BULTÜRK Gazetesi 83.Sayı

Page 1

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

1 9 1 3 ’ t Sofya e Sofya 1913

Yıl:11 Sayı: 82 Nisan - 2014

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz

Bulgaristan İle Türkiye Arasında Doğalgaz Hattı Kurulacak Bulgaristan Ekonomi ve Enerji Bakanlığı uzmanların-

Bulgaristan ile Türkiye arasında kurulacak doğalgaz boru hattı için önümüzdeki günlerde iki ülke arasında ön protokol imzalanması bekleniyor. Bulgaristan ile Türkiye arasında kurulacak doğalgaz boru hattı için önümüzdeki günlerde iki ülke arasında ön protokol imzalanması bekleniyor.

dan oluşan bir heyetin, Türkiye ile Bulgaristan arasında doğalgaz hattı bağlantısı konusunda Ankara’da görüşmeler yapacağı ve Bakanlık yetkililerinin, iki ülke arasında kurulacak doğalgaz bağlantısı konusundaki projenin süresinin ve şartlarının en kısa zamanda tespit edecekleri belirtildi. Doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 90′nını Rusya’dan sağlıyor ve Ukrayna’daki gelişmelerden dolayı gazın kesilmesinden endişe duyan Bulgaristan ile Türkiye arasında kurulacak doğalgaz hattının uzunluğunun yaklaşık 114 kilometre olacağı ve iki yıl içinde de tamamlanmasının planlandığı bildirildi. Bulgaristan, nisan ayına kadar da Romanya ile olan bağlantının devreye girmesini planlıyor. Bulgaristan Ekonomi ve Enerji Bakanı Dragomir Stoynev, geçen ay Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’la yaptığı görüşmenin ardından, doğalgaz tedarikini çeşitlendirmenin ülkesi açısındançokönemliolduğunuvurgulayarak,Türkiye’dengelecek hattın bu çeşitlendirmenin önemli bir parçası olacağını kaydetmişti.

3 Aylar ve Regaib Kandili Mesajı 30 Nisan 2014 Çarşamba günü rahmet, bereket ve mağfiret iklimi üç ayların ilki Recep ayına ulaşmış olacağız. Günah ile kirlenen gönüllerimizin ibadet, istiğfar ve tefekkürle arınacağı müstesna günlere kavuşmuş olmanın heyecanı içerisindeyiz. Daha fazla ümitle günahlarımıza tövbe ve istiğfar ettiğimiz, farzların yanında nafile oruç, namaz ve sadakalarla Rabbimize iltica ettiğimiz bu mübarek günlere kavuşturduğu için yüce Mevla’ya şükürler olsun. Bulgaristanlı kardeşlerimizin üç aylarını ve Regaib Kandilini tebrik ediyor, bu mübarek gün ve gecelerin, ülkemize ve tüm İslam âlemine rahmet, bereket ve huzur getirmesini, bu mübarek gün, gece ve aylarda yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların kabul olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. BULTURK

500 000 ruhsatlı silah var Bulgaristan’da Çerkezköye misafir Ülkede Ülkemiz Bulgaristan’da savaş silahı, av si-

Öğrenci değişim programı kapsamında Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde eğitim veren Özel Gülerçin Koleji’nin misafirleri olan Bulgaristan Sofia Zahara Okulu öğrencileri Çerkezköy Kaymakamı Metin Kubilay’ı makamında ziyaret etti.bulgaristana-cerkezkoy-misafir Kaymakam Metin Kubilay, öğrencilerin ziyaretini önemsediğini, kültür alışverişinin sağlanması ve yabancı dil öğrenmenin önemini belirtmek için güzel bir örnek olduğunu söyleyen Kaymakam, “Bu örnek uygulamadan dolayı Gülerçin Koleji öğretmen ve öğrencilerini de tebrik ediyorum” dedi. Misafir öğrenci ve öğretmenlerden yaptıkları program hakkında bilgi alan Kaymakam Metin Kubilay, eğitime her za-

Rafet ULUTÜRK Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BAŞYA ZI Genel Başkanı 23 Nisan Ulusal Egemenlik v e

Ç o c u k

B a y r a m ı

Bu ay içerisinde Ulusal bağımsızlığa kavuştuğumuz ‘23 Nisan 1920’ tarihinde açılan TBMM’nin kuruluşunun ….. yıldönümünü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara bayram olarak armağan ettiği bu mutlu günü büyük bir coşku ve gururla kutluyoruz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Meclisimizin açıldığı bu anlamlı gün, bağımsızlığa ulaşma yolunda milletimizin kendi azim ve kararlılığına inanarak başlattığı var olma mücadelesinin en önemli adımıdır. Dünyada çocuklara armağan edilen tek bayram olma niteliğini taşıyan 23 Nisan günü, kurulan meclisle yapılandırılan demokrasinin çocuklarımızın ve gençlerimizin omuzlarında yükseleceğine inanan Atatürk Türk Milleti’nin aydınlık geleceği olarak gördüğü çocukları; sağlıklı, mutlu ve özgür bireyler olarak yetişmeleri ve bu şekilde hayatlarını sürdürmeleri için büyük çaba sarf etmiştir. Bu nedenle Bu kutlu günü yarınlarımızın teminatı olan çocukara armağan etmiştir. Bu duygu ve düşüncelerle başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bugüne kadar meclis çatısı altında miletimize emeği geçen tüm meclis üyelerini en derin saygı ve rahmetle anıyor, bu bayramın tüm dünya çocuklarının barış, refah ve huzur içerisinde yaşamasına vesile olması dileğiyle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en içten duygularımızla kutluyoruz.

man destek verdiğini ve vermeye de devam edeceğini belirtti. Çerkezköy’den kalkan Bosfor Expresi’nin de Bulgaristan üzerinden geçerek Bükreş’e kadar gittiğini belirten Kaymakam Metin Kubilay, bu türlü programların bir fırsat niteliğinde olduğunu belirtti.

lahı ve gaz silahı olmak üzere ruhsatlı ve kayıtlı silahların toplam sayısı yarım milyonu buluyor. Gerek av yapmak, gerek kendini korumak, gerekse koleksyona katmak nedeni ile polisten istenen silah ruhsatlarında rejim daha sıkı hale getirilecek, savcılar artık verilen ruhsatları araştıracak. Bulgaristan, kişi başına düşen silahların sayısı açısından 88. sırada yer alıyor. Bizde her 100 kişiden 6’sı, tabanca veya tüfek sahibidir. Silah sahipleri sayısının bizden 10 kat çok olduğu komşu Sırbistan, ABD’nin ardından 2. sırada yer almaktadır. Fransa, Almanya ve Avusturya’da tabanca ve tüfek sahiplerinin sayısı, bize göre 5 kat fazladır. Polis ruhsat vermeyi gittikçe sık olarak reddederken Baş Savcının talimatı üzerine savcılar, yoğun incelemelere başladı. Silah sa-

hibi olan herkesin belgeleri gözden geçiriliyor. Ateşli silah bulundurma ruhsatı olan tüm vatandaşların listesi hazırlanacak, listede silahların türü ve sayısı da belirtilecek. Çünkü silah sahipleri üzerinde kontrol uygulanmadığı sürece silahlar üzerinde kontrol uygulamak söz konusu olamaz. Başlayan incelemeler 25 Nisan tarihine kadar devam edecek. Çeviri : Ta n y a Blagova

Çbsk’nin Milli Güreşçile- B u l g a r i s t a n ’ d a k i Bulgaristan Göçmenleri, rinden Baysan’a Ziyaret g e n ç l e r a r a s ı n d a k i Bulgaristan’la İlgili Haberleri Artık Tekirdağ‘a bağlı Çorlu Belediyesi Gençlik veSporKulübü(ÇBSK)bünyesindeyetişen i ş s i z l i k o r a n ı % 3 0 Türkçe Kaynaklardan Takip Ediyor milli güreşçiler Çorlu Belediye Başkanı Ünal Baysan’ı makamında ziyaret etti. ÇBSK bünyesinde güreş kategorisinde Türkiye çapında önemli başarılar elde eden başarılı sporcular, Çorlu Belediye Meclis Üyesi Osman Öztürk ve ÇBSK Güreş Antrenörü Fatil Kobal ile birlikte Çorlu Belediye Başkanı Ünal Baysan’ı makamında ziyaret etti. Başkan Baysan, yıldız kızlar kategorisinde Türkiye ′1incisi olan ve Türkiye‘yi Bulgaristan‘da düzenlenecek Avrupa Güreş Şampiyonası’nda temsil etmeye hak kazanan Milli Sporcu Mehlika Öztürk, Genç Bayanlar Türkiye Şampiyonası’na katılacak olan Emine Çataloğlu ile 14 ülke sporcularının katıldığı uluslararası turnuvada 5. olan Aynur Erge’yi başarılarından dolayı tebrik etti. ÇBSK bünyesinde yetişen sporcuların Türkiye‘de ve uluslararası turnuvalarda başarılı olmalarından dolayı büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Baysan, “Bireysel spor ve sporculara olan desteğimizi arttıracağız” dedi

Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın verilerine göre, Bulgaristan’daki Ocak 2014 döneminde ölçülen işsizlik oranının yüzde 13.1 olduğu ve 442 bin kişiye denk geldiği açıklandı. Buna göre, bir önceki aya kıyasla yüzde 0.01 oranında artış kaydedildi. Bu rakamlara göre, ülkenin Avrupa Birliği ülkeler sıralamasında yedinci yerde olduğu anlaşıldı. Yapılan açıklamada, ülkedeki gençler arasındaki işsizlik oranında da artış görüldüğü ve bu oranın AB ülkelerindeki ortalama seviyenin üzerinde olduğu vurgulandı. Verilere göre, Ocak ayı içindeki gençler arasındaki işsizlik seviyesinin yüzde 30 oranında veya 68 bin kişiye eşit geldiği belirtildi. Bir yıl önceki rakamlarda ise 25 yaş grubu altındaki işsizlerin oranının yüzde 27.8 olduğu dikkat çekti.

Türkiye’deki yayın kuruluşlarının Bulgaristan haberlerinedahagenişyerayırması,Bulgargazetelerinin Türkiye’deki okuyucu sayısının azalmasına yol açtı. Bulgaristan’ın en etkili iki ulusal gazetesinin internet yayınlarından sorumlu Stanimir Vıglenov, yaptığı açıklamada, şu anda ülkelere göre ziyaretçi sıralamasında «Trud» gazetesi için Türkiye’nin 6’ncı, «24 Saat» için ise 7’nci sırada bulunduğunu belirtti. Bundan 5 yıl önce «24 Saat», «Trud», «Sega» ve «Dnevnik» gibi ulusal gazetelerin web sitelerinin ülkelere göre ziyaretçi dağılımında Türkiye ilk üçte yer alıyordu. Türkiye’nin Bulgar gazetelerinin ülkelere göre takip edilme listesinin başlarında yer almasını Bulgaristan göçmenleri sağlıyordu. Türkiye’de yaşayan ve çifte vatandaşlığa sahip on binlerce Bulgaristan göçmeni, internet üzerinden Bulgar gazetelerinin yayınlarını ve haber sitelerini takip ederek, doğup büyüdükleri ülkedeki gelişmeleri takip ediyordu. Bulgar gazetelerini takip etme nedenlerin başında ise Türk medyasının Bulgaristan haberlerine seçimler dışında yeterince yer ayırmamasından kaynaklanıyordu. Son yıllarda, TRT, Anadolu Ajansı ve Türkiye’deki özel televizyon kanallarının Balkanlar ve Bulgaristan’dan haber ve programlarını çoğaltmaları, Bulgarca gazetelere yönelik ilginin azalmasına neden oldu


2 Neriman ERALP

Adsız Adamı Nasıl Tanıyalım?.

Bulgar TV ve Radyoları son dönemde verdikleri kaza, facia, felaket haberlerinde isim söylemekten kaçınıyor. Son hafta büyük doğal afet ve kazalar yaşadık. Vidin, Montana ve Haskovo bölgesinde taşan dereler köprüleri götürdü, köy evleri bugün var bakarsın ertesi gün çökmüş, köylere baktıkça insanın içi acıyor. Eski Osmanlı kiremitleri karışmış, oluklar varla yok arasında, iki ucunu zor bağlayan yaşlılar tuğla bile olmayan çit duvarlar arasında sıkışmış kalmış. Dert yananlar duvarın gittiğine değil, konserve kavanozların, soğanın, patatesin derdine düşmüş. Tarım kooperatifçilerinde 40 yıl tarla kır emeğine karşı aldıkları emekli maaşları 150 – 180 leva. Suya mı elektriğe mi? Bu haberler zaten can acısı da bir de çöken köprüyle araçlarıyla birlikte sele karışan insanların kaybolması, bulunamaması, bulunsalar da isimlerinin ve soyadlarının nedense söylenmediğinden ötürü, kim olduklarının bilinememesi sorunu var. Son günlerde Haskovo yolunda Doktor Ramadan 4 kişilik ailesiyle birlikte böyle bir faciaya kurban oldu. Araba hurda bulunmuş da selin götürdüklerinden kimse bulunamıyor. Devletin ilgilileri aramaktan vazgeçmiş. Köylülerimiz toplanmışlar dere, baraj boylarında kendileri aramaya devam ediyor. Yine bu hafta Cebel’de 24 yaşında bir Türk Bayan 7 yaşındaki kız çocuğuyla birlikte kaldıkları dairede ölü bulundu. 3 hafta önce öldürülmüşler. Koku komşulara sıçramış da kapıyı açmışlar ve bir de ne görsünler. Cesetler bıçaklanmışmış. Adları anlayamadık. Resmi açıklamalara göre Bulgaristan’da günde 126 cinai olay oluyor. Polis Müdürlüklerinde kapağı kapanmış dosya sayısı 1 milyon. Bu ay Varna’da 7 kişi canına kıydı. Adsız sapsız olaylar aldı yürüdü. Ara sıra, bu devlet çöküyor demek geliyordu aklımdan da, hadi kimsenin hatırını kırmayayım diye o satırları yazmıyordum ama ölenler hep bizim insanlarımız, tanışlarımız, akrabalarımız, soydaşlarımız olduğundan acıyor işte, için için acıyor insanın içi… Bazen içimden bitsin artık bu masal demek istiyorum. Her gün tekrar eden yalan dolan olayın hikâyesi hep bana bizim bir gerçeğimizi hatırlatıyor. Siz de bilirsiniz, bilmez olur musunuz, hadi yeri gelmişken bir de birlikte hatırlayalım: Gelin alıcı eve döndüğünde davulcular bilmedikleri ve belki hiç görmedikleri notaların başını gözünü tokmakla yarmaya devam ederken, başı duvaklı nazlı gelin kaynana evine girerken tam eşiği atlayacak ve her defasında “Ah!” demez mi? “Ah!” deyip ikinci defa ikiye bükülmez mi? Ne oldu? demeye bırakmaz gelin kızımız. “Ah!” derken kapının pervazında derman arar. “Attan inerken ayağım bertilmiş!” diye ekleyiverir. Ayak havada, kaynata eşiği altta, Kaynana yetişir. “Güzel kızım, ne oldu sana?” der soluk soluğa. Bilir kaynanalar bu yapmacık “bertilme”, “bükülme” oyunlarını çok iyi bilir. Hatta bekler. Hemen elleri hamurdan çıkmış, elinde ve koynunda olsa hemencecik cici gelininin boynuna asıverecekmiş gibi bir edayla, her şeyimi gelinime feda etmeye hazırım havalarına girip, elini koynuna sokup hemen alınması ve bir tek takılması kalmış edasıyla, şöyle bir gezdirir elini başörtüsünün altında, entarisinin üzerinde ve sanki çok önemli bir yerlere sokmuş da soktuğu gibi hemen çıkarır. Eli avucu boştur, ama olsun. Gerdanlığı, bilemedin beşibirliği, daha da bilemedin sarı lirayı, daha da bilemedin bir tomar parayı kıvranan gelininin boynuna yapmacık da olsa hakikatten takıyormuş gibi yapar. Ve tam o anda, duvağını birazcık aralar gibi yapan ve hakikatten beşibirlik, sarı lira, gerdanlık gibi bir şeyin boynuna takılıp takılmadığını yoklamak isterken, bir şey olmadığını anlayınca, bir daha ama bu defa çok daha yüksek ve acınası bir sesle “Ah!” diye kıvranır ve bu “ah” öyle bir “Ahtır” ki, birkaç adım ötede duran ve olayı izleyen kayın peder de dayanamaz. “Gelin kızım, ağlama sızlama, geçer, bertilmiştir, gül suyuyla oğlunca, bir şeyi kalmaz, geçer deyecek,” ama gelin oralı değil, kınalı ayağı beşiğe basmıyor, gözleri havada yere bakmıyor. Şu Yukarı Harman arkasındaki çayırı, pınar altındaki bahçenin yarısını, Aşağı Düzlükteki tarlanın ırmak kenarını, korudan her sene bir araba odunu, geçen yılın karını vs. vs. size vereceğim, ha geç kızım, basıver geç, derken, duvaklı gelinin dili çözülür ve ayağını eşiğe indirirken, Ne zaman?, diye sorar. Kaynata bir kaynanaya, bir öteki gelinlere bakar, çünkü onlara da aynı vaatlerle beşik atlatmıştır ve Veririz canım, bu yıl olmazsa yakında veririz, zaten size kalmayacak mı? , diye yuvarlamaya başlar. Gelin de ne yapsın eli boş, boynu boş olsa da bir defa gelmiş, nasip kısmet vaat edilendeymiş, deyip kendini avutur ve kaynata evine girer. Bunlar hep bizim gerçekliğimizden, adı var kendi yok, kendisi olsa oluru yok işlerden. Bundan da masallaştırmışız. İşi politikaya çekmeden önce daha ciddi bakarsak, seller bize “HERŞEY SİZE BAĞLI OLAMAZ! KENDİNİZE GELİN!” demek istiyor. Her gün yineleyen afetler, bizim Bulgaristan sosyal işlerine benziyor. Herkes bol keseden vaat ediyor. Hatta bazıları, işin ne olduğunu bile bilmeden “BU İŞŞLERİN HEPSİ BANA BAĞLI, PARALARI BEN DAĞITIYORUM!” diyecek kadar ileri giderek herkesin inandığını sanıyor. Çark hep fakire fukaraya karşı dönmeye devam ediyor. Devam

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Fransa Orta Afrika trajedisinde kapana kısıldı Orta Afrika Cumhurtiyeti’nde, Fransız ordusunun konumu gitgide savunulamaz bir duruma geldi. Aciz, çok aciz. Fransız kontenjanı şu anda, uzun süre tereddüt ettikten sonra kurbanları Müslüman halk olan bir etnik temizlik olarak nitelendirmek mecburiyetinde olduğumuz kıyımın aciz bir şahidi olarak karşımıza çıkıyor. Şiddet karşısında pasif kalan Fransa ve ordusu eninde sonunda suç ortağı olmazlar mı? Alakasız meseleleri birbirine karıştırmayı reddetmekle birlikte, bazılarının ileri sürdüğü gibi, katiyen suç ortağı olmayan ve fakat katliamları önleme konusunda kuşkusuz acziyet içindeki 1994 Ruanda görüntüleri –Fransız askerlerinin görüntüleri– karşımıza çıkarıyor. Ruanda soykırımı rejim tarafından planlanmıştı. Bangui’de durum öyle değil. Fransa’nın, Kigali olayında olduğu gibi, Orta Afrika’yı muhtemel soykırımlara sürüklediği de söylenemez. Fransa’nın 5 Aralık 2013 itibariyle eski sömürgesine müdahale kararını uygulamaya koyması da tartışma konusu değil. Mart 2013’te, Seleka’nın, kuzeyden Orta Afrika Cumhuriyeti’nin güneyine kadar kanlı seyri neticesinde iktidarı ele geçiren eski isyancılarının şiddet eylemlerine son vermesi gerekiyordu. Bugün olduğu gibi dün de hiçbir batılı ülke Afrika kıtasının merkezine müdahale etmek ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nin Çad, Sudan, Güney Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi halen istikrarsız ülkelerin sınırlarında devasa, Fransa büyüklüğünde, bir gri bölgeye dönüşmesini engellemek istemiyordu. Hala böyle. Fransa tek başına ken-

dini cephe hattında buldu. Avrupalı ortakları Bangui’ye birkaç yüz kişilik bir birlik göndermek yerine, bakışlarını başka yöne çeviriyorlar. Fransa bölgede sadece bin altı yüz asker konuşlandırarak amacını gerçekleştirme yollarını bulabildi mi? Müdahalenin başlamasının üstünden iki ay geçti. Cevap, hayır. Kısa süre önce sarf edilen “dilin öğeleri”ni hatırlayalım. Mali müdahalesinin başarısından istifade ederek, 1960’ta bağımsızlığını kazandığından beri en iyi Fransa’nın borusunu öttürmeyi bildiği Afrika ülkelerinden birinde, Paris’e göre, yalnızca “kısa” bir “polis operasyonu” yürütmek değil, aynı zamanda Afrikalı askerlerden oluşan birliğin takviye edilmesi de söz konusuydu. Tuhaf biçimde operasyonel gerçekçilikten yoksun ve fakat övgüye değer bir siyasi hedef. Sonuç olarak, ülkeyi yatıştırmak şöyle dursun, Fransız müdahalesi güç dengelerini alt üst etti, şiddeti öngör-e-meyen Paris nefreti serbest bıraktı. Burada siyasi otoriteleri bilgilendirmesi gereken istihbaratın bir zaafı yok mu? Esasen Hıristiyan olan Anti-Balaka adındaki silahlı milislerin izinde nefret dolu insan kalabalığı ülkedeki Müslüman varlığının tüm izlerini yok etme amacına kilitlendi. Bangui’de bu oldu hemen hemen. On binlerce Müslüman erkek, kadın ve çocuk göç yolunda. Kaç bin erkek, kadın ve çocuk palayla doğrandı peki? Fransa istese de istemese de bu trajediye batmış-bulaşmış durumda.

Cenevre’de her şeyi halletmeye çalışmıyorlardı; daha ziyade, Batı tarafından uygulanan yaptırımların biraz hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programını donduracak “ilk adım anlaşmasına” ulaşmak için çabalıyorlardı Sabah Binyamin Netanyahu’dan gelen dırdırlar, akşam da İran dışişleri bakanıyla beş saat süren yoğun ama keyifli görüşmeler. Tüm bunlarla, İran’ın nükleer ihtirasları konusundaki açmazın aşılması arayışları ilk kez başarılı olmaya yaklaşmışken John Kerry için alışılmadık bir cuma günüydü. Kerry, Cenevre’de son 34 senedir Amerika’nın önde gelen düşmanının bir temsilcisiyle tüm ABD dışişleri bakanlarından daha uzun süre yüz yüze vakit geçirdi. O, İsrail’de Washington’un Orta Doğu’daki en iyi dostunun öfkesini hissetti. Netanyahu’nun, İran’ın nükleer programı konusunda önceden şiddetle kınadığı anlaşma, gerçekte hiç imzalanmadı. Ama görüşmeler haftaya çarşamba başladığı zaman pekala imzalanabilir. Sayısız hatalı başlangıç sonrasında, dünyanın devam etmekte olan en tehlikeli krizini etkisiz hale getirmek üzere tasarlanan 10 senelik diplomatik çabalar sonunda iklimini bulmuş görünüyor. Hayati an yaklaşırken, her hesaplamanın arkasında iki mesele yatıyor. İlki, İran’ın nükleer programının ilerlemesiyle oluşan, İslam Cumhuriyeti’nin liderlerine nihai silahı yapma seçeneği verebilecek “mevcut gerçekler” vardır. Sonra da bu yalın soru var: Hangi tarafın anlaşmaya daha çok ihtiyacı var? Kerry ve İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif, Cenevre’de her şeyi halletmeye çalışmıyorlardı; daha ziyade, Batı tarafından uygulanan yaptırımların biraz hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programını donduracak “ilk adım anlaşmasına” ulaşmak için çabalıyorlardı. Gaye, ilerideki kapsamlı anlaşma için zaman kazanmaktı. En önemlisi, Kerry İran’ın nükleer yoldaki ilerlemesini durdurmak istiyordu. Karşı taraf da bunu çok iyi biliyordu. Aslında belki de hiç kimse nükleer konudaki diplomasiyi Zarif’ten daha iyi anlamıyordur. Bu, mükemmel tavırlı, jilet gibi keskin elçi, kariyerini şekillendiren yılları Amerika’da, San Francisco Eyalet Üniversitesi’nde okuyarak ve Denver Üniversitesi’nde uluslararası hukuk alanında doktora yaparak geçirdi. Her iki çocuğu da Amerika’da doğdu, bu da onları doğum sebebiyle ABD vatandaşı yaptı. Onun mükemmel İngilizcesinde hafif bir Amerikan tarzı ağır konuşma hali vardır. Yukarıda bahsedilenlerin hepsi Mahmud Ahmedinejad’ın iç açıcı olmayan cumhurbaşkanlığı sırasında onun aleyhine oldu. Ahmedinejad zamanında, Batı’yı anlayan maharetli diplomatlar acımasızca tasfiye edildi. Zarif, 2007’de İran’ın BM büyükelçiliğinden alındı ve sonraki altı seneyi Tahran’da eğitim işinde geçirdi. Ahmedinejad’ın 2009’da tartışmalı bir şekilde yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi akabinde meydana gelen kitlesel protestolardan sonra o bir müddet ev hapsinde de tutulmuş olabilir. Bundan dolayı, onun ağustos ayında dışişleri bakanı olarak atanması ve Kerry’nin muhatabı olarak ortaya çıkması önemli bir geri dönüşü simgeliyor. Bu ayrıca “mevcut gerçeklerdeki” değişikliğin boyutunu gösteriyor. Zarif, 2003’te İran’la Batı arasında ilk tur nük-

amaçlı olarak birkaç santrifüj çalıştırıyordu. Onun zenginleştirilmiş uranyum stoku -işlenerek silah yapılabilecek ve nükleer bombanın özü olacak hayati maddeehemmiyet verilmeyecek kadar azdı. 10 sene sonra, İran’ın 19.462 santrifüjü var. Bunların 10.190’ı, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) müfettişlerinin son ziyaretlerini yaptıkları zaman dönüştürülüyordu. İslam Cumhuriyeti bu arada 7,7 ton düşük ya da orta seviyede zenginleştirilmiş uranyum biriktirdi. Eğer ülkenin uzmanları her santrifüjü kullanacaklarsa, en son analizlere göre, bu malzemeyi bir ay 20 günde bir nükleer bomba için yeterli miktarda işleyebilirler. Şüphesiz bunlar İran’ın nükleer santrallerini gözetleyen UAEK tarafından hemen hemen kesin olarak yakalanacaklardır. Bir füze için savaş başlığı yapmak da en azından bir sene daha alır. Ayrıca, İran liderlerinin böylesine tehlikeli bir yola girmeye karar verdiklerine dair delil yoktur. Ama bunlar her yeni santrifüj tesis ettikleri ya da bir kilogram daha uranyum zenginleştirdikleri zaman, nükleer silah yapmak için ihtiyaç duydukları zaman kısalıyor. Kerry’nin “saati durdurma” endişesi bu yüzdendir. Kendi açısından Zarif de bunu durdurmak istiyor. İran ekonomisi yaptırımların ağırlığıyla çöküyor, milyonlarca insanı sefalete sürüklüyor. Ülke daha geçen sene temmuzda, günde üç milyon varille OPEC’de Suudi Arabistan’dan sonra en büyük petrol üreticisiydi. Bu eylül ayında ise, 2,6 milyon varilden daha az petrol üreterek OPEC liginde dördüncü sıraya düştü. Daha da kötüsü, onun petrol ihracatı da keskin bir şekilde düştü. Özellikle de Avrupa Birliği’nin ambargo uyguladığı geçen temmuzdan beri. İran’ın 75 milyonu geçen, genç ve işsizlik oranı giderek artan bir nüfusu var. Ülkedeki daha uzak görüşlü yöneticiler, iktisadi bir çöküşün, iktidarda tutunabilmelerinde kendileri için en büyük tehdidi oluşturduğunu biliyorlar. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran’ın tecridine son vereceği ve yaptırımları kaldırtacağına dair açık taahhütlerinden dolayı temmuzda cumhurbaşkanı seçildi. Böylece her iki ülkenin de bir anlaşmaya felaket derecede ihtiyacı var. Peki hangisinin buna daha çok ihtiyacı var? Bu dengededir. İran’ın ekonomisi öylesine korkunç bir durumdadır ki Zarif, muhtemelen daha büyük bir aciliyet hissi içindedir. Amerika ve müttefikleri de İran’ın nükleer programını 10 sene önceki seviyesine “geri saramayacaklarını” biliyorlar. Onlar, bilhassa İran’ın hiç uranyum zenginleştirmemesi gerektiği olmak üzere, altı BM Güvenlik Konseyi kararındaki açık hedefleri başaramayacaklarını da biliyorlar. Bunların yerine, görüşmeler, 2003’tekinden çok daha yüksek olduğu temelinden başlayarak sadece İran’ın nükleer çalışmalarının ne seviyede “örtüleceği” hakkındadır. Eğer ulaşılabilirse nihai bir anlaşma, iki zarureti yansıtacaktır: Kerry’nin her geçen ay daha da gelişen bir nükleer programı kısıtlamaya ihtiyacı var; Zarif de mahvolmuş bir ekonomiyi kurtarmak zorunda. Amerika’nın da İran’ın da gayelerine ulaşmak için birbirlerine ihtiyacı var. Kimse -Netanyahu bile- bu realiteyi değiştiremez. Kaynak: The Telegraph

Amerika ve İran birbirine neden muhtaç Kerry ve İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif, leer görüşmelerin bir parçasıydı. İran o zaman araştırma

