Yıl - 12 S a y ı : 95 N i s a n - 2015
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz, Bilip Ögretmek Bizim Borcumuz.
Türkiye Bütün Dünyaya Örnek Suriyeliler için Türkiye’nin gösterdiği cömertliğin tüm dünyaya örnekulaştıracak
lamasıyla ilgili güçlü ortaklığı olduğunu ifade etti. Suriyeler için Kuveyt’teki düzenlenen insani yardım konferansında ABD’nin 508 milyon dolar katkıda bulunduğunu dile getiren Richard, bu paranın büyük bir kısmının Suriye’ye yardım götürmek ve hayatta kalmaya çalışan yerlerinden edilmiş milyonlarca Suriyeliye yardım için kullanılacağını belirtti. Türkiye tüm dünyaya örnek
ABD Büyükelçiği’nde gazetecilerle bir araya gelen Richard, Suriyeli sığınmacılarla ilgili Kuveyt, Lübnan ve Türkiye‘deki temasları hakkında bilgi verdi. Türkiye’ye en son geçen yıl gittiğini dile getiren Richard, Ankara’da bulunduğu kısa süre içerisinde yaşanan pozitif gelişmeler hakkında edindiği bilginin kendisi için ilginç olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin Suriye krizine cevapta lider konumda olduğunu belirten Richard, Türkiye ve ABD’nin küresel insani yardımlarla ve bu yardımların fon-
Türkiye’nin Suriyelilere uyguladığı açık kapı politikasından da takdirle bahseden Richard, Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’nin gösterdiği cömertliğin tüm dünyaya örnek olduğunu söyledi. Türkiye ile yürüttükleri ortaklıkta sığınmacıların ABD’ye yerleştirilmeleri konusunda da çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Richard, bu yılki süreçlerde iki ülke arasında çok daha fazla işbirliği yaptıklarını belirtti. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile yaptıkları görüşmede de Suriyeli çocukların eğitim görmesi
konusunu da ele aldıklarını belirten Richard, pek çok çocuğun eğitim alabilmesini cömert bir davranış olarak niteleyerek, hala eğitim alamayan çocukların olduğunu, bu durumu ülkeleri endişelendirmesi gerektiğini vurguladı. Sığınmacıların, sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerine getirdiği yükün farkında olduklarını ifade eden Richard, ABD’nin bu konularda destek olmak üzere Türkiye’de 259 milyon dolar insani yardımda bulunduğunu dile getirdi. Bunun Türkiye’ye bir ülke tarafından sağlanan en büyük destek olduğuna değinen Richard, söz konusu meblağın Türkiye’nin harcamalarıyla kıyaslandığı küçük kalmakla birlikte bunun ABD tarafından bölgeye sağlanan 3,7 milyar dolarlık yardım paketinin bir kısmı olduğuna dikkat çekti. Richard, paketin bir kısmının Suriye’ye gittiğini, geri kalanının ise Lübnan, Ürdün, Kuzey Irak ve Mısır gibi ülkelerin sığınmacı akınıyla başa çıkmaları için harcandığını ifade etti
İstanbul’da
zamanı
lale
başlıyor!
Bu yıl onuncusunu düzenleyen İstanbul Lale Festivali süresince Emirgan Korusu ve Göztepe 60. Yıl Parkı, çeşitli etkinliklere sahne olacak! 3 Mayıs’a kadar devam edecek festival kapsamında, bu baharda da parklarda, meydanlarda, bahçelerde, pencere önlerindeki saksılarda laleler açacak. Dünyada bir ilk olan ve 545 bin lale kullanılacağı “Lale Halısı” da, Sultanahmet Meydanı’nda hayat bulacak.
Lale, İstanbul halkıyla bir daha ve yeniden kucaklaşıyor!
Papa’nın Neden ‘Soykırım’ Dediği Belli Oldu Hızlı Tren Hattı İstanbul ile Ruse’yi Bağlayacak
Ermeni diasporasının, Vatikan Bankası IOR’a 25 milyar dolar aktarma sözü karşılığında Papa’nın ‘Soykırım’ dediği iddia edildi Ermeni diasparası Ermeni diasporanın son oyuncağı Papa Francis oldu. Önceki gün Ermeniler için düzenlediği ayinde 1915 olayları için ‘Soykırım’ ifadesini kullanan Papa’nın, bir anlaşma gereği bu hamleyi yaptığı iddia edildi.
Adı skandallarla anılan Vatikan Bankası IOR’a 25 milyar dolar aktarma sözü veren Ermeni diasporanın Papa Francis’i satın aldığı belirtildi. Nakit olarak İsviçre bankalarından aktarılan paranın, geçtiğimiz hafta son taksitinin de ödendiğine dikkat çekildi. Las Vegas kumarhanelerinin mimarı olan dolar milyarderi Kirk Kerkorian’ın bu işi organize ettiğine dikkat çekildi. Kerkorian’ın, 15’i ABD’de yaşayan 20 işadamından bu parayı 5 yıllığına aldığı öğrenildi. Türk düşmanı olan Kerkorian, bu paranın garantisini aldıktan sonra yeni yılın ilk günlerinde Papa ile bir görüşme yaptığı da iddialar arasında. Papa’nın bu teklife önce olumsuz yaklaştığı, ancak bankanın finans konusundaki sıkıntıları göz önünde bulundurduktan sonra ‘Evet’ dediği ifade edildi.
İstanbul ile Ruse (Rusçuk)’yi bağlayacak hızlı tren hattı projesi, Bulgaristan Ulaşım Altyapısı Forumu yetkililerince teklif edildi. Yüksek hız imkanı verecek hattın inşa edilmesine en uygun güzergah Karnobat – Ruse olduğundan dolayı, tren hattı söz konusu güzergahın modernizasyonundan sonra devreye alınacak. Bulgaristan Ulaşım Altyapısı Forumu Başkan Vekili Petır Dikov, “İskır nehri geçidi ve Tryavna ile Dıbovo arasında bulunan arazi, uygun değil” dedi. Dikov’a göre bu hat, Kuzey Avrupa’dan Orta Doğu’ya insan ve yük taşımacılığının süratle yapılması açısından büyük önem teşkil eden Doğu Balkanlar ulaşım koridorunun gelişmesine neden olacak.
İstanbul-Varna- Görmez BM’ye Putin’den Yunanistan’a Hillar y Clinton, THY’nin İstanbul Uçuş Frekanslarında Artış ‘ahlakı’ anlatacak “Türk Akımı” daveti Adaylığını Açıklıyor Cumhuriyet tarihinde ilk kez Diyanet İşleri BaşHillary Clinton’ın 2016 yılındaki başkanlık seçimleri için adaylığını Pazar günü sosyal medya ağları üzerinde yayınlayacağı bir video ile ilan etmesi bekleniyor. Önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde Demokrat Parti cephesindeki en güçlü potansiyel aday olarak öne çıkan Clinton, 2008 yılındaki Demokrat parti ön seçimlerinde Obama’ya karşı kaybetmişti. Clinton’ın başkan adaylığı hakkında aylardır devam eden spekülasyonlara nokta koyacak açıklama, Hillary Clinton’ın e-posta yazışmalarını korumasız bir hesaptan yapmasına ilişkin skandalın patlak vermesi ve eşi Bill Clinton’la Monica Lewinsky ilişkisinin medya tarafından tekrar ısıtılarak servis edilmesinin ardından gelecek. ABD’nin eski First Lady’sinin Obama’nın seçim kampanyalarında yaptığı üzere sosyal medyaya hususi önem atfetmesi bekleniyor. ABD’de yapılan kamuoyu yoklamaları, Clinton’ın Cumhuriyetçi partili başkan namzetlerinden ileride olduğunu gösteriyor.
kanı Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yapacak.
Türk Hava Yolları Varna Genel Müdürü Bilal Arpacı’nın verdiği bilgiye göre 1 Mayıs 2015 tarihinden itibaren Varna-İstanbul ve İstanbul-Varna uçuş frekansları onbire arttırılacaktır. Uçak biletleri de satıştadır. Bugünkü tarih itibariyle İstanbulVarna-İstanbul uçuşları haftada 4 olup salı, çarşamba, cuma ve pazar günleri gerçekleşmektedir. Türk Hava Yolları’nın Varna seferleri 30 Mayıs 2014’de başladı. Varna, THY’nin 106 ülkedeki 252’inci destinasyonu oldu.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez Diyanet İşleri Başkanı Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yapacak. Mehmet Görmez BM’de bu yılki kutlu doğum haftası teması olan “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı”nı dünya liderlerine anlatacak. 21-22 Nisan tarihlerinde New York’ta gerçekleşecek toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Birleşmiş Milletler’de (BM) İslam dünyasını temsil edecek.
Rusya ve Yunanistan enerji konusunda işbirliğinin derinleştirilmesi kararı aldı. Putin, Türkiye üzerinden geçecek “Türk Akımı” boru hattının Yunanistan’ı gelecekte bir ‘transit ülke’ konumuna getireceğini söyledi. Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras bugün resmi temaslarda bulunmak için gittiği Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. Görüşmede, enerji alanındaki işbirliğinin derinleştirilmesi kararı alınırken, “Türk Akımı” boru hattı projesinde Yunanistan’ın üstlenebileceği rol de gündeme geldi. Her iki lider de Rus gazını Türkiye üzerinden Yunanistan’a, oradan da Avrupa’nın güneyine taşıyacak ve Yunanistan’ı ‘doğalgaz dağıtım merkezi’ konumuna getirecek bir boru hattının inşa edilmesi ile ilgilendiklerini belirtti. Putin, Yunanistan’ın “Türk Akımı” boru hattına bağlanan hatlar inşa etmesi halinde, bir ‘jeopolitik aktöre’ dönüşeceğini ve AB için en önemli transit ülke konumuna geleceğini belirtti. Putin, Yunanistan’ın bu sayede hem mali kaynak hem de istihdam yaratabileceğini vurguladı. Ancak Putin, Yunanistan’ın bu projeye katılma konusunda henüz bir karar almadığını da belirtti. Rusya’nın Güney Akım projesini geçen yıl iptal etmesinin ardından, Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan “Türk Akımı” projesi gündeme gelmişti.
2
D r. N e d i m B İ R İ N C İ Yeni Algı Ve Biz
Süreğen idesel politik ve mali iflas ve çaresizlik halindeyiz. Bizim dilimizde benzer duruma topu atıp toparlanamamak denir. Bir başka ifade şeklide BANKTUR olmuş olmaktır. Bir boks maşında olsak iki yumrukla yere serilmiş ve el kol yardımıyla tam ayaküstüne kalkmak üzereyken yeni bir saldırıyla yere serilmiş gibiyiz. Bu ezilmişlik ve yenilmişlik halinde bizi mutlu kılansa ringe çıkmış olmamız ve seyircilerin alkışlaması ya da yuhalamalarıdır. Önemli olan oyunda olmaktır. İflas bayrağı kaldırmak zorunda kalan devletler, eski defterli açıp alacaklı verecekli sayfalarında borçlu bulmaya çalışır. Mesela 1830’da mali işleri toslayan Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğundan “kölelik tazminatı” istemişti. Hava aldı ama “alacaklı” olma guruyla bir süre kendini avuttu. Kabuklu yaralar yeniden kaşınıyor. Başlayan her olay belirli aralarla tekrar eder. Yunanistan’ın İkinci Dünya Savaşı bilânçosunu açıp, 70 yıl sonra “alacaklıyım” deyip kıvranmaya başlaması, son ayların parlak örneği oldu. Alman “Die Welt” gazetesi XIX. yüzyılda Osmanlıdan ilk ayrılan Atina’nın devamlı dış borç aradığını ve alabildiği her borç diliminden sonra “lüks yaşam başladığını” yazdı. Konuyu ele almamızın sebebinde “Deutsche Welle” radyosunda “Bulgaristan’ın Yunanistan’a Savaş Tazminatı Borcu Var Mı?” sorusuna yorumudur. Hakikatten 6 Haziran 1941’de Hitler Orduları Yunanistan’a Bulgaristan üzerinden girmişti. Ardından oraya İtalyan faşistleri de yerleşti. Bulgar ordusu da Batı Trakya ve Ege Makedonya’sına girmeye gecikmedi. İkinci Dünya Savaşı ateşinin göklere çıktığında, Bulgar Çarı III. Boris’in oğlu Simyon doğdu. Hitler ökçesi altına aldığı Selanik’i Simiyon’a doğum günü hediyesi yapmak istedi, fakat babası Hitler karşılığında Rusya Cephesi’ne ordu ister korkusuyla razı olmadı. Kısacası o günler de şimdiki kadar karmakarışıktı. Bulgaristan işgal gücü olmuş ve kimin kime ne yaptığı pek belli değildi. 9 Mayıs 1945’te savaş bitti. 1947’de Paris’te savaşın bilânço defteri açılıp kapandı. Yunanistan kişi başı 2 250 US Dolar savaş tazminatı talep etti. Bulgar Çarlığı Savaşın birinci aşamasından Hitler cephesinde, ikincisinde de Rusya, İngiltere ve ABD tarafında yer aldı. İstenen savaş borcu birinci aşamaya aittir. Rumlara kişi başı 30 US Dolar ödendi. Kişi başı “zararın” 2 220 US Doları Atina’ya göre sözde bakiye kaldı. Yine o zaman yazılıp çizildiğine göre, bu zararın üçte ikisini Almanya; % 30’u İtalya ve yaklaşık olarak % 6’sı da Bulgaristan ödeyecekti. Kapanmayan hesap. Biz 1964 yılı sonuna kadar borcu kuzu ve dana, kaşar ve beyaz peynirle son kuruşuna kadar ödedik. Yaşlı soydaşlarımız bilir, o yıllarda Bulgar’da kuzu kesmek yasaktı, hepsi körpecik Yunan’a gidiyordu. “Borç ödemekle bitmez!” atasözümüz doğru söyler, öyle de oldu. Ödenen borç bizden 1967’de ve 1974’te Albaylar Cuntasınca bir daha istendi. 2015’te basın ve radyolarda yeniden gündem oldu. Artık 68 yıldan beri Atina’da “Yunanistan’ın Zararı” başlıklı bir elkitabı 4 dilde birden her yıl yeniden basılıyor. Yeni baskılara aynı “borcun” faizleri ekleniyor ve rakamlar büyüdükçe büyüyor. Ödediğimiz borç artık 1 milyar US Dolar olmuş. Allah insana iki göz vermiş. Olaya tek gözle bakınca böyle gürüne biliyor. Geçen yüzyıldan bu asra artan pek çok sorun var. Eskiden tek gözle baktığımız problemlere iki gözle baktığımızda farklı bir dünya görüyoruz, bakış açımız, değer yargılarımız değişiyor. Değişim algıyla başlar. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan Türkleri B U LG A R İ S TA N’ D A - % 2 3
T Ü R K İ Y E’ D E - % 1 3
Bulgaristanlı Nüfus İstanbul İlçelerinde İstanbul İlçelerinde-% İstanbul İlçelerinde-% 1.ADALAR % 1.4 2.ARNAVUTKÖY % 8.7 3.ATAŞEHİR % 0.6 4.AVCILAR %41.3 5.BAĞCILAR %18.6 6.BAHÇELİEVLER % 7.7 7. BAŞAKŞEHİR % 8.3 8.BAYRAMPAŞA %16.2 9.BAKIRKÖY % 4.2 10.BEŞİKTAŞ % 1.2 11.BEYKOZ % 4.1 12.BEYLİKDÜZÜ % 9.8 13.BEYOĞLU % 1.6 14.BÜYÜKÇEKMECE % 13.8 15.ÇATALCA %17.7 16.ÇEKMEKÖY % 2.2 17.ESENLER % 4.3 18.ESENYURT %19.6 19.EYÜP % 4.2 20.GAZİOSMANPAŞA %31.7
1 8 7 7 - 7 8 1 8 7 9 1 8 8 0 1 8 8 1 - 8 4 1 8 8 5 - 9 3 1 8 9 4 1 8 9 5 1 8 9 6 1 8 9 7 1 8 9 8 1 8 9 9 1 9 0 0 1 9 0 1 1 9 0 2 1912-1913 1 9 1 4 - 1 9 3 3 1 9 3 4 1 9 3 5 1 9 3 6 1 9 3 7 1 9 3 8 1 9 3 9 1 9 4 0 1 9 4 1 1 9 4 2 1 9 4 3 1 9 4 4 1 9 4 5 1 9 4 6 1947 1948 1949 1950 1 9 5 1 1952-1960 1961-68 1969 1970-78
-1.000.000 -9.632 -200.000 -600.000 - 11 . 4 6 0 -8.837 -5.095 -1.946 -2.801 -6.640 -7.354 -7.417 -9.396 -9.714 -440.000 -101.507 -97.181 -24.968 - 11 . 7 3 0 -13.490 -20.542 -17.769 -21.353 -3.803 -2.672 -1.145 -489 -631 -706 -1.763 -1.514 -1.670 -52.185 -154.198 -102.301 -130.000 - 11 4 . 3 5 6 -120.000
21. FATİH % 1.6 22.GÜNGÖREN % 7.1 23.KADIKÖY % 3.4 24.KAĞITHANE % 7.6 25.KARTAL % 8.2 26.K.ÇEKMECE %19.7 27.MALTEPE % 1.4 28.PENDİK % 9.3 29.SANCAKTEPE % 0.7 30.SİLİVRİ %23.6 31.SARIYER % 2.3 32. SULTANGAZİ %18.9 33. SULTANBEYLİ % 2.7 34.ŞİLE % 1.3 35.ŞİŞLİ % 3.3 36.TUZLA % 2.3 37.ÜMRANİYE % 6.1 38. Zeytinburnu % 9.8 39.ÜSKÜDAR % 4.4
1 9 8 9 ’ d a - G Ö Ç L E R İstanbul
-% 9.36 3 ay içerisinde vizesiz göç edenler Ankara -% 7.4 Sadece -% 13.4 Mayıs-Haziran-Temmuz İzmir 1989 yılı - 345.960 Bursa -% 19.5 1989 Vizesiz Kalanlar - 212.688 Geri dönenüş yapan - 133.272 Kocaeli -% 11.8 1989 yılında gelenlere Devlet tarafından Türkiye’de Konutların yapıldığı iller; Tekirdağ - % 17.8 Manisa 100 konut Te k i r d a ğ 100 konut Kırklareli - % 18.8 Kırklareli 200 konut Kırıkkale 100 konut Çanakkale - % 17.4 Ankara 50 konut Eskişehir 120 konut Bilecik 120 konut Samsun - % 6.7 İstanbul 638 konut Sivas 10 konut Kütahya 50 konut Adana - % 7,4 İ z m i r 100 konut Adana 50 konut Mersin - % 9.6 Çanakkale 30 konut Çankırı 25 konut - % 12.7 Türkiye’de yerleştikleri diğer iller Manisa - Adana, Afyon, Aydın, Ankara, Antalya, - % 11,5 Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Eskişehir Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Edir- % 12,4 ne, Erzurum, Erzincan, Hatay, Isparta, İçel, Kütahya Kars, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Muğla, Sakarya, Sam- Denizli - % 8,4 sun, Sivas, Tokat, Uşak, Van, Zonguldak Türkiye’de daha sonra af çıkan yıllar Aydın - % 14,3 1991-92 - 50.000 1993-94 - 70.000 Sivas - % 5.3
Bulgaristan Türklerinin Sesi 3
Alptekin CEVHERLİ Parayı buldu değişti demesinler… Mahalledeki bütün esnafa yüklü borcu olan bir adama piyangodan büyük ikramiye çıkar. Mahalleli sevinir. Kasap, bakkal, manav bayram eder. Artık hem borçlarını tahsil edecekler, hem de artık veresiye vermeyeceklerdir. Aradan 2 gün geçer, bizim piyango talihlisi hâlâ veresiye defterine borç yazdırmaya devam eder. Bir hafta, on gün derken, bir ay olur, bizimkisi hâlâ borçlarını ödemez. Artık dayanamayan alacaklı esnaflar bir gün adamın önünü yolda kesip, neden piyangodan büyük ikramiye çıkmasına rağmen borçlarını halen ödemediğini sorarlar... Bizimkisi gülümseyerek cevap verir: - Parayı buldu da, huyu değişti demesinler diye... Hatırlarsanız Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Rusya bütün bitmişliğine ve perişanlığına rağmen son bir gayret ile Türkiye ve Türk Dünyası arasında kesintisiz kara ve demir yolu ulaşımı olmaması ihtimali için Azerbaycan’ın Karabağ Vilayetinde bölgedeki askerî birliklerinin desteği ile Ermeni çetelere büyük insanlık suçları işletti. O dönemde insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen ve Yahudi soykırımına dahi rahmet okutacak vahşilikte Hocalı Soykırımı yaşandı. O dönem Ermenistan ve Azerbaycan orduları yoktu. SSCB dağılmadan kısa bir süre önce Karabağ’daki Azeri Trükleri’nin elinden av tüfekleri dahi toplatılmıştı. Buna karşılık SSCB depolarındaki silahlar Ermeni çetelere verilmiş ve on binlerce Azerbaycan Türk’ü bu sözüm ona Karabağlı Ermeni çeteler tarafından katledilmişti. (aynen şu anda Kırım’da da güya Rus asıllı yerli halkın Ukrayna ordusu ile savaşması gibi) Ermenilerin yetersiz kaldıkları yerde de Rus zırhlı birlikleri ve hava kuvvetleri takviye sağlamışlardı. Gün geldi geçti... O Ermeni çetelerden birinin elebaşı bugün kanlı elleriyle Ermenistan Devleti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Evet, değerli dostlar, Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’dan bahsediyorum. Hani şu Cumhurbaşkanımızın Çanakkale Savaşları’nı anma gününe davet etmek için uzattığı dost elini terbiyesizce geri çeviren adam. Şimdi elinizde, katledilen on binlerce Azerbaycan Türkü’nün kemiklerinin sızısını azaltacak bir imkân var. Analarının karnı süngü ile deşilip kız mı, erkek mi diye iddiaya girilen o bebelerin ruhu bir nebze huzura kavuşacak. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının güya 100’üncü yılında bu iftiralara en güzel cevap verilecek. 30 saniye ayırıp buna sizin de desteğiniz olursa vicdanınız emin olun daha rahat edecektir... TUMİB (Türkiye’de Okuyan Azerbaycanlı Öğrenciler Birliği) İstanbul Temsilciliği tarafından desteklenen kampanyaya siz de katılın... TÜMİB’in mesajı şöyle: “Sarkisyan’ın Uluslararası arenada katil olarak tanınması için bizler Azerbaycan’da STK’lar olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne müşterek dilekçeler göndermişiz. Bu müşterek dilekçeler Sovyet ordusu tarafından yapılan kanlı 20 Ocak olaylarını tanıtmayı ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın savaş suçlusu olarak tanınmasını gerektirir. Sizlerden ricamız isteğimizi yayınlayarak Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın savaş suçlusu olarak tanınmasına ve 20 Ocak kanlı olaylarının dünyada tanınmasına için bizlere destek olmanızdır. Gönüllü davamız için dostlarımızın aşağıdaki 2 linke ayrı ayrı girip oy kullanması çok önemlidir. 1) goo.gl/iPsjQc 2) goo.gl/FG2zV0 Her 2 link farklıdır. Adaletsizliğe karşı sessiz kalmamak insanlık ve şehitlerimize olan borcumuzdur...” 1914-15’te Doğu Anadolu’muzda ordumuzu arkadan vuran, katliam yapan Ermenistan yönetimi neyse, bugünkü de aynıdır. Bunlar da Azerbaycan Trükleri’ne aynı soykırımı yapmıştır. Bugün Sarkisyan “parayı bulmuş”, kendi halkını satmış ve Fransa’dan, Rusya’dan, İran’dan veya ABD’den yine destek almış olabilir. Batı’daki ağababalarına karşı hâlâ itaatkâr ve kendi geleceğinin nerede olduğunu görmekten acizdir. Türkiye’nin büyük bir lütuf olarak uzattığı dost elini dahi terbiyesizce geri çevirecek kadar kördür. Buna haddini bildirmek için haydi internet başına, Birleşmiş Milletler nezdinde oy kullanmaya...
Bulgaristan’da Yolsuzluklarla Mücadele
Bulgaristan Hükümeti 2015-2020 yılları arasında yolsuzluklarla mücadele için yol haritası çizecek “Ulusal Strateji” belgesini onayladı. Ülkenin istikrarlı gelişim planı kapsamında kabul edilen stratejide, “yolsuzlukların ülkedeki demokrasi ve sürdürülebilir gelişimin en büyük engeli olduğu” ifade edildi. Belgede ana öncelik olarak devletin üst düzey kademelerindeki rüşvetle savaşımı gösterilirken, farklı alanlarda 33 önlem içeren strateji paketinde, Bulgaristan, küçük çaplı rüşvet olayları Avrupa Birliği’nin (AB) ortalama düzeyinin altında olması, devlet idaresinin üst kademelerindeki rüşvetin ise cezasız kalmamak suretiyle önemli ölçüde sınırlandırılması hedefleniyor. Etkin üst düzeydeki bürokratlara kadar ulaşacak yolsuzlukla mücadele birimlerin oluşturulması, seçim ortamında, adalet, içişleri ve denetleme organlarındaki yolsuzluklarla mücadele, vatandaşların küçük rüşvet sıkıntılarından
korunması ve tüm yolsuzluklara karşı toplumsal bir tahammülsüzlük oluşturulması belirlenen görevlerin arasında yer aldı. -Gümrüklerdeki rüşvet uygulamaları-Strateji kabulü ile ilgili yapılan görüşmelerin çerçevesinde Başbakan Boyko Borisov’un yaptığı konuşmada özellikle Bulgaristan-Türkiye sınırındaki yıllardır süren kapsamlı mal kaçakçılık olayları örnek gösterdi. Borisov, ülkede en üst düzeyde gerçek denetim yapılacak bağımsız bir yolsuzlukla mücadele kurumunun aktif olarak faaliyete geçmesi gerektiğini söyledi. Özellikle sınır aşırı kaçakçılık olayları ile mücadele alanında üç aydır büyük çabalar gösterildiğini ancak alınan sonuçların “umutsuzluk verici olduğunu” ifade eden Borisov, gümrükçü ve sınır polislerin yaşadıkları saray gibi evlerini örnek gösterdi. Bazı görevlilerin rüşvet alırken üç kez yakalanıp üç kez “suçsuz” çıkıp, tekrar görev başına geri dönmelerini skandal olarak nitelendiren Borisov, ülkenin Vergi Müdürlüğü ve Gümrükler Ajansının aynı çatı altında birleşmesini önerdi.
