1913 Sofya
Yıl: 6
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Sayı: 46
Ocak - Şubat 2010
Bilgi Ordusu Bizim Ordumuz Bilip Öğretmek Bizim Borcumuz.
Fiyatı: 1 TL
20. Yılında 89 Göçü Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin düzenlemiş olduğu Uluslararası 20. Yılında 1989 Göçü Sempozyumu yapıldı 1989 yılı Bulgaristan’daki Türklerin etnik bir temizliğe tabi tutulup Türkiye’ye sürgün edilmelerinin üzerinden tam 20 yıl geçti. Göç edenin halinden en iyi göç edenler anlar… 1989 Sürgünü, Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli olaylardan biri olmasına rağmen 20. yıldönümünde düzenlenen birkaç sempozyum hariç, hak ettiği kadar ya da hiç hatırlanamadı bile. Bu konudaki ender ve göze çarpan nadir etkinliklerden biri de Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler Bölümü ile ortaklaşa düzenlenen 20. Yılında 89 Göçü Uluslararası Sempozyumu idi. Organizasyon komitesinde: Ziraat Muh. İsmail ERDEM, DrNedim BİRİNCİ ve akademisyen Müjgan DENİZ ve Doç. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu yer aldılar. Titiz ve uzun bir hazırlık sürecinden sonra gerçekleştirilen etkinlik Türk ve Bulgar Bilim adamları tarafından 89 göçü ve olayları ilk kez bilimsel açıdan ele alındı. Bu anlamda çağ dışı insanlık dramlarının bir daha yaşanmaması adına önemli bir adım atılmış olundu. Devamı s. 9’da
Rusya, Bulgaristan’ı Vuracak
Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Kuruldu Orta Asya’dan Balkanlara kadar Türk-İslâm tarihi eserlerimizi ayağa kaldıracağız. ü
Nancy McEldowney, Bulgaristan’daki yeni ABD elçisi, Türkiye’de de faaliyetleriyle gözlerden kaçmamıştı. Amerika -kamuoyu oluşturma makinesi Bulgaristan’da da çalışmaya başladı. Rusya tehdit ediyor manşetlerinin kaynağı olduğu söylenen tuhaf şirketin Dağlıca baskınındaki rolü de dikkat çekici. Bulgaristan’daki varlığını sağlamlaştıran ABD, askeri tatbikatların yanı sıra “kamuoyu imali” etkinliklerini de hızlandırıyor. En son 400 milyon dolar sermayeli “Bulgaristan İçin Amerika Vakfı”nı faaliyete geçiren ABD’nin Sofya misyonu, bu vakıf aracılığıyla Amerikan yanlısı “sivil toplumu” destekleyecek. Amerika’nın yeni büyükelçisi Nancy McEldowney, Bulgaristan Başbakanına vakfın çalışma programı hakkında bilgi verdi. Devamı s. 5’de
Prof. Dr. Hayati Durmaz
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı
Yeni Yıl Mesajı Her yıl değişimi insan yaşamında olduğu gibi kurumlar için de geride kalan yılların bilançosunu çıkarmanın ötesinde, ileriye dönük plan ve projeleri bir an önce gerçekleştirebilmenin heyecanının doruğa çıktığı bir dönemdir. Yayın yapan Bultürk 5 yıllık yayın deneyimine sahip yeni atılımlarını gerçeğe dönüştürülmesi heyecanıyla 2010 yılına girmiş bulunmaktayız. Devamı s. 4’de
Almanya’da Devlet Bakanı Faruk Çelik, Yurtdışındaki Türk Vatandaşları ve Soydaşlarının Problemlerini Çözmek Maksadı ile «Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı» Biriminin Kurulduğunu ve Yarın Bakanlar Kuruluna Verileceğini Açıkladı.
Bulgar Kültür Merkezi İstanbul’da
Almanya’da Devlet Bakanı Faruk Çelik, yurtdışındaki Türk vatandaşları ve soydaşlarının problemlerini çözmek maksadı ile “Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” biriminin kuruldu. Bakan Çelik “Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” birimi hakkında detaylı bilgi verdi. Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) 4. Olağan Genel Kurul toplantısına katılmak üzere Cumartesi günü Almanya’nın Köln şehrine gelen Devlet Bakanı Faruk Çelik, yurtdışındaki bütün Türk vatandaşlarını ve soydaşları ilgilendiren müjdeli haberi
verdi. Bakan Çelik, burada yaptığı konuşmada yurtdışındaki Türk vatandaşları ve soydaşlarının problemlerini çözmek maksadı ile yeni kurulan “Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” biriminin Türk Dünyası’na hayırlı ve uğurlu olmasını diledi. Devamı s. 4’de
Mithat Paşa’nın Hayatı Kitap Oldu
Türkan Bebek Tekrar Anıldı
Bulgaristan’ın Rusçuk kentindeki “Zahari Stoyanov Tarih Müzesi” araştırmacısı Türkolog Teodora Bakırcieva, bir dönem Tuna vilayetinin valisi olan Mithat Paşa’nın hayatını anlatan kitap yazdı. “Mithat Paşa. Devlet Adamı, Reformcu, Çağının Bir Adım Önünde” isimli kitabın tanıtımı, Sofya’daki Dedeman otelinde yapıldı. Bulgaristan’ın kültür ve sanat çevresinden kalabalık bir topluluğun katıldığı törende konuşan Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Mehmet Gücük, Osmanlı devletinin modernleşme hamlesinde “pilot bölge” seçilen Tuna vilayetine 1854-1867 yılları arasında valilik yapan Mithat Paşa’nın, çalışmaları ve karakteriyle hem Türk hem de Bulgar halkının takdirini kazandığını söyledi. Mithat Paşa’nın Varna-Rusçuk demiryolunun yapımında, Tuna vilayeti matbaasının kurulmasında Bulgarca ve Osmanlıca dillerinde çıkan “Tuna” gazetesinin yayımlanmasında ve modern içerikli eğitim programlarına sahip meslek okullarının açılmasında büyük emeği olduğunu belirten Gücük, şunları kaydetti: Devamı s. 4’de
Türkan Bebek ölümünün 25. yılında Bulgaristan’da törenlerle anıldı.
Türkan derlerli benim adıma Tam ermiştim 1,5 yaşına El koymuştu zalim adıma Atlamıştım annemin sırtına Çekilmiştik Kirli’nin yoluna Olmaz böyle diye zoruna Hiç bakmadan sağıma soluma Kurşun sıkı verdiler alnıma
Türkan Feyzullah Kayalova-Kırcali (1983-1984)
Asimilasyon kampanyasına karşı Türklerin başlattığı direnişin simgesi haline gelen Türkan bebek için düzenlenen anma törenine binlerce kişi katıldı. Üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) milletvekili Lütfi Mestan, törende yaptığı konuşmada, geçmişte yaşananların unutulmaması gerektiğini belirterek “Birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Bu olayların bir daha yaşanmasına ancak bu şekilde mani oluruz” dedi. Devamı s. 4’de
İstanbul’da bir Bulgar Kültür Merkezi yapılması için çalışma başlatıldı. Bulgar Ticaret Merkezi ve Bulgar Kültür Enstitüsü adı altında yapılacak binanın Şişli’de inşa edilmesi planlanıyor. Bakanlar Kurulu’nda alınan karara göre, Başbakanlık inşaatı yapacak şirketin seçimi için yap işlet devret modeli ile ihale başlatacak. 1998 yılında Türkiye ile Bulgaristan arasında ticaret ve kültür merkezinin yapımını onaylayan protokol imzalanmıştı. Devamı s. 4’de
Bulgaristan Vatandaşlığı Nasıl Geri alınır? Bulgaristan doğumlu bir kişi, göç sebebiyle Bulgaristan vatandaşlığını kaybetmiş ise, Bulgaristan Vatandaşlığını geri almak için ne yapmalı? • Bulgaristan doğum kâğıdı (Akt za rajdane), • Daha önce bağlı olduğunuz belediyeden hangi anlaşmaya göre göç ettiğinize dair yazı, • İsim denklik belgesi (Apostilli) • Bulgaristan’da herhangi bir bankadan adınıza hesap açılması, Devamı s. 4’de
Paşayeva’dan Obama’ya Tepki Malkoç Beyin Mezarı Bulundu
3’te 3’te
Rusya Bulgaristan’ı vuracak
5’te
Bulgaristanlıların Türkiye’de Sorunları
5’te
Müslümanlar Avrupa’ya hükmedecek 7’de Ata’nın huzuruna 9 milyon kişi Bir Göç Hikayesi
9’da 12’de
Bulgaristan’da Demokrasinin 20 Yılı
12’de
İşbirlikçi Türkler
15’te
2
Gönül Penceresi Abdullah Hacıfettahoğlu
Kardeşlik ve sevgi Kardeşlik ve sevgi insanoğlunun en çok muhtaç olduğu iki kavramdır. Fakat her geçen gün bu kavramların içi boşalıyor. Sevginin yerini kin ve nefret alırken, düşmanlık, birlik ve beraberlik ruhunu yok ediyor. Halbuki kişi ve toplumların mutluluğu ancak kardeşlik ve sevgi ile sağlanabilir. Bu nedenle toplumda sevgiyi yaymak ve kardeşlik bağlarını güçlendirici tutum ve davranışlar sergilemek her insanın öncelik vermesi gereken görevleri arasında yer almaktadır. Zira yeryüzünde bulunan bütün varlıklar gereksiz ve gayesiz değildir. Hepsi de sevgi ve merhamete layıktır. Her şeyi yaratan ve yaşatan Allah (c.c.) olduğuna göre bütün varlıklara karşı sevgi ve saygı ile muamele etmek insan için kutsal bir görevdir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) mü’minler arasında sevginin kökleşmesini ister, yayılmasına da gayret ederdi. Bu istek ve gayretini dile getiren hadislerinden biri şöyledir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” Görüldüğü gibi cennete girmenin yolu iman etmekten geçiyor. Ancak iman da sevgi ile tamamlanıyor. Kalbi sevgi ile dolu olmayan bir insanın imanı eksik kalıyor. İmanı tamamlayan sevginin ise Allah (c.c.) için sevmek olduğunu da yine Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle bildiriyor: “Kim Allah için sever, Allah için kin ve nefret duyarsa, Allah için verir ve Allah için engel olursa o kişi imanını tamamlamış olur.” Sevgi ile dolu bir kalple kardeşçe yaşayan mü’minler bu davranışları ile Allah (c.c.)’ın rızasını da kazanırlar. Bir kutsi hadiste yüce Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Benim rızam için birbirini sevenler, benim rızam için birbiriyle oturup sohbet edenler, birbirine yardım ve birbirini ziyaret edenler, benim sevgimi kazanmışlardır.” Sevginin, saygının sahteleştiği, çıkar ve menfaatın ön planda tutulduğu, yardım ve ziyaretleşme duygularının epeyce zayıfladığı günümüzde, Allah (c.c.)’ın rızasını hayat felsefesi haline getirerek yaşayanlar, sevgilerin en güzelini yani Allah (c.c.)’ın sevgisini kazanmış olurlar. Sevgiyi yaymak gaye ve hedef olmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için rahmet ve şefkat Peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in tavsiyelerine kulak verelim: “sizden biri, bir başkasını sevdiğinde bu sevgisinden onu haberdar etsin.” Bir başka hadis-i şerifinde; “Yerine getirdiğiniz zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size haber vereyim mi?; aranızda selamı yayınız” Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Muaz bin Cebel (r.a.)’in elinden tutarak: “Ey Muaz, vallahi ben seni severim Kıldığın namazların ardından; Allahım seni zikretmek, sana şükretmek, sana güzelce ibadet etmek üzere bana yardımcı ol, diye dua etmeyi sakın ihmal etmeyesin” buyurdu. Toplumda çeşitli nedenlerle kaybolan sevgi ve kardeşliği yeniden tesis etmek için öncelikle; evde eşler ve çocuklar, okulda öğretmen ve öğrenciler, camide imam ve cemaat, hastanede doktor ve hasta, iş dünyasında satıcı ile alıcı, işveren-işçi, amir ve memur, trafikte sürücüler ve yayalar, nihayet toplumun bütün fertleri birbirlerinin haklarına saygı göstermek zorundadırlar. Saygının hakim olduğu yere sevgi de mutlaka gelecektir. Son söz olarak da şunu tavsiye edebilirim: Gelin, yolların ayrımında bulunduğumuz şu günlerde bir kez daha Yunusların, Mevlanaların ses ve soluklarında yankılanan şu evrensel ilahi çağrılara kulak vererek gönülden “sevgi ve kardeşlik” diyelim! Gelin, İnsan olma farklılığını rengi ve deseniyle bir kere daha bütün cihana gösterelim! Gelin, garazların, kinlerin, nefretlerin dünyanın çehresini kararttığı şu günlerde bütün samimiyetimizle gönülden bir kez daha sevgi ve diyalog diyelim! Gelin, Vicdanlarımızı ilahi rahmet vüs’atine göre bir genişliğe ulaştırarak ardına kadar herkese sinelerimizin kapılarını açalım! Gelin, kendimizi kurumaya, yok olmaya mahkum birer damla gibi görmekten sıyrılarak, çağlayanlarla bütünleşip derya olmaya yürüyelim! Gönlünüzün 2010 yılında sevgiyle dolmasını niyaz ederim.