Devrilecek Olan Oy İmparatoru Muazzez YURDAKUL Bir kandil olmayı, Ama sadece beni değil, Bütün âlemi aydınlatmayı isterdim… Bizde,demokrasiye Geçiş Döneminde adam yetişmedi, yetişemezdi. Oligarşi zirvesi ve sefiller katmanı oluştu. Bir de daha önce masallardan başka bir yerde rastlanmayan bir olay oldu. Demokraside geçerli kurallardan hiç birini bilmeyen, hatta kendisinin yerine düşünme vaat edenlere inanan ve böylece iradesini körelten ve gönüllü köleliği kabul eden oy veren kitle boyun eğdi ve böylece Oy İmparatorluğu yarattı. Kimsenin kimseye hiçbir şey soramadığı totaliter durum, sözde değişti ama aslında hiç değişmeden aktı gitti. Eski düzende mecburen oy verenler, yeni düzende korkuyu yenemedi ve zorlanarak karşılıksız oy vermeyi sürdürdü. Bu zoraki alışkanlığa uyarken, beynini çalıştırmadı, “acaba ben kime oy veriyorum, bu adamı tanıyor muyum ve bu işten yararım olur mu” gibi soruları kendine bile sormadı. Oy alan oy veren demokraside de birbirini tanıyamadı. Her şey birkaç senede bir herkesin topluca gidip seyrettiği bir tiyatro oyunu gibi oldu. Biletler salona girerken toplanıyor. Sahneye çıkıp rol alacak oyuncular perde ardında belirleniyor. Seyirciler ise, alkışlama veya alkışlamama hürriyetine seviniyordu. Stadyum ve salondakilerin alkış tufanını bütün toplumlar bilir. Bu saman ateşi gibi bir şeydir. Bir sap tutuşsa hepsi yanmak yani alkışlamak zorundadır. İnsanlar sahnede insan boğazlayan gladyatörleri bile alkış tufanına tutmuşlardır. Alkışlayanlar, başka bir değişle, tanımadıkları adaylara oy verenler, Gönüllü köleliği kabul edenlerdir. Bulgaristan’da 25 Mayıs günü yapılacak Avrupa Birliği seçimlerinde HÖH / DPS listesinde 2. sırada bulunan Daniel Peevskiye oy veren Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingeneler kime oy verdiklerini öğrenmek bile istemediklerinden dolayı gönüllü köleliği otomatik olarak kabul etmiş olacaklar. Bizdeki sefiller katmanı, üretim ilişkileri açısından sınıfsal ve politik bilinç sahibi olsaydı gönüllü köleliği kabul etmez ve HÖH “liderine” boyun eğmezdi. Yaklaşık yarım asır malından ve mülkünden, tüm taşınmazlarından olmuş, elinde ve emrinde üretim aracı ve ürün üzerinde hak iddiası olmayan % 86′sı köylü, % 14′ü de kentli olan demokraside gönüllü köleliği kabul eden büyük tabaka işte böyle oluştu. 1990′da demokrasi kapı açılırken, ara üretim gücü olan 20 – 30 yaşları arasındaki kesim mal mülk sahibi olmanın ne olduğunu bilmiyordu. Mülkiyet haklarımız en fazla 120 metre kare ev ya da daire ve 200 metre kare bahçeyle sınırlanmıştı. Topraklar, çayırlar, ormanlar kooperatiflere teslim ederken kimseye tabu verilmemişti. İri ve küçükbaş hayvanların, saban, tırmık, araba gibi edevatın kaydı halvacı defterine yapılmıştı. Hiç bir kasabada Noter yoktu. Üretim aracına sahip olma, yeni üretimler, teknolojiler geliştirme kimsenin kafasında yoktu. Parti her şeyi düşündüğü için, bugünkü oy makinası sefil katmanın beyni yarım asır tatile çıkarılmış ve 2 kuşak yıkanmıştı. İnsanın köleleşmesi böyle aşamalardan geçer. Bu olaylar planlı projeli yapıldığı için anlatmak kadar algılamak da zordur. Tarifi zor, dayanılmaz haksızlıklar ve adaletsiz bir toplumsal düzenden gelen ve aralarında düşünen aydın temsilcileri de ülkeden kovulan oy deposu katman 25 yıldan beri kullanılıyor. Bu gidişle 25 Mayıs’ta da kullanılacak. Her seçimde 850 000 fazla oy kullanılıyormuş. Olabilir ya, kimin idare etmesini isterlerse onun sandığından çıkıyor bu oylar. Bunların başka bir adı da GÖNÜLLÜ KÖLELİĞİ KABUL ETMİŞ ÖLÜ CANLILARDIR. İŞLER BÖYLE GİDERSE, 25 Mayıs 2014 günü BİZ SOYDAŞLAR OY KULLANSAK DA KULLANMASAK DA OYLARIMIZ SANDIKLARIN BİRİNDEN MUTLAKA ÇIKACAKTIR. Böyle bir ortamda çok doğal olarak eski Oy İmparatoru olan Komünist Partisi’nin yerine yeni bir Oy İmparatoru (A. Doğan) geçti. Oyun üstünde oy kullananın adı, baba adı ya da soyadı yazmadığından, hiç kimse oyunu kime verdim konusunda endişelenmese en iyi olur. Ama hepimiz bir olur ve oyumuzu istediğimize verirsek o zaman oy devrimi, hak hukuk devrimi, özgürlük devrimi olur ve kimse sırtımızı yere getiremez. Ne yazık ki, gözümüzü hala açamadık, 25 yıl hep aldatıldık, şu dünyada bedava bir şey olan BİRLİK OLMAYI, BİRLİKTE BİLİNÇLENMEYİ VE YÖN SEÇMEYİ HALA BECEREMEDİK. Biz derdimiz OY İMPARATORU olamadık! Birlikte düşünelim: Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir. Bu dünyada 1 000 gözlü, 1 000 kulaklı mahluk var mı? Yok, (dediniz değil mi?) ama var. Oy İmparatorunun 1 000 çift gözü, 1 000 çift kulağı ve olabilir ya belki çok daha fazlası var. O bir istihbarat ajanı haindir, örgüttür, sihirlidir, özgürlüklerimizin ve adalet özlemimizin katildir. Onun yolunu çizen Moskova, yani KGB, bunun kendi görüşü yok. İstihbaratın milyon tane görülmeyen gözü, milyon tane görülmeyen kulağı, görülmeyen uzun elleri ve görülmeyen hızlı koşan ayakları var. Seçmenler, (25 Mayıs günü) oy vermeye davet edilenler Türkler, Pomaklar ve Çingene seçmen Oy İmparatoruna (A. Doğan’ın) listeye koyduğu D. Peevski’ye oy vermezse, onların hesapları boşa çıkar, hayalleri her şey hemen yüzüstü devrilir, bizim adayımız Brüksel’e gider. Bu öyle bir olay ki, o an, o bin çift göz göremez, o bin çift kulak işitemez, o eller uzanamaz, o ayaklar koşamaz ve oyun biter. Devam


Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Alkoçlar

Bulgar

Alkoçlar Otel Zinciri, Rus ortağı Eka ile ilk kez yurtdışına çıkarak Bulgaristan’ın kayak merkezleriyle ünlü Pamporovo bölgesinde 100 yataklı Grand Hotel Murgavetz’in 20 yıllık işletmesini aldı. Şirket, ülkenin başka bölgelerinde de fırsatlara bakıyor. “Bulgaristan başlangıç için iyi bir yer” diyen Alkoçlar Turizm Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gülşah Alkoçlar, yurtdışına açılma çalışmaları sırasında, akıllarına ilk gelen yerin ise bu ülkedeki kayak merkezleri olduğunu kaydetti. Eşi Ender Alkoçlar’ın Bulgar göçmeni olması nedeniyle de ülkeye özel sempati duyduklarını anlatan Alkoçlar, “Bulgaristan bir AB ülkesi. Özellikle Ruslar tarafından büyük ilgi görüyor. Kayak merkezleri çok iyi ve ünlü” dedi. Alımlar sürecek Gülşah Alkoçlar, eşinin ailesinin 1936’da Filibe’den Türkiye’ye göç ettiklerini hatırlatırken, “Alkoçlar ailesi, yıllar sonra bu ülkeye yatırımlarla dönerek Bulgaristan ve Türk turizmine karşılıklı katkı sağlamak istiyor” ifadesini kullandı. Pamporovo kayak merkezinde, şartları kendilerine uygun gelen ilk oteli kiraladıklarını belirten Alkoçlar, şöyle devam etti: “Bundan sonra da kayak bölgelerinde yeni kiralamalarımız olacak. Otelin 100 odası, kendi kumarhanesi var. Girişimlerimiz sürecek. Şu anda

a t t ı Durmak yerine yola devam satın alma yapmayacağız. Uy-

dağlarına

el

gun fırsat çıkarsa düşünürüz.” Alkoçlar, yazlık bölgelerde de fırsatlara bakacaklarını belirterek, “Üç yıl içinde Bulgaristan’da yazlık Sunny Beach, Burgaz ve Varna bölgelerinde, kışlık Borevestb, Bansko kayak merkezlerinde toplam 6 otelle 3 bin yataklı zincir oluşturma amacındayız. Kışlık otellerdeki 5 aylık sezonu, yazlık bölgelerle 12 aya çıkarmak istiyoruz” diye konuştu. ‘Onlar da gelecek’ Oteli kiraladıklarını ünlü Bulgar ailenin de yurtdışında yatırım hedeflediğini belirten Alkoçlar, bu anlamda Türkiye’yi de düşündüklerini vurguladı. Alkoçlar, “Ortaklık olarak, ATT Bulgaria Travel adıyla bir seyahat acentası kurup Sofya, Filibe ve Kırcaali’de şube açtık” dedi. Alkoçlar Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Ender Alkoçlar da, “Türkiye ile Bulgaristan arasında vize kolaylığı sağlanabilse, turizmin karşılıklı olarak daha fazla gelişeceğine inanıyoruz. Bunun, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere ülkeler arası bürokratik bir süreç olduğunu biliyoruz” diye konuştu. Balkanlar’da büyük gelecek öngördüklerini anlatan Alkoçlar, Bulgaristan’ın turizme ciddi önem verdiğini kaydederken, “Türkiye, Rusya, Beyaz Rusya, Azerbaycan, Almanya, İngiltere gibi ülkelerden önemli miktarda turist geliyor. Bulgarların da iyi bir tatil anlayışı var” diye konuştu.

Çalışma kısıtlamaları kalktı, İngiltere’deki Bulgar ve Rumenler azaldı Bulgaristan ve Romanya vatandaşlarının diğer Avrupa Birliği ülkelerinde çalışmaları üzerindeki kısıtlamalar bu yılın başında kalkmıştı. Kısıtlamaların kalkması özellikle İngiltere’de, AB’nin en yoksul iki ülkesinden göçmen akını yaşanacağına dair hararetli tartışmalara yol açmıştı. İngiltere’nin Resmi Ulusal İstatistik Bürosu’nun (ONS) açıkladığı verilere göre Ocak-Mart 2014 döneminde ülkede çalışan Bulgar ve Rumen vatandaşlarının sayısı 140 bin oldu. Bu sayı, 2013’ün son üç ayında 144 bindi. İngiltere Parlamentosu’nun İçişleri Komisyonu Başkanı Keith Vaz, “Komisyon, Romanya ve Bulgaristan’dan gelmesi beklenen göç selinin sızıntıdan fazla bir şey olmadığını kendisi de görmüş oldu. Pek çoğunun aslında İngiltere’den

ayrıldığı görülüyor. Göçün esas düzeyini anlamayarak tehlikeli bir retoriği ve tüm mantıklı tartışmaları alt üst eden önyargıyı artırma riskine giriyoruz” dedi. Kamuoyundaki endişelere cevap verebilmek için AB içi göçe bazı kısıtlamalar getirmek isteyen Başbakan David Cameron, İngiltere’de çalışan Bulgar ve Rumen vatandaşlarının sayısındaki düşüşün “kayda değer” olduğunu söyledi. Hazine BakanYardımcısı DannyAlexander, son verilerin göçmen ve AB karşıtı İngiltere Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) “felaket tellallığını boşa çıkardığını” söyledi. UKIP lideri Nigel Farage ise “Bu hükümet, göçü kontrol etmek bir yana İngiltere’nin sınırları üzerinde hiçbir kontrolü ve İngiliz halkına öncelik verme niyeti bulunmadığını göstermiştir” dedi.

Çevre Bakanlığının sitesinde yer alan iklim değişikliklerinin ülekmizdeki etkisine ilişkin bir analiz yaz sezonunun uzamasına neden olacağı ve kış turizmi için ciddi tehditler oluşturacağını tahmin ediyor. Hava sıcaklığının artması ve yaz, sonbahar ve ilkbaharaylarında yağmurlu günlerin azalması sonucu yaz mevsimi uzayacak, fakat kış mevsimi kısalacak.iklim-hava-gunes Aynı zamanda da Rila’da yeni bir kayak merkezinin kurulması öngörülürken Bansko’daki yerli yetkililer, kayak bölgesinin genişletilmesini istiyor. Ancak anlaşılan bu hesaba iklim değişiklikleri katılmıyor. Analizde “ kayak merkezleri ve kış turizmi ile ilgili diğer çalışmlarının iklim değişikliklerinden en fazla etkilenen alanlar olacaktır, ki bu gerçek yerli halkı, işi yerlerine ve gelirleri olumsuz şekilde etkileyecektir” deniyor. Kar, kısa kıştan ve karın erken erimesinden dolayı az ola-

cak. Bu gerçek, hele hele rakımı düşük olan dağlık bölgelerde son derece olumsuz etki yaratacaktır. Tahminlere göre, 2020 yılında ardarda 2, 4, 5 hatta 6 karsız yıl birbirini takip edecektir. Aynen bu kış olduğu gibi. En düşük rakımlı kayak merkezlerimizden Çepelare’de turizm sezonu sıfırlandı, çünkü sunni kar makinelere ve masraflar tüm geliri “yuttu.” Kar eksikliği yüzünden ise turist sayısı düştü. Ancak yaz sezonu için tahminler olumlu, ilk etapta, deniz tatil merkezlerinde turist sayısının ilkbaharda, daha sonra da sonbaharda artması bekleniyor, iklim değişkiklerinden dolayı. Diğer taraftan Temmuz ve Ağustos ayındaki kavurucu sıcaklar Kuzey ve Batı Avrupa turistlerinin çekilmesine de yol açabilir. Bunlar arasında büyük turist potansiyele sahip Almanya ve İngiltere var. Burada asıl sorun, bu ülke vatandaşlarının yüksek hava sıcaklığına dayanamaması.

İklim Değişiklikleri Bulgaristan’daki Turizm Sezonlarının Değiştirecek

Yanlış bir Strateji İçinde Doğru İşler Yapılamaz Doğru strateji her zaman kazanır. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin soydaşlarımız arasındaki çalışmaları olumlu gelişmelere vesile olurken iyi meyveler vermeye başladı. Bultürk yönetiminde yürütülen çalışmalar, henüz heyecanı sönmeyen 30 Mart yerel seçim zaferimiz, İstanbul’da aldığımız yeni politik kaleler, daha büyük bir azimle ve daha bilinçli ve seçmene ve soydaşa daha yakın, daha candan sarılarak, sıkı birlik halinde iç içe çalışmamıza devam etmemize güç kazandırdı. Bu yoğun etkinliklerimizde, tüm soydaşlarımızı seferber edebildiğimiz son atılımlarımızda gücümüze kuvvet katan özellik İNANDIĞIMIZ GERÇEKLERİN SOMUTLUĞUNU KABULLENEREK kademeli hareket planımızı çizip onaylamamızdır. Oldukları yeri beğenenler ve dünyanın her an değiştiğini kabullenmek istemeyenler, eski Rumeli manileriyle OK Masası başında kaldılar. Çay ne kadar güzel demlenmiş olursa olsun iyi bir sohbete vesile olmadıkça, algılama gözenekleri açılamaz, dünya karanlık kalır. Bizim yeniden esaslanan politik görüşümüzün esasında “DOĞRU OLANIN” bile her an değişebildiği gerçeği vardır. Biz Ata Vatan’dan kovulduk da Anavatana geldik. Biz hala “Anavatanlıyız” demiyoruz. “Bulgaristanlıyız” diyoruz. Orada yaşadığımız yıllarda ve arkamızda kalan kardeşlerimiz, akrabalarımız da, atalarımız gibi, gerçekliğe her defasında somut bakmışlardır. 1878’de Plevne kaybından top sesleri henüz dinmemişti. O güne kadar birlikte yaşadığımız, komşu bildiğimiz, zaman geldiğinde tohum zaman geldiğinde mısır ekmeğimizin yarısını verdiğimiz, kendimizden sandığımız, bizden bildiğimiz, ortak duvarda komşu kapımız olan, Bulgar Komşularımızın, kapımızdan eksik olmayan Çingene kardeşlerimizin bir kısmı Rus’tan yana geçti. Osman Paşa ordusunu Şipka Tepesinde zorlayanlara yol gösterdi, nal sattı. Büyük ve kanayan yaralarımızdan hiç birine henüz pansuman bile yapılmamıştı ki, abalı poturlu, elleri tespihli başları fesli dedelerimiz Tırnova şehrinde “Konakta” toplandı. İlk Bulgar Büyük Millet Meclisi Genel Kurul oturumlarına katıldılar. Öyle pabuç sesine memleket bırakmak yok dediler. Sağdan sola yazdılar. Bugün 135. yıldönümünü kutladığımız Kurucu Meclisin kabul ettiği İLK ANAYASA’nın, III.Bulgar devletinin kuruluş Anayasası’nın hamuruna mayamızdan maya tuzumuzdan tuz kattılar. Bir düşünsenize, dik kafalılık etmiş olsalardı. Ona buna boyun eğmiş olsalardı, bizim bugün halimiz ne olurdu. “Biz Osmanlıyı geri istiyoruz, Osmanlı olmadan olamayız!” demiş olsalardı, biz bugün ne durumlarda olurduk. Yani biz Bulgar devleti hamurunun karılmasında hem su, hem maya hem de tuz olduk. Ne kadar elesen, ne kadar kurutsan bu üçün bileşimini yeni hamurundan yani bugünkü Bulgaristan Cumhuriyeti’nden ayırıp koparmak, kesip atmak mümkün değildir. Bu hamuru “süzme yoğurt” gibi düşünmek yanlıştır. Yanlış olur ve yanlış olacaktır. Biz Pirinli, Deliormanlılar, Rodoplular, Gazi Osman Paşa’lılar, Bayrampaşalılar olarak tarihimizi hep böyle algıladık ve anladık. Biz, odun olsak yarılmaz, taş olsak yontulmaz, bulanık su olsak durulmaz tip yaratıklar değiliz. Yineleyerek belirtiyorum: BİZ HAYATA SOMUT BAKAN İNSANLARIZ. BİZİM İÇİN GERÇEKLİK SOMUTTUR. Bu yüzden 30 Mart 2014 seçiminde AK Parti adaylarına oy verdik. Çünkü zafer kazananların arasında olmak, onlardan biri olmak, bizim için şereftir. Onur kaynağımız olmaya devam edecektir. Bizim stratejik düşüncemizde “pire için yorgan yakmak” yoktur. POLİTİK GELENEKLERİŞMİZE BAKTIĞIMIZDA AYNI STRATEJİK ESNEKLİĞİ. HER ZAMAN VE HER YERDE GÖREBİLİRSİNİZ: 1913’te Batı Rodoplar’da, Pirin Dağı eteklerinde yaşayan Pomak kardeşlerimizin isimlerini ve din haklarını sert saldırıyı ağır yaşadık. Haklarımızı geri aşma davamızda o zaman Sofya’da askeri ataşe görevinde bulunan Büyük Önder Atatürk bize yol gösterdi. O yılların Liberal Partisi Başkanı ve daha sonra 1913- 1918 yılları arasında Bulgaristan Başbakanı olan Radoslavov’la aramızı düzeltti, seçimden önce söz aldık, parlamentoya girdik ve haklarımızı geri alabildik. Bulgaristan meclisinde ilk Türk milletvekili gruba da o zaman kurulabildi. Bulgar haydutlara, Makedon çapulculara kızıp da “biz küsüz” deyip dargın durmuş olsaydık, haklarımızı geri almamız mümkün olmayabilirdi. 1919’da ve sonra 1920-1923 arası hükümet olan Bulgar Çiftçi Partisi’nin reformcu hükümetini ve Başkanı olan Türk dostu Aleksandır Stamboliyski iktidarını mecliste ve meclis dışında destekledik. Balkanlarda cereyan eden 3 ağır yıkıcı savaş ve ekonomik çöküşten sonra Bulgaristan Türkleri Liberallerden Çiftçilere geçme yolunu kendileri bulmuş ve başarılı izlemişlerdir. O zaman da politik hava ve güçler dengesi sık sık değişiyordu. 1924’te bir partiler koalisyonu olan “Demokratik Birlik” yani (Vrapça -1) Çiftçi Partili-

Rafet ULUTÜRK

lerin ve Demokratların ardında durduk. Oyumuzu onlara verdik. 1934’te ortam değişti. Aleksandır Tsankov askeri darbe yaptı, Hitlerci Lukov faşistleri hükümet oldu. Biz de içimize büzüldük. Ağır baskı yıllarının yükünü Bulgar demokratlarla birlikte çektik, anti-faşist mücadeleye katıldık, partizanlarımız var, hapiste çürüyenlerimiz oldu. Karanlık yıllarda tüm hak ve özgürlüklerimizi yitirmiştik. 1947’de Bulgaristan Türk azınlığı olarak tanınmamızla birlikte dil, din, okul, kültürel azınlık haklarımızın tanınması gündeme geldi. Hak ve özgürlüklerimizin, özgün kültürel dünyamızın yeşermesine olanak tanıyıp gelişimine olanak sağlamayı kabul eden Bulgaristan İşçi Partisi (Komünistler) bizde destek buldu. 1947 Anayasası’na oy verdik. Haklarımız çiğnendi, özgürlüklerimiz yaşama hakkını kaybetti, adalet rafa kaldırıldı ve 1989 Mayısında biz, BİZ DE VARIZ!” deyip doğal haklarımızı isteyerek AYAKLANDIK. Bu tarih bizimdir. Başkasının ne içinde ne de dışında yaşayamaz. Ancak bizimle var olabilir. Zaman geldi komşu olduk. Zaman geldi son lokmamızı paylaştık. Zaman geldi oyumuzu verdik. Zaman geldi iyiliklerini gördük. Zaman geldi hışma uğradık ama biz varız, susan da biziz, çeken de biziz, ayaklanan da biziz ve kimi defa kenara çekilip bakarken, akılları gelir iş Allah, deyip bekleyen de biziz. Bizi aldattıklarını sananlar ancak kendileri aldanmışlardır. Bunu anlamaları bile zaman istiyor. Hayat böyle. 1990’da isimlerimizin iadesini, dil, din, okul, eğitim ve okul haklarımızla doğal ve genel hak ve özgürlüklerimizi korumayı ve geliştirmeyi ana ödev olarak benimsediğini ilan eden Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH – DPS) partisini bütün gücümüzle destekledik. Pomak ve Çingene kardeşlerimizi de ardımızdan sürüdük, yol açtık yol gösterdik. Çünkü bu işin doğru olduğuna inanmıştık. Yıllar yılı her seçimde, her hareketlerinde yönetimi destekledik, bağrımıza bastık, varımızla yoğumuzla ardında durduk, parlamento yolunu açtık, iktidarlara yükselttik, faka bir gün geldi, aldatıldığımızı anladık ve kendilerinden buz gibi soğuduk. Ardından bezi bu işleri düzelteceğiz, bizimle olun deyip HÖH partisinin şerefsizliğini ıslah etmek için Özgürlüğün Şereflileri çıktı önümüze. Onların da boyama olduğunu anladık ve bütün işlerinden hem el hem de yüz çektik. Bizler yanlış strateji içinde doğru iş yapılamayacağını çoktan anlamış bulunuyoruz. HÖH/DPS ile ÖŞP stratejileri birdir ve baştan sona yanlıştır. Onların ikisi de Türklerimizi, Pomaklarımızı, Çingenelerimizi Bulgarlardan dil, din, kültür yaşayış tarzı bakımından farklı etnikler, halk toplulukları olarak göremediler. Ya da görmek istemediler. Şimdi de istemiyorlar. Amaçlarına olan “Bulgar Etnik Modeli” dedikleri bizim hepimizi Bulgar’a yamamak istiyorlar. Buz gibi çeliğin çürümüş oduna yapışmayacağını göremediler, anlayamadılar, anlayamayacaklar da. Çünkü stratejisi yanlış olan doğru iş yapamaz. Bu strateji baştan yanlış olduğundan sinsi sinsi bulanık işlerde uygulama esnasında ne bize, ne de öteki etnik kardeşlerimize faydalı bir adım atılabileceğine inanmıyoruz. Dedelerimiz de aynı bilinçler mücadele etmiştir. İşe yaramayandan, zamanını doldurmuş olandan, yorganı hep kendi üstüne çekenden, halkı aç susuz bırakandan, halkı görmezden gelenden yüz çevirmiştir. Her zaman somut hareket ederek doğruyu bulmuştur. Biz de 30 Mayıs seçimlerinde olduğu gibi Ekim 2014’te de esnek ve akılcı davranmalıyız. Bulgar bizi istemiyor mu! Hak ve Özgürlükler Hareketi seçme ve seçilme haklarımızı savunamıyor ve bizden aday göstermiyor mu! Bırak sürsün kendi öküzüyle kendi tarlasını. Eminiz sabanı birinci çöpte kulak kıracaktır. İrim kırım yapıp en yakın zamanda kapımıza dayanacaktır. Bizim içimizden, ruhumuzdan, gönlümüzden, öz tarihimizden çıkan bir direniş hareketi ve partisi bizim büyüklüğümüzün dışında hiçbir yerde yaşayamaz, barınamaz, başkasına yar olamaz, mutlaka geri dönecektir. HÖH liderlerinin saray sığınaklarında yaptığı hesapların tümü “in” hesabıdır, hilelidir ve asla Pazar gerçeklerine uymaz, uyamaz, uymayacaktır. Gelecek yıl Türkiye Avrupa Birliği’ne girse, o zaman tüm soydaşlar seçme ve seçilme hakkımızı otomatik olarak geri almış olacağız ve 500.000 oyla hepsini sandalyeleriyle birlikte değil Sofya meclisinden AB parlamento Genel kurulundan bile bir üflemekle dışarı fırlatacağız. Bu gün de yakındır, yakın… Bütün hakikatlerin, doğruların her an değişe bilirliği gerçekleri vardır. Onların özündeki doğruda bugün ezilenlerin, seçime katılma hakkı bile elinden alınanların tarihsel çıkarına ve haklılığına uygunluk vardır ki, ebedi olan zaten budur. Dünya kurulduğundan günümüze; doğru strateji her zaman kazandı, kazanıyor ve kazanacaktır.


4

Akıl

Hocalarımız

Radyo, TV’ler ve günlük basından sonra, Cumhurbaşkanlığına yakın çevrelerin haftalık ağır topu olan “Kapital” gazetesine de demeç veren: US Güney Doğu Avrupa uzman takımından Richard Ran ile Ronald It ikilisinin gözünde bizim eksik yanlarımız şunlardır: 1) Ye r a l t ı doğal zenginliklerimizi özelleştirmemiş olmamız; 2) Taş gazı çıkarma usulüyle doğal gaz ve petrol arama ve çıkarma işlerine yeşil ışık yakmamış olmamız; 3) Her yıl ürettiğimizden daha fazlasını harcamamız; 4 ) Ve r g i s i s t e m i m i z i d a h a ş e f faf bir duruma getirememiş olmamız ve 5) Yasaları daha büyük bir titizlikte uygulamamız. US uzmanlarının gözünde Bulgaristan’ın eksikleri bunlardır. Ran-It ikilisi, Bulgaristan’da bilinen kişilerdir. Onlar, 1990’da İsviçre’de ofis açtı ve BULGARİSTAN’DA EKONOMİK GELİŞİM VE PAZAR EKONİMİSİNE GEÇİŞ yolunun kilometre taşlarını dikmişlerdi. O günlerden bugünlere 25 yıl, tam çeyrek asır geçti. Ran-It ikilisinin yukarıdaki konulardaki ikna çabaları: 1)Yeraltı doğal zenginliklerimizi özelleştirmemiş olmamız; Onlar, Bulgaristan yakıtının % 90’nı Rusya’dan geldiğinden durumu çok kritik buluyor. Haklı olduklarını kanıtlarken, Ukraynalı iki kaçık ülkeden geçen gaz boru hattını birkaç yerden havaya uçursa ne yapacaksınız? Sorusunu çekinmeden soruyorlar. Devletin özellikle enerji sektöründen el çekmesini istiyorlar. 2) Taş gazı çıkarma usulüyle doğal gaz ve petrol arama ve çıkarma işlerine yeşil ışık yakmamış olmamızdan yakınıyorlar. Yabancılara toprak satma kanununda, Mecliste yapılan son oylamadan ve Anayasa Mahkemesince yapılan son düzeltmelerden sonra da, beş yıl Bulgaristan’da yaşamamış bir yabancıya toprak satmak yasaktır. Öteki Avrupa Birliği ülkelerinde yabancılara toprak satmak serbest olsa da, AB üyeliğine rağmen, Bulgaristan bu konuda özel sınırlandırıcı kanunlarını şimdilik bozmuyor. US uzman ikilisinin istek ve önerileri şöyle özetlenebilir: Bulgar toprağının özelleştirilmesi US topraklarının özelleştirildiği gibi Yapılmalıdır. Toprak üzerinde tapusu olan mülk sahibi toprağın altındaki tüm doğal zenginliğin de sahibi olduğu gibi, kimseye danışmadan toprak altındaki zenginlikleri çıkarma ve işletme hakkına sahip olmalıdır. Örneklerken, Amerikan petrol sanayinde rekabetin böyle kızıştığını ve US akaryakıt sanayinin böyle inkişaf ettiğini vurguluyorlar. Bütün Avrupa’da yalnız Fransa ile Bulgaristan’ın topraklarından taş gazı çıkarılmasına karşı olduklarına işaret edip, son dönemde Fransa’nın bazı bölgelerde bu konuda ılımlı davrandığına işaret ederken, Koca Balkan ile Tuna ırmağı arasında (Tuna Ovası’nda) büyük miktarlarda doğal gaz ve petrol bulunduğunu ve bunları işletirsek, Rusya’dan akar yakıt bağımlılığından kurtulabileceğimizi, anlatıyorlar. 3) Her yıl ürettiğimizden daha fazlasını harcamamız; Az üretip, çok harcadığımızı, buna rağmen çok dış borç yapmadığımızı tespit etmiş olan Ran – It ikilisi, adına DÖVİZ BORDOSU dediğimiz, Bulgar para birimi Levanın Euro’ya karşı sabit kurda kalmasını 20 yıldan beri başarılı sağlayan (1 Euro =1.95 leva) uygulamasına değinirken, bizde işlerin iyi gittiğine, Arjantin’de bu işin patladığını ve çok kötü sonuçlar verdiğine anlatıyorlar. Ran – It ikilisi, kendilerinin önerdiği ekonomik program Bulgaristan koşullarında artık çeyrek asır uygulanırken, bir yere kadar Pazar ekonomisine başarılı geçildiğinin altını çizerken, sanayi ve tarımsal üretimde sürekli azalma ve sıkıntı yaşandığına değinmek istemiyorlar. Onlar, ekonomide tökezleten nedenin rüşvet olduğunu ön plana çıkartıyorlar. Kendilerini haklı göstermek için, 1990’da Bulgaristan’da ücretlerin çok düşük olduğunu, tarımsal tüketim malları bulunmasında sıkıntılar yaşandığını, yakıt bulabilmeninse çok zor olduğunu anımsatıyorlar. Onların kanısına göre, Geçiş Dönemini en başarılı gerçekleştiren Doğu Avrupa ülkelerinden Estonya ile Macaristan’dan sonra, Balkan devletleri arasında ön sırada olan ülkemizin orta konumda olduğunu saptadıklarını ve kanılarında kesin olduklarının altını çiziyorlar. Şimdi AB devleri arasında hayat pahallığı bakımından birinci yerde, ücretler açısından ise, sonuncu yerlerden birinde olduğumuz gerçeği, bu Amerikalı iki uzmanı endişelendirmiyor. Makedonya ve Arnavutluk gibi, Balkan komşularımızla karşılaştırmalarda bulunarak bizim daha iyi durumda bulunduğumuzu belirtiyorlar. Meksika’nın ekonomik ve mali sorunlarını nihayet çözerek, yılda % 6 gibi bir Gayrı Safi Milli Hasıla artışı kovaladığını anlatan US uzmanları, Birleşik Amerika pazarının diş dünyaya açık olduğunu, büyük pazarlara yönelmenin iyi sonuçlar verdiğini kanıtlarken, son yıllarda Yunanistan yoğurdunun US market satışlarında % 50 pazar payına sevindiğine işaret ediyor. 4 ) Ve r g i s i s t e m i m i z i d a h a ş e f faf bir duruma getirememiş olmamız. Ran – It ekibine göre, Bulgaristan’da uygulanan % 10 gelir vergisi özel sektörde huzurlu bir ortam sağlasa da, devlet teşvikleri ve kamu yatırımlarının artmasına gem vuruyor. Ülkemizin AP içinde ekonomik yerini ve payını genişletme çabalarına değinen uzmanlar, AB merkezlerinden gelen teşvik paralarının rüşvet mekanizmasının ve mafyanın dişleri arasında kaldığına dikkati çekiyorlar. Diğer Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla Bulgaristan’da daha güvenilir yatırım ortamı oluştuğuna tanık olduklarını gizlemeyen US kalkınma programı uzmanları, 6 aydan beri süren Ukrayna bunalımında Rusya’nın değişik uygulamalarla bu ülkeyi ele geçirme çabaları derinleştiği takdirde bütün bölgeyi uzun süreli bir bunalıma sürüklenebileceğine dikkati çekiyorlar. 5)Yasaları daha büyük bir titizlikte uygulamamız. Amerikalı uzmanlara göre, yürütme ve yasama işlerinde belirli bağımsızlık aşamasına erişen Bulgaristan’da adalet sistemi tamamen çalışmıyor. Onların incelemelerinden çıkan sonuçlarda, adalet sistemi bütünüyle rüşvete bağlanmıştır. Bu nedenle, toplumsal adalet bekçisizdir. Can ve mal güvenliği rafa kaldırmış durumdadır. Hukuk dışı yollarla adalet uygulama çabaları kurban almaya devam ediyor. Onların önerileri şudur: Bu durumun aşılabilmesi için, daha önce aynı sorunları yaşamış bazı başka devlerin pratiğinden yargılanılarak diş ülkelerden, örneğin İsviçre veya İsveç’ten Yargıç getirilmelidir. Bu yargıçlar Bulgaristan’da 6-7 sene çalışarak adil yargı sistemini sağlamalı ve yeni bir pratik yaratmalıdır. Onlara göre, çözüm yollarının en kısa ve en sağlıklı olanı budur.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

G e n ç l e r, Ye ş i l G i r i ş i m - B G - S A M L o z a n cilik alanını fethediyor Antlaşması’nın BulBulgaristan ve Norveç’ten 15 ile 19 yaş garistan Türkarasındaki 80 genç çevreden sorumlu başarılı iş kurma imkanına sahip oluyorlar. Bu adım, Bulgaristan – “Junior Achievment” yeni eğitim programı sayesinde gerçek oluyor. Programın temel amacı, geleceğin girişimcilerinde çevre dostu ve yeşil fikirleri geliştirmektir. Eğitim girişimi, 2009-2014 Avrupa Ekonomik Alanı Mali Mekanizma sayesinde Sivil Toplumlara Destek çerçevesinde finanse ediliyor. Programa katılan öğrencilere kendi işini kurma ve aynı zamanda çevre dostu üretiminde bilgi verilecek. 1 Nisan ile 30 Haziran 2014 tarihleri arasında Bulgaristan ve Norveç’ten özel seçilmiş kişiler tarafında on-line eğitim kursları düzenlenecek. Video derslerine, farklı sitelerden ek belgeler ve kaynaklar, yarışmalar eşlik edecek. Genç girişimciler, ekip çalışmalarında teşvik edilecektir. Projenin di-

ğer önemli bir parçası da, Ekim ayında Bulgaristan’ın bir dağlık bölgesinde düzenlenecek olan bir haftalık “ Eco kamp” etkinliği. Kampa, en başarılı Bulgar ve Norveç çocukları katılacak. Bir hafta boyunca öğrenciler, ekip kurma oyunlarına katılacak, fidan dikecek, bio şirketleri ziyaret edecek ve belirli bir sorunun çözülmesi amacıyla yeşil fikir üretecektir. En başarılı üç proje hayatta uygulanacak. Bulgaristan “Junior Achievment” programının Norveç’teki partneri ise Young Enterprise Sognog Fjordane Birliğidir.

İklim değişiklikleri Bulgaristan’daki turizm sezonlarının değişmesine neden olacak Çevre Bakanlığının sitesinde yer alan iklim değişikliklerinin ülekmizdeki etkisine ilişkin bir analiz yaz sezonunun uzamasına neden olacağı ve kış turizmi için ciddi tehditler oluşturacağını tahmin ediyor. Hava sıcaklığının artması ve yaz, sonbahar ve ilkbaharaylarında yağmurlu günlerin azalması sonucu yaz mevsimi uzayacak, fakat kış mevsimi kısalacak. Aynı zamanda da Rila’da yeni bir kayak merkezinin kurulması öngörülürken Bansko’daki yerli yetkililer, kayak bölgesinin genişletilmesini istiyor. Ancak anlaşılan bu hesaba iklim değişiklikleri katılmıyor. Analizde “ kayak merkezleri ve kış turizmi ile ilgili diğer çalışmlarının iklim değişikliklerinden en fazla etkilenen alanlar olacaktır, ki bu gerçek yerli halkı, işi yerlerine ve gelirleri olumsuz şekilde etkileyecektir” deniyor. Kar, kısa kıştan ve karın erken erimesinden dolayı

az olacak. Bu gerçek, hele hele rakımı düşük olan dağlık bölgelerde son derece olumsuz etki yaratacaktır. Tahminlere göre, 2020 yılında ardarda 2, 4, 5 hatta 6 karsız yıl birbirini takip edecektir. Aynen bu kış olduğu gibi. En düşük rakımlı kayak merkezlerimizden Çepelare’de turizm sezonu sıfırlandı, çünkü sunni kar makinelere ve masraflar tüm geliri “yuttu.” Kar eksikliği yüzünden ise turist sayısı düştü. Ancak yaz sezonu için tahminler olumlu, ilk etapta, deniz tatil merkezlerinde turist sayısının ilkbaharda, daha sonra da sonbaharda artması bekleniyor, iklim değişkiklerinden dolayı. Diğer taraftan Temmuz ve Ağustos ayındaki kavurucu sıcaklar Kuzey ve Batı Avrupa turistlerinin çekilmesine de yol açabilir. Bunlar arasında büyük turist potansiyele sahip Almanya ve İngiltere var. Burada asıl sorun, bu ülke vatandaşlarının yüksek hava sıcaklığına dayanamaması.

Burgaz’ın Tiyatro salonunda vefatının 38. yılı olması vesilesiyle Recep Küpçü’yü anma töreni düzenlendi. recep-kupcu-burgazda-anildiAnma töreni Burgaz Recep Küpçü Türk Kültür Derneği Başkanı Mücella Bilal’in sunumu ile gerçekleşti. Törenin başında ilk olarak BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE ADIM ADIM TÜRKİYE projesi tanıtımı gerçekleşti. Daha sonra Türkiye Denizli şehrinin tanıtım filmi gösterildi. Sonrasında Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı Mukaddes Nalbant günün anlamını ve önemini ifade eden bir konuşma yaptı. Anma töreninde Recep Küpçü anısına yazılan tiyatro onunu aralıklarla sergilendi. Anma töreni boyunca Türkçe şarkılar ve danslar yer aldı. Etkinlikte oynanan Zeybek Oyunu ve Sema gösterisi izleyenlerin büyük beğenisini topladı. Programın son bölümünde T.C. Burgaz Başkonsolosu Niyazi Evren Akyol da konuşmasını yapmak üzere sahneye davet edildi. Programın son bölümünde törene katılan özel misafirler sahneye davet edilerek hediyeler takdim edildi. Burgaz Recep Küpçü Türk Kültür Derneği tarafından organize edilen anma törenine Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı Mukaddes Nalbant, T.C. Burgaz Başkonsolosu Niyazi Evren Akyol, Merhum Recep Küpçü’ nün eşi Cemile Küpçü ve Oğlu Erdinç

Küpçü, Burgaz Vali Yardımcısı Hüseyin Mehmet, Burgaz Valiliği Genel Sekreter Sevim Necatieva, Aytos Belediyesi Meclis Başkanı Rujdi Hasan, Burgaz Meclis Üyesi Selim İsa, HÖH Burgaz TemsilcisiAhmet Süleyman, Sofya Kültürel Etkileşim Derneği Başkanı, Güneş Derneği Başkanı Gönül Mehmedova, Varna Sabahattin Ali Halk Kültür Evi Kurucu Başkanı Rüstem Aziz, Dobriç Türk Kültür Derneği Başkanı Şerif Kırnak, Şumnu Biz Derneği Başkanı Menent Şükriyeva, Cem Derneği Başkanı Veysel Bayram, Yablanovo Koç Derneği Başkanı Cemal Çoban, Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Esma GÜNDOĞDU, Prof. Hikmet Mehmedov, Şair Georgi Raykov, Sini Rid ‘Recep Küpçü’ İlkokulu Müdürü Mariya Blakyanova ve okulda görev yapan öretmenler gibi özel misafirler katıldı.

Recep Küpçü Burgaz’da Anıldı

leri için geçerliği Hukuksal Bir Değerlendirme Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılıp, bağımsız bir devlet olmasının ardından, ülke toprakları üzerinde yaşayan Türk-Müslümanlar için de bir takım yükümlülükler altına girmişti. Uluslararası hukuksal açıdan Bulgaristan’daki Türklerin azınlık hakları çeşitli ikili ve çok taraflı siyasi bağıtlarla garanti altına alınmıştır. Söz konusu antlaşmaların bazılarında Osmanlı Devleti ve halefi durumundaki Türkiye doğrudan ‘garantör’ taraf olurken; bazılarında ise (Neuilly Antlaşması gibi) bu çerçeveden çıkılıp, çok daha uluslararası bir boyut kazanmıştır. Ta r i h s e l s ü r e ç i ç e r i s i n d e Bulgaristan’daki Türkleri güvence altına alan çeşitli antlaşmalar şu şekildedir: 1- Berlin Antlaşması – 1878 2İstanbul Protokolü ve Sözleşmesi – 1909 3- 1913 Antlaşması ve Müftülüklerle İlgili Sözleşme 4- Neuilly Antlaşması – 1919 5- 1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi 6- 10 Şubat 1947 tarihli Bulgar Barış Antlaşması 7- Göç Antlaşması – 1968 8- BM Mevzuatı Kapsamında İnsan Haklarıyla İlgili Çeşitli Evrensel Sözleşmeler 9- İnsan Haklarıyla İlgili Çeşitli Avrupa Anlaşmaları 10- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bulgaristan Emekli Aylıklarının Türkiye’de Ödenmesine İlişkin Anlaşma – 1998 Görüldüğü üzere, Bulgaristan’daki Türk azınlığın hukuksal durumu ve azınlık hakları bahsedilen siyasi bağıtların güvencesi altında olmuştur. Antlaşmaların bazıları dönemsellik arzetse de; içerik anlamında azınlığa verilen hak ve imtiyazların genel olarak yeterli olduğu ileri sürülebilir. Ancak, tarihsel süreç içerisinde konuyla ilgili olarak ortaya çıkan sorun, Türk azınlığa verilen hakların nicelik açısından az veya çok olması değil; azınlığın bunlardan faydalanmasına ne ölçüde müsaade edildiği olmuştur. Bulgaristan’ın bağımsız bir devlet olarak 100 yılı aşkın prenslik, krallık, çeşitli parti iktidarları, komünizm ve demokratik yönetim dönemlerinde çok sayıda hak ihlalleri yaşanmıştır. Belirtilen antlaşmalardan özellikle 1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi’nin yeni kurulan Devletin komşu bir ülkeyle ilişkilerini tesis etmesi açısından çerçeve niteliği taşıdığını ve güncel anlamda yürürlükte olduğunu belirtmek gerekir. 1.Neuilly Antlaşmasında Azınlıklar Konusu Bulgaristan’ın 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmasının ardından imzaladığı Neuilly Barış Antlaşması ile Sofya Yönetimi, Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği esaslara uymak ve antlaşmanın hükümlerini yerine getirmek ile yükümlü olmuştur. 27 Kasım 1919 tarihli Neuilly Antlaşması ile Bulgaristan’daki azınlıkların durumu da ele alınmıştır. Neuilly Antlaşması, İtilaf Devletleri ile Bulgaristan arasında yapıldığından, Osmanlı Devleti’nin veya Türkiye’nin taraf olmadığı bir uluslararası belge niteliğindedir. Neuilly Antlaşması’nın IV. Bölümünde, Bulgaristan idaresinde bulunan azınlıkların hakları düzenlenmektedir. 50. ve 58. Maddeler arasında yer alan bu bölümde, azınlık hakları açısından ileri sayılabilecek nitelikteki hükümler dikkat çekmektedir. Devam


Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Durmuş Mutlu TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN Dede Korkut hikâyelerinde kadının tarifi dikkat çekicidir; “Beri gelsene başımın bahtı, evim tahtı! Evden çıkıp yürüyende selvi boylum, Kurulu yaya benzer çatma kaşlım İkiz badem sığmayan dar ağızlım, Güz elmasına benzer al yanaklım, Kadınım, direğim, döleğim! Manas Destanı’nda ise kadın; “Rüzgârda saz gibi sallanan”, “Pembe yüzlü ”, “ Su gibi şeffaf çehreli”, “Kaz gibi uzun ve güzel boyunlu”, “İnce belli” olarak tarif edilir. Dede Korkut’ta Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı’nın eş olarak seçeceği kadında aradığı özelliklerde de yiğitlik, ataklık ve cesaret ön plandadır: “- Baba, ben yerimden doğrulmadan o kalkmış, ayağa dikilmiş olmalı, ben karakoç atıma binmeden o binmiş olmalı; ben kanlı kâfir eline varmadan o varmış, bana baş getirmiş olmalı” demektedir. Kanlı Koca’nın buna cevabı da ilginçtir: “- Oğul, sen kız istemezmişsin, bir cılasın bahadır istermişsin ” Anlaşılan o ki, Türk kadını da erkeği kadar yürekli, gözü pek ve savaşçıdır ki : “Vatan sevgisi, topraklarına bağlılık, ülkesini savunma, yiğitlik, mücadele, askerlik ” Türk insanının ortak karakterini oluşturur. İbn Fadlan ve Gardizî gibi İslâm yazarları da Türk kadınının temiz ahlâkını söz konusu ederler. Marko Polo’ya göre de, Türk kadınları “bütün dünyanın en temiz ve ahlâklı kadınlarıdır ” Tarihte Türk kadını konusunda dikkat çekici bir diğer husus da kadın adlarıdır. Türklerin kız çocuklarına temiz, erdemli anlamlarına gelen Hun, Sabir, Arıg, Uygur Silig, Kazan Sılu gibi adları vermesi sebepsiz değildir. Tu-küe ve Uygur yazıtlarında, kadının devlet idaresi içindeki rolü kesin hatlarla bellidir. Han ya da kağan ile birlikte devletin varlığı için vazgeçilmez öneme sahiptir. Hatunların da devlet adamları gibi eğitildiği ve yetiştirildiği bir toplumda hatunlara da hakana verildi gibi “Bilge ” unvanı verilmiştir. O dönemlerde Hatunlar da törenle tahta oturtulmuş ve eşleri veya oğullarının yokluğunda “Terken ” unvanı ile eşlerine vekalet vazifesini üstlenmişlerdir. Türklerin tek kadınla yaşadıklarına dair kesin deliller olduğunu öne süren Rasonyi’ye göre ikinci kadın için eski Türkçe’de Türk kökünden bir kelimeye rastlanmamaktadır.

AB’den kıyı turizmini desteklemek için yeni strateji Komisyon’dan yapılan açıklamada, sektörün sürdürülebilir büyüme ve istihdam yaratımı için potansiyeline işaret edildi ve kıyı bölgeleri ve şirketlerin karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelmek için AB düzeyinde atılabilecek 14 adım belirlendi. Komisyon’dan yapılan açıklamada, ‘Teklif edilen adımlar arasında Avrupa çapında tüm kıyı turizmi paydaşları arasında daha yakın bir işbirliği ve diyalog, kamuözel sektör ortaklıkları, eğitim ve inovasyonu teşvik, eko-turizmi teşvik ve yatırımlara yardımcı olmak için finansman fırsatlarına ilişkin bir online rehber yer alıyor. Üye ülkeler, bölge idareleri ve sektör, bu adımların tasarlanması ve uygulanmasında merkezi bir yer alacaktır’ denildi. Avrupa Komisyonu’nun denizcilik ve balıkçılıktan sorumlu üyesi Maria Damanaki, ‘Kıyı ve deniz turizmi, başta genellikle yüksek işsizlikten mustarip olan kıyı bölgelerimizde olmak üzere büyüme ve yeni istihdam alanları yaratmak için ‘Mavi Büyüme’ stratejimizin itici güçlerinden biri olarak belirlenmiştir. Denizdeki ekonomik faaliyetlerin ve pek çok kıyı bölgemizin ekonomik belkemiği olan bu sektörün gelişmesi ve kalkınmasına

yardımcı olmalıyız’ dedi. Komisyon’un sanayi, girişimcilik ve turizmden sorumlu Başkan Yardımcısı Antonio Tajani de, turizmi Avrupa’da ekonomik büyümeye destek olacak temel unsurlardan biri olarak gördüğünü ve bu sektörde uyum içinde, entegre politikalar oluşturulması gerektiğini belirtti. Tajani, ‘Hedefe yönelik kıyı ve denizcilik turizmi, turizmin bu önemli sektörünün potansiyeline ve başta gençler arasında olmak üzere işsizlikle mücadelede oynayabileceği role ışık tutmaktadır’ dedi. Komisyon’dan yapılan açıklamada, kıyı ve denizcilik turizminin karşı karşıya olduğu sıkıntılara dikkat çekilerek bu sıkıntılar arasında eldeki sahip olunan veri ve bilgi düzeyindeki uçurum, kararsız talep, sezona bağımlılığın yüksek olması, yetenek ve inovasyon eksikliği, yatırımcılar için güzel bir ortam yaratmak sayıldı. AB’nin ‘Mavi Büyüme’ araştırmasına göre Avrupa’da kıyı ve deniz turizminin 2020 tarihine kadar yüzde 2 ile 3 arasında büyümesi, yalnızca cruise turizminin bu tarihte, 2011’e göre 100 bin yeni istihdam alanı yaratması bekleniyor. Komisyon’un aktardığı verilere göre cruise turizmi, 2011’de 150 bin kişiye istihdam alanı ve 14.5 milyar Euro ciro sağlamıştı.

Bulgar devlet ve iş adamları ile akademisyenlerden oluşan heyet üniversitemizi ziyaret etti. Sofya Valisi Emil İvanov, Vali Yardımcısı Daniela Bakırceav, Eğitim ve Bilim Bakan Yardımcısı Mukkades Nalbant, İçişleri Bakan Yardımcısı Vasil Marinov, Adalet Bakanlığı Genel Sekreteri Todor Keranov, Kütüphanecilik ve Bilgi Teknolojisi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Stoyan Dençev, Bulgaristan Edirne Başkonsolusu Angel Milev Angelov ve iş adamlarının yer aldığı heyet Rektörümüz Prof. Dr. Yener Yörük ile sıcak bir görüşme gerçekleştirdi. Bulgar heyetini üniversitemiz adına ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Rektörümüz Prof. Dr. Yener Yörük, üniversitemizin Bulgaristan ile olan ilişkilerinin köklü ve güçlü olduğunu belirtti; birçok Bulgar üniversitesi ile işbirliği içinde olduklarını ve Sofya Üniversitesi Rektörü Ivan İlchev’in, Üniversitemizin bu yılki akademik açılış töreninde ilk dersi verdiğini hatırlattı. Rektörümüz üniversitemizdeki Bulgarca Mütercim Tercümanlık bölümünün Türkiye’de sadece iki üniversitede bulunduğunu ve akademik kadro içerisinde Bul-

gar akademisyenlerin yer aldığını söyledi. Sofya Valisi Emil İvanov, sıcak karşılama için Rektörümüz Prof. Dr. Yener Yörük’e teşekkür etti ve bu ziyaretin iki ülkenin ilişkilerini geliştirmesini umut ettiklerini ayrıca Trakya Üniversitesi’nin bölgede diğer üniversiteler için büyük bir örnek teşkil ettiğini belirtti. Bulgar heyeti ile gerçekleştirilen görüşmede, üniversitemiz ve Bulgaristan üniversitelerinin her alanda işbirlikleri, projeler ve anlaşmalar yapması konusunda fikir birliğine varıldı. Trakya Üniversitesi Bulgarca Mütercim Tercümanlık bölümü öğrencilerini dersliklerde ziyaret eden heyet, öğrencilerle sohbet etti ve çeşitli kitaplar hediye etti.

BULGARİSTAN

HEYETİ

ZİYARETİ

DEİK yetkilileri Bulgaristan’daki Türk girişimcilerle buluştu

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) yetkilileri, Bulgaristan’da yerleşik Türk girişimcilerle buluştu, ortak çalışma stratejilerini görüştü.deik-bulgaristanda Başkent Sofya’da, “Balkan” otelinde düzenlenen toplantıda, Dünya Türk İş Konseyi’nin (DTİK), Türk diasporasının yükselişine katkı sağlayacak faaliyetleri ele alındı. Yurtdışındaki Türk girişimciler arasında sinerjiyi arttırmayı, onların görüş ve önerilerini dinlemeyi de amaçlayan toplantıya, Türk Bulgar Sanayi ve Ticaret Odası (TBSTO) üyeleri de katıldı. DEİK Genel Sekreteri Bahri Can Çalıcıoğlu, toplantıda kapsamında gerçekleştirilen forumda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin ekonomik büyümesine ilişkin stratejik hedeflere değindi. DEİK’in 2014 yılının sonuna dek tüm Balkan ülkelerinde temsilcilikler açacağını belirten Çalıcıoğlu, aynı süre zarfında da dünyanın 80 ülkesindeki 300 kentinde temsilcilikler açmayı planladığını ifade etti. DEİK’in hükümet, devlet ve iş dünyası arasında işbirliği sağlayan bir örgüt olduğunu vurgulayan Çalıcıoğlu, Balkanlar’daki Türk lobisininçalışmalarınınöneminedikkatiçekti. DTİK Balkanlar Komite Başkanı Ömer Süsli de Bulgaristan’ın Türk yatırımcıları çekmekte başarısız olduğunu vurguladı. Süsli, Balkanlar’daki 11 ülke arasında, Türklerin en az yatırım yaptığı ülkenin, Yunanistan’ın ardından Bulgaristan olduğunu söyledi.

Süsli, kendisinin Romanya’da işlettiği 7 fabrikada 3 bin kişiyi istihdam ettiğini, Romanya devletinin ise işletmelerinin bahçesine kadar demiryolu bağlantısı getirdiğini kaydetti. Toplantıya katılan TBSTO Genel Başkanı Zeki Bayram ise kendisi gibi birçok Türk işadamının 25 yıl önce Bulgaristan’a gelerek yatırım yaptıklarını anlattı. DEİK’in, Bulgaristan’da yerleşik Türk işadamlarının çalışmalarına yönelik proje ve strateji geliştirmesini isteyen Bayram, Türk işadamları Bulgaristan’a gelmeden önce Bulgarların, bavul ticareti ile Türkiye’ye yılda 2 milyar dolar maddi katkı sağladıklarını anımsattı. Toplantıda katılımcılara, DTİK’in önümüzdeki döneme ilişkin çalışmaları hakkında bilgi de verildi. Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe de toplantıda DEİK temsilcileri ve Bulgaristan’da faaliyet gösteren Türk ve Bulgar işadamları ile görüş alış verişinde bulundu.

İbrahim SOYTÜRK

Sömürgecilerin En Son Paylaştığı Kıta Neden Afrika?

Osmanlı Devleti’nin Afrika üzerinde oluşturduğu koruma kalkanını XIX.Yüzyılda delmeyi başaran sömürgeciler, uçsuz bucaksız Afrika’yı paylaşmak için aralarında müthiş bir yarışa başladılar. Afrika o kadar büyük bir yerdi ki küçücük Belçika bile kendisinden kat kat büyük olan Kongo’yu krallarının çiftliği haline getirebilecekti. Afrika sömürgecilerin ilk keşfettiği kıtaydı. Fakat 19. Yüzyıla kadar sömürgecilerin işgali ve paylaşımından uzak kalmıştı. Bu yönüyle sömürgecilerin en son paylaştığı kıta oldu. Bunun coğrafi nedenleri olduğu kadar en önemli neden kıtanın kuzeyini ve Kuzeydoğusunu elinde bulunduran Osmanlı Devleti’nin oluşturduğu engeldi. Afrika’da Osmanlı Koruması Coğrafi keşifleri başlatan İspanya ve Portekiz 15. Yüzyıl sonlarından itibaren Afrika için büyük bir tehdit oluşturmaya başladılar. Yavuz Sultan Selim ile hakimiyet alanını Mısır’a ulaştıran Osmanlı Devleti Afrika’nın imdadına tam zamanında yetişti. Öncelikle Barbaros Hayrettin Paşa gibi usta denizciler sayesinde vahşi batının aç gözlü iki öncüsü Kuzey Afrika’dan atıldı. Diğer bir deyimle Cezayir, Trablusgarp, Tunus ve hatta Fas’dan İspanyol ve Portekizliler uzaklaştırıldılar. Kızıldeniz başta olmak üzere Umman Denizi ve Basra Körfezi bölgelerinde de etkinliğini arttıran Osmanlı Afrika’nın Kuzeydoğu sahillerinden başta Portekizliler olmak üzere sömürgecileri uzak tutmayı başardı. Kuzey ve Doğu Afrika sahillerinin güçlü bir devlet tarafından koruma altına alınması, iç bölgelerdeki devletlerin; Kânim-Bornu Sultanlığı, Songay Sultanlığını, Sudan’da ki Func ve Darfur Sultanlıkları, Etyopya’da ki Harar Emirliği, yine Kano Sultanlığı ve Hevsa devleti gibi devletlerin rahatlamasını ve Osmanlı padişahını bütün Müslümanların halifesi olarak tanımalarını sağladı. Coğrafi Şartlar da Sömürgecileri Engellemişti Osmanlı Devleti’nin egemenliği dışında kalan Atlas Okyanusu ile çevrili Batı Afrika sahilleri ise uygun bir limandan yoksundu. Şiddetli dalgalar buralarda gemilerin tutunmasını engelliyordu. Ayrıca hemen sahilin gerisinde uçsuz bucaksız vahşi ormanların yer alması sömürgecilerin hevesini kırıyordu. Burada yer alan tropik ormanlar nemli iklimi, çe-çe sineğinin ölümcül uyku hastalığı ve vahşi hayvanları gibi ölümcül özellikler barındırıyordu. Güney Afrika bölgesine yerleşebilen sömürgeciler ise uzun süre kıtanın iç kısımlarına ilerlemeye cesaret edemediler. Fakat yinede sömürgeciler Afrika kıtasını paylaşamadılarsa da özellikle XVII ve XVIII. Yüzyıllarda bazı müsait kıyılarda oluşturdukları üsler vasıtasıyla Afrika’nın insan kaynaklarını acımasız köle ticareti ile sömürmekten geri kalmadılar. Köle ticaretinin de korkunç sonuçları oldu.Afrika medeniyetleri birbir çöktü, oluşan büyük kaos ortamı büyük bir ilkellik ortaya çıkardı Osmanlı’nın Gücünü Kaybetmesi Sömürgecilerin Önünü Açtı ‘’Cezayir’in Kaybedilmesi Başlangıç Oldu’’ XIX . yüzyıla gelindiğinde artık Osmanlı Devleti eski gücünden çok uzaklaşmıştı. Akbabalar misali bekleyen sömürgeciler bu durumu fırsata çevirmekte gecikmediler. İlk kayıp Cezayir oldu. Fransa’nın bahanesi Cezayir yöneticisi Dayı Hüseyin Paşa’nın Fransız elçisinin yüzüne yelpaze vurmasıydı. Fakat asıl gerçek Fransa’nın Afrika’ya girmek için bir kapı aramasıydı. Zamanlama da çok iyiydi. Osmanlı Devleti Yunan isyanı(1821) ile uğraşmış bu arada yeniçeri ocağını kaldırmış(1827) ordusu yok, donanması Navarin’de (1827) yakılmış, Rus Savaşında (1827-1829) yenilmiş ve ayrıca Mehmet Ali Paşa isyanı ise devam etmekte. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bu şartları kendisi için piyango olarak değerlendiren Fransa 1830’da Cezayir’in işgal sürecini başlattı. Osmanlı Devleti’nin Afrika üzerinde oluşturduğu koruma kalkanını XIX.Yüzyılda delmeyi başaran sömürgeciler, uçsuz bucaksız Afrika’yı paylaşmak için aralarında müthiş bir yarışa başladılar. Afrika o kadar büyük bir yerdi ki küçücük Belçika bile kendisinden kat kat büyük olan Kongo’yu krallarının çiftliği haline getirebilecekti. Devamı gelecek sayıda


6

B U LT Ü R K

Bulgaristan Türklerinin Sesi

FA ALİYETLERİNDEN


Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

Türk Tarihini Türkler Yazmamış -3Ancak zengin Anadolu tarihini yeni-

den yazabilmenin o kadar kolay bir iş olmadığı da bilinmelidir. Bunun için değişik disiplinlerden bilim adamlarının bir araya gelmesi gerekiyor. İşte bu tarihin araştırılmasında en ilgi çekici konulardan bir tanesi de tamgalardır. Çünkü tamgalar Türk tarihinin âdeta yazılı kaynakları olup, kilimlerde, halılarda, kayalarda yer almakta ve toplumun her birinin hangi yörelerde, hangi coğrafyalarda yaşadıklarını ve kültürlerinin devamını gösteren en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir. Damgaların göçü belgeseli zannediyorum ki, yukarıda belirttiğimiz gibi, Türklerin hangi coğrafyalarda yaşadığını ortaya koyacak ve Anadolu tarihinin yeniden yazılmasının gerektiğine dair en önemli belgesellerden birisi olacaktır. P R O F. D R . Ş Ü K R Ü H A LUK AKALIN - TDK BAŞKANI Buradaki kaya resimleri Tom nehri kıyısında gördüğüm kaya resimlerine çok benziyor. Bir fark var, ben oradaki kaya resimlerinde yazı görememiştim harfler yoktu. Ama burada harfler var ve bu harfler Orhun Abideleri’nde kullanılmış olan Göktürk yazısına çok benziyor. Hatta bazı harfler bire bir aynı. İşte ‘’D’’ harfinin, ‘N’’ harfinin, ‘’K’’ harfinin aynen burada olduğunu görüyoruz. Gerçekten çok ilgi çekici, geniş bir coğrafyada Orhun Abideleri’nde kullanılan harflerin, Göktürk harflerinin kullanılmış olması Türk kültürünün yaygınlık alanını bize gösteriyor. Ankara ilimize bağlı Güdül ilçesi yakınlarında kaya resimlerinin bulunduğu bu alanda ilk gördüğümüz şey, burada yer alan kaya resimlerinin Sibirya’dan başlayıp Türkistan’a oradan Kafkasya’ya kadar uzanan geniş alandaki bir geleneğin yansıtılmış olmasıdır. Ben1992yılındaRusyaFederasyonu’nda Kemerova eyaletindeki Tom Nehri kıyısındaki kaya resimlerini gördüm, inceledim. O kaya resimleri ile buradaki kaya resimleri çok büyük benzerlikler gösteriyor. Her şeyden önce Sibirya’da başlayıp Türkistan’a kadar, Türkistan coğrafyasına yayılan bu eserler arasında benzerlikler var. Bunları buradaki kaya resimlerinde de görüyoruz. İkinci önemli kanıt, çeşitli Türk damgalarının bu kaya resimlerinin arasında yer alması. Örneğin Kayı Boyu’nun damgasını, Kınık Boyu’nun damgasını, Avşar Boyu’nun damgasını, Yüreğir Boyu’nun damgasını burada görüyoruz. Bu damgalar Kâşgarlı Mahmud’un Divanu Lügati’t-Türk’ünde bizlere tanıttığı 22 Oğuz boyundan 21’inin damgasıyla çok büyük benzerlikler gösteriyor. Orhun Yazıtları’nda kullanılan Göktürk Alfabesi dediğimiz veya kimilerine göre Runik Alfabe diye adlandırılan alfabedeki harflerin de bu resimlerin arasına serpiştirilmiş olduğunu, hatta kimi bölümlerde bir cümle oluşturacak kadar, bir yazıt oluşturacak kadar, küçük bir yazıt oluşturacak kadar metinlerin bu resimler arasına serpiştirildiğini görüyoruz. Bu resimler bize şunu kanıtlıyor Türklerin Anadolu’ya gelişi 1071 Malazgirt zaferi ile değil ondan çok daha öncelere uzanıyor. Bununla ilgili çeşitli kanıtlar var. Bu kaya resimleri de Türklerin Anadolu’da çok çok daha önce var olduğunu ortaya koyan önemli kanıtlar.

Bulgaristan – banka hesaplarının hortumlanması listesinde lider Bloomberg’ finansal haber ajansı, Bulgaristan’ın skimming / kopyalama/ cihazlarını kullanarak banka hesaplarının hortumlanması listesinde lider olduğunu bildirdi. Ajans ‘Verayzen communikation’ Amerikan telekomünikasyon şirketinin raporunu aktarıyor. 20143 yılında bu işlerle uğraşan kişiler listesinde Bulgarların ardından Ermenistan, Romanya, Brezilya ve ABD vatandaşları sıralanıyor.

400 yıl sonrasına mektup

Karadeniz’de 100 milyar metreküp kapasiteye sahip doğalgaz yataklarının olduğu tahmin ediliyor Avusturya OMV şirketinin sözcüsü, Bulgaristan’ın Karadeniz açıklarındaki Han Asparuh bölgesinin hidrokarbon potansiyeli taşıyabileceğini açıkladı. “Han Asparuh” bölgesindeki doğalgaz miktarının 100 milyar metrküp olabileceği tahmin ediliyor. Fransız“Total”, Avusturyalı OMV ve İspanyol “Repsol” şirketlerinden oluşan konsorsiyumunun keşif lisansını aldığı bir kaç yıl önce bu miktarın 5 kat fazla olacağı tahmini yapılmıştı. Buna rağmen, bu doğalgaz rezervleri Bulgaristan’ın sahip olduğu sanılan

bütün kaya gazı rezervlerinden 10 kat fazladır. Doğalgaz yataklarının doğrulanması durumunda kuyudan doğalgaz üretimine 2017 yılında başlanması bekleniyor.

Bosna savaşında Hırvat birlikleri tarafından 16 Nisan 1993′te öldürülen Boşnaklar için anma töreni düzenlendi. 116 Boşnak, Vitez şehri yakınlarında bulunan Ahmiçi Köyü’nde öldürülmüştü. Bosna-Hersek’in Vitez şehri yakınlarında bulunan Ahmiçi Köyü’nde, Hırvat Savunma Konseyi (HVO) bünyesindeki birlikler tarafından 16 Nisan 1993′te katledilen 116 Boşnak törenle anıldı. 16 Nisan Ahmiçi Derneği Başkanı Elvedin Kermo, yaptığı açıklamada, her yıl düzenlenen anma törenlerinde, 152 evin ve köy camisinin de yakıldığı katliamın acısını yeniden yaşadıklarını ve katliamı yapanların hak ettikleri cezalara çarptırılana kadar da üzüntülerinin eksilmeyeceğini belirtti. Görgü tanıklarından Abdullah Ahmiç de 1993 yılındaki katliamda anne ve babası ile birlikte 3 kız ve 1 erkek kardeşinin öldürüldüğünü anlattı.

Üzerinden 21 yıl geçmesine karşın katliamın tüm detaylarını hatırlayan Ahmiç, “Annemi ve kardeşlerimi öldürdüler, ardından babamı gözlerimin önünde vurdular. Daha sonra bana ateş ettiler ve mermi yanaklarımdan girip çıktı. Kanlar içinde düştüm yere. Öldüğümü sandıkları için hayatta kaldım” dedi. 3 aylık bebek de öldürülmüştü Hırvat Savunma Konseyi özel birlikleri, 16 Nisan 1993′te Vitez yakınlarındaki Ahmiçi Köyü’nü basıp, 32′si kadın ve 11′i çocuk olmak üzere toplam 116 sivili katletmişti. Kurbanların en genci üç aylık bir bebek, en yaşlısı ise 81 yaşında bir kadındı. 30 kişinin henüz naaşları bile bulunamadı. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Ahmiçi katliamı için ‘insanlığa karşı işlenmiş suç’ hükmünü verdi, harekatın komutanı Dario Kordiç de 25 yıllık hapis cezasına çarptırıldı.

Savaş kurbanlarına anma

Bulgaristanlılar kredi kar tlarıyla dolandırıcılık olaylarından dünyayı kur tarıyor Dört Bulgar banka kartlarını hortumlamaktan kurtaran özel bir sticker yarattı. Sticker, karttan verileri saklıyor, öyle ki hırsızların bankamatikte kurdukları cihaz verilerini çalamazlar. Söz konusu sticker, ülkemizde ve yurtdışında lisans almış durumda, Bulgaristan’da ve dünya piyasasında sadece beş avro karşılığında satılıyor. Yılda dünya çapında banka kartlarının hortumlanması yoluyla milyarlarca dolar çalınıyor. Hırsız, önceden ATM’de scan yapan bir cihaz kuruyor ve böylece banka kartından bilgileri kopyalıyor. İnsan bunu tabii farkedemez. Alınan bilgiler, yeni bir plastik karta geçiriliyor ve hiçbir şeyin farkında olmayan kurbanın paralarının çekilmesi için kullanılıyor. Genç Bulgarların SkimProt stickeri, dünya çapında geliştirilen bunun gibi ilk üründür. Bu ürün, ülkemizde ve yurtdışında neredeyse bütün ATM’lerde çalışıyor. Bundan başka POS terminallerinde de kullanılabiliyor. Bu, paraların çekilmesinden önce kartı koruyan ilk korumadır. Çünkü şimdiye kadar bütün koruma metodları, hırsızlığın yapılmasından sonrasına yönelikti. Sticker, Yeni Zelanda, Kriminalistik ve Özel Teknik Enstitüsü ve ülkemizdeki banka laboratuvarlarındaki yoklamalardan başarılı bir şekilde geçti. Her yerde yankılar olumludur. Her şey hazır olduğunda gençler stickerin yaygınlaştırılması işine başlayacak. Gençler,

Mimar Sinan’dan

bankalara stickeri banka kartlarıyla beraber vermesini önermiştir. Ama onlara göre bankalar muhafazakardır ve yeni teknolojileri zor ve yavaş bir şekilde kabul ediyorlar. Gençler bankaların yakında kendileri onların işbirliğini aramalarını umuyor. Bulgar işadamları bu olağanüstü icadın özelliklerine inanmış ve bunun yaygınlaştırılmasını üstlenmiş özel bir şirket kurdu. İlk başlardaki kuşkuculuktan sonra herkes SkimProt’un çalıştığı kolaylıktan ve verdiği sonuçlardan hayran kaldı. Genç Bulgarlar, yılın sonuna kadar on ülke ile yaygınlaştırma sözleşmeleri imzalamayı niyetliyor. Gençler, banka kartlarını koruyacak diğer ürünler de geliştirmeyi planlıyor.

Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebası Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden rest... orasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı. Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu: “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu. Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.


8

Dünya’da üretilen en pahalı yapı, yapımı için 150 milyar dolar harcanmış olan Uluslararası Uzay İstasyonu’dur.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Dünya, bir bowling topundan bile daha pürüzsüzdür. Bowling topunun Dünya üzerinde keşfedilmiş en dayanıklı canlı olan Tardig- Bir günde 24 saat yoktur. Doğrusu, 23 saat 56 dakika 4 saniyedir. üzerindeki, hissedilemeyen pürüzlerin aksine, en yüksek dağ ile en derin rad, vakumlu uzay ortamında 10 gün hayatta kalabilmektedir. okyanus bile Dünya yüzeyinin kalınlığının sadece 5.000’de 1’ini oluşturur.

Her gün, uzayda yarattığımız uydu çöplüğünden Günümüzde, an itibariyle Dünya etrafında 22.000 adet uydu ortalama olarak 1 parça Dünya’ya geri düşmektedir. dolanmaktadır. Bunların sadece %5’i çalışmaktadır, %8’inin yakıtı bitmiştir, %87’si ise bozuktur/çalışmamaktadır.

Armstrong Limiti olarak bilinen yükseklik limiti yerden 19 kilometredir. Bu limitten sonra astronot kıyafeti giymek gerekmektedir. Eğer giyilmeyecek olursa, vücuttaki su, vücut sıcaklığında kaynamaya başlayacaktır.

Dünya’ya her gün 8.600.000 yıldırım düşmektedir.

Her yıl, 2.000 adet yeni deniz türü tanımlanmaktadır.

Dünya’daki suların %97’si tuzlu, %3’ü tatlı sudur.

Antarktika’daki toplam buz miktarı, Atlas Okyanusu’ndaki su miktarına eşittir.

1 Litre okyanus suyu içerisinde, 1 gram altının 13 milyarda biri kadar altın elementi bulunur.

Okyanuslarda ortalama 1.000.000 adet tür yaşadığı düşünülmektedir. Üstelik tüm okyanus türlerinin sadece%33’ünün keşfedildiği düşünülmektedir.

Her yıl ortalama olarak 8-12 adet insan, köpekbalığı saldırıları sebebiyle ölmektedir. Her yıl 100.000.000 civarında köpekbalığı, insan saldırıları sebebiyle ölmektedir. Her yıl, Sahra Çölü’nden Amazon Ormanları’na 40 milyon ton ağırlığında, besince zengin kum taneleri uçmaktadır.

Eğer Dünya’daki tüm sular bir küre olacak şekilde bir araya toplansa, bu kürenin çapı 1384 kilometre civarında olacaktır. Bu, Satürn’ün uydusu Tetis kadar büyüktür. Fotoğrafta büyük mavi Türkmenistan’da bulunan Cehennem Kapısı isimli çukur, yer küre Dünya’daki tuzlu suları, küçük küre ise tatlı suların toplamını altında sıkışmış gazın, düzgün bir krater içerisinde alev almasıngöstermektedir. Bunların büyüklüğü Dünya’ya kıyaslanmaktadır. dan ötürü, 40 yıldan uzun bir süredir, durmaksızın yanmaktadır.

Dünya’nın en kurak bölgesi olarak bilinen Antarktika’nın Kuru Vadi bölgesine son 2.000.000 yıldır hiç yağış düşmemiştir.

Şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık, 1922 yılında Libya’nın El Azizia ilinde kaydedilen 57.8 santigrat derece sıcaklıktır.

Dünya üzerindeki ilk canlılık örneklerine günümüzden 3.5 milyar yıl öncesine ait tabakalarda, Avusturalya’darastlanmaktadır. Bu o kadar uzun bir süredir ki, o dönemde atmosferde oksijen bile bulunmamaktadır.

Şimdiye kadar kaydedilen en soğuk gün, Antarktika’daki Vostok İstasyonu’nda kaydedilmiştir ve -89.2 santigrat derecedir.

Denizlerdeki atıkların %90’ı plastiklerdir

Dünya üzerindeki tüm volkanik aktivitelerin, %90’ı okyanus tabanlarında gerçekleşmektedir.

Dünya’nın en derin noktası olan Mariana Çukuru, okyanus yüzeyinin 10.9 kilometre dibindedir.

Önümüzdeki 300 yıl içerisinde, günümüzde var olan türlerin tamamının %75’inin soyu tükenecektir.

Her kıta, yılda ortalama olarak 2 santimetre kadar yer değiştirmektedir. Eğer fabrikalara uygulanan CO2 salınımı ücretlendirmesi üzerinden hesap yapılacak olursa, atmosferin parasal değeri 4.300.000.000.000.000 Sterlin olacaktır. Atmosferdeki her metreküp başına 1.3 CO2 molekülü düşer.

Dünya’nın en büyük kristalleri, 55 ton ağırlığındadır. Bu kristaller, Meksika’nın altındaki Naica gümüş madenlerinde yatmaktadır.

Dünya üzerinde açılan en derin delik, Sakharin-1 kuyusudur ve 12.4 kilometre derinliğe inmiştir. Dünya’nın yüzeyinden merkezine olan uzaklık (yarıçapı) ise 6371 kilometredir.

Bugüne kadar gezegenimizde 106.000.000.000 insan yaşamıştır. 2050 yılına ulaştığımızda Dünya’da 9.200.000.000 insan olacağı tahmin edilmektedir.

Her gün 200.000 yeni insan doğmaktadır.

Karıncalar uyumaz.

Bilinen en eski insan yapımı dini yapıt, Milattan Önce 10. milenyumda (MÖ 10.000) yapılmış olan Göbeklitepe’dir ve Türkiye’de bulunur.

Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, bir günde 90 cm kadar uzuyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi Nafiye YILMAZ -Bulturk Dnt.Kurulu Baskanı

Türk-İslam Ülküsünün Mütefekkiri Seyyid Ahmet A r v a s i

Seyyid Ahmet Arvasi, gerçek bir Türk milliyetçisi idi. İslâmın meşru çerçevesi içinde Turancı denilecek kadar Türkçü ve milliyetçiydi. Türklüğü beden, İslâmiyeti ruh bilen bir milliyetçilik anlayışına sahipti. Hayatı, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı karşı karşıya getiren dinimizin ve milliyetimizin düşmanlarına karşı mücadele ile geçmiştir. O, bu düşmanları durduracak tek reçete olarak da, felsefesini kendisinin oluşturduğu Türk-İslâm Ülküsü’nü görmüştür. Arvasi Hoca, milliyetçilik anlayışını şöyle özetlemiştir: “Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâmı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyetçilik şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmeklesuçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım”. Şanlı Peygamberimizin neslinden olan Arvasi Hocanın milliyetçiliği, ahfâdından kalan bir mirastır. Ailesinin muhterem büyüklerinden, büyük din âlimi ve gönül adamı, Necip Fazıl Kısakürek ve Hüseyin Hilmi Işık’ın mürşidi Seyyid Abdülhâkim Arvasi Hazretleri aile mensuplarına şu vasiyette bulunmuştur: “Türk milleti,sahabe-i kiramdan sonra İslâmiyete hizmet eden tek millettir. İslâmın bayraktarlığını yapan bu millet gelecekte de bu hizmetini sürdürecektir. Onun için hepiniz Türk milletinin hizmetinde olup onun yükselmesi ve yücelmesi için çalışacaksınız”. Arvasi ailesinin mensupları, bu nasihata sıkı sıkıya bağlı kalmış ve ömürlerini Türk milletinin hizmetine adamışlardır. Bu arada şu bilgiyi de aktarayım. Alparslan Türkeş’le Necip Fazıl’ı görüştüren ve aralarında bir gönül köprüsü kurduran da Arvasi Hocadır. Necip Fazıl, bu dostluk sonucu 1977 seçimlerinde MHP’nin İstanbul’daki mitingine katılarak konuşma yapmıştır. NEDEN TÜRK-İSLÂM ÜLKÜSÜ ? Arvasi Hoca, hâlâ Türklerin İslâmın bayraktarlığını yaptığına ve bu görevin hâlâ bu millette olduğuna inanıyordu. Bu yüzden bu iki mukaddes varlığın birbirinden ayrı, farklı ve karşı varlıklar gibi gösterilmesine tahammül edemiyordu. Bu yüzden, l965′te Sayın Ahmet Er’in radyoda yaptığı bir seçim konuşmasında dile getirdiği ve uzun yıllar milliyetçi câmiada çok tutulan ve sürekli kullanılan “Türkİslâm Sentezi”ifadesinden hiç hoşlanmadı. Çünkü, ona göre sentez, homojen olmayan nesnelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Sentez analiz edilebilerek ayrıştırılabilen bir oluşumdur. Halbuki Türklük ve Müslümanlık etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. İşte bu sebeplerle Arvasi Hoca, l970′li yılların başından itibaren, Türkiye’yi yüceltecek ve gençliğimize benimsetilecek düşünce sisteminin adını “Türkİslâm Ülküsü”olarak koymuştur. Hoca, aynı gerekçeyle, “kültür mozayiği” sözünden de çok rahatsızdı. Arvasi, Türk milliyetçilerinin, Türk-İslâm ülkücülerinin dâvasının, Allah ve Resûlünün dâvası olduğunu, bunun da “îlâ-yı Kelimetullah” dâvası olduğunu ve kıyamete kadar süreceğini savunuyordu. Aksini iddia edenlerin, ya Türk milliyetçilerini tanımadığını, ya da bühtan ettiklerini söylüyordu ve “Türk milliyetçisi, her şeyden önce bir iman adamıdır” diyordu. Türk milletinin dünyaya “nizâm-ı âlem”vermek üzere gönderildiğine inanıyordu. “Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse İslâm dünyası da güçlüdür” diyen Arvasi, İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefinin Türk devleti ve Türk milleti olduğunu belirtiyordu. Arvasi Hoca, İslâmın ve Türklüğün âşığıydı. Tarih boyunca bütün milletlerin putları, yani müşahhas ve maddi tanrıları olduğunu, halbuki Tanrının mücerret olduğunu söylüyordu. Bu konuda sık sık “Tarihte yontulmuş tanrısı olmayan bir millet vardır, o da Türk milletidir” derdi. Hem Müslümanlığı, hem Türklüğü ile iftihar ederdi. Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın bir yazısında dediği gibi, Arvasi Hoca, tıpkı 17. Yüzyılda yaşayan hemşehrisi müfessir Vanî Mehmet Efendi gibi düşünüyordu. Mehmet Efendi, yazdığı “Araisü’lKur’ân” isimli tefsir kitabında “Türkler, Kur’ân’da bahsi geçen Zülkarneyn’den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki, bu konuda tereddüdü mucip olacak hiçbir nokta yoktur” der. Hoca sık sık “Oğuz’un çocukları” dediğinde gözleri ışıldar, sesi gürleşirdi. Arvasi Hoca, Mustafa Kemal Atatürk’ü, son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak saygı duyuyordu. Onun bu konudaki duygusunu, Savaştepe İlköğretmen Okulu’nda görev yaparken öğrencileriyle 23 Nisan 1962′de yaptığı Anıtkabir ziyareti sırasında Anıtkabir Özel Defterine yazdığı şu ifadede açıkça görmek mümkündür: “Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Atatürkümüzün manevi huzurlarında millî ruh ve Türk şuurunun bütün imanını yaşadık.” (M. Ozan Semerci, Hatıraların Aydınlığında Seyyid Ahmet ARVASİ, s. 196-197)

9

Kırcaali Bölge Emniyet Müdürü olarak atandı Alptekin CEVHERLİ İçişleri Bakanı Tsvetlin Yovçev’in emirnamesiyle Ko- Yeni Stratejik miser Petko Deveciev, Kırcaali Bölge Emniyet Müdürü olarak atandı. Bugün yeni müdür, emniyet yönetimine İçişleri Bakan Yardımcısı Yordan Gramov tarafından tanıtıldı. petkodeveciev-kircaali-emniyet-mud Petko Deveciev 13 Mayıs 1964 tarihinde Kırcaali’de doğdu. 1987 yılında İçişleri Bakanlığı Akademisinde Kamu Düzeni Yönetimi ve Yollarda Güvenli Trafik Sağlanması üzerine gördüğü yüksek lisans eğitimini tamamladı. Filibe Paisiy Hilendarski Üniversitesinde hukuk üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. İçişleri Bakanlığı (MVR) sistemi dahilinde çalışmaya 1988 yılında başladı. O zaman Kırcaali Polis Merkezinde müfettiş olarak görevlendirildi. Daha sonra Kriminal Suçlar ile Mücadele Daire Başkanı, 1998 yılında Kırcaali Polis Merkezinde Kriminal Suçlar ile Mücadele Şubesi Müdürü atandı. 1999 yılında Kırcaali Polis Merkezi Müdürü, 2006 yılında ise Bölge Emniyet Müdürlüğünde Grup Başkanı görevlerinde bulunmuştur. Bundan önce en son MVR Genel Sekreter yardımcısı görevini yürütmüştür. Evli, bir çocuk babasıdır.

Bulgaristan Sınırında Yürek Yakan Olay

Bulgaristan sınırında yürek yakan olay Cesetleri bulanlardan Budakboğanca Köyü Muhtarı Ayhan Kayıcı, kadınla çocuğun birbirine sarılmış durumda ölü bulunmalarına çok üzüldüğünü söyledi. 4 kişinin de donarak öldüğü tahmin ediliyor. Bulgaristan’a sınır olan ve Edirne’ye 23 km mesafede bulunan Budakdoğanca Kırçeşme mevkiinde önceki gün ceset olduğunugörenlerjandarmaekiplerinehaber verdi. Olay yeri inceleme ekipleri tarafından yapılan araştırmada sınırı yasa dışı yollardan geçmek isteyen kaçaklara ait olduğu tahmin edilen ve tanınmayacak durumda çürümüş halde bulunan cesetlerden birinin kadın ve çocuğa, ikisinin de erkeğe ait olduğu saptandı. En az 2 aylık olduğu belirlenen cesetler savcılık incelemesinin ardından otopsi için Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi morguna kaldırıldı. K Ö Y M U H TA R I : ÇOCUĞUNA SARILMIŞ Cesetleri çalılıklar arasında bularak jandarma ekiplerine haber verdiğini ifade

eden Budakdoğanca Köyü Muhtarı Ayhan Kayıcı, köyün Bulgaristan’a 500 metre uzaklığında olduğunu belirterek “Köyden bir tarla sahibi beni aradı ve ceset bulduklarını söyledi. Gidip çalılıklara baktığımda insan cesetleri olduğunu gördüm. Bir anne ile çocuk birbirlerine sarılmış olarak ölmüşler. Daha sonra ben jandarma ekiplerine haber verdim. Yaptığımız araştırma da 2 ceset daha bulduk. Toplamda 4 ceset vardı. Donarak ölmüşler diye tahmin ediyoruz. Bulgaristan’a 500 metre mesafemiz var. Yasa dışı yollardan çok kaçak geçiyor. Jandarma ekipleri de bu cesetlerin kaçaklara ait olduğunu düşünüyor. Görünce çok üzüldüm, insan sonuçta hangi milletten olursa olsun. Soğuktan oraya sığındıklarını düşünüyoruz, çünkü ayakkabıları bile yoktu. Üstlerindeki kıyafetlerde kötüydü” diye konuştu. Kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesi için otopsi yapılan cesetlerin kimliklerini tespit etmek için jandarma ekiplerinin soruşturması sürüyor.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri çerçevesinde Kurtuluşta gerçekleşecek olan programda sahne alacak, Soumuil belediye başkan yardımcısı Behra Zulkar, Soumuil kültür evi başkanı Sevdiye Filiz. Soumuil kültür evi sekreteri Gülten Selari, Sağlık sorumluları Nadiye Apdullah ve 10 öğrenciden oluşan ekibe ziyaretlerinden dolayı teşekkürlerini ileten belediye bakanı Çağlayan, gösterilerinde başarılar diledi. Orhangazi Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Süleyman Aydın aracılıyla ziyarette

bulunduklarını ve Orhangazi’de kendilerine çok ilgi göstererek yardımcı olduklarını ifade eden Soumuil belediye başkan yardımcısı Behra Zulkar, Somuil ve Orhangazi belediyelerinin arasında ki bağın sıcak tutulması için ellerinden gelen gayret ve başarıyı göstereceklerini belirtti. Orhangazi belediyesi olarak her zaman destekleyici ve yardımcı dost bir belediye olacaklarının altını çizen belediye başkanı Çağlayan, ziyaretlerinin ardından Somuil ilçesinden Bulgaristan oyunlarını sergileyecek olan 10 öğrenciye hediyelerini vererek hatıra fotoğrafı çektirdi.

Bulgaristan heyeti Çağlayan’ı ziyaret etti

Sultanahmet Caminin Karşısı M ü k e m m e l M a n z a r a s ı y l a S u l t a n a h m e t Çatalçeşme sk.No.1/1 Te l : 0212 526 87 98

Y E L K E N Kafe RESTORANT

Konsept

SSCB’nin iflası ve dağılması ardından Türkiye ve NATO rahatlamış, askeri harcamalarda ciddi bir kısıntıya gidilerek aradan doğan fark ülkelerin refahına ve bilimsel çalışmalara fonlandırılmıştı. Hatta M. Gorbaçov ve ardından gelen B. Yeltsin döneminde süren bu rahatlama ortamı, Rus generallerinin üniformalarının Beyazıt’ta işporta tezgâhına düşmesine kadar devam etti. Hatta o dönem Çeçenistan’da bozguna uğrayan Kızıl Ordu, işgal altında tuttuğu Çeçenistan’ı terk ederken silahlarını da Çeçen mücahitlere satacak kadar vahim durumdaydı. 2 asra yakındır arka bahçe olarak gördükleri Balkanlar’da ise NATO tarafından hallaç pamuğu gibi atılan Rusya’nın karizması Yugoslavya’nın (Yeni Slav ülkesi) lokmalara ayrılmasıyla iyice dibe vurdu. Ancak bu rahatlama ortamının Batı ülkeleri ve Türkiye tarafından çok da iyi değerlendirdiğini söylemek biraz safdillik olur. Türkiye o dönemde ABD ve Almanya destekli bölücü terörle mücadele ederken, Batı ülkeleri de Irak ve Afganistan bataklığında çırpınıp durdu. Bu arada doğuda yeni bir güç unsuru hızla gelişmeye başladı. Bu da Çin’di… Türk Dünyası’na karşı korkutulmuş, sindirilmiş, ötekileşmiş, yetersiz bilgi ve stratejiye sahip olan Türkiye, YÖK merkezli öğrenci değişim programı ve birkaç proje hariç Türk Dünyası’na yönelik hiçbir stratejik derinlikli çalışma gerçekleştiremedi. Alfabe birliği gibi olmazsa olmaz bir ihtiyaç dahi aradan geçen 24 yıla rağmen henüz tam layıkıyla hayata geçirilebilmiş değil. Hâlâ Kazakistan ve Kırgızistan’da Kiril alfabesi kullanılıyor. V. Putin dönemi ise Rusya açısından bir gelişme dönemi olmakla birlikte Batı tarafından iyi değerlendirilememiş bir fırsatın da sonu anlamına geldi. Medvedev ve Putin ikilisi özellikle istihbarat imkânlarını çok iyi kullanarak Rusya’yı coğrafi derinlik imkânlarını da kullanarak hızla toparlamaya çalıştılar. Ne yalan söylemek lazım ki; bunu da önemli ölçüde gerçekleştirdiler. Henüz yeteri kadar güçlenene kadar dış politikada da dişini göstermeyen Rusya, son iki yıldır ciddi bir atağa kalkmış durumda. Suriye konusunda Batı’yı ve Türkiye’mizi frenleyerek elde ettiği diplomatik başarı, Kırım’ın tek kurşun atmadan işgali ile askeri başarıya da dönüşmüş oldu. Gerek Batı Avrupa ve Türkiye’nin doğalgaz yönünden Rusya’ya zorunlu olarak ihtiyaç duyması ve gerekse de askeri yönden eskisi kadar olmasa da hatırı sayılır bir güç haline gelmesi NATO’yu frenlemiştir. Şimdi de, Moldova’ya bağlı Transdinyester Özerk Devleti, Ukrayna’ya bağlı Donetsk ve ardından Harkov bölgeleri Kosova örneği halk oylaması ile bağımsızlık ilan edip, ardından Kırım örneği ile Rusya Federasyonu’na bağlanma çalışmalarını hızlandırdılar. Diğer yandan Moldova’ya bağlı Gagauz Türk Özerk Devleti de yaptığı referandum ile Moldova’nın AB’ye tam üye olarak girmesi durumunda Rusya Federasyonu ile birleşme kararı aldı. Böylece Rusya toprak büyüklüğü ve nüfus açısından çok önemi olmasa da jeostratejik konumu ve psikolojik etkisi bakımından çok önemli olan Kırım dahil 5 bölgeyi müdahale edilmezse kısa sürede topraklarına katmış olacak. Bunlardan birisinin Türk asıllı olması ise işin en ilginç yanını oluşturuyor! Bu konuda Türkiye’nin telkini var mı bilmiyoruz ama AB açısından çok onur kırıcı bir durum olduğu kesin. Netice olarak Karadeniz’de ciddi hiçbir limanı yokken önce Abhazya’yı fiilen işgal ederek Karadeniz’e yeniden merhaba diyen Rusya, ardından Kırım ile Karadeniz’de yeniden çok önemli bir üs elde etmiş oldu. Balkanlar’da da varlığını Kuzeydoğu istikametinden az da olsa hissettirmeye başlamış oldu. Böylece bundan 10 yıl önce ABD tarafından kuşatılma tehlikesi dile getirilen Türkiye, bu kez de Rusya tarafından kuşatılmaya çalışılıyor olabilir mi? Suriye, Irak Merkezi yönetimi, Ermenistan, Karadeniz kıyıları ve Balkanlar’da, yeniden karılmaya çalışılan kartlarla Türkiye sıkıştırılmaya çalışılıyor olabilir.


10

Türk partisine tepki

Nahit DOĞU Bulgaristan’daüyelerininçoğunluğunuTürklerinoluşturduğuHakveÖzgürlüklerHareketi’nin(HÖH),AvrupaParlamentosu için Delyan Peevski’yi aday göstermesi tartışma yarattı.Türk sivil toplum örgütleri, medya patronu 34 yaşındaki Peevski’nin Kırcaali’den aday gösterilmesine tepkili. Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkede Mayıs ayında seçim var. Seçimler, 22 – 25 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu’nun 751 milletvekilini belirlemek için yapılacak. Seçime gidecek ülkelerden biri de 2007’deAB üyesi olan Bulgaristan. Avrupa Parlamentosu’na 17 milletvekili gönderebilen Bulgaristan’da 18 siyasi partinin adayları yarışacak. Ülkedeki Türkler arasında ise aday tartışması var. Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), 34 yaşındaki milletvekili Delyan Peevski’yi Kırcaali’den aday gösterdi. Edirne merkezli Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı Zürfeddin Hacıoğlu, HÖH’ün, Peevski’yi aday göstermemesiyönündeimzakampanyasıbaşlatacaklarınısöyleyerek “Peevski’den daha bilgili, daha tahsilli, daha dürüst ve namusluTürkevlatlarıvarkennedenoadaygösteriliyor?”dedi. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hızmet Derneği Başkanı Rafet Ulutürk de, tepkisini dile getirirken “Şunu sormak istiyoruz. Hiçbir Bulgar partisi bir Müslümanı aday göstermezken, sözde Türk partisi bu kadar demokratik nasıl olabiliyor?” ifadelerini kullandı. Ulutürk, Bulgaristan’da bir milyondan fazla Türk’ün yaşadığını belirterek, “Vekil olacak başka namuslu insanlar bulamadılar mı? Peevski’yi aday yaparak milletle dalga geçiyorlar. Hadi diyelim aday için uygun Türk bulamadınız, namuslu Bulgarlar da mı yok?” dedi. HÖH: Peevski hakkında yanlış görüntü var HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan ise, sivil toplum kuruluşlarının tepkisini yersiz buluyor. Mestan’a göre, Peevski’nin kamuoyunda çarpıtılmış bir imajı var ve bu görüntü partinin genel imajının önüne geçmemeli. Lütvi Mestan, amaçlarının AP’deki mevcut milletvekili sayısını korumak olduğunu söylüyor: “Mevcut üç milletvekilimizle Avrupa Parlamentosu’ndaki pozisyonumuzu korumalıyız. Şartlar uygun olursa hatta dördüncü milletvekilimizi göndermeye çaba harcayacağız. AP seçimi şüphesiz desteklediğimiz Başbakan Plamen Oreşarski hükümetinin istikrarına da yansıyacak.” Peevski’ye Bulgarlar da karşı HÖH milletvekili Peevski, varlıklı bir aileye mensup. Annesi Irena Krasteva ‘Bulgar Medya Grubu’ şirketinin sahibi. Ülkenin en büyük matbaasına ve 12′den fazla gazeteye sahipler. Bu medya kuruluşları bir önceki GERB partisi hükümetini destekliyordu, ancak parti iktidarı bırakınca GERB’i son dereceağırşekildeeleştirmeyebaşladı.Milletvekiliolmasına rağmen parlamentoya adım atmayan, kamuoyunun önüne çıkmayan ve medya kuruluşlarının söyleşi isteklerini kabul etmeyen Peevski hakkında yolsuzluk iddiaları da mevcut. Geçen yılın Haziran ayında istihbarat teşkilatı Devlet Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (DANS) başkanlığına atanan Peevski, halkın tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Onbinlerce vatandaş ülkenin çeşitli şehirlerinde sokaklarda Peevski’nin atamasını protesto etti. Protestolar üzerine, Başbakan Plamen Oreşarski atama için halktan özür diledi, Peevski de istifa etmek zorunda kaldı. Böylece Peevski, DANS Başkanı görevinde bir gün kalabildi. Kaynak: Al Jazeera

Marmaris Turizm İstanbul Otogar

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bulgaristan’da 300 Çocuğu Sünnet Ettirdi

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kat- adımlarını attığı şölene Burgaz Başkonsokılarıyla Bulgaristan’ın 3 ayrı kö- losu Enver Niyazi, Bulgaristan Milletveyünde düzenlenen sünnet şöleninde kili Yanko Yankof, Tırgavişte Valisi Emel 330 çocuk erkekliğe ilk adımını attı. Rasimova, Kotel Belediye Başkanı HüseBursa Büyükşehir Belediyesi, yin Recep, Kotel Belediye Meclis Başkanı Bulgaristan’ın Gerlova Bölgesi’ndeki köylerde sünnet şöleni düzenlendi. Mehmet Ali Gazi ile bölge muhtarları da Gerlova’nın Küçükler Köyü ile Sungur- katıldı. Yöresel sanatçıların şarkılarıyla lar ilçesine bağlı Popoon ve Opaka köyle- şenlik havasında geçen sünnet şöleninde, rinde yaşayan 330 çocuğun erkekliğe ilk birlik ve beraberlik mesajları verildi. B U LT Ü R K ’ t e n GOPaşa AK Parti İlçe Başkanına ziyaret Durmuş MUTLU Bulgaristan Sivil Toplum Kuruluşları Evlad-i Fatihan Platformu BULTÜRK yönetim kurulu ve üyelerinden oluşan heyet GOPaşa Ak Parti İlçe Başkanı Şahin Pirdal’ı makamında ziyaret etti. Başkan Şahin Pirdal misafirlerine ziyaretlerinden dolayı teşekkür etti. Misafirlerine çay ve tatlı ikramından sonra. Başkan Pirdal yapmış olduğu açıklamada: “Gaziosmanpaşa AK Parti ilçe teşkilatı, seçimlerde elde ettiği büyük başarıya rağmen “Durmak Yok Yola Devam” ilkesi ile Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve 2015 yılında yapılacak olan Genel Seçim çalışmalarına başladık. Dolayısıyla başarının nereden geldiği veya başladığı belli oluyor. Yani, Çalışan her zaman Kazanır”. “Başbakanımız Sn. Recep Tayip Erdoğan’ın Ülke genelinde teşkilatlarına hâkim olduğunu ve ayrıca bu güne kadar kurulan Türk Cumhuriyetleri içinde ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Atatürk’ten sonra sahip olduğu en iyi teşkilat kurma ve teşkilatçılığın başarısını görüyoruz. Böyle bir teşkilatı kurma sevk ve idare etmek çok zor bir şeydir ve bunu başaran Liderler sayesinde Devletler asla yenilgi yüzü görmezler. Şu anda, AK Part de böyle bir lidere sahip ve Partisini çok iyi idare eden içinde bulunan tüm guruplara hâkim bir Genel Başkan ve Yardımcıları var. Bu yoğun çalışmalar da onların haklı başarısı oluyor”… “Gaziosmanpaşa AK Parti teşkilatı olarak bizler de daha yeni bir yerel seçimden çıktığımız halde önümüzdeki yıllarda yapılacak seçim çalışmalarımızı başlatarak her mahallemize ziyaretler yapmaya, toplantılar organize etmeye başladık. Bizim için gerçekten durmak yok, halkımıza hizmete ve yola devam” dedi. Özellikle seçim sonrası halkımızın teveccühüyle yeni Belediye Başkanımız Hasan Tahsin Usta’yı kazandıran Gaziosmanpaşa halkımıza duyarlılıklarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum”. “Ayrıca sizlerin ziyareti beni şahsen çok memnun etti, teşekkür ederim. Ülkemiz Çok zor dönemden geçti ve bu zor dönemde sizlerin desteği bize güç verdi. İnşallah GOPaşa halkı da bize inandı ve bizlere yolunuza devam edin dedi. Bizler hep birlikte bu zorlukları aşdık, GOPaşa ilçesini hep birlikte daha iyi yerlere taşıyabilmeliyiz. Bizler de üzerimize düşen görevi layıkıyla yapmaya çalışacağız”, dedi. “Bulgaristanlılar ve BULTÜRK’e seçim öncesi açıklamalarından bize AK Partiye destek verdiklerinden dolayı kendilerini kutluyorum. Tüm Rumeli – Balkan camiasından tek sizler bizim yanımızda olmanız ve AK Parti’yi desteklemeniz tüm diğer STK’lara karşı dik dur-

manızdan dolayı sizleri tekrar tekrar kutluyorum. Ayrıca sizleri her zaman destekleyeceğimizi bilmenizi isteriz. Çalışmalarınızda her türlü desteği yapmaya hazır olduğumuzu bilmenizi ister ve artık bizlerde Bultürk’ün çalışmalarında varız ve var olmaya da devam edeceğiz” dedi. BULTÜRK Yönetimi de yerel seçimlerdeki başarılarından dolayı kendilerini kutladı. GOPaşa Halkına inandığınız ve bu inançla halktan oy istediniz ve bu halk sizlere güvendiğini ve doğru yolda olduğunuzu gösterdi, muhalefet kırmızı kart beklerken halk sizlere tekrar yeşil kart gösterdi. Böylece yolunuza ve işlerinizi bıraktığınız yerden devam dedi. Bizler Bulgaristan’da yapılan hizmetlerinizden dolayıAK Partiyeherzamandesteğimizisürdüreceğiz.BULTÜRKolarak sizleri destekliyoruz ve başarılarınızın devamını dileriz. Sizlere ve tüm ekibinize önümüzdeki seçimlerde de başarılarınızın devamını diliyoruz. Artık Bulgaristan Türkeri’nin de AK Partiye oy verdiğini tüm Türkiye gördüğüne inanıyor ve buna herkesin inanmasını diliyoruz. Bizim insanlarımız oylarını ayakları yere basan vaatlere verirler. Kısaca Bayrampaşa’da Bulgaristanlıların Rumelilerden daha çok olduğunu da ortaya çıkmış oldu. Bizim insanlarımız adaletlidir, bizler nankör, vicdansız değiliz, Bulgaristan’a yapılan hizmetlerinizi görüyor ve bizlerde takibe devam ediyoruz. Bizlerde Hemşerilerimizin AK Partiye verdikleri destekten dolayı memnuniyetlerimizi sizlerle paylaşmak istedik. Allah utandırmasın, Allah yar ve yardımcınız olsun. Tüm dualarımız yaşanabilir Türkiye” ve “Yeniden Büyük Türkiye”yi birlikte kurmamız için… Bultürk YKurulu üyesi Sn.Seyhan ÖZGÜR’e Mazbatasını Gaziosmanpaşa Ak Parti İlçe Başkanı Sn. Şahin Pirdal ‘dan aldı. Ziyarete katılanlar: Başta Bultürk Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK, Yönetim Kurulu üyelerimizden Seyhan ÖZGÜR, Yuksel Demir, Şaban, Durmuş Mutlu, Fatma Mutlu, Nesrin Sipahi Kıratlı, Bengü Mutlu ve kurucu üyelerimizden Zihni Karpat katıldılar.

Bankalarla Anlaşmalıyız

A.Halide ÜMİTFER Diş Hekimi

0212 658 20 65

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65 Tel: 0212 556 45 30 500 Evler - 0531 450-46-85 Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler

Seyhan ÖZGÜR Tarih Ters Okundu

Osmanlıda olup biten her şeyi kötü bir şeymiş gibi anlatmak gerçekçilik olamaz. Türkleri sürekli ötelemekle ileri adım atılamaz. Ulusal bütünlük özgün azınlık kültürlerini eksiksiz içermelidir.Çingenelerin de Vatanı Bulgaristan. Onları vatandaş olarak yalnız kâğıt üzerinde değil gerçekten kabul etmeliyiz. Sizce, Bulgaristan’da işlerin yürümemesinin nedeni ne olabilir? Bu soruya yanıt veren Bulgarlardan yarısı yüzde yüz eşeği Osmanlı kazığına bağlar. Adına totaliter rejimden demokratik dizene Geçiş Dönemi dediğimiz şu yıllarda Bulgar halkının iktidarlara inanmadığa kesin tanık olduk. Kimi defa, kendimizi avutmak için, hükümet ortaklığında Hak ve Özgürlükler Partisi kişiliğinde Türkler ve Pomaklar olduğuna ısınamıyorlar diye düşünsek de, bir halkın kendi hükümetine inanmamasının derin kökleri olsa gerek. İktidar modelleri birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, hepsinde ötekilerden bir şeyler vardı. Çünkü hayat dünün bugüne uzanışı ve yarını arayışıdır. Bizdeki derin kökler her defasında ancak Osmanlı yıllarına kadar iner. Osmanlı döneminde halkın Sultan’a ve hükümetlerine inanmadığı kanısı yerleşmiştir. Soru şudur. Sultana ve hükümetine inanmayanların saltanatı nasıl oldu da 800 sene sürdü. Türker soyunun iyi yürekli, âlicenap, sabırlı, yardımsever, komşuluğa değer veren, hürmetli ve çalışkan insanlar olduğuna fırsat buldukça ifade getirenler, başka durumlarda insanımızı öteleyen, hor görenlerin sürüsüne katıldıklarının farkına bile varmazlar. Bir ölçüde bu, hep hoşgörülü olduğumuzdan, karşılıksız oluşumuzdan, karşılıklı toleransı aramayışımızdan, zorunlu kılmamızdan kaynaklanmadı mı? Bulgar yazarlarından Yordan Yovkov Dobruca Türklerini anlattığı eserlerinde arabacı Salih’in simasını gerçekten başarılı yazarken, samimiydi. Uockov’un toplu yapıtları ikincile ve hurdaya düşmüş, kolilere dolmuş el arabalarında gördüğümde yüreğim kan ağılıyor. Şu Levski de Türklerden gördüğü iyiliklerden, onların helal ekmeğini yediğinden olacak, demokratik cumhuriyette beraber yaşayacağız, eşit olacağız diye yazmıştı. Eşitlik sözünün içi de kemirile kemirile boş kaldı. Oysa hep tıka basa dolu olması gerekirdi. Biz çok hayırsever ve hoş gönül bir etnik topluluğuz. Olumlu yanlarımız olumsuz yanlarımızdan kat kat fazladır. Sevgisi dolu iyiliklerimizin hepsi kendi dilimizde efsaneleşti, Bulgar bizden hep yedi içti de bizi biz olarak doğru dürüst ne anladı ne de okudu. Açmak istediğim konuya bir başka açıdan bakarsak şu örneği de verebilirim. Zaman kesimi Almanya Kansleri Oto von Bismarck (171–1890) dönemidir. İstanbul başkenttir. Alman diplomatlarından birinin bir kız çocuğu vardır. Kız okul çağındadır ve sorun olur, haşmetlinin kulağına gider. Sultan hazretlerinin de o dönemde okul çağında bir torunu vardır Bunların ikisi Sarayın bir köşesinde özel öğretmenler tarafından yıllarca eğitilir. Hocaları Divandan, Tasavvuftan çağdaşlaşan dünyaya edebiyat dolu, bağlama ve tamburasından Türk Osmanlı sanatıyla gönül sıcaklığı akan bir ozanlardır. Okul bitiminde ikisi de oğlan gibi giyinmiş, Tekke, kervan saray, cami medrese Anadolu dolaşmışlar o memleketin yerel kültür dallardan balı toplarlar. Zaman geçer Alman diplomat kızıyla birlikte Almanya’ya döner. Kız Alman dil bilimi ve edebiyatı okur ve İkinci Dünya Savaşı öncesi ve savaşın çok ağır yıllarında İstanbul okulunda ve Anadolu gezisinde aldığı notları işler. Türklerin yaşayışını, hayatını, adetlerini, törelerini, sanatını ve sözlü edebiyatını yazar. Türk halk edebiyatını, masallarımızı, öykülerimizi, şiirimizi, manilerimizi, taşlamalarımızı birer birer oya gibi işler ve 12 cilt halinde Almanca olarak kitaplaştırır. Büyük Savaştan hemen sonra, bitkin ve yorgun Alman ruhuna yeniden hayat bulması için manevi gıda olarak 1947’de sunar. Eser sevilir. Ruhunu savaş karanlığından, canını acılardan kurtarmaya çalışan Almanlar, Türk sanat ve kültüründe, gelenek ve hoşgörüsünde, masallardaki emsalsizlikte sıcak bir derinlik bulur ve yeni bir dünya aramaya başlar. 1950’den sonra. Almanya’nın yeniden kalkınması gündeme geldiğinde dış ülkelerden işçi alınması gerekir. Halk oylaması yapılır. 12 ciltte toplanan Türk masalları Almanları öyle büyülemiştir ki, Türkler oylamayı kazanır ve artık 3.5 milyonu bulan Almanya Türk topluluğu böyle oluşur. Bunu yazıya dökmekle, bir kişinin bile gerçekçi olduğunda, dünyayı doğru okuyup doğru anlatışında düşmanlıklardan dostluklar yaratacak güçte olduğunu ortaya koyabilme gücüne sahip olmasıdır. Bu yazımı yazmama vesile şudur. Kısa adı “VMRO” – (Makedonya İç Devrim Örgütü) Başkan Yardımcısı, hukukçu ve “Sansürsüz Bulgaristan” Partisi Avrupa Birliği Parlamentosu milletvekili aday listesinde ikinci sırada bulunan Angel Cambazki’nin Bulgar TV programlarına çıkıp, Avrupa Birliği’ne gitme nedenlerini şöyle anlatmasıdır: “İLK VE EN ÖNMELKİ VAZİFEM TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYE OLMASINI ÖNLEMEKTİR. TC. AB’ye girerse biz biteriz!” Şaşma da dur. Olacak iş değil. Allah’ım bir Avrupa’dan ne kadar gerideyiz? Bunların hedefleri Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını Türkiye’den koparıp ezmektir. Başka bir hedefleri olduğuna asla inanmıyorum. AB milliyetçileriyle bu işte birlik olmak istiyorlar. Aynı partinin arkasında duran ise, bir Rus para babası, gazeteler yazdı, 8 milyar 800 milyon US Dolar parası varmış ve bu kopoyları yemliyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

D r.

Halide ÜMİTFER

Eden Kendine Eder B u l g a r i s t a n ’ d a Ya r g ı B ü y ü k B a s k ı A l t ı n d a B u l u n u y o r. Sofya İstinaf Mahkemesi Başk a n ı P e m k e z o v S o rg u l a n ı y o r. HÖH milletvekili Delyan Pee v s k i h a k k ı n d a ş o k a ç ı k l a m a l a r. 2 5 M a y ı s ’t a B u l g a r i s t a n ’ ı Te m i z l e y e l i m K a m p a n y a s ı B a ş l ı y o r. Bulgaristan’ı skandallar ırgalıyor. HÖH / DPS partisi milletvekili ve HÖH / DPS Partisi Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu milletvekili adayı Daniel Peevski’nin Bulgaristan Cumhuriyeti İstinaf Mahkemesi Başkanlığını, yargıçlarını, mahkeme üyelerini, savcılığı ve diğer devlet organlarını baskı altına aldığı, arasız baskı uyguladığı ve şiddette başvurduğu ortaya çıktı. Peevski’nin, HÖH partisi adına, şahsen fahri Başkan Ahmet Doğan adına hareket ettiği açıklandı. Yargıyı politik baskı altına alan HÖH – DPS mafyası rüşvet ve yolsuzluk davalarında olduğu gibi, cinayet davalarında da son söz sahibi olmaya çalıştığı basına düştü. Yorumlarda, Milletvekili Peevski’nin eski hükümetin İç İşleri Bakanı Ts. Tsvetanov’la 49 defa görüşmesinin de yargıya baskı konusunu kapsadığına işaret ediliyor. Gazeteler bu baskının yıllardan beri devam ettiğini yazıyor. Sofya İstinaf Mahkemesi hangi derecede olan bir yargı organıdır? Bu mahkeme Bulgaristan yargı sisteminde tepeden aşağı bakıldığında 4. yerde bulunur. Bu mahkemede ancak yüksek yargıç ve savcıların, bir de dokunulmazlığı olan kişilerin yanı milletvekillerinin davalarına bakılır. 4 yıldan beri Mahkeme Başkanı görevinde bulunan Veselin Penkezov bu hafta bir dönem daha başkan kalmak için dilekçe sunmuştu. Sofya İstinaf Mahkemesinde (SİM) hangi davalar görüldü ve nasıl sonuçlandı? Örneğin halenVarna hapishanesinde bulunan HÖH milletvekiliveSilistreiliDulovo(Akkadınlar)Belediye Başkanı D-r Nihat Tabakov bu mahkemede yargılandı. Yargıya uygulanan politik baskıda bardağı taşıran son damla şöyle ortaya çıktı. HÖH / DPS milletvekili ve fahri başkanı Ahmet Doğanla ilgili davalar da bu mahkemede görüldü. 2013’te yılın politik olayına parmak basan yüksek mimarlık öğrencisi Oktay Yeni Mehmedov Sofya İstinaf Mahkemesinde beraat etti. Bu Mahkemesi (SİM) 2011-13 yılları arasında ulusal çapta çok önemli iki davaya baktı. Bunlardan biri, bir önceki Sosyalist Parti ile Hak ve Özgürlükler Partisi iktidar ortaklığında gelişen ve başa çıkılamayan “para için iş adamı kaçırma” olayları davasıydı. Külhan beyler adam kaçırıyor milyonlarca Euro fidye istiyor, parmak ve kulak kesip yakınlarına gönderiyordu. Adam kaçıranlar tutuklandı ama ceza alan olmadı. Lakabı “ahtapot” olan ve gizli istihbarat servisi görevlilerinden biri olup, “Lev İns” sigorta şirketinin de sahibi olan Aleksey Petrov’un uyguladığı baskı ve teröre karşı açılan davalara da aynı mahkeme baktı. Bu davaların ikisi de Başbakan Boyko Borisov hükümeti zamanında görüldü ve içeri giren olmadı. Şimdi Mahkeme Başkanı Penkezov “İç İşleri Bakanı Ts. Tsvetanov bana baskı yaptı,” diyor. Yargı sisteminin bağımsızlığının korunmasında yargıçlara yapılan her türden baskının hemen savcılık makamına bildirilmesi ve gerektiğinde kamuoyuna açıklanması zorunlu bir koşuldur. Bu yapılmadan yargı sistemi ayakta kalamaz, adalet sağlanamaz. Anında müdahale edilmezse hiçbir şeyi sonradan düzeltmek olası değildir. Kırık dirsek yenin içinde kalır. Sofya İstinaf Mahkemesi Başkanı Veselin PENKEZOV açıklaması: 24 Nisan 2014 günü SİM Başkanı V. Penkezor bir basın toplantısı düzenledi. Bulgaristan’ı ırgalayan açıklamalarda bulundu. Mahkeme Başkanı kendine yapılan baskıları anlattı. Dava sonuçlarının dikte edilmek istendiğine işaret etti. Örneğin, milletvekili D. Peevski’nin Oktay Yeni Mehmedov hakkında 20 yıl hapis cezası istediğini. D-r Nihat Tabakov’un da aklanmasında direndiğini anlattı. Savcılık ve devlet makamları tarafından gerekli önlemler alınmadığı halde, yargıçların davalara girmekten vazgeçeceğine işaret etti. HÖH / DPS milletvekili D. Peevski’nin mahkemeye müdahalesi sınır tanımıyor. Aile üyelerimin hayatı da tehlike altında, diye konuştu. Bu arada, Sofya’da adalet organlarının çalışmaları konusunda yorum yapan bazı gazetecilerin araçları yandı. Sofya Şehir Mahkemesi eski Başkanı Kutsova’nın evi soyuldu. Parlamentodan ve oligarşiden tırmanan baskılar demokratik kamuoyunda sokak tepkileri uyandırıyor. Basın kalemini sivriltti. Avrupa basını Bulgaristan’da yargı bağımsızlığı olmadığı konusuna birinci sayfaya çekti. Avusturya’da çıkan “Der Standart” gazetesi Bulgaristan yargı sistemini analiz ettiği yazıyı “RÜŞVET AVCILARI” başlığıyla bastı. Bu yazıda mahkemelerin rüşvvetle çalıştığına yer veriliyor.

Bulgaristan’da Pomaklar par ti kuruyor N e s r i n Uzun yıllardır siyasi bir çatı altında birleşemeyen Pomakların geçen kasım ayında başlayan parti kurma çabaları sonuç vermek üzere. İlk Bulgar Pomak partisinin kuruluşu bir ay içinde açıklanacak Pomak kökenli Bulgaristan vatandaşı olan, Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı Efrem Mollov, Bulgaristan’da yaşayan Pomak kökenli vatandaşların siyasi temsiliyeti için geçen yıl ilk adımı atmıştı. Mollov, partinin kuruluş toplantısını da geçen yılın kasım ayında Filibe’de yaptı. Partinin adı: Kültür, Özgünlük, Çeşitlilik İçin Yurtsever Birliği Partisi (POMAK) olacak. Mollov, partinin etnik temele dayanmayacağını belirterek yapılan baskılara işaret ediyor Pomak partisi resmi kayıt için gün sayıyor. Partinin üyeleri ve başkan yardımcıları, partinin resmileşmesinden önce isimlerinin öne çıkmasını istemiyorlar. Geçtiğimiz günlerde kurucu üyelerin toplantısı yapıldı. Bir ay içinde başkan ve başkan yardımcıları ile yönetim kurulunun seçileceği toplantı yapılacak. Ardından da .resmi kayıt için başvuruda bulunulacak ’Tüm azınlıkları birleştirmek istiyoruz‘ Al Jazeera’ye konuşan Mollov, yıllardır hiçbir iktidarın Pomakların yararına çalışmadıklarını, azınlık çıkarları için de adım

:atmadıklarını belirterek şunları söyledi Partiler Avrupa yasalarıyla çelişerek,“ Bulgaristan’da farklı etnik azınlıkların varlığını tanımıyorlar. Sadece biz Pomaklar değil; Makedonlar, Vlahlar, Karakaçanlar, Gagağuzlar, Romanlar vs… Türkleri de unutmayalım. Bu açıdan bakıldığında statükonun partileri öyle bir rejim ve anayasa yaptı ki, ”.tek uluslu bir devletten bahsediliyor Kültür, Özgünlük, Çeşitlilik İçin Yurtsever Birliği Partisinin (POMAK) lideri Efrem Mollov Amaçlarının sadece Pomak partisi kurmak olmadığını belirten Mollov, tüm etnik grupları, kendini farklı etnik grupta gören insanları birleştirmeyi amaçladıklarını ifade ediyor

BSP lideri SergeyStanişev’e yönelik gizli evrakı kaybetme suçlamasıyla açılan davanın başlaması ikinci kez ertelendi. Sofya Şehir Mahkemesi, Başbakan olduğu dönemde, Ulusal Güvenlik (DANS) tarafından kendisine saklamak için verilen yedi gizli evrağı kaybetmek suçlamasıyla açılan davayı ikinci kez erteledi. Davanın ertelenmesine sebep olarak ise, hakim ile Stanişev’in avukatlarının, meclis Başkanı Mihail Mihov’dan Stanişev’in savcılıktan gönderilen mahkemeye davet kağıdını alıp almadığı konusunda bir cevap alamadıkları gösterildi. Yasaya göre, bu davet mektubu, duruşmanın yapılacağı günden 7 gün önce alınması gerekiyor.

Sergey Stanişev, 23 Ekim 2013 tarihinde Bulgaristan Başsavcısı Sotir Tsatsarov’a bir mektup yazarak, başında bulunduğu kurumun konu ile ilgili kesin bir tutum ortaya koymasını istedi. Stanişev mektubunda, ‘Savcılık tarafından izlenecek yolda eksiklik olmasından dolayı konu hakkında toplumda ve kamuoyunda spekülasyonlara sebebiyet veriliyor. Bu durum hakkında bir karar verileceğinden eminim. Toplumun gerçekleri öğrenmeye hakkı vardır. Ben de ismimin temize çıkmasını istiyorum. Bu nedenle gerekli girişimlerde bulunarak suçlamada bulunmasını veya bundan vazgeçmesini ümit ediyorum.’ ifadelerini kullanmıştı.

Bulgaristan’dan çıkmayan izin Avrupadan çıktı. Avrupa Parlamentosu, Avrupa seçimleri için başlattığı kampanya kapsamında hazırlanan TV spotlarında Türkçe’ye de yer verdi. Avrupa Parlamentosu (Ap), 22-25 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Avrupa seçimleri için başlattığı kampanya kapsamında hazırlanan TV spotlarında Türkçe’ye de yer verdi. SLOGAN; “KARARLARI KİMİN VERECEĞİNE SİZ KARAR VERİN” “Kararları kimin vereceğine siz karar verin” sloganının kullanıldığı videoda, AP’nin 751 üyesinin belirleneceği seçimlerde oy kullanma çağrısı yapıldı. AB’nin resmi dillerinin yanı sıra Baskça ve Katalanca gibi bölgesel dillerde de hazırlanan reklam, Kıbrıs’ta resmi diller arasında Yunanca ile birlikte Türkçe’nin de yer al-

ması nedeniyle Türkçe olarak da hazırlandı. Ancak Türkçe, Ab üyesi olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu yönde bir talepte bulunmamış olması sebebiyle AB’nin resmi dilleri arasında yer almıyor. 24 RESMÎ DİL BULUNUYOR AB’nin İngilizce, Almanca, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca, Portekizce, İsveççe, Yunanca, Bulgarca, Felemenkçe, Çekçe, Danca, Hırvatça, Maltaca, Lehçe, Macarca, Romence, Slovakça, Slovence, Estonca, İrlandaca, Letonca, Fince ve Litvanca olmak üzere toplam 24 resmi dili bulunuyor. Aydın FİDAN

SİPAHİ Barutin’de Anma Töreni-2-

Stanişev’in duruşması ikinci kez ertelendi

Avrupa’dan

Türkçe’ye

21. Yüzyılda Bulgaristan

Onay

Türkiyeİlişkileri

Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi Süley- teriz. Ülkelerin daha iyi enerji güvenliği için katkısı olaman Gökçe, Başkent Sofya’da “21. Yüzyılda caktır. TANAP fiyat ve tedariklerin istikrarı ve kaynakTürkiye-Bulgaristan İlişkileri” konulu konfe- ların çeşitlendirilmesi amavını yürütecektir” dedi. Bulgaristan ile Tükiye arasındaki ilişkilerin çok ransta ikili ilişkilerin son durumunu değerlendirdi. Atlantik Kulübü, Diplomasi Enstitüsü ve Türkiye Büyükelçiliği’nin düzenlediği forumda konuşan Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi Süleyman Gökçe, Türkiye’nin her zaman özgürlük ile güvenlik arasında dengeyi takip ettiğini belirtti. “21. Yüzyılda Türkiye ve Bulgaristan İlişkileri” konulu bir sunum yapan Büyükelçi, Türk dış politikasının krizlere değil vizyona yönelik hareket ettiğini kaydetti. Bölgedeki güvenliğe önem veren Türkiye’nin 1995 yılından bu yana bölgesel tüm barış koruma operasyonlarına aktif olarak katıldığını vurgulayan Gökçe, Türkiye’nin Bulgaristan’ın NATO üyeliğine de verdiği kararlı desteği hatırlattı. Süleyman Gökçe, bölgede enerji güvenliği ve enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi açısından Trans Anadolu Doğal Gaz Projesi-TANAP’ın önemine işaret etti. “TANAP projesinin Bulgaristan’a kadar gelmesine imkan var” diyen Gökçe, iki ülke Ekonomi Bakanlarının Türkiye’den Avrupa’ya Azerbaycan doğalgazı nakli konusunda Memorandum imzaladıklarını hatırlattı. Büyükelçi Gökçe’ye göre, Ukrayna hattından gelen Rus doğalgazının tedariğinde oluşan güvensizliği de hatırlatarak, Kremlin’e karşı uygulanacak yeni yaptırımlarla “Güney Akım” projesinin dondurulabileceğini de vurguladı. TANAP-Türkiye ile doğalgaz bağlantısı Avrupa Komisyonu tarafında “ortak yarar sağlayacak” bir proje olarak nitelenmişti. Türk diplomata göre, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, ülkede ekonomik istikrar ve kalkınma için de önemli bir etkendir. “TANAP’ın Bulgaristan’a kadar uzatılmasını is-

iyi bir yörüngede olduğunu kaydeden Gökçe, ticari hacmin 10 milyar dolara ulaşmasını ulaşılabilir bir amaç olarak değerlendirdi. Bulgaristan’da büyük Türk yatırımcılarının olduğuna değinen Gökçe, bu şirketlerde yaklaşık 10 bin kişinin istihdam edildiğinin altını çizdi. Bulgaristan ile ilişkilerinin çok eskiye dayandığını hatırlatan Büyükelçi, “Fakat bundan daha önemlisi gelecekte beraber ne yapabiliriz” dedi. Süleyman Gökçe konferans katılımcılarına Türkiye’nin megaprojeleri hakkında da bilgi verdi. Altyapı ve ulaşım projelerinin tüm bölge açısından büyük önem teşkil edeceğivurgulandı. “Türkiye’nin mega projeleri hem Bulgaristan, hem Türkiye, hem tün bölge için hizmet verecektir. Boğazın altındaki Marmaray 3 milyar dolarlık bir dev projedir. Hızlı otobanların uzunluğu da 2023 yılına kadar 10 bin kilometreye ulaşacak.Otobanları Bulgaristan ve Yunanistan’a doğru da götürmek istiyoruz”. Marmaray projesi, 10 bin kilometrelik otoban inşaatları, İstanbul’da kurulmak üzere olan dev havaalanı ve üzerinde çalışılan enerji projelerini örnek gösteren Gökçe, Türkiye’nin komşularının bu gelişmelerinden yararlanarak, işbirliğini daha da artırabileceklerini vurguladı. Türk Hava Yolları da Bulgaristan’da etkisini arttıracak ve 21 Mayıs’ta İstanbul-Varna seferlerini de başlatacak. Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi Süleyman Gökçe, bu dev projelerin hem ekonomik istikrar, hem de bölgenin gelişiminde damgasını vuracağını kaydetti.

Burada şişeden su içen yok. Köyün içinde köşe başı çeşme var. L. Mestan ekmek arası köfte dağıttı. İçecekler de ondandı. Hatır için aldılar, fakat ekmek içine pek alışmamışlar, doğada Hıdrelez havası var. Çayırlarda meleşen kuzular, görüşmeye katılanlara, biz ne güne duruyoruz, ekmek içiyle iş olur mu, ayıp ettiniz, der gibi baktılar. Çok çekmiş Barutin köylüleri. Onları bulmayan yok, yargısız infazlar, sürgünler, hapisler, hep inmeye çalışsalar da dağlardan, yurt bildikleri tepelerde yumakla birlikte sevgi örüp sevgi sarmışlar. Bakışlarında olağanüstü sıcaklık olan yerliler güneşli ve huzurlu bir günün keyfini çıkardılar. Akar dağın derdi dereye, Çaylara, ırmaklara, denize ve Dönmemek üzere bir daha dağlara, Katılır okyanusta engine. Çok zor da olsa, Barutinliler bu güzel dağlarda Türk kimliğini koruyabilmişler. Dilleri, örf ve adetleri, şarkılarıyla yaşıyorlar. Bahar yaz derken, çömlekte fasulye, kül altında patates, kayıkta yoğurt ve bakırda tarhana yetmiş en ağır kış altından hayatla çıkmalarına, unutmamışlar hiç, işte o dehşet dolu 1972’de vahşi bir saldırıyla bozulan oyunu ve 42 yıl sonra tencere kapağını bulmuş ve devam ediyor yavaş yavaş yeni yolda tekerlenerek ilerlemeye. Bu köyde demokrasi kavgası yapılmıyor. AB Parlamentosuna kimi göndereceklerine de karar vermemişler, zaten kendilerinden bir şey sorulacağından inanmıyorlar. Onlar için çok önemli olan, büyük politikanın altında kalmamaktır. İnandıkları konularda çok kararlı olsalar da halen araba yokuş aşağı ve bildiğince gidiyor. Biz dere yollarını kestik. Yamaçlara duvarlar gerdik. Sakladık dağların gözyaşını. İstemedik kayıplara karışmasını. Bu denli güzel bir doğaya devlet tarafından özel programlar uygulanmadan dört elle ve vicdanlı şekilde sahip çıkmak, onlara bahşedilen her şeyi korumak ve yaşatmak vazifeden olmuş. Bu konuda köyde ayrım gayrım yok. Yılmayan usanmayan sevdikçe seven ve sevilen, tabiat ve toplumla tam bir uyum sağlayarak yaşamayı beceren bu insanlardan öğrenilecek çok şeyler var. İyi kötüden ayırıp hayat yoluna dikmek, en büyük özellikleri şeklinde yerleşmiş. Birbirlerinin emeğine, hedefine, emeline saygı, ana dayanak noktalarından olmuş. Bu köyde birinde bir şey varsa herkeste olduğu anlamına gelir. Belki hele kış doldurduğunda şehirlerden bir az uzak kaldıklarından gelişmiş bu duygular. Böyle bir yardımlaşma anlayışı yerleşmiş ve herkes bambaşka bir harmoni içinde arıyor birliktelikteki yerini. Komşuluk ve hoşgörüden daha sıkı bir birliktelik dokusu bu. Birliktelikten çok derin bir manevi dünya oluşmuş ve aile dallarında serpilip açmıştır. Son damlalar hep bizimdir, Ayazma sularının dağlar denizinde Biz akarız, dolarız, taşarız, Su gibi uyurken, deniz gibi dalgalıyız. Barutin köyünde bir fabrika kurmak aklına gelmemiş kimsenin ve HÖH’ün. Kuru gelip kuru gitmek adettendir buralarda. Orman köylüleri kimseden bir şeycik beklemediklerinden, aldatılsalar da, kusur bağlamazlar. Burada köylüler, köylerinde yaşayan, doğal köylü kalmışlar. 1972’den sonra da çapalara çapa, oduna odun, ateşe ateş, masala masal, yıldızlara yıldız demeye devam etmişler. Bir bakışla anlaştıklarından aralarında, değiştirilen isimlerini öğrenmeye gerek kalmamış. Başka köylerden çok çatal baş çıkmış, ama Barutin insanı tek kalem dimdik ayakta kalmış ve biz onları gururlu bulduk. Devam Gelecek Sayıda


12

Bulgaristan Türklerinin Sesi

BULGAR GİZLİ ARŞİV S o n y, E d w a r d S n o w d e n ’ ı Ş a k i r

BELGELERİ-(1) F i l m Ya p a c a k Bakalım Amerika hüAralarında yapılan açıklayıcı çalışmalara rağmen, bir kısmı hala “zorla asimilasyondan” korkmaktadır, bu da onların göç eğilimlerinin artmasına sebebiyet vermektedir. İçişleri Bakanlığı Yetkililerinin, Bölge Parti ve İlgili Devlet Kuruluşları ile sıkı işbirliği yaparak, bu yöndeki çalışmaları ve devam edecek isim değişikliklerinin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi için, güvenlik önlemlerinin artırılması, Türk milliyetçilerinin faaliyetlerinin ortadan kaldırılması, yeni karışıklıkların önlenmesi, terör ve diğer düşmanca tüm eylemlerin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir”. Bilindiği gibi, Bulgar Devleti Berlin Antlaşması ile kurulduğu tarihten itibaren Devleti Yönetenler, toprakları içinde yaşayan yoğun Müslüman nüfusu ve Bulgaristan Türklerini çeşitli metotlarla birbirinden ayırmaya ve düşman etmeye çalışmışlardır. Birbirinden ayırmak için önce Soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden, Bulgar çoğunluğun bulunduğu yerlere sürgün ile bir kısım Bulgarları da Türklerin yoğun yaşadığı bölgelere yerleştirmişlerdir. Savaşlar sırasında Etnik arındırma ve Zorla Din Değiştirmeler de yaşanmıştır. Ancak Müslüman ve Türklerin bu şekilde asimile edilmesinin çok uzun zaman alacağı anlaşılınca Komünist Rejim döneminde,1950-51 ile 1968-78’ yıllarında,Türkiye’ye toplu göç de rejimin arzu ettiği ölçüde Türk nüfusunu azaltamamıştır. Bunun üzerine Bulgar Komünist Partisi ve Bulgar Hükümeti bir dizi gizli kararlarla, zorla isim değiştirmek suretiyle Müslüman azınlığın nüfusunu azaltmaya başlamıştır.1970’li yıllarda Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Pomaklar ve Çingenelerin isimlerinin değiştirilmesi ile başladığı asimilasyon uygulamalarına, 1980’li yıllarda Bulgaristan’da ( tek uluslu) bir “Bulgar Sosyalist Devlet” yaratmak sevdası ile devam etmiştir.Burada ilginç olan isimleri değiştirilenlere tercih hakkı tanınmamakta ve Bulgar,Slav ve Hıristiyan isimleri almaya mecbur edilmektedirler,ancak söylemde biz sizin dininize dokunmuyoruz demektedirler. Komünist Partisinin almış olduğu kararlar yönünde, bu defa Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların aslında Osmanlı Döneminde zorla İslam Dinini kabul eden Bulgarların torunları olduğu “Tezi” işlenmeye başlanmıştır. Bulgar Bilimler Akademisi (BAN) ve Sofya Üniversitesi bünyesinde oluşturulan bir “Bilim Koordinasyon Kurulu” tarafından sipariş üzerine bulunan, sözde tarihi belgelerle de tez desteklenmiştir. Yukarıda ele alınan gizli belgede, ad değiştirmek suretiyle asimilasyonun karışık evliliklerden oluşan (Türk-Pomak) ailelerde nasıl uygulandığı anlatılmaktadır. Hiç bir hukuki dayanağı olmadığı gibi,bütün iç hukuk,antlaşmalar ve temel insan haklarına aykırıdır. Yani Pomaklar, kendi tezlerine göre Bulgar olduğundan, ilan ettikleri ”Yeniden Doğuş Sürecinde” Özel görevliler tarafından Nüfus kayıtları, Doğum Belgeleri ve diğer belgeler taranarak, tespit ediliyor ve onlarla evlilik yapan Türkler de onlarla birlikte sözde “Gönüllü” isimlerini değiştirerek Bulgar adları aldıkları anlatılmaktadır.

kümeti bu işe ne diyecek? Sonraki Teknoloji Haberi 16 Mayıs 2014 11:00 Önceki Teknoloji Haberi Sony, Edward Snowden’ı Film Yapacak Bakalım Amerika hükümeti bu işe ne diyecek? sony-edward-snowdeni-film-yapacak Mahmut Saral Son yılların en çok konuşulan isimlerinden bir tanesi olan eski CIA çalışanı Edward Snowden’ın yaşadıkları film oluyor. Gazeteci Glenn Greenwald’ın yazdığı “No Place to Hide: Edward Snowden, the NSA and the US Surveillance State” isimli kitap, Snowden’ın verdiği bilgilerden yola çıkılarak hazırlandı ve Sony Pictures da bu kitabın film yapım haklarını satın aldığını duyurdu. Snowden, gazeteci Greenwald ile Hong Kong’ta bir araya gelmiş ve bilinmeyenleri bir bir paylaşmaya başlamıştı. Sonrasını zaten biliyorsunuz. Amerika devleti tarafından istenmeyen adam ilan edilen Snowden, Rusya’ya sığınmıştı. Amerika’da Snowden’ın iade edilmesini, yargılanmasını ve hatta ölmesini isteyenler var.

Snowden ise, özel hayatın neredeyse yok olduğunu, hemen her yerde insanların bilgileri dahilinde olmadan izlendiğini, dinlendiğini açıklayarak özellikle NSA’in yaptığı faaliyetleri ortaya dökmüş ve NSA’in büyük tepki toplamasına yol açmıştı. Greenwald’ın hazırladığı kitap, 13 Mayıs itibarıyla satışa sunuldu ve şu an birçok online perakende sitesinde de satılıyor. Sony de bu hikayeyi beyazperdeye taşıyacak. Sony, 2012’de de Zero Dark Thirty isimli gösterime sokmuştu. Bu filmde Usame Bin Ladin’in arama ve yakalanış süreci üzerine gidiliyordu. 40 milyon dolara çekilen film, 132 milyon dolar hasılat elde etmişti. Bakalım Edward Snowden’ın hikayesi nasıl bir ilgi görecek...

BULTÜRK Yönetimin Kurulu Üyesi Bayrampaşa Belediye Bsk. Yardımcılığına Neriman ERALP BULTÜRK Yönetimi Bayrampaşa Belediye Başkan Yrd. İsmail GEMİCİ’yi makamında ziyaret ederek, yeni görevinde hayırlı, uğurlu ve başarılarla süslenmesini dilediler. Sn.İ.GEMİCİ konuşmasında; Kendisinin de yönetim kurulunda bulunduğu BULTÜRK derneğinin ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek BULTÜRK ve Bayrampaşa için gerekeni yapacağını ve tabi ki bu görevinde hemşehrilerine daha çok hizmet edeceğini bunun Bultürk’te olduğu gibi hız kesmeden devam edeceğini. Belediye Başkan Yrd. Görevine getirilmem çok şükür bu bizim için onurların en büyüğüdür, dedi. Bu göreve getirilmesinden dolayı Öncelikle BULTURK derneğine ve tabi ki Başkanımız Atila AYDINER’e teşekkür ederek bu görevi sürdüreceği için büyük mutluluk duyduğunu kaydetti. BULTÜRK’ün seçim öncesi yapmış olduğu AK Partiye destek açıklaması özellikle bizim camiamızda bir tabuyu yıktığını ve bu gelecekte daha da etkisini göstereceğini belirtti. Hizmetin çok çeşitli yolları olduğunu. Mevlam bize de Belediye Başkan Yrd. olarak hizmet etme fırsatı verdi. İnşallah; gerek BULTÜRK’e, gerek ilçemize, gerek halkımıza gerekse makama leke sürdürmeden bunun üstesinden geleceğini, bunun için çaba sarf edeceğini. Bize verilmiş olan bu kutsal emaneti omuzlarımızda yük olarak taşıyacağız bundan kimsenin şüphesi olmasın. Rabbim samimi niyetle çıktığımız bu yolda bizleri utandırmasın. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Biz yolumuza aşkla, şevkle, muhabbetle devam edeceğiz, dedi. Sayın Dr.Nedim BİRİNCİ kardeşimize de bizimleAK Partiye desteğinden dolayı, seçim çalışmalarında da bizimleberaberdi,yarındaberaberolmayadevamedeceğiz. Burada bir kez daha BULTÜRK’e huzurunuzda teşekkür ediyorum. Diye sözlerini bitirdi. B U LT Ü R K Başkanı Rafet ULUTÜRK konuşmasında; Yönetim kurulu üyemizin BPaşa Belediye Başkan

Yrd. Görevine getirilmesinden dolayı çok mutlu olduklarını, hayırlı ve uğurlu olsun dileklerini iletti. Artık bizim BULTÜRK’ün de Bayrampaşa Belediyesinde kendi insanlarımızın olması bizi mutlu eder. İnşallah bu önümüzdeki dönemde BULTÜRK’ün Bayrampaşadan başlayarak tüm İstanbul hatta Türkiye’de daha da güçlenmesine katkıları olacağını ve tüm çalışmalarında Belediye ile birlikte daha da büyük projelere birlikte imza atacaklarını belirtti. Bultürk bu dönemde kendi binasını yapması gerektiğini ve İstanbul’da Bulgaristan Türklerinin merkezini oluşturacaklarını belirti. Ayrıca Türkiye’den Bulgaristan politikasının da tek merkezden yönetilmesi gerektiğini, ancak böyle başarılabileceğini belirtti. Artık Bulgaristan Türkleri Türkiye siyasetinde var olacaklarını, çünkü Türkiye genelinde 10 milyonu aştıklarını belirterek. Bizler bu güne kadar toplum gücünün ne işe yaradığını bilmeyenlerdeniz, amma artık bunu çok iyi gördüklerini ve bu konuda çok başarılı olacaklarını da belirtti. Bizler artık birlik ve beraberliğimizin ne işe yaradığını kendi insanlarımıza anlatmaya başladık. Bu konuda çok yakında büyük başarılar elde edeceğimizi herkes görecektir. Diyerek sözlerine son verdi.

Son olarak İ.GEMİCİ’de

Yapılan konuşmaların ardından Sn.İsmail GEMİCİ kendiderneğininziyaretindenduyduğumemnuniyetidile getirerek teşekkür etti. Ardından getirilen hediyeler taktim edildi ve toptan bu günün anısına hatıra resmi çekildi.

Avrupa’da yedi caddeyi bRomanya’nın u l u şCluj t ukentinde r a neski t e k k a v ş a k

“BİR KERE YÜKSELEN BAYRAK BİR DAHA İNMEZ! “ Avrupa’da yükselen yeni Bayrağımız: SEKEL ELİ

şehirdeki bir semtteki kavşağın, Avrupa genelindeki kentler içinde yedi caddeyi kendisine çeken tek kavşak olduğu ortaya çıktı. Cetatuia semtindeki Gruia Kavşağı, Gruia, Cetatii, Carpati, Mecanicilor, Crişan, Emil Racovita ve Romulus Vuia caddelerini birbirine bağlıyor. Cluj’un eski bir mahallesi olan Gruia Mahallesi CFR Cluj Stadyumu’nu da bünyesinde barındırıyor.

ARSLANTAŞ

Söylemek istemedikleri dalları, onlar oluşturuyor. Yazılarımızda çık sık kullandığımız kavramlardan biri DEMOKRASİDİR. Bu bir toplumsal düzenin adı, bir politik partiye verilen isim de olabilir. Türkiye’de olduğu gibi, Bulgaristan’da da Demokrat Parti isminde politik oluşumlar vardı. Türkçemizde, bir şahsın demokrat olduğu anlatılırken, diğerlerinin fikirlerine saygı gösterdiği vurgulanmış olur. Bir yönetim biçimi olarak demokrasi, çoğulcu, yani birden başka partinin idare işlerine katıldığı anlamındadır. Son yıllarda bizde Demokrasiye Geçiş, demokratikleşme gibi kavramlarla, tek partililikten, yani totaliter rejimden çok partili yani herkesin sözünün geçeceği bir toplumsal düzene geçildi. Bulgaristan’da 10 Kasım 1989’da Todor Jivkov’un tek başına yönettiği otoriter düzen yıkıldığında ve 1990’da Büyük Millet Meclisi Anayasa’dan Bulgaristan Komünist Partisi yönetici parti olduğu maddesini kaldırdığında, demokratikleşmeye yol verildi. Demokrasiye Geçiş kavramıyla başladık. Bu işin sabah başlayıp akşam biteceğini sanmıştık. Oysa 25 yıl geçti, bir türlü tünelden çıkamadık, yol bitmedi. Biz 1990’a kadar bizim sosyalizmin bir totaliter sosyalizm olduğunu da düşünmüyorduk, düşünmediğimize göre, bilmiyorduk da, çünkü sosyalizm sözünü kullananların dilinin altında sıra bekleyen değim sosyalist demokrasiydi. Olmayan bir şeydi. Bu kavramlar arasında totalitarizm sözü, anayasaya göre, iktidarda komünist partisinin ortağı olmaz anlamında olduğundan, demokrasi sözünü kullanmamıza hiç gerek yoktu, çünkü demokrasi çoğulcu demektir ki, bir parti tek başına iktidardaysa, nasıl çoğulcu olsun. Bir de klasik anlamda demokrasi şu demektir: Demokrasi kelimesinin kökeninden hareketle genellikle şöyle açıklayabiliriz: Demos (Halk), Kratos (İktidar) demektir; o halde demokrasi”halkın iktidarıdır” yani “halkın egemenliğidir.” Demokrasi, kralın, sultanın veya belli bir azınlığın değil de, halkın egemen olduğu bir (yönetim) rejimdir. Neredeyse bütün bilinen ve yaygın demokrasi tanımları, bu tanımın çeşitli varyasyonlarından başka bir şey değildir. Dışardan bir örnek: demokrasinin en bilinen ve kabul görmüş tanımlarından biri, Amerika Başkanı Abraham Lincoln’un (1809 – 1865) meşhur, tanımıdır. Bu tanıma göre: “Demokrasi, halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir.” Hemen görüleceği gibi, bu tanım da aslında etimolojik kökene dayanan “Halkın Egemenliği” tanımının değişik bir versiyonundan başka bir şey değildir. Demokrasi sık sık, “toplumun” bir yönetim (rejim) biçimi ya da devlet biçimi olarak, diğer yönetim biçimleriyle kıyaslama içinde de tanımlanır. Örneğin Monarşi, kişi yönetimi; Otokrasi, kişisel yönetim, Oligarşi, zengin azınlık yönetimi ve Demokrasi, çoğunluk yönetimidir. Lincoln’un tanımındaki Halk, çoğunluk anlamında alınırsa bu anlama da gelir. Bu tanımın da ilk tanımın diğer bir çeşitlemesi olduğu açıktır. İnternette bakıldığında böyle onlarca, yüzlerce tanım görülebilir. Örneğin Vikipedi’de demokrasi şöyle tanımlanmış: “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.” Aslında çok güzel söylenmiştir. Biz kavramların anlamını bilmeden hak arama, adalet sağlama, özgür olma mücadelesini anlayamayız. Yazılarımızdaki ana kavramlarından biri DEMOKRASİ kavramıdır. Bugün bu konuya dönmemizin ana nedeni, bu kavramın son zamanlarda halkın gözünü boyamak için kullanılmasıdır. Bunun anlamı da sahte demokrasidir. 25 Mayıs günü yapılacak Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri arifesinde sözüm ona pek çok sahte demokrasi oyunları oynanmaya başlandı. Toplu oy satımı pazarlanıyor. İmza toplanıyor. Tehdit edilenler var. Halen HÖH milletvekili, halk tarafından sevilmeyen ve istenmeyen biri olan ve 2013 gösteri yürüyüşlerinde kitlelerin kendisini şiddetle ret ettiği politik tiplerden biri olan Daniel Peevski için Razgrat’tan Madan’a kadar köy ve kasabalarda haneler gezilerek imza toplandı ve bu herkesin dikkatini çekti. HÖH partisinin halkın istemediği bir kişiyi yükseltme çabalarına akıl erdirmek çok güç oldu. Bu şekilde tesis edilmek istenen demokrasi sahte olur. Bilinmeyen ne var ki, insanların istemediği şu Peevski Brüksel’e gönderiliyor? Şimdiye kadar hiçbir iş yaptığı yokmuş. Ömründe hiçbir iş tutmamış. Bir haylaz gence bu kadar büyük güven bağlanmasının demokrasiyle ne alakası var? Soruyorum, ne ilgisi var? Halktan imza toplayarak yapılan iş demokratik mi oluyor? Bu işten halkın menfaati nedir? Yoksa başkalarının gizli hesapları ve büyüm menfaatleri mi var? İmzalar kapımıza dayanılarak, göz göre göre, çocuklarımızın önünde, baskı altında alındı. İş yerine geldiler müdürün ekip şefinin gözü önünde istedi, baskı altındaydık. Bu işin demokrasiyle ne alakası var? Benim iradem değil ki bu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13 Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na Girişinin Perde Arkası Yedikıta’da

S Balkanlar’ın o f yincisiaBulgaristan’da ’ d a şehir veTsokaküisimler ktarihiçve modern e mimariyi C içaiçedbarındırıyor. d e l e r Dr.Nedim

rinde ülke tarihinin izlerini sürmek mümkün. Sofya’nın merkezi caddesi üzerindeki Odrin Sokağı bunlardan biri. Odrin Bulgarlar’ın Edirne şehrine verdikleri isim olarak biliniyor. Sokağın adıyla Balkan savaşında “büyük kahramanlık” olarak nitelendirilen Edirne Kalesi kuşatmasına atıfta bulunuluyor. Edirne kalesinın Ekim 1912’den, 26 Mart 1913 yılına kadar Bulgar ve Sırp askerleri tarafından kuşatması, Balkan savaşının sonunu getiren bir zafer olarak algılanıyor. ODRİN YANİ EDİRNE SOKAĞI Bugün Sofya’nın merkezi bir sokağı da Odrin, yani Edirne olarak geçiyor. Sokağa kısa süre önce asılan anıt tabelasında da tarihi olay anlatılıyor. Mahallenin yaşlıları ismin hikâyesini biliyorlar, fakat gençler bu anıtla sokağın adının nereden geldiğinden haberdar olacaklar. Sofya’da sokakların birçoğu Bulgar tarihinin izlerini sürüyor. Öyle ki Sofya sokaklarından biri, Bulgaraskerinin BalPLANLANAN SAVAŞ DENIZDEN GELDI kan savaşında büyük yenilgiye uğradığı Çatalca ismini taşıGoeben ve Breslau Alman savaş gemiyor. Bulgarların Doğu Trakya çıkartmasını anımsatan sokak, leri, Amiral Souchon kumandasında Kuzey

KEŞAN İSMİNİ TAŞIYAN BİR SOKAKLAR Sofya’da gara yakın, eski ve yeni binalar arasında sıkışmış kalmış küçük bir sokak ise, bugün Keşan adını taşıyor. Sokak; 1912 Balkan savaşında Keşan’dan bir grup Makedon’un Edirne savunma birliklerine gönüllü asker olarak katılması dolayısıyla bu adı taşıyor. Gri renkler ve komünizm döneminden kalan yapılarla, sanayi ve gar bölgesinin düzensizliğini yansıtan Keşan Sokağı, Bulgar haritasında da bu isimle yer alıyor. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da ana istikamet belirleyici bir yer sorarsanız, mutlaka Kartal Köprü – Orlov Mos cevabı olur. Buradan başlayan yol ise Tsarigradsko Şose, yani İstanbul Yolu olarak geçer. İşte buradan yola çıkarsanız, devamında Filibe, sonra Kapıkule ve sonraki istikamet İstanbul olacak. Perlovska nehri kanalının ikiye böldüğü kentte Kartal köprüsünden başlayan anayol, kentin ulaşım ağının merkezini oluşturuyor.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Ukrayna’daki krizin Bulgaristan’ın güvenliğine tehdit oluşturduğunu ve Ukrayna’da gerçekte neler olduğunu herkesin anlaması gerektiğini açıkladı. Bulgaristan basınında yer alan haberlere göre Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, “2. Dünya Savaşı sona erdiğinden sonra ilk kez şiddet, saldırı, işgal ve silah kullanılarak Avrupa sınırları değiştirilmeye çalışılıyor. Sadece tarih alanında değil, güvenlik alanında da büyük değişiklikler söz konusu” dedi. Rusya’nın, uluslararası hukukun teRUSYA KIŞKIRTILDI OSMANLI SAVAŞA ITILDI mellerini ihlal ederek bağımsız bir ülkeAlmanya Osmanlı Devleti’ni kaçınılmaz nin bölgesini işgal ettikten sonra ilhak ede-

ceğini kimsenin beklemediğini belirten Rosen Plevneliev, “Ukrayna’nın güneydoğu bölgelerinde meydana gelen olayları Kırım’daki olayların sonucu olarak algılamak önemlidir” dedi. Plevneliev Avrupa Birliği’nin ve demokratik dünyann, Ukrayna’daki olaylara ilişkin kesin cevabı vermesi ve Ukrayna halkı desteklemesi gerektiğini kaydetti. Rosen Plevneliev, “Ukrayna’daki belirli dış güçlerı ülkede durumu istikrarsız hale getirmek ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yapılmasını engellemek istiyor. Dünyayı, büyük güçlerin bir ya da diğer ülkenin geleceğine karar verdiği döneme, yani 19. yüzyıla döndürmeye çalışıyorlar” şeklinde konuştu.

Kutlu Doğum Haftası, Nur Cemaati girişimi ile Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında başlatılan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da desteklenerek sadece Türkiye’de resmiyet kazandırılarak her yıl farklı gündem ile Muhammed peygamberin anlatılmasının amaçlandığı ve Muhammed peygamberin doğum gününün miladi takvime göre 20 Nisan kabul edilerek kutlandığı ifade edilen bir etkinlik haftasıdır. Etkinlik son yillarda 14-20 Nisan tarihleri arasinda yapilmaktadir. Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri 1989′da hicri takvime (Hicret olayı ile başlayan ay takvimine) göre, Mevlit Kandili’nin peşi sıra düzenlendi. Ancak 1994 yılından itibaren, diğer dini günlerin aksine miladi takvime (İsa Peygamberin doğumunu başlangıç kabul eden güneş takvimi) göre kutlanmaya başladı. AKP iktidarı ile birlikte devlet kurumlarının yayınlanan genelgeler ile katılımı arttırılarak ülke çapında daha geniş çaplı organizasyonlar düzenlenmeye başlandı. Kuran’da Kadir Gecesi dışında işaret edilen önemli bir gece bulunmamaktadır. Kadir Gecesi dışında mübarek geceler olarak bilinen kutlamalar, Osmanlı Devleti padişahı II. Selim’in Muhammed peygamberin doğum günü kutlaması için başlattığı Mevlit Kandili örneğinde olduğu gibi Muhammed bin Abdullah’ın ölümünden

yıllar sonra ortaya çıkmış ve Osmanlı Devleti padişahları tarafından başlatılan gelenekselleşmiş uygulamalardır. 1 Muhammed’in doğum tarihi 2 Ortaya çıkışı ve günümüze kadarki süreç 3 Eleştiriler ve tepkiler 4 Dış bağlantılar 5 Kaynakça Muhammed’in doğum tarihi Muhammed’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda detaylı bir çalışma yapan Hindistanlı Müslüman ilim adamı Prof. Muhammed Hamidullah”ın araştırmalarında ve hesaplamalarında göre Muhammed’in doğum tarihinin 12 Rebiulevvel (17 Haziran 569) olduğunu doğru veya doğruya en yakın tarihi olarak ortaya koymaktadır. Mısırlı astronomi âlimi Mahmut Paşa el-Felekî’nin çıkarımlarına göre yaptığı hesaplamalarına göre Muhammed peygamberin doğum tarihi 9 Rebîülevvel (20 Nisan 571)’dir.

16 Nisan tarihinde ilk Bulgar Anayasası olan Tırnovo Anayasasının kabulünün 135.yıldönümünü kutluyoruz. Büyük Güçler’in 1878 yılında imzaladıkları Berlin Anlaşması gereğince Rus-Türk savaşından sonra Bulgar toprakları bir kaç parçaya bölünmüştür. Kuzey Bulgaristan ve Sofya eyaleti Bulgaristan Prensliğine dahil edilir. Stara planina dağının /Balkan’ın/ Güneyindeki topraklar hala Sultan’ın iktidarında olan özerk Doğu Rumeli’dir. Resmi adı Bulgar Prensliğin Anayasası ile Bulgar parlamento demokrasisinin temeli atılmıştır. Anayasa, vatandaşların kamu tarafından onaylanan temel haklarını ve özgürlüklerini doğrulamaktadır. Tırnovo Anayasası Berlin Anlaşmasının esas istemine uymaktadır - Bulgaristan monarşi olacak ve halkın yönetime katılımı Halk meclisi aracılığı ile uygulanacak. Bulgar anayasasının hazırlanmasını Tırnovo şehrinde 10 Şubat 1879 tarihinde oluşturulan Kurucu Meclis üstleniyor. İlk milletvekilleri özgürlük savaşlarına katılanlar, aralarında Batı Avrupa’da önde gelen üniversite mezunları olan kişiler olmuş. ‘Özgürlük Tırnovo Anayasasının en yüksek değeri ve temel çizgisidir. Ve böylece bu özgürlük, zamanın sınavından geçip Bulgar entel düşüncesinin başarıyla aldığı imtihan oluyor. ‘ Bunu Veliko Tırnovo şehrinde Kurucu Meclis binasında jübile dolayısıyla düzenlenen bilim konferansı katılımcı-

ları önünde konuşma yapan Halk Meclisi Başkanı Mihail Mikov söyledi: “229 aydın Bulgar bir araya gelip birkaç ay çerçevesinde özgür Bulgaristan’ın temellerini atan bir davayı sonuna kadar getiriyorlar. Bu insanlar beş eyaletten gelir – Varna, Ruse, Tırnovo, Sofya, Vidin. Bulgaristan’ın modern Avrupa devletlerinin haritasında kendi yolunu arayan zamanında toplanıyorlar. Berlin Kongresinin acısı ve Bulgar sorununun çözüm bulunmayışı bu insanların önünde bir seçenek sunar: Prenslik mi kursunlar yoksa Bulgar toprakların bütünleşmesini mi arasınlar? Suya düşen oturumlar olur, tartışmalar olur. 2.Aleksandır- kurtarıcı İmparator bu 229 Bulgar’a devletini kendi görüşlerine göre en iyi kurmaları için tam bir özgürlük sağlar. İnsanlar Tırnovo Anayasasını hatırlıyor ve biliyor. Bunlar bize günümüzde de özgürlük sağlayan nasihat. İfade özgürlüğü, miting , oturum ve protesto özgürlüğü. Bulgaristan’da yaşayan herkes için kişisel özgürlük, ‘Apaçıktır bizim Kurucu meclisimiz, bizim dedelerimiz ileri görüşlüymüş’ dedi konuşmasında Halk Meclisi Başkanı Mihail Mikov . Tırnovo Anayasası 6 Aralık1947 tarihine kadar yürürlüktedir. Ondan sonra çağdaş Bulgaristan’ın daha üç temel Anayasa kabul edilmiştir : 1947 -1971 yıllar arasında totaliter rejim sırasında iki Anayasa ve 1991 yılında değişikliklerden sonra Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası kabul edilmiştir.

OSMANLI GIZLI ANLAŞMAYLA SAVAŞA ITILDI

2 Ağustos 1914’te Istanbul’da Osmanlı tarafından Said Halim Paşa, Almanya adına ise Alman Büyükelçisi Baron Wangenheim tarafından Said Halim Paşa’nın Yeniköy’deki yalısında imzalanan 8 maddelik anlaşmadan sonra aynı gün ülke çapında seferberlik ve sıkıyönetim ilan edildi. Alman askerî yetkilileri ve subayları Istanbul’a geldiler. Antlaşmaya göre, Osmanlı ve Almanya, Avusturya-Sırbistan savaşına tarafsız kalacak; Rusya, Almanya’ya karşı bir saldırı hareketinde bulunursa Osmanlı da savaşa girecek, Osmanlı Devleti’ne herhangi bir saldırı olursa da Almanya Osmanlı’ya yardım edecekti.

Afrika’nın Fransa’ya ait limanları Bone ve Philippeville’yi bombardıman etmiş geri dönüyorlardı. Amiral Souchon Berlin’den bir telgrafla yönünü Istanbul’a çevirdi. 10 Ağustos 1914 günü, gemiler Enver Paşa’nın verdiği izinle Çanakkale’den Marmara’ya hareket ettiler. Sadrazam Said Halim Paşa’nın evinde toplanan kabine üyelerinden Maliye Nâzırı Cavid Bey, Meclis Başkanı Halil Bey, Dâhiliye Nâzırı Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa durumu görüştüler. Uzun tartışmalardan sonra bu iki geminin 80 milyon marka satın alındığını ilan ettiler. Gemilerin üzerindeki Göeben ve Breslau isimleri silindi ve Enver Paşa’nın emriyle Yavuz ve Midilli isimleri yazıldı.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Ukrayna halkına destek çağrısı yaptı

bir biçimde savaşa sokma kararındaydı. Gemiler Osmanlı’nın olmuştu ama Alman Amiral Souchon, emirleri Alman imparatorundan alıyordu. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinin geciktiğini düşünerek bir plan yaptı ve Marmara Denizi’nde iki günlük bir tatbikattan sonra “Türk bahriyelilerini deniz tutuyor, ileride iş görebilmek için çok fırtınalı olan Karadeniz’e bunları alıştırmak gerekir. Bunun için bütün savaş filosu ile Karadeniz’e çıkma izninin verilmesini dilerim.” diye bir rapor yazdı. Gerekli izni alan Alman amiral, 29 Ekim’de gemilere emir verdi. Hedef Sivastopol ve Novorrossisk limanları idi. Sabahın ilk ışıklarıyla Rus limanına top atışları yapılmaya başlandı. Limandan Ruslar da karşılık vermişti. Nihayet, Yavuz ve Midilli 1 Kasım 1914 günü bayraklarla donatılmış olarak Istanbul Boğazı’na geri döndüler. Rusları kışkırtma görevlerini başarmışlardı. Rus ordusu 1 Kasım 1914 sabahı Osmanlı sınırından içeri girdi. HEDEFE ULAŞILIYOR CIHAD-I EKBER ILAN EDILIYOR Ittihatçıların baskısı ile Sultan Beşinci Mehmed Reşad, 11 Kasım 1914’te cihad-ı ekber ilan etti. Osmanlı, Ittifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı) ile birlikte fiilen savaşa girmiş oldu. Halifenin cihad emri 14 Kasım 1914 günü Fatih Camii’nde halka da ilan edildi. Hadiseler Enver Paşa’nın planladığı şekilde gelişiyordu ve Osmanlı Devleti bu savaşa mecburen girmiş oldu. Bütün dünya devletleri ittifak etmişçesine Osmanlı Devleti’ni parçalamak için harekete geçtiler. Alakasız cepheler açıldı. Ordu teçhizatsız ve silahsız bir şekilde bu savaşa sokuldu. Bunlar da yetmiyormuş gibi büyük hatalarla dolu sevk ve idare işleri yapıldı. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Güney’de ve Kuzey’de yaşananlar ise tam bir felaketti.

Kutlu Doğum haftası nedir, neden kutlanır?

BIRINCI DÜNYA SAVAŞI’NIN FATURASI

Savaş sonunda yaklaşık 11 milyon insan fiilen savaş sırasında ve 9 milyonu da savaş sonrasında, sivillerin de yer aldığı salgın hastalıklardan ölmüştür. Yine 21 milyon yaralı ve 8 milyona yakın da kayıp ve esir de savaşın diğer bir bilançosudur. Savaşın en büyük tesiri, birçok ülkede rejim ve iktidar değişiklikleri ve coğrafi değişiklikler meydana getirmesiydi. Iki büyük devletten birisi olan Rusya’da rejim değişikliği oldu. Osmanlı Devleti ise 600 yıllık geçmişiyle tarihe intikal etmiştir.”

Özgürlük – Bulgaristan Anayasası’nda en yüksek değer

BİRİNCİ

Brüksel A y a ğ a K a l k t ı

Bir önceki yazıma “VALLAHİ ANLAYAMADIM” başlığını atmıştım. Size artık bu işin içindeki işi anladım, diyebilirim. Sizin de anlayabilmeniz için olaya birkaç yönden ışık tutmak istiyorum. Konumuz yine şu 25 Mayıs 2014’te Bulgaristan’da yapılacak AB Parlamento seçimleri. Püs noktası yani dananın kuyruğunun koptuğu yer HÖH Partisinin Delyan Peevski’yi aday göstermesi. Birinci şık: HÖH / DPS Neden Yeni- Liberal Oligarşi Partisidir? İkinci şık: HÖH / DPS Neden Aile Partisi oldu. Üçüncü şık: HÖH / DPS Neden Pazarcık ve Stara Zagora Ggizli ve Resmi Polisinin Hatırını Kıramıyor? Dördüncü şık: HÖH / DPS Neden Kuzey Batı Bulgaristan’da yani Türklerin Sürgün BölgelerindeGizliveResmiPolisinHatırınıKıramıyor. Beşinci şık: Avrupa Birliği Bulgaristan’ın AB üyeliğini Dondurursa Ne Olur? Ve ş i m d i g e l e l i m i ş i n ö z ü n e . Lütfen yine başlamayın, ama doktor hanımcığım biz şu liberalleri, onların da anlattığın üzere eskileri ve yenileri varmış, yeni (neo) -liberallermiş, birde şu oligarşi mi, diyorsun ne, onları tanımayız, anlamayız, görmedik ki…..demeyin. Onlar her gün sizin yanınızda, hissettirmeden kanını emiyor, maaşınızdan, emekliliğinizden çalıyor, kravatla gezdiklerinden siz onların yanına sokulamıyorsunuz, ama onlar sizi kasıp kavuranlardır. Birinci şık: HÖH / DPS Neden Yeni- Liberal Oligarşi Partisidir? Bir defa şu Liberal dediklerimiz Batı dünyasında 18. yy. ikinci yarısında ve 19.yy.da politikaya girdiler. Burjuva sınıfı tekelleşmeden önce parlamenter demokrasi ve özgürlüklerden yana bayrak yükselttiler, kendilerini barışçı ve reformcu olarak tanıttılar. Bulgar siyasetine daha 1878’den hemen sonra köylülüğün ve yoksul kasabalıların temsilcileri olarak girdiler. İlk temsilcileri Osmanlıda Başvezir danışmanlığından gelen Dragan Tsankov ile şair Petko Raçev Slaveykov idi. Tırnovo Kurucu Anayasası onaylanırken bizim Türk vekiller onları desteklemişti. 1879’da kurdukları ilk liberal hükümetle Bulgaristan’da demokratik bir rejim kurulmasını hayata çağıran onlar oldu. 27 Nisan 1880’de darbe yapan Prens Batenberg Liberal Partiyi iktidardan uzaklaştırdı. Sonra bu parti ikiye ayrıldı ve kılçıklaşmaya başlayan ulusal burjuvazi kanadının başına geçen Dr. Tsankov İlerici Liberal parti kurdu. Stefan Stambolov ile daha sonra Başbakan olan Radoslavov ise Halk Liberal Partisini kurdular.1985’te bu parti Demokrat Parti adını aldı ve 1925 seçimlerinde Türk ve Müslüman seçmen tarafından desteklendi. Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Çingeneler ve yoksul Bulgarlar açısından hiçbir yerde söylenmemiş ve yazılmamış olsa da, Hak ve Özgürlükler Hareketi, aslında Bulgaristan köylülüğü’nün ve yoksul ve sefil kasabalı ve şehirli işçi-esnaf katmanın çıkarlarını birleştiren ve demokratik haklarından yana olan bir hareket olarak gelişti. Gizli niyetlerden, tuzaklardan ve sinsi planlardan söz etmek istemiyorum. Gerçek durum buydur. 1990’da parti kurulurken hitap ettiği kitle ne Türkler, ne Pomaklar ve ne de Çingene ahali ile fakir Bulgar kasabalı kalabalık arasında zengin yoktu. Onlardan hepsi ya sabanın, ya çapanın sapına ya da el emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan şehir sakinleriydi. LİBERALİZMİN BÜYÜK ÖZELLİĞİ: halkın serbest hareketine karşı sabırlı ve tarafsız ve tepkisiz kalmasıdır. Bu iş Ahmet Doğan’a verilmişti. 1 000 000 (bir milyon) iri baş hayvan yok edildi. Bulgaristan Türk bölgeleri başta olmak üzere kooperatiflerde 14 milyon koyun vardı. 10 milyonu yok edildi. Sulama tesislerinin son burmasına varıncaya kadar çaldılar. Traktörler, kamyonlar, su pompaları, trafolar, kümesler hurdaya çıkarıldı, satıldı, yok edildi. HMH-lideri liberaller kendilerini “olgun” ve “sabırlı” gösterip sustular, “sustukları için” onları akıllı zannedenler bile oldu. Bilirsiniz, halkımız ”konuşmak gümüşse, susmak altındır” demiştir. Yeni beyler oturmuş, viski içip kadın oynatırken, barajda suyun inmesini, diplemesini, son balığın bile ağzı açık can çekişmesini beklediler. Burada “suyun inmesi” – halkın öfkesinin buharlaşmasıdır. “Diplemesi” – kimsenin tepki göstermeye takati kalmaması, son damlaya kadar tükenmesidir. Başka bir değişle darcıkta unun bitmesidir. “Son balığın bile ağzı açık can çekişmesi” ise, 15 yıldan beri devam eden bugünkü aciz durumumuzdur. Yeni Liberaller yeni liberal olurken, saraylar kurulur, Mercedes’lerin kurşungeçirmez zırhlılarının en zırhlıları sipariş edilmiş beklenirken beklediler, millet sefillik çizgisinin altında can çekiştikçe, içleri rahatladı, huzur buldular. O zaman onlar YENİ LİBERAL OLDULAR. Halkı artık yormuşlardı. Kendi dilimizde “çendili” diye hitap ettiklerimizin arasından Ahmet Doğan, Önal Lütfü, Kasım Dal, Fahri Ömer gibiler seçilmiş ve pompalana pompalana şişirilmiş ve Yeni Liberallerin geleneksel hali olan YUVARLAK şeklini almışlardı. O kiloları almak var ama taşımak da var. Bak Ahmet taşıyamaz oldu, Saraya kapandı yatıyor. Bu yol uzundu. Önce hepsine devlet sofrasında yemeyi içmeyi öğrettiler. Sonra giyim kuşama sıra geldi.


14

D r. M ü j g a n DENİZ Propaganda Ve Aksi Propaganda -1

Bulgaristan’da en büyük propaganda imkânlarına sahip olan, fakat halkımız, Türkler, Pomaklar ve Müslüman Çingeneler için “gık” demeyen Hak ve Özgürlük Hareketi’nde Ajitasyon ve Propaganda, Basın Yayın, Kültür ve Eğitim Şubeleri yoktur. Nasıl oldu da 2.5 milyon insan ana dillerinde dört söz propaganda edilmeden yalnız ara sıra köfte kebap yedirmekle 24 yıl idare edildi, akıl erdirilecek gibi değil. Partinin propaganda olanakları ve araçları başkalarının elinde bulunuyor. Bu güce sahip olanlardan biri, ikinci süre HÖH listesinden milletvekili olan ve fahri başkan A. Doğan’ın çok yakın dostu olarak bilinen D. Peevski ile annesinin elindedir. HÖH Vekili Peevski, Bulgaristan’da en ucuz gazete olan günlük “Telegraf” ile haftalık sarı basının gözdesi olan “Uikent” gazetelerin sahibi olduğu gibi, “168 Saat” gazetesini de kontrolünde bulunduruyor. Bunun dışında, iletişim holdingi başkanı olarak tüm basın yayın ve elektronik propaganda araçları üzerinde yüksek otoriteye sahiptir. Annesi de günlük “Monitor” ve haftalık “Politika” gazetelerinin sahibidir. Bu gazeteler Bulgar dilinde çıkıyor. Direk tesir gütmüyor, bilenlerin bilmeyenlere anlatması, anlayamayanlara anlamış olanların açıklaması mantığına göre kurulmuş ve yayın yapıyor. Bu organların kullandığı basın yayın dili “özel dildir” okumuş olmayanlar kavramların içeriğini anlamakta güçlük çekebilirler, son hedef resim, alt yazı ve “şarj” türleriyle, kısa nüans ve ayrıntılı açıklamalarla kovalanıyor. HÖH parti başkanı ne Ahmet Doğan ne de Lütfü Mestan partinin taktik ve stratejisi konularında yazı yazmaz, açıklamada dahi bulunamazlar. Bu gazetelerde, HÖH / DPS hakkında iyi kötü yazı çıkmaz. Yapılan eleştirilere yanıt verilmez. Her şey susarak halledilir. Hâkim olan mantık, dağ başına bir kuş konsa ya da bir sürü kuş konsa hep aynı değimli, saf saklığıdır. Bu gazetelerde, Bulgaristan Türk ve Müslümanları bir kaygı ve mesele olarak yoktur. Onların hiçbir problemi ve programı yoktur. Bu yayın araçları insanımızı ve halk topluluğumuzu görmezden gelir. Devamlı diğerlerinin sorunlarıyla uğraşan bu gazeteler, çalışma ilkelerinde aksi propagandayı ön plana çekmiştir. Kendileri susarken, Ahmet Doğan, Lütfü Mestan ve HÖH yönetiminden başka bir iki kişi hakkında yazılanları ve söyletenleri yansıtırken, lehte propaganda yapmış olur. Bu yazımızın konusu bu mantığı birkaç bölüm halinde açmaktır. Gazete okurken satır aralarında neye dikkat edilmesi gerektiğine işaret etmektir. Stratejik araştırma grubu olarak biz, okurlarımızla metodik çalışmaya başlamamız gerektiğine, bu konularda sözlü yayınlara da geçmemiz gerektiğine inanmış bulunuyoruz. Örnekleyelim: Tütünler satılmadı. Haskovo’da tütün üreticileri ana yolu kesti. Balyalar yolda. Demetler açıldı, pastallar saçıldı. Kibrit çakıldı. Benzin dökülüyor ve tütünler yakılıyor. Ateş, duman, dalaş, dövüş. Haykırış, bağrış, küfür ve yumruklar hepsi TV ekranında. Bir demeç: “Sofya’ya gelip Meclis önünde kendimi yakacağım!” Bu röportajlarda Hak ve Özgürlüklerin adı sapı, lideri, il merkezinden herhangi bir görevli yok. Basın olayı körüklüyor. Kullandığı söz: “İsyan!” Ardından HÖH “propaganda borazanları” çalmaya başlıyor: “Biz Bulgaristan’ın Kosovo olmasına müsaade edemeyiz!” “Etnik kavga kışkırtanlar cezasını bulacaktır!” Hemen ardından bir iki kişinin bilekleri kelepçelenip 72 saat içeri atılıyor. Hemen sonra, HÖH’ten daha kodaman biri (L. Mestan olabilir) TV programlarında burnunu gösterip, “Tüccarın satın almadığı tütünü biz gelecek yıl devlet bütçesinden ödeyeceğiz!” diyor. Tabii havanda su dövüyor. Bir defa gelecek yıl iktidarda olup olmayacakları belli değil. Gelecek yılın bütçesi “boş teneke boş ses.” Amma bunu halk anlayamıyor. İki, AB finans komisyonu bu gibi ödemelere asla izin vermez. Fakat HÖH’lü kodaman işi “ben sizin garantörünüzüm,” “ne olursa olsun yanınızdayım,” “her şey bize bağlıdır,” “ben sizin kurtarıcınızım”, “ben sizin babanızım” demeye getiriyor. Devamı

Bulgaristan Türklerinin Sesi

‘Almanya Kalifiye Göçmene Muhtaç Uzmanlar bir noktanın altını çiziyor: “Alman ekonomisi dışarıdan gelecek kalifiye işçilere muhtaç.” Alman iş piyasasında 2013 yılı olumlu beklentilerle sona erdi. Uzmanlar bir noktanın altını çiziyor: “Alman ekonomisi dışarıdan gelecek kalifiye işçilere muhtaç.” Alman iş piyasasında 2013 yılı olumlu beklentilerle sona erdi. İşsizlerin sayısında geçen yılların aynı dönemine kıyasla daha düşük bir artış kaydedildi. İşsiz sayısı 67 bin dolayında artarak 2 milyon 873 bin kişiye ulaştı. Almanya genelinde işsiz kotası da 0,2 puan artarak yüzde 6,7 oldu. ‘Altyapı harcamaları ve tüketim artacak’ Duisburg-Essen Üniversitesi iş piyasası uzmanı Gerhard Bosch bu sayıları şöyle yorumluyor: “Alman iş piyasasındaki nispeten iyi durum, Alman ekonomisinin yüksek yenilenme becerisinden kaynaklanıyor. İhracatlar artıyor. Şirketler yeniliğe açık olduğu için Alman ürünleri talep görüyor. Buna ek olarak tüketim de artıyor zira son yıllarda güçlü maaş artışları oldu. Sorun şu ki 2013 yılı fazla yatırım yapılan bir yıl olmadı, çünkü şirketlerin uzun vadede görünümün nasıl olacağına ilişkin endişeleri vardı. 2014 yılında bu biraz düzelir zira yeni hükümetin aldığı koalisyon kararları katkı sunacaktır. Altyapı ve eğitim için daha fazla harcama yapılacak. Emeklilik maaşları artırıldığı için daha fazla tüketim olacaktır. Emeklilik politikaları konusunda kararlar var ve asgari ücret yürürlüğe girecek. Bu da Almanya’da tüketimi belirgin bir şekilde artı-

racak.” Nürnberg’deki Federal İş Kurumu uzmanları, işsiz sayısının 2014 yılında ortalama 2 milyon 900 bin civarında kalacağını tahmin ediyor. İşverenlere yakın Alman Ekonomisi Enstitüsü’nden ise nispeten şüpheci sesler yükseliyor. Enstitünün müdürü Michael Hüther büyük şirketler arasında yaptıkları araştırmada ekonomik ortamın iyi olduğu sonucu çıktığını belirtiyor, ancak yeni iş alanlarının ortaya çıkmadığını da sözlerine ekliyor. Hüther 42 milyonla tarihi açıdan yüksek bir istihdam düzeyine ulaşıldığını ancak dinamizmin düşmeye başladığını vurguluyor. Federal İş Kurumu, Bulgaristan ve Romanya’dan gelmesi beklenen göçle ilgili tartışmalara son derece soğukkanlı yaklaşıyor. Kurum yetkilileri önceki yıllarda da bu ülkelerden işçilerin geldiği belirtiliyor. Çoğunluğun tarımda mevsimlik işçilik ya da personel açığı çekilen sağlık, bakım ve gastronomi gibi branşlarda çalışmak üzere geldiği kaydediliyor

mında yüzde 49’luk oran ile Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin gerisinde yer alıyor. Romanya ise 28 AB üyesi arasında sondan üçüncü sırada bulunuyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerinden derlenen bilgilere göre, AB (28) ülkelerinin hanehalkı ortalama internet erişimi ise yüzde 79 seviyesinde bulunuyor. AB’de en yüksek internet kullanımı yüzde 95’le Hollanda’da bulunurken, bu ülkeyi yüzde 94’le Lüksemburg, yüzde 93’le de Danimarka ve İsveç izliyor. Avrupa’nın en gelişmiş ekonomilerinden Almanya ve İngiltere’de söz konusu oran, yüzde 88 olarak gerçekleşirken, Fransa’da yüzde 82 seviyesinde bulunuyor. AB’de hane halkının internet kullanımında en düşük orana sahip ülke yüzde 54’le Bulgaristan olurken, bu ülkeyi yüzde 56 ile Yunanistan, yüzde 58’le Romanya takip ediyor. AB üyelik sürecinde bulunan Türkiye’de ise bu oran yüzde 49 olarak kayıtlara geçiyor. Kuzey ülkeleri internette daha hızlı: AB içerisinde gelişmişlik ve refah seviyesi ile diğer ülkelerden ayrılan Kuzey Avrupa ülkeleri hızlı erişimi sağlayan genişbant internet kullanımının da zirvesinde yer alıyor. Kuzey Avrupa ülkelerinden Finlandiya’da hanelerin yüzde

88’i geniş bant aralığıyla internete erişiyor. Söz konusu oran, Danimarka ve İsveç de yüzde 87’ler seviyesinde bulunuyor. Birliğe üye ülkeler arasında hanelerin geniş bant erişimin en düşük olduğu ülke ise yüzde 54’le Bulgaristan olurken, bu ülkeyi yüzde 55’le Yunanistan, yüzde 56 ile Romanya izliyor. Türkiye’de genişbant internet erişim oranı ise yüzde 46 seviyesinde bulunuyor. Eurostat verilerine göre, Türkiye’de interneti hiç kullanmayanların oranı yüzde 51’i buluyor. AB içerisinde bu oranın en yüksek olduğu ülke yüzde 42 ile Romanya olurken, bu ülkeyi yüzde 41’le Bulgaristan takip ediyor. Bu oranın en düşük olduğu AB ülkeleri ise yüzde 4’le Danimarka ve İsveç. Lüksemburg ve Hollanda’da da interneti hiç kullanmayanların oranı yüzde 5’te kalıyor.

ETürkiye, v d ehanehalkıİ internet n t ekullanırnet

1913 Sofya

Oranları

www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Semra HÜSEYİN Genel Yayın Yönetmeni

Rafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZ Diş Hekim İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK D o c . D r. S a k i n Ö N E R Doç. Dr. Emine İNANIR D o c . D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

BG-SAM Nenem kavga eden iki genç görse, “birbirini çok seviyorlar,” derdi. Biz Bulgaristan Türkleri de, başımızdan neler neler geçti de, hep “toy millet” deyip geçiştirdik. “Komşu komşunun külüne muhtaç olur” atasözü bizim. Ben bugün bu yazım üzerinde çalışırken çok üzgünüm. Bulgaristan’da 16 parti, 10 sivil toplum kuruluşu ve 8 bağımsız kişi Avrupa Birliği Parlamento seçimlerine milletvekili adayı olarak katılmak üzere Merkez Seçim Kurulu’na kayıt yaptırmış. Bağımsızlardan biri olan Viktor Papazov, kaydını yaptırdıktan sonra verdiği demeçte şöyle dedi: “Biz çok sefil durumdayız. Arık kendi kendimize yetemiyoruz. Ben Brüksel’ halkım için karşılıksız 10 milyar Euro yardım istemek için gideceğim. Seçilirsem birinci ve son vazifem bu olacak” Son 25 yılda düşüp çökmeyelim, toparlanıp dirilelim diye bize el uzatan devletlerin başında hep Türkiye Cumhuriyeti oldu. Hele son 15 yılda Türkiye’nin yardımları sayesinde en büyük projelerimizi başarıyla gerçekleştirebildik. Öne Türkiye İktisadi Kalkınma Ajansı gelmişti. “ERPA” şirketiyle çalışmaları hep gözlerim önündedir. Otel kurdular. Kırcaali, Haskovo ve Sliven illerinde ilk ve ortaokullar onardılar, her şeyi gıcır gıcır yapıp gittiler. Sofya’da Baş Müftülük binası zeminden çatıya yine onlar onardı. Ne kadar çok hayır duaları aldılar. Yıllar içinde Türkiye’den Bulgaristan’a gelen en ciddi yatırımcılardan birinin “Alcomet” AD, ikincisinin de “Şişe Cam” AD olacağını önceden düşünmek mümkün olamazdı. Bu iki dev yatırımcı Deliorman’ın Şumen ve Tırgovişte merkezlerine yerleşerek, Bulgar hafif ve ağır sanayine canlılık getirdiler. Bugün Bulgaristan’da Türk sermayesiyle çalışan işletmelerde 10 bin işçi istihdam bulmuşsa, bunların çok büyük kısmı bu iki devde çalışıyor. İki ülke arasındaki 1913 ticaret hacminin 2 milyar Euro’yu aşmasında da bu devlerin önemli katkı payı vardır. İşbirliğimizin iri meyveleri Türkiye sermayesinin Bulgaristan açılımının kalıcı olduğunu kanıtladı. Güdülen hedef barış, iyi komşuluk ve barışa dayanan güvenliktir. Bu arada kültür anıtlarımızın, dini abidelerimizin korunması ve ebedileştirilmesi gündeme geldi. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi kolları sıvadı. Plovdiv’te “Büyük Camii” onardı. Haskovo’da yanan şehir mescidinin yerine en modern yenisi kuruldu. Doğu Avrupa ülkelerinde tüm vatandaşların taşınmaz mülkleri iade edildi de yalnız ve bir tek Müslüman azınlıkların mal mülklerinin, tarihsel anıtlarının gerçek sahiplerine geri vermemesi, bu işin çok uzaması çok üzücü oldu. Öyle oldu ki, yenidünya medeniyet ve uygarlığına uzandığını iddia eden topluluklarda Müslüman tarih ve yüksek mimar ve sanat eserleri güzelliklerini sergileyemiyor, bilgi ve anı hazinesini gelecek kuşaklara aktarma olanaklarından uzak tutuluyor. Aynı zamanda Dianet İşleri Başkanlığı Güney Doğu Rodoplar’da yeni kentsel merkez olarak biçimlenen Mestanlı’da yeni İmam Hatip Okulu binasını kurdu. Şimdi bölge çocuklarının okul, yerleşke, yemekhane, kütüphane, okuma, dinlenme ve spor salonu problemleri kalktı. Sosyalisttotaliterrejiminçöküştarihiolan10Kasım1989’dan sonra başlayan Bulgaristan’da giderek demokratikleşme sürecinde cömertlik eli uzatan örnek ülke Türkiye Cumhuriyeti oldu. “Biser “ köyü su altında kaldı, ilk Türkler yetişti. Komşu işte… Dünyanın en büyük anakentlerinden biri olan İstanbul ilk olarak kapılarını Bulgaristan’a açtı. Vizeleri kaldırdı. “Büyük Göçle” orada kalan 300–400 bin soydaşımızın ardından, bu defa da ekonomik nedenlerle Türkiye’de ekmek parası arayan on binler komşu kapı çaldı. Hepsine iş bulundu. Aç kalan olmadı. Bizde hafif sanayi durmuştu. 16 pamuklu ve 5 ipekli dokuma fabrikası, birçok hazır giyim ve dikiş atölyesi kapandı. İşsiz kalanlar hep Türkiye’de iş aradı. “Berlin Duvarı”nın yıkılması, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Doğu Avrupa sosyalist devlerinin ekonomik olarak birbirlerinden kopması, Pazar ve ticaret kapılarımızı kapadığında, Türkiye hurdamıza bile para verdi. Onarılarak ayakta tutulabilecek fabrikaları çalıştırmaya yardım etti. Dobriçe bağlı “Kalyakra” ayçiçeği yağı, Harmanlı “Mısır Özü Yağı” fabrikaları, Stara Zagora sentetik iplik ve dokuma tesisleri hep Türk sermayesiyle çalışmaya devam etti. Varna’ya bağlı “Devnya” şeker fabrikası da Türk sermayesiyle uzun zaman ayakta kaldı.

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Tarihte Beraber Olanlar Gelecekte de Birbirini Bu-

Nafiye YILMAZ Av. Hasan MOLLAOĞLU Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Muazzez YURDAKUL Filiz SOYTÜRK Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Neriman ERALP Aydın FİDAN

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK

Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:

Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Emel BALIKÇI Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Mehmet KRAL Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara:Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. BPaşa-500 Evler: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar: Müjgan DENİZ ist. Başakşehir: Ayten ERDEM ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKE Mersin : Ferda ER


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

P e e v s k i s e ç i l i r s e 3.Uluslararası Çocuk Folklor Renginar GÜLER alay konusu oluruz Seçmen, HÖH/DPS liste-

sine oy vermeyi topluca reddedebilir. Delyan Peevski seçilirse Avrupa Birliği’nde sözümüz geçmez, alay konusu oluruz. AB Liberalleri de Peevski’ye karşı tutum aldı. Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerine katılacak 14 siyasȋ parti kaydını yaptırdı. Delyan Peevski’nin HÖH/DPS partisi tarafından Brüksel parlamentosuna aday gösterilmek istenmesi Sofya’da protestocuları meydana topladı. 300 gün önceyi anımsayanlar aynı sloganları bağırıyorlar. “Peevski Mafya!”, “Doğan Mafya!” Köy ve kasabalarda istediğimizi seçemiyoruz. İş yapmayacak adamları dayatıyorlar. Oy pazarlıkları hoşnutsuzluğuna sebeptir. Bir vekilin seçilmesine 160 bin oy gerek. Sosyolojikaraştırmasonuçlarışimdilikyalnız4siyasȋpartinin yani Sosyalistler Partisi BSP, GERB, HÖH/DPS ve “Sansürsüz Bulgaristan” partilerinin milletvekili çıkaracağını açıklıyor. Hiçbir vekil çıkaramazsa “ABV” ile “Reformcu Blok”un dağılacağı belli oldu. Seçimi GERB kazanırsa hükümet kesin düşecek. Yani erken parlamento seçimine gidilecek. HÖH/DPS partisinin, fahri Başkan A. Doğan’ın çok yakın dostlarından olan, kamuoyunda kabul edilmeyen, kavgacı genç bir tip olan 33 yaşındaki milletvekili D. Peevski’yi AB aday listesine koyma hesapları Bulgaristan’da olduğu gibi, Brüksel’de de ciddi tepkiler doğurmaya başladı. AB Başkanlığı, “Rus ajanlarının burada işi yok” beyanıyla kesin tavır aldı. HÖH/DPS partisinin D. Peevski’yi aday listesinde ikinci yere koyma niyeti, Brüksel’de adayları inceleme komisyonu kurulmasına neden oldu. HÖH’ün bağlı olduğu AB Liberaller Grubu da endişesini gizlemedi. Bulgaristan kamuoyunun rahatsızlığını ifade eden, 2009 – 2014 yılları arasında Sosyalistlerin AB milletvekili grup başkanı ve eski Dışişleri Bakanı İvaylo Kalfin, Cuma sabahı NOVA TV konuşmasında, Peevski’nin aday gösterilmesi “Bulgaristan halkıyla alay etmek anlamında olur” dedi. “Bulgaristan Türkleri arasında çok dürüst, aydın ve yabancı dil bilen hazırlıklı genç kadrolar olduğuna işaret eden deneyimli diplomat, Bulgaristan Türkleri kendi adaylarını kendileri göstersinler” diye konuştu. Kalfin “izbandutların babası” olarak bilinen bir kişinin Brüksel’e gönderilemeyeceğine işaret etti ve bu gibi olumsuz gelişmeler, “AB parlamentosunda Bulgaristan ile ilgili özel bir karar alınmasına vesile olabilir ve Genel Kurul’da karar alma sürecine katılma hakkımıza yasak getirilir,” diye konuştu. Aynı konuda, basına demeç veren, kıdemli AB komiserlerinden Miglena Kuneva, “herkes AB milletvekili olamaz!” beyanında bulundu. Öte yandan basında çıkan yorumlardan, yalnız fahri başkan Ahmet Doğan’ın değil, HÖH/DPS Genel Başkan Lütfü Mestan’ın “Halkın istemediği ve kamuoyunda tepkiler uyandıran D. Peevski’den kurtulmak için, onu Brüksel’e göndermek istedikleri” öğrenildi. Hafta sonunda, HÖH/DPS partisi yönetiminin AB listesini kesin açıklaması beklenirken, Parlamento Başkan Yardımcısı ve HÖH Yönetim Kurulu Üyesi Aliosman İmamov, AB seçimleri konusuna açıklık getirmek üzere “Presa”” gazetesine bir demeç verdi. SoydaşlarımızınAB seçimlerinde oy kullanabilmek için “en az 3 ay aynı yerde yaşamış olma şartı getirildiğinden” 20 000 oy kaybedeceklerine işaret eden İmamov, HÖH/DPS ekiplerinin İspanya, Almanya, Belçika, Hollanda ve Büyük Britanya’da konuk işçi çevrelerinde istişareler yaptığını ve AB ülkelerinden önemli miktarda oy elde etmek için çalıştıklarını açıkladı. Bulgaristan 2007’de AB üyesi oldu. Bu üyeliğe hazır değildi. Avrupa Birliği üyeliğini zor kucaklayan ülke, kenara itildi, en yoksul üye devlet durumuna düştü. Böylesi ağır ve bunalımlı bir durumda ekonomik kalkınma ve istihdam gibi bir iki ana konu üzerinde yoğunlaşacağına Batı yanlılığı ve Rusya taraftarlıları olmak üzere, ikiye ayrıldı. TotalitergeçmiştenkurtulamayanülkeABpolitikasınasoğukbakıyor. Seçmenin % 46’sı AB ülkelerinin Rusya’ya yaptırım uygulamasına karşı çıkıyor. Bu politikalarla ilgili HÖH/DPS partisi yönetimi hiçbir açıklamada bulunmadığından, seçmenler özgür hareket edemiyor, üzerlerine çullanan baskı mekanizmaları altında eziliyorlar. Hak ve Özgürlükler partisi seçmen kitlesine özgür olma, özgür yaşama ve özgürce seçme hakkını sunamadı ve yaklaşan seçimde de sunamayacaktır. Kimsenin tanımadığı, dayatılan adaylarla Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Çingenelere AB üyeliğinin esaslı kazanımlar getirmeyeceği önceden biliniyordu. Bu durum seçmenleri rahatsız ediyor. Zaten AB üyeliğimizden önce, HÖH partisi Başkanı olan A. Doğan, kimseyle görüşmeden, hiç kimseye danışmadan, kendi başına hareket ettiğinden, AB üyeliğimizle ilgili çok büyük yanlışlar yaptı. “Bulgaristan’da çözülmemiş etnik sorun yok” Deklarasyonu vermekle haklarımızı genişletme ve yeni kazanımlara uzanma yollarımızı tıkadı.

KAFE ŞELALE Mehmet Akif Cad.İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Merter-Parkı No.1 (Green Parkın Yanı) Güngören İstanbul

+90 212 554 30 47 / +90 212 554 83 35

F3.e stivali S o f y a ’ d a … Halisiyonlar Uluslararası Çocuk Folklor Festivalinde danslar, geleneksel adetler ve oyunlardan bir demet sunuluyor. 8 ile 14 yaş arasındaki katılımcılar, 24 Nisan tarihinden itibaren 3 gün boyunca Sofyanın farklı noktalarında bulunan sahnelere çıkıyor. 3-uluslararasi-cocuk-festivali-sofyaFolklor festivalinin oraganizatörleri arasında “Plamıçe” Çocuk topluluğun kurucuları bulunuyor. Bunlar arasında İvaylo Pırvanov var: “6 ülkeden topluluklar ağırlıyoruz. Slovakya, Polonya, Bosna ve Hersek, Estonya, Fransa ve Rusya. Güzel konserler sunuluyor. Bu yıl 90 topluluk, festivale katılma isteğinde bulundu. Ancak sadece 6 tanesini seçtik. Bulgaristan ilk defa Rusya’nın Belgorod şehrinden “Vezelinka” topluluğu geldi. Festivalde bu bölgeye ait Rus halk şarkıları ve danslar seregiliyorlar. Festivalin koreografı ve organizatörü Milena Tsankova şunları paylaşıyor: ”Geçen festivalllere nazaran bu yıl UNESKO’ nun resmi partneri olan Folklor ve Geleneksel Sa-

S a r a y ı

natlar Festivali organizatörü Uluslararası Konsey ile ortak girşimimiz. 26 Nisan’da “Borisova Gradina” olarak bilinen parkta konser oldu. Bu konsere Gabrovo, Pazarcık, Sopot ve Sofya’dan topluluklar katıldı. Konser, “Beraber herşeyi başarabiliriz” motosu altında düzenleniyor. Festivalin son günündetüm katılımcılar Ulusal Kültür Sarayı (NDK) önünden başlayan ve Cumhaubraşkanlık ile Halk Meclis binaları önünde geçen törene katıldı. “Borisova Gradina” parkında son konser düzenleniyor.

Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin internet sitesi cami saldırısı nedeniyle çökertildi

Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin internet sitesi cami saldırısı nedeniyle çökertildi Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin üst yönetim organı Yüksek Senod’un internet sitesi, kendilerini “Milli Güçler” olarak adlandırılan bilgisayar korsanları tarafından çökertildi. Kilisenin internet sitesinin ana sayfasındaki verileri silerek yerine Türk bayrağı koyan bilgisayar korsanları, sanal saldırıya gerekçe olarak şubat ayında Filibe’deki Cuma Camisi’neyapılanmolotoflusaldırıyıgösterdi. Bulgar Kilisesi’nin sitesine sanal saldırının nedenlerini açıklayan bir yazı koyan korsanlar, “Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin internet sitesi, Filibe’deki Cuma Camisi’ne gerçekleştirilen vandalca saldırıya yanıt olarak vurulmuştur. Bulgar Patrikhanesi’nin Müslüman ibadet yerlerine karşı gerçek-

leştirilen saldırılar karşısında tepkisiz kalması, bu tür eylemleri sessizce onayladığı anlamına gelir” ifadesini kullandı. Korsanların yazısında, ülkedeki camilerin Bulgaristan’ın kültürel mirası olduğu belirtilerek, bu tür çirkin saldırıların ardında kim olursa olsun Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlığın korumasız olmadığını bilmesi gerektiği kaydedildi. Şubat ayında aşırı milliyetçi gruplar Filibe’nin merkezindeki Cuma Camisi olarak da bilinen Murad Hüdavendigar Camisi’ne taş ve yanıcı maddelerle saldırmıştı. Saldırı sonucunda caminin tüm camları kırılmış ve küçük çaplı yangın çıkmıştı. Saldırının ardından Bulgaristan’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu camiye giderek yetkililerden bilgi almıştı.

Bulgaristan Başmüftüsü Diyaneti ziyaret etti

Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı, İngiltere Türk Diyanet Vakfı’na ait camiyi ziyaret edip Bulgaristan Müslümanları ve Türkleriyle biraraya geldi. Cumartesi günü diyanetin Hornsey’deki binasına gelen Hacı, burada cemaatle birlikte öğle namazı kaldı. Namaz sonrası vatandaşlarla sohbet eden Mustafa Hacı, Londra ziyareti ilgili de bilgi verdi. Başmüftü, “Bulgaristan’dan, İngiltere’ye göç edip ve burada çalışan çok sayıda vatandaşımız var. Kutlu Doğum Haftası nedeniyle onlarla tanışmak, görüşmek ve sorunlarını dinlemek için geldik” dedi. Londra’ya gelmişken, diyateni açmış olduğu camiyi de ziyaret ettiklerini ve cematle biraraya geldiklerini belirten Mustafa Hacı, “Buradaki müslümanlarla ve Türklerle birlikte namıza kaldığımız için çok memnun kaldık Allah razı olsun” dedi. Bulgaristan’daki din hizmetlerinin Türkiye ve Diyanet İşleri Başkanlığının yardımıyla ayakta kaldığını belirten Başmüftü, “Tüm dini meselelerimizi Türkiye diyanetiyle beraber yürütmeye çalışıyoruz” dedi. BULGARİSTAN BAŞMÜFTÜLÜĞÜ NE ANLAMA GELİYOR? Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü, Berlin Anlaşması, Osmanlı ile Bulgaristan arasında 1909 ve 1913 yıllarında imzalanan anlaşmalar gibi milletlerarası hukuka dayanarak kuruldu. Bulgaristan Anayasası’nda belirlenen haklar gereğince kabul edilen Dinler Kanunu’na göre çalışan bağımsız bir dini kurum. Osmanlı sonrasında Bulgaristan devletinin kuruluşundan bu yana 130 küsûr yıllık geçmişi olan müftülük teşkilâtı, köklü bir kurumdur. Başmüftülük teşkilatı,, Bulgaristan’daki 1.5 milyon dolayındaki bütün Müslümanları dini bakımdan milli ve milletlerarası platformda temsil ediyor ve bu topluluğa dinî hizmet veriyor.

TTürkiye ika ’dan 5 Ülkede 5 Açılış Koordinasyon ve İşbirliği Ajansınca Fi- Rıza Efendi’nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi listin, Makedonya, Somali, Tunus ve Gürcistan’da yapımı tamamlanan projeler yarın eş zamanlı açılacak Projeler arasında Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin, aslına uygun olarak yeniden inşa edilen Makedonya’daki evi de yer alıyor. Türkiye Koordinasyon ve İşbirliği Ajansınca (TİKA), Filistin, Makedonya, Somali, Tunus ve Gürcistan’da yapımı tamamlanan projeler yarın eş zamanlı açılacak. Kurumdan yapılan yazılı açıklamaya göre, yarın Ankara Ticaret Odasında yapılacak törenle, Makedonya’da Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi Anı Evi, Filistin’de El- Bireh Türk Okulu, Somali’de Mogadişu Dostluk Yolu, Tunus’ta Tarımsal Kalkınma, Gürcistan’da AİSİ Engelli Merkezinin açılması bekleniyor. -Atatürk’ün baba ocağı Türkiye ve Makedonya Kültür Bakanlıkları işbirliği ve TİKA’nın destekleriyle Ali Rıza Efendi’nin Makedonya’daki evinin, 2011 yılında başlayan aslına uygun olarak yeniden inşa edilmesi tamamlandı. Kocacık köyündeki ev, Atatürk ve ailesinin hayatını anlatacak biçimde tasarlandı. Bu kapsamda, Ali

ile annesi Ayşe Hanım, çocuk yaştaki Mustafa ve Makbule Hanım, Ali Rıza Efendi ve Zübeyde Hanım anı odaları, genç Mustafa Kemal’in Balkan günlerini yansıtan canlandırma köşelerine yer verildi. - D i ğ e r p r o j e l e r Batı Şeria’nın Ramallah şehrine bağlı El-Bireh Belediyesinde 4 katlı, 14 sınıflık kız ortaokulu inşa eden TİKA, 450 öğrencinin eğitim alabileceği bu okul ile bölgedeki en gelişmiş okulu hayata geçirdi. Somali’de, çift yönlü 23 kilometre uzunluğunda, 736 aydınlatma direği ile sosyal tesislerin yapımını kapsayan Mogadişu Dostluk Yolu yapıldı. Tunus’ta Tarımsal Kalkınma Projesi kapsamında, Tunus Tarım Bakanlığına 13 kazıyıcı yükleyici iş makinesi, 70 traktör ve beraberindeki tarım ekipmanları sevk edildi. Gürcistan’da “Eşitliğe Giden Yol” adı altına gerçekleştirilen AİSİ Engelli Merkezi ile engelli çocukların kamu okullarında özel eğitim alabilmeleri için hazırlanması, gençlerin meslek eğitimi görmelerine yönelik gerekli teknik donanımla alt yapısının oluşturulması, engelli istihdamlarının sağlanması için uygulamalı mesleki eğitimi görmelerini de hedefliyor.

Biradambirkapıdaniçerinekadarsıkgirerse,içerdekalma olasılığıokadarbüyüktür.Krallargibieğilenen,istediğiherşeyi yapabilen, sorumsuzca para harcayan kişiler gözlerinin önüne perde düşmüş tiplerdir. Sofya’da kendini para için satan kızlardan biri “cinayetler evinde” A. (Dönek) ile geçirdiği gece serüvenini fahişe arkadaşlarına anlattınca olay sarı basına düştü. B u l g a r b a s ı n ı n d a n ç e v i r i d i r. “60 yaşında olmasına rağmen, 30 yaşında gibi hareket etmek isteyen ev sahibi cinsel preformansını düşürmüş ama cinsel arzularını köreltmemişti.” Anlatmaya bu sözlerle başlayan, fakat isminin açıklanmasına razı olmayan genç kız, olayların belli bir sırayı izlediğine, tekrarlanan bir alışkanlıkla ilerlediğine ve onun başına gelenlerin başka fahişelerin de başına gelmiş olabileceğine işaret ediyor. Basın adina “Saray” dese de, son zamanda, hele de Ahmet Emin’in kurşunlanarak öldürülmesinden sonra ilgililerin lügatında “cinayetler evi” olarak dolaşan bu eski binaya iki hafta önce bir cumartesi gecesi saat 22′den sonra götürüldüm. Adres ve müşterisi hakkında peşin bilgi alamadım. Tedirgindim. Korktum da diyebilirim, diyerek anlatmaya başlayan 18 yaşındaki kizin gözleri hep etrafta dolanıyordu. “Cinayetler evi” korumaları tarafından geçerken çok sıkı arandım. El çantam masaya döküldü. İçinden çıkan bir tükenmez ile iki anahtara ve makyaj aynama içerde kaldığı süre için el kondu. Yüksek topuklarımda iğne yada enser olup olmadığı tespit edilirken röngen çekildi. Krem ve pudramda zehir testi yapıldı. Tabanca ehliyetim olup olmadını sordular. “Doğu Sporları” kurslarında eğitim görüp görmedimden ilgilendiler. Sabıkalı olup olmadığım bilgisayardan yoklandı. Parmak ve dil izim alındı. Gizemli binaya gelmezden önce paramı peşin aldım. Kapı kontrolünde paralarıma el kondu. İçeri girdiğinde salon yaşlı kadın kokuyordu. İlk defa geliyordum ve müşterimin kim olduğunu bilmiyordum. Salon aynası kenarına monte edilmiş kamara vardı. Bolca resmedildiğimi sanıyorum. Bundan rahatsız oldum ama bir defa teklifi kabul etmiş bulundum ve geri dönüş yoktu. Evinkiracısıbirhayligecikti.Sonraansızınbelirsizbirköşeden çıktı. Oldukça alkollü olduğundan, normal dışı davranırken sarhoşluk heyecanıyla birşeyler söyledi. Ben anlayamadım. Saçları soylu bir kişi plmadığını ele veriyordu. Yanıma gelmeden bara uğradı iki kadehe buzlu viski doldurdu ve kendini konforlu hissettiği ortamda, sağ eli ilerde yaklaşırken, - “Hoş geldin!” dedi. Kristal bardağı uzattı ve “ Daha önce seninle işimiz oldu mu?, diye sordu. - “Sizi ilk defa ziyaret ediyorum,” cevabını verdim. İçkisini yudumladı. Ben de yudumlar gibi yaptım fakat damağıma bile dokundurmadan yutkundum. Adam çok yaşlı ve alkollüydü, biraz çekindim. - “Yatak odasına buyurun!” davetinde bulunan müşterim, kapağı açık ve yarıya kadar dolu viski şişesinin yanından geçerken bir eliyle onu da topladı ve basamaklara yöneldi. Burası bir kişi için çok büyük bir evdi. İçerde bizden başka kimseler yoktu. Hangi kata ve hangi odaya gireceğini bilmediğimden, bir elinde kadeh bir eli şişeli yaşlı adamı beklerken, duvarlardaki tablolarda yalnız çıplak kan kız sulyetleri olduğı dikkatimi çekti. Dirseği ile usta bir hareket yapan orta boylu yaşlı adam bu kapıyı el sürmeden ilk defa açmıyordu. Salon büyüklüğündeki oda, yatak odasından fazla bir eğlence salonuna benziyordu. Karşıdaki pençereye vuran loş ışıklar arka bahçe lambalardan geliyordu. Bu salonun da ötesinde berisinde kamara gözleri olduğunu gördüm. Bu işte rezil olmak da vardı. Yine korktum. Genişçe bir koltuığa oturdum ve beklemeye başladım. Müşterim art arda birkaç yudum iştikten sonra, - “Endişelenme, bu oda özel işler için ve o gördüklerin çalışmıyor!” dedi. Sandi havayı sakinleştirdi. Çok deneyimli olmadığımdan sürprizler beklemeye başladım. Ne yapacağımı bilmediğimden, ilk adımı yaşlı müşteriden beklerken, -” Ben şimdi üç saat uyuyacağım, sen o kitapları dergileri karıştır ama sesiz olmaya dikkat et!” dediğinde, iyice şaşırdım. Beni buraya dergi kitap karıştırmaya göndermiş olamazlardı. Şeflerim müşterime muntazamhizmetveriyorduki,banaparamıpeşinvermişlerdi. Yaşlı adam yandaki battaniyeyi üzerine çekti ve hemen sızdı. Masaya geçtim ve elime geçen ilk kitabı karuıştırmaya başladım. Etienne de la Boetie’nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” eseriydi. Bu kitabın 20. sayfası çok kalın çizilmişti: Şunlar yazıyordu: “Kötülüğe sabırla dayanılı ve gelecekteki daha iyi bir yazgıya hazırlanılmalıdır.” Nanındaki notta ise şunlar kaydedilmişti: “Ben DC’ye nasıl köle oldumsa, onlar da bana köle olacak!” Bu eserin 85 sayfası kırmızı tükenmezle çizilmişti: “Toplumsal azınlık bir kere kulluklaşmaya görsün, özgürlüğü ve haklarını öylesine unutuyır ki, artık onun uyanıp yeniden özgürlüğünü ele geçirmesi imkansız olur.” Yanındaki not ise şöyleydi: “Görecekler onlar, Peevski’ye baş kaldırmayı! Onu başbakan yapacağım, o benim en iyi dostumun torunu.”


www.bulturk.org

Timişoara’da Türk hamamı

kalıntısı 1913 Sofya

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Atatürk’ün Baba Ocağı Ziyarete Açılıyor

Türkiye Koordinasyon ve İşbirliği Ajansı’nın (TİKA) toplam 120 ülkede sürdürmekte olduğu yardım faaliyetleri ve kalkınma temelli işbirliği çalışmaları her geçen yıl katlanarak devam ediyor. Türkiye Koordinasyon ve İşbirliği Ajansı’nın (TİKA) toplam 120 ülkede sürdürmekte olduğu yardım faaliyetleri ve kalkınma temelli işbirliği çalış-

maları her geçen yıl katlanarak devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında, 19 Mayıs Pazartesi günü, Ankara Ticaret Odası’nda yapılacak törenle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 5 ülkede tamamlanan TİKA projelerinin açılışı gerçekleşecek. Bu projelerden biri de TİKA tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edilen Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Makedonya’daki evi. 19 Mayıs’tan itibaren ziyarete açılacak olan ve Kocacık köyünde Makedonya Kültür Bakanlığı’nca koruma altına alınan iki anı evinden biri, yöresel kültürün sergilendiği etnolojik müze olarak yeniden düzenlenerek Osmanlı dönemi Makedonya, Türklerin Kocacık’a gelişi ve Atatürk’ün Manastır günlerini anlatacak şekilde hazırlandı. Daha geniş bir alana sahip Ali Rıza Efendi’nin evi ise Atatürk ve ailesinin hayatını anlatacak biçimde yaşayan bir ev düşüncesiyle tasarlandı. Bu kapsamda, Ali Rıza Efendi’nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi ile annesi Ayşe Hanım, çocuk yaştaki Mustafa ve Makbule Hanım, Ali Rıza Efendi ve Zübeyde Hanım anı odaları, genç Mustafa Kemal’in Balkan günlerini yansıtan canlandırma köşelerine yer verildi

Bulgaristan’da en çok Amerikalılar evlat ediniyor

Timişoara’nın Özgürlük Meydanı’nda bir Türk hamamı kalıntısının bulunduğu, söz konusu hamamın İspanya’nın Cordoba kentindeki Türk hamamının ikizi olduğu bildirildi. Romen arkeolog Dr. Dorel Micle, Türk Hamamı kazısının bölgedeki en önemli arkeoloji keşiflerinden biri olduğunu belirterek, hamam kalıntısının 1552 yılına ait olduğunu söyledi. Micle, “Muhteşem emanetler” olarak nitelendirdiği hamam kalıntısının oldukça lüks ve estetik olduğunu ifade etti.

bulundu

BULTÜRK , Başakşehir Belediye Başkanı Sn.Mevlüt Uysal’ı Makamında Ziyaret Etti

TİKA’dan Sri Lanka’da Konut Projesi TİKA, Sri Lanka’da Müslü-

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK ve beraberindeki Yönetim Kurulu Üyeleri Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal’ı makamında ziyaret etti. Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal’da ULUTÜRK’E ve Bultürk Derneğinin Yönetim Kurulu Üyelerine ziyaretinden dolayı teşekkür ederek, BULTÜRK Derneği’nin Bulgaristan Türkleri ile ilgili çalışmalarını takdir ederek izlediklerini, özellikle Bulgaristan’da Türk-Müslüman Cumhurbaşkanı adayı çıkarmalarından dolayı tüm yönetimi tebrik ettiklerini. Bulgaristan’a gittiğinde Bulgaristan’da Türklerin durumunun çok kötü olduğunu gördüğünü ve bu sebepten dolayı sizlerin derneklerin daha çok çalışmaları gerektiğini. Burada da kötü durumunda olan insanlarınızı tespit edin getirin bizler yardımcı olalım, sizin insanlarınız gururlu ben ihtiyaç sahibiyim diye gelmiyorlar bu sebeple sizler bunları bulacaksınız ve bizlere iletmeniz gerektiğini belirtti. Ayrıca seçim öncesi BULTÜRK’ün AK Partiye desteğini açıklaması bizleri mutlu etmiştir ve huzurunuzda siz-

lere teşekkür ediyorum dedi. 2. kez Başakşehir’e Belediye Başkanı seçilen Mevlüt Uysal’ı tebrik eden ULUTÜRK, bugüne kadar özellikle Başakşehirde bulunan Göçmen sitesi ve Bulgaristan Türkleri konusunda yapılan çalışmalar için teşekkür etti. Bizler AK Partiyi desteklememizin nedeini zaten basın toplantısında da açıklamıştık tekrar etmek gerekir ise. Bizler bu hükümetimizin ve AK Parti belediye başkanlarının Bulgaristan’a yapmış oldukları hizmetlerinden dolayı bunu yaptığımızı belirtmiştik. Bizler burada hiç kimseye ayrıcalık yapmıyoruz bizim amacımıza halkımıza hizmet eden herkesin hakkını vermeye bizler hazırız, bizler lafa değil icrata bakıyoruz. İnşallah önümüzdeki yıllarda hep birlikte insanlarımıza daha çok hizmet etme imkânı olur dedi. Ziyarette BULTÜRK Derneği Yönetim Kurulu ve Üyelerindn Aydın FİDAN, Dr.Nedim BİRİNCİ ve Nesrin SİPAHİ da hazır bulundular. ULUTÜR’te tekrar seçilmesinden dolayı hayırlı uğurlu olsun Allah utandırmasın diyerek sözlerine son verdi. Aydın FİDAN

Tharapuram mevkinde bulunan köyde yapımı tamamlanan 50 evin yanı sıra 25 içme suyu kuyusunun inşası da tamamlandı. Yakın zamanda ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak evlere yerleşecek ailelerle, köyde hayatın hareketlenmesi öngörülüyor. 22 binden fazla ailenin yerlerinden edilmesi ve bu alanda ciddi bir ihtiyacın olmasını göz önünde tutan TİKA, ilk etapta 50 olarak belirlenen hane sayısını 100’e çıkardı.

BULTÜRK Yönetimi olarak Belediye Başkanımızı Cahit Altunay’a 30 Mart 2014′te AK Partinin Seçimlerdeki büyük başarısından dolayı hayırlı olsun ziyaretinde bulunduk. Belediye Başkanımız; Seçim öncesi yapmış olduğumuz Basın Toplantısından dolayı bizlere teşekkür etti. Tüm RumeliBalkan camiasının karşısına çıkarak tek başımıza bir tabuyu yıktığınızdan dolayı bizleri kutladı. BULTÜR Derneği ile gurur duyduğunu belirtti. Ayrıca Sn.ALTUNAY yeni Belediye Hizmet Binası ile ilgili bilgi verdi. Sultangazi Belediye Başkanımızın yeni dönemde yeni binasında hizmet vermeye başlamış. Komplekste belediye birimlerinin yanı sıra nikah salonları, 1.500 kişilik düğün salonu ve AVM de bulunuyor. 75 bin m2 alana yapılan binanın ilk etapta Be-

lediye Birimleri ve nikah salonları hizmete girdiğini anlattı. Yeni kurulan Sultangazi ilçesi henüz hiçbir alışveriş merkezi bulunmuyordu. Belediye Hizmet Kompleksi’nde, bünyesinde birçok marka ve hizmeti barındıracak olan Alışveriş ve Yaşam Merkezi 18 bin metrekare inşaat alanından oluşuyor. Sultangazi ilçesinde ilk AVM’nin beklentilere en iyi şekilde cevap verecektir dedi. Bizlerde Sultangazi’de ki değişimin halkın da gözden kaçmadığını ifade ederek kendilerinin çalışmalarını ve Sultangazi’ye hizmetlerinden dolayı da bizler hemşehrimiz olarak gurur duyduğumuzu belirtik. BULTÜRK Derneği olarak Başkanımıza ve ekibine bu yeni dönemde başarıların devamını diledik. B u l t u r k - İ s t a n b u l

Bulgaristan’da en çok Amerikalılar evlat ediniyor Bulgaristan’daki çocuk bakım evlerinden en çok Amerikalı ailelerin evlatlık edindiği açıklandı. Adalet Bakanlığının verilerine göre, geçen yıl evlatlık edinilen 407 çocuktan 120’si ABD’de yaşayan çiftler tarafından evlatlık alındı. Amerikalı ailelerin ardından evlatlık alınan 79 çocukla İtalyanlar

man mülteciler için konut inşa ediyor. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla inşası başlatılan Sri Lanka’nın Kuzey Bölgesi’ndeki 100 konut projesinin yarısı tamamlandı. TİKA’dan yapılan yazılı açıklamada, Sri Lanka Başbakanı Dissanayake Mudiyanselage Jayaratne’nin, Başbakan Erdoğan’dan Müslüman mültecilere barınma yardımı talebinde bulunduğu, bunun üzerine başlatılan 100 hanelik konut projesinde yarıya gelindiği bildirildi. Sri Lanka’da iç savaş döneminde yerlerinden edilmiş halka yönelik TİKA tarafından uygulanan projeyle, ülkenin kuzeyinde savaş sonrasında ortaya çıkan önemli ihtiyaçlardan birisinin giderilmesine katkı sağlanmasının hedeflendiği belirtildi. “Turkish City” ismi verilen ve Mannar’ın

gelirken, Fransızlar 31 çocukla üçüncü sırada bulunuyor. Çocuk bakım evlerinin uzmanları, Amerikalı ailelerin genelde Bulgaristan’da kimsenin evlatlık almak istemediği ve özürlü çocukları seçtiklerini, böylece de bakımlarını üstlenmeyi tercih ettiklerini belirtti. Adalet Bakanlığına bağlı Uluslararası Evlat Edinme Departmanı Müdürü Milena Pırvanova, son yıllarda Bulgaristan’da evlatlık çocuk edinen ABD’li ailelerin sayısının arttığına dikkati çekerek, Amerika’da özürlü çocukların bakımı için imkanların daha geniş olduğunu kaydetti. Amerikalıların, Avrupa’daki ailelerden daha hoşgörülü olduğunu ifade eden Pırvanova, bu tür çocukların bakımını üstlenenelerin sivil toplum kuruluşlarından, kiliseden ve yerel yönetimlerden destek aldığına vurgu yaptı. ABD’li ailelerin, Bulgaristan’daki bakım evlerinde bulunan Down Sendromlu çocukları da evlatlık edinerek bakımlarını üstlenmeyi tercih ettiklerini bildirildi.

Bayrampaşa Belediye Başkanı B U LT Ü R K M e r k e z Z i y a r e t i n d e n

BULTÜRK Yönetimi Cahit Altunay’a Hayırlı Olsun Ziyareti

Bağıcılar Belediye Başkanı Sn. Lokman ÇAĞIRICI’ya Plaket


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.