A m e r i k a l ı T ü r k l e r, S o y k ı r ı m İddialarına Karşı Atağa Geçti
Amerikalı Türkler, Ermenilerin 1915 olaylarına dair Türkiye’ye karşı yürüttükleri karalama kampanyaları karşısında atağa geçti. ABD merkezli 145 Türk-Amerikan sivil toplum kuruluşunca oluşturulan Yönlendirme Komitesi, girişimin ilk ayağı olarak, başkent Washington’daki bazı metro durakları ile otobüs hatlarına dev afişler yerleştirdi. Afişlerde, “Bizi birleştir, ayırma” sloganları kullanıldı. Bunun yanında, önümüzdeki günlerde, Turkish Institute for Progress tarafından, New York, Teksas ve Massachusetts eyaletlerinde açık hava dev reklam panolarında (bilbord) afişlere ve gazete ilanlarına yer verilecek. Amerikalı Türkler, Teksas, Illionis, Massachusetts ve New Jersey eyalet meclislerine Türkiye lehine tasarılar getirmeyeçalışacak. Türkler 24 Nisanda “Barış ve Dayanışma” için yürüyecek. Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıldönümü olarak gördüğü 24 Nisan için de hazırlanan Yönlendirme Komitesi, Türkler ile Ermeniler arasında dostluk köprülerinin kurulması için 24 Nisan’da Washington’da “Barış ve Dayanışma’’ sloganıyla yürüyüş yapacaklarını açıklamıştı. Beyaz Saray’ın önünden başlayacak yürüyüş, Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’nde son bulacak. Bazı Ermeni grupların her yıl 24 Nisan’da Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği önündeki kaldırımı işgal ederek aleyhte gösteriler düzenlemesi nedeniyle, yürüyüşten sonra Türkler
büyükelçilik binası önünde hazır bulunmayı sürdürecek. Ayrıca Amerikalı Türkler, 14 Nisan’dan itibaren büyükelçilik önündeki kaldırımı Ermeni göstericilere kaptırmamak için gece-gündüz nöbet tutacak. Ermeni diasporasının belli bir kesiminin giderek artan propaganda faaliyetleri karşısında “Let History Decide” (Tarih karar versin) sloganıyla faaliyet gösteren internet sitesini yayına sokan Yönlendirme Komitesi, 18 Nisan’da Twitter’da #lethistorydecide hashtag’i kullanılarak kampanya yürütecek. ABD’deki Türk toplumunun bu yılki etkin çalışmalarının yanı sıra, geçtiğimiz günlerde de ABD Kongresi’ne ilk kez, 1915 yılı olaylarının sadece Ermenilerin bakış açısından değil “yapıcı” şekilde ele alınması için karar tasarısı sunulacağı belirtilmişti. Cumhuriyetçi Parti Florida Milletvekili Curt Clawson’un hazırladığı tasarıda, ABD Başkanı Barack Obama’ya 1915 olaylarının “tarafsız, yapıcı ve kalıcı Türk-Ermenistan ilişkileri doğrultusunda ele alınması için görev gücü oluşturması” çağrısında bulunuluyor.
Bulgaristan Romanları: Duvarın arkasında kalan yaşamlar
Bulgaristan’ın Vidin şehrindeki Roman Bölgesi’ni bir duvar şehirden ayırıyor. Romanlar ise çareyi duvarda delikler açmakta buluyor. DW muhabiri Tatiana Vaksberg bölgede geçirdiği bir ayı anlatıyor. Avrupalı Romanların çilesi Birbiri ardına geliştirilen projelere rağmen Avrupalı Romanların çoğu hâlâ yoksul ve eğitimsiz. Bu durumun nedenleri ve çözüm yolları, DW’de düzenlenen uluslararası konferansta masaya yatırıldı. (27.09.2013) Berlin’de Roman planı Irkçılıkla mücadele sözü 30 gün Çayka (Martı) Sokağı’nda yaşadım. Burası gezinti için oldukça uygun, fakat yeni iş arayışındaysanız bu adres oldukça problemli. Komşum Radostina (gerçek ismi DW tarafından değiştirilmiştir) satış danışmanı olarak ancak 2 gün çalışabilmiş. Zira, işvereni ikametgâh belgesini görür görmez Radostina‘yı işten atmış. Çayka Sokağı’nda yalnızca Romanlar yaşıyor ve yapılan bir ankete göre Bulgarların yüzde 48’i bu azınlık mensuplarıyla aynı işyerinde çalışmak istemiyor. 8 Mart’ta bölge sakinlerinin günlük yaşamlarının içinde olmak ve onlarla doğrudan iletişime geçebilmek amacıyla Romanların yerleşim bölgesine taşındım. Beraberimde iyi tavsiyeler, birkaç önemli telefon numarası ve hiçbir işe yaramadığını sonradan anladığım bir şehir haritası getirmiştim. Şehir planı yararsızdı, zira planda bu yerleşim bölgesi Kuzeybatı Bulgaristan’da yer alan Vidin şehriyle doğrudan
bağlantılı gözüküyordu. Gerçekte ise Romanların bölgesi bir kilometre uzunluğundaki beton bir duvarın arkasında kalıyordu. Dolambaçlı bir yol bir mezarlık üzerinden şehre uzanıyordu. Yerel yönetim duvarın ‘‘güvenlik nedeniyle‘‘ inşa edildiğini ve Romanlara karşı bir ayrımcılık amaçlamadığını iddia ediyor. Gerekçeye göre, duvar Romanların evlerini demiryolu raylarından ayırarak bölge sakinlerinin çocuklarını olası kazalardan koruyor. Bunu yaparken de yayalar için aşılmaz bir engel yaratmıyor, çünkü maviye boyanmış bir üst geçit sakinlerin ‘‘hizmetinde‘‘. Duvardaki delikten ‘‘karşıya‘‘ geçiş 5 yaşındaki Mitko annesinin bütün bu merdivenleri çıkıp inmekten bacaklarının ağrıdığını söylüyor. Mitko her gün saat 9.00’da duvarın önüne geliyor, çünkü gittiği yuva duvarın öte tarafında. Uzun zaman önce bölgenin kendi çocuk yuvası kapatıldığından çocuklar artık şehir merkezine inmek zorunda kalıyor. Mitko gibi diğer tüm çocuklar duvarın içindeki bir delikten kir pas içinde kalarak diğer tarafa geçiyor. Bölge sakinleri duvar için yapılan riyakâr açıklamalara oldukça kızgın. Konuştuğumuz herkes bunun güvenlikle bir alakası olmadığını ve bir utanç kaynağı olduğunu anlatıyor. 23 yaşındaki genç bir öğretmen demiryolunun önüne çekilebilecek bir çitin yeterli olabileceğine işaret ediyor. 70 yaşındaki bir emekli ise duvarsız geçen 40 yıl içinde tek bir kaza bile yaşanmadığını söylüyor.
R a f e t ULUTÜRK Hayatın
İçinden
Altı yıl önce Haskovo’da bir genel seçim mitingi izledim. Güzün güneşli günlerinden biriydi. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) halkı şehrin kenarına araba yarışları yapılan boş alana toplamış parti Başkanı Sergey Stanişev bekleniyordu. O, 10 Kasım 1989’da iktidardan itilen BKP MK Politik Büro üyesi Dimitır Stanişev’in oğludur. Meydanını dolduran halkı ısıtıp kızıştırmak için “Çalga” müziği yıldızı AZİZ sahnedeydi. Bekleyenleri galeyana getirmek için Aziz birden donunu indirdi, çıplak popo kıvırmaya başladı. Oy toplamak için bu durumlara düşen bir parti memleketi ve halkını nasıl yönetebilir?, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çılgınlık ve aşırılıklar derinleşen çöküşün belirtilerindendir. Seçmeni aldatmaya çalışanlar çaresizlerdi. O mitingde sosyalist başkan Stanişev’ın ne dediğini asla hatırlamıyorum, çizdiği pembe gelecek de hafızamdan silindi. O gün bu gün “Lafla peynir gemisi yürümediğini” bilenler o partinin hayal politikasından giderek iyice soğudu. 2013 seçimlerinde 76, 2014’te 39 milletvekili düşen BSP, 22 Mart 2015 Pomak Müslüman kardeşlerimizin yeni belediyesi Satovça muhtar seçimlerinde aday dahi gösteremedi. Artık bir halk süzgeci olan seçim yarışına bile giremiyor. Azizin popo su işe yaramaz oldu. Çünkü tarihini unutmayan halk kendiliğinden bilinçleniyor. Dağ köylüleri her şeyin para olmadığının bilinçli onuruyla yaşıyor. Bu arada parçalanan, iki defa zorunlu encikleyen, daralan ve büzülen, kendi kabuğuna sıkışan BSP içinde artık birbirinin yüzüne bakmayan 3 grup didişiyor: yeni Stalinciler, Avrupacı solcular ve oligarşi temsilcileri. Parti yeni bir parçalanma eşiğindedir. Çelişkilerin derinleştikçe keskinleşmesinin nedenlerinden biri dış etkendir. Eski lider Sergey Stanişev Avrupa sosyalistleri PES’in dönem başkanıdır. Fakat o da partiye güçlendirici cereyan akıtamıyor. Çünkü Avrupa Birliği Genel Kurulunda kesin ve şeffaf bir sol inanç yoktur. 28 ülke sol parti vekilleri ile inançları aynı derece belirsiz ve kafaları solcularınki kadar bulanık olan sağcılar, sanki politika yapmaya değil, kör sofraya toplanmışlar. Aralarında kavga çıkmıyor, çünkü kimse sofradan kalkmak istemediği için her konuda hemen uzlaşma sağlanabiliyor. Böyle bir ortamda eski kıtayı yenileyecek çözümler üretenleri karanlık gecede mumla arasak nafile. Herkesin derdi standardı korumak için uzlaşmak gibi. Bulgaristan bu sofraya yeni oturdu. Henüz nasibini alamadı. Avrupa’nın 2000’ler başındaki kalkınmasını da yakalayamadı ve halen, belki bir şey olur umudunu ısıranlar arasında kalabalık yapıyor. Vaktıyla Avrupa devrimleri ateşinden kaçanların sığındığı yer İsviçre olduğu gibi, günümüzde Rus ayısından kaçanların toplandığı anakent Brüksel oldu. Biz Türkler yardımsever insanlarız, Brüksel yolunu bulamayanlar artık bizi arıyor. Moskova’nın Bulgaristan’da yetiştirdiği enerji zengini R. Kovaçki’nin “Lider” partisini Liberaller kovanı ALDE’ye öneriyoruz. Büyük PLATON’un DEVLET kitabında bir yanlış buldum. “Sefilden ve soysuzdan zengin olmaz!” demiş. Oysa “sefil ve yoksul döneklerden zengin oluyormuş!” “Dönekliğin başı sonu olmayan sınırsız bir ihanet” olduğunu da yazmamış, bu da başka bir eksiklik. Moskova 9 Mayısta Hitler faşizmi üzerinde kazanılan zaferin 70. yıldönümünde birlikte analım diye, AB ülkelerine davet göndermiş ve hepsi birden gelemeyiz demişler. Ukrayna’yı ve Kırım’ı artık düşünmez oldum. Halklar bir soy ağacıysa, zaman içinde neresinden kesilirse kesilsin yeni filizler hep aynı meyveyi verecekse…..bu noktada Almanya’yı düşündükçe kafam zonklamaya başlıyor. 1945’ten önce Bulgaristan da bir faşizan çarlıktı hatırası ise beni hepten çıldırtıyor… Devamı www.bghaber.org
4
Bulgaristan Türklerinin Sesi
S e v i l c a n TÜRK TURİSTLERİN BULGARİSTAN’A İLGİSİ ARTIYOR Türkiye’den geçen yıl kış döneminde Bulgaristan’a gi- sini de değerlendiren Rıfat Yakupoğlu, şöyle konuştu: YÜCE den turist sayısının, önceki yıla göre iki kat arttığı bildirildi. ‘’Türkiye’den yurt dışına seyahat eden, tatile giden kişi sayı-
Yeni Esintiler
Bulgar şiiri yaşam gücü buluyor. Hayatı yaşamaya çağırıyor. El atıyor. Bu davet şaire Veoleta Hristiva’da geliyor. Çirpanlı bu yürek, Sofya’da atıyor. “Geçen Kıştan Kar”; “Ot Olan Sen Misin?” gibi şiir gül desteleri 10 kitabından yalnız ikisidir. Raflarda yenisine yer açılıyor. Son eserin adı: “Bir Ampul Zindan.” Derlemeden sizler için “Bu Gece Giderken Bana Ne Dedin?”; “Yara İzleri” ve “Sondan Önceki Karanlık” şiirlerini seçtim. BU GECE GİDERKEN BANA NE DEDİN?
Örtüleri tanıdım, Bileklerdeki yara izlerini, Derisi soyulmuş teni…. Çok kıyılı bir ırmaktır Gözlerin bende kaldı, rüya. Çok ağıladım, Kayaları sivri, Tek başıma ufalandıkça girdaplı, sular çukurlu. Ufalandım… Dokunsam, Seni böyle görmemiştim Hemen uyanırsın. Nice zamandır – Uyanıp Kendinden geçmiş, beni unutursun. kimliksiz, Yeni bir geceye kadar Parçalara ufalanmıştın. Senin yolun Seni o zaman, Bir tebeşir çizgisinden Hırslı , yüreksiz Farksızsın. maske ardında Korkma! ama tanıyabildim. Karanlık dipte. Yuvarlak ve şişkin Seni seviyorum. Benim güz darbeleriyle Bizi sıkıştıran için ağır basınç altındayçok önemlisin. dın… Soldaki son O uzaklardaki Kapıı. Gökyüzü devrimi Biraz ilerisi Dökülürken yerlere, Kalbim. Gürleyip parlarken, Ölüm! Öylesi bir sıcaklık Ufak gizli bir cepte. yaşadık ki… Ve yeni bir bünye için Bu trotuarlarda, Bol vaatler. nereye? Uykulu yorgunluk İçimdeki gizli nem, nerelere Sabahtır. Götürür beni? Uyanınca unutursun Adına hayat desem de, Beni Bende kalan yara Bu gece giderken izlerini söyledin silmeye Renkli umut yerinde bir ancak gayret ediyorum. ayna. Devasa olan. SONDAN BİR ÖNHiçbir şey, CEKİ KARABNKLIK gördüm. Karanlık çöktü. Sonu hiç olan Korku bastı. Kapandı. Suyun üzerinde akıp Taç kök oldu, giden hep Kök meyve için yandı. Kara düşüncelerdi. Hepsini gördüm Ve sözler tarafından Dağların korkmuş bir sıkıştırılan Fare gibi titrediğini de Bünyemdi, Fareninse aslana Ruhumun için mücadele baktığını etmeyi Gördüm. Unuttum. Güçlü olan tökezledi. Korkular topaç topaç Korku vedalaşırken Gelirken el salladı. Tenim üzerinde Bir andı kabul edilen Tırmanır soğukluk. Ebedi. Güneş ışık vermiyor, Başı ve sonu olmayan Acıtıp yakıyor. saniyeyi de, Bir aralık, bir pencere Gördüm. Bir delik bile yok… Senin yerinde kendimi Kendi kabuğuma Renkli umut yerinde öylece ayna Sıkışmışım, gördüm. Ve sürünerek Hem gördüm, Karanlıklar dibinde hem de göremedim. Yürüdüm, varamadım. kaybolan, Derinden gelen o Sonda kimse yoktu. sesinte, O da gördü beni. Beni lanetliyordun. Korkuyorum, YARA İZLERİ Susanlar geri geri Şu etrafımdaki dünya, yürüyor. Tanıyor gibiyim, Yol karanlığın sonsuz Uzak olan çıkmazına, Yalnız hayal, Gelen, giren ve değişim, Kendileri girdiler. Barbarları bekleyen Ve aralarından hiç biri Bir düş. Aydınlığı çağırmıyor.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, geçen yıl tatilini yurt dışında geçiren Türk turistlerden 1,7 milyonu Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Bosna, Karadağ ve Hırvatistan’ı ziyaret etti. Bu ülkeler arasında ise en çok sınır komşuları Bulgaristan ve Yunanistan tercih edildi. Bu iki ülkenin daha fazla tercih edilmesinin sebebi ulaşımın daha kolay olması. Bulgaristan, geçen yıl 621 bin Türk turisti ağırladı. Ziyaretçi sayısı, önceki yıla göre iki kat arttı. Ülkedeki turizm yatırımcıları da Türkiye’den daha çok turist çekmenin yollarını arıyor. Türkiye’den Balkan ülkelerine tur düzenleyen Koşukavak Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Yakupoğlu, yaptığı açıklamada, geçen yıl kış döneminde Türkiye’den Bulgaristan’a giden kişi sayısının bir önceki yıla göre iki kat arttığını, aynı artışın yaz döneminde ve kültür turlarında yakalanabileceğini söyledi. Bulgaristan’ın Türkiye’yi hedef pazar olarak seçme-
sında inanılmaz bir artış var. Bulgaristan da yanı başındaki bu potansiyelden faydalanmak istiyor. 7,3 milyon nüfusa sahip Bulgaristan, yılın her döneminde turist ağırlıyor. Yılda ortalama 8 milyon turistin geldiği ülkede yaz ve kış turizminin yanı sıra kültür ve tarih turizmi, gurme turizmi, sağlık turizmi (şifalı su ve kaplıcalar) ile ülkenin farklı alanları ziyaret ediliyor.” Yakupoğlu, son dönemde golf oynanabilecek alanların artmasıyla bu sporla ilgilenen kişilerin de bu ülkeyi tercih etmeye başladığını vurguladı. Bulgaristan hükümetinin turizm alanında daha hızlı atılımlar gerçekleştirebilmek için son seçimde Ekonomi ve Turizm Bakanlığı’nı birbirinden ayırdığını aktaran Yakupoğlu, “Karadeniz’de 380 kilometrelik sahil şeridi bulunan Bulgaristan, yaz döneminde bu avantajı kullanırken, toplam yüzölçümünün yüzde 30’dan fazlasının da dağlık olması nedeniyle kış döneminde kayak turizminden büyük gelir elde ediyor.’’
İstanbul ’En Sevilenler’ Listesinde Zirvede ABD merkezli Tripdavisor araştırma kuruluşu tarafından açıklanan ‘En Çok Sevilen 25 Turistik Şehir Listesi’nde ilk sırada İstanbul, 8. sırada ise Kapadokya Göreme yer aldı. Yıllık 500 milyon turizm hareketliliği olan Avrupa kıtasının en çok sevilen 25 önemli turizm merkezi arasında İstanbul ilk sırada yer aldı. ABD merkezli Tripdavisor araştırma kuruluşu tarafından yapılan araştırmada dünya çapında en çok sevilen şehirler sıralamasında 3. sırada bulunan İstanbul, 2015 yılı Avrupa kategorisinde 1. sırada yer alarak Travellers’ Choice ödülüne layık görüldü. İstanbul’u bir numaraya taşıyan en önemli özelliklerinin başında büyüleyici dokusu, sahip olduğu tarihi ve kültürel mirası, coğrafik konumu, otelleri, yemek kültürü ve cezbedici özelliği gösterildi. İkinci kez Avrupa’nın bir numarası olan İstanbul, Paris, Londra ve Roma’yı geride bıraktı. İstanbul’un ardından ikinci sırada büyüleyici sokakları, barok, gotik mimarisi ile masal şehri olarak nitelendirilen Prag yer aldı. Londra üçüncü, Roma dördüncü ve Paris beşinci sırada yer aldı. Kapadokya Göreme’de ilk 10 sırada yer alarak Avrupa’nın
ünlü metropolleri arasında birçok şehri geride bıkarak 8. sırada yer aldı. Hasandağı ve Erciyes dağları arasında birlerce yıllık volkanik kalıntıların oluşturduğu peri bacaları, yeraltı şehirleri, coğrafik güzellik, turizm etkinlikleri ve tarihi dokusuyla Kapadokya vadisini Avrupa’nın 25 görülmesi gereken yeri arasında 8. sıraya taşıdı.
Dünyanın En Pahalı Uçağı
Gövdesinin genişliği 6.1 metre, uzunluğu 76 metre olan hava taşıtının kabin alanı ise tam 445 metre kare. ABD merkezli uçak firması Boeing tarafından üretildikten sonra üç yıllık bir dekorasyon sürecine tabi tutulan dev Boeing 747-8 VIP tipi uçak, yeni sahibine teslim edildi. Uçağa harcanan para ve kabinin içindeki lükse dair dudak uçuklatan detaylar ortaya çıktı. Sahibi sır gibi saklanıyor Fakat Boeing 747-8 VIP’nin yeni sahibi sır gibi saklanıyor. Havacılık sektörüyle ilgilenen internet forumlarına göre uçak, Katar emirinin filosunun bir parçası oldu bile. Boeing’in en başarılı modellerinden biri olarak gösterilen 747-8’ler aslında 450 yolcuyu taşıyabilecek kapasitede üretiliyor. 2012’de Greenpoint Technologies adlı firmaya verilen bu özel uçak ise tek kişiye hizmet edecek. Boeing 747-8’in liste fiyatı yaklaşık 950 milyon lira.
Uçağın değeri 1 miyar 500 milyonu geçti Greenpoint Technologies’in yaptığı lüks modifikasyonlarla birlikte uçağın değerinin 1 milyar 500 milyon lirayı geçtiği belirtiliyor. Gövdesinin genişliği 6.1 metre, uzunluğu 76 metre olan hava taşıtının kabin alanı ise tam 445 metre kare. Üç katlı ve özel asansörlü uçağın içine geniş bir toplantı odası, 14 misafiri ağırlamaya uygun bir yemek salonu; koltukları, televizyonu ve sehpalarıyla tam teşekküllü iki oturma odası eklenmiş. Saatte bin 195 km hız Uçakta, uzun seyahatler için çalışma odası, banyolu bir yatak odası ve gökyüzü manzaralı geniş bir salon da bulunuyor. Saatte bin 195 kilometre hıza çıkabilen ve bir kerede 17 bin kilometre yol alabilen Boeing 747- 8’ler, önümüzdeki dönemde ABD Başkanı’nı taşıyanAir Force One filosuna da dahil edilecek
Bulgaristan Türklerinin Sesi 5
Neriman E R A L P Yelkenlerinizi Açın Ve O Bataklıktan Uzaklaşın!! Eski Slivne’de (Sliven şehri) 4 mahalle vardı. Aşağı ve Yukarı Mahallede Çingeneler yaşardı. Ayrıca Türk ve Ermeni mahalleri de yan yanaydı. Koca Balkan kuytusundaki şirin şehirde ilk Bulgar fabrikacı yetişti. Ben herkese iş vereceğim, millet ayrımı yapmayacağım deyen Dobri Jelyaskov’a (1800 – 1865) 1834’te Osmanlı Sultanı çuha fabrikası kurması için karşılıksız kredi verdi ve bir de ferman yazdı. Fermanda “ömür boyu vergiden muaftır” yazıyordu. Makinelerin sesine Çingene, Türk, Ermeni, Bulgar ve Yahudiler birlikte sevinmişti. Bu şehir Bulgaristan’ın en büyük tekstil merkezi olma yolunca 200 sene yürüdü. Ümmetlikten kurtuluş işçi sınıfı oluşturdu. Eski defterler dürülürken, Balkan güllerinden yeni bir demet derleneceğine inananlar, isim değiştirme, cami yıkma, kültür kıyma, mezarlık sürme gibi aşamalardan geçileceğini, Türk mahallesinin yerinde yeller eseceğini, ezan sesinin tamamen unutulacağını, bir gün gelip Çingene çocukların mahalle meydanına toplanıp “Bulgarlardan Kıyma Yapalım!” diye avaz avaz bağıracağını nasıl düşünebilirdi? Bakıyorum bugün artık bizim burnu sümüklüler ırkçı olmuşlar! Irkçı olmanın zorluklarını anlatan bir şiir aradım. Amerikan ırkçılık bataklığında yetişen şair Pat Parker’ den seçtim. Memleket bir, Vatan bir, kader bir, birbirimize dil uzatıp bizi de yakan ateşe benzin dökmeyeyim diye, yani “başkasının sırtına 100 kamcık az!” mantıyla, kimse üstüne çekmesin, şiiri aynen veriyorum. Irkçı Olmamanın Zorlukları Nasıl benim arkadaşım olabileceklerini bilmek isteyen Beyazlar için. Birincisi: asla unutma ki ben bir siyahım. İkincisi: benim bir siyah olduğumu unut. Eğer Aretha Franklin’i seviyorsan, bu güzel bir şey, Ama seni her ziyaretimde bana onu çalma. Beethoven’de karar kıldıysan da, Bana onun hayat hikayesini anlatma. Biz de Müzik dersi gördük. Eğer hoşuna gidiyorsa, Afrika yemekleri ye, Ama benden sana Afrika yemekleri yapmamı ya da seni bir Afrika yemekleri lokantasına götürmemi bekleme. Eğer bir siyah, seni aşağıladıysa, seni soydu ya da kız kardeşinin ya da senin ırzına geçtiyse ya da evini soyduysa, ya da basbayağı aşağılık herifin tekiyse. Lütfen benden özür dileme onun kafasını kırmayı düşündüğün için, Yoksa senin deli olduğunu düşünürüm. Eğer siyahların gerçekten beyazlardan daha iyi sevgililer olduğunu düşünüyorsan, bunu bana anlatma lütfen, yoksa, bu hizmetimin karşılığını ödemek zorunda olduğumu düşünürüm. Uzun lafın kısası, Eğer gerçekten arkadaşım olmak istiyorsan, bunun için rol yapma. Sen de biliyorsun ki, ben tembel herifin tekiyim. Pat Parker Bana öyle geliyor ki, bizim ırkçılığın su aldığı bataklık tamamen farklı. Amerikan ırkçılığı cilt rengi, dil ve kültür haklılıkları çarpışmasıdır. Bizim hepimiz beyaz insanlarız, faklı oluşumuz anadil, din ve özgün kültür esaslıdır. Çingene çocuklarının anti-ırkçı tepkisi bir seda olup kokuşan ırkçı bataklığımızdan gelen seslere yanıt olan bir yankıdır. Bizde, 2004’te “Çingenelerden sabun yapacağım!” deyen Bulgar milliyetçilerinin lideri Volen Sideov idi. Ülkemizde yeni ırkçılık çakmağını çakan olduğu için Siderov bir azmettiricidir. Toplumu ateşe verendir. Bulgar ırkçılığı klasik bir ırkçılık değildir. Klasik ırkçılık 16. ve 17. asırlarda sömürgecilikle belirdi. Kapitalizmin ilk birikim döneminde, esaret altına alınan, Asya, Afrika ve Güney Amerika halklarını soymak, talan etmek azmiyle tesis edilen ekonomik, politik, dini, kültürel vb. ilişkilerin özünde olan ayrımcılıktır. “Ayır buyur!” politikasıdır ki, emperyalizmin ebedi silahlarından biridir. Bizde böyle bir şey yaşanmamıştır.
Osmanlı döneminin yaşam biçiminin özünde olan, dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmayan, iyi koşuluk, yardımlaşma ve hoşgörüdür. Gözü dönmüş sömürgeciler üçüncü dünya halklarının üzerine çullanmazdan önce o topraklarda ırkçılık yoktu. Bizim tarihsel geçmişimizde ayrımcı bir toplumsal ilişki yaşanmadı. Çünkü Bulgar halkı da hiçbir devletin sömürgesi olmadı. Sömürgecilik çağında Bulgarlar Osmanlı tabasındaydı. Osmanlı imparatorluğu, dünyanın en büyüm imparatorluğu olsa da, bir sömürgeci devlet değildi. Hiçbir dönemde sömürgeci olmadı. Tabasına karşı ayırımcılık uygulamadı. O, sömürgecilik yapmayan ve emperyalist de olamayan tek imparatorluktu. Osmanlının İngiliz, Fransız ve Rusya’ya son dönemde verdiği savaşlar esarete düşüp sömürge olmaya karşı verilen savaşlardır. Bu açıdan bakıldığında yeryüzünde ilk anti-emperyalist savaşı veren – Ulusal Kurtuluş Savaşı – halk, Türk halkıdır. Kurtuluş savaşı önderi Büyük Atatürk de dünya mazlum halklarının önderidir, çünkü onların kurtuluş yolunu o açtı. Ezilen halklara emperyalizmin ve sömürgeciliğin yenilebileceğini gösterdi. O bir de dünyada ırkçılığı gömen ilk liderdir. Türk halkı dünya tarihinde İNSAN KARDEŞLİĞİNİ YARATAN BÜYÜK HALK olarak bilinir. Bunları yazmam bile Osmanlıda, Balkanlarda, günümüz Bulgaristan’ı topraklarında tarih boyunca ırkçı, ayrımcı bir toplumun hiç bir dönemde var olmadığını kanıtlar. Osmanlıdaki 99 milletten Sırplar Sırplıklarını, Bulgarlar Bulgar kimliklerini, Araplar Arap özlerini, Ermeniler Ermeni benliklerini, Hıristiyanlar dinlerini korumuş ve yaşatmıştır. Osmanlı Bulgarların Kiril alfabesiyle Bulgar dilinde, Ermenilerin kendi alfabeleriyle anadillerinde ve Yahudilerin de eski Yahudi yazımıyla gazete ve kitap bastığı çok kültürlü bir toplumdu. Eşit haklılığın yasal esası oluşturduğu yerde milliyetçilik, ırk ayırımı ve ırkçılık kök salamaz. Bu bakıma günümüz Bulgar milliyetçiliği ve ırkçılığının köklerinin oluşum ormanını Osmanlıda ya da Türk Bulgar ilişkilerinde aramak yanlış olur. Bu yüzdendir ki: Bir defa Osmanlı Sultanı yukarıda işaret ettiğim yatırım kredisini, vergisiz özendirmeyle işletmecilik oturtup Bulgar, Çingene, Yahudi ve Türkler arasında ayrım yapmada, asla ayrı gayrı yapılmadan, çalışabilenlerin hepsi milli mensubiyetine bakmadan işe alınsın ve ailelerin çanağı dolu, mutluluk içinde yaşasınlar niyetiyle vermiştir. O mahalleler tekstil fabrikalarda kazanılan paralarla kuruldu. O şehirde çanların çalmasından rahatsız olan yoktu. Ezan sesi herkesin kulağını okşuyordu. O zaman bizde kana soya suya dayanan ırkçılık olmadığı gibi, kültürel ırkçılık da yoktu. Kültürel ırkçılığı yaratan da emperyalizmdir. Latin Amerika’ya çıkıp “dinlerinizi unutun, dilinizi unutun, bir tek dil var İspanyolca, bir tek din var Katolikçilik!, deyen onlardır. “Kültürel ırkçılık, benimkinden başkası yaşayamaz” saçmalığına dayanandır. Klasik kültürel ırkçılık Hindistan’ı dize getirdi. İngilizceyi dayatırken 468 dile kıymaya çalıştı. Siyah Afrika’yı beyaz yapamadı ama binlerce parçaya böldü. Siyahların cildini yüzerken onları cungullarda, geçilmez ormanlarda, bataklıklarda tutmaya devam etti. Bulgar halkının milli uyanışı bambaşka şartlarda ve bambaşka bir hevesle yurtseverlik olarak hayat hakkı istedi. 1722 -1773 yılları arsında yaşayan ve “İslav-Bulgar Tarihi” olarak ilk Bulgar tarihini kaleme alan Paisiy Hilendarski halkı ”anadilini yaşatmaya ve tarihini unutmamaya” çağırmıştır. Tanınmış heykeltıraşlarımızdan Tamer Halil tarafından yapılan ve bugün Bulgar Bilimler Akademisi girişinde yükselen Birinci Bulgar Tarihini 1878’den önce yazan Hırvat papaz Franyo Raçki de araştırma eserinde “gizli ya da açık, rafine ya da kaba milliyetçilik veya ırkçılık” gibi bir izlenim paylaşmamıştır. Yazar Aleko Konstantinov’un 1895’te ilk birikim dönemini yaşayan Bulgar ulusal burjuvazisinin en temsili siması olan Bay Ganyo’yu yaratırken milliyetçilik ve ırkçılıktan söz açmadan tasarrufçuluğun cimriliğe dönüşmesini kaleme almıştır. Sözün kısası dilimize, dinimize, kültürümüze ve var oluşumuza, bizim olan her şeyimize karşı kin, öfke ve nefret hırçınlığıyla kabaran Bulgar milliyetçiliği 19. yüzyıldan beri Moskova, Londra ve Paris’te mayalanan Osmanlı düşmanlığından halkımızın ruhuna dökülen bir kazan zehirle yeşertilmiştir. her şeyin kötüye gideceğini kim tahmin Devamı www.bghaber.org edebilirdi?
Gabrovo Uluslararası Mizah ve Hiciv Bienali Bulgaristan’da 1973’de başlayan Gabrovo Bienali, 16 Mayıs-30 Eylül’de “Dünya Dönüyor Çünkü Gülüyor” sloganıyla düzenlenecek. Bienale, Türkiye’den “karikatür”, “desen-resim-grafik”, “yağlı boya resim”, “heykel”, “poster” ve “fotoğraf” kategorilerinden 18 sanatçı seçildi. Todor Vardzhiev, Desislava Dikova, Valeriu Kurtu, Krastyu Todorov, Galina Pavlova, Emil Bachiyski, Chavdar Ge- cağı bienalin ödülleri, 16 Mayıs’ta Gaborgiev, Svetoslav Dragiev, Venelin Ter- rovo Mizah ve Hiciv Müzesi’ndeki töziev, Tatyana Tsankova ve Yordanka rende sahiplerini bulacak. Shiyakova’nın jüri üyesi olarak yer ala- Bienal, 30 Eylül’de sona erecek.
Çin’in gizli projesi ortaya çıktı Yayınlanan uydu fotoğrafları, Çin’in Güney Çin Denizi’nde tartışmalı bir bölgede bulunan mercan kayalıklarındaki uçak pisti inşaatında önemli ilerleme kaydettiğini gösteriyor. New York Times’da yer alan habere göre, Spratly adalarında, Fiery Cross mercan kayalıklarının kum ve betonla doldurulduğu alanda inşa edilen uçak pistinin 3 kilometrelik bir alana yayıldığı belirtiliyor. Asya ülkeleri tepkili Çin’in denizi doldurarak yapay kara parçaları oluşturması Asya Pasifik bölgesindeki bazı ülkeler tarafından tepkiyle karşılansa da, Çin’i durdurmaya yet-
miyor. Vietnam ve Filipinler başta olmak üzere bazı Asya ülkeleri, Çin’in buradaki faaliyetlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunuyor. Bazı medya kuruluşları, Çin’in bu pisti askeri amaçla kullanacağını iddia ediyor.
Türkiye’nin En Büyük Yolcu Gemisi Denize İndi
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur’un desteği ile S.S. Erdek Deniz Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi yönetim kurulu tarafından İstanbul Tuzla’da Selay Tersane-
sinde inşa ettirilen Türkiye’nin en büyük feribotu olma özelliğini taşıyan, “M/F BALIKESİR 10” isimli Ro-Ro yolcu gemisi denize indirildi.
6
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Piramitlerin Gizemli Yönü Bunları Biliyor musunuz? Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar ça-
lışmamaktadır. * Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır. * Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler) * Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür. * Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır. * Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit’in içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz. * Piramit’in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir. * Bitkiler Piramit’in içinde daha hızlı büyürler. * Piramit’in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir. * Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır. * Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit’in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir. * Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler. * Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur * Büyük Piramit’in açıları Nil’in delta yöresini iki eşit parçaya bölerler. * Gize ’deki üç piramit aralarında bir Pitagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranı 3 e 5’dir. * Büyük Piramit’in tabanının yüzeyi, anıtın yarısının iki katına bölündüğünde pi=3,14 sayısı elde edilir. * Büyük Piramit, dünyanın kara kitlesinin merkezinde yer alıyor. * Büyük Piramit, dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir. * Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramit’i çeviren tas levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin tas levhalar üstende gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyordu. * Büyük Piramit’le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir. * Piramit’in yüksekliğiyle, çevresi arasındaki oran, bir dairenin yâri çapıyla çevresi arasındaki oranın dengidir. Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir. * Gizde ’den geçen boylam, dünyanın denizleriyle ana karalarını iki eşit parçaya böler. Bu boylam ayrica,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup, bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal siftir noktasını oluşturur. * Büyük piramitlin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu temsil eder. Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir. *Gize piramitleri tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilmekte. Bunlar; Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleridir ve isimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır. *Gize piramitleri dünyanın en büyük piramitlerdir. Bunlarla birlikte ve Mısır’da yüzlerce irili ufaklı piramit mevcuttur. Gize piramitlerini diğerlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamış olmasıdır. *Keops’un oğlu Kefren için yapılmış piramit 136 metre yüksekliğe sahip. *Kefren piramidinin dış yüzeyinde yer alan kaplamalar bugün sadece tepesinde görülebilmekte. *Gize piramitlerinden İçi ziyaret edilebilen tek piramit olan Kefren piramidinin mezar odası. *Piramitler ile ilgili çeşitli matematiksel bulgular arasında ilginç olanları şunlar: Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi veriyor. (149.504.000km) *Piramitlerin üzerinden geçen meridyen karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya bölüyor. Keops Piramidinin Taban çevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını veriyor. *Piramitler hala yapımları esnasında ki gizi korumaktalar. İşçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek Keops piramidinde yer alan yaklaşık 2.5 milyon metreküp taş, 250.000 gün, yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor. Oysa piramitler 20 ila 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır. *62 metre yüksekliği ile Gize Piramitleri içerisinde en küçüğü olan Mikerinos Piramidi Kefre’nin oğlu için yaptırılmış. *70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks 14.yy da Memluk’lar tarafından top bataryalarına talim hedefi olarak kullanılmış ve ciddi biçimde zarar görmüş. *M.Ö. 2520 yılında Keops’un oğlu Kefren’in mezar kompleksi için yontulmuş. *Sfenks Mısır dilinde ‘SEZP-ANHE’ Yaşayan görüntü) anlamında. Tarih boyunca Sfenks Nil nehrine bakıyor ve nehir yoluyla gelenleri karşılıyordu.
1. Bir insan asla dirseğini yalayamaz. 2. Bu yazıyı okuyan insanların yarısından fazlası dirseğini en az bir defa yalamayı denemiştir. 3.Karidesin kalbi kafasındadır. 4. İnsanlar hapşırırken kalbi saniyenin milyonda biri kadar zaman durur. 5. 80 Yıl boyunca 200.000 deve kuşu üstünde yapılan araştırmada hiçbirinin kafasını kuma gömdüğü tespit edilemedi. 6. Domuzlar fiziksel olarak asla gökyüzüne bakamaz. 7. Dünyada insanların yarısı hiç telefon ile konuşmamış. 8. Atlar ve fareler kusamazlar. 9. Eğer çok sert şekilde hapşırırsanız kaburganız kırılabilir. 10. Hapşırmayı engellerseniz, beyin veya boyun damarlarınızdan birinin yırtılmasına sebep olabilirsiniz. 11. Hapşırırken gözlerinizi açık tutmaya çalışırsanız, gözleriniz dışarı fırlayabilir. 12. Sadece bir saat kulaklık takmak bakte-
ri üretimini 700 kat arttırır. 13. Çakmak kibritten önce icat edildi. 14. Dünyadaki fotokopi makinelerinin arızalarının %23’ü sigara izmariti ve üstüne oturmaktan kaynaklanıyor. 15. Parmak izi gibi herkesin dil baskısı da farklıdır. 16. Grammy ödülleri ilk yıllarda Rock müziğine karşı tehdit olarak görüldü. 17. Çay M.Ö 2737 yılında Çinli imparator tarafından kaynar suya kazara dökmesiyle keşfedildiği söylenir. Çay poşeti New York Thomas Sullivan tarafından 1908 yılında tanıtıldı. 18. Son 150 yılda sanayileşmiş ülkelerde insanların ortalama yüksekliği 10 cm artmıştır. 19. yüzyılda, Amerikalı erkekler 1,75 cm iken bugün ortalama 1.77 cm olduğudur 19. 1894 yılında WKL Dickson ilk kamerayı tanıttı. İlk projeksiyon bir Alman rahip tarafından geliştirildi. 1646 yılında, Athanasius Kircher beyaz bir ekrana el-boyalı görüntü yansıtmak için bir mum veya kandil kullandı.
Güneş Enerjili Uçak Dünya Turunu Tamamladı
Güneş enerjisi ile çalışan uçak nihayet dünya turuna başladı. Tek kişilik uçak İsviçreli pilot Andre Borschberg, Abu Dabi’den başladığı turun ilk ayağını tamamladı. 12 saatlik ilk denemede Umman’ın başkenti Muskat’a ulaştı. Dünya turu boyunca Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanusu geçecek. Farklı yerlerde mola vererek temiz teknoloji için mesaj vermeyi amaçlıyorlar. Uçak saate 70 km yapabiliyor. Yeni modelin kanat açıklığı 72 metre. Uçağın kanat açıklığı genişliği Boeing 747’ninden daha büyük. Ancak Solar Impulse-2’nin ağırlığı sadece 2.3 ton. Uçağın hafifliğinin başarısı için kritik önemde olduğu belirtiliyor.
Çizgilerinin
Aynı şekilde kanatlardaki 17,000 bin adet güneş enerjisi hücresi ve gece uçuşlarında kullanılacak lityum iyon piller de yaşamsal önemde. Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanus’un üzerinde gece karanlığında yapılacak uçuşlar rekor denemesinin en zorlu bölümlerini oluşturuyor. Pilotlar, dümenin başındayken neredeyse yolculuk süresinin tamamında uyanık olmak zorunda. Piccard ya da Borschberg uçaktayken en fazla 20 dakika uyuyabilecek. Bu nedenle rekor denemesi aynı zamanda bir dayanıklılık sınavı da olacak. Kokpitin hacmi 3.8 metreküp. Yani bir telefon kulübesi kadar.
gizemi
Zebraların neden siyah beyaz kamuflaja sahip olduğu uzun zamandır tartışılıyordu. Bazı bilim insanları, aslanlara yem olmamak, bazı bilim insanları da sineklerden kurtulmak için Zebraların böyle bir posta sahip olduğunu düşünüyordu. Gerçek ise çok farklı çıktı... Zebraların ince siyah beyaz çizgileri uzun zamandır biliminsanları için çözülmesi gereken bir mesele olarak duruyordu. Bu farklı kamuflaj, zebraları hayvanlar alemi için de neredeyse “ikon” yaptı. Afrika’da ve dünyanın birçok yerinde hayvanların farklı post renkleri, kamuflajları var. Ancak hiçbiri zebralar kadar ilginç ve dikkat çekici değil. Araştırmacılar uzun zamandır “ikonik” zebraların bu farklı post renklerinin ne işe yaradığını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordu.Bazı araştırmacılar, zebraların siyah beyaz çizgilerinin aslan ve diğer saldırganlardan kurtulmak için bir kamuflaj olduğunu savundu. Bazı araştırmacılara göre de, bu karışık renkler, zebraları hastalık taşıyan sivrisinek ve böceklerden koruyordu.Bu çizgilerin deri üzerinde “küçük esintiler yaratarak” hayvanı serinlettiğini düşünenler de oldu.Amerikanın en ciddi eğitim kurumlarından Kaliforniya Üniversitesi-UCLA,
çözüldü!
konuya el atarak aranan yanıtı buldu. UCLA, Afrika’da 29 farklı çevredeki 16 ayrı bölgede inceleme yaptı. 13 Ocak’ta (Journal Royal Society Open Science) isimli dergide yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, çizgili gövde, ne aslanlardan ne de böceklerden kurtulmaya yarıyor.UCLA’dan, Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Bölümü araştırmacılarından Ren Larison, araştırma sırasında, “Diğer hayvanların da düşmanı var ancak çizgili postları yok, zebralar neden avcılar için çizgilere sahip olmak zorunda? Diğer hayvanlar da böcekler tarafından ısırılıyor, fakat çizgileri yok, neden zebraların böyle desenleri olsun?” gibi soruların yanıtlarını aradıklarını söyledi.
Korku İçinde Yaşamak İstiyoruz!
Biz, Bulgaristan Türkleri olarak 20. yüzyıl boyunca korku içinde yaşadık. Anneler çocuklarını korkusuz bir dünya için savaşçı olarak doğurup emzirirken hep korktular. Nenelerimiz, dedelerimiz cephelerden dönmeyecek diye durmadan korktular, bir an önce dönsünler diye gece boyu dua ettiler. Biz 1989’da demokrasiye, adalet ve hürriyet düzenine, kanunların her şeyin üzerinde olacağı bir toplumu özlemiştik. Ahlak kurallarımıza saygı gösterilecek bir yaşam tarzında yaşamak istiyorduk. Kanun karşısında hepimizin eşit olacağı bir sisteme mutlu olacağımıza inanmıştık. Adil bir dünyaya susamıştık. Boynumuz kıldan ince, her sabah doğan güneş gibi bir gün, bir sabah allanmış pullanmış gelmesini besledik. İnandık! Ne yazık ki sonunda aldatıldığımız, aldandığımız ve yalan bataklığını itildiğimiz ortaya çıktı. Bu bataklığın sivrisineklerinden ve kokusundan, göçtükçe göçmekten henüz kurutamadık. Biz korku ortamında yaşarken uyanmaya çalışıyorduk, dirildik, bilinçlendik ve ayaklanmıştık. Bataklığın karanlı daha tehlikeli olduğundan, önümüzü göremediğimizden, el yordamıyla ilerleyemediğimizden, süründükçe battığımızdan, kuru karanlık içindeki yaşama dönmek istiyoruz. Bu bataklık boğucu, zehirleyici ve yok edicidir. Aldatılmışlığımız çeyrek asır sürdü ve süresi bitmelidir. KORKMADAN DALAVERE YAPMA, YASALARI ÇİĞNEME, ADALETİ RAFA KALDIRMA, HALKI AMANSIZCA SOYMAYA DEVAM ETTİNİ GÖRDÜKÇE HEPİMİZİN KORKUSU ARTTI, TIRMANMAYA DEVAM EDİYOR. Biz daha iyi günlere inancımızı yitirmek istemiyoruz. KORKU İÇİNDE YAŞAM İSTİYORUZUN ANLAMI NEDİR? Yasalar her kes için ayni güçte geçerli olmalıdır. Hiçbir fiziksel veya tüzel kişinin yasalar üzerinde hükmü ve erki olmamalıdır. Şimdiki durumda kimileri akçan da korktuğu için bir ekmek bile çalamıyor. Korkudan titreyen sefiller ordusu devamlı büyüyor. Çöp kofaları başında ölenler artıyor. Kolay ölümü kendini ateşe vermekte görenler çıra gibi yanıyor. Yargıda adalet yok haykırışları meydanlardan taşıyor. Eşit iş hakkı, eşit ücret, eşit vatandaş olmak isteyenler ordu kurdu. Eşit ölme hakkı isteyenler uzun alayda sıra düzüyor. Ayakta ölenler morglarda yatıyor. Sesleriniz kulağımdadır. Sizi işitiyorum! Ne oluyoruz diye soruyorsunuz. Hangi ileten öleceğini bilmek için hastane kapılarında bekleyenle, bunu bile öğrenemeden çöp kutusu başında ölenin hali bir midir? Hayvan kepeğinden yapılmış ekmeği çiğneyip çiğneyip yutamayanlarla yağlı ballı ve üstü kaymaklı pastaları çiğnemeden yutanın hali bir midir?! BİZ KORKU İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ! Açlıktan, adaletsizlikten, işsizlikten, geçim derdinden, devamlı aldatılıp yalandırılmaktan bir daha uyanabilmemizin tek yolu korku dünyasına geri dönmektik. O dünyada bir defa uyanmış ve şahlanmıştık. O zamanlar bir sıçan tıkırtısına, rüzgârın kapıyı okşamasına hemen uyanır fırlardık. Şimdi ninnisiz uyutulduk, horlamaya bile uyanamıyoruz. İrlanda’nın Edenburg’tan gönderilecek havaleyi bekleye bekleye gözlerimiz yolda kalıyor. Bizim yasalarımızsa günlerimizi, haftalarımızı, bazen gecikince ayımızı alan şu bekleme işini işten saymıyor. Bizim beklemekten başka işimiz yok. Bekleyene sosyal yardım yok. Bekleyene emekli maaşı yok. Bekleme primleri ödenmiyor. İşimiz gücümüz gelmezse diye korka korka beklemekken, elektrik söner, gaz tüpü gelmez diye ödümüz koparken, onlar beklemeyi işten saymıyor. Böyle bir yazı yazmak için bilgisayarımın başına oturmama birkaç neden var. Bir. İsa Peygamberin çarmıha gerilmek üzere cellâtlara teslim edildiği günde şöyle bir şey oldu. Sofya’da Polis Tahkikat Dairesi Genel Merkezi’nden Hak ve Özgürlükler Partisi Merkez Yönetim Kurulu üyesi, Parti Başkan Yardımcısı, 4 kez HÖH partisi milletvekili ve Sofya parlamentosu Başkan Yardımcısı, avukat Hristo Biserov (Ahmet Doğan’ın en fazla güvendiği kişilerden biridir) çıktı. Gazeteciler onu bol bol resme çektiler. Yazılanlara göre, HÖH-DPS partisinin en gözde adamı olağanüstü büyük miktarda para aklamaktan, vergi kaçırmaktan, gelirlerini bildirmemekten ve buna benzer bir sürü suçtan 3 ile 8 yıl arası hapis cezasıyla yargılanacak. Burada benim tepemi attıran nokta, Sofya savcılığının ve Şahsen İş İşleri Bakanı Yovçev’in dalavereleri kanıtlanan Hr. Biserov’u tutuklamazdan önce yani 2 Kasım 2013 günü “saraya” gidip Ahmet Doğanı bilgilendirmesidir.
Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 7
Gençler önyargıları kırıyor Dilim Dilim Yürek Şair ve Yazar Ömer Osman’ın SEVGİ KIRINTILARI ARIYORUM YOLLARDA kitabından alınmıştır. Sevgi ve özgürlüktür Bana gerekli olan iki şey Sevgi için hayatımı hemen feda edebilirim Sevgimi de özgürlük için hemen verebilirim. Şandar Petyöfi
Cezaevinde doğmuş olan şiirlerim kırk yedi taneydi. Sonra onları dışarı çıkarmak da bir başka sorundu. Kırcaali polisinde yazıp ezberleyerek getirdiklerimi, Eski Zara cezaevinde yaratıklarımı sağ salim dışarı çıkarmak için tek bir çarem vardı: tümünü ezberlemek. Ben de tümünü ezberledim. 22 Nisan 1983’te cezaevinden çıkarken polis, ceketimin didintilerini dahi yokluyordu. Ben ona gülüyor, aradıklarının, başımda, beynimde, belleğimin kıvrımlarında gömülü olduğunu, ne kadar ararsa arasın, bulmanın mümkün olmadığını, insan iradesini kırmanın imkânsızlığını fısıldıyordum. Dışarı çıktım. Dışarıda bahar vardı. Dışarıda solgun bir güneş, silik bir yeşil hakimdi. Dışarısını komünistin kırmızısı boğazlamıştı. Derelerden kan akıtma pahasına bütün renkleri silip yok etme çılgınlığı içindeydi kırmızı. Dışarıda kızım Gülseren, karım ve bir komşum beni karşılamaya gelmişlerdi. Görüştük, sarmaştık, öpüştük, koklaştık. Bütün bunlarda, dört yıllık demlenmiş özlemin giderilme çabası vardı. Buruk bir sevincin gözyaşlarında eriyen katmer katmer özlem vardı. Ben, eşim, kızım ve komşum, dört Türk, dört Balkan Savaşı tutsağı Türk, Eski Zara’nın küçük bahçesinde bir sırada oturuyor, hazin bir özgürlüğe seviniyorduk. Oysa bunun, benim özgür kalışımın hiç de özgürlüğe benzer bir yanı yoktu. Bunu dördümüz de biliyorduk. Ben, beni karşılamaya gelenlerden özür diledim ve bir kenara çekilip şiirlerimi çabuk çabuk kâğıda geçirdim. Ezbere bildiğim için yazmaları uzun sürmedi. Zaten para almak için veznedarı beklemem de gererkiyordu. Bir de, Istırap Evinde, ıstıraplar içinde doğan şiirlerimin bir gün okuyucuya ulaşmasını çok istediğim için, onların yolda her hangi bir şekilde kaybolmasından çok korkuyordum. Eve varınca, şiirlerimi DİLİM DİLİM YÜREK başlığı altında topladım. Daktilodan geçirdim. Onları Türkiye’ye benden sonra gelen yeğenim Mustafa getirdi. KÜLTÜR BAKANLIĞI yayınevine gönderdim. Bir yıl sonra bana iade ettiler. Yayınlayamayacaklarmış. Beni düşmanlarım – Bulgar komünistleri çok ağlattılar. Ben öyle çok ağladım, o kadar çok ağladım Yüreğim boşluklarda çırpınan sarkaç oldu Avunmak için Hakka yalvardığım kaç oldu? Bildiğim duaları kaç kere sıraladım. Diye inim inim inledim, sızladım kendimle baş başa vererek.
Ama bu ağlayışın acısı, sızısı, sancısı, ıstırabı ile insanın sevip saydığı, uğruna canını feda etmeye hazır olduğu kişilerin ilgisizliğinden, nankörlüğünden, saygısızlığından doğan ağrıları, sancıları, gözyaşları arasında, tasavvur edemeyeceğiniz kadar fark vardır. Düşmanın akıttığı gözyaşları bana-bize ümit verdi, cesaret verdi, azim verdi; oysa dost bildiğim, ana baba bellediğim, ANA VATANIM dediğim KİŞİNİN mi desem devlet müessesesinin mi akıttığı gözyaşları dayanılması güç bir acı vardı. Allah’ım sen sabır ver, Allah’ım diye ağladım. İki buçuk milyon kadar Bulgaristan Türkü görülmemiş bir soykırıma tabi tutulmuş.
Devamı www.bghaber.org
Almanya’da yapılan bir araştırma gençler arasında İslam’a karşı önyargıların çok daha düşük olduğunu ortaya koyuyor. Berlin Humboldt Üniversitesi’nin cuma günü açıkladığı araştırma sonuçlarına göre 16-25 yaş grubundaki Almanların yaklaşık dörtte biri (yüzde 71) ülkede cami yapımına engeller konulmasını reddediyor. Bu oran, 25 yaş üstündeki grupta ise yüzde 44’te kalıyor. Genç grupta yüzde 78’lik kesim Müslümanların toplumda daha fazla kabul görmesini talep ederken, daha yaşlı olan grupta bu oran yüzde 67’ye düşüyor. Kişisel temasın önemi - Sekiz bini aşkın kişiyle yapılan anket, gençlerin Almanya’daki Müslümanlarla daha fazla kişisel ilişkilere sahip olduğunu da gösteriyor. Hayatında Müslümanlarla hiç teması olmadığını söyleyenlerin oranı gençler arasında sadece yüzde 8 iken, 25 yaş üstü grupta bu oran yüzde 22. Araştırmaya göre, gençlerin yüzde 48’i Müslümanlar ile ilgili bilgi kaynağı olarak doğrudan teması göste-
riyor. Yaklaşık yüzde 42’lik kesim Müslümanlarla ilgili okul ya da üniversitede bilgi edindiğini, yüzde 28’lik kesim ise televizyondan bilgi sahibi olduğunu belirtiyor. Ancak bu yaş grubunda da yüzde 61.4’lük kesim Müslümanlarla ilgili fazla bilgiye sahip olmadığını kabul ediyor. 25 yaş üstü grup ise Müslümanlar ile ilgili bilgiye ağırlıklı olarak televizyondan ulaşıyor. Bu grupta yüzde 46’lık kesim İslam ve Müslümanlar konusunda televizyonu bilgi kaynağı olarak gösteriyor. Milliyetçilik azalıyor-2013 sonu ile 2014 Nisan ayı arasında yapılan araştırma Almanların milliyetçilik duygularının da yeni kuşakla birlikte zayıfladığını gösteriyor. Araştırmaya göre milli semboller gençler için daha az önem taşıyor. 1625 yaş grubunda yüzde 78’lik kesim “Almanya’yı seviyorum” ifadesini onaylasa da milli marşı dinlerken olumlu bir hisse kapıldığını söyleyenlerin oranı gençlerde yüzde 51’de kalıyor. Yaşlılarda ise bu oran yüzde 68’e yükseliyor.
Diş Macununun Bilinmeyen Faydaları Döküm tavalardaki lekeleri diş macunu ile kolayca temizleyebilirsiniz. Sivrisinek ısırığına ufak bir parça diş macunu sürerseniz kaşıntısı geçer ve şişkinliğini alır. Sigaradan sararan tırnaklarınızı diş macunu ile fırçalarsanız beyazladığını göreceksiniz. Döküm tavalardaki lekeleri diş macunu ile kolayca temizleyebilirsiniz. Ufak ve basit yanıkların üzerine diş macunu sürerseniz su toplamasını engelleyecek ve ağrısı azaltacaktır. Ancak kesinlikle açık yaralara uygulamayın. Ayakkabılarınızdaki lekelerden diş macunu ile fırçalayarak kurtulabilirsiniz. Sıktığınız sivilcenin üzerine yatmadan önce ufacık bir parça diş macunu sürün
ve sabah durulayın. Kızarıklık ve şişkinlik geçecektir. Deniz gözlükleriniz sürekli buhar yapıyorsa diş macunu sürün ve bol su ile durulayın. Gümüş takılarınıza geceden diş macunu sürün. Sabah uyandığınızda ışıl ışıl olduğunu göreceksiniz. Özellikle soğan veya sarımsak gibi elde kokusu kalan yiyeceklere karşı diş macunu çok etkilidir. Ellerinizi diş macunu ile yıkayın. Çocuğunuzun duvara çizdiği resimleri diş macunu ile temizleyebilirsiniz.
Bunları Biliyor musunuz?-3
Her yıl 120 bin kadın veya genç kız, Batı Avrupa`ya satılıyor ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik oranına sahip Her yıl 120 bin kadın veya genç kız, Batı Avrupa`ya satılıyor Brezilya’daki reklam kadınlarının sayısı, asker sayısından fazla 1977`den bu yana ABD`deki kürtaj kliniklerinde 80 bin şiddet ve taciz vakası yaşandı. Dünya nüfusunun yüzde 70’i, bugüne dek hiç çevir sesi duymadı. Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl yaşıyor 70`in üzerindeki ülkede aynı cinsten iki kişinin ilişkisi yasak, 9’unda ise cezası ölüm 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı Dünyanın üçte biri savaş halinde Yeni Zelanda`dan İngiltere`ye uçakla getirilen bir tane kivi, atmosfere kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle yaşıyor Amerikalı siyah erkeklerin hapse girme ihtimali, yüzde 33 Her yıl 10 dil ölüyor Dünyada 27 milyon köle var İntiharla ölenlerin sayısı, çatışmalarda ölenlerden fazla Amerikalılar çöpe saatte 2.5 milyon plastik şişe atıyor, yani her üç haftada bir Ay`a ulaşmaya yetecek uzunlukta şişe birikiyor Sigara içenlerin yüzde 82`si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor
Afrika`da 30 milyon kişi AIDS Güneş’in yakından çekilen fotoğraflarında kırmızımsı bir renk olduğunu görüyoruz. Kırmızının karşıt rengi yeşildir. Yani yeşil, kırmızıyı nötrlüyor. Böylece güneş ışınları maden suyuna minimum zarar veriyor. Ayrıca yeşil şişenin maliyetti daha düşük. Dünyada en az 300 bin düşünce suçlusu var Her gün dünya nüfusunun yedide biri, yani 800 milyon insan aç kalıyor İngiliz süpermarketleri, müşterileri hakkında hükümetten daha fazla bilgiye sahip Rusya`da yılda 12 binin üzerinde kadın aile içi şiddet sonucunda hayatını kaybediyor Yoksul aile çocuklarının psikolojik sorun yaşama ihtimali, zengin aile çocuklarına göre 3 kat daha fazla. Hindistan`da 44 milyon çocuk işçi var 2002`de idamların yüzde 81`i ABD, Çin ve İran`da gerçekleşti Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor Dünyanın en çok kazanan sporcusu golfçu Tiger Woods, yılda 78 milyon dolar, yani saniyede 2.5 dolar kazanıyor ABD`nin, BM`ye 1 milyar dolardan fazla borcu var Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor Washington`daki lobi endüstrisinde 67 bin kişi, her seçilmiş kongre üyesi için 125 kişi çalışıyor
Neden Türk Ulusal
Azınlığımız Kabul Görmüyor Menderes Kungun
Bulgaristan’ın TürkMüslüman topluluğu 1878 tarihi Berlin Antlaşması, 1909 tarihli İstanbul Antlaşması ve 1925 tarihli Ankara Antlaşması gibi uluslararası sözleşmelerde ulusal azınlık olarak tespit edilmiştir. Ancak insan hakları ve azınlıklar haklarına adanmış bütün uluslararası belgelerde söz konusu azınlıkların gerçekten var olması ve ulusal mevzuat hükümlerinde tanınmış olması gibi bir şart vardır. Bulgaristan’da hukuki açıdan Türk-Müslüman azınlığı yoktur, ne Anayasada, ne de diğer kanunlarda böyle bir azınlık tanınmış değildir. Gerçekten biz bugün bir Avrupa ülkesinin hudutları içinde oturuyoruz, çalışıyoruz, var oluyoruz, ancak kendi bilincimizi yansıtacak bir hukuki tanımlama hiçbir yerde yoktur. Lukanov’un 1991 tarihli yeni Anayasasında Bulgaristan Türklerinin ulusal azınlık statüsünü ortadan kaldırarak devletin tek ulusluluğunu kabul ettirildi. Bu vicdansızlığa DPS de ön ayak olmuştu… Bugünkü Bulgar Anayasası, ulusal azınlıkların var olmasını düzenleyen eski sosyalist anayasasından farklı olarak bizi Bulgar olarak tanımlıyor. Asimilasyona dayalı bu hüküm 1999 yılında imzaladığımız Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır. Bu sözleşmede Bulgar ulusal mevzuatı ile uygulanacak ana ilkeleri belirtilmiştir. Sözleşmede ulusal azınlık mensuplarına kendilerine özgü kültür özelliklerinin geliştirilmesine, din, dil, gelenek ve kültür olmak üzere ulusal kimliğinin muhafaza edilmesine uygun ortam sağlanması öngörülmüştür. Devlet, Türk ulusal kimliğinin korunması ve geliştirilmesini garantileyen Avrupa Sözleşmesini uygulamayı ve hükümlerine uyulmasını Avrupa bürokratları önünde raporlamayı reddediyor. Eski komünist rejimi tarafından kurulan ve bu rejimin politik uydu partilerince gerçekleştirilen sözüm ona “Bulgar etnik modeli” de Avrupa Sözleşmesine karşı çıkıyor. Bu model ülkedeki etnik gerginliğin artmasına, etnik gruplar arasında korku ve nefret uyandırılmasına, azınlığımızın ayırımına ve yıkılışına yol açtı. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının bugünkü durumu sosyalist dönemindekine kıyasla daha kötüdür. Bulgaristan Türklerinin yurt dışına kovuşturuldukları 1990 yılından sonra devlet mülkiyetinin özel mülkiyete dönüştürülmesi ve piyasa ekonomisinin uygulanmasını da kapsayan birçok köklü ekonomik reform yapıldı. Ana ekonomik sektörlerden 3 000 aşkın devlet işletmesinin özelleştirilmesi Bulgar ekonomisinin çehresini ve toplum içindeki ilişkileri değiştirdi. Eski komünist üst düzey yetkilileri, gerçek mali karşılığı olmayan senetler aracılığı ile işletmeler sahibi haline gelerek ekonomiyi fethetti. Bugün devleti ekonomik aletler ile idare eden kapitalistler kısa bir süre içinde dünyaya geldi. Bunun yanı sıra menşei bilinmeyen yabancı sermaye de ülkemize girmeye başlayarak yerli firmaların iflasına sebep oldu. Yerli piyasa yabancı mallar ile dolduruldu, düşük kaliteli Bulgar ürünlerinin Avrupa piyasalarına erişimi ise kesildi. Bu karmaşık ortamda korumasız Bulgaristan Türklerinin bazıları varlığını sürdürebilmek üzere ahırda ve tarlalarda kaldı, diğerleri ise yurtdışına gurbete çıktılar. Bu ekonomik gelişme politik değişmelere de yol açtı. Ayrı ayrı ekonomik oligarşi çevreleri için lobi kurarak farklı program ve ideolojilere bağlı 300’den fazla parti kuruldu. Bizim için de “devlet güvenlik güçlerince” bizleri eskide isimlerimiz zorla değiştirmiş bulunanların yararına yöneterek yakından izlemek üzere bir politik parti kuruldu. Sonuç olarak devlet yönetimi zayıfladı, yolsuzluk üstün geldi, bürokrasi genişletildi, yatırımcılar yeni yeni riskler ile karşı karşıya geldi, suç olayları kat kat arttı ve dolayısıyla Avrupa fonlarının kesilmesine sebebiyet verildi.
8
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristanlı Dr. Gürsel D Ö NMEZ AK Parti B u r s a
Milletvekili
Adayı
Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı Başkan Yardımcılığına, Başbakanlık Müşavirliği görevini yürüten Sakaryalı Dr. Gürsel Dönmez atandı. Dr. Dönmez, 1 Ekim 2010 tarihi itibarı ile görevine başladı.
Gürsel Dönmez, 31 Mart 1964 Kırcaali doğumlu.
Dört yaşında iken ailesi Türkiye’ye iltica etti. İlkokula Bursa’da başlayıp, ilk ve orta öğrenimini Sakarya-Arifiye Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. 1982-86 yılları arasında AÜ-Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü’nde tahsil görüp, mezun oldu. 1987 yılında Avusturya’ya gitti. 1992-93 yıllarında Viyana’da bir şirkette idarecilik yaptıktan sonra, 1993-98 yılları arasında Gaziosmanpaşa Üniversitesi/Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Genel Sosyoloji ve Metodoloji Araştırma Görevlisi olarak vazife aldı. Viyana-İktisat Üniversitesi Felsefe ve İktisat Sosyolojisi Enstitüleri’nde master ve doktora yaptı. 1989-94 yılları arasında “Gece Yazıları-Abdullah Gürsel” imzasıyla, Zaman Gazetesi’nde dış politika yazıları yazdı. Av r u p a ’ n ı n ç e ş i t l i ü l k e l e r i n d e y a y ı n l a n a n d e rg i lere şiir, deneme ve hikâyeler ile katkıda bulundu. 1993 yılında “Mahşerin Çocukları” isimli şiir kitabını yayınladı. 1995-98 yılları arasında Yeni Şafak Gazetesi’nde dış politika yazıları ve denemeler yazdı. Hükümet, yurt dışında yaşayan Türklerle ilgili “Dış Türkler Başkanlığı” kurdu. Milletvekili olduğu taktirde Hükümetin “Dış Türkler Başkanlığının” kurulmasına da ön ayak olacaktır inşallah. Sayın Dönmez; “Tüm Bursalı hemşerilerine selam ve saygılarını iletiyorum; Hayatımda en önem verdiğim bir husus var ise, o da şahsıma güven duyanların o güvenini sarsmamaktır” diyor. Biz de Sayın Dönmez’e Dış Türkler Bakanlığını kurmak değil aynı zamanda başına geçerek Bakan olmasını diler ve görevinde başarılar dileriz
Sema KIRCI B u l g a r i s t a n K ı r c a a l i l i b i r a i l e n i n k ı z ı Bulgaristan Kırcaalili bir ailenin kızı.
SEMA KIRCI KİM Aslen Bulgaristanlı olan Sema KIRCI 1971 yılında Almanya’da doğdu. ODTÜ İİBF Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Aynı bölümde doktoraya devam etmektedir. 1997–2008 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştı. 2001–2006 yılları arasında AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları’nda Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 2006 yılında AK Parti 2’inci Olağan Büyük Kongresi’nde Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyeliğine seçildi. 2008 yılında Genel Başkan Danışmanlığı görevine getirilen Kırcı, halen MKYK üyesi ve Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı. KIRCI DENEYİMLİ BİR SİYASETÇİ Bizim için güzel bir sürpriz oldu. Ben Eğitimimi Bandırma’da tamamladım. Daha sonra Üniversiteyi Ortadoğu Teknik Üniversitesinde okudum. Uluslararası İlişkileri kazandım. Ankara’ya 89 yılında geldim ve o yıldan buyana Ankara’da yaşıyorum. Şimdi Nasip oldu yolumu memleketime tekrar düşürdü. Çok şükür memleketim çok güzel. Deniz kenarındaki bir memlekete dönüşün her tarafı çok güzeldir. Memleketim Balıkesir benim için bir mükâfat işimle ilgilide güzel bir nedenim olmuş olacak. Havasını soluduğum, suyunu içtiğim memleketime hizmet verebilme şansı beni mutlu edecek. Çünkü dedem, babaannem, annem bu topraklarda yatıyor. Büyüklerimin bulunduğu bir yer. Babamın hala yaşadığı eşimin dostumun olduğu bir yer Balıkesir ve ailem hala orada. Parti kurulduğundan buyana genel merkezdeyim ve 20 yıldır siyasetin içindeyim. Üniversite yıllarında siyasete Refah Partisi Gençlik Kollarında başladım.
S e m a K I R C I - AK
Parti Balıkesir Milletvekili Adayı
Bandırma’da Kadın
Vekil Heyecanı
7 Haziran’da yapılacak seçimlerin ardından Balıkesir’i temsil edecek olan milletvekili adayları belli oldu. Milletvekili adaylarının Yüksek Seçim Kurulu’na iletilmesinin ardından merakla beklenen bu sorunun cevabı netlik kazanırken, AK Parti’nin üç kadın milletvekili adayı göstermesi Balıkesirliler memnuniyetle karşılandı. Önemli bir sürprize imza atan AK Parti Genel Merkezi, Bandırma’nın ilk kez bir kadın vekil tarafından temsil edilmesine karar verdi.
“Sema Kırcı A takımının yıldızıydı”
Kurulduğu günden bu yana AK Parti’nin çeşitli kademelerinde görev alan ve uzun yıllar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın A takımında yer alan Sema Kırcı, memleketi Balıkesir’den milletvekili adayı gösterildi. Uluslararası siyaset ile gençlik projeleri alanındaki çalışmalarıyla adından söz ettiren Kırcı’nın, Balıkesir’den aday gösterilmesi Bandırma’da da olumlu karşılandı. Sema Kırcı’nın Bandırma’da daha halka dokunur bir siyaset anlayışı izlemesi, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Bandırma’nın sorunlarına daha fazla eğilmesi bekleniyor. “Bandırma’yı Meclis’te temsil edecek ilk kadın vekil olacak”
Aslen Bulgaristanlı bir ailenin kızı olan Sema Kırcı, babasının işi nedeniyle1971 yılında Almanya’da dünyaya geldi. Gurbetçi bir ailenin üçüncü çocuğu olan Kırcı, ilköğretimini Bandırma Ali Fahri İşeri İlköğretim okulunda, ortaokul ve liseyi de Bandırma İmam Hatip lisesinde tamamladı. Ailesi halen Bandırma’da ikamet eden Kırcı, yükseköğrenimi için gittiği Ankara’da, ODTÜ İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Kırcı, Selçuk Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam etmekte. 1997-2008 yılları arasında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde çeşitli görevlerde bulundu. 2001-2006 yılları arasında AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları’nda Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 2006 yılında AK Parti İkinci Olağan Büyük Kongresi’nde Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. 2008 yılında Genel Başkan Danışmanlığı görevine getirilen Kırcı, halen MKYK üyesi ve Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı görevine devam ediyor. Meclis’te Bulgaristanlıları da temsil edecek ilk kadın vekil olacak olan Sema Kırcı’nın milletvekili olduktan sonra da önemli görevlere gelmesini tüm Bulgaristanlılar olarak cani gönülden ister ve görevinde başarılar dileriz. Hayırlı uğurlu olsun Allah utandırmasın
Bulgaristan Türklerinin Sesi
9
Azerbaycan Vekil’den AP’ye
‘Soykırım’ tepkisi
Azerbaycan Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) üyesi Ganire Paşayeva, Ermeni tasarısını kabul eden Avrupa Parlamentosu’nun sahte ve adaletsiz kararına AKPM’de itiraz edeceklerini söyledi. “Avrupa Parlamentosu’nun yaşanlarla ilgili kararını kimse kabul etmeycek” Tasarının kabul edilmesinin ardınan açıklamalarda bulunan Ganire Paşayeva, Avrupa Parlamentosu’nun, sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili karara dünyada yaşayan bütün Türkler tarafından itiraz edilmesi gerektiğini vurguladı. Avrupa’da yaşayan Türk kökenli insanların yaşadığı ülkelerde bu tartışmalara destek vermiş milletvekillerine ve Avrupa Parlamentosu’na itiraz etmeleri gerektiğini belirten Paşeyava, “Avrupa Parlamentosu’nun yalanlarla ilgili kararını hiçbir Türk, tanımayacak ve kabul etmeyecektir” dedi. Paşayeva, bazı Avrupa ülkeleri sözde Ermeni soykırımı yalanlarından kendi çıkarları için nasıl kullandıklarını bir kere daha gösterdiklerini söyledi. Paşayeva sözlerine şöyle devam etti: “Yalanlara karşı en ciddi mücadele yolu ise tüm dünyada gerçekleri daha çok anlatmak. Ermenistan, Ermenilerin Karabağ’da, Hocalı’da açtıkları yarayı, soykırımı Türk kökenli bütün insanlar dünyaya daha çok duyurmalı, yalanlara karşı gerçeklerle mücadele daha da genişlendirmelidir.” “Papa yalana ve sahtekarlığa destek verdi” Katoliklerin Ruhani Lideri Papa Francis’in, sahtekarlığa, yalana destek verdiğini belirten Paşayeva, “Türk dünyasını karalama kampanyası başlatılmıştır” dedi.
BULGARİSTANLILARIN OYU KİME
Bulgaristan göçmenleri hangi parti döneminde Türkiye’ye geldiler ise genellikle o partiye oy vermektedirler. 1968 göçmenleri Demirelci’dirler, neden? 1978 göçmenleri Ecevitçi’dirler, neden? 1989 göçmenleri de Özalcı’dırlar neden? çünkü o dönem devletin başında Özal olduğu içindir. Bizim insanlarımız devletin yanında olmuşlardır her dönemde. Özellikle 89 göçmenleri Anavatan partisine oy vermekteydiler. Ancak Anavatan partisinin siyasi sahneden çekilmesiyle oylar genellikle ortada kaldı ve seçmenimiz oy vereceği Partiyi seçmekte zorlanmaya başladı. Son yıllarda göçmen oylarında Merkez sağa doğru bir kayma gözlemlenmektedir. Bunun AK Partinin siyasetteki başarıları, ülkemizin kalkınmasında gerçekleştirdiği başarılar, Türkiye’nin uluslar arası alandaki itibarının artması ve Evlad-ı Fatiha’n torunlarına şanlı geçmişimizi hatırlatması neticesinde oluştuğunu ve göçmenler arasında AK Partiye oy verme oranının özellikle son yerel seçimler ile birlikte arttığını görmekteyiz. Bulgaristan ile Türkiye arasındaki gelişmelere katkı sağlayacak düşüncesinde olmakla birlikte, her iki ülke arasında çözüm bekleyen konuların giderilmesi, ülkemizin ulusal ve uluslar arası düzeyde atılım yapmasını arzu ediyoruz. Av.Vildan UMUT
Tüm Müslüman dini liderlerin bu konuda itiraz etmeleri gerektiğini söyleyen Paşayeva sözlerini şöyle tamamladı: “Tüm Türk-Müslümanların, özellikle Avrupa’da yaşayanların bu açıklamaya ciddi itiraz etmeleri gerekiyor. Tarihte olmayan olayları, yalanları gerçek gibi konuşmak kendine din adamı diyen birine yakışmıyor. Papa büyük bir hata yaptı. Tüm dünyada yaşayan Türk kökenli insanların uyanması gerekir. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının arkasında nasıl bir oyun oynandığını görmüş ve karşısında durmak için çalışmalarımızı arttırmamız gerekir.”
Bulgaristan Kırcaalili bir ailenin oğulu
Bülent TURAN- AK Parti Çanakkale Milletvekili Adayı
Bülent Turan Kimdir?
Aslen Bulgaristan Kırcaalili olan Bülent Turan, 17 Ocak 1975’te Çanakkale’de doğdu. Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisansını Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde yaptı. Kurucusu ve sahibi olduğu Turan Hukuk Bürosunun yöneticiliğini yaptı. Hukukçular Derneği Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında çalıştı. AK Parti İstanbul İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı görevinin ardından AK Parti İstanbul Teşkilatlanmadan Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 12 Haziran 2011’de yapılan Milletvekili Genel Seçimleri’nin ardından 24. Dönem AK Parti İstanbul 3. Bölge Milletvekili olarak TBMM’de göreve başladı. TBMM Adalet Komisyonu Üyeliği, AK Parti Grup Yönetim Kurulu Üyeliği, AK Parti Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerini yürütmektedir. Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkele-
rinde çektiği fotoğraflarla, bu fotoğrafların hikâyelerinden oluşan “Bir Mola” adlı kitabı yayınlandı. İyi düzeyde İngilizce bilen Turan, evli ve 2 çocuk babasıdır.
10
Av.Vildan U M U T Vatanımıza hizmet için bir parti tercihinde bulunalım Adnan Pelvanlar’ın “Milletvekili aday listelerinde Balkan Türküne yer yok” başlıklı yazısında, günümüz Türkiye’sinde 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak 25.dönem Milletvekili seçimlerinde, aday adayı olarak tercihlerini yaparak adım attıkları Ak Parti, CHP veya MHP olmak üzere tüm partiler aynı kefene konularak, eleştiri yağmuruna tutulmuş ve anlaşılan sadece HDP nasibini almaktan kurutulmuş gibi görünmektedir ? Nedense her seçim zamanında, partiden hesap sorma zamanı imiş çesine tabi tutulan eleştiriler, oy kapma-kaydırma oyunları ve çıkar gündeme getirili verilir aniden… Oysa ki, tercihlerini yapmış ve aday adayı olarak adımlarını attıkları bu zorlu yolda, önce kendilerinin zaten var olan bir yaşantısından/düzeninden vazgeçerek, içinde taşıdıkları insan sevgisi adına, tüm toplumu refaha ulaştırmaya ve daha iyi bir yaşam sunabilmeyi umut ederek, çevresinden ve özellikle aynı kaderi paylaşmış olanlarından anlayış ve destek beklentilerinin aksine, her bir partinin haddi bildirilmekle birlikte, bu partilere adaylığını koymuş ve işbu adaylığın neticesinde seçim listesine girmemiş olsa bile, tıpkı benim gibi “Vildan Umut” olarak ismim ile hitap edilerek, hesap sorulması sürecinin bir parçası haline getirilmiştir? Aba altından sopa gösterilerek, AK parti yönünden yaptığım tercihimin sorgulanması bir yana, bu tercihim hatalı imiş çesine özür dilemem gerekliliğini ve nitekim gerçekleri de izah etmem istenmiş? Benim gerçeklerim mi? AK parti ile ilgili ise hangi gerçekleri izah etmem ve açıklamam gerekir? Düşünüyorum da, 1989 zorunlu göç yılından bu yana biz Bulgaristan Türkleri olarak “yok sayıldığımız” Bulgaristan’dan atılarak, geldiğimiz Türkiye’mizde 25 yıllık bir yaşam mücadelemizde, inandığımız ve benimsediğimiz parti hangisidir? Sn. Adnan Pelvanlar’ın yazısı, bu soruma cevap verirmişçesine yazılmış gibi? Kendisinin de Bulgaristan Türklerinden saydığı ve 1950 İstanbul doğumlu olup, dedelerinin Deliorman bölgesinden Kara Hüseyinler köyünden göç eden bir ailenin torunu olarak Ak Parti, MHP ve CHP’ye yönelik yapmış olduğu eleştirileri ile, bu partilerden hiç birisini benimsemediği aşikardır? Benimsememiş olduğu bu partilerden her birisine, bu kez neden listelerinde Balkan Türküne yer yok diye sorguluyor olması ise ne kadar yerinde? “Ülkemize bizler sahip çıkacağız” derken hangi partiye hitap ederek, Bulgaristan göçmenlerine sesleniyor oluşu da muallaktadır? Yoksa yeni bir akım, veyahut yeni bir parti mi kuruldu da haberimiz olmadı? 1989 zorunlu göç nedeniyle Türkiye’ye yerleşen Bulgaristan Türklerinden olmayan Adnan Pelvanlar’ın, Türkiye’de doğmuş ve 1950 yılından bu yana halen benimseyeceği bir parti tercihinde bulunmamış ise, kendisinin bu yolda bir çalışması da yoksa veya liderlik etme niteliklerinden yoksun ise, bugünümüz Türkiye’sinde yapılacak 25.Milletvekili seçiminde mi zaman buldu da bizlere nasihat vermeye ve bizi sorgulamaya kalkıştı? Arzulardık ve dilerdik ki, yıllardan bu yana Türkiye’mizde doğmuş ve nitekim Bulgaristan Türkleri olarak yakın günümüz göçleri ile birlikte, 1989 zorunlu göç ile gelen tüm Bulgaristan göçmenlerinin hep birlikte sesimizi duyurmak ve birlikten güç doğar misali ile sadece TBMM’de temsilcilerimizi seçmek için değil, vatanımıza hizmet için bir parti tercihinde bulunarak, cani gönülden de AK Parti çatısında olması istem ve inancı ile çalışarak, yürümektir…
Bulgaristan Türklerinin Sesi
En çok boşanma bu ildebinden Bir İlk!
Türkiye’de 2013 yılında boşananların yüzde 79’u evliliklerinin ilk yılı boşandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Diyarbakır Bölge Müdürü M. Salih Uras, evliliklerinin ilk yılında boşananların illere göre yüzdelik dilimini açıkladı. Uras’ın verdiği bilgilere göre, 2013 yılında 125 bin 305 çift evliliklerini sonlandırdı. Boşanmaların yüzde 79’u evliliklerin ilk yılında gerçekleşirken, ikinci yıl boşananların oranı yüzde 13, geri kalanlar ise yüzde 8’ini oluşturdu. Evliliklerinin ilk yılında boşananların oranı en yüksek kent yüzde 88 ile Yalova olurken, Ardahan yüzde 55 oranıyla son sırada yer aldı. İllerin oranları ise şöyle: “Yalova 88, Niğde 88, Bilecik 87, Tunceli 86, İzmir 86, Manisa 84, Karabük 84, Antalya 83, Kahramanmaraş 83, Kastamonu 83, Hakkari 82, Kırıkkale 82, Sakarya 82, Bursa 82, Nevşehir 82, Muğla 81, Mersin 81, Şırnak 81, Diyarbakır 81, Kilis 81, Hatay 81, Denizli 81, Iğdır 81, Ankara 81, Adana 81, Kocaeli 81, Eskişehir 80, Osmaniye
80, Balıkesir 80, Samsun 80, Yozgat 79, Çankırı 79, Çanakkale 79, Aydın 79, Aksaray 79, Kırklareli 78, Tokat 78, Gaziantep 78, Ağrı 78, Çorum 78, Zonguldak 78, Bingöl 78, Düzce 78, Şanlıurfa 78, Kayseri 78, Artvin 77, Edirne 77, Kütahya 77, Tekirdağ 77, Giresun 77, adıyaman 76, Trabzon 76, Rize 76,Kars 76, Amasya 76, Sivas 76, Sinop 75, Bolu 75, Siirt 75, Isparta 75, karaman 75, İstanbul 75, Mardin 75, Bayburt 74, Ordu 74, Batman 74, Kırşehir 74, Elazığ 74, Uşak 73, Konya 72, Bartın 71, Burdur 71, Van 71, Bitlis 71, Malatya 70, afyonkarahisar 70, Gümüşhane 70, Erzurum 70, muş 68, Erzincan 68, Ardahan 55.”
Tavukla ilgili çok çarpıcı gerçek
1957, 1978 ve 2005 yılları arasında yetiştirilen 3 tavuğun ağırlıkları farklı çıktı. 1957’de bir tavuğun ağırlığı 905 gramken, 2005’te ise 4 kilogram... Kanadalı Poultry Science bilim kuruluşunun yaptığı bir araştırma tavuk etiyle ilgili çok çarpıcı bir gerçeği ortaya koydu. Dergi yapılan bir deneyin sonuçlarını halkla paylaştı. Buna göre 1957, 1978 ve 2005 yıllarında 3 farklı tavuk yetiştirildi. Yetiştirilen tavuklara ekstra bir hormon takviyesi veya gıda verilmedi. Hepsi aynı yiyeceği günün aynı zamanlarında yediler. 1957 yılında doğan civciv, tavuk olana kadar geçirdiği sürede 905 gram ağırlığa ulaştı. 1978 yılında aynı civciv tavuk olana kadar 1 kilogram 808
grama ulaştı. 2005 yılına gelindiği zaman ise civciv tavuk oluncaya kadar geçen sürede 4 kilogram 202 gram ağırlığa ulaştı. Peki bu ağırlık değişimleri neye işaret ediyor? Uzmanlara göre yıllar içerisinde tavukların genleriyle daha ağır olmaları yönünde oynanıyor. Böylece tavuklar daha ağır oluyor.
Sergiye Çıplak Gezmek Zorunlu
Avustralya’nın başkenti Canberra’da ilginç bir sergi düzenledi. Sanatçı James Turrell’in çıplak sergisi büyük ilgi gördü. Sergiye katılan tüm katılımcılar çıplak olarak sergiyi gezdi. Turrelll’in katılımcılardan tek isteği vardı. Sergiyi gezerken kesinlikle çıplak olması gerektiği. Katılımcılar galeriye elbesi geldiler. Sergiyi gezerlken herkes çıplaktı ve aynı beyaz ayakkabı vardı. Özel efektler olduğu için katılımcılar- dan çıplak olması gerektiği belirtildi.
Yeni Yunanistan, Yeni Güç Dengeleri
Prof. Dr. BERİL DEDEOĞLU Galatasaray Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Yunanistan’da sol koalisyonun iktidara gelmesi ve ardından benzer bir gelişmenin İspanya’da da yaşanma ihtimali, birçok devletin pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu. Başta Almanya olmak üzere AB’deki alacaklı ülkelerin Yunanistan’daki yeni iktidardan katiyen memnun olmadıklarını belirtmek, muhtemelen büyük bir keşif olmaz. Birleşik Krallık’ın da AB “ortak para” politikasına neden katılmadığını, neden AB’nin daha gevşek bir işbirliği olması gereğini savunduğunu artık örneklerle gösterme imkanı bulduğu söylenebilir. Bu arada, Almanya’nın AB kaptanı biçimindeki rolünün artık bir sorumluluk da gerektirdiği gerçeği ortaya çıkmış durumda. Dolayısıyla, basit bir değimle ifade etmek gerekirse, Almanya’nın AB’yi kendisi için kullanma sürecinden AB için sorumluluk alma sürecine geçeceği ön görülebilir. Bu noktadaki kritik eşik ise sorumluluk ve yetkiler ile kazanç ve kayıpları kiminle paylaşacağı. Anlaşıldığı kadarıyla Almanya başlangıç noktasına geri dönerek paylaşımı Fransa ile yapmaya karar verdi. Dolayısıyla Yunanistan bir biçimde Almanya-Fransa ikilisini yeniden AB projesine kafa yormaya zorladı. Bir tür Avrupa’nın AB’ye geri dönüşü anlamına gelebilecek bu gelişme, muhtemelen ileriki günlerde “Güçlü Avrupa” projelerine öncelik verilmesinin yolunu açacak. Avrupa’da Rusya-ABD dengesi Yunanistan’daki iktidar, sadece Avrupa ülkelerini değil, başka ülkelerin pozisyonlarında da bazı hızlı değişmeleri ima ediyor. Ukrayna ve Suriye’de, hatta İran, Irak, Türkiye’de ve belki Yemen, Pakistan ve ötesinde sınanan Rusya’nın “güneye inme” politikası için yeni bir kapı açılmış oldu. Yunanistan’daki yeni yönetimin Rusya ile ilişkileri “geleneksel ittifak”ı güçlendirecek nitelikte olabilir. Hatta kim bilir belki borçların silinmesine itiraz eden devletlere, kenarda bekleyen Rus yatırımlarını hatta “kara parasını” göstererek şantaj bile yapıyor olabilir. Rusya’ya uygulanan ambargonun başka ülkeler üzerinden nasıl delindiğini dile getirip bundan böyle Rusya ticaretinin kendisi üzerinden de yapılabileceğini söylüyor olabilir. Rusya’nın, Türkiye’nin doğusundan Suriye yoluyla, batısından Yunanistan iktidarıyla Kıbrıs’ın güneyindeki bağlantı noktasına ulaşması, oradan da İsrail hükümetindeki dostları yardımıyla Akdeniz’e akması artık daha kolay olabilecek. Şimdi neden ABD Savunma Bakanlığı’nın beş yıllık planlamasında öncelikle Birleşik Krallık’la ilişkileri geliştireceğini bildirdiği anlaşılıyor. Rusya’nın “güney”e inmesine en fazla karşı çıkan ve bu konuda da en fazla gayret gösteren ülkenin İngiltere olduğunu bilmeyen var mı? Türkiye’ye etkileri Bu gelişmelerin Türkiye’yi de ilgilendireceği anlaşılıyor. Sol koalisyonun iktidar kutlaması sürerken ilk iş olarak Kardak Kayalıklarına çelenk konması, yeterince açık bir mesaj. Rusya’nın eli Türkiye’nin iki yakasına uzanınca, Ege’de yeni krizlerin, Kıbrıs’ta yeni çıkmazların hatta sınırda bazı anlaşmazlıkların yaşanacağı öngörülebilir. Ancak bu tür bir ortamın Türkiye açısından yararlı sonuçları olabilir, tabi olası krizler karşısında tutunulacak tavra bağlı olarak. Yunanistan krizinde boyun eğen tarafın AB olması istenmiyorsa, AB’nin güçlü ülkelerinin Türkiye’yi destekleyen bir pozisyon almaları mümkün. Bu pozisyon, gayet tabi üyelik süreciyle ilgili. Söz konusu desteğin Rusya açısından da bir tür yeni yaptırım anlamına geleceğine kuşku yok. Suriye, Yunanistan ve Ukrayna’yı aynı paket içinde görmeyi başarırlarsa, AB ülkelerinin Türkiye ile ilgili yeni bir sayfa açma ihtimalleri artar. Tabi Türkiye de buna yardımcı olursa.
Bulgaristan Türklerinin Sesi 11
K I R G I Z İ S TA N
Küçük Kırgızistan, çoraklaşmış Türkistan’ın en demokratik ülkelerinden biri. Çalışkan Kırgızlar için en önemli iş kapısıysa Rusya Federasyonu. Eşitlikçi ! Sovyet sisteminde, Kazakistan, Çuvaşistan, Başkurdistan, Tataristan ve Moskova merkezinde yoğunlaşan sanayi sektörünün, bir dişlisini de Kırgız işgücü meydana getiriyordu. Bağımsızlığa kavuşulan 1991’den bugüne kadar da sistem, zaman zaman teklemesine karşın aynı düzende çalışmaya devam etti. Buna karşın, SSCB’yi dağıtan Gorbaçov ve aşırı serbest Yeltsin dönemlerinden farklı olarak, Çarlık düzenine dönüş ve Rus milliyetçiliğini canlandırma peşindeki Putin ile birlikte, Rusya Federasyonu topraklarında Rus etnik kimliği dışındaki unsurlara yaklaşımda farklılaşmalar başladı. Gürcülerin RF dışına çıkartılışlarını, Azeri kapital sahiplerinin yok edilişleri izledi. Son dönem-
NEREYE
de ise, Türkistan’ın nispeten küçük topluluklarından olan Kırgızlar hedef alınmaya başladı. Batı ile ... yarışına girişen Putin, soğukların da etkisiyle iktidar sarsıntısı geçirince, federasyon topraklarındaki Kırgızların anavatanlarına dönüş hızlarında artış oldu. Kırgızistan’ın toplam nüfusunun neredeyse dörtte biri kadar Kırgız işçi, yavaş yavaş evlerinin yolunu tutmaya başladı. Bu durum ise, Kırgız ekonomisinde ve sosyal yapısında karmaşa doğurdu. Kırgızistan’da yaşayan etnik Özbek unsuru, anavatanlarına dönmek zorunda kalan Kırgızlar nedeniyle rahatsızlık kaynağı haline dönüştü. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Rus yönetimi ile Kırgız yönetimi arasındaki ticari ilişkilerde de, RF’nin arzuları doğrultusundaki gelişimini hızlandırdı. Putin’in taahhüdüyle Kırgızistan’a verilmesi gündemde olan askeri yaldım malzemelerinin teslim edilmemesi, Kırgız iç siyaseti için yıkıcı etki
KOŞUYOR
yaratmaya başladı. Dağın fare doğurması hesabı, vaad edilenin yanında Kırgızistan’a ulaşanların eski ve geri teknoloji ürünlerinden oluşması, Kırgız siyasetçileri de zor duruma düşürdü. Madalyonun diğer tarafında ise, Ortak Güvenlik Anlaşması çerçevesinde, Kırgızistan’da sayıları her geçen gün artan Rus güçlerinin oluşturduğu hoşnutsuzluk kendini gösterdi. Türkistan coğrafyasında topyekün savaş tehdidinin yakın gelecek için var olmamasına rağmen, Kırgızistan güvenliğinin Rus silahlarına bağlı aksak yapısı, güvenlik kaygılarını da beraberinde getiriyor. Petrol ve nüfuz savaşında ağır yara alan Putin Rusyası’nın ise, Kırgız topraklarını Pirozhki niyetine kamuoyuna sunması, bu gidişle tesadüf gibi görünmüyor.
Sofya- “Büyüyor ve yaşlanmıyor”
“Güzel Bulgaristan için Avrupa projeleri” Sofya İl Bilgilendirme Merkezi’nin düzenlendiği foto yarışmasının başlığı oldu. Şehir sakinleri ve konuklarına, başkentin güzellikleri eğlendirici ve görsel bir şekilde gözler önüne serilecek. Yarışma 3 Nisan’da başladı. Bu tarih Sofya’nın Bulgaristan Başkenti ilan edildiği gündür. Bir ay sonra en iyi fotolar ödül alacak, 30 kare ise 9 Mayıs Avrupa günü öncesi özel bir sergiye taşınacak. Yarışmaya öğrenciler, üniversiteliler, fotoğraf makinesini yanından eksik etmeyenler, özetle Başkentin güzelliklerine objektifi olan herkes katılabilir. Sofya’da Avrupa fon kaynaklarıyla yenilenen binalara öncelik verilecek. Yenilenmiş parklar, bahçeler, restore edilen tarihi ve kültürel yapılar, objektiflere yansıyan güzellikler arasında olacak. Sofya İl Bilgilendirme Merkezi Başkanı Elza Grigorova foto yarışmasıyla ilgili bilgi verdi: Bulgaristan çapında 28 benzeri İl Bilgilendirme (Enfor-
masyon) Merkezi var. Sofya’nın Avrupa kaynaklarıyla ne kadar değiştiğini göstermek istiyoruz. Başkente gelen yedi eylem programından biri Sofya metrosunun kuruluşu destekledi. Merkez termal sular, yeni altyapı, yeni toplu ulaşım otobüsleri, devamlı yenilenen parklar ve yeşil alanlar Avrupa kaynaklarıyla mümkün oldu. Metro duraklarındaki arkeolojik bulgular korundu, modern şehir ortamına eski tarihten esintiler getirildi, Güney Par da güzel örnekler arasında. Girişi tamamen değişti, çiçekli pasajlar hazırlandı, yeni banklar ve dinlenme alanları kuruldu. Artık Sofya’ya daha Avrupa-i bir görüntü verildi. Her gün bu güzellikler görüyoruz, ama sanki fark etmiyoruz”. Bulgaristan Ulusal Radyosunun ana girişinde ise, Sofya’da 19.-20. asırda şehir ortamını yansıtan karelerden oluşan bir fotoğraf sergisi hazırlandı. Siyah- beyaz kareler Başkent “Sv.Sv Kiril
i Metodiy” Milli Kütüphanesinin arşivinden sağlandı. “Eski fotolar fikri Sofya Radyosunun çalışanlarından geldi. Eski fotolar, kartpostallar da bu sergide izleyici karşısına çıkıyor. Kütüphane müdürü Prof. Boryana Hristova anlatıyor: : “O dönem şehirlerini çok beğeniyorum. Onlarda romantik bir atmosfer var. Bu fotolarda yer alan yapılardan çoğu hala muhafaza ediliyor. Kartal köprü, Aslan köprü, Tsar Osvoboditel anıtı, Parlamento binası, Halk Tiyarosu yapısı gibi yerler eski tarihin kokusunu bize sunuyor. Son yıllarda Sofya çok değişti Eleştiriler alsa da, Sofya gerçekten yaşanılacak güzel bir kent. Ben doğma, büyüme Sofyalıyım, onun dinamik adımlarla değiştiğini ve gittikçe güzelleştiğini görüyoruz”. Türkçesi: Sevda Dükakncı
Türk-bulgar Kardeşliği Bursa’ya Bulgaristan’dan Fahri Hemşerilik Krallığının kurulduğu Veliko Tarno- arasında gerek tarihi miras, gerek kültürel miras geProtokolle Tescillendi voBulgaristan eyaleti ile Bursa Büyükşehir Belediyesi ara- rekse tarih birliği içinde, pek çok benzerlik bulunduBulgaristan’ın Kırcaali Belediyesi ile Edirne Belediyesi, her iki belediye başkanının imzaladığı protokolle kardeş şehir oldu. Edirne Belediye Meclis Toplantı Salonunda gerçekleştirilen törene, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, belediye başkan yardımcıları, meclis üyeleri ile Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz, belediye başkanları, meclis üyeleri ve çok sayıda basın mensubu katıldı. Kardeşlik protokolü imza töreni öncesi açıklamalarda bulunan her iki belediye başkanı, iki kent arasında kardeşlik ve iş birliğinin imzalanan protokolle daha da güçlendiğini söyledi. AZİZ: “EDİRNE GİBİ KIRCAALİ DE SEL VE SU TAŞKINLARINDA SORUNLAR YAŞIYOR” Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz, Edirne’de olduğu gibi kendi kentlerinde de yaşanan sel ve su taşkınlarından dolayı sıkıntılar yaşamaya devam ettiklerini belirterek, “Bu konular belediyeleri aşan bir konu. Edirne gibi bizler de sel ve su taşkınları ile ilgili Kırcaali’de sorunlar yaşıyoruz. Bulgaristan’da toprak kaymalarından dolayı Kırcaali’de yaklaşık 50 tane ev hasar görürken 6 tanesi de tamamen yıkıldı. Barajlar dolu, Arda Nehri dolu. Bu konuda hem Kırcaali Belediyesi olarak hem de Edirne Belediyesi olarak Avrupa Birliği fonlarından destek alarak bazı düşüncelerimiz var. İnşallah bu ortak projelerimizi gerçekleştirdikten sonra bunlara da yardımcı olmaya çalışırız” dedi. GÜRKAN: “TÜRK, YUNAN VE BULGAR HÜKÜMETLERİ VATANDAŞLARIN MAĞDURİYETİNE SON VERMELİ” Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan da sel ve su taşkınlarını önlemek için yapılması gereken çalışmaların belediyelerin hem bütçelerini hem de yetkilerini aştığını dile getirerek, “Su kontrol edebildiğiniz sürece bereket, zenginlik ama kontrol edemediğiniz zaman da felakete dönüşüyor. Geçtiğimiz gün biz Edirne’deki belediye başkanları olarak Yunanistan Dedeağaç Bölgesi’ndeki belediye başkanları ile bir ortak toplantı yapmıştık. Muhtemelen önümüzdeki süreçte Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye ile birlikte bu havzadaki belediyeler bir toplantı yaparak belki de kendi hükümetlerimize bir memorandum da yayınlamayı planlayacağız zannediyorum. Çünkü Meriç, Arda ve Tunca Nehirleri’nin temizlenmesi, rejimlerinin düzenlenmesi, yataklarının düzenlenmesi belediyelerin hem bütçesine hem de kanunun verdiği yetkileri aşan bir husus. Bunlar hükümetler arası halledilmesi gereken meseleler. Umuyorum ki artık hem Türk hükümeti hem Bulgar hükümeti hem de Yunan hükümeti bu konuda vatandaşlarının mağduriyetlerine bir son verme çabasına bir an önce başlayacaklardır” diye konuştu.
sında başlayan kardeşlik görüşmeleri mutlu sonla noktalandı. Dış İşleri Bakanlığı ile Avrupa Birliği Bakanlığı’nın Kültür mirası çalışmaları kapsamında, Yeşil Bursam Derneği aracılığıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Bulgaristan’ın Veliko Tarnovo kenti arasındaki karşılıklı kardeşlik görüşmeleri tamamlandı. Bursa Büyükşehir Belediyesini temsilen toplantıya katılan Muhsin Özlükurt, yerel parlamentoda yaptığı konuşmasında, Türkler ile Bulgarlar arasında 700 yılı aşkın süredir dostluğun devam ettiğini, son 130 yıldır ara verilen bu dostlukların yeniden başlamasından mutlu olduklarını söyledi. Veliko Tarnovo Belediye Başkanı Daniel Panov, Bursa ile kendi şehirleri
ğuna dikkat çekerek, “Bursa Osmanlı’nın kurulduğu şehir. Büyük bir imparatorluğun başkenti. Bizlerde Bulgar Krallığının başkentiyiz. Kardeşlik kararlarımızla bu iki başkenti birleştirdik. Yıllar sonra tekrar hasret gidermenin mutluluğunu yaşıyoruz. Tarihimize baktığımızda iki şehir arasında Kaleli Kentler Birliği ve UNESCO Dünya Mirası listesi dahil pek çok ortak noktalarımız ve benzerliklerimiz var” dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa ile Veliko Tarnovo arasında iki başkentin kardeş olmasıyla ilgili kararların her iki belediyenin de meclislerinde alındığını ve anlaşmanın Haziran ayı içinde imzalanacağını ifade etti.
Bulgaristan’ın milli haltercilerinden olan Dobrev öldü
Bulgaristan’ın milli haltercilerinden Milen Dobrev, Filibe kentindeki evinde ölü bulundu İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Dobrev’in (35), yalnız yaşadığı evine giren akrabaları tarafından ölü bulunduğu belirtildi. Otopsi sonuçlarına göre, Dobrev’in kalp krizi geçirerek ha-
yatını kaybettiği belirlendi. Bulgar basını, Milen Dobrev’in son dönemde alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi gördüğünü yazdı. Atina’daki 2004 olimpiyat oyunlarında halterde şampiyonluğu bulunan Dobrev, 94 kiloya kadar farklı sıkletlerde katıldığı birçok turnuvada madalya kazanmıştı.
N a f i y e Y I L M A Z
Hey Güzel Vatan! Bin yıllık kardeşlikten söz edemedik Ah bir edebilseydik Saldın aramıza köstebekleri Her türden ağaç kurdu Ve tatil ettin ağaçkakanları Sonra da: Mundar bunlar dedin! Mundar olansa köstebek ve kurtlar Ve onlardan kana dışkı, posa ve un…
Koskoca vatan oracıkta dururken, Tarlası çapa, ormanı ilgi, doğası sevgi beklerken Çiçeklerin rengini beğenmedin Kokumuz ağır geldi sana! Tütün, katran ve ter, Gül kokusuna mis gelir bana! İstediğimiz o kadar azdı ki, Şu kadarı yeter de artardı: Gel, uzan şöyle Yeşil çimenler üstüne Başını göğsüne koyayım Doyayım kalbinin sesine. Bunu çok görün bana… Bin yıllık kardeşlikten söz etmeye yürek yok sende, Yürek! Hey güzel vatan! Ulus falan kalbinde bir illet! Beni kovmayacaktın. Köstebek boku zehir oldu sana, bilemedin. Bense göklere uzanırken her gün birazcık Seni daha güzel bulmak isterdim Koynuna sessizce sokulmak ve oracıkta Yepyeni bir dünya doğurmak isterdim Beni kovmayacaktın Ben senin hayatına Bir sır gibi girip Günlerini bol güneşli, dallarını meyve yüklü yapacaktım. Bugün de sabrımı tahtınla süsledim Sevdim seni kalbimi dinlemeden Sevdim seni sevdiğime inanmadan Şimdi hem uzakta hem yanındayım Hayalimdeki sevgi dünyayı kaplayacak Kalbim o kadar minik ki Seni sevmekten çatlayacak.
Bulgar, Müslüman oldu
Düzce'de yaşayan Bulgaristan vatandaşı Aneliya Hristova Angelova, İslamiyet'i seçti. Türkiye'de evlenmesinin ardından bir yıldır Düzce'de yaşayan Angelova'nın Müslüman olmak için müftülüğe başvurması üzerine ihtida töreni düzenlendi. Düzce Müftüsü Selami Emen'in İslamiyet hakkında bazı bilgiler vermesinin ardından Angelova kelimeişehadet getirerek Müslüman oldu, "Aleyna Hanife" ismini aldı. Angelova'ya, Kur’an-ı Kerim, İslam ilmihali ve Hazreti Muhammed'in hayatını anlatan kitaplar hediye edildi.
12
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Nar hakkında şaşırtan bir gerçek ortaya çıktı! İnsan sağlığına faydaları saymakla bitmeyen narın kabuğunun da değerli bileşikler içerdiği ve bu nedenle tüketilmesine önem verilmesi gerektiği bildirildi. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, narın bağışıklık sistemini güçlendirerek, başta kanser olmak üzere pek çok hastalıktan koruduğunu söyledi. Nar suyunun genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruduğunu ifade eden Uslu, damar tıkanıklıklarını geriletme ve tansiyon düşürücü etkilerinin de bulunduğunu vurguladı. Uslu, Türkiye’de nar kabuğunun hemen hemen hiç tüketilmediğine dikkati çekerek, şöyle devam etti: “Narın kabuğu, meyvesi yendikten ya da suyu sıkıldıktan sonra çöpe atılmaktadır. Çin’de son yıllarda yapılan araştırmalar, narın kabuğunun, suyuna göre daha fazla oranda değerli bileşikler içerdiğini göstermektedir. Suyu adeta ilaç gibi sağlığımıza faydalı olan narın kabuğu, suyundan daha değerli bileşikler içermektedir. Nar kabuğu içinde bulunan ellagik asit, başta meme kanseri olmak üzere hemen hemen
tüm kanser türlerini hem önleyici hem de iyileştirici faydalar sağlamaktadır.” Nar kabuğu, çay olarak tüketilebilir Araştırmaların, nar kabuğunun kötü huylu kolesterolü azalttığı, beta hücrelerini artırarak diyabetli hastalara, kalp ve damar hastalarına suyuna göre çok daha önemli faydalar sağladığını gösterdiğini aktaran Uslu, “Nar kabuğunda bulunan ellagik asit antioksidan, antimutajen ve antikanser özelliklere sahiptir. Çalışmalar meme, yemek borusu, cilt, bağırsak, prostat ve pankreas kanserlerinde antikanser özelliğini göstermiştir” dedi. Uslu, nar kabuğunun tüketilme yöntemine ilişkin ise şu bilgileri verdi: “Gölgede veya 4050 dereceyi geçmeyecek ortamlarda kurutulan nar kabukları daha sonra ufalanmalıdır. 100 gram kaynamış suya, 2 gram nar kabuğu atarak, yaklaşık 10 dakika kaynatıp suyu her gün çay olarak tüketilebilir. Böylece başta kanser, kalp ve şeker hastalıkları olmak üzere pek çok hastalıktan kendimizi korumuş oluruz. Kurutulmuş ve parçalanmış nar kabuklarını, kahve çekme makinesinde toz haline getirip, bir çay ya da kahve kaşığı tozu salata, peynir gibi gıdalarla da tüketebiliriz.” Özellikle şeker hastalarına, beta hücrelerini artıracak nar kabuğu tozunu tüketmeye özel çaba göstermeleri tavsiyesinde bulunan Uslu, “Genelde tüm meyvelerde olduğu gibi narın da en değerli yeri kabuğudur. Bir ilaç gibi içtiğimiz nar suyundan arta kalan kabukları da asla atmayalım ve başta kanser, şeker ve kalp rahatsızlığı olmak üzere hemen hemen tüm hastalıklardan korunalım” diye konuştu.
Dünyanın en pahalı maddeleri Listede öyle maddeler var ki altın bile gerilerde kalıyor... Bazılarının adını bile duymadınız. Ama hepsi fark etmesek de hayatımızda ciddi bir rol oynuyor. İşte karşınızda dünyanın en pahalı 12 maddesi... 12. Safran Safran yemeklere katılan oldukça pahalı bir barahat. Ürünün gramı 11 dolardan satılıyor. 11. Altın Altın bizim için çok değerli bir materyal olsa da bilim dünyası için o kadar da pahalı değil.Altının gramı ulusal piyasalarda 43 dolar. 10. Rodyum Bir İngiliz kimyacı tarafından keşfedilen rodyumun Yunanca ‘kırmızı’ kelimesinden adını aldığı belirtiliyor.Rodyumun gramı 58 dolar. 9. Platinyum Dünya üzerinde tüketicilerin kullandığı ürünlerin yüzde 20’sinde platinyum kullanılıyor.Platinyumun gramı 60 dolar. 8. Gergedan boynuzu Bu ürünün anavatanı Vietnam. Gergedanların boynuzları oldukça kıymetli.Gergedan boynuzunun gramı 110 dolara satılıyor. Hayvanseverler gergedan boynuzundan yapılan ürünlere tepkili. 7. Platinyum Nükleer füzyon teknolojisinde kullanılan platinyum tehlikeli bir kimyasal madde olarak biliniyor.Ürünün gramı 4 bin dolar.
6. Painite 1950’lerde Arthur C.D. tarafından keşfedilen materyal mücevher olarak kullanılıyor.Painitenin gramı 9 bin dolar. 5. Taaffeite taşı 1945 yılında Edward Taaffe tarafından keşfedilen taş içinde yoğun olarak magnezyum içeriyor.Taş mücevher olarak da kullanılıyor. Taaffeite taşının gramı 20 bin dolar. 4. Trityum Hidrojenin ağır radyasyona uğramış hali olarak bilinen trityum ışıklandırma sistemlerinde kullanılıyor.Maddenin gramının fiyatı 30 bin dolar civarında. 3. Elmas Bu elementi hepimiz tanıyoruz. Mücevher sektörünün olmazsa olmazı elmas...Elmasın gramı uluslararası piyasalarda 55 bin dolara satılıyor. 2. Californium 252 Sanayi de kullanılan Californium 252 oldukça ender bulunan bir materyal.Ürünün gramı 27 milyon dolar. 1. Anti-madde Bu maddenin dünyanın en pahalı maddesi olmasının nedeni oluşturmanın çok zor olması. Anti-madde oluşturulurken çok miktarda radyasyon saçan gama ışınları da yayıyor.Anti-madde oluşturulurken ortaya çıkan enerji oldukça büyük. Maddenin uzay gemilerinde kullandığı belirtiliyor. Ürünün gramının fiyatı 6.25 trilyon dolar.
YENİ KEŞİF: Kuşların atası 4 kanatlı mıydı? Çin’de dört kanatlı yeni bir dinozor türüne ait iskelet keşfedil-
diği, hayvanın kuyruğunda sıra dışı biçimde uzun tüylerin bulunduğu bildirildi. ohai Üniversitesi ve Los Angeles Ulusal Tarih Müzesi ekibi tarafından iskeleti bulunan ve “çangyuraptor yangi” adı verilen dinozorun kuyruk tüylerinin uzunluğunun 30 santimetreye ulaştığı belirtildi. Keşif , Nature Communications dergisinde yayımlanırken, dinozorun uzun kuyruğunun güvenli bir iniş için kritik öneme sahip alçalma hızını ayarladığı veya avına kusursuz bir saldırıyı mümkün kıldığı sanılıyor. KUŞLARIN ATASININ ATASI MI? Yırtıcı hayvanın Tebeşir Dönemi’nde, şu anda Liaoning olarak adlandırılan bölgede yaşadığı ve “mikroraptorların” yeni bir türü olduğu, bu yaratıkların tüylü dinozorların kuşlara dönüşmesi konusunda ipuçları sunduğu kaydedildi. Burnundan kuyruğunun ucuna kadar 132 santimetre uzunluğundaki hayvan, şimdiye kadar keşfedilen en büyük dört kanatlı dinozor olurken, günümüzde bir albatros ya da kartaldan daha uzun olduğu ifade edildi.
Rusya’dan Kopma Süreci
Bu bir armudun dalından kopup yere düşmesinden çok farklı ve zor bir süreçtir. Bulgarların Rusya’ya sımsıkı bağlanma süreci ulusal kimliklerinin ve Osmanlı’dan ayrılma umudunun enkübasyon (ceninin gelişmesi) döneminde mayalanıp gelişti. 19. yüzyılda Bulgar gençlerinden en uyanık olanlar hep Rusya bursuyla Odesa’da okutuldu. Bulgar toplumuna Rusya eliyle kurtarılacağı beklentisi böyle aşılandı. Bu beklenti birikiminin kabarması birkaç kuşak devam etti. Bu umut hep beslendi. Biz hiç çekinmeden Bulgar ulusal uyanış ve dirilişi Osmanlı koşullarında gerçekleşti derken, bu sürecin bir yere kadar da Osmanlı makamlarının desteklemesiyle güçlendiğini vurguluyoruz. Bir ayrıntı: 1863–69 yılları arasında Padişahın Rusçuk Bölge Valisi olan Mithat Paşa, öğrenim görüp Paris’ten dönerken Todor Şişkov’u kabul eder. Tırnono kentinde bir Bulgar okulu aşması için ona yıllık 15 bin lira devlet ödeneği bağlar. 1877–78 Osmanlı-Rusya Savaşı Bulgar dirilişinde beklentinin hem doruk noktası hem de dönüş yaptığı bir aşamadır. Osmanlıdan kopmayı hayal eden Bulgarlar 3 Mart 1878’de San Stefano Antlaşmasının imzalanmasını “Büyük Bulgaristan” özlemimiz gerçekleşti coşkusuyla bayram ederek kutladı. Ne ki, Başta AvusturyaMacaristan, Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere Büyük Devletler 3 ay sonra Berlin Konferansında durumu değiştirdiler. Bulgar Prensliği Tuna ile Koca Balkan arasına sıkıştırıldı. Başına da bir Prens dikildi. O gün bugün bu topraklarda 2 eğilim devamlı didişe geldi. Birinci: Bulgar topraklarını birleştirme eğilimi. (Berlin Antlaşması San Stefano Anlaşmasına göre Rusya’nın işgal topraklarını daha dar yeni sınırlara kaparken, Osmanlı sınırlarını genişletti.) Bu sorunu günümüz açısından algılarken 1912 Balkan Savaşını, 1913’te müttefikler arası savaşı, 1913 ve 1943’te Bulgar ordusunun Makedonya topraklarına girmesini hatırlamanız yeterlidir. İkinci: Bulgar ulusal ülkünün gerçekleştirilmesidir. Bu arada Bulgar ulusal devletini kurma ve Bulgaristan’da yaşayan tüm azınlıkları eriterek ulusal kemikte bütünlük sağlama her dönemde ve her vesileyle, Çarlık yıllarında ve totaliter sosyalizmde devlet politikası olarak azınlıklara zulüm edilerek uygulandı. 1912’de Pomakların isim ve dinlerinin değiştirilmesi, 1936 ve 1942’de kimliklerine saldırılarının şiddetlenmesi, 1972 ve 1984–1989 faciası bu politikanın sonucudur. “Bulgar etnik modeli” etnikleri asimile etme siyasetinin, HÖH (DPS) partisinin yardımları ve yine devletin eliyle devamıdır. Bu açıdan Bulgar devletinin, halkın ve kamuoyunun Rusya’ya bakış açısı belirleyici olmuştur. Çünkü Moskova 1878’de ayak bastığı topraklarda etnik, dini ve kültürel temizlik yapılmasına ya göz yumdu ya da yeşil ışık yaktı. Rusya ile olan ilişkilerdeki yargı değeri Osmanlı’dan ayrılan Bulgar’da hemen esaslanmış ve ana gelişim yönünü almıştır. Bu derin çelişkili bir gelişim hattı olduğu gibi, iki ana eğilim olarak şöyle açıklayabilir: Birinci eğilim: “Bulgaristan’ın Rusya’dan ihtiyacı var ve Rusyasız olamayız!” Bu eğilimin 136 yıllık politik geçmişi var. Günümüzde en azimli biçimde “Ataka” partisi tarafından savunuluyor. Aşırı sağ milliyetçilerin meclis grubundan (PF –partisinden) ayrılıp 4 Nisan günü Veliko Tırnovo’ya bağlı “Arbanasi” merkezinde Velizar Ençev tarafından kurulan yeni Diriliş ve Kalkınma Partisi Rusya taraftarı çizgide olduğunu gizlemiyor. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) de Moskova’ya bir beklentiyle bakmaya hala devam ediyor. Türklerin HÖH-DPS partisi 23 yıl boyunca BSP partisine çanak açarken, aslında Moskovacılık yaptı. Birinci eğilimin belirtileri genelde politik düzeydedir. Devamı www.bghaber.org
Bulgaristan Türklerinin Sesi 13
Hayatı Kolaylaştıran Dünyanın tek siyah flamingosu Pratik Çözümler Kuş fotoğrafı çeken fotoğrafçı tarafın-
Parmağınıza kıymık batarsa: Zarar görmüş bölgenin üzerine iyice olgunlaşmış bir muzun dan Kıbrıs’ta fark edildi. birkaç dilimini koyun ve bir bandajla kapatın. Kuş fotoğrafı çeken fotoğrafçı tarafınMuzun içindeki enzimler ciltteki yabancı maddenin çıkmasını kolaylaştıracaktır. Burnunuz tıkalıysa: Bir kaba ılık su koyun ve dan Kıbrıs’ta fark edildi. içine biraz tuz dökün. Bu tuzlu suyu hafifçe burDoğa uzmanları bu olayı çok tuhaf nunuza çekip bırakın. Tuzlu su burundaki damarları rahatlatacak. Burnunuz açılacak ve rakarşıladılar. Fotoğrafı çeken ise ‘’buhatça nefes alabileceksiniz. Ayaklarınız kokuyorsa: Ayaklarınızı talk pudrasıyla ovun ve sonra kurutun(tabii ki temiz!) nun dünyada tek olduğunu düşünüyoçorabınızı giyin. Bu, bir süre için ayağınızın ter- rum’’ dedi lemesini ve bunun sonucunda koku oluşmasını engelleyecek. Geçen yıl İsrail’de bu renk bir flaminÖldürücü kas krampları yaşıyorsanız: Nemli bir havluyu mikrodalga fırında 30 saniye bekle- go görülmüştü. Uzmanlar bunun aynı tin. Daha sonra havluyu ağrıyan kasınızın üzerine koyun. Bu kompres, aldığınız ağrı kesici ilaç flamingo olduğuna inanıyor. etkisini gösterene kadar ağrıyı hafifletecektir. Parmağınızı sıkıştırdıysanız ya da ayak parmağınızı çarptıysanız: Parmağınızı dik tutup üzerine sıkıca bastırın. Bu, ağrınızın azalmasını sağlayacaktır. Terleme problemi yaşıyorsanız ve duş almaya vaktiniz yoksa: Hemen kadınlar tuvaletine gidin ve birkaç kağıt havlu koparın. Kokulu anşı Jia Wenqi arasındaki ilişkidir. tibakteriyel sıvı sabunu kağıt peçeteye dökün ve o bölgeyi silin. Ancak sonrasında iyice kurulaHaixa her iki gözü tamamen kör ve Wenmayı unutmayın. Çenenizde tüylenme problemi yaşıyorsanız: qi iki kolu olmayan biri. İkili birlikte kuzey Çenenize ince bir tabaka vazelin uygulayın ve üzerine likit bir kapatıcı pudra uygulayın. YalÇin’de Shijiazhuang şehrinin dışındaki bir nız bu işlemi yaparken alkolsüz ürünler kullanmaya dikkat edin. Çünkü alkollü ürünler cildiniköyün ağaçlandırılmasında çalışıyorlar. zi tahriş edebilir. Onlar bölgede 1000 ağaçlık alanı düzenleElinizde can acıtıcı bir şeytantırnağı çıktıysa: Tırnak diplerinizi tuzlu suyla ovalayın. Bu tedayerek ekime hazır hale getiriyorlar. vi, elinizdeki şişliğe iyi gelirken aynı zamanda enfeksiyon riskini de ortadan kaldıracaktır. Bu Şu ana kadar 10.000 ağaç diktiler. tedaviyi birkaç gün boyunca yapın. Şu ana kadar 10.000 ağaç diktiler. Ani bir öksürük krizi geçiriyorsanız: En sevBiz silah yapmak yerine dünyayı kurtarÇin’de akıllara durgunluk veren bir arkadiğiniz şekerlemeyle bu sorunu çözebilirsiniz. Şekeri uzunca bir süre emerek boğazınızı rahatdaşlık ilişkisi var. Jia Haixia ve onun arkada- mak için her gün bunu yapacağız dediler. sız eden öksürük krizini engelleyebilirsiniz. Nefesiniz kötü kokuyorsa: Ağız kokusunun sebebi çoğunlukla susuzluktur. Böyle bir durumla karşılaştığınızda hemen iki bardak su için. Eğer ana yemeğinizin yanında maydanoz varsa onu mutlaka tüketin. Çünkü maydanoz nefesi anında yenileyici özel kimyasallar içerir. Egzersiz sonrasında kaslarınız geriliyorsa: Kulağa garip gelebilir ama birkaç yudum turşu suyu için. Bu, anında gevşemenizi ve ağrının giderilmesini sağlar. Kendinizi endişeli hissediyorsanız ve kalbiniz normalden hızlı çarpıyorsa: Saç diplerinden başlayarak şakaklarınıza nazikçe masaj yapın. Yavaşça nefes alıp verin, hızla rahatladığınızı hissedeceksiniz. Eğer bu işe yaramıyorsa bazı meditasyon tekniklerine başvurabilirsiniz. Örneğin beş dakika süreyle gözlerinizi kapatın ve bir ormanın ortasında olduğunuzu hayal edin. Bikini bölgenizde kıl dönmesi yüzünden rahatsız edici bir şişlik oluştuysa: Kağıt havluyu soğuk suya batırıp birkaç dakika şişliğin üstünCafe-otobüs olarak hizmet veren bu otobüs- şekilde dizayn edilmiş. de bekletin. Ya da birkaç küp buzla şişliği ve kızarıklığı giderin. 15 dakika sonra şişliğin küçülte çalışanların sabah yorgunluğunu alıyor. İçinde her türlü konforun düşünüldüğü otomeye başladığını fark edeceksiniz. San Francisco’da farklı bir insan taşımacılıbüste estetik ve dekoratif yönüde dikkat çeTopuklarınız sertleşiyorsa: Ayaklarınıza bir su ğı hizmeti var. Bunun adı Leap şişesi ile iki-üç dakika boyunca masaj yapın. Bu kiyor. işlem sayesinde ayak tabanınızdaki çukur bölCafe-otobüs olarak hizmet veren bu otobüsHafta içi sabah 7-10 ile akşam 5-8 saatlege gerilir ve topuğunuzun düzleşmesini engelte çalışanların sabah yorgunluğunu alıyor. lemiş olursunuz. Leap, sabah ve akşam işe gidiş ve dönüş sa- ri arasında hizmet veren Leap, şehrin çalışan Lezzetli balıklar için: Balık kızartma yağının içine kırmızıbiber serperseniz hem balığa değiatlerinde hizmet veriyor. İçinde sosyalleşebile- genç nüfusunu bir araya getiriyor şik bir lezzet vermiş hem de balığın rengini parMobil uygulaması da olan otobüse rezerceğiniz, kahve yudumlayıp kitap okuyabilecelak yapmış olursunuz. ğiniz ve ücretsiz internet hizmeti alabildiğiniz vasyon yapıp bilet almak mümkün. Cildinizde siyah noktalar görüyorsanız: Bu problem susuzluktan veya kan şekerinizin düşmesinden dolayı oluşmuş olabilir. Bu yüzden hemen bir bardak dolusu su için ve bol bol Telefon: (0212) meyve tüketin. Buna rağmen siyah noktalar 477 66 81 geçmiyorsa bir dermatoloğa danışmalısınız. Kuru fasulye pişirirken: Lezzetle yiyeceğiinfo@tutargiyim.com niz kuru fasulyelerin tanelerinin dağılmadan ve ezilmeden pişmesini istiyorsanız, tuzu, salçayı ya da domatesleri, fasulyeler yarı piştikten sone-mail : tutargiyim@gmail.com ra ekleyin. Yumurtanın sarısını ayırmak için: Yumurtanın sarısını beyazından ayırmak zor olabilir. Kolay yolu ise; yumurtayı orta boy bir huninin içine kırmanızdır. Yumurtanın beyazı huninin azından akıp altına tutacağınız kabın içine düşer. Çaylara farklı tatlar katmak için: Çaya ayrı bir tat ve koku vermek istiyorsanız kavanozun içine, bir dilim elma ya da portakal kabuğu atın. Hatta çay demlerken portakal ve limon kabuğunu rendeleyerek de kullanabilirsiniz. Lezzetli püreler yapmak için: Patates püresini yaparken daha bir lezzetli olmasını istiyorsanız, içine süt de katabilirsiniz. Ama ne kadar süt katacağı- Adres: B.H. Paşa Mah. Şehit MustafaYeşil Caddesi (Eski Poligon Caddesi). No:7 /A, Beşyüzevler, nızı kestiremiyorsanız, süt yerine süt tozunu tercih 5 0 0 E v l e r G a z i o s m a n p a ş a , İ S TA N B U L - Te l : + 9 0 2 1 2 4 7 7 6 6 8 1 edebilirsiniz.
Birinin Kolu Yok Diğeri Kör On Bin Ağaç Diktiler
Bu Otobüste Yolculuk Harika
Filiz SOYTÜRK Türküsüz Halk Olmaz
Halk türkülerimizin özünde yaşayışımızın dile gelişi vardır. Bir halk çekisini, direncini, özlemini, umutlarını, hal ettiklerini yazılı ve sözlü dile getirerek kendi sanatını yaratır. Bu eserlerin yaratanı halk, ozanı halkın kendisi, müziğini yaratan da odur. Halk sanatının ait olduğu bir zaman kesimi vardır. Değişen zamanın şiiri, müziği ve çağrışımları farklıdır. Fakat halk sanatı akan bir dere ya da bir ırmak olduğundan kesintisizdir, akar gider, durularak yol düzer, coşar taşar ama ne kendine ne de kıyısına zarar vermez. Halk sanatı gönül çırpıntımızdır. Biz çok görmüş çok geçirmiş bir halkın evlatları olduğumuzdan durulmamız bazen uzun sürebilir, ama mutlaka gonca verip en güzelinden demet demet açarız. Halkın iç dünyası var ya, o ne kadar derinse söyleyişi de kadar yanık ve ağıtlıdır. Gençlik şiirimizin ve söyleyişlerimizin esintisinde aşk rüzgârları vardır. Halkın arasında ve uzun zaman iç içe yaşayan aydınlarımız son zamanda kalem ucundan “Rodoplar artık türkü doğurmuyor” gibi sözler düştüğünü görünce kendileri de çok üzüldü. Hayatımızın hüzünlü olduğunu anlatanlar haklıdır. Ne var ki, hüzün kalıcı bir duygu değildir, kendini yener ve huzuru bulur. Gerçeklerimizin gerçek yüzü güleçtir. Tebessümlü, sağduyulu ve el uzatandır. Her mevsimin kendi havası, her emelin bir uçuşu, her gönlün bir bekleyişi ve emsalsiz bir kavuşması, bazen da sürpriz kucaklaşmalarımız yaşantı renklerlimizdendir. Her an yeni bir heyecanla dolup boşalıyoruz. Bu böyle devam edecektir. Nenelerimizin ve annelerimizin çok sevdiği şiirleşmiş türkülerimizden birkaçını sizler için özel seçtim. Orada kaldıklarını düşünenlere, bizimle geldiler diyorum. Gençlik ve Aşk Eserlerimizden Birkaç Örnek:
KIZ DESTANI
çer
Bir kız altı yaşına girince yanakları bal olur yedide boyu uzar sekizde açar gözünü dokuzda her düzenini düzer onda da açılmadık güle benzer on birde kız kanına katılır on ikide ak gül olur açılır on üçte ak yüzüne bakılır on dörtte yavaş yavaş yâr olur on beşte gece girer düşüne on altıda çocuk düşer peşine on yedide yalan söyler eşine on sekizde kına düşer saçına on dokuzda türlü ballar saçar yirmi de her huyundan geçer yirmi birde isteyenler vazgeyirmi ikide dul adama gider.
AŞK TÜRKÜSÜ
ÇOBAN İLE KIZ Ben bir köylü kızıyım Davar inek sağarım Çıktım yolun üstüne Çobanımı ararım
Burada mısın köylü kızı Ben de seni ararım Arayıp da bulamazsam Gözyaşıyla ağalarım
Yüzüme bak güzel çoban Ben bir karagöz kızım Bilmem alacak mısın
Su üstünde sarayım Haykır yârim varayım Saat kösteği kırayım Sende benim merağım
Çünkü köylü kızıyım
Al eline kalemi Yaz başına geleni Hasta oldum ölüyorum Oldum yastık veremi.
Köylülerin dilberi
Entarim yok dikeyim Dikeyim de düreyim Yolla yârim kokuyu Entarime süreyim Koyunlarım sayada Güder harman kayada Alacaksan al yârim Ölüm var bu dünyada
Hep böyle midir acap
Topraklarla oynamış Pamuk gibi elleri
Gel yanıma, gir koluma Biz gidelim odaya Efendiler gücenmesin Oynaşalım orada…
14
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Kahveye Tereyağı Katmak
ABD’de espressonun içine katılan 2 tereyağı özellikle diyet yapanların tercih ettiği bir içecek oldu. Kahve içine katılan şekerin her zaman için diyet yapanlarda sorun olduğunu biliyoruz. Uzmanlar şeker yerine tereyağı katmanın daha iyi olabileceğini belirtiyorlar. Bunu ilk deneye insanlara tavsiye deve Tibet’te tırmanış sırasında enerji vermesi için
kahveye tereyağı katan Dave Asprey. Özellikle dağcılar bunu sıklıkla enerji vermesi için kullanıyorlar. Dave Asprey, kendisi üzerinde denediği yüksek yağ, düşük karbonhidrat ile hem kilo verilebileceğini hem de hastalıklardan korunacağını belirtti.
‘ Ya r a l a r l a z e r l e i y i l e ş e b i l e c e k ’ Bilimkurgu filmlerinde görmeye alışık olduğumuz sahnelerden biri daha gerçek olmak üzere. İsrailli bilim insanları, lazerle yaraları iyileştirecek tekniğe çok yaklaştıklarını duyurdu. Araştırmacılar, yaraların ya da ameliyat kesiklerinin lazerle kapatılmasına bir adım daha yaklaştıklarını bildirdi. Tel Aviv Üniversitesi bilim insanları, geleceğe ait görülen bu tekniğin şu anda dokuya hasar veren ve iz bırakabilen tekniklerden çok daha iyi olduğunu kaydetti. Araştırmanın başındaki Uygulamalı Fizik Bölümü Başkanı Abraham Katzir, “Günümüzde, cerrahların açtığı kesikler dikişle, ag-
Dulovo
“Zlatnoto
Dulovo (Akkadınlar) “Zlatnoto Magare” (Altın Eşek) Karnaval 1970 yılından bu yana gerçekleştirilmektedir. Karnaval, “Şehrimin Günleri” ismi altında gerçekleştirilen Mayıs Kültür Kutlamalarının bölünmez bir parçasını teşkil eder ve güncel siyasi hiciv alanında yapılan bu türden tek karnaval olmaya devam ediyor. Karnaval geçişine, bölgeden, zengin ve muhtelif kostüm ile sahne eşyasına sahip birçok topluluk ve
raflarla ya da kimyasal yapıştırıcılarla kapatılıyor ve bunlarla ilgili sorunlar var. Biz, kesiklerin lazerle nokta nokta ısıtılırsa kapatılabileceğini bulduk. Çok az ya da hiç iz kalmaksızın” şeklinde konuştu. 1970 ve 1980’li yıllarda yaranın ısıtılarak kapatılması tekniğinin denendiğini kaydeden Katzir, ancak Tel Aviv Üniversitesi ekibinin deneylerinden önce kimsenin lazer ışığı tarafından yaratılan ısıyı tam olarak kontrol etmeyi başaramadığını kaydetti.
Magare”
Karnavalı
grup katılmaktadır. Bu sene 11.si gerçekleştirilecek olan karnaval, 14.05.2015 tarihinde saat 14,00’te Edinstvo Meydanı’nda başlayacaktır. Tüm Dulovo halkı ile misafirleri, karnavalın büyüleyici sihrine katılmaya davetlidir. Sayısında kısıtlama olmaksızın tüm yaşlardan katılımcılar karnavala katılabilir. Gösteri biçimleri grup ve bireysel olabilir. Sayısı bir ila üç kişi arasında olan katılımlar, bireysel katılım biçimi kabul edilir.
Batı Trakya ve Bulgaristan Türk iş adamları buluştu
Batı Trakyalı ve Bulgaristanlı iş adamlarından oluşan 63 kişilik heyet, MÜSİAD Genel Merkez’ine ziyarette bulundu. İki ülke arasında ticaret alanında karşılaşılan problemler, karşılıklı yatırım imkanları ve ikili ticaretin gelişmesine yönelik istişarelerin yapıldığı ve görüşlerin sunulduğu toplantıya, MÜSİAD Yüksek İstişare Heyeti Üyesi Eyüp Akbal, MÜSİAD Dış Ticaret Çalışma Grubu Başkanı Gökhan Aydoğdu, MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkan Yardımcısı Mahmut Yüksel Süne, MÜSİAD Ulus-
lararası İlişkiler Yöneticisi ve Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu Üyeleri, Yunanistan Syriza İskeçe Milletvekili Hüseyin Zeybek, Sofya Müftüsü Mustafa İzbiştali, Trakya Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mahmut Şahin, DEİK’den üst düzey yöneticiler ve MÜSİAD Dış İlişkiler Birimi çalışanları katıldı. Katılımcılara konuşma yapan Trakya Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mahmut Şahin, Trakya Kalkınma Ajansı ve faaliyetleri hakkında bir sunum gerçekleştirdi.
Çin Seddi’ne Birde Bu Gözle Bakın
Fotoğrafçı Fan Shi San, 6 bin km’lik Çin Seddi’nin görmediğimiz kısmının içler acısı halini fotoğraflamış. Çin Seddi’nin bazı kısımları çok iyi korunup, yenilenmiş olsa da, büyük kısmı bakıma ihtiyaç duymaktadır. 1970’lerde Çin Seddi despotizmin sembolü olarak görülüyordu ve insanlar evlerinin inşaatlarında duvardan aldıkları taşları ve tuğlaları kullanıyorlardı. Çin Seddi’nin tamamlanması 2 bin yıldan uzun sürmüştür. Çünkü duvarın ilk kısımları M.Ö. 8. yüzyılda yapılmıştır. Her ne kadar duvar 2 bin yıldır olduğu yerde olsa da Avrupalıların Çin Seddi ile ilk tanışması 1605 yılında Portekizli kaşif Bento de Gois aracılığıyla olmuştur. Duvarın yapımında kullanılan harç içerisinde toprak, taş, plastik, ahşap, tuğla, kil veya kireç taşı gibi o günün şartlarında bulunabilecek malzemelerden oluşmuştur. Duvarın resmi bitiş tarihi, Son Ming hükümdarının devrildiği tarih 1644’e denk gelir. Çin Seddi’nin en geniş yeri 9.144 metre ve en yüksek yeri 3.7 metredir. Her ne kadar kesin bir rakam vermek zor olsa da yapılan bazı çalışmalara göre Çin Seddi’nin yapımında 8 bin kişi çalışmıştır. El arabası bu duvarın inşası sırasında Çinliler tarafından bulunmuş ve duvarın inşaatında kullanılmıştır. Çin Seddi’nin Ay’dan görüldüğü tamamen bir efsanedir. Çin Seddi’nin Ay’dan görmekle, 3.5 kilometre mesafeden bir kılı görmek aynı şeydir. Çin Seddi’nin esas amacı Kuzey’den gelebile-
cek saldırılara karşı koruma sağlamasıdır. Set boyunca düzenli aralıklarla yerleştirilmiş olan gözetleme kuleleri dumanla, bayrakla, flamayla haberleşme için de kullanılmıştır. Çünkü iddialara göre yapımı sırasında ölen binlerce işçi inşaata gömülmüştür. Bazılarının bizzat duvarın içine gömüldüğü düşünülmektedir. Belki de duvarın harcında insan kemikleri kullanılmış efsanesi buradan doğmuş olabilir. Toplam uzunluğu yaklaşık 8 bin 850km olan Çin Seddi’nin bittiği yer Laolongtou’dur (yaşlı ejderin kafası). Shanhai Geçişi’nin bir parçasıdır ve Çin Seddi doğusundaki Bohai Denizi’nde sonlanır. Shanhai bölgesinde bulunan seddin denizle birleşen sonu Pekin şehrine 300 km uzaklıktadır.
Kaya gazı istishal yasağı kalkacak mı? 2012 yılında Bulgaristan genelinde hidrolik kırma fraking metodu ile kaya gazı araştırmaları ve istishal edilmesine yasak getirildi ve 41. Halk Meclisi bu yasağın daimi olmasını kararlaştırdı. Bu konuda Bulgaristan Radyosu tarafından düzenlenen yuvarlak masa toplantısında konuşan petrol ve doğalgaz araştırmaları uzmanı Vasko Naçev şunları söyledi: “Fracking kendi kendine bir amaç değildir. Bu unsurla bütün süreç tamamlanmış oluyor. Çok daha önemli işler vardır, kırıma neden bu kadar önem verildiğini bilmiyorum”. Toplantı katılımcılarından milletvekili ve Enerji Komisyonu üyesi Tasko Ermenkov ise şunu belirtti:“Bu benim görüşüm veya siyasi nitelik taşıyan bir görüş değil, Bulgar bilim adamlarının görüşüdür, kaya gazı istihsali çevre sağlığı açısından güvenli olamaz. Bu durum Bilimler Akademisinin görüşü olduğu sürece ve hem yurtta hem yurt dışında kuşkuların duyulduğu sürece moratoriyum uygulanacaktır”. “Hidrolik kırma birkaç saat ile iki gün arasında devam eden kısa bir süreçtir ve sondaj işletilmeye başlamadan once uygulanır. Daha sonra sondaj konvansyonel gaz istishalindeki hali alır. İkisi arasında fark
yok” dedi Vasko Naçev. Demokrasi Araştırma Merkezi’nden Martin Vladimirov ise şunları belirtti:“Teknolojik süreç olarak kaya gazı ile ilgili olan tek sorun maliyetidir. Gerekli altyapı mevcut değil, toprakaların şirketlere kullandırılması prosedürü da karmaşıktır. Bundan dolayı kaya gazının nihai fiyatı, Gazprom’dan aldığımız gazın fiyatından yüksek olacak. Ama zamanla giderlerin düşeceğini de göz önünde bulundurmak gerekir. Amerikan Enerji Ajansı tarafından yapılan araştırmalara göre ülkede yaklaşık yarım trilyon metre küp kaya gazı vardır. “Zelenite ” (Yeşiller) partisinden Georgi Stefanov ise bundan iki hafta önce AB Tıp Birliğinin kaya gazı istishalinin insan sağlığı üzerindeki negative etkisine ilişkin bir rapor açıkladığının altını çizdi.
BULTÜRK - DÜNYA’DAKİ TEMSİLCİLERİMİZ
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.org /bilgi@bulturk.org- Tel:0212 477-62-10 İmtiyaz Sahibi - BULTÜRK Genel Başkan-Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı
Ayşe HOCAOĞLU Genel Yayın Yönetmeni Ridvan TÜMENOĞLU Genel Yayın Müdürü Dr. Nedim BİRİNCİ
Adres: Hürriyet Mah. Şakir Kabaağaç Sk. Şebnem Apt. No:1 Süleymanpaşa Tekirdağı Emniyet Müd.Yolu
Tel: 0282 264 23 05 / Cep: 0539 329 44 36
Yayın DanıSmanları: Prof.Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Doc.Dr. Sakin ÖNER Doc.Dr. Hasine ŞEN D o c . D r.
Şakir
Aziz
ŞAKİR
ARSL ANTAŞ
Haber Sorumlusu: Hukuk Danışmanı: Ekonomi Müdürü: İstihbarat Müdürü: Eğitim Sorumlusu: Görsel Yönetmen: Kültür-Sanat: Spor Müdürü: Art Direktör: İnternet Müdürü: Halkla İlişkiler: Reklam Müdürü:
Nafiye YILMAZ Av. Vildan UMUT Mujgan DENİZ Hüseyin YILDIRIM İsmail ERDEM Filiz SOYTÜRK Muharrem TERZİ İbrahim SOYTÜRK Samet ERDEM Murat ULUTÜRK Neriman ERALP Nazım ÇAVUŞ
İrtibat Bürosu: Yıldırım Mh. Şehit Kamil Balkan cad. No: 114 / A (500 Evler) - Bayrampaşa / İST. Bayrampaşa - Adaparkın üstü - Palmyalar durağın altı Tel: 0212 418 89 89 / 511 63 47 - Fax: 0212 511 33 91
Reklam için İrtibat: 0212 418 89 90 Star Medya Yayıncılık A.Ş.
Teknik Hazırlık: Murat ULUTÜRK Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
www.bulturk.org
Avusturya -Viena Osman BÜLBÜL Almanya-Köln: Rafet DAL Amerika-New York: Alaattin Gokay Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH İspanya-Madrid: Hüseyin Hasan KazakistanTürkistan: Erkan İsveç Seval ÖZTÜRK
Bulgaristan - Temsilcileri Sofya: Blagoevrad: Smolyan: Kırcaali: Momçilgrad: Ardino: Cebel: Plovdiv: Stara Zagora: Loveç: Troyan: Pleven: Şumen: Razgrad: Tırgovişte: Silistra: Varna: Dobriç:
Hikmet EFENDİEV Bülent MURADOV Rufat FELETİ Mehmet Ahmet TEFİK Akif MEHMET Aziz ŞAKİR Erdal H. AHMET Fikret SEPETÇİ Menderes KUNGÜN Emine BAYRAKTAROVA Ergül BAYRAKTAR Rafet RODOPLU Nurten RECEP Aydoan ALİ Sevinc YÜCE Tijen GÜLER Salih POMAK Sebahattin AYYILDIZ
TÜRKİYE-Ankara: Sebahin AHMETOĞLU
ist. Trakya Bölgesi İsmail ERDEM İst. Anadolu:Bölge- Seniha MERT İst. Sultangazi: Seyhan ÖZGÜR ist. G.O.P.aşa: Sevilcan YÜCE ist. Bayrampaşa: Nedim BİRİNCİ ist. Zeytinburnu: Mustafa AKGÜN ist. Avcılar: Erol KETENCİ ist. Başakşehir: Aydın FİDAN ist. Kağıthane: Nazım ÇAVUŞ Kocaeli: Abidin KARASU Bursa- Ayşe HOCAOĞLU Yıldırım: Turhan YAMAÇ Bursa-Hürriyet: Üzeyir AKGÜN Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN Bursa-İnegöl Bayram BAYRAM İzmir-İzm.Sarnıç: Durmuş HATİPOĞLU İzm.Görece: Mümin GÜNEY İzm.Buca: Hüseyin PAŞAMOĞLU İzm.Bornova: Kenan ÖZGÜR Edirne: Nadir ADLI Kırklareli: Ali ÖZTÜRK Tekirdağ: Ertaç ÇAKIR Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN Eskişehir: Sevgin GÖKÇE Mersin : Ferda ER Fethiye : Fatih AKSAK
Bulgaristan Türklerinin Sesi 15
1912–13 Pomak Faciası AB’nin Türkiye’deki Terör Örgütüne Desteği BGSAM
Rodoplar’da Pomak İslam – Türk kimliği ilk defa 1912 – 1913’te büyük facia yaşadı. Hıristiyanlaştırılarak yok edilmek istendi. Din, dil, isim, kimlik değiştirme zulmü bütün Rodoplar’ı sardı, kurbanlar aldı, olağanüstü şiddetli yürütüldü. Bir önceki inceleme yazımızda Pomakları topyekûn Bulgarlaştırma siyasetinin Çar Ferdinand, hükümet ve Yüksek Din Kurulu tarafından, ordunun bizzat katılımıyla, haydut çetelerinin kol gezdiği bir ortamda yürütüldüğünü hatırlattık. Pomaklarımızın belleğinde bu olaylar tazedir. Olayları köy köy, kasaba kasaba biz de hatırlıyoruz. Balıkdere (Ribnitsa) köyü çocukları Tahir Binbaşov’un evine toplandı ve vaftiz edilecekler, yeni Bulgar isimleri ezberletilecekti. Ansızın beliren bir süvari Papaza bir mektup uzattı. Onu bekleyen semerli katıra atladı ve kadınlardan çocuklarına birer Bulgar adı seçmelerini ve vaftiz işini de unutmamalarını kendilerinden rica etti. Kadınlar kazanı devirdi ve evlerine dağıldılar. Çangırdere (Çepintsi) köyünde vaftiz yapan Papaz önce köy imamı Hacı Köroğulu’nun ismini ve dinini değiştirmeyi denedi. Direnen Hacı çoban sopasıyla dövüldü. Ardından caminin minaresi yıkıldı. Çamurköy’de (Miçure) Hıristiyanlaştırma kampanyası, Osmanlı birliklerinin Elece üzerinden Ksanti’ye inmesinden sonraya yani güz sonuna kalmıştı. Köye inen Papaz cüppelilerin ellerinde ve bellerinde tabanca, tüfek ve bomba vardı. Onların öncüsü Alamidereli (Polkovnik Serafimovo) Papaz Hristo teyel idi. Silahlılar 10 yaşından 90 yaşına kadar bütün erkekleri camiye kapadı. Cami kapısına silahlı bekçi dikildi. Köylülerden biri olan Mümün Onbaşı minareye çıkmayı başarabildi. Minareden yardım için haykırdı ve yakın evlerdeki Bayanlar sesini duydular. Darcıklara kül dolduran Bayanlar bekçilere içerdekilere yemek getirdik dediler ve camiye girebildiler. Vaftiz hazırlıkları yapan Papazın ve yardımcılarının gözüne kül atarak kaçtılar ve köyü çevreleyen bayırlara dağıldılar. Daha sonra kadın ve çocuklar toplatıldı ve vaftiz edildi. Caminin minaresi yıkıldı. Alamidere (Polkovnik Sarafimovo) köyünde Hıristiyanlaştırma işi Osmanlı zamanında inşa edilen “Sveti Dimitır” kilisesinde yapıldı.Çokmanovo köyünden Papaz Hristo vaftiz etti. İsimler değiştirildi. Papaz cüppeliler arasında Hristo ve İvanko isminde iki kişi daha vardı. Raykovo köyünden Jivko’nun papaz cübbesinin altındaki silah belli oluyordu. Georgi Piçanov ve Kolyo Gogov’un ellinde de tabanca vardı. Bu defa da bazı hanelerin mallarına el uzatıldı, köylüler arasında dayaktan geçirilenler oldu. Ahmet Kehayanın dikiş makinesi Dinyo Hubçev’in evinde tıkırdamaya başladı vb. Emrinde 6 yardımcı ve bir ayinci olan Metropolit Teodosiy Üsküp’ten gönderilmiş ve Nevrekop (Gotse Delçev) piskoposluğuna bakıyordu. Bu piskoposluğa delege edilen Papazlar Bulgar Ortadıks Kilisesine bağlı din okul ve akademisinde hocalar ya da Başkovo manastırındaki papazların arasından özel olarak seçilmiş yüksek hazırlık görmüş kişilerdi. 15 günü Yüksek Ruhani Meclis Başkanlığı Sekreteri St. Kostov, Papaz Teodosiy’in Nevrekop piskoposluğuna bağlı 30 köyde vaftiz edip Pomakların isimlerinin değiştirildiğini, daha sonra bölge kaymakamının kampanyayı durdurduğunu ve 41 köyün vaftız edilmeden kaldığını Başbakan Geşev’e özel bir mektupla bildirdi. 13 tarihli Yüksek Ruhani Meclis tarafından kaleme alınan 3 n.o.’lu Tutanak da belirtildiğine göre, Nevrekop yöresindeki açlık, yoksulluk, çaresizlik, bitkinlik, çeteler ve haydutların ardı kesilmeyen saldırıları, insan öldürmeler, fidye isteme ve zorlamalar vb. 30 köyün pek fazla mukavemet göstermeden vaftiz edilebilmiştir. Başlıca Rodop Dağlarının kuzey bölgelerinde din ve isim değiştirme kampanyasının sürdüğü ve adı ÜÇÜNCÜ BÖLGE’ ye giren köy ve kasabalar olarak geçen yerlerde Müslümanları Hıristiyan yapma görevi Filibe (Plovdiv) Metropoliti Maksim’e ve ona bağlı olan piskoposlukta görevli papazlara havale edilmişti. Bulgar Prensliğindeki kilise ve manastırlardan Filibe piskoposluğuna büyük sayıda papaz ve başka din görevlisi gönderilmişti. Kampanya ateşlenirken Çepin yamaç köylerinde vaftiz eden Papaz Konstantin Koev hakkında diğer din görevlilerinin şikâyeti üzerine bir dava açıldı. Bu yakınma dilekçelerinde Papaz Koevin Pomakları soyup soğana çevirdiği yetmezmiş gibi kendi din görevlilerinden de rüşvet almaya başladığı yer almıştı. Devamı www.bghaber.org
OZAN CEYHUN Avrupa Parlamentosu 4. ve 5. Dönem Milletvekili Brüksel’deki dostlarıma sormak istiyorum: „Eğer bir Alman savcı odasında RAF terör örgütü mensubu teröristler tarafından rehin alında ve ardında öldürülseydi. Olayın peşinde Alman Polisi RAF terör örgütünün hücre evlerine yaptığı baskınlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir serbest gazeteciyi yakalasaydı ve bu serbest gazetecinin Türkiye’nin istihbarat teşkilatı MİT için çalıştığı ortaya çıksaydı ne olurdu?“ AB Türkiye’ye yönelik çok sert açıklamalar yapardı. AP milletvekilleri Türkiye hakkında demediklerini bırakmazlar ve „Türkiye’nin üyelik sürecinin sona ermesini“ bir kez daha talep ederlerdi. Almanya’da medya ve politika Türkiye’yi „Almanya’da teröristlere destek veren ülke olarak“ kelimenin tam anlamıyla „düşman“ ilan ederlerdi! Böyle bir durumda „haklı“ olduklarını söylerdim. Peki ama geçen hafta Türkiye’de meydana gelen terör olaylarına baktığımızda nedense AB ve AP çok sessiz. Oysa örnekte dile getirdiklerimin hepsi gerçekleşti. Teröristler bir savcıyı katletti ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne saldırdılar. Savcı Mehmet Selim Kiraz, adliyedeki odasında Almanya’da „Dev-Sol“ adıyla yasaklanan bir terör örgütü kategorisinde olan terör örgütü DHKP-C’li iki terörist tarafından rehin alındı. Saaterce süren müzakereler sırasında aniden odadan silah sesleri gelince polis operasyon düzenlemek zorunda kaldı ama savcıyı kurtaramadı. Çünkü teröristler Yunanistan’daki liderlerinden aldıkları emir ile savcıyı katledip polislerle çatışarak öldürülmeyi tercih ettiler. Bu olayın ardından ertesi gün bir kadın terörist İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne iki elbombası atarak ve elindeki uzun namlulu silah ile ateş ederek saldırdı ve iki polisi yaraladıktan sonra ölü ele geçirildi. İstanbul Polisi olaylar sonrası terör örgütü DHKPC’ye ait hücre evleri bastığında da Stephan Shak Kacynski (52) adında bir İngiliz pasaportlu şahsı da gözaltına aldı. İngiliz pasaportu olan bu şahsın Polonya asıllı Alman ajanı olduğu iddia edilmekte. Serbest gazeteci kimliği ile 1996, 2007, 2009, 2011 ve 2014 yıllarında sürekli Yunanistan ve Türkiye arasında DHKP-C terör örgütü liderleri ve militanları arasında kuryelik yaptığı da tespit edilen bu şahsın 2015 yılında iki kez Türkiye’ye geldiği ve üç terör eylemi planlamasında yer aldığı da iddialar arasında. Türk istihbarat birimleri, bu şahıs ile ilgili soruşturmayı derinleştirdikten sonra onun DHKP-C ile Almanya İstibarat Teşkilatı „BND“ arasındaki irtibatı sağlayan isim olduğunu deşifre ettiklerini açıkladılar. İddialara göre örgütün Avrupa kanadı ile Türkiye arasındaki eylem talimatlarını taşımaktaydı. Daha da ötesi istihbarat kaynaklarına göre terör örgütüne finansal destek sağlıyan kişi. Bu iddiaların sadece yarısı doğru ise AB açısından bu aslında tam bir „skandal“ olmalıy-
dı. Nedense AB, AP ve adı geçen ülke olarak Almanya çok „sessiz“. Üstelik DHKP-C örgütü „Dev-Sol“ adıyla Almanya’da yasaklanmış terör örgütleri listesinde de yer almakta. Interpol ve Europol bu terör örgütü hakkında çok detaylı bilgilere ve analizlere sahipler. Yani istendiği takdirde her türlü hareketini ve faaliyetini kontrol altında tuttukları bu terör örgütüne yönelik adım atmaları hiç güç değil. Ancak buna karşın DHKP-C terör örgütünün tüm AB genelinde bir çok AB ülkesinde çok rahat hareket edebilir konumda olması kafalarımızı karıştırmakta. Terörün her türlüsüne karşı değil miyiz? Yoksa „AB’nin „desteklediği ya da kolladığı“ terör örgütleri de var mı?“ sorusunu sorarsak haklı değil miyiz? İşte DHKP-C’nin terör merkezi olarak kullandığı ülke AB üyesi Yunanistan! Kendi memuruna maaş ödeyemeyen Yunanistan terör örgütüne her türlü desteği sunmakta! DHKP-C’nin eğitim kampının bulunduğu ülke Yunanistan bir AB ülkesi. DHKP-C terör örgütünün AB üyesi ülkeler olan Belçika, Hollanda, Avusturya, Almanya, Romanya, Bulgaristan, Fransa ve İtalya’da çok sayıda militanını barındırdığı da AB ülkelerinin istihbaratçılarının çok iyi bildiği bir konu. Yukarıda sıraladığım ülkelerin istihbarat teşkilatları nedense DHKP-C terör örgütünü sürekli izlemelerine ve Türkiye’deki terör faaliyetlerine yönelik hazırlıklarını bilmelerine rağmen hem Türkiye’yi uyarma hem de dost-müttefik Türkiye’ye zarar verememeleri için polisiye tedbirlerin alınmasını sağlamaya pek niyetli değiller. Sözünü ettiğimiz DHKPC’nin bir yönetim kadrosu Yunanistan’da yerleşik. Diğer yönetim kadrosu ise Suriye’de Diktatör Esed’in kanlı istihbarat örgütü „El Muhaberat’ın“ tamamen kontrolü altında ve Türkiye’ye yönelik kanlı eylemlerde kullanılarak ülke karıştırılmak isteniyor. Kısacası DHKP-C „taşeron“ bir terör örgütü olarak „ısmarlama“ eylemler yapmakta. AB ve AB üyesi ülkeler nasıl oluyorda bu terör örgütünün bu şekilde kendi topraklarında serbest dolaşımına göz yumabilmekteler? Tüm dünyaya „demokrasi ve hukuk devleti“ örneği olma iddiasında olan AB ve AB üyesi ülkeler bu şekilde mi örnek olacaklar? Suriye istihbaratı „El Muhaberat’ın taşeronu“ bir terör örgütünün AB üyesi Yunanistan’ı „ana karargah“ haline getirmesine AP milletvekilleri niçin ses çıkarmıyorlar? AP’de niçin hiç bir milletvekili bu konuda AB Komisyonu’na „soru önergesi“ vermiyor? Belçikalı, Alman, Yunanlı ve diğer AB üyesi ülkelerin AP’de oturan milletvekilleri niçin kendi ülkelerine yönelik olarak dile getirilen „Türkiye’de bir terör örgütünü destekleme“ iddiasını araştırma ihtiyacı duymamaktalar? Bu „çifte standart“ değil de nedir? AB ve AP bir kez daha kamuoyu nezdinde kendi inandırıcılıklarına en büyük zararı vermekte! Willy Brandt’ın „daha fazla demokrasi“ talebi acilen AB için geçerli bir talep konumunda.
Milli hızlı tren 2019’da raylarda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Eski Bakanı Lütfi Elvan, Türkiye’nin Ak Parti iktidarında çok önemli işleri başardığını söyledi. Antalya ve Manavgat’tan geçen otoyol projeleriyle Yüksek Hızlı Tren (YHT) projelerini anlatan Elvan, “Ben burslu olarak yurt dışına gittiğimde orada bu hızlı trenleri görüyordum. Bizim ülkemize bunlar gelmez diyordum Ama şimdi geldi. Paris’te Londra’da olan yüksek hızlı trenler Artık Türkiye’de var. İstanbul’da Ankara’da Eskişehir’de var” dedi. Yüksek Hızlı tren hatlarını yapmakla işlerin bitmediğini kaydeden eski Bakan Elvan, “Milli trenlerimizi üretmeliyiz. 300-350 km hızla gidebilecek yüksek milli hızlı trenimizin yapım çalışmalarına başladık. Tasarımlarını bitirdik Şu anda arkadaşlarımız detay çalışmalarını yapıyor. Mühendislik tasarımları hazırlanıyor. Hedefimiz 2019. 2019 yılında inşallah raylara kendi yüksek milli hızlı trenlerimizi indireceğiz. Bununla biz gurur duyuyoruz. Ülkemiz gurur duymalı. Sizler gurur duymalısınız” dedi. Türkiye’nin 10 12 yıl önce en basit savunma ihtiyaçları için yurtdışına müracaat ettiğini ifade3 eden eski Bakan Elvan sözlerini şöyle sürdürdü: “10-12 yıl önce bir basit piyade tüfeğini dışarıdan alıyorduk. Şimdi kendi savaş helikopterimiz yapıyoruz. Kendi savaş uçağımızın yapına başladık. Kendi tankımızın yapımına başladık. Milliyetçilik diyorsanız işte milliyetçilik budur. Lafla milliyetçilik olmaz. Bu iş cesaret işi, bu iş milletle bütünleşme işi. Bu iş dik durma işi.Her 10 yılda bir
darbe yapılıyordu. Böyle bir durumdan kurtuldu bu ülke. Milliyetçilik demek iş üretmek aş üretmek demektir.” Manavgat’ı Konya’ya bağlayan demiryolu ve duble yol projelerinin ihalesine en geç 2016 yılının ilk 6 ayı içerinde çıkacaklarını dile getiren Lütfi Elvan, “Bir başka önemli projemizde, bu bölgemizi Konyaya bağlayan Gembos yolu. Şu anda 5 kilometrelik bir tünelin açılması için çalışmalar devam ediyor. Aşağı yukarı bin 500 metreden fazla tüneli açtık. İnşallah 2016 yılında bu yolumuzda Taşağıldan Konyaya kadar giden yol hizmete girecek. Böylece Antalya Konya arasında 90 kilometrelik bir kısalma olacak” diye konuştu. Ak parti hükümetleri döneminde 12 yılda 207 kilometre tünel açtıklarını dile getiren Elvan; “Biz dağları deliyoruz. Bakınız 90 yılda sadece 50 kilometre tünel açıldı. Sonj 12 yılda ise 207 kilometre. Meşhur Bolu tüneli vardı. Onlarca hükümet geldi geçti. Hiç bir şey yapamadı. Hatat burada patates stoklarını saklayalım serin oluyor denildi” diye konuştu.
Ş a k i r A R S L A N TA Ş
Yeni
Giriş
Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Hepimizin en büyük özlemiydi değil mi! Konuya giriyorum: Bölüm 1.
Ahmet Doğan adıyla anılan Ahmet İsmailov Ahmedov benim köydeşim ve akranımdır. Bugüne kadar “Bulgaristan Türklerinin Sesi” yayınlarında birçok yazımla hemşerimi anlatmaya çalıştım. Onun hayatından anılarımı yazdım. Ahmet kötü biri ya da iyi biri olduğundan dolayı ya da benim kendimle bir alıp veremediğim olduğundan dolayı da değil, benim bildiklerimi hepinizin bilmesi ve hepimiz için kötü olan bu gidişi birlikte durdurmamız için bu çabayı gösterdim ve yine kaleme sarıldım. İnsanı yakınındaki en iyi bilir, atasözümüz bu yazı dizime de anahtar olacaktır. Ahmet Doğan şahsının politik pazara sürülmesiyle Bulgaristan Türkleri ve Bulgaristanlı tüm Müslümanlarımız aldatılmıştır ve yanlış yola saptırılmıştır. Üstelik kendilerine en büyük kötülükleri yapan totaliter, komünist Bulgar rejimine köle edilmişler ve 26 yıldan beri eritilmeleri süreci devam ederken ekmek parasına muhtaç duruma getirilmişlerdir. Ben Türkiye’ye Bulgaristan’da Madencilik ve Jeoloji Enstitüsü mezunu bir yüksek mühendis olarak diplomamla geldim. Bunu yazmama sebepse, kullandığım kaynakları orijinal okuyup anlayacak kadar düzgün Bulgar lisanım olmasıdır. Sofya’ya gittim. 1920’li yılların büyük Köylü önderi Al. Stamboliyski’nin Opera Binası önündeki boy heykelinin sağında bulunan yapıdaki Dosya Arşivi okuma salonuna girip “Ahmet Doğan Dosyası’nı” istedim ve günlerce okudum. 10 kabarık cilt. Çok vaktimi aldı. Notlarımı değerlendirdim. Vakti olan ve ilgilenenlere aktarmak için bir dizi sunarak gerçekleri bir daha anlatıp açıklamaya çalışmak istiyorum. Bir şeyi yalnız birimizin bilmesi bir şey ifade etmiyor. Güçlü olmamız için aynı gerçekleri hepimizin bilmesi şart oldu. Bu kadar çok çaba ve ayrılan bu kadar uzun zaman içinden çıkan ter damlasındaki gerçek şudur: “O çok tehlikeli bir adam. Köyümüzden böyle biri çıkacağını hiç düşünemezdim. Çok insan canı yakmış. Kötülükleri alabildiğine devam ediyor.” Köydeşlerim adına hem utanıyor ve hem de bizim köyden birinin Bulgaristanlı Türklere, Müslümanlara, soydaşlarıma bu kadar iğrenç davranması, yanına sokulduğu her birimizin kuyusunu kazması, ocağını söndürmesi, sayısız kötülük yapması, bu kadar çok aile ocağını parçalaması ve bu kadar büyük sayıda annesi ağlatması insanı çıldırtabilir. Hafiyeliğin bir hastalık olduğunu daha önce bilmiyordum. Böylesi iğrenç bir olaya ilk kez rastlıyorum. Samimiyetle yazıyorum, soylarımız temizdir, imanlı ve merhametlidir. Biz hepimiz imanı kutsal bilen Müslümanlarız. Yaşlılarımız her gün beş vakit namazdadır. Ahlakımız dürüsttür. Köy kabristanlığımızda yatan atalarımız Türklüğün şeref duyabileceği adalet ve sulh içinde bir yaşam yaşayıp göçerken arkalarında görülecek hesap bırakmayan cennetlik kardeşlerimizdir. Yetiştiğimiz ortam budur. Ahmet, köydeş soylarından Dolanların Hasanın ikinci eşi Demiriye’nin beraberinde getirdiği ve babasının Varna Çingenelerinden olduğunu öğrenince üvey babanın gönlünü açıp sevemediği, git gide yozlaştıkça dışlanan ve köy ortamında pek tutunamayan biriydi. O Pçelarovo köyünde doğdu. Devamı www.bghaber.org
‘400 bin yabancı hasta Türkiye’yi seçiyor’ 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Türkiye ve A zerbaycan dünyaya örnek
Azerbaycan devlet haber ajansı AZERTAC’ın sorularını yanıtlayan Zeynalov, özetle şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Dağlık-Karabağ sorunu çözülmediği takdirde Türkiye ile Ermenistan arasında durum aynen devam edecek’ sözü, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır kapısının açılması konusunda spekülasyon yapanlara
kesin yanıt olmuştur. Erdoğan’ın Galler’deki zirvede yaptığı konuşmada da, ‘NATO’nun Azerbaycan’a verdiği vaatleri yerine getirmesi gerektiğini ve Dağlık-Karabağ sorununun Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmesinin büyük önem taşıdığını’ vurgulaması bizim kardeş halklar ve ülkeler olduğumuzu bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise Avrupa Birliği’nin ‘Doğu Ortaklığı Programı’nın 5’inci yıldönümü için Prag’ta düzenlenen zirvede Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a gereken cevabı vermiştir. Devlet Başkanımızın ‘Türkiye yoksa, ben burada varım’ ifadesi, dünya siyasi tarihinde kendisine özel bir yer bulmuştur.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında 230 milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hasılayı 2014 yılı sonu itibarıyla 840 milyar dolara yükselttiklerini belirterek, “Kişi başına milli gelirimizi 3 bin 500 dolardan 11 bin dolara kadar çıkardık. Hedefimiz Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023 yılında gayrisafi yurt içi hasılamızı 2 trilyon dolara çıkarmaktır” dedi. Türkiye -Romanya İş Forumu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Romanya Başbakanı Victor Ponta’nın katılımıyla Romanya Ticaret ve Sanayi Odasında yapıldı. Erdoğan, iş dünyası temsilcilerine hitap ettiği konuşmasında, Türkiye ile Romanya arasındaki güçlü dostluk ve müttefiklik ilişkilerinin ötesinde ortak tarihi geçmişten kaynaklanan bir yakınlığın bu-
lunduğunu belirtti. İlişkilerin köklü ortak geçmişten alınan güçle 1990 sonrası her alanda süratle geliştiğini, 2011’de stratejik ortaklık seviyesine yükseldiğini ifade eden Erdoğan, özellikle Karadeniz’i herkes için ortak güvenlik ve refah alanı haline getirme gayretlerinde işbirliğinin büyük önem taşıdığını ve son dönemde yaşanan gelişmelerin bu ihtiyacın ne kadar hayati olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
2015 Genel Seçimleri
Davutoğlu’ndan gelecek nesil mesajı
Hristiyan Dünyasının Gözü Aydın’a Çevrildi
Ankara Müftüsü: ‘Papa’nın Çıkışı, Ayasofya’nın İbadete Açılmasını Hızlandırır’
Oy Kullanılabilecek Gümrük Kapıları Hakkında Duyuru , 14.03.2015 2015 yılında ülkemizde gerçekleştirilecek 25. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin yapılacağı kara, hava ve deniz gümrük kapılarının listesi aşağıda sunulmuştur. Anılan gümrük kapılarında oy verme işlemi 8 Mayıs 2015 Cuma günü saat 08.00’de başlayıp, 7 Haziran 2015 Pazar günü saat 17.00’de tamamlanacaktır. Yurtdışı Seçmen Kütüğüne kayıtlı vatandaşlarımız yurda giriş ya da çıkış yaptıklarına bakılmaksızın sözkonusu tarihler arasında gümrük kapılarında kurulan sandıklara giderek oy kullanabileceklerdir. Saygıyla duyurulur.
Aydın’ın Buharkent ilçesinde yolcu otobüsünü durdurup arama yapan Jandarma ekipleri, otobüste seyahat eden yolcu tarafından otobüste gizlenmiş Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiğiAramice dilinde yazılmış figürlerin olduğu iddia edilen tarihi ‘İncil’ ele geçirdi. Buharkent Jandarma Komutanlığı’na bağlı ekipler D-320 Denizli-İzmir Devlet Karayolu üzeri İlçe Jandarma Komutanlığı önünde yaptıkları yol kontrolünde, Diyarbakır’dan Bodrum’a gitmekte olan yolcu otobüsünü durdurdu. Otobüsün bagajında ve içinde arama yapan jandarma timleri otobüste yolcu olarak bulunan 28 yaşındaki S.D.’ye ait koltukta gizlenmiş gazete kağıtlarına sarılı vaziyette bir kitap buldu. Ceylan derisine yazılmış altın yazmalı kitapla ilgili Nazilli Cumhuriyet Savcılığının talimatı ile S.D. gözaltına alınırken, ifadesinin ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Jandarma olayla ilgili çok yönlü soruşturma başlattı.
Karayolu Gümrük Kapıları: Artvin İli Hopa İlçesinde Sarp, Edirne İli Merkez Kapıkule, Edirne Kapıkule (Pazarkule) Edirne İli İpsala İpsala, Edirne İli Lalapaşa Hamzabeyli, Iğdır İli Aralık İlçesinde Dilucu, Kırklareli İli Merkez Dereköy, Havalimanı Gümrük Kapıları: Adana İli Seyhan Şakirpaşa, Ankara İli Çubuk Esenboğa Antalya İli Muratpaşa Antalya, Eskişehir İli Tepebaşı Eskişehir Elazığ İli Merkez Elazığ, Gaziantep İli Oğuzeli, Hatay İli Antakya Hatay, İstanbul İli Bakırköy Atatürk, İst. İli Pendik Sabiha Gökçen,
İzmir Gaziemir A. Menderes, Kayseri İli Kocasinan Erkilet, Konya İli Selçuklu Askeri, Muğla İli Dalaman Dalaman, Muğla İli Milas Bodrum-Milas, Samsun İli Çarşamba Samsun, Trabzon İli Ortahisar Trabzon, Zonguldak İli Çaycuma, Liman Gümrük Kapıları: Aydın İli Kuşadası Kuşadası, Balıkesir İli Ayvalık Ayvalık, İzmir İli Çeşme Çeşme, Kocaeli İli Derince Derince, Mersin İli Akdeniz Mersin, Mersin İli Silifke Taşucu, Muğla İli Marmaris Marmaris, Muğla İli Bodrum Bodrum, Samsun İli İlkadım Samsun.
MÜZEYE TESLİM EDİLDİ Ceylan derisi üzerine yazılar ve figürler işlenen 34 sahifelik altın yazmalı kitabın, Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiği Aramice dilinde yazılı olduğu iddia edilirken, Buharkent İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri koruma altına aldıkları kitabı inceleme yapılması için Karacasu Afrodisias Müzesi Müdürlüğü’ne teslim etti. Müze de kitabı inceleyecek uzman bulunmadığını ifade eden yetkililer ise kitabın dolandırıcılıkta kullanılmak için hazırlanan sahte bir ‘İncil’ mi yoksa gerçek mi olduğunu tespit etmek için çeşitli üniversitedeki uzmanlardan destek istediklerini belirtti. Ülke genelindeki üniversitelere fotoğraflarla birlikte inceleme yapması için yazı göndereceklerini ifade eden Müze yetkilileri, Hristiyan dünyası için önem arz eden konunun 15 gün içinde netlik kazanarak bilgilendirmesini yapacaklarını söyledi.
Anzak Torunlarına Mehterli Karşılama
Bedel ödetecek kararlar almayacağız
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi’nde düzenlenen TOBB VIII. Türkiye Ticaret ve Sanayi Şûrası’na katılan Başbakan Davutoğlu, gelecek nesillerin bedel ödeyeceği kararları almaktan her zaman kaçınacaklarını söyledi: Bedel ödetecek kararlar almayacağız “Bizden sonraki neslin bedel ödeyeceği hiçbir kararı almayacağız. Bizden sonraki yöneticilerin bir şekilde ödemek zorunda oldukları mali açıklar, sosyal güvenlik açıklarına yol açmayacağız. Çünkü biz sorumluluk sahibiyiz. Bizim meselemiz geçici bir iktidar hevesi değildir. Bizim meselemiz, Türkiye’yi yeniden inşa etme meselesidir” Teknoloji üreten ne teşvik istiyorsa vereceğiz Türkiye’nin teknoloji üreten bir ülke olmasını is-
Ankara Müftüsü, Papa’nın 1915 olayları ilgili çıkışını Ayasofya’nın ibadete açılması ile konusu ile bağlantılı olarak değerlendirdi… Ankara Müftüsü Prof. Dr. Mefail Hızlı, Papa Franciscus’un, 1915 Ermeni olaylarına ilişkin açıklamasını değerlendiriken, “Doğrusu bu açıklama, sadece Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını hızlandıracaktır, diye düşünüyorum” dedi. Hızlı, Kızılcahamam’da katıldığı bir toplantıda Papa’nın açıklamalarını değerlendirdi. Türkiye’nin içeride ve dışarıda birçok düşmanının değişik yöntemlerle saldırılarına devam ettiğini ifade eden Hızlı, şunları kaydetti: “Katolik dünyasının dini lideri Papa’nın, Ermenilerin soykırıma uğradığına dair yaptığı açıklama son de-
tediklerini söyleyen Davutoğlu, üretim teşviklerini sürdüreceklerine işaret etti: “Kim Türkiye’de yeni bir anlayışı, yeni bir ürünü, yeni bir teknolojiyi devreye sokarsa onun bizim başımızın üzerinde yeri vardır. Ne teşvik istiyorsa vereceğiz, ne istiyorsa yapacağız. Ama artık biz teknoloji tüketen bir ülke olmak istemiyoruz, teknoloji üreten bir ülke olmak istiyoruz.”
rece dikkat çekicidir. Dünyaya sevgi ve barış mesajlarını sürekli aktaran ve geçtiğimiz Kasım ayında ülkemize yaptığı ziyarette bu düşüncelerini devam ettiren Papa, tarihçilerin çözümlemesi gereken bir konuda oldukça acele ederek müteessif bir beyanatta bulunmuştur. Anadolu’da yüzyıl önce yaşanan ve sadece Ermenileri değil, Osmanlı tebasına mensup olanları da acılara boğan hadiselerin cereyan ettiği bilimsel olarak da ortaya çıkarılmış olmasına rağmen tek tarafın acıları üzerinden yapılan bu talihsiz açıklamalar, bu topraklarda yüzyıllardır gerçekleştirilen Haçlı hücumlarının modern bir rengini yansıtmaktadır. Doğrusu bu açıklama, sadece Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını hızlandıracaktır, diye düşünüyorum.”
Ayasofya
Çanakkale Savaşları’nın 100. yılı dolayısıyla Avustralya ve Yeni Zelanda’dan Çanakkale’ye gelen Anzak torunlarından oluşan 2 bin 700 kişilik grup, limanda kırmızı halı ve mehter takımı ile karşılandı.