Kar Gıda Kar Gıda Otomotiv İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti.
Halil Özgür
Uğur Mumcu Mah. N Caddesi No: 42 (BİM Karşısı) Sultançiftliği-Sulatngazi/İstanbul Tel: (0212) 476 06 44 Fax: (0212) 476 11 28
Türk Bilim Kadınlarının Uluslararası Başarısı Türkiye, dışarıdan bakılınca her ne kadar kendi içine kapanmış bir manzara sergilese de, bu ülkede yetişen birbirinden donanımlı insanlar, uluslararası alanda başarıdan başarıya koşuyorlar. Bunun son örneği iki bilim kadını. Prof. Dr. Zeynep Tümer, Kopenhag’daki Kennedy Center, Moleküler Genetik Bölümü’ne profesör olarak atandı. Prof. Dr. Pembe Hande Özdinler ise ABD Şikago’da bulunan Northwestern Üniversitesi’nde asistan profesör olarak göreve başladı. Ege Üniversite Tıp Fakültesi mezunu olan Prof. Dr. Zeynep Tümer, Kopenhag Üniversitesi’nde yaptığı doktora sırasında Menkes hastalığı genini bularak duyurdu önce ismini. Aynı üniversitede bölüm başkanlığı da yapan Prof. Dr. Tümer, Johannsen Genom Araştırmaları Merkezi’nde de (WJS) başkan yardımcısıydı. Bugüne kadar 77 makale yayımlayan Prof. Dr. Tümer, çeşitli uluslararası başarıları ile de tanınıyor. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunu olan Prof. Dr. Pembe Hande Özdinler ise Motor Nöron Hastalığı olarak da bilinen Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) konusunda yaptığı araştırmalarla tanınıyor. Lousiana State Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nde Hücre Biyolojisi, Anatomi ve Sinir Bilimleri doktorası yapan Prof. Dr. Özdinler, daha sonra Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Sinir Cerrahisi Bölümü’nde araştırmalar yapmıştı.
Çin’in Durdurulamaz Büyüyüşü Çin Dünya’nın ikinci ekonomisi olma yolunda. Çin her geçen yıl yaptığı ekonomik ilerlemelerle Dünya’da daha etkili bir konuma geçiyor. Çin, 2008 yılı ekonomik büyüme rakamlarını yeniden gözden geçirerek daha önce yüzde 9 olarak bildirilen büyüme oranını yüzde 9 virgül 6’ya yükseltti. Ulusal İstatistik Dairesi tarafından bugün açıklanan rakamlar Çin’in dünyanın 3’üncü büyük ekonomisi olduğunu ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya’yı geçme yolunda ilerlediğini bir kez daha gösterdi. Yeni verilere göre gayri safi yurtiçi hasıla da 4 virgül 6 trilyonu buldu. Önceki tahminler 4 virgül 4 trilyon olacağı yönündeydi. Uzmanlar, rakamın tahminleri aşmasını hizmet sektöründeki büyümeye bağlıyor. Pekinhükümeti 2009’da yüzde 8 ekonomik büyüme beklediğini açıklamıştı. Çin’in bu yılın ilk 9 ayındayüzde 7 virgül 7 büyüdüğü belirtiliyor.
Bulgaristan Türklerinin Sesi Türkiye’ye İltica Edenler 60 Bine Yaklaştı
Türkiye’ye iltica ve sığınma talebinde bulunan yabancıların analizini yapan Emniyet Genel Müdürlüğü, 40 Avrupalı’nın mülteci statüsünde Türkiye’de sürekli ikámet ettiğini tespit etti. Bunlardan 27’sini Yunanistan’dan gelenler oluşturuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Daire Başkanlığı’nın TBMM İnsan Hakları Kaçak Göçmenler Alt Komisyonu’na sunduğu rapora göre, mültecilerden altısı Bulgaristan, altısı SırbistanKaradağ, biri de Arnavutluk vatandaşı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporda, İltica (Sığınma) Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1995’ten bugüne 40 Avrupa’lı, Avrupa dışındaki 53 ülkeden de toplam 58 bin 803 yabancı uyruklu şahsın geçici sığınma talebinde bulunduğu belirtildi. Bunların yarısını (30 bin 627) İranlılar oluşturuyor. İranlılar’ı Irak, Afgan ve Somali uyruklular izliyor. Talepte bulunanlardan gerekli kriterleri taşıdıklarına kanaat getirilen 27 bin 815 kişiye sığınmacı statüsü verildi. Sığınmacı statüsü alanlar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) aracılığıyla üçüncü ülkelere gönderiliyor. Sığınmacıların gitmek istediği ülkelerin başını ise ABD çekiyor. Bugüne kadar 11 bin 936 sığınmacı ABD’ye, 5 bin 628 sığınmacı Kanada’ya, 3 bin 959 sığınmacı ise Avustralya’ya yerleştirildi. Daha önceki yıllarda İran uyruklu sığınmacılar çoğunluğu oluştururken, ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte son iki yılda Irak vatandaşlarından yüzde 400’lere varan artış gözlendi. BM yardımlarını azalttı Sığınmacıların her türlü giderinin BMMYK tarafından karşılanması gerektiğine işaret edilen raporda, “BMMYK’nın
finansman sıkıntısı nedeniyle bu yardımları kademeli olarak azalttığı vurgulandı. Raporda, yükümlülüğü olmamasına rağmen Türkiye’nin mülteci ve sığınmacılara yaptığı yardımların görmezlikten gelindiği, son zamanlarda sığınmacıların zor durumda yaşadıkları, iş piyasasına erişemedikleri gibi asılsız iddialarla Türkiye üzerinde baskı yaratılmaya çalışıldığına da dikkat çekildi. Fatura 13 milyon YTL Raporda yasadışı yollarla ülkeye giren kaçak göçmenlerin durumuna da yer verildi. Güvenlik kuvvetlerinin kontrol ve operasyonları sonucu 14 yıl içinde 173 farklı ülkeden 750 bin kaçak göçmen yakalandı. En çok kaçak göçmen Irak’tan geliyor. Kaçak göçmenlerin barındırılması ve sınır dışı işlemleri için son üç yılda 13 milyon YTL harcandığı belirtildi. Raporda, yaşlı, hasta ve genç kadınlardan oluşan hassas grupların Yozgat’taki 100 kişi kapasiteli mülteci misafirhanesinde barındırıldıkları ifade edildi.
Yunanistan-İsrail Gizli Yakınlaşması İsrail istihbarat sitesi Debka, Yunanistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Georgios Karamalikis’in Aralık ayı içinde İsrail’e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini iddia etti. Ankara’nın İran ve Suriye eksenine yanaşmasıyla birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinin soğumasına karşılık İsrail-Yunanistan ilişkilerinin giderek yakınlaştığını savunan Debka, son ziyaretin de bunun bir parçası olduğunu iddia etti. Haberine İsrail askeri kaynaklarına dayandıran istihbarat sitesi, Yunan Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın, genellikle askeri yetkililere uygulanmayan üst düzey bir protokolle karşılandığını yazdı. Debka’ya göre Koramiral Karamalikis, İsrail’in sadece çok yakın müttefiklerine uyguladığı bir program çerçevesinde, bu ülkenin çok gizli tutulan bazı üslerini de gezdi. Bu çerçevede Yunan komutana, İsrail’in sır gibi sakladığı INS Dolphin 800 tipi nükleer füze fırlatma kapasiteli denizaltılarıyla Saar V sınıfı Eliat 501 muhribi de gösterilerek bilgi verildi. Sözkonusu denizaltı ile muhrip geçtiğimiz aylarda
Süveyş Kanalı’nı geçerek Kızıldeniz’e girmişti. İsrail bu gösteriyle İran’a gözdağı vermişti. Türkiye, İsrail’i NATO çerçevesindeki hava tatbikatından çıkarırken, Yunanistan geçen yıl İsrail’e geniş çaplı bir ortak hava tatbikatı düzenlemişti. Bu tatbikata, İsrail’den kalkarak Yunanistan’a giden 100 İsrail savaş uçağı katılmış, İsrail bu yolla gövde gösterisi yapılmıştı.
2009’da Dünya’da Yaşanan Felaketler Büyük Okyanus’ta meydana gelen 8.3 şiddetindeki deprem, tsunamiyi tetiklemiş ve boyu altı metreyi geçen dev dalgalar yaklaşık 110 kişinin ölümüne neden olmuştu. Samoa adalarındaki tsunamiden sonra bir araç bir evin duvarına bu şekilde gömülmüştü Katolik kilisesinin yanında bulunan bina da tsunami yüzünden yıkılmış ve üç kişi hayatını kaybetmişti. Avustralya’daki büyük orman yangınından sonra adli tıp görevlileri enkazı araştırıyor. En az 131 kişinin öldüğü yangın hayvanlar için de tahrip edici oldu. Avusturalya tarihinde en çok can kaybının yaşandığı yangın olmuştu. Yangından sonra gökyüzünü yoğun bir duman kaplamıştı. Filipinler’deki Mayon yanardağı her an patlayabilir. Uydu görüntüsünde yanardağın bacasından sızan ince duman fark ediliyor. Mayon yanardağının 25 Aralık tarihinde çekilen görüntüsü. Yanardağ ağzından hafif patlamalar sonucu ortaya çıkan lavlar akıyor. Mayon yanardağı. Papua Yeni Gine açıklarındaki Manam Volkanı geçen yıl faaliyete geçmişti. Tonga açıklarındaki sualtı yanardağının patlaması. İtalya’nın L’aquila bölgesinde meydana gelen depremden sonra Santa maria Paganica kilisesinden bir görüntü. 2009’un en büyük sel felaketlerinden biri de İstanbul’da yaşandı. İkitelli Basın Ekspres yolunda sağanak yağış nedeniyle sel meydana gelmişti. En az 23 kişinin öldüğü felaketten sonra sulara kapılan servis aracında hayatını kaybedenlerle ilgili davada
geçtiğimiz günlerde iki tahliye gerçekleşti. Pekin’deki Mandarin Oriant Oteli’nde çıkan yangın, kentin en yüksek binalarından birini küle döndürdü. Almanya’da sarhoş bir sürücünün kullandığı araç 30 metre uçtuktan sonra bir evin çatısına konmuştu. Sürücü ağır yaralanmıştı. Çin’de meydana gelen kamyon kazasında dokuz kişi ölmüş 30 kişi de yaralanmıştı. Bir inşaat hatası nedeniyle Şangay’daki bir apartman bloğu yıkıdı. Endonezya’daki 7.6 şiddetindeki depremden sonra Padang şehrinde bulunan yıkılmış bir bina. Kaliforniya’da yaşayan çift, evlerinin 50 tonluk bir vinç tarafından ikiye ayrıldığını görünce şok geçirmişti. Honduras’ta bulunan Fransızlar tarafından 1963 yılında inşa edilen La Democracia köprüsünün 7.1’deki depremden sonraki hali. Çin’in Fashan kentinde devam eden bir otel inşaatı, çıkan yangınla birlikte cehenneme dönüştü. Amerika’nın Los Angeles eyaletinde bir benzin istasyonunda meydana gelen patlamanın büyüklü-
ğünü erimiş metal parçaları gösteriyor. Atlanta’daki Chattachoochee Nehri’nin taşmasıyla bu hız treni gibi birçok yapı sular altında kaldı. Malezya’daki selden kaçmaya çalışan insanlar ve hayvanlar bulabildikleri küçük bir kara paçasına sığınmış. ABD Kuzey Dakota’da taşan Kızıl Nehir, çevresindeki birçok alanı sular altında bıraktı. New York’taki Hudson Nehri’ne, pilotunun çabaları ile çakılmadan iniş yapan Amerikan havayolları uçağının yolcuları kurtarılmayı bekliyor. Los Angeles havalimanında yaşanan ilginç kazada bir uçağın motoruna kargo paketi sıkışmıştı. Japonya’nın Chiba havaalnında düşen FedEx kargo uçağına itfaiye ekipleri müdahale ediyor. Çin’deki hatalı yapılardan biri de, yaklaşık 200 metrelik bölümü çöken ve 4 kişinin ölümüne neden olan Zhuzhou kentindeki viyadüktü. Brezilya’nın Atlantik Okyanusu kıyılarında düşen Air France uçağında yaşamını yitirenlerden 228 kişiden biri de Türk arp sanatçısı Fatma Ceren Necipoğlu’ydu. Filipinler’i vuran Ketsana tayfunundan sonra, bir aile ölen yakınlarını böyle taşıyor. Tayvan’ın güneyinde gerçekleşen Morakot tayfunundan sonra oluşan sel, beş katlı bir oteli böyle yıkmıştı. 2009’un en ilginç fotoğraflarından biri, ABD Colorado’da yoldan çıkarak uçuruma yuvarlanan ancak bir kaya üzerinde asılı kalan minibüstü.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
3
Azerbaycan Milletvekili G. Paşayeva’dan Obama’ya Tepki Azerbaycan Türkleri, Türk coğrafyası içerisinde en ağır bedeli ödeyenlerdir Bir konferansa katılmak üzere Bursa’ya gelen Azerbaycan Milletvekili Ganira Paşayeva, TürkiyeErmenistan maçında stada Azerbaycan bayrakları sokmak isteyen Kamu-Sen Bursa Şubesi’ni ziyaret etti. Samimi bir havada gerçekleşen ziyarette konuşan Kamu-Sen Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, Türkiye’de oynanan Ermenistan maçı sırasında Azerbaycan bayraklarını stada sokmak için gayret gösterdiklerini hatırlattı. Kendileri için Türk bayrağı ile Azerbaycan bayrağı arasında bir fark olmadığını söyleyen Türkoğlu, “Siz aynı zamanda bizim de milletvekilimizsiniz. Türk dünyasının neresinde yaşanırsa yaşansın bütün sorunlarda tarafız. Mücadele etmeye devam ediyoruz” dedi. Azerbaycan Milletvekili Ganira Paşayeva ise dünyanın çeşitli Türk coğrafyalarında istenmeyen şeylerin yaşandığını ifade etti. Kıbrıs Türkleri’nin, İran Türkleri’nin, Irak’taki Türkmenler’in sorunları olduğunu ancak dünyanın duyarsız kaldığını anlatan Paşayeva, şöyle konuştu:
“Biz Karabağ bedelini niye ödedik? Çünkü Türkiye’nin karada Türk devletleriyle sınırının olmasını istemiyorlardı. Karabağ’ı zorla alıp Ermenistan’a verdiler. İnsanları da ‘Her zaman Türkiye’nin yanında yer alırlar’ diyerek zorla göçmen ettiler.”
