BULTÜRK Gazetesi 73.Sayı

Page 1

1 9 1 3 ’ t Sofya e Sofya 1913

Yıl:10

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Sayı: 73

Haziran - 2013

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz

Türkiyenin Bin Bir Rengi Bayrampaşa’da Birleşti “7-İKLİM 7-RENK” Kültür Şöleni ile Türkiye, Balkanlar ve Kavkaslar Bir Arada Buluştu

Bayrampaşa Belediyesi’nin organize ettiği “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlik¬leri 14 Haziran’da standlar tamamlandı. 14-25 Haziran 2013 tarihleri arasında Türkiye’nin en büyük parklarından biri olan Bayrampaşa Şehir Parkı’nda gerçekleştirilen “7 İklim 7 Renk” yöresel etkinlikleri, her akşam farklı bir yörenin örf, adet, gelenek, göreneklerini sergilendi. Her yörelerin yetiştirdiği sanatçıların katılımları ile ve tabii ki seyretmeye gelen Bayrampaşalılarla bu gösteriler adeta bir eğlence sahnesine dönüştü. Türkiye’nin Kuzeyinden-Güneyine, Batısından-Doğusuna hemen hemen tüm Türkiye’yi bir arada buluşturan dev şölen, her akşam bir bölgenin sahne organizasyonu ile şenlendi. Aynı bölgeyi temsil eden derneklerin bir araya gelerek tertip ettikleri gecelerde, âşıklar atışması, kendilerine ait gösterileri, çeşitli oyunlar ve benzeri birçok yöresel etkinlikler izleyicilerle buluştular. Bölgesel geceler, tiyatro ve folklor gösterilerinin yanı sıra yöresel müzikleri ile bölgesel çapta ün yapmış kendi yerel sanatçıların konserleri de yer aldı. Devamı 5‘de

İmamlarla Papazlar Karşı Karşıya

Diyanet–Sen Edirne Şb.Başkanlığı’nın organizasyonuyla Yunanistan ve Bulgaristan’da görev yapan papazlar, Edirne’deki imamlarla futbol maçı yapacak. Diyanet – Sen Edirne Şube Başkanı Mahmut Eroğlu’nun açıklamasında, dostluk mesajı vermek ve Ramazan’ın bereketini de yaşamak adına bu projeyi ortaya koyduklarını söyledi. Futbol maçları vesilesiyle Türk ve Hristiyan din görevlilerinin bir araya gelerek hoşgörü ve kardeşlik mesajı vermeyi hedeflediklerini anlatan Eroğlu, şunları kaydetti: “Edirne’de yaşamamız nedeniyle iki ülkeyle komşuyuz. Yunanistan’da Bulgaristan’da camilerimiz var, imamlarımız var. Biz de Edirne’deki imamlarla zaman zaman komşu ülkelerdeki meslektaşlarımızla görüşüyoruz.

Türkiye Cumhuriyetinin Sofya Büyükelçisi Bursa Bulgaristan’da Dört Açılışını Yaptı Afganistan Kabil’e A t a n d ı Caminin Bulgaristan’da dört tarihi

Yaklaşık dört yıldır Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi görevinide bulunan Sn. İsmail Aramaz, Kabil’e atandı. Eylül ayında Bulgaristan’dan ayrılacak olan Sn. İsmail Aramaz ‘Kendi talebimle Kabil Büyükelçiliğine atandığımı ve Eylül ayında Bulgaristan’daki görevimden ayrılacağımı bildirmekten memnuniyet duyuyorum. Ama soydaşlarımızın her zaman kalbimde ayrı bir yeri olacak’ dedi.

İ.Aramaz, 2002-2003 yıllarında BULTÜRK olarak Sn.Büyükelçimize ISAF Komutanlığı Siyasi Danış- Bulgaristan Türklerine katkılarından manı olarak Kabil’de görev yapmıştı Dolayı kendisine bir plaket taktim ettik

Bulgaristan’daki Türkçe Öğretmenlerine Eğitim Verilmeye Devam Ediliyor

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği

BAŞYA ZI Genel Başkan

DOĞAN’CI D E M O K TA S İ KÖLELİKTİR

Bulgaristan İçişleri Bakanı Svetlin YOVÇEV son basın toplantısında, ülkemizde politik düzey üstü bir yönetim biriminin varlığından söz etti. Bakan, bu sözleri kişi olarak Ahmet Doğan’a adreslemiştir. Bulgaristan bir parlamenter devlettir. Anayasaya göre, ilk ve son söz halkın seçtiği meclis olmalıdır. 12 Mayıs’ta seçilemeyen ve halen milletvekili olamayan HÖH/DPS Fahri Başkanı A. Doğan politik sahneden düşmüş olmasına rağmen, parlamento ve hükümetin seçilmesine, iç atamalara ve kadro yerleştirmeye müdahale etmektedir. Devamı 7’de

UludağÜniversitesiTürkDevletleriveAkrabaToplulukları UygulamaveAraştırmaMerkezi(TÜDAM),BALGÖÇ’ün organizasyonu ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle, Bulgaristan’daki Türkçe öğretmenlerinin mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla eğitim vermeye devam ediyor.bulgaristandaki-turkce-ogretmenlerine-egitim Kuzey Doğu Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği ile Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmenleri Derneği’nin talebi üzerine geçen yıl başlayan eğitimler, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyeleri tarafından veriliyor. Bu yıl 24 Haziran-5 Temmuz 2013 tarihleri arasında, Türk Dili ve Edebiyatı bölümü dersliklerinde toplam 40 saat eğitim görecek komşu Türkçe öğretmenleri, derslerden kalan zamanlarda da Bursa’nın tarihi ve turistik yerlerini gezecek. BALGÖÇ Genel Başkanı Yüksel Özkan, Bal-Göç Y.K. Üyesi ve Osmangazi Belediye BaşkanYardımcısı İsmail Selimoğlu, UÜTÜDAM Müdürü Prof. Dr.AsımYediyıldız ile birlikte Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek’i ziyaret ederek Bulgaristan’daki Türkçe öğretmenlerinin eğitimiyle ilgili verdiği destekten dolayı teşekkür plaketi verdi.

cami Bursa Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde restore edildi. Bulgaristan’da Osmanlı döneminden kalan dört cami restore edilerek törenle ibadete açıldı. Camiler, Bursa Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde hayırsever işadamları tarafından restore edildi. Osmanlı dönemine ait Kırcaali’deki Yoğurtçular köyü, Rudozen bölgesindeki Çepentsi, Varna’daki Sonave (Sandıklı köyü) ve Sloveykova (Damlalık) camileri restore edilerek bölgedeki Müslümanların istifadesine sunuldu. Yoğurtçular Köyü Camii’nin bulunduğu yer, 26-27 Aralık 1984 tarihlerindeki Türk ve Müslüman topluluğunun ilk

direnişinin başladığı nokta olarak biliniyor. Direnişte, 17 aylık Türkan bebek annesinin kucağında şehit edilmişti. Olaylarla ilgili caminin bulunduğu alanda, her yıl anma törenleri düzenleniyor.

Protestolarda Genç ve Bulgaristan’da AnaEğitimliler Çoğunlukta Dilde Eğitim Hala Sorun Başkent Sofya’da başta olmak üzere, Bulgar meydanlarında bu günlerde “Mafya” ve “İstifa” sesleri yükseliyor. Medya patronu ve oligarşi kartel sahibi olduğu iddia edilen Delyan Peevski’nin Devlet Güvenlik ve İstihbarat Ajansı DANS müdürü seçimiyle başlayan protestolar, kapsamlı bir hal aldı. Bu koltuktan çekilmesi, ardından gelen özürler ve iktidar ortağı Hak ve Özgürlükler Hareketi ve Bulgar Sosyalist Partisi tarafından yapılan açıklamalar insanları meydandan eve çevirmedi. “Oreşarski” kabinesinin ilk faaliyetleri, 24 seneden beri yönetimin kulis arkası ve tekel çıkarı olan çevrelerin elinde olduğu inancını güçlendirdi.

45 yıllık totaliter rejimden sonra 1989′da demokrasiye geçen Bulgaristan’da, azınlık hak ve özgürlükleri alanında birçok sorunlar yaşandı. Çözüme kavuşmayan en önemli problemlerden biri, Türk çocuklarına okullarda zorunlu anadili dersleri okutulmamasıdır. Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi defalarca meclise öneri sundu. Fakat meclisteki çoğunluk teklifi kabul etmemekte ısrar ediyor. bulgaristan-bayrak-haritaParlamentoda 4. güç konumundaki aşırı sağcı Ataka partisi lideri Volen Siderov’un, anadil derslerinin okullarda okutulmasına parti olarak şiddetle karşı çıkacaklarını söylemesinin ardından, parlamento kürsüsüne çıkan Hak ve Özgürlükler Partisi başkanı Lütfi Mestan “Bir çocuğun, Bulgarca ders kitabıyla birlikte, okul çantasında anadil ders kitabını da bulundurmasını kınayan Avrupa devleti var mı?” diye sordu. Gerb’in yönetimde olduğu dönemde, anadil müfettişliklerinin statüsü değiştirildi ve Türkçe’yi anadili olarak okuyan öğrencilerin sayısında ciddi bir düşüş kaydedildi. İstatistiklere göre, 1992′de 114 bin çocuk ‘anadil-Türkçe’ dersine girerken, 2011′de bu rakam 7 bine düştü. Ülkede Türkçe, seçmeli ders olarak okutuluyor ve her yıl velilerin dilekçe vermeleri mecburî hale getiriliyor. Zorunlu anadil dersinin müfredata girme girişimi Devamı 3’te


2

Bulgaristan Türklerinin Sesi

“Okuyan Plovdiv” edebiyat festivali başladı AHMET DOĞAN 11 ila 16 Haziran günleri arasında Plovdiv kentinde “Okuyan Plovdiv” adlı edebiyat festivalinin XI. Düzenleniyor. Festival, Roma stadiyumunda düzenlenen törenle açılacak. Açılış töreninde büyük Bulgar şairi, mütercim ve dramaturji uzmanı İvan Teofilov’a Orfe çelengi takdim edilecek. Festival günlerinde Ploviv’in sakinleri ve konuklarına zengin bir kültür programı sunulacak. Bu yıl ilk defa “Okuyan Plovdiv” etkinliği sırasında kitap fuarı da düzenleniyor. Festival kapsamında 36 kitabın prömyeri yapılacak, kitapseverler, yazarlarla bir araya gelme fırsatını bulacaklar. Vladimir Zarev, Lyudmila Filipova, Kalin Terziyski, Mihail Veşim, Lyudmil Todorov gibi isimler, okurlarla buluşacaklar. Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Kültür Bakanlığı, büyük yayıncı Hristo G. Danov adına ulusal edebiyat ödüllerini sunacak. “Okuyan Plovdiv” festivalinin evsahipliğini yapan “Hermes” yayınevinin yöneticisi Stoyo Vartolomeev, kitap okuyan birçok kişinin gözde yazarı Jorge Bucay’ın bu yıl Bulgaristan’e gelmeyeceğini, fakat buna karşın ziyaretçilere başka bir sürprizin hazırlandığını belirtti. “Bulgaristan’ın ve Bulgar okurlarının diğer bir dostu, tanınan Portekizli yazar ve gazetecisi Jose Rodrigues dos Santos’u davet ettik. Kendisi ülkemize artık 2 defa gelmişti. Yazarın “Son sır” başlıklı kitabının tanıtımını yapacağız. Bu kştapta Bulgaristan’dan bahsediliyor, karakterlerin bir kısmı Bulgar’dır, bazı olaylar Plovdiv’de yaşanıyor. Romandaki gelişmelerle ilgili okurlara bir ipucu vereyim – Plovdiv’in eski şehrinde bir cinayet işleniyor kitapta” diyor “Hermes” yayınevinin yöneticisi ve tekrar Jorge Bucay’a dönerek yazarın önümüzdeki yılda festivalin konuğu olacağını paylaştı.

DELİRMİŞ

“Okurlara özel bir sürpriz hazırlıyoruz. Büyük ihtimalle kendisi psikoterapi uzmanı olan ve kitaplar yazan oğlu ile birlikte gelecek. Baba oğul, farklı nesiller ve aralarındaki ilişkilere dair bir kitap yazıyorlar. Biz de bu kitabı çevirterek Bulgar okuyuculara sunacağız ”. 15 Haziran, Cumartesi günü saat 10.30’da Plovdiv’in “Çar Simeon bahçesi” parkında “2019 Avrupa Kültür Başkenti olacak Plovdiv için hep birlikte kitap okuyalım” şiarı altında şenlikler yapılacak. Ziyaretçiler arasında kitap değişimi geleneği sürdürülecek. Çocukların üzerinde masal yazıp gözde karakterlerini resmedecekleri 100 metre kağıt sağlandı. Kronometre ile hızlı okuma yarışmasında ise anne ve babalar çocuklarına kitap okuyacaklar. Ayrıca üstün başarı gösteren 300 Plovdivli öğrenciye kitap alma senedi verilecek.

HÖH’ün eski lideri Ahmet Doğan’ın düne kadar baş danışmanlığını yapan Prof. Lüdmil Georgiev Sofya Ulusal “Horizont” radyosunda pazartesi sabah bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: “AHMET DOĞAN AĞIR PSİŞİK HASTADIR (delirmiştir) VE POLİTİKACILARI SIKIŞTIRIP ONLARA İSTEKLERİNİ KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞIYOR.” Prof. Georgiev devamla şöyle konuştu: “Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin eski başkanı son dönemde hazırladığı gizli teorilerini harekete geçirdi ve şimdi Bulgaristan’ı istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Profesör Lüdmil Georgiev yıllarca A. Doğan’ın en yakın danışmanı görevinde bulundu. Delyan Peevski’nin istihbarat dairesi DANS Başkanlığına aday gösterilmesi A. Doğanın işidir, onun dayatması ve kaprisidir. Bu tespit Bulgar Ulusal Radyosu “Horizon” programının “Herkesten Önce” yayınında /bnr.bg/sites/horizont/ pazartesi gün yapıldı. “Sv. Kliment Ohridski” Sofya Üniversitesinde politik psikoloji profesörü olarak halen görevde bulunan L. Georgiev HÖH partisinin politik stratejisini hazırlayan bir bilir kişi olarak şöyle konuştu: “Daha Cuma gün – 14 mayıs 2013’te Delyan Peevski’nin Oreşarski, Stanışev veya L. Mestan tarafından aday gösterilmediğini söyledim. A. Doğan her gün Oreşarski, Stanışev ve L. Mestan’ı çok sıkıştırıyor, çok zor durumlara itiyor, istediği adamı istediği göreve tayin ettirmek istiyor. Prof. Lüdmil Georgiev A. Doğan’ın istediğini yaptırma mekanizmasını açıklarken Başbakan’a şöyle bir dayatmada bulunulduğunu anlattı: “Delyan Peevski’yi DANS Başkanlığına getirmezseniz, HÖH hükümetten desteğimi çekerim!” Bu işler biraz şeytan işi oldu. Son yıllarda A. Doğan kendisini arayan ya da görüşme talep eden insanların hepsiyle alay ediyordu. Dün akşam A. Doğan’ın Bulgaristan’ı istikrarsızlaştırmak için gizli bir planı harekete geçirdiğini anladım. Pazar akşam, A. Doğan’ın kişisel kaprise yüzünden ülkemizin yeni bir bunalıma sürüklendiğini düşündüm. Ahmet Doğan’ın planıyla Bulgaristan’da etnik kargaşa başlatılması ve bu kargaşada Bulgaristan Türk azınlığını Brükssel’de Doğan’ın arabulucu olarak temsil etmesi öngörülmektedir. Prof. L. Georgiev 5 günden beri her akşam bütün ülkede meydanlarda protesto eden vatandaşların bu sinsi plana kurban edileceklerinden korktuğunu beyan etti. Prof. L. Georgiev’e göre, Başbakan Oreşarski, Sosyalist Parti Başkanı Stanişev ve HÖH Başkanı Mestan A. Doğan’ın kahpe tuzağına düşmüştür. Bu üç politikacının Bulgaristan kamuoyu önünde özür dilemesi gerekmektedir. Sıkıştırılmış olduklarını itiraf etmeleri onları halkın gözünde aklayabilir. Bu üç politikacı halkımızdan güven kredisi istemelidir. Özellikle Sergey Stanişev, D. Peevski konusunda kamuoyundan özür dileyerek yaptığı büyük yanlışlığı düzeltirken, halka samimi açıklamada bulunmalıdır. Prof. Lüdmil Georgiev HÖH Başkanı L. Mestan’ın son durumu hakkında şöyle dedi: “Benim için en ilginç olan, Lütfü Mestan’ın Ahmet Doğan’ın hademeliğinden bir an önce kurtularak gerçek lider olma yoluna açılmasıdır. Mestan’ın Doğan’dan kopması ve ondan uzaklaşması, kendi politik geleceğini biçimlendirmesi açısından olduğu kadar, Bulgaristan’ın daha öte gelişmesi bakımından da çok önemlidir.” “Horizont” programında konuşan konuşmada Prof, L. Georgiev şunları da vurguladı: “A. Doğan psişik hastadır, (delidir) gözünü bile kırpmadan Bulgar devletini kanlı çatışmalara itip çökmemize neden olabilir.” Prof. L. Georgiev Bulgaristan’da geniş parlamento içi ve dışı geniş politik, sendikal ve sivil toplum örgütlerinin katılımızla bir yuvarlak masa çalıştayı toplanması ve halkın kabul edeceği bir politik istikrar ve gelişme programı kabul edilmesinin zorunlu olduğunu söyledi. Prof.L. Georgiev seçim yasasının değiştirilmesini isterken gelecek yılın Mayıs ayında erken seçim yapılmasının gerekli olduğunu duyurdu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Bulgaristan’da Anadilde Eğitim Hala Sorun Timur’un Ayağı Aksadı, Ama Yüreği Değil Bulgar Parlamentosu tarafından reddedildi. Okullarda Türkçe öğretmenleri özellikle kitap temini konusunda büyük zorluklar yaşıyorlar. OREŞARSKİ HÜKÜMETİ İKİYE BÖLÜNDÜ Türklerin desteğiyle 28 Mayısta göreve başlayan Oreşarski hükümetinin iki bakanı, iki farklı açıklama yaptılar. Eğitim Bakanı Aneliya Klisarova “Anadili dersi müfredatın zorunlu dersleri arasında yer almayacak, isteyen seçer.” derken, Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni kabinede temsil eden isimlerden Gençlik ve Spor Bakanı Mariyana Gürgiyeva “Türk çocukları okul çantasında Bulgarcanın yanında, Türkçe ders kitabı da taşımalıdır.” demişti. Bulgaristan okullarında Türkçe dersi serbest seçmeli olarak ailenin dilekçesi ve okul müdürünün özel izniyle haftada iki kez veriliyor. Yeni Eğitim Bakanı Aneliya Klisarova, Türkçe’nin yanı sıra Ermenice ve İbranice anadil eğitimi de yapıldığını vurgularken, 19 yıldır değişmeyen mevzuatı değiştirmeyeceklerini kaydetti. Mevcut uygulama okullarda Türkçe derslerine katılımı zorlaştırır mahiyette. Öğrenciler serbest seçmeli ders olarak bilişim, yabancı dil ve Türkçe arasında seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Türkçe ders yapılabilmesi için en az 10 kişilik grupların oluşturulması gerekirken, yeni eğitim bakanı, ülkede 1994 yılından beri Türkçe ders kitabı yayımlanmadığı gerçeğini kabul ederek, “Bu kitaplar hem içerik olarak, hem de fiziksel anlamda yıpranıp, eskimiştir.” dedi. BÜTÜN BALKAN COĞRAFYASI AYNI DERTTEN MUZDARİP Bulgaristan okullarında anadilde eğitimin zorunlu olması konusunda uzun yıllardır mücadele eden ve ülke tarihinin Türkçe propaganda yaptığı için ceza alan tek

politikacısı, Hak ve Özgürlükler Hareketi lideri Lütfi Mestan; “3 mayıs 2013 tarihinde Demirbaba Tekke alanında HÖH’ün seçim mitinginde ilk defa bir Bulgar siyasetçisi, etnik bir Bulgar olan, Profesör Mariana Gürgiyeva, azınlıkların eşit biçimde ana dillerini okuma hakkı olduğunu söyledi. Resmî olarak bizlere bunu söyledi. Bugün bu bayan Gençlik ve Spor Bakanı olarak, doğal bir hakkı savunduğu için aşırı sağcıların ve aşırı milliyetçilerin acımasız saldırılarına maruz kalmakta ne yazık ki. Bu olay sadece Bulgaristan’daki etnik ve dini farklılıkların savunulması sorununu değil, genel olarak Balkanlar’da durumun ne kadar hassas ve zor olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte bu olay 23 yıldır tüm çabalara rağmen anadili öğrenimi ve kullanımı sorununun partinin istediği biçimde neden çözülmediğine de açıklık getiriyor. Yalnızca okullarda zorunlu ders olmasını değil, ana dilimizi seçim kampanyalarımızda, toplantılarda, rahatça ve serbestçe kullanmak istiyoruz. Bu sorunu yalnız Bulgaristan’ın Türk azınlığı değil, tüm Balkan halklarının karşılıklı konuşarak bir diyalog içinde, hoşgörü değerleri etrafında çözmeleri gerekiyor.” dedi.

Neden kozmetik ürünlerin bukadar büyük oranı ihraç edilir? Çünkü iç piyasamız çok dar. Bundan başka bizde piyasalar çok sayıda değişik yabancı kozmetik markalarına açıktır. Bundan dolayı başarılı formül ihracattır. Branşta geçerli bir söz vardır: ‘Ekmeksz olmaz ama sabunsuz da olmaz.’ Nikolina Uzunova eterik yağlar, parfümeri ve kozmetik milli derneğinin müdürü.Bakalım neler izah ediyor: ‘Bulgar kozmetik ürünleri iyi tanınır, bunu söylerken hiç de abartmıyorum. Değişik pazarlarda değişik ilgi var.Bulgar kozmetik ürünleri günümüzde Avrupa piyasalarında , Arap üleklerinde , Asya ve Orta Doğu’da ve Uzak Doğu’da rağbet görür.Eski sosyalist ülkelerde ise ürünlerimize geleneklere dayanan ilgi vardır.Uzak Doğu’da Japonya’da örneğin gül yağı içeren ürünler çok aranır. Japonlar bizim yoğurdumuzu ve gül yağını çok sever. 11 Temmuz 2013 günü AB’nde kozmetik branşında yasa ve talimat değişiklikleri yapılacak. Bütün üye develtlerde üretim, ticaret, bilgilendirme kuralları uzlaştırılacak ve aynı olacak. Kriz ortamında bazı ürünlerin üretimi daraldı mı, acaba diye soruyoruz bayan Uzunova’ya: ‘Hayır, daralma yok ama zorluklar var. Bulgar şirketleri kriz sebebiyle kredi almakta zorluk çekti, çalışanların sayılarını azaltmak zorunda kaldılar, izinleri uzattılar. Önemli olan branşta iflaslar yoktu. Piyasadaki zorluklar sebebiyle ürün çeşitliği değişti mi sorusuna işte şöyle cevap verdi bayan Uzunova:

‘Hayır değişiklik yok.Bulgar ürünleri uzun yıllardan beri yaşatılan geleneklere rağmen, çok iyi itibarına da rağmen orta ve düşük fiyatlar sınırında bulunurlar.Bu hatta Bulgaristan için de geçerlidir.Bundan dolayı Bulgar ürünlerinin tüketimi stabil kalıyor. Branş önündeki perspekt i fl e r i n a s ı l g ö r ü y o r s u n u z ? ‘Umarız piyasadaki konumumuz korunacak ve genişleyecektir.Bütün finansal sorunlara rağmen ürün çeşitliği gelişiyor. Şirketler yeni ürünler sunuyor pazara, katkısız. natürel kozmetik arayışı artmaktadır. Bu hem geleneklere dönüş, geleneklere uymak hem de bir yenilik diyebilriiz. ‘ Bio kozmetik ürünlerinin satışları beklenen kadar büyük değiller. Nedeni de yüksek fiyatlarda gizleniyor.Bulgar tüketicisi günümüzde mütevazidir ve harçlarını titizlikle planlamaktadır.

Bulgar Kozmetik Ürünlerin %75’i İhraç Ediliyor

Boluspor’dan 2 Bulgaristan Vatandaşı

Boluspor transfer komitesi dış transferde çalışmalarını sürdürüyor. Yeni sezon öncesi genç ve tecrübeli oyunculardan kurulu bir takım kurmayı hedefleyen Boluspor yönetimi dış transferde ince eleyip sık dokuyor. Dış transferde birçok oyuncuyla görüşme yapan transfer komitesi Samsunspor’dan Nikolay Dimitrov ve Slavia Sofia takımından Daniel Zlatkov’u dün öğle saatlerinde Bolu’ya getirdi. Geçtiğimiz günlerde prensipte anlaşmaya varan Boluspor transfer komitesi öğleden saatlerinde Bolu’ya getirdiği Nikolay Dimitrov ve Daniel Zlatkov ile masaya oturdu. Bulgar_oyuncular_boluya_geldi_ h16983Dimitrov “Hayırlısı olsun” Boluspor transfer komitesiyle görülmeye ge- kadaşlarıma Boluspor’u sordum ve araştırlen Nikolay Dimitrov yaptığı açıklamada “Ra- dım. Görüşeceğiz anlaşırsak, yeni sezonda kip olarak Boluspor’a karşı geçtiğimiz sezon Boluspor forması giymek istiyorum” dedi. Oyuncu: NIKOLAY EMILOV DIMITROV forma giydim. Bugün buraya transfer komiK i ş i s e l B i l g i l e r tesiyle görüşmeye geldim. Boluspor taraftarıDoğum Ye r i : S O F YA nın ateşli bir grup olduğunu biliyorum. Eğer Doğum Tarihi: 15 Ekim 1987 anlaşırsam, yeni sezonda Boluspor’un başaU y r u k : B U L rısı için ter dökeceğim. Hayırlısı olsun” dedi. L i s a n s B i l g i l e r i Zlatkov “Boluspor’u araştırdım” L i s a n s N o : 1 5 1 0 6 Slavia Sofia takımından Daniel Zlatkov meKulüp: SAMSUNSPOR najeri aracılığıyla yaptığı açıklamada “Bolu’ya Sözleşme Başlangıç T.: 18 Ocak 2013 ilk kez geliyorum. Türkiye’de oynayan arSözleşme Bitiş T.: 31 Mayıs 2013

Timur 1336 senesinde Maveraünnehir bölgesinde Semerkand ile Belh arasında Keş kasabasında doğdu. Keş kasabası Şehrisabz olarak da bilinir. Şeyh Şamil en büyük manevi darbeyi, gönül dayağını, yüreğine inen sopaları nasıl ki Rus Ordusunda subay olan ve generalliğe kadar yükselen büyük oğlu Cemalettinden aldıysa, Timur da aynı darbeleri oğullarından aldı. Cengiz Han soyundan olanlara damat olan Timur daha sonra ayağını parçalayan ok yaralarının yürümesini, dengesini bozması nedeniyle de leng, yani aksak unvanını alarak Timurleng olmuştur. Oğullarından birisini savaşta kaybetti. Bir oğlu çok genç iken, ağır bir hastalığa yakalanıp öldü. Bir oğlu attan düştü ve akli dengesini yitirerek vali olduğu bölgede yetkilerini alay edilecek şekilde saçma sapan emirler vermekle kullandı ve nihayet Timur hakkında idam fermanı verdi, ancak oğlunun idamı iptal edildi, birinci derecedeki adamları idam edildi ve oğlu da tüm yetkilerinden ve unvanlarından azledildi. Diğer biroğlu da günümüz vicdani retçileri gibi savaştan, silahtan hiç hoşlanmayan, aşırı romantik ve sadece şiir yazan, şarap içen, Timurun mirasını sürdüremeyecek zayıf karakterli birisiydi. Timur çok sevdiği, hastalıktan ölen büyük oğlunun büyük oğlunu, yani en büyük torununu varisi olarak görüyordu ki yiğit, cesur bir savaşçıydı. Ama o da kendisiyle omuz omuza çarpıştığı bir savaşta kendisini korurken şehit düştü. Timur şehit düşen bu torununun kardeşine bel bağlamıştı artık. Timurun oğul ve erkek torun onuru, gururu, güvencesi birer birer sönmüştü ve Timur hep “kader” deyip geçmiştir. Timurun incelenmesi gereken en büyük olayı Yıldırım Beyazıt ile mektuplaşmaları, restleşmeleri ve Yıldırım Beyazıtı mağlup, esir ederek, tüm Osmanlı Ordusunu çökertmesi ve Osmanlı Devletini resmen ve fiilen bitirmesidir. “1402 Ankara Savaşından sonra, bazı topraklarını kaybeden Osmanlıda 12 yıl süren “Fetret Devri başlamıştır” sözü ile geçiştirilen tarihi hakikat aslında çok derindir ve analizi gerekmektedir. Timurun Osmanlı Devletini eyaleti gibi kendisine resmen ve fiilen bağlaması önemlidir. Ancak Türkiyedeki, lise ve dengi okullardaki tarih kitapları bunları pek anlatmaz. Yıldırım Beyazıt ne kadar Türk ise, Timur da Türktür ve belki Ondan daha da ateşli bir Türktür. Timur mektuplarında Yıldırım Beyazıta karşı hep nazik, olgun, anlayışlı, sevecen, ağabey gibi bir üslup kullanmıştır. Onunla bir meselesi olmadığını anlatmış ama kendisine ihanet edip Ona sığınan Arap emirleri ile arasından çekilmesini rica etmiştir. Yıldırım Beyazıt Timura sürekli hakaretler yağdırmıştır ve Onu mahvedip karısını haremine, koynuna alacağını yazmıştır. Bu savaştan sonra esir alınan Yıldırım Beyazıta Bursadan getirtilen makam kavuğu ve asası verilir, kaftanı giydirilir ve şeref konuğu olarak verilen davete buyur edilir ve davette en beğendiği, en çok hoşlandığı cariyesinin raks ettiğini görür. Timur Beyazıta gülümser. Beyazıt “niçin alay ediyorsun, Allahtan korkmaz mısın, benim gibi zavallı bir esiri niçin aşağılıyorsun” der. Timur “Koca dünya senin gibi bir kör ile, be-

nim gibi bir topala kaldı, ona gülüyorum, maksadım alay etmek değildir” cevabını verir. Beyazıtın da bir gözünde belirli bir engel vardır ve karşısındaki kişi tarafından anlaşılmaktadır. Bu savaştan sonra Timur, Bizansı da fethetmiştir. Ama zamanın Bizans İmparatoru kurnazlık edip surlarına Timurun sancağını çekmiştir ve kendisine hediyelerle, mücevherlerle gönderdiği elçileri ile “Bizansa girmenize gerek yok, Bizans zaten tüm dünyanın olduğu gibi Timurundur, biz de senin valinizden başka bir şey değiliz, hangi şartı ileri sürersen memnuniyetle kabul etmeye hazırız” mesajını iletmiştir ve Timur, Bizansa girmeye gerek görmemiştir. Timur bizzat komuta ettiği hiçbir savaşı kaybetmemiştir. Cengiz Han soyundan Çağatay Hanlığında Türkleşmiş Moğol aşiretinin, Barlasların lideri olan babası Muhammet Turagay isi. Cengiz Han soyundan gelmediği için Han unvanı kullanmadı, Emir unvanı kullandı. Timur da babası gibi hem Emir unvanını kullandı, hem de Cengiz Han soyundan gelenlere damat olduğu için, Emir Gurkani unvanını aldı. Timura da, Şeyh Şamile Hacı Muratın ihanet ettiği gibi, kendisini bir çok defa ölümden kurtardığı Tatar prenslerinden Toktamış Han ihanet etti. Toktamışı iki defa mağlup eden Timur; İran, Türkistan, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Gürcistan, Osmanlı, Arap, Suriye, Halep, Şam, Bağdat topraklarını almış ve İzmirdeki Hıristiyan şövalyelerini de oradan kovmuştur. Çine ve Delhiye kadar bütün Asyayı alan Timur, Çin seferinde 1405-de, Sırderya yakınlarındaki Otrarda ölmüştür. “Gökte nasıl bir tek Tanrı varsa, yer yüzünde de bir tek kral olmalı, Tanrı Türkü korusun” diyen Timur, sanata, bilime, tarıma, ticarete, ticaret yollarına da çok meraklıdır ve bu konuda kalıcı hizmetler ortaya koymuştur. Türkçeyi, Türk edebiyatını da yaygınlaştıran bir liderdir. Timurun askeri dehası Harp Okullarında, askeri akademilerde, Türk diline olan merakı edebiyat çevrelerinde ve tarıma, ticarete, bilime olan katkıları fakültelerde analiz edilmelidir. Yine ısrarla öneriyorum, Şeyh Şamilin ve Timurun ciddi seviyede ve belgesel nitelikli sinema filmleri yapılmalıdır. Ne kadar şanslı bir millet olduğumuzun farkında değiliz. Dünyanın gelmiş geçmiş hiçbir milletinde böylesine liderler, dehalar olmadı. Böylesine milletine ve vatanına düşkün öncüler, başka milletlerin önünde böylesine rehberlik yapmadı. Timurun ayağı ok yaraları nedeniyle hep aksadı ama gönlü, yüreği ve damarlarında akan kanı hiç aksamadı.

V e d a t

K u s a k l ı

Bulgaristan’daki İşsizliğin Tablosu Düşük gelir ve işsizlikten kaynaklanan ülkemizdeki sosyal gerginlik, ekonominin oligarşi modeli yönetiminden ve geçiş döneminin siyasi partilerinin büyük bir çoğunluğunun tutumlarında ahlak eksikliğinden hoşnutsuzluğa dönüştü. Son dört yılda durgun ekonomi ve küresel mali ve ekonomik krizin ezici etkisi, 400 binin üzerinde kişiyi sokağa bıraktı. İşsizlik oranı yüzde 12’yi aştı. Sezon işi bile işsizlik seviyesini düşüremiyor. İstatistik verilerine göre Nisan ayında işsizlik oranı yüzde 12.3 idi, yani 412 bin kişi geçinimi olmadan ortada kalmıştır. Milli İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre yılın ilk üç aylığında işsizlik oranı yüzde 14 civarındadır. Ülkemizdeki iş gücü piyasası tamamen durgunlaşmış durumda. Çoğunlukla hükümet istihdam programlarında Avrupa finansmanı yardımıyla geçici iş yeri yaratılıyor. Bu iş pozisyonları ama, işçilerden özel bir ihtisas gerektirmiyor. İş arayışında bulunan insanlar, artık nefessiz kalan büyük şehirlere göç ediyor. Birçok Bulgaristanlı’nın dikkati gelişmiş Avrupa ülkelerine de yönelmiştir. AB sınırları içerisinde ekonomik açıdan en geri kalmış Bulgaristan’ın kuzeybatı bölgesinde işsizlik oranı ülkemizde ortalama işsizlik seviyesinin çok daha üstündedir. Yerleşim merkezleri

ıssızlaşmaya devam ediyor. Sadece yaşlı kişiler kalıyor. Bu olumsuz sıralamasının başını Vidin şehri çekiyor. Orada çalışabilen nüfusun neredeyse yüzde 22’si işsizdir. Vidin’den sonra Vratsa ve Montana sıralanıyor. Orada işsizlik oranı yüzde 21’dir. Tuna Köprüsü 2’nin açılmasının bölgenin ekonomisini canlandırıp canlandırmayacağı kuşkuludur, çünkü yanındaki altyapı kötü durumda ve yatırımcıları vazgeçiriyor. İstatistik verilerine göre ülkenin kuzeydoğu bölgesinde, Silistra ilinde ve güney Bulgaristan’da, Smolyan bölgesinde işsizlik oranı aynıdır. Kuzeydoğu Bulgaristan’ın Razgrad ilinde ve güneyde bulunan Sliven şehrindeki işsizlik oranı biraz daha düşük. İstatistik verileri, başkent ve büyük şehirlerde iş bulma imkanının çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Sofya’da insanların yüzde 4’ü altında işsizdir. Karadeniz şehirleri Varna ve Burgas’da işsizlik oranı yüzde 9 civarında. Yakınlarda diğer kaygı verici bir sıralama da tanıtıldı. Milli İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre Bulgar köyleri ıssızlaşıyor ve bugün orada 1 milyon 900 bin kişi, yani Bulgar nüfusunun yüzde 27’si yaşıyor. Demografik verilere göre ilk defa köylerde yaşayanlar 2 milyonun altındadır. Köylerde işsizler 125 bin kişidir.


4

Mahmut ORAL

ALDATILANLAR SEL OLDU

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Tuna Nehri Üzerindeki T E S T İ K I R I L D I İkinci Köprü Hazır

Bugünlerde 100 yıllık bir hayalin gerçekleşmesine tanık oluyoruz. Bulgaristan’ın Vidin şehri ve Memleketimizin büyük şehirlerinin hepsinde de- Romanya’nın Kalafat şehri arasında köprü inşaat vam eden davullu zurnalı protesto alaylarında hüküme- edildi. Çok eskilerde 1909 yılında Bulgaristan’ın tin istifası isteniyor. Üçüncü haftasına henüz giren Ore- Kuzeybatısında bulunan stratejik noktada bir alt-

, Bulgaritan ve Romanya ve bütün Avrupa için de önemi büyüktür. Kuzey Avrupayı Güney Avrupaya bağlıyor. Aslında Bulgaristan’ın bu köşesi en fakir bölgedir ve köprünün açılışı turizm ve iş sektörüne canlılık kazandırlıması bekleniyor. Aynı şey Kalafat

yapı projesi uygun bulunur. Şimdi yüzyıl sonra 14 Haziran günü köprünün açılışı yapılacak. Törende Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Başbakan Plamen Oreşarski ve Romanya Başbakanı Viktor Ponta hazırbulunacak. AB Bölgesel politikadan sorumlu üyesi Johannes Hahn da gelecek açılışa. Tuna nehri üzerindeki ikinci köprünün inşaatına gereken 225 milyon Avro’dan fazla paralar Avrupa fonlarından, Avrupa Yatırım bankası’ndan alınan kredi ve bütçeden sağlandı. Romanya projeye 48 milyon Avro değerinde para yatırımı yaptı. Köprüden elde edilecek kazancın daha büyük bölümünün Bulgaristan’a verilmesi öngörülüyor.Hesaplamalara göre %83’ü Bulgar bütçesine girecek, % 17’si Romanya bütçesine. Tuna nehri üzerindeki yeni köprü Vidin ve Kalafat şehirlerini birbirine bağlayacak.Otomobiller için iki şerit var, bir demiryolu , yayalar ve bisikletçiler için ayrı şerit ve emniyet şeridi de olacak. Köprünün bütün uzunluğu 3,6 km, nehir üzerindeki bölümü 1,7 km.Temelinde 30 milyon kg demir mevcut.. Otomobil ve minibüsler için ücret 12 leva / 6 Avro/, yük arabaları için en yüksek ücret 37 Avro. İkinci Tuna köprüsünün bölge için olduğu gibi

şehri için de geçerlidir. İki şehir de köprünün açılışını bölgenin kalkınması hayaliyle bekliyor. Şimdiye kadar Bulagristam ve Romanya arasında tek bir köprü Ruse şehrindeydi. Şimdi araçlar yollarında epey kilometre tasarrufu yapabilecek. Ulaştırma bakanlığının hesaplamalarına göre bu köprüden yılda 100 binden fazla araç geçecek. En büyük kolaylık TIR sürücülerine sağlanmaktadır. Artık saatlerce bekledikelri feribottan kurtuldular. Karamsarlar da var, tabii ki. Vidin bölgesini pek fazla etkilemeyeceğini düşünenler de var. Gerekçe olarak Sofya-Vidin arasında mesafenin 5-4 saatlik yol olduğunu , karayollarının durumu çok kötü olduğunu , Kuzey’i Güney’e bağlayan ana yolunun daha yoğun trafiği taşıyamayacağını öne sürüyorlar. İyimserler fakat ekonominin canlanmasına bel bağlıyor, işsiz sayısının azalmasını , şehri ve yakın köyleri canlandırılmasını bekliyor.Son yıllarda İsrailli, İtalyan ve Alman şirketleri tarafında yatırım ilgisi arttı.Belediye yetkilileri Vidin’i Merkez Avrupa yönünde yüklerin lojistik merkezine dönüştürülmesinde iddialı.Ve İtalya veya Yunansitan’a bakarak burası çok daha ucuz olacak.

şarski hükümeti, duvağı inmemiş gelin gibi, aynı mehter takımı ve düğüncüler tarafından baba evine geri gönderiliyor. Yalandırılıp aldatılanların küskünlüğü sel oldu. Bir gup “Biz Ataka Partisine Türkler ile işbirliği yapsınlar diye oy vermedik” dier grup ise “Biz HÖH’e oylarımızı IRKÇI Ataka Partisi ile iş birliği yapsın diye oy vermedik” diyorlar. Protestolar seli her akşam kabarıyor. Orta yaşta göstericilerin mitinglerinde dikkatimi çeken herkesin bir ağızdan “MAFYA” haykırışıdır. Meydanlara sığmayanları balkonlardan alkışlayanlar da “mafya” korosuna katılıveriyorlar. Ocak ayında patlayan protesto volkanı “MAFYA” çığlıklarıyla yola çıkmıştı. Aralık ayı elektrik faturalarını ödeyemeyenler soyulduklarını, dolandırıldıklarını, aldatıldıklarını haykırıyordu. 6 kişinin kendini yakması Borisov hükümetini yıktı, 12 Mayısta seçim yapıldı ama sular durulmadı. Bulgaristan Ekonomisini çökerten büyük dalganın heybetinde bu defa Bulgaristan üzerinde oynanan enerji oyunları var. Buradaki enerji oyunun çok derin kökleri var. Enerji konusunda Avrupa Birliği ile Rus oligarşisi arasında kızışan büyük kapışma bizde kurban almaya devam ediyor. Bulgaristan üzerinden sahnelenen enerji oyunları bizi takatsız kılıyor. Balkanlarda ve Avrupa’da en ucuz elektrik enerjisini üretirken bugün elektrik faturalarını ödeyemez durumdayız. Hak ve Özgürlükler Partisi Avrupa Birliği ile Rus oligarşisinin enerji kapışmasının içine düştü. Bizi bu kuyuya kapatan bu oyunun iplerini çekebileceğini zanneden Ahmet Doğan oldu. Büyük oyun, Sakkskoburgotski hükümetinde başladı. Bugün artık dayanılmaz oldu. Birkaç önek verelim. Bu örneklerin hepsinde A. Doğan başrolde ama hep başarısız. Bulgarlar bunu geç de olsa sezdiler ve şimdi öfke kusuyorlar. 1) Burgas Aleksandropolis petrol boru hattı ülkemiz üzerinden Rus ham petrolü taşıyacak ve bize (A.Doğan) her yıl … milyon Dolar gelir sağlayacaktı. Toplantılar yapıldı, anlaşmalar imzalandı, şeritler kesildi, hatta Yambol bayırlarında kazılar yapıldı. Ardından her şey söndü. Bu işten kazanan kim oldu: Ahmet Doğan. Rus oligarşisi ona “işlerimize iyi bakıyor” diye Zırhlı Mercedes Jip hediye etti. Tutarı 1 milyon 200 bin Euro. Proje düştü. Ümitler kırıldı. Halkımız aldatıldı. Kazanan bir tek Ahmet oldu. 2) Belene Atom Elektik Santrali kurulacak diye yazdılar çizdiler yediler içtiler. Hani ne oldu? O da boş çıktı. Bu işin ardında duran yine aynı şahıs yani Ahmet Doğan. O Türkiye Cumhuriyeti’ne elektrik satmaktan kazanacağı komisyonları gece gündüz aylarca hesapladı. Bu ümitleri besleyen ön komisyonları da hep gizlice o götürürdü. 3) Tunca Barajı ve Elektrik Santrali proje dosyaları da Ahmet Doğan’ın çekmecesinde. Bu işten 1 milyon evrodan fazla hesaplamıştı ama güneş bir türlü doğmadı. “Ahmet HES işinden ne anlar” diyenlere cevap vermek için büyük büyük proje mühendisleri TV ‘ye çıktı ve onu savundular. TV Stüdyosundan çıktıktan sonra biriyle konuşuyorlar. Ya “sizin övdüğünüz kişi” üniversite sınavlarını kazanıp kaydını yaptıramamış, bu konuşmaları size kim yaptırıyor? Cevap: “Ahmet’i üniversiteye yazdıran ve eline diploma verenler!” Azımın tadını aldm diye cevplıyor. 4) Rodop dağlarının yüksek tepelerindeki “Stırkelovo Gnezdo” (Leylek Yuvası) HES’inden A. Doğan’a 1. 250. 000. Evro komisyon verenler de aynı oligarşiler. Biserov’un oğlunu Bulgaristan’daki yabancı elektrik dağıtım şirketi yönetimine atayan, A. Doğan’ın eski eşlerini ve yeni sevgililerini yine bu kurumlarda yüksek maaşlı işverenler hep aynı kişilerdir. Bu planların, tasarımların ve hesapların tümü hep sarayda kilitli kapılar ve kalın perdeler ardında gözden kulaktan uzak yapıldı ama hepsi boş çıktı. Bu örnekler saymakla bitmez. Önemli olan “Lider” bildiğimiz kişinin ve onun seçtiği HÖH yönetiminin 23 yıldan beri Bulgaristan, Bulgaristan halkı, Bulgaristan Türkleri ve diğer azınlıklar yararına hiçbir şey yapmamış olmasıdır. Bizi küstüren, canla başla bütün yürekle bütün sevgimizle kurduğumuz partimizi kişisel menfaatleri için kullanmaları ve bunu yaparken bizi hiçe saymasıdır. Bu güzelim memleketi soya soya, halkı aldata aldata, insanımızın son lokmasını da kemire kemire çökerten ve hayatımızı ateşten gömlek eden bu yalancı ve soyguncu sürüsüdür. Onlardır partimizi çökerten. Partimizin çökertilmesi ruhumuzun kırılması, Türklüğümüzün ve Müslümanlığımızın yara alması anlamına gelir. 23 yıldan beri hiçbir şey yapmadıkları için bugün bizden destek ve yardım istemeye de yüzleri kalmadı. Biz bugüne kadar hep sustuk. İntikamımızı bu defa sandık başına gitmiyerek aldık. Bizleri, yalandırılıp aldatılanlar küskünüz. Gönlümüzle sokak sokak, meydan meydan her akşam dolaşan, “MAFYA” diye haykıranları destekliyor ve yanındayız. Siz bizi incittiniz. Biz artık HÖH’lüyüz demekten utanır olduk. Şahsi menfaatleriniz bardağı taşırdı…

Bulgaristan’ın asıl sorunu işsizliktir “Industry Watch” danışmanlık şirketi temsilcisi Lıçezar Bogdanov, 2015 yılına kadarki döneme ilişkin tahminler içeren 5. makroekonomi raporunu açıklarken şöyle konuştu: “Bulgaristan ekonomisi için en büyük sorun işsizlik olmaktadır. Yeni iş yerlerinin, fabrikaların olmasını istersek yabancı sermaye çekmemiz gerekiyor, öünkü kendi kaynaklarımız, tasarruflarımız yetersiz kalıyor”. “Reformlar yolu ile büyüme” başlıklı raporda yer alanları aktaran analistler, büyümenin ancak yapısal reformlarla sağlanabileceğini öne sürdüler. Ayrıca devletin iş sektörüne daha esnek davranma olanağı sağlamalıdır – şirketlerin iflas işlemleri kolayşalaştırılmalı, yeni yatırım projeleri ise daha kısa süreler içinde hayata geçirilmelidir. Kış mevsiminde yaşanan siyasi krize rağmen “Industry Watch” verileri, şu an itibari ile ülkeye yapılan yabancı yatırımlarda çöküş izlenmediğini, hatta son 6 aylık dönemin bu açıdan 2009 yılından bu yana en iyi dönem olduğunu gösteriyor. “2012 yılından bu yana çok dinamik olan sektörlere yapılan yatırımlar istikrarlı hale geliyor, diyor “Industry Watch” uzmanı Georgi Stoev ” ve bu sektörlerin işleme sanayi ve AB’nde bulunan endüstriler için unsur üretimi olduğunu da ekliyor. Bulgaristan’ın sanayi sektörü, Çin’e açılıyor, yani Çin’e ihra-

cat yapmaya başlıyoruz. Durum değişiyor.” Önümüzdeki 2 yılda ekonominin büyümesi açısından kilit önem taşıyan sektörlerin başında tarım gidiyor. Ardından ise gıda sanayi gibi yine tarımla ilgili olan sektörler sıralanıyor, 3. sırada ise işleme sanayi yer alıyor. Ayrıca da yedek parça ve donanım üretimi ve de yatırım malları. “Bulgaristan artık nihai ürünün bir araya getirildiği bir yerdir” diyor Georgi Stoev. Makroekonomi uzmanlarına göre inşaat sektöründe de toparlanma belirtileri izlenmektedir .Altyapıda yüzde 3’lük bir artış söz konusudur. Tarım sektöründe de büyüme izleniyor. Yılın ilk çeyreğinde tarımda yüzde 3,6’lık artış izlendi. Bu konuda Georgi Stoev şöyle konuştu: “Tarım da endüstridir, tarım da sermaye ister. Zengin ekonomilerde tarım büyük sermaye anlamına geliyor, sulama sistemleri, traktörler ve ucuz enerjiye erişim imkanı anlamına geliyor. ” “Industry Watch” uzmanları, ülkede çalışma çağındaki nüfusun ancak yarısının istihdam edilmekte olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu konuda Lıçezar Bogdanov, şunları söyledi: “Yüksek tahsil sahibi olanlar iş bulmakta zorlanmıyorlar. Fakat temel eğitim sahibi olanların durumuzordur.Eğitimseviyesidüşükolanlariçin fabrikalara yatırımlar gerekiyor. Kriz öncesinde bu yönde yapılan yatırımlar sayesinde iş yerleri açılıyordu. İstihdam sağlamanın yolu budur”.

Böyle de olmaz ama… İnsan ancak yükselirken düşer oysa HÖH/DPS milletvekili Delyan PEEVSKİ daha yerine oturmadan kötü sarsıldı ve düştü, yanında kimileri götüreceği hükümet mi, yoksa … şimdilik belli değil. Dilimizde “Bir bela bin bela getirir!” atasözü vardır. İşte şimdi artık çorap söküldü. HÖH/DPS Bulgaristan halkının gözünde bitti öngörüsünde bulunanlar haklıymış. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) bitti!” diyen sn.Boyko Borisov da haklı çıktı. Meydanlardaki 10 binler istifa istiyor. Cumhurbaşkanı Plevneliev “hükümetten güvenimi çektim” dedi. İki haftalık hükümet düşer mi? Ne oldu? Dıştan dışa bakarsak başımıza bu belayı bu defa yeni seçilen HÖH milletvekili ne gözü ne midesi doyan Delyan Peevski açtı. Maşallah, Allah nazardan korusun. Bu milletvekilimiz 150 kilo. Meclisteki sandalyelere sığmamış. Maaş alası var, bu göbekle bütün gün ayakta durması da zor. Son günlerde ciddi sorunlar yaşıyor. Şöyle bir gerilip ara sıra da kestireceği bir koltuk bulamamış, iyice rahatsız. Listeler doldurulurken adaydan boy, kilo, popo büyüklüğü gibi bilgi istenmediğinden mecliste hazırlık yapılmamış. Genç vekil toplantı salonunda sırtını duvara yaslamış hep ayakta. Seçmene de saygısızlık. Olaydan meclis çatırdıyor. Anası, bizdeki Rus oligarşilerinin başı İrina Krısteva oğlunun ayakta kaldığını öğrenmiş. Ana yüreği dayanır mı! Krısteva, kendinde de kilo problemi olduğundan, şu ateşe benzin atan, kahvaltısında 12 baniçka yutan, şişman kadın GERB milletvekili Filaretova ya çok kızmış. Oğluyla iddialaşmışlar, bizim pehlivan 15 parçayı indirmiş mideye. “Ye babam ye” yarışı seçim kampanyasında çok kızışmış. Delyanço Pazarcık ve Stara Zagora köylerinde 52 kuzu ve 12 oğlak ziyafetine oturmuş. Adettir, adayın yemesine içmesine bakılır. Serbest güreşte olimpiyat şampiyonu Lütfü Pehlivanın da bir oturuşta bir kuzuyu süpürdüğü sohbetlere konu olurdu. Delyanço da öyle bir tip işte. Sabahtan akşama kadar yiyor, içiyor, sindiriyor, dinleniyor, ertesi gün yine aynı şeyleri yapıyor. HÖH/DPS seçmeni için önemli olan onun “ajan” olmaması. Poliste çalışmış, sorgulama dairesinde görev almış ama “dosyası temizmiş”. Pavel Banya’daki sofrada “yeni dosya mı açtılar acaba bunlar” diye soran olmuş ama cevap veren olmamış Ne etsem! Kimi arasam?, derdinde olan ananın gönlünde eski dost Ahmet Doğan gün gibi parladı. “Liderle” oturdukları generaller sofrasında ancak yiyip içtikleri ayrı gitmişti. O şimdi gölgede olsa da, ipleri çekendi. Aralarındaki derin ilişkide unutmak veya kıskanmak olamazdı. Ortak geçmişten geldiler ya… Ahmet’in “ajanlığı” ona bugün baş belası olmuş, kap soyulmuş, öz görülmüş, endişe trajedi olmuştu… ama Ahmet, ateş içinde kalınca zehirli iğnesiyle kendini sokup öldürecek bir tip yani akrep değildi. Ahmet Doğan DPS/HÖH milletvekili D. Peevski’nin DS’ci general dedesini Tato döneminden tanıyordu. Torununu Stanişev koalisyonunda Bakan yardımcılığına atamıştı. Neden olmasın, ayakta kalan Delyançoyu sıkıntısından şimdi de kurtarabilirdi. Bu toy HÖH milletvekilinin “çok değerli” annesinin endişesini telefonda dinleyen “lider” kararını birden verdi. “Hala her şey benim kontrolümde” dercesine, “anlaşılmıştır,” “tamam,” “DANS Müdürü,” kabul mü? Sözlerini işiten kulağı avizede kadın, donakaldı. Bu umut ettiğinden çok çok fazlaydı. Adeta şok oldu. “Liderin” sesi o kadar emindi ki, Bulgar devletinin en onurlu görevine, devletin gizli servisinin başına seçilecek kişiyi, o oğlu bile olsa, Bulgaristanlı bir Türk-Çingenenin göstermesi, Krısteva’nın Bulgar yüreğini durduracaktı. Rus Büyükelçisine sormadan mı, demek istedi. Telefonu elinden düştü. Şu anda sevinmesi gerekirken, sevinemedi. Bizde analar bazı konularda duyarlıdır. Tehlike sezer. Ürker. İstediği bu değildi. Herkes haddini bilmeliydi. Çocuklarını en iyi tanıyan analarıdır. Delyanço’nun DANS Müdürlüğüne atanması, gizli servisin diri diri gömülmesi hatta devletin sonu olabilirdi. Bu iş anne endişesini aşıyordu. Bu kaşık oğlunun ağızına büyüktü Krısteva bir toşkovist generalin kızıydı. Totaliter istemlere göre sertleştirilirken çok çaba gösterilmişti. 23 yıl önce devrilen rejimin gözü kara milliyetçilik ruhu yüreğinin bir köşesinde capcanlıydı. Onun için Türklükten ve İslam’dan başka düşman yoktu ve olamazdı. Bu nedenle oğlunun Türklerin arasına sızmasına ve HÖH milletvekili grubuna girmesine razı olmuştu. Fakat DANS Başkanlığı onun boyundan çok büyüktü… Gazetelerin yazdığını kimden saklasın! Oğluna dürüstlük yolunda tökezlemeden yürümeyi öğretememişti. Elinin uzun olduğunu Ahmet biliyordu. Stanişev Başbakan iken bu sebeple Delyançoyu bakan yardımcılığından kovmuştu. Ahmet’in planı başka da olabilirdi. Ne olursa olsun, o bir Bulgar generalin kızı ve bir Bulgar ana olarak, Bulgar milli menfaatlerinin, tüm ulusal sırların bir tepsi içinde Rus oligarşisine verilmesine razı olamaz, göz yumamazdı. Bu sebeple yeni başkan L. Mestan’ı da aradı. Yolda olduğunu söylerken yanıtında “anladım” “tamam” dedi. Çünkü Ahmet’in söylediğini söyleyince düşünmesine gerek yoktu. O da hiç düşünmeden cevap verdi. Bulgar kadının aklına atalarından kalmış “TürkÇingenelerin aklı sıçarken gelir!” sözleri geldi. Hakikatten Lütfü de yolda olduğunu söyledi, helada değildi ki, doğru dürüst cevap versin… “Öç almayı, her yerde her şeye egemen olmayı” akla koyanAhmet’i gene düşündü. Gözü iyice dönmüştü. Onun hep su üstünde kalma hırsına oğlunu kurban edemezdi. Ahmet’in amacı, herkesi bir üzüm salkımı gibi sıkmak, herkes için zamanı durdurmak, herkesi birden ezip posa haline getirmekti. Son zamanda kudurmuş gibiydi. Onun için bu telefon bir fırsat ve bir müjdeydi. Şu omurgasız şişko general torununu DANS Müdürü olarak Ruslara tepsi içinde sunacaktı. Aynı zamanda Bulgar gizli servisine tekrar ele geçirmek bir büyük zaferin müjdesiydi. Kaybedilecek zaman yoktu… Hemen harekete geçildi. D. Peevski’nin DANS Başkanlığına atanması önerisi Parlamentoda kaleme alınırken milletvekilleri olayı ıslatmak üzere “sofraya” davet edildiler. 20 litre Wisky, 20 şişe Vodka içildi. 300 köfte ve 100 bonfile yendi. 3 kofa da kahve de midelere indikten sonra beraberce kalktılar, meclis salonuna birlikte girdiler. Bir şeyler okundu. Delyanço ayakta dinledi. Salon sessizdi. Yine beraberce “evet” oyu kullandılar. Seçilen kimilerine sarıldı. Kimilerini öptü. Teşekkür etti. Artık poposuna göre sandalyesi olacaktı. Olayı sarayda koyu bir gölgede TV’den izleyen “lider” yeni bir Wisky isterken “24 yıllık olsun” dedi. Onun hesaplarında Bulgar demokrasisinin 23. yılı olan bu yıl bitmişti. Yarattığı keşmekeş yıl sonuna kadar bitmeyebilirdi. İlk yudumu alırken 24. yılın yazgısını çizmeye başladı.Ahmet bu politik komploları neden mi sahneliyor? Bir. Lütfü Mestan’a ve tüm diğer ajan HÖH yöneticilerine benim yanımda, siz birbirinize kenetlenseniz bile beş para etmezsiniz. Ben solumasam siz ölürsünüz, mesajı veriyor onlara. İki. Ben Rus oligarşisi dahil hiç kimseye ihanet etmedim. Bir ajan olarak inancıma ve vicdanıma göre çalıştım. Rus ajanı gölgede de büyüktür, isterse bir telefon açmakla imanınızı gevretir, demek istedi ve başardı. BU HÖH’ün kapatılması hesabına da olabilirdi, onun umurunda bile değildi. Üç. Diş bilediği eski Başbakan B. Borisov gibi Bulgar politikacılarına “siz benim yanımda bir hiçsiniz,” mesajı verdi. Bu ayrıca “Hepinizi diri diri gömerim”, sinyali oldu. Dört. Bulgaristan’da Rusya menfaatleri için çalıştığını, Türk, Pomak ve diğer Müslümanların tümüyle onun için peş para etmediğini, hesapta bile olmadığını dünyaya bir daha gösterdi. Bu defa testi kırıldı. Ahmet’in hesabı tutmadı. Mücadele devam ediyor


Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

BAYRAMPAŞA’DA GÖKKUŞAĞI Bayrampaşa Belediyesi Türkiye’nin bin bir rengini bir araya getiren “7-İKLİM

7-RENK” kültür şöleni ile Türkiye, Balkanlar ve Kavkaslar Bayrampaşa’da Buluştu “7 İklim 7 Renk” etkinlikleri kapsamında hazırlanan stantlarda ülkenin dört bir köşesinden gelen 40 Derneğin kendi yerel kültürlerini görsel olarak tanıtma imkânı buldular. Etkinlikler boyunca her gün saat 11.00’dan itibaren açılan stantlarda Isparta’nın gülleriyle, Trabzon’un mısır unu değirmeni, Doğu Bölgelerinin çeşitli yerel değerleriyle ve Bulgaristan’ın Ekspresso kafesi, baniçka, zakuska, kifla, poniçkasıyla. Diğer Balkan derneklerinin de Bosna’nın kuru eti ve diğer yemekleri, Manastırın yöresel kıyafetleri gibi otantik ve kültürel birçok obje ziyaretçilerin ilgisine sunuldu. BEST Kafe sahibi Necdet Mutlu’ya SPONSORLUĞUNDAN dolayı kendisine çok teşekkür ediyoruz. Bayrampaşa Belediyesi Sn.Atila AYDINER’in Başkanlığında bu yıl ikincisini yaptığımız bu organizasyonda örnek gösterilecek şekilde böyle bir organizasyonu başarıyla sonuçlandırdı ve ülkemizin her yöresinden geniş kitlelerin katılımını sağladı. Türkiye’nin bin bir rengini Bayrampaşa’da bir araya getiren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, 12 gün devam etti ve Bayrampaşa Belediyesinde kendine has bir GÖKKUŞAĞI oluşturdu. Karadeniz’in Doğusu, Batısı, Anadolu’nun içini, kuzeyini, güneyini, doğusunu, batısını, Akdeniz’i, Egeyi, Trakya ve Bal¬kanları yüz binlerce Bayrampaşalıyı buluşturdu. Bayrampaşa Belediyesinin kurduğu stantlarda sergilenen yöresel sergiler gerçekleşen açılış töreni ile halkın beğenisine sunuldu. Açılışa Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn. Atilla Aydıner, Ak Parti İstanbul Milletvekili Sn Hüseyin Bürge, Ak Parti İlçe Başkanı Sn Cemil Yıldız, katılımcı tüm dernek, federasyon ve konfederasyonun başkan ve yöneticileri ile çok sayıda vatandaş katıldı. Kurdele kesiminin hemen ardından stantları gezen Belediye Başkanı Aydıner ve bera¬berindeki heyet, stant yetkililerinden bilgi aldı.

KARADAĞ CUMHURİYETİ BAŞBAKAN Yrd.

Sn. Rafet HUSOVİÇ

BULTÜRK’e onurluk taktimi

Bulgaristan’dan getirilen Osmanlı kılıçları, Bulgaristan Türkleriningiysi¬leri,Gramofon, Plaklar, Halı, yayık gibi objelerin yanı sıra, her ilin kendine özgü lezzetleri ile özellikle Balkan coğrafyasının her köşesini temsil eden yöresel kıyafetler, ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş oldu. Türkiye’nin tüm renklerini Bayrampaşa’da bir araya getiren “7 İklim 7 Renk” kültür şöleni, her bölgenin kendi sanatçılarıyla devam etti. Tüm bölge sanatçıları, binlerce kişininkatılımıylamuhteşemkonserlerinaltınaimzaattılar.

AK Parti İlçe Başkanı Sn.Cemil YILDIZ, KARADAĞ CUMHURİYETİ BAŞBAKAN Yrd.Sn. Rafet HUSOVİÇ ve Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn.Atila AYDINER Bultürk standında

BAYRAMPAŞA’DA BİR OLDUK BİRLİK OL¬DUK BİRLİKTE TEK YÜREK OLDUK Sloganı ile buraya gelen sanatçıların ortaya koydukları performans adeta birbirinden üstündü. Her bölge sırası ile program doğrultusunda kendi eğlencesini ziyaretçilerin beğenisine sundu. Doğu Karadeniz bölgesi ile başlayan ve Trakya, Rumeli, Balkan gecesiyle son bulan etkinliklerde sanatçıların seslendirdikleri türküler eşliğinde oynanan Horonlar, Halaylar, Payduşkalar, köçekler, folklor oyun¬ları ile şenlenen gecelere, vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Son gece Park Ada ziyaretçilerle doldu taştı ilgi çok çok büyüktü, Bayrampaşa da Trakya ve Balkan geceleri en kalabalık geceler oldu, Bayrampaşa’da Balkanlardan yaşayanların büyük bir çoğunluk olduğunu böylece göstermiş oldular. Konser alanın dışı bile insanlarla doldu taştı adeta her yere insan yağmıştı.

AK Parti İstanbul İL Başkan Yrd. Ridvan Bey Standımızda Bulturk Yönetimi ile Bu konsere Balkanlardan gelen göçmenlerin ilgisi son derece büyük oldu. Bayrampaşa’da yaşayan Balkan göçmenleri kendi sanatçılarını hem tanıma hem de izleme imkânı buldular. Tüm etkinlik boyunca Bayrampaşalılar, omuz omuza, gönüllerince

neydoğulusu ile kaynaşmasında çok çok katkıda bulunmuştur. Ümit ederiz ki gelecek yıllarda da bu tarz faaliyetler sürdürülecek ve geleneksel hale getirilecektir. Biz de dernek olarak Belediye Başkanımız Atila AYDINER’e bu güzel organizasyondan dolayı kendilerini kutluyoruz ve başarılı çalışmalarının devamını diliyoruz. Bu şölen Bayrampaşa’nın ve dolayısıyla

eğlenirken, birlik, beraberlik, dostluk ve kardeşlik mesajları verdiler. Ayrıca, Miraç Kandil’inin kültürel etkinlik takviminin içinde yer alması sebebiyle, Miraç Kandilinde tüm dernekler bir birlerine kendi yöresel yiyeceklerini geç saatlere kadar ikram da bulundular. Bizlerde Bulgaristan’da yaygın olarak her kan¬dilde ve bayramlarda yapılan gözlemeyi (Gulaş, Çörek, Helva) yöresel usulde yaparak ekspreso ile ikram ettik.

Böylece Bayrampaşa Belediyesinin “7 iklim 7 renk” hem kaynaşma sağlanması açısından hem de gelecekte daha büyük projelere imza atmak için bir başlangıç oluşturdu. Kapanış gününde ise Bayrampaşa İlçe Kaymakamı Hasan GÖZEN, Bayrampaşa Belediye Başkanı Atilla Aydıner, AK Parti İstanbul Milletvekilleri Şirin ÜNAL ve Gülay DALYAN, AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil Yıldız, Başkan Yardımcıları Ahmet TÜFEKÇİ, Muharrem Kavurkacı, Mustafa Demirkan, Belediye Başkanı danışmanı İsmail GEMİCİ ve birim müdürleri ile yüz binlerce vatandaş katıldı. Bayrampaşa Belediye Başkanı Sn.Atila Aydıner, “7 İklim 7 Renk” etkinliklerinin top¬lumsal barışımızı ve huzurumuzu bozmak isteyenlere verilen gü-

zel bir cevap olduğuna vurgu yaptı. Ülkemiz her yönüyle çok renkli bir ülke. Bayrampaşa’mızda bu renklerin hepsini görmek mümkündür. Biz, yurdumuzun her yöresinin ve bölgesinin sanatını seviyoruz ve be¬nimsiyoruz. Vatandaşlarımızın hasret duydukları memleket seslerini ve renklerini burada, Bayrampaşa’da onlarla buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi. Öncelikle Bayrampaşa Belediye Başkanımızın ilçede faaliyet gösteren derneklere böyle bir

imkân sunduğu için kendilerine teşekkür ediyoruz. Bu organizasyon İlçemizde faaliyet gösteren derneklerimizin hem kendi faaliyet alanına giren kesimler ile iç içe olma fırsatını verdiği gibi çeşitli derneklerin de birbirleri ile daha yakından ilişki kurma ve birbirlerini tanıma ve kaynaşma fırsatını da sunmuş oldu. Böylece gelecekte ortak faaliyetlerde bulunmanın da yolunu açmış oldu.

Bu nedenle bu organizasyon son derece isabetli ve renkli, Bayrampaşa insanlarının da Trakyalı, Balkanlısı, Anadolulusu,Egelisi,AkdenizlisiileKaradenizlisiyleGü-

İstanbul’umuzunsosyalvekültürelhayatınarenkkattığını düşünüyoruz, son derece önemsiyoruz ve proje sahiplerini kutluyoruz. Bayrampaşa Belediyesi’nin Türkiye’nin tüm renklerini bir araya getiren projesi tüm dernekleri bir biri ile tanışmalarına vesile oldu. Böyle anlamlı bir etkinliğin içinde bulunduğumuz için çok mutluyuz. Bayrampaşa Belediye Başkanı Sayın Atila Aydıner’e ve ekibine çok teşekkür ediyoruz. Bizim Bulgaristan’da öz değerlerimizi, ancak böyle güzel etkinliklerle yaşatılarak gelecek kuşaklara aktarılabiliriz. Bunların da devam ettirerek bir gelenek halini almasını arzu ediyoruz. Bizler dernek olarak ayrıca bu organizasyon sa-

yesinde Balkanlardan Türkiye’ye göç eden kendi insanlarımızla kaynaşma imkânı bulduk. Birçok insanımız bizi burada görme imkânı buldu, hatta standımıza gelenlere bir ziyaretçi ve üye formları bırakmıştık. Burada on iki gün içinde ziyaretçi formu dolduranların sayısı 823 olurken yeni üye olanların sayısı da 323 kişi oldu. Bu da bizlere dernekte bir yılda ulaşamadığımız insanlara ulaşmış olduk. Bundan dolayı Bayrampaşa Belediye Başkanı başta olmak üzere bu organizasyonda emeği geçen herkese bir kez daha kutluyoruz ve kendilerine teşekkür ediyoruz. Şimdi Bayrampaşa daha güçlü ve birlik içinde olduğuna inanıyoruz. Ümit ediyoruz ki bu tüm ülkemize de bir örnek teşkil edecektir. Bu gibi organizasyonlar gelecek yıllarda da bunlar sürdürülecek ve geleneksel hal alacağını arzu ediyoruz. Saygılarımızla, B U LT Ü R K – İstanbul


6

B U LT Ü R K

-

Yönetimi

Bulgaristan Türklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Hala AB’nin DOĞANCI DEMOKTASİ, MODERN KÖLELİKTİR Hollandalılar En Müreffeh Vatandaşı

HÖH’çüler sarayının önünde sıraya durmuş görev beklemekteler. Politik düzeyin üstündeki baskıcı bir derin devlet (organ) ceza kanuna göre işlem görmelidir. Savcılık tahkikat başlatmak zorundadır. Başıbozukların elebaşısı D. Peevski’nin gizli servis DANS Başkanlığına getirilmesi (Rusya) derin devletin işidir. En tehlikeli, halkımıza kan kusturan, bir vurguncu mafya olan (CİK) görevlisi İ.İvanov Yovçev’in İçişleri Bakan Yardımcılığı’na atama teşebbüssü Rusyanın Bulgaristan’daki derin devletin işidir. Bununla birlikte, aşırı milliyetçi “Ataka” Partisi Başkanı V. Siderov’un meclis kararıyla “Adli Suçlarla Mücadele Komisyonu” Başkanlığında atanması yine aynı grubun işidir. Son atamaya, 19901997 döneminde Cumhurbaşkanı olan Dr. Jeyü Jelev’in sert tepki göstermişti. Bu atamalar, bizlerden de parlamento üstü, politik düzey üstü bir gizli gücün var olduğuna kesin bir kanıttır. İnanılır kaynaklardan alınan haberlerde, bu derin devletin üyelerinden biri Bulgaristan’da tüm (Bulgarlar, Türkler ve diğer azınlıklar) halkın gözünden tamamen düşmüş olan eski HÖH başkanı A. Doğan’ındır. Bu iş temizlenmez ise Bulgaristan Türk ve Müslüman azınlığın başına büyük bela açılacaktır. Son dönemde, o derin devlet elemanı A. Doğan, Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH) Başkanı Lütfü Mestan’ı hiçe saymaktadır. HÖH Merkez Yönetim Kurulu Operatif Bürosunu takmamaktadır. Kendini “herkesin ve her şeyin üstünde gören” ve kendisine hiçbir yetki vermemiş olmasına rağmen, “bizim adımıza, verdiğimiz yetkilerle” halkın yetkileri ile kesip biçmektedir. Rusya derin devletin gizli servisle-mafya ikilenmesi olduğunu D. Peevski atamasında gördük. Bu olay Bulgaristan kamuoyunun sert tepkisine neden oluyor. “Hükümet İstifa!” haykırışları 15 günden beri hağlen Sofya’yı inletiyor. Rusyanın derin devlet çetesi Sofya’da HÖH Sarayı’nda konaklıyor. Gizli kodamanlar Sarayda yiyip içiyor. Başta Rus gizli servisi olmak üzere, casus servislerinin emirlerine göre hareket edilerek, AB’nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan çıkılması olanak dışı olan bir siyasi bunalıma itmeye çalışılıyor. Bulgaristan’da kök salmış olan yerli yabancı mafya çevreleri, halkımızın iradesi, meclisimizin ve politik kurumlarımızın üzerinde egemenlik kurmaya çalışırken, zamanını doldurup devrilen totaliter rejimi, halk düşmanı politik rejimi, halkı soyarak zenginleşen otokrasiyi politik sahneye geri çevirmeye çalışıyorlar. Her yerde herkes olan bitenden usanmış, “bu çile, bu geçiş süreci hiç bitmeyecek mi?” diye soruyor insanlar. Kaynayan meydanlardan çekilmeyen geniş halk kesimleri “Mafyanın tasfiyesini!” “Mafya Başlarının tutuklanmasını!” Slogan yükselterek talep ediyorlar. Totaliter düzen 1990’da devrildi. “Toşko” gemisini kayalara çarptı ve Karadenizde battı. Şimdi A. Doğan tayfası seçmenlerimizin güvenini kazanan bir hükümet kurulmasına engel olup eski düzen kalıntıları işbaşına getirerek soygun sistemini yaşatmaya gayret ediyorlar. Bakanlıklardaki görevleri eski dostlarına, yakınlarına dağıtıyor, yabancı servislerin güvendiği kadroları hükümete sokuyor, , iktidar organlarına, devlet makamlarındaki kilit mevzilere istedikleri kişiyi meclis kararıyla tayin ettirip, politik ve ekonomik duruma, para akımlarına bundan böyle de tamamen hâkim olmak istiyorlar. Bu uygulama Avrupa Birliği (AB) normlarına tamamen ters düşüyor. Bu gidişin yolu kesilmezse, Bulgaristan’da çalma soyma işleri yeni bir hızla alıp yürüyecektir. Demokratikleşme ve daha adil bir gelecek yaratmak için halkın umut ve çabaları felç olacaktır. Derin devletin son hedefinde, Bulgaristan’ı yerli mafyaya teslim edip, yabancı şirketlere peşkeş çekmesi isteniyor. Partiler üstü, meclis üstü, hükümet üstü bir pratiğin her alanda, yürütme ve yargıda

hâkim olması nabzımızı durduracak, yaşamın her alanını paralize edecek niteliktedir. İki haftadan beri politik eylem yürüten aydınlar ve gençler, yeni kuşak orta halliler demokratik hükümeti kurma ve sağlıklı gelişme yollarını temizleyecek önerilerde bulundular. Yeni seçim kanunu konusunda politik partiler de teklifler getirdi. GERB majöritar ve orantılı olmakla karma seçim sistemi önerdi. Burada önemli olan 12 Mayıs semlerinden sonra Bulgaristan’ı karıştıranların tutuklanması ve siyaset alanına girmelerinin kesin yasaklanmasıdır. Seçim kanununda bağımsız Miletvekillerin önü açılması isteniyor. Değerli insanlar ancak böyle bu çarkın içine girilebileceğini düşünüyoruz. Bu teklifleri etnik azınlıklar ve soydaşlar da destekliyorlar. Onlarda artık gerçek temsilcilerinin parlamentoda olmalarını istiyorlar, halk özellikle azınlıklar kendi temsilcilerini ancak bu yolla oralara gönderebilineceğine inanıyorlar. Sivil toplum örgütlerinin aktif politik statukosu bu arada meclisi, hükümeti ve kurumları denetleme hakları yasalara uygun biçimde belirlenmelidir. Politika dışına itilmiş eski gizli servis ajanlarının, mafya bağlantılı kişilerin, haklarında dolandırıcılık, vergi kaçırma veya rüşvet davaları açılmış olan kişilerin herhangi bir biçimde siyasete karışması yasaklanmalıdır. Bulgaristan bir politik kriz eşiğinde değil, politik kriz batağında bocalıyor. AB’de de en fazla genç işsiz Bulgaristan’da dır. En az çocuk parası burada ödenmektedir. En az emekli maaşı alan Bulgaristan. Çıkış yolu ararken halkın irade, bilgi alma, bilgilenme özgürlükleri hiçbir süretle engellenemez. V. Siderov’un Ulusal TV ve Ulusal Radyoya saldırılarının yolu kesilmelidir. Halkımız totaliter dönemin geri dönmesini asla kabul edemez edemezler. Haklı isteklerle gösteri yaparken tutuklananlar acilen serbest bırakılmalıdır. Acil bir sorunluk olan ve hemen kurulması gereken politik müzakere masasında parlamenter politik düzenin normal işlevlerinin engellenmesi; seçim kanunun değiştirilmesi; yeni seçim hazırlıkları; halk temsilcilerinin bağımsız vekiller olarak direk seçilmesi engellerinin kaldırılması v.b. acil tartışılmalıdır. Yasal hükümet işi olan, politik ve ekonomikkrizidoğruyönetmek,mafyaişideğildir. Sokma akıl, akıl olmaz. A. Doğan, ne yazık ki, hayattan ders alamadı. Sefil insanlarımızla alay etmeye devam ediyor, amma yakında sıra ona da gelecek, o halkta onunla dalgasını geçecektir, inşallah. Görevini üslenmiş bulunan hükümetin ilk ödevleri arasında iş imkânları ile gençlerin gelir kaynaklarının genişletilmesi; yeni üretim biçimlerine hem teşvikler sağlanması hem de öncelik tanınması; kişisel imkânlara yeni seçenekler sunulması öncelik taşımalıdır. İşsizlik ve yoksullukla mücadele paket program olarak AB ile koordineli olarak acil gündeme alınmalıdır. Bu arada etnik azınlıkların özgün sorunları da ön planda çözüm bulmalıdır. Türkçe derslerinin zorunlu ders olması yasalaşmalıdır. Bizde bir demokrasi sorunları masası kurma zamanı geldi. Bugün ülkemizin her yönünde herkes daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha kusursuz uygulanan insan hakları çağrıları yükseltiliyor. Günümüzde, hele 12 Mayıs 2013 seçimlerinden sonra, perde arkası politikada baş aktör- mafya kendini gösterdi. Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı? Totaliter rejimin kalıntıları olan mafya def olana kadar mücadele devam edecektir. Mafya egemenliğindeki demokrasi bizim için kölelik olur. Ne Doğan’dan ne de mafyadan iyilik beklemiyoruz. Ahmet Doğan ile mafyanın el ele verip hayata çağıracakları demokrasi bizim için modern kölelik olur. İnsanları yaradandan ötürü sevebilmek, buna hem yürek, hem inanç, hemde dürüst olabilmek gerekir.

AB içerisinde üç büyük ekonominin ardından Hollanda 2012 yılında kişi başına en yüksek gelir düşen ülke oldu. Avrupa içinde kişi başına düşen en yüksek gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) açısından Lüksemburg, geleneksel olarak yine birinci olarak çıktı. Bu skora Büyük Dükalık’ta yer alan geniş finans sektörünün etkisinin büyük olduğu bildirildi. Bu kriter temelinde geçen yılda Avusturya ve İrlanda Hollanda’nın önüne geçmişti. Geçen yıl kişi başına düşen gelir bakımından Hollanda ekonomisi Avrupa ortalamasından yüzde 28, Avusturya ekonomisi yüzde 31, İrlanda ekonomisinden ise yüzde 29 oranında daha yüksekti. Hollanda dördüncü sırayı İsveç ile paylaştı. Listenin en alt sıralarında Bulgaristan ve Romanya yer aldı. Kişi başına düşen gelir bakımından bu ülkelerin ekonomileri Avrupa ortalamasının yarısından daha küçük olduğu bildirildi. Kişi başına düşen tüketim bakımından Hollanda’nın oldukça ileri bir noktada olduğu ölçüldü. Geçen yıl Hollanda’da kişi başına düşen tüketimin Avrupa ortalamasından yüzde 12

oranında daha yüksek olduğu saptandı. Bu ortalamanın Belçika, Danimarka, Finlandiya ve Fransa ile aynı seviyede olduğu belirtildi. Bu kriterlere göre, Lüksemburglular, Almanlar, Avusturyalılar, İsveçliler ve İngilizler Hollandalılardan biraz daha zenginler. En zengin ülke sıralaması aynen şu şekilde oldu 1Luxemburg 18Malta 2Noorwegen 19Slovenië 3Zwitserland 20Tsjechië 4Oostenrijk 21Griekenland 5Ierland 22Portugal 6Zweden 23Slowakije 7 Nederland 24Litouwen 8Denemarken 25Estland 9Duitsland 26Polen 10België 27Hongarije 11Finland 28Letland 12IJsland 29Kroatië 13 Verenigd Ko30Turkije ninkrijk 31Roemenië 14Frankrijk 32Bulgarjie 15Italië 33Montenegro 16Spanje 34Servië 17Cyprus 35Macedonië

ğında parmakların buruşmasının nedeninin, derinin sünger gibi suyu çekmesinden ve tahrip olmasından kaynaklandığı düşünülürdü. Ancak insanoğlunun bu özelliğinin yeni bir yeteneği ortaya çıkardığı belirlendi. Suda uzun süre kaldığında parmakların buruşması derinin süngerimsi özelliğinden değil, ıslak nesneleri daha iyi kavrayabilmesi için. İngiliz ”Biology Letters” dergisinde yayımlanan araştırmaya göre; İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nden bilim adamlarının araştırması buruşmuş par-

larda daha iyi kavrama sağladığını gösterdi. Araştırmacılardan Tom Smulders, bunun, ”Araçların daha iyi yol tutmasını sağlayan lastiklerdeki tırtıklara benzediğini” vurguladı. Smulders ve ekibi, gönüllülerden önce elleri kuru olarak farklı boyutlardaki misketleri tutmalarını istedi. Daha sonra bilim adamları gönüllülere bu işlemi ellerini 30 dakika sıcak suda beklettikten sonra yaptırdı. Katılımcıların parmakları buruşmuşken ıslak misketleri daha çabuk yakaladıkları görüldü.

göre Bulgaristan Roman asılı vatandaşların durumunu iyileştirmek için yeterince çalışmıyor.Bulgaristan’daki Roman asıllı vatandaşlar ülkemizin nüfusunun yüzde 9.94’ünü oluşturuyor. AB sınıraları içerisinde Roman asılı vatandaşlar sayı olarak Bulgaristan’da en çok. Bunu Avrupa Komisyonu’nun Romanların bütünleşmesinin ilerlemesine ilişkin tanıttığı

gösteriyor. AB sınıları içerisinde Roman asıllı vatandaşlar nüfusun yüzde 1.18’ini teşkil ediyor. Avrupa Komisyonu’nun raporusna göre Bulgaristan Romanların eğitimi, kırsal kesimlerde işi ve sağlık sigortası konularında yeterince dikkat göstermiyor. Avrupa Komisyonu, bu azınlığın hayatının iyileştirimesi için kullanılabilen Avrupa fonlarının benimsenmesinin hızlandırılmasını tavsiye ediyor.

PARMAKLARIN SUDA BURUŞMASI MUCİZE! Suda uzun süre kaldımakların ıslak durum-

Roman Asılı Vatandaşların Durumunu Avrupa Komisyonu’na raporda içerilen bilgiler

Sultanahmet Caminin Karşısı Mükemmel Manzarasıyla

S u l t a n a h m e t Çatalçeşme sk.No.1/1 Te l : 0 2 1 2 52 6 8 7 9 8

Y E L K E N Kafe RESTORANT


8

5 Siyasi Oluşum ve 14 Sivil Toplum Örgütü Krizden Çıkış Yolu Arayışı İçinde Meclis’te temsil edilmeyen 5 siyasi oluşum, krizden çıkış planı hazırlayarak Eylül ayında yeni seçimlerin yapılmasını talep ettiler. Başbakan Oreşarski’nin 15 Temmuz tarihine kadar istifa etmesinde ısrar eden oluşumlar, vatandaşların yüzde 85’lik bölümü protesto gösterilerine destek vermekte oldukları için kamu uzlaşmasının Parlamento’nun dışında olduğunu vurguladılar. Oluşumların ortak bildirgesinde şöyle deniyor: “Bulgaristan artık 2. haftadır bundan önce görülmemiş bir siyasi kriz içindedir. Kriz, vatandaşların beklentileri ve Meclis’teki siyasetçilerin imkanları arasında derin uçurumun olmasından kaynaklanıyor ”. Protestoların “oligarşi temsilcilerinin utanmadan yüksek yönetim görevlerine getirilmesi” münasebeti ile başladıkları hatırlatılan belgede protestonun aslında vatandaşların kulis arkası bağımlılıklar üzerine kurulu olan yönetimlere katlanmayı reddetmeleri anlamına geldiği vurgulanıyor. Parlamentonun dışında kalan partilere göre, hükümet siyasi krizden nasıl çıkılacağına dair toplumun kabul edeceği bir plan hazırlmak durumunda değildir. 5 par-

tiye göre devlet kuruluşları, ehliyetsizlik, güçsüzlük ve siyasi liderliğin eksikliğinden dolayı felç olmuş durumdadır. Oluşumlar, sivil toplumla birlikte Bulgaristan’ın modern yönetimine dair bir plan yapmayı taahhüt ediyorlar. Bu arada 14 sivil toplum örgütü de Oreşarski kabinesinin istifa etmesini ve Ekim ayına kadar erken seçimlerin yapılmasını istediler. Sivil toplum örgütleri, Parlamento’nun önerdiği danışma görüşmelerine katılmak için Seçim Kanunu değişiklikleri ile ilgili üç şart koştular. Şartlardan biri, seçim listelerindeki isim sırasının değiştirilebilmesi, diğeri de güncel seçmen sicilinin işlenmesidir. Partilerin reklam kampanyalarında değişiklikler ve kamu medyasında ücretsiz reklam süresinin tanınması da istekler arasında . Seçim evrakları ve oy pusulalarının basılmasında güvenlik garantisi isteniyor, ayrıca bağımsız milletvekili adayının gösterilmesi için aranan imza sayısının da değişmesi talep edildi. Sivil toplum örgütleri, bundan başka seçim idaresinin aldığı tüm kararların mahkeme kontrolüne tabi olmasından yana çıktılar.

sında Türk sinema günlerine evsahipliği yapıyor. Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği’nin girişimi ile düzenen kültür faaliyetinin açılışı 11 Haziran akşamı başkentte Arena sinema merkezinde Mommo – kızkardeşim filmi ile yapıldı. Mommo filmi gösterime girmeden önce 59. Berlin Film Festivali Berlinale’de gösterilmiş ve filmin küçük oyuncuları Mehmet Bülbül (11) ile Elif Bülbül (8) de filmdeki performanslarından dolayı juri tarafından takdir edilmişti. Film daha sonra Almanya’nın Nürnberg kentindeki 14. Nürnberg Türk-Alman Film Festivali’nde en iyi film ödülünü, Ina Weisse’nin yönetmenliğini yaptığı ‘’Der Architekt (Mimar)’’ filmiyle paylaştı ve ayrıca seyirci ödülünü kazandı. Atalay Taşdiken’in

senaryosunu yazıp yönettiği i’’Mommo-Kız Kardeşim’’, gerçek bir yaşam öyküsünden sinemaya uyarlandı. Daha fazlasını film yönetmeni Atalay Taşdiken’den öğreniyoruz.

oloji Müzesi’nde “İpek ve Gümüş” sergisi görülebiliyor. Sergide Sofya’daki Milli Arkeoloji Müzesi ve Tarih Müzesi’nin fonlarından şimdiye kadar gösterilmemiş giysi ve takılar sergileniyor. Sergide gümüşten yapılmış çay ve

Uyanış Devri’nde “uyanması”, devletimizin yeniden yapılanması ve Avrupa kültür sahasına yönelmesi, kültürümüzün özelliklerini koruyor. Uyanış Devri’nde tüccarlar, zanaatçı ve aydınların varisleri, Avrupa üniversitelerinde eğitim görüyor ve buraya çağdaş Bulgaristan’ı kurmak için geri dönüyor.” Sergide ipek ve gümüş tesadüfen bir araya getirilmiş de-

Sofya’da Türk Sineması Günleri Başladı Sofya’da 11 ila 13 Haziran tarihleri ara-

Milli Arkeoloji Müzesi’ndeki “İpek ve Gümüş” Sergisi 30 Haziran 2013 tarihine kadar Milli Arke- araya getirmek istiyoruz. Başka sözlerle Bulgar toplumunun

Bulgaristan Türklerinin Sesi

S t r a t e j i k

A n a l i z

Balkan Gençlik Treni, Edirne Ayşekadın Gar’ından törenle hareket ederken, trenin ikinci yolcu grubu ise bu kez genç erkeklerden oluştu. Edirne’den yola çıkıp Bükreş, Budapeşte, Zagrep, Saraybosna, Belgrad, Üsküp ve Selanik’e gidecek 120 öğrencinin yolculuk öncesi düzenlenen törene Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Metin Yılmaz ve Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Basri Hakan Hakyemez de katıldı. Yolculuk önce garda düzenlenen program, Belediye Halk Oyunları ekibinin gösterileriyle başladı. Belediye Bandosu eşliğinde saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı söylendi. Balkan Radyosu Orkestrası sahne aldı ve Balkan Türküleri’ni Solist Evrim Kaşıkçı seslendirdi. Aynı zamanda Havsa Gençlik Spor İlçe Müdür Vekili olan Kaşıkçı’nın minik oğlu Ali de babası çalıp söylerken o da tören alanında alkış tutup oynadı. Vali Yardımcısı Mustafa Ergün, Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu’nun katıldığı törende Müsteşar Doç. Dr. Basri Hakan Hakyemez, yoğun mesaisinden dolayı programı iptal olan Bakan Suat Kılıç’ın selamlarını ileterek söze başladı. Bakan Kılıç’ın sosyal medyayı çok iyi kullandığını belirten Hakyemez, tören öncesi Bakan Kılıç’ın Twitterdan attığı mesajı okudu. Yeni kurulan bakanlığın projelerinden bahseden Hakyemez, özetle şunları söyledi: “Türkiye’nin en büyük gençlik araştırmasını yaptık. Edirne bu bölgelerden bir tanesiydi. Oradan çıkan sonuçlar bize yol gösterici oldu. Gençler bizden hareketlilik projelerini istiyorlardı. Gençleri, ‘Biz ülkemizi tanımak ve Türkiye’yi dolaşmak istiyoruz’ dediler ve 250 bin genç geçen sene itibarı ile tüm Türkiye’yi dolaştı. 23 aylık genç bakanlığımızın faaliyetlerine yüz binlerce genç yüze yakın farklı projeyle. Bu projelerden bir tanesi Balkan Treni Projesi. Biz sadece gençlerimizin Türkiye’yi değil, Avrupa’yı Balkanlar’ı ecdadını da anlatmak istedik. 30 bin gençten 240 şanslı genç ki sayıları artacak bu yolculuğa başlayacak. Balkan Treni Projemizle gençlerimizin yeniden barış ve kardeşlik için atalarımızın at koşturduğu topraklara gitmesi sizler ve bizler için çok önemli dönüm noktasıdır. Geçmişte yaşadığımız bazı acıların bize verdiği en

önemli mesaj büyük devletlerin milletlerin acılarından ders çıkararak geleceği barış ve kardeşlik üzerine kurmasıdır. Biz sizlerden Türk Gençliği’nin Balkan halkları ve kardeşliğini artırmanın yanı sıra orada Osmanlı’nın manevi değerlerini ve eserlerini görün ve o hazzı bizzat yaşayın. Nasıl ki Anadolu’nun kapısı Malazgirt’ten açılıyorsa, Balkanlar’ın kapısı da Edirne’den açılmıştır. Değerli gençler ricam bu yolculuğa başlarken tüyleriniz diken diken olsun. Arkadaşlarımız havuz istemiş havuz zaten yapılıyor. 2013 yılı yatırım programında 720 spor tesisi yapılıyor. Bakanlığımızın çalışmaları sürüyor.” BakanYardımcısıMetinYılmazdaşunalrısöyledi: “Bakanımız Suat Kılıç, sıkı sıkı tembih etti. Benim mutlaka selamlarımı ileteceksin ve gençlerimize de şunları söyleyeceksin: Hem trende hem gittikleri yerlerde bir dakikalarını boşa geçirirlerse hakkımı helal etmem, dolu dolu yaşasınlar. Bu seyahati anlamlandırarak dönsünler ki arkadaş ve çevresine anlatıp aktarsınlar. Bakanlığımı-zın Proje Koordinasyon Genel Müdürlüğü’nün çalışmalarını tak-dirle karşılıyoruz. Arkadaşlarımı-zın emeklerine çok çok teşekkür ediyoruz. Bizim bakanlığımız sadece spordan ibaret değil, en başta gençlik hizmetleriyle baş-lıyor. Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Proje Koordinasyon Genel Müdürlüğü aynı zamanda Eğitim Araştırma Genel Müdürlüğü sporun yanı sıra önemli hizmetleri sürdürüyor. Bu çalışmalarımızda destek olan kurumlarımız var. Halkbank bunlardan bir tanesi. Çok teşekkür ediyoruz. Yine Devlet Demiryolları bu projede proje ortağımız destek olan arkadaşlarımız baştan sona tüm hizmetleri için şükranlarımızı sunuyoruz. Bu arada emeği geçen yerel düzeyde valiliğimiz, belediyemize, diğer bürokratlarımızın emeklerine canı gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Bundan sonraki süreçlerde yeni projelerimizde daha fazla öğrencilerimiz olacaktır diye ümit ediyorum. Yola çıkacak olacak gençlerimize hayırlı yolculuklar diliyorum.” Toplu anı pozundan sonra gençler trene bindi ve protokol gençleri Balkanlar’a uğurladı.

Balkan Gençlik Treni

ğildir. Bu iki madde, binlerce yıldan beri zarif ve narin olmanın simgesi sayılıyor. Mirela Deçeva şunları da belirtti: “19. asrın sonu ile 20. yüzyılın başı arasındaki modern çağda ve günümüz postmodernizm zamanında ipek ve gümüş, kendi eski sırlarını gizlemeye devam ediyor. Modern bilim açısından yapısı için her şey bildiğimiz ipek, teknik dünyasının ilerlemesine rağmen suni yolla üretilemez.” Sergide görülebilen en ilginç eşyalardan bazıları, ünlü Bulgar Yazar İvan Vlaykov taraBulgar devlet adamı Stefan Stambolov’un gümüş tüSergiyi organize eden Doç. Dr. Mirela Deçeva, şunları an- tün kutusu, gümüş ve altından yapılan bir bayan kemer, fından kaleme alınan “Mustafa Kelattı: “Sergiyle 19. asrın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın ilk yıl- “Omega” markalı iki kapaklı gümüş erkek cep saati, 1908 mal Atatürk – İmparatorluğun Paşası, larındaki havanın görsel simgesi olarak ipeği ve gümüşü bir yılında İtalya’nın Torino şehrinde satın alınan bir gelinlik. Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı” adlı kitabın yeni baskısının tanıtımı, T.C. Filibe Başkonsolosluğunun himayesinde, 18 Haziran 2013 Salı günü saat 18.30’da “Novotel Plovdiv” – “Plovdiv Salonu”nda yapılacak. mustafakemalataturkbulgarcaAtatürk kitabının yazarı İvan Vlaykov, “Atatürk’ün kişiliğini araştırırken, en çok inanılmaz cesaretinden etkilendim” diye konuştu. Mustafa Kemal’in akıl almaz cesaretinin kendisini büyülediğini kaydeden Vlaykov, “Önceden hesapladığı riskin gerçek boyutunu gören bu insan, hayatında sık sık ölüme mey-

kahve takımı, broş, madalyon, bilezik, kemer, nişan ve madalya, narin dantelli ve işlemeli bayan ve çocuk elbiseleri, bugün de modern görünen resmi küçük çanta, örtü, dantel çadır ve saire görülebiliyor. Bunun gibi eşyalar, lüks ve gönenç simgesidir. Bunlar, ülkemizin 1878 yılında Osmanlı Egemenliği’nden kurtulması sonrasında yaşanan hızlı ilerlemeyle ilgilidir.

İmparatorluğun Paşası, Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı Kitabı

dan bile okumuştur” ifadesini kullandı. “Atatürk’ün olağanüstü kişiliğini biraz daha anlatmak istedim” diyen Vlaykov, Atatürk hakkında çok geniş kapsamlı araştırma yaptığını belirtti ve şunları kaydetti: “Atatürk’ün kişiliğini daha gerçekçi bir biçimde vermek istedim. Bu kitapta Atatürk’ün, tecrübe, hayal ve izlenimleri kendi ağzından anlatılıyor. Böyle bir anlatımın, okuyucu açısından daha sürükleyici olacağına inanıyorum.” Vlaykov, bugüne kadar Atatürk’ün hayatını anlatmaya çalışan yazarların, O’nun ulaşılması pek zor olan iç dünyasındaki duygusallığa ışık veremediğini savunarak, “Mustafa Kemal, ‘Ben sıradan biri değilim’ demiştir. Ben de bunu ispatlamaya çalıştım” diye konuştu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

MÜZAKERE MASASI HEMEN KURULMALI Bulgaristanın her bölgesi çalkalanıyor. Nümayişler 13. gü-

nünde her geçen gün daha da şiddetlenerek devam ediyor. Yeni gelen Plamen Oreşarski hükümetinin istifa etmesi isteniyor. Bulgar demokrasisinin fikir babalarından olan Edvin Sugarev açlık grevine başlamış, hükümet çekilene kadar sürdürmede kararlı. Her sabah saat 8’30 ile 9’30 arası ve öğlende saat 12’30 ile 13’30 arası Parlamento kapılarına yığılan göstericiler giriş çıkışa izin vermiyor. Cuma günleri meclis binası sabahtan akşama bloke ediliyor. Kuş uçurtmuyorlar. Meclis toplanamıyor. Politik hayat felçe uğramış durumdadır. Aynı zamanda, mafya başı D. Peevski’yi devletin gizli servisine başkan atamakla yanlış yaptığını kabul eden ve özür dileyen Başbakandan ve hükümetinden koşulsuz istifa talep ediliyor. Her şey Bulgaristan’daki politik çelişkinin çok derin olduğuna kesin kanıt. Irkçı parti “Ataka” Başkanı V. Siderov Cumhurbaşkanlığı’nda yaptığı son konuşmada, zıt kutuplaşmanın kabını biraz soydu. O sert konuşmasında, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ve Kuzey Atlantik Paktı’ndan (NATO) çıkmasını istedi. “Ataka” ile GERRB milletvekilleri işe gitmiyor. “Ataka” milletvekilleri parlamentoya gelmeyince, çoğunluk sağlanamıyor ve meclis çalışamıyor. Basında yorumlanan konu şudur: HÖH/DPS şefi A. Doğan’ın kopoyu D.Peevski, derin gizli servis DANS başkanı olarak görevde kalsaydı ne olacaktı? Cevaplar: “Bulgaristan’da soyguncu mafya iktidara gelecekti.” “Halk amansız soyulup ezilecekti.” Yorumcular, “Şimdi, bir kez daha, Prof. Lüben Berov hükümeti denemesi yapıldı.” Diye yazıyor. Politik gözlemciler, şu anda Bulgaristan’ın “rota değiştirmesinin mümkün olmadığına” dikkati çektiler. Bugün yarın S. Stanişev ile V. Siderov arasında bir görüşme yapılacak. Anlaşma sağlanmazsa Bulgaristan yeni seçimlere gidecek. Daha önce tüm reel politikacıların dediği gibi, V. Siderov “Bulgaristan’ı parmağında oynatıyor.” 1993’te “HÖH/DPS görev süresinde kurulan Prof. L.Berov hükümetinin, iplerini A. Doğan’ın “Multi Grup” çekmişti. Serüven, “Multi Grup” Başkanı Pavlov’ un öldürülmesiyle sona ermişti. “Çaldılar da paylaşamadılar!” dediler. Bulgaristan amansız soyulmuştu. O zaman, yani 1993’te ülkemizde yeni yeşermeye başlayan demokrasiye ilk ve ölümcül bir darbe, yine HÖH/DPS lideri A.Doğan tarafından Demokratik Güçler Birliği (SDS) ile hükümet ortaklığını reddetmesiyle vurulmuştu. “Demokrat” geçinen Doğan’ın gerçek ruyası o zaman ortaya çıktı. Bulgaristan’da ezilen halkın, Türklerin, Pomakların, Romların ve diğer azınlıkların değil de, ülkemizdeki Rus mafyasının Bulgar kalın enselilerinin, mutralarının menfaatlerini savunduğu, onları desteklediği ve yönetmeye yeltendiği, Bulgaristan’ı ve Bulgaristan haklını soyup soğana çevirmeyi hedeflediği, su yüzüne çıktı. Bu onun bir KGB (Rus gizli servisi) ajanı olarak üslendiği vazifeydi. Bu yara, o zaman bu zaman kanıyor. Aslında 20 yıldan beri Bulgaristan’da herkes çok acı bir sürecin içindedir. Daha kolay ve açık anlaşılabilmem amacıyla bir doğa kanunu ile karşılaştırmalı örnek vermek istiyorum: Eskimiş hurda olmuş taş demir gibi cansız maddelerin hepsi yıllar geçtikçe toprak tarafından emilir, toprağın içinde erir, YEŞİL YAŞAM İSE TAM TERSİNE TOPRAKTAN DIŞARI FIŞKIRIR. Bu tablo aslında, 20 yıldan beri, her seçimden sonra bir şu ya da karşı duvara asılan ama hep aynı, Bulgaristan politik resmidir. Resimdeki çürük hurda demirler parçaları, zamanını yaşamış, sahneden düşmüş, ama eriyip bitmeyen, demokratikleşmeye çalışan toplumumuzun kan damarlarını tıkayan T. Jivkov’ un totaliter, baskıcı, zalim, zülmeden devleti, derin iktidarı, gizli servisi, kopoyları, hafiyeleri, ajanları v.b. Görüldüğü üzere, A. Doğan gibi müzevir hainlerin işgüzarlığıyla, Bulgaristanlı Türk, Pomak ve Müslümanlarının, Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımızın, hak ve özgürlük umuduyla aldatılan yoksul seçmenlerin oyları alınarak HÖH/DPS eliyle oynanan açık gizli oyunlar ve yapılan pazarlıklarla tarihimizin çarkını geri çevirmeye, yeni umutlarımızın, demokrasi simgesi olan, yeşil yaşamın hayatta fışkırmasına ellerinden geldiğince engel oluyorlar, bizi ve tüm azınlıkları da eziyorlar, hepimizi gece gündüz zehirleyip yok etmeye çalışıyorlar. Tarih yaşıyor: Cumhurbaşkanı J.Jelev’ın Demokratik Güçler Birliği (SDS) hükümetinden desteğini çekmesiyle, Bulgar demokrasi filizinin daha 3. yılında ezilip mezara gömülmeye çalışıldığını gören, büyük demokrat E. Sugaren, 7 Haziran 1993 de, olup biteni protesto etmek anlamında, açlık grevine başlamıştı. Şimdi, Sugarev yalnız değil, Bulgar aydın tabakası ve toplumun orta kesimi E. Sugarev’in isteklerini destekliyor, istifada direniyor. Çözüm yolu: müzakere masasına oturmaktır. Demokratik aydınlar, toplumun ezici çoğunluğu hükümete ve ardındaki senaryoculara inanmıyor. Müzakere masanın bir tarafında hükümet ve iktidarı temsil eden partiler, karşı tarafında da sivil toplum örgütleri oturmalıdır. Nümayişlere katılan ve onları destekleyen sivil toplum örgütlerinin sayısı 30’dan fazladır. Onlar kendi delegelerini, istek programını belirlemiştir. Bulgaristan Türklerini ise, Baş müftülük yanında, Kuzey ve Güney Bulgaristan Türkçe Öğretmenler Birlikleri; Tütün üretici Birliği, Kuzey Doğu Hububat Üreticileri Birliği, yerel derneklerle, Türkiye Cumhuriyetindeki soydaş kültür, yardımlaşma ve hizmet derneklerinin şerefli temsilcileri temsil etmelidir. Hiç kimsenin özgürlük hakkı, özgürlük özlemi kısıtlanamaz. Demokratik haklar herkes içindir. Müzakere masasına, görüşmelere katılanlar şu ana konuları ele almalıdır: Anayasa ve seçim kanununda demokratik değişiklikler. Ülkenin demokratikleşme yollarının sonuna kadar açılması; Avrupa Birliği istemlerine uyularak sanayileşme yoluna geçilmesi; azınlık haklarının bütünsel olarak yasalara girmesinin kesin sağlanması; bu konuda Bulgaristan’ın imzaladığı uluslararası sözleşmelerde yer alan insan hakları hükümlerine koşulsuz uyulmasının sağlanması v.b. Ülkemizde insan haklarına uygun ve insan şerefini savunan, özgürlükleri garanti altına alan ve demokratikleşmeye güvenceler sağlayan, yasa dışı zenginleşenlerin, mafyanın malına mülküne el koyarak ülkemizde adalet ve huzur sağlama yönünde temaslar hemen başlamalıdır. Sivil toplum örgütlerinin müzakere masasında yer alması Bulgaristan’da halkın sesine kulak verildiğine ilk işaret olacaktır.

Yakutistan’ın Zengin Doğal Kaynakları Türkleri Bekliyor Rusya’ya bağlı Yakutistan (Saha) Cumhuriyeti yetkilileri Türk iş adamlarını bölgeye yatırıma davet etti. 3 milyon 103 bin 200 kilometre karelik bir alanı kaplayan ve Rusya Federasyonu topraklarının beşte birini oluşturan Yakutistan zengin doğal kaynakları ile tanınıyor. Yakutistan’da elmas, altın, gaz, kömür, gümüş ve bakır çıkarılıyor. Özellikle elmas bölgede çok önemli bir yere sahip. Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçiliği’nde düzenlenen “Yakutistan Bölge Sunumu” adlı toplantıya Büyükelçi Aydın Adnan Sezgin, Yakutistan Cumhuriyeti Dış ve Federal İlişkiler Bakanı Valeri Maksimov, Yakutistan’ın Moskova Özel Temsilcisi Aleksandr Akimov ve başka üst düzey Yakutistan yetkilileri, Büyükelçilik Ticaret Başmüşaviri Atilla Kızılarslan, Ticaret Müşaviri Hakkı Karabörklü, Rus Türk İşadamları Derneği (RUTİD) Başkanı Esat Sarı, Rus Türk İşadamları Birliği (RTİB) Başkanı Naki Karaaslan, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Moskova Temsilcisi Ali Tırnava, iş adamları Türk diplomat ve firma temsilcileri katıldı. B ü y ü k e l ç i d e n Ya kutça atasözü: “Oturmaktansa çalışmak daha iyi” 70’e yakın kişinin katıldığı toplantıda açılış konuşması yapan Büyükelçisi Sezgin, Yakutistan heyetini ağırlamaktan dolayı duydukları memnuniyeti dile getirdi. Sezgin, “Bizim Moskova’da olduğu gibi Rusya’nın diğer bölgeleriyle de ilişkilerimizi geliştirmemiz gerek. Bu sadece ekonomik değil, kültürel ve sosyal alanda da olmalı. Ne yazık

Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu Baskanı

Nafiye YILMAZ

Düşündümde...

Yaşamak Güzel şey BE!

ki Yakutistan’da çok fazla Türk firmasının olmadığını da burada not etmem lazım. Fakat diliyorum ki bugünkü toplantı girişimcilerimize Yakutistan kapısını aralayacaktır. Rusya’nın beşte biri büyüklüğündeki bu coğrafyada KOBİ’lerimiz için büyük fırsatlar olduğunu düşünüyorum.” şeklinde konuştu. Büyükelçi sözlerini Yakut atasözüyle, “Oturmaktansa çalışmak daha iyi” diye bitirdi. Tanıtımda konuşan Yakutistan Cumhuriyeti Dış ve Federatif İlişkiler Bakanı Maksimov, Yakutistan ile ilgili detaylı bilgiler vererek, “Yakutistan Rusya’nın yeraltı kaynakları bakımından en zengin bölgesi. Doğal zenginlikleri ve kültürü ile Yakutistan, Türk yatırımcılarını bekliyor.” dedi. Yakutistan’ın Moskova Özel Temsilcisi Akimov Yakutistan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı adından tüm katılımcıları selamlayarak bugünkü toplantının Türk-Rus ilişkilerine olumlu katkı sağlayacağına inandıklarını kaydetti. Söz alan RUTİD Başkanı Sarı ise, “9 bin kilometre uzaklıktan gelerek bize Yakutistan’ı yakından tanıma fırsatını sunan yetkililere üyelerimiz adına teşekkür ediyoruz. Yapılan daveti en kısa zamanda değerlendireceğiz. Yakutistan’ın doğal ve kültürel zenginliklerini RUTİD yetkilileri ve üyeleriyle birlikte bir heyet oluşturup yerinde görmek istiyoruz.” şeklinde konuştu.

Eğridere Deresi Yatağını Temizleme Çalışmaları Başladı

Ardino Belediye Başkanı Resmi Murat, “Ardino Belediyesi, Eğridere deresi yatağını temizleme çalışmalarına başladı. egridere-dere-yataklaritemizlemeKasabadaki dere kesiminin yatağı temizleniyor. Şu anda derenin su seviyesi düşük ve bu tür işlemlerin yapılmasına imkan veriyor. Dere eşikleri güçlendirilecek. Yapılan faaliyetler, Belediye’nin Afet Acil Eylem Planı’nın bir parçasıdır” diye belirtti. Ardino Belediyesi, sınırları içerisin- liğine sahip olması için her yıl yapden geçen nehirlerin iyi bir su iletken- tığı bakım çalışmalarını sürdürüyor.

Kırcaalinin Stamantsi Köyünde Mevlit Düzenlendi

Yıllardan beri düzenlenen Stomantsi (Çelikli) köy mevlidi, bugün yapıldı. Mevlid, öğle namazından önce köy camisinde okundu. Stomantsi köy halkı tarafından organize edilen mevlide, Türkiye’den gelen misafirler, diğer köylerden ve şehirlerinden gelenler olmak üzere, yaklaşık 600 kişi katıldı. Mevlidde yapılan duaların ardından yağmur yağdı.

9

Şu dijital gazetede başlattığınız ve kendinizi sevdirdiğiniz fikir değiş tokuşuna katılıyorum: Benim için demokrasi, güneşli bir günde hafif dalgalı sulara açılan bir saldır. Tam zamanı, değil mi!. Sandal batmaz ama ayakl a r h e p s u y u n i ç i n d e d i r. Saman sarısı saçlarımı rüzgâra açmış, yelkenli sandalımla maviliğe açılırken, eşek dikeni ve engerek yılanı dolu kıyıda bıraktığım ise, artık hükmü bir tek çöle geçen, istenmeyen “lider” Ahmet Doğan. Onun hakkında söyleyebileceğim sözlerse bir şarkıdan: “Sensiz öptüm nefesini, söyleyemedim!” Ben İstanbul’a Rusya’dan geldim. Anam ve babam orada inşaatlarda çalışıyordu. Göç seli kopunca, dede toprağı Kırcaali’ye uğramadan burada aldık soluğu. Ofisim Büyük İstanbul Büyük Şehir Belediyesi önündeki binlerce lale, sümbül ve karanfilin çimenlere sevdalı güzelliğine bakıyor. Son günlerde, kokusu Aksaray’a kadar esen Taksim biber gazından korktum da yol kenarlarına serpilmiş güzellerime bakamadım. Neyse bu sabah perdeyi çekip camı açtım ve ”Ah dünya varmış!” yerine, ağızımdan “Yaşamak güzel şey be!” çıktı. Sonra “Bahar geldi geçti, sen gelmedin’ i mırıldandım. Sabah sabah gözüm yolca uzanan sarışın Rus kızlarına kaydı. Çok uzaklarda, Tümen Bozkırının kuş uçmaz kervan geçmez ıssız bir yerinde, çam kütüklerden örülmüş evimizi, aylarca süren güneşsiz aydınlığı, bir tanem üşür korkusuyla babamın devamlı yanan ocağımızın borularını üzerinde yattığım narın altından geçirip, yatağımı fırın yaptığını ve çatır çutur yanan odunların alev ışığında okuduğum Rus klasiklerini anımsadım. 1000 yıl kölelik devri yaşamış Rus halkı! Bin yıl. Klasikler olmasa kimse bir şey bilmeyecek. Stepte kar savuran rüzgâr özgür. Kurtlar ulumada, atlar kişnemede, baykuşlar bakmakta, yaz gelince eşek arısı kadar büyük sivrisinekler üremekte ve ısırmakta özgürler. Stepte kölelik bilmez. Sıcacık kalem odalarında, “İnsanlık tarihi özgürlükler tarihidir!” diye yazanların Sibirya’da soğuktan parmakları kaleme, dudakları birbirine kaynak yapılmış gibi hiç kopmamak üzere yapışmış mıdır acaba! Ekim 1917 Devrimi’nde toprak kölelerini silahlanmış gören Lenin, toprağı onlarla paylaşmadan korkmuştu. Eski toprak kölelerini yediden yetmiş sovhoz ve kolhoz boyunduruğa taktı. Toprak sahibi serbest köylü ile kooperatifçi köylü arasındaki büyük fark vardır: Serbest köylü hukuksal olarak da serbest, bağımsız, mülk sahibi köylüdür. Mülkünden sorumludur, öz toprağı yüzünden yargılanamaz, hukuksal koruma altındadır. Kooperatifin Başkanı bir memur olarak kooperatifçi köylüyü istediği zaman, hatta sudan sebeplerle mahkûm eder, yargılatıp sürer, ceza evine bile atabilir. Hukuk açısından sovhoz ve kolhoz köylüsünün statüsü 1000 yıllık toprak kölesi (mujik)in durumundan pek farklı değildi. Bizde de öyle değil miydi? Babam da özgürlüğü ile ilgili tehlike görünce bizi alıp gönüllü olarak boyladı Sibirya’yı… Bizde “Belene” zülüm kampına gönderilenlerin yarısı kooperatifçi köylüdür. Stara Zagora, Varna, Sofya, Sliven, Pazarcık ceza evleri, sürgünler kooperatifçi köylülerle dolu değil miydi? Onlar kooperatife verdikleri öz topraklarını işlerken tarlalarından, ambarlarından, ahırlarından, traktör tamirhanelerinden alınıp gönderilmediler mi? Kimse itiraz edebildi mi? Topraklarını, mülklerini yitirince hepsi hukuksal olarak bir hiç yani toprak kölesi olmuşlardı ama farkında değillerdi. Hepsi karşı koyma haklarını da yitirmişlerdi. Kooperatifin topraklarını işleyen sosyalist toprak köleleri durumuna gelmişlerdi ve toplumsal yapı içinde hukuksal statüleri yoktu. Bütün haklarının dayanak noktası popülizm kandırmasından başka bir şey değildi. Sözümüze demokrasiden, özgürlüklerden girdik. Bu sabah, Sofya mitinglerinde birinde bir slogan var: “Mafyanın hükümeti var, ama halkı var mı? Bu yalnız bize bağlıdır!” Bu slogan bizi de ilgilendiriyor. Türkiye’de yaşasak da aynı halktan bizlerde bir parçayız. Dedelerimizin


10

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kırkpınar Makyajı Yirmi Çağdaş Bu lgar Yazarın 1 - 7 Temmuz 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 652’nci Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinlikleri hazırlıkları tam gaz sürüyor...

652’nci Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinlikleri hazırlıkları tam gaz sürüyor. Edirne’nin cadde ve sokakları Kırkpınar bayraklarıyla donatılırken, kent merkezindeki havuzlar da bakımdan geçiyor. Dün de Talatpaşa Asfaltı üzerinde Uğur Mumcu Parkı’ndaki Pehlivan Heykeli ve havuzu baştan aşağı yıkanıp paklandı. Tarihi organizasyonun ev sahipliğini yapan Edirne Belediyesi tüm birim ve personeliyle gece gündüz Kırkpınar mesaisinde. Geçtiğimiz gün Edirne Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ekiplerinin katkısıyla kent merkezindeki ana caddelere Kırkpınar bayrakları asıldı. Caddelerde Kırkpınar bayrakları dalgalanırken belediyenin Park ve Bahçeler Müdürlüğü ve

diğer ekipler de merkezde sabah saatlerinde işe koyuluyor. Parklar bahçeler ve refüjlerde bakım, budama, sulama çalışması yapılırken diğer yandan merkezdeki süs havuzları da elden geçiriliyor. Havuz içindeki taşlar yıkanırken, dün de Kırkpınar’ın simgesi haline gelen Talatpaşa Asfaltı üzerindeki Pehlivan Heykeli de tepeden tırnağa yıkanıp temizlendi. Kent girişinde Kırkpınar Heykeli refüjünden başlayarak bazı ana yollarda asfaltlama çalışmaları da yapılarak yollar bakımdan geçerken, pek çok kaldırımda da düzenlemeler gerçekleştiriliyor. Kırkpınar havasına giren Edirne’nin konaklama yerleri ve esnaf Kırkpınar konuklarını karşılayacağı günü bekliyor. 1 - 7Temmuz 2013 tarihlerinde 652’ncisi kutlanacak olan 652’nciTarihiKırkpınarYağlıGüreşleriveKültürEtkinlikleri Haftası için Sarayiçi mevkiinde de hazırlıklar devam ediyor.

30 Haziran’da Bulgaristan Radyosu Türkçe yayınlarında ömür geçiren değerli yazar, gazeteci ve şair Ahmet Ali’nin vefatının 6’ncı yıldönümünü kaydediyoruz. 30 Haziran 2007`de redaksiyonumuz güne acı bir haberle uyandı. Gençliğinin en yeşil yıllarından ömrünün sonuna kadar kendini Türkçe yayınlar bölümü ve edebiyata adayan Ahmet Ali`nin vefat haberi bizi sarsmıştı. Sofya Üniversitesi Türkoloji bölümü mezunu Ahmet Ali, 61 yaşında hayata veda ederken, ardından birbirinden de-

ğerli eserler ve çalışmalar bıraktı. Demokrasi yılalrında Bulgaristan radyosu Türkçe yayınlar bölümü sorumlu editörü olarak, yayınlarımızın yurtiçinde yeniden hayata geçmesi için, zengin müzik fonoteği ve yayınların kuruluşundan bu yana program ve piyes arşivinin muhafaza edilmesi için büyük çaba harcayan Ahmet Ali, Türkçe yayınların bu hale gelmesinin mimarı ve yeni dönem Sofya Radyosu Turkçe programların `Babası`sayılır.

Değerli Radyocu ve Gazeteci Ahmet Ali’yi Anma Programı

Marmaris Turizm İstanbul Otogar

Eserlerinden Oluşan Kitap

Yakında “20 .ağdaş Bulgar öykü yazarı” kitap ülkemizde piyasaya sürüldü. Kitap 20 çağdaş Bulgar öykü yazarını bir araya getiriyor. Bu lüks ciltli kitap ücretsizdir ve yayıncılık ajansı onu okuma evleri ve okul kütüphanelerine, kültür merkezlerine ve yurtdışındaki okullara hediye ediyor. Yer alan yazarların sayısı 20 ve bu sayı tesadüfen seçilmiş değil. Kitabı yayınlayan KPMG örgütünün Bulgaristan’daki faaliyetinin 20.yıldönümü kutlanmaktadır.Kısa adı KPMG olan örgüt dünyada önde gelen odit, danışma hizmetleri sunan örgüttür. Kitabı toparlayanlar Gergana Mantarkova, Evgeniya Koldanova ve Zlatna Kostova.Zlatna Kostova ise ünlü gazeteci ve çeviremndir. Kendisi şunları anlatıyor: ‘Projenin amacı Bulgar edebiyatının tanıtımını yapmak ve genç yazarlara destek eli uzatmak. Aynı zamanda Bulgar dilini, Bulgarca yazımı ve gelenekleri korumayı hedefliyor.Kitap üzerindeki çalışamlar bir yıl devam etti. En iyi eserleri seçmek zordu.Bundan dolayı yazarlara kendileri en sevdikleri eserlerini teklif etmelerini rica ettik.Bu fikirden dolayı gurur duymaktayım. Yaratıcı sevdiği meyveyi en olumlu enerjiyle okurlara sunmaktadır. Bu hayırsever işe Güzel sanatlar akademisinden üniversiteliler de katkıda bulundu.Prof. Viktor Paunov’un sınıfından gençler ilüstrasyonları yaptı.Hatta birkaç varyant hazırladı. Ve sayfalara daha da fazla sevgi taşıdılar.’ Alek Popov, Deyan Enev, Kristin Dimitrova, Mihail Veşim, Svetoslav terziyski de aralarında bulunduğu yazarların öyküleri bir araya getirildi. Çok renkli öyküler, karamsar tonlar da var, gerçekçilik ve hayaller sınırlarında hikayeler de var. Çok deği-

şik tarzlarda yazılan eserler, çok değişik bakış açıları. ‘Gerçekten öyle bir duygu seziliyor.Kara tonlar sanki ağırlıklı. Kara renkler kitaba duyulan hayranlığa gölge düşürmüyor.Ve ne yazarların yeteneği, ne eserlerin sanatsal değerini hafifletiyor. Aslında yaşamımız budur.Evet bunu itiraf etmemiz gerekiyor, yaşamımızın renkleri budur.Dünyada da hep çelişkiler, afetler, sıcak noktalar mevcut. Sanat insanları da bunu eserlerinde yansıtıyor. ‘ Okurlarına yönelik yolculuğun başında kitap önce Ulusal kütüphanede takdim edildi. O da tam 24 Mayıs ‘Kiril ve Metodiy’ kardeşlerin Bayramı arifesinde . Zlatna Kostova: ‘ Bence bu kitabı eline alan okurlar için bayram devam etti.Hatta okuma evleri çalışanlardan, yurtdışında Bulgar merkezlerinden ilk olumlu değerlendirmeler geldi’ diyor ve şöyle devam ediyor: ‘Kitapta çok yetenekli çağdaş yazarlarımızdan bir grup önemli bir şekilde temsil ediliyor..Çağdaş yazarların bir portresi diyebiliriz.Maalsef sadece 20 isim katabildik. Antoloji yaptığımızı söyleyemeyiz.Yazarlar kendileri çoşku ve respekt ile kabul ettiler önerimizi. ‘Kiril ve Metodiy’ ulusal kütüphane müdürü prof.Hristova bağışı kabul ederken söylediği sözler dikkatimi çekti: ‘Bu çok güzel bir kitap, gurur duyuyorum’ dedi.Ve öyküleri büyük zevk ile birer, ikişer kez okuduğunu paylaştı. Bazılarını okurken ağlamış , bazılarında gülümsemiş. Aynı şeyi uzmanlar, meslektaşlar ve Bulgar edebiyatının hayranları da söylediler. Yorumlar olumlu.Bence bu çok doğal.Edebiyatçılar genelde desteğe, yeteneğini paylaşmaya ihtiyaç duyarlar.’

Bankalarla Anlaşmalıyız

0212 658 20 65

A.Halide ÜMİTFER Diş Hekimi

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65 500 Evler - 0531 450-46-85

Tel: 0212 556 45 30

Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler/


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

SİVİL TO P L U M ÖRGÜTLERİ MEYDANLARDA

Bizim dilimizde “sivil” sözcüğü genelde “sivil polis” ile birlikte kullanıldığından ve “gizli polis” ya da “üniformasız polis” anlamına geldiğinden, sivil toplum örgütü deyince, sanki edebiyat Türkçemizdeki anlam tam algılanmıyor. Belki bu yüzden, belki biraz Bulgarcanın da etkisiyle olacak, vatan dilimize bu modern politik terim Almanca’nın “Bürgergezelschaft” (grajdansko obstestvo) yani “vatandaş toplumu” değiminden tercüme edilerek girdiğinden, “vatandaş toplumu” olarak dile geliyor. Yazımda edebiyat dilimize sadık kalarak “sivil toplum örgütleri” terimini kullanarak kişisel görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Bu terim (sivil toplum örgütü) politika ile ekonomi arasında olup, değişkendir ve kendine devamlı yer arar, mekân açar, genişler ya da daralır. Bu özelliklerle vardır. Sivil toplum bir sosyal olgu olarak özerktir. Bu örgütler, şu ya da bu politik partiye organik bağlı değildir. Partilere kulluk yapmazlar. Partiler dışı bir örgütleniş biçimi sergilerler. Örneğin, ocak şubat aylarında ve şimdi mayıs ayının son 8 gününde sokaklara akan ve meydanlardan taşan sivil toplum örgüt kitlesinin üzerinde hiç bir partinin bayrağı dalgalanmadı. Demokrasi koşullarında sivil toplumun duyarlılığı toplumsal düzenin adil işleyişinin barometresidir. Örneklersek, HÖH milletvekili Peevski’nin, meclis kararıyla Bulgar ulusal istihbarat servisi Başkanlığına atanması, bu vekilin bir mafya babası olduğu ve hakkında değişik suç dosyaları bulunduğundan dolayı sivil toplumun protesto hareketini başlattı. Herkes bir ağızdan “MAFYA!” dedi. Bu en yalın değişle meclis kararına, istihbarat servisinin mafya eline geçmesine şiddetsiz tatsızlıktı. Ailenin, bireyin, sokağın, meydanların yani sivil tolum örgütlerinin yükselen sesiydi. Toplumun bir başka hukuk talep ettiğine, politikacıların, kamuoyunun ve yargıçların bunun farkına varması gerektiğine kesin ve kararlı işaretti. Sivil itaatsizliğe çağıran aydınlar, orta yaşlı orta kesim, otuza yakın sivil toplum örgütü birlik oldu. Sel oldular, mücadeleyi talep edilen yasa değişikliği yapılmadan bırakmadılar. Yoruldular ama yılmadılar. Sivil toplum örgütlerimizin gösterdiği bu bilinçli, sorumlu ama şiddetsiz itaatsizlik Cumhurbaşkanı Plevneliev tarafından özel olarak kutlandı. Göstericilerin sesi işitilmişti. 2 haftalık Başbakan Oreşarski de özür diledi. İstihbarat servisinin mafya başı eline verilmesi konusunda aldatıldığını itiraf etti. Minnet sözleri sivil toplum örgütlerineydi. Bu yanlışlar aslında bizdeki seçim sisteminin özünden kaynaklanıyor. Bizde oy kullanmak, değim yerindeyse, iletişimsel bir armağan sunmak anlamına geliyor. Var olan sistemde oyunu verip evine dönen vatandaş seçtiği kişiden hesap soramaz. Oyunu verdiği kişiye karşı itikatsızlıkta bulunmak istiyorsa, dört yıl bekleyip yeni seçimde oyunu başka birine verebilir. Durum budur. HÖH/DPS bu durumda bayram etmiştir. Bu koşullarda sivil toplum durağan, hatta ölüdür. 23 yıldan beri bizim bu çarpık seçim kanunumuzdan yararlanan A. Doğan, HÖH/DPS milletvekili olarak istediği kişiyi seçtirdi, istediğini Bakan yaptı. Görüldüğü üzere 12 Mayısta seçilen HÖH/ DPS milletvekillerinde Bulgar asılı olan 13’ünden birisi mafya şefi, bir başkası da, savcılık tarafından aranan, büyük ölçekli bir vergi kaçakçısıdır. Ne yazık ki, tanımadığı kişilere oy vermekle her seçimde yanılan seçmenimiz, kimseden kişisel hesap soramaz. Hesap sormanın yasal yolu tıkanmıştır. Seçilenler 4 yıl dokunulmazlık ardına gizlenir. İşte böyle durumda sivil toplum örgütlerinin direniş hakkı itaatsizlik biçiminde gündeme gelir ve meydanlara toplanan kalabalıktan güç alır. Son haftalarda bütün il merkezlerinde her akşam toplanan insanlar dayanışarak 1 defa başarılı olurken, parlamentoyu kanun değiştirmeye mecbur ettiler. Ve tıkanmış olan demokrasi kanallarımızı birazcık açtılar. Yazıma başlarken, sivil toplum örgütlerinin politika ile ekonominin arasında, yanında, demokratik tartışmanın 3. ayağı olduğunu söylemek istedim. Devamı Gelecek Sayda

Göktürkler Dönemine Seyhan ÖZGÜR Ait Sikkeler Bulundu HÖH Bizi 6.ve 7.yy’da basılgişler döneminden önce

dığı tahmin edilen ay yıldız motifli sikkeler Türklere ait en eski paralar olarak tarihe geçti. Türklerin ilk anayurdu olarak kabul edilen Orta Asya coğrafyasında (Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan ) yapılan arkeolojik kazılarda Göktürkler dönemine ait sikkeler bulundu. 6.ve 7.yy’da basıldığı tahmin edilen ay yıldız motifli sikkeler Türklere ait en eski paralar olarak tarihe geçti. Göktürk paralarının Türk tarihinin yazımını da değiştirebileceği ve Orhun yazıtları kadar değerli olduğu yorumları yapılıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Dr.Yavuz Daloğlu Özbek tarihçi Gaybullah Dr.Babayarın eski Türk devletleri paraları üzerinde yaptığı çalışmada Göktürk paralarıyla karşılaşmış. Dr.Babayarın yaptığı çalışma ilk Türk parasının Tür-

basıldığı ortaya koyuyor. Toplam 104 tane sikkeden oluşan çalışmadaki sikkelerden birinde ortada kağan kabartması ve kenarlarda üç tane ayyıldız olduğunu söyleyen Daloğlu, bu sikkenin Türk uygarlığı açısından çok büyük önemi olduğunu belirtiyor. Daloğlu, “Göktürklerden sonra 8′inci yüzyılda Türgişlere ait paralar bulunmuştu. Ancak Göktürklere ait paralar onlardan 150-200 sene daha önceye, 576-600 yıllarına ait. En önemlisi, bu sikkelerin Türk toplumuna dayatılan ‘Türkler barbardı, Türklerin uygarlığı yoktu, göçerlerdi’ gibi Avrupa merkezli anlayışı çürütmesi. Göktürk sikkelerinin bulunuşu, Orhun Yazıtları’nın bulunuşu kadar önemlidir.” diyerek İslam öncesi Türk tarihi ile ilgili bildiklerimizi tekrar gözden geçirmemiz gerektiğin ifade ediyor.

En Büyük Doktor Sıkıntısı Razgrad’da Ulusal Sigorta Kurumu’nun (NOİ) yaptığı araştırmaya göre en büyük doktor sıkıntısı Ragrad İli’nde olduğu ortaya çıktı. Araştırmalar, ülke genelinde 10 bin sigortalı hastaya 39.3 doktor düştüğünü, Razgrad’da ise 10 bin hastayı mueyene edecek 25.9 doktor olduğunu gösteriyor. Hasta başına en çok doktor düşen iller ise: Plevne (50.0), Filibe (46.1) ve Varna (45.2). Kırcaali 26.0, Silistre 26.8 ve Pernik 27.3 ile en büyük doktor yetersizliğine sahip iller arasında.

Bulgaristan’ da 1,5 Milyar Madeni Para Tedavüldedir Madeni paralar arasında 1 stotinkalık bep oldu. Böylece hanelerin mevduatları, olanların sayısı en büyüktür. Toplam 460 milyon adet olan 1 stotinkalık paralar, madeni paraların üçte birlik bölümünü oluşturuyorlar. Başka bir deyişle vatandaşların ceplerinde nominal değeri 1 stotinka olan paralarla 4 milyon 600 bin leva dönüyor. 1 stotinka ile her ne kadar hiçbirşey satın almak mümkün değilse de satıcılar 59 leva 99 stotinka misali fiyatlar koyarken 1 stotinkayı değerlendirmeyi biliyorlar. Bu arada ülkemizde en çok kullanılan madeni para 1 leva olmakta. Buna rağmen para piyasasında bulunan 1 levalıklar, 80 milyon adet olmak üzere nispeten azdır. Oysa 1 levalık para ile metroya ve şehir içi ulaşım araçlarına biniyoruz, bir ekmek veya bir kahve alabiliyoruz. Tedavülde olan madeni paranın sayısı büyük olsa da Bulgaristan Merkez Bankası, bu yıl yeni madeni paralara daha büyük kaynaklar tahsis etti. Maliye uzmanlarına göre bunun bir sebebi, meteliklerin ortalıktan kaybolmasıdır, çünkü madeni paranın büyük bir bölümü ailelerin kumbalarında saklanıyor. Öte yandan bankaların sunduğu uygun mevduat faizleri, büyük miktarda tasarruf edilen paraların bankalara yatırılmasına se-

37 milyar leva olmak üzere rekor düzeye ulaştı. İş sektörünün parasından başka bankalara sıradan vatandaşların “kara güne ayırdıkları ak paralar” da giriyor. Bu arada faiz vergisinin getirilmesi, büyük miktarda paranın bankalardan çekilmesine sebep oldu. Birçok vatandaş eskiden beri süregelen denenmiş tasarruf yöntemlerine döndü. Her gün kumbaraya 1 leva atmak çok daha kolay olur. Aslında çocuklar arasında yaygın olan kumbara uygulaması büyükler arasında da popülarite kazanıyor. Bu özellikle bankada mevduat hesabı açtırmak durumunda olmayan vatandaşlar için geçerlidir. Metelik sorunu AB’nin de gündemine geldi. AB Komisyonu, 1 ve 2 avro centlik metelik paraların tedavülden çekileceğine dair uyardı bu bu paranın 2002 yılından bu yana Avro bölgesine 1 milyar 400 milyon avroya mal olduğunu açıkladı. Bu öneri, topllukta sert tarışmalara yol açtı. İnsanlar, ufak paralar piyasadan çekilirse fiyatların artışa geçeceğinden ve bunun enflasyona yol açacağından endişe ediyorlar. Bu sorun, Avro bölgesi üyesi olmayan ülkemizi şimdilik etkilemiyor. Ç e v i r i : Ta n y a B l a g o v a

20.yy’dan 21.

Yüzyıla Taşıyamadı -4Devamı “Durun!” Biz Müslüman-Türk toplulukları ve tüm azınlıklar da yalnız kendine düşünen ve ara sıra da slogan savuran HÖH elitine, Ahmet Doğan grubuna “Durun!” “Yeter artık! Söz Milletin” demeye hazırlandık. Sorunlara çözüm getirecek olan gerçekçi, halkçı, dürüsüt ve ahlaklı, akil, halktan kopmamış, Ahmetlerin ve kopyalarının hışımına uğramış şeffaf politikacıları göreve çağıralım! 12 Mayıs günü yeni bir politik güç seçelim, onurlandıralım, görevlendirelim, Sofya’ya gönderelim. Özgürce seçim yapmak hepimizin yasal hakkıdır. Aydınlık geleceğin yolunu kendimiz açmak zorundayız. Zorlukları kendimiz aşalım! Ülkemizde hem politik, hem ekonomik kriz var. HÖH eliti 23 yıldır işine bakmadı, görevini yapmadı, yapamıyor. Müslümanların, tarihimizi ve dertlerimizi doğru dürüst oku(ya)madı. Okumak istemedi. Okusa da anlayamadı. Çilemize ortak olmadı, olmak istemedi. Problemlerimizi çözmedi, dinlemedi bile. Hepimizi oy veren gerçek gücü en sefillerin sınıfına dâhil etti. Sorunlarımızı top gibi bir kaleden öteki kaleye gönderirken bizimle alay etti. Bizi yuvarlayıp ezerken dertlerimizi ve kimliğimizi unutturmaya çalıştı. Şimdi de sözde sorunlarımızı, dosyalamış, bavullara doldurmuş, Brüksel’e taşıyormuş. Bu yüzden, hiç bir işe yaramayan A. Doğan’ı insanımız zaten onu ta baştan sevmemişti. Nedense onu lanse eden sadece Bulgar basını ve medyası oldu. O, bizlerle samimi ilişki kur(a)madı. Köylümüzle diyaloğa gir(e)medi. İşçimizle iletişim geliştir(e)medi. “Sefiller” ordusundan uzaklaştıkça da uzaklaştı. Çünkü o sarayları değiştirmeye başlamıştı ve saray değiştirirken, yoksullarımız sefilleştikçe sefilleşti. Aslında iyi oldu da, en sonunda kendisi de saraya kapandı. İsteğimiz bizden el çeksin ve wisky şişeleriyle huzurlu yaşasın. Sokakların sesi. Dünya değişiyor: Artık SEFİLLER de Altın Ödül alıyor. Ezilenler, pis kokulular hepsi bizdendir, canımızdan can, kanımızdan kandır. Biz onları severiz. V. Hugo’yu Nisan Ayaklanması’ndki tutumundan ötürü sevemedik ama Jan Valjan bizden biridir. Fransız Devrimi’ni yapanlar, sefillendir, Jan Valjanlardır. 2013 Bulgaristan dönüşümü de, sokaklarda yaşayan, protestocuların gösteri alaylarından ayrılmayan, bazan kendilerini yakarak yenidünya bilincini yaşatanlara, 21. yüzyıl sefillerine tarih minnettar olacaktır. Çok üzgünüm. Üzülerek yazıyorum: İnsanlarımız Bulgar toplumunun sınıfsal ıskalasının en dibinde, en alt çizgisinin en altında, hayata tutunabilme derdindeyiz, güçlükler içindeyiz, işsiziz, gurbetçiyiz, kültürel bakımdan yoksunuz, sefil bırakıldık, bükülüp dürülürken sakat, aç, çaresiz kaldık ve hep gizlice göçe zorlandık. Biz 20 yüzyıl ezilenleri ve 21. yüzyılın sefilleriyiz. Değişiklik istemek en doğal hakkımızdır. Bizm için tarih bitmedi. Biz sosyalist toplum düzenini yıkanların bayramına katılmadık. Bulgaristan’da tarımda koperatifçiliği ve yüzlerce sanayii işletmesini likide ederken Tarih bitti diyerek bayram edenlerin arasında bizden, yalnız HÖH eliti vardı. Halk düşmanlarıyla sarmaş dolaş oldular. Alın terimizle kurduğumuz düzeni planlı bir şekilde çözüp pazar ekonomisine dönüştüremediler. Varımızı yoğumuzu hurdaya çıkardılar. Çöküşün yükü üzerimize düştü, emekçilerimizi ve aillerini amansızca ezdi. Bizi sıfırlayan bu çöküşte, HÖH elitinin, şahsen Doğan’ın sorumluluğu var. Yıllarca hapislerde ve toplama kamplarında sürgünlerde çürütülerin sınır dışı edilerek zalimler için adalet kalemi kırılmasına mani olunmuşsa, bu işte de yine Doğan’ın rolü var. Bizim için tarih bitmedi. Bu nedenle yarınsız olanlar siz olacaksınız. Biten birşey varsa, o da, 12 Mayıs seçimlerinde bundan öte halkın sırtında sefa sürme hevesiniz olacaktır. HÖH Bulgaristan’da MüslümanTürklerinin 20. Y.y. 21. yüzyıla başarılı geçiremedi. Ezdi! Sefil duruma getirdi. Ölümcül mikrop aldınız. Hayatın amacı 21. yüzyılda da mutlu yaşamaktır. Hevesle doğurmak, neşe içinde yaşamak, yürekten üretmek, refah içinde varolmak, yeni kuşaklara daha iyi günler, daha ümit verici ve mutlu bir gelecek bırakmaktır... Nedense en iyisini hayal etmeye hep olanak bulamadık. Biz hepimiz doğum ile ölüme çare olmadığını hep bilirken, aradaki az boşlukta mutlu olmayı neden hak edemedik? Boş boş insanlara, emelsiz “liderler”e neden bel bağladık, neden güvendik ve hep aldatıldık? Siz, HÖH -eliti, ne yazık ki, zengin olma, kapma çalma, soyma virüsü kaptınız. Ölümcül mikrop aldınız. Kriz ortamından taburca edilmeniz imkansız oldu! Seçim sandığından bir daha çıkmanız hayal oldu. Ne yazık ki, iç yüzünüz her gün biraz daha ortaya çıkarken bize de göz açtırmadınız... Bizim HÖH ağacımızı kurutan sizsiniz. Ne yazık ki, şimdi kuşlar gibi, yeni yuva kurmak için, başka ağaç aramak zorunda kaldık.


12 Mehmet ALEV AZİZ NESİN, L.LEVÇEV’E NEDEN MEKTUP Y A Z D I ? Türkleri, top yekun Bulgarlaştırma süreci bundan yirmi sekiz yıl önce gerçekleştirilmişti. Bulgar tarihçisi Plamen S. Tsvetkov, insanlık tarihinde nadir rastlanan bu ayıbı şu şekilde değerlendirir: ”…1984-1985 kışında bir anda Türkler, ”Türk bilincine sahip Bulgarlar” olarak ilan edilip İslam isimlerini Bulgar isimleri ile değiştirmeye zorlanıyorlar…” Pek tabii ki, kurnazlığı ile ün yapmış bir zat olan Jivkov, bu işi uzaktan tutmuş, önce Pomaklar’ın, sonra Romanlar’ın adlarını Bulgarlaştırmıştı. Bu arada “kurunun yanında yaş da yanar” atasözüne sadık kalarak, Smolyan sancağındaki Türk köylerinin de “işini bitirir”. Bu ön hazırlıklara rağmen, Türklerin “kolay yutulacak bir lokma” olmadığını da çok iyi biliyordu. Bunun için bir hayli bilim adamını, sanatçı çevrelerini, Türklerin arasından da mesnet ve şöhret düşkünlerini kendine çekmeyi başarmıştı. Türklerin kökenleriyle ilgili “araştırmalara” hiç ara verilmiyordu. Ne yazık ki, bu sanatçı çevreler içinde yazarlar, şairler, hatta ressamlar da vardı. Bu şahıslar, ikide birTürklerin yoğun yaşadığı bölgelere gönderilip bildiriler yayınlıyor, kitaplar yazıyor, karşılaşmalar düzenliyorlar… Ne var ki, Jivkov, bu kirli, şerefsiz işlere o yıllarda Bulgaristan Yazarlar Birliği başkanı şair Lübomir Levçev’i de bulaştırmaktan geri kalmaz… Öte yandan, bu menfur Bulgarlaştırma kampanyası, İslam ülkeleri başta olmak üzere bir sıra dünya halkları tarafından sert bir dille kınanır… Bu sırada Türkiye Yazarlar Sendikası’nın başında da onlarca kitap sahibi, ünlü mizahçı Aziz Nesin vardır. Eserleri hemen hemen tüm dillere çevrilmiş, tiyatro eserleri sahnelerden inmeyen yazar, yakından tanıdığı Bulgaristan Türklerine yapılan bu alçaklığı hiçbir türlü kabullenmesi imkansızdır. İçi içine sığmaz. Defalarca Bulgaristan’ı ziyaret etmiş, Türklerden ve Bulgarlardan çok sayıda dost edinmiştir. Bu sıfatı ile Bulgar meslektaşına bir tepki mektubu göndermekte gecikmez. Pek tabii ki, Bulgaristan hükümetinin, BKP’nin ve bizzat Jivkov’un desteğini alan Levçev, Aziz Nesin’e yanıt verir. Ve bu mektubunda, harfi harfine hükümetin borazancısı olduğunu gizlemez. Mektup öyle bir içeriğe sahiptir ki, sanki bir yazarın, şairin kaleminden değil, bir hükümet , bir parti yetkilisinden postalanmıştır. Aziz Nesin’in buna doğrudan doğruya canı sıkılır. “… Niye, Bulgaristan hükümetiymişsiniz gibi yanıt vermişsiniz?” diye adeta kükrer. Ve mektubun ilerleyen satırlarında şu ifadeleri okuyoruz: “Bizler, Türkiye yazarları olarak, Bulgaristan’daki ne Müslümanları, ne Ortodoksları, ne Yahudileri, ne dinsizleri korumak çabasındayız. Bunlar, bizim ilgi alanımızın dışındadır. Ama insanı korumak insan olarak görevimizdir, sizin de göreviniz olmalıdır. O insanlar ki, sizin ülkeniz, Bulgaristan’da kendi istençleri dışında dallarıyla, sanlarıyla, gelenekleriyle, kültürleriyle, dinleri ve dilleriyle zorlanarak Bulgarlaştırılmaktadırlar. Olay işte bu denli yalın! Gözler önünde geçmekte olan bu gerçeği saptırmaya çalışmanızın yazarlık onuruyla bağdaşması olanaksızdır…” O günlerin üzerinden tam 28 yıl geçmiştir. Ama Türk insanı,bu acı olayları dünmüş gibi belleğinde korur. Çünkü bunlara karşı koydu. Şehit verdi. Cezaevlerine kapatıldı. Sürgünlere sürüldü… Türklere, Müslümanlara bu acıları yaşatan Jivkov ve adamlarının bir kısmı cezalarını çekmeden öteki dünyayı boyladılar. Olay bir kınama deklerasyonu ile kapatılmaya çalışılıyor! İlle, Jivkov’un yazar çizer destekçileri, kıyıda köşede rakılarını, kahvelerini içiyor, sefalarını sürüyorlar. Levçev denen şahıs da Smolyan köylerinde bey paşa gibi gününü gün ediyor… Görenler, vallahi Levçev’in keyfine diyecek yok, diyorlar. Bu arada şiirleri de bal gibi Türkçe’ye çevriliyor. Türkiye’de takdim ediliyor, tercümanları sayesinde itibar sahibi oluyor. Ne var ki, adeta Levçev’in şiirlerini yarışırcasına Türkçe’ye aktaran tercümanlar, onun,Aziz Nesin ile mektuplaşmasından hiç söz etmiyorlar. Neden acaba? Kaynak: 1. Plamen S.Tsvetkov, Balkanite ı Bılgariya 2. Ömer Lütem, Türk- Bulgar ilişkileri, 1983-1989.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

ARSLANTAŞ Rodoplar’dan Organik Üreticileri, Şakir Devletin En Gizli Avrupa’da Deneyim Kazanıyor 9-15 Haziran 2013 tarihleri arasında Yeni Trakya

Özüne Ters Düşmek-1

Altını (NTZ) projesi ağına üye organik ürün üreticileri ve işlemcileri Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan’ı eğitim amaçla ziyarette bulunuyor. Amaç, Bulgar ile Avrupalı ürün üreticileri ve işlemcileriyle deneyim alışverişinde bulunulmasıdır. Gsebzelerrup NTZ projesi ağına üye 35 organik ürün üreticisi ve işlemcisi arasından en girişimci ve aktif olanlar yer alıyor. Programda bitki ve hayvan çiftliklerinin ziyaret edilmesi öngörülüyor. Özellikle tarım alanlarında tarımsal biyolojik çeşitliliğine dikkat edilecek. NTZ projesi bu girişimi 2012 yılında Doğu Rodoplar’daki birkaç organik tarım üreticisinin tarım alanlarında başlattı. Bulgaristan grubu, organik ürünler kooperatifleri, organik ürün mağazaları ve organik ürün ve gıdalar satılan yerleri de ziyaret edecek. NTZ Organik Tarım Koordinatörü Doç. Vladislav Popov, “Grupta yer alan 15 organik ürün üreticisi ve işlemcisi, daha sonra Doğu Rodoplar’da uygulayabilecekleri bilgi edinme fırsatını bulacaklar” diye açıkladı. 2009 yılında NTZ projesi ekibi, 7 sertifikalı ve

sertifika almak üzere olan organik ürün üreticileriyle çalışmaya başladı. Bugün 35 organik ürün üretici ve işlemci sertifika sahibidir veya organik tarıma geçiş sürecindedir ve tümü sertifika kuruluşları tarafından kontrol edilmektedir. Bu bitki ve hayvan çiftlikleri ağısına düzenli olarak organik üretimle ilgili yeni gelişmeler ve istemler hakkında bilgi sunuluyor, organik tarım uzmanları yerinde bireysel danışmanlık yapıyorlar, sürekli organik ürünleri pazarlama konusunda yardım ediliyor.

“Osmancık 97″ isimli çeltik çeşidinin tohumlarının Bulgaristan’da çoğaltılması için Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü ile Bulgaristan Çeltik Üreticileri Birliği arasında imzalanan lisans anlaşması, 5 yıl daha uzatıldı. osmancik-97-celtik-cesidiTrakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Necmi Beşer, enstitünün Atatürk Bulvarı’ndaki hizmet binasında düzenlenen imza töreni öncesi gazetecilere yaptığı açıklamada, geliştirdikleri çeltik çeşitlerinin, Türkiye’nin birçok bölgesinde yetiştirildiğini söyledi. Türkiye’nin çeltik üretiminin tamamına yakınının, enstitünün geliştirdiği çeşitlerden karşılandığını belirten Beşer, en yaygın olarak kullanılan “Osmancık 97″ çeşidinin ününün ülke sınırlarını aştığını ifade etti. “Osmancık 97″ çeşidinin,

Bulgaristan’da tescilli olarak kullanıldığını belirten Beşer, “5 yıldan beri Bulgaristan’a orijinal tohum ihracatı yapmaktayız. . Bulgaristan Çeltik Üreticileri Birliği ile 5 yıl önce imzaladığımız lisans anlaşmamızı yenilemek üzere bir araya geldik. Ayrıca “Halilbey”, “Gala” ve “Kırkpınar” çeltik çeşitlerimiz de Bulgaristan’da tescillendi. Bu çeltik çeşitleri de yeni dönemde Bulgaristan’da ekilecek” dedi. Beşer, enstitünün geliştirdiği çeltik çeşitlerinin Rusya, Yunanistan, Ukrayna tarafından da kullanıldığını kaydetti. Bulgaristan Çeltik Üreticileri Birliği Başkan Yardımcısı Zhelyo Minchev Stephanov da 5 yıldır kullandıkları “Osmancık 97″ çeltik çeşidinden son derece memnun olduklarını, enstitü tarafından üretilen “Kızıltan” çeşidini de tescil işlemlerinin ardından kullanmak istediklerini ifade etti.

5 Yıl Daha “Osmancık 97″ İsimli Çeltik kullanılacak

Hiç kuşkusuz, Bulgar devletinin en gizli özünde hakikat ölçütü olarak mafya babası Danço Peevski duracaksa, “bana uymaz, isterse bütün devlet yansın, beni bağlamaz!” diyenleriniz % 99,99’dır. Bundan eminim. Şundan da %100 eminim: Devletin en gizli özünde ihbarcıların öz babası Ahmet Doğan bulunuyorsa, “Bu devlet de bizi bağlamaz! Keserin sapı bir döner, iki döner, sonra göze gelir!” dersiniz ve dönüp gidersiniz. HÖH/DPS kontenjanından eski Tarım Bakanı Mehmet Dikme de dayanamamış: Dün “Devlet keserinin sapı Ahmet Doğan’ın elinde!” demiş. Vay! Vay! Ömür boyu iki enser çakmamış bir kişi olan Ahmet usta bu defa hükümet kurma işlerinde “keseri parmağına vurdu.” Dikkat etmek için artık geç! Meydanlar dolup taşmış. “Ostavka” sözünün Türkçesi “İstifa!”Özünü Kurt yiyince, ağaç kurur. Devletin en gizli özüne yani gizli istihbarat işlerine kişisel menfaat peşinde olanlar, dolandırıcılar, zorbacılar, soyguncular, hırsızlar, mafya çeteleri, hain ajanlar karıştığında, devletin özü kurur, işler yürümez, önce hukuk sistemi, adalete olan güven, ardından da bütünsel alaşağı olur, devrilir. En büyük hain kimdir? Devleti deviren mi? Hayır! Kendi soyunu, öz halkını, en yakın arkadaşlarını ele verendir! Hak ve özgürlük davasına, insan hakları ruhuna ters düşendir. Soy köklerini inkâr edendir. Öz devletini dolandırıp soyandır. Vatanına ihanet edendir. Verdiği yalan yanlış bilgilerle gerçekleri çarpıtan, insanların gönlünü yaralayan, onlara ağır sıkıntı yaşatandır. Biz Türk’üz ve geleneklerimizde hainler hep canlı canlı yüzülmüştür. Tabii modern hainler korunuyor. Saraylarda yaşıyor. Diri diri soyulmaları ya da kazığa çakılmaları için sosyal devrim gerek, o da bizde hala mayalanamadı. Ömrümün en ağır dönemi olan göç çilesini yaşarken, bir sigara yakıp “Her şey gelip geçer!” diyenler oldu. Aslında, birçok şey değişiyormuş gibi görünse de, hep aynı. Acıların unutulacağını hayal edenlerin hesapları boş çıktı. Şu arka (küçük) beyin var ya, orası belleğimizin derin özü, oraya kaydedilenler asla silinmez. Git gide daha ender olsa da, 1989 Ağustosundan anılar, uykularımda acı yatmaz gibi ortaya çıkıp, her şeyimi alt üst ediyor. Çekilenlerin önü ardı yok. Anılar uzun soluklu, sarsıntılı. Zaman zaman öyle bir canlanıyorlar ki, hiç sorma. Onlar içimde ama benden bağımsız yaşıyorlar. Onları kontrol edemiyorum, her akşam ruyalarımı süslüyorlar. Doğum yerim Varna yöresi. Ezerçe köyünde adlarının değiştirilmeyenler kurşuna dizilirken oradaydık. Kanlarının akışını, toza toprağa karışmasını, yerde kururken kara kap oluşunu gördük. Unutmak imkânsız! Köye vardıkça, anıt mezarına uğruyorum, yaşlıların buruşuk yüzlerinde şehit kanlı izleri görüyorum. O zaman bizlerden intihar eden olmadı. Ölümü güneşe susamış özgürlük gibi görenlerle gurur duyuyorum. Öyle ama son yıllarda aramızdan intihar edenler var. Ahmet Emini tanıyormusunuz. Bir gün birine “Rüyalarında ceset görüyorum!” demiş. Gününü hain ortamında geçirenlerin rüyalarında kendilerine kıydıklarını işitmiştim. “Nasıl?” diye sorduğunda, “cesetler beni boğazlıyor ve canımı almak istiyorlar!” demişti sessizce… Ahmet Emin dayanamadı, öksüzlerini analarına, çok yaşlı babaanne ve dedelerine bırakıp gitti… Ölüme sebep olanlar merhumun cenaze törenine gitmez, merhumun ardından bir avuç toprak atmaz! Bilmeyerek de olsa, bunu yapan katilleri toprak ana hemen içine çeker… Bu inanç hem bizde hem Bulgarlarda var. A. Doğan yalnız Saray’da beynine kurşun sıkan Ahmet Emin’in değil, kendi eliyle canına kıyan HÖH/DPS Sofya İl Örgütü Başkanı Kınçev’in cenaze törenine de gitmedi. Devamı Gelecek Sayıda


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Sevda DÜKANCI Önceki Baskıların Psikolojik Devamı ve Komplekslerimiz “Aa, senin kızın Türkçe biliyor mu? ” Bu soruyu duyunca deli oluyorum. Sofya doğumlu ve yine başkentin göbeğinde büyümüş 14 yaşındaki kızımın Türkçe konuşuyor olması, neredeyse bir mucize sanki. sevda-dukkanciBüyük şehirde yaşarken Türkçe konuşma yasağı mı getirildi, ne? Şehirli çocukların Türkçe konuşuyor olması sanki suç sayılır. “Aman kafası karışmasın”, “Aman okulda Bulgarcasını etkilemesin, İngilizcesi var, yorulmasın, şaşırmasın, Türkçe konuşmaya utanıyor, sıkılıyor”- ister inanın, ister inanmayın bunlar her gün karşılaştığım mazeretler. Bunu söyleyenler de annelerdir. Bir de Anadili diyoruz! Ana sütüyle beraber, ben kızıma anadili sevgisini de aşılamadıysam, yazıklar olsun bana, annelik vazifem yarıda kalmış demektir. Çocuğunuzun Türkçe konuşuyor olması onu diğerlerinden daha zengin, daha birikimli, daha bilgili bile yapacaktır. Okulda ve sokakta dışlanmasın diye, özünden uzaklaştırmak mı istiyoruz evlatlarımızı? Çok yanlış yoldayız! Anadili ve kimliğiyle barışık bir çocuk, toplumda da daha huzurlu, okulda daha başarılı, büyüdüğünde de hayata daha hazırlıklı bir kişi olacaktır. Sofya’da okulunda tek Türk öğrenci olan kızımla evde sadece Türkçe konuşurken, Bulgar eserleriyle birlikte, Türk çocuk edebiyatı da okuturken içim çok rahat. Eminim ana dili Türkçesi ile, babasının yurt dili Yunanca ile, vatan dili Bulgarca ve okulda öğrendiği bir iki yabancı dille o benden, sizden ve anadilinden sakınan yaşıtlarından çok daha kozmopolit ve özüne sadık bir yetişkin olacaktır gelecekte. Kafası da karışmaz inanın zamane çocukların, evde Türkçe konuşuyor olması, sınıf birincisi olmasını da asla engellemez. Bilge bunun canlı kantı. Ukalalık yaptım belki, ama sadece gözümün önündeki örneği vermek istedim. Bu ara “Aa, kızın Türkçe biliyor mu” sorusunu duymaya devam ettikçe, yakında komplekslerimizden sıyrılamayacağımız gibime geliyor. *** Merlin, Arel, Denis, Melisa’nın Ayşe, Fatma, Mehmet üzerindeki galibiyeti Geçenlerde bir arkadaşımın oğlu oldo, adını Arel koydular. İsmin anlamı nedir, ne değildir, derken, kafamı kurcalayan birşeyi sizinle paylaşmak istedim. Modern yaşam koşullarında genç Türk aileleri, Bulgar toplumundan fazla farklı görünmeme arzusuyla yeni bebeklere de birbirinden ilginç isimler seçer. Özellikle kentlerde yaşayanlar, “Çocuğum ileride zorluk çekmesin” veya “Bulgarlar daha rahat telafuz etsin” diye belki, geleneksel Türk isimleriyle yakından uzaktan ilgisi olmayan adlar koyuyor çocuklarına. Şehirli olmanın bir seçkin belirtisi olarak algılanıyor “Bulgarcaya” yakın isim seçmek. Arel mi dersin, İrel mi, Merlin mi, Erik veya Denis… İisim seçme özgürlüğü gibi bir hakka diyeceğim yok, ama bütün bunlar bizim önyargılarımız ve komplekslerimizin bir işareti. Topluma kendini kabul ettirmenin yolu ve çoğunluğun bir parçası olma anlayışımıza güzel Türk isimlerini kurban ettik galiba. 1985’te Kalaşnikov zoruyla Savina Ananieva Davidova oldum ya ( ne isim ama, Bulgarca dışında herşeye benziyor) – şimdi hiç böyle bir baskıcı ve şiddet politikasına gerek yok- çünkü biz kendimiz gönül razılığıyla kimliğimizi gizlemeye can atıyoruz.

Bulgaristan’da Bazı Siteler ‘Kara Liste’de Şumnu’da Hasır Dokuma Mart 2012′de online bahis oyunlarını düzenleyen Bulgaristan, bu yasaya dayanarak kendi ülkesinde lisanslı olmayan online bahis şirketlerini perdelemeye devam ediyor. Bulgaristan’ın resmi kumar kuruluşu SGC Haziran başında 22 bahis şirketinden oluşan bir liste hazırlamıştı. Şimdi ise 28 online bahis sitesi daha eklendi ve liste toplamı 50 oldu. Bulgaristan’ın bu listeyi oluştururken uyguladığı kriterler bahis şirketinin Bulgar oyucuları hedefler şekilde davranması. Bunun için başlıca kriterler de Bulgarca web

sitesi müşteri hizmetleri ve reklamlar. Bulgaristan’ın listesinde Türkiye’den de oyuncuları hedefleyen Tempobet, Betin ve Offsidebet gibi şirketlerin yanısıra Bwin, Bet365, PokerStars, FullTiltPoker, Betsafe ve Titinbet gibi dünyaca ünlü bahis şirketleri de bulunuyor. Bwin’in ‘kara liste’ye eklenmesinden sonra Bwin’in sahibi olan Bwin.party Digital Entertainment şirketinden bir yetkili açıklamada bulundu ve Bwin’in Bulgarca dil seçeneği bulunmadığını ve Bulgar müşterileri hedeflemediklerini belirtti.

Bulgaristan Enerji Açısından Rusya’ya Bağımlı Kalırsa Ülkemizin Ekonomik Geleceği Yok. Dünya haber ajanslarına göre 2017 yılının sonuna kadar Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya’ya kadar Hazar Denizi’nden doğalgaz tedariki yapması gereken Nabucco-Batı projesi suya düştü. Azerbaycan’daki doğalgaz kaynaklarını işleyen “Şah Deniz II” konsorsyumu, Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya üzerinden ve Adriyatik Denizi üzerinden doğalgaz tedariki projesini seçti. Bulgar enerji uzmanları, Adriyati Denizi üzerinden do-

ğalgaz projesinin tamamen siyasi olduğunu ve hiçbir ekonomik temelde yatmadığını düşünüyor. Balkanlar ve Karadeniz Bölgesi’ni araştırma merkezi başkanı Aleks Aleksiev’e göre eğer Bulgaristan enerji açısından Rusya’ya bağımlı kalırsa ülkemizin ekonomik geleceği yok. 2005 yılından 2011 yılına kadar Bulgaristan Rus doğalgazına bağımlılığını yüzde 81’den yüzde 85’e kadar artırmıştır.

Yaz aylarında opera sahneleri salonların dışına çıkıyor. Açık hava sahnelerinde akşam serinliğini seçen izleyenler sevdikleri müzikle ferahlıyor. Bulgaristan’da yaz opera festivallerini tanıtacağız. Verdi’nin “Nabuko” operasına girişi BNR radyo orkestrası seslendiriyor. Orkestra şefi Nayden Todorov. Plovdiv Devlet Operası 2013’te üç önemli yıldönümü kutladı. Festivalin 30. jübile yılı kutlanıyor bu sene. 19 Haziran’da Antik Tiyatro’da başlayan etkinlik hala devam ediyor. Bu yıl ayrıca Yedi tepe şehri Plovdiv’de opera- filharmoni birliğinin kuruluşunun 60. yılı tamamlanıyor. Ayrıca tüm dünyada Giuseppe Verdi’nin doğumun 200. yılı kaydediliyor. Eski Plovdiv’de opera şölenleri 5 Temmuz’a kadar sürüyor. İlk geceye İtalyan Kültür Merkezi ile ortak hazırlanan “Atilla” operası damgasını vurdu. Amfitiyatro bu operaya uygun doğal dekor olarak kullanıldı. Solistler arasında dünya karyeri yapan Bulgar sanatçılar vardı. Genç Deyan Vaçkov Atilla rolünü üstlendi.

“Arena di Verona” sahnesinde ses yükselten Krum Gılıbov ise Ettzio rolünde idi. Festival, “Verdi’den seçmeler” konseryle sona erecek. Seçkin arya, düetler ve koro şarkıları seslendirilecek. Giuseppe Verdi ve Richard Wagner’in doğumun 200. yılını Varna Operası da Yaz Tiyatrosunda Opera Festivalinde anacak. 21 Haziran’dan 22 Ağustos’a kadar iki ay sürecek Açıkhava Opera Sahnesi Wagner’in “Uçan Hollandalı” piyesiyle başladı. Avusturya operasından Bulgar sanatçı Apostol Milenkov Hollandalı rolünde idi. Kuzman Popov’un yönetmen olarak “Travİata” operasını hazırladı. Romanya’dan opera yıldızı İrina Yordanesku 8 Temmuz’da Violeta Valeri rolüne bürünecek, İtalya’dan Angela Nisi de 11 Temmuz’da Varnalı operaseverlerle buluşacak. Yaz Tiyatrosunda Verdi’nin “Falstaf” eserini İtalyan Stefano Segodini yönetecek.

Yaz aylarında opera sahneleri salonların dışına çıkıyor. Açık hava sahnelerinde akşam serinliğini seçen izleyenler sevdikleri müzikle ferahlıyor. Bulgaristan’da yaz opera festivallerini tanıtacağız. Verdi’nin “Nabuko” operasına girişi BNR radyo orkestrası seslendiriyor. Orkestra şefi Nayden Todorov. Plovdiv Devlet Operası 2013’te üç önemli yıldönümü kutladı. Festivalin 30. jübile yılı kutlanıyor bu sene. 19 Haziran’da Antik Tiyatro’da başlayan etkinlik hala devam ediyor. Bu yıl ayrıca Yedi tepe şehri Plovdiv’de opera- filharmoni birliğinin kuruluşunun 60. yılı tamamlanıyor. Ayrıca tüm dünyada Giuseppe Verdi’nin doğumun 200. yılı kaydediliyor. Eski Plovdiv’de opera şölenleri 5 Temmuz’a kadar sürüyor. İlk geceye İtalyan Kültür Merkezi ile ortak hazırlanan “Atilla” operası damgasını vurdu. Amfitiyatro bu operaya uygun doğal dekor olarak kullanıldı. Solistler arasında dünya karyeri yapan Bulgar sanatçılar vardı. Genç Deyan Vaçkov Atilla rolünü üstlendi. “Arena di Verona” sahnesinde ses yükselten Krum Gılıbov ise Ettzio rolünde idi. Festival, “Verdi’den seçmeler” konseryle sona erecek. Seçkin arya, düetler ve koro şarkıları seslendirilecek.

Giuseppe Verdi ve Richard Wagner’in doğumun 200. yılını Varna Operası da Yaz Tiyatrosunda Opera Festivalinde anacak. 21 Haziran’dan 22 Ağustos’a kadar iki ay sürecek Açıkhava Opera Sahnesi Wagner’in “Uçan Hollandalı” piyesiyle başladı. Avusturya operasından Bulgar sanatçı Apostol Milenkov Hollandalı rolünde idi. Kuzman Popov’un yönetmen olarak “Travİata” operasını hazırladı. Romanya’dan opera yıldızı İrina Yordanesku 8 Temmuz’da Violeta Valeri rolüne bürünecek, İtalya’dan Angela Nisi de 11 Temmuz’da Varnalı operaseverlerle buluşacak. Yaz Tiyatrosunda Verdi’nin “Falstaf” eserini İtalyan Stefano Segodini yönetecek.

Bulgaristan’da Yaz Opera Festivalleri

Bulgaristan’da Yaz Opera Festivalleri

Deliorman Türkleri, yüzyıllarca hasır ustalığı yapmış, ama bugün bu sanat, bitmek üzere, sadece birkaç yerde yapılıyor. Bazı kaynaklara göre Osmanlilarda hasircilik, XVII.yy’dan baslayarak önemli zanaat kollarindan biri durumunda imiş. Hasır yapımı ve ticareti, o dönemde yaygınlık kazanmış, İstanbul’da ve başka şehir ve kasabalarda hasır ticareti için Hasır Çarşısıları kurulmuş. Atalarımızdan kalan en eski sanatlardan biri olan Hasır Dokuma, geçmişte birçok insanın ev döşeme ihtiyaçlarını karşılamış veya geçimini sağlamıştır. Geçmişte çok yaygın olan Hasır, evlerin dışında kırda, kahvelerde, nişan ve düğünlerde, camilerde yaygı olarak kullanılmış. Bugün bazı yerlerde süs olarak kullanılır. Doğal malzemelerle yapılan hasır, artık Şumnu Kültür Evi aktivitelerinde yer almaya başladı. Herkesin annesi değerli olduğu kadar benim değerli annem, küçüklüğünde anne ve komşularına hasır yapmada yardım ederken hasır yapmayı öğrenmiş. 25 Haziran 2013 tarihinde büyük hevesle Hasır yapma tahta tezgahı kurdu ve 55 yıldan beri yapmadığı işi, sanki her gün yapıyormuş gibi yapmaya başladı. Şumnu Kültür Evi’n gözalıcı duvar süsünü yapan Destan Kadın Korosu üyesi Azize Üzeir, hasır yapmaya başlayınca gençlik yıllarını da hatırladı. O, gülümseyerek şunları anlattı: “Bizim köy kızları, bir hasırı birkaç kişi olarak, birlikte, yan yana oturup dokuyordu. Hem birbirimize yardım ediyorduk, hem de çok eğleniyorduk. Çalışırken türkü söylüyorduk. Delikanlılar geliyordu, tezgahın arkasına geçip bizi seyirediyordu, bizlere takılıyordu, hatta şaka yaparak ayaklarımızı gıdıklıyordu. Tabii, bizler utanıyorduk ve onları kovuyorduk. Hasır dokurken, bayramlarda olduğu gibi, çok neşeli anlar geçiriyorduk. Bugünkü gençler sanki eğlenmeyi beceremiyor, bütün gün kahveteryalarda bir fincan kahve başında suskun, üzgün oturuyorlar. Hiç durmadan iş yok, iş yok, para yok, diye şikayet ediyorlar, ama iş yaratma, iş yapma girişiminde bulunmuyorlar, herhangi bir zanatı öğrenmeye özen göstermiyorlar. Bizler eskide çok çalışıyorduk, ama çok da neşeli anlar yaşıyorduk. Hem işimizi yapıyorduk, hem eğleniyorduk. Mecilere gidiyorduk. Orada bazen hasır da yapıyorduk. Hasır, tahta tezgahta yapılıyor, kınap ve kurutulmuş mısır yaprakları gerekiyor. Mısır yapraklarını önce suda yumuşatıp, sonra onları örüyorduk. Hasırın süslü olması için bir kısmını doğal malzemelerle, yani ot ve bitkilerle renklendiriyorduk.” Hasır dokumayı öğrenmek isteyenlere Şumnu Kültür Evi kapıları açıktır. Nurten REMZİ


14

Filiz SOYTÜRK

K o k u Yayılıyordu, K O R K U KOKUSU...2

Dilleri tutulmuştu, Müslümanların örf ve adetlerinde böylesi yaşanmamıştı. Herkesin ruh ateşi söndü. Mum gibi eriyen öz namus anlayışımız, medeni kimliğimizdi. Yıllar geçti. A. Doğan artık gölge adam. Bazı yaraların sızısı ömür boyu sürer, diyenler bu defa da haklı çıktı. Bu olay Müslüman toplumumuzu kirleten bir onur yarası olarak açık kaldı. Hayriye teyze bu yüzden istedi 30 metre markuçla bir keskin kazmayı L. Mestan başkandan. Hafızalarandaki namus lekelerini bol suyla gasil edip çok derin gömülmeliydi. Bu, yaşlıların son emelliydi. Onların kitabında, dedelerin mezarının olduğu yer Vatandı. Vatan kutsaldı. Mezarların derin olmasını gerektiren başka bir neden de vardı, Hayriye teyzenin hafızasında. Mestan bunu bilmeyebilirdi. 93 Harbinden sonra Osmanlı şehitleri Plevne kenarına sığ bir toplu kabre gömüldüğünde kulaklarda bir uğultu belirmiştir. Gece gündüz dinmeyen bu uğultu git gide büyüyen bir dehşete dönüştüğünde, hiç kimse göz yumamaz olmuştur. Dirilirler korkusu taaa Londra Lortlar Kamarası’nda konu olmuş, özel bir kararlar şehit kemikleri çıkarılıp sandıklara Plevne’de doldurulmuş, trenle Varna’ya, oradan da gemilerle İngiltere’ye taşınmıştır, orada öğütülüp kemik unu olarak tarlalara, ormanlara saçılmıştır. Uğultu ancak o zaman dinmiştir. Neyse, istedikleri markuç ve kazma gelmeyince 12 Mayıs günü Hayriye nine ve diğer eli ayağı tutan köylü kadınları mezarlığa gidip eğirilen yıkılan mezar taşlarını dayaklamış ve gelen telefonlara cevap verirken “Oy kullanmadık... kullanmıyacağım... mezarlıktayım... dedenizin mezarının başındayım, taşı eğirilmiş, iki taşla dayakladım... Anlayamadım... HÖH’e oy vermemek sevapmış... Lütfü kazma getirmedi, sen bağli getir artık...” sesleriyle etrafı çınlatmışlardır. Böylece bu seçimlerde Müslüman kadınlar oya gitmemişlerdir. Neden acaba…

Kırcaali’de 40 Yıllık Devlet Malı Kavgası

Türkiye’ye göç etmiş Bulgaristanlı ailelerden kalan bir araziyi işgal ettikten sonra, 40 yıldan bu yana orada bulunan otomobil garajlarının bir ay içinde kaldırılmasını isteyen bir şahıs, garaj sahiplerini hareke geçirdi. kircaali-40-yillik-garajGaraj sahipleri, arsanın satışı ile ilgili Kırcaali belediyesini suçlarken, bu araziyi yıllardır kullandıklarını, hatta 1990 yılından önce belediyeye kira ödediklerini söylediler. Garaj sahipleri, “Burası devlet malı, yıllardır burasını biz kullanıyoruz, bazı kişiler ise bu arazileri belediyeden bedava alarak pahalı satıyorlar, kendilerine gelir elde ediyorlar, garajları kaldırmaya niyetimiz yok ” diye konuştular.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULTÜRK’TEN- KAMUOYUNA DUYURU Akıllı insanlar, bilginlerimiz sürgün edildiğinde; “bu ülkede insan kalmaz!” diyenler olmuştu. Sonra “bu ülkeye demokrasi gelmez!” dediler. Dedikleri hep doğru çıkmadı mı? T. Jivkov okuyup yazanları, öğretmeni, doktoru, mühendisi Tuna adası “Belene”ye sürgün etti. Salıverince köyler kasabalar insansız kalmadı mı? Sözümüz, lider Ahmet Doğan’a. Sen de girdin çıktın ama Toşko yıkılınca orada kaldın, hatta lider yaptılar. Çekmiş olsaydın, kalmazdın Bulgaristan’da! Türkleri insan hakları ve demokrasi masallarıyla avutmaya, aldatmaya kaldın sen. Görünen köy kılavuz istemez. Demokrasi kültürü, senin esassız masallarınla, propaganda ile yeşermedi, her taraf artık anız, eşek dikenliği olmuş… Bizler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduk da; gönlümüz oralarda, aklımız dede, baba ocağında, buralarda yalnızlık çekmemek için ise derneklerde örgütlendik, birleştik, tek yürek olduk, kuvvetlendik, gözümüz kulağımız hep oralarda. Siz dostlarımızı, akrabalarımızı orada HÖH masallarıyla uyuttunuz. Politik oyun ardından politik oyun çevirdiniz. İşlerin halka yararlı yürütülmesini isteyenlere sıkılmadan, utanmadan hep yol gösterir gib yaptınız. “Haydi!” dediniz. Daha doksanlarda vizeleri ve Türkiye’ye gidenlerin topraklarını, parsellerini kendi adamlarınıza verdiniz paraları sizin cebinize girdi. Bu işleri hep sinsi, gizlice yaptığınız için tenkitte bulunanlara her zaman ve her yerde tahammülsüz kaldınız, onları çiğneyip, yok ettiniz, üzerinden silindir gibi gelip geçtiniz. Oysa şu 23 yılda eleştirel akıl, demokrasiyi bir at sineği gibi uyanık tutsaydı, HÖH’ü yüreklendirseydi, doğru yolu gösterseydi… Ama siz hiçbir kimseye yol vermediniz… Sn. “lider,” bugün artık o DC ile birlikte kurduğunuz HÖH çökmüştür. İçini dolandırıcılık kurdu ile doldurmuşsunuz. Gizlenecek bir şey kalmadı, her şey gözler önündedir. Bu, sizin bireysel dar görüşlü olup, SOYLU Türkleri likide etme, gizli servislere hafiyelik etmeye dayanan yönetim metotlarınız yüzünden mümkün oldu. Sizin sorgulanmamış bir hayatınız var. Sorgulanmamış bir hayatın bırak “lider” falan olmaya, yaşamayı denemeye bile hakkı olmamalıdır. Yönetim biçimi olarak demokratik merkeziyetçiliği değil, boyun eğdirmeyi, köle muamelesi etmeyi seçmeniz, partimizin fiilen yok olmasına, çökmesine neden oldu. Amma siz bu oyunu kaybettiniz! 12. 05. 2013 seçimlerinde soydaşlarımın %70’i oy kullanmadı. Soydaş dernekleri, HÖH/DPS ihanet elitine itaatsizlik, pasif direniş eyleminde yer aldı. Bulgaristan’da seçime katılım oranı % 85 olsaydı, parlamento merdivenlerinde kalıyordunuz. Ortak olduğunuz ve düşme sınırında salladığınız hükümete halkın desteği % 19… “Mafya!”, “İstifa!” çığlıkları ayyuka çıktı… Vatanımız yalana dolana baş eğmeme isyanı yaşıyor. Yürüyüşlerde başı çeken sivil toplum örgütleri boyun eğmiyor. BESLEMELER HAREKETE GEÇTİ Sizin beslemeleriniz, aynı siz gibi, ezip kırıp dökme heveslisi, artık o kadar ileri gittiler ki, Türkiye Cumhuriyetindeki soydaş dernekleri başkanlarını bile indirip bindiriyorlar. Çamur atmaya, çizip silmeye, görevden almaya, yalan yanlış haberler monte edip yaymaya başladılar… “Benden başka halkın sevdiği hiç kimse olamaz!” sözleri sizindir. Ne yapalım, halkımız kendi Dernek Başkanlarını seviyor. Sürünmeye mecbur bıraktıklarınız bizimle. “Benden başka hepsi sürünecek!” mantığı sizi çıldırtmış olmalı… HALKIMA İHANET ETTİNİZ 1990’larda yarattığınız sahte “benlik.” “Her şeyi ben bilirim! “Her şey benden sorulur!” havası, 2013’te bir balon gibi patladı, artık “bensiz” birisiniz. Şapkasını taşıyan bir hamalsınız. Dününüzü gördük; sahte üniversite tahsilinizi biliyoruz; aslı olma-

Sen Nirelisen Gardaş?

yan akademisyenliğinizi öğrendik; uydurma hapishane maceralarınızı okuduk; en önemlisi günlük hayatınızı, yatak odalarınıza kadar kendiniz boy boy gazetelere anlatınız, geleceğinizi, stratejinizi belirleyen hain kimliğinizi görebildik ve halka da göstermeye başladık. Bulgar gazeteciler yıllar yılı ikiyüzlülüğünüzü, ahlaksızlığınızı, dönekliğinizi, sıradan insanlarımızı aldatan bir kişi olduğunuzu, dürüst olmadığınızı, namussuzluklarınızı, sorumsuzca ve başıboş, aklına estiği gibi gezip tozmaktan başka hayatınızın bir anlamı bile olmadığını, haz, çıkar ve kişisel yarar peşinde koştuğunuzu, para için kendinizi olduğu gibi halkımızı da satan biri olduğunuzu yazdılar, yazdılar da uzun zaman yayınlayamadılar. Kitaplar yeni yeni basıldı. Rus istihbarat hafiyenizi anlatamadılar… Türklüğe ve İslam’a, Müslümanlığa ihanetiniz 1993’te ilk defa boynuz göstermişti. “Duma” gazetesine verdiğiniz bir mülakatta, “2 yıl felsefe okumuşsunuz en çok hangi düşünürü seviyorsunuz?” sorusuna “Volter’i!” demiştiniz. 20 yıl sonra düşünüyorum da: Volter’i seveceksin tabii. O, İslam, Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hz. Eyüp aleyhinde piyesler yazandı. Dinimizi elinden geldiğince lanetleyendi. Davamıza ihanet etmekle; sen de aynı lanetliler sırasında yer aldın. Şimdi artık, sevgili Peygamberimizin Hz. Muhammet bir yana, zaten camiye gittiğin yok, Saldırılarının şiddetlenmesi, halkımızın kendi içinden çıkan önderleri kucakladığı, için değil mi? Gerçektir, etrafındakilerin, hafiye tayfasının, sanaboyuneğenleringözlerindenuryok,onlarıköretmişsin, istikballeri tıkanmış, sen onları canlı ölü haline getirmişsin. Bırak ta halkım istediğine gönül versin. Ama başarılı olamazsın. Herkesin bir hesabı var Cenab-ı Allah’ın da bir hesabı olacaktır elbet! İ n ş a l l a h ! İnternet sayfalarına resimler taktırmışsın. Altlarındaki yorumlar yanlış, asılsız ve kötüleyici. Bizler, “oradakiler” ve “buradakiler” bütün Türk ve Müslümanlar hepimiz biriz, bizi birbirimizden ayıramazsın buna gücün yetmez! Türkiye’de oyların % 80’ni kaybederken seni küplere bindiren, kudurtan kimdi? Bultürk, Balgöç, Baltürk ve diğer göçmen dernekleri değil mi? Şimdi onlar arkalarına yüz binleri, milyonları takmış, dernekleriyle, federasyonlarıyla geliyorlar. Doksanlardaki şükür “gidiyorlar” zamanı, eyvah “geliyorlar” zamanına dönüştü. Binlerce kitapla, radyo ve TV yayınlarıyla, gazetelerle, basım evleriyle, okuma yurtlarıyla, özel okullarıyla, yeni üretim ve yaşam ilişkileriyle geliyorlar. Her gün kabaran hak arayanlar selini durdurabilecek kuvvet dünyada bulamazsın, yok. Sivil toplum örgütleri artık yollarda geliyorlar. Torunlarını ellerinden tutmuşlar dedelerinin kabirlerini ziyarete geliyorlar. Mülk ve mezar devredilmez, ebedidir. Arayıp bulmaya geliyorlar. Halkımız uyandı! Demokrasi koşullarında hesaplaşmaya geliyor. Sizlerin eskiden kalma o pis ellerinizi halk hareketinden ve onun önderlerinden çek! H a l k ı z h a k l ı y ı z ! Güçlüyüz asla yenilmeyeceğiz! BULTÜRK YÖNETİMİ

1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Semra HÜSEYİN Genel Yayın Yönetmeni

Rafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZ Diş Hekim İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK D o c . D r. S a k i n Ö N E R Doç. Dr. Emine İNANIR D o c . D r. H a s i n e Ş E N

Diş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Muharrem KIRAN Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Orhan ÇAKIR Neriman ERALP

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Va y, vay, vay… Hani yıllarca Türklere hakaret eden Siderov meclise tabancayla girdi. Yıllarca Bulgaristan’daki ve dünyadaki Türklere düşmanlığını gizlemeden, kıvırmadan gösteren Siderov mecliste Etik Komisyonu’nun b a ş ı n d a d a b u l u n u y o r. Gazetecilere, ülkeye gelen yabancı konuklara ve kısacası aklınıza kim gelirse hakaret etmeye devam eden Siderov’un milletvekili dokunulmazlığını kaldırılmasını isteyen Türkler değil ama. Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar Partisi (DSB) Cumhurbaşkanı ve Başsavcının harekete geçerek, Siderov’un ahmakça hareketlerinden dolayı dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. Siderov’un Ataka Partisi ile mevcut hükümette aynı çatı altında bulunan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi yöneticileri, Ataka ile aynı değerlere sahip olmadıklarını açıkladı. Va y , v a y , v a y . . Aynı değerlere sahip değilsin ama aynı hükümettesin. Aynı değerlere sahip değilsin ama Türklere hakaret eden birine karşı bir sözün yok. Aynı değerlere sahip değilsin ama DSB gibi kıvırmadan sana sövene karşı bir sözün çıkmıyor. Sen nirelisen gardaş? Sen nerelisin kardeşim sorusunu HÖH’ü eleştiren Türkiye ve Bulgaristan’daki sivil toplum kuruluşlarına da sorsam ayıp olur mu? http://hathaber.blogspot.com/

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ

k i r c a l i . e u

İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

B e r n a M E S T A N

Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:

Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Mahmut ORAL İst. Sultangazi:

Seyhan ÖZGÜR

ist. G.O.P.aşa:

Sevilcan YÜCE

ist. 500 Evler:

Nedim BİRİNCİ

ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar:

Müjgan DENİZ

ist. Başakşehir:

Ayten ERDEM

ist. Kağıthane:

Nazım ÇAVUŞ

Bursa-Yıldırım:

Turhan YAMAÇ

Bursa-Hürriyet:

Üzeyir AKGÜN

Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl

Bayram BAYRAM

İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece:

Mümin GÜNEY

İzm.Buca:

Hüseyin PAŞAMOĞLU

İzm.Bornova:

Kenan ÖZGÜR

Edirne:

Nadir ADLI

Kırklareli:

Ali ÖZTÜRK

Tekirdağ:

Sezai ALTINAY

Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

Dr.Müjgan DENİZ Tekirdağ Başkanı Bulgaristan’da Başkan D a l - fikir alışverişinde bulundu.

ÇEK

GİT

Sayın Ahmet Doğan, Gece mitingleriyle Bulgaristan’da başlayan yeni süreç dip dalgasını yerinden boşandırdı. Vatanımızda var olmamız, politik örgütümüz, çocuklarımız, mal-can güvenliğimiz ve geleceğimiz hedef alınıyor. Bu derin dalgayı yerinden boşandıran bu kez sen oldun Ahmet Bey. Bütün ülkede meydanların dolup taşması bir birikimin patlaması sonucudur. Bu birikimin özünde nefret ve hınç var. Yükselen kin ve öfke duyguları bizim gece gündüz özverili ve hoşgörülü çalışmalarımızdan kaynaklanmıyor. Kulaklarımızı sağır eden haykırışların kökünde sizin sinsi planlarınız, politikacıları kenara kıstırıp onları istediğinizi yaptırmaya zorlamanız ve hatta karanlık hedeflerinize ulaşabilmeniz uğruna ülkemizde etnik azınlıklarla yani bizlerle Bulgar çoğunluğu ve aralarındaki ırkçılık salgınına yakalanmış olanları birbirimize düşürüp, kan dökülürken yine bize Brüksel’de ya da Kuveyt’te arabulucu olma niyetleriniz okunuyor. Ben bunları gördüğüm için üzgünüm ve olayların bu yönde gelişmesine kesinlikle karşıyız. Biz bu oyunda yokuz ve olmak istemiyoruz Sn. Doğan. Fakat “DPS Mafya!” “Ahmet Doğan Mafya!” çığlıkları Beni ürkütüyor. Gece mitinglerine bakıyorum, kendi aralarında susarak kenetlenmişler. Etrafta polis yok. Davullar, gaydalar çalıyor. Sanki Üçüncü Dünya Savaşı olmuş da Bulgarlar zafer kazanmış gibi bir hal var. Oysa Hak ve Özgürlük Partisi’nin mezarını kazmışlar. Bunu yapabilmelerinin sebebi ise (seni yönetenler) senin çevirdiğin sinsi ve kirli oyunlar Sn. Ahmet bey. Bu defa alaylarında politik partilerin bayrakları dalgalanmıyor. Polis yok, asker yok, jandarma yok! Son derece büyük bir kararlılık var. HÖH partisini iktidardan indirmek ve yok etmek. Neden mi? Sizin bu güne kadar yaptığın yanlışlardan, halkımızı umursamamanızdan, her şeye egemen olma hırsınız yüzünden. Bizde ezilip yok olma korkusu beliriyor. Sizin elleri temiz olmayan çevrelerle iç içe olduğunuzdan, bizim tanımadığımız çevrelerin çıkarları için tuzaklar kurduğunuzdan dolayı. Biz bu kalabalığa göğüs geremeyiz. Biz Osmanlıdan sonra bu topraklarda 100 sene açık alınla yaşadık, vicdanımız temizdir ama şimdi sizden ötürü Türk olarak utanıyoruz. Siz Bulgaristan Türklerini utandırdınız. Çekin gidin artık aramızdan. Şimdi başta yürüyenler sivil toplum örgütlerin liderleri. Siz, orada, Vitoşa Dağı’nın yamacındaki Saray’da olayların kokusundan, gürültüsünden, kulaklarımızı delen çığlıklardan uzaksınız ama bir duysanız bir duysanız, haykırışlar tamamen politik. Bakanlar Kurulu kapısına dayanmışlar. Ağızlardan çıkanla öncelikle siz hedefsiniz. Bulgar kamuoyu, ayaklanmış olanlar artık sizin onurlu bir Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşı olduğunuza ve bu Vatana yararlı herhangi bir iş yapabileceğinize artık ne Türkler need Bulgarlar inanmıyorlar. Zaten çalıp kapmaktan, kadın kız oynatmaktan, rakı votka içmekten ve kaba zurna dinlemekten başka da bir şey yapmadınız, yapamadınız veya yaptırmadılar. Oysa yıllar geldi geçti. Yürüyüşlerdeki bebekler bile 23 yaşında. Ağacın yaprakları dökülüyor Ahmet Bey. Zamanınız doldu. Çekip Gidin artık aramızdan. Kitleler bir ağızdan hep bir ağızdan sizin Başbakan Oreşarski’yi, Sosyalist lider Stanişev’i ve “bizim” Lütfü’yü aldattığınızı, dar ortamda sıkıştıran bir dolandırıcı olduğu bilinen Delyan Peevski’yi gizli servis başına çok özel hesaplarla getirttiğinizi konuşuyorlar. Ne işi var Peevski’nin gizli serviste? Türk halkına Milletvekili seçtirdin yetmedi mi? diyorlar. Onu DANS Başkanı yapıp Bulgar devleti için çalışan Türk ve Pomak vatandaşlarımızın isimlerini çıkartarak Türk gizli servisine mi satacakmış? diye soruyorlar. Sen artık bu kelpazeliği 1990’da bir defa Rusyanın yardımı ile yaptın. 19 çuval DS sır bilgisini İstanbul Emniyeti’ne gönderdin, orada okuyan bile olmamış. Bunları yazar Soner “Bay Pipo” kitabında uzun uzun anlatmış. Kağıt dolu çuvallara 200.000$ para istemişsin, bunlar da yazıldı. İnsanların kaderleriyle oynamayın Ahmet Bey. Türkiye Cumhuriyeti makamları Bulgaristan Türklerinden kimin kim olduğunu, ne işle uğraştığını çok iyi bilirler. Türk Türkü kokusundan sezer. Türk Türk’e kötülük etmez, edemez. Orada kalanlar biz Vatanımızı sevmesek burada kalmazdık ve nafakamızı dede toprağında aramazdık diyorlar. Sen bunun güzeliğinşi anlayamadın, anlayamıyacaksın. Katranlı tütün işlemek bile mutluluktu bizim için, sen bunu anlayamazsın. Çek git aramızdan git, kovmadan git. Sen bizi hala anlayamıyor musun ne! Biz özden Türk’üz Ahmet bey. Senin dedelerin de Milletimize ihanat etmiş. Şimdi de sen (öncesini saymıyorum) bize 23 yıldır ihanet etmedin mi? Biz sana inanmıştık. Fakat sen işleri neredeyse bizi Bulgar’a bir daha kırdırma derecesine itiyorsun. Çek git de kurtulalım sizing gibilerinden. Senin baba soyuna ise hiç inancımız yok. Baba tarafından ataların Yüce Tanrı’dan “Vatan ve toprak yerine, dilenme hakkı” istemişler. Sen şu güzelim toprakları Vatan olarak o yüzden sev(e)medin. Kan su olmaz, olamaz. Çek git, deniz kıyısına git, çünkü deniz suyundan Vatan olmaz… Etme bizlere artık çok oldu. Huzur içinde, Bulgarlarla iyi komşular olarak, dostça, yardımlaşarak yaşamak istiyoruz. Allah’ın bize verdikleri onlara da yeter bize de. Sen aramızdan çekip gitmeden bize rahat yok. Biz her gün yeni bir bela yapacağını düşünür ve bekler olduk. Çok endişeliyiz. Bizim adımıza kimseye bir şeyler söyleme. Sen bizden değilsin. Biz seni bu toplumdan sildik. Yaramaz bir çocuk gibisin. “Çıldırmış” olduğunu söyleyenler var. Daha kötüsü olmadan sen usulca aramızdan çek git! Nereye mi gideceksin? Anacığının yaşadığı yere dön. O köyde bir de cami inşa ettirdiğini işittim. Senin camiye girmediğini bildiğimden diyorum ki, abdes alınır ve camiye ayakkabıyla girilmez. Buna dikkat et, şimdi bizde yeni Müslümanlar cami odalarına ayakkabıyla dolmaya başlamışlar. Kan çeker onlara karışırsın, hayırdan geçer, camii işlerinde örnek ol… Çek git ve giriver aralarına… Sebep sonuç meselesine gelince. Biz Bulgaristan Türkleri olarak sana borcumuzu fazlasıylaödedik ve artık size borcumuz yoktur. Yediğin yedik aldığın aldıktır. Helal olsun ama bu işi burada bitir. Seni adam saymakla yanlış etmişiz, bu da, bize akıl parası olsun. Sen Sofya’dan uzaklaşmadan Bulgar’ın kanı kaynar. Kötülük olur. Sen bu işi burada bitir. Çek git.

gıç Bulgaristan’da Temaslarda Bulundu Trakyakent ve Tekirdağ Belediye Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, Doğu-Batı Trakya Belediyeler Birliği Trakyakent’in işbirliği programları çerçevesinde Bulgaristan’da bazı ziyaret ve incelemelerde bulundu. Bulgaristan temaslarında ilk olarak Sliven’e giden Birlik Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, burada Sliven Belediye Başkanı Kolyo Milev ve Başkan Yardımcısı İvan Slavov ile görüşmelerde bulundu. Sonrasında Sliven’de yeni yapılan motokros pistinin açılışına katılan Başkan Dalgıç burada Milev ve diğer yetkililerle motokros yarışlarını izledi. Plovdiv (Filibe) kentinde de çeşitli temaslarda bulunan Başkan Dalgıç, Kuklen Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve çinko, kurşun, bakır ve altın üreten bir fabrikada incelemelerde bulundu. Başkan Dalgıç burada fabrikanın Yönetim Kurulu Başkanı Nikola Dobrev ve Genel Müdürü Rumen Tsornev ile görüşerek

Bulgaristan programı çerçevesinde Ram Trakya Belediyeler Birliği Üyelerinden olan Parvomay Belediyesi’ne bir ziyaret gerçekleştiren

Trakyakent Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, Strma Sanayi Bölgesi’ni de ziyaret etti ve burada Yönetim Kurulu Başkanı Plamen Pancev ile görüşerek bilgiler aldı. Bulgaristan temaslarının oldukça faydalı geçtiğini belirten Birlik Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç yaptığı açıklamasında; “Bulgaristan’a yaptığımız ziyaret programları kapsamında bazı görüşmeler ve incelemelerde bulunduk. Bulgar işadamları ile bir araya gelerek Türkiye ve Bulgaristan arasında oluşturduğumuz ticari ilişkileri değerlendirdik. İlişkilerimizin geliştirilmesi adına

Burgaz Başkonsolosluğu’ndan öğrencilere duyuru 2012 – 2013 EĞİTİM DÖNEMİNE AİT ÖĞRENCİ BELGELERİNİN BULGARİSTAN MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINDAN ONAYLI OLMASI UYGULAMASINA 03.06.2013 TARİHİNDEN İTİBAREN SON VERİLMİŞTİR.tc-baskosoloslugu BAŞKONSOLOSLUĞUMUZA ÖĞRENCİ İŞLEMLERİ İÇİN İBRAZ EDİLECEK BULGARCA ÖĞRENCİ BELGELERİNİN YEMİNLİ TERCÜMANLAR TARAFINDAN TÜRKÇE’YE TERCÜME ETTİRİLMESİ YETERLİ OLACAKTIR. BAŞKONSOLOSLUĞUMUZA İBRAZ EDİLEN ÖĞRENCİ

BELGELERİNİN KONTROLÜ, BULGARİSTAN MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI YÜKSEK OKUL ÖĞRENCİ SORG U L A M A S I S AYFASI (http://www2.mon. bg/adminureg/) ÜZERİNDEN YAPILACAKTIR. T. C . B u rg a z B a ş k o n s o l o s l u ğ u

Monitor gazetesine verdiği demeçte yeni Eğitim ve Bilim Bakanı Prof. Aneliya Klisarova, “Öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmaları veya başka okula gönderilmeleri, şu anda olduğu gibi 15 derse girmemeleri halinde değil, 10 derse girmemelerinde uygulanmalı” diye kaydetti. Bu önlem daha önceki hükümetin hazırladığı yeni Milli Eğitim Kanunu tasarısında öngörülüyordu. o g r e n c i l e r

Kanun tasarısına göre lise mezuniyet sınavları ve dış değerlendirme ile yapılan 7. sınıf öğrencilerinin genel test sınavları giderek daha açık uçlu soru içermekle zorlaştırılması gerekir. Prof. Klisarova, “Sınavların şekilleri değiştirilmeyecek. Söz konusu değişiklikler, çocuklarda yaratıcı düşünmeyi teşvik edecek bir iki açık uçlu soruların dahil edilmesine yöneliktir” diye açıkladı.

10 Derse Girmeyen Öğrenciye Okuldan Uzaklaştırma

Bulgaristan Başbakan Plamen Oreşarski DPS/HÖH milletvekili Daniel Peevski’nin (gizli servis) DANS Müsteşarlığına getirilmesi konusunda “oyuna getirildiğini” ve “aldatıldığını” itiraf etti ve halktan özür diledi. Bununla 6 gündür devam eden kitle protesto eylemlerinin ateşi biraz söndü. Aynı konuda Perşembe sabahı Cumhurbaşkanı R. Plevneliev Başkanlığında toplanan Ulusal Danışma Konseyi’nde eski başbakan B. Borisov, gizli kabadayıların başı olan D. Peevski’nin “şahsen beni tutuklatıp öldürtmek için gizli polis servisi müsteşarlığına atandı” deyip, “dedesinin de aynı şekilde öldürüldüğünü” anlattıktansonra,Cumhurbaşkanlığı’ndan çıkıp olayları arzetmek üzere Avrupa Halk Partisi’nin Viyana merkezine uçtu. Tehlikeyi gören ve AYAKLANANLAR KİMDİ? Meydanlar kitlelerle 24 sivil toplum örgütü öncülüğünde oldu. Çağrıyı siber bağlantıdan (elektronik iletişimle) bilgisayar ve cep telefonlarından aldılar. Ayaklananlar sivil toplum örgütleriydi yani sendikalar, aydınlar, spor kulüpleri, üniversiteliler, yazar, gazeteci, sanatçı kuruluşları, haber ve sosyolojik ajanslar v.b. başı çeker. Yürüyüş alayları bayraksızdı. Eli sopalılar da yoktu. Her yerde “Balkan Yiğidi ayağa kalk, ayağa kalk!”, “Dirilen halkım ayağa kalk, ayağa kalk!” marşları çalındı. 19. yüzyıl ortalarında Osmanlıya ve Türklere karşı bestelenmiş olan bu marşlar çalınırken eskiden hep Türklere karşı sloganlar atılırdı. Bu defa kitle suskundu. Benzer ortamlarda daha önce Sultan ile yerli Türkler bir tutulur, şiddetli düşmanlık yeli eserdi. Düşman simgesi yaratılırken uyanış çağı öncü şairlerinden Botev ile Vazov bile Sultan ile her sabah selamlaştıkları Türk komşular arasına ayrım çizgisi çekmemişti. Şimdiki endişeli ama bilinçli kitle “Ahmet Doğan Mafya!” dediler ama Türk vatandaşlarını ağızına bile almadılar. Bir araya toplanan birkaç Bulgarların ilk işi hep “Türklere mezar kazma” hevesi olurken, bu kez bu meraktan vazgeçilmişti. Seçilmiş Türk temsilcilerle hükümet ortaklığına itirazları olmadığını ifade ettiler. Meydanlarda Türkler ve Müslümanlar konusunda olgunluk sezildi. Sivil toplum örgütlerinin demokratik olgunlaşma yolunda ileri adımlar atığına kanıt getirdi. Demokrasi barışçı eylem içinde etnik düşmanlık olmamasıdır. 20-40 yaşları arasında olan bu nümayişçiler bizimle ortak gelecek paylaşmayı, birlikte yaşamayı kabullenmiş izlenimi bırakıyor. Gelecek hepimizin geleceği olmalı bilinciyle yürüyorlar. Yaşam biçimimizde, dil ve dinde olan farklılıklarımızın ortak uygarlık mensubu olmamıza engel değildir bilinci ses getirdi. Henüz meydanlarda “milliyetlerin ve mezheplerin kanunlarını iptal edeceğiz” diyenler olmasa da, kardeşlik kapılarının açılış gıcırtıları kulaklara geldi. Bu güne geleceğin gözüyle bakan bu insanlar yeni tarihi yazacaklar umudu doğdu. Duygulandıran ve düşündüren yeni bir sayfa açıldı. Bu göstericiler seçme ve seçilme hakkının hepimizin en başat hakkı olduğunu biz gibi özümsemişler. Ama seçtiklerimizin seçilince kontrolsüz işler yapmasına tahammülleri yok. D. Peevski’nin özünü soyunu bildiklerinden (gizli istihbarat) DANS Müdürlüğüne seçilmesi meydanları korku doldurdu! Korku birikimi patladı? Bundan 4 yıl önce Sofya’da Sosyalist Parti Başkanı S. Stanişev Başkanlığında bir koalisyon hükümeti vardı. A. Doğan liderliğindeki HÖH/DPS bu hükümete ortaktı. (Şimdi olduğu gibi.) Onlar hükümet ederken halk re ketten (fidye), sıkıştırılmaktan, baskıdan, çekiden, terörden kan ağladı. Her gün birileri kaçı-

Bilgilendirme

Dr.Nedim BİRİNCİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ Z A M A N I

rılıyordu. Kaçırılanın kulağı, parmağı kesilip evine gönderiliyor, para isteniyordu. İstenen para da milyondan az değildi. Sınırdan geçen Türk araçları da titiz gözden geçiriliyor. Bayanların takılarına göz koyuluyordu. Gümrükçü ile mafya işbirliği yaptı. 2009’da sınır kapısı “Kalotino” yakınlarında kaçırılan bir Türk “Audi” Jeep soyuldu, kadınlar kızlar kurda kuşa yem olsunlar diye ıssız ormanda ağaçlara bağlandı. Verilmiş sadakaları varmış, kızlardan birinin cep telefonu çalmış da, haber iletip kurtuldular. O zaman Sosyalistler-Çar ve HÖH hükümetini düşüren halkın korku hislerini, korkunun önünün alınamaması endişesi, feryadın sonsuz tırmanması olmuştu. Aslında bu son günlerde halkı meydanlara toplayan hafızalardaki derin korkunun canlanmasıdır. İNSANLARIN KİMDEN KORKTUĞU ORTAYA ÇIKTI: Mafya başı D. Peevskiye güvenen S. Stanişev’in Sosyalist Parti Başkanlığı’ndan istifası isteniyor. A. Doğan’ın, bir “Mafya Babası” olarak, kirli ve tehlikeli işlerden çekilmesi, politikadan uzaklaşması, Sofya’yı terk etmesinde ısrar ediliyor. D. Peevski olayı, ejderhayı ininden çıkardı. Halk korku içinde yaşamak istemiyor. B. Borisov hükumeti insan kaçırma ve fidye işlerini yapan “Naglite” (küstahlar) çetesini açıklamış ve etkisiz hale getirmişti. Şimdi onunla da hesaplaşmak istiyorlar. Katillerin, demokrasiden haraç isteyen eski partizanların torunları, DS’ye bağlı olan ama talep ettiklerini elde edemeyenlerin intikamı olduğu ortaya çıktı. Onlar illegal silahlı çetelerdi. Şu anki gelişmelerde, Bulgaristan “Medya Mafyası” başı olduğu bilinen, korumalarla gezen, HÖH’e sızmış, A. Doğan’ın himayesinde HÖH milletvekili olan, parlamentoda yerini ısıtmadan hedefa açılan ve (istihbarat servisi) DANS’ın Başkanlığı’na çöreklenmeye çalışan D. Peevski hepimizde korku dehşeti yarattı. Dünkü günü bilenler yarından korktular. Endişeye hakim olunamadı. Onlar sen ben gibi Avrupalı mantalitesi olan, yüksek öğrenimli vatandaşlarımızdır. Halen bizde aydın orta tabakanın menfaatlerini temsil eden politik parti yok. Bu yüzden hemen sivil toplum örgütleri etrafında kenetlendiler. En başta huzur, öncelikler evlatları için güvenlik isteyen bu ana babaların istekleri haklıdır, yasaldır, niteliklidir, son hesapta politik içeriklidir. Bu protesto sürecinde sivil toplum örgütlerinin Bulgaristan politikasında ağırlığını duyurma dönemi kapısını aralamıştır. D. Peevski konusunda “Hükümette akıl tutulması var!”, “A. Doğan delirmiş!” diyenler, korkusuz yaşayacakları yarınlar için meydanlardadır. Bu defa bu ulusal mücadelede Türkler, Pomaklar ve diğer Müslümanlar ve öteki etnikler yoktu. Bir defa bütün bu topluluk siber iletişimin dışında kaldı. Demokratik Bulgaristan’ın yeni politik haritasını çizenlerin saflarına hepimizin katılmamız için bizim de sivil toplum örgütlerinde, dayanışma ve yardımlaşma, hizmet derneklerinde, hemşeri kulüplerinde, meslek gruplarında örgütlenip birleşmemiz, olayları daha yakından izlememiz, katılımcı olmamız, kimseye güvenmeden kendi kararlarımızı almamız gerekli oldu. Bugünkü seyirci durumundan kurtulma yolunun ilk adım atılarak yürünecektir. Demokratikleşen Bulgaristan’da sivil toplum örgütlerinde yerimizi bulmamız zamanı geldi. Korkuları ancak böylece beraberce yeneceğiz.Zaman, sivil toplum örgütlerinin politik sahneye çıkma zamanıdır.


Mehmet Dikme: Bugünkü Hükümet Doğan’ın Ürünü 1913 Sofya

Bultürk İle Çalıntı Otomobillere Son Aylık Siyasi Aktüel Gazete

BULTÜRK Yönetim Kurulu Başkanı Serkan Uygur, Türkiye’de uygulamaya geçirecekleri proje ile araç çalınması olaylarının tarihe karışacağını söyledi. Image1Serkan Uygur, Araç Takip ve Güvenlik Projesi’nin tanıtım toplantısında, 1999′da başlattıkları çalışmanın altyapısını tamamlayarak 2002′de cihazın üretimine geçtiklerini ve uydu sistemi bağlantılı uygulamayı başlattıklarını kaydetti. 12 saatte aktif oluyor Proje için yaklaşık 1.5 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını ifade eden Uygur, “Satış hedefimizi, yılın ilk yarısında 150 bin, ikinci yarısında ise 500 bin araç olarak planladık. Cihaz araca takıldıktan 12 saat sonra sistemde yerini alıyor… “Araç çalınması ve kaybı gibi durumlarda gözlem merkezinden anında tespit edilerek, bloke işlemi gerçekleştirilebiliyor. Artık, araç çalınması tarihe karışacak” dedi. 660 milyon liraya mal oluyor Uygur, cihazın kullanıcıya 660 milyon liraya mal olduğunu ve beş bölgede bulunan takip merkezlerine de ayda 25 milyon lira aidat ödenmesi gerektiğini söyledi.

Bulgar medyasına konuşan eski Tarım Bakanı Mehmet Dikme “Bu hükümet tarihe geçecek. Hükümet ilkesizce perde arkası oyunlarla kuruldu. Daha üçüncü gün insanlar sokağa protesto etmeye döküldü.” dedi. Mehmet Dikme “Bugünkü hükümet ne BSP’nin ne de HÖH’ün, bizzat Ahmet Doğan’ın ürünü. Volen Siderov’un da yardımıyla kuruldu. Bugün bu, Ataka’nın Millet Meclisi’ne girmemesinden belli oldu.” diye açıkladı. Dikme, başbakan hakkında “Ben Plamen Oreşarski’yi şahsen tanırım, hem uzman hem insan olduğunu söyleyebilirim. Şaşarım aklına nasıl onlara alet olur ki. Bu durumda en çok kaybeden Oreşarski olacak.” diye konuştu. Eski Tarım Bakanı “İnsanlar artık perde ar-

kası oyunlardan bıktı. Bence Stanişev bir söyleşisinde bu hükümetin kurulmasından Doğan’ın sorumlu olduğunu itiraf etti.” diye savundu. Dikme Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile Ataka hakkında birisi olmadan öbürünün yaşayamadığını ifade etti. Mehmet Dikme “Eskiden HÖH ile Ataka’nın yapay çatışma arayışı işe yarıyordu, fakat artık zaman değişti.” şeklinde konuştu.

Başkan Dalgıç Bulgaristan’da Te m a s l a r d a Bulundu Trakyakent ve Tekirdağ Belediye Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, Doğu-Batı Trakya Belediyeler Birliği Trakyakent’in işbirliği programları çerçevesinde Bulgaristan’da bazı ziyaret ve incelemelerde bulundu. Bulgaristan temaslarında ilk olarak Sliven’e giden Birlik Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, burada Sliven Belediye Başkanı Kolyo Milev ve Başkan Yardımcısı İvan Slavov ile görüşmelerde bulundu. Sonrasında Sliven’de yeni yapılan motokros pistinin açılışına katılan Başkan Dalgıç burada Milev ve diğer yetkililerle motokros yarışlarını izledi. Plovdiv (Filibe) kentinde de çeşitli temaslarda bulunan Başkan Dalgıç, Kuklen Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve çinko, kurşun, bakır ve altın üreten bir fabrikada incelemelerde bulundu. Başkan Dalgıç burada fabrikanın Yönetim Kurulu Başkanı Nikola Dobrev ve Genel Müdürü Rumen Tsornev ile görüşerek fikir alışverişinde bulundu. Bulgaristan programı çerçevesinde Ram Trakya Belediyeler Birliği Üyelerinden olan

Parvomay Belediyesi’ne bir ziyaret gerçekleştiren Trakyakent Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç, Strma Sanayi Bölgesi’ni de ziyaret etti ve burada Yönetim Kurulu Başkanı Plamen Pancev ile görüşerek bilgiler aldı. Bulgaristan temaslarının oldukça faydalı geçtiğini belirten Birlik Başkanı Op. Dr. Adem Dalgıç yaptığı açıklamasında; “Bulgaristan’a yaptığımız ziyaret programları kapsamında bazı görüşmeler ve incelemelerde bulunduk. Bulgar işadamları ile bir araya gelerek Türkiye ve Bulgaristan arasında oluşturduğumuz ticari ilişkileri değerlendirdik. İlişkilerimizin geliştirilmesi adına çok önemli çalışmalar yaptık” ifadelerini kullandı.

Tekirdağ Bld. Başkanı Bulgaristan’da

Velayetin Veli’ye 2 yıl Hapis Cezası

Kırcaali’nin Stremtsi köyünden işadamı Velayetin Veli, resmi belgede sahtecilik suçundan dört yıllık deneme süresi altında, koşullu 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı, mal varlığının beşte bir payına ise el konuldu. Hatırlanacağı gibi, eski HÖH Kırcaali İlçe Teşkilatı ve HÖH Kırcaali belediye meclis üyesi Velayetin Veli, Stremtsi (Göklemezler) Krepost Güreş Spor Kulübü Başkanı ve „Işık-VK” şirketi sahibi. FOTO: kardjali.bgvesti.net

Kapıkule’de 200 Yıllık Para Karahasan Köyünde İkibin Kapıkule Sınır Kapısı’nda, Türkiye’ye giriş yapmak isteyen Bulgar plakalı bir otomobilde, 9 kilo gümüş ile çok Y ı l l ı k Altın ile Dolu sayıda 1800’lü yıllara ait tarihi madeni para ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, Edirne Gümrük ve Muha- Ç ö m l e k Bulundu faza Başmüdürlüğüne bağlı Kaçakçılık İstihbarat ve Narkotik Gümrük Muhafaza ekipleri, Kapıkule Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yapmak isteyen S.I.S yönetimindeki PB 2694 BC plakalı otomobili risk analizi çerçevesinde x-ray tarama cihazından geçirdi. Yoğunluk tespit edilen otomobilin ön koltuklardaki iç döşemeye gizlenmiş ‘zula’ diye tabir edilen bölümde yapılan incelemede 9 kilo 666 gram gümüş, 74 gram altın, 8 kilo 64 gram elektrik işlerinde kullanılan metal parçaları ile 353 adet 1800’lü yıllara ait madeni para ele geçirildi.

KONSİAD ve B U LT Ü R K E.Bakan Ömer DİÇER ile birlikte

Edinilen bilgiye göre, metal dedektörüyle altın arayan bir köylü, Kirkovo’ya bağlı Samodiva köyü yakınlarındaki Karahasan denilen tarlanın yanında önce birkaç altın buldu. Ertesi gün kazıya devam eden köylü akşam saatlerinde altın dolu ikibin yıllık bir çömlek buldu. Foto: Çömleğin bulunduğu alan

AK Par ti İl BPaşa Kadın

Bultürk Standa;

Bey

ve

Bsk.Yrd. Ridvan Kolları Başkanı


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.