Aylık Siyasi Aktüel Gazete
1 9 1 3 ’ t Sofya e Sofya 1913
Yıl:11 Sayı: 85 Haziran - 2014
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz
1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu Arnavutluk ve Türkiye’den akademisyen, Basın
Bildirisi
20–21 Haziran 2014 tarihlerinde İstanbul’da İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Salonu’nda “1989 göçünün 25.yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu” düzenlendi. Sempozyum İstanbul Üniversitesi, Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi (BG SAM), İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı ve Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK‘ün ortak girişimleriyle gerçekleşti. Forum körsüsünden Bulgaristan, Avusturya,
uluslararası ilişkiler uzmanı, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, yazar ve sanatçılar olmak üzere otuz yetkili değerli konuşma yaptı. Bilgi değil tokuşunun başlamasından önce Büyük Göç’ü konu eden Bulgaristanlı ressam Burhanettin ARDAGİL’in sanat sergisi görüldü. Sanatçı konuklarına eserleri üstüne ayrıntılı ve anlamlı bilgi sundu. Ana örgütleyici önceliğiyle BULTÜRK Genel SekreteriDr.MüjganDENİZuluslararasıtemsili forumu kısa ve anlamı bir kutlamayla açtı. Bulgaristan Türklerinin totaliter baskı ve terör rejimine karşı, demokrasi ve özgürlük uğruna başlattığı tarihsel Mayıs 1989 Ayaklanması ile Büyük Göç’ün aldığı kurbanlar anısına saygı duruşunda bulunuldu ardından İstiklal Marşı dinlendi. Ardından etkin toplumsal kitle örgütü olarak gelişen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK’ ün Öz Vatanda kalan kardeşlerimiz ve Türkiye’deki soydaşlarımızın ruhlarını birleştiren yoğun ve çok yönlü etkinlikleri üstüne bilgi verdi. Devamı 2‘de
Bulgaristan, Sel Felaketinden ‘Yas’ta Bulgaristan’da geçen hafta aşırı yağışlar nedeniyle
meydana gelen selde 14 kişi hayatını kaybederken, kurtarma ekipleri ülkenin doğusundaki Varna kentinde kayıp iki çocuğu arıyor. Arama çalışmaları devam ederken, hükümet bugünü ‘ulusal yas’ ilan etti. Yaz mevsimine fırtına ve sellerle giren Bulgaristan’ın Varna, Dobriç, Veliko Tırnovo gibi birçok şehri, sellerin yol açtığı zararla mücadele ederken, hükümet bugünü “ulusal yas” ilan etti. Varna’nın Asparuhovo semtinde sel, onlarca araç ve eve zarar verdi. Selden en fazla etkilenen bölgede kriz merkezi kuran Varna Belediye Başkanı İvan Portnih’in ekibi, zarar tespiti yapmaya çalışıyor. Belediye Başkanı Portnih ise durumun en kritik olduğu “Canavar” adlı semtte, evleri çökmek üzere olan vatandaşların “zorla da olsa tahliye edilmeleri” talimatı verdi. Kızılhaç Varna Bölge Koordinatörü İlko Radev’in de AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkenin “yeni tarihinde”, insani bir görev uğuruna ilk kez bu kadar geniş çapta seferber olup zor durumda kalan insanların yardımına koşulduğunu söyledi. Radev, çok sa-
yıda şirketin yanı sıra vatandaşların da sürekli yardım getirdiklerin vurguladı. Radev, selde hayatını kaybedenlerin ailelerine psikolojik destek için de 10 kişilik uzman ekibin görevlendirildiğini belirtti. Öte yandan ülkenin dört bir yanından gelen farklı mesleklerde yaklaşık 800 gönüllü, evleri yıkılanlara yardım etmeye çalışıyor. Deniz kuvvetleri, sivil savunma, jandarma, polis ve diğer devlet birimleri de kriz bölgelerine personel göndererek, gıda, içme suyu ve temizlik malzemelerinden oluşan yardım paketlerinin dağıtımını sağlıyor
BULGARİSTAN’da Erken Genel Seçimler 5 Ekim’de
Bir araya gelen Sergey Stanişev, Boyko Borisov ve Lütvi Mestan, erken genel seçimlerin ekim ayının ilk pazar günü, yani 5 Ekim’de yapılmasını kararlaştırdı. Ayrıca meclis, cumhurbaşkanı tarafından geçici hükümet olarak belirlenece yeni hükümeti oluşturacak. BSP lideri Sergey Stanişev, görüşme sonunda erken seçimlerin 5 Ekim’de yapılması için Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e teklifte bulunacaklarını söyledi. Stanişev, görüşmeye katılan GERB, BSP ve DPS liderleri tarafından bu tarih konusunda mutabakata varıldığını kaydetti. Stanişev, siyasi görüşmelere katılan partilerin, hükümeti, yeni seçimler için yapılacak çalışmalar konusunda destekleyeceğini söyledi. Siyasi istikrarın sağlanması ve ülkenin önceliklerinin belirlenmesi için siyasi görüşmeler yapılması konusunda Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanı’na sorumluluklar verildiğini aktaran Stanişev, görüşmeye katılan tüm siyasi partilerin ülkedeki banka sisteminin istikrarını garanti altına almak için devletin tüm faaliyetlerini destekleme kararı aldığını kaydetti.
Sel Felaketinden sonra Yine İlk Yardım Bursa Büyükşehir Belediyesinden
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Kuzey Doğu Bulgaristan’da yaşanan sel felaketinden zarar gören afetzedeler için hazırlanan 2 TIR dolusu yardım malzemesini Varna’ya gönderdi. Balkanlar’da ne zaman bir felaket olsa kentin tüm dinamiklerini harekete geçirerek felaket bölgelerine destek veren Bursa Büyükşehir Belediyesi, bu sefer Kuzey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde yaşanan sel felaketinden etkilenen afetzedelere yardım elini uzattı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Kuzey Doğu Bulgaristan’ın Varna şehrinde büyük bir sel felaketinin yaşandığını belirterek, bölgede bulunan insanlardan yardım talebi aldıklarını söyledi. Türkiye ile Balkanlar arasında köprü görevi gören bir kent olarak bu talebi dikkate aldıklarını ve dostluğun göstergesi olarak çalışmalara hemen başladıklarını kaydeden Başkan Altepe, “Büyükşehir
Belediyesi olarak, kent dinamiklerimiz ve Bulgaristanlı işadamlarımızla birlikte bu faaliyeti gerçekleştirdik. İçerisinde ev eşyaları, battaniye, giyecek, yiyecek ve temizlik malzemeleri bulunan 2 TIR yardım malzemesini yola çıkardık” dedi. Başkan Altepe, Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin şu anda Varna bölgesinde bulunduğunu ve oradaki yetkililere birlikte ihtiyaç tespiti yaptığını belirterek, ilerleyen günlerde talep edilen ihtiyaç malzemelerinin de temin edileceğini bildirdi.
Traklar’ Anlatıldı Konya’ya Bulgar Forvet! Avrupa Birliği IPA Bulgaristan – Türkiye Sınır Ötesi İşbirliği Programı kapsamında Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nin (ESOB)lider ortak olarak yürüttüğü “Bana Trakları Anlat” isimli proje kapsamında Edirne’de “Traklar” anlatıldı. Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Emin İnağ’ın açılış konuşması ile başlayan seminerde, Trakya Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Trakolog Prof.Dr. Engin Beksaç, Trakların Türkiye’de bulunan kalıntıları hakkında sunum yaptı. Edirne ESOB toplantı salonunda düzenlenen seminere Bulgaristan Burgaz Bölgesel Turizm Derneği Başkanı Sonya Enilova Başkanlığında argeologlar ve Bulgaristan’da yer alan turizm konusunda gelişmiş Belediye temsilcilerinden oluşan Bulgar heyeti ve Edirne ESOB’a bağlı oda başkanları katıldı. Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Emin İnağ, seminerde yaptığı konuşmada Edirne’nin ekonomisinin temellerini turizmin ve tarımın oluşturduğunu belirterek “Edirne ekonomisine EDESOB olarak elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bana Trakları Anlat isimli projemiz kapsamında yaşadığımız coğrafyaya da isimlerini veren Traklar hakkında, Dünyanın sayılı Trakologlarından Prof.Dr.Engin Beksaç ve Bulgaristan tarafında da Prof.Dr.Valeria Foll çalışmalar yürütmektedirler. Bulgaristan turizminde çok önemli bir yer tutan ve ekonomik açıdan büyük katkı sağlayan kültür turizmi tamamen Traklar üzerine kurulmuş durumda. Ben projemizde çalışmalar yürüten Prof.Dr.Engin Beksaç ve Prof.Dr.Valeria Fol’a ve proje ortağımız Bulgaristan Burgaz Turizm Derneği Başkanı Sonya Enilova’ya çok teşekkür etmek istiyorum” dedi.
İsviçre’nin Luzern takımından 31 yaşındaki Dimitar Rangelov ile 1 yıllığına anlaştıklarını belirten Öten, Bulgar oyuncunun takıma katkı sağlayacağını ifade etti. Rangelov’un, Türk futbolunu yakından tanıdığını ve lige çabuk adapte olacağına dikkati çeken Öten, «Torku Konyaspor’a bir yıldız oyuncu daha kazandırmanın gururunu yaşıyoruz. Rangelov birçok ülkede kariyere sahip. Bulgar milli takımının da forvet oyuncusu. Takımımıza gerçekten faydalı olacağına inanıyoruz. Yeni sezona bomba bir Torku Konyaspor geliyor» diye konuştu. Öten, iki oyuncu daha transfer etmek istediklerini,alınacakoyuncularlatransfersezonunu kapatmayı planladıklarını dile getirdi. Kulüp Basın Sözcüsü Ahmet Baydar da başarı için odaklandıklarını vurguladı. Kaleci ve forvet transferi noktasında titiz çalıştıklarını aktaran Baydar, takıma faydalı olacak oyuncuları almak istediklerine işaret etti.
2
Neriman ERALP
Acı Bal
Bizim kovanların balı acı değildir. Acı bal da nereden çıktı? Hafta sonlarında Çatalca’daki bir arkadaşımın köy evindeydim. Kız kıza sonsuz sohbetlerimizi uzatırken, erkekler avluda körükleri temizliyor, bıçak biliyor, kovaları yıkayıp kurutarak petek bozumuna hazırlık görüyordu. Öğleden sonra çıktık. Bu gölge köylerinde Kuzey Bulgaristanlı çok göçmen haneleri var. Köy kenarındaki çeşmeler, köy içindeki kuyular, dibek taşını andıran özel yontulmuş kuyu başları, zincirlerin takılış biçimi ve bakır çengellerindeki su kapları ve daha kadar birçok şey bizim Vatan havasını kendiliğinden anlatıyordu. Osmancık köyü kanarasındaki kuyunun kapağını kaldırdım ve suyun aynasına uzun uzun baktım. Kuyu taşlarlı yosunlu, duvarlar ıslaktı. Buya bakarken içinde bir ejderha aradım. Kuyunun dibinde şakıyan suda güneşten başka bir şey görünmese de ben son dönemde Türkçe okuduğum Rus klasiklerinden Lev Tolstoy’un “Ağzımı Tatlandırmayan Bal” hikâyesini hatırladım. Aslında Tolstoy öyküsüne bir başlık atmamış, “herkesin bildiği bir masal” demekle yetinmiş olsa da, bende çok çağrışım uyandıran bu kuyu hikâyesi üstüne düşündüklerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Konumuz özgürlüklerimizdir. Tolstoy konuya şöyle girer. Bir adam serseri serseri dolaşırken bir ayıya rastlar ve ayı kendisini kovalamaya başladığında canını kurtarmak için bir kuyuya atlar. Benim kapağını açıp içine baktığım koyunun dibindeki su aynasında güneş vardı. Fakat klasiğin anlatımındaki kuyunun dibinde ağzını açmış ve çiğnemeden yutmak için kurbanını bekleyen bir ejderhanın kocaman sivri dişleri vardır. Ayıdan kurtulmak için kuyuya atlayan adamcağız bu korkunç dişleri görünce yosunlu taşların arasından uzanan bir dala yapışır ve ortacıkta takılı kalır. Rus klasiğinin kahramanı yukarı tükürsen bıyık aşarı tükürsen sakal misali, yukarı baksa ayı, dibe baksa ejderha dişlerini görür ve asılı kaldığı dala daha sıkı yapışır da, bu durumu göre birkaç sıçan adamın kurtuluşunu kıskandıklarından dalın kökünü dişleriyle kemirmeye başlar. Bu durum bizim göz bebeğimiz olan Hah ve Özgürlükler Hareketi (HÖH – DPS) partisinin ya da başka bir değişle nice mücadeleden sonra elde ettiğimiz özgürlüklerimizin son durumunu dile getirmiyor mu? 2014 başlayalı bağlaşık ve iktidar katında ortak olduğumuz Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) HÖH partisine, Türklere, İslam dinine, Baş Müftülük taşınmazlarına, vakıf mal ve mülklerine, ardından da biz soydaşların serbest seçme ve seçilme, oy kullanma haklarımıza saldırdı. AB seçimlerine katılmamızı engelledi. Gelişmelerin gösterdiği üzere, 25 Mayısta bir milletvekili de biz soydaşlar çıkarsaydık, o zaman HÖH partisi GERB partisinden sonra 5 milletvekili ile 2. Yerde olacak ve Bulgaristan’ı AB Parlamentosunda 2. güçlü parti olarak temsil edecekti. Kuşkusuz bu değişiklik Bulgaristan iç ve dış politikasında yepyeni bir durum sergileyecek ve güçler dengesini de tamamen yenilemiş olacaktı. Bulgaristan’da etnik azınlık olmadığını iddia edenlerin aksine HÖH – DSP’den 5 milletvekilinin AB Genel Kurulunda yer alması kafaları tamamen karıştıracaktı. Böylece politik varlığımız ve durumumuz, hak ve özgürlük davamız tamamen ve uluslararası alanda legalleşmiş olacaktı. Yeni durumda özgün etnik haklarımızı talep etmemiz kolaylaşacaktı. Sözü uzatmadan belirtmek istediğim nokta şudur: BSP HÖH partisinin zaferinden korktu. Bu nedenle HÖH partisine karşı iktidar eliyle ve yan kışkırtmalarla yeni saldırılar başlattı. Neticelerin olumsuz olması, Bulgar kamuoyunda değişikler isteyen, açık ve gizli ırkçılığı ret eden bir tabaka oluşmaya başladığına, halkın gerçekten demokratikleşme istediğine bir işaret de olabilir. Yeni işaretler bu yönde BSP partisi Başkanı S. Stanişev’in “zorunlu oy kullanma isteğini gündeme getirmesi” sinsi niyetlerinden vazgeçmediğini, yenilgiden ders almadığını gösteriyor. Masalda kuyuya düşen adam örneğini daha dikkatli okursak, acaba BSP “ben seni yiyip bitiremedim ama sana yaşama hakkı da tanımayacağım ve ejderha senin hakkından mutlaka gelir” mi anlamı çıkıyor! HÖH-DPS partisi son aylarda BSP kontrol ve güdümünden çıktı sanki. BSP’nin insan haklarını kısıtlayarak kendisine muhalif olanları ezme ve herkesi sımsıkı kendine bağlama politikası da HÖH-DPS partisinde tepki buldu. Erken “seçime zorunlu katılma” isteği insan haklarını ve özgürlükleri kısıtlayıcı bulundu. HÖH partisini ve kısmen de olsa elde ettiğimizi zannettiğimiz özgürlüklerimizi kör kuyuya itip orada ejderhaya yem etme planları gerçek hayal kırıcı bir komplodur. Ne pahasına olursa olsun ayakta kalıp iktidar olmayı planlayan sosyalistler için “dostlukların” değeri olmadığı göründü. Devamı Gelecek sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi
1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu Dr. Müjgan Deniz konuşmasında, son yıllarda Türkiye’nin Bulgaristan’a ve Bulgaristan Türklerine sunduğu çok yönlü ekonomik ve kültürel yardımlara da değindi. Ardından gelen telgraflar okundu, gelen telgraflar; İstanbul Valiliği, Sultangazi Belediye Başkanlığı, Ankara Dış işleri Bakanlığı, Moldova Milletvekili Oleg GARİZAN, Kıbrısın Kırgızistan Büyükelçilği Prof. Dr.Erhan ARIKLI, Sofya T.C.Büyükelçimiz Sn.Süleyman GÖKÇE’nin telgrafları okundu. Sempozyuma ev sahipliği yapan İstanbul, Fatih Belediyesini temsilen, Başkan Yardımcısı Hasan SUVER konukları ve önemi görkemli ve anlamlı olan uluslararası etkinliği başarı dilekleriyle kutladı. 1989’da büyük sayıda göç alan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı adına foruma ve Strateji Daire Başkanı ve BAL-TÜRK Genel Başkanı sıfatıyla da katılan Bayram ÇOLAKOĞLU da kısa bir selamlama konuşmasıyla bir ilk olan bu uluslararası çalışmaya başarılar diledi. Merkezi İstanbul’da bulunan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Genel Başkanı Rafet Ulutürk Büyük Göçün yıldönümünü ve tarihsel ibret derslerini konu eden ana raporu sundu. Büyük göç sonrası da, Bulgaristan Türklerinin Hak ve Özgürlüklerinden yoksun olduğunu sunumunun merkezine alan Genel Başkan Ulutürk, Türkler üzerindeki baskıların 25 yıldır artarak devam ettiğini vurguladı. XX. yüzyılda mayalanan ve 1989 ayaklanması ve Büyük Göçüyle sözde durdurulması beklenen Bulgaristan’da yaşayan Türkleri eriterek asimile etme politikaların değişik kılıflar altında sürdürüldüğüne işaretle, şu dönemde çocukları ana dilsiz bırakma ve elde edilen bazı Hak ve Özgürlükleri de baskı ile geri alma yönünde yoğunlaştığına işaret etti. Ulutürk, “Her geçen gün, Türklere karşı uygulanan dini, etnik, kültürel ve sosyal asimilasyon politikalarının tırmandırılarak sürdürüldüğünü örneklerle ortaya koydu. Emsali olmayan v devletin araçlarıyla uygulanan zalimliği dün de bu gün de bütün Bulgar halkına mal etmenin anlamsız ve yanlış olduğunu vurgularken, ezerek yok etme politikalarının baş mimarı ve uygulayıcısı totaliter komünist rejim ve bugünkü uzantılarıdır, dedi. Bu cümleden olmakla, Bulgar halkına bir suç ve kabahat yüklemek bizim adalet anlayışımıza aykırıdır ve Bulgar halkına karşı haksızlık yapmış oluruz. Evet, bize karşı işlenen suçlarda 25 yıldır adalet yerini bulmadı, bu da bir gerçek. Daha da vahimi şu ki, bu vahşet sinsice ve adı Ahmet, Lütfü v.s. olduğundan, bizden görünen, bizim aramızdan ama ruhu ve beyni bize yani Türk etnik halk topluluğuna karşı yetiştirilmiş sözde “liderler” tarafından gerçekleştirildiğinden dolayı, ajanların eliyle, Bulgaristan Türklerine en büyük kötülükler bugün de yapılmaktadır’ diye konuştu. Baskılar ve asimilasyon bir fiil artarak sürüyor. Sn. Ulutürk, Bulgaristan’da yaşanan büyük göç trajedisinden sonra da farklı kişiler ve değişik yöntemlerle sindirme ve asimile etme politikalarının yoğunlaştırılarak sürdürüldüğünü vurgulayarak belirtikten sonra şöyle dedi: ‘‘ Ancak şunu da üzüntü ve net olarak ifade etmeliyim ki; komünist ve totaliter rejimde okumuş, eğitim almış, adının Türkçe bir kelime olması dışında, dini ve milli hiçbir özelliği olmayan ve Bulgaristan Türklerin Hak ve Özgürlükleri’ni sözde koruma iddiası ile 25 yıl önce sahneye çıkarılan ve ipleri çekilen kişi-ler ve parti tarafından, Türklerin kazandığı hak ve özgürlükler zorla alındı. Türkleri sıkıştırma, ekonomik olarak dar boğaza itme, sosyal yetersizlik içinde boğma, dini, milli ve kültürel yetersizlik yaşatarak asimile etme politikaları biçim değiştirerek yoğunlaştırılıyor. Bilgi şöleninde 30 konuşma yapıldı. 1984-89 sürgün yıllarında Kuzey Batı Bulgaristan köylerinde kurulan illegal mücadele örgütü DEMOKRATİK LİG insan hakları için direniş birliğinin kurucusu ve Genel Sekreteri Sabri İskender sempozyumu hararetli bir konuşma ile kutlarken önce şöyle dedi: Bulgaristan’da Komünist, faşist ve HÖH kirli ittifakı 25 yıldır sürüyor Bulgaristan Trükleri’nin en ağır dönemi olan 19841990 yılları arasında illegal koşullarda bir İnsan Hakları Savunucu olarak ünlenen DEMOKRATİK LİG GENEL SEKRETERİ Sabri İskender Büyük Göçten sonraki 25 yılı özetlerken, 1989 Göçü’nün ardından bu güne kadar, Bulgaristan’da Müslüman Türklerin yasal, doğal ve genel insan haklarının, ulusal azınlık ve özgün kültürel ve manevi taleplerinin asla dikkate alınmadı-
ğını ve tüm isteklerinin hiçe sayıldığını söyledi. Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) yöneticilerinin isimleri ve soyadları Ahmet Mehmet olsa da, bu partinin politikasındaki amaç Türkleri ve ana dilimiz olan Türkçemizi ve özgün kültürümüzü yok etmek, Bulgaristan Türklerini ve tüm Müslüman kardeşlerimizi var ile yok arasında kıt kanat yaşamaya zorlamaktır, diye konuştu. Bulgaristan’da yıllarca uygulanan Türkleri yok sayma ve asimile ederek “Bulgarlaştırma” politikasının koyulaştığı dönemde Komünist dikta rejimine, Pazarcıklı PAŞOV ile birlikte isyan bayrağı açan ve birlikte kaleme aldıkları BİLDİRİ ile Diktatör T. Jivkov’un şimşeklerini üzerlerine çeken, “Belene” ölüm adasında arkadaşları ile ağır işkence gören, sürülen sınır dışı edilen ayaklanma önderi Sabri İskender konuşmasında, Büyük Göçte 10 bin Bulgaristan Türk aydınının göçe zorlandığını, orada kalan kardeşlerimizin yeniden uyanarak bilinçlenme sürecinin uzun sürebileceğini, bu nedenle Türkiye demokratik sivil toplum örgütleri ile Bulgaristan sivil toplum örgütleri arasında sıkı ve semereli işbirliği geliştirme zamanı geldiğine işaret etti. Bulgaristan’da Türklerin ve tüm Müslümanların Hak ve Özgürlükleri’nin elde edilip korunması ve geliştirilmesi hedef alınarak kurulan, ancak zaman içinde kuruluş amacından yan çizen ve Türklerin Hak ve Özgürlükleri’nin, kazanılması ve yaşatılması bir yana, T. Jivkov döneminde Türkler üzerinde zorla uygulanan asimilasyon ve giderek yok etme politikalarının, son 25 yılda Hak ve Özgürlükler Partisi aracılığıyla ve tarafından sistemli ve ardıl bir biçimde uygulandığına ve Türkler aleyhine faaliyetlerin sürdüğüne parmak bastı. Son çeyrek yüzyılda 4 kez iktidar ortağı ve ana muhalefette olan HÖH / DPS partisi yönetimi tarafından yönetilip yönlendirildiği gün gibi ortadayken, Türkiye’de de bazı siyasilerin, yerel yöneticilerin ve sivil toplum kuruluşların bu düşmanca politikaya destek verdiğini açıkladı. Konuşmacılardan her biri çağdaş Bulgaristan’da bir AB üyesi ülkede, gündemden inmeyen baskı, sindirme ve asimilasyonun politikalarına dinleyenleri uyararak ve önemle değindiler. Ay n ı k o n u y a d e ğ i n e n k o n u ş m a cıların da ortaya koyduğu üzere: “1989 sonrasında, Bulgaristan Türklerine karşı çok sinsi ve korkunç oyunlar oynanmaya devam ediliyor. Ekonomik, sosyal ve politik baskı asla dinmemiştir. Bulgar Gizli Servisi ( DC) tarafından yetiştirilen adları Türk ama yıkanmış beyinleri ve satılmış ruhları Türk ve Müslüman düşmanı olup, bize ve özümüze düşman olan her şeye hizmet etme vazifesinde uzmanlaşmış ve görev başında olan, HÖH / DPS yönetimi T. Jivkof dönemindeki baskıları aratıyor. Asimilasyon politikalarından daha sinsi ve tehlikeli bir eriterek yok etme siyaseti yürütülüyor.” dediler. S. İskender’in uzunca konuşmasında dikkati çeken güncel hususlar ise şunlardı: İskender, konuşmasının sonunda, geçtiğimiz Cuma, Bulgaristan Parlamentosu’nda GERB Partisi tarafından görüşmeye sunulan ve 1984 yılında ve daha sonra suç işleyenlerin cezaya çarptırılmasına zaman aşımı getiren yasada sürenin uzatılmasını öngören tasarının kabul edilmesinin BSP – HÖH / DPS ve “Ataka” oylarıyla güya Türklerin haklarının korunması lehinde olduğu gerekçesiyle engellendiğine işaret etti. Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS), Müslüman Türk düşmanı ve Jivkov dönemi politikalarının devamcısı olan Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) ve yine Türk düşmanı olan Bulgar faşist, ırkçı parti “ATAKA” ile birlikte hareket ederek mecliste gizli polis ajanı olup olmadığı konularında araştırma yapılmasıyla ilgili olarak engel yaratmışlardır. Sempozyum’un ikinci gününde Bulgaristanlı sanatçı ve sporcular da kürsüye çıktı. TRT Sanatçısı Rüstem Avcı, Vatan sevgisini ve göç acısını anımsatan ve Türkiye’de de sevilerek dinlenen Bulgaristan Türklerine ait türkü ve şarkılardan örnekler okudu. “İBB Spor A.Ş” yöneticilerinden Ahmet Tüzün ise, Bulgaristan Türklerinin güreş ile halter başta olmak üzere sportif tarihi üzerinde durdu ve Türkiye’ye geldikten sonra Türk Milletinin guru olup şampiyonluklar kazandığını ve ay yıldızlı bayrağı göndere çektirdiğini heyecanla anlattı. Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH / DPS), Jivkov’un eriterek Bulgarlaştırma politikasını sürdürüyor. Tehlikeli saldırıları durduralım! Tespiti Sempozyomun sloganı oldu. Sempozyumda ele alınan konuların içinde en fazla dikkat toplayansa ise şu oldu: Devamı 15’te
Ruhumuzu Değiştirmek İsteyenler -2Muazzez YURDAKUL Önceki sayıdan devam Bir defa, Bulgaristan’da, Deliorman toprağında 800 yıllık destansı bir yaşam en güzel meyveleriyle biçimlenmiş ve halen var olmaya çalışıyor. Toprağı işlemiş, ormanlar yetiştirmiş, köyler, kasabalar, okullar, medreseler, mescit ve camiler kurmuş orada. Bu beldelerde yaratılan özgün kültür unutulmayacak şekilde serpilip açılmış. Bu toprakta 8 asır boyunca yaratılan herşey ebediyete uzanacak kadar güçlü. Anlamlı yerde inanç bir Tanrıya inmiş ve insanoğulunun bir İNSAN olarak büyüklüğünü gösteren bir vahdet dünyaya ayna tutmuştur. 2014 Demir Baba törenlerinde gelenler, ölmeyecek kadar dar bir yaşam alanına sıkıştırılmış kalmış ve daha da elemi buna alışmak zorunda bırakılmış insanlarımızdır. L. Mestan onlara hitaben konuşurken, sözleri boştu. Tarihin binlerce yıl derinliklerine bakarak gönül ferrahlığı arayanlardan uzaktı. Belki birşey işitiriz umuduyla kulak kabartanların dünyası 40 düşman avcısının okuyla vurulmuş bir geyikin ayağa kalkmayı hayal etmesi gibi bir gayret içindeydi. Görülen ve görülmeyen düşman son asırda hepsinin bağrını yağmalamış, kültürlerini talan etmiş, ruhsal dünyalarını değiştirmek istemişti. Şimdi Başkan Mestan karşılarına geçmiş ve çekinmeden kendilerine “oy” diyordu. Yeni Başkan, Demir Baba’nın “Evlatlarım, veren el alan elden her daim üstündür.” vasiyetini bilmiyordu. Hiç birşey vermeden istemekse yalnız yaratana mahsustu. Kuşkusuz buradaki kadem ve kutsal kültürde “Kapımıza geleni istemeye mecbur bırakmayın. Onlar istemeden verin! Bu iki kere vermektir! Lakin hallerini de sormadan etmeyin. Ola ki, başka arzuları, muhtaçları da olabilir!” Son 24 yılda, halen yeni Başkanı dinleyenler, gelenek kurallarına sadık kaldı. HÖH’le ilgili ahlaksal anlamla dolu yaşamlarına bağlı hareket ettiler. HÖH liderlerinde hiç birini boş elle çevirmedi. Hak ettikleri özgürlüğün sembolü olan Parti, onlar için adeta bir rızık kapısıydı, ama hep kapalı kaldı. Ne vakit muhtaçları olsa açılmadı. Oysa Demir Baba kapısı her daim açıktı. Bir de nifak tohumu ekildi. En güvendikleri adamlar, Ak Kadınlar, Kemaller ve Razgrad’lı öncü Türkler mahkemelere düştü, kimi artık Varna hapsinde nar eskitiyor. Oysa hafızasında halen süründürülenlerin geçmişleri yıldızlar kadar parlaktı. Konuşan vijdanları bu işin içinder bir kurt yeniği var diyordu. İsteseler de, istemeseler de, akıl erdiremedikleri, HÖH’e olan güvenlerinde gittikçe işleyen ve bir çıban gibi can sıkan gerginlik belirdi. İlk yıllarda kendilerine Halil İbrahim sofrası bereketi gibi anlatılan HÖH işinin boşa çıkması, sofraya yalnız belirli kişilerin davet edilmesi, karşılıklılık ilkesinin bozulması dikkatleri üzerine topladı. Dilenen HÖH elinin kapanmadığı görüldü. Zaman gelir yağmurdan sonra Demir Baba diyarında dolaşırken toprak kokusundan doyan bu insanlar yeni bir medeniyet yaratmak için hayata çağırılmıştı. Onlar için HÖH olayının anlamı buydu. Varizi oldukları ve değerlerini yaşattıkça gururlandığı öz tarihleri bu diyarda devasal bir uyanış yaşamıştı. Her şeyin gökteki güneş gibi ortak olması fikri buralarda doğdu. Bu çağırışımın ilk zamanlarında yerlilerin her biri en sevdikleri yarın nikâhından ve yanağından başka herşeyin ortaklığını gönülden kabul etti. İnsanların düşüncede birleştiği yerde medeniyetler de aynı boyda ve aynı zamanda yükselebilirdi. Diller eşit, dinler eşit, hakta eşit, hürriyette eşit olanların toprağın verdiği ürünleri ortak ve eşit kullanma konusunda anlaşamadıkları bir sorun yoktu ve olamazdı. Törendekiler L. Mestanı dinlerken gölge gibi susuyordu. İşittikleri ile düşündükleri, özlemleri ve umutları arasında hiçbir yakınlık yoktu. Fikirlerinde olan şuydu: “Evladım sizi böyle “oy” dilenciliği yaptıran nedir!” Onlar şimdiye kadar oylarını istemeden vermişlerdi. Büyük bir milletin, şanlı bir tarihin evlatları ve devamcıları olmakla gururlu olan bu güzel insanların canını sıkan, oylarının kaç defadır hep boşa gitmesi, politikada işi olmaması gereken kişilerin Bulgar Meclisi’ne sokulması ve 4 yıl sandalya eskittikten sonra çöpe atılmaları, hapse tıkılmaları, sorgulanmaları “aklıselim olamazdı.” Bu soruyu Demir Baba’nın da sorduğuna inanıyorlardı. TEKKE taşlarında, kubbe altında bir uğultu vardı. Bu uğultuya karışan doğa da sankı “Bir Daha İsyan Edin!” diyordu. Bunu herkes işitse de, henüz yüreklenemiyordu. İşlerin ters gittinin herkes farkındaydı. Öte yandan, Bu diyarda, Demir Baba’dan önce de muhtelif vakitlerde farklı farklı milletler yaşamıştı. Şimdi Bulgar milletiyle birlikte olmak nasipti. Onlar için ortak yaşam değerleri aynı olmalıydı. Gururlarında, tarihten kalan her şeyi tutup kaldırmış, saygı göstermiş, yükseltmiş ve yüceltmiş olmanın gururu vardı. Ne yazık ki, karşılarındaki konuşmacı, onların öz kültürlerinin budanmışlığından söz etmedi. Başka ağaçların yeşilliğini anlattı durdu. Bir de, geçen asır aldıkları yaralardan söz bile etmedi. Mayıs 1989 Ayaklanması’na şehit düşen kahramanlşarın aziz hatırası önünde bir dakika saygı duruşuna buyurmadı. Acaba kutsal ayaklanmamızı Bulgar devletine karşı işlenmiş bir suç olarak mı idrak ediyordu? O, sanki onların geçmişini, anılarını, azizlerini, dinlerini, kültürlerini çalmak isteyen büyük hırsızın eli koluydu. Demir Baba şöyle buyurmuştu: “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun!” Aslında bu idamın en zayıf derecesiydi. Bunun bilincinde olmayan bir Başkandan ne istenebilirdi? Kürsüde dönüp dolaşan Başkan, acınası bir halde olan Bulgaristan Türk ahalisine baktıkça, hiç bir çözüm ve çare bulamadı ve konuşmasını kesti. Bir kafes içindeki kuş gibi, kürsüde dönüp dolaştı, halsiz ve sakallı yüzü renksizdi, yaklaşan seçimlerin kara haberinin ilk sızısını o an oracıkta duydu. O hafiften kıvranırken, bir telefon geldi: “Dert etme. Kısmetten ötesi yok!” deyen, artık halkımızın arasına çıkamayan A.”Dönek”ti. Demir Baba törenleri, Bulgaristan Türklerinin yakın tarihten gelen öfkeyi yudum yudum sindirdikleri bir yerdi. Onlar için sabır taşı burasıydı. Anlaşılan, sabır söylenmemiş sözdü. O sözlerse çoktu.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
TTÜBİTAK Ü B İ Başkanı T A KProf.
2 0 1 4
h e d e f i TOSLAYAN DOSTLUK Rafet ULUTÜRK
Dr. Yücel Altınbaşak, Başbakan Erdoğan’ın “Komşumuz İran ambargoya rağmen yaptı” açıklamasının ardından konuştu TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altınbaşak, HABERTÜRK’ün manşetten duyurduğu, Başbakan Erdoğan’ın “Komşumuz İran ambargoya rağmen yaptı. Biz de yapabiliriz” dediği 2500 kilometrelik füze hedefine 2 yıl içinde ulaşmak istediklerini açıkladı. Prof. Dr. Altınbaşak, Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında 8 karar alındığını, Başbakan Erdoğan’ın isteği doğrultusunda karadan ve havadan atılabilen füzenin menzilini 2500 kilometreye çıkarma hedefinin 9′uncu karar olarak ortaya konulduğunu söyledi. “ÖNEMLİ OLAN HEDEF” Altınbaşak’ın verdiği bilgiye göre, TÜBİTAK Savunma Sanayi Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü bünyesinde yürütülen füze çalışmaları kapsamında ilk yerli seyir füzesinin
300 km test çalışmaları başarıyla sürüyor. 10 metre sapma ile hedefi vurması istenen füze testlerde 5 metre sapma ile hedefi imha etti. Füzenin bu yıl içinde 500 km testleri yapılacak. Daha sonra bu menzili önce 1500 km?ye, 2 yıl içerisinde yani 2014 yıllarında da seyir füzesinin ilk yer prototip menzili 2500 km?ye çıkarılarak, test çalışmaları başlayacak. TÜBİTAK Başkanı, “Önemli olan o hedefi koyabilmek. 2500 km menzilli füze de artık bizim için gerçekçi bir hedef” dedi.
Türkiye’nin ilk lazer güdümlü füzesi Cirit, TSK’ya teslim edildi. Envantere giren 100 füze şu an için kullanıma hazır. Havadan karaya atılan ve 8 km menzile sahip olan Cirit, Türk-İtalyan ortak yapımı taarruz helikopteri T-129′da kullanılacak. Roketsan tarafından yürütülen proje kapsamında, toplam 2 bin füze Silahlı Kuvvetler’in kullanımına sunulacak. 70 mm çapındaki yarı aktif lazer güdümlü füze ‘Cirit’in özellikle hafif zırhlı hedeflerde istenilen tahribatı sağladığı belirtiliyor. Cirit’in şimdiye kadarki atışlarında hava platformu olarak AH-1W helikopteri kullanıldı. Daha önce, MSB ve Roketsan arasında Cirit füzesinin geliştirilmesi için 28 milyon dolarlık bir anlaşma imzalanmıştı. Füzenin milli imkânlarla geliştirilmesi, Türk savunma sanayii açısından büyük önem ta-
şıyor. Zaman’a konuşan üst düzey bir yetkili, “Bu proje önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalar için bir atlama taşı olacak. Füze üretiminde çok geç kaldığımız da bir gerçek. Uzun menzilli hava savunma füzeleri için toplam 4 milyar dolar ödeyeceğiz ve bu para maalesef dışarı gidecek.” diyor. İlk lazer güdümlü Türk füzesi Cirit’in Amerika’dan satın alınan Kobra ve Süper Kobra helikopterlerinde de kullanılması hedefleniyor.
İlk lazer güdümlü Türk füzesi TSK envanterinde
TÜrk
OTOKAR COBRA 4x4
savunma
FNSS ACV-300 OTOKAR KAYA MAYINA KARŞI KORUMALI ARAÇ
sanayİ... ALTAY TANK(2015) (Türkiye-G.Kore)
OTOKAR ARMA 6X6
ATILGAN ALÇAK İRTİFA HAVA SAVUNMA SİSTEMİ
T-122 ÇOK NAMLULU ROKETATAR SİSTEMİ TR-107 ÇNRA CİRİT LAZER GÜDÜMLÜ ROKET
TF-2000 HAVA SAVUNMA FİRKATEYNİ
ASELSAN ÜRETİMİ OMTAS VE UMTAS ANTİ TANK ROKETLERİ
İnsan parayla dost edinemez. Eski dost düşman olmaz. Dost yıkım günlerinde belli olur. Biz Bulgaristan Türkleri gerçek dostlarımızı bulma konusunda uzun yol aldık. Soyumuz, dinimiz ve suyumuzdan olan insanların geçmişte olduğu gibi yarın da gerçek dostlarımız olabileceğine inandık. Biz, iç dünyasının oluşumunda, yakınları hakkında kötü konuşmayan, sır tutan, ilke bilen, ahlaklı kişileriz. Bu geleneksel meziyetlerimizle hanede, köyümüzde, eş, dost, akraba arasında olup biteni göz bebeğimiz gibi korumayı daha çocukluğumuzda öğreniriz. Bu kuralların dışına çıkan, namus anlayışımızda HAİN’dir, cezası bellidir. Kültürümüzde, dostlart kötü günlerde, namuslu kişilerse alış verişte kendini gösterir. Büyük bir imparatorluğun uzantısı olan bir tarihin arka plan sahnesinde olsak da, son 137 yılda Bulgar devletinde ikamet ettiğimizden dolayı, politik etkinliklerde ön planda değildik. Bu yüzden manevi ve siyasi niteliklerimiz ile zekamız kendini gösteremedi. Buna karşın bir canlanma içindeyiz. AB seçimlerinde 4 milletveklili çıkaran Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin büyüyen başarısı dikkati çekti. İzlenen politikada hepimiz için üzücü noktalar olduğunu biliyoruz. Kabullenmede zorlandıklarımızın başında bağlaşıklık yani müttefikler, yani ortaklık ve işbirliği politikaları gelir. Son 25 yılda HÖH/ DPS partisi 4 kez hükümet ortaklığına yükseldi. Başbakan Lüben Berov hükümetindeydi. Sakskoburgotski kabinesinde yer aldı. İki defa da Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) hükümetine ortak oldu. Şimdiki Oreşarski hükümetinde 3 Bakanlık ve 5 bakan yardımcılığı HÖH / DPS partisinindir. Buna rağmen, işin içinde kurt yeniği olduğu görüşünde birleşiyoruuz ve birçok eksikliğe işaret ediyoruz. Eleştirimiz her zaman olumlu ve yapıcı olmuştur. Gelişmeler eleştirilerimizin yerinde ve isabetli olduğunu her gün daha parlak bir biçimde ortaya koyuyor. Öncelikle HÖH / DPS partisi ile BSP partisi artık birbirlerine güven beslemediklerini resmen ilan ettiler. Bu gerçek, HÖH Başkanı L. Mestan ile BSP Başkanı S. Stanışev’in 25 Mayıs seçimlerinden sonraki ilk görüşmesinde ortaya çıktı. Kabinede ortak olmalarına rağmen, ikisi de “erken seçim” dedi ve güvenin suya düştüğünü ifade etti. Bizler, Bulgaristan Türk ve Müslümanları bu bakıma tecrübe sahibi ve akıllı insanlarız, çünkü örneğin sefil bir durumda olsak bile, şimdiye kadar aramızdan hiç kimsenin “servetim yok” diye üzüldüğünü görmedim. Demokratikleşme dediğimiz son 25 yılda (A. Dönek dışında) aramızdan kimseye servet yığıma hakkı tanımadı. Eli uzun ve devlete çok yakın olanlkar, kendilerini unutunca hemen ceza evlerini boylamak zorunda kaldı. Bu tabloda, hırsızlığa uzananlara “korkmayın” deyip himaye eden A.(Dönek) gibi “liderler”in, sahte dost olduğunu görmeyen kalmadı. Bu arada, Bulgarlar bile, Türklerin, Pomakların ve diğer Müslümanların servetinin aklı ile gördüğü hayır işleriyle çoğaldığını görebilme imkanımız oldu. Bu eğilim, bambaşka bir anlayış ve modernin üstünde bir dünya görüşü olarak yerleşiyor. Bizim Avrupanın en sefil ülkesinde, günümüz Bulgaristan’ında çok büyük mali ve ekonomik sıkıntılar yaşadığımız gizli kapaklı değildir. Fakir de olsa, seven insanın sevildiğine, çamura saplanan ve bunalıma düşen bizden birininin yine eş dost ve arkadaşlar yardımızla kurtaracağına inanıyorum. Bu bizim değişmez yaşam kuralımız oluyor. Birbirimize kenetlendiğimiz gözden kaçmıyor. Kurtuluş yolumuzu böyle bulacağımıza inanıyorum. Dostluk ve Para konusunda görüşlerimiz kesindir. Değişmez. Bir defa kimse kimseye nedensiz para vermez. İnsanlar para ile kendilerine dost edinemezler. Tanımadığımız bilmediğimiz birinden borç para almayız.Biz böyle görmüş böyle biliriz. Üstelik bize daha önce fitnelik etmiş, kötülükte bulunmuş bir kişiden, küçük büyük fark etmez bir halk topluluğundan iyilik beklemeyiz. İnsanların fırsatçı, tamah ve tutkulu olduklarını biliriz ve böyle kişilerden uzak dururuz. Bizim düşünme tarzımızın bir bölümünde şöyle bir gerçek de vardır: “Arkadaşı olmayan kimsesizdir. Kimsesizi kimse aramaz. Parasız kimse unutulur gider…” Yoksulluğun baş belası olduğunu bildiğimiz gibi, dünkü gün cebinde beş parası olmayan bir kişinin ertesi gün zengin olmasının da içinde kirli bir iş gizlediğini biliriz. Dünkü gün açlıktan ağzı kokan, A. (Dönek), gibi kişilerin bugün “sarayda” yaşaması, bir yediğini bir daha tatmaya tenezül etmemesi, korumalı gezmesi bu gibi sahtekar durumlara açık ve kesin örnektir. Onlar, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının kimliğini sattıkları için zenginlikle ödüllendirildiler. Kuşkusuz gün gelir, dervan döner, her hesap ödenir. Hainliğin hesabı idamdır. Bu açıdan bakıldığında “varlıklı övülür, yoksul kötülenir!” sözlerinin anlamı açıktır ve su gerçek suni yaratılan “zenginler” için de geçerlidir. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları son çeyrek yüzyılda olduğu gibi bugün de kötülenenlerdendir. Daha önce ise ezilenlerdi. Bizde yoksulun cesuruna “deli” dendi. “Deliler” hapishanelerde tutuldu. Parlamentoda “anadil, okul, insan hakları, hak hu-
kuk” demeye kalkan milletvekili H. Hocov’un başına gelenleri gördük. Az kaldı, cesareti onu “tımarhaneye” götürüyordu. Bizde eli açık olan, hayırsever yoksula çok harcıyor derler. Şimdi Varna hapishanesinde yatan D-r Tabakov’a “kumar oynuyor” dedikleri gibi. Oysa şehirlerimiz neredeyse Las Wegas gibi oldu. Yoksul uysalın adı düşkün, iş bilmez’ dir. Gençlerimizin “Bulgarcayı iyi bilmiyor”, “okumuş ama sertifikası yok” gibi asılsız iddialarla hiçbir yerde iş bulamayıp Bayı Avrupayı boylaması buna örnektir. Ülkeyi terk etmek zorunda kalan 2.5 milyon kişiden % 99’unda sertifikasızdır. Vasıfsızdırlart demiyor, iş bilirler, ama ellerinde geçerli belgeleri yoktur. Eski belgeleri ise geçersiz kılınmıştır. Devlet nerede bir meslek kursu açtı da gitmedik? Bir de fakirlikten, parasızlıktan bunalmış, ne olursa olsun bir işin ucundan tutayım diye ağırbaşlı hareket eden gençlerimizin de “budalanın teki” olarak hakaret gördüğüne tanıkız. Bu durumda biz başkasından ve devletten bir şey umacağımıza, böyle daha iyidir, fikrine teslim olmuş bir ortamda yaşıyoruz. Ortada ne hol ne de yumurta varken, “kötüden bir şey isteyeceğine yılan azından zehir alıp içse daha iyidir.” sözleriyle hayal kırıklığı yaşamak da hiç birimize mutlu olabilme yolu açmıyor. Benzer görüşler, Vatanı son ziyaretim esnasında beni çok etkiledi. Böyle bir ortamda yeni dostluk kurmak çok zor. Bu durumun temelinde şöyle bir gerçek olduğuna inanıyorum: Fakirlik yüzünden paradan tiksinmeye ve parayı lanetlemeye gerek yok, fakat kendini para hırsına teslim edenlerin sonu da yıkımdır. Parası varlığı helal olmayan pis bir zengin bütün varlığı, bütün hırs ve ihanetiyle halkın gözünden er ya da geç bir köpek gibi düşecektir. Bunları yazmanın nedeni ise, zengin adamın yoksul bir kişinin dostu olamıyacağını anlatmaktır. Çünkü dünyada iki çeşit dostluk var, birincisi çıkara dayanır, ikincisi de zorunludur. Birincisi çıkara dayanır ama insan karşısındakine bir yere kadar güvenebilir. İkincisinde ise, insan tedbirli olmak zorundadır. Örneğin, ne pahasına olursa olsun iktidar olmalıyız hırsı ve bu işten karlı çıkmalıyız hesapları HÖH ile BSP partilerini 25 yılda dört defa iktidar ortaklığında yan yana getirdi. Bu ortaklıkta taban çıkarları açısından, tarihsel geçmişte Bulgar komünistlerinin Türklere yaptığı kötülükler bakımından iktidarda ortaklık kurabilen bu iki politik partinin dostluğunda çıkar ortaklığı olduğu dikkati çekiyor. Aslında hükumetten düştüklerinde hemen bozulması gereken bu dostluk sona ermiyor, taraflar yeniden buluşuyor. Bizde bu 4 defa tekrar etti. Bulgaristan’da HÖH / DPS – BSP ortaklığı neye benziyor biliyor musunuz? Bir kabın içindeki su, altında ateş yandıkça kaynar. Ateş sönünce su da soğur. BSP, buharlaştırmak ve yok etmek için HÖH’ün suyunu ısıtıyor. Şimde HÖH – BSP hükümet ortaklığını doğuran ve yaşatan çıkarlar sanki ortadan kalktı.Bu işlerde zayıf olanın her zaman temkinli olması gerekir. Zaten HÖH/DPS partisinin 25 Mayıs zaferi ve BSP partisiyle eşit milletvekili çıkarması, BSP’yi ürküttü. BSP’nın Hak ve Özgürlükler Partisinin güçlenmesini, yani güçlü müttefik istemediğini daha ilk görüşmede ortaya koydu. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının güçlenmesi BSP’yi korkuttu ve dosytluk tosladı. Sen ancak zayıf, yoksyul, zavallı, işsiz güçsüz olunca ben seninle dost ve ortak olurum fikri ağır bastı. BÖYLE DOSTLUK ÖTE DURSUN! Görüldüğü üzere BSP ile HÖH dostluğu içinde düşmanlık taşıyan bir “dostluktu.” “Kartal Köprü” öpüşmesi, Panporovo otellerinde “her yerde her zaman birlik olalım,” uyumlamadan yasaları Mecliste Genel Kurula getirmeyelim gibi yeni yeni mayalanan fikirlerin BALON olduğu görüldü. BSP, HÖH partisini aldatmaya çalışırken, saldırı hazırlığı içinde olduğunu gizleyemedi. Baş Müftülük vakıf mal ve taşınmazlarının iade edilmesi yolunu yasa değişikliyle kesmeye çalıştı. Soydaşlarımızın AB seçimlerine katılmasını hem T.C. ye sandık açtırmayarak, hem de “son üç ayda Bulgaristan’da ikamet zorunluğu” getiren değişikle haince baltaladı. BSP’nin içinde pazarlıklı hareketleri herkese dil yutturdu.ÖENME BELİRTİYORUM. Sinsi düşmanlık, gizli düşmanlık açık düşmanlıktan kat kat daha tehlikelidir. Dostan, bir dostluk, bir iyilik beklendiği için DOST denir. BSP buna laik değildir. Düşmandan daima kötülük geldiğini unutmayalım. Gerçek iki dostun arası ne açılabilir, ne de düşmanlığa dönüşebilir. BSP – HÖH dostluğuna samimi olmayan, halkımızın hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi yolunu kesen, sahte dostluk derken, BSP ile dost olma zorunluğunu da göremiyoruz. Burada geçerli olan ilke, zayıf olanın bazı hesaplar peşine düşüp halkın geçmişine, şimdiki sefil durumuna rağmen, güçlü bir eski düşmanla dost olmaması, işbirliği yapmaması prensibidir. Benzer bir dostluk her zaman bozulur.
4
Bulgaristan Türklerinin Sesi
1989 Göçünün 25. Yılı Uluslararası B G S A M İHertsabah işeOgidderken lm a ! tasma ucu elle- B u l g a r i s t a n SAllahebirdirmdeyip,pTanrı’yı o zdüşman yu mu 1989 K o n u s m a s ı ; bilmedik, hiçbir rinde köpeklerini yol kenarlarında bahçelerde B a ş k a n ı n gezdirenlere rastlıyorum. Boyunluk ve tasma, köpekleri evlere kapamak aslında bu hayvanlara it köleliği devri yaşatıyor. Hürriletleri belirledikleri birkaç ağıç belini ıslatmak, taşları ve bazı otları koklamaktan ileri gitmiyor. Havlamayı unutmuş olan köpekler var… Geçen gün grubumuzdan bir arkadaşın anlattığı İki Köpek Hikayesi benietkiledi. Bu benzetmede, doğurması yakalaşan bir köpek, kendi kulübesinde sefa süren bir başka köpekten üstü kapalı kuru bir yerde, kuytuda doğum yapmak ve enceklerinin yağışta toluda telef olmaması için birkaç günlüğüne olmak üzere, kulübesinden çıkmasını rica eder ve muaffak olur. Fakat encekleyen köpek doğumdan sonra yavrularını aynı inde emzirir ve büyüter ve bir gün kulübe kendisine ait olan it “çık arık” diye daha sert hırlamaya ve diş sıkmaya başladığında “gel bakalım, 12 aslanım ve benimle başa çıkabilirsen, gir yuvama! cevabını verir. Arkadaşım bu anlatımıyla A. (Dönek) ve diğer Bulgar gizli polisi ajanlarının Hak ve Özgürlükler Partisi yönetimine çöreklenmelerini ve halkımıza hiçbir hizmette bulunmadan, 25 yıldan beri bildiklerini okuduklarını anlatmıştı. Ben bu cümleden olmakla birlikte başka bir benzetmeli ibret dersi olan Kurt, Köpek ve Özgürlük öyküsünü anlatmak istiyorum. Aslında bu çok eski zamanların bilinen bir masalıdır. Benim her sabah işe acele ederken yolda tasmalı köpekler gördüğüm gibi, anlatacağım tiplerle de her gün yolda, meydanlarda, TV ekranında ve gazetelerin birinci sayfalarında istesek de istemesek de indirek olarak temas halinde olmak zorunda olduğumuzdan öykü dedim. Kurt, Köpek ve Özgürlük Bu öykümle sizlere özgürlüğün ne tatlı ve hiçbirşeyle asla değişilmez bir nimet olduğunu kısa yoldan anlatacağım. Bir deri bir kemik kalmış bir kurt bir gün tıka basa doymuş bir köpekle karşılaşır. Birbirini kokladıktan sonra karşı karşıya durmuş ikisi de ve kurt sormuş köpeğe. “Parlaklığına diyecek yok doğrusu. Ne yiyorsun da böyle semirdin? Senden çok daha güçlü olmama karşın, ben açlıktan ölüyorum, bir kemik bir deri kaldım, açlıktan ağızım kokuyor.” Köpek kuyruğunu sağ sola sallayarak cevap vermiş açıkça:, “Efendine saygıda kusur etmezsen, sen de yakalarsın benim yakaladığım fırsatı.” “Nasıl yani?” demiş kurt. “Bekçilik edeceksin kapı önünde, geceleyin evi hırsızdan koruyacaksın!” Bunu içiten ve açlıktan barsakları gugurdayan kurt hiç dişinmeden: “Ben hazırım doğrusu” derken, anam ağılıyor ormanlarda, yağmurun, karın altında, diye düşünmüş ve köpeğe biraz daha sokulmuş. Ardından da hayal etmiş: “Ah! nasıl işime gelir bir bilsen yan gelip yaşamak bir çatı altında. Karnım dolu yiyecekle ve uyu uykun kanana kadar…” Kurdun iştahlandığını sezen köpek “Gel öyleyse benimle!” demiş ve ikisi beraberce köpeğin evine doğru yollanmışlar. Yanyana yürürlerken kurdun gözü köpeğin boynundaki zincir izine ilişmiş ve “Dolsum” demiş “Ne oldu burana, tüyleri düşmüş?…” Yanit vermiş köpek “Birşey değil…” diye. “Söyle söyle haydi…” diye üstelemiş kurt. “Korkutan bir görünüşüm olduğundan, bağlarlar beni gündüzleri. Gündüz uyurum. Gece uyanık olayım ve gece dolaşayım diye çözerler beni...” diyerek cevaplamış ve devam etmiş köpek: “Ekmeğimi kendileri getirir. Efendim sofrasından kemik verir. Aile bireyleri kırıntılar atar önüme. Sevmedikleri yemeklerin hepsini ben yerim.Hiççalışmadankarnımdoyartıkabasa...” Dikkatle dinleyen kurt “Canın bir yere gitmek istese, izin var mı pek iyi?” diye sorar. Köpek: “Hiç olur mu! Yok! İstediğimi yapamam. İstediğime havlayamam!” deyince “Anladım. Tepe tepe kullan övdüğün şeyleri, ye istediğin gibi bulaşık artıklarını, istemem eksik olsun saraylarda saltanat sürmek, ÖZGÜRLÜĞÜ yitirmek pahasına.” diyen kurt köpekten uzaklaşır ve ormana döner. Özgür olduğundan dolayı ENSESİ BUGÜN DE KALINDIR.”
Ö Z G Ü R L Ü K İT OLMADAN YAŞAMAKTIR.
1989 GÖÇÜNÜN 25. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASIBULGARİSTANSEMPOZYUMU Organizasyon komitesi adına açılış konuşması Sayın Belediye Başkanlarım, çok değerli yerli ve yabancı bilim adamları, çok kıymetli Sivil Toplum Kuruluşu (STK) başkanları, yöneticileri sevgili konuklar, çilekeş ve sırtı yere gelmeyen soydaşlarım, bir daha geri dönmemek üzere, varımızı yoğumuzu geride bırakarak, tüm hayat boyunca tırnaklarımızı kazıyarak edindiklerimizi bir kalemde silerek yola koyulduğumuz, daha adil ve mutlu bir hayat için yola çıktığımız, o hatırlamak bile istemediğimiz 1989’dan buyana 25 yıl geçti. Çile dolu bu çeyrek asrı dimdik yürüyen bir Toplumu- Bulgaristan Türklerini temsilen sizleri bu bilgi şöleninin yüksek kürsüsünden selamlarken, önümüzdeki 2 gün içinde birlikte yürüteceğimiz çalışmaların hepimiz için, özellikle soydaşlarımız, Bulgaristan’daki yakınlarımız ve ayrıca tüm Bulgaristan halkı için çok anlamlı, faydalı ve başaralı olmasını temenni ederim. Asırlarca dökülen gözyaşlarımızla ıslatılan topraklarımız, doğduğumuz evler, en iyi umutlarımız, birlikte yaratmaya çalıştığımız hoşgörüye dayanan bir medeniyet, komşularımız, köylerimiz, yürümeyi öğrendiğimiz yollar kaldı oralarda. Bulgaristanbizimilkgözağırımız;zorlagöçetmiş deolsak, acımız unutulmaz da olsa bizimAtaVatanımızdır Bulgaristan. Bizler kovulmuş da olsak Vatanımızda düşmanlık tohumları bırakmadık, yüreğimizde hınç beslemedik, öfke büyütmedik. Bizler hiç bir zaman vatanımıza karşı hainlik yapmadık. Bir canlının nasıl anne baba seçme şansı yoksa, ayni şekilde Vatanını da seçme şansı yoktur. Bir çocuk nasıl ana babasına el kaldıramazsa, insanoğlu da Vatanına düşman olamaz. Fakat her vatandaşın Vatanından Anne şefkati gibi şefkat, Baba merhameti gibi merhamet beklemesi tartışılmaz hakkıdır. Bir anne evlatlarını nasıl ayırmadan, kırmadan, incitmeden var ediyorsa, Vatan da vatandaşlarını bağrında aynı sıcaklıkla yaşatmalı, hepsini hiçbir ayrım gözetmeden eşit kılmalıdır. Vatan Vatandaşlarının hepsini aynı özgür ortamda mutlu etmek için vardır. Vatan senin ya da benim değil, hepimizin ve bölünmez ortak paydamızdır. Bulgaristan, sadece Bulgarların vatanı olmamakla beraber, bu topraklar üzerinde doğmuş ve yaşama gibi en doğal haklara kendiliğinden sahip olan Türk, Roman, Ermeni, Yahudi, v.s. aynı sorumluluk ve yükümlülüklerin ağır yükünden kendine düşen payı sırtında taşımayı kabullenen her birimizin Vatanıdır. Vatan hakkı tüm diğer insan haklarının en başında gelir ve kutsaldır. Bu anlamda, 1989 göçünün, ismi ne olursa olsun, adına ne denirse densin, bizler için tek bir anlamı vardır. Bu göç sayıları milyonları aşan Bulgaristan Türklerinin, tüm kardeşlerimin, en doğal hakkına, Vatandaşlık hakkına Totaliter rejimin en vahşi, en barbar, en amansız bir saldırı ve bu hakkımızı gasp etme çabasıdır. E m s a l i o l m a y a n b i r z a l i m l i k t i r. Kalbimizdeki sönmeyen bir acıdır. Fakat burada bir hususun altını çizmek ve bir birinden ayırt etmek lazım. Tüm bu olup bitenlerin baş mimarı ve uygulayıcısı Totaliter komünist rejim ve uzantılarıdır. Burada Bulgar halkına bir suç ve kabahat yüklemek bizim adalet anlayışımıza aykırı ve Bulgar halkına karşı haksızlık yapmış oluruz. Evet, bize karşı işlenen suçlarda 25 yıldır adalet yerini bulmadı bu da bir gerçek. Buradan herkes kendine düşen sorumluğu düşünmeli, bilmeli ve bir gün suçlular hesap vermesi gerektiğini buradan yetki sahiplerine sesleniyorum. Bir gün Bulgaristan da demokrasinin kuralları işleyecek ve adalet yerini bulacaktır diye inanmak istiyorum. Çünkü başımıza gelenleri biz asla ve asla hak etmedik. Neden mi? Çünkü bizler Bulgaristan topraklarını Vatan yapanlarız. Biz üreten, var eden, inşa eden, helalından geçinen, her şeyimizi alın teri ile kazanan bir toplumuz. O topraklarda güzellikleri, öz kültürümüzü, farklılıkların uygar örgüsünü, imanlı, gelenekli, sevgi dolu gönüllerimizin sevgi dolu sıcaklığıyla adam ettik, yaşattık. Nasırlı ellerimizle inşasına katıldığımız, içinde çalıştığımız 15 752 küçük ve büyük ölçekli sanayi işletmesinden 13 500’ünün hurdaya çıkarılıp yok edilmesine, meyve yüklü bıraktığımız bağların, bahçelerin, başak denizi altın rengi ovaların bizden sonra yıllar yılı nadasa bırakılmasına; 1 milyon 650 bin iri baş hayvandan ancak 90 bin kalmasına; 1 400 000 koyun ve kuzudan ancak 1 milyondan az kalmasına üzülmemek, “likide edenleri” lanetlememek, parçalanan yürekleri avutmak elde mi? Serpilip açıp sarmış, mutlu gelecek yüklenmiş bir diyarı gavgalaz ve eşek dikenliği haline getirenleri eleştirmemek, kınamamak ve tüm bu olup bitenlere görüpte karşı duyarsız kalabilir mi bir bilinçli vatandaş? O eşsiz güzellik ve bolluğun orta direği, ana dayanağı bizmişiz demek. Biz kovulduk ve oralar kısırlaştı, karardıkça karardı, sefileşti. Ahımız tuttu demek istemiyorum çünkü üzülüyorum bu duruma. Her şeye rağmen, bugün, savaşsız, zulüm süz, işkencesiz, katliamsız, giyotinsin bir Avrupa Birliği’nde yeni ortak bir uygarlık yaratılmaya çalışılıyorsa, biz bu asil davada en ön saflarda olmaya hazırız. Biz eski kıtanın yeni uygarlığını oluşturan kültürün, hukukun ve dinlerin eşiği ve beşiği olan toprakların evlatlarıyız. Evet, dünya değiştikçe biz de değiştik. Hiçbir nimet bize altın tepside sunulmadı. Vatan özlemini içimizde yaşatıyor ve Vatan hoşgörüsünü hak ediyoruz. Modernleşirken, bazıları gibi dünyayı uluslara; etnik azınlıkları da düşman ve dostlara ayırmadık.
dine Haçlı Sefer açmadık, yaratanın ibadet evlerine saldırmadık, yıkmadık. Yaratılanı yaratandan dolayı seven ataların torunları olduğumuzu da hiç amma hiç unutmadık. Va t a n ı m ı z ı n s p e s i f i k r e n k l e r i b i zim genlerimizde kodlanmış ve yaşıyor. Bilmeyenleriniz varsa diye söylüyorum: Özlemlerimiz ezile ezile bilinç oldu. Vicdanımız yaratıcı güçle kanatlandı. Umutlarımız ortak ufuk arıyor. Ve büyük ezilmemiz, 1877/78, yani 93 harbiyle başladı, 1912 -14’te bozgunlar yaşadık; Balkan coğrafyasında en büyük acıları Bulgaristan Türkleri çekti. Çarlık dönemi, 1934 askeri darbesi hepimizi perişan etti, Büyük Savaşlar bir katliamdı, göç dalgalarını büyüttü de büyüttü. Artık Ana vatanda 10 milyonu aştık. Bize Vatan olan topraklara ebedi borçluyuz. Bizi kabul eden, kardeş bilen insanlara minnettarız. Temennimiz ortak sofralarımızın dolup taşmasıdır. Ve bugün biz, buraya, işbu bilgi şölenine, hala devam eden Bozgunluk PSİKOLOJİSİNİ DAĞITMAK, diriliş kıvılcımlarını hayata çağırmak için toplandık. Biz Vatansızlığın ruhunu, artık yaşı 135 olan yaşlanan BOZGUN RUHUNU ebediyen gömmek için buradayız. Biz, bizi ezenlere karşı çarkı ters çevirmek için el ele verdik, cephedeyiz. Evet, biz, uykusuz, aç, susuz göç yollarında, tutuk evlerinde, hapishanelerde, sürgünlerde, ” Belene” ölüm kapında Mayıs 1989 İsyan ateşinde örs ile balyoz arasında dövülürken suyumuzu aldık ve tepeden tırnağa böyle çelikleştik. Ve bizi biz eden, 93 harbinde, o büyük Vatan kavgasında emsalsiz kahramanlık örnekleridir; 1934 askeri darbesinden sonra 1936 göçünün çilesidir; 1945’te faşist Çarlık rejimi sosyalist düzenle değiştirenler eşitlik geldiğini ilan etseler de, Bulgaristan’da Türk düşmanlığının hiç bir rejim ve ya düzende değişikliğe uğramamıştır. Bu“terbiye”nindevamı1951-53,1968-69ve1977-78kitlesel göçlerinde sardığımız yaralar ve aldığımız büyük derslerdir. Hele 1970-1984-1989 “eritme”; “asimile etme”, “Bulgarlaştırma” politikalarının uygulandığı ve 3 milyon civarında Türkün ve Müslümanın devlet terörü ile kimliğinin resmen yok edilmek istenmesi ile şekillenmiştir. Sabrımızı taşıran Hitlerin icatlarını bile sollayan mezardaki atalarımızın isimlerini de değiştiren, bir Türk ananın öz çocuğuyla öz dilinde konuşmasını yasaklayan yüz karası icatlardır. Ve başımıza gelen daha nice çile tümümüzü HAK VE ÖZGÜRLÜK için ayaklandırmıştır. Son dönem insanlık tarihinde ezilen bir halkın tek vücut halinde ulusal çapta baş kaldırışına örnek veren biz olduk. İsyanımız, Vatan sevgimizin ateşiyle doğal haklarımız için, en tabii haklarımızla, özümüzün yansıması olan özgün kültürümüzle yaşama azmimizin volkan gibi patlamasıydı. Halkımızın önü alınmaz infilak gücü totaliter rejimi, diktatör Jivkov’u; demokratik Bulgaristan’ın ilk Cumhurbaşkanı Sayın Jelü Jelev’in değişiyle “faşizmleşen komünist rejimi ve totaliter iktidarı devirdi ve tarihin çöplüğüne attı.” Ne yazık ki, İsyan dalgasının görkemi ve gücü Komünist rejimi paniğe sevk etti, Jivkov sınırlarını açtı ve bizleri de göçe zorladı. Son çeyrek asırda birçok şey de ğişse de, birçoğu da aynı kaldı. Bir defa göç selinin açtığı Türkiye Bulgaristan devlet sınırı bir daha kapatılamadı. Demek istediğim, iki tarafa açılan BulgarTürk sınırı “GÖÇ” sözünü de tarihe gömdü. Tüm çarpık, ters ve asılsız iddialara karşın, Bulgaristan’da yaşayan Türkleri ile son 135 yılda Vatanımızdan kovulan tüm soydaşlarımızın aynı sudan, aynı boydan ve aynı özden Türk olduğu ve dönüşü olmayan bir biçimde kanıtlandı. Biz, Balkanlılar, biz Bulgaristanlılar artık Türkiye Cumhuriyeti’nde 10 milyonu aştık, orada kalan kardeşlerimiz de en az bizim kadar Türk’tür. Aynı kökten, aynı soydan, aynı boydan ve çekirdekten gelmemiz, aynı ruhta birleşerek koparılamaz biçimde kaynaşmamız HEPİMİZDE YEPYENİ BİR B İ Z yarattı. Bu emsalsiz olgu, bu kudret toplayan yeni güç bu defa da Türkiye’den Balkanlar’a, Bulgaristan’a geri taşıyor, ata yadigarı topraklarımızda politik gündem belirleyen nitelik alıyor. Bulgaristan Bulgarların, Türkler Türkiye’ye sloganına artık eşekler bile gülüyor. Derin bir hüzünle ifade ediyorum. Bugün Bulgaristan stratejik çöküş yaşıyor; ulus devlet, tek ulus-tek dil, tek kültür saçmalıklarının enkazı altında inliyor. Öyle ki, politik, sosyo-ekonomik ve manevi çöküşün ardından, nüfus körelmesini de getirince “Türk’ten iyi ne komşu ne dost bulunur!” diyenler çoğaldıkça çoğalıyor. Biz içimizdeki hoşgörüyü koruyarak, iyi kötü buralarda barınırken, 2.5 (iki buçuk) milyon Bulgaristan vatandaşı, bu arada yakınlarımızın büyük kısmı ekmek teknesini Batı Avrupa’ya taşıdı. Olayı “ ulusal çöküş” le açıklayanlar “yok oluştan” dem vurmaya başladı. 35 yıl sonra, yani 2051’de son Bulgar’ın toprağa verileceği açıkça anlatılıyor. Profesörler, Bulgar Bilimler Akademisi uzmanları TV ekranlarına çarşaf çarşaf verilerle VAHİM OLAYI ispatlarken, çare mi arıyorlar? Biz son Bulgarın cenazesine gitmek istemiyoruz. 600 yıl beraber oluşumuzun bir saygın hatırı da olmalı. Yaşamak ve varolmak Tanrının hepimize bahşettiği kutsal hakların en büyüğüdür. Beraberliğimizin sonu, 25. Yılını andığımız son büyük ve acı göç, Bulgar milletinin sonunu getirip, son Bulgarın mezarını kazıyor ise, gelin acıları gömelim, yeni kardeşlik ağıcı dikelim ve gölgesinde iyi kötü birbirimize katlanarak, beraberce yaşayalım. El ele verip “eski dosttan düşman olmaz” ata sözünü hayata geçirelim. Devamı - 10‘da
Göçünü Anarken
1989 Büyük Göçünü Anarken. Şair Ve f k i Hasan
BİR GÖÇ Kİ...
Doğum yerim bu topraklarda, Babamın babasının, Dedemin dedesinin de... Doğum yeri bu topraklardan, Uzaklara göçüp gidemem. Güç olan, kaçış denen, Göç yok,… Bu söz yakışmaz öze, Acı, duygulu, özlem örülü türküyü Ezberletemedin bize, Ortaokul bir ’de bile azarlandım, Yıkılmadım, yüzleştiğim somurtkanlıktan, Soyut, soysuz nankörlükle, Getirilemedim dize. Sızı duygulan savrulsa yüzyıllarca, Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde Belirsizliklere uyamam, Uzaklara göçüp gidemem, Tüm nineler gibi ninemi, To p r a k ana’dan şirin, Tüm ana’lar gibi iyi, Gonca güller gülümseyişinden ayrılamam... Ya z g ı s a l kutsallığı, Yüreğime yazılı ana’mı, Bırakıp gidemem bu yörelerden!. Göçmek mi? Öyle bir göç ki... Öbür göçlere benzemez. Çözümünü buluruz elbirliğiyle, Göçü kafamızdan atıp hele bir silsek. Öksüzlüğün ne olduğunu bir ben bilirim, Yalnızlığın çilesini bir ben çekerim, Sancıyan bir uğultu olsa ömür boyunca, Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde.. Yerçekimi başkadır doğum yerimin, Sevgi bağı sonsuz, Güçlüdür yurdumun. Yudum yudum, kana kana içerim, Ta ş a n s e v g i b a r d a ğ ı n d a n . Göçmeden hakkımdır direnmek, İtilmelere, kakılmalara, adımı, suyumu, beni benden alanlara… Bilirim ben acısını itilmişliğin, isimsiz ve kimliksizliğin Onur kaynağı yapıtların, Yüceliğini de bilirim. Gönül okşamaları, Yüreğimi kemirir canlı hatıralar, Bahçe duvarını atlayıp, Sokağa dökülme dilekleri.. Özgürlüğü var gençliğimin, Hiçlenme duyguları yitmedi henüz, Hüzün dolu hatıralardan; Ağır ağır, kahırlı kahırlı buğdayım. İşlenmeden dibek taşında buğdayım. Keşkek olunca erginlik egemenliğim, Direşkenliğin günlerini sayarcasına, Al yanaklı gelinlik kızların, Sevgililerinden ayrılıp göçen, Duvaksız gelinlerin tutkusu, Sevgi duyguları gömülmeden karanlıklara, Ya z g ı l a r ı m yazılsa da, Kazılsa da yüreğime diz boyunca, Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde Göçmek mi? Öyle bir göç ki... Öbür göçlere benzemez, Anayol anlamı verme bu derneğe, Düğünlük keşkek dövenlere dibek taşında, Ara yoldan geçerek göçen, Birleşemeyen çiftlerin, Dövülsün düğün keşkekleri yine, Kocaman dibek taşlarında. Çatırdayan yüreğimin, Sorumluluk bilincini paylaşalım gene. Kayıplara gömülmeden, Rotamızı çevirdim düze, Bakış açılan daralmasın sevdalıların, Filizlensegüçözelliğigöçmezliğindağlarboyunca, Filibem’de, Varnam’da, Silistre’mde
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Durmuş Mutlu
Şekerov,
İzmir’de
Seyfettin Şekerov, İzmir Alsancak Artshop Sanat Galerisi’nde heykel sergisi açtı. 29 Ağustos 1971’de doğan, 1990’da SliDeğişen ven Güzel Sanatlar Lisesi’ni bitiren heykeltraş, Zamanlar 1992’de kabul edildiği Sofya Ulusal Sanat Akademisi Heykel Bölümü’nden 1998’de mezun Türkler Bulgaristan’a daha yüksek bin kültür oldu ve 5 yıl kadar Vejdi Raşidov’un atölyesinde ve medeniyetin temsilcileri olarak geldiler. Akıncı çalıştı. Anıtsal yapıtları da bulunan Seyfettin atalarımız bu güzelim toprakları fethederek ken- Şekerov’un eserleri, birçok ulusal sergide yer aldı. dilerine yurt edinmiştir. Kalıcı ve ebedi niyetlerini, son haftada Bulgaristan’da düşen yoğun yağışların 50′den fazla köprüyü, yolları, pek çok evi götürdüğü, ama aynı zamanda daha XV. yüzyılda, Osmanlı döneminde inşa edilen köprülerin, kervan sarayların, hamamların, cami ve medreselerin zarar görmeden dimdik ayakta kaldığı dikkate alınırsa, Türklerin sabit, kalıcı niyetli ve devamlı yerleşim yerleri, ibadethaneler, ticaret ve konaklama makamları sıhhiye merkezleri kurduğu gün gibi ortada olup dünya mimari örnekleridir. Kemer taşları, temelleri kurşun üzerine oturtulan Meriç ırmağının iki yakasını bağlayan Mustafa Paşa (Svilengrad) şehrinde vızır vızır işleyen “Meriç Köprüsü” bu yüceliğin parlak örneklerinden biridir. Vidin’de Tuna ırmağı kıyısının muhteşemlik simgesi Pazvant oğulu kalesi, künyesi, cami konak binaları, Sofya’da halen Tarih ve Arkeolojik Müze olarak kullanılan “Büyük Cami”, Karlovo şehir merkezindeki yüksek mimarlık şaheseri 500 yıllık “Kurşun Cami”, Strara Zagora Eski Zara şehrindeki Eski Cami ve daha pek çokları bazıları halen kapıları açık ve bütün heybetiyle ayaktadır. Bu bakıma Balkanların diğer yerlerinde olduğu gibi, Bulgaristan’ın dört bir yanındaki İslam Yüksek Mimarisi’ne ait gökleri selamlayan tarih eserleri günümüz Bulgar ve Hıristiyan mimarisinden kat kat üstün olan yüksek mimari özelliklerini yaşatıyor. Sofya’nın en önemli kiliseleri eski Osmanlı cami yapılarında kısmı mimari değişiklikler yapılarak kilise haline getirilmiş ve halen kullanılmaktadır. Bunlardan bizi Sofya “Graf İgnatiev ” sokağındaki “Kara Cami” dir. Bu yüksek İslami mimari andının halen Kilise olarak kullanılmasına hoşgörüyle bakan Baş Müftülüğümüz, karşılıklı hoşgörü varlığını sürdüren kültürel mirasımızın çağımıza ayak uydurma çabaları içinde bulunuyor. Öte yandan, birçok tarihi eserin cami özellikleri yok edilse de, yine ülkemizde örneğin Karadeniz’in Balçik sahil incisinde aynı tarihi ibadet binasında çan kulesi ile minareli şerif enin aynı çatının iki ucunda yükseldiği emsalsiz semboller de görebiliyoruz. Yılların geçmesiyle insanlarımız Vatan topraklarını bırakıp gitmemişler, Ata Vatanı hiçbir yerle değiştirmemişlerdir. Bu bakıma insanımızın gücü hiçbir zaman sona ermediği gibi, olaylar kaderin karanlığına terk edilmemiştir. Ne yazık ki, Bulgar devleti Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını her zaman “öteki” olarak gördüğü yetmezmiş gibi, hep bizden kurtulma yolları aranmıştır. Bulgaristan Türkleri hep baskı ve eziyet görmüş olsalar da, 1984Aralığı ile 1989 Mayısı hariç ülkemizde Türk ve Müslümanların üzerine askeri birlikler, ordu, baretler, jandarma sürülmemişti. Daha Rus –Osmanlı Savaşı yıllarında bile, sivil köylülere ve halka saldırılar hep haydutların, çapulcuların ve soygun çetelerinin eliyle yapılmıştı. Bu yüzdendir ki, biz totaliter rejimden söz ederken ordunun eşit haklı Türk vatandaşların üzerine, onların Anayasal haklarını, doğal haklarını ve insan haklarını hiçe sayarak, kimliklerini çiğneyerek üzerlerinden geçmesinden söz ettik. Bu gerçek, yeni Bulgar tarihinin kendi vatandaşlarına karşı işlediği bir vahşettir. Totaliter Bulgar rejiminin başı olan T. Jivkov ırk ayrımında derman aradı, insan kardeşliğini rafa kaldırdı, hoşgörüye kucak açanları tutuklattı ya da ülkeden kovdu. Sosyalizmin özünde yer alması gerekli olan insan birlikteliğini yani enternasyonalizmi çiğnedi. İnsan haklarının eşitliğine dayanması gerek sosyalist düzeni faşizan bir yapılanmayla değiştirdi. Halkımıza, azınlıklara zulüm etti. Azınlıkların farklı özelliklerine tahammülsüz davrandı. Hiç bir diktatörün ebediyen ayakta kalamadığı gibi o da 10 Kasım 1989’da devrildi. Alaşağı edilen Jivkov bir daha başkaldırmamak üzere tarihin derinliklerine gömüldü. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının da baş koyduğu bu kutsal davada Mayıs 1989 Ayaklanması çok önemli rol oynadı. Türkler, demokrasi, adalet ve özgürlük davasında Bulgarlardan çok daha önce uyandı, birleşti ve ayaklandı. Ülkedeki tüm diğer sosyal gruplardan çok ileri geçti, başı çeken duruma geldi. Bulgar toplumunu devrimci dönüşümlere zorladı.
sergi
açtı
İbrahim SOYTÜRK
Hendeğe Kim Düşecek?
Bulgaristan’da ‘İstanbul Hasreti’ Sergisi İstanbul’u ziyaret edip, güzelliğinden etkilenen 20 Bulgar sanatçı, başkent Sofya’nın merkezindeki “Avrupa” sanat galerisinde, “İstanbul Hasreti” konulu sergi açtı. Sanatçılar, İstanbul’dan aldıkları ilhamla yaptıkları sulu boya ve yağlı boya çalışmalarla, grafik tablolar ile heykellerden oluşan 50’yi aşkın eseri sergiledi. “Bab-ı Esrar” kitabının Bulgarca baskısı nedeniyle düzenlenen galaya katılmak üzere Sofya’ya gelen yazar Ahmet Ümit, serginin açılışında yaptığı konuşmada, yaşadığı şehrin yüzünü Bulgar sanatçıların gözü ile görmekten mutluluk duyduğunu söyledi. Ümit, “Üç gün önce İstanbul’daydım, Sofya’ya gelip yine İstanbulumu buldum” dedi. Bulgar ressam Venera Konstantinova, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bazı meslektaşları ile İstanbul’u turist olarak ziyaret ettikten sonra
bu ihtişamlı kenti sanatçı olarak belgelemeye karar verdiklerini söyledi. “İstanbul’a bir kez giden daima oraya geri döner” diyen Konstantinova, “Kapıldığımız İstanbul büyüsü, burada sergilenen ve hepsi farklı tür ve tarzlara ait eserlerin sayısını da arttırdı” diye konuştu. Genç ressam Silviya Şoseva da aynı duyguları paylaştığını belirterek, kendi eserlerinde şehrin gün batışı ve gece manzaralarını betimlemeye çalıştığını söyledi. Serginin açılış törenine Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe ve Türkiye’nin Sofya Kültür ve Tanıtma Müşaviri Cemal Tekkanat da katıldı. Büyükelçi Gökçe, sergiye katılan sanatçıları ve Sofya’nın seçkin kültür temsilcilerini büyükelçilik konutunda, Ahmet Ümit’in onuruna verdiği resepsiyonda ağırladı.
Nilüfer’in kardeş şehri olan Bulgaristan‘ın Asenovgrad Belediyesi’nden Nilüfer’e gelen heyet, Nilüfer Belediyesi’ni ziyaret etti. Heyet iki şehir arasında ekonomik ilişkileri geliştirmekistediklerinibelirtti. Nilüfer Belediyesi ile kardeş şehirleri arasındaki sıcak ilişkiler daha da derinleşiyor. Nilüfer Belediyesi son olarak kardeş şehri Bulgaristan‘ın Asenovgrad Belediyesi’nden gelen heyeti ağırladı. Konuklara Nilüfer Belediyesi’nin çalışmaları ve Nilüfer ilçesi hakkında bilgi veren Nilüfer Belediyesi Başkan Vekili Rahşan Duygu Tursun, “Kardeş şehir ilişkilerinin gelişip, dostlukların pekişmesi açısından bu ziyaretler çok önemli. Karşılıklı bilgi alışverişi, projelerin paylaşılması ve kardeş şehir bağıyla dostluklarımızın uzun yıllar boyunca sürmesini istiyoruz” dedi. B a ş k an Ve k i li Tu r s u n , “N ilüfer ve Asenovgrad’ın ilişkileri bu şekilde sürsün ki, iki şehir de birbirlerinden öğrendikleriyle daha güzel çalışmalara birlikte imza atabilsin” şeklinde konuştu.
Asenovgrad Belediye Başkan Yardımcısı Mümin Alicik de, “Bursa’nın adı dünyada ‘Yeşil Bursa‘ olarak biliniyor ve bizler de ‘Yeşil Bursa‘nın ‘Yeşil Nilüfer’i ile kardeş şehir olmaktan mutluluk duyuyoruz. Kentin girişinde yazan ‘Gülümseyin Nilüfer’desiniz’ sloganı eminim ki; bizlerin yüzünü gülümsettiği kadar yapılan projelerle burada yaşayan vatandaşların da yüzünü gülümsetiyor. Nilüfer’e her gelişimizde yeniliklerle karşılaşıyoruz ve burada yaşayanların çok şanslı olduğunu düşünüyoruz” dedi. Asenovgrad ve Nilüfer ilçeleri arasında ekonomik ilişkilerinin de gündeme geldiği ziyarette Asenovgrad Belediyesi’nden gelen heyet, Nilüferli iş dünyasıyla kardeşlik ilişkileri kurmak istediklerini belirtti. Nilüfer Belediyesi başkanlık makamında gerçekleşen ziyarette Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcısı Nazlı Yazgan ile Yalçın Işıkyıldız da hazır bulundu. Ziyaretin sonunda Başkan Vekili Rahşan Duygu Tursun konuklara çeşitli hediyeler verdi
güzel ve farklıdır! Örneğin Rodopları ele alalım. Hatta güzel Rodoplar’da uzun zaman gezme imkanına sahip olanlar bile doğanın güzellğine hayran kalmaya devam ediyor. Bu Gavrail Gavrailov ve Alekesandır Karacov için de geçerli. Yaban doğaya aşık iki müzmin gezgin ülkenin cennet köşesinde yaşadıkları ilginç olayları ve gördükleri inanılmaz manzaraları paylaşmaya karar veriyorlar. İşte bu şekilde “Podoplar – kökleri arayışı içinde” başlıklı kitap piyasaya çıkıyor. Kitap, muhteşem resimlerle süslü olup maceraperest ruha sahip olan kişiler için çok değerli bir rehberdir. İnanılmaz büyüye sahip Rodop dağlarını tanımak için iyi asfaltlı yollardan ve iyi bilinen seferlerden sapıp sabır ve merakla keşfetmek lazım. Çünkü Rodopların gerçek zenginlikleri en icra köy ve mahallerde gizleniyor. Söz konusu köyler zamana direnirken ulaşılması zor ancak resmedilmeye değer yerler görebilinir. Hele hele dağının hikmetini korumayı başarmış dağının en yaşlı köylüleri ile görüşmeler insana güç veriyor. Fakat oralara ulaşDevamı Gelecek Sayıda mak için dağ patikalarında
rek İnternet, gerek haritalardan, gerekse yol rehberlerinden insan hayli bilgi edinmelidir. İşte bundan dolayı Rodoplar için yayınlanan yeni kitap çok değerli bir rehber olabilir. Kitabın yazarlarından biri olan Gavrail Gavrailov “Rodop dağları kalbime çok yakın bir dağdır. Sadece köklerimin Rodoplar’dan geldiğinden dolayı değil aynı zamanda dağının büyüsü ve inanılmaz insanlarından dolayı!” diye paylaşıyor. Doğa arasında inanılmaz turlar, Trak ve Roma zamanından kalan eserleri tanıtmak, Ortaçağ dönemlerden kalan kaleleri gezmek yeni yeni atraksiyonlar ve misafir evleri, ama herşeyden önce dağının az bilinen köşelerine adanan hikayeler bulabilirsiniz… Bütün bunlar inanılmaz bir anlatımla sunulmuştur. İşte bundan dolayı kitap bir nefeste okunuyor. Burada ünlü fotoğrafların resmilerini de anmadan geçemeyeceğiz. Rehberden damak tadına düşkün olan ve şarabı sevenler için Rodopların bir cennet köşesi olduğunu da öğreniyoruz.
Nilüfer’de Kardeşlik Buluşması
“Kökleri arayışı içinde” veya Rodopları tanımak Bulgaristan bir karış toprak olsa da, o denli haylı zaman gezmek lazım. Bundan önce ge-
Bulgaristan politikasında kazan fokurduyor. Yalan dolan gonkurukları bir bir patlıyor. Boyko Borisov önderliği’ndeki GERB partisinin kendilerinden biri olan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in talebine uyularak halk oylamasıyle “seçime zorunlu katılımı yasaya bağlama” isteği henüz tartışmaya açılamadı. Çünkü toplanan yarım milyondan fazla imzanın 100 binden fazlasının sahte olduğu açıklandı. Öte yandan, Sosyalist Parti (BSP) Başkanı S. Stanişev, hükümet istifa etsin ve “Temmuz 2014’te genel seçim yapğalım” diyerek, zaman kazandı. Muhalefetin 2 ay gibi çok kısa bir sürede, hele de kimsenin evinde yerinde olmadığı tatil aylarında parlamto seçimi yapılmasını uygun görmediği hemen açıklık buldu. Politik olun ve intrigalar birkaç yönde birden güç topluyor. Bir defa genel zorunlu oylama getirmek isteyenler, Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH – DPS9 partisinin Avrupa Birliği seçimlerinde 4 milletvekili çıkarmasını kabullenemediler. Hele BSP son seçim yenilgesiyle bir daha parçalanmaktan korkuyor. Bulgar seçmen ve kamuoyu BSP partisinin sosyalist olarak geçinerek sosyal demokrat bir politikayla yerli ve yapancı oligarşiye hizmet ettiğini görebildi. Halkı tamamen unutanm sosyalistler emekli maaşlarına ayda 5 (beş) leva zamla olayı çözeceklerini sanmıştı, ama evdeki hesapları çarşıya uymadı. Biz komünist partisinin öz devamcıları olarak halkı istediğimiz gibi uyutur, oyalar, ezer ve yönetiriz mantığı artık meyve vermez oldu. Rafet Ulutürk’ün son yazısında sunduğu “Çalı Kuşu ve Fil” benzetmesi çok yerindedir. Çünkü biz büyüküz, biz deviz, biz biliriz, bizden başkası yoktur iddiaları artık tamamen bir palavradır. En önemli olay halk zekasının uyanmasıdır. Küçücük bir Çalı Kuuşu, yavruparını ezip öldüren bir Fil ile onu hendeğe düşürerek nasıl kesin hesaplaştıyla, seçmen de oyuyla istediği politik güçle, parti ve hareketle hesaplaşabilir. Seçmen haklıdır. Halkın iradesi yenilmez bir güçtür. Bu bakıma, BSP Genel Baikan Yardımcısı da Çarşamba gün, BSP Yönetim Kurulu toplantısından sonra verdiği demeçte, partisinin “dağılma ve yok olma” tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu açıklamaktan çekinmedi. Bu paerti 2014 ‘te 2 defa parçalandı. BSP’deki fikirleri “ölü” bulan milletvekili Tatyana Donçeva ile BSP kurucusu ve 2 dönem Cumhurbaşkanı olan Georgi Parvanov da sosyalist partiden büyük omuzdaş gruplarıyla ayrıldılar. AB parlamentosuna milletvekili seçilen gru bile BSP’nın yenileşmesini, Doğuya bakıpa Batı ile sarmaşma politikalarına son vermesini, politik olarak netleşmesini ve halkın menfaatlerini doğru okuyarak iktidar olmasını istiyor. Sergey Stanışev başkanlığında katılaşmaya devam eden eski tüfek sosyalist “seçimde zorunlu oy kullanma” istekleriyle kör bir fiil gibi hendeğe doğru adım adım ilerliyorlar. Çünkü 2. 5 (iki buçuk) milyon Bulgaristan vatandaşının yurt dışında olduğu Temmuz ayında yapılacak bir parlamento seçiminde, oy kullanma hakkını kullanabilenlerin çok az olacağı gün gibi ortadadır. O zaman ne olacak? Zorunlu oy kullanma kuralına seçmenin yüzde 70’i uymayınca, bu defa da seçim geçersiz ilan edilecek ve sosyalistler “ölüm hendeğinin” kenarında olsalar da, ömürlerini biraz daha uzatmış olacaktır. Yapılacak genel seçimde sosyalist parti 4. (dördüncü) parti olduğunda kendini dağıtmak zorunda kalabilir. Birkaç küçük gruba parçalanması da muhtemeldir. Hayat Bulgaristan koşullarında totaliter bir düzende sertleşen komünist bir partinin isim değiştirerek sosyalist parti (BSP) partisi olmasının imkansız olduğunu ortaya koydu. 1990’dan sonra 20 yıl boyunca bu parti çok güçlüydü. Kesip biçen oydu. Açık ve gizli politik araçları, idare iplerini elinde tuttu, Demokratik Güçler Birliği (CDC) yi; Çar S. Sakskoburgotski’nın “II: Simeon” Partisini, İvan Kostov’un “Güçlü Bulgaristan Partisi”ni ve daha nice partiyi yok etti. Politik sahneden ne figürler attı. Elinde olsa politikayı koklamayı bile yasaklayacaktı. Sildi süpürdü, fakat bunları yaparken kendisi değişemedi, yenilenemedi, demokratikleşemedi, halka el uzatamadı. Şimdi BSP’nin vaad edip yapamadığı işlerin hesabını ödeme zamanı geldi. Evet, o, bir ileri iki geri dans ederek ömrünü birkaç ay daha uzatabilir ama bu gidişin sonu bir daha çıkamamak üzere kendi elleriyle açtığı derin hendeğe devrilmek olacaktır. Devamı gelecek sayıda
Marmaris Turizm İstanbul Otogar 0212 658 20 65
Marmaris Turizm - 0212 658 20 65 500 Evler - 0531 450-46-85
6
B U LT Ü R K
Bulgaristan Türklerinin Sesi
FA ALİYETLERİNDEN Sempozyumda İLK OTURUM
Fatih Belediye Başkan Yrd. Sn.Hasan SUVER
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
Balkanlar’da Sünnet Şöleni
O s m a n g a z i B e l e d i y e s i B u l g a r i s t a n İ l e Yiğit BULUT Türkiye’de Yaşayan Aileler Arasında Köprü Oldu Bu toprakların hakkı “Kardeşlik Sınır Tanımıyor, tına kavuştu. Asker ar-
Akrabalar Buluşuyor” organizasyonu ile Bulgaristan’da yaşayan 468 Türk ve Müslüman aileye akrabaları ile görüşme fırsatı sunan Osmangazi Belediyesi, 27 yıldır birbirlerini görmeyen iki asker arkadaşı buluşturdu. Bursa haber Duygu dolu anların yaşandığı buluşmaya, projenin Güngören Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen sünnet organizasyonu ile Balkan mimarı Osmangazi Belediye Başcoğrafyasında yaşayan 2 bin 500 çocuk erkek- kanı Mustafa Dündar da şahitlik etti. Başkan Dündar, bu güzel liğe ilk adımını attı. projeyi devamlı hale getirmek istediklerini söyledi. Balkan coğrafyasında tarihin derinliklerinBulgaristan’ın Gerlova, Sungullar, Eski Cuma, den gelen kardeşlik ve kültürel bağları sosyal Şumlu ve Sliven bölgelerinde yaşayan 468 Türk ve ve kültürel çalışmalarla güçlendiren GüngöMüslüman aile, yıllardır görmediği aileleri, akrabaren Belediyesi, Balkanlara hizmet çalışmalaları ve arkadaşlarına kavuşma arzusuyla geçtiğimiz rını gerçekleştirdiği birbirinden farklı etkinlik- hafta sonu Osmangazi Belediyesi’nin organizaslerle sürdürmeye devam ediyor. Balkanlar ile yonu ile Bursa’ya geldi. Bulgaristan’dan gelen kageçmişten beri var olan kardeşlik köprülerinin filede yer alan72 yaşındaki Mehmet Mehmedov’u, yüzlerce kilometre uzaklıktan Bursa’ya getiren sedaha güçlenmesine vesile olması amaçlanan ve Güngören Belediyesi Sosyal İşler Müdür- bep ise, 27 yıldır görmediği asker arkadaşı Hamit Demir’e karşı duyduğu özlem oldu. Bulgaristan’da lüğü tarafından bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirilen sünnet organizasyonu ile Bulgaristan, birlikte askerlik yapan ancak Hamit Demir’in göç etmesinin ardından bir daha hiç göMakedonya, Romanya ve Kosova’da yaşayan Türkiye’ye rüşemeyen iki arkadaş Osmangazi Belediyesi’nin Türk, Arnavut ve Makedon ailelere mensup 2 “Kardeşlik Sınır Tanımıyor, Akrabalar Buluşubin 500 çocuk Güngören Belediyesi’nin katkı- yor” organizasyonu ile birbirlerini görme fırsa-
larıyla erkekliğe ilk adımlarını attı. Kosova’nın Dragash Bölgesi’nde gerçekleştirilen sünnet şölenine katılan Güngören Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman çocukları bu özel günde yalnız bırakmadı. Kültür, sanat, spor alanlarındaki çeşitli aktivitelerle bu coğrafyada yaşayan dostlarımızla ilişkileri artırarak, yakınlaşmayı sağladıklarını vurgulayan Karaman, “Güngören Belediyesi olarak Balkanlar’la çok güçlü bir dostluk köprüsü inşa etmeyi başardık. Balkanlar zaten bizim yabancı olduğumuz bir bölge değil. Her köşesinde kadim medeniyetimizin izlerini taşıyan, geçmişten gönül bağımız olan, yüzyıllar boyu süren bir kardeşliğe ev sahipliği yapan Balkanlara yönelik çalışmalara önem veriyoruz. Bu toprakların güzelliğine bir derinlik katan medreseler, çarşılar, hanlar, hamamlar, gönülleri yaklaştıran köprüler, çeşmeler, camiler inşa eden, insanlığın ortak kültürel mirasına katkılarda bulunan atalarımızın bu uğurdaki yüksek azim ve himmetlerini devam ettirmek bizler için aynı zamanda tarihi bir yükümlülük. Sünnet organizasyonumuzda ülkeler ve bölgeler arası kaynaşma köprüsü inşa etmesi bakımından güzel fırsat sunuyor. Tabi sünnet etkinliğimiz, bizim Balkanlar’da gerçekleştirdiğimiz sosyal sorumluluk projelerimizden sadece birisi. Bu bölgenin bizim için çok büyük bir önemi var. Çünkü yüzyıllardan gelen kardeşliğin pekiştiği bir bölge burası. 700 yüzyıl boyunca var olan kardeşlik, dostluk bağlarını güçlendirmek, coğrafyanın, mekanın ayırdığı gönülleri birleştirmek amaçlı. Bu tür sosyal sorumluluk projelerini bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu
kadaşların buluşmasında duygu dolu anlar yaşandı. Hamit Demir’in Adalet Mahallesi’ndeki evinde gerçekleşen buluşmaya Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’da katıldı. Buluşma anında, iki arkadaşın yaşadığı sevinç ve mutluluğa tanıklık eden Dündar, “Bizler bu sosyal sorumluluk projesi ile bir araya gelemeyen aileleri, akrabaları ve arkadaşları buluşturmuş olduk. Yaptığımız organizasyon sayesinde yıllardır birbirlerini görme imkanı bulamayan insanlar, kavuşup özlem giderdi. Bu buluşmalardan biride iki asker arkadaşının 27 yıl sonra birbirlerini görmeleri oldu. Hamit Demir ve Mehmet Mehmedov’un buluşması ve yaşadıkları mutluluk, bizleri de en az onlar kadar mutlu etti. Bu güzel projemizi, örnek projemizi, bundan sonra da sürdürmek istiyoruz” dedi. Bulgaristan’dan otobüslerle Bursa’ya gelen vatandaşlar, 3 gün süresince yıllardır görmedikleri akraba ve tanıdıklarıyla hasret giderdikten sonra, yeniden otobüslere binerek Bulgaristan’a döndü. Vedalaşma anında da, tıpkı kavuşma anında olduğu gibi duygu dolu anlar yaşandı.
“Bereket Konvoyu”, Balkanlar İçin Yola Çıktı
Bayrampaşa Belediyesi tarafından hazırlanan “Balkanlar’da Ramazan, Bereket Konvoyu”, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş‘un da katıldığı törenle uğurlandı. Törene, Kurtulmuş’un yanı sıra Ak Parti İstanbul milletvekilleriHüseyinBürgeileŞirinÜnaldakatıldı. Uğurlama töreninde konuşan Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, Bereket Konvoyu’nun hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ederek, bu vesileyle Anadolu ile Balkanlar arasında “gönül köprüleri” kurulduğunu söyledi. Balkanlar’a uzun bir süreden sonra yeniden gidildiğini anlatan Aydıner, “Balkanlar’daki kardeşlerimizle asırlarca yan yana yaşadık. Onlarla komşu olduk, akraba olduk, kaynaştık, bütünleştik. Bazen
aynı, bazen de farklı siyasi sınırlar içerisinde yaşasak da bu gerçek asla değişmemiştir” diye konuştu. Aydıner, bölgenin kanlı savaşlara ve zulümlere rağmen mimarisiyle, Kentdokusuyla, sanatıyla, edebiyatıyla, folkloruyla, sosyokültürel bütünlüğünü bugüne kadar koruduğunu ifade etti. Balkanlar’daki9ülkeninherbirkentindegönülsofraları kurarak, kanlı ellerin açtıkları yaraları sarmaya çalıştıklarını dile getiren Aydıner, “Balkanlar’da iftar sofralarıyla beraber barış, dostluk, kardeşlik ve en önemlisi de gönül sofraları kurduk” dedi. Aydıner, bu yıl da Hırvatistan, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova,Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan‘daki kardeşlerle dostluğun, suyun, ekmeğin paylaşılacağını söyledi.
Ardino (Eğridere) İlçesi’nin Kitnitsa (Yatacık) köyü muhtarı Sali Mümün, “Kitnitsa’da 22 Temmuz, pazar günü geleneksel mevlit ve köy şenliği düzenleniyor. Etkinlik, muhtarlığın ve Cami Encümenliğinin mali desteğiyle organize ediliyor” diye bildirdi. Muhtar, caminin avlusunda sağlık ve bereket mevlidini bölgeden imamların okuyacağını belirtti. Dini merasim 10.00’da başlayacak. Mevlitten sonra gelen herkese kesilen kurbandan verilecek. Bunun için yerli aşçı ustası Şaban Mümün’ün 12 kazan keşkek hazırlayacak. Kaynatılan buğday ve dana eti ile yapılan keşkekten herkese ikram edildikten sonra
kalan keşkek mevlide gelemeyenlere de ikram için evlere gönderilecek. Şenliğin çerçevesinde kır koşuşu, satranç ve briç turnuvaları gerçekleştirilecek. Muhtarlık, yarışmalarda dereceye girenler için para ödülü sağlamıştır.
Yatacık Köyü’nde mevlit ve şenlik hazırlıkları
Uğurlu Kozmetik Temizlik Kimyasalları Gıda Dolum İthalat ve İhracat
UĞURLU KOLONYA
UĞURLU
Adres: Barbaros Hayrettin Paşa Mah. 1001 Sok. No:36/a Gaziosmanpaşa, İstanbul, Türkiye
İstanbul Te l : +90 (212) 537 63 54
ancak Başkanlık Sistemi ile verilebilir
Hangi toprakların mı? Dünyanın “en noktalarına ulaşmış” imparatorluklarına ev sahipliği yapan bu toprakların... Konuyu biraz açalım; Fatih Roma’nın duvarlarını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada Dünya düzenine hükmetmişti. Osmanlı 700 seneye yakın Dünya Denklemini buradan şekillendirdi... Geriye doğru gidersek, Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan “periferisini” yönetti ve Dünya Düzeni ile Denklemine “sözünü” geçirdi... Sevgili dostlar, bu yapıların ana bir unsuru vardı; iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDERLİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK! Daha açık yazayım; bu topraklar üzerinde yaşayanlar yani “bizlerin” ataları güçlü liderlerin peşinde hayatlarını vermişler ve “liderini” seven bir yapı bizim DNA’larımıza işlemiş... Ve işin garibi ne zaman liderler güçlenmiş, sistemin zayıfladığı her dönemde özellikle YERLEŞİK DÜZEN’in Halkın aleyhine gelişmeye başladığı 1854 sonrası, “Düzen, sistemi yenerek liderini elinden almış”! Buna 1938 dahil! Sonuç: Başkanlık sisteminin Türkiye için “mükemmel” sonuçlar doğuracağına inanan biri olarak, defalarca çağrı yaptım yine yapıyorum; yanlışta ısrar ederek “yerleşik yapının” aklımızı karıştırmasına seyirci kalmadan “en iyisi olabilecek seçenekleri” toplumsal katılımla sorgulayalım ve “ÖZÜMÜZE uygun” olanı bulalım... Sorgulamaktan korkmak, geleceği ıskalamak olabilir... Geleceği etkilemeye aday üç yıl! Bir dostumla konuşuyorum, o sırada o da çocuğunu gezdiriyor... Soruyorum; bu çocuk nasıl bir Türkiye’de yaşayacak hiç düşünüyor musun? Ve en önemlisi yaşayacağı ülkenin anayasasının 2012-2015 arasında yapılacağının farkında mısın? Sessiz kalıyor ve sonrasında “haklısın” diyor... Sevgili dostlar, kamuoyunda konuşuluyor ama birçoğumuz “yaşanacakların” öneminin farkında değiliz. Üstünde yaşadığımız toprakların “anayasal formatını” tekrar yazacağız, belkemiğini koruyup üst yapıyı yeniden tasarlayacağız. Daha açık olmak gerekirse; yeni bir Anayasa, yeni bir “toplumsal uzlaşı” metni yazacağız, kurallar koyacağız, yasakları kaldıracağız ve “evrensel doğruları” bulma yolunda adımlar atacağız! Hayat kalitemiz, bugünümüz, geleceğimiz ve “bizi biz yapan” her detayı sorgulayıp, geleceğimizi bugünden daha iyi bir noktaya taşımak için elimizden geleni yapacağız... Sonuç: Yapacağız en azından niyetleniyoruz ama acaba “yapılacak olanın” ne kadar önemli olduğunun farkında mıyız ve en önemlisi katkı yapmak için her kesimden “BİZLER” buna ne yapıyoruz? Yoksa hiçbir şey yapmadan sadece “istemezük” lobisine pasif veya aktif destek mi veriyoruz? Geleceğimiz pazarlanırken sadece “olmaz” diyerek bugünleri geçirenler “yapmadıkları katkının” hesabını çocuklarına veremeyecekler... Bizden söylemesi...
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
B U LT Ü R K ’ t e n P L A K E T L E R
Bulgaristan Türklerinin Sesi
DÜNYAYI TİTRETEN KOCA YUSUF AMERİKA’DA “TERRIBLE TURK” (KORKUNÇ TÜRK) ADIYLA NAM SALAN, DÜNYAYI TİTRETEN OSMANLI GÜREŞÇİSİ KOCA YUSUF 1857 yılında Bulgaristan, Şumnu, Karalar köyünde doğdu. Küçük yaştan itibaren güreş peşinde çayırlarda boy gösterdi. 1884 yılında 26 yıllık başpehlivan Kel Aliço’dan bu ünvanı teslim aldı. 1894 yılında Padişah fermanı ile Paris’e güreş yapmaya gönderildi. İlk Türk GrekoRomen güreşçisi ve yenilgisiz olarak ülkesine döndü. 1898 yılında bu kez Amerika’ya güreş yapmak için gitti. Yeni dünyada NewYork, Washington, Chicago, Clevaland, Toronto gibi şehirlerde yaptığı tüm müsabakaları kazandı. Amerikan gazeteleri ondan övgü ile bahsetti. 4 Temmuz 1898 tarihinde ülkesine dönmek için bindigi gemi Atlantik okyanusunda başka bir gemi ile çarpışıp battı. Yusuf okyanusun soğuk sularında kayboldu. THE TERRIBLE TURK-Dünyaca ünlü Deliormanlı Türk güreşçisi Koca Yusuf Avrupa’da ve Amerika’da yenilgisiz olarak birçok rakibini dize getirmiş, gücü ve cüssesiyle bütün dünyada nam salmış, 1898 Amerika Ağırsiklet Şampiyonu ünvanını kazanmış gerçek bir efsane... Gerçek adı Yusuf İsmail olan, ve yurt dışında “Youssuf Ishmaelo, the Terrible Turk” olarak tanınan güreşçimiz, yüzyılın sonunda Amerikalı ağırlık kaldırma sporunun öncüsü Alan Calvert ve kültür fizik akademisyeni Edmond Desbond tarafından dünyanın en güçlü 3 isminden biri olarak gösterilmiştir. Koca Yusuf önce Avrupa’da bir dizi ‘dünyanın en iyi güreşçisi’ lakaplı güreşçiyi yendikten sonra, Amerika’da geçirdiği 4 sene boyunca da hiç yenilmemiş ve son olarak dönemin efsanesi Amerikalı Ağırsiklet Şampiyonu Evan ‘Strangler’ Lewis’i mağlup ederek 1898 Amerika Ağırsiklet Şampiyonu olmuştur. Yusuf’tan sonra ‘Terrible Turk’ adı o zamanlar, ve hatta günümüze kadar onlarca çeşitli Amerikalı güreşçi tarafından kullanılmıştır... Güreşin dünyaca en efsanevi isimlerinden olan Yusuf, 120 okkalık (154 kg) gövdesi, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile “Koca” lakabını almıştır. Ona “Koca” lakabı Filozof Rıza Tevfik tarafından sonradan verilmiştir. Osmanlı’da Kırkpınar şampiyonluğu-Koca Yusuf’un 1885 (veya farklı kaynaklara göre 1887) yılında Kırkpınar Güreşleri’ni kazanmasından önce hakkında çok fazla bir bilgiye rastlayamıyoruz. Dönemin ünlü pehlivanlarından Nasuhçulu Kel İsmail Pehlivan’ın çırağı olarak çok ufak yaşta güreşe başladığı, ve 26 yıldır Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Kel Aliço ile güreştiği biliniyor. Rivayete göre 20 yaşındaki Yusuf, finalde Aliço’yu yenecekken saygısından dolayı bilerek yenmiyor ve berabere kalıyorlar. Bunu farkeden Aliço ise baş pehlivan ünvanını Yusuf’a kendi elleriyle veriyor. Daha sonra Yusuf, bir başka efsanevi pehlivan Adalı Halil’i iki kez ardarda yeniyor. Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murat ve Sultan II. Abdülhamit döneminde pek çok güreş yapıyor Koca Yusuf’u yenebilen tek pehlivanın Kavalalı Çolak Mümin Pehlivan olduğu iddia edilir. 1894 yılında Rami’de yapılan ve Kel Aliço’nun hakem olduğu bir karşılaşmada Çolak Mümin, Koca Yusuf’u açık düşürmüştür. Devam edecek
Sultanahmet
9
E v r i m t a r i h i y e n i d e n y a z ı l a c a k ! Alptekin CEVHERLİ
İlk insan Afrika’dan değil, Ortadoğu’dan çıkmış! Bilim insanları, 400 bin yıllık insan kalıntılarının bulunmasının ardından modern insanın evrim tarihine ilişkin bugüne dek bilinenleri yeniden gözden geçirmek zorunda kalabilir. Şimdiye kadar araştırmacılar, modern insanın doğrudan ataları olan homo sapiensin, yaklaşık 200 bin yıl önce Afrika’da evrim geçirerek yayıldığına inanıyordu. İlk insan, kademeli olarak, kuzeye, Ortadoğu’dan Avrupa ve Asya’ya göç etmişti. Son dönemde Çin’de ve İspanya’daki ilk insana dair yeni keşifler, ‘”Afrika’dan çıkış” teorisine dair birtakı şüphelere yol açtı, ama hiçbiri kesinlik taşımıyordu. Ancak İsrail üniversitesi uzmanları tarafından Ben-Gurion havaalanı yakınındaki bir mağarada bulunan tarih öncesi insana dair kalıntılan bilim dünyasını önceki teorilerini gözden geçirmek zorunda bırakabilir. Tel Aviv Üniversitesi’nden arkeologlar, İsrail havaalanına 16 kilometre mesafedeki Rosh Ha’Ayin’de bulunan Kesem mağarasında sekiz insanınkine benzer diş kalıntısı bulduklarını ve bunların 400 bin yıllık olduğunu açıkladı. Bunlar, şimdiye dek dünyanın herhangi bir yerinde keşfedilmiş en eski homo sapiens kalıntısı. Dişlerin biçimi ve şekli modern insanınkine çok benziyor. Afrika’da bulunan ilk ör-
nekler sadece 200 bin yıllıktı. Bilim insanları, insanın Afrika kökenli olduğunu ve 150 bin ila 200 bin yıl önce diğer bölgelere yayıldığını öne sürüyordu. İsrail’deki mağarada bulunan diğer kalıntıların ise daha yeni, 80 bin ila 100 bin yıllık olduğu sanılıyor. Keşfi gerçekleştiren Tel Aviv Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü’nden Profesör Avi Gopher ve Doktor Ran Barkai, bulgularını geçen hafta Amerikan Fiziksel Antropoloji dergisinde yayınladılar. Araştırma modern insanın önceden sanıldığı gibi Afrika’dan değil, Ortadoğu’dan geldiğini ortaya koyuyor. 2000 yılında keşfedilen Kesem mağarası, o zamandan beri yoğun çalışmaların odağı oldu. İnsan iskeletinin en uzun süre dayanan parçası olan dişlerin yanı sıra, araştırmacılar, eti kesmek için keskinleştirilmiş taş parçaları ve etkileyici tarih öncesi aletler kullanan gelişmiş bir insan topluluğuna dair kanıtlar da buldu. İsrailli bilim insanları, mağarada bulunan kalıntıların, sistematik bıçak niyetiyle keskin çakmaktaşı üretimini, sürekli olarak ateş kullanımını, düzenli olarak avcılık yapıldığını, hayvan etinin paylaşıldığını ve yer altındaki kayalardan alet oluşturmak için kazı yapıldığını gösterdiğini belirtiyor. Uzmanlar, mağaradaki araştırma ve incelemelerini sürdürüyor ve tarih öncesi insan evrimine daha fazla ışık tutacak keşifler yapmayı bekliyorlar.
Analiz ve Değerlendirme Enstitüsü Müdürü Rumen Draganov, yaz turizm sezonu hakkındaki beklentilerle ilgili olarak “2014 yılıBulgarturizmiiçinzorbiryılolacak”dedi. Kendisine göre zorluklar, Rusya ve Ukrayna’daki kriz çerçevesindeki süreçlerle ilgili netsizlikten, Bulgaristan’daki iç ekonomik ve siyasi krizden ve dünya ça-
pındaki ortak mali krizden kaynaklanıyor. Uzmana göre şu an Rusya’dan turist sayısının olası azalmasıyla ilgili kaygılar doğru çıkmamıştır. Sözlerine göre ama Batı Avrupa’dan, özellikle de İskandinavya, Hollanda ve Danimarka’dan turist sayısı ciddi ölçüde azalmıştır.
2014 yılı Bulgar turizmi için zor olacak
Gotze Delçev’de Karaca Paşa Camisi’nin
Minaresine, Tahta Haç Asıldı Gotze Delçev kentindeki tarihi Karaca Paşa Camisi’nin minaresine, kimliği belirsiz kişilerce, yaklaşık iki metre boyunda tahta haç asılmasının ardından bir açıklama yapan Bölge Müftülüğü, saldırıyı kınadı. Gotze Delçev’in bağlı olduğu Blagoevgrad Bölge Müftülüğü yaptığı açıklamada, olayı şiddetle kınadı. Ülkede son dönemde benzer eylemlerin sıklıkla meydana geldiğini ifade edilen açıklamada, “Müslüman cemaatinin maruz kaldığı bu gibi saldırılar, istisnai hareket veya adi suç olarak değil, daha büyük olaylara neden olabilecek İslam karşıtı suç olarak algılanmalıdır” ifadesi kullanıldı. İbadet yerlerinin kirletilmesi ve harap edilmesini içeren tüm hareketleri şiddetle kınayan açıklamada ayrıca, “Dinlerarası çatışmaları körükleyen, doğrudan ulusal güvenliği tehdit eden bu olaylar, devletin güvenlik yetkililerince tüm ciddiyetiyle soruşturulmalı, suçlu-
Caminin
Karşısı
lar adalet önüne çıkarılmalıdır” denildi. Gotze Delçev Bölge Müftülüğü ayrıca, devletin ibadet yerlerinin korunması ve olası saldırıların önlenmesi için gerekli önlemleri almasını istedi.
Mükemmel
Manzarasıyla
SAFİR Restorant Sultanahmet Çatalçeşme sk.No.1/1 Rezervasyon için Tel: 0212 526 87 98
‘Balkan Birleşik
Devletleri’ Olabilir mi?-2-
Slavlar, Hun Türklerinin önünden kaçarak bölgeye gelmişler. Almanlar ise esas olarak Osmanlı’nın yıkılma döneminde kuzeyden güneye sarkmışlardır. Ancak buna rağmen Balkanlar etnik unsurlar müzesi gibidir… Bakın sadece bölgedeki (kabul etseler de etmeseler de) Türk soylu unsurları kısaca listelediğimizde ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayabileceksiniz: 1.Osmanlı döneminde bölgeye yerleşen çoğu Konyalı Oğuz Türkleri, 2.Kırım Hanlığı yıkılınca kaçıp gelen Tatar Türkleri, 3.Peçenek Türkleri’nin devamı olan Pomaklar, 4.Oğuz soylu olmalarına rağmen Türkçe’yi konuşamayan Torbeşler 5.Oğuz soylu olmalarına rağmen Hıristiyanlaşmış ama Türk olduğunun henüz bilincinde olan Gökoğuzlar (Gagauzlar) 6.Türk soylu olmalarına rağmen dinleri ve dillerini yitirmiş, Türklükle alakası kalmayıp Slavlaşmış ve Germenleşmiş Macarlar. (Ancak şu anda Macaristan’da yoğun bir öze dönüş hareketi olduğunu da vurgulamak lazım) 7.Türk soylu olmalarına rağmen dinleri ve dillerini yitirmiş, Türklükle alakası kalmayıp Slavlaşmış Bulgarlar. 8.Cumhuriyet döneminde mübadele ile orta Anadolu’da yaşarken Yunanistan’a gönderilen Hıristiyanlaşmış ama dillerini kaybetmemiş Karamanlar (Selçuklulardan önce Anadolu’ya gelip yerleşen ve Bizans baskısıileHıristiyanlaştırılanOğuzTürkleri) 9.Kıpçak ve Kuman Türklerinin Avrupa’ya akınları ile gelip bölgeye yerleşmiş, Bogomil adını almış, zamanla Slavlaşmış ama Osmanlı döneminde İslamiyet’i yeniden kabul ederekAvrupalılar tarafından ‘Türk oldu’ diye nitelendirilen Boşnaklar. 10.Hunlarla birlikte bölgeye yerleşen Latinler ve Slavlarla karışarak dil özelliklerini kaybeden, Osmanlı döneminde yeniden İslamiyet’le tanışarak ¾’ü Müslüman olan Arnavutlar. Ve d a h a a d ı n ı ş u r a d a s a yamadığımız niceleri… Düşünün ki bunlar sadece antropolojik olarak Türk soylu olan Balkanlardaki etnik unsurlar. Bir de Latin, Slav ve Germen soylu milletlerin alt unsurları var. Ta h m i n edebileceğiniz gibi liste uzar durur… Ve hatta kültür mühendislerince halen Balkanlarda yeni alt etnik unsurlar adeta yaratılıyor da zaten… Şu anda bölgede ABD’nin askeri gücü sayesinde geçici bir istikrar sağlanmıştır. En azından kan dökülmesi azalmıştır. Balkanlara konuşlanmış bulunan NATO kuvvetleri (ki Türk Ordusu da bölgede çok önemli bir güç olarak görev yapmaktadır) şu an istikrarın teminatıdır. Ancak Putin Rusya’sının Balkanlar’a yönelik derinden gelen hareketleri veABD’nin buna karşı yetersiz kalışı ile Afganistan ve Irak’ta saplandığı bataklıktan geri çekilişi ve askeri yönden yıpranması, NATO’nun ana gücünü oluşturan Amerikan askerlerinin bölgede daha uzun müddet dengeyi sağlaması ihtimalini hızla zayıflatmaktadır. NATO güçlerinin ki buna Türkiye de dâhildir. Bölgeden çekilmesi ise Slav unsurların Rusya’nın desteği ile birlikte özellikle Türk ve Müslüman soylu milletlerin üzerine yeni bir soykırım politikası ile gelmesini sağlayacaktır. Böylesi bir durumda Türkiye’nin soydaşı ve dindaşı olan milletlere karşı sistemli bir soykırım yürütülmesine karşı sessiz kalması düşünülemez. Aynı zamanda AB’yi hegemonyasına almış bir Almanya’nın da Hırvatlar ve Slovenler gibi akraba topluluklarına karşı bir soykırıma sessiz kalması da mümkün değildir. Bölgedeki üç büyük güç olan Rusya, Türkiye ve Almanya’nın karşı karşıya gelmesi ise büyük bir ‘Dünya Savaşı’nın temelini oluşturur. Devamı gelecek sayıda
10
Ne Ormansız ne Kültürsüz Olur Sevilcan
1989 rası
YUCE
Hayam tı asaşleklindeanlatmayadevamediyoruz. Elek elek içinde, kalbur saman içinde…. Bugünkü konumuz bir orman benzetmesiyle insanlın, halk topluluklarının, azınlıkların da kültürsüz olamayacağını en inandırıcı bir şekilde anlatma yollarını aramaktır. AĞIÇLARIN İNTİKAMI Bizim tepeyi süsleyen güzel bir orman vardı. Birbirine karışmış ağaç dallarında kuşlar ötüşür, yuva yapıp yavrulardı. Sincaplar daldan dala sıçrayarak birbirini kovalarken, serin gölgelerde tavşanlar yavrularıyla oynaşırdı. Baharla yeşeren ormanda çiçek kokuları gönül okşardı. Çınar ve kestane ağaçları altında piknik payan köylülerin çocukları koşar oynardı. Köy ile orman arasında akan nehir, tatlı çağıltılarıyla köy ile ormanı birbirine bağlardı. Köylülerden Memiş dayı odunla geçindiğinden güzel ağaçları baltasıyla kesip devirir ve odun satardı. O ağaçları birer birer kestikçe orman içine ilerlerken kulağına derin iniltiler gelirdi. İç çeken ihtiyar ağaçlar: “Acaba bu gün hangimiz öleceğiz?” gibi sesler çıkarıyorlardı. Odunculuktan bıkan Memiş dayı zahmet çekmeden zengin olmayı hayal edip bunun yollarını arıyordu. Tarlaları ve sürüleriyle meşgul olan köylülerse onun bu maksadını önce dikkate almadı. Bir gün Mamiş dayının köye çağırdığı bir adam geldi ve kahvede topladığı köylülere şöyle konuştu: “Ben sizi mutlu ve bahtiyar etmeye geldim.” Köylüler şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar, çünkü onlar hayatlarından zaten memnundu. Yabancı sözüne devam ederken: “Elinizin altında çok kıymetli bir hazine olduğu halde niçin böyle yoksulluk içinde yaşamaya devam ediyorsunuz.” dedi. Köylüler mızırdanarak birbirlerine: “Bu adam hangi hazineden söz ediyor? Yoksa bizimle hayal etmeye mi gelmiş!” dediler. Saflıklarıyla alay edildiğini zanneden köylülerden biri: “Bize hazinenin nerede olduğunu söyle de öğrenelim,” dedi. Ya b a n c ı : “ O r m a n d a , ” c e v a bını verdi ve Memiş dayı da telaşla: “Evet, ormanda ya!” diye yabancıyı tasdik etti. Köyün en yaşlısı başını sallayarak: “Bize her şeyi öğreten babalarımız bize bundan söz etmediler,” dedi “Sizin babalarınız cahil idiler, siz de onlar gibi cahil kalmak mı istiyorsunuz?” Genç bir köylü: “Hayır, hiçbir zaman!” diye cevap verdi. “O halde beni dinleyiniz.” Memiş dayı sabırsızlanıyordu. Diğerleri de gittikçe ikna olmaz bir hale geliyordu, yabancının sözüne inanmıyor görünüyorlardı. Sizin ahmakça inkâr ettiğiniz hazine bizzat ormanın kendisidir. Bunu anlamak o kadar zor mu? Yabancının sesini kesen köylülerden biri: “Ormanın bize ne faydası var? Bak anlatayım da dinle!” dedi ve devam etti: Orada kadınlarımız, çocuklarımız gezinir, güzel gölgeli ağaçların altında piknik yapar, eğelenir ve hoş vakit geçirirler..” Buna karşı yabancı: “Zavallı insanlar!”! Eğer siz zengin olursanız daha güzel memleketlere gidebilirsiniz.” Memiş dayı, “Çok doğru söylüyorsun!” diyerek yabancıyı destekledi. Aynı köylü: “Belki! Fakat bunun için ne yapm a l ı ! ” d i y e s o r d u . Ya b a n c ı : “Ormanı bana satınız!” “Ormanı size satalım mı? Fakat siz onu ne yapacaksınız? “Sandalye, masa, koltuk, gibi şeyler yapacağım ve işinize yaramayan bu kaba ağaçların yerine size şıngır şıngır öten sarı altınlar vereceğim,” dedi. Köylüler bu teklif karşısında şaşırıp kaldılar ve bir türlü karar veremediler, nihayet işlerinden biri: “Eğer beni dinlerseniz bu defa da gidip köyün ihtiyar öğretmenine soralım. Biliyorsunuz ki o, hemen hepimizi okuttu ve bize güzel öğütler verdi,” dedi. Öğretmen köylüleri samimiyet ve dostlukla kabul etti. Onları dinledikten sonra dedi ki: “Aziz dostların, ihtiyacınız olmayan birkaç altın karşılığında sakın ormanı satmayınız. Ağaçları koruyunuz. Çocuk iken siz de onların serin gölgelerinde oynadınız. Sakın ormana karşı nankör olmayınız.” Memiş hariç, diğerlerin hepsi, öğretmene “Siz haklısınız!” dediler. Memiş: “Siz ne inatçı insanlarsınız, sanki ağaçlar kesilince, başınıza büyük bir bela mı gelecek!” diyerek, onları rahatsız etmeye devam etti. Memişin sıkça söz ettiği altınlar da birkaç kişinin hayalini karıştırdı. Onlar da diğerlerini kandırdılar. Artık her evde altından söz ediliyor, başka bir şey konuşulmuyordu.
Devamı
gelecek
sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Göçünün 25. Bulgaristan
Bu düşünceler seyrinde, kimseyi lanetleyip kötülemiyoruz. Ama bir anaya evladına ana dilini öğretmeyi yasaklayanları Cenabı Hakkın cezalandırması, ebedi adaletin değişmez kuralıdır, buna inanıyoruz. Bir ulusun XXI. Yüzyılda ıssız köylerde, insansız yollarda, komşusuz şehirlerde, torunsuz dairelerde in cin gibi, ucubeler gibi tek başına, nefesine torun kokusu almadan yaşatmaya mahküm etmesi de, inanınız, Cenabı Hakkın lütfü olmalı… Güzelliklerbinbirolduğugibi,çekilecekçilelerdebinbirdir. Biz Bulgaristan göçmenleriyiz, çifte vatandaşız, Avrupa Birliği vatandaşı haklarına da sahibiz. Bu durum bizim mücadelelerimizin bir erdemidir. İstenen her seçime katıldık. Yüksek bilinçli irademizin ifadesi oyumuzdan korktular, kanunları kırpa çırpa anlaşılmaz duruma getirdiler, son seçime katılamadık, ama şimdi “yine bizsiz olmuyormuş” herkesin seçimlere katılmasını zorunlu kılan yeni yasalar yazmaya başlamışlar. BİZE DAHA BÜYÜK SANDIK GÖNDERİN. Sofya Parlamentosunun yarısını vekillerle doldurmaya hazırız. Ve biz oyumuzu GERB’e de veririz, bağımsıza da veririz. Oyların rengi insan kardeşliği gibi tek renktir. Bizim kimseye kinimiz yok! Ama atalarımıza yüz yıl kan kusturanlara, ninelerimize bir asır göç yolu gösterenlere, Türklüğe ve Müslümanlığa ihanet edenlere, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ bit pazarına sürenlere, hem söylenecek sözümüz var hem
O T U R U M L A R
Yılı UluslaraSempozyumu
de hainlerle bitmeyecek bir kavgamız ve hesabımız var. Çoban kulübesinden çıkıp Sofya’da “Saraylarda” sefa sürenlerle çok özel görüşmelerimiz olacak. Türklüğe ihanetin bedeli değişmez… Durum böyle olunca, değerli kardeşlerim, sayın konuklar, biz Bulgaristan vatandaşı olarak Vatanımızdaki tüm kültürel, sanatsal, siyasi, ekonomi sportif vs. etkinliklere Bulgaristan vatandaşı olarak eşit haklarla katılmak istiyoruz. Genlerin kaynaşması yarının dostluk, kardeşlik, işbirliği, farklılıkları birleştirecek yeni uygarlıkların kapısını açacaktır. Şu anda, hepimizi gururlandıran ünlü Vatan evlatlarımızdan Tokyo Olimpiyatlarında Serbest Güreş Şampiyonu Lütfü Ahmedov gözlerimin önünde; Şampiyonlar şampiyonu Naim Süleymanoğlu ve Halil MUTLU hep aramızda. Newyork’un Büyük Orkestra Salonunda Dünya Filarmoni Orkestrasına şeflik eden Muhsur Mehmedov’un namelerini sanki hala dinliyorum. Ve tüm benliğimle tekrar ediyorum: Bulgaristan’ı Bulgaristan yaparak VATAN’a gurur yaşatan bizlerdik. Ve biz bugün de o eskimeyen gururla yaşıyoruz ve yaşayacağız. Bu bilgi şöleni, sizin ilginiz ve katılımınız, her açıdan çok anlamlıdır. Balkanlar ’da Bulgaristan’da, tüm bölgede yepyeni bir dünya yolcuları olarak hepinizi candan kutluyor; hepinize başarılar diliyorum.
O T U R U M L A R
Kök Hücre Teknolojisiyle Diş Eti tedavisi ve İmplant uygulamaları Ya p ı l m a k t a d ı r
A. Halide AKINCI Diş Hekimi
Tel: 0212 556 45 30
Adres: Çalışlar İncirli, Ömür sk.No.1/1 Bahçelievler
Seyhan ÖZGÜR Beyaz Bayrak İnsin -2 -
Bu seçimler, birkaç medyayı satın alıp halkı un, politikayı da su olarak görenlerin istedikleri zaman istedikleri hamuru karmaya çalışsalar bile, istedikleri ekmeği pişiremiyeceklerini gün ışığına çıkardı. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının mayasında hak ve özgürlüklerini söke söke elde etme mayası vardır. Hiçbir dalavera, yalan dolan, oyalama ve usandırma politikaları, oy satınalma oyunları bu mayayı hamurumuzdan ayıramaz. Peevski saflarımıza tesadüfen, oligarşi – hademesi, bir Rus politikası hizmetçisi, para sahipleri olan perde ardındakilerin hademesi olarak girdi ve öyle kalacak ve sonunda aramızdan ayrılma mecburiyetinde kalacaktır. Aynı sözleri HÖH / DPS Partisi Genel Başkanı Lütfü Mestan için de söyleyebilşiriz. Seçimden sonra, sırtımdan büyük bir yük indi havasına girip rahatlayan “lider” “doyduk” dedi.” Evet” o iktidara doymuş olabilir, paraya da doymuş olabilir, karnını da doyurmuş olabilir ama yönettiğini iddia ettiği parti Bulgaristan Türk ve tüm Müslümanlarının öz ve öz hak ve özgürlüklerini elde etme davasında, kurbanlar alan çatışmalarda, 500 000 akrabamızın, kardeşimizin, yakınlarımızın VATAN kaybetmesi pahasına kuruldu. Savaşanlar, hapis yatanlar, kürek cezası çekenler, çakıl kıranlar, sürgünde yatanlar, “Belene” kampında çürütülenler, bazıları 32 yıl zındanlarda kalanlar doğal haklarını, evrensel insan haklarını, eğitim hakkını, iş hakkını, hak ettiği emeklilikle yaşayabilme hakkını elde edemediler. Bu yıl HÖH lider ekibi vakıf mallarımızın, camilerimizin, türbelerimizin,medreselerimizin, okullarımızın, mescitlerimizin, dükkan ve bizestenlerimizin geri alınması ve Müslümanlık yararına işletilmesi davasında sınıfta kaldı. Ne Kırcaali’de, ne Dobriç’te, Ne Plovgdiv’te ne de Karlovo ve Vidin’de Müslüman Mülklerinin geri verilmesi için davaları durduran erteleten güçlere karşı bir bildiri bile yayınlamadı. Hükümeti ve makamları harekete geçiremedi. Bu davamızda müttefik olmadı, bağdaşıklar politikası yürütemedi, pasif kaldı. Filibe (Plovdiv) Türk mezarlığına konanları tutuklatıp attıramadı, mezar taşlarını sökenleri sorgulatamadı. Yıllardan beri şiddedtlenmeye devam eden anti-Türk ve anti- İslamist politikayı durduramadı. “Hükümetten isteyeceğimmiz birşey yok!” deyen Lüthü Mestan, teslimiyet bayrağı sallıyor. 4 kişiyi Brüksel’e göndermekle işler bitmedi. Dava devam ediyor. Bir başkan olarak, siz Bulgaristan Türk ve Müslümanları için ne yaptınız? Bir okul mu açtınız? Bir TV programı mı başlattınız? Bir kitap mı çıkardınız? Gazeteniz ya da derginiz mi var? Saray ile Meclis arasında mekik dokumak politika yapmak anlamında değildir. Hatırlatıyorum: Sizin köyde suyu içilmeyen bir kuyu var. Annen o suyu ne süde ne de yoğurda katardı, o su içilmezdi, bahçenizdeki fasulyeleri sulasanız, büyümeleri kesilirdi. Bizim için Bulgaristan Türklüğü ve Müslümanlığı için Saray’ın suyu içilmez bir sudur. Bu politikadan karnımız şişti. Hangi bardakla, hangi şişeyle sunarsan, sun biz bu sudan artık asla içmiyeceğiz. İçiremezsiniz! Evet, biz sizi anlıyoruz. Belki de siz, “ben de bu suya doydum” demek istiyorsunuz. Ve bu yüzden “pas” anlamında teslimiyet bayrağını indirmiyorsunuz. “Başka hiçbirşey istemiyorum” derken, yüzde yüz, “ben artık Saraydan gelen hiçbirşey istemiyorum” demek istiyorsunuz. Bunun böyle olmasını temeni ediyoruz. Elimizdeki fırsat, 100 yıl çekiden sonra Allah’ın lütfüdür. Memleket baştan aşağı çökmüş, insanlar VATAN terk edip kaçmış, 2.5 milyon kişi Batıyı boylamıştır. Böyle bir durumda daha büyük azimle çalışmamaız, asla teslim olmamamız, asla beyaz bayrak kaldırmamaız ve haklarımız ve özgürlüklerimiz uğrunda mücadelemize yeni bir azimle devam etmeliyiz. En yüksek tepeler görünüyor. Yeni rüzgarlar esiyor. Bayraklarımızı yeni doruklara dikmeliyiz.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
D r.
Halide ÜMİTFER
Matem Ayı -2-
İzninizle konunun iki satırla dışına çıkıyorum. Tütün paranızı alamadığınızı, birçok yerde Tütünlerin elinizde kaldığını da biliyoruz. Aynı zamanda Tütüncülerin oylarıyla iktidar ortağı olan HÖH / DPS liderliği zamanında, yalnız bir Bulgar şirketinin 1 yılda Dubay üzerinden 80 milyon Euro Bulgaristan sigarası kaçakçılığı yaptı açıklandı. Bu arada en büyük distributor, 2 aya kadar D. Peevski ortaklığındaki şirketlerdi. Şimdi bu adamın parmaklıklar ardına girmesi gerekirken, biz kendi oylarımızla, A. (Dönek) istediği diye, bu oligarşi ayısını 80 bin leva aylık maaşla, Brüksel’e göndermek için hazırlık yapıyoruz. Bu yol kesilmezse, bir hepimiz köle oluruz. Uyanalım lütfen Konumuza devam edelim: Bulgaristan Türklerinin 1878 – 1989 yılları arasındaki ağır, acılı, ezici uyanış, dirilme ve örgütlenip kurumsallaşarak politik iktidara uzanma davasının en önemli kazanım, politik örgütlenme hak ve özgürlüğümüzü elde etmemiz oldu. Kişisel mücadelenin kolektif zaferi olan özgürlüğümüze kavuşmamız ne yazık ki, bu zor davayı yürütenlerin, bu uğurda halkımızın yararına kullanılacağına, sefil halkımızla hiçbir ilişkisi, bağlantılı, sözleşmesi, menfaat ortaklığı olmayan, rüşvet ve dolandırıcılık işlerinden palazlanan oligarşi zümresi lehinde iş görüyor. HÖH parti liderliği yerli ve yabancı oligarşi ortaklığıyla halkımızdan koptu, insanlarımızı garantili, satın alabileceği, aldatabileceği “oy” kitlesi olarak kullanıyor. Bu açıdan baktığımızda yeni oyunları da her gün görüyoruz. Bulgaristan Türkleri bugün çok yoksul, parasız, sefil durumdadır. 100 leva borç para istesen verecek zor bulunur. Bu sene, Ak Kadınlar (Dulovo) Belediye Başkanı Dr. Nihat Tabakov, diğer muhtarlara gözdağı vermek için Varna hapsine atıldı. A. (Dönek) ile L. Mestan’ın dediklerini yapmazsa HÖH eski Silistre İl Başkanı Sefer hapsi boyladı boylayacak. Seçim önünde biz ne dersek o olur, anlamında, seçmeni hem ürkütmek hem de yüreklendirmek için Razgrat Eski Belediye Başkanı B. Bahri’yi şimdilik serbest bırakıldı. Burada söylemek istediklerimiz şudur: Bu belediye başkanları ve haklarında asli hukuk davası açılmış bulunan daha birçok Türk Muhtar ve Belediye Başkanı, aslında tamamen suçsuzdur. Çünkü onlar Avrupa fonlarından yol, köprü yapmak, bina onarmak, alt yapı ve üst yapı tesisi açmak için para almıştır. Kendi itiraflarına göre, bu paraların dağıtımında baş dispeçer koltuğuna oturmuş olduğunu kendisi beyan eden A. (Dönek) hem para verdiriyor, hem de para alanın peşine adam koyup, işleri karıştırıp, suçsuz ve onurlu insanlarımızı mahkemeye düşürüyor, haklarında savcılık soruştırması açtırıyor ve bu işlere “eh” demeyen mahkeme başkanlarının başına da çuval geçirmeye çalışıyor. Bulgaristan Bulgaristan olalı halkımızı alt tabanda temsil eden aydın, öncü kadrolarımızın, aydınlarımızın başına böyle bir kabak patlamamıştı. Hiç bir muhtarımızın yaşamı, hakları ve özgürlükleri güvende değildir. Halkımızın, insanlarımızın yararına çalışanların her biri her an içeri alınıp sorgulanabilir. Pek tabii ki, hiç bir Bulgar makamı A. (Dönek) yüzsüzüne sen “Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların ve Çingene kökenlilerin hepsinden her bakıma ve her yerde A. (Dönek) sorumludur diye bir belge yoktur. Bulgar meclisinin, hükümetinin ve cumhurbaşkanlığının böyle bir kararı yoktur. Devamı gelecek sayıda
RODOPLAR’IN SAPPHO’SU Ekim 2014′te Seçim Var Müzeyyen Avcıoğlu, Kitabını çıkarmıştır. Tüm okurlara duyurulur MÜZEYYEN AVCIOĞLI KİMDİR? 1958 yılında Bulgaristan’ın Kırcaali iline bağlı Ercili köyünde, kalabalık bir rençber ailesinde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde bitirdi. Lise öğrenimini ise Kırcaali’de tamamladı. Erken yaşta Nuri Avcıoğlu ile bir mutlu yuva kurdu. 1978 yılında Türkiye’ye göç ederek İzmir’e yerleşti. Daha sonraki yaşamını Bursa’da sürdürdü. Emekliliğine kadar ticaretle uğraştı. Bütün aile fertleri kültüre ve edebiyata yatkındır. Çocuklarının iyi bir eğitim alması için büyük çaba harcamışlardır. Kızı Fatoş Avcıoğlu’nun da edebiyat uğraşıları vardır ve kendisi 7.oda Sanat Atölyesi’nin kurucusudur. Oğlu Alkan Avcıoğlu, gelecek vaat eden genç bir sinema eleştirmeni ve değer uzmanı, aynı zamanda tercih edilen köşe yazarıdır.
Torunu Öykü ise ortaokul öğrencisidir ve onun da edebiyat çalışmaları mevcuttur. “Martı Kanadında Beyaz Gül” isimli kitabı şairin ilk eseridir. Baskıya hazır başka şiir ve deneme kitapları da bulunmakta. Bazı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Bursa’daki Venüs Radyosu, iki yıldır şairin eserlerini dinleyicilerine sunmaktadır.
İlk üretici pazarları Varna ile Burgas şehirlerinde açılacak
Ülke genelindeki ilk çiftçi pazarları Varna ve Burgas şehirlerinde kurulacak. Buna benzer hal ayrıca Tuna boyundaki bir şehirde kurulması planlanıyor. Üreticilerin, doğrudan ürünlerini satabilecekleri benzer pazarlar 2015 yılının ilk aylarında açılması öngörülüyor. Hükümet tarafından 26 numaralı yönetmelikte yapılan değişiklik sayesinde, tarım üreticileri aracı olmaksızın ürettikleri ürünleri doğrudan satışa sunmalarına imkan tanındı. Değişiklikler sayesinde ‘süt ürünlerinin pazarlandığı geçici mekan’ ile ‘mobil vitrin’ gibi kavramlar çıkarıldı ve yasal hale getirildi. Çiftçi pazarlarının oluşturulması için tarımcılar ile yerel belediyeler ‘Kırsal Bölgelerin Kalkınması’ operasyonel programdan kaynak alabilemek için başvuruda bulunabilecek. Söz konusu programın, gelecek yıl içinde Brüksel’in onayından geçmesi ve çiftçiler tarafından pazarların oluşumu için yapılacak giderlerin yüzde 80’inin bu programdan karşılanması öngörülüyor.
BG’da Ürünlerin yüzde 70’i ithal Gıda üreticileri ile Hafif sanayi dernekleri temsilcileri yaptıkları değerlendirmede, satın aldığımız ürünlerin yüzde 70 kısmının ithal ürün olduğunu ortaya çıkardı. Bu şekilde yerel ekonomiye destek sağlamak yerine yurtdışındaki firmalara destek sağlanıyor. ‘Bulgaristan’da üretilen’sivil toplum kuruluşu yetkilileri, yaptıkları hesaplamalara göre ülkede faaliyet gösteren hipermarketlerin yılda yaklaşık 6 milyar levanın üzerinde ciro yaptıkları ve bunun büyük kısmının Bulgaristan dışına gittiği anlaşıldı. Üreticiler, Rekabetin korunması ile ilgili hazırlanan kanunun meclisten ilk okunmada geçtiğini belirterek, uygulanacak değişiklikler sayesinde üretici,tedarikçi ile tüccar arasındaki daha iyi iletişim sağlanabileceği ümit ediliyor. Üreticiler yaptıkları açıklamada, uygulanacak yeni mevzuatın ürünlerin son fiyatında olumsuz etki yapmayacağını belirtti. Sektördeki üreticiler, sektör
içindeki iletişimi sağlayacak Avrupa Birliği nezdinde bir mevzuat bulunmadığını ve bundan dolayı her bir ülke kendi iç yasalarında bunu belirtmek zorunda bırakıldığı vurgulandı.
Pervin MAŞAOĞLU
Telefon: (0212) 477 66 81 info@tutargiyim.com
e-mail : tutargiyim@gmail.com
Adres: B.H. Paşa Mah. Şehit Mustafa Yeşil Caddesi (Eski Poligon Caddesi). No:7 /A, Beşyüzevler, G a z i o s m a n p a ş a , İ S TA N B U L - Te l : + 9 0 2 1 2 4 7 7 6 6 8 1
Bulgaristan’da politik bunalım derinleşti. HÖH /DPS –BSP “Ataka” üçlüsü ipleri kopardı. Yeni parlamento seçimi Ekim 2014’te Kendimizi önce bir şiirle anlatalım: Her susmak ölüm değildir iyi bille Sustum sustum da güçleniverdim Susmak! Daha büyük çığlıklara hazırlık bende. 25 Mayıs 2014 Avrupa Birliği (AB) Parlamento seçimlerinin sonuçları Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) nin eridiğini kanıtladı. Yenilgiyi yutamayan BSP P. Oreşarski tarafından yönetilen hükümetin zamanını doldurduğunu tanımak zorunda kaldı. Yani seçim fikri hükümetin ana direkleri olan BSP Başkanı Sergey Stanişev ile HÖH Partisi Başkanı Lütfü Mestan arasında bu hafta yapılan görüşmede iki farklı şekilde ortaya çıktı. L. Mestan hükümetin 4 ay daha idare etmesini ve yıl sonuna kadar parlamento seçimi yapılmasını önerirken, Stanişev Eylül 2014’te milletvekili seçimi önerdi. Genel seçim önerisi şu anda en büyük sayıda milletvekili olan GERP partisi başkanı Boyko Borisov tarafından da desteklendi. Burada sivrilen nokta şudur: Stanişev seçim hakkı olan bütün vatandaşların seçime zorunlu olarak katılmasında ısrar ediyor. Yani çifte vatandaş olan soydaşlarımız da mutlaka sandık başına gitmek zorunda olacaklar. Oylarını T.C.’de açılacak sandıklarda veya Bulgaristan’a giderek kullanabilecekler. Bu gelişme için son 6 ayda mücadele verdik, soydaşların seçime katılma,aday gösterme ve seçilme haklarının kısıtlanmasına karşı yüzlerde konuşma yapıldı yazılar yapıldı. Bu gelişmeleri izlerken aklımdaki mısralar şöyle diyordu: Bir kıvılcım var içimde şöyle minicik. Zaman büyüttü içimde suç benim değil. İşte gerçek oldu yangın başladı suç benim değil. Gelişmeler, Bulgaristan politikasının soydaşlarımız olmadan olamayacağını, dış ülkelerde ekmek parası arayan 2.5 milyon kardeşimiz olmadan olamayacağını böylece tanımış ve kabullenmiş oldu. % 8 oyla % 92’kiyi de idare etmenin adıl olmadığı ortaya çıktı ve politikacılar bunu kabullenip değiştirme yollarını aramak zorundadır. AB seçimlerinde Bulgar seçmen oylarının yalnız % 10’nu anlan GERP partisinin gen soru sunmasının da anlamsızlığı ortadadır. Bizim ülkede seçmenin % 70’i sandık başına gitmiyor. % 30’un yüzde yüzü idare etmesi adil olabilir mi? % 70’in kabul etmediği bir politik doğrultu halkı refaha götürebilir mi? Götüremez. Böyle bir durumda BSP şefi Stanişev’in Salı gün (10 Haziran 2014) MYK toplantısından sonra Eylül’de genel seçim ve halen yürürlükte olan Seçim Yasası’nda değişiklik isteyerek “seçime katılma her vatandaş için zorunludur” ilkesini getirmek istemesi, herkesi düşündürdü. Bir defa, herkesin seçime gitmesi BSP partisinin sonu da olabilir. Çünkü seçmen bu partinin demokratik topluma geçişi istemediğini son 25 yılda görebildi. Seçmen BSP partisinin BKP partisinin işe yaramaz devamı olduyğunu da görebildi. BSP partisi kendi başına iktidar olsa bile Bulgaristanı dönüştürme programı ve düşüncesi olmayan bir politik oluşumdur, kısırdır, oligarşik bir yapılanmadır ve ülkemizin altyapısında bir kalkınma hamlesibi başlatabilecek bir güce ve enerji kaynağına sahip değildir. BSP Bulgaristan halkını, Türkler, Pomaklar ve Çingene esaslı Müslüman kardeişerimiz de buara bizi sefalet sınırı altında yaşamaya,Vatanımızı terk etmeye zorladı, el kapılarında avuç açtırdı. Bu parti bizim T.C.den ve Batı Avrupa ülkelerinden yanınlarımıza em zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak geçinebilmeleri, suyu, elektriği, çocuklarımızın okul giderlerini ödeyebilmeleri için gönderdiğimiz paraları YATIRIM olarak gösterecek kadar ileri gitti. Stanişev, “herkesin sandık başına gitmersini zorunlu kılabilir” ama kimin hangi partiye oy vereceğini önceden belirleyemez. Çünkü “zorunlu seçime katılma” şartlarında para babalarının oy satın alma imtiyazı kendiliğinden ortadan kalkar. Bu durumda seçmenin % 70’i sandık başına gitmiyorsa, zaten BSP politikasını ret ettiği için gitmiyordu, şimdi gidip BSP’ye oy vereceklerine inanmıyorum. Eylül seçimi BSP’nin iki yüzlü politikasını süngerle silip çöpe atabilir.
12
Bozgun S a k i r
Bulgaristan Türklerinin Sesi
R u h u İşte Kahin Vanga’dan 2014 ve sonrası için şok kehanetler! Ş a k i r
A R S L A N T A Ş
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Yönetim Kurulu üyesi olup Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi’ yayınlarından olan (www.bghaber. org) sayfalarında yazan soydaş kardeşlerimin Mahmuzlar (Todor İkonomovo) ve Bohçalar (Kaolinovo) bölgesinde başlayan Mayıs 1989 Ayaklanmasına bu denli büyük önem vermeleri ve olayları (imkanlarımız dahilinde olmaklla) yeni bir sık elekten geçirmeye çalışması, şahsen beni gururlandırdı. Burada çok önemli bir olaydan, Bulgaristan Türklüğünün bir zulüm rejimi olan komünist totalitarizme ve tek partili komünist yönetimin keyfi idaresine karşı ayaklanmasından söz ediyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1956′da Macaristan’da ve 1972′de Çekoslovakya’da olmak üzere, daha önce iki anti-totaliter ayaklanma yaşandı. Birincisi Rus tanklarıyla ikincisi de Varşova Parti çizmesiyle bastırıldı. O iki ulusal patlamadan farklı olarak, Bulgaristan’da ayaklananlar bir ernik azınlık olan Türklerdi. Bulgaristan Türk azınlığının doğal ve insan hakları, hak ve özgürlük uğruna isyan etmesi hem ülkede hem de dünyada pek çok kişiyi şaşırtmıştı. Çünkü bir asırdan daha uzun bir zaman ezilen ve kimlikleri tescillerden silinen, hakları kölelerin haklarından az olan, hatta ana dillerinde konuşmaları bile yasaklanan ve İbadet hakları da ortadan kaldırılan bu Müslüman azınlığın kendinde kuvvet, ruhsal uyanış, cesaret ve umut ışığı bulup ayaklanmasına hayret etmemek elde değildi. “Türksüz bir Bulgaristan” yaratma çabaları çok eskilere dayanır. Bu, Güneye devamlı yayılmayı hedefleten Rusya’nın imparatorluk stratejisinde ana yönlerden biri olmuştur. 3 Masım 1839′da Sultan I. Abülmecit tarafından imzalanan ve toplekün bir değişikliği ve yeniden yapılanma ifade eden, “düzenleme”, “yapılanma” (reorganizasyon) anlamına gelen Tanzimat Fermanı’nı imzalamasından sonra siyaseten Batı’nın yörüngesine giren Osmanlı’da birçok değişiklikler oldu. Bu yenilenme bizim Dobrucayı, bugünkü kuzey Bulgaristan’ı doğrudan etkilemiştir. Tanzimat Dönemi 1839′dan 1876′ya kadar uzanan bu 36 yıllık reel yenilenme süresidir., 1876′da Osmanlı Anayası’nın kabul edilmesiyle noktalanmıştır. Bu dönemin insan haklarının eşitliği açısından uyguladığı özellikler şunlardır: 1) Fransız Devrimiyle hayat bulan özgürlük, adalet, eşitlik ve kardeşlik gibi temel insan hakları Padişah tarafından Osmanlı halkına (bu arada Hıristiyanlara ve Bulgarlara) bahşedilmiştir. 2) adalet sistemine hiçkimsenin yargılanmadan cezalandırılamıyacağı ilkesi getirilmiştir. Yargılanan bir kişinin malına ve mülküne devletin el koyması ilkesi kaldırılmıştır. 3) Gayrımüslüm Osmanlı uyuruklarına kaldırılan haklarla, Müslüman ve Müslüman olmayan halk arasındaki adli ayrılıklar ortadan kaldırılmıştır. 4) Gayrı Müslümler için İslam hukukundan kaynaklanan farklılıklar ortadan kaldırılmıştır. Fakat Ruslar ve Bulgarlar bu değişiklikleri kendi menfaatleri için kullanmayı başarmiştir. Bu reformlarla can ve mal güvenliği sağlanan gayrı Müslüm halkın, Rumelideki Türk ve Müslümanların Meşrutiyet ve arkasından Cumhuriyete, aydınlığa ve modernizme birlikte ilerlemelerinin hukuksal yolları açılmıştır. Osmanlı tarihinde, Aydınlanma çağına geçişin kapısını aralayan Tanzimat Dönemi’nde, bizdeki yaşam daha iyi olduğundan dolayı Rumeli’ye büyük sayıda Hırıstiyan giriş yapmiştir. Tanzimat ile birlikte din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin herkesi yasa önünde eşit sayan bir toplum anlayışı geliştirilmeye ve yerleştirilmeye çağrılmıştır. İşte böyle bir sosyal ortamda Bulgar okulları açılmış, Kiliselerde din eğitimi verilmiş, Osmanlı yıllarında aydıınlanma ve uyanış çağını yaşayan Bulhar halkının aydınlar ordusu kurulmuştur. Büyük yazar Dostoevski’nin “ANILARIM” eserinde yer verdiği üzere, 1877′de “Bulgar halkını esaretten ve sefillikten kurtarmak için” Tuna’yı geçen Rus asker ve subayları “Bulgar köylülerini avlusu ve bahçesi olan, sayaları koyun keçi dolu, huzur içinde, iyi komşuluk ilişkileriyle belirlenen varlıklı bir yaşam tarzı içinde bulmuştur.” Buna rağmen, Osmanlı’yı parçalayıp topraklarında hakimiyet kurmayı stratejik hedef bilen Rusya objektif gerçeklerden asla etkilenmeden, Balkanlar’da “Hrıstiyan” ulusları devlet kurma yolunda yönlendirmekten ve silahlandırıp kışkırtmaktan asla vaz geçmemiştir. 150 yıl sonra bu tarihsel gerçeklerden ders almak ve yeni gelişmeleri doğru algılayarak, çözmek zorundayız. Rus planlarında, bizdeki Müslüman Türk nüfusun Hırıstiyan nüfusla değiştirilmesi çok önemli yer tutar. Bu değişmez planın uygulanmasında farklı aşamalar görüyoruz. Örneğin 1977 / 1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nı ve ardından gelen BOZGUN’u dikkate aldığımızda şöyle bir gerçekle yüzleşiyoruz. Rus Osmanlı Harbi’nden Rusya’dan yana yer alan Rumeli’deki Bulgar nüfusla Türk nüfus arasında birbirine karşı güvensizlik ve düşmanlık başgöstermiştir. Harp sonrası Türkler yenilgiyi kabul ederek, bundan böyle bu topraklarda kendilerinin güven içinde olmadıkları duygusuyla Anadolu’ya göç etmeyi tercih etmişlerdir. Zafer sarhoşluğuna kapılan Bulgarlar bunu fırsat bilerek, Türklere gözdağı verip, onları göçe zorlamışlardır. Osmanlı topraklarına yapılan bir saldırı savaşı, haksız bir savaş olan Plevne Savaşı’ndan sonra Bulgaristan Türkleri arasında bir Atasözü ayarında şöyle bir söylenti belirmiştir: Devamı gelecek sayıda
Hayattayken kehanetleri Bulgar hükümeti tarafından kaleme alınarak saklanan Baba Vanga’nın söylediklerinin büyük bülümü doğru çıktı. Baba Vanga, Bulgaristan’da 1989 yılında devrilen eski komünist diktatör Todor Jivkov dahil çok sayıda devlet adamını kehanetleri ile etkiledi. İkinci dünya savaşı sırasında Nazi lideri Adolf Hitler tarafından bizzat ziyaret edilen, Rus gizli servisi KGB’nin bile tavsiyeler aldığı Baba Vanga, 1996 yılında 84 yaşında hayata veda etti. Baba Vanga’nın ölümünden önce kayıtlara geçirilen kehanetlerine göre gelecekte insanoğlunu zor günler bekliyor. Kanserin dalga dalga yayılmasından komünizmin dönüşüne kadar birçok konuda öngörüde bulunan Baba Vanga, kıyametin kopmasından korkanlara da iyi haberler veriyor. Çünkü Baba Vanga’ya göre, dünyanın sonu 3797 yılında gelecek. Baba Vanga’nın 2014 VE gelecek ile ilgili kayıtlara geçmiş bazı kehanetleri ise şöyle: 2014 Savaş yüzünden Kuzey Yarımküre’de oluşan radyoaktif kalıntılar, hayvan ve bitkilerin yok olmasına neden olacak. Nükleer savaştan canlı çıkan Avrupalılar ise Müslümanlar tarafından başlatılacak kimyasal sal-
dırıyla karşı karşıya kalacaklar. Savaşta kullanılan kimyasal ve nükleer silahların sonucu olarak dünya nüfusunun yarısı cilt kanseriyle mücadele edecek. 2 0 2 3 Ye r k ü r e n i n y ö r ü n g e s i n d e belli belirsiz bir değişiklik yaşanacak. 2018 Dünyanın yeni süper gücü Çin Cumhuriyeti olacak. Sömürenler sömürge haline gelecek. 2043 Dünya ekonomisi çok iyi durumda olacak. Müslümanlar Avrupa’nın hakimi olacak. 2046 Tüm vücut organları yeniden üretilip çoğaltılabilecek. 2076 Sınıfsız bir toplum düzeni sunan Komünizm tüm dünyaya hakim olacak. 2028Yeni bir enerji çeşidi geliştirilecek (büyük olasılıklakontrolaltınaalınmıştermonükleerreaksiyon). Yavaş yavaş açlığın önüne geçilecek. İçinde insan bulunan bir uzay gemisi Venüs’e yollanacak. Hastalanan organın yerine yenisinin konması en çok kullanılan ve en basit tedavi yöntemi olacak. 2066 A.B.D, Müslümanların kontrolü altındaki Roma’ya karşı iklim değiştiren bir silah kullanacak. Bunun sonucunda sıcaklıkta ani ve keskin bir düşüş yaşanacak. 2033 Kutuptaki buzullar eridikçe yerkürenin su seviyesi artacak.
1. Aralıksız süren dünyanın en eski spor organizasyonu Kırkpınar Güreşleridir. Ta r i h i h a k k ı n d a b i r ç o k r i v a yet olmasına karşın en bilineni şöyle: Orhan Gazi zamanında Batı Trakya’ya düzenlenen bir sefer dönüşünde öncü birlikler mola verir. 40 akıncı mola verdikleri yerde güreş tutuşur. Saatlerce süren güreşlerde Ali ve Selim adlı iki kardeş bir türlü yenişemez. Daha sonra bir Hıdırellez gününde aynı iki kardeş yeniden güreş tutuşurlar ama tüm gece boyu yenişemezler. En sonunda solukları kesilerek orada can verirler ve aynı yere gömülürler. Yıllar oraya tekrar gittiklerinde arkadaşları, mezarlarından 40 pınar fışkırdığını görür. Daha sonra bu iki kardeşin anısına o yöreye Kırkpınar denmeye başlanır. 2. İlk müsabakalar I. Murat zamanında 1361 yılında düzenlendi. Bu yıl 20-22 Haziran tarihler i n d e 6 5 3 . ’s ü g e r ç e k l e ş t i r i l i y o r. 3. Kırkpınar günümüzde Türkiye sınırları içinde değil. Onun için güreşler Edirne Sarayiçi’nde gerçekleştiriliyor. Kırkpınar, Balkan Savaşları’ndan s o n r a Yu n a n i s t a n ‘ a geçti. 4. UNESCO’nun soyut kültürel miraslar listesine 2010 yılında girdi. Listede Türkiye’den aynı zamanda Türk kahvesi, Mesir Macunu Şenlikleri, keşkek, Hacivat ve Karagöz de var. 5. Kullanılan yağın kalitesi çok önemli ve bu işin oluru kesinlikle zeytinyağı. Bu işin de bir ritüeli var tabii. Pehlivanlar önce sağ el ile sol tarflarını sonra sol el ile vücutlarının geri kalan kısmını yağlıyorlar. Güreş esnasında meydanda dolaşan yağcılardan ihtiyaç duyarlarsa yağ alabiliyorlar. 64 pehlivandan 32′si elenince kalan 32 pehlivan yağlardan arınmak için banyoya giriyor ve tekrar yağlanıp güreşe devam ediyorlar. Tüm mü-
sabakalar bittikten sonra yağın kokusunun 3-4 gün geçmediğini söylemeye gerek bile yok :) 6. Kırkpınar’ın olmazsa olmazları davul ve zurna müsabakaların tüm ritmini belirliyor. 20 davul ve 20 zurna tüm güreşler esnasında hazır bulunur. Pehlivanların er meydanına çıkışını haber vermek için karşılama peşrevi çalınır. Bunun dışında pehlivan havaları ve güreş esnasında pehlivanların birbirlerine üstünlük kurmak için hamle yaptıkları anlarda cenk harbi adı verilen bir hava çalarlar. 7. Güreşler esnasında bir çeşit spikerlik görevi üstlenen cazgırlar pehlivanları seyircilere tanıtıyor ve güreşi başlatıyorlar. Rakip olan pehlivanları tanıtırken adlarını ve memleketlerin söylemenin dışında hünerlerini de mani şeklinde anlatır. Cazgırlarda da usta çırak ilişkisi var. Sadık Hoca, Şirin Mustafa ve 50 yıldır Kırkpınar’da cazgırlık yapan Şükrü Kayabaş en önde gelenlerinden. İki yiğit çıktı meydanee ikisi de birbirinden merdanee! 8. Boyunduruk, künde, kurt kapanı gibi rakibi alt etmenin türlü teknikleri var. Bunların yanında rakibin dengesini bozmak için elense, çelmenin güreşteki adı tırpan, dalma, kazık, kaz kanadı ve daha niceleri… 9. Altın Kemer Kırkpınar’da verilen en büyük ödül. Başpehlivan bir yıl boyunca Altın Kemer’in sahibi oluyor. 3 yıl üst üste Başpehlivan unvanını kazanan Altın Kemer’in sürekli sahibi oluyor. Geçtiğimiz yıl, 19 yaşındaki İsmail Balaban ilk kez katıldığı Kırkpınar’da Altın Kemer ’i Antalya‘ya götürdü. 10. Türkiye Finans sponsorluğunda düzenlenen Kırkpınar güreşlerinde Kırkpınar Ağası, başpehlivan ve diğer dereceye girenlere ödüllerini veriyor.
Edirneli ressam Emel Sezer, Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinde “Doğanın Çığlığı” adlı resim sergisi açtı. Kırcaali Belediyesi ve Krıg Sanat Hareketi’nin organizasyonuyla “Çok Kültürlü Şehir” etkinliği kapsamında Krıg Galerisi’nde açılan sergide, Emel Sezer’in 44 eseri sergilendi. Bulgaristan’da ilk sergisini açtığını belirten Sezer, resimlerinde doğanın yok oluşunu anlattığını belirterek, şunları söyledi; “Bulgaristan’da ilk sergim. Daha önce Türkiye’de bir çok şehirde ve Yunanistan’da sergi açtım. Serginin ismi ‘Doğanın Çığlığı’ ve doğanın yokoluşunu anlattım. Resimlerim bir hikaye anlatıyor. Doğanın varoluşu ve ardından da acı çekmesi. İnsanlar tarafından yok edilişi ve en son resimde de iskelet halinde insanların yok oluşunu görüyorsunuz. Doğanın kendisi yok olduğu için insanları da yok ediyor. Serginin teması da bu.”
Sezer, resimlerini görenlerin doğanın çığlığını duyduklarını söylemelerinin kendisini mutlu ettiğini ifade etti.
Tarihi Kırkpınar Güreşleri Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey
Edirneli ressam Emel Sezer, Kırcaalide sergi açtı
Kırcaali’den sonra eserlerinin Hasköy, Filibe ve Şumnu’da da sanatseverlerin beğenisine sunulacağını belirten Sezer, “Doğa’nın Çığlığı” konulu sergideki resimlerinin sayısının 54 olduğunu, ancak büyük boyutta olanları Bulgaristan’a getiremediklerini belirtti. Yurt içi ve yurt dışında çok sayıda kişisel sergi açan Sezer’in “Doğanın Çığlığı” temalı eserlerinden biri Edirne’deki İlhan Koman Heykel ve Resim Müzesi’ne kabul edildi.
ARSLANTAŞ
Bu Durumu Biz YaKonumuz VATAN konusudur. Acıyası, sızlamalı bir haldedir Bulgaristan’da yaşayan yakınlarımız, ama biz kimseyi gözyaşı dökmeye davet etmiyoruz. Hedefimiz: İnsanımızı “Gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler, sabırlı doğmuşlar ve sabır içinde beklerler!” durumundan uyandırmaya ve aydınlık yoluna taşımaya çalışıyoruz. Ötekiler, Bulgarlar, HÖH /DPS yönetimi aydınlık yolunu göremiyor mu? Bu soruyu sormakta haklısınız. Vaktiyle bir yazımızda sizlere, HÖH yöneticilerinden “lider” olarak şişirilen A. (Dönek) lakaplı ajanın bir YARASA olduğunu yazmıştık. O bir yarasadır, çünkü gece hayatını sever, karanlıkta yaşamayı, “saray” adıyla tanıtılan sığmakların nemli karanlığına gizlenmeyi sever, demiştik. Bu gibi kişiler ancak gece karanlığında gördüğünden dolayı, gündüz güneşte körleşir, kimseyi göremez, görmek de istemez. Gündüz ve gece, karanlık ve aydınlık konusu günümüzde Bulgaristan gerçekliği için çok önemli bir meseledir. Bu sorun “ sen yalan içinde yaşıyorsun, bense hakikat içinde” nasıl anlaşalım, dediğinde bu, bir insanın ötekine söyleyebileceği en ağır sözdür. İşte sorun budur. Yine bu cümleden olmak üzere, çocuklarını, kardeşlerini, eşini, anasını ve babasını seven bir insan bir insanda, tüm sevdikleri yanlış bir inanca döndürmek isteyen kimselere, zulüm ederek öz kimlik değiştiren isteyenlere, yakınlarımızı sürü sürü Vatanımızdan kovan kimselere ancak ve ancak, yalnız DÜŞMANCA davranabilir. Bu durumu biz yaratmadık. 1878’de bizi Vatanımızdan kovanlar, 1913’te bize acımasıca saldıranlar; 1934’te askeri darbe yapanlar, 1952’de topraklarımıza ve öteki taşınmazlarımıza, hayvanlarımıza sahip çıkanlar; 1984’te isimlerimizi değiştirenler, kültürümüzü yok etmeye yeltenenler; 5 bin kişiyi “Belene” ölüm kampına tıkanlar, sürgün edenler, 12 bin kişiyi hapislerde çürütenler, 1989’da yarım milyon soydaşımızı öz vatanlarından kovanlar yarattılar. Onlar düşmanlık körüklemeye devam ediyorlar. Düşmanlığı yaratanlarbugünde karanlığı arayanlardır. Çünkü 10 bin aydın Türkü öz Vatanından kovanlar onlardır. Yaşanın bir stratejik çöküştür. Türklere ve Müslümanlara karşı stratejik derinlikte “son hesaplaşma planı” yapanların hesabı bu defa da tutmadı. Unutmayalım. Bu topraklar Bulgarlar için olduğu kadar Türkler için de büyük bir medeniyet eşiği ve beşiği oldu. Bu medeniyetin etinde ve kemiğinde Türklük tuzu vardır. Traklar’ın, Romalıların, Bizans’ın, Osmanlı’nın yarattığı kültür evrenseldir, Bulgar halkının öz malı değil, tüm insanlığın kültürel ve sanatsal mirasıdır. Bu topraklarda çok yetenekli şair ve yazarlar, sanatçılar, aynı zamanda çok zalim diktatörler ve en büyük hainler doğdu ve yaşadı. Vatan toprağımız anlatıldıkça güzelleşen masallara esin verdi. Nice ozanlar yüreklendirdi. Eski hazineler kendi başına bir tarihtir. Olabilir ya, beklide biz biraz talihsiziz sanki. XX. Yüzyılda, 1912-1914 savaşlarından, 1934 askeri diktatörlükten sonra, 1950’lerde kooperatifleştirme döneminde, 1989 büyük göçünde hep yağmaya davet çıkardı. Bizim Vatanda hep köksüz kuklalar gelip hükümdar oldu. Prens Batenberg Rus’tu, Çar Ferdinant Avusturya’dan getirildi, 1945’ten sonra idare edenler de hep köyden bayırdan toplanmışlardı ki halkımızın ruhunu, hoşgörüsünü ve yaratıcı zekâsını okuyamadılar. En nihayet 1990’da başımıza sarılan A. (Dönek) de işe yaramayan, aydınlıktan korkan ve karanlığı seven bir yarasa gibi bun kere sığındı. İnsanın hareketleri karakterinin aynasıdır. Hitler de İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa köy ve şehirlerinin bombalanmasını karanlık bunkerden emretmişti. Bizim A. (Doğan) da işleri, yolsuzlukları, dalavereleri hep karanlık inden idare etmeye çalışıyor. Biz aydın dünyaların insanlarıyız. Müslümanlar güneşi ve ışığı sever. Camilerimizde 999 pencere vardır. Hıristiyanlığa özenenler kiliselerin loş karanlık olduğunu unutmasınlar. Karanlıkta yaşayanların hevesi iş yapmak değil, baş olmaktır. Karanlıkla aydınlık arasındaki savaşımda uygulanan kural şu oldu: İş bilmeyenler, hainler, ajanlar hep başa geçirildi. HÖH / DPS yönetimi ele geçirildi. 1950’li yıllardaki haklarımıza dönebilmemiz baltalandı, engellendi. Özgürlüklerimize yaşama hakkı tanınmadı. Hortlayan duyumsuzlar, fırlamalar, vurdumduymazlar, tahammülsüzler ve soyu bozukların hepsinin kanında Türk ve Müslüman düşmanlığı olduğu ortaya çıktı. Devamı edecek
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
Güller Diyarı Güzeliyim Filiz SOYTÜRK
Benim şehrim, gül kazanlarından almış adını, Yaprak gül, yağ gül kokan şehrim. Nenem Gül, Anam Akgül, komşumuz Güllü Ben güllere sevdalı bir güller diyarı güzeliyim… Uyurken gece ve yoldayken güneş, Binbir gül açarken binbir bülbül dile gelir bahçelerde Ve ilk koklamak için gülü erken gelir bize güneş. Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim. Gül kokusunu şafakla yakalamak Ve bu gül benim gülüm diyebilmek Yaydan çıkmış oku yakalamak kadar zordur. Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim. Zordur çalabilmek kokusunu daldaki gülün Karışmadan kokusu gül demedi kokusuna, Ve gül yağı olup dağılmadan dünyaya Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim. Dünya hissetmeden açar bizim goncalar, Karışır alla kırmızı şafağın ışığına Eller, gözler, düğünler bayramlar gül kokar Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim. Bugün, Vatan toprağımıza sevdali gül ormanları Çubuk çubuk gelmiş atalarımızın kuşağında Gel gör sen bizim oraları, gül kokan insanları Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim. Vatan bizim, bahçeler bizim, güller bizim Hangi gülün hangi kokusudur sizin? Tüm güllerin tüm kokuları hepimizin. Bilirim, ben bir güller diyarı güzeliyim.
Türkiye’nin gururu ‘Anka’ seri üretime geçiyor!
İnsansız hava a r a c ı A N K A’ n ı n seri üretimi yapılac
Türkiye’nin ilk milli keskin nişancı tüfeği JMK Bora-12, yurt dışında girdiği birçok testi başarıyla tamamladı.
Bulgaristan Çar Samuil’in ölümünün 1000. yılını kaydediyor 2014 yılında Bulgaristan’ın bağımsızlığını savunan ve ülke için çok güç dönemde egemenlik savaşı yürüten Çar Samuil’in ölümünün 1000. yılı doluyor. Samuil, Sofya’da Sredet valisi olan Nikola’nın oğludur. Sofya Üniversitesi Tarih Fakültesi eüitim görevlisi doç.Georgi Nikolov, çar Samuil’i anlattı: “Samuil’in dönemi Bizans ile bitmek bilmeyen savaşlarla doludur. Bu uzun süren savaş 968 yılında başlar. Bulgar çarlığı bu dönemde büyük bir düşüş yaşar, insan ve mal, mülk açısından bu savaş Bulgarları güçsüz kılar. Bizans ise, Anadolu’dan Balkanlara, İtalya’ya kadar uzanan topraklara sahiptir. Bulgar çarlığın merkezi zamanla Veliki Preslav ve Pliska’dan çıkarak, Ohri çevresindeki Güneybatı Bulgar topraklarına değişir”. Samuil’in figürü nasıl değerlendirilebilir? Bir kahraman mıdır, yoksa trajik bir şahıs olarak mı ele alınmalıdır? İşte tarihçinin cevabı: “Kaynakçalara bakacak olursak, dur, durak bilmeyen, çok aktif, istirahat nedir bilmeyen bir adam olduğunu görüyoruz. Samuil devamlı savaşır, devamlı çatışma dönemindedir ve ordusu da her zaman seferber konumda kalır.
Öte yandan onun şahsi trajedisi de tarih kitaplarında bugüne dek hatırlanır. Samuil 15 binlik ordusunun esarettemn geri dönüşüne şahit olur. Tüm askerlerin gözleri oyulmuştur. Gözleri çıkarılmış askerlere yol göstermek için sadece yüz askerin birer gözü bırakılmış. Bu feci trajediden dolayı Bizans imperatoru 2.Vasiliy “Bulgar katili” unvanını alır. 15 binlik ordusundan gözleri çıkartılmış askerler karşısında Samuil büyük ihtimalle kalp krizi geçirir ve birkaç gün sonra ölür. Sasmuil’in vefatından dört yıl sonra Bulgaristan işgal eidlir. Çar Samuil 40 yıl boyunca Bulgar Çarlığını muhafaza etmiş bir askeri kumandan olarak tarihte kalacaktır”. Samuil 6 Ekim 1014 yılında vefat eder. 1000. ölüm yıldönümünde “10. asır sonu ve 11. asır sonunda Avrupa’nın Güneydoğusunda tarih ve kültür” konulu uluslararası konferans düzenlenecek. Avrupa ve Amerika’dan 14 ülkeden bilim adamları katılacak. Prof. Vasilka Tıpkova-Zaimova’nın kitabı yayınlanacak, prof. Kazimir Popkonstantinov ve prof. Anna Mariya Totomanova da Samuil döneminden Kiril yazıtları incelenecek. Başkentin birçok müzesinde de sergiler düzenlenecek.
Bulgar gülü kokulu koro müziği iki kıtayı bağlıyor Kalin Çonev’in kurduğu “Varna İnternational” müzik şirketi, bu yıl Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Türkiye ve İngiltere’de bulunan 9 şehirde 11 büyük konser düzenleyecek. Müzik severleri ayrıca ABD’nden 5 orkestra ve 12 koro topluluğunu dinleme imkanını bulacaklar. Programda çok ilginç bir prömyer de dahil edildi. 30 Mayıs’da Bulgaristan salonunda besteci Georgi Andreev’in Scotch Kearns’ın güftesi üzerine yazdığı “Rose Tear” (Gülün göz yaşı) eseri çalındı. Eser, Bulgaristan’ın sembollerinden biri olan yağlı güle adanmıştır. Şarkı, “Filip Kutev” ulusal folklor topluluğu, “Kozmik sesler”
Dr.Nedim BİRİNCİ
K ü s t ü m Ya s t ı ğ ı
4 defa birlikte hükümet kuran yani halka ve devlete hizmet için aynı yastığa baş koyan Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH – DPS) ile Sosyalist Parti (BSP) arasından yine kara kedi geçti. Kızlarımızın çeyizlerinde olmazsa olmaz olan, bizim lehçemizde adına “uzun yastık”, “gelin yastığı”, “boy yastığı” denen, edebiyat dilimizde ise adı “küstüm yastığı” olarak geçen örnekleme analiz edeceğimiz güncel politik duruma uygundur. HÖH-BSP-“Ataka” hükümeti gün sayıyor. Yeni ve erken parlamento seçimleri için üç tarih gösterildi. En geç olan 6 Ekim 2014. Seçim günü ve bu seçimde o kullanmanın “zorunlu olup olmayacağı” konusu üzerindeki meclis ve kamuoyunda tartışmalar devam etse de, gözle görülen köy kılavuz istemez. 2.5 (iki buçuk milyon” seçmenin yurt dışında bulunduğu son durumda herkesi oy kullanmaya zorlamak, sözün tam anlamında “olacak iş değil!” Halen oyların % 30’ına hâkim olan GERB partisi en büyük parti olarak mevzilerini koruyor. Türkiye’de bulunan seçmenlerin yaklaşım 100 000 (yüz bin) oyla GERP partisini desteklemesi, Sofya’da tek partili bir yeni hükümet kurulmasına yeterli olabilir. Bu politik projede soydaş vekilleri ile GERP partisinin aynı yastığa baş koyması, aşağıdaki isteklerle olabilir.
korosu ve “Shrine of the Ages” korosu tarafından icra edildi. “Varna İnternational” müzik şirketi tarafından müzik sezonu için hazırlanan konserler, Haziran ayında ülkemizin değişik şehirlerinde devam edecek. Plovdiv, Varna ve İstanbul’da verilecek konserler, ABD’li şef Edit Kopoli’nin şefliğinde geçecek. Konserlerde ayrıca ABD Arizona’dan, “Filip Kutev”, “Kozmik sesler”, Bulgar – Türk işbirliği ve dostPlovdiv ve Varna Devlet Operasının orkestraları, luğuna yeni atılım kazandırmak; ayrıca İstanbul’dan Boğaziçi jazz korosu sahne Bulgaristan’da ve Türkiye’de ortak projeler gerçekleştirmek; alacaklar. Bunlardan bazıları “Tunca Barajı”; “Kuzey Bulgaristan “Hemus” Oto Yol projesinin tamamlanması; Rodoplar’da yarım kalan teğiyle bitirildiğini kaydetti. 3 baraj ve HES projesinin tamamlanması ve Camiyi güzelleştiren sarma- hizmete açılması; Tütün kotasının sınırlandışıkların binaya zarar verme- rılmasından sonra “5 milyon dut ağacı dikip diğini belirten Yeldan, “Sar- ipek kozacılığı ve has ipek sanayi geliştirme” maşığımız kışın yapraklarını projelerinin gerçekleştirilmesi v.b. olabilir. döküyor. Yağmurlu havalarda nemi çekmemiş olu- GERB partisinden Bulgaristan Türkyor. Elektrik İşletmesi’nden lerinin ana dil, eğitim ve özgün kültüemekliyim. Günümüzün rel haklarının 1950-1960 dönemi düzeyinönemli bir kısmını burada den yeniden sağlanması gündeme yatırılır. geçiriyorum. Cami alanın bir Bunların kabul edilmediği takdirde soybölümünde farklı türdeki çi- daşlarımız ve Bulgaristan Türk, Pomak ve çekleri yetiştirip, bahçeye dikiyoruz. Bir yerde değişik bir çiçek gördüğümüzde bir örneğini alıp buraya Çingeneleri meclise gönderecekleri bağımgetiriyoruz. Yoğun ilgiyle cami çevresi renk renk çi- sız milletvekilleriyle şartlı dengeleyici poliçeklerle adete bir botanik bahçesine döndü. Cami- tika uygulamayı üslenmek zorunda kalacaktır. nin güzelleşmesi için elimizden geleni yapıyoruz.” dedi. Ünü Bosna’ya kadar Yeşil Camii’yi görmeye Seçim arifesinin başlangıcı olarak belirlenbu ülkeden, Çukurova Üniversitesi’nden öğrencile- mesi beklenen Temmuz, Ağustos ve Eylül ayrin ziyarete geldiğini hatırlatan Muzaffer Yeldan, es- larında “kültüm yastığı” konusunda seçmene kiden otobüslerle hacca giden Boşnakların mutlaka hesap vermek zorundadır. 100 yıl ezilen halburaya da uğradıklarını ifade etti. Yeldan, şöyle de- kımızın öz hakları ve özgürlükleri uğruna müvam etti: “Görenler ‘televizyondan gördüğümüz- cadele hedeflerini gerçekleştirmeyi üstlenen den daha güzelmiş’ diyor. Her zaman burada Türk ama hiçbir şey yapmayan HÖH – DPS partisi bayrağı dalgalanıyor. Camimizde ayrıca Peygam- seçmenin gözünden iyice düştü. “Çeyiz yastıber Efendimiz (sav)’in sakalı şerifi bir sanduka içe- ğını” ömür yastığı yapmak için S. Stanişev ile risinde özenle muhafaza ediliyor. 1950’li yıllarda L. Mestan seçmen gözünü boyaman için ara bir yüzaı tarafından Mersin’den getirilen sakal-ı şe- sıra erkek erkeğe öpüşseler bile, ikisi de artık bu yastığa baş koymak istemiyor. Bulgarif dini bayramlarda inananlara açılıyor.” Dernek Başkanı Yeldan, yaklaşık bin 500 met- ristan politik sahnesindeki son durum şudur. rekarelik alanda kurulu cami ve bahçesinin temizlik, sulama, budama, ilaçlama ve dikim işlerine mahalle GERB ile BSP arasında seçimden sonra ortak hükümet kurma görüşmeleri yürütülmüsakinleri yardım ettiğini sözlerine ekledi. yor. BSP Bulgaristan mali sisteminde Rus oligarşisinin kontrol sağlamasına yeşil ışık yaktığından dolayı aralarındaki çelişkiler daha da keskinleşti. BSP kontrolünde görev yapan, TİM-grubu ortaklarından Tsvetan Vasilev’in (Bulgar kooperatifno tırgovska Bankası) /Kooperatif ve Ticaret Bankası/ KTB’ yi içindeki 4.5 milyar levalık sermaye ile Ruslara satmak istemesi durumu daha da ağırlaştır. Seçim arifesinde böyle bir alış verişle Rus oligarşisinin ülkemize iyice yerleştirilmesi ise; a) Bulgar levası üzerindeki “bordoyu” patlatabilir ve ülke mali çöküş yaşayabilir;
Cami Değil, Botanik Bahçesi
Adana’nın merkez Yüreğir ilçesine bağlı Köprülü Mahallesi’ndeki Yeşil Camii, botanik bahçesini andırıyor. Adana’nın merkez Yüreğir ilçesine bağlı Köprülü Mahallesi’ndeki Yeşil Camii, botanik bahçesini andırıyor. 1930’da inşa edildikten 16 yıl sonra genişletilen camide önemli bir kısmı çiçeklerden oluşan yaklaşık 50 çeşit bitki mevcut. Çoğunluğu 1900’lü senelerde Bulgaristan ve Yunanistan’dan göç eden Türk soydaşların yerleştiği semtteki caminin kubbesi ve minaresi sarmaşıklarla ‘yeşille’ kaplanmış halde. Yaz–kış yeşilliği ve çevre düzenlemesiyle yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çeken Yeşil Camii’nde gelin duvağı, begonya, devetabanı, aslanpençesi, kasımpatı, kolonya, borazan, parlak mustafa, paşaçadırı, reyhan, Japon gülü, kadife, Yılbaşı çiçeği, kuşkonmaz, portakal, mandalina, dut, çam ağacı gibi çok sayıda bitki, görenlere ve ibadet için mabede gelen insanlara huzur veriyor. Köprülü Mahallesi Yeşil Camii Koruma Derneği Başkanı Muzaffer Yeldan, çocukluk dönemine denk gelen caminin yapımına Mustafa Kemal Atatürk ve Adana‘sının önemli şahsiyetlerinden Bosnalı Salih Efendi’nin de gönderdikleri tahta ve çinkolarla katkıda bulunduklarını söyledi. İlk aşamada çinkodan inşa edilen mabedin 1963’te mahalle sakinlerince geliştirildiğini kaydeden Yeldan, minarenin ise sanayici Sabuncu ailesinin des-
b) Bulgaristan maliyesinin tamamen Moskova kontrolüne geçmesiyle Brüksel ilişkilerimizi askıya alır ve AB destekli tarım ve sanayi yatırımlar dondurulur.
14
D r. M ü j g a n DENİZ 1989 Mayıs Ayaklanması (4)
1989 Mayıs İsyanı Açlık Grevleriyle Başlamıştı. Ülkeyi Saran Protestolar Kana Boyandı. Paris İnsan Hakları Konsey Toplantısı Arifesinde Direniş Bütün Ülkeyi Sardı. İnsan Hakları Teşkilatının kurucularından biri olan Genel Sekreterliğe seçilen Ali Ormanlı Kotele bağlı Alvanlar (Yablanovo) köyündendir. Bulgaristan Türklerinin isimlerinin değiştirilmesi ve “soya dönüş” adıyla yürütülen “Bulgarlaştırma” sürecine en sert tepki gösteren ve amansız ve güçlü direnen bir kahramandır. Bu vahşi olayın boyutunu ve dehşetini tasavvur edebilmek için, Hamzalar köyünden İbrahim Çetin’in kollarını yayıp göğsüyle bir tankı durdurmaya çalışırken dişliler altında ezilerek can verdiğini anımsatmak yeterlidir. Ormanlı’nın doğup büyüdüğü köy muhtarlığına girip, vatandaş kimlik listelerini almak için, zırhlı araçlarla gelen asker, polis, kızıl berelet ve itfaiye birimleri şeklindeki totaliter devletin baskı ve terör güçlerine kürek, yaba, çapa, tırman ve satırla karşı koyan köylülere helikopterlerden ateş açılmıştır. Son derece sert baskı sonucu isyan 18 ile 19 Ocak 1985 günü bastırıldıktan sonra tutuklamalar başlamıştır. Boyun eğmeyenlerin önderi olarak ilk tutuklananlardan biri Ali Ormanlı’nın bileklerine kelepçe 21 Ocak günü takılmış ve Sliven Milis Müdürlüğü’ne kapanmıştır. Dışarıda hava buz kesmiş, Şubat donunda 5 no’lu hücrede tutulan ve her gün amansız dövüldükten sonra üzerine kofalarla buzlu su atılan Ali Ormanlı 33 gün sonra yani 2 Mart 1985’te “Belene” Ölüm Kampına atılmıştır. “Belene” adasındaki günlerini daha fazla ölüm döşeğinde geçirmiştir.31 Temmuz 1986 günü Vratsa ili “Drakşan” köyüne sürgün edilmiştir. Ali Ormanlı Direniş Örgütünün kuruluşu hakkında şöyle bilgi veriyor: “Bölge köylere sürgün edilenler “Drakşan” köyünde gizlice buluşuyor ve Bulgaristan Türk azınlığının durumunu aramızda görüşüyorduk. Ağır durum bundan öte böyle devam edemezdi. Çıkış yolu birdi: örgütlenerek savaşım başlatmamızın zamanı gelmişti. İşte böyle sürgünlük koşullarında ve sürgünler arasında Demokratik Lig adlı direniş örgütümüzü kurduk.” Yine o dönemde Ormanlının kızı Duranca da mücadeleye katılıyor ve Sabri İskender’in kız kardeşi Safetle birlikte “Hür Avrupa” ve “Amerikanın Sesi” radyolarına Bulgaristan Türklerinin, sürgünlerin, tutukluların ve hapishanelerde kalanların durumu üstüne bilgi iletmeye devam ediyordu. Demokratik Lig direniş örgütünün kuruluşuna ve ilk faaliyetlerine etkin katılanlardan biri de Silistre ili Doğrular (Pravda) köyü doğumlu Nazım Saliman Saliev (Nazım Başaran). Razgrad Türk Pedagoji kolunu bitiren ve uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesini (1971) bitiren Saliev İç İşleri Bakanlığı Silistre İl Merkezinde göreve atanmıştır. 1970’li yılların sonunda BKP MK Politik Büro kararıyla bazı kişiler İnşaat Erleri Birliklerine subay olarak tayin edilirken, Razgrad, Varna, Ruse, Kırcaali, Tırgovişte, Silistra ve Sofya’da İç İşleri Bakanlığına da her ilde birer Türk subay işe alınmdı. Parti il ve belediye komitelerine 100 görevli tayin edildi. Bunlardan biri de Nazım Saliev, (Nazım Başaran) dı. Bu hususa dikkatinizi çekmemin nedeni, daha sonra özellikle kaşarlı komünistler ve Bulgar milliyetçi çevrelerinden çıkan seslerde, sözde Bulgaristan Türklerinin isimleri, “soya dönüş” sürecini, “Bulgarlaştırmayı” bu Türk aydınların isteği ve ısrarı üzerine yapıldığı saçmalığıdır. Kendisi İç İşleri Bakanlığında çalışan Nazım Saliev bu konuda şöyle dedi: “Çok kısa bir sürede Bulgaristan Türk azınlığı ile bu devlet ve parti görevlerine atanan kişiler arasındaki uçurum derinleşti. Ben, bir görevli olarak bu sürecin boyutlarını çok iyi hissediyordum. Siz bana şunu diyebilirsiniz: İyi ama siz bir gizli serviste görev almayı neden kabul ettiniz? Komünizm böyle bir sistemdi. Bu gibi bir görev teklifini kabul etmemek suç sayılıyordu. Bir başka cevap da, ebediyen işsiz kalmayı kabul etmek…” Devamı gelecek sayıda
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan’a Gidenlere Bilgilendirmek Dalgalı Politika PASAPORT VE VİZE sınır kapısına mesafe yaklaşık 80 km.’dir. Yaz Yola çıkmadan tüm aile bireylerinin pasaportlarının ve vizelerinin geçerlilik sürelerini kontrol etmeleri,gektiğinde pasaportlarınıbulunduklarıülkedekikonsolosluklardayenilemelerigerekmektedir. Avrupa’da oturum izinlerinin sürelerini gösterir belgeleri ve Türk nüfus cüzdanlarını yanlarında bulundurmaları zorunludur. AB üyeliğiyle birlikte Bulgar makamları, özellikle giriş vizelerinde kısıtlayıcı bir uygulama başlatmıştır. Havayoluyla vizesiz olarak Bulgaristan’a gelen veya transit geçiş yapan vatandaşlarımız havaalanında bekletilmekte ve geldikleri ülkeye aynı yolla geri gönderilmektedir. Bulgaristan Cumhuriyeti’nin 31.01.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren uygulamasına göre, geçerli Schengen vizesi ve Schengen hukuku kazanımlarını tamamen uygulayan üye ülkeler ile İsviçre ve Lihtenştayn tarafından verilen geçerli, uzun süreli oturum vizesi ile oturum iznine sahip olan kişilere vizesiz rejim uygulaması getirilmiş olup, sözkonusu uygulama, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Schengen bölgesine tam üye olmasına dek geçerli olmak üzere, her 6 aylık dönem içerisinde 3 aydan fazla olmamak kaydı ile sınırlıdır . Hususi (yeşil) pasaport sahibi Türk vatandaşlarına vize muafiyeti kararı 2 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hususi pasaport sahibi vatandaşlarımız Bulgaristan’a girişlerinden itibaren geçen altı aylık süre içinde üç aydan fazla olmamak kaydıyla Bulgaristan’da vizesiz kalabileceklerdir. 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren Bulgaristan’da konaklayacak kişilerin sınır kapılarında yazılı olarak konaklayacakları adresi beyan etme zorunluluğu getirilmiştir. AB üyesi ülkelerin vatandaşları ile Bulgaristan’dan transit geçecek kişiler bu uygulamanın dışında bırakılmıştır. Herhangi bir Bulgaristan vatandaşının daveti üzerine Bulgaristan’a gelen vatandaşlarımızın davet mektubunun bir örneğini yanlarında taşımalarında yarar bulunmaktadır. · Bulundukları ülkenin vatandaşlığını alan ve o ülkenin pasaportu ile Bulgaristan’a giriş yapan vatandaşlarımız, Bulgaristan’dan geçişleri sırasında karşılaştıkları sorunlarla ilgili olarak vatandaşı oldukları ülkenin Temsilciliğine başvurmalıdır. YOL GÜZERGÂHI VE SINIR KAPILARI Sırbistan yoluyla Bulgaristan’a giriş-çıkış yapacak vatandaşlarımızın Kalotina (Bulgaristan) – Dimitrovgrad (Sırbistan) sınır kapısından geçiş yapmaları gerekmektedir. Bu kapıdan Bulgaristan’a giren vatandaşlarımız, E-80 karayolunu kullanarak Kalotina-Sofya-Filibe (Plovdiv)-Hasköy (Haskova)-Harmanlı-Svilengrad yoluyla Kapitan Andreevo-Kapıkule sınır kapısından Türkiye’ye ulaşacaklardır. Yaklaşık 370 kilometre uzunluğundaki bu güzergâhın sadece Sofya-Filibe (Plovdiv) arasındaki 140 kilometrelik bölümü otoyol olup geri kalan bölümü geliş-gidiş birer şeritli karayoludur. 2012 yılı Kasım ayından itibaren Kapitan Andreevo Sınır Kapısında başlayan modernizasyon çalışmalarının en erken 2013 yılı sonunda sonuçlanması beklenmektedir. Vatandaşlarımızın seyahat güzergahlarınıbelirlerkenbuçerçevedeyaşanabilecekciddi sıkıntıları dikkate almalarında fayda görülmektedir. 19 Haziran 2005 tarihinde Bulgaristan ile ülkemiz arasında Hamzabeyli-Lesovo’da yeni bir sınır kapısı açılmıştır. Kapıkule-Kapitan Andreevo sınır kapısının yaklaşık 40 km. kuzeydoğusundaki Hamzabeyli-Lesovo sınır kapısına ulaşım için E-80 karayolu kullanılarak Kalotina-Sofya-Filibe (Plovdiv)-Hasköy (Haskova)-Harmanlı güzergâhı takip edildikten sonra Harmanlı’dan Burgaz istikametine (kuzeydoğuya) dönülerek Topolovgrad geçildikten yaklaşık 20 km. sonra Elhovo şehrine girmeden önce Lesovo istikametine dönülmelidir. Harmanlı’dan Hamzabeyli-Lesovo
aylarında Kapitan Andreevo-Kapıkule sınırında yoğunluk olduğu günlerde, Bulgaristan emniyet makamları (trafik polisi) vatandaşlarımızı Lesovo – Hamzabeyli kapısına yönlendirebilmektedir. Romanya yoluyla Bulgaristan’a girişçıkış yapacak vatandaşlarımızın kullanabilecekleri başlıca üç güzergâh mevcuttur: - Birinci güzergâhı izleyecek vatandaşlarımızın Rusçuk (Ruse) (Bulgaristan)-Giurgiu (Romanya) hudut kapısından geçiş yapmaları gerekmektedir. Hudut kapısında Tuna nehri üzerindeki köprü Bulgaristan ile Romanya arasında bağlantıyı sağlamaktadır. Sözkonusu köprünün kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle, trafiğin yoğun olduğu zamanlarda hudut kapısında beklemeler olmaktadır. Rusçuk’tan Bulgaristan’a giriş yapacak vatandaşlarımızın Rusçuk (Ruse)-Byala-Veliko Tırnovo-GabrovoKazanlık-Eski Zağra (Stara Zagora)-DimitrovgradHasköy (Haskovo) güzergâhını izleyerek E-80 karayoluna çıkmaları ve bu karayoluyla Svilengrad üzerinden Kapitan Andreevo-Kapıkule hudut kapısına ulaşmak suretiyle Türkiye’ye giriş yapmaları mümkündür. Yaklaşık 350 kilometre uzunluğundaki bu güzergâhın tümü gidiş-geliş birer şeritli karayoludur. Yer yer dağlık bölgelerden geçen bu karayolunda araç kullanırken dikkatli olmak gerekmektedir. Giurgiu (Romanya)-Rusçuk (Bulgaristan) sınır kapısını kullanacak vatandaşlarımızın, Rousse (Rusçuk)-Razgrad-Shoumen (Şumnu)-KarnobatYambol (Yanbolu)-Elhovo-Lesovo güzergâhını izleyerek Hamzabeyli’ye ulaşmaları da mümkündür. - İkinci güzergâhı izleyecek vatandaşlarımızın Vidin (Bulgaristan)-Kalafat (Romanya) hudut kapısından geçiş yapmaları gerekmektedir. Hudut kapısında Tuna nehri üzerinde çalışan feribotlar vasıtasıyla Bulgaristan ile Romanya arasında bağlantı sağlanmaktadır. Feribotların yetersiz olması sebebiyle hudut kapısında beklemeler olmaktadır. Bulgaristan’a giriş yapacak vatandaşlarımızın E-79 karayolunu kullanarak Vidin-Dimovo-MontanaVratsa-Botevgrad güzergâhı üzerinden Sofya’ya ulaşmaları ve buradan E-80 karayoluna çıkarak Sofya-Kapitan Andreevo-Kapıkule hudut kapısına ulaşmak suretiyle Türkiye’ye giriş yapmaları mümkündür. Yaklaşık 515 kilometre uzunluğundaki bu güzergâhın sadece 215 kilometrelik BotevgradSofya-Filibe (Plovdiv) bölümü otoyol olup geri kalan bölümü gidiş-geliş birer şeritli karayoludur. - Üçüncü güzergâhı izleyecek vatandaşlarımızın Rusçuk-Razgrad (E2: 64 km), RazgradŞumen (52 km.), Şumen-Karnobat (E 73: 93 km.), Karnobat-Burgaz (E6: 55 km), Burgaz- MalkoTırnovo (E-87/9 -78 km). Malko Tırnovo-Dereköy Sınır Kapısı güzergâhından Kırklareli’ne gidebilmeleri mümkündür. 345 kilometrelik yol gidişgeliş birer şeritlidir. Şumen-Karnobat arası dağlık bölgeden geçmektedir. Ayrıca Burgaz-Malko Tırnovo yolunun son bölümü dar ve virajlı bir yoldur. Lukoil, OMV, Shell petrol şirketlerinin Rusçuk, Razgrad, Şumen, Karnobat, Aytos ve Burgaz’da istasyonları mevcuttur. Ayrıca Burgaz-Dereköy arasında iki petrol istasyonu bulunmaktadır. Bulgaristan’daki karayollarının fiziki durumu Batı Avrupa’daki yollara kıyasla daha kötüdür. Ayrıca karayolları üzerindeki trafik işaret ve ikaz levhaları eksiktir. Bu sebeple Bulgaristan’dan transit geçiş yapacak vatandaşlarımızın güzergahlarını belirlerken dikkatli olmaları ve aşırı sürat yapmaktan kaçınmaları yerinde olacaktır. Bulgaristan karayollarında sadece bazı bölgelerde ışıklandırma bulunduğundan, özellikle hava kararmaya başladıktan sonra, vatandaşlarımızın azami derecede dikkatli olmaları gerekmektedir.
1913 Sofya
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Abidin KARASU
Genel Yayın Yönetmeni
Rafet ULUTÜRK
Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ
Yayın DanıSmanları:
Prof.Dr.Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK D o c . D r. S a k i n Ö N E R Doç. Dr. Emine İNANIR D o c . D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER Dr.A ziz ŞAKİR
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Bilgar iktidarlarının Türk ve Müslümanlarla ilgili resmi politikası dalgalı, zikzaklı ama hep aynı doğrultuda oldu. Bulgar pıolitikasının Türk azınlığı ile ilgili politikalarında yer alan yöntemlerden biri de göç sorunu oldu. Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve Bulgarlar arasındaki güvensizlik 1977 /78 Rus Osmanlı Savaşı’ndan sonra Türklere karşı art arda patlak veren kanlı olay ve katliyamlarla derinleşti ve şiddetlendi. Birkaç yıl süren ezici ve yorucu savaşın ve yenilginin olumsuz etkilemiş, Türklerin malında mülkünde gözü olanları yüreklendirirken Müslümanları göçe zorlama hareketlerini şiddetlendirmişti. Ruslar tarafından kışkırtılan sahte Bulgar milliyetçiliğinin yeni havalara girerek, “Türkler Türkiye’ye” sloganı hükseltmesiiki millet arasındaki güvensizliği o zaman arttırdığı gibi günümüz politikasında da çıban başıdır. Son 137 yılda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçler hemen hemen hiç durmamıştır. Savaş sırasında, Plevne, Stara Zagora gibi şehirlerin yerle bir edilmesi, birçok köyün yakılması, Sofya Bozgu’nu, Filibe (Plovdiv) yenilgisi bu kentlerde çoğunluk olan yerli Türk nüfusu azınlık durumuna düşürdüğü gibi, yıllar içinde çıban başı zonklaya zonklaya toplamış ve yeni yaralar da açmıştır. Bu yazımızı kaleme aldığımız 2014 yılında, Bulgaristan’daki Türk Bulgar ilişkilerinde huzura kavuşup durulma bir yana, Başmüftülük ve Vakıf mallarımızın, camilerin ve medreselerin, hamamlarımızın ve kabristanlıklarımızın geri verilmesi için hukuksal yol ararken, hiç beklemediğimiz şiddet gösterilerine tanık olduk. Plovdiv’e bağlı Karlovo kentinde, ibadete bundan 50 yıl önce kapatılmış, 1474 eseri tarihi ve yüksek mimarlık eseri olan “Kurşun Camı”nın bir Müslüman mülkü olarak onarılması olanüstü iğrenç olaylara sebebiyet verdi. Ve en nihayet, Karlovo Beledi Başkanı’nin “Türksüz Karlovo” slogani yükseltmesi, XXI. yüzyıla ırkçı bir zihniyetle girdiğimizi kanıtladı. Bu hareket Stara Zagora Belediyesince desteklendi ve ilin Rozovo köyüne yerleşen üç Suriyeli savaş kaçağı ailenin, Bulgaristanda ikamet hakkı kazanmalarına rağmen, köyden kovulması aynı köhnemiş zihniyete hizmet etmiştir. 137 yıldan beri göçler hiç dinmedi derken, 1893 ile 1939 yılları arasında geçen 36 yıl zarfında, yıllık ortalama Türki’yeye göç eden sayısı 8.834 iken, Moskova’ya bağlı milliyetçi Bulgar komünistleri iktidara gelir gelmez 1950-1951 yıllarında 2 yıl süren bir kitlesel göç esnasında 37. 351 aileden oluşan, toplam 154.393 Bulgaristan Türk’ü Türkiye’ye göç etti. Bu da yıllık ortalama 77.196 kişidir. (1878-1908) Prenslik ve 1908-1944) Krallık dönemlerindeki ortalama göçmen sayısına göre, göç edenlerin sayısı ortalama 13 kat artmıştır. 1950-1951 göçü üzerinden henüz 12 yıl geçmişti. 1963-1964 yıllarında yeni bir göç dalgası ortaya çıktı. Göç etme istemiyle, Türkiye temsilciliklerine toplu göç dilekçeleri verilmeye başlandı. Mart 1964 tarihine kadar yapılan başvurular aşağıdaki gibidir. 140 k,şi doğrudan T.C. Dış İşeri Bakanlığına; 8.322 kişi T.C. Burgas Başkonsolosluğuna; 51.442 kişi T.C. Filibe Başkonsolosluğuna ve 3 2 3 . 4 5 4 k i ş i T. C . S o f y a Büyükelçiliği’ne başvurdu. Türkiye’ye göç etmek isteyenlerin toplam sayısı 383.358 kiyiydi. Bu durum Bulgaristan Türkleri’nin Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde huzursuz yaşadıklarına, rahatlarının bozulduğuna bir kanıttı. Bu dalgalanmaya karşı, Bulgar makamlarının alduıüı sıkı önlemler sonucu göç olayı gerçekleşmedi. Ancak 4 yıl sonra 22 Mart 1968′de Bulgaristan ile Türkiye arasında “YAKIN AKRABALARIN GÖÇÜ” İLE İLGİLİ YENİ BİR GÖÇ ANTLAŞMASI İMZALANDI. ASLINDA BU ANTLAŞMA DAR ÇERÇEVELİ BİR GÖÇ ANTLAŞMASI İDİ.
Nafiye YILMAZ Av. Vildan UMUT Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM Nesrin S. KIRATLI Filiz SOYTÜRK Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Neriman ERALP Aydın FİDAN
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 477 61 10 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Star Medya Yayıncılık A.Ş. Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK
Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Mehmet ANTİKA Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara: Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. BPaşa-500 Evler: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar: Müjgan DENİZ ist. Başakşehir: Ayten ERDEM ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15 Sürgün kurbanı Bulgar, Ermeni ve Rumlar Kırım’da anıldı
AKMESCİT / SİMFEROPOL (QHA) - Akmescit’te, 24 Haziran tarihinde, 1944 yılında Kırım’dan sürgün edilen Ermeni, Bulgar ve Rumlar anıldı. Sürgün kurbanlarını anma günü vesilesiyle Akmescit’te Tavri Milli Üniversitesi’nin yanında bulunan Sürgün Anıtı’na törenle çiçek bırakıldı. Törene Kırım Başbakan Yardımcısı Ruslan Balbek, Kırım Parlamentosu Başkan Yardımcısı Remzi İlyasov, Etnik İlişkiler ve Sürgünden Dönen Vatandaşlar Komitesi Başkanı Zaur Smirnov, farklı kurum ve teşkilat temsilcileri de katıldı. 1939 nüfus sayımına göre Kırım’da 12,9 bin Ermeni, 15,3 bin Bulgar ve 20,6 bin Rum vardı. 1944 yılında Kırım Tatarlarının sürgün edilmesinden sonra Haziran ayında bu halklar da sürgün edildi. 1989 yılından 2010 yılına kadar sürgünden 589 Ermeni, 855 Bulgar ve 2 bin 579 Rum Kırım’a döndü
Kosova’nın kurşun ve çinkosu İsviçre ve Bulgar şirketlerine
Kosova’nın Mitroviça kentinde bulunan Trepçe madenleri özelleştirildi. Kurşun ve çinko madenlerinden elde edilecek hammadde hükümet tarafından İsviçre ve Bulgar şirketlerine satıldı. Madenlerden bir yıl içinde üretilecek olan ham kurşun ve çinko tahminen 13 bin ton civarında. Ham kurşun ve çinko üretimini planlaştıran Trepçe, yapılan bu sözleşme sayesinde 15 milyon Avro gelir elde edecek. Kosova’da metalürjinin işlevsel olmaması, Trepçe’nin ham kurşun ve çinkoyu final ürün olarak satmasına neden oluyor. Londra Borsa’sındaki finans değerlerine göre ham kurşunun işlenmiş kurşuna kıyasla en az yüzde 30 daha ucuza değer gördüğü, çinkonun da aynı borsada en az yüzde 60 daha az değere satıldığı belirtiliyor. Ham metalleri temiz metallere dönüştürecek eritme tesislerin olmayışı elde edilen madenlerin ucuza satılmasına neden oluyor. Trepçe’deki madenleri Ocak ayında da İngiltere Prensi Michael Middleton ve bir grup işadamı tarafından incelenmişti.
KAFE ŞELALE Mehmet Akif Cad.İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Merter-Parkı No.1 (Green Parkın Yanı) Güngören İstanbul
+90 212 554 30 47 / +90 212 554 83 35
1989 Göçünün 25.Yıldönümü Renginar GÜLER Sofya parlamentosunda çevrilen oyunlarda, GERB talep ve önerilerinin suya düşürülmesinde, HÖH partisi fahri başkanı A. Doğan ile Genel Başkan Lütfü Mestan çok faal rol oynamıştır. BSP-ATAKA-DPS üçlüsünün Türk ve Türklük düşmanı etkinliklerinin hemen durdurulması en güncel sorun olmuştur. I.Oturum Başkanı Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehet Dalkılıç da yaptığı konuşmada en önemli hususun eğitim olduğunu ve sadece bizler değil tüm yeni neslinin eğitmemiz gerektiğini ifade etti ve şöyle dedi:“Anadilimiz, özgün kültürümüz, ibadet haklarımız ve tarihi mirasımız tehdit ve tehlike altındadır.” Bursa’dan Sempozyuma katılan Ayşe Hacıoğlu da yaptığı konuşmada, “Bulgaristan’da yaşayan Türk çocuklarının ana dil Türkçe eğitim ve öğrenme problemlerini dile getirdi. Bu gün Bulgaristan’da özellikle köylerde yaşayan çocukların, Bulgarca eğitim almak noktasında sorun yaşadıklarını” belirtirken, “Bu gün Bulgaristan’da Türk çocuklarına doğru dürüst Türkçe dil eğitimi verilmediği için, ayrıca bu konuda Türkçeleri yeterli olmadığından, kültürel yok oluşumuz söz konusudur. Bu elbette tek sorun değildir; İbadet özgürlüğü, ibadethaneler, tarihi kültürel mirasımız ve pek çok unsur Avrupa Birliği kriterlerini hiçe sayıldığından güvence altında değil.” dedi. İnsanların yaşadıklarını unutmasının mümkün olmadığını ve yıllarca yaşanılan acıların hafızalarda kaldığını ifade eden Hacıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “ Artık Bulgaristan’ın içinde bulunduğu durumu fark edip burada yaşayan tüm insanların daha iyi şartlarda yaşamaya hakkı olduğunu fark edip ona göre bir karar vermesi gerekiyor. Elbette Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların, Bulgarların kısacası tüm halkın haklarının korunması, eşit, adil ve şeffaf bir ülkede yaşamaları öncelikli olmalıdır. İnsan haklarına saygılı, rüşvetin, haksızlıkların olmadığı bir ülke olmasını istiyoruz Bulgaristan’ın. Biz Türkler yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz, edeceğiz de. Bulgaristan kopamayacağımız bir yer, öyleyse artık silkinmeli ve bir karar vermeliyiz.” Bulgaristan’dan gelen katılımcılar, sempozyumda sunulan ANA RAPORU yapıcı, hoşgörülü ve yaratıcı ruhlu buldular. Türkiye ile Bulgaristan işbirliği yapmadan ne finans ne de ekonomik bunalımlarından çıkış yolu bulunamayacağına işaret ettiler. 600 yıl iyi komşuluk diyarı olan Balkanların geleceğini belirleyecek olan da yine Türk Bulgar dostluğu ve iyi komşuluğu olacağını vurguladılar. Bulgaristan’dan gelen misafirler; Menderes KUNGUN, Ulusal Türk Birliği başkanı; - Bu sempozyumda olmamdan dolayı gurur duyuyorum. Özgür bir ortamda ve tarihi İstanbul Ünüversitesi’nde bizleri ilgilendiren konular üzerinde konuşma ve tartışma fırsatlarımız oldu. Bilindiği gibi, faaliyette bulunan HÖH, Bulgaristan’daki Türk azınlığının menfaatlerini korumuyor. Bence yeni veya temizlenmiş bir Türk partisi gerekli, tüm Müslümanları kapsamalı ve milli azınlığın birlikteliğini garantilemeli. Ulusal Türk Birliği (UTB) 2006 yılında kurulmasına ramen bir türlü günümüze kadar bir resmiyet kazanmadı, halbuki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile kuruldu. Birliğimizin genel hedefi Türk azınlığının kabul edilmesi, oturtulması ve gelişmesini sağlamak. Bizler Avrupa standartlarına göre bütün insan haklarını, Türkçülüğün özünün korunması için mücadele etmekteyiz. Efrem MOLLOV, Pomak Parti Başkanı ve Avrupa “Pomak” Enstitusu başkanı; - Bende burada bulunmaktan çok sevinçliyim, çünkü bir tek Türkiye’deki göçmen Pomak kardeşlerim bunca yıldır hiç bir zaman herhangi bir asimilasyona uğramamışlardır, baskı ve züllümün ne olduğunu bilmezler. Benim burada temsil ettiğim Avrupa “Pomak” Enstitusu, Bulgaristan’daki Pomakların tek sivil toplum kuruluşudur. İlk önce ben, bizim kuruluşumuzu bu önemli organizasyona davet ettikleri için BULTÜRK yönetimine ve bizzat Sayın Rafet Ulutürk’e teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi, biz Pomaklar son 136 yılda Bulgaristan devleti tarafından yedi kere zoraki asimilasyona uğradık. Bu vahşi zorbalığın halkımızın üzerinde yarattığı tahribatları bir biz biliriz, bir de yüce Rabbimiz. 1989 yılının sonunda Pomaklar Sofya’nın göbeğinde büyük bir miting yaptık ve orada bu asimilasyonları şiddetle kınadık ve isimlerimizin iadesi için mücadele ettik. İşte bu miting esnasında başımıza, yine devlet eliyle, yeni bir zorba getirildi. Sivil polisler eşliğinde o beyaz arabadan inen şahıs Medi Doganov’tu. Son 25 yıldır bu şahsın yönettiği DPS partisi Pomaklara karşı en büyük asimilasyon politikalarını yürütmektedir. DPS bir devlet partisidir. Ben ümit ediyorum ki, Bulgaristan’daki Pomaklar yakın zamanda özgürlüklerine kavuşacaktır ve böylece halkımıza yönelik bu asimilasyon politikalarına son verilecektir. Osman Bülbül, Ulus Derneği Başkanı;- Bulgaristan’da hukuki açıdan Türk-Müslüman azınlığı yoktur, ne Anayasa’mızda, ne de diğer kanunlarda böyle bir azınlık tanınmış değildir. Bir imza kampanyası düzenleyerek, Bulgaristan devletine taleplerimizi sunduk. Bu belgede Türk ulusal azınlığının tanınmasını istedik. Ayrıca serbest ulusal tayin hakkını istedik. Anayasa’da yer alan etnik açıdan parti kurma yasağının kaldırılması, Türk okulları, kültür evleri ve üniversiteler açılması taleplerinde bulunduk. Serbest birleşme ve ulusal Türk azınlığının mensubiyet haklarımızın ihlali nedeniyle Strasburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açtık ve onun kararını beklemekteyiz. Sempozyum katılımcılar ve basın mensupları tarafından yüksek değerlendirildi. Yaratıcı ve hoşgörülü ruhun Sofya’ya taşınması istendi. Sempozyumda tebliğ sunan konuşmacılar: I:Oturum Bsk. Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç (Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı), Alptekin Cecherli (Strateji Uzm. –Yazar – Kocaeli) Doç. Dr. Hasine Şen (İstanbul Üniversitesi), Prof. Dr. Cengiz Hakov (Bulgaristan – Sofya), Doç. Dr. Aleksey Kalyonski, (Sofya Universitesi) Dr. Erjada Porogonati (Gazi Üniversitesi – USGAM - Arnavutluk), Ayse Hacıoğlu, Aziz Şakir (Sabancı Üniversitesi – Sofya Üniversitesi), Rüstem Avcı (TRT Sanatçısı), Ahmet Tüzün (İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Spor A.Ş.), II:Oturum Bsk. Dr. Müjgan Deniz (İstanbul Üniversitesi), Dr. İbrahim Karahasan Çınar, (Bulgaristan – Sofya), Abidin Karasu, Dr.Metin YURTBAŞI- (İstanbul Üniv., İngiliz Dili ve Edeb. Efrem Mollov (Avrupa “Pomak” Enstitusu Başkanı ve Pomak Partisi Genel Başkanı– Bulgaristan), Nesrin KIRATLI III:Oturum Bsk. Prof. Dr. Ramazan Biçer, Sakarya Unv. İlahiyat Fak. Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Alpay Dinçer, İsmail Cingöz, Dr.Necdi ÖZTÜRK, Sabri İskender (Bulgaristan Türkleri İnsan Hakları Savunucuları), Mehmet Alev, Emel Balıkçı, IV:Oturum Bsk. Dr.Sakin Öner-İstanbul Lisesi Müdürlüğünden emekli, Sabri İSKENDER, Şamil Kucur (Araştırmacı Yazar – İstanbul), Menderes Kungün-Bulgaristan Ulusal Türk Birliği (UTB) Başkanı,, Osman Bülbül –Austriya - Viena; Aliş Sait – Bulgaristan Gazeteci yazar, Celal Öcal - Türk Dünyası Kültür ve İnsan Hakları Derneği.
Göremeyenlere
Hak Ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile Sosyalist Parti (BSP) ve “Ataka” üçlü ortaklığın uzun ömürlü olmayacağını daha Haziran 2013’te yazdık. Yine bir yıl önce Başbakan Plamen Oreşarski’in zenginleşen ve Bulgar bankacılık sistemine egemen olmak isteyenlerin temsilcisi olduğuna işaret ettik. Artık düşmek üzere olan hükümetin, bir eli Of shor hesaplarda, bir eli de Rus paralarındadır. Avrupa Birliği’nden (AB) gelen paralara son santimine kadar el atmakta ısrarlı olanlar onlardır. Artık kendilerinden hesap sorulamıyor. Mahkemeler haklarında karar veremez duruma geldi. Kısaca bu hükümetin çok zenginlerin hükümeti olduğunu yazmıştık. “Zenginden zırnık kopmaz!” diyenler bugün de haklıdır. 2013’te tütün paralarını bile insan gibi ödemediler. A. (Dönek) “bunkere” kapandı, memlekette açlıktan ölenleri, hastaneye gidemeyenleri, 48’i okuma yazmaya bilmeyen, % 7’si dilenen çocukları görmek istemediği için sokağa çıkmıyor, zırhlı arabasının zamları karartılmış… Bizi bu maddi ve manevi çöküşe iten nedenleri görebilmemiz için zaman tünelinde geri doğru adımlamak gerekiyor. Hepimize yıllarca kan kusturan, bizi dünyaya geldiğimize pişman eden, Komünist Partisi’nin(BKP) cici yavrusu olan ve 1990’da herkesin menfaatleri korumak ve karnını doyurmak için sosyaldemokrat bir politika izleyeceği ilan edip sihirbaz şapkasından Sosyalist Parti (BSP) olarak çıkan bu parti çöküşün temelindedir. Bulgaristan’ın bugünkü durumundan en çok suçlu ve sorumlu olan politik güçtür odur. Bulgaristan’ın sosyo-ekonomik ve kültürel olarak çöküşünden sorumlu olandır. 1990’dan beri 5 defa iktidar olan ve bir türlü tutunamayan BSP, iktidarda kalamamasının veya devamlı bölünmeye uğramasının, parçalanmasının ve küçülmesin temel nedeni, politik iktidarını meşrulaştıracak bir ideoloji üretememesi ve toplum projesi olmamasıdır. Başka bir değişle ne yapacağını bilmemesidir. Son 25 yılda daha yüksek emekli maaşı veya ekmek arası 3 köfte için her seçimde oyunu BSP’ye verenler artık sandık başına gidecek durumda değildir. Çok yaşlandılar. Çingene seçmense boş vaatlere doydu ve sefillikten bezdi. Hafızasına tıka basa komünist ideoloji doldurulan ve sosyalistlerce (BSP) de ümit hapıyla uyutulan bu yaşlı ve yoksul tabaka son çeyrek asrı “daha iyi olan belki gelir” umuduyla gözü yollarda bekledi. Toplum her gün geri geri kayadursun, hareket halinde olmak onlar için zevkliydi. Gerilemenin durağı olmadığını kimse bilmiyordu. Bir arada dibe vurduk gibi oldu, ama biz “iyi olanı dibin dibinde” aramaya hazır olduğumuzu gizlemedik. Oyumuzu hep aynı partilere vererek, dibin dibi daha derine doğru kazmaya devam ettik. Her yer karanlıktı. Hareket yönü ise kapkaraydı. Yaşamaya aydınlığı bulup sevmek için gelmiş olsak da, biz karanlıkla aldatıldık.Bu yüzden olacak bir adım atılmış olsa bile bu adımın ne yöne atıldığını aramızda bilen bir tek kişi yoktu. Aydınlığı görmemiş insan onun ne olduğunu nereden bilsin? Sosyalistlerin kurduğu hükümetler de karanlıkta kuruldu ve karanlıkta yönetildi. İşleri de hep karanlıktı. A. (Dönek) de aydınlıkta yaşamak için kapalı yaşamaya razı olduğu “sarayda” hep karanlık içinde yaşıyor, çünkü onu kapadıkları “bunkere” cereyan verilmiyor… Devamı gelecek Sayıda
www.bulturk.org
Seçimler 28.09 ile 12 .10.2014
tarihleri arasında yapılacak
1913 Sofya
Bulgaristan’da 25 Mayıs’taki Avrupa Parlamentosu (Ap) seçiminin ardından ortaya çıAylık Siyasi Aktüel Gazete kan siyasi kriz aşılmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Ulusal Güvenlik İstişare Kurulu’nun olağanüstü toplantısından sonra yaptığı açıklamada, erken genel seçimlerin 28 Eylül ile 12 Ekim tarihleri arasında yapılacağını duyurdu. Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin liderlerinin katıldığı toplantı dört saat sürdü ancak görüşmelerden net bir seçim tarihi çıkmadı. Cumhurbaşkanı Plevneliev, yaptığı kısa açıklamada, hükümeÜniversiteler Birliğine dönüştürülmesine karar tin ne zaman istifa edeceğini belirtmedi. verildi. Trakya Üniversiteler Birliğinde, ÇaPlevneliev’in siyasi parti temsilcileri ile toplannakkale Onsekiz Mart, Trakya, Kırklareli ve tısı sürerken yüzlerce gösterici CumhurbaşkanNKÜ bulunuyor. Bölge üniversiteleri olarak bir takım sıkıntıları çözebileceğimize inanıyorum. Üniversiteler arasında da işbirlikleri artacak.” T.C. Sofya Büyükelçisi sayın Süley-
Balkan Üniversiteler Birliği Kurulacak Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Rektörü Prof. Dr. Osman Şimşek, Trakya Üniversiteler Birliğinin, Balkan Üniversiteler Birliğine dönüştürüleceğini söyledi. Şimşek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Balkan Üniversiteler Birliğinin kurulması için çalışmalara başlandığını belirtti. Birliğin ilk dönem başkanlığını Trakya Üniversitesinin yapacağını ifade eden Şimşek, şöyle konuştu: “Trakya Üniversiteler Birliğinin, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve Sırbistan üniversitelerini de bir araya getirmek için Balkan
Brüksel tarımla ilgili
T.C. SOFYA BÜYÜKELÇİSİ RUSÇUK’TA!
Tarım Fonu basın merkezinden yapılan açıklamada, Kırsal Bölgelerin Kalkınması Proğramı kapsamında Brüksel’in Bulgaristan devletine 863 milyon Euro’nun üzerindeki kaynakları geri ödediği açıklandı. Söz konusu proğram kapsamındaki son taksitin ise 11 Haziran tarihinde toplam 84 milyon
Euro ödeme yapıldığı belirtildi. Brüksel yetkilileri tarfından iade edilen kaynakların 2013 yılının son üç aylık döneminde Kırsal Bölgelerin Kalkınması proğramı için Tarım Fonu tarafından devlet bütçesinden ödenen kaynaklar olduğu kaydedildi.
man GÖKÇE ve T.C. Burgas Başkonsolosu sayın Niyazı AKYOL, Rusçuk valisi ve Belediye başkanı resmi ziyaretlerinde bulundular. Bölge müftülüğü ziyaretinden sonra sivil toplum temsilcilerinle de görüşme imkanları oldu. TİKİD GÜNEŞ Başkanı Gönül MEHMEDOVA, derneğin projelerinden bahsederek, Cumartesi /31 Mayıs 2014/ Rusçuk Üniversitesi, KANEFF Kültür Merkezinde BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE ADIM ADIM TÜRKİYE proje çerçevesinde 3. Bilgisa-
Bulgaristan’da, yaklaşık iki aydır aralıklarla devam eden sağanak hayatı etkilerken, Varna kentinde sel sularına kapılan bir çocuk öldü, 4 kişi kayboldu. Varna Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamada, kayıp kişilerin bulunması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi. Açıklamada, selin etkili olduğu Asparuhovo semtinde yaşayanlardan evlerinin üst katlarına çıkmaları istendi.
Asparuhovo’da çok sayıda otomobilin sele kapıldığı, çok sayıda konutun su altında kaldığı ifade edildi. Semtte yaklaşık 4 saattir elektrik verilemiyor. Veliko Tırnovo’ya bağlı Kilifarevo kasabası, Beltsa Nehri’nin taşması sonucu felaket bölgesi ilan edildi. Kasabada onlarca evin sular altında kaldığı, evlerinin çatılarına çıkan vatandaşların kurtarılmayı bekledikleri bildirildi.
Dışişleri Bakanlığı, yurt dışında sezonluk iş arayan Bulgaristan vatandaşlarını dikkatli olmaları için uyardı. Yazın birçok kişinin sezonluk tarım işi peşinde olduğunu belirten bakanlık, iyi niyetli olmayan aracı şahısların can yakabileceğini kaydetti. Bu konuda 2012’de İsveç’te meyve toplama olayını hatırlatan bakanlık, yaban mersinlerinin geç olgunlaşması ve düşük hasattan dolayı yüzlerce vatandaşın Bulgaristan’a geri dönecek para bile bulamadığının altını çizdi. İsveç yetkililerine göre bu yıl yaban mersini hasadı temmuz ayı ortalarından sonra hazır olup, en erken
ödemeleri
geri
iade
etti
lığı binası önünde gösteri yaparak Bulgaristan‘ın geleceği için tüm siyasi partilerin uzlaşmasını istedi. G ö s t e r i ler sırasında Cumhurbaşkanlığı binası etrafındaki yoğun güvenlik önlemleri dikkati çekti. Bulgaristan‘da 25 Mayıs’ta yapılan Ap seçiminde iktidardaki koalisyonun büyük ortağı Bulgar Sosyalist Partisi’nin (BSP) önemli oy kaybına uğramasının ardından oluşan siyasi gerginlik, erken seçim tartışmalarını gündeme getirmişti.
yar yarışması ve DELİORMAN TÜRKLERİNİN DÜĞÜN GELENEKLERİ kitap tanıtımında değerli misafirleri etkinlikte aralarında görmekten onur ve mutluluk duyacaklarını bildirdi.
25 Temmuz’dan sonra toplanmasına başlanabilecek. Bakanlık, İsveç’te bu işi yapacak olan kişilere uyarıda bulunarak reelden çok daha düşük fiyata aracı şahısların meyve satın aldığını ve böylece insanları gereken ücretten mahrum ettiğini açıkladı. Sezonluk iş arayanların, sokaklara yapıştırılan ilanlara ve cazip ücret tekliflerine karşı dikkatli davranmaları gerektiği de vurgulanıyor. Yurt dışına gitmeden önce kişilerin ilk önce aracı şirketin, mümkünse işvereni de iyi araştırması gerekiyor. Lisanslı iş aracılarının listesi, İstihdam Ajansı’nda bulunuyor.
Bulgaristan Varna’da Yağaşlar Bakanlık, yurt dışında sezonluk iş arayanları uyardı
BULTÜRK’ten Plaket Taktimi
TÜRKİYENİN
GURURU
OLACAK
PROJENİN DETAYLARI; -3 bin 500 hektarlık toplam alan -1.100 hektarlık ticaret alanı -165 adet yolcu köprüsü -8 kontrol kulesi -16 taksi yolu -70 bin araç kapasiteli otopark -1 havacılık tıp merkezi
Bulgaristan Plevne’li
-4 raylı sistem terminali -500 uçak park kapasiteli apron -1 büyük bir alışveriş tesisi