“Azerbaycan Türkleri, Türk coğrafyası içerisinde en ağır bedelleri ödemiş toplumdur. Azerbaycan Türkleri bu bedeli iki asırdır ödüyor. Önce Osmanlı Devleti’nin ön kalesiydi sonra da Türkiye’nin ön kalesi oldu.” Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın aslında 1918 yılında Azerbaycanlılardan zorla alınarak verildiğini vurgulayan Paşayeva, sözlerini şöyle sürdürdü:
Nobel Barış Ödülü Almış Biri Nasıl Böyle Davranabilir? Paşayeva, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika ziyaretinde ABD Başkanı Barack Obama’nın tavrına da dikkati çekti. Paşayeva, şunları söyledi: “Türkiye Başbakanı, ‘Biz Ermenistan ile sınırı Karabağ sorunu çözülmeden açamayız’ diyor. ABD Başkanı ise sanki bu konu önemli değilmiş gibi bir tek söz söylemiyor. Konu anlatılınca konuşmuyor, soru sorulunca ise cevap vermiyor. Nobel Barış Ödülü almış biri nasıl böyle davranabilir? 21. Asır da bir ülke başka bir ülkenin yüzde 20’sini nasıl işgal edebilir?”
Avrupa Birliği’nde Müslüman Nüfus çoğalıyor AB’nin nüfusu son bir yılda 1,5 milyon artarak 501 milyon 260 bine ulaştı. Nüfus artışının 940 bini göç, 596 bini doğal yollarla gerçekleşti. AB istatistik kurumu Eurostat’ın son verilerine göre, 27 üyeli AB’nin en kalabalık ülkesi olan Almanya’nın nüfusu bu yıl içinde 245 bin gerileyerek 81 milyon 758 bine indi. 189 bin doğal nüfus kaybeden Almanya, 56 bin net göç verdi. 2009’da 282 bini doğal nüfus artışı ve 77 bini net göç olmak üzere toplam nüfus artışı 359 bin düzeyinde olan Fransa’nın nüfusu 64 milyon 710 bine ulaştı. Son bir yılda 221 bini doğal değişim ve 186 bini göç olarak nüfusu 407 bin artan İngiltere’de yaşayanların sayısı 2009 yılı sonunda 62 milyon 42 bine çıktı. Doğal nüfusu son bir yılda 31 bin kişi azalan İtalya ise 2009’da aldığı 383 bin göçmen sayesinde toplam nüfusunu 60 milyon 397 bine çıkarmayı başardı. AB’nin beşinci büyüğü İspanya 2009’da 180 bini
doğal artış ve 79 bini net göç olmak üzere nüfusunu 259 bin artışla 46 milyon 87 bine yükseltti. Son 1 yılda Polonya’nın nüfusu 28 bin artarak 38 milyon 164 bine çıkarken Romanya’nın nüfusu 32 bin gerileyerek 21 milyon 466 bine indi. 2009’da Hollanda 91 bin artışla 16 milyon 577 bine, Yunanistan
46 bin artışla 11 milyon 306 bine, Belçika 78 bin artışla 10 milyon 828 bine, Portekiz 10 bin artışla 10 milyon 637 bine ve Çek Cumhuriyeti 45 bin artışla 10 milyon 512 bine çıkarken, nüfusu 17 bin azalan Macaristan 10 milyon 14 bine geriledi. İsveç, son 1 yılda 92 bin artışla 9 milyon 348 bine ve Avusturya 18 bin artışla 8 milyon 373 bine ulaşırken Bulgaristan, 30 bin nüfus kaybıyla 7 milyon 577 bine indi. Küçük AB üyelerinde 2009 yılı nüfus değişimleri ise şöyle: “Danimarka 5 milyon 547 bin (36 bin), Slovakya 5 milyon 424 bin (12 bin), Finlandiya 5 milyon 351 bin (24 bin), İrlanda 4 milyon 451 bin (bin), Litvanya 3 milyon 329 bin (-21 bin), Letonya 2 milyon 249 bin (-12 bin), Slovenya 2 milyon 54 bin (22 bin), Estonya 1 milyon 340 bin (değişmedi), Kıbrıs Rum kesimi 802 bin (5 bin), Lüksemburg 502 bin (9 bin) ve Malta 416 bin (3 bin)”
Baba Malkoç Bey’in Mezarı Bulgaristan’da bulundu
Baba Malkoç Bey’in türbesi Bulgaristan’ın Gobraovo ile Lofça illeri arasında bir köyde ortaya çıktı Cüneyt Arkın’la özdeşleşen Malkoçoğlu, Türklerin Avrupa’ya düzenlediği akınlarda adı kahramanlık öykülerine konu olan tarihi bir karakter. Türk Tarih Kurumu ekipleri tesadüfen gün yüzüne çıkarana dek, Malkçoğlu ve ailesinin nereye defnedildiği bilinmiyordu. Baba Malkoç Bey’in türbesi Bulgaristan’da Gabrova ve Lofça arasında olan bir köyde ortaya çıktı. Türbenin etrafı ağaçlarla kaplı olduğundan ekipler mezarın Malkoç Bey’e ait olduğunu anlamakta zorlanmışlar. Ağaçlar budanıp türbenin içine girilince ortaya çıkan manzara onları da şaşırtmış. Türbeyi keşfeden üç kişilik ekipte yer alan, Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Neval Konuk, bölgede yürüttükleri envanter
çalışması sırasında köylülerin haber verdiği türbenin tanınmaz halde olduğunu söyleyerek, “içinde yüzlerce pet şişe ve bidon vardı.Temizlememiz
bir buçuk saati buldu” dedi. Neval Konuk ellerinde Malkoçoğlu’na ait sınırlı bilgiden ötürü mezarın kime ait olduğundan ilk etapta emin olamadıklarını, ancak Ankara’ya gelip araştırmaları yoğunlaştırınca mezar sahibinin kimliğini kesinleştirdiklerini belirtti. Bölgede Malkoç Bey dönemini yansıtan Osmanlı akıncılarına ait başka mezarlar da bulunduğunu söyleyen Konuk, Malkoç Bey’in o köyü askeri karargah olarak kullandığını da belirtti. Malkoç Bey’in oğlu ve Cüneyt Arkın’nın oynadığı kahraman Malkoçoğlu’nun mezarı ise Gebze’de bir türbe. Türk Tarih Kurumu’nun Bulgaristan’daki envanter çalışması sona erdi.. Pek yakında bu çalıştay kitap haline dönüşecek. Malkoç Bey’in türbesinin son hali de bu kitapta yer alacak.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler
Prof. Dr. Hayati Durmaz, Şumen’deki Tombul Camii önünde inceleme yaparken
Yönetim kurulu üyelerimizden İsmail Erdem ve Rafet Ulutürk, Doğu Türkistan Vakfını ziyaret etti.
Kırcaali merkezinde bulunan Ayşe Molla Çeşme’si önünde Prof. Dr. Hayati Durmaz.
Kocaeli Balkan Türkleri Day. Yrd. Dern. ziyaret
Afganistan Sosy. ve Güv. Bkn. Sn. Nurmuhammed Karkın ile birlikte
Balkanlar’da İnsan Haklarını Koruma Derneği Başkanı Dr. Akif Süleyman ile birlikte
Hanifi Çakır’a plaket verirken Sofya’da Prof. Dr. Hayati Durmaz
Tarih Penceresinden Rafet Ulutürk Bulgaristan’da Türk Öğretmenler Birliği - I Osmanlı imparatorluğu’nun önemle değerlendirdiği meselelerden birisi maarif meselesi olmuştur. Bu meselenin çözümlenmesinde, etnik gruplar arasında ayrıcalığa meydan verilmemiş, imparatorluk sınırları dâhilinde bütün milletler maarif meselesini garantiye bağlanmıştır. Mesela Bulgaristan’daki Bulgarların okulları, “Gabrovo Bulgar Lisesi”ne varıncaya kadar imparatorluğun maddi desteğiyle kurulmuş ve birer bilim ocağı haline getirilmişlerdir. Bulgar okullarına hazırlıklı öğretmen kadrosu sağlamak amacıyla her yıl yüzlerce Bulgar gencinin, İstanbul, Edirne ve İzmir’in çeşitli okullarında öğrenim görmeleri için bütün imkânlar sağlanmıştır. Türk, Bulgar ayırımı yapılmamış, hatta Bulgarlar tarafından faaliyetleri, eylemleri tepkiyle karşılanan ve “zararlı” görülen Bulgar aydınları (papaz, öğretmen, yazar, siyasetçi… vb) imparatorluğun göbeği İstanbul’a yerleşerek, Ruslar’ın kışkırtmalarıyla imparatorluk aleyhine faaliyetlerini bizzat İstanbul’da sürdürmeye başlamışlardır Rus-Türk savaşından sonra Bulgaristan Türkleri’nin. Maarif meselesi amaçlı olarak girdaba sürüklenmiştir. Türk aydınlarına maddi ve manevi baskılar uygulanmıştir. Geçici Bulgar iktidarı, türklerin maarif meselesine sahip çıkacağı yerde Türk düşmanlığını körüklemeye başlamışlardır. Bir avuç iman sahibi Türk Aydını, bütün baskılara karşı, Türk öğrencilerinin haklarını savunmaya, Türk okullarının varlığını ayakta tutabilmek için azami gayret göstermişlerdir. Fakat yeni ve zamanı için “çağdaş” öğretim sistemine götüren bütün yollar, yardımcı olabilecek bütün kalıplar merhametsizce kapatılmıştır. Türk okullarına maddi ve manevi destek, planlı-programlı öğretim, Türk öğretmenlerine devlet yardımı, ders araclarının sağlanması gibi yüzlerce mesele özellikle askıda bırakılmıştır. Bazı uyanık Türk aydınları bu ve bunabenzer konuların çözümünde, bilinçli bir örgüte ihtiyaç duymuşlarsada, XX yüzyılın başlarına kadar baskılar karşısında bunu pek gerçekleştiren ve bunlarında cesaretini kırmışlardır. Bulgaristan Türkleri’nin maarif meselesiyle ilgili cesaretli adımları ancak 1905 yılında atabilmişlerdir. Öncülük edenlerin başında Ali Fehmi Bey, Hafız Abdullah Meçik, Tahir Lütfü Bey, Ali Haydar Tner, Osman Nuri Peremeci, Ahmet İhsan gibi Türk aydınları gelmektedir. Bunların hepsi modern ve milli maarif yanlısıdır. Ali Fehmi Bey Rus-Türk savaşından sonra ailecek Türkiye’ye göç etmişlerdir. İstanbul’da Mülkiyede okumuş, İsviçre’de yüksek öğrenimini (Siyasal Bilimler) tamamlayınca yurda dönmüş. Kırklareli’nde bir lisede bir kaç yıl Fransızca öğretmenliği ve okul müdürlüğü yapmıştır. Daha sonra yine Bulgaristan’a dönmüş. Burda “Gayret” gazetesinde çalışmaya başlamış, daha sonra Filibe’de “Muvazene” ve “Ahali“ gazetelerini çıkarmasında öncülük etmiştir. Ali Fehmi Bey, 1907’den sonra diplomatik hayata atılmış, Afganistan’da ve Sofya’daki Türkiye elçiliklerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Gazeteciliği sırasında yazılarında, Bulgaristandaki Türk okullarının ıslahı, Türk Öğretmenler Birliğinin kurulması, eğitimin çağdaşlaştırılması gibi bircok önemli meselelerin çözümnüne gidilmesini savumuştur. Önce okullar arasında iletişim sağlanır. Kongre’ye gidilmesi konusunda müzakeresi yapılır. Bu insiyatiflerin idare ve denetim işlerini yüklenen “Tuna” gazetesi, ilk kongrenin 17-20 Temmuz 1906 tarihlerinde Şumnu’da yapılacağını bildirir ve bütün Türk öğretmenlerini bu kongreye davet eder. I. Kongre, çalışmalarına 17 Temmuz 1906 tarihinde Şumnu’da başlar. Fakat sıkı takibat sonucu bu kongreye ancak 25 öğretmen katılma cesareti gösterir. Ahmet İhsan Kongreye katılanların sayısı 25 olduğunu söyler fakat isim vermez. Hafız Abdullah kendi kitabında “Birkaç sene uğraştığımız halde Türk Mualimlerinden ancak 10-15 mualim toplayabildik. İlk kongremizi 1906 senesi Temmuz’da Şumnuda Saat Camisinin avlusunda yaptık, böylelikle Mualimler Cemiyetinin temelini etmış olduk. Kongreler 1-2 sene ara ile 1930 senelerine kadar devam etti.” diye yazar. Talim ve terbiye üyesi Ali Haydar Taner toplananların sayısı doğuru olarak 23 gösteriyor. Şumnu 1906 yılında I. Kongreye katılanların resimdeki sıralarına göre şöyle:
İlk sıra Önde-1.Şerafeddin Karnabat, 2.Emin Silistre, 3.Mehmet Şükrü, 4.Tahir Lütvi,Rusçuk; 5.Mehmet Talat, Şumnu; 6.Ali Haydar,Kızanlık; 7.Hafız Hasan,Filibe II.Sıra 1.Ahmet İhsan, Şumnu; 2.Hafız İsmail Hakkı, Razgrad; 3.Ali Riza,Rahovo; 4.Hüseyin Hulki,Şumnu; 5.Hafız Hasan,Vidin; 6.Mehmet Emin, Silisre; 7.Hüseyin Mazhar,Osmanpazar; 8.Talha Kemali,Filibe III.Sıra 1.Hasan Basri,Vidin; 2.Ziya,Sviştov; 3.Havız Ahmet, Silistre; 4.Ahmet Fethi,Şumnu; 5.Kazim Bey,Karnobat Toplantının gündemi:1.DerneğinTüzüğü;2.İçtüzük;3.Öğretmenlerin himayesi; 4.Mesleğin gelişmesi… Bulgaristan Türkleri tarihinde büyük önem arz eden kuruluşa Muallimin-i İslamiyye Cemiyet-i İttihadiyyesi adı verilir. Lom’da yapılan Kongre’de adı Türk Öğretmenler Birliği olarak kabul edilir. Devamı var
4
Gönül Penceresi Müjgan Deniz Altın Elbiseli Adam Şimdiye kadar Türk tarihinin ilk yazılı belgelerinin Orhun Abideleri olduğu biliniyordu. Ne yazık ki hala, bırakalım İlköğretim okullarını ve liseleri, üniversitelerimizde dahi bu aynı cehalet devam etmektedir. Hâlbuki 1969 yılında, Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın 50 km. kadar yakınındaki Esik Kurganı’nda ele geçirilen buluntular arasındaki bir yazıt, Türk tarihinin ilk yazılı belgesi olma hakkını kazanmıştır. O halde, neden bu cehalet hala devam etmektedir ve neden kendini tarihçi gören kimseler bu konuda sessiz kalmaktadır? Ne acıdır ki çok önemli olmasına rağmen, konu hakkında yazılmış tek bir Türkçe müstakil kitap yoktur. İşte biz de, bu hazin tablonun ortadan kalkmasında bir faydası olması için, hiç olmazda geçmiş ataların anısına, böyle bir araştırma yapmayı kendimize mecburi kıldık. Umarız ki bu acizane çalışmamızla gayemize ulaşabilmişizdir. Esik (Issık) Kurganı’nın Keşfi ve Buluntular 1. Esik (Issık) Kurganı’nın Keşfi 1969–1970 yıllarında, Kazak Bilimler Akademisi’nin, Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü’nün Arkeoloji bölüm başkanı Kemal Akişoğlu’nun yönetiminde kazılan, Alma Ata şehrinin 50 Km. yakınındaki, şimdiki Issık Kasabası’nda bulunan Esik Kurganı bir tesadüf sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bekin Nur Muhammedov, 61 yaşında, tarihçi. “Ben bir Nayman’ım (Bir Moğol kabilesi). Doğdum büyüdüm buralarda yaşarım.” diyor. “Az ileride bir fabrika var. 1969 yılında fabrikanın inşaatı devam ederken mezar ortaya çıkmış. Tarihçi olduğum için gelip bakmamı istediler. Ben oraya vardım ve mezarı ellerimle aralamaya başladım. Mezarların üzerindeki ağaçlar ateş görmüş gibi yanmadan kül haline dönüyordu. Altın Elbiseli Adam çıktığında parıltısından ve ışığından gözlerimiz kamaştı, bir süre bakamadık ona. Altın Elbiseli Adam’ın yanında, üzerinde yazılar olan bir de tas vardı. Elindeki yüzüğü ben taktım.” Daha sonraları durum yetkililere bildirilir ve kazı daha geniş çaplı olarak devam ettirilir. Cesedin altın zırhının ve çok sayıdaki altın eşyanın mezarda ele geçirilmesi kurganın soyulmadığını göstermektedir. Esik Kurganı’nın yapısı için şunlar söylenebilir: 7. metre derinliğindeki mezar odasının üzeri toprak-taş yığınıyla kapatılmıştı. Bu oda, diğer Hun kurganlarında olduğu gibi inşa edilmiştir. Kalın çam kütüklerinden yapılmış mezar odasının ölçüleri 3x2 metre ebadındadır. Odanın derinliği ise 1.20 metredir. Ancak, çam kütüklerinin içeriden yontularak düzleştirildiğini görüyoruz. Araştırmacıların açıklamalarına göre mezar odasının ahşap strüktürü dışında hazırlanmış ve sonra kazılan çukura indirilmiştir. Zeminden kurganın tepesine kadar olan yükseklik 9 metreyi, kurganın üzerindeki suni tepenin çapı ise 60 metreyi bulmaktadır. Öncelikle bu buluntuların hangi topluluğa ait oldukları meselesi tartışma konusu olmuştur. Kazıyı yapan Kazak- Türk arkeologları bu eserleri genellikle M.Ö. V-IV. Yüzyıllara ve Sakalara mal etmektedirler. Kazaklar kendi kökenlerini Türk olarak kabul ettikleri Sakalara dayandırdıkları için bu şekilde bir düşünceye varmışlardır. Yapılan çeşitli araştırmalar, eserlerin bozkır kültürüne mensup Türk veya en azından Türklerle akraba (ya da Türkleşmiş) bir kavim tarafından yapıldığına işaret ediyor. Yazının Göktürk kitabelerinin alfabesine benzerliği ve eserlerin mitolojik, ikonografik özelliklerinin Hun sanatına çok uygun oluşu nedeniyle, özellikle Türkiyeli Türk araştırmacılar bunları Hun eseri olarak nitelendirmişlerdir. Devamı gelecek sayıda
Bayram Ali Çeşmeci
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Kuruldu Orta Asya’dan Balkanlara kadar Türk-İslâm tarihi eserlerimizi ayağa kaldıracağız. Bakan Çelik, “Bu birim bir Koordinasyon merkezi olacak. Koordinasyon merkezi olacak bu birimde vatandaşlarımız problemlerini çok kapıya giderek değil, bir merkezden çözebilecekler. Bu birimde farklı ülkelere ait masalar oluşturuldu. Almanya masasında çalışan uzmanlar buradaki soydaşlarımızın karşı karşıya kaldığı problemler ile yoğunlaşacaklar. Sizler Ankara’ya geldiğinizde önce bu masaları ziyaret edecek ve her türlü problemlerinizi bu masalardaki uzman kişiler aktararak problemleriniz çözülecektir.” dedi. Bakan Çelik, ardından şöyle ekledi: “Yurtdışındaki soydaşlarımızın Türklere ve Türk Hükümetine gösterdikleri ilgi ve alaka ortada. Başbakanımız Şam’a gidiyor çok büyük ilgi ile karşılaşıyor. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar geniş bir coğrafyada ilişkileri olan bir devletiz. Biz fetihlerden bahsetmiyoruz. Bu coğrafyada yılların getirmiş olduğu
Bulgar Kültür Merkezi İstanbul’da
eserlerimiz var. Bu eserlerden TİKA vasıtası ile ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Yurtdışında 200’ün üzerinde projemiz devam ediyor. Orta Asya’dan Balkanlara varana kadar tarihi eserlerimizi ayağa kaldırmaya çalışıyoruz.”
Bulgaristan Vatandaşlığı Nasıl Geri alınır? • Seyahat-sağlık sigortası (istenilen vize süresini kapsayacak), • 2 adet arkası beyaz fon biyometrik fotoğraf (35x45 mm) yüz yüksekliği 35 mm olmalı, • Pasaport (geçerlik süresi en az 1 yıl) - Anne veya baba Bulgaristan Vatandaşı ise çocuklar nasıl Bulgaristan Vatandaşı olabilir? Çocuğun Bulgaristan Vatandaşı olabilmesi için Doğum Kâğıdı ve EGN Vatandaşlık numarası alması gerekiyor.Bunun İçin Gereken Evraklar Şunlardır: • Kaymakamlıktan Alınacak Apostilli Nüfus Kayıt Örneği • Kaymakamlıktan Alınacak Apostilli Çocuğun Doğum Kayıt Örneği (Formül A) • Kaymakamlıktan Alınacak Apostilli Evlilik Kayıt Örneği (Formül B) • İsim Denklik Belgesi Anne/ Babanın (Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nden) (İstanbul’da Bayındırlık Müdürlüğünden alınacak. (Beşiktaş’ta) Bu evraklar Sofya’ya Dışişleri Bakanlığına gidecek ve orada tercüme edilip noterden tastiklenip apostil olacak. Annenin veya babanın (hangisi Bulgaristan Vatandaşı ise) Liçna kartının olması gerekiyor. An-
nenin Bulgaristan’da kayıtlı olduğu yerden çocuğa doğum kâğıdı çıkacak onunla Bulgaristan’dan veya Türkiye’den Pasaporta başvuracak. - Eşlerden birinin Bulgaristan Vatandaşı olması durumunda Bulgar yasaları nezdinde evlilik nasıl yapılır? Bulgar Yasaları Nezdinde Evlilik İçin Gereken Belgeler: • APOSTİLLİ Evlenme Kayıt örneği (Formül B) BG’ye Dışişleri Bakanlığına Legalizatsiya için gönderiyor ve bağlı olduğu Bulgaristan’daki Belediye’den Evlilik Cüzdanı çıkartıyor. • Çift Vatandaş olan Eş tarafından hazırlanmış tam Adresi belirtilmiş Noter’den tasdikli eşi onunla oturabilir diye Taahütname (Deklaratsiya) alınır • Türk Vatandaşı olan eş adına Bulgaristan’da herhangi bir Bankada hesap açılır • Çift Vatandaş olan eşin Nüfus Cüzdanı (Liçna Karta) Fotokopisi • Pasaport (Geçerlilik Süresi en az 1 Yıl olacak) • 2 Adet Arkası Beyaz Fon Biyometrik mat fotoğraf Bu konu hakkında derneğimizin genel merkezinde bulunan Mümin Beye başvurabilirsiniz.
Mithat Paşa’nın Hayatı Kitap Oldu “Türk ve Bulgar halklarının ortaklaşa değer verdiği bir şahsiyetin Bulgar kamuoyu tarafından daha yakından tanınmasına hizmet edecek bu tür projelerin, halklarımızın birbirini daha iyi tanınmalarına ve anlamalarına hizmet ederek ülkelerimiz arasındaki dostluğun temellerini sağlamlaştıracağına inanıyorum.” Kitabın yazarı Teodora Bakırcieva, AA. muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 30 yıllık bir bilgi birikimi ve aylarca süren arşiv araştırmalarının ürünü olan kitabın ilk kez Bulgar okuyucularına Mithat Paşa’nın çok yönlü yenilikçi kişiliğini anlattığını söyledi. Osmanlı dönemindeki Bulgaristan’a ilişkin 6 eseri bulunan Bakırcieva, “Mithat Paşa sadece 4 yıl gibi kısa bir sürede Rusçuk kentinin simasını kökten değiştirerek, onu tam anlamıyla bir Avrupa kenti haline getirmiştir” diye konuştu. Bakırcieva, kitabın yayımlanmasında büyük katkısı olan Ziraat Bankası Sofya Şubesi Müdür Sezgin Bayar’a da teşekkür etti. Bakırcieva, Mithat Paşa’nın hayatıyla ilgili araştırma çalışmalarını sürdürdüğünü ve kitabın ikinci baskısında içeriğini daha da genişleteceğini söyledi.
Mahmutbey, İstoç, 43. Ada No: 42-44 Bağcılar İstanbul Tel: (0212) 659 36 46 Fax; (0212) 659 36 47 e-posta: info@tunaambalaj.com.tr web: www.tunaambalaj.com.tr
Prof. Dr. Hayati Durmaz
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı
Yeni Yıl Mesajı Şimdiye dek kaydedilen gelişmelerin yıllarca yükünü taşıyan nice çalışanlarımızın çabalarıyla bugünün gereksinimlerine uygun bir şekilde gelişmiş olup, geleceğine de umutla bakabilmekteyiz. Değişmeyen tek şey değişimdir ilkesini benimseyen, statüko ve bağnazlığa tartışmasız karşı çıkan Bultürk’ün yayın ekibi olarak, günümüzün çağdaş medya anlayışına en uygun bir şekilde elimizdeki olanaklarla okuyucularımız ile paylaşmaktayız. 2010 yılı bu açıdan bakıldığında Bultürk için tam anlamıyla bir atılım yılı olacaktır. Kurumumuzun, yönetiminin de kararlı desteğiyle gerek Türkiye’de, gerekse Bulgaristanda olmak üzere Avrupa’nın ve yerkürenin çeşitli bölgelerinde yaşayan Türklere alternatif bilgi kaynaklarının sunumunda yeni ufuklara yelken açacaktır. İnternet, Facebook, görüntülü haber gibi 21’inci yüzyılın başında akla gelmeyen iletişim kanallarına olanakları çerçevesinde ayak uydurmakta geç kalmayan Bultürk’ün doğru haber, güvenilir yorum ve kültürler arasındaki iletişime olumlu katkı gibi temel kurallarından taviz vermeden çalışmalarına devam edecektir. Okuyucularımızdan gelen her türlü öneri, eleştiri ve düşünceleri çalışmalarında bir ışık olarak değerlendiren Bultürk aldığı övgü mesajlarıyla da gurur duymaktadır. Bizler hiç kimsenin adamı değil, halkın hizmetinde onların huzur ve refahı için çalışmayı gaye edinen iyinin ve güzelin; adalet ve dürüstlüğün her zaman yanında olmayı gaye edinen bir kurum ve kuruluş olmayı ilke edindik. Halkımıza bu konuda içtenlikle söz veriyoruz. Bu duygularla yayın kurulumuz, okuyucularımıza ve tüm Türk Dünyasına 2010 yılında başta sağlık olmak üzere güzelliklerle, başarılarla ve mutluluklarla dolu günler diliyor, selam ve saygılarımızı sunuyoruz.
Bina, 1993 yılında yıkılan Bulgar okuluna tazminat olarak Türkiye tarafından temin edilen ve 848,5 metrekare alandan oluşan bir alana yapılacak. Binanın inşası ile Bulgaristan ticaretinin gelişmesi, Bulgaristan kültürü ve tarihi yerlerinin tanıtımı amaçlanıyor. İhaleyi kazanan şirket binayı kendi imkânları ile yapacak ve binanın bir kısmını, merkezin amacına uygun ve merkezin çalışmalarını zorlaştırmayacak şekilde 35 yıllığına kullanabilecek. Kültür Merkezi’nin bir kısmı Bulgaristan Ekonomi Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı tarafından kullanılacak. 3 katlı olması ve yer altı otoparkı olması beklenen binanın ihale sözleşmesinin yürürlüğe girmesinin ardından 60 ay içerisinde tamamlanması bekleniyor.
Türkan Bebek Tekrar Anıldı Türkan Bebek ölümünün 25. yılında Bulgaristan’da törenlerle anıldı.
Türkan derlerli benim adıma Tam ermiştim 1,5 yaşına El koymuştu zalim adıma Atlamıştım annemin sırtına Çekilmiştik Kirli’nin yoluna Olmaz böyle diye zoruna Hiç bakmadan sağıma soluma Kurşun sıkı verdiler alnıma
Türkan Feyzullah Kayalova-Kırcali (1983-1984)
Türkan bebek ve diğer demokrasi şehitleri için duaların okunduğu törene HÖH milletvekilleri Lütfi Mestan ve Ünal Tasim’in yanı sıra Kırcaali bölgesindeki Türk belediye başkanları ile Bulgaristan Müslümanları Yüksek Şura Başkanı Şabanali Ahmet de katıldı. 1991 yılında Türkan çeşmenin açılışına 50.000 kişi ve HÖH Lideri ile birlikte tüm kadrosuyla katılır iken bu gün 38 Milletvekilinden sadece 2’sinin orada olması neyin göstergesidir acaba… Yoksa geçmişi unutmamızı isteyenlerin oyunlarına alet olmaya başladığımızın göstergesi midir? Bulgaristan;da 26 Aralık 1984 tarihinde Bulgarisistan Türk’lerinin, isimlerinin zorla değiştirilmesi ve asimilasyon kampanyası girişimlerine karşı düzenlediği protesto gösterisi sırasında, Bulgaristanın askerleri ve milis kuvvetleri tarafından halkın üzerine ateş açılmıştı. Açılan ateş sonucu Musa Yakup ve Ayşe Hasan ile daha 17 aylık olan Türkan bebek vücutlarının çeşitli yerlerine isabet eden kurşunlarla ölmüş, 5 kişi de yaralanmıştı. Bulgaristan’da 1989 yılında demokrasiye geçiş sürecinin ardından, buraya bir anıt çeşmesi yapıldı. Türkan adının verildiği bu anıt çeşmesinde her yıl 26 Aralık tarihinde düzenlenen törenlerle anlıyor. Bu cinayeti işleyenler ise elini kolunu sallayarak insanlarımızın arasında gezmeye devam ediyorlar, demokratlar ise buna seyirci kalmaktadırlar. Acaba ne zamana kadar… Türkan Çeşme Sanki Allah kötü haberin müjdesini vermek istercesine, fırtınalı karlı bir kış günüydü. Mahsum ve günahsız Türk halkı kendi doğal haklarını savunmak için bir araya toplanmak peşindeydi. Tüm Türk halkı savaşa gidermiş gibisine çeşitli sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Biz Türküz Türk öleceğiz, Kahrolsun komunizım rejimi. Sanki mezarlardan Atalarımız sesleniyordu. Şimdiye kadar biz esir olmadık ve sizlerde olmayın, biz kırıldık ama ezilmedik. Bizlerde ezilmeye pek niyetli değildik nasıl olsa Türküz. Çocuklar, neneler, dedeler, babalar. Anneler bebeklerini beşeğe bırakıp koşuyordu. Zalim ve imansız Bulgar rejimi bunu anladı ve polisini, ordusunu bize Türklere karşı mobilize etti. Savunmasız ve masun kadın çocuk yaşlı halka vur emrini verdi. Vurulan kahraman canını ortaya koymuş Türk halkıydı. Ne yazık ki onların arasında Ayşa bacımız vardı insan, çocuk ve anne sevgisi ile dopdolu bir kadındı. Sevdiği bebeyini evde bırakamadı bağırına basıp beraber yürüdü, belkide bebeye kıyamazlar diye düşünmüştür. Ama malesef korkudan gözü kanlanmış bulgar polisi aksine kanlı silahını kaldırıp, annesinin bağırında olan habersiz Türkanı alnından vurdu. Bir anda dünya Ayşa bacımızın üzerine yıkıldı. Bebeyine baktı sanki Türkan’ımızın gözleri konuşuyordu. Anneciğim üzülme ben bir melek olarak cennet köşelerinde uçuyorum. Ayşa bacımız derin nefesini aldı bebeğini sırıl sımsak bağrına bastı yoluna devam etti. Türkan’ımızı bu dünyada edebiyen yaşata bilmemiz için ve Türk Milletinin esir düşmeyeceğine tüm dünyaya bir kere daha kanıtlamak için Türkan çeşme Anıtı yapılmıştır. Bu anıt Türklüğün, özgürlüğün, barışın simgesidir. Her yıl dönemi büyük mevlitler ve törenler binlerce insanın huzurunda kutlanmaktadır. Türk halkı olarak Türkan meleğimizle gurur duyuyoruz. Allah herkese nasip etmez böyle meleği. Her Türk insanın o kutlamalar anını yaşamasını ve Türkan meleğimizin cennetten gönderdiği o hayırlı suyu tatmasını gönülden dileriz. (Dr. Ayhan Boyacıoğlu)
Bulgaristan Türklerinin Sesi
5
Rusya, Bulgaristan’ı Vuracak Bulgaristanlıların Sorunları Ankara’ya iletildi
George Bush’un 2007’de gerçekleştirdiği Bulgaristan ziyaretinde “temelinin attığı” Vakıf, Amerikan diplomasisinin tanınan kurumlarından Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) yerine geçerek, ajansın Bulgaristan’daki etkinliklerini üstlenecek. Resmi açıklamalarda sözkonusu vakfın hukuk, girişimcilik, eğitim, kültür, tarım, arkeoloji ve tarihi mirası korumakla görevli sivil teşkilatlara maddi yardım sunacağı belirtiliyor. Diğer taraftan Amerika’nın Avrupa Ordusu (USAREUR) da Bulgaristan, Romanya ve Kosova öncelikli olarak psikolojik harekat için düğmeye bastı. CIA’nın paravan şirketi olduğu öne sürülen SOS International Ltd. (SOSi) isimli “tercüme” şirketi, USAREUR ile “Amerikan ordusunun Balkanlar başta olmak üzere Avrupa’daki diğer olası operasyonlarında medya desteği oluşturma” işi üzerine 40 milyon dolarlık ve 4 yıllık bir sözleşme imzaladı. Bulgaristan’daki Amerikan üslerinin ‘halkla ilişkiler’ etkinliklerini yürütmekte olan SOSi, Balkanlardaki faaliyet alanını da böylelikle genişletmiş oldu. ‘Özgür’ medya: Her yerde aynı SOSi’nin, Bulgaristan’ın ABD yanlısı medyasında giderek artış gösteren ‘düşman Rusya’ içerikli haberlerin “servisçisi” olduğu iddia ediliyor. Bulgaristan’da ‘Batı taraftarı’ yayın yapan Standart News gazetesi, Rusya karşıtı garip bir haberi manşete taşıdı. Rusya’nın Stratejik Füze Güçleri Komutanı Nikolay Solovtsov’un AFP’ye verdiği “Askeri-politik önderliğimizin Polonya, Çek Cumhuriyeti’ndeki füze başlıklarını ve diğer objelerini hedef almayacağını iddia edemem” içerikli bir demeci, “az bulunur bir yetenekle” çarpıtıldı. Solovtsov’un açıklamasında Polonya ve Çek Cumhuriyeti ibarelerinin yanına ‘ve diğer tür sistemlerini’ ekleyen Standart News gazetesi, ilgili haberine “Rusya, Bulgaristan’daki ABD Üslerini Tehdit Ediyor” yazdı.
Türkiyede yaşayan Bulgaristan Türklerinin önemli bir kısmını ilgilendiren ve ivedilikle çözülmesi gereken birçok sorunları vardır. Bunların tamamını bir kalem çözmek mümkün olmasa da, bir kısmının çözüme kavuşturulması aciliyet arzetmektedir, çünkü bu sorunların çözümsüz kalması veya zamana yayılması bireylerin hayatını derinden etkilemektedir. Bu nedenle Bakanlığınızın bu sorunlar üzerine eğilerek nmeticelendireceğine inancımız tamdır. Öncelik arzeden sorunları şöyle sıralayabiliriz: 1. Denklik ve çalışma izni; Zorunlu göç neticesinde Türkiyeye gelen ve yaerleşen soydaşlarımızın bu sorunları tamamen giderilmiştir. Ancak 1995 yılından sonra Türkiyeye gelerek yerleşen ve Türk vatandaşlığına giren soydaşlarımızın denklikleri halledilmiş fakat çalışamaz ibaresi konmuştur. Bu nedenle mesleklerinde çalışamamaktadırlar. Bu konuda derneğimize binlerce vatandaşımız ve dernek üyemiz müraacat etmektedir. Özellikle öğretmen göçmenler çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Bundan dolayı öncelikle öğretmenlerden başlayarak, yani mesleklerinde çalışma imkanı verilerek, aşama aşama konunun çözüme kavuşturulması gerekmektedir. 2. İkamet İzni; 1997 yılı sonuna kadar ülkemize gelen bulgaristan Türklerine ikamet izni verilmiş ve Türk vatandaşı olmalarına imkan tanınmıştır. Ancak bu tarihten sonra da ülkemize girişler devam etmiş ve şu anda onbinlerce Bulgaristan Türkü Türkiyede ikamet izni olmadan yaşamaktadır. Bir kısmına üç ve altı aylık tezkereler verilmiş ancak bunların sü-
Osman Keskioğlu ölümünün 20. yılında Sofya’da anıldı
Türk profesörün büyük başarısı Dünyada ilk kez bulunan bir minerali keşfetti. Adını dünya bilim tarihine altın harflerle yazdırdı. Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Sarp, Cenevre Üniversitesi ile 3 yıldır ortaklaşa yürüttüğü bilimsel çalışmalar sonucunda, Türk bilim tarihine önemli bir hizmeti sunarken, ADÜ’nün adını dünya bilim tarihine yazdırdı. ADÜ Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Sarp, Öğretim Görevlisi Hakkı Babalık ve Cenevre Üniversitesi’nden Prof. Dr. Radovan Cerny, mineroloji dalında çok önemli bir başarıya imza attı. Sarp, yaklaşık 3 yıl süren çalışmalar sonucundaismini Türk bilim tarihinin yanı sıra dünyada mineroloji konusundaaltın hafifler yazdırdı. 22 Üyeden 21’i “Evet” Oyu Verdi Prof. Dr. Halil Sarp ise Türk üniversiteler tarihinde ilk ve tek olmak üzere yeni bir mineral keşfi yaptığını, bu mineralin adına “Lapeyreit” adını verdiğini anlattı. Yapılan keşfin, dünyanın gelişmiş 22 ülkesinden üyesinin bulunduğu Uluslararası Mineraloji Birliği Yeni Mineral İsimlendirme ve Sınıflandırma Komisyonu’nca 31 Eylül’de 21 oyla kabul edildiğini, ancak ret oyu veren 1 üyenin de daha sonra ikna olarak bulduğu minerali “dünyada yeni bir mineral” olarak kabul ettiğini kaydeden Sarp, şöyle konuştu: “Artık dünya mineraloji literatüründe ADÜ tarafından yapılmış bir çalışmada yer almaktadır. Bu buluşum gelecekte teknolojinin gelişmesine zemin ve katkı sağlayacak. Bu mineral ileride teknoloji alanında kullanılacak. Mineralin nerede işe yarayacağı, bilim adamları tarafından daha sonra keşfedilecek.” Sarp, daha önceki yıllarda bulduğu bir başka mineralin, anjonik akım üretiminde teknolojik olarak yerini alacağını da sözlerine ekledi. Öte yandan, Prof. Dr. Sarp’ın başarısı ADÜ Senatosu tarafından da kutlandı. Senato Odası’nda yeni minareli tanıtan Sarp, ayakta alkışlandı.
releri uzatılmamıştır. Bu konumdaki soydaşlarımız büyük bir kısmı aileleri ile Türkiyeye yerleşmiş olduklarından Bulgaristan ile bağlarını tamamen koparmışlar ve bir daha geri dönerek Bulgaristana yerleşmeleri de mümkün görünmemektedir. Çocukları ise zaten bulgarca bilmediklerinden oraya intibak etmeleri de uzun zaman alacak ve hayatları heba olacaktır. Bu nedenle ülkemize yerleşmiş olan soydaşlarımıza ikamet ve çalışma izni verilmesi insanlarımızdaki gelecek kaygılarını ortadan kaldıracaktır. 3. Sosyal haklar; Bulgaristandan Türkiyeye göç eden soydaşlsrımızın sosyal haklsrı ile ilgili ciddi adımlar atılmış olmakla birlikte yetersiz kalınmıştır. Çalışma stajlarının aktarılması ve emeklilik ile ilgili konularda tanınan haklar 1991 yılına kadar Türkiyeye gelen ve Türk vatandaşı olan soydaşlarımızı kapsamaktadır. Böylece kanun dar bir çerçeveyi etkilemiştir. Halbuli 1991 yılından sonra ülkemize gelerek yarlaşen ve Türk tabiyetine geçen yüzbinlerce soydaşımız bulunmaktadır. Kanunun tüm soydaşlarımızı kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu konunun çözümü için Bulgaristan ile de görüşmeler yapılması gerekebilir. Ancak bu konu da ivedilikle halledilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, Bulgaristan Türklerinin Türkiyeye akın etmeleri onların suçu değildir. Sayın Bakanımızın yukarıda yer verdiğimiz konuların çözümü için gerekli çalışmaları başlatacağına gönülden inanıyor ve tüm faaliyetlerinde başarılar diliyoruz.
ransın programı şöyleydi:
Bulgaristanlı din alimi, mütefekkir ve yazar Osman Keskioğlu ölümünün 20. yıldönümü münasebetiyle Sofya’da gerçekleşecek olan “Osman Keskioğlu Hayatı, Fikirleri ve Eserleri” isimli konferansla anıldı. Sofya Yüksek İslam Enstitüstü ile Kültürel ilişkiler Derneği’nin düzenlediği konfe-
PROGRAM Oturum Başkanı: Prof. Cingiz Hakov 1. “Osman Keskioğlu’nun hayatı ve çalışmaları hakkında genel bir değerlendirme”, Vedat S. Ahmed - Başmüftü yardımcısı. 2. “Osman Keskioğlu’nun düşünce yelpazesi”, Doç. Dr. İbrahim Yalımov - Yüksek İslam Enstitüstü (YİE) Rektörü 3. “Osman Keskioğlu’nun Kur’an ilimlerine katkısı”, Dr. Sefer Hasanov - YİE Öğretim Görevlisi 4. “Osman Keskioğlu’nun Fıkıh Alanında Çalışmaları”, Dr. Mustafa Kelebek - YİE Rektör Yardımcısı 5. “Osman Keskioğlu ve Bulgaristan Türk Eğitim ve Basını”, Dr. İsmail Cambazov - Araştırmacı 6. “Osman Keskioğlu’nun Bulgaristan Türklerinin Kültür Tarihine Katkıları”, Basri Zilabid YİE Öğretim Görevlisi 7. “Şair ve Yazar Olarak Osman Keskioğlu”, İsmail Çavuşev - “Müslümanlar” Dergisi Başredaktörü 8. “Osman Keskioğlu’nun Şiirlerinden Bir Demet”
Diş Hekimi İsmail Alioğlu İsmetpaşa Mahallesi, Tuna Caddesi, Tophane Sokak No: 65 Kat: 2 Bayrampaşa / İstanbul Tel: (0212) 577 73 71 (0212) 577 25 20
16.12.2009 tarihinde gerçekleştirildi. Osman Kesikoğlu Kimdir? (Doğumu Burgas, 1907 - Ölümü Ankara, 1989) Burgas ilinin (Karınobat) kasabasına bağlı Rupça köyünde doğdu. Şumnu’da Medrese-i Aliy-ye’de okudu. Sonra aynı şehirde “Nüvvab”ın lise düzeyindeki bölümünü tamamlayarak âlî kısmına devam edip buradan mezun oldu. Başmüftülük ve Vakıflar İdaresi tarafından Mısır’a öğrenime gönderildi. Mısır’da Cami’u’l-Ezher’de okudu. 1940 yılında öğrenimini tamamlayarak Bulgaristan’a döndü. Şumnu’da “Nüvvab”ın lise bölümünde Türk edebiyatı, âli bölümünde de İslâm diniyle ilgili dersler verdi. Ders kitapları yazdı ve bunlarda yeni terimler kullandı. 1943’te Sofya’da Milli Kütüphaneye bağlı Şumnu Şerif Paşa Kütüphanesindeki eserleri tanzime memur edildi. 1950 tarihinde Türkiye’ye göç etti. Anavatanda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde mütercim olarak çalıştı. Ankara İlahiyat Fakültesinde öğretim görevlisi oldu. Diyanet İşlerinde görev aldı. Türkiye’nin sayılı din alimlerinden olan Osman Keskioğlu 1989 yılında Ankara’da vefat etti. Anayurt gazetesinde, Vakıflar ve İlahiyat dergileriyle Diyanet İşleri gazete ve dergisinde yüzden fazla makalesi basıldı. 66 eseri vardır. Bulgaristan Türkleri hakkında makaleler yazdı ve onların halk edebiyatıyla ilgili araştırmalar yaptı. Dilde sadeliği savunan Osman Keskioğlu, Türk Dil Kurumu üyesiydi. Bulgaristan’da olduğu gibi Türkiye’de de büyük hizmetlerde bulunan Osman Keskioğlu, sayılır din bilginlerinden biri oldu. Eserlerinin listesi Balkanlar’m Sesi Dergisinin 1989 tarihli (Sayı-4, Sf.; 33-34) sayısında verilmiştir. En önemli eserlerinden biri de: Bulgaristan’da Türkler-Tarih ve Kültür başlıklı eseridir ve Ankara’da 1985’te basılmıştır.
Altınsay Kuyumculuk Pırlanta siparişi alınır
Hüseyin Ata Eski Edirne Asfaltı No: 284 500 Evler / İstanbul Tel: 0212 617 64 29 e-posta: altinsaykuyumculuk@windowslive.com
Tarih Aynası İsa Cebeci Türkler Bulgarların Düşmanları mıdır? - II 43. sayıdan devam
Kadim Bulgarların sadece adını taşıyan çağdaş Bulgarların büyük çoğunluğu Osmanlı Türklerini, Türkiye ve Bulgaristan Türklerini en büyük düşmanlar olarak görürler ve bu duygularını her fırsatta belirtmekten çekinmezler. Bu iddiaları haklı mıdır? Türkler gerçekten de Bulgarların düşmanları mıdır? Bu soruya cevap ararken farklı yönlerden yaklaşarak bazı durumları açıklamaya çalışalım. Bulgar kültürünün içinde yetişmiş bir insan olarak yarım asra yakın bir zaman boyunca resmi ideolojinin, tarih ve siyasetin en sık dile getirdiği olgu “Osmanlı veya Türk Esareti”dir. Daha anaokulundan başlayarak yetişmekte olan kuşaklara “5 Asırlık Türk Esareti” teranesi ezberletilir, en aşağılayıcı ifadelerle “Osmanlı barbarlığı”, en coşkulu ifadelerle de “Bulgar halkının esarete karşı direnmesi ve mücadelesi” anlatılırdı. Bulgar çocuklarına kahraman bir halkın çocukları olma gururu, Türk çocuklarına da sömürgeci bir milletin ahfatları olma acısı ve kompleksi yaşatılmaya çalışılırdı. Bunda da başarılı oluyorlardı. Tarih derslerinde Osmanlı hakimiyeti konuları işlenirken aynı dersi dinleyen çocuklar arasında kavga ve dövüş çıkmasına dahi neden olunuyordu. Türk çocukları ne kadar yetenekli ve zeki olurlarsa olsunlar devlet hiyerarşisinde hak ettikleri yere ulaşamıyorlardı. Örneğin bir Türk orduda subay, üniformalı polis, vapurlarda amele, uçaklarda pilot, bakan, bakan yardımcısı, hatta bakanlıkta kapıcı dahi olamıyordu. Bu alanlar Türk asıllılar için yasak bölgelerdi. Olsa olsa sağlık ve eğitim bakanlıklarında doktor, öğretmen veya fabrikalarda teknik eleman veya mühendis olabiliyorlardı. Türk asıllı şoförler yurt dışına sefer yapamıyorlardı. Yönetim işleri ancak Türk bölgelerinde Komünist partisinin inayetini kazanmış Türk kökenlilere verilirdi.Türk gençleri hukuk, halklar arası ilişkiler, nükleer fizik, askeri okullara kabul edilmiyordu.Onların büyük çoğunluğu askerliklerini ise “suç emeği” (daha sonra inşaat ordusu adını aldı) ordusunda yapıyorlardı. Bunların “silâhları” çapa, kürek, kazma, keser, bel ve sairdi. Savaş meydanları uçsuz bucaksız mısır ve günebakan tarlaları, demir yolları, köprüler ve binalar, istihkâmları ise kanalizasyon lağımları ve çeşme kanalları idi. Bu açık ayrımcılıklar yüzünden kimse isyan etmiyor, kimse sokaklara çıkıp polis ve askere taş yağdırmıyordu. Türk insanı koyun gibi bir halk olup, kaderine razı oluyordu. Bulgar iktidarlarının her dediğini yapmaya çalıştığı halde onların güven ve teveccühüne bir türlü mazhar olamıyordu. Türklere karşı düşmanlıkları sosyalist dönemde olduğu gibi demokrasi yıllarında da hız kesmedi. Bu dönemde yeni çıkan partilerden bazıları, bilhassa V. Siderov’un ATAKA partisi Türk ve Türkiye düşmanlığını programının temeline oturttu. Bir taraftan kendi vatandaşları olan Türk kökenli Bulgar siyasetçilerine karşı iftira, yalan ve saldırı kampanyası yürütüyor, bir taraftan da Türkiye devletine karşı ateş püskürüyordu. Türk düşmanlığı gözlerini o kadar bürümüştü ki Bulgar halkının geleceğini göremiyor, ona bir kurtuluş yolu da gösteremiyordu. 2005 parlamento seçimlerinde 21 milletvekili çıkardığı halde bir buçuk yıl içerisinde bunların 10’unu kaybederek grubu 11 kişiye geriledi. Rövanşist duygularının etkisiyle Bulgaristan Meclisine “Ermeni Soykırımı”nın tanınması konusunda karar tasarısı sundu, ancak Hak ve Özgürlükler partisinin çırpınışları sayesinde tasarı reddedildi. Lâkin Ruse, Burgas, Yambol gibi şehirlerin belediye meclisleri “soykırım” projelerini kabul ederek Türk düşmanlıklarını açıkça ortaya koydular. Şizofren derecede Türkofob olan Volen Siderov, bu defa Türkiye’nin Trakya Bulgarlarına soykırım yaptığını dair zırvalar savurdu. Trakya’da malları kalan Bulgarlar için Türkiye Cumhuriyeti’nden 10 milyar dolar tazminat isteme konusunu gündeme getirdi. 2009 parlamento seçimlerinde yine 21 milletvekili çıkaran ATAKA partinsin lideri Siderov yeni sloganlar üretti: “Türkiye’nin AB’ne girişine Hayır!” “Türkiye Bulgaristan’a 500 senelik esaret için 50 milyar dolar ödesin!” Diğer taraftan da bu tazminat ödenmedikçe Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğini iddia etti. Oysa göç eden Türklerin Bulgaristan’da bıraktığı taşınmazların değeri yüz milyarların ötesindedir. Devam edecek
6
Kültür Nafiye Yılmaz Manavları Tanıyalım Manavlar dışa açılmayı pek tercih etmediklerinden uzun yıllar bu Müslüman göçmenlerle dahi evlilik yapmamışlardır. Manavlar geleneklerine bağlı olduklarından daha çok köy yaşamını tercih etmişlerdir. O yüzden şehirlerde manav sayısı daha azdır. Manavların Yaşadığı Yerler: Manavlar ağırlıklı olarak Marmara bölgesinde; Sakarya, Düzce, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Kocaeli, Balıkesir ve Çanakkale civarında yaşamaktadır. İstanbul’un Anadolu yakasındaki eski yerleşimlerden (bugün kentleşmiş eski köylerden) bazıları da (Şile, Ağva, Ömerli) Manav yerleşimleridir. Ayrıca; Tekirdağ, Manisa, İzmir, Antalya-Manavgat, Konya, Afyon, Uşak, Kütahya, Bolu, Ankara-Nallıhan, Bolu, Zonguldak, Kastamonu, Mersin, Isparta ve Yalova’nın birçok köyünde, kendilerini Manav olarak ifade eden Türkler yaşamaktadır. Ayrıca Güneydoğu Anadolu’nun Çermik ve Çüngüş ilçelerinde de Manavlar olduğu bilinmektedir. Manavların Yaşayış Tarzları - Manavların gelenek-görenek itibariyle ve yaşam biçimi itibariyle incelendiğinde, kültür bakımından Yörükler ile çok büyük bir farklılık olmadığı görülmektedir. Farklılaşma noktası, yerleşikliğin getirdiği özelliklerde görülür. Manav köyleri genelde düzlük ve ova yerleşmeleridir. Manav köyleri plansız ve gelişigüzel oluşmuş köylerdir. Genelde dağınık ve meydanı olmayan köylerdir. Evler derme çatmadır. Belirli bir plan yoktur. Köylerdeki ve evlerdeki plansızlık göçebe hayatın en büyük izleridir. Köyler genelde, her gelenin plansızca yerleştiği bir öbek şeklindedir, Güney Marmara’daki manav köyleri ile Antalya, Bergama ve Mersin civarındaki manav köylerinde gerekse Kastamonu manav köylerinde; “bengi”, “mengi” veya “bengü” adı verilen “Şaman” izlerinin bulunduğu ritüelleşmiş oyunlara rastlanmaktadır. Bu veri, Anadolu’daki Manavların ortak özelliklere sahip olduğu ve Orta Asya kültürüne sahip olduğunu göstermektedir. Manav köylerindeki “Eşikte yani kapıda oturulmaz”, “eşiğe basılmaz”, “yanan ateş söndürülmez” biçimindeki manav inanışlar, Şaman dönemini izlerini yansıtmaktadır. Manav köylerinde şehirlerde kullanılmayan eski öz-Türkçe sözcüklere de rastlanır: “bengi”, “bengü”, “mengü”, “künge”, “kiğiz”, “katun”, “yavuz”, “yavuklu”, “eybek”, “yaşmak”, “pörtlek”, “zorbek”, “aka”, “ani” gibi... Özellikle Eskişehir, Bilecik, Konya ve Sakarya manav köylerinde oyunlar Yörüklerde olduğu gibi “kaşık”la oynanmaktadır. Tüm manav köyleri dini açıdan “Sünni-Hanefi”dir.
Özel Balkan Rumeli Kalp Hastalıkları Merkezi Hasta muayenesi stent, efor testi, EKG
Dr. Servet Çelik Millet Cad. Adasaray Apt. No: 53/1-3 Fındıkzade / İstanbul Tel: 0212 585 32 31 (Pbx) 585 62 03 Fax: 0212 530 64 08
Berat Karadağ Gayrimenkul
Berat Karadağ Broker/Owner
Moda Cd. Moda Bostancı Sk. No: 42/2 Kadıköy/İstanbul Tel: (0216) 418 38 08 Pbx Fax: (0216) 418 32 22
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan uyruklu Bulgaristan’da öğrendiği oymacılık kredi kartı dolandırıcıları mesleğini 30 yıldır Türkiye’de icra ediyor yakalandı Bulgaristan’dan Eski bir kale evinin alt katında el emeği göz
zorunlu göç sonrası Türkiye’ye gelen BulgaristanlıİsmailÇavuş, dedesinden devraldığı oymacılık mesleğini 30 yıldır sürdürüyor. Antalya’nın Alanya ilçesine yerleşen İsmail Çavuş’un tek amacı; oymacılık mesleğini yaşatmak. Oymacılık ustası İsmail Çavuş, 1950 yılında Bulgaristan’ın Şumnu kentinde doğdu. Şumnu Güzel Sanatlar Akademisi’ne giderken bir yandan da dedesinin tarihi atölyesinde ağaçları oymaya ve şekiller vermeye başladı. Camilerin ve evlerin tavanlarına değişik şekillerde işlemeler yapan ünlü bir ahşap kaplama ve ağaç oyma ustasının torunu olan Çavuş, yıllarca dedesini hayranlıkla izleyerek sanatı öğrendi. Dedesinin atölyesinde sanatın bütün inceliklerini öğrenen İsmail Çavuş, onun, “Torunum sen anavatan Türkiye’ye git. Orada Türk gibi yaşa ve oymacılık sanatını sürdür.” vasiyeti doğrultusunda yıllarca İstanbul’da, daha sonra Alanya’da mesleğini icra ediyor.
nuru döken Çavuş, kısa sürede kalın çam ve katran tahtalarının üzerinde, çekiç ve keskileriyle ilmik ilmik nakış dokuyarak birbirinden harika eserler ortaya çıkarıyor. Üzerinde Arapça yazılı Mevlana, sevgi ve aşkı işleyen şekillerin bulunduğu tablolar, birbirinden ilginç ve güzel ağaç oyması ürünler ile ev ve cami tavan süslemeleri için hazırlanan eserler yapan İsmail usta, zamanla yurt dışından bile sipariş alıyor. Asıl mesleği restarosyon işleri olan Çavuş, kendi mesleğiyle ilgili iş bulamadığı için dede mesleği oymacılığı yaşatmaya çalıştığını söyledi. Şu anda yapmış olduğu ürünlere talebin çok fazla olduğunu dile getiren Çavuş, yaz aylarında birkaç otelde yapmış olduğu ürünleri sergileyerek satmaya çalıştığını kaydetti. Geçimini oymacılık sanatı ile sağladığını kaydeden Çavuş, ürünlere olan beğeni ve ilginin kendisini çok mutlu ettiğini ifade etti. BulgaristanŞumnu kentinden Türkiye’ye geldiğini anlatan Çavuş, ‘Türk kültürünü Alanya’da tanıtmaya çalışıyorum. Yapmış olduğum eserlere özellikle yabancılar büyük ilgi gösteriyor. Ürünlerden satın alan yabancılar, bu eserleri ülkelerine götürerek oymacılığın yaşamasını sağlıyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor.’ dedi.
Osmanlı hazineleri satışa çıkarıldı Osmanlı saray hazinelerinin açık artırma ile satışa sunulduğu müzayedede, iki önemli parça Sabancı Müzesi’ne gitti. Alif Art tarafından Esma Sultan Yalısı’nda düzenlenen, “Resul-ü Pürkerem” isimli müzayedede, antika ve çağdaş eserlerden oluşan toplam 450 eser satışa sunuldu.Müzayedede, 4 bin TL’den satışa sunulan Hafız Vahdeti’nin Zerendut Celi Sülüs levhası 22 bin TL’ye, 4 bin TL’den satışa sunulan Katipzade Mehmed Refi’nin Talik Kıt’a’sı 44 bin TL’ye, Sultan III. Selim’in fermanı 6 bin TL’ye, 40 bin TL’den satışa sunulan Yakut Müsta’simi Yolunda yazılmış Kuran’ı Kerim 50 bin TL’ye, 4 bin TL’den satışa çıkan Kanuni Sultan Süleyman’a ait 3 adet vakfiye 21 bin TL’ye, 35 bin TL’ye satışa sunulan Edirnekari tekke levhası 80 bin TL’ye, 3 bin TL’den satışa sunulan üç takım Osmanlı şehzade üniforması ise 28 bin TL’ye satıldı.Müzayedenin değerli eşya-
AB’de 2,4 Milyon Türk yaşıyor AB istatistik kurumu Eurostat, AB’de yaşayan 30,8 milyon yabancı ülke vatandaşı arasında en kalabalık grubun sayıları 2,4 milyonu aşan Türk vatandaşları olduğunu duyurdu. 500 milyonluk AB nüfusunun yüzde 6’dan fazlasını oluşturan yabancı ülke vatandaşları arasında Türkleri 1 milyon 727 binle Fas, 1 milyon 15 binle Arnavutluk, 621 binle Çin, 602 binle Ukrayna, 594 binle Cezayir, 570 binle Rusya, 512 binle Hindistan, 511 binle Ekvator ve 473 binle Sırbistan vatandaşları izliyor. AB’de 1 milyon 677 bin Rumen, 1 milyon 262 bin İtalyan, 1 milyon 197 bin Polonyalı, 965 bin Portekizli, 919 bin İngiliz, 773 bin Alman, 602 bin Fransız, 459 bin Hollandalı, 439 bİn İspanyol ve 431 bin Yunan diğer üye ülkelerde yaşıyor. Eurostat’ın 2008 yılı verilerine göre, AB’deki 2 milyon 419 bin Türk vatandaşının 1 milyon 830 bini Almanya’da, 221 bini Fransa’da, 109 bini Avusturya’da, 94 bini Hollanda’da, 40 bini Belçika’da, 36 bini Birleşik Krallık’ta, 29 bini Danimarka’da, 15 bini İtalya’da ve 10 bini İsveç’te yaşıyor. AB üyesi olmayan İsviçre’de ise 73 bin Türk vatandaşı bulunuyor. AB’de yabancı ülke vatandaşları Lüksemburg’un nüfusunun yüzde 43’ünü oluştururken bu oran Letonya’da yüzde 18’e, Estonya’da yüzde 17’ye, Kıbrıs Rum kesiminde yüzde 16’ya, İrlanda’da yüzde 13’e, İspanya’da yüzde 12’ye, Avusturya’da yüzde 10’a, Belçika ve Almanya’da yüzde 9’a, Yunanistan’da yüzde 8’e ve Birleşik KRallık’ta yüzde 7’ye geriliyor
ları arasında yer alan ve 260 bin TL’den satışa sunulan III. Selim dönemine ait Edirnekari çeyiz sandığı ise telefonla müzayedeye katılan bir sanatsever tarafından 270 bin TL’ye satın alındı.Müzayedede, 60 bin TL’den satışa sunulan Edirnekari bir çift fener 70 bin TL’ye, Osmanlı çeyiz sandığı 45 bin TL’ye, tuğralı gümüş gülabdan 26 bin TL’ye, 220 bin TL’den satışa çıkan kağıt üzerine sulu boya ve altın yaldız kullanılarak yapılan 29 adet Osmanlı Sultanının tasvir-i hümayunlarının yer aldığı koleksiyon 240 bin TL’ye, 75 bin TL’den satışa sunulan Mehmet Aziz Rifai Efendi’nin Hilye-i Şerif’i de 120 bin TL’den alıcı buldu.Müzadeyenin en pahalı eseri olan ve 450 bin TL muhammen bedelle satışa sunulan Sultan II. Beyazıd’a ait vakfiye 475 bin TL’ye, 20 bin TL’ten satışa sunulan “Dünya Hanedanları Seceresi” ise 42 bin TL’ye Hacı Ömer Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı Hüsnü Paçacıoğlu tarafından Sakıp Sabancı Müzesi için satın alındı.Müzayedede, türünün nadir örneklerinden, belgesel değeri yüksek bir eser olan ve 8 bin TL’den satışa sunulan Sultan V. Reşad’ın aşcı Mihailoğlu Tireli Nikola’nın idamını içeren fermanı da 20 bin TL’ye alıcı buldu
Banka ATM’lerine yerleştirdikleri düzeneklerden elde ettikleri bilgilerle, sahte kredi kartı basıp dolandırıcılık yapan Bulgaristan uyruklu 3 kişi yakalandı. İSTANBUL ATM’ye gizli kamera yerleştirirken güvenlik kamerasına takılan şüpheliler adliyeye sevk edildi. İstanbul Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürü Turan Odabaş tarafından yapılan açıklamaya göre, bazı kişilerin ATM cihazlarına kopyalama düzeneği yerleştirerek vatandaşların kredi kartı bilgilerini kopyaladığı ve bu kartlarla haksız kazanç elde ettiği öne sürülen bazı kişiler tespit edildi.Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürlüğü ekiplerinin, Güven Timleri ile birlikte düzenlediği operasyonda Fatih’te bir bankanın 2 ATM cihazına kopyalama düzeneği yerleştirdiği belirlenen Bulgaristan uyruklu 3 kişi yakalandı.Bu kişilerin kaldıkları otelde ve üstlerinde yapılan aramalarda, 1 dizüstü bilgisayar, 4 kredi kartı kopyalama düzeneği, 3 manyetik şerit kopyalama cihazı (Skimmer), 6 kredi kartı, 3 batarya şarj cihazı, kopyalama düzeneği yapımında kullanılan materyal ele geçirildi.Açıklamada, şüphelilerin kredi kartı kopyalamaya yarayan aparatları yurt dışında ürettiği ve bu düzenekleri memurların maaşlarını alındığı tarihler öncesi yoğun olarak kullanılan ATM cihazlarına yerleştirdiği belirtildi. Kopyalanan kredi kartlarının yurt dışında da kullanıldığı belirtilen açıklamada, 14 Kasım 2009’da benzer yöntemlerle dolandırıcılık yapan 3 şüphelinin çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandığı hatırlatıldı.Açıklamada, vatandaşların ATM cihazlarında işlem yapmadan önce kart giriş haznesinde yabancı bir aparat olup olmadığını kontrol etmeleri gerektiği belirtilerek, tuş takımı üzerinde kabarıklık olması durumunda da işlem yapmamaları istendi.Yetkililer, ATM cihazının üst kısmındaki aydınlatma bölümüne yerleştirilen ve orijinalinden ayırt edilemeyen, üzerinde bulunan çok küçük bir delikten kamera kaydı yapan aparatlar olduğunu anlatarak vatandaşın ATM’lerin bu bölümünü de elle kontrol etmesi gerektiğini söyledi.Vatandaşların ATM cihazında şifrelerini yazarken üstten ve yanlardan görülmeyecek şekilde perdeleme yapmasını tavsiye eden yetkililer, şüpheli bir durumla karşılaşılması durumunda banka görevlilerine ve polise haber verilmesi gerektiğini ifade etti.Emniyetteki işlemleri tamamlanan 3 şüpheli Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi.
AB, Bosna’yı terk edecek AB içindeki Bosna ihtilafı, Rusya’nın bastırmasıyla iyice su yüzüne çıktı. Bosna Hersek konusunda Avrupa Birliği ülkeleri arasında bölünme yaşandığı ve bazı ülkelerin Rusya’nın tezlerini kabul etmeye başladıkları ileri sürüldü. The Financial Times’ta Tony Barber imzası ile yazılan bir köşe yazısında, Fransa, Almanya ve İtalya gibi AB ülkelerinin Bosna konusunda Rusya’nın yanında yer almaya başladıklarına dikkat çekildi. Rusya, geleneksel olarak Sırpların yanında ve 1992-95 savaşını sona erdiren Dayton Anlaşması kapsamında Bosna işlerinden sorumlu olarak kurulan Yüksek Temsilcilik Ofisi (OHR)’nin görev süresinin uzatılmasını istemiyor. Dayton anlaşmasını gözeten Uluslararası İdare Kurulu’nun bir ay içinde yapacağı toplantıda AB’nin Rusya’nın yanında ve ABD’nin karşısında bir formülü kabul etmeye zorlanacağı ancak bunun mümkün olmayacağı tahmin ediliyor. İngiltere ve Avrupa’nın merkezinde ve doğusundaki eski komünist ülkelerin böyle bir formüle izin vermeyecekler. Bu durumda, Avrupa Birliği’nin Bosna konusunda ortak bir dış politika belirlemesi bir problem haline gelecek. Avrupa Birliği’ndeki 27 ülke Bosna konusunda bölünmüş durumda. Fransa, Almanya ve İtalya Rusya gibi düşünerek OHR’nin artık fonksiyonunu yitirdiğini ve tamir edilemeyecek vaziyette olduğunu düşünüyor. OHR’nin yetki süresinin uzatılmasını isteyen Washington, Bosnalı Sırp lideri problemin kaynağı olarak görüyor ve Bosna’nın bir daha istikrarsız bir ortama dönmesini arzu et-
miyor. Rusya’nın Gürcistan’ı Ağustos’ta işgali Avrupa’da tartışmalara yol açtı. Bir çok Avrupa Birliği ülkesi Kremlin ile ilişkileri mümkün olan en kısa zamanda saygın bir şekilde düzeltmek istiyor. Avrupa’nın güvenliği için Bosna-Hersek’in geleceği çok önemli. Tony Barber’e göre, şu anda Avrupa Birliği’ndeki bir çok ülke Bosna konusunda Moskova gibi düşünüyor. Bosna’da başlıca iki etnik grup yer alıyor. Müslüman Boşnaklar ve Sırplar. Geçen hafta sonu yapılan yerel seçimlerde, iki grubun birbirlerinden iyice koptukları anlaşıldı. Avrupa Birliği’nin Bosna’daki etkisi devamlı azalıyor. Çünkü bölgesel gayretler daha çok Sırbistan ve Kosova problemi üzerine yoğunlaşmış durumda. Bir AB yetkilisi, “Bosna’daki siyasi durum iki yıl öncesine göre daha kötü. Bunu değiştirme imkanımız da iyi darbe almış durumda.” dedi.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
7
Müslüman bir devlet Avrupa’ya hükmedecek Arınç, Bulgar gazetecileri Bulgaristan’da halkın büyük bölümü, bu yıl yeni bir dünya savaşı çıkacağına inanıyor. Bulgarların yüreğine 3. Dünya Savaşı korkusunu salan ise öngördüklerinin çoğu gerçekleşen ünlü Bulgar kâhin Baba Vanga’nın (Vanga Nine) son kehaneti. 1996 yılında vefat eden ve görme engelli olan Bulgaristan’ın Nostradamus’u ölümünden kısa süre önce, 2010 yılında tüm dünyayı saracak korkunç bir savaş çıkacağını ileri sürmüş ve şöyle demişti: “2010 yılında aralarında Hindistan’ın da bulunduğu 4 Asya ülkesinin liderlerine suikast düzenlenecek. Bu suikastlar büyük yankı uyandıracak ve 3. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olacak. Kasım ayında başlayacak olan 3. Dünya Savaşı 2014 yılına kadar devam edecek.” Gerçek adı Vangeliya Pandeva olan Baba Vanga, 31 Ocak 1911’de bugün Makedonya topraklarında bulunan Strumitza köyünde dünyaya geldi. 16 yaşındayken bir fırtına sırasında yıldırım çarpması sonucu görme yeteneğini kaybeden Baba Vanga, bu tarihten sonra Orta Çağın ünlü kahini Nostradamus gibi, sonradan gerçek olan kehanetlerde bulunarak, uluslararası üne kavuştu. Hayattayken kehanetleri Bulgar hükümeti tarafından kaleme alınarak saklanan Baba Vanga’nın söylediklerinin büyük bölümü doğru çıktı. Baba Vanga, Bulgaristan’da 1989 yılında devrilen eski komünist diktatör Todor Jivkov dahil çok sayıda devlet adamını kehanetleri ile etkiledi. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi lideri Adolf Hitler tarafından bizzat ziyaret edilen, Rus gizli servisi KGB’nin bile tavsiyeler aldığı Baba Vanga, 1996 yılında 84 yaşında hayata veda etti. NELERİ BİLDİ; Baba Vanga’nın kayıtlara geçen, gerçekleşmiş kehanetlerinden bazıları şöyle: “İki çelik kuş kulelere çarpacak, gökyüzü aydınlanacak” (11 Eylül saldırıları) “Kursk su altında kalacak, bütün dünya arkasından ağlayacak” (2000 yılında 118 Rus askerine mezar olan denizaltının adı) “Vladimir’in (Putin) zaferi dünyada her şeyi etkileyecek” “İklimler değişecek” (küresel ısınma) “Amerika’nın 44’üncü başkanı siyah olacak. Siyahi liderin gelmesinden kısa süre sonra ülke büyük bir ekonomik krize girecek, dünