BULTÜRK Gazetesi 88.Sayı

Page 1

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

1 9 1 3 ’ t Sofya e Sofya 1913

Yıl:11

Sayı: 88

Eylül - 2014

Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek

Bizim Borcumuz

T. C . Ye n i B a ş b a k a n l ı k B i n a s ı n ı n S o n H a l i

Atatürk Orman Çiftliği’nde Orman Genel Müdürlüğü arazisine inşa edilen yeni Başbakanlık binasının yapımında sona gelindi. “Pentagon modeli” olarak da adlandırılan yeni Başbakanlık binasında peyzaj çalışmaları da hızla devam ediyor. Söğütözü’ndeki 150 dönüm arazi üzerinde, Selçuklu mimarisine uygun olarak inşa edilen yeni Başbakanlık binası 3 katlı

ve 650 milyon liraya mal olacak. Birden çok girişi bulunan yeni bina, Ankara ’nın birçok yerinden de rahatça görülebiliyor. Türkiye’nin siyasi tarihine 75 yıl boyunca tanıklık eden, tam 29 başbakan ve 61 hükümete ev sahipliği yapan Başbakanlık binasının da yeni binanın tamamlanmasının ardından müzeye dönüştürülmesi planlanıyor. Türkiye’nin en iyi korunan ve en güvenli kamu kurumlarından biri olması beklenen yeni Başbakanlık binası, bomba, füze gibi balistik silahlara, kimyasal ve nükleer saldırılara karşı korunaklı olacak. Yeni binanın eksi ikinci katında doğal afetlerde kullanılmak üzere Kriz Merkezi kurulacak. Çelik destekli özel betonlarla yapılan bu merkez, savaş, kimyasal, biyolojik, nükleer ve siber saldırılar ile terör eylemlerinde ise Hükümet Harekat Merkezi olarak kullanılacak.

Anadolu Üniversitesi Filibe’de irtibat bürosu açtı

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Filibe’de irtibat bürosu açtı. anadolu-universitesi-filibedeAçılışa Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan ve Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu Şener Cebeci katıldı. Bulgaristan’da 2013 yılından itibaren Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi soydaşlarımıza ve Türkçe bilen herkese eğitim fırsatı sunmaktadır. Bulgaristan’da 10 bölüm mevcuttur. Lisans programlarından İktisat, İşletme, Kamu yönetimi, Sosyoloji, Türk dili ve edebiyatı, ve Uluslararası ilişkiler; önlisans programlarından ise İlahiyat, Turizm ve Otel işletmeciliği, Dış ticaret ve Halkla ilişkiler ve tanıtım bö-

lümleri arasından tercih yapılabilir. Öğrenciler derse girmeden, ders kitapları üzerinden ve Açıköğretim e-Öğrenme Portalı yardımıyla öğrenim görürler. Sınavlar her dönem 2 tane olmak üzere Filibe’de yapılmaktadır.

Ruşen Rıza da DS ajanı BULGAR ORTAKLAR Dosyalar Komisyonu, Hak ve Öz-

LÜLEBURGAZ’I GEZDİ

gürlükler Hareketi Partisi (HÖH) Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza’nın da kominist dönemin gizli servisi DS ajanı olduğunu açıkladı. Komisyon’un yayımladığı belgeye göre Rıza, DS’ye Rumen Mitkov Rizov adıyla 23 Haziran 1986 yılında alındı. Rıza’nın kod adı Patır, amiri İvan Georgiev Vasilev. Komisyon, Rıza dışında 3 kişinin dosyasını daha açıkladı. Elektronik Medya Kurulu’nun (SEM) eski Yönetim Kurulu Üyesi ve Sofya Üniversitesi’nde Eğitim Görevlisi Liliya Rayçeva’nın da DS ajanı olduğu, Kırklareli’nin lüleburgaz ilçesinde Mikod adının da Sandra olduğu ortaya çıktı. Gazeteci İvo İncev’in de DS’nin Bi- mar Sinan’ın eseri Sokullu Mehmet Paşa rinci İdaresi’ne çalıştığı açıklandı. Külliyesi’ndeki Hamam’ın açılış töİncev’in ismi daha önce de duyurulmuştu. reni için Bulgaristan’ın Lyubimets kentinTHABER den gelen proje ortakları, Lüleburgaz’ı gezdi. Bulgaristan’ın Lyubimets kentinden 20 kişilik ekip, Lüleburgaz Belediyesi ile Bulgaristan’ın Lyubimets Belediyesi arasında IPA Programı kapsamında gerçekleştirilen ’Kültürel ve Tarihsel Mirasın Korunması Projesi’nin kapanış toplantısı ve Külliyenin açılışı için Lüleburgaz ilçesine geldi. Açılışın ardından Sokullu Mehmet Paşa Camii’ni gezen proje ortakları, Lüleburgaz’ın tarihi alanlarını ve yeni yapılan LYFA’yı da ziyaret etti. Ekip, bol bol hatıra fotoğrafı çektirerek Lüleburgaz’da temaslarda bulundu

Yeni Başbakanlık Binasının İçinden

Balkan Üniversiteler Birliği, Edirne’de Kuruldu

Trakya Üniversitesinden yapılan açıklamaya göre, Rektör Prof. Dr. Yener Yörük’ün çağrısı üzerine 31 üniversitenin katılımıyla Balkan Üniversiteler Birliğinin ilk toplantısı Karaağaç Yerleşkesinde yapıldı. timthumbBalkanlardaki 30 üniversitenin anlaşma imzalayarak dahil olduğu 6 üniversitenin de elektronik ortamda üye olmayı kabul ettiği 36 üniversitenin oluşturduğu Balkan Üniversiteler Birliğinin toplantısında,Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın mesajı okundu, Balkan Senfoni Orkestrası konser verdi. Rektör Yörük’ün açılış konuşmasının ardından Balkan Üniversiteler Birliğinin tüzüğü görüşüldü ve Yörük oy birliğiyle, 31Aralık 2015’e kadar Balkan Üniversiteler Birliğinin başkanlığına seçildi. Yörük, Onursal Başkan Ioanian Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Triantafyllos Albanis ve gelecek dönem başkanı Sofia St. Kliment Ohridski Üniversitesi Rektörü Prof.

Dr. Ivan Ilchev yürütme kuruluna seçildi. Toplantının ardından 31 üniversite temsilcisi Balkan Üniversiteler Birliği Hatıra Ormanında, her üniversite adına dikilmiş olan ağaca kendi plaketini yerleştirdi. Daha sonra üniversite temsilcileri eski senato salonunda, Balkan Üniversiteler Birliği Tüzüğünü imzaladı.

BNR’ye konuşan Georgiev, temiz koalisyon olmayacağı, fakat yeterli çoğunluğun desteklediği bir hükümetin kurulacağı tahmininde bulundu. BulgaristanMillȋRadyosu’na (BNR) konuşan Jivko Georgiev, temiz koalisyon olmayacağı, fakat meclisin çalışmaya başlamasıyla yeterli çoğunluğun desteklediği bir hükümetin kurulacağı tahmininde bulundu. Kurulacak hükümetin en az 1 dayanacağını belirten Georgiev, partilerin yeni seçime gidilmesinden bir çıkarı olmadığının altını çizdi. Bulgaristan Vatandaşları için Avrupa Kalkınması Partisi’nin (GERB) meclise giren siyasȋ partilerle yürüttüğü müzakerelere değinen Georgiev, birçok partinin, iktidarın nimetlerinden faydalanmak istediğini, ancak sorumlulukları paylȃşmadığını ifade etti. Georgiev, GERB’in Vatansever Cepheyle ve/ veya Sansürsüz Bulgaristan Partisi ile koalisyona girmesinin mümkün olduğunu, fakat Bulgaristan Kalkınma Alternatifi (ABV) ile asla koalisyon kurmayacağını belirtti. GERB’in hükümet kurulurken Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile ABV’nin sadece desteğini isteyebileceğini söyleyen Georgiev şöyle yorumladı: Bu, sol kanadı temsil etmeye aday bir genç siyasȋ parti için intihar demek. BSP muhalefet olur da, GERB’in çoğunlukta olduğu bir yönetimde ABV iktidarda olursa bu, ABV’nın sonu olur. Georgiev şöyle açıklamada da bulundu: Hükümetin anahtarını elinde tutmak demek, her an yeni seçime hazır olmak demek, en az 1 yıl seçime gitmek isteyen yok. Nasıl hükümet olursa olsun – GERB’in azınlıkta olduğu bir hükümet bile olsa - en az 1 yıl katlanılacak.

Balkanlar Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin organize ettiği projede Bulgaristan‘ın 14 farklı şehrinden Bursa‘ya gelen 120 öğrenci ‘Biz kardeşiz’ sloganı ile Bursa‘yı gezecek. 3 hafta sürecek olan bu projede çocuklar kültür eğitimi alarak Bursa‘nın tarihi mekanlarını ziyaret edecek. Ak Parti BursaMilletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Bulgaristan Dostluk Grubu BaşkanıMustafa Öztürk, Bulgaristan‘dan gelen 120 öğrenciyle beraber Tarihi Hünkar Köşkü’nde yemekte buluştu. Kendi de Bulgaristan göçmeni olan Öztürk, öğrencilerle uzun uzun sohbet etti. Bulgaristan ile Türkiye arasında ki kardeşliği güçlendirmeyi ve kardeşlik köprüsü kurmayı hedeflediklerini ifade eden Öztürk, “Bugün burada Bulgaristan‘dan gelen misafirlerimizle beraber olduk. Yaklaşık 120 öğrencimiz 3 hafta içinde Bursa‘da kültür eğitimi alacaklar, spor yapacaklar, piknik düzenleyecekler ve tarihi güzelliklerimizi gezecekler. Dolayısıyla bizlerBulgaristan‘da ki kardeşlerimize 3 hafta içinde önemli bir eğitim vermiş olacağız. Önümüzde ki yıllarda bu tür projelerimizi arttırarak devam edeceğiz. “Biz Kardeşiz” projesi ile Bulgaristan‘la iyi ilişkilerimizi arttırmak istiyoruz, orada akrabalarımız, soydaşlarımız ve kardeşlerimiz var. Onlara destek oluyoruz,Türkiye ile işbirliklerini arttırıyoruz. Buraya gelen kardeşlerimiz Türkiye veBulgaristan arasında ki kültür elçisi ünvanına sahipler. Başta Bulgaristan Baş müftülüğümüz olmak üzere Sivil Toplum Örgütlerine, Türkiye Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığına teşekkür ediyoruz ve tabiki Sayın Başbakanımız bu projeyi biliyor ve destekliyor” diye konuştu.

“Azınlık hükümeti de olsa en az 1 yıl sürecek”

Balkan STK’lardan Dev Proje


2

Bulgaristan Türklerinin Sesi

G i y o t i n l e r i nteslim olmuştur. H aSoyguncunun y a Sofya, l eSozopol t t vei DPS – Derin Dondurucuda Dr. Halide AKINCI dansa etnik azınlıkların ezici çoğunluğu BGSAM

Paris’i gidip görenler ölüme mahkûm edilenlerin başlarının kesildiği aleti görmüşlerdir. O, insanlığa dünya tarihinde en büyük devrimin dehşet içinde doğduğunu anlatır. Daha XVIII yüzyılın sonunda öyle bir çelikten dökülmüş ki giyotin bıçağı güneş vurdukça pırıl pırıl parlıyor. Yağan yağmur, dolu ve karlar usturadan keskin bıçağın üzerindeki kan izlerini birbirine karmadan öyle bir temizlemiş ki, o yerde Fransa Kralı Lois ile Büyük Fransız Devriminin akıl hocası Robespierre’in kanlarının aynı kütüğe döküldüğünü kimse düşünmez. Devrimler evlatlarını yer diyen Victor Hugo, ikisini de birden düşünmüş olabilir. Neden ikisini de birden mi? Çünkü Fransız Çarlık düzeninin adaletsizlikleri olmasaydı, Fransız Devrimi de olmazdı. Krallarla devrimciler aynı sorunlar üzerinde aynı çözümleri düşünselerdi, devrim yine olmazdı. Yıllar sonra Almanya’nın büyük politik düşünürlerinde Konrad Adenauer, “aynı görüşe sahip olan iki kişi, fazla bir şey yapamaz!” derken haklıydı. Bu işler böyle olduğundan olacak, yeni giyotinler kurulmasın ve belki de yeni devrimler olmasın diye insanlık uzlaşma teorileri geliştirildi. Ve bu hafta Bulgaristan Millet Meclisi resmi görüşmeler salonunda bu evrensel teorinin bizim şartlara uygun hali olan biraz telle bağlanmış birkaç yerine de çivi kakılmış şekli masaya yatırıldı. BSP ve DPS ile yapılan ilk iki tur tosladı. Sonuç alınamadı. Çünkü görüşmeye giden taraflar eski kin ve nefretten kurtulamamış ve birbirlerinden öç almak istediklerini gizleyebilecek kadar olgun davranmadılar. Bizde uygulama bir az da niyet bozmaktı. Salı gün görüşmelerin üçüncüsü yapıldı. Seçim kazanan GERB partisi Reformcu Blok grubuyla görüştü. 7 saat boyunca görüşülen konular arasında en başta gelen dört sorun şöyle gruplaştırıldı: 1) Bugün ülkede kısa adı “KİM” olarak bilinen ekonomik, siyasi, yargı ve medya iktidarlarının birbiriyle kaynaşmış durumuna bir çözüm bulunması; bir önceki kabineden yer alan göçlerin dağıtılması; bu güçlerin egemenliklerine son verilmesi; 2) Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Hak ve Özgürlük Partisi (DPS), aşırı sol milliyetçi bir gruplaşma olan “Ataka” partisi ile yine sol milliyetçilik cephesinde baş gösteren “Sansürsüz Bulgaristan” partisine kabineden yer verilmemesi; 3) Yargı sisteminde reform yapılması ve 4) Rusya ile ilişkilerin gözden geçirilmesi.

Dikkati çeken özellik şuydu: GERB sorunlara kısa vadede çözüm ararken, Reformcu Blok daha uzun vadeli ve çözümü zor sorunlar üzerine odaklanmıştı. Yapılan açıklamada görüşülen sorunlardan % 90 üzerinde mutabakat sağlandığına yer verilse de, ortak yönetme kararı çıkmadı. Reformcu Blok koalisyonu “Bulgaristan EtnikModelinden” sonra, “KİM” modelini de yaratan Ahmet Doğan soyguncu ekibinin Avrupa kaynaklarından yararlanmasına yol verilmemesini isterken, eski iktidara bağlı oklan ve devleti içinden kemiren şirketlerin devlet eliyle izole edilmesinde direniyor. Reformcu Blok, geçen dönem yönetenlerin tecrit edilmesinde direnirken, DPS partisinin 2 süre iktidar koltuklarından uzak kalmasında ısrar etti. RB grubuna dahil olan Hürriyet Şeref ve Halk Partisi (HLHP) Genel Başkanı Korman İsmaişlov görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, etnik azınlıkların Bulgar toplumuna entegre edilmesine daha fazla özen gösterilmesi gerektiğini vurgularken, seçim öncesi ülkede kabaran milliyetçi, ırkçı ve ksenefob hareketlerin gemlenmesi için GERB partisinden garanti istediklerini dile getirdi ve 43. millet meclisi çalışmalarının bu bakıma çok ağır şartlarda cereyan edeceğine işaret etti. Görüşülen konuklar arasında Bulgaristan’da çalışmayan bir devlet, yürütme ve paralize edilmiş bir yargı sistemi olduğuna işaret edilirken şu noktalar üzerinde durulmuştur. Bilindiği üzere 2007’de Avrupa Birliğine giren Bulgaristan’a şimdiye kadar gelen karşılıksız tarım yardımlardan % 90’nı iktidar çevrelerine bağlı çok küçük bir gruba verilmiş, küçük üreticilere ve aile şirketlerine yardım edilmemiştir. Bulgar ekonomisi üzerine çöreklenen Ahmet Doğan çevresindeki amansız sömürücü tekelci mafya şirketler ülke ekonomisini soyup soğana çevirmiştir. Ekonomi alanındaki dalaverelerin başında Ahmet Doğan’ın eğittiği ve Hak ve Özgürlükler Partisi saflarına üçüncü kez milletvekili olarak giren Delyan Peevski bulunuyor. Yeni açıklanan verilere göre, 5.200.000.000 leva (beş milyar iki yüz milyon lv.) kayıpla 3 ay önce kepenkleri kapayan Ticaret ve Kooperatif (BTK) Bankasını çökerten HÖH milletvekili D. Peevski’nin kendisidir. Bankadaki paraların büyük kısmı Oman Emirlik Vakfı, Rus Dış Ticaret Bankası ve Bulgar oligarşi çevrelerine aittir. Bu arada HÖH partisi yönetiminin kesin parmağı olduğu ortaklıklar, Rus Gizli Servisi ve para aklama mekanizmaları aracılığıyla Bulgar banka sistemini çökertmeye çalışıyor gibi konular da tartışılmıştır. Çökertilen bankanın Müdürü olarak bilinen Tsvetan Vasilev ülkeden kaçmıştır. Yugoslavya polisine

İsviçre Bern’de Sarayları, 9 şahsi uçağı büyük sayıda “lüx” aracı olduğu tespit edildi. Bu arada bankadaki paralardan 500.000.000 lv. (beş yüz milyon leva) 50 yargıcın şahsi hesaplarında bulunduğu ortaya çıktı. Bu da ülkede yargı sisteminde hâkim olan adalet anlayış ve usulünün doğru anlaşılmasına yeter de artar. Tabii böyle bir durumda Bulgar yargı sisteminde köklü reform yapılarak adalet sisteminin kapanan damarlarını açma gereği üzerinde önemle duruldu ama tam anlaşmaya varılamadı. Bu arada, yeni bir Anayasa değişikliği yapılabilmesi için geçerli olan Bulgar yasaları istenen reformların yapılması yollarını kendileri tıkıyor. Anayasa değişikliği ise, şimdi seçilen meclis olağan olduğundan dolayı yapılamaz, ancak Büyük Millet Meclisi’nde yapılabilir. Yürürlükteki temel yasa 1992’de Büyük Millet Meclisinde onaylanırken Hak ve Özgürlük Hareketi ile Demokratik Güçler Birliği’nden 39 milletvekili karşı oy kullanmıştı. Durumun böyle olmasına rağmen, HÖH partisi GERP partisi ile yaptığı dünkü görüşmelerinde adalet sisteminde değişiklik istemedi. Şimdiki anayasa temel hak ve özgürlüklerimiz açısından da eksiklidir. Aşılması gerek ve bugün Reformcu Blok tarafından masaya yatırılan politik, ekonomi, yargı ve medya gücündeki karşılıklı yarar sağlayan ortaklık (sembiyoz) yok edilmelidir. İki gün önce GERB partisi ile görüşen BSP heyeti de bir kötü tümör olan bu sembiyozun deşilip akıtılmasında ısrar etmedi. Bulgaristan’da herhangi bir reform yapmazdan önce yasama, yürütme ve yargı sistemlerinin birbirinden koparılması ve bağımsız çalışmalarının sağlanması kaçınılmaz olmuştur. Örneklememiz gerekirse, kamuoyunda ve mecliste devam eden görüşmelerde adına “KİM” denen bu kötü uğur sistemine karşı bugün ilk kez baş kaldırıldı ve görüş birliğine varıldı. Ne var ki, savcılık ile yargının adaletten yana tavır almadığı her an kendini belli ediyor. Varna uçak alanında yaptığı holiganlıktan hakkında dava açılan yeni faşist “Ataka” partisi lideri 5 Ekim günü milletvekili seçilerek dokunulmazlık sırrına yine büründü ve 4 yıl daha yargılanmama hürriyetine kavuştu. O gibi daha kaç tanesi var. Yeni parlamentoya girenlerden birçoğu adam değil, sabıkalı dolandırıcı çeteleri üyeleridir. Yeni seçilen meclis bileşiminde HÖHDPS sıralarında oturanlar boy boy yazıldı, çizildi Aleksandır Metodiev (Bay Sali) bir elektrik kaçakçısıdır. Yine aynı partinin 2. kez meclise sürüdüğü İliya İliev Pazarcık şehrindeki en büyük dolandırıcılardan biridir, Daniyel Peevski de en büyük oligarşi ajanı olup Bulgar halkının en fazla istemediği kişilerden biridir. Kamuoyunun boş tiplerle taciz edilmesi ülkede gerginliği arttırıyor. Bugünkü görüşmede de olduğu gibi, değişik bir şekilde hesaplaşmayı gündeme getirenlerin sayısı artıyor. Akıllardaki hep bir adalet giyotini hayaletidir. Bulgar polisi, sorgulama, savcılık ve yargısı birlik olmuş ve şu durumda yasaların uygulanmasını rafa kaldırmıştır. Ahmet Doğan’ın emrindeki mafya şirketleri çemberini koruyan bir resmi güç olmuştur. Bu kötü oluşumun yok edilmesi için DPS partisinin politik sahneden tamamen çekilmesini isterken haklıdırlar. Kuşkusuz mahkemelerin doğru dürüst çalışması bu durumu yaratanları, ülke ekonomisini çökertenleri, kamu yaşamını rüşvet raylarına bindirenleri, Bulgaristan halkını Avrupa Birliği halkları arasında en sefil duruma getirenleri hakem huzuruna çıkarılıp adil bir şekilde yargılamak zorundadır. Bulgar halkı Giyotin bıçağının kılıftan çıkarılmasını ve şakımasını istiyor. Bunun için de adil yargılama yolunun açılmasında direniyor. Şu dönemde Bulgaristan’da idam cezası olmasa da idam cezası ya da müebbet hapis cezası hak eden büyük sayıda şu anda serbest dolaşan ya da sabıkalı olmalarına karşın meclise saklanan suçluların kulağından tutup meydana çıkarılmasını istiyor. Halk bu denli sefilken 5 milyar 200 milyon kaçıranların cezasız kalması akla sığmıyor. Serbest gezen suçlular var. Bu halkla, adaletle, vicdanımız ve namusumuzla alay etmekten başka bir şey değildir. Bunların arasında yarasalar gibi birbirine sarılmış ve birbirini koruyan Ahmet Doğan, Lütfü Mestan, Delyan Peevski, Kamen Konstantinov, Hristo Biserov ve Yordan Tsonev altılısı başta geliyor. Ahmet Doğan işleri o derece boklatmış ki, ne bayramlaşabildi ne de bir seçim mitingine katılabildi. En fazla korktuğumuz bu karışıklıktan, kaçakçılık, dolandırıcılık, dolandırıcılık işlerinden halkımıza pislik sıçramasıdır. Çünkü bilirsiniz kurunun yanında yaş da yanar. Bulgaristan’da yeni kabine kurulması çalışmaları hafta sonuna kadar devam edecek ve sonra 2. tur başlayacaktır. Adaletten, barıştan, halktan yana bir hükümet kurulur umutlarımızla iyi haberler bekliyoruz. Yoksa çok yakında yine seçim mi var?

İnsanların önemli özelliklerinden biri bulaşıcı hastalıklardan uzakta durup kendini korumasıdır. Politikada bulaşıcı hastalığın anlamı dolandırıcılık, dalaverecilik, yabancı menfaatleri ulusal çıkarlardan önde tutmak, adam kayırmak, rüşvet almak, ikan ve hak eşitliği ilkesini bozmak, devleti çökertip soymak, ulusal güvenliği sarsmak vs. vs. sıralaması sıralamakla bitmeyecek kadar uzun bir dizindir. Biz bugünkü yazımızda bu sosyal ve politik bulaşıcıdan hasta olan HÖHDPS partisinin hükümete katılma çabalarına ışık tutacağız. Biz, Bulgaristan Türkleri olarak, 1990’da benim öz şehrim olan Varna’da, Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) partisinin kuruluşunu kutlarken, büyük umutlar içindeydik ve bu amaçlarımızın ufkunda adalet ve özgürlük özlemi en parlaktı. Ben her seçimde bu partinin siyasi çizgisine oy verdim. Bunu yaparken, her zaman orada kalan yakınlarımıza bir faydası olur diye düşündüm. Halkımızın kalbi aynı temizlik ve parlaklıkla atmaya devam etse de, balık baştan kokar öğütleri haklı çıktı. Politik partimizin yönetimi etnik azınlığımızdan ve Bulgaristan halkından koptu. Kendini olmayacak işlere kaptırdı. Papazdan büyük papazlık yapmaya başladı. İnsanlarımızın daha gönençli yaşama istencini ret etti. 5 Ekim 2014 günü yapılan son meclis seçimlerinde 150 bin oy yerine 60 bine yakın oy kullanan soydaş seçmen aslında “bize yüz çeviren bir istence karşı mıyız, yoksa ondan yana mıyız?” sorusuna üçte iki olarak açık bir şekilde “HAYIR!” dedi. 14 Ekim 2014 günü Sofya’da en fazla oy alan Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişim için Vatandaşlar GERB Partisi ile Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza, milletvekili Aliosman İmamov ve milletvekili Yordan Tsonev tarafından temsil olan HÖH-DPS partisi arasındaki hükümet görüşmeleri başarısızlıkla sona erdi. HÖH partisi GERB tarafından kurulacak bir “AZINLIK HÜKÜMETİNE” iştirak etmeden “EVET” derken, parlamento içi koşulsuz tam destek verme önerisi kabul edilmedi. Görüşmede GERB partisinin “azınlık hükümeti” kurmak istemediği ve HÖH-DPS partisinden parlamento içi ve dışı destek istemediğini de kesin açıkladı. GERB partisinin aşırı milliyetçilerin (Milliyetçi Cephe) katılımıyla kuracağı bir kabineye herhangi bir destek sağlamayacağını açıklayan HÖH-DPS ile görüşmeler bu noktada kesildi. HÖH-DPS heyeti bu görüşmeye 18 maddelik bir programla gitmişti. 12 öneri üzerinde mutabık kalan tarafların, 6 madde üzerinde de ilkesel mutabakat sağladığı açıklandı. Anlaşmaya varılamayan ana konusu “Etnik Model”dir. HÖH-DPS partisi devlet ve yürütme dışı kaldığında, parti kanalıyla tayin edilen kadrolar makamlardan sökülecektir. Ahmet Doğan heyetinin GERP partisinden bundan böyle de Bulgaristan Türklerini tek başına temsil etme hakkı; DPS’nin makamlara soktuğu kadroların görev başında kalmaları ile parti çevresindeki şirketlerin menfaatlerine dokunulmaması gibi isteklerde bulunduğu öğrenildi. HÖH-DPS heyeti bu görüşmede, Türklerin okullarda ana dil öğreniminin zorunlu ders olarak programa alınmasını istemediği gibi, özgün kültürümüz, sanatımız için yaşam alanı, aile ve tolum geleneklerimiz, dinsel haklarımız için daha geniş imkânlar, ana dilimizde basın, radyo ve televizyon istemediği de açıklandı. Bu görüşmede, ağırlıklı olan konu, HÖHDPS iktidar dışında kalınca, A.Doğan ve L. Mestan heyetinin Türklerden, Çingene ve Pomaklardan bakanlıklara hiç kimsenin tayin edilmemesini istememiş olmasıdır. Bulgaristan Türkleri tarihinde yeni bir sayfa açılıyor: Bir yandan Bulgar kamuoyu bir yan-

ve soydaşlarımızla Batı Avrupa ülkelerindeki gurbetçi garibanlarımız bundan böyle DPS dendiğinde Türkler anlaşılmasını istemiyorlar. Bulgaristan Türkleri kendilerini DPS partisinin kirli hesapları dışında görüyorlar. 1990’dan beri DPS partisi yalnız hileli hesaplarına alet ettiği şerefsizleri devlet işlerine tayin etti. Devlet iktidarı üzerinde tekel kuran DPS partisinin şimdi GERB hükümeti kurulacağından sonra yeni atamalar yapılacağını, GERB hükümetinin A.Doğan’a danışmadan hareket edeceğinden korkuyor. Ana korku budur. HÖH-DPS kirli çamaşırları ipe serilir korkusu bacaya yapıştı. HÖH-DPS partisinin GERB hükümetine kayıtsız koşulsuz ve süresiz destek vermesinin temelindeki ana neden, büyük hesap budur. Saraylı heyet, GERB partisinden bir de bir anti-DPS koalisyon hükümeti kurulduğunda, bu hükümetin anti-Bulgar hükümet olacağını belirtti. Soruyoruz: Düne kadar GERB partisine karşı ayakta duran BSP-DPS hükümeti bir anti-Bulgar hükümetimiydi? Bir de şu var, sözüm ona sol oligarşi kuruluşu olan Plamen Oreşarski hükümetini desteklemek için Sosyalistlerle (BSP) ve aşırı milliyetçi olduğu bilinen “ATAKA” ile içli dışlı olan HÖH-DPS partisi nasıl olur da, bugün bir sağ merkez partisi olan GERB’i kayıtsız koşulsuz ve süresiz destekleyeceğini ilan eder! Nasıl olur da, bir Türk ve Müslümanlar Partisi bir sol ve sonra sağ ile aynı zamanda aşırı milliyetçi Türk ve İslam düşmanlarıyla her zaman ve her koşulda ortaklık yapmaya hazır olduğunu beyan edebilir. Bu işlerin dibinde çok büyük bir çöküntü, büyük bir dalavere, karışık bir hesap olduğu dillenmeye başladı. Hesap sorabilirler korkusu kabarıyor. Gerçekleri görebilmemiz, HÖH-DPS partisinin asalak ve halk düşmanı hınçlı, kendini beğenmiş katmandan kurtulması için bir politik güç olarak iktidar dışı kalmasına sağlık veriyoruz. Bu durumda HÖH-DPS tecrit duruma düşecektir. Bu asla Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının tolumdan, sosyal ve politik yapıdan uzaklaştırılması anlamına gelmemektedir. Bundan böyle Bulgar politik hayatını oluşturan etnik ruhlu vatansever partilerin hepsinde kendi insanlarımızı görmek istiyoruz. Bugün Bulgar devleti halsiz kalmıştır. Yeni bir seçim olaylara çözüm değildir. Seçim kanunundan doğan nedenlerle birçok şehirde protestolar devam ediyor, Yunanistan ve Makedonya yolları kesilmiş durumdadır. Kışkırtılan halk uygulanan seçim yasasını hazırlayan BSP milletvekili ve bir önceki meclis başkan yardımcısı Maya Manolova’nın kapısına dikileceklerine, anti-Türk gösterileri şiddetlendirmeleri de yasalara aykırıdır. Bugünden başlayarak HÖH-DPS partisi Bulgaristan Cumhuriyeti’nin politik yaşamında derin dondurucuya konmuştur. Bu Bulgaristan Türkleri, Müslümanları ve Romlarının ve öteki hak ve özgürlük savaşçılarının, demokratikleşmemiz uğruna mücadele edenlerin sosyal, ekonomik ve politik yaşam dışına bırakıldığı anlamına asla gelmemelidir. Dava devam ediyor. Politik tümörlerin toplumdan temizlenmesi demokrasi yolunu genişletmemizi sağlayacaktır. Bu gelişmeler soydaşlarımız için de can alıcı niteliktedir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 3

Siyasi partilere güvensizlik ve oy satın almalar S o y da ş l a r B u l g a r i s t a n Bulgaristan’da 5 Ekim günü yapılan seçimlerin iyi örgütlenmesi ve düzenlenmesine rağmen, uluslararası gözlemciler seçmenlerin siyasi tabakaya duyduğu güvensizlik, apatiden ve devam eden oy satın alınması süreçlerinden epeyce endişe duymaktadır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği örgütü gözlemci ekibinin başkanı olan bayan Audrey Glover izlenimlerini paylaşırken şöyle konuştu: uluslararasi-gozlemciler‘Seçimler siyasi ve ekonomik kriz , hayal kırıklığı ve siyasete duyulan güvensizlik atmosferinde düzenlendi. Seçmenlerde bir yorgunluk sezildi, seçmenler oylarının gerçek bir değişikliğe götüreceğine inanmıyordu. Bayan Glover esasen seçimöncesi bir kampanyasının yürütülmediği ve medya tarafından ödenmiş röportajlar dışında çok düşük ilginin olduğunu vurguladı. Böylece küçük partiler ve bağımsız adayların geniş çevrelere ulaşımı eşit olmadı. Özellikle basında seçim kampanyası sırasında neler olduğuna dair ayrıntılı bilgi yoktu, araştırmalar, analitik yazılar tamamen yoktu ve böylece seçmenlere gereken bilgiler sınırlı kaldı. Söz konusu sorunlara ciddi dikkat çevrilmez ise bundan sonra da seçmen sayısında düşüş, seçimlere ve siyasi süreçlere güvenin azalmasına tanık olacağız’ derken Bayan Glover şunları ekledi: ‘Ciddi sorunlara çözüm bulunmadığı sürece cezasızlık ve hesap verme yoksunluğu ikliminin bir yankısı olarak algılanabilir’.

Gözlemciler İçişleri Bakanlığına 300’den fazla sinyalin geldiği, sadece 52’si üzerinde prosedür başlatıldığı ve ancak 2’si üzerinde ceza uygulandığını bildirdiler. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (PACE)gözlemciler grubunun yöneticisi bayan Doris Fiala oy satın almalı ve kontrol edilen oylama olaylarını yorumlarken bunun esas nedenlerini belirtti – fakirlik, okuma yazma yoksunluğu ve resmi dilin bilinmemesi. Bayan Fiala, Bulgaristan’ın Avrupa’da şeffaflık, yolsuzluklarla mücadele ve hukuk üstünlüğü açısından ilerleme sıralamasında son yerde olması ve ülkemizin olumsuz imajdan kurtulması gerektiğine işaret etti ve Halk Meclisin’e 8 partinin girmesini şöyle yorumladı: ‘Bize göre şimdiki siyasi kilitlenmeden çıkış yolu, siyasi olgunluk gösterip dar ve kısa vadeli siyasi çıkarlardan vazgeçip milli öncelikler etrafında birleşmeden geçmektedir.’ Bayan Doris Fiala, yurtdışında çok sayıdaki Bulgar diasporasının seçim şartları ile ilgili problemleri yorumlarken şöyle konuştu: ‘En içten kalpten konuşuyorum, ülkenizden beyin ve kalp göçünü durdurmak, ülkenize sevgiyi kaybetmemek için ilden geleni yapmalısınız. Çünkü ülkeyi terkederek, siz onu değiştiremezsiniz. Ülkeniz için burada yerinde mücadele etmelisiniz, sivil örgütler sayesinde, siyasete girerek denemelerle. En önemlisi vazgeçmeyin. Bu yönde sizlere cesaret vermek isterim’.

DS’nin “vatanseverlik” kisvesi

altında ülkeye verdiği ikisini zararlar Alman gazetesi Deutsche yurt dışındaki kültüWelle, bir araştırma yazısında komünist dönemin istihbarat servisi DS’nin “vatanseverlik” kisvesine bürünerek Bulgar kültürüne verdiği zararları konu edindi. DW, DS’ye “vatansever” imajı çizmenin asıl amacının totaliter rejimi ayakta tutmak olduğunun altını çizdi. DS, Kültür ve Tarih İstihbaratı’nı (KİR) 1970 yılında kurmuştur. DS daha önce ise Bilim ve Teknoloji İstihbaratı’nı (NTR) kurmuştu. Bulgaristan, Batı teknolojisi ambargosu uygulanan komünist ülkelerinden biriydi. DS, NTR’yi Batı teknolojisini çalma amacıyla kurmuştu. KİR’in kurulma nedeni ise komünist dönemin Devlet Başkanı Todor Jivkov’un kızı Lyudmila Jivkova’nın Bulgar tarihinin yabancı ülkelerdeki arşivlerde, mabetlerde ve üniversitelerde bulunan kaynaklarını ele geçirme hedefidir. KİR ilk başarısına 1972 yılında imza attı. Sofya, Dünya Trakoloji Kongresi’ne ev sahipliği etti. DS aracılığıyla Bulgar Bilimler Akademisi’ne (BAN) bağlı Trakoloji Enstitüsü kuruldu. Yazıda tarihȋ ve kültürel miras üzerine tekel kurulmasının Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin küçük hazinesinden çok para ayrılmasına ve milyonlarca doların kötüye kullanılmasına sebep olduğu belirtilmekte. Kültür devriminin doruk noktasına çıktığı 70’li yılların sonunda KİR’in ülke içinde ve yurt dışında 1 yılda yaklaşık 170200 operasyon düzenlediği ifade ediliyor. Verilen bilgiye göre DS’nin kopyasını çıkardığı veya sahtesiyle değiştirdiği belge sayısı 1 yılda 100 bini buluyordu. Bununla birlikte binlerce yabancı ikon, portre, arkeolojik değere sahip eser ve koleksiyon yürütülmüştü. Dosyalar Komisyonu, Lyudmila Jivkova’nın kültür bakanı olduğu dönemde KİR ve Kültür Komitesi için akılsızca para harcandığını söylüyor. Komisyon, Jivkova’nın, KİR’den elde ettiği her eser için bilgi istediğini, ancak Jivkova’nın ölümünün ardından kültür casuslarının 1984-89 yıllarında Türklere uygulanan zulümler üzerinde çalışmaya yönlendirildiğini kaydetti. Dosyalar Komisyonu Başkanı Ekaterina Bonçeva, KİR’in yurt dışından tarih, kadim diller ve kültür uzmanı getirttiğini ve DS’nin bu uzmanların yurt dışı görevlerine gönderdiğini, gizlice yükselmelerine ciddi destek sağladığını, maddȋ yardımda bulunduğunu ifade etti. Bonçeva, DS’nin, uzmanları yurt dışındaki bilimsel etkinliklere gönderdiğini ve Batı Almanya’da Humboldt bursu sağladığını ekledi. DS’ye bağlı KİR ajanlarının devlet fonunun üçte

rel eserleri satın almak için harcadığı ve en az 6 milyon dolar ayrıldığı belirtiliyor. Washington’daki halka açık Ulusal Kütüphane’de sızma operasyonlarıyla ufak tefek hırsızlıklar da yapıldığı ifade ediliyor. DS’nin, Washington’a aileleriyle birlikte uzun vadeli kalmak üzere ajanlar da gönderdiği kaydediliyor. Bonçeva, KİR’in bunu vatanseverlik duygusuyla yaptığını reddediyor. Bonçeva, DS’nin Bulgar tarihiyle ilgili belgeleri çalma görevini üstlendiğini söylüyor ve resmȋ olarak bunu düşmanların, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin geçmişini gizleyerek manipüle etme imkȃnını önlemek amacıyla yaptığını söylediğini kaydediyor. Bonçeva şöyle konuştu: Bence KİR’in kurulması DS’ye “vatansever” örgüt imajı çizme çabası. Lyudmila Jivkova’nın idaresi altında Bulgar devletinin kuruluşunun 1300. yılının kutlanması plȃnlanıyordu, bunun için çok para ayırmışlardı. DS’NİN ARDINDAN ÇÖKÜŞ DW, Bulgar tarihi ve kültürüyle ilgili eserleri akılsızca çalmayı gerçek anlamda bir “vatan hainliği” olarak nitelendirdi. KİR, faaliyetlerinin başlıca hedefinin “Balkancılık” veya “Makedonculuk” fikri aşılamaya çalışan ideologlarla ve Bulgar tarihini ve kültürünü incelerken objektif olmayan araştırmacılarla mücadele etmek olduğunu açıklamıştı. Ancak DS’nin hırsızlıkları,Bulgartarihininkısıtlıkaynaklarınıdayoketmişti. Yurt dışındaki kütüphanelerde, manastırlarda ve özel galerilerde bulunan binlerce kültürel ve tarihȋ eser yok olmuştu. Çalınan belgeler, ikonlar, resimler ve diğer eserler, DS’nin Sofya’daki 13. katındaki 13 numaralı salonda saklanıyordu. Salon aynı zamanda resmȋ toplantılar ve parti toplantıları için kullanılıyordu. Eserler çok kötü şartlarda korunduğu için zarar görmeye başlamıştı. Ağaç çekmecelerin anahtarları bile yoktu. Belgeler ve eserler çalıntı olduğu için Bulgar tarihçileri ve kültür uzmanları resmȋ olarak kullanamıyordu. Bu şekilde KİR Bulgar tarihi ve kültürüyle ilgili yapılacak birçok araştırmanın önüne geçmiş oldu. KİR’in faaliyetleri, 18 Ekim 1985 yılında Bulgar Zoğraf Manastırı’nda Paisiy’in tarihini çalmakla doruk noktasına çıkmıştı. Bir DS ajanı, kitabı elbiselerinin altına gizleyerek ahlȃksızca yürütmüştü. DS’nin kurduğu KİR’in ve NTR’nin tek başarısı Bulgaristan’ın ve kurumlarının imajını sıfırlamak olmuştur.

Seçimleri’ne karşı yinedan,ilgisiz kaldı 05.10.2014 Seçimleri gerçekliğini sorgulamadan Bulgaristan’da 5 Ekim 2014 tarihinde yapılan Genel seçimlerde Türkiye’de ikamet eden soydaşlardan 150.000 kişinin oy hakkını kullanması beklenirken sadece 60.000 soydaşımız oyunu kullandı. Ülkede 2009 yılında yapılan seçimlerde HÖH Bulgaristan’dan 610.521 oy; Türkiye’den 93.926 oy toplamda 700 bini aşan oylar ile oyların % 14.45’ini, Ayrıca 2013 yılında yapılan genel seçimlerde Bulgaristan’dan 400.466 oy Türkiye’den 54.353 ile oyların % 11.3’ünü, ve 2014 yılında yapılan genel seçimlerde ise 487.134 oy alarak oyların % 14.84’ünü aldı. Seçim sonuçlarından da anlaşılacağı üzere 2013 yılında alınan oylar 2009 yılında alınana oyların önemli ölçüde azalmıştır. Tam 250 bin civarında oy azalmış durumda. 2014 yılında yapılan genel seçimlerde oylarda biraz artış olsa da 2009 yılından alınan toplam oyların epey gerisinde kalmıştır. Bunu sebepleri ise HÖH yönetiminin Bulgaristan’daki Türk Müslüman Topluluğunun taleplerine kulak tıkamaları ve halktan kopuk siyaset yapmalarıdır. 2014’te ilgisizliğin nedenleri arasında sözde Türk partisinin başında bulunan Lütvi MESTAN’ın da imzasını taşıyan “Osmanlı Bulgarlara Soykırım yaptı” adlı uydurma bir broşürün Türkiye’de dağıtılmasıydı. Buna karşılık olarak, soydaşlar da kendilerinden Türk partisi olarak bilinen parti dışında bir partiye oy vermeleri istenmesine beklenen oranda cevap vermediler. Bunun başlıca nedeni ise Türklerin hala Bulgar devletine ve Bulgarlara güven duymamalarıdır. Geçmişte yaşanan baskı ve işkenceler hala zihinlerde olmasına rağmen endişelerin giderilmesi için Bulgar devletinin yeterince çalışma yapmamasıdır. Bu nedenledir ki, oy kaymaları ile Partinin uyarılması da mümkün olmamaktadır ve HÖH yöneticileri istedikleri şekilde davranabilmektedirler. Genellikle de kendi şahsi çıkarlarını halkın çıkarlarının önünde tutmaktadırlar. Bu nedenle seçimlere ilgi her geçen gün katılım ve HÖH’e oylarda aşağıya düşmektedir. Ayrıca bu ilgisizliğin nedenlerini yakın geçmişe dönerek araştırılması gerekir; hatta üniversitelerimizin sosyoloji bölümlerinde tez konusu olarak işlenmelidir. Çünkü Bulgaristan’daki Türk toplumunun ve Türkiye’deki soydaşların seçmen davranışları, hal ve hareketleri ve seçimlerde alınan sonuçlar aklın, mantığın ve aidiyet anlayışına çok aykırı bir davranış sergilendiği görülmektedir. Şöyle ki; yaklaşık bir milyon insanın yerini, yurdunu terk etmek zorunda bırakan katil Jivkov rejiminin uzantısı olan siyasi görüşün devamına destek niteliğinde oy verilmesi manidardır. Dolayısıyla; Türk azınlığın çıkarlarına aykırı davranılması hiç bir akla ve mantığa sığmamaktadır. İsimlerimizi değiştiren, mezarlarımızın taşlarını kıran, dinimizi ve dilimizi yasaklayan, gelenek ve göreneklerimizi unutturmaya çalışan bir zihniyete oy vermenin hiçbir gerekçesi olamaz ve olmamalı. Ayrıca, bu sözde Türk partisinin başında bulunan ve Türk partisi Başkanı sıfatı taşıyan şahsın “Ataları olan Osmanlıyı bir soykırımcı” olarak nitelendirmesi ve bunu Bulgaristan parlamentosunda oy vererek tasdiklemesi bu seçim sonucunu bir o kadar daha anlamsız ve anlaşılmaz hale getirmektedir. Daha da vahim olanı, parti olarak totaliter rejimde işlenen suçlara zaman aşımı getirmek için sözde Türk partisinin bir vekil hariç hepsinin evet oyu vermesi Türklüğe ihanetten başka ne anlam taşıyabilir ki? Burada daha da korkunç olanı seçimlerden hemen önce Bulgaristan parlamentosunda alınan zaman aşımı kararına Belene de, hapislerde ve sürgünde yatmış olan Bulgaristan Türkleri’nin tepkisiz kalmasıdır. Buna gerçekten anlam verilmesi mümkün değildir. Hatta akla mantığa sığmayan bir sessizliktir… Bütün bu olup bitenlere Bulgaristan Türk toplumu olarak kayıtsız kalınması ve hiç bir şey olmamış gibi mağdur ve mazlum insanları; kendi katillerine destek verdirip, bu partiye oy istemeleri de nasıl izah edilebilir. Allah aşkına “bu anlatılamaz ve açıklanamaz durumu” çıksın birisi anlatsın lütfen. Bu bakımdan Bulgaristan Türkleri arasında Bulgaristan’da yaşadığı dönemlerde totaliter sisteme hizmet etmiş ve Türkiye’ye göç ettikten sonra da bu kişilerin aynı zihniyete hizmet etmeleri hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne göç ettikten sonra hiç bir kimse sorgulanmamış ve Türklüğe ihanetten dolayı kimse bir ceza almamıştır. Adeta yaptıkları yanlarına kâr kalmıştır… Komünist ve Totaliter sisteme hizmet veren bu zihniyet hiç bir bozuntuya uğramamış ve onun için çok rahatlıkla birbirlerine ulaşabilmeye ve aynı politikalara hizmet etmeye devam etmişler ve etmeye de devam etmekteler. Maalesef bu zihniyetin temsilcileri, Türkiye’de faaliyet gösteren Balkan kökenli medya kuruluşlarını da çok rahatlıkla bu emellerine alet edebilmektedirler. Diğer taraftan, bu çalışmalarına engel olan STK’ları da bölücü olarak nitelendirerek halk arasında çok yanıltıcı bir algı oluşturabilmektedirler. Örneğin seçim öncesi bir TV programında, bölücü diye nitelendirdikleri bir STK’nın bir broşürünün kapağını göstererek içeriğine değinmeden yanıltıcı olarak izleyicilere sunmuşlardır. Bu televizyon programı sunucusu da konuk ettiği STK temsilcilerine ve milletvekili adaylarına bu broşür ile ilgili içeriğine bakıp doğruluğu hakkında hiç bir şey sorama-

sadece sözde Türk partisinin savunuculuğunu yapmış ve broşürde yazılanların çok iddialı olduğunu belirtmekle yetinmiştir. (Broşür EK-1 Altta) Bulgaristan’da yaşadığı dönemde Türklere ve Müslümanlara zulüm eden komünist totaliter rejime hizmet vermiş kişilerden Türkiye Cumhuriyeti’ne göç ettikten sonra da devlet memuru olabilmeleri onların STK’arda aktif rol almalarında önemli katkı sağlamaktadır. Bu şahısların geçmişini araştırıp Türklüğe ihanetleri belgelenmiş olanların tespiti acil olarak yapılmalıdır. Çünkü Bulgaristan’da Türklere ve Müslümanlara uygulanan asimilasyon süreci devam etmektedir. Bu sürecin Bulgaristan ayağı sözde Türk partisi HÖH’dür, Türkiye’deki ayağı ise STK’larda görev alan eski Bulgar istihbaratı ajanları ve eski Bulgar Komünist Partisi kalıntılarıdır. Unutulmamalıdır ki, çeşitli yıllarında yapılan göç dalgalarında gönderilen soydaşlarımızın arasında Türkiye’ye bu zihniyete mensup insanlar da ajan olarak gönderilmiştir. Bu gidişata dur demek için, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan ve hala Bulgaristan’da komünist asimilasyoncu zihniyete hizmet eden bu kişilerin önüne geçilmelidir. Yoksa Bulgaristan’da son dönemde inşa edilen camilerin yeniden müzeye dönüştürülmesi çok yakındır ve gün geçtikçe Türklüğünden utananların sayısı artmaktadır. Artık köylerde cenazeleri İslami usule göre defin işlemleri yapanlar oldukça yaşlı kimselerdir ve maalesef yeni nesilden gençler dini vecibeleri yeterince yerine getirmeye haiz olmamakla beraber, kendi örf ve ananelerine de çok uzak yetişmektedirler. Fakat bu tehlike hiçbir kurum ve kuruluş tarafından dile getirilmemekte, hatta bu gidişatın ne kadar tehlikeli bir sürece girdiğinin dahi farkında olunmamaktadır. En basit olarak düzenlenen Kur’an kursları bile yakın takibe alınmakta ve Kur’an kursuna gelen çocukların ailelerine farklı yöntemlerle çeşitli baskılar uygulanmaktadır. Dolayısı ile bu problemin çözümüne gidilirken; ilk olarak Türkiye ayağındaki komünist işbirlikçileri ile özellikle devletin içine memur olarak sızmışların ekarte edilmesi ile başlanması gerekmektedir.


4

Demokrasi Destanı Sevilcan YÜCE

Gönül her hafta bir iki kitap çıkmasını ister. Bizde bir seneden birkaç çıkınca seviniyoruz. Smolyan Prita. com yayınevi, bu defa bizi Deliorman bilgesi Hüseyin MANAV’ın “Girme Bahar” şiir derlemesiyle kucakladı.76 yıldan beri aynı yer, aynı köyde ve ortamda yüksek bir angaje oluşla süregelen bir hayat zirvesinden bugüne bekleyiş ve umudun süzgecinden bakış. Elinde kalem, gözünde fotoğraf makinesi objektifi ve yılların birikimiyle dile gelen destanlar, horoz, tavşan ve atla konuşan bilgelik, totalitarizm balyozunda ezilen bir hayatın sınıf odalarında anadilimizi yaşatma çilesi. O zulüm çekerken ve şafak doğarken kendi köyünde umut veren orta direkti. Öğretmen şirin hayat öyküsünü kendi anlatımından sunuyoruz. Ö Z G E Ç M İ Ş İ M Ben, Hüseyin Ali Manav, 16.10.1938 yılında Razgrat ilinin Kubrat belediyesine bağlı Mıdrevo köyünde doğdum. İlk ve Ortaokulu doğduğum köyde, Türk Pedagoji okulunu da1956’da Sofya’da bitirdim. 1956/57 ders yılında, ilkokul öğretmeni olarak köyüme atandım. 1958’de Varna civarındaki topçu birliğinde askerlik görevime başladım. Zaman zaman kesintilerle, eğitime hizmet verdim. Ayrıca, askerlik dönüşü Ruse’deki Lokomotif fabrikasında bir yıl kadar tesviyecilik yaptım. İsimlerimizin zorunlu olarak değiştirilmesi, 22 Ocak 1985’te başlamıştır. Herkes gibi ben de direndim. Karşımıza dikilenlerin elinde silah, tanklar, toplar vardı. Birkaç ay sonra eski geleneğimiz olan Hıdrellez kutlamalarında, hiç unutmam, onur kırıcı bir hal yaşadım. Karşımda bir levha asılıydı. Bu levhaya tahammül edemedim: “Biz Hıristiyan değiliz. Türkoğlu Türküz!” diye kükredim. Bu büyük bir münakaşaya yol açtı. O zaman “Yeni Işık” (Nova Svetlina) gazetesinde “Mizah Köşesi”nden sorumlu Mehmet Bekirov (Mihail Bekarov) adını taşıyan şahısla şu konuşmamız oldu. O bana: Siz ne işle meşgul oluyorsunuz? Dedi. Mahalle çobanıyım, dedim. Bu sıra konuşmamıza şa hit olan okul müdürü söze karışarak: O, çoban değil, öğretmendir, dedi. Bekirov da: Sen her şey olabilirsin, ama hiçbir zaman çğretmen olamazsın! Diye lafa karıştı. Ben de: Tam aksine, sen her şey olabilirsin, ama mutlak surette gazeteci olamazsın, çünkü hakikati yazmaya korkuyorsun, dedim. Bu münakaşadan dolayı öğretmenlikten uzaklaştırıldım. Yaklaşık 1992’ye kadar, köy ekonomisinde olduğu gibi, kesintili olarak inşatta da çalıştım. Daha sonra yine öğretmenliğe atanarak, 2000 yılına kadar mesleğimi sürdürdüm. Halen emekliyim ve köyde oturuyorum. 18 Şubat 1990’da Hak ve Özgürlükler Hareketine faal olarak katıldım. Ahmet Doğan ekibine fotoğrafçı olarak girdim. Bütün Kuzey Doğu Bulgaristan’ın belli şehir ve köylerini gezerek, yeni kurulan partinin temel amaçlarını görüntüledim, bu karelerde milletimin sevinçli anlarını, beklentilerini de görebilirsiniz. Ve daha neler neler. Bu resimler arasında Veliko Tırnovo’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı da yer almaktadır. Arşivimde çok sayıda resim korumaktayım. Şair Hüseyin Manav’ın kitabında 27 eser var. İşte onlardan biri: DEMOKRASİ DESTANI Sokaklara dolup taştın, dere tepe geçip aştın, Vaatlerinden neden kaçtın?…Seni gidi Demokrasi!.. Eşi-dostu hükme koydun, soğan gibi halkı soydun, Ne de para, mülke doydun. Bu mu gerçek Demokrasi!? Yandı millet cayır cayır, yok kimseden hiçbir hayır,

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Kabine

Kurulacak

Neriman ERALP Tam yazımı yazmaya başlarken televizyonları bu yılki EVROVİZYON yarışında Bulgaristan’ı solist olarak 12 yaşındaki Krasiya ile 15 yaşındaki ikizler Hasan ve İbrahim’in temsil edeceğini bildirdi. Üçü de Deliorman incisi Razgratlı! “Özgürlük ve Mutluluk” şarkısını söyleyen Krasiya’ya Hasan ile İbrahim kuyruklu piyanoda (royal) eşlik ediyorlar. Güzel Krasiya’nın sesi yıldızları okşarken, bizim afacanlar piyanoyu ağlatıyorlar. Üçüne de en içten birincilik temennilerimizi sunuyoruz. Kuşkusuz her yerde olduğu gibi bizde de olumlu ve olumsuz haberler aynı anda ve aynı yerde meydana gelip birbirini izliyorlar. Güzel haberlerin geldiği an, Bulgaristan’la ilgili dünya en iyi şeyleri konuşmuyor. Örneklemem gerekirse, Rusya Federasyonu, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne üye olduğunda ülkedeki durumun ne kadar kötü olacağını ve halkın çekeceği sıkıntıları, 2007’de AB üyesi olan Bulgaristan köy ve kasabalarında çektiği bir filmle anlatıyor. Seçimden sonraki hafta hiç de durgun geçmedi. Daha önce hiç yaşanmamış yeni bir sayfa açıldı. Politikacıların şimdi çözeceği denklem, dış ülkelerden gelen oyların dağılmasında yaşanan anti-Türk ve anti- DPS dalgasının kabarmasının etkisi altında olacak. Gelişmeler yeni oluşan iki ana nedenin politik güçleri hükümet kurma sorununu mutlaka çözmeye zorluyor. Kulislerin görüşü: Bir. Büyük kulis yani Moskova, Washington, Brüksel, Berlin ve Londra hükümetin mutlaka kurulmasında ısrar ediyor. Almanya Başbakanı Angele Merkel seçimden 84 milletvekili ile çıkan ve Başbakanlığı hak eden GERB lideri Boyko Borisov’u ikinci kez arayarak, eski hükümetlerin çöküş yükünü üslenmeden kabine oluşturmasını öneriyor. İki. Küçük kulis dediğimiz Bulgar kolisi de kabine kurulmasından yana, çünkü bu seçimlerin 150 milyon levaya patladığını bilenler, ikinci defa hele şu anda böyle bir masrafa girmenin mümkün olmadığını ve hemen seçime gidilse bile seçim yasası değiştirilmeden farklı sonuç elde edilemeyeceğini biliyorlar. Hükümetin 1-2 yıllık olmasında, seçim yasasının majoriter (çoğulcu) sistemle değiştirilmesi ve Bulgaristan’ın dışında birkaç seçim bölgesi oluşturulması ve bu arada seçim propagandasının ana dilde de yapılması üzerinde düşünülüyor. Bu arada, hafta sonunda HÖH partisi büyük karışıklık yarattığı için öncelikli oy kullanma ilkesinin yeni seçim kanununa alınmaması için çalışma yapma niyetini kamuoyuna duyuırdu. Hükümet kurma görüşmeleri başladı: Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişim için GERB Partisi iktidar ortaklığı bulmabilme görüşmelerine Pazartesi (13.10.2014) başladı. İlk tur 7 gün sürecek ve GERB heyeti parlamentoya giren her partiden heyetle ayrı görüşecek. Partiler arası temaslara parti başkanları katılmıyor. Hazırlıkları yönetim kurulu üyelerinden özel görevlendirilmiş üçer kişilik heyetler görüyor. Birinci buluşmada GERP heyeti ile Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) karşı karşıya geldi. Bu iki partinin toplam milletvekili sayısı 123. Hükümet kurmaya yetiyor ama güçlü hükümet kurmaya yetmiyor. Bu temastan pek bir şey çıkacağı umut edilmiyor, çünkü BSP yönetimi bu konuya adadığı geniş oturumunda “muhalefette kalma” kararı aldı. Toplantıda GERB ile ortaklık kurulduğunda “eriyerek yok olma tehlikesi olduğu” dile getirildi. (BSP seçmenlerinden büyük bir kısmı GERP partisine olumlu gözle bakıyor.) Sosyalistler Hak ve Özgürlük Hareketinin 38 oyunu da katarak, 240 kişilik mecliste 166 milletvekili ile ezici çoğunluk kurulmasının da kendi lehlerinde olmadığını savunarak, HÖH ile işbirliğine yanaşmamada inat ediyorlar. İkinci tur GERB ile HÖH-DPS heyeti arasında yapılacak. HÖH partisi hükümete direk olarak katılmaya ya da azınlık kabinesi kurulursa dışardan destek vermeye razı olduğunu açıkladı ve olaya olumlu yanaşıyor. GERB’in kurmak istediği sağ merkez hükümette HÖH’ün yer alması orta direk konumundan ve ilkesel temeller üzerinde olacaktır. GERB Türkler ve Pomaklar partisiyle (toplam oyları 122 ve kabine kurmaya yetiyor) hükümet ortaklığına yanaşmıyor, nedenine gelince, anti-Türk nefretin kabardığı bir ortamda seçmen kitlesini kaybedeceğinden endişeleniyor. Anlaşılan GERB partisi seçimden önce taraftar kitlesine böyle bir söz vermiştir. Çarşamba gün 7 partinin bileşiminden oluşan ve hükümet ortaklığına olumlu bakan Reformcu Blok (RB) ile GERP heyetleri aynı masa etrafına oturacaktır. Sağ Hak ve özgürlük yurtta kurduk, Türkçe merkez konumlu olan Reformcu Blok içindeki ağırlıklı politik güçleri Demokratik Güçler Birliği (CDC) mecbur dedik durduk, Dilimize gemi vurduk, hakkımızı yedik durduk. adına Başkan Bojidar Lukarski; Güçlü Bulgaristan Hareketi (DSB) adına Başkan Radan Kınev; Sivil Cephe Etekçedir kadın, kızan. Buna ne der yaadına Başkan Miglena Kuneva ve Hürriyet, Şeref ve zan, ozan?.. Halk Partisi (HŞHP) adına Başkan Kroman İsmailov Teraziyi kimdir bozan? Vazgeç bundan De- vb. temsil ediyor. RB, kabineye kişisel temsili yet olarak değil, ilkeli programa dayanarak katılmak istiyor. Şu dömokrasi!!! nemde bu programın temel ilkeleri arasında, ekonomi Her kavşakta dilenci var, zenginlere eğgeliştirilerek hayat seviyesinin yükseltilmesi; nüfusun lence dar, azalması sorununa köklü çözüm getirilmesi; eğitim, sağYükseldikçe yüce duvar, sesini kim acep duyar?!? lık, gençler arasında işsizlik gibi sorunların çözülmesine öncelik tanınması yer alıyor. Radan Kınev’in son demeKime kanar artık millet, sürmez böyle ilelebet, cinde, “halk bize Rusya istilasına çözüm bulmamız için Elindeki bomboş sepet, yaptı onu deli peltek. oy verdi” dedi. Seçimlerden önce B. Borisov’un başbaNüfusumuz bitti gitti, yeter artık bunca etki, kan olmasını desteklemeyen RB sözcüsü R. Kınev’ seçimden sonra görüşünü değiştirdi. Kabineyi ilkesel teTüm acıyı kimler çekti?..Söyler misin demelde 23 milletvekili ile desteklemeye yatkın olan RB mokrasi!?? ile GERB oylarının toplamı 107 olduğundan yalnız ikisi Zamanıdır hey milletim! Bitsin artık hükmü itin, hükümet kuramıyor. Kadın erkek hepsi bitkin… Kahrolsun DePolitik gözlemcilerin işaret ettiğine göre, böyle bir kabine 19 milletvekili olan aşırı sağıcı Milliyetçi Cephe mokrasi!!!

Tarla doldu tiken çayır, bu mu gerçek Demokrasi!? Kıymetsizdir köyü, malı, ceket, kasket hep yamalı, Yaşayışı muammalı, bu mu gerçek Demokrasi?! Kimse sormaz can yakanı, arasan da hep hakkını, Tut tutanı, kap kapanı…Bu mu gerçek Demokrasi!? Hastalandı bütün millet, elinde yok hiçbir servet, Dolanıyor dilde lanet… Dur da sen de sabret… Modalandı altı patlak, sokaklarda kadınkaltak, Çoluk çocuk çırıl çıplak, yandı millet; oldu salak… Yalan planı maymunculuk, sürüp giden oyunculuk, Ahlakımız soygunculuk…Bu mu gerçek Demokrasi!? Yerli yersiz kredi saldın, gırtlağa kadar borca daldın, Çil paraya muhtaç kaldın, bu mu gerçek Demokrasi!? Başkasına attın suçu, İvan uçman, Osman sucu, Eklenir mi iki ucu?.. bu mu gerçek Demokrasi!? Herkes için göz ve kaştın, soframızı güya açtın, Gerçeklere sen de şaştın…Bu nasıl Demokrasi!? Dalgıç olduk aramağa, her yerini taramaya, Yüzüklendik her parmağa. Bu mu gerçek Demokrasi!? Aldanmaya doyduk artık, ateş pahası ekmek, katık, Memlekette her şey batık… Bu mu gerçek Demokrasi!? Bütün dertler sanki sonsuz, dilencilik olmaz onsuz Bakanlıklar hep sorumsuz. bu mu gerçek Demokrasi!? Levi aştı bir litre süt, fukaranın sırtında yük, Söndü yurtta her bir ümit. Haydi, sen de Demokrasi… Sağ-solu oldu zübük, budalalar zurna, düdük, Gerçeğini işte gördük. Bu nasıl bir Demokrasi!?. Terbiyesiz olmak şeref, ancak onlar oldu eşref, Böyle ahlak gayet çirkef… Bu mu gerçek Demokrasi!? Emekli maaş bir aldangaç, yaşlılara bu bir kırbaç, Bile bile o bir amaç… Bu mu gerçek Demokrasi!?.. Tuttu millet garip yolu, şaşırınca sağı-solu, Tutmaz oldu belli, kolu… Bu nasıl bir Demokrasi!?.. Her yörenin tüccarı var, akıllıca seni soyar, Oyalanmaz hemen kayar. Bu mu gerçek Demokrasi??? Nerde kaldı güvencemiz, dolu dertle can evimiz, Şaşa kaldı ecnebimiz…Bu mu bizim Demokrasi?!.. Her kundakçı ister para, düştüğünde bin bir dara, Yoksullara bu bir yara. Seni gidi Demokrasi!?! Böyle sönmez ilelebet, nihayet olur elbet, Kaç senedir çekti gayret, topyekunca bütün millet… Kazıkladık dilimizi, çekmeyince ilgimizi, Yok eyledik sevgimizi… Berbat olan bölgemizi…

(MC) tarafından desteklendiğinde merkez sağ bir hükümet kurulabilir. Oy toplamı 126 olduğundan ve partilerin üçü de sağ kanattan olduğundan bu gerçekçi gibi dursa da, milliyetçiler ilkesel hükümet kurulmasına katılırken, milletvekillerinin bakanlar kuruluna katılmasına karşı oldukları gibi, eksper kabinesinde ayak diriyorlar. Onlşarla görüşme de Perşembe gün başlayacaktır. Diğer politik güçlerden “Ataka” partisi yeni seçim yapılmasını istediğini açıkladı. Bulgaristan’ın yeniden Doğuşu için Alternatif (ABV) Partisi ise Boyko Borisov’la aynı hükümette olmak istenmediklerini yazılı olarak duyurdu. Seçim öncesi Türklere ve Müslümanlara saldırdığı kadar B. Borisov’a da söylemediğini bırakmayan Sansürsüz Bulgaristan (SB) partisi Başkanı Nikolay Barekov ise, AB Genel Kurulunda yerini almak için Brüksele kaçtı ve partisinin Cuma gün ilk temasa programlı bir şekilde iştirak edeceğini bildirdi. Bulgaristan’ın 25 yıllık Geçiş Dönemi ve demokratikleşme tarihinde yeni bir sayfa açılıyor. Olayları dikkatle izleyip hepinizi bilgilendirmek vazifemizdir. Klasik tablo: Günümüzün demokrasi ortamında, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde, sol partiler liberal dünya görüşlü kentli kesimin, aydın tabakanın ve serbest meslek sahiplerinin, daha genç ve başka bir değişle daha kozmopolit olan bir yığının partileridir. Kuşkusuz, sol partiler öncelikle üreten kesimin, işçi sınıfının, beyaz yakalıların, toplumsal devinim için can atan öncü müfrezenin partisi olmalıdır ama bizde 1990’dabn sonra çökertilip yağmalanan ekonomi işçi sınıfını sıfırlarken sendikaları da teslim aldı. Sol partilerin tersi olarak sağ partiler de klasik seçim tablosunda oylarını orta katmandan, şehirlerde yaşayan daha yaşlı ve daha muhafazakar olan kesimden, küçük kentlerin sakinlerinden, milliyetçi ve hatta marjinal gruplardan alır. HÖH-DPS gibi azınlık partileri de oylarını etnik azınlıklardan alır. Bulgaristan Türk ve Müslüman azınlığı köylerde ve küçük kasabalarda yaşar. Gerçek durum: Daha 1990’da Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) ile totaliter rejimin ikinci partisi olan Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi (BZNS) iktidardan düşüp dağıldığında tam tersi oldu. Önce şunu hatırlatalım siyaset meydanına biri Demokratik Güçler Birliği (CDC) ötekisi de Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) olmak üzere 2 politik oluşum çıktı ve boy ölçmeye başladılar. Yeni ortamın tarihçesi: Demokratik Güçler Birliği (CDC) seçmenlerini daha büyük kesimi liberal, reformcu ve kozmopolit kişilerdi ve başkentte ve il merkezlerinde oturuyordu. Bu hareket Sofya ve Ruse’de çevreci hareketlenme olarak başladı. İşçi sınıfının demokrasiye uyanmasından daha öncelere rastlar. Demokratikleşme isteyen öncü kitlenin politik sahneye çıkışı 25 Ekim 1989’a rastlar. O gün Sofya’daki “Kristal” Park”ta polisle ilerici aydınlar arasında ilk çatışma oldu. (CDC) işte bu çarpışmalarda doğdu. XX yüzyıl boyunca ezilen Türk ve Müslümanların bilinçli uyanışının sesi Bulgar demokrat aydınlarının hareketlenmesinden çok daha önceleri ve ayrı başladı. Böyle bir kıyaslama yapıldığında, totalitarizme ölümcül darbeyi indiren etnik azınlıkların kitle direnişleri 1970–72 ve 1984-89’da tavan yaptı. Yüzyıllık bir birikim kabı zorlandı. 1970 – 1989 yılları arasında insan hakları, demokratik özgürlükler uğruna pek çok kurban verildi. “Soya dönüş” olaylarındaki şiddete karşı Türklerin toplu direniş dalgasının kabarması, 1989 Mayıs Ayaklanması ve aynı yılın Ağustosu’nda yollara düşenlerin demokratik dönüşümlerde devinim gücü oldu. Bu bakıma Todor Jivkov’ ve Bulgar totalitarizmini devirenler Türklerdir deyenler haklıdır. Bu mücadelede öncülük eden etnik azınlığımız CDC hareketine katılmadı. Kendi yolunu Hak ve Özgürlük hareketinde bağımsız ayaklanmada buldu. Bu yüzden CDC İvan Kostov tarafından dağıtılırken, HÖH-DPS ayakta kaldı. Bulgar vatandaşlarının demokratik güçler, çevreciler vs. olarak sokaklarda ve meydanlarda silahlı totaliter milislerle yüzleşmesi Türk ve Müslümanların zafer zirvesinden 3-4 ay sonra başladı. Bu birkaç aylık gecikme bile kendi başına Bulgar demokrasi mücadelesinin çok derin köklere dayanmadığına inandırıcı bir kanıttır. Ve yine bu açıdan analiz edildiğinde, Başbakan İvan Kostov’un 1997’de Demokratik Güçler Birliği’ne ölümcü darbe indirip onları dağıtması ve 2001 yılında II. Simiyon’un İspanya’dan gelip “CDC” kitlesinin oylarını alarak Başbakan olmasıyla, sağ-merkez konumda olan bu büyük kitleyi merkez konuma kaydırdı. Bir bütün olarak görülen bu kitle II. Simyon’un verdiği vaatlerin hepsinin boş çıkmasıyla, kendisinden yüz çevirdi ve dağıldı. Ne Bugün bu kitlenin son kalıntılarından olan Demokratik Güçler Birliği partisi başkanı Bojidar Lukarski ilkesel reformlar yaparak demokratikleşmeden yana olup Reformcu Blok yönetiminde olup, aynı blokun üyelerinden olan Şeref ve Hüriyet Partisi (ŞHP) lideri Korman İsmailov’a en yakın olan politikacılardan biridir. 2007’de “CDC” kitlesine sahip çıkan ve Sosyalist parti (BSP) kitlesi ise kaçınılmaz olan reformların yapılmasını istemeyen, sosyal muhafazakar ve milliyetçilerdi. Daha sonra onların saflarından, HÖH-DPS Başkanı A. Doğan’ın “Multi Grup” üzerinden yaptığı yatırımla “Ataka” parti sol marjinal cepheye yerleşti ve “Kırım ve Ukrayna” olaylarında Rusya’dan yana tavır almakla kendi mumunu kendi söndürdü ve yine aynı çevrelerin finansmanıyla sol marjınaller “Sansürsüz Bulgaristan” partisinde örgütlenerek, mecliste 5. parti oldu.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 5

Ya b a n c ı y a t ı r ı m c ı l a r “Komünist dönemde işlenen suçları cezalandırma ko- HÖH Şeref Başkanlarının s e ç i m l e r d e n s o n r a nusunda geniş koalisyon kursunlar da görelim” etkisinden kurtulmalıdır siyasi istikrar bekliyor Kanal 3’ün Stüdyo 3 programına katıdeğiştiren komünist partisi hükümeti ku- Öztürk, “Ülkemizin değişik coğrafi böl“Aurubis Bulgaristan” ülkemizde en büyük yabancı yatırımcılar arasında , üstelik endüstri alanında yatırımcıdır. 2008 yılından bu yana Alman şirketi, Pirdop şehrindeki bakır çıkarma işletmesine modernizasyonuna 500 milyon Avro yatırım yaptı. Aurubis Avrupa’da en büyük bakır ve sülfürik asit üreticisi bakırın geri dönüşümünde ise dünya lideri. “Aurubis Bulgaria” firmasının yeni müdürü Tim Kurth Bulgaristan radyosuna verdiği demeçte, ‘Ülkede siyasi durumun seyri, firmamızın büyük ilgiyle takip ettiği konudur’ diye itiraf etti ve şunları paylaştı: Снимка‘Sadece Bulgaristan’da değil dünyanın her yerinde yatırımcılar için siyasi istikrar koşullarında çalışmak çok önemlidir. Büyük endüstri işletme olarak bizim için güvenilir ortaklar, siyasi de dahil çalışmak onlara güvenmek çok önemlidir. Bir belirli çizgiden yürümek onun dışına çıkmamak çok önemli. Bu ise sadece ülkede siyasi istikrar koşullarında ulaşılabilir’. Sözlerine göre firma bileşik idare prosedürleri ile karşılaştıklarında zorluk çekmeye devam etmektedir. Bunlar çoğu zaman yatırım projelerinde gecikmelere sebep olmaktadır. Kurth , ‘ geleceğe ait arzularımızın listesini yapmak mümkün ise, elektrik enerjisi için beklenilen ve tahmin edilebilecek fiyatlar, şeffaf kurumlar ve güvenilir prosedürler içerecektir.’ dedi. Bu sözlerden memnuniyetsizlik sezdik, fakat müdür bu sezileri hemen dağıtarak , Bulgaristan’ın Aurubis firması için önemli proje olduğunun altını çizdi: ‘Pirdop’taki işletme Hamburg’tan sonra büyüklük açısından ikinci bakır çıkarma işletmedir. Sadece bu gerçek, bu projenin bizim için ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır. Bundan başka ulaştırma için harcamalar ve lojistik açıdan buradaki işletemeye yatırım yapmak stratejik açıdan çok önemli.Çünkü sadece Bulgaristan’da değil bütün Balkan bölgesinde , Karadeniz limanları sayesinde başka ülkelerden de ham maddelere kolay ulaşımımız var. Aurubis’in Bulgaristan pazarına basmasının bir başka önemli sebebi de Pirdop ve Zlatitsa şehirlerinde bakır endüstrisinin gelenekleri. Buradaki işletme 1955 – 58 senelerinde kurulmuş ve o zamnadna beri çalışmalarına ara vermemiştir. İyi eğitimli kadronun da Aurubis müdürü için büyük önem taşımaktadır.

Plovdiv’deki Uluslararası Fuar’a 800’den fazla şirket katılıyor

Plovdiv’deki 70. Uluslararası Teknik Fuarı bugün açıldı. Fuarda dünyadan 10, Avrupa’dan 4, Bulgaristan piyasasında 13 yenilik temsil edilmektedir. 800’den fazla şirket Uluslararası Teknik Fuarı’na katılıyor. Onların 100’ü yenidir, 54’ü belli bir aradan sonra katılımına devam etmiştir. 70. Uluslararası Teknik Fuarı çerçevesinde ülkemizin önceliklerini değerlendirmek üzere yatırımcılar bir araya getirilip bir yuvarlak masa toplantısı düzenlenecek, Avrupa Madenci İşi Forumu da yapılacak. Fuar, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomik Planlama Bakanı Ekaterina Zaharieva tarafından açıldı.

lan 22 Eylül Hareketi Partisi Genel Başkanı Mihaylov “Komünist dönemde işlenen suçları cezalandırma konusunda geniş koalisyon kursunlar da görelim” dedi. Sinema Rejisörü ve 22 Eylül Hareketi Partisi Genel Başkanı Evgeniy Mihaylov “Komünist dönemde işlenen suçları cezalandırma konusunda geniş koalisyon kursunlar da görelim” dedi. Mihaylov şu sözlere yer verdi: Dev koalisyondan söz ediliyor. Özellikle Bulgar Sosyalist Partisi’ndekiler (BSP) ve eski Cumhurbaşkanı Geirgi Pırvanov, Bulgaristan Kalkınma Alternatifi Partisi’ndekiler (ABV) söz ediyor. Onların çoğu komünist dönemin istihbarat servisi DS ile ilişkilidir. Kanal 3 Muhabiri Dimitır Patarinski’nin “Büyük koalisyon onların neyine ki? Böyle büyük bir koalisyonda onların ne gibi bir temsiliyeti olacak ki?” sorusuna Mihaylov şu yanıtı verdi: 43. Millet Meclisi’nin kuruluşunun ilk haftasında aklanma kanununu meclisten geçirirlerse, komünist rejimiz suçlarıyla ilgili zaman aşımını kaldıran yasayı meclister geçirirlerse, kredi çekip de geri ödemeyip milletin mülkiyetini soyanları cezalandırma yasası çıkarırlarsa ben o zaman büyük bir koalisyonu anlarım. İşte o zaman bu konularda geniş uzlaşı olup olmadığı hemen anlaşılacak. Mihaylov, aklanma, komünist dönemde işlenen suçlar, Türklere ve Müslümanlara 1984-89 yıllarında yapılan zulümler, totaliter rejimin kampları, 90’lı yılların başında devletin mülkünü çalanlar, yok edilen DS arşivleri konusunda geniş koalisyon kurulup kululmayacağını sormak gerektiğini, işte o zaman geniş koalisyondan söz edenlerin “Bırakın bunları, bunlar geçmişte kaldı, biz bugüne bakalım” diyeceklerini söyledi. “Aktörler 25 yıldır rolünü iyi öğrenemedi” diye Mihaylov şu açıklamayı yaptı: Sorumluluğu paylaşmaktan, ulusal uzlaşıdan, teknokrat hükümetten, milli kurtuluştan söz etme arzusu görüyoruz, bunlar daha 90’lı yılların başından beri bildiğimiz şeyler, dimitır popov hükümeti kurulurken de bunlar konuşuluyordu, daha sonra adını sosyalist partisi olarak

rulurken de konuşuluyordu, lyuben berov hükümeti döneminde de öyle oldu, üçlü koalisyon dönemindeki mafya hükümeti kurulurken de öyle oldu. 96 yılında da [Başbakan Jan] Videnov’un istifasının ardından [Andrey] Lukanov ile [İvan] Kostov’un adamları programlı hükümet kurmaya hazırlıyordu, fakat Andrey Lukanov’un öldürülmesi bu senaryonun gerçekleşmesine engel oldu. 1997 yılının başında da böyle bir girişimde bulunuldu, o da Ocak olaylarının [protestolarının] ardından, 10 Ocak’ın ardından 4 gün geçtikten sonra da ulusal uzlaşı adına, bütçe oluşturmak adına, kışı çıkarmak adına Demokratik Güçler Birliği Partisi’ni (SDS) - Videnov’u değiştirip Pırvanov’u başa geçiren – Bulgar Sosyalist Partisi’yle (BSP) programlı hükümet kurma girişiminde bulunulmuştu. Sözde Avrupa kurumları da bunu yapmamızı tavsiye ediyor. O dönemin gazetelerini açıp baktığınızda özellikle solcuların o dönemde kullandıkları argümanlarla şimdiki argümanların birebir benzediğini görürsünüz. Mihaylov, bu tip yönetimleri sorumsuzca yönetmek isteyenlerin, perde arkasından iş çevirenlerin istediğini ve bu tip yönetimlerden sonra Bulgar Sosyalist Partisi’nin ve DS’ye çalışanlarının elinin daha güçlendiğini, bütünleştiğini ve zenginleştiğini ifade etti. Mihaylov, bu kuklaları yönetenleri tanımanın çok kolay olduğunu, çünkü 25 yıldır bunların hep aynı kişiler olduğunu belirtti. Mihaylov, Bulgaristan’ın asıl sorunun ekonomik sorunlar olmadığının, asıl sorunun manevȋ değerler sorunu olduğunun altını çizdi ve alhȃk ve adalet sorunları çözülmedikçe Bulgaristan’ın ilerleyemeyeceğini söyledi.

dan işletilen maden ocağından çıkarılan çinko, kurşun ve bakır, şirketin yörede bulunan fabrikasındaki ayrıştırma işlemlerinin ardından Çin ve Bulgaristan’a ihraç ediliyor Firmanın yetkilisi Tevrat Yeniyol: “Günlük kapasitemiz 200 ton olan maden ocağımızda, kış şartları. Sivas‘ın Koyulhisar ilçesine bir firma tarafından işletilen maden ocağından çıkarılan çinko, kurşun ve bakır, şirketin yörede bulunan fabrikasındaki ayrıştırma işlemlerinin ardından Çin ve Bulgaristan‘a ihraç ediliyor. Koyulhisar‘a 55 kilometre uzaklıktaki Aksu köyü yakınlarında bulunan maden ocağını işleten firmanın yetkilisi Tevrat Yeniyol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şirketlerinin bölgede geniş bir alanda maden arama izni bulunduğunu belirtti. Üretim kapasiteleri hakkında bilgi veren Yeniyol, “Günlük kapasitemiz 200 ton olan maden ocağımızda, kış şartları nedeniyle tam kapasite çalışmadığımız

ruz. Maden arama bölgemizde 50 milyon ton maden olduğu tahmin edilmektedir. Bu yerden 47 yıldır, bugüne kadar yaklaşık bir milyon ton maden çıkartılmıştır. Bu da demek oluyor ki maden bölgesi olarak zenginiz” dedi. Çıkarılan madenin, Çandır köyü yakınlarındaki fabrikalarında ayrıştırma (zenginleştirme) işlemlerinin ardından Çin ve Bulgaristan‘a ihraç edildiğini ifade eden Yeniyol, Türkiye‘nin maden zengini bir ülke olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Buna karşın izabe (madenleri ergitme, sıvı durumuna getirme) tesisi dediğimiz, madeni yüzde 100 metal haline getirecek tesisimiz yoktur. Bu nedenle madenimizi Bulgaristanve Çin‘e ihraç etmek zorunda kalıyoruz. Bu ülkelerde gerekli işlemleri yapıldıktan sonra işlenmiş madeni geri alıyoruz. Bu ülkelerde gerekli işlemleri yapılan maden, Türkiye’ye tekrar satılıyor. Bu da ister istemez pahalı oluyor.”

“ETKİLİ YARGI OLMASI İÇİN ANAYASA DEĞİŞMELİ”

Mihaylov, etkili yargı ve çalışan yargı sistemi olması için Anayasa’nın değişmesi gerektiğini ve yargı sisteminin yanlışlıklarının altında Anayasa’nın yattığını, bunun yapılabilmesi için mecliste üçte ikisini oluşturacak Anayasal çoğunluk olması gerektiğini kaydetti. Mihaylov, seçimlerden önce sağ kanadın birleşerek şunları şunları yapacağız diye imza atıp koalisyon kurması gerektiğini savundu.

Sivas’tan Bulgaristan’a Koyulhisar ilçesinde bir firma tarafın- için günlük 80 ton maden çıkartabiliyo-

Best Coffee House Best Coffee House

+90 212 537 54 97

gelerinde yaşayan Pomak kardeşlerimizin beraberliği, yardımlaşması, dayanışması ve kültürlerinin muhafazası ile geliştirilmesi açısından federasyon çatısı altında birleşmenin önemli olduğunu düşünüyorum” dedi. Yıllar önce başlatılan komünist yönetimle asimilasyon politikalarının doruğa ulaştığını söyleyen Öztürk, “Herkes bilir ki Bulgaristan‘daki Pomak ve Roman kardeşlerimize psikolojik baskı devam etmektedir. İş bulmak için din ve isimlerini değiştirmektedirler. Bu yaklaşım Ab üyesi bir devlet için kabul edilemez tutumdur. İnsan haklarına ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Bulgaristan‘dan göç etmek zorunda kalan muhacir kardeşlerimizin, inanç, kültür ve medeniyetimizin değerlerini korumayı benimseyen yeni alternatif STK’ların oluşmasını önemsiyorum. Yıllardır Balkanlar, bilhassaBulgaristan‘dan göç eden kardeşlerimizi ideolojik saplantılarına kurban eden, rant devşiren, siyasi beklentilerine alet eden bazı yapılara karşı alternatif STK’lardan biri olmasını arzu ediyorum. Tıpkı kısa süre önce kurulmasına rağmen medeniyetimizin değerleri doğrultusunda çok önemli projeleri hayata geçiren Balkanlar Kültür ve Yardımlaşma Derneği gibi. Biz de federasyonumuzun destekçisi olacağız. Gerek ülkemizde, gerekse Bulgaristan‘da yaşayan soydaş ve Müslüman kardeşlerimizin her zaman yanında olacağız” diye konuştu. Milletvekili Mustafa Öztürk, Bulgaristan ve Türkiye arasındaki siyasi gelişmelerden de bahsetti. Öztürk, “Yıllardır Bulgaristan‘daki kardeşlerimizin din, kültür ve dil konusundaki meselelerini göz ardı eden, Bulgaristan‘daki soydaşlarımızın ve Müslüman kardeşlerimizin refahı için değil kendileri için siyaset yapan, gençlerin önünü tıkayan,Türkiye ilişkilerine mesafe koyan HÖH’ün (Hak ve Özgürlükler Hareketi) yeni lideri Lütfi Mestan ve ekibi ile cumhurbaşkanımızın kabulünde bir aradaydık. Kabulün öncesinde ve sonrasında, geçmişteki yanlışların sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu, Türkiyeile ilişkileri arttırmak istediklerini, Türkiye‘nin hem bölge, hem de kendileri için umut olduğunu ifade etmelerini ve Türkiyesiz yapamayacaklarını anlamalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Ama yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu hareketin temel zihniyet ve bakış açısını değiştirmeleri gerektiği halkın dillendirdiği en önemli husustur. HÖH daha fazla adım atmalı, halkın güvenini kazanmalı, yapacağı icraatlarla samimiyetini göstermelidir. Şeref başkanları Ahmet Doğan ve kuruluşundaki dinamiklerin etkisinden kurtulmalıdır” dedi.

Best Coffee House


6

Bulgaristan T端rklerinin Sesi


Bulgaristan Türklerinin Sesi 7

şehir Misionis’in kalıntıları arkeologları şaşırtıyor Bulgaristan’da Müftü İkinci Tur №: 9 Antik Günümüz Tırgovişte şehrine yakın an- zenginliğine işaret ediyor. Bilim adamları tik ve Ortaçağ kenti Misionis’in arkeo- 80 adet cam bardak kalıntıları buldu. Onun Ya r d ı m c ı s ı K i ş i s e l BGSAM

8 partili yeni Sofya parlamentosu hükümet kurmak için ortak dil bulamadı. 7 gün devam eden görüşmelerden sonra toplanan GERB partisinin akıl adamlar heyeti, ikiye bölündü. İl ve ilçe parti yetkililerinden oluşan birinci grup hemen yeni seçim yapılmasında ısrar ederken 84 milletvekili ile Avrupa Birliği parlamentosundan gelen 7 vekil ikinci tur görüşmelere geçilmesinde ayak dirediler. Başkan Boyko Borisov Brüksel “yeni kabineyi kurmamızda ısrar ediyor” yeni hükümetin kiminle kurulacağına karar vermiş değildi. İkinci tur görüşmeler öncelikle sağ merkez gruplaşma olarak ortaya çıkan Reformcu Blokla başlayacak ve Sosyalist Parti, “ABV” partisi ve Milliyetçi Cephe ile devam edecektir. Şu anda GERB partisi ile Rebormcu Blok en yakın konumda bulunmaktadır, fakat ikisisinin oy toplamı 107 olduğundan, istikrarlı bir kabine kurmaya yeterli değildir. Sosyalist Parti (BS) GERB partisi ile aynı kabineden buluşursa dağılıp erime kabusundan kurtulamıyor, aynı zamanda GERB-ci militanlar da aralarındaki husumetin katı düşmanlığa dönüşmesini sanki her zamankinden daha fazla istiyor. Milliyetçi Cephe’nin “soya dönme siyasetinin” daha da şiddetli devam etmesi yönündeki kararlılığı, soydaşların seçme ve seçilme haklarından men edilmesi, camilerde Bulgarca konuşulması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin AB yolunun kesilmesi gibi konularda sert tutumlu ve ödünsüz tavrını bir HÜKÜMET PROGRAMINA dahil etme şimdilik imkânsız olduğundan dolayı, koşulsuz ve sözde ilkeli destek sağlama çabaları biraz da kabulü olanaksız gibidir. Bulgaristan’ın İlerleme Alternatif Partisi ABV ile görüşmelerde ilkesel konularda devam edecektir. Beliren tabloda renklerin birbirine bağlanması ve resmin tamamlanması şimdilik olanaksız gibi görünse de, ULUSAL DEĞERLERE DAYANAN BİR İLKESEL POLİTİKAYA DAYANAN BİR HÜKÜMET PROGRAMI MECLİSTEN GEÇEBİLİR. Şu dönemde bu kabine bildirisinin esasında 2015 bütçesi, sağlık sektöründe işlerin yoluna koyulması, eğitim öğretim alanında reforma ışık yakmak olabilir. Bulgaristan ekonomisinin belini bükense elektrik enerjisi sektöründe işlerin sarpa sarmasıdır. Bir yandan “Kozloduy” AES’de Avrupa Birliği içinde en ucuz elektrik enerjisini üreten bu santral sanki halkın hizmetinde değil ve yalnız enerji oligarşisine hizmet veriyor. Öte yandansa, iki gün önce transformatörlerinden biri patlayan “Maritsa İstok” Kömür Elektrik Santrali, Amerikalıların mülkünde olup, Balkanların en pahalı elektrik enerjisini üretiyor ve Bulgar devlet Elektrik Şirketi “NEK) e satıyor. Bu pahalı elektriği satın alıp kullanıcıya ucuza satmak zorunda olduğunu gizlemez olan NEK’in borçları artık 3 milyar leva (bir buçuk milyar Euro) oldu. Kamuoyu NEK’in özelleştirilmesine tepki göstermez oldu. Enerji sektöründe bir de başlayıp da bitirilemeyen ve son 8 yılda bir ceset gibi ortada yatan ve Bulgaristan’ı Skoholm Mahkemelerine sürükleyen “Belene” AES var ki, bitirilmesi için gerekli olan 20 milyar Euro’yu bulmak imkânsız olduğu gibi, değişen enerji pazarı koşullarında ilgili tarafları birleştirecek çizgileri bulmak da zordur. Bu santralin Rus teknolojisiyle donatılması planları Balkanlardaki AB enerji hâkimiyeti planlarıyla da ters düşüyor. Uzun vadeli hükümet görüşmelerinde ana konulardan biri olan “Kozloduy” AES’ne 7. blok ilave etme planları da keskin tartışma konularından biridir. Uzman araştırmalarında, Bulgaristan’da enerji sektörünün geliştirilmesi, ülkenin genel ekonomik kalkınma planlarına bağlı olmalıdır, eğer ülkenin geleceğine ilişkin uzak görüşte ağır sanayi ve işleme sanayi gibi iş dallarına ağırlık verilmeyecekse, yalnız ev ve kamu kullanımına gerekli elektrik enerjisi bugünkü tesislerde de üretilebilir. Devam www.bghaber.org

lojik kazıları 50 yıldan beri devam ediyor. Ünlü arkeolog Dimitır Ovçarov’un başlattığı araştırmaları, tarihçi ve arkeolog olan oğlu prof. Nikolay Ovçarov devam ettirdi.Arkeologlar bu yaz eski şehrin temellerinde çok önemli tarihi eserler buldu. Bu objeler Tırgovişte yörelerinde yaşayan insanların yaşamı, gelenekleri ve geçim kaynağı hakkında ipuçları veriyor. Prof. Ovçarov’a göre, Misionis şehrinin anlamı Miziya olarak algılanabilir. Orada bulunan birçok metal para ve ticaret yerleri kalıntıları, şehirde insanların zengin olduğunu gösteriyor. Hayvan kemiğinden işlemeli objeler, gümüş yüzük, altın kaplamalı küpe, dağ kristallerinden küpeler ve dökme cam kaplar bulundu. Cam objelerin bulunması Misionis’in

yakınında şarap ve yemek kaplarına rastlanıldı. Günümüz restoran ve konuk evlerine benzer antik yerlerin de, tam bu eski meydanda bulunduğu tahmin ediliyor.Prof. Ovçarov “Bizim topraklarımızda 5.- 6. asırdan kalan hanlara rastlamak arkeolojide çok nadir olduğunu söyleyebilirm” dedi: “Şimdi bu yaz elde ettiğimiz bulgularıdeğerlendiriyoruz, Temmuz, Ağustos, Eylül arkeolojik bulgularını da derleyeceğiz. Burada bütün bir han bulundu. Birçok cam kap bulundu. Benzeri bir han, İtalya Pompeii’de var. Misionis’teki han da buna benzer. 14. asırda bu şehirden insanlar toprakları terkediyor. İnsanlar vadiye iniyor. Şehir de Türkçe’den Eski Cumaa adını taşımaya başlıyor. Misionis şehrinin anısı ise günümüz Tırgovişte’ye taşındı.

limatıyla yapılan Balkan Festivali, törenlerle 10’uncu kez başladı. Açılış töreninde 10 ülkenin temsilcileriyle, zeybek oyunlarını izleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Festivalle, İzmir Balkanlar, Balkanlar İzmirolacak” dedi. Kentte ilk olarak Balkan festivali, Atatürk‘ün talimatıyla, 1935 yılında düzenlendi. 1936 yılında ikincisi düzenlendikten sonra Atatürk‘ün rahatsızlanıp hayatını kaybetmesiyle festival de bir daha düzenlenmedi. Ancak 70 yıl sonra 2007 yılında, festival yeniden canlandırıldı ve düzenlenmeye başlandı. Bu yıl 10’uncu kez yapılacak olan festivalin açılışı için Cumhuriyet Meydanı’nda tören düzenlendi. Bosna Hersek Fahri Konsolosu Kemal Baysak’ın açılış konuşmasının ardından Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, katılan ülkelerin temsilcilerine konuştu. Atatürk‘ün talimatıyla düzenlenen festivali, yeniden canlandırmanın ve de-

getiren Kocaoğlu, “Bu festivali önümüzdeki yıllarda da gençler yaşatacak. Bugünlerde ihtiyacımız olan barışı, bu festivallerle geliştireceğiz. Festivalle, İzmir balkanlar, balkanlar İzmir olacak. Her bir misafirimiz bizim gönüllü elçilerimiz olacak” dedi. Açılış töreninin ardından Türk ekibinin, zeybek gösterisini izleyen Aziz Kocaoğlu ve katılan ülkelerin temsilcileri, Konak Meydanı’na kadar kortej yürüyüşü yaptı. İzmir‘de,Türkiye‘nin yanı sıra Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ,Kosova, Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Yunanistan katıldığı festival, 5 gün sürecek. Hafta boyunca Konak Meydanı her gün saat 17.00’de konuk ülke ekiplerinin gösterilerine sahne olacak. Cumartesi günü Bornova, Pazar günü Çiğli, Pazartesi günüMenderes, Salı günü ise Gaziemir‘de saat 18.30’da düzenlenecek etkinliklerle festival coşkusu ilçelere taşınacağı açıklandı.

rüyüş Yarışması’nda bireysel bayanlar ve erkeklerde birincilikleri Türkiye‘den Yeliz Ayyıldız ve Kadir Çolak elde etti. Bayanlar takımda Romanya, erkekler takımda ise Türkiye kazandı. Aktekke Kent Meydanı’nda gerçekleştirilen final etkinliği, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Daha sonra Karaman Bifa Lisesi Halk Oyunları Ekibi tarafından folklor gösterisi sunuldu. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlık Müsteşarı Feridun Bilgin, burada yaptığı konuşmada, yarışmanın finalinde ülkemizin güzide şehirlerinden Karaman‘da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Balkan ülkeleri arasındaki dostluk, kardeşlik duygularını pekiştiren, toplumlar arasında kaynaşmayı sağlayan yarışmanın Türkiye‘de ve Karaman‘da düzenlenmesinin sevindirici olduğunu ifade eden Bilgin, şunları kaydetti: “Ülkemizin en ücra köşelerinde vatandaşlarımıza hizmet götüren PTT her yıl düzenlediği uluslararası etkinliklerle bizlere ayrıca moral vermektedir. PTT ülke genelinde bulunan 4 bin 414 iş yeri ve 39 bin personeli ile milletimizin her zaman en iyisine layık olduğu bilinciyle çalışmalarına de-

ucuzunu sunan PTT, uluslararası kültürün, sporun ve birçok etkinliğin içinde yer alıp, ülkemizin yurt dışında tanıtılmasına büyük katkı sağlamaktadır.” Karaman Valisi Murat Koca, Karaman‘ın Balkan ülkelerinde iyi bilinen bir kent olduğunu söyledi. Misafir ülkelerden üçünü ziyaret etme fırsatı bulduğunu anlatan Koca, “Oradaki eserleri gördüm, hiç yabancılık çekmedim. Orada atalarımızın izleri sapasağlam duruyor. Türk izleri Balkanlar’da ve şu anda orada yaşayan, ülkemizle gönül bağı olan insanlarımızla beraberiz. Yarışmacılara başarılar diliyorum” dedi. PTT Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Osman Tural da katımcılara başarılar diledi.

Bİzmir‘de a l kilki a1935nyılındaFAtatürk‘ün e s t ta-i vvamaettirmenin l i , mutluluğunu B a şyaşadığını l a ddileı

43. Balkan Ülkeleri Postacı Yürüyüş Yarışması Karaman‘da yapılan 43. Balkan Ülkeleri Postacı Yü- vam etmektedir. Müşterilerine hizmetin en iyisini ve en

YARIŞMA SONUÇLARI Yarışmaya, bayanlar ve erkekler kategorisinde Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Kosova,Makedonya, Bosna Hersek ve Romanya‘dan postacılar katıldı. Bayanlarda birinciliğiTürkiye‘den Yeliz Ayyıldız, ikinciliği Romanya‘dan Andrea Arsına, üçüncülüğü ise Michaela Acatrinei kazandı. Erkeklerde ise birinciliği Türkiye‘den Kadir Çolak, ikinciliği Erdem Vural, üçüncülüğü Hanifi Çobanoğlu elde etti. Takım halinde ise bayanlardaRomanya birinci, Türkiye ikinci, üçüncü Bulgaristan olurken erkeklerde Türkiye birinci,Arnavutluk ikinci, aynı puanı alan Bosna Hersek ve Kosava üçüncü oldu.

Uğurlu Kozmetik Temizlik Kimyasalları Gıda Dolum İthalat ve İhracat

UĞURLU KOLONYA

UĞURLU

Adres: Barbaros Hayrettin Paşa Mah. 1001 Sok. No:36/a Gaziosmanpaşa, İstanbul, Türkiye

İstanbul Te l : +90 (212) 537 63 54

Resim Sergisi Açtı

Bulgaristan’da müftü yardımcısı kişisel resim sergisi açtı- Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Mümün: “Sergimin Bulgaristan’da İslam’da resim sanatının yasak olduğuna dair önyargıların yıkılmasına hizmet edeceğini umuyorum”SOFYA (AA) – Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Birali Mümün, açtığı kişisel sergiyle “İslam’da resim sanatının yasak olduğuna dair önyargıların yıkılmasına hizmet edeceğini umduğunu” söyledi. Bulgaristan‘da müftü yardımcısı kişisel resim sergisi açtı- Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Mümün: “Sergimin Bulgaristan‘da İslam’da resim sanatının yasak olduğuna dair önyargıların yıkılmasına hizmet edeceğini umuyorum “Sofya (AA) -Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Birali Mümün, açtığı kişisel sergiyle “İslam’da resim sanatının yasak olduğuna dair önyargıların yıkılmasına hizmet edeceğini umduğunu” söyledi. Başkent Sofya‘daki Sredetz Galerisi’nde “Vurgular” adlı üçüncü kişisel sergisini açan Mümün, açılış töreninde yaptığı konuşmada, hobi olarak resimle uğraştığını, tablolarında dinsel konuları içeren motifleri işlediğini söyledi.Mümün, resim sergisinin ülkedeki farklı dinlerin temsilcileri, kültür ve bilim çevrelerinden kişileri bir araya getirmesinden büyük mutluluk duyduğunu aktararak, “Vurgular adını verdiğimiz bu serginin diğer adı ‘Köprüler’ de olabilir. Sanat insanlar arasındaki en doğal köprüdür. Aramızdaki farklılıklara rağmen hepimiz birlikte yaşayabiliriz. Sadece denemek lazım” dedi.Başmüftü Yardımcısı Mümün, AA’ya yaptığı açıklamada, bugünlerde terör eylemleri gibi çeşitli provokasyon olaylarının Müslüman dünyasının imajını karaladığını belirterek, bu tür sanatsal çalışmaların İslamiyetin iyiliği ve hoşgörülüğünü ortaya çıkardığını kaydetti.Törende konuşan Başmüftü Mustafa Aliş Haci de meslektaşının başarısından mutluluk duyduğunu paylaşarak “Ressam Mümün, bu çalışmasıyla dinin sadece ibadet yerlerinde yaşanan kapalı bir olgu olmadığını, ayrıca tüm toplum önünde sanatın gücüyle de sergilenebileceğini gösteriyor” dedi.Kültür Bakanlığı Sredetz Galerisi’nde bir hafta açık kalacak serginin açılışına Bulgar basını başta olmak üzere birçok Sofyalı sanatsever ilgi gösterdi. -Bulgaristan’da müftü yardımcısı kişisel resim sergisi açtı-Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Mümün

Marmaris Turizm İstanbul Otogar 0212 658 20 65

Marmaris Turizm - 0212 658 20 65 500 Evler - 0531 450-46-85


8

Bulgaristan Türklerinin Sesi

oy ticaretini mercek altına alacak Ç a t l a t a n B a k ı ş l a r Türk Dünyası’nda Acı Bir Yıldönümü AGİT, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Seyhan ÖZGÜR Kırgızistan’ın dünyaca ünlü yazarlarından Cengiz Aytmatov’un meşhur romanındaki Mankurtlara dönüşmüş bir toplum haline geldik. Hızla millet vasfından toplum vasıfsızlığına dönüşüyoruz. Elbette bu sadece bizim ülkemize mahsus bir durum değil. Bütün dünyaya şamil bir şekilde, milletleri millet yapan kültürel değerler ve tarihi miraslar hızla değersizleştiriliyor ve yok oluyor. Bugün sadece şekil şartlarına önem vererek gününü gün etmeye çalışan zihniyetin topluma egemen olması dolayısıyla ortalıkta mankurt gibi gezen insanlardan müteşekkil hale gelindi, geliniyor. Öz ise Allah’a emanet… Bizi biz yapan değerlerden birisi de 4 Ekim 1938 yılında Sovyet Rusya tarafından kurşuna dizilerek idam edilen ünlü Türk Edebiyatçısı Çolpan’dır… 1897 yılında Türkistan’da bugünkü Özbekistan’ın Fergana vilayetine bağlı olan Andican kentinde doğdu. Gerçek adı Abdülhamit Süleyman’dır. Çolpan (Tan Yıldızı) onun takma adıdır. Çolpan Türkistan’daki Cedit, döneminin en önemli şairidir. Hem medresede, hem Rus okullarında öğrenim görmüş; Arapça, Farsça, Rusça ve İngilizce öğrenmiştir. Mevlâna, Sadi, Hafız, Hayyam, Ali Şir Nevayî, Fuzülî gibi Türk ve İslâm yazarlarını okumuştur. Devrin diğer ceditçileri gibi Osmanlı, Kazan, , Kırım ve Azerbaycan Türk edebiyatlarınıyakından takip etmiştir. Türkiye’den Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif Ersoy gibi şair ve yazarları yakından tanımıştır. 1917-1918 yıllarında Orenburg’da “Vakit” Gazetesi’nde çalışırken Başkurt Millî Hükümeti’nin de sekreterlik görevini de yürütmüştür. Başkurdistan’ın Ruslarca işgali, Komünizmin vaat ettiği sözde “hürriyet”inin tamamen yalan olduğunu anlamasını sağlamıştır. Ülkesine dönmüş ve Türk halkına vurulan çelik prangaları Türkçe’nin yıldırımlarıyla parçalamak için daha çok şiirler yazmaya başlamıştır. Ayrıca hikâyeler, oyunlar kaleme almıştır. 1920-1926 yılları arasında ise Oyganış <Uyanış> (Taşkent 1922), Bulaklar (Taşkent 1924) ve Tan Sırları (Taşkent 1926) adlı eserlerini yayınlamıştır. Bu eserlerinde yer alan toplam 119 şiir, millî sembolizmin eşsiz örnekleridir. Çolpan, millî meseleler yanında sosyal buhranları da işlemiştir. Dönemin Kazak Türkü yazarlarından Magcan Cumabay gibi Türk İstiklâl Savaşı’nı gönülden desteklemiş ve bu amaçla şiirler yazmıştır. 1920’li yıllarda Türkiye’de Anadolu’yu işgal eden Batılı güçlere karşı verilen savaşı da yakından takip eden Abdulhamid Çolpan, Türk milletinin iyi tanıdığı “Tufan” adlı şiirinde; “Ey İnönü, ey Sakarya, ey istiklâl erleri, Yürü mazlumlar tufanının öç alguçı selleri”, diyerek Türkiye’nin yanında olduğunu açıkça ilan etmiştir. Bu aynı zamanda Türkistan’dan Türk Kurtuluş Savaşı’na gönderilen yardımları da harekete geçirmiş, Buhara’da, Semerkant’ta, Kaşgar’da kadınlar alyanslarını dahi satarak Türkiye’ye yardım olarak göndermişlerdir… Bu şiiri ve diğer yazı ve sözlerinden dolayı Ruslarca birçok kez yargılanarak, hapsolunmuştur. Bu arada Türkistan’a sözde adalet ve eşitlik getirmek maskesi altında Kızılıordu işgali de sürmektedir. O dönem yazdığı “Güzel Türkistan” şiirinde hemşehrilerine seslenir: Güzel Türkistan sana ne oldu? Seher vaktinde güllerin soldu, Çemenler solmuş kuşlar hem feryat Hepsi mahzun, olmaz mı dil şad? Bilmem niçin kuşlar uçmaz bahçelerinde Birliğimizin sarsılmaz dağı Ümidimizin sönmez çerağı Birleş ey halkım, gelmiştir çağı, Bezensin şimdi Türkistan bağı. Davran halkım artık yeter bunca cevr ü cefalar Bayrağını al, kalbin uyansın, Kulluk, esaret kamilen yansın, Kur yeni devlet, düşman irkilsin Yüce Türkistan ayağa kalksın Kendi öz vatanının gül bahçelerinde… Daha sonra bu şiir, bir marş haline dönerek bütün Türk Dünyası’na yayılmıştır. Kullandığı dil sade bir Türkçe ve şiir tekniği özgündür. Ruslar ve işbirlikçileri bile Çolpan’ın sanat gücüne hayrandır. Sovyet rejiminin propaganda masalları karşısında o, gerçekleri pervasızca işaret etmeye devam etmiştir. Çolpan rejim için tehlikelidir! Önce “rejimin sözcüsü bir şair” yapmak için çok gayret gösterirler. Yapılan her öneriyi elinin tersiyle iter. Stalin’in talimatıyla 1930’lu yıllarda şiirleri yüzünden sekiz defa tutuklanır. Hapishanede de yazar. Ancak bunları yayınlayacak bir yayınevi Türkistan’da ne yazık ki kalmamıştır. Eserleri halkın dilinde ve gönlünde yayınlanmaya başlar… Hapisten her çıkışında davasına kaldığı yerden devam eder. Stalin devrinde 1937’de halk düşmanı ve milliyetçi olmakla suçlanıp yeniden tutuklanır ve Rusların meşhur ‘Aydınları Temizleme’ harekâtı esnasında elinden kaleminden başka hiç bir silahı olmayan Çolpan, 4 Ekim 1938’de kurşuna dizilerek şehit edilir… Cesedi, mezarı türbe haline gelir ve Türk halkında millî bilinç uyanmasına vesile olur korkusuyla imha edilir… O, milletini ve şerefini her şeyin üzerinde tutarak, bir kahraman gibi şehit olmuştur. Vefatından tam 19 yıl sonra; 1957 yılında Çolpan’ın medeni hukuk yönünden suçsuz olduğu ve yanlışlıkla idam edildiği Sovyet Mahkemelerince kabul edilir. Ancak eserlerinin basılmasına izin yine de izin verilmez. Ta ki Özbekistan Devleti yeniden bağımsızlığını kazanıncaya kadar… Allah, O’na ve bütün şehitlerimize rahmet ve ihsanda bulunsun…

Teşkilatı (AGİT)’nın misyonunun Elçisi Audrey Glover, 5 Ekim’de düzenlenecek olan seçimlerde yeni s e çim yasasının uygulanıp uygulanmadığı, yolsuzluk sinyalleri, oy ticareti, seçmenlerin manipüle edilmesi gibi durumların mercek altına alınacağını söyledi. Nihai sonuçların misyon temsilcilerini ilgilendirmediğini söyleyen Glover, AGİT’in ilgi alanına giren öncelikler arasında oyların doğru ve şeffaf bir biçimde sayılmasını, sonuçların doğru hesaplanmasını, seçim sürecinin dürüst ve tarafsız olmasını sıraladı. 1997’den buyana AGİT, Bulga­ris­ tan’da sekizinci kez seçimleri izleyecek. AGİT üyeleri, ülkemize Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine gelecek. Misyonun temel ekibi 12 temsilciden oluşup Sofya’da konumlanacak. Glover, “Misyonun seçim gününde sınırlı sayıda seçim sandığını ziyaret edecek olmasına rağmen, seçim günü sistemli bir biçimde gözlemlenmeyecek.” ifadelerine yer verdi. AGİT, Merkez Seçim Komisyonu ve İçişleri Bakanlığı ile olan işbirliğine yüksek not verdi. Seçimlerin ardından, AGİT’in bir rapor hazırlaması bekleniyor.

Köye gelecek bir doktor damat bulacak kıza iki odalı daire veriyor

Hekimlerin göçü- sıradan ikametten kozmopolit yolculuklara kadar giden süreç Küçük bir dağ köyünün muhtarı çok orijinal bir ödül veriyor. 970 nüfuslu köye doktorluk yapmak üzere, köye gelecek bir doktor damat bulacak kıza iki odalı daire veriyor. Fıkra benzeri bu durum, Bulgaristan’da sağlık sisteminin acınacak durumunu gözler önüne seriyor.Bulgar Bilimler Akademisine bağlı Etnografya Müzesinde bugün başlayan konferansın adı da “Beyaz önlüklü göç” olacak ve sağlık işçileri ile tıp uzmanlarının yurtdışından göçü incelenecek.”Yurtdışında Bulgar, Bulgaristan’da yabancılar, kurumlar, teşkilatlar ve toplumsal hayat” paneline Yeni Bulgar Üniversitesinden doç. Anna Krısteva da katılacak. “Bulgar göçünün en belirgin örneği doktorların yurtdışına akımıdır” diye anlatıyor bilim adamı. Doç. Krısteva, “Doktorların göçü en çok incelenen bir süreçtir, çünkü dört boyutlu bir sosyal sermaye kayıbı sözkonusudur” dedi. “İlk boyutu meslekidir. Hekimler yüksek kalifiye ve aydın göçün bir ana yüzü. İkinci boyut ekonomiktir. Sağlık sektörü gelişmiş ekonomilerde muazzam paya sahip ve gelişecektir. Üçüncü boyutu insanidir. İşinde ve görevinde sorumluluk simgesi Hipokrat yemini eden başka bir meslek grubu yoktur. Dördüncü boyut ise demokratiktir. “Sınır tanımayan doktorlar” topluluğu yeryüzünün her köşesinde insani yardım ve sağlık hizmeti sunan bir örgüttür. Bulgaristan’daki doktorların da aktif bir vatandaş ve toplumsal görüşü var. Demokratik değişimlerin ilk yıllarında onlar hep toplumsal eylemlerin ön saflarında oldu. O yüzden doktorların göç etmesi bir sosyal sorun olarak algılanır”. Hekimler artık göçmenden ziyade,

yer değiştiren ve hareketlililk içinde olan bir kesme dönüşüyor. Politik çevreler bunu doktor kayıbı olarak niteliyor, genç aydınların gitmesi, eğitime yatırım ve hazır yetişmiş kadroları elden çıkarma eğilimi olarak görüyor. Bulgaristan’ı gelişmiş ülkelerin sağlık sistemine eleman bankası olarak algılıyor siyasiler. Oysa doktorlara sorarsanızi bu göçün arkasında onurlu işler ve emeklerine uygun maaşlara işaret edecekler. Doç. Krısteva burada iki görüşün mevcut olduğunu vurguladı: “Biri devlet görüşü, diğeri ise, hayatı kendi ellerine alan sorumlu insanların fikirleri. Politikacılar bu büyük göçün aslında kendi siyasi başarızılığın bir uzantısı olduğunu anlamak istemiyorlar. Bu yıl Sofya Tıp Akademisinde diplomalar verilirken, en büyük tıpçılardan birisi “Genç doktorların %80’i yurtdışında çalışmak istiyor” dedi. Bizim politikacılar şikayet ederken, doktorlar hareketlilik ve mobil olma konusunda farklı yöntemler uyguluyorlar: “Örneğin bir doktorun, Paris’in en zengin semtlerinde muayenehanesi vardır, ortağı olan doktorun ise Almanya’da muayenehanesi var. Onlar ikisi gelip, Bulgaristan’da bir özel klinik açıyorlar. Fransız hekim ayda bir hafta Bulgaristan’da çalışıyor, üç hafta Fransa’da. Alman doktor ise iki hafta Sofya’da, iki hafta Almanya’da. Dolayısıyla böyle bir iş dengesine varmışlar. Mobil sermeyeyi maddi sermayeye dönüştüren doktorlar da var. Bir süreliğine yurtdışına gidip, iyi paralar kazanan tıpçılar var. Sonra Bulgaristan’a dönüp, yurtdışında kazandıkalrı paraları burada yatırım olarak kullanıyor. Doç. Anna Krısteva “Doktorların bu hareketliliği ve mobil olması, kökten göçe karşı en iyi bir önlem”dedi.

Silistre’de “Sansürsüz Bulgaristan” (SB) partisi ofisi önünde 2 275 (iki bin iki yüz yetmiş beş kişi) günlerdir dikiliyor. SB Başkanı N. Barekov bu seçmenlerin oylarıyla Avrupa Birliği Parlamentosunda sandalye kaptı. AB seçiminde kişi başı vaat ettiği 50 (ellişer) levaya 5 Ekim 2014 günü 50 (ellişer) leva daha ekleyip borcunu ikiye katladı. Kişi başı 100 leva yani toplam 227 000 (iki yüz yirmi yedi bin) levayı bekleyenler dikilmeye devam ediyor. Silistre Sofya’dan 600 kilometre, Brüksel’den ise 2 bin km uzak, haykırsalar bile duyulmaz. Mahkemeler harıl harıl oy tüccarlarının davalarına bakıyor. Ama vaat edip de zavallı seçmeni aldatanlarla ilgilenen yok. Polis olaylara seyirci kalıyor. Ofiste kimse yok, kapısı kilitli, büyük büyük soz verenler yerin dibine dalmış gibi. Barekov Brüksel’e kaçtı. Ona inanmalarının sebebi ise “ben sizi mafyadan kurtaracağım” sözleridir. Halkın ağzında “bizi aldattı, en büyük mafya kendisi” sözleri dillendikçe dilleniyor. Kiminle toplanırsan onun gibi olursun diyenlere hak vermemek olmaz. Barekov’u Ahmet Doğan yarattı. Önce 12 Mayıs 2013 sabahı, Kostenbrot kasabasında 350 bin boş seçim bülteni bulundu. Barekov bir TV 7 müdürü olarak GERB partisine karşı hortladı. Anlattı, gösterdi, yazdı, çizdi top Baş Savcılıkta rafa kaldırıldı ve işin yoksa bekle. 350 bin oy da ne ki, bizde 1 milyondan fazla hiçbir seçimde oy kullanmayan ama bültenleri hep sayılan “ölü canlı” var.” İnsan elini vermesin ardından kolunu istiyorlar. İşte böyle bir haberin ardından Barekov pohpohlanarak şişirildi, meydanlara indi, bastonlu nineciklere kendini anlattı, uzun zamandan beri akşam yemeği yemeyenlere köftecik, kebapçık yedirdi, kola bira ikram etti ve adı akıllarda kaldı. Neredeyse kahraman oldu. Ahmet ona da yedirdi içirdi. Karıyı boşa yenisini al, “ruhun yenilensin,” dedi. Yeni ev, yeni araba aldı, boşanma davası sonuçlanmadan yenisini aldı, adam oldum sandı. Seçimden 10 gün sonra her sözünün boş olduğu, en büyük yalancıların önde gidenlerinden olduğu anlaşıldı. Onun partisi Ahmet Doğan partisine bir kız parti olarak kurulduğu hemen anlaşıldı. Barekov parayı verenin isteğine göre propaganda yaptı, savurdu ve saldırdı. Meclise 15 milletvekili ile girdi. SB kampanyası anti-Türk, antMüslüman, anti-İslam temeline oturtuldu. Düşmanca saldırılılar sonucunda soydaşların çifte vatandaşlığının kaldırılmasına, bayramda Türk – Bulgar sınırının kapanmasına, Türkiye’ye AB kapısının kapanmasına kadar ağızlarına geleni konuşturlar. Söylediklerinin hepsi DPS-HÖH partisi fahri başkanı A. Doğan ile kukla Genel Başkanı L. Mestan’ın söylemek istedikleri ama bazı nedenlerden dolayı söyleyemedikleri sözlerdi. İkinci perde: Türklere ve Türkiye’ye karşı saldırılarda en şiddetli olan Milliyetçi Cephe temsilcileri ile Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşlar GERB partisi heyeti arasında bugün Sofya’da bir “ORTAK YÖNETİM BİLDİRİSİ” imzalanması konusunda görüş birliğine varıldı. Böylece seçime katılan ve meclise giren partilerin her biriyle dört günden beri ayrı ayrı yürütülen görüşmelerde durgunluk çizgisi aşıldı. GERB partisinin öne sürdüğü 18 maddelik öncelikli programın 14 maddesini değişikliksiz kabul eden MC ile anlaşmazlıklar ancak Sağlık Hizmetleri Kasasındaki tekelci durumun yeniden düzenlenmesi; sosyal sigorta sistemi içinde emeklilik reformu yapılması gibi sorunlara takıldı. Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS-HÖH) dışında bütün politik güçlerle kuvvet birliği yapma konusunda uzlaşma ve sözleşmeye gidilmiştir. GERB partisinin Başbakan ve bakanları gösterme hakkına sahip olduğunu kabul eden MC, kabineye uzman düzeyinde hizmet sunacağını ve bu kişilerin her biriyle ilgili politik sorumluluk taşıyacağını şimdiden açıkladı. Komşu ülkelerle siyasi ilişkiler konularında MC, Türkiye Cumhuriyeti ile devlet sınırının daha da güçlendirilmesinden yana çıkarken, Ankara’nın Avrupa Birliği üyeliğine kesinlikle karşı olduğunu bir daha açıkladı, Makedonya ile Sırbistan’ın ise AB üyeliğinin desteklenmesini istedi. HÖH-DPS partisini dağıtılması gereken bir “kooperatif” olarak tanımlayan milliyetçiler Bulgaristan Türk azınlığına karşı DPS karşıtı bir görüş sahibi olduklarını açıkladılar. Hükümet kutra temaslarının birinci tutu devam edecek. B a ş k a b i r b a k ı ş a ç ı s ı : B S P ’ n i n s i n s i l i ğ i : Bu arada, Batı basınından galen haberlerde, Boyko Borisov ‘a ve GERB yönetimine Avrupa Halk Partisi çevrelerinden, aslında zamanını doldurmuş olan, meclisteki sandalye sayısı 39 olan ve ikinci politik parti durumunu koruyan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile arasını ılımlı tutması ve yarın (17 Ekim 2014 – Cuma) SB partisinden de Genel Başkan N. Barekov dışında destek istenmesi sağlık verildi. Bu gelişmelerin altında, GERB partisinin kendi başına HÖH-DPS partisi tarafından yönetilen ve devleti paralize eden mafya-oligarşi-ahtapotuna karşı BSP dışında bir mücadeleye girişmeye pek istekli görünmemesidir. Endişelerin temelinde böyle bir hareket başlatanın karşısında bir) Rusya’nın Balkanlar ve özellikle Bulgaristan’daki çıkarlarını ile iki) BSP’de bu karışık işlerin içinde olduğundan muhalefet cephesinin çok geniş olacağıdır. Bir AB milletvekili olan N. Barekov dışında Sansürsüz Bulgaristan Partisi kadrolarının hükümet ortaklığına katılarak, HÖHDPS menfaatlerini koruyan bir Truva Atı rolü oynamaları da olasılıklar arasındadır. RB partisinin yeni durumu: GERB partisi yetkili temsilcilerinin Reformcu Blok’la kabine ortaklığına çok sıcak bakmamalarının ardında yatan ise, eski Başbakanlardan İvan Kostov’un kurduğu bir uzantı olan ve RB içinde bulunan Güçlü Bulgaristan Hareketi (DCB) Başkanı Radan Kınev’in B.Borisov ile henüz aşılmamış kişisel anlaşmazlıkları bulunmasıdır. Bu politik ortaklardan biri olan Bulgaristan Sivil Cephesi Başkanı (BKP yönetim çevrelerinden gelen), Çar Simiyon iktidarı sırasında AB’nde komiserlik yapmış biri olan Bayan Migleva Kuneva’nın GERB yönetimiyle perde ardı gizli görüşmelerde bulunmasıdır. Bu durumda en sağlam ve en sağlıklı sağ politikayı yürütme niyetinde olan RB aslında BİR TEK BAŞKAN tarafından yönetilmediğinden birinci tur ile ikinci görüşmeler arasında konumlarını sabitleştiremezlerse, pozisyon kabına uğrayıp kabine ortaklığı dışında kalabilirler. Bulgaristan yakın tarihinde bu denli ağır hükümet ortaklığı görüşmeleri yürütmemişti. Meclisten sandalye kapan partinin birbirinden bu denli idesel uzaklıkta bulunması, ülkenin sosyal, ekonomik ve mali sorunlarının çözümüne bu denli farklı bakmaları, totalitarizmden demokratikleşmeye geçiş dönemini durduran güçlerin bu parlamentoda da önemli konum sahibi olması, ekonomi ve sosyal hayatı felce uğratılan bu ülkeyi bir bataklığa iten güçlerin iktidardan bu defa da pay istemeleri, çok üzücü ve düşündürücü olaylar olarak izleniyor. 27 Ekimde Bulgar Parlamentosu açılacak ve milletvekilleri ant içecekler. Sabıkalıların, hırsız tayfasının ant içmesine anlam veremiyorum. Önümüzdeki günlerde yürütülecek görüşmelerden bir avro-atlantik ruhlu, iyi komşuluk, ikili ve çok yönlü işbirliğine açık bir hükümet çıkması dileklerimizle. BG SAM yetkilileri gelişmeleri sizler için can kulağı ile izleyip hepinizi doğru bilgilendirme çabalarını sürdürüyor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi

9

Akılı Olalım RecepŞ AKüpçü İstanbul’da anıldı Y o k s u l l u k İRİçalışmalarını tanıtarak , Ben, hepimize dönüp akıllı ola- Ü N L Ü

lım derken, sizin aranızda kendimi en yetersiz buluyorum. Bu çağrıyı öncelikle kendime yapıyorum. Akıllı olalım derken düşündüğüm ve size hatırlatmak istediğim bir o kadar iğrenç, bir o kadar zulümlü ve kanlı, bir o kadar acımasız olan geçmişimiz ve derleyip toparlamaya çalıştığımız bugünümüzdür. Beğensenseniz de beğenmeseniz de buğunun tarihimizde hepimiz varız. Bu bakıma çağrım öncelikle içime dönüktür. Çünkü ben de bu iğrenç tezgâhtan ve zor bir iklimden kaçıp geldim. Gördüğünüz üzere 100 yıl sürünmeden sonra bugün de hala belimizi doğrultamadık. Didişmemiz ve gelişmemiz devam ediyor. Belirli bir zaman sonra yazdıklarıma döndüğümde, hangi zaman kesiminde neyi anlatmak istediğime ve ne gibi sonuçlar çıkarmaya çalıştığıma takılıyorum. Hepimizin işi zor! İlk yazılarımda hep “Tarih bilen akılıdır!” demiştim. Hala aynı görüşteyim. Tarihimizi hepimiz bilinçaltımızda, zekamızda taşırız. Bizi uyaran ve yönlendiren geçmişimizdir. Tarihimiz üstüne bilgimiz yani kendimizi tanımamız, geçmişi duyumsamamızı bir de ruh gözümüzle olur. Ruhsal hassasiyetimiz yalın bakışla göremediğimize işaret edendir. Biz Bulgaristanlı Türk’üz. Biz Avrupa Birliği vatandaşıyız. Çifte vatandaşlarımız bir de Türkiye Cumhuriyeti kimliğimiz var. Bunlar yeni tarihimizin çok önemli üç dayanak noktası oldu. Çünkü geçen asır 6 defa göçe kalktık ve dünyada Türkiye Cumhuriyetinden başka açacağımız kapı yoktur. Şimdi bu noktada kök salarak durumumuzu güçlendirmek zorundayız. Bu bizim yeni tarihimizin yeni sayfasıdır. Tarih geçmiş demektir. Geçmişe açılan penceremizin önünde kapkara bir duvar olsa, öz geçmişimizi göremeyiz. Geçmişini bilmeyen geleceğini göremez. Tarih hem geriye hem ileriye olan bir sonsuzluktur. Okuyup yazma, anlatılanı algılama dışında hissederek de birçok şeyin doğru ya da sahte olduğunu, bazı şeylerin bizi aldatmak için hazırlandığını görebiliriz. Buraya şunu sıkıştırmak istiyorum. Bunlar doğrudur da, akşam yatıp uyuyan bir insan sabah başka biri kalkamaz. Hislerimizin duyum cevheri zihnimiz uyurken değişmez. Sahte duyarlılık, kahramanlık, fedakarlık gibi şeyleri bilinçaltımızdan aldığımız duyumlarla doğru algılarız. Fırsatçılığı ve efelenmeleri karşılaştırma yoluyla asıllarından ayırt edebiliriz. Maskeleri indiririz. Sahte ve doğru tarih yazımı da böyle olur. Çarpıtılan tarih insanı yok eder, kimliksizleştirir. Bu noktada bir daha dikkatinizi çekmek isterim, HÖH partisi Türklerin ve Pomakların hak ve özgürlüklerini savunmak için kuruldu, ne var ki, bunu yapmadı ve Çingenelere kaydı, ardından 5 Ekim seçimlerinde Türklerin üçte biri, oy kullanma hakkı olan soydaşların sa sadece kullanılması beklenen seçmenlerinden üçte birinden bu partiye oy verdi. Bu anlamda, geçmişte verilen sözlerin yerine getirilmemesinden toplanan olumsuz birikim, seçmenimizin bugünkü davranışını belirledi. 1985’te Bulgar olduğumuzu iddia edenler, aslında geçmişimizi çarpıtıyordu. 1990’da Hak ve Özgürlük Hareketimiz kurulurken ise, A. Doğan ve ajan arkadaşları geleceğimizi köreltmek istediler. Bu davranışlar bizim talihsizliğimizdir. Bunlar dışsal düşman etkenler sonucu meydana geldi. Ve bugün biz hala bunları arıtmaya çalışıyoruz. 1945’ten 1990’a kadar Bulgar okullarında eğitim parasızdı. Bize bin bir şey öğretildi, ama Bulgaristan Türkleri tarihi yani öz tarihimiz öğretilmedi, çünkü hedefleri ruhumuzu köreltmek ti. İçimizden öz güveni almaları için ön çalışmalardı ve bunu başardılar. Devamı gelecek sayıda Sultanahmet

Caminin

Karşısı

MİZ RECEP KÜPÇÜ TÜRKİYE’DE ANILDI. Avcılar Belediyesi ve şairin ailesi tarafından düzenlenen Recep Küpçü’nün 80. Yıl dönümü, Avcılar Barış Manço Kültür Merkezinde Bulgaristan kökenli şair, yazar ve şiir sevenlerini bir araya getirdi. recepkupcuAnma töreni Recep Küpçü’nün hayatını tanıtan slayt gösterisinden sonra Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan TOPRAK açılış konuşmasınla devam etti. CHP millet vekili Binnur TAMAYLIGİL , Hasan HÜSEYİN ve Ahmet TÜRKAY tarafından yapılan konuşmalar, misafirlere heyecanlı anlar yaşattı. Bulgaristan, Burgas Recep Küpçü Kültür Merkezi başkanı Mücela BİLAL derneğin

Recep KÜPÇÜ anma törenleri deniz şehirinde gelenek haline geldiklerini ve Türk kültürünü, Türk dilini yaşatma çabalarında bulunduklarını anlattı. Ünlü şairin şiirleri Galip SERTEL tarfından sunuldu. Çalın davulları, Göçmen kızı gibi Rumeli Türkülerini söyleyen Başak TATLIBAL, törene farklı bir renk kattı. Konuşmalarda bu tören gelenek haline gelmesi ve Avcılar’da RECEP KÜPÇÜ kütüphanesi açılışı fikri salonda alkışlandı. Avcılar Belediye meclis üyeleri tarafından konuşmacılara plaketler sunuldu ve şairin eşi Cemile Hanım, oğlu Erdinç ve Emel Küpçü’ye özel teşekkür edildi. Mecbure EFRAİMOVA

600 yıllık cami yeni minaresine29kavuştu Eylül 2014 Pazartesi Kircaali’nin Podkova (Nalbantlı) köyündeki 600 yıllık tarihi Yedi Kızlar Camisi, yeni minaresine kavuştu. Ye d i k i z l a r - c a m i s i minaresiOsmanlı döneminde 1428 yılında çivi kullanılmadan inşa edilen caminin metal minaresinin yerinde yükselen 30 metrelik yeni minarenin açılışı için tören düzenlendi. Bölgeden binlerce Müslüman, açılış vesilesiyle biraraya geldi. Toplanan kişisel bağışlar ve üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisinin katkılarıyla dikilen yeni minare, caminin yapımında da kullanılan meşe ağacından malzemeyle kaplandı. Nalbantlı’nın bağlı olduğu Kırcaali şehrinin Bölge Müftüsü Beyhan Mehmet, törende yaptığı konuşmada, Yedi Kızlar Camisi’nin yapılışıyla ilgili yüzyıllardır anlatılan efsaneyi dile getirdi. Efsaneye göre, nişanlıları sa-

Mükemmel

Manzarasıyla

SAFİR Restorant Sultanahmet Çatalçeşme sk.No.1/1 R e z e r v a s y o n i ç i n Te l : 0 2 1 2 52 6 8 7 9 8

vaştan geri dönmeyen 7 kız, sahip oldukları tüm malvarlıklarını satıp, toplanan para ile camiyi tek bir çivi çakmadan inşa eder. Daha sonra ortadan kaybolan bu kızlardan bir daha haber alınamaz. Bu olay, Hıdrellez’de meydana geldiğine inanıldığı için her yıl 6 Mayıs’ta Nalbantlı’nın köy bayramı olarak kutlanıyor ve kurbanlar kesiliyor. Duaların okunduğu törenin sonunda bölge müftüsü Mehmet, halkın yardımları ve partinin desteğiyle dikilen yeni minarenin inşaatına yardım eden HÖH lideri Lütvi Mestan’a, Yedi Kızlar Camisi’nin maketini hediye etti.Mestan, çocukluğunun bu caminin etrafında geçtiğini, bu yüzden bölgenin kendisi için özel bir değer taşıdığını belirtti.Binlerce insanı biraraya getiren törene katılanlara mevlid şerbeti ve etli pilav ikram edildi.

ve

Değişim

Dr.Müjgan DENİZ Biz insanların bu dünyaya, çakmak taşından ateş çıkarmak ve bir öpücükten insan yaratmak, ekip biçmek, üzümden şarap yapmak, çiçeklerden demet derlemek için geldiğine inanıyoruz. Biz insanlarımızın göçlere, ayrılıklara, çekilere, yoksulluklara, sefalete, bin bir belaya karşın ille de yaşamaları gerektiğine inanıyoruz. Biz 100 yıldan beri Avrupa’dan, Balkanlar’dan. Bulgaristan’da geri püskürtülmeye çalışan büyük bir medeniyeti yaşatmaya hevesli orduların ordusuyuz. Ve biz bu dünyaya geldiğimizde önce güvenli bir ortama mı geldim, iyi koşullarda mı yaşayacağım ve nasıl karşılandım diye bakınırız. Konuşmasak da bunları anlarız. Politikaya girmemiz yıllar sonra olur. Sanki her yaş, okul, kitaplar, kamuoyu, dostlar, yaşlılar hepimizi politikaya hazırlar. Politika iyi ve kötü yaşamanın mayası gibidir. İyi maya tutarsa sosyal ve ekonomik hayat, işler iyi gider. İşleri iyi gitmeyenlerse inadına yaşar, inadına yaşamaksa mücadeledir. Mücadele vermekse enerji ister, insan enerjisini yönlendirmekse örgütleniş gerektirir ki, bu derneklerde, sivil toplum örgütlerinde, kulüplerde, partilerde olur. Bu kuruluşların çalışmalarının yasallık kazanması için mahkemede tescilleri yapılır, program ve tüzükleri yayınlanır. Toplantı, sohbet görüşmeleri, forum, bilgi şöleni, kurultay ve uluslar arası etkinlikler politik çalışma biçimleridir. Bu çalışmalar devlet yardımlarıyla değil halkın girişim ve tasarruflarıyla yapıldığından dolayı büyük özveri gerektirir. Biz T.C. de 24 yıllık göçmeniz. Arkada bıraktığımız yıllar o kadar acılıydı, gördüğümüz zulüm o kadar ağırdı ki, çoğumuz geri gitmedi. Şimdi soydaşlardan büyük bir bölümü emekli oldu ve bahar ve yaz aylarında dönüp geldikleri ortama can verip orada zaman geçiriyorlar. Aslına bakılırsa yerleşmemize çok çaba harcansa da, içimizdeki duygu bize ağaçtan kopan bir dal olduğumuzu gece gündüz hatırlatıyor. Gece uyusak memleketin hali bizi seslerle uyandırıyor. Bizim hiç birimiz o eski ben sen değiliz, durmadan bir yerlerden sesler alıp sesler veriyoruz. Memleketin halinin çok kötü olduğu, insanlarımızın yoksulluğu, geçim sıkıntısı, seçtiğimiz yolun doğru olup olmadığı hep aklımızda. Diz boyu yoksullukta gözüne uyku girmiyor ki… Bugün uyuyamıyorsun, yarın da uyuyamayacaksın… Eskiden değişimin bu kadar zor gerçekleştiğini bilmiyordum. İnsan değişmiyor aslında, değişen niyetler, hevesler, alınan kararlar ve yapılan hareketlerdir. Bizim değişmemiz içimize korku düştüğü zaman başlamıştı. Korkuların en kötüsü de insanın düşmanından korkması değildir. Büyük ve yenmesi en zor olan korku insanın sevdiklerinden korkmasıdır. Bu öyle bir korkudur ki, gitti gider, insanın gözlerindeki ışıkları söndürür, nefes kestirir, göğsüne oturur ve ağırlaştıkça ağırlaşır. Bakamazsın sevdiklerine, hepsinin yüzü sanki kararır, çirkinleşir, güzellik nuru uçup gider, aramazsın bir daha onları. Şimdi böyle bir korku var içimde. İnsanlarımıza kendimizi gereği gibi anlatamamanın korkusu! Bu aşılması çok zor bir olay! Devamı gelecek sayıda


10

Konsorsiyum

DR:Nedim BİRİNCİ Batıda şirketleşme çok değişik biçimlerde olmuştu. İtalya’da firmalar, Almanya’da karteller kurulurken, başka ülkelerde tröstleşme oldu. Amerika’da holdingler ve konsorsiyumlar (şirket birleşimleri) boy attı. Ekonomik ticaret, mali, kredi işleri, bankacılık, kara, hava ve deniz taşımacılığı gibi iş dalları aynı grupların kontrolüne geçti. Devlet dışında olan ama devleti sürekli soyan asalaklar git gide çöreklendiler halkın sofrasına… Bu gidişin en kötü sayfaları konsorsiyumların politik iktidarı boğazladığı ülkelerde izlendi. Bizdeki, konsorsiyum bir paralel yapı olarak değil, doğrudan doğruya devletin gırtlağına yapışan bir ahtapot şeklinde hortladı. İşin en kötü yanı ise, bu dehşet saçan ejderhanın politik gücünü bizden, senden benden, bizim oylarımızdan almasıdır. Biz bu seçimde büyük ölçüde kendilerinden yüz çevirdik ve oyumuzu vermedik ama ahtapot kollarını Çingene mahallelerine, fakir Bulgar köylerine uzattı ve yine oylarını korudu. Bu defa çevirdiği dalavereleri görebilen Bulgarlar da sokaklara akın etti. Fakat ahtapot hepimiz için, Bulgar, Türk, gurbetçi ve soydaşlarımızın hepsi için büyük tehlike oluşturmaya devam ediyor. Bulgaristan koşullarında şu ahtapot olarak dillenen “konsorsiyum” ismi aslında Hak ve Özgürlükler Partisi “(HÖH-DPS” yönetimi etrafında oluşturduğu şirketler zincirinin halk arasına yerleşmiş bir adıdır. Bizde herkes konsorsiyumun ne olduğunu bilmez. Bu şirketler zincirine “kooperatif” deyenler de değişik ifadelerle algılamamamızı kolaylaştırmak istiyorlar. Fakat 5 Ekim 2014 seçimleri arifesinde bu şirketler zinciriyle ilgili olarak “KİM” ya da “KİMLER” gibi lakaplar ortaya çıktı. Aslında hiç birimize faydası olmayan bu kötü tümörsel oluşumun ismini ezberinden söyleyebilen pek yok, çünkü Bulgaristan şirketler kütüğünde tescilli “KİM” ya da “KİMLER” ismiyle kaydı yapılmış bir şirket, holding, hatta LTD veya EOOD bile yok. Ne var ki, politik olarak HÖH-DPS sistemine bağlı olan ve parti eliti tarafından yönetilen ve merkez ofisinin “saray” olduğu iyi bilinen bu kuruluş, HÖH partisine oy veren Bulgaristan Türk, Pomak ve Müslüman ya da Hıristiyan Romların, soydaşlarımızın ya da Batı Avrupa ülkelerindeki gurbetçilerimizin hiçbir bağlantısı ve alış verişi de yoktur. Mafyotik-masonik güruba üye olmayan hiç kimseye yaptığı iş ya da gördüğü hizmet için beş para da ödenmiyor. Konsorsiyum parti yönetimine sımsıkı bağlı olduğu biliniyor. Başkanı Ahmet Doğan tamamen gizli çalışıyor. Telefon bile kullanmıyor. Türk ve Pomak seçmen kitlesiyle ilişkilerini tamamen kesmiştir. Bu oluşum Bulgar devleti içinde bir kötü tümör şeklinde yerleşmiş bir ahtapot gibi çalışırken, toplumun içine tepeden tırnağa sızmış ve çözülüp yok edilmesi yıllar gerektirebilir. Buradaki kurtuluş yolu yine seçimlerden, seçmenin bilinçlenmesinden ve sorumlu hareket etmesinde geçiyor. Başka bir ifadeyle şirketler birliği, seçmenlerimizden aldığı oylarla halkımızı politik temsil etme hakkı elde ederken, bu imkânları konsorsiyumu palazlatmak için kullanıyor. K o n u m u z H Ö H - D P S k o n s o r s i y u m u d u r. Bu konsorsiyum Bulgaristan Ticaret ve Sanayi Odasına, Ekonomi Bakanlığına kayıtlı değildir. Konsorsiyum vergi ödemez, gümrük kaydı yoktur. Konsorsiyumun Genel Müdürü, uzmanlar ekibi, CEO’su hiçbir şeyi, ama hiçbir şeyi yani telefonu bile yoktur. Ama o her yerdedir. Ciğerimizi kemiren, cebimizdeki paramızı çalan, günümüzü her gün biraz daha kara eden konsorsiyumdur. Bu “ismi yok cismi yok” ama gözü çıkaran sis gibi her yere çökmüş ve topluma nefes aldırmayan mafya-oligarşi- mason oluşumu ilk kez bu seçimin sonuçlarıyla basına düştü. Kamuoyumuz “KİM” ya da “KİMLER” lakaplarıyla tanıştı ve kim bunlar diye sormaya başladı. 14 Ekim 2014 günü Bulgar parlamento binasında, 84 milletvekili ile seçimleri kazanan ama kabine kurabilmesi için 121 oyu arayan Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşlar GERB Partisi heyeti ile 7 partiden oluşan Reformcu Blok (RB) grubundan 4 temsilci ilk görüşmelerini yaptı. Masaya yatırılan ana konu “KİM” ve “KİMLER” oldu. Sökülmeleri ve Bulgaristan ekonomik, politik, mali, yargı vs. hayatından uzaklaştırılmaları istendi. Görüşmede “KİM” ya da “KİMLER” için ahtapot-mafya-oligarşi birleşimi bir konsorsiyum dendi. Bulgar toplumu için kötü bir tümör olarak karakterize edildi. İki gün yapılan görüşmede, GERB partisine kayıtsız koşulsuz, kabinede bakanlık istemeden mecliste tam ve süresiz destek sağlayarak, arka olmayı teklif eden HÖH-DPS oluşumunun RB ile görüşmede ortak kabine dışında bırakılması günden oldu. Kuşkusuz, Bulgar kamuoyu devlet makamlarının, savcılık, mahkeme, polis ve ekonomi işlerinin, bankacılığın içine yerleşmiş olan oligarşi organı konsorsiyumun ülke ekonomisini felce uğrattığının farkındadır ki, bunu temel istek olarak öne sürdü. Üstelik bir gün sonra GERB heyeti ile aşırı sağ kanadı temsil eden Milliyetçi Cephe (MC) arasında yapılan görüşmelerde de, tüm öteki partilerle ortaklık kurulabileceği, ama HÖH-DPS partisiyle asla dendi. Anımsatmak anlamında olmak üzere, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) de HÖH-DPS ile ortak bir hükümette asla yer almak istemediğini ifade etti. Bu durumda GERB partisi hükümet kurabilmek için 18 oya daha gerek duyuyor ve görüşmelerine devam ediyor. Bulgaristan’daki totalitarizmden demokratikleşmeye geçiş sürecinde ekonominin kaymağına el atan konsorsiyum, aynı zamanda devletin çökmesinden, halkın soyulmasından ve Avrupa kıtasında en yoksul duruma gelmemizden doğrudan doğruya kişisel ve tüzel olarak sorumludur. HÖH-DPS liderleri tarafından yönetilen konsorsiyum ülkemizin başına daha da büyük belalar açmazdan önce durdurulmalı ve yolu kesilmelidir. Son dönemde (Haziran 2013 – Temmuz 2014) hükümet ortağı olan HÖH lider ekibi Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankası (BTK) nın içinin boşaltılmasından bizzat ve tamamen sorumludur. Halkımızın ve devlet ve şahsi firmaların kayıpları o denli büyük oldu ki, bir önek durumun gerçek yüzünü gösterebilmemize yeterlidir. Son 4 ayda yalnız inşaat sektöründe 520 şirket beyaz bayrak çekti. Her gün yüzlerce dükkân kapanıyor. Tütüncüler ocak hazırlıkları için Yunana kaydı. BTK bankasının iflasıyla soyulduklarını anlayan şirketler maaş ve sigorta primlerini ödeyemeyeceklerini beyan etti. Bu hafta madenciler ayaklandı. Madan Ruduzem meydanlarında emeklilik yasasının lehlerinde değiştirilmesini isteyenlere, zam isteyen Burgas ve Bobovdol kömür işçileri de katıldı. Bu grev ve direnişler doğrudan doğruya konsorsiyuma karşıdır. Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) kayıpları 3 milyar levayı aştı. Bulgar oligarşisi öncelikle elektrik şirketinin sömürerek palazlandı. Ekonomimizin hareketlenmeye başlaması için NEK şirketinin satılması şartı gündem oldu. Elektriğe yapılan % 10 son

zam çözüm değil. KWS fiyatlarının çok yükselmesi geçen yılın Şubatında ayaklanmaya neden olurken ardından 28 kişi kendini yaktı. Başat sebep olarak “Belene” Atom Elektrik Santrali inşaatının yarım kalması ve “Tsankov Kamık” adlı Hidra Elektrik Santralinin çok pahalıya mal olması gösteriliyor. Son inşaattan Ahmet Doğan 1.250.000 leva komisyon aldı ki, en büyük dolandırıcılıkların altında imzası olan “fahri başkan” 1 milyon Euro tutarında süper zırhlı Jeep araçla geziyor. Daha doğrusu gezmiyor, çünkü artık ne dışarı çıkabiliyor ne de konsorsiyum pirleri dışında kimseyle görüşüyor. Kendileri saraylar kurmak, zenginlerin zengini olmak için halkımızı soyanların gözü doymuyor. Bugün Bulgaristan’ın ana çelişkisinin temelinde, bir totaliter devlet tekel sermayesinin serbest Pazar ekonomisi koşullarında konsorsiyuma dönüşmesinden doğan- halkımızla mafya-oligarşi tezadıdır. Bu çelişki çözülmeden Bulgaristan demokratikleşemez. Bizler oy verenler şunu çok iyi bilmeliyiz; Öyle oldu ki, biz Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlar oylarımızla Bulgaristan’ın demokratikleşmesine köstek oluyoruz. Bu da yarın bizim torunlarımıza hesap veremeyeceğiz veya bunlara verebilecek cevabımızı şimdiden hazırlamalıyız. Yarın yine biz bilmezdik demek geçerli olmayacaktır, çünkü 25 yıl bir insan ömründe uzun bir süredir ve araştırmak zorundayız. Evet en büyük günahımız Türk-Müslüman halkına parlamentoda veren zararları göre göre HÖH- DPS partisine oy vermemizdir. Bu işin en kötü tarafı ise, şimdi yeni hükümet kurulması görüşmelerinde, ortaklığa talep eden milliyetçiler, MC yönetimi, HÖH-DPS üyesi tüm devlet memurlarının, bakanlık ve kurumlarda çalışanların, belediyelerde, okullarda, hastanelerde, demiryollarında, yargı sisteminde, poliste vs. görev alanları görevden alınması ve yerlerine Bulgarların yerleştirilmesi istenmektedir. MC’nin Türk ve Müslüman azınlıkla HÖH-DPS mafyasını aynı küfeye koyması çok yanlıştır. Reformcu Blok grubu bu değerlendirmede, HÖH-DPS ile Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Pomaklar ve Müslüman Çingeneler gibi etnik azınlıklar arasına derin bir çizgi çizilmesini isterken, GERB partisi Genel Başkanı Boyko Borisov ben kimseye karşı “anti” hükümet kurmak istemiyorum dedi, fakat Milliyetçi Cephe anti-Türk ve anti-İslam kışkırtmalarını şiddetlendirerek sürdürüyor, soydaşlarımıza oy kullanma hakkı tanınmamasında ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolunun kesilmesinde direniyor. Bulgar halkı ve kamuoyu da, HÖH-DPS partisi, Ahmet Doğan, Lütfü Mestan ve Bulgaristan Türk ve Müslüman azınlığı arasında ayırım çizgisi çekilmesinden yana çıkıyor. Yeni kurulacak hükümetin programına çok dikkatli bakmak gerekiyor, çünkü hükümet kurulduktan sonra da ırkçı, milliyetçi, yabancı düşmanı dalga yükselmeye devam ederse insanlarımızın huzuru bozulacağı gibi, duruma hâkim olmak son derece zorlaşa olabilir. MC grubuna katılan Makedonya İç Devrim Hareketi (VMRO) gibi partiler Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını yabancı olarak görüyor ve şiddetli kin ve nefret kusuyorlar. 1990’dan beri ülkemizde Türk ve Müslüman düşmanlığı seçim öncesi şiddetlenip sönerken bu defa seçimden sonra da alevlerini yükseltti. Bu gidişe kesin karşı çıkışla son dönemde basına demeç veren Hürriyet Şeref ve Halk Partisi (HŞHP) Genel Başkanı Korman İsmailov kesindi. GERB’le hükümet kurma görüşmelerinde Milliyetçi Cephe grubunun kabineye katılması halinde ırkçılık, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı kışkırtmayacağına dair bir ön garanti protokolü imzalamasını şart koştu. Bu istek, RB grubuna katılan Güçlü Bulgaristan Partisi Başkanı Radan Kınev ve Demokratik Güçler Birliği tarafından desteklendi. HÖH-DPS susmaya devam ediyor. Öyle böyle derken, Ahmet Doğan’ın Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları ve soydaşlarımızın ardından gizli gizli çevirdiği işler, demokratikleşmeye açılmak üzere olan Bulgaristan’da huzurumuzu yeniden bozacak safhaya geldi. Görüldüğü üzere, halkın denetiminden ve devlete rağmen geliştirilen şirketler zincirleri, ne yaptıkları bilinmeyen oligarşi konsorsiyumu halkımıza mezar kazıyor. Totalitarizm döneminin yaraları henüz sarılmamışken, halkımızın geçim derdi her geçen gün artmaya devam ediyor. Ana dilimizi öğrenme hakkımızı bile elde edememişken, şimdi de konsorsiyumların çevirdiği işlerin hesabını vermek zorunda kalabiliriz. Bulgaristan Türk ve Müslümanları hiçbir konsersiyuma ortak değildir. Biz hiçbir konsorsiyumun çevirdiği dolaplardan, kaçakçılıktan, soygun ve sömürüden sorumlu değiliz. Fakat verilen oylarımızla onlara destek olduğumuz da ortadadır bunu soydaşlar gözden geçirmeliler. Biz Bulgaristan’da herkese karşı adaletin üstünlüğünden yanayız. Bir Müslüman azınlık olarak doğal ve insan hakları temel alınarak, özgün kültürel, din, dil, yaşam tarzı, gelenek ve görenek haklarımızın tam özgürlüğü için mücadele ettik, ediyoruz ve edeceğiz. Bulgar devletini çökerten, bankaların içini boşaltan, halkımızı soyan ve devletimize ihanet eden Ahmet Doğan, Lütfü Mestan, Kamen Konstantinov, Hristo Biserov, Petır Çobanov, Delyan Peevski ve Kazak kardeşler gibi soyguncu, rüşvetçi, dalavereci, kaçakçı, yalancı grubuna üye kim varsa, “KİM” ya da “KİMLER” oligarşisinin tüm üyeleri ve ortakları hemen tutuklanmalı ve yargılanmalıdır. Bu yapıldığında demokratikleşme ve güvenli hükümet kurma yolu sonuna kadar açılacaktır. Böyle bir hükümet Türk ve Müslümanların desteğine layik olacaktır. Yeni hükümetten beklenen Konsorsiyumcular, mafyacılar, masoncular işledikleri tüm cinayetler için hemen tutuklanıp toptan cezalandırılmalıdırlar. Adil yargı sistemi çalışmayan bir ülkede demokrasi olamaz. Bulgar devletinin var olması da bundan böyle ancak adaletin egemen olmasından geçer. Bulgar halkı kötü tümörden, karanlık yollardan zengin olanların egemenliğinden, baskının her türünden kurtulmalıdır. Bulgaristan Türk ve Müslümanları ile Bulgar gizli servisi “DC”nin yetiştirdiği ihanetçi, açgözlü, ahlaksız HÖH eliti arasına hiçbir ilişki olmadığından, bunların arasına derin ve aşılmaz bir ayrılık sınırı çekilmelidir. Ajanlarhapsegirmedi,Bulgaristan’dahainler“saraylarda”yaşatılıyor.Yeni suçlular “KİM” ve “KİMLER” in hapsi boylama zamanı gelmiştir.Adalet yerini bulmadan en iyi hükümet de kurulsa neye yarar?!

Bulgaristan Türklerinin Sesi

MR ied v va n s TiÜm i d i r tığı en tehlikeli ikilidir. Artık 30 yıldan beri M E N O Ğ L U biri “iyi” ve biri “kötü” polis rolü, ya da “o isteyen zihniyetin ve zorbacı güçlerin yarat-

Sayın milletvekillerimizden Mustafa Öztürk’ün HÖH-DPS Genel Başkanı Lütfü Mestan’ın Çankaya Köşkü ziyaretten iki hafta sonra yaptığı açıklama iyi niyetli cesur ve samimidir. İlk defa olmak üzere, Hak ve Özgürlükler Partisi şeref başkanı Ahmet Doğan başta olmak üzere, partinin gelişmesine gölge düşüren dinamiklerin etkisinden kurtulmasını apaçık öğütlendi. Bu çok anlamlı bir demeçtir. HÖH hareketini temsil ederek Köşke çıkan heyete kendinizi gösterin anlamındadır. Anlaşılan Genel Başkan L. Mestan bu sözlere kulak verdi ama işleri gerekeni yapmaya cesareti ve gücü var mı. Bizim bildiğimiz o aldığı makama “iplerinin çekilmesine razıyım” sözleşmesiyle oturan bir kukladır. bir kukladır ve kendisine “senin işin bitti” demesi gereken kişi ise, onun iplerini çekendir. Halkımız arasında BÜYÜK HAİN olarak bilinen Ahmet Doğan tamamen gölgede olsa da, asıl durumunu, Bulgaristan sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamına bir asalak kötü kütle olarak çöreklenmiş olduğundan Genel Başkan ona el kaldırabilecek mi acaba?! Kuşkusuz siz okuyucularım, Mevsimlerden, SON BAHARDIR L. Mestan çürük armutları silkeleyip düşürmezse onlar kendileri de dökülecektir, diyebilirsiniz. Evet doğrudur. Çünkü Türkiye’den 150.000 oy beklenirken sadece üçte biri gelmiştir, bunların sorunu bu yönetimdir. Mevsim, ağaçların budanması zamanıdır. Parti içi arınmaya uygun bir mevsimdir, çünkü 05 Ekim 2014 seçimleri henüz yapıldı ve ülkedeki durum Türk ve Pomak Partisi’nden kurucu ilkelerine ve programsal konumuna dönmesini zorunlu etmektedir. Fakat Ahmet Doğan- tümörü partinin içindedir, ciğerine, dalağına, bağırsaklarını sarmış ve halkla ilişkisini kesmiştir. Bütün parti bünyesi için büyük bir tehlikedir. Hak ve Özgürlükler Hareketi HÖHDPS fahri başkan A.Doğan’dan kurtulması ne kadar zorunlu ise, Hürriyet Şeref ve Halk Partisi (HÇHP) nin de onun en yakın dostu ve en yakın ilişkide bulunduğu adam olan Kasım Dal’dan kurtulması o kadar gündemdedir. Bulgaristan Türk ve Pomaklarının aktüel başat sorunu bu iki sahte mahpusçu, sahte partici ve sahte “lider” bozuntusunu bir an önce çöpe atmaktır. Ankara’dan gelen yeşil ışık bu bakıma çok anlamlıdır. Gerçekçi olalım. Bu seçimde A.Doğan zaten korkudan saraydan kafasını çıkaramadı. Kasım Dal ise en güvendiği bölgelerden aday çıktı, ama seçmenden oy alamadı. Daha ne olsun ki? Doğan ile Dal ikilisi bu defa aynı kantarın küfesine konmalıdır. Kısaca bunlar halkımız tarafından kabul edilmemektedirler. Büyük piyesin “o ajandı ben dosyasını açtırdım” sahnesi artık bitti ve perde kapandı. Bugün artık elektronik çağda yaşıyoruz ve en büyük sırların bile 3 gün ömrü yok. Bir yanda “dosyaları” bitpazarı için kamyona yüklerken, öte yandan bu sözde sır küpü, cadı kazanı dosyaları değrleten gizli polis “DC” şefi General Atanas Atanasov senin üyesi olduğun Reformcu Blok partisinden 43. mecliste milletvekili oldu ve bu gidişle ya İç İşleri Bakanı ya da Meclis Güvenlik Komisyon Başkanı olacak. Sayın Dal senin hareketlerinden anlaşılan şudur: Biz beraber yiyoruz ama ayrı tuvalette görüyoruz. Şimdiye kadar yaptıklarına başka bir anlam vermek mümkün değildir. Hadi eyvallah. Politikadan uzaklaşma zamanın geldi. Bu arada çevirdiğiniz dolapları gizli servis DANS dosyaları açıldığında birlikte okuruz. Şu da var: Bu Doğan-Dal ikilisi, kendi vicdanlarının, bilinç altlarının ve bilinçlerinin ürünü, meyvesi değildir. Bulgaristan Türklüğünü ve Müslümanlığını yok etmek

ajan” –“ben değilim” kandırmaca sı oynayan bu köylü kurnazların-dan hiç bir kimseye yardım veya fayda dokunmadığı gibi, halkımızı sürüm sürüm süründürenler de onlardır. Yaptıkları hainlik ve kötülükler için Bulgar devletinden her yıl milyonlar alan bu ikili yıllar yılı Türkiye Cumhuriyeti yetkililerince de her bakıma desteklenmişlerdir. Sayın milletvekili M. Öztürk’ün demeci gerçekliği görme açısından devrimsel niteliklidir. Şu da var, yalandırılıp dolandırılmış oldukları gerçeğini, her açıdan aldatıldıklarını uyutulmaya çalışıldıklarını görüp anlayan Bulgaristan Türkleri hakikatten devrimci milli bilinçlenme ve hainlere büyük darbeyi indirme yönde adımlıyor. İnsanımız devamlı değişiklik yaşar. Deşiklikleri kucaklamaya hazırdır. YenilenmeyiTanrılütfüolarakbağrınabasar. Bu mevsimdeki değişimimizin özünde İÇİMİZDE BÜYÜYEN BİR KÖTÜ TÜMOR olduğu görebilmemiz oldu. Kötü tümörden kurtulmamız gerektiğine inandık. Yapımız bizi içten yiyenden de kurtulmamızı helal kılar. Her seçimde bu işler böyleydi de bu defa bize karşı saldırılar, dil uzatmalar hem aşırı sol hem de uç sağ milliyetçi kesimden yükseldi ve Bulgaristan sınırlarından taştı. Bulgar milliyetçilerini biz şimdiye kadar pek sağcı ve solcu olarak ikiye ayırmazdık, çünkü her iki marjinal kanadın da ilk ve son hedefi Türkleri Bulgaristan’dan kovmakla başlar ve biterken, yapabilirlerse Müslümanlığı da kökten silip savurmakla rahatlayacak gibiydi. Bu işin pek kolay olmadığı görüldü, çünkü bu kaynakta su ne bitiyor, ne kayboluyor, aktıkça akıyor, son 140 yılda kaç defa göç oldu, sınır kapları 50 defa genişletildi, ama Bulgaristan’da Türklük bitmiyor, bitmeyecek. Bir de şu var, akan su nasıl durulursa, Türklük de kendini hainlerden, ajanlardan, muhbir ve kötü habercilerden giderek arıtıyor. Görüldü üzere Ankara adına konuşan sayın milletvekili M.Öztürk, “hadi yeter artık, herkes işine baksın ve Bulgaristan Türklerine özgürce yaşama hakkı tanınsın!” dedi ve değerli sözleri büyük yankı ve destek buldu. Şimdi bizim korkumuz şudur. Artık Ahmet Doğan’ın ciddi boyutlu kötü bir tümör olduğunu ve ameliyat masasına yatırılıp kesilip çöpe atılması gerektiğine kesin inandık. Bunu yapmak isteyen artık biz Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarından, Rom kardeşlerimizden fazla Bulgarların kendileridir. HÖH partisine, bu partinin dolandırıcılıktan başka bir şey simgele-yemeyen iktidar ortaklığına, bir mafya-oligarşi kütlesi olan yönetimine, Bulgaristan’ın egemenliğine ciddi tehlike uyandıran Moskova bağlarına ve gizli totaliter ilişkilerine karşı 2013 yılında protestolar dinmedi. Bulgar basınında son zamanda sorulan soru şudur: “Şu Ahmet Doğan’la adamlarının ülkeye ve halkımıza yararlı olan yaptığı bir iş varsa lütfen gösterin..” Kimse bir şey gösteremiyor. Fakat herkesin kesin inandığı bir gerçek var, Bulgar makamlarını, yargı ve yürütmeyi felce uğratan kötü tümörün kesip atmadan hiçbirimize hayat yok. Çok yakında kötü kütle – mafyotik işler, oligarşik dalavereler, dolandırıcılık ve ulusal ihanet gibi işlerden narkozlu ameliyat için Ahmet Doğan’la can ciğer arkadaşlarının adaletin cerrah masasına yatırılacağını bildiğimden, bu seçimde de oyumuzu verdiğimiz HÖH-DPS partisi davaya sağdık taraftarların üzerine pis kan sıçramasın diye hepsine bu işten ve onlardan uzak durmaları konusunda uyarıyorum. Mevsim yaprak dökümü ve kuru dalları, hiçbir işe yaramayan kütükleri temizleme zamanıdır. Hepimiz iş başına! Mevsimidir.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 11

Hareketlendi Balçık’ta “Dvoretsa” Sarayı Tortu Şakir ARSLANTAŞ

2014 yılı başından beri Balçık’ta “Dvoretsa” Sarayı turistik kompleksini yerli ve yabancı yüz binden fazla kişi ziyaret etti. Dik ve taşlı tepelerine, beyaz güvercin gibi konmuş evleriyle ünlü Karadeniz kasabamız, yerli ve yabancı turistlerin tercih ettiği tatil köyleri arasında yer alıyor. Yaz sezonu dışında da, burası hep canlı. Kent, farklı kültürel etkinliklere evsahipliği yapıyor. Dvorestsa- Saray kompleksi zaten tek başına eşsiz bir mimari şaheser sayılır. İtalyan mimarlar Amerigo ve Avgustino tarafından inşa edilen rezidans, Romanya Kraliçesi Mariya Edinburgska’nın 20. asır başında yazlık konutu olarak yapılır. Bulgaristan’ın bu Kuzeydoğu illeri o zaman Romanya topraklarına aitmiş. Muhteşem yapının inşasına 1924 yılında başlanır 1934 yılında sona erer. Mimarisinde eski Bulgar tarzı, Gotik, Oriental, Osmanlı, Moritanya tarzlarının sentezi bulunur. Saraya bağlı Botanik bahçe ise, Romanya işgalinden kurtulduktan sonra kurulur. Botanik bahçeyi ordinaryüs Daki Yordanov açar. Sofya Üniversitesi’nde dönemin rektörü Yordanov, kurduğu bahçeyle, Balçık kasabasının en çok ziyaret edilen merkezini de oluşturmuş oluyor. Yıl başında Saray kompleksi Bulgaristan, Romanya, Rusya, Almanya, Polonya, İsrail ve İskandinav ülşkelerinden çok sayıda turist tarafından ziyaret edilir. Dvoretsa tesisi, Çin, Japonya, Avustralya gibi ekzotik ülkelerden de konuklar karşılıyor.Sarayda, Romen kraliçenin bahçesinde bulunan taş taht da, turistlerin fotoğraf çektirdikleri yerdir. 2. asırdan olan taş taht, kültürel ve mimari anıt statüsüne sahip. Kraliçe bu tahtı Floransa’dan getirtir. Bulgarlar ve yabancılar Gümüş Pınara para atmayı da ihmal etmiyor. Hem dilek için, hem yeniden bu saraya geri dönmek için böyle bir adet var.

18. asırda yerli halkın kullandığı pınar, kristal gibi temiz, berrak ve her zaman soğuk olan suyundan dolayı Gümüş Pınar adını alır. Kraliçe Mariya Sarayı sadece Kuzey Karadeniz kıyılarında değil, Bulgaristan’da da en önemli tarihi ve turistik mekanlardan biridir. Çok iyi korunmuş yapıya sahip. En enteresan yerlerden biri Kraliyet yazlığı. “Tihoto gnezdo- sessiz yuva” adını taşıyan yazlık villa, kraliçenin özel yaz rezidansıymış. Bugün bu konutta sarayın geçmişini izleyen sergi var. Sarayın bir başka ilginç yapısı da “Stela Maria” adlı kilise. Bugün burası faal olan bir Ortodoks kilise. Balçık Sarayı’nda ayrıca minare de Karadeniz’in suları kenarında bahçeden yükseliyor. Sarayın tüm mimari eserleri, taş madalyonlarla süslü çeşmeleri, demir kapıları, kaplar ve kitabelerin hepsi bir dijital katalog içine toplandı.“DvoretsaSaray” adını taşıyan eser, bahçesinde bulunan Bo-

tanik Parkla beraber “Bulgaristan’ın Ulusal Yüz Turstik Yeri” listesindeki önemini kazanıyor. Türkçesi. Sevda Dükkancı

Cumhurbaşkanı Plevneliev: Meclisi 27 Ekim saat 14:00’te topluyorum

Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, meclise giren partilerle görüşmesinin ardından meclisi 27 Ekim saat 14:00’te toplayacağını duyurdu. Medyalara konuşan Plevneliev şöyle dedi: 27 Ekim saat 14:00’te kuruluş toplantısı düzenleyeceğim. Bir devlet başkanı olaran diyalog örneği vermek ve yeni Millet Meclisi’nin kuruluş tarihi için birlikte çözüm aramak isterim. Ayrıştıcı mesajları geride bırakalım. Plevneliev şu ifadelere de yer verdi: Anayasa’nın bana verdiği yetkileri kendi amaçlarım doğrultusunda kullanmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. 43. Meclisi’nin tarihiyle ilgili karar almak bana daha kolay geliyor, fakat bunu yapmak istemiyorum. Hükümeti kurma görevini sandıktan birinci çıkan GERB Partisine vereceğini söyleyen Plevneliev şöyle konuştu: 43. Millet Meclisi’nin tarihi son derece önemli. Ayrıştırıcı mesajları bir kenara bırakmamız gerektiğine inanıyorum. Devletimizin çözmesi gereken önemli sorunları olduğuna inanıyorum ve kendim karar vermek yerine siyasȋ partilerin argümanlarını duymayı tercih ettim. Diğer siyasȋ partilerin, meclisin 22 Ekimde toplanmasını istediğini belirten Plevneliev yeni kurulacak meclisin, önceliklerini belirtmesi gerektiğini söyledi. Yeni Meclisin önceliklerini en çok oy alan partinin bildirmesi gerektiğini belirten Plevneliev şunları da ekledi: Siyasȋ partilerin yapıcı görüşmelerini taktir ediyorum, Cumhurbaşkanlığında koalisyon kurulmayacak. Emeklilik, idare ve yargı sisteminde reformlar konusunda uzlaşacaklarına dair bildiri imzalanmasını isteyen Plevneliev sözlerini şöyle sürdürdü: Benim için 27 Ekim uygun bir ta-

rih, bununla da acilen yerine getirilmesi gereken görevler olduğunu, fakat daha da önemlisi 43. Millet Meclisi’nin jet hızıyla başlaması, sorun ve anlaşmazlık olmaması gerektiği gerekçemin iyi anlaşılmasını isterim. Plevneliev, yeterince fazla zaman verdiğini, ancak 43. Meclise iyi başlamak için fazla zaman veremeyceğini ifade eden Plevneliev, Anayasa’ya göre seçimlerden sonra meclisin kurulması için verilen sürenin en çok 1 ay olduğunu belirtti. Korporatif Ticaret Bankası (KTB) ve enerji sorunu ile ilgili önlemleri de ele aldığını belirten Plevneliev şu sözlere yer verdi: Görülecek çok iş var. Meclisin idaresi, komisyonlarla ilgili kararlar, idareleri,meclisgrublarınınoluşturulması konusunda uzlaşılması söz konusu. Plevneliev şu açıklamayı da yaptı: Bunlar, geçici hükümetin ilerki hükimetin işini görmek istediği bakıç açısıyla yapılmıyor. Bu, geçici hükümetin görevi değil. Müzakerenin amacı kademeli geçiş sağlamak ve son hafta hükümetin görevi devralması için uygun bir zaman. 43. Millet Meclisi’nin daha istikrarlı bir biçimde kurulması ve hükümeti seçmesi önemli. Bu da, devletin acil görevlerinin eş güdümlü olarak yerine getirileceği anlamına gelir. Ay d ı n Osman

Sayın Nafiye Yılmaz, bizim akıllı olmamız, görgülerimizin sınırlarını aşamaz. Bizim birbirimize benzememiz, aynı olaylara aynı tepkiyi göstermemiz doğal olduğu kadar, deneysel bilgilerimiz içinde yaşadığımız ortamdan farklı da kılabilir. Konumuz Bulgaristan erken meclis seçimleri olduğundan, alınan sonuçlar ortada, kazanan yok, seçmen her zamankinden az oy verdi. Genel çöküş ve batmaya devam eden bir ortamda çökeltiler hareketlendi ve üste çıktı. Üstelik iri politik oyuncularda (GERB ve DPS) küçülme olunca ve sandıktan çıkan pıhtılaşmış çökeltilerin iktidar hevesini bile gözlüyoruz. Bu yazımda “Sansürsüz Bulgaristan”, “Yurtsever Cephe”, “Ataka”, “Reformcu Blok” ile “ABV” partilerine TORTU yani ÇÖKELTİ diyorum. Bu 5 politik partinin saflarında ırkçısından, aşırı Bulgar milliyetçilerine, reformcusundan, hırsızına, dolandırıcısından sosyalistine kadar her rengi bulabilirsiniz. Toplam % 34 gibi bir oy almış olsalar da kişisel çıkarları dışında hiçbir noktada yan yana gelmeleri mümkün değildir. Bu partilerin tescilleri yakında yapıldı. Onlar Bulgar politik sahnesinde ancak bir anti-Türk ve antiİslam oluşum olarak ayakta durabilirler. İnanç, istekleniş ve hedef olarak yeni olumlu bir oluşum olarak kabul edilemezler. Hepsi bundan 25 yıl önce 10 Kasım 1989’da kendini dağıtan Komünist Partisinin (BKP) kalıtının artık pıhtılaşan çökeltileridir. Bulgaristan’da politik ekonomik ve sosyal bunalım o denli derinleşti ki, demokrasi güneşinden, evro-atlantik yönelimden ve genel anti-komünizm ve anti-totaliter selden korkan çökeltiler yıllar yılı saklı kaldıkları konumlardan bu seçimde su yüzüne çıkabildiler. Doğal afetlerin, askeri fabrikalarda art arda meydana gelen ve 28 can alan patlamaların, yüzde 30’u bulan işsizliğin, fakirlik ve sefaletin nüfusun yüzde 40’ının belini bükmesiyle hareketlenmeye başlayan dip dalga pıhtılaşmış tortuyu milliyetçilik renkleriyle su aynasına çıkardı. Uzaktan bakıldığında Bulgaristan’da seçimler sakin geçti. Fakat toplum büyük patlamalara gebedir. Seçimden 2 gün sonra İhtiman şehri Çingeneleri ile Petriç şehri Romları faizci, dolandırıcı, dayakçı ve uyuşturucu baronlarının eli sopalı saldırgan sürüleriyle kavgada birkaç kurban verdi. Olay yerine gönderilen jandarma sayısı 500 artı 500 bin kişidir. Hatırlayalım Bulgar tarihinden en büyük ayaklanma olan Nisan 1876 İsyanına ancak 360 kişi katılmıştı. Bu mukayeseyi olayların ani patlamaların boyutlarına işaret etmek için yapıyorum. İngiliz “Ekonomist” gazetesi, Başbakan koltuğunda gözü olan ama nazlanan Boyko Borisov’un GERB partisini 8 kollu bir ahtapota benzetti. Ahtapotlar tuzlu suda ve derinlerde dolaşır. Gazete Bulgar bunalımına “bataklık batmaya devam ediyor,” dedi. Bana ise, son gelişmeler ve su aynasına ağzı açık vuran küçük balıklar, belki bugün Bayramımızın son günü olduğundan KURBAN KAZANLARINI hatırlattı. Şöyle: Köyümüzde art arda dizilmiş iri kara taşlardan oluşan uzunca olukta yanan ateş alevlerinin yaladığı içi taze kalaylı pırıl pırıl kazanlar kaynarken şakıyan kalay kıyısına tortu birikirdi. Elindeki uzun saplı ahşap kepçeyle etleri karıştırmak için ara sıra kapağı kaldıran baş usta önce pıhtılaşmış kan olan bu tortuya uzanır ve ince bir ustalıkla alıp bir tasta toplardı. Tortu soğuduğunda bu işi uzaktan izleyen sümsük köpeklere verilirdi. Bu, kesilirken kanı bir çukura akıtılan kurbanın vücudunda kalan kandı. Bizim mutfağımızda ve çanağımızda kan yoktur. Bulgarca, Almanca, İspanyolca ve İngilizce gibi dillerde günlük kullanımda olan “kan çorbası”, “kan sızdırması”, “kan kavurması”, kan sucuğu” gibi sözler Bulgaristan Türklerinin lehçelerinde yoktur. İşte bu noktada Sayın Nafiye Hanım aynı ortamda yaşayan insanların farklı görgüye, geleneklere sahip olması ve birbirine benzememesi tabiidir. Ben burada aynı köyde çıkan bir Bulgar ile bir Türk genci düşündüm. Bu noktadan yola çıkarak ve aynı düşünme usulüne bağlı kalarak, 5 Ekim 2014 günü oyumuzu verdiğimiz Bulgar seçimlerinden alınan sonuçlarla ilgili yorumumu sunmak istiyorum. Bulgar toplumu 1990’da arınamadı, vücutta kalan kan pıhtılaştı ve çökelti oldu. Tüm kötü tü-

mörlerin kaynağı ve barınağı olan bu tortulu ortam bizde küresel kapitalizmin mafya biçimini doğurdu. Dünya kapitalizminin aç karnı ulusal ekonomileri ve halkların sosyal kazanımlarıyla doyduğundan, bizi yiyip bitirdiler. Ulusal olan bitince azınlıklara saldırı başlar. İşte şimdi yeniden başlayan saldırı Bulgar milliyetçilerin eliyle ve diliyle yapılacaktır. Bu seçimlerde hayat bize Bulgar halkının Bulgar politikacılardan daha zeki ve akıllı olduğunu gösterdi. Totaliter dönemin ana kalıtları olan ve kendilerini güncelleştirmeye çalışırken top sahasının bir sağında bir solunda koşan GERB ve Sosyalist Parti (BSP) “sol”, “sağ” ve sağ merkez” gibi laflarla seçim gargara yaparak göz boyamasına inanan olmadı. Totalitarizmden ve diktatörlüğün her biçiminden korkan ve demokratikleşme vAe modernleşme isteyen Bulgaristan halkı Boyko Borisov’a kendi başına iktidar olma olanağı tanımadı. Halkın zekâsını şu noktada da görüyoruz. Tortudan çöpten başka bir şey olmadığını, ülkedeki sosyal, ekonomik, mali ve siyasi bunalımın açtığı hendeğin derinliğini çok iyi bilen ve gören seçmen art arda seçime evet diyerek, “üçlü atlamayı, bir defada sıçrarım deyenlere, ha bakalım!” dedi. Sonuçlara bakıldığında 8 partinin sekizi de hendeği atlayamayıp halkın ayağına düşmüştür. Bu işin içinde kötü bir tümör olarak gelişen bir de kulis oyunları ve perde ardı var. Görünüm şudur ki iyice irileşip hantallaşan olumsuz uğur yeni dönemde önce BSP partisini tırnaklarına kadar yemeye devam ederken kendine yeni kurbanlar aramaya devam edecektir. Ahmet Doğan gibi “A” takım politikacılarının bu seçimlerde sahneye çıkmaması ve halkın karşısına yetiştirdiği kuduz köpeklerden Delyan Peevski gibileri sürmesi, ancak bataklığın kokuştuğuna ve tortu köpüğünün kapağı kaldırmış taşmaya başladığına işarettir. Bunu Başkandan geçinen ve her gün kendisine söylenen farklı bir fikri tekrar eden ve kamuoyuna dayatmaya çalışan Başkan Lütfü Mestan’ın “muhalefete razıyız” sözlerinden de okuyoruz. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları Bulgar toplumunun tortusu değildir. Tortu kazanına düşen HÖH-DPS partisi lider takımıdır, bunu her kez iyi bilmelidir. Önemle vurgulanması gereken özellik, Bulgar toplumunun arınması, içsel temizlenmesi, ırkçılık ve aşırı milliyetçilik, İslam ve Türk kültürü ve kimliğine tahammülü bundan sonra çok daha zor ve çileli olacaktır. HÖH-DPS partisi Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını tüm azınlıkları eğitme ve aydınlatma davasından uzak kalmanın faturasını artık ödeme zamanı gelmiştir ve ödemek zorunda kalacaktır. Üç yıldan beri BSP partisinin elini kolunu kaptırmış ve yok olmayı kabul etmiş bir çöküntü olduğuna işaret ettik. Şimdi ejderha ağzını açmış ve birkaç yudumda yok etmeye hazırlanıyor. Hastanın yanında duranın virüs kapabileceğine inandıramadık. Ve şimdi artık virüsün büyütüldüğüne tanıklık ediyoruz. Bulgaristan Türklerinin en büyük düşmanları eskiden Ahmet Doğan’ı pohpohladıkları gibi, artık Lürfü Mestan’ı övmeye başladılar. Neden mi? Çünkü onun da çökelti olduğunu anladılar. En olumlu çözümle bir hükümet kurulsa bile, durum ağırdır, yamalı pantolonla düğüne gidilmez. Ortada bizim kurbanları kaynatırken tortuyu toplayan eli çapraklı bir ustabaşının olmaması kötünün kötüsü olandır. Avrupa Birliği tortudan politik “şahsiyetlerle” dolan yeni Sofya parlamentosunu ciddiye alır mı bilemiyorum. Olup bitenin iyi tarafı da var tabii. Bu seçimde pıhtılaşmış çökelti hareketlendi ve bin bir zahmetle suyun aynasına çıktı. Herkes havuzun dibine çöreklenmiş hiçbir işe yaranmayan illetleri görebildi. İş Allah Mizya’da, Varna’da, Burgas’da olduğu gibi büyük bir sosyal sel olur, toplumsal havuz taşar ve iki günden beri aynasını kirleten tortu lekeleri isteseler de istemeseler de akıp gider. Bu yalnız bizim için değil, Bulgar toplumu için hatta tüm Bulgaristan için de büyük kurtuluş olur. “Gorni Lom” köyünde meydana gelen ve 15 canı birden alan büyük sosyal patlama gibi bir sosyal gelişme de olabilir ve Güzel Vatanımız çökeltitortusunu temizleme derdinden sonsuza kadar kurtulur. Tortu hareketlendi. Bulgaristan’ın tamamı için hayırlısı ne ise o olsun.


12

Hendek

Dr.Nedim

Kenarı

BİRİNCİ

Bulgaristan Merkez Seçim Kurulu kesin sonuçları açıkladı. Özelliklerden biri 218 bin zarfın boş olması ve Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin GERB Partisi’nden Vejdi Raşidov, Huseyin Melih ve Reformcu Blok’tan Korman İsmailov dışında başka bir Bulgar partilerinden hiç bir Müslüman Türkün milletvekili olamamasıdır. Boş zarf kullanan 218 bin kişi yeni bir partiye oy vermiş olsalardı, GERB, Bulgaristan Sosyalist BSP Partisi ve Hak ve Özgürlükler Hareketi HÖH – DPS sıralamasında dördüncü olacaklardı. Olağanüstü ilginç bir durum, çünkü bu rakama 70 bin yanlış oldurulduğu için geçersiz sayılan oyu da eklediğimizde, toplam oyların % 10’undan fazlasının çöpe atıldığı ortaya çıktı. İstisnalardan olmakla, zarflar içinden “yeter ürediğiniz” misali yazı ve bir prezervatif de çıktı. Bu açıdan 5 Ekim 2014 erken seçimleri Bulgar seçmeninin gerçekten de totaliter kadro sürüsüne karşı bilinçli ve kendiliğinden çizgileri olan bir protesto sergilediği görüldü. Uzadıkça uzayan ve sonu görülmeyen totalitarizmden demokratik düzene Geçiş Dönemi’ni inceleyen yeni kitaplarda, Bulgaristan’ın “Rus totalitarizminden çıkıp mafya totalitarizmine” girdiği tespiti dikkat çekti. Buna “mafyalı demokrasi” güzellemesi de eklendi. Dolayısıyla bizde seçim sandığından prezervatif yerine “damarlarınızı kesin de sizden kurtulalım” mesajıyla jilet de çıksa şaşmamak gerekir. Çünkü bugünkü oylar, geçmiş ve geleceğimiz bizimdir. Yani bir anne yeni doğan çocuğuna burnun neden kısa ya da uzun diye soramaz! Demokratikleşme döneminde bizde 2 farklı seçim yasası uygulandı. İlkine “Dont” dendi. Bu sisteme göre, dış ülkelerden gelen oylar önceden belirlenen bir ilin milletvekili listesindeki adaylara dağıtılıyordu. “Dış yardım” sayesinde o ilden kimsenin tanımadığı kişiler milletvekili olabiliyordu. Bu örneği birkaç defa Dobriç ilimiz yaşadı. Bu defa uygulanan seçim yasası: İkincisi sistem “Hayer – Nimayer” adıyla açıklandı ve iki defa uygulandı. Son değişiklikleri Sosyalist Parti BSP milletvekili ve 42. meclis başkan yardımcısı av. Maya Manolova tarafından hazırlanmıştı. 2013 Mayısında HÖH-DPS milletvekili dış ülkelerden ve Türkiyeli soydaşlardan “teşekkür ederiz” bile demeden aldığı oylarla, bu yasaya göre hareket edip Vidin ve Sofya’nın 2 seçim bölgesinden milletvekili çıkardı. Hatırlayacağınıza göre, insan kıtlığında kriminal bir tip olarak bilinen Şterü Şterev 500 oyla Sofya’dan milletvekili çıktı. Vidin seçmeni ise yalnız 400 oy verdiği vergi kaçakçısı Dimitrov yine bu uygulamayla 14 ay meclis sandalyesinde oturdu. Sabıkalıydılar, “dokunulmaz” statüsünde yaşayıp rahat ettiler. Bu yasaya göre hesaplama formülü yüksek matematik fakültesinde bile okutulmuyor. Aslında “ölü canlıların” oyları seçim gününden birkaç hafta önce çuvallarla Merkez Seçim Kurulu’na taşındığından formülü bilenler bile olasılıkların batağından çıkabilecek durumda değildir. Bulgar sosyolojisi bu defa meclise 8 partinin gireceğini 3 ay önceden bildirdiği ve tutan bir öngörü yapabildiği için iplerini çeken kulis olduğunu açığa vurdu. Yasal karışıklıktan kısmeti çıkanlar: Yine şu “Hayer – Nimayer” sistemine göre, oy takviyesi ancak az oy alanlar arasında en çok oyu olanlara yapılıyor. Örneğin 42 mecliste Hukuk Komisyonu Başkanı olan, Hukuk öğrenimini Fransa’da bir yerlerde yaptığı için

her bakıma şişen Çetin Kazan Gabrovo ilinden HÖH-DPS liste başı adaydı. O seçmene son 1.5 yıl içinde HÖH-DPS dalaverelerinin hukuksal tutarlılığını anlatırken çok yutkunduğu, belki de dışarıdan gelen jandarma mı diye hep pencereden dışarı baktığı ve kimseye şu bizim özürlü yargı sisteminin ne zaman adaletli çalışmaya başlayacağını anlatamadığından ötürü olacak pek oy alamadı. Fakat o gibi adaylar adaletsiz yargı sisteminin bir az daha yaşayabilmesine can suyu kadar gerekli olduğundan Türkiye’den gelen oylarla beslendi ve tam sandıktan çıkarken Gabrovolu seçmen isyan etti. Aynı işlem Köstendil’de Aleksandır Metodiev, Yambol’da İliya İliev vs. için uygulandı. Dubnitsa, Köstendil, Yambol seçmenler birkaç eşeğin boyunlarına “mecliste eşek istemiyoruz” tabelası asarak Sofya’ya kadar uzandılar. Ne var ki, bu protestolar seçim öncesi alevlenen antiTürk hareket ve söylevin devamı oldu ve nefret dalgası bir o kadar daha kabardı. Seçim kanunu nasıl değiştirilecek: Genel Kurulun toplanmasıyla ilk işlerden biri seçim kanunu değiştirmek olmalı deyenler çoğaldı. Yasa değişikliği ile milliyetçiler Türkiye’deki soydaşlarımızı seçme ve seçilme hakkından men etmeye çalışmak için bıçak biliyor. Hiçbir dayanağı olmayan atış noktaları Türkiye’nın Avrupa Birliği üyesi olmamasıdır. Onlar AB dışında yaşayan ülkelerde oy kullanılmasını yasaklamak istiyorlar. Bu defa 64 ülkede oy kullandı. 36 ülkede oy kullanılması yasaklayan bir Bulgar yasası onaylandığında, Makedonya, Sırbistan ve Moldova’daki Bulgar kitlenin de oy hakları yasaklanmış oluyor ki, bu da başlı başına başka bir problem doğurabilir. Brüksel AB aday üyelerinde kullanılan oylar yasaldır yasası çıkarsa, soydaşları ilgilendiren problem kendiliğinden aşılacaktır. Bu değişikliğin özünde dış ülkelerde, örneğin Türkiye’den gelen oylarla Bulgaristan’da kazanamayan adayların meclise sokulması yerine oy kullanılan ülkelerde seçim bölgeleri belirlenmesi ve orada yükseltilen adayın yerinde seçilmesi öneriliyor. Bursa’da 2 seçim bölgesi belirlense, majoriter (mutlak ekseriyet yani çoğulcu) sisteme göre kazanan adaylar hemen yerinde belirlenebilir. İstanbul, İzmit ve İzmir, Çorlu seçim bölgelerinden çıkacak milletvekilleri Sofya meclisinde bir soydaş grubu oluşturup halkçı çalışmaları raya oturtmaya başlayabilir. Bu gelişmelerin seçmene indirgenmesinde ve açık olarak anlatılmasında Sivil Toplum Örgütlerine çok büyük ödevlet düşüyor. Bu çalışmaların yazılı yapılması yanında, bir İnternet radyo yayını başlatmak ve UKW uzerinden Bulgaristan Türklerine ve soydaşlarımıza hitap eden bir radyo programı başlatma zamanı geldi de geçti. Yasa değişikli ve seçim dili sorunu: 7 partinin Bulgar milletvekilleri seçim yasasını Türklere karşı değiştirme hevesinde olsalar da onların seçenek özgürlüğünü kısıtlayan yanlar da var. Örneğin bazı partiler seçim listelerinin illere göre hazırlanmayıp Ulusal Parti Listeleri hazırlanmasında ısrar ediyorlar. Bu isteği kabul etmek için, HÖH-DPS partisi seçimde propaganda dili serbestliği istemelidir. Böylece seçmenimize ana dilinde propaganda yapma hakkımızın yasallaşmış olabilir. Bu çok önemli bir şanstır. Çünkü Bulgar partilerinden hepsi yasanın değiştirilmesinde ayak diriyor. Bu değişiklikler önümüzdeki aylarda yapıldığında, bir sepet otu iki eşeğe paylaştıramayan kişilerin parlamento yolu kapanabilir.

Bulgaristan Türklerinin Sesi

UzlaşmakBulgaristan Zor sorun-

larını uzlaşmalı çözmede zorlanıyor. Politik partiler arkalarına bakmadan ileri adım atmak istemiyor. Arkasına bakanda ise intikam (revaşizm) duyumları alevleniyor. Bulgar’ın yeni politikası 1989’da YUVARLAK MASA görüşmeleriyle başlamıştı. O zaman bu masanın kenarında Müslümanlar adına oturmuş Nedim Gencev isminde bir ateist Baş Müftü vardı. O hiç konuşması, bir şey önermedi, hiç bir şey istemedi. İşleri karıştırmazsa ödüllendirileceğini biliyordu. O zaman Ahmet Doğan henüz politik pazara sürülmemişti. Elbiseleri kuru temizlikçide, kendisi de tellaklı hamamdaydı. Ahmet Doğan’ın Sofya sahnesine çıkması 1989’un son günlerinde oldu, o zaman henüz “doğan” değildi, tüyleri çıkmamış ve uçamadığından, bir yerden bir yere polis aracığıyla gezdiriliyor, burnu zincirli ayı gibi oynatılıyor ve sonra yine kafese toplanıyordu.Yollarda, meydanlardainsanlararasındafazlageziptozmasınada izin yoktu, çünkü ayakkabının ökçesi olmadığından, su alır ve hastalanır diye korkanlar vardı ama al şu parayı da bir çift ayakkabı al deyen de olmadı, çünkü bilirsiniz, bal bozumu başlamadan kovandan bal yenmez. O günler de gecikmedi, “ilk ihtiyaçlarını karşılasınlar” diye Baş Müftüye Bulgaristan Komünist Partisi Politik Büro üyesi Boris Velçev’ın, Ahmet Doğan’a da Başbakan Georgi Atanasov’un daireleri verildi, içi boş durmasın diye duvarlara asmak için birkaç haydut voyvoda tablosu, birkaç eski kama, kılış, patlamayan patlak vs. hediye edildi. Generallerin bu hediyeleri sunarken söyledikleri sözlerde ”revaşizm” yok, yani Türk ve Müslümanların dini, doğal ve insan haklarını, ana dil, baba dil, olup biteni sorup sorgulamak yok, hapisler, “Belene” ölüm kampı ve mengenelerde yapılan işkenceler unutulacak, unutturacak, dedi. Sorunları çözmek için çözüm yolu olarak ise “uzlaşma” formülü icat edeceksiniz. Bizden maaş beklemeyin, Baş Müftü vakıf mallarını istediği gibi kullanabilir, satıp tozar, Ahmet ise T.C’den gelecek paraları cepleyebilir, Bulgaristan Türk. Pomak ve Çingenelerini istediği gibi dolandırıp soyabilir, yalanı esaslı ilişkilerde temel attı. Derken,Bulgaristan’dayalan,dolandırmavealdatma, umutlandırmavetoslatmaengeçerliyönetimusulüoldu. Öyle böyle de her şey her zaman düşünüldüğü bibi olmuyor. Gençev’in yaratanla zaten arası yoktu ve çalma kapma olaylarına vakıf ve Baş Müftülük Mülklerini oğlunun üstüne aktarma işlerinde derinleşme başlayınca işin içine çok günah girdi. Aptes almamış insanları yüzer yüzer Hacca götürmek de günahları aklamadı. Osmanlının Bulgaristan’da kalan tüm malını mülkünü üstüne geçireceği bir sırada, dananın kuyruğu koptu ve Baş Müftü görevinden düştü. Ahmet çalma kapma işlerini hapishane rezidans konutlarında geçirdiği yıllarda biraz unutmuş olduğundan, paralar tomar tomar değil çantalarla çanta dolusu gönderildi, o da saymadan aldı harcadı, diraz dağıttı, biraz yemledi, zaten elden verilen paranın hesabını da tutan, sorup sual eden de yoktu. Veren de bu paraları ekip biçip de kazanmamış, 1989 Ağustosu’nda KAPIKULE BİTPAZARINDAN toplamıştı. Bilirsiniz şu verme işi bizde camiye yardım yapmak, sadaka vermek ya da fitre vermek gibi bir şeydir, faturası “Allah Kabul Etsindir!” hem de almak için mutlaka el açmak, eğilip bükülmek, boyun eğmek, vaatte bulunmak da gerekmez. Bizim özümüzün özünde “isteyen bir dilenci, vermeyen iki dilencidir”, büyüklük hep bizde kalmalıdır. İstemeden verilen de kabulümüzdür… Bu işlerde yanlış anlaşılan bir husus yoktu. N. Gencev Allah işleriyle uğraştığından kendisine verilen daireye Bulgarca Konak depoladı. Ahmet ise yabancı diplomatlara kiraya verdi. Şimdi dönelim şu “uzlaşma” konusuna, SİYASET TEORİSİ TEMEL ESERLERİNDE “politikacılar kendinden bir şeyler feda etmez ve uzlaşmaya çaba göstermezse, hükümet kurulamaz!” denir. Şimdi N. Gençev’de fedakârlık yapmasını beklemek boşa kürek çekmek olur. çünkü artık Baş Müftü değil ve alacağını aldığı için, bu hevesi de sönmüş. Bu seçimde oğlunu Sosyalist Partiden Pazarcık milletvekili adayı çıkmış ve “hadi imzala şu Batak’ta Türklerin Yaptığı Katliamı Belgesini” deyenlere, görmediğimi imzalamam ve parayı saymadan ceplemem deyince, listeden düştü. Ahmet Doğan’ın politik olarak ödün vereceği bir şey

kalmamış, çünkü bir defa alacağını aldı ve “verecekli değilim!” diyor. “Konsorsiyum”dan bir şeyler feda et deyenlere de cevabı hazır: “yönetim kurulu toplanmadan olmaz!” diyor da, oysa yönetimde kendinden başka kimseciler yok. Adı konsorsiyum da, aslında tek kişilik şirket yani (Ltd) gibi bir şey. Batıda “konsorsiyum” yönetimlerinde 100 kişi çalışıyor. Bizimkisi uzaktan baktım pek çok, yanına vardım hiç yok. Şimdi şu “politikada işler ödün vermeden gitmez” deyenlere de gıcık olmamak elde değil. Başbakanlığa soyunan Boyko Boprisov’a “sen 10 kişi öldüren bir katilsin” deyen gazeteci ve şimdi Sansürsüz Bulgaristan partisi başkanı ve AB milletvekili N. Barekov’ GERP ile görüşmeye giden parti heyetine “ödün verin” demiş. Heyet de “Biz Bulgaristan Cumhuriyeti’nin adının Bulgaristan Halk Cumhuriyeti olarak değiştirilmesini yani 1990 öncesi adını yeniden almasını istiyoruz “ demişler, fakat bu defa da toslamışlar, çünkü GERB başkanı B. Borisov o yıllarda itfaiyeci olduğundan beni eski görevime döndürürler diye kormuş. Bulgar köylerinde “Todor Jivkov Mağazaları” açılmaya başlayanlar ise, politikacılara hava atıyor. Yine şu ödün verip uzlaşma sağlama konusunda Reformcu Blok grubu da çelişki içindedir. Onların üzerinde mutabık kalamadıkları nokta “KİM” ile “KİMLER”in kim olduğu sorunudur.Reformcuların mantığına göre “KİM”in bir kişi olması mümkün değil, çünkü bir kişinin gücü bütün devleti felce uğratamazmış. Onlara göre “KİM” in karşılığı Ahmet Doğan ise, “KİMLER” in karşılığı da “konsorsiyum”dur. Bulgarcada kullanılan “demonte etme” yani sökme sözünün anlamı da Ahmet Doğan’a verilen her şeyin NOTER KARARIYLA geri alınması iken, buna bir de ömür boyu hapislik ve canı fazla sıkılmasın diye Varna Hapishanesinde deniz manzaralı bir koğuş eklenmesini isteyenler var. KİMLER’in üzerinde mal mülk, şirket ve vakıf diye hiç bir şey olmadığından neyin ne zaman ve nasıl söküleceği konusu cevapsız kalmıştır. Bu nedenle de GERB ile Reformcu Blok arasındaki görüşmeler kesilmedi, ikinci turda devam edecek deyenler, “biz ev ödevlerimizi çözüyoruz yani “KİMLER” in kimliklerini araştırıyoruz, diyorlar. Daha önce Bulgaristan tarihinde böyle bir uzlaşma olmadığından, sökme yöntemi de geliştirilmemiş olduğundan ve ceza kanununda bu gibi suçlara ceza da öngörülmediğinden konuya yalnız ileri dönük çözüm aranıyor. Bizde “fütüroloji” gelişmemiş olduğundan konuyu özel olarak işletmek için konu paketi Amerikan Üniversitelerine göndermişler ve şimdi cevap bekliyoruz. SosyalistlerileGERRPçilerarasındauzlaşmaiseimkansız gibi, çünkü “Kırmızı Çöp” sözünün kime söylendiği henüz tespit edilmediğinden, herkes bakınıyor. Tüm bunların üzerine bir de geçmişi olmayanın geleceği olmaz iddiaları eklenince her şey her balkıma karışıyor. Çünkü sosyalistlerin geçmişinde bir de 1950’li yıllarda “Güneşli Dünya” toplama kampında öldürülmüşvehesabıverilmeyen200binkişivark,i,buolayda bana “DELER VE TORUNLAR” fıkrasını hatırlattı. Dedeler bir dün toplanıp lokantaya uğramış ve yiyip içip bir daha zevklenelim demişler. Demişlerde, masaya çöktüklerinde listeye önce gözlüksüz bakmışlar ve yemeklerin resimlerine sulanmışlar da gözlük taktıklarında tam sipariş vermekten vaz geçecekleri an, garson dikilmiş başlarına ve fiyatlara bakmayın, bizim lokantamızda torunlar ödüyor, demiş. Eh, torunlar ödeyecekse, getirin bakalım, deyen dedeler iyice yayılmışlar, içmişler, yemişler, içmişler ve nihayet, çakır keyif kalkmışlar ve tam kapı ağzında, Baş Garson “DURUN!” demiş ve hesabı uzatmış. “Hani torunlar ödeyecekti!” deyen dedelere verilen cevapsa şu olmuş… “Bu sisin hesabınız değil, dedelerinizin eski hesabı, siz torunlar ödeyeceksiniz!” Dünya bu kadar küçük ve dar, ayrıca kötülükler hep taş gibi başımıza yağıyor. Herkesin herkese karşı olduğu bir toplumda, herkesin tutunacağı bir orta direk olmalı ki, bunun adı uzlaşma ise, bizim koşullarda yaşaması değil, nefes alması bile çok zor oldu. Orta diren bir pilon ve adı da iktidar olsa, etrafında dönen kızın ismi Uzlaşma olmalı, fakat bu direğe sarılıp sarılıp dönen ve döndükçe hava atan kızın sahibi başkası olduğundan, onunla bir gecelik bile uzlaşma yolu bulmak hakikatten çok zor.


Bulgaristan Türklerinin Sesi 13

Kırklareli ve Bulgaristan Arasında Dostluk Maçı

Komşu ülkenin öğrencileriyle “dostluk” maçıKırklareli Atatürk Ortaokulu ileBulgaristan‘ın Nikola Yonkov Vaptsarov Lisesi takımları “dostluk” maçında karşılaştıKIRKLARELİ (AA) – Kırklareli Atatürk Ortaokulu ile Bulgaristan‘ın Nikola Yonkov Vaptsarov Lisesi takımları “dostluk” maçı yaptı.”İyi Ortaklar, Sağlıklı Gelecek” projesi kapsamında Ali Nazmi Üstündağ tesislerindeki sahada oynanan maç, renkli görüntülere sahne oldu. Karşılaşma Atatürk Ortaokulunun 5-2 üstünlüğüyle tamamlandı. Proje Koordinatörü Niyazi Rodoplu, karşılama öncesinde gazetecilere yaptığı açıklamada, projeyle iki ülke öğrencilerinin dostluklarını arttırmayı amaçladıklarını söyledi. Projenin 24 ay süreceğini belirten Rodoplu, bu tür etkinliklerle komşu iki ülkenin ilişkilerinin

artacağına inandıklarını vurguladı.Dostlukların küçük yaşta başladığını belirten Rodoplu, proje kapsamında Kırklareli‘ndeki öğrencilerin de Bulgaristan‘a giderek etkinliklere katılacaklarını kaydetti. -Komşu ülkenin öğrencileriyle “dostluk” maçı-Kırklareli Atatürk Ortaokulu ile Bulgaristan‘ın Nikola Yonkov Vaptsarov Lisesi -Dostluk maçı

kulmak istenen 2 ton 400 kg. kurban etine el koyuldu. Birçok ilde yaşayan Bulgaristan göçmeni vatandaşlar, bayramı geçirmek ve kurban kesmek için bu ülkeye gitti. kapikulede-ete-el-konulduKurbanlarını kestikten sonra da yurda dönmeye başladılar. Dönüşlerinde de kestikleri kurbanların etinden bir miktar getirmek istediler ancak komşu ülkedeki mavi dil hastalığı sebebiyle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın aldığı karar uyarınca, et ve yenebilir sakatat, süt ürünleri, etten, sakatattan veya kandan yapılmış sosis, salam ve kavurma ile benzeri ürünlerin Türkiye’ye girişine izin verilmedi. Karar, Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü resmî internet sitesi ve gümrük kapılarına asılan uyarılarla vatandaşlara tebliğ edildi. Geçen yıl kişi başı 5 kg. kurban eti getirebilen vatandaşlar, bu karar hiç getiremedi. Kararı duymayanlar ise Türkiye’ye gelişlerinde yanlarında bir miktar et getirdi ancak

gümrük görevlilerinin denetimleri sonucunda 168 kişinin getirdiği toplam 2 ton 400 kg. civarında ete el koyuldu. Etler, gümrük sahasındaki soğuk hava depolarına alındı. Belli bir süre geçtikten sonra imha edileceği bildirildi. Bayramını Bulgaristan’da geçirerek yurda dönen İbrahim Kurtuldu, geçen yıl 5 kg. kurban eti getirdiklerini ancak yasak sebebiyle bu yıl getiremediklerini söyledi. Adnan Köprü isimli diğer bir vatandaş ise hayvanlardaki hastalık sebebiyle bu yıl kurban kesmediklerini ifade etti.

Kapıkule’de Yaklaşık 2,5 Ton Kurban Etine El Koyuldu Kapıkule Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye so-

Çelopeç – Bulgaristan’ın altın köyü Çelopeç köyü hakkında çoktan beri

konuşuluyor. Orada Bulgaristan’ın en büyük altın maden ocağı bulunduğu bilinmektedir. celopec-koyu Buradan Koca Balkan’ın güneyindeki Sofya-Burgas yolu geçmektedir. Daha yerleşim yerine girilirken bakışlar, büyük ve modern maden ocağına yöneliyor. Altın maden ocağı, Çelopeç köyü halkının geçimini sağlamaktadır. On yıldan beri tesis, bir Kanada şirketinden yürütülmektedir. İş çevreleri ile yerel idare arasındaki iyi ilişkiler, yıllar boyunca köyün bütün imajına yansıyor.Çelopeç, Koca Balkan güneyinde lider olarak gelişti ve bugün altyapı, eğitim, spor, turizm, tatil ve eğlence imkanlarının seviyesi açısından birçok başkent bölgelerinin rakibi olabiliyor. Çelopeç belediyesi, başkentten ancak bir buçuk saatlik bir yolculukta kat edilen bir mesafede bulunuyor ve yetenekli ve çalışkan sakinlerin köyde nasıl tutulabildiği için iyi bir örnektir. İş bulma kolaylığından başka Çelopeç, birinin boş zamanını geçirmesi için birçok olanak öneriyor. Bunun için belediye ve okuma evinden düzenlenen şenlikler katkı sağlıyor. Maske oyunları ile ilgili gelenekler en güçlüdür. Çelopeç sakinleri, “kuker”lerine “meçkari” /ayıcılar/ diyor. Çelopeç köyünde iki kuker kulübü vardır ve ikisi de çok ünlüdür. Kulüplerin dansçıları, maskelerini tek başına hazırlıyor ve onlarla ülke genelindeki festivallere katılıyor. Çelopek köyünün insanları bir araya getirdiği güç, aile görüşmeleri, festivaller ve ortak şenliklerdir. Çelopeç’teki en yeni ve geniş çaplı tesisi, amfi tiyatro şeklinde olan ve tahta ve Kormineş bölgesinden demirden yapılan bir sahnedir. Bu bölge, dağ eteğinde çam ormanı içinde bulunan büyük bir alan idi. Çoktan beri orada insanları yakınlaştıran her tür toplantı ve girişimler düzenlenmektedir. Amfi tiyatro şeklindeki sahne, bu yılın ilkbaharında açıldı ve Çelopeç’de yapılan ilk uluslararası folklor festivalinin evsahipliğini yaptı. Çelopeç köyünün ritmini anlatırken yerel idareden olan ve kültür etkinlikleri organize eden Tatyana Tsonkova şunları paylaşıyor: “Son birkaç yılda bu analojiden kopmaya çalışıyoruz. Çalopeç köyü dendiği zaman herkesin aklına altın maden ocağı geliyor. Bu yüzden Kormineş bölgesindeki amfi tiyatroyu yaptık. Orada daha geniş çaplı kültürel etkinlikler düzenlenecek. Dağ evimiz yenilenmiştir ve Morgana tepesi altından bulunuyor.

Güneş doğarken ilk ışıkları tam tepeye, dağ evimizin yakınına düşüyor. Oradan da Çelopeç köyü isimini almıştır. Çelopeç, “alnımıza güneş vurur” anlamına geliyor. Burası çok güzel. İnsan oraya kadar yaya olarakancak sırt çantasıyla ve hiçbir taşıt aracı kullanmadan çıkabiliyor. Oraya çok kolay ulaşılıyor. Kaşana geçidinden de kolay geçiliyor. Kaşana geçici, Koca Balkan’ın iki tarafından bulunan Zlatitsa ve Etropole şehirlerini birbirine bağlayan yoldur. Birçok aile, çocuklarıyla beraber buraya birkaç günlüğüne gelmeyi tercih ediyor. Otomobillerine gerekli olan her şeyi alıyor. Dağ evi etrafında çok boş yer var. Köyde büyük ve modern spor merkezimiz var. Spor yapmak isteyen herkes, düşük bir ücret karşılığında bu imkandan faydalanabiliyor. Bu spor merkezini üç yıl önce Avrupa kaynaklarıyla yaptık. Spor merkezinde voleybol ve basketbol salonları var ve iki fitness salonu var. Bundan başka masa tenisi, karate, halk ve çağdaş dansları için ayrı salonlar da var. Ayrıca antremandan sonra herkesin kendini iyi hissedebildiği istirahat kompleksi de var.” Çelopeç’te zengin kültür hayatı da var. Bu yaz Çelopeç halkı, “Zlaten Prah” uluslararası folklor festivalinin birincisi çerçevesinde Gürcistan, Hindistan ve Meksika’dan yetenekli ve eşsiz dansçılar görebildi. Bu kadar büyük bir festivalin hazırlanması için neler yaptığını anlatırken organizatör Margarita Bogdanova şunları açıklıyor: “Bunun gibi bir festival çok zor düzenleniyor. Önce bütçe çerçevesini delirledik ve üç, dört grup davet edebildiğimizi öğrendik. Koreograflar ve tecrübeli insanlarla iletişim kurduk. Festivalin gerçekleşmesi için çalışan bir organizasyon komitesi oluşturduk. Reklam ve gruplar için hediyeler hazırladık. Konser programına yerel folklor topluluklarımız çok aktif katıldı. Evsahibi olarak yerel sanatımızı gözler önüne sermeye özen gösterdik.” Çeviri: Rayna İvanova

RuhunaFilizFatiha SOYTÜRK İşe erken gider gece gelirdi. Çimento karma tesisinde kum eleğinde çalışıyordu. Kum Arda ırmağı boylarından taşınır, meydana yığılır ve ay ışığında şakırken, sanki “beni betona katma, içimde altın var” diyordu. Hilal ışığı güneş aydınlığından farklıydı. Güneş gözleri kamaştırıyor, koruyucu gözlük takınca ise her yer gölgeleniyordu. Hele geceyi gündüze bağladığı an, dolunay sanki göz açıyor, kumu ise canlandırıyordu. Bu canlılık öyle bir canlılıktı ki, avucuna aldığı kum tanecikleri birbirine benziyor, aynı değirmende öğütülmüşler gibi akıtsan akıyor dağıtsan yayılıyordu. Parasızlığın yarattığı sıkıtı ve korku ise içinde bir başka hissi daya uyandırmaya başladığında o korkuyordu. Kum taneciklerinin hepsi sararıyor ama al beni, ben altın taneciğim, diye dile gelen olmuyordu. Yusuf eve gidip gelirken kum tepesi içindeki altın tanecikleri mıknatısla toplamayı, evde eritmeyi, gidip Sofya’daki yarıcıya satmayı kaç kez düşündü. Aklından geçen kurnazlıklardan biri, mekanik elek üzerine bir elektrikli mıknatıs monte edip altın taneciklerinin hepsini birden topla, diyordu. Akla yakın olsa da, o da olmadı, çünkü müdürün karşı binadaki ofisin devamlı açık penceresinden beton tesisine bakmaktan sanki zevk aldığını fark etti. Bir gün yanına İvan geldi. O da aldığı parayla iki ucunu zor bağlıyordu. Üstelik rakısı sigarası ve yatalak hasta kayın validesi vardı. Komşu köyden arkadaşıydı, ara sıra iyice sıkıştığında ödünç isteyip, maaş günü çevirdi. Şu önemsiz görünen yardımlaşma da aralarını su geçirmez hale getirmişti. Seninle bir iş yapsak, deyen İvan’ın ne demek istediğini kestirebilmesi zordu. Yusuf belki bir sıva işi bulmuştur, diye düşündü, çünkü daha önce birkaç defa ufak tefek işlerden birkaç para almışlardı. Uzatma, ne deyeceksen söyle deyen Yusuf’’un aklından geçen buydu. Şu seçimde birkaç para kazanmak ister misin? Diye sordu İvan ve cevap bekledi: Olur! Seçim günü zaten tatil! Sandık başı mı? Koruma mı? Ne? diye sordu İvan’a bakarak, “Hadi, uzatma, hazırım” işareti yaptı. Oyları toptan satın alalım, dedi İvan ve ekledi: Sizin köyde kaç oy var? Oy başı sana 30 leva, seçmen amcaya da 20 leva. Ağız yokla. Para peşin mi? diye soran Yusuf’un ses tonunda, ben bu işte varım, tınısı vardı. Evet peşin! Yusuf’un aklından köydeşlerine dağıtacağı 8000 levanın yanında yatan “altın balık” vardı. Peşin alacağı 12000 leva onun 20 maaşına eşitti ve aile etrafında ağız açmış parasızlıktan kapatamadığı birçok işin üstesinden gelmesiyle birlikte, cebinde de birkaç para olacaktı. Bu işte de toptan para vardı ve o artık mıknatısı ve eleği düşünmez oldu. Köye dönerken ay ışığında koşarak yürüdüğünü fark etmedi. Tam köy girişinde hangi partiye oy verileceğini ve bülten numarasını sormayı unuttuğunu anladı. Kendi kendine “ahmağım ben ahmağım!” dedi. Kendine bazen “salak” dediği de oluyordu. Aslında geri zekalı olmadığını, gece gündüz aklının sağdan soldan bir şeyler tırtıklamaya çalıştığını biliyordu. İvan’ın teklifi ise hepten “düş eşti.” Eve girip hoş beşten ve birkaç yudum atıştırdıktan sonra, “meyhaneye uğrayıp bir bira içeceğim” dediğinde sanki eşi Yasemin’den izin istemişti. Önce asker arkadaşı Ahmet’i buldu, yaşlılarla birlikte oturuyordu ve haneden

en az 5 oy çıkardı. Ahmet “getir parayı, keklik kafeste” dedi. Köyün kenar evlerinden Mehmet amcanın ağzını da yokladı. O ise 4 komşu hanesiyle birlikte 10 oya 15-er levadan razı oldu. İki gecede, biraz köpekleri havlatsa da, bütün köyü dolaştı, paraları seçimden 1 gün önce getireceğini ve bülten numarasını da bildireceğini haber ederken, “başka kimseye söz vermeyin” diye tembihledi. Onların köylerinin oylarını hep DPS partine verdiği bilindiğinden başkalarının gelip de ağız yoklaması yapacağına inanmıyordu. Ne olur ne olmaz, deyip cebinden çıkardığı parayı 2 gencin eline sıkıştırdı. Köye gelip giden olursa, kiminle konuştuklarını gözetmelerini, işite bildikleri yerde kulak misafiri olmalarını istedi. “Seçim akşamı biralar benden” demeyi de unutmadı. Seçim akşamı köylerinde sandıktan çıkan bültenlerin hepsi 7 numaraydı. Muhtar ile DPS sekreteri dışında, hatta muhtar ve sekreterin eşleri ve yakınları bile oylarını 7 numaraya vermişlerdi. Bu köyde şimdiye kadar oyların yüzde yüzünü alan DPS partisi, bu defa % 98’ini kaybetmişti. Testi kırılmıştı. Seçim ertesi DPS sekteri bütün köylüyü birahane önünde topladı. Konuştu konuştu, konuştu ve en sonunda sesini çok yükselterek herkesin önünde eşine, “Sümbül sen ruhunu kaça sattın? Diye sordu. Etrafına bakınan Sümbül: Kızanımıza okul çantası aldım, hadi yeter, dedi. Oğulları 6 yaşını doldurmuş ve ilk okula başlamıştı. Meydandakiler gülüştüler. Hak ve özgürlük davası onların köyünden çok kurban almış, hepsine çok çektirmişti. Yıllarla biriken yoksulluğun aşılamayan dertleri hak ve özgürlüğün fiyatını düşürmüş, vaat ve laf salatasında ezip suyunu çıkarmaya çalışırken, kutsallığımızın fiyatını 20 levaya indirmişti. Geçliği fırtınalı geçen ihtiyarlar ellerindeki bastonlara sarılmış olup bitenin içinde kendilerinin de olduğunu fark edince, iyice çöküverdiler. Bu defa muhtar onlara döndü: Siz de mi, dedi. 20 yıl hapis yatanlar….siz de mi sattınız her şeyi 20 levaya? Önce kalabalıktan çıt gelmedi. Biz sen işleri düzeltir, diye düşündük, deyiverdi aralarından biri. Gençler de şaşırmıştı. Sandıktaki oyların hepsini değiştirmesi gerektiğinin farkına varamayan muhtar bu defa içten içe kendine öfkelendi ve Olan oldu! Yapacak bir şey yok. Size bir fıkra anlatayım da tatlılıkla dağlaşalım, dedi. Bizim köyde daha önce de olmuş böyle bir şey. Dinleyin der gibi el kaldırdı ve devam etti: Büyük dedelerimiz Osmanlıya asker gitmiş. Dönüşte torbasında bir acem kedisi getirmiş. Dişi kediyi uzaktan sezen bizimkiler ciğer kokusu almış gibi dedemizin peşini bırakmamışlar. Takip eden sürü yolu doldurduğunda, dedemiz bu işin ucu karanlık, dadanırlarsa gece gündüz kurtulamam, damda kiremit kalmaz, huzurumuz kaçar diye düşünmüş ve torbayı kör kuyuya atmış. Sen misin atan, tüm kediler ardından kuyuya atlamış. Ruhlarına Fatiha! Kabahat bende, sizin bana bu oyunu yapacağınızı önceden kestiremedim. 20-er leva kazandınız. Helal olsun. Bense işimden oldum. Bana da akıl olsun! Demiş ve Geçim kuyusunun dibi artık bu kadar derin ha! demeden evinin yolunu tutmuş… Böylece DPS oyları ilk kez kör kuyuya doldu. Bravo vallahi. Hadi hayırlısı…


14

D r. M ü j g a n DENİZ Ne Mi O l du ?

5 Ekimde yapılan Bulgar parlamento seçimleri çok alaca bulaca bir yeni politik tablo çizdi. Marjinal yani sağ uç ile sol uçlar politikada sandalye kaptı. Dışarı vuran seçmenlerin içindeki renklerdir. Sonuçta, GERB partisi 23 Şubat 2013’te kaybettiği mevzii % 80 geri aldı ve yeni bir karma hükümet kurma olanağı ele geçirdi. Hatırlanacağı üzere GERB Başkanı Boyko Borisov geçen yılın 20 Mayıs gecesi “Saraya” dayanmış ve fahri başkan A. Doğan’a “söyle kaç bakanlık istersen vereyim, gel beraber hükümet kuralım demişti!” O zamandan bugüne köprülerin altından çok su aktı ve seçim arifesinde dozu kaçırılan anti-Türk ve anti-İslam tavır ve saldırlar, Bulgar kamuoyunda kan kabarttı. Bu durumda B.Borisov seçim öncesi verdiği vaatleri (Türk ve Müslümanlara 10 bakan yardımcılığı vereceği gibilerinden) bire dek unutup, Türklerin hakları konusunda yutkunmak ve bon bon bakmak zorundadır, çünkü işlerin dozu kaçırılmıştır. Bulgaristan’daki son durum B. Borisov’un HÖH-DPS partisinin dıştan ya da içerden desteklemesiyle (oylarına güvenerek) iktidar kurması yollarını kesin kapamıştır. 25 yıldan beri ilk defa olmak üzere Türklere karşı ruhsal milliyetçi kabarma bardaktan taştığı gibi, seçimden sonra da meydanlardan çekilmiyor, seçim sonuçlarına itiraz şeklinde hamle yapıyor. HÖH-DPS partisi 5 Ekim akşamı Kırcaali kalesini geri aldı. GERB partisinin Bulgaristan Türklerini metres olarak kullanmak istediğini seçmene apaçık ve inandırıcı biçimde gösterildi ve öz kimlik savunmasına geçen seçmen doğru seçim yaptı. Seçim kampanyasında Türklere ve İslam dinine yapılan sözlü saldırıları ve incitici yüklenişi doğru okuyan Pomaklar da oylarını HÖH-DPS partisine verdi. AB üyeliğinden ve çifte vatandaşlıktan elde elden haklarının son 2 yılda mecliste ve parlamento dışında saldırı hedefi olması, soydaşlarımızın oyunu HÖH partisine vermesi yolunu genişletti. Bir defa, iki defa aldatılan, yalanlarla kandırılan Bulgaristan Türkleri ve Pomaklar artık yoğurdu bile üfleyerek içiyor. Dış ülkelerdeki durum her yerde aynıdır. Batı Avrupa devletlerindeki gurbetçilerimiz sandık başındaydı. Belçika’da an yüksek aktiflik gözlendi. Ker ve Anverben gibi bazı belediyelerinin yönetiminde sosyalist ve sosyal demokrat Türkiyelilerden yardım gören Şumen, Razgrat ve Tırgovişte yöresi gurbetçilerimiz oylarını topluca HÖH bültenine verdi. Bu defa oy kullanma usulü seçmene zor geldi. Tüm oylardan 215 bini boş çıktı. Öncelikli işlemde zorlananların toplam 70 bin oyu imha edilirken, bunlarda 15 bini HÖH partisinindir. Mesela Varna ilinde 18 no’lu bültene oy verirken 18 no’yu da seçtiğini işaretleyenler ortaokul tahsili olmayan Rom Aleko Atanasov HÖH listesinden meclise gönderdi. İsperih’te ise yeni usul son hükümette Sosyal İşler Bakanı Dr Hasan Ademov’u liste sıralamasında geriye itti. HÖH partisi Köstendil listesine Türkiye’den gelen oyları aktarıp yüksek tahsilli bir Rom olan Aleksandır Metodiev’i milletvekili yapmaya çalışırken halkın tepkisi uyandı ve kabardı, hatta Sofya’ya kadar taştı. Öncelikli bültenlerin analizinde, seçmenin sirkesi keskin HÖH-DPS milletvekillerini istemediği gün ışığına çıkarken, Blagoevgrat ilinde geçen sene tütüncülerle çok senli benli pazarlıklara giren milletvekili Ahmet Başev’in yerine İl Başkanı Musa Palev’i meclise gönderdi. Başbakan Plamen Oreşarski kabinesinde Maliye Bakanı olan Petır Çoban’ov ise seçmenden “sen işine iyi bakmadın, BTK bankası senin zamanında battı” yanıtını alsa da, soydaşların oylarıyla mecliste sandalye kapmayı başardı. Seçme ve seçilme hakkı olan, 18 yaşını doldurmuş Bulgar vatandaşlarından yalnız % 46, 8’i oy kullandı. Totalitarizm zamanında halkın % 98,8’inin oy verme geleneği iyice bozulmuş olsa da, Sliven kadın hapishanesine ve Burgas cezaevinde bu oran bu defa da yüzde yüzdü. Şimdiye kadar HÖHDPS’ye oy vermeyi bir umut kapısı olarak gören hapisçiler bu defa ikiye bölündü ve yarısı oyunu Reformcu Blok partisine verdi. Son hesapta, Kırcaali’deki oy dağılımı Bulgar kamuoyu için düşündürücüdür. Seçim kampanyasına 2 ay önce başlayan ve 50 milletvekili adayı göstererek direk demokrasi formülünden yana olduğunu ortaya koyan sözde Türklerin partisi, her köyde, her sokakta ve mahallede çalışarak anti-Türk ve anti-DPS seline karşı Türk seçmeni mobilize etti. İyi örnekler sunarak ve hoşgörülü yaklaşımla Pomakları da kazandı ve 5 milletvekilliğinin 4’ünü kaptı. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarında bir genel uyanma ve öz bilince dayanarak konumlanma adımları izlendi. 2013’te Kırcali seçmeninden 3063 oy alan Şeref ve Hürriyet Partisi Başkanı Korman İsmailov bu defa 1668 oy alabildi. Burada yaşayan 24 bin Hıristiyan ise, HÖH-DPS partisi ile ortaklık yaptığı için kendisine çok kızdıkları Sosyalist Parti’yi (BSP) cezalandırdı. Oylar sol marjinal (aşırı uç) cepheden “Ataka” ile “Sansürsüz Bulgaristan” partisine ve sağ aşırı milliyetçilerden “Milliyetçi Cephe”ye kaydı. Şöyle ki, Bulgar seçmen oyunu daha sert ant-Türk oluşumlara verdi. 2009’da Türk seçmen Kırcaali’den eski Kültür Bakanı Vejdi Raşidov’u meclise gönderirken, şimdi GERB partisine de yüz çevirdi. Bulgar ve Türk seçmen boş vaatlere inanma zamanlarının geçtiğine işaret verdi. GERB partisi Doğu Rodoplar’da ancak 11 084 oy aldı ve 1 milletvekili çıkardı. 240 kişilik parlamentoda yalnız 43 kadın milletvekili var. Eski meclis bileşimini temsil eden GERB 84, BSP 39, HÖH-DPS 38 ve “Ataka” da 11 milletvekili çıkarırken, 4 yeni parti de toplam 68 sandalye kaptı. Ufuktaki Hükümet ve Türklerin Durumu! Bir defa seçim sandığından sevimli bir parti – Reformcu Blok ve en yüksek başarı elde eden Bulgar siyasetçisi ve Avrupa’nın başarıdan başarıya giden sağcı liderlerinden biri olarak Boyko Borisov sivrildi. Aşırı sağcı cephede “Milli Cephe” ile Makedonya İç

Bulgaristan Türklerinin Sesi

Devrim Teşkilatı (VMRO) ile birleşmesiyle şiddetlenen antiTürk, anti-İslam, anti-soydaş ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini engellemeye yönelik aktifliği yeni hükümet programını olumsuz etkileyeceği görüşü de ağırlık kazanıyor. Hükümet görüşmeleri pazartesi günü (13.10.2014) Sosyalist Parti (BSP) ile başlayacak, GERB Hak ve Özgürlük Hareketi’ni görüşme listesine almadı. Bu siyasi incelemeyi yaparken bir noktayı açıp yeniden okumak gerekiyor. 1990’da Demokratik Güçler Birliği (SDS) Bulgaristan’da sağ hareket olarak kuruldu. Burada üzerine basarak belirtilmesi gereken bir özellik, eski bir Komünist Partisi üyesi olan ve daha sonda sağ kanada geçip hem (SDS) partisi başkanı hem de başbakan olan İvan Kostov, (adına eski sağ hareket diyeceğimiz) 2 milyon Bulgar seçmeninin örgütleyen bu siyasi örgütlenmeyi yok etti. Şimdi yani 2014 seçimleri, Bulgaristan politika sahnesine yeni bir sağ hareketi -Reformcu Blok’u siyasete kattı. Yeni durumda Bulgar gerçekliğinde şakıyan yeni ışıklar arasında, 7 politik partiden oluşan Reformcu Blok’un GERB ile anlaşarak toparlanıp güçlenme ya da parçalanıp dağılma, bir de milletvekillerinden bir kısmının GERB’in tekliflerine dayanamayıp bloktan ayrılması gibi gelişmeler beklenebilir. Bu fikirde Ulusal Cephe ile birlikte MERKEZ SAĞ KOALİSYON kurma şıkkı başta geliyor. Sağ cephedeki gelişmeler önümüzdeki hafta Bulgar politik sahnesinde birleşik ya da Avrupa Halk Partisi örneği sözleşmeli bir sağ kanat hükümeti doğurabilir. Bulgaristan sağ merkezinde popülist muhafazakârlardan GERB Başkanı B. Borisov dışında odaklanan politik şahsiyetler: Reformcu Blok’un önde gelenlerinden Radan Kınev ile Miglena Kuneva gibi sağ liberaller; İvan Kostov’un Güçlü Bulgaristan Partisi (DSB) kalıtı konservatörler ve Burgas’dan yayın yapan “Skat” TV sahibi Bulgaristan Kurtarmak İçin Milli Cephe (NFSB) ile Makedonya İç Devrim Örgütü (VMRO) ortaklığından oluşan Milli Cephe sağ uç milliyetçileridir. Bu oluşum Bulgaristan Türk ve Müslümanları ve soydaşlarımız için ağır günlere işaret ediyor. Son günlerde HÖH-DPS listesinden gösterilen fakat Kostendil işlinde milliyetçilerce istenmeyen, buna rağmen yasalar gereği Türkiye’den gelen soydaş oylarıyla meclise giren Aleksandır Metodiev’e karşı 60 kişinin Makedonya ve Yunanistan ana yollarını kesmesi ve Köstendil Belediye Başkanı Petır Paunov tarafından yayınlanan ve tüm haber araçları tarafından desteklenen politik bildirilerdeki istekler şöyledir: 1) Seçim Kanunu değiştirmeli ve şu yasaklar getirilmelidir; a) Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin oy kullanması yasaklanmalıdır. b) 5 Ekim 2014’te Türkiye’den gelen 60 bin oy geçersiz sayılmalı ve HÖH-DPS milletvekillerinin oyları yeniden sayılmalı ve listeler yeniden sıralanmalıdır. c) HÖH-DPS Aleksandır Metodiev’in milletvekilliği geçersiz sayılmalıdır. d) Seçim Yasası değiştirilerek milletvekili seçimlerinde de oranlı (majoritar) seçim sistemine geçilmeli ve meclis seçimlerine Türkiye’de yaşayan Bulgaristan Türklerinin katılmasına kesin yasaklanmalıdır. vs.

Sağcı güçler önümüzdeki 2 ay içinde bu yasanın Meclisten geçirilmesini istiyorlar. Amerika Birleşik Devleri’nde yapılan bir araştırma, son 60 yılda, dünya ülkelerinde iktidar olan sağ koalisyon hükümetlerinin en fazla 2 yıl ömrü olmuştur. Haziran 2013’te Bulgaristan’da kurulan BSP-DPS ve “Ataka” hükümeti Temmuz 2014’te dağıldı. Şimdi B.Borisov Başbakanlığında kurulacak olan hükümet bir karma sağ oluşum olacaktır. Bulgaristan’daki politik havada sağ milliyetçi ve etnik azınlıklara karşı sağ milliyetçi bir kabarma var. Bu başkaldırışı sol güçlerin, sendikaların, yurtseverlerin sosyaliz ve sosyal demokratların gemlemesi ve yolunu kesmesi gerekirdi. Sakat sol cepheye de yeni girin “Sansürsüz Bulgaristan” gibi sol tabanlı politik oluşumlar da oy kavgasında Türklere zehir saçarak yol aldı. Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliğine olanak tanınmamasını istediler. Türk Bulgar sınırının daha sık tel örgüyle kapanmasından ısrar ettiler hatta seçim günü ve Kurban Bayramı arifesinde Kapı Kule’den gelen otobüsleri durduracaklarına and içtiler. Bulgaristan’da kaynayan kazanda eski kokular var ve ufukta “güneşli günler görünmüyor!” Gelişmeleri yakından takıp ediyoruz ve Ne mi Oldu?, sorusuna her gün yeni yazılarla yanıt vermeye ve hepinizi bilgilendirmek için elimizden geleni yapacağız. Bulgaristan’da demokratikleşme testisi kırılmak üzeredir… Bulgar milliyetçilerinin Türklerle ve Müslümanlara olan öfkesi yeniden kabardı ve taşmaya yer arıyor…

Türkiye - Balkan Devletleri İlişkileri ve Bulgaristan Dr. Sakin ÖNER Devamı Gelecek Sayıda Bugün Türkiye ile Bulgaristan; ilişkileri her alanda gelişen, bölgesel işbirliği süreçlerinde aktif rol oynayan ve benzer dış politika yönelimlerine sahip olan iki komşu ve müttefik ülkedir. Günümüzde TürkiyeBulgaristan ilişkileri dostluk zemininde gelişmesine devam etmektedir. Bulgaristan Türkleri iki ülke arasında önemli bir köprü rolü oynamaktadır. Bugün Türkiye’de 1,5 milyonun üzerinde Bulgaristan Türkü yaşamaktadır. DOSTLUK VE KÜLTÜR KÖPRÜLERİ Türkiye ve Balkan ülkeleri halkları arasında köklü tarihsel ve güçlü bağlar bulunmaktadır. Balkan ülkelerinde azınlık, soydaş ve akraba topluluklar, diğer yandan ise ülkemizde Balkan kökenli vatandaşlarımız yaşamaktadır. Bu nedenle, Balkanlarda ortaya çıkan bunalımlar Türkiye’yi yakından etkilemektedir. Balkanlarda barış ve istikrarın korunması, Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Balkanlar, coğrafi, siyasi ve ekonomik açıdan olduğu kadar, tarihi, kültürel ve insani bağlar bakımından da Türkiye için öncelik ve önem taşımaktadır. Coğrafi olarak Türkiye’nin Avrupa kıtasına uzantısını teşkil eden Balkanlar, Türk milletini şekillendiren tarihi süreçteki özel konumu, bölgesel bütünleşme ve geleceğe dönük içerdiği potansiyel ile de büyük öneme sahiptir. Bir bölge ülkesi sıfatıyla Türkiye, Balkan ülkeleri ile ikili ilişkilerine büyük önem vermekte ve bölge ülkelerinin tümüyle iyi ilişkiler sürdürmektedir. İkili ilişkilerimiz bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı ve içişlerine karışmama prensipleri üzerine kurulmuş, tarihi bağlarımız ve iyi komşuluk ilkesi ışığında daha da gelişmiştir. Bu ilişkilerin, ortak sosyal ve kültürel etkinlikler biçiminde sürdürülmesinde iki tarafın da yararı bulunmaktadır. Türkiye, bölgedeki çok etnikli, çok kültürlü, çok dinli toplumsal yapıların korunarak, siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliğinin hızlandırılmasını ve kapsamlı bir bölgesel entegrasyon sağlanmasını hedeflemektedir. Türkiye son yıllarda bölgede tarihsel ve kültürel bağlarını geliştirmiş, ilişkilerini ekonomik ve siyasi alanda daha ileri seviyeye götürerek kalıcı işler yapmayı başarmıştır. Biz de bölgenin önemini kavramış sivil toplum kuruluşları olarak, yaptığımız etkinliklerle bu entegrasyonun sağlanmasına katkıda bulunmayı arzulamaktayız. Türkiye’nin ve Balkan ülkelerinin barış ve istikrarının korunması ve parlak bir geleceğe kavuşması, bölge insanları arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği ile kurulacak dostluk ve kültür köprülerine bağlıdır.

1913 Sofya

www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı

Abidin KARASU

Genel Yayın Yönetmeni

Rafet ULUTÜRK

Genel Yayın Müdürü Dr.Nedim BİRİNCİ

Yayın DanıSmanları:

Prof.Dr.Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK D o c . D r. S a k i n Ö N E R D o c . D r. H a s i n e Ş E N Diş Hekimi Halide ÜMİTFER Dr.A ziz ŞAKİR Şakir ARSL ANTAŞ

Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:

Nafiye YILMAZ

“Hafıza kaybı ahlaksızlığa götüren en geniş yoldur!” Bu sözler zulme ve toprak köleliğine karşı mücadeleye adadığı eserleriyle yeni Rus edebiyatının temel atıcısı olan Nikolay Puşkin’e (1799- 1837) aittir. Osmanlı zamanından kalan ve belleklerden silinmeyen ibret veren bir gerçek var. Osmanlı sultanları “dün onu ele veren yarın beni de ele verir” mantıyla hareket edip, hainlerin kellesini kaydırırmış. Hainlerden tiksinilir ve nefret edilirmiş. Bu anlamda hainler toplum içindeki lekeler olduklarından kimse onlara yakın durmak ya da onlara herhangi bir biçimde bulaşmak istemezmiş. Sonra Osmanlı bendi bizim oralarda 1878’de patladığında, bilirsiniz lekeler yüzeydedir ve akınca toplum onlardan kurtulur. İşler böyle olduğundan, suların en temizi, kaynağın billur özü dipte olduğuna göre, bizim aramızda bu kadar muhbir, bu kadar jurnalci, bu kadar hain nasıl türedi? Şu Bulgarlar bizden dolma doldurmayı, sarma yaprağı sarmayı öğrendi de, nasıl oldu da “dün seni ele verip ocağını yakan, yarın da beni ele verip ocağımı yakar” Osmanlı felsefesine kafa yatıramadı? Zehir hafiyelerin dilini kesmedi, kafeslerde kuş sütüyle besliyor. Tarihi eskiden çok seviyordum ama şimdi müze gezip okuyup öğrendikçe hiç bir şey bilmediğime daha da kesin inanmaya başlıyorum ve arkama baktığımda yol nasıl sonsuzsa, önümüz de bir o kadar bilinmedik. “Artık demir almak zamanı gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.” Mısralarının sahibi Yahya Kemal Bayatlı, yani bizim Puşkin’lerimizden biri tamamen haklıdır. Şimdiye kadar dünyayı öğretirken, neredeyse yaratılışın kendilerinden başladığını iddia edecek durumlara kayan Bulgarlar, yükseklere çıktıkça, “vaadinin görünmez olduğunu, ama tepenin vadiden her zaman göründüğünü” unutur gibi olmuştu. Dedim dedikle tarih yazılmıyor. Aslında dinlerin temel atıcıları olan İsa Peygamber, Buda ve Hazreti Muhammet bile böyle bir iddiada bulunmamıştır. Kıyasıya dövüşen iki kişinin arasına girilmez. Bir de sana taş atmayanı taşlamak neyine!? Düşünüyorum da iki hafta önce kendilerini insan sayıp oy vermeye gittiğimiz seçimler dolayında ocakta kül bırakmayanların sanki başına gelecek var. Durup durup düşünmeye başladım. Şu Türk düşmanlığı yılanı ilk defa başını Batı’dan kaldırmıştı. Şimdi de Bulgaristan Batıya yanaştıkça milliyetçi, ırkçı ötekilerin hepsine birden topyekûn düşman, zehir zemberek kabadayı tayfaları iyice yeşerdi, acıtan dikenleri ayağımıza batmaya başladı. Bir de olacak olmayacak yerde şart koşmaya başladılar. Sofrasında tuzu olmayanlar devlet idare etmeye baş kaldırdı. Bizi ise kafese konmuş kör cahil, hırslı, yabani hayvanlar gibi gösterip tanıtmaya çalışıyorlar. Neymiş efendim, Türkiye’deki seçim merkezlerinde seçmen Türkçe konuşuyormuş, bunların hafızasında bir şeyler var, ya biz buraya Türkçe konuşmaya geldik. İnanıyorum ki, hiçbir şeye sınır olmadığı gibi geri zekâlılığın da sınırı yok. Hadi bize korkuttuk da kovduk havaları yaptıkları yetmezmiş gibi, Türkiye Cumhuriyetine de dil uzatarak, Avrupa Birliği’ne üyeliğine engel olmaya yeminli olduklarını gizlemiyorlar. Ortaklığın yasaları her üye ülkenin milli kanunlarından üstündür ve zorunludur maddesi göz çıkarırken, Brüksel de Bulgar milliyetçilerine “yetkinizde olmayan işlere burnunuzu sokmayınız!” Demiyor. Demesi lazım tabii! Üstelik Sofya’da yürütülen hükümet ortaklığı görüşmelerinde “ATAKA” partisi AB bayrağını indirdi. “biz köle bir ülkede” yaşıyoruz tezini savunuyorlar. Devamı ; www.bghaber.org

BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ

Aylık Siyasi Aktüel Gazete

İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK

Biz Olalım!

Nafiye YILMAZ Av. Vildan UMUT Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM İsmail ERDEM Filiz SOYTÜRK Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Neriman ERALP Nazım ÇAVUŞ

İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 412 89 89 // 511 63 47 - Fax:0212 511 33 91

Reklam için İrtibat: 0212 418 89 90 Star Medya Yayıncılık A.Ş.

Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.

www.bulturk.org

Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK

Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:

Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Mehmet ANTİKA Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ

TÜRKİYE-Ankara: Sebahin AHMETOĞLU ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. Bayrampaşa: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa GÜLER ist. Avcılar: Müjgan DENİZ ist. Başakşehir: Ayten ERDEM ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa-Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir:Osmangazi Ünv. - Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER


Bulgaristan Türklerinin Sesi 15

DPS’den

BGSAM

Memnun

Bulgar gazetecilerinden İvan Bedrov Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) nin artan gücünden memnuniyetsizlik ifade eden politikacılara 3 öneride bulundu. “En fazla beklediğimiz haber bizi en fazla şarttı,” sözleriyle başlayan yazıda, “Halk Meclisi için yapıla seçimlerde DPS partisi oy artışı kaydederek, hepimize dudak ısırttı!” deniyor. Gerçekten son 25 yılda en az katılım gösteren şu erken genel seçimlerde DPS dışında bütün politik partiler oy kaybına uğradı. Toplam 460 bin oy alan DPS oylarının 60 binini T.C.’deki soydaşlarımızdan alırken, 30 bin oy da Avrupa’daki gurbetçilerimizden ve 200 bin oyu da Çingenelerden topladı. Bu arada yoksul Bulgar seçmen de DPS partisine 15 bin oy verdi. Ortalama 13 bin oyla bir milletvekili çıkıyor. Analizin gösterdiği üzere 1990 seçimlerinde oylarının % 90’nını Türk ve Pomaklardan alan DPS, politik yatağını artık % 69 değiştirdi. ”8 partinin katıldığı çok renkli bir parlamentodan sağlıklı ve güçlü bir hükümet çıkmasını beklemek güç olur” diyerek devam eden Bulgar gazeteci Berov şunları yazıyor. “Seçmenin halk yardakçılarına çok kolay inandığı; bazı köy ve mahallelerde oyların toptan satın alındığı gibi küstah iddialara rağmen, kenarından geçerken görmezlikten gelemeyeceğimiz bir faktör olan DPS partisini artık kabul edip tanımamız gerekir.” Yazı şöyle devam ediyor: “Gelişmeye yön veren şudur: Biz geçmişimizi, Türk ve Pomakların isimlerinin zorla değiştirildiğini, bu partinin nasıl sıkı bir örgütlenme gerçekleştirdiğini, kadrolara yapılan yatırımı, militanların “beslendiğini” vs. vs. biliyoruz. Şimdi şu son seçim kampanyasına da bir göz atalım: “Bu seçime giderken DPS bir düşman olarak gösterildi. Kimileri “perhiz” uygulansın derken, diğerleri DPS partisini yalnız kendileri tarafından iktidardan uzaklaştırabileceğini iddia ettiler ve hep bir ağızdan DPS partisiyle asla ve hiçbir zaman hiçbir koşulda ortak iktidar kurmak istemediklerini devamlı tekrar ettiler.” Bunu, Sosyalistler (BSP), “Sansürsüz Bulgaristan” partisi her gün yineledi. Politik sahneye yeni çıkan ve faşist bir kuruluş olan “Milliyetçi Cephe” DPS partisini Bulgaristan’dan kovma, soydaşlara oy kullanmayı yasaklama, AB dışında olan Bulgaristan vatandaşlarına da neredeyse oy kullanmayı yasaklama hedeflerini ön planda tuttu ve tutmaya devam ediyor. En fazla Türk vatandaşa saldırıldı. Uluslar arası yasalara ters olmasa, Çingenelerinse sandık başına gitmeleri neredeyse yasaklanacaktı. Bu konuda özel yasalarla yasak getirmek istedikleri dillerinin altındaydı da meydanlarda söyleyemediler. ”Beyinlerindeki birikim bu olanlar şöyle konuştu: İktidarı DPS’ ye bırakmayalım. DPS kadroları iktidar olunca çok hırsızlık yapıyor. Çalmayan var mı? DPS kadroları yalnız kendi akrabalarını işe alıyor. Bu da bir başka iddiaydı. Bunu yapmayan var mı? DPS kadroları basit ve tahsilsiz, cahil insanlar! Ötekilerden tümü Paris’te Sorbon mezunu mu?” Berov şu noktalara da işaret ediyor: “Neyse ki, kanayan sorunun ne olduğunu kesin tarif eden olmadı. DPS partisinin problem olması çok hırsızlık ettiği ya da kendi adamlarını işe alındığı için değildir. Sorunların sorunu #KİM!?, sorunudur. #KİM modeline etalon olduğu için yönetime katılmamasında gizlidir bu tarif. Emirlerin geldiği yerin bir saray, bir başkentin adını taşıyan bir otel ya da Sozopol limanı açıklarında bir yat olması önemli değildir, çünkü tüm yönetim ellerinden alınmış olan meşru kurumların, yürütme, yasama ve yargı erkinin #KİM tarafından yönetildiğidir gizemli sorun. Kurallar geçersiz olduğunda, erkin paylaşımı yok edildiğinde, pay dağıtımı yalnız bir gişeden yapıldığında ….Kurumların çalışmasına engel olan ve şirketlerin kazanmasına yol vermeyen bu model, kötü bir tümördür. Çalışmasına ve kazanmasına yol verilmeyen şirketler var ve bunlar onların dalavereleri dışındadır.” Sorunu açarken, “hepsi bana” formülüyle bütçesinin boşaltılmasını, bir bankada 5.2 milyar lv. çalınmasını, 1 Ekim 2014’te elektrik enerjisine % 10 zam yapılmasını, özel üreticilerinden alınan elektrik için yüksek fiyat ödemelerini, elektrik dağıtım şirketine her ay 50 milyon leva heybe edildiğini, “Belene” AES’ nin neden kurulmadığını vs. irdelememiz gerekebilir. “Seçim kampanyasının son günlerinde bir istisna olarak kısa bir süre için de olsa DPS’ ye saldırmayan tek başına, sessizce hareket eden bir tek Reformcu Blok’un istifa eden sözcüsü Radan Kınev oldu. Bunu anlatabilmek de çok zor. İnsanların daha fazlası tarafından anlaşılabilmesi ise daha da zordur.” Reformcu Blok 9 partinin birbirine yamanmasından oluşurken, içindeki üyelerden biri Korman-Dal ikilisinin Şeref ve Hürriyet Partisi olduğundan dolayı DPS’ti hedef almaması doğal karşılansa da, ne Kasim Dal ne de Korman İsmailov parlamentoya giremediği için, yapılan hesaplar çarşıya uymadı. “Seçmen kitlesi bu defa DPS partisine karşı en geniş ve güçlü saldırıya tanık oldu. DPS partisine yalnız ve sadece DPS olduğundan ötürü saldırıldığında, insanların kafasındaki farklıdır. Samimi olanlım ve sohbetlerimizde “DPS” sözünün yerine kaç defa “Türkler” sözünü kullandığımızı anımsayalım.” İvan Bedorv’un bu saptamasına şunu da eklemek gerek, şimdi artık Bulgaristan’da “Türkler” dendiğinde “Türkiye’deki soydaşlarımız” ve Batı Avrupa ülkelerinde gurbetçi “Türkler, Çingeneler ve Pomaklar” da anlaşılıyor. “Sansürsüz Bulgaristan”, “Milliyetçi Cephe” ve “ATAKA” gibi bu seçimde toplam 45 sandalye kapan bu 3 milliyetçi oluşum, AB dışında yaşatan Bulgaristan vatandaşlarının, çifte vatandaşların oy kullanmasını yasaklamak isterken, dışardan gelen oyların sandalye dağılımını engellemesini de yasaklamak istiyorlar. Bulgar aşırı milliyetçiliğinin yeni zirvesi ise, Bulgar dilini yazılı olarak bilmeyen ve “Başka Bir Yerde Oy Kullanmayacağım” BİLDİRİSİNİ kendisi el yazısıyla Bulgarca olarak dolduramayan çifte vatandaşları oy kullanma hakkından men etmek ısrarıdır. Seçim yorumlarında dikkati çeken bir yeni özellikse, T.C.’de açılan 136 sandığa hizmet sunan Türk gönüllülerin kendi aralarında Türkçe konuşmasına yasak getirilmesi talebi-

O l m a y a n l a r Totaliter lekeler artık havuzun aynasında! - Şakir ARSLANTAŞ

dir. Bu konuya ışık tutarken İv. Berov şöyle devam ediyor: “Ve eğer siz kendiniz “DPS” sözünü “Türkler” ile değiştirmiyorsanız, bu seçimlerde birçok başka Bulgar bunu çok defa yaptı. Ders kitaplarında birden bire beliren “zaptiyeler” “polislerle” değiştirildi. Sonra yine ansızın ve birçok yerde düzenlenen seçim önü mitinglerinde DPS adayları Bulgarca yaptıkları konuşmaların bir bölümünü Türk dilinde de sunmaya başladı. Sonunda, her soruna kesin çözüm olan Türkiye’den gelen otobüslere yüklendik. Bunların örtüşen vakalar olduğunu ispatlayan gerekli delil elim altında olmasa da, benzer popülist konuların terazinin iki kefesini de iyice doldurması, kendiliğinden olacak, kendilerini saldırı hedefi olarak gören DPS seçmenlerini son hadde kadar seferber etti. Aynı zamanda kafalarındaki sorunların çözümü beyaz yakalı gömleği giymekle ve devlet sınırına tel örgüler germekle başlayan aşırı popülistleri de iyice kışkırttı.” Seçim öngünlerinde bu üç milliyetçi partinin mobilize edebildiği aktifle birlikte, özellikle belirtilmesi gereken bir olay da, DPS milletvekilleri tarafından defalarca desteklenen, 3 defa hükümet ortağı olan BSP eski başkanı, şimdi AB milletvekili ve PES başkanı Sergey Stanişev’in Brüksel’deki işini gücünü bırakıp, kendi inisiyatifiyle Bulgaristan’ı baştanbaşa dolaşarak “Biz artık DPS ile işbirliği ve ortaklık yapmayacağız” propagandası yapması oldu. Aynı hava bugün GERB Başkanı B. Borisov’un “DPS ile hükümet ortaklığı yaparsam seçmenim ne der?” sözlerinde okuyoruz. Anti-Türk, anti-İslam ve anti-soydaş şovenist çökeltisi DPS milletvekili adayı Rom Aleksandır Metodiev’in (Bay Sali) Köstendil ilinden 810 oy alıp T.C.’den gelen soydan oylarından takviye edilerek milletvekili seçilmesine karşı göklere çıktı. İl merkezinde düzenlenen mitingde konuşanlar “Biz Çingenelerden akıl İstemiyoruz!” sözleriyle ağızlarına geleni söylediler. Soydaş oylarına karşı ilk kez milliyetçi ırkçı başkaldırı yaşandı. Kuşkusuz seçimden önce ve seçimden sonra politik liderlerin konuşmaları anında değişirken, değişmeyen yalnız anti-Türk söylev kaldı. Yukarıda sıralanan 3 milliyetçi Bulgar partisi liderleri hemen “U” dönüşü yaptı. Sağ-merkezde birleşme yolları aranıyor. Bu konumda dikkati çeken şudur. Bulgar politikasına kulis kaynaklı büyüleyici hava “PİK” Haber Ajansı kanalıyla püskürtülüyor. Bu defa da “geri adım atın” ve anlaşın emri “PİK” hoparlöründen geldi. Bu konulara İvan Berov şöyle değiniyor: “Şimdi artık DPS ile “Sansürsüz Bulgaristan”ın büyük ve etkili bir parlamento grubu var. (DPS 38; SB 15 ve toplam 53 milletvekili), İkisini neden bağladığımı mı soruyorsunuz? Kuşkusuz ben şu an Tsvetan Vasilev’i, Delyan Peevski’yi ve Hristo Kovaçki’yi de düşündüm. “ATAKA” şefi Volen Siderov’un seçim kampanyasını hangi medya araçlarının propaganda ettiğini hatırlarken, başka şeyler de geçti aklımdan.” Tsvetan Vasilev – batık BTK bankasının Başkanıdır. Kayıplara karışan para 5.2 milyar levadır. Delyan Peevski – Bulgar ve Rus oligarşisi arasındaki bağlantıdır. “Medya Holding” başkanı ve birkaç günlük gazete sahibidir. 3. süre DPS milletvekilidir. Hristo Kovaçki – Bulgar kömür madeni ve enerji sanayindeki büyük oyuncudur. Madencilerin maaşlarını ödemedi ve oy verme işlemine bağlı kıldı. “Lütfen #KİM? olan kişiyi kutlayınız, çünkü o seçim kazandı.” “Ben sıcak suyu keşfettiğimi iddia etmeden, gelecek defada aynı sonuçların tekrarlanmaması için politikacılara 3 önerim var. Bir: DPS partisinin politik hasımı olduklarını açıkça beyan eden partiler, DPS partisini sembolize eden problemi fakat bunu yaparken “Peevski DPS milletvekilidir!” üslubuna takılıp hiçbir şey susmadan çok net ve açık bir şekilde formüle etsinler ve Anayasa değişiklikleri de içinde olmak üzere, bu modeli çözüp sökecek olan reformları masaya yatırsınlar. İki: DPS partisinin Bulgaristan Müslümanlarının oyları üzerinde tekel hakkı olmasını istemeyen partiler dil ve din ayırımına bakmaksızın, Bulgaristan vatandaşlarının hepsine kapılarını ardına kadar açmalı ve kontenjanları unutup DPS’ den başka kimsenin ayak basmadığı köy ve mahallelere akın etmelidirler. Bu bir ay ve bir yılda baş edilecek bir iş olmadığından bunu içtenlikle ve sabırla yapmalıdırlar. İlave olarak sunarken, buna en iyi misalin GERB partisi Kırcaali milletvekili Karayançeva’nın bizim bayırları köy köy mahalle mahalle gezdiğini ve Türklerden bu defa da oy aldığını hatırlatırım. Bu defa Kırcaali ilinden seçilen tek Bulgar milletvekilidir. Üç: DPS ile ortaklık ve işbirliği yapmayacaklarını basa basa söyleyen partiler, iletişim ortamında, yargıda veya iş çevrelerinde rahatlamayı sağlayacak himayeyi elde edebilmek için “benden yardımlarıma ya da en fazla benim tebessümüme” güvenip işlerin oluruna gireceğini hiç umut etmesinler. İşler zor: #KİM’i ^gelecek seçim zaferi için şimdiden kutlamak daha kolay. Bu yazıda Sayın Berov’un dikkate almadığı bir nokta Bulgar politik parti liderlerinin dönekliğidir, ülkenin son 25 yılda hep kendine ve halkına ihanet etmiş, başkalarının menfaatlerini kollamış ve kendi menfaatleşmiş kişiler tarafından yönetilmesidir ki, şimdi de aynı tablo çizilmeye başlandı. Meclise dolan 8 parti vekillerinden hiç biri beyaz gömlekli ve Wersache kravatlı bit pazara gitmek, yamalı ve kirli elbiselerle dönmek istemiyor. Sahnedeki en iyi koltuklara yayılmak ve merkez sağcı maskesiyle rol almak isteyenlerin amacı, kulislere hizmet ederken, kendileri de palazlanmaktır ve bu şansı kaçırmak istemeyecekleridir. Bu noktada anti-Türk ve anti-Müslüman kışkırtma ve tuzak kampanyalarıyla etnik azınlıkları sofradan kovanlardan 4 yıl ılımlı olmaları da beklenebilir. Çünkü ağzı dolu it bile havlamaz.

Köyümüzde art arda dizilmiş iri kara taşlardan oluşan uzunca olukta yanan ateş alevlerinin yaladığı içi taze kalaylı pırıl pırıl kurban kazanları gözümün önünde… Kazan kaynadıkça şakıyan kalayda tortu birikirdi. Etleri karıştırmak için kapağı kaldıran aşçı başı elindeki uzun saplı ahşap kepçeyle uzanır ve pıhtılaşmış kanın pıhtılanmışı olan tortuları ince bir ustalıkla alır ve bir tasta toplardı. Olup biteni gün boyu dört gözle izleyen köpekler sonunda çökelti ziyafeti ederdi. Tortusuz yaşamanın çok değişik boyutları var. Bu bakıma bizde düne göre bugün daha bir umut var. Çünkü 5 Ekim 2014 seçimlerinde Bulgar toplumunda hareketlenip toplum aynasında beliren politik tortuyu görebildik. Bu yazımda politik tortu derken “Sansürsüz Bulgaristan”, “Yurtsever Cephe”, “Ataka” gibi politik partileri düşünüyorum. Üstelik toplumun derinliklerinden yeni fırlayan bu çökelti güçlerin iktidar heveslisi olduğunu da gözlüyorum. Bu ruhsal dünyalarında aşırı milletçilik ve ırkçılık olan bu partilerin tescili yakında yapıldı. Onlar politik sahnede bir anti-Türk ve anti-İslam oluşum, biraz sözde HÖH-DPS ‘ye ve başat olarak Türkiye’deki soydaşlarımıza karşı dikildi. Özlerinde inanç, istekleniş ve hedef olarak yeni olumlu hiçbir şey yok! Hepsi bundan 25 yıl önce 10 Kasım 1989’da kendini dağıtan Komünist Partisinin (BKP) acı-zehirli kalıtından dibe çökendir. Ve dibin dibinde pıhtılaşan çökeltilerdir. Aslında bazı kasıtlı yanlışlar yapılmasa yeniden hareketlenmeleri pek beklenmiyordu. Çeyrek asırda totalitarizmden demokrasiye açılma sancılarını aşıp toplumu yönetecek ne bir lider ne de şerefli bir siyasi parti oluşturabilen Bulgar toplumu 70 politik birimden oluşan 8 partiyle Genel Kurulu renklendirdi. Olaylar öyle gelişti ki, politik tortu üste çıktı ve meclise girme hakkı kazandı. Gelişmelerin son derece esaslı nedenleri var. Bunların başında ise küresel sermayenin toplumumuzda olumlu olan her şeyi bitirme azmidir. Bu alabildiğine tüketme bir yandan halkın % 80’ini sefil durumda kıvrandırırken, bir de doyumsuz mafya-oligarşi tabakası yarattı ki, bunun adına kötü tümör desek daha iyi olur. Toplumun tortusu olan bu olumsuz uğurun ortaya çıkmasıyla aşırı milliyetçi ve ırkçı çığlık toplumu boğmaya başladı. Kamuoyunda“soyadönüş”politikasınınelebaşlarıolarakbilinenve1989’dan sonra demokratik Bulgaristan’da yaşama hakları bulamadıklarından çöküp derinlerde pıhtılaşan ve bir daha yeryüzüne çıkma imkânı bulamayacağı sanılan bu olumsuz güçler 5 Ekim akşamı sandıktan galipler misali çıktı ve birçok kişiyi tamamen şaşırttı. Ne var ki, bu fırlamanın nesnel nedenleri ortadaydı. İlk başta olan şudur: Türk ve Müslüman seçmenden oy almak için onların ürkütülmesi, korkutulması, paniklemesi gereğine inanan HÖH-DPS partisi, ilk önce bu amaçla “Ataka” partisini kendi parasıyla kurdururken, bu seçimlerden önce “Sansürsüz Bulgaristan” Başkanı N. Barekov’u mali açıdan ihya etti ve kışkırttı. “Ulusal Cephe” oluşumunun 20 yıldan beri “Skat” televizyonu üzerinden gece gündüz devam eden azılı Türk – İslam düşmana bir kez yanıt vermedi. İt ürür kervan yürür siyaseti bu noktada sekti. Üstelik Türk ve Müslüman partisi 2014’te Baş Müftülük taşınmazların geri alınması için verilen yasal mücadeleye saldırılarına seyirci kaldı. Böylece AB üyesi bir ülke demokratikleşirken demokrasi ve ilerleme cephesi kuvvetleneceğine, milliyetçi ırkçı dalga kabardı ve pıhtılaşmış totaliter çökeltiyi politik sahneye birkaç politik parti olarak servis etti. Olayın özü budur. Bunlar Hak ve Özgürlükler Hareketi açısından irdelendiğinde totaliter ruhlu milliyetçi dalganın kabarmasına yeşil ışık tutan şu gelişmeler oldu: 05.10.214 tarihinde yapılan Bulgaristan Genel seçimlerinde Türkiye’de ikamet eden soydaşlardan 150.000 kişi oy kullanması beklenirken sadece 60.000 ni oya gitti. İlgisizliğin büyümesinde soydaşlar arasında Türk partisinin başında bulunan L.MESTAN’ın “Osmanlı Bulgarlara Soykırım Yaptı” konulu bir el kitabı dağıtılması başrol oynadı. Seçmeni etkileyen eserin ardından gelen seçimi boykot uygulaması HÖH-DPS yöneticilerini bilinçli cezalandırma anlamındaydı. Derinleşen ilgisizliğin nedenlerini yakın geçmişe dönerek araştırma ayrıca gereklidir. Süreç üniversitelerimizin sosyoloji bölümlerinde tez konusu olarak da işlenmelidir. Çünkü halk topluluğumuzun hal ve hareketlerine bakıştan alınan sonuçlarda aklın, mantığın ve aidiyet anlayışına tamamen ters bir davranış biçimi oluştuğu gözleniyor. Bu arada yaklaşık bir milyon insanı yerini, yurdunu terk etme zorunda bırakan katil Jivkov rejiminin uzantısı olan şimdiki siyasi yapılanmaya uyulması ve kendilerine oy vererek öz çıkarlarımıza ters davranmaya zorlanmamız akla ve mantığa sığmaz bir açılımdır. İsimlerimizi değiştiren, mezar taşlarımızı kıran, dinimizi ve dilimizi yasaklayan, gelenek ve göreneklerimizi unutturmaya çalışan bir zülümcü zihniyete her seçimde oy vermenin hiçbir gerekçesi olamaz ve bundan sonra da olmamalıdır. Adı HÖH olan bu sözde Türk partisinin başında bulunan ve Başkanı sıfatını kullanan şahsın “Osmanlıyı bir soykırımcı” olarak nitelendirmesi ve bu yalanı doğru olarak kabul edip Bulgar parlamentosunda onaylaması dahi seçimlere katılıp kendilerine oy vermemizi anlamsız ve anlaşılmaz hale getirmiştir. Seçim sonuçlarıyla çizilen tablosu şudur: HÖH partisi bu seçimde 460 bin kişinin oyunu aldı ve 38 milletvekili çıkardı. Bu oyların 60 bini Türkiye’den, 30 bini Batı Avrupa ülkelerindeki gurbetçilerimizden, 200 bini Çingene nüfustan, 15 bini sefil Bulgar seçmenden ve 180 bini de Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Pomaklardan geldi. Aynı tabloda 1990’da Büyük Millet Meclisi seçimlerinde oyların % 90 oranı Türk ve Pomaklardandı. HÖH bu seçimlerde öz kitlesinden ancak % 40 oy alabildi. Bu da partinin temel ilkelerinden azınlık hak ve özgürlüklerini savunma misyonundan kaydığına kesin kanıttır. Son durum Bulgaristan’da ırkçı ve aşırı milliyetçilerin alanı boş bulup baş kaldırmalarına olanak yarattı. Bugün Bulgaristan’da milliyetçilik sokaklarda kol gezerken iletişim ortamını istila etti. Daha da vahim olan, HÖH partisi totaliter rejimde işlenen suçlara zaman aşımı getiren yasaya da oy verdi. Daha da korkunç olan ise son seçimlerden hemen önce Bulgaristan parlamentosunda onaylanan ve “Bulgarlaştırma” süreci suçlarına zaman aşımı getiren yasaya, “Belene” ölüm kampında, hapiste ve sürgünde kalmış Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının tepkisiz kalmasıdır. Akla mantığa sığmayan bir duruştur bu! 1989 Mayısında hak ve özgürlükleri için ayaklanan bu etnik halk topluluğu, bugün yeniden sindirilmiş ve kabuğuna kapanmak zorunda bırakılmıştır. Bu olup bitenlere kayıtsız kalan HÖH partisinin hiç bir şey olmamış gibi tavır sergilemesi, bu mağdur insanlardan kendi katilleri lehinde destek istenmesi, ruhumuza ters bir dünya görüşü savunan bir politik partiye oy verilmesinde ısrar edilmesi nasıl izah edilebilir? Allah aşkına çıksın birisi bunu bizlere anlatsın. Yeni ortamda Bulgaristan Türkleri arasından olup Bulgaristan da yaşadığı dönemlerde totaliter sisteme hizmet etmiş olan ve Türkiye’ye göç ettikten sonra aynı zihniyete hizmet edenlerin tutumu da hiç şaşırtıcı gelmiyor.

Üstelik Türkiye’ye göç ettikten sonra hiç bir kimse sorgulanmadı. Türkiye’de Türklüğe ihanetten dolayı ceza alan hiç olmadı. Komünist ve Totaliter sisteme hizmet veren zihniyet yeni koşullarda hiç bir bozuntuya uğramadı. Özünde hainlik olan işbirliğinin temelleri bu esas üzerinde yükseliyor. Duruma hâkim olduklarını savunanlar, Türkiye üzerinden yayın yapan, antenleri Balkanlara çevirmiş iletişim araçlarını kendi hedeflerine rahatlıkla araç edebeliyorlar. Onlar, inancımıza ters düşen bu etkinliklere engel olmaya çalışan yerli STK ları ise bölücü olarak nitelendirerek soydaşlar arasında tamamen yanıltıcı algı uyandırabiliyorlar. Örneğin seçim öncesi bir TV programında, bölücü diye nitelendirdikleri bir STK nın bir el kitabının kapağını göstererek içeriğine değinmeden izleyicileri yanıltıcı tanıtım yaptılar. TV program sunucusu da el kitabında yazılanların doğruluğu üstüne Bulgaristanlı milletvekili adaylarına soru bile sormadı. Bulgaristan da yaşadığı dönemde Türklere ve Müslümanlara zulüm eden totaliter rejime hizmet vermiş soydaşlardan bazılarının Türkiye’ye geldikten sonra da devlet görevlisi olabilmeleri aynı kişilerin STK’larda aktif rol almalarında önemli katkı sağlamaya devam ediliyor. Bu şahısların geçmişlerini araştırıp Türklüğe ihanet ettikleri belgelenmiş olanların tespiti bir an önce yapılmalıdır. Çünkü Bulgaristan’da Türklere ve Müslümanlara uygulanan asimilasyon süreci halen devam etmektedir. Bu sürecin Bulgaristan ayağı sözde Türk partisi HÖH’ dür, fakat Türkiye de ayağı ise hağla STK’larda görev yapan eski Bulgar istihbaratı ajanları ve BKP elemanlarıdır. Unutulmamalıdır ki, 1968-78 yıllarındaki göçle gelen soydaşlarımızın bir çoğu Türklük açısından tamamen yıkanmış zihniyet taşıyor. TTürkiye’de ikamet eden ve hala Bulgaristan da Türk ve Müslümanları eritici zihniyete hizmet eden bu kişilerin mumu söndürülmelidir. Bu yapılmadıkça Bulgaristan’da son dönemde inşa edilen camilerin müzeye dönüştürüleceği gün yakındır. Tüm çabalarımıza karşın bugün de Türklüğünden utanmamaya devam edenlerin sayısı artmaktadır. Artık Bulgaristan’da köylerde cenazeleri islami usule göre defin işlemleri yapanlar yalnız yaşlılar kalmıştır. Yeni neslin dini törelerimize uyma hevesi köreltilmiştir. Manevi hayatımızın yok olma tehlikesi hiçbir kurum ve kuruluş tarafından dile getirilmiyor. Çocuklariçinköylerdevebelediyelerdeörgütlenenkurankurslarıyakıntakibe alınırken, katılımcı çocukların ailelerine farklı yöntemlerle baskı uygulanıyor. Dolayısı ile Türklüğe her yönlü ihanet probleminin çözümüne gidilirken önce Türkiye ayağındaki ateist işbirlikçilerden, özellikle de devlet memurlarından başlanması iyi olur. Bulgaristan’daki son gelişmeler lehimize değildir. Politik ekonomik ve sosyal bunalım o denli derinleşmiş ki, demokrasi güneşinden, evro-atlantik yönelimden ve genel anti-komünizm ve anti-totaliter selden yıllar yılı korkan çökeltiler saklı kaldıkları yerlerden bu erken genel seçimde çok ufalanmış da olsa ortaya çıkabildiler. Parlamentoya giren 8 politik partinin bünyesinde ortaklık sözleşmeleriyle bağlanan 70 politik birim var. Onları siyasete katan nesnel nedenler de büyük önem taşıyor. Doğal afetlerin, askeri fabrikalarda art arda meydana gelen ve 28 can alan patlamaların, yüzde 30’u bulan işsizliğin, fakirlik ve sefaletin nüfusun yüzde 40’ının belini bükmesiyle hareketlenmeye başlayan dip dalga içindeki pıhtılaşmış tortu anti Türk ve anti-İslam milliyetçiliğinin renkleriyle sivrildi. İlk belirtileri Baş Müftülük mal ve mülkünün iadesini baltalama eylemlerinde görülse de, soydaşların oy hakkını kısıtlama hortlamasında şiddetlenirken, Suriyeli savaş kaçaklarının sığınak istemesine karşı daha da güç topladı. Uzaktan bakıldığında Bulgaristan’da seçimler sakin ve sönük geçti. Fakat toplumun büyük sosyal patlamalara gebe olduğu her an her yerde hissediliyordu. Seçimden 2 gün sonra İhtiman şehri Çingene Mahallesi ile Petriç şehri Romları faizci, dolandırıcı, dayakçı ve uyuşturucu baronlarının eli sopalı saldırgan sürüleriyle kavga etti ve birkaç kurban verdi. Harmanlı Çingeneleri de başkaldırdı. Olay yerine gönderilen jandarma sayısı 500 artı 500 bin kişiyi buldu. Bulgar tarihinden en büyük ayaklanma olan Nisan 1876 İsyanına ancak 360 kişi katılmıştı. Bu mukayeseyi ani patlama olaylarının boyutlarına ve kitleselliğine işaret etmek için sunuyorum. İngiliz “Ekonomist” gazetesi, Başbakan koltuğunda gözü olan ama tatlı naz yapan Boyko Borisov’un GERB partisini 8 kollu bir ahtapota benzetti. Ahtapotlar tuzlu suda ve derinlerde dolaşır. Gazete Bulgar bunalımına “bataklık batmaya devam ediyor,” dedi. 84 milletvekili çıkaran ve hükümet kurma hakkını ilk elde eden GERB partisi Başkanı Borisov hakkında yerli gazetelerden “Presa” şöyle yazdı: Sağ olsaydı eski Yunan düşünürü Seneka şöyle derdi “Halk B. Borisov’a istediğini verdi, fakat o bunu istediğini henüz idrak edemiyor.” Bu seçimler Bulgar halkının Bulgar politikacılardan daha zeki ve akıllı olduğunu gösterdi. Totaliter dönemin ana kalıtları olan ve kendilerini güncelleştirmeye çalışırken top sahasının bir sağında bir solunda koşan GERB ve Sosyalist Parti (BSP) “sol”, “sağ” ve sağ merkez” – “sol merkez” gibi laflarla seçim gargarası yapıyor. Totalitarizmden ve diktatörlüğün her biçiminden korkan ve demokratikleşme ve modernleşme isteyen Bulgar halkı tek partili iktidara başbakan olmak isteyen B. Borisov’a bu hakkı tanımadı. Halkın zekâsı şu noktada da parladı: Ülkedeki sosyal, ekonomik, mali ve siyasi bunalımın açtığı hendeğin büyüklüğünü ve derinliğini çok iyi bilen seçmen iki yılda üç seçime “evet” dedi. “Hendeği bir defada sıçrarım!” diyen üçlü sıçramacılara, “ha bakalım!” dedi. Halk hendeğin dibine ya sürünen ya da sıçrayınca havada basmaya yer arayanların indiğini iyi biliyordu. 121 sandalyeyi kimse kazanamadı. Sonuçlara bakıldığında 8 partinin sekizi de halkın ayağına düştü. Belirsizlik içinde hükümet kurma çabalarında bir de kötü tümör misali etki yapan kulis oyunları var. Görünümde küresel kapitalizm ufaldıkça ufalan BSP’ni bitirmeye hazırlanırken yeni kurban arıyor. GERB partisi Sofya hükümetini kiminle kurarsa kursun ülke batmaya devam edecek. Bunu Başkan Lütfü Mestan’ın “muhalefete razıyız” sözlerinden de okuyoruz. En olumlu çözümle bir hükümet kurulsa bile, düğüncünün pantolonu yamalı! Bu işin içinde en kötü olansa kaynayan kazanda tortuyu toplayan eli kaşıklı bir ustabaşının olmamasıdır. Avrupa Birliği tortudan gelen politik “şahsiyetlerle” kurulan hükümeti ciddiye alır mı? Olup bitende iyi tarafsa bu seçimde pıhtılaşmış çökeltinin hareketlenmesi ve gözle görülür şekilde havuzun aynasını kirletmesi oldu. Totaliter lekeler artık havuzun aynasında! İ s t e y e n t e m i z l e r i s t e y e n s e y r e d e r.


DC ajanı Lütfi Mestan Ajan değilim diye belge imzaladı 1913 Sofya

Erdoğan’dan Borisov’a kutlama telefonu Aylık Siyasi Aktüel Gazete

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5 Ekim erken genel seçimlerininden birinci parti olarak çıkan GERB lideri Boyko Borisov’u kutladı. Borisov ile yaptığı telefon görüşmesinde, Erdoğan ayrıca yeni hükümet kurma çalışmalarında Borisov’a başarılar da diledi.

BAŞBAKAN DAVUTOĞLU DA TEBRİK ETTİ Başbakan Ahmet Davutoğlu da Borisov’u telefonla arayarak, seçim başarısı nedeniyle tebrik etti. Davutoğlu,

Borisov’a hükümet kurma çalışmalarında başarılar diledi. Görüşmede, ileriki dönemde iki ülke arasında üst düzey ziyaretlerin devamının önemine değinildi.

Bu seçim sonuçlarından hBulgaristan’da ü ksonaüerenm et çıkmaz erken parlamento “HÖH ile çalışmamız mümkün değil” dedi. seçiminin ardından kesin olmayan tahmini sonuçlar, hükümet kurma girişimleri konusunda karamsar bir tablo ortaya koydu. GERB Oyların yüzde 33,2’sini alan Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Vatandaşlar (GERB) partisinin lideri Boyko Borisov, “Bu seçim sonuçlarından hükümet çıkmaz” dedi. Borisov, GERB’in, 240 üyeli parlamentoda sadece 90 sandalye elde edebileceğini belirterek, bu durumda azınlık hükümeti kurma şansını görmediğini söyledi. BoykoBorisov,Bulgaristan’ınüçüncübüyük siyasi gücü olarak kendini kanıtlayan, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi ile kesinlikle koalisyon yapmayacağına değinerek,

GERB’in son 12 seçimde büyük bir başarı elde ettiğine işaret eden Borisov, partisine en yakın olan, tahmini sonuçlara göre, oyların yüzde 8,7 sini alan Reformcu Blok’un (RB) kazanabileceği milletvekili sayısının koalisyon için yeterli olmadığını söyledi. Borisov, yeni oluşacak parlamentoda kimsenin kimseyi istemeyeceğini ifade ederek, “Diğer tüm partiler bu seçimden yaralı çıktı. Seçimlerde çok fazla yolsuzluklar yapıldı. Sonuç olarak (parlamentoya girecek) kimse kimseyi istemiyor” diye konuştu. Boyko Borisov, Bulgaristan’da hükümet kurulmaması ve yeniden erken seçime gidilmesi durumunda siyasi ve ekonomik krizde olan ülkedeki durumun çok daha zor olacağını savundu.

Kıbrıs’taki Bulgar okulları kapılarını açıyor Kıbrıs’ta haftasonu Bu sabah öğrencilerini günleri eğitim veilk karşılayan okul, bunren Bulgar okullarında dan bir yıl önce kurulan ders yılı bugün başLevkoşa’daki “Nikola ladı. bulgar-okullariVaptsarov” okulu oldu. kibrisKıbrıs’taki BulLimasol, Larnaka, Pagar okulları, adada ralimni, Pafos ve Pobulunan soydaşlarımılis Hrisohus’ta buluzın çocukları için eğitim nan Bulgar çocukları merkezi olmaktan öte ise ders yılının başlanBulgar kültürü ve gelegıcı heyecanını önüneklerinin yaşatıldığı yerler haline geldi. müzdeki günlerde yaşayacaklar.

Pırvanov: Ağır kış şartları bizi sağ-sol

demeden dev koalisyona mecbur bırakacak GERB ile müzakerelerden koalisyon gerek.

memnun olduğunu belirten ABV Genel Başkanı Pırvanov “Ağır kış şartları, bizi sağ-sol demeden dev koalisyona mecbur bırakacak” dedi. Bulgaristan Vatandaşları için Avrupa KalkınKırcaali’de seçime katılma oranı çok düşük ması Partisi (GERB) ile müzakerelerden Erken genel seçimlerde en çok yük etkisi olduğunu vurgulayan Berzat, memnun olduğunu belirten Bulgaristan Türk seçmenin bulunduğu Kırcaali Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgede Kalkınma Alternatifi Partisi (ABV) Gebölgesinde katılım oranı düşük kaldı. seçim gününün sakin geçtiğini aktardı. nel Başkanı Georgi Pırvanov “Ağır kış şartları, bizi sağ-sol demeden dev koKircaali-belediyesi Bölge Seçim Koalisyona mecbur bırakacak” dedi. misyonu Başkanı Berkant Berzat, oy Eski Cumhurbaşkanı Pırvanov şu sözverme işleminin sona ermesinin arlere yer verdi: Gerçekte asıl sorun gelecek dından yaptığı açıklamada, katılımın yönetim formülü. Bizi bekleyen ağır kış yüzde 34,67 olduğunu, bölgede 88 bin şartları ve ekonomik kriz için en uygun seçeneğin dev koalisyon olduğunu düşün119 seçmenin oy kullandığını söyledi. mekteyiz. Sadece birçok partiden oluşan Katılımın düşük olmasında seçimlerin geniş koalisyon değil, Bulgar siyasetinin Kurban Bayramı’na denk gelmesinin büsağ ve sol kanadı bir araya getirecek dev

Pırvanov “Devletin rolüyle ilgili ciddi tartışmamız olmuştur. Bizler ABV olarak devletin ekonomi ve sosyal alanda düzenleyici rolü olması gerektiğini savunmaktayız” dedi. “Devletin rolüyle ilgili ciddi tartışmamız oldu, devletin ekonomide baskıcı değil, düzenleyici olarak aktif rolü olması gerektiğini düşünüyoruz” diyen Pırvanov şunları da ekledi: Ancak somut alanlarla ilgili bu görüşmemizin ileride de gerçekleşebilir. Sİyasȋ modeli reformlaştırmaktan vazgeçmedik, ancak şu an bunları masaya yatırmanın sırası değil. Seçim Kanunu’nda değişiklikler yapılırken çoğulculuk unsurunu eklemekten yanayız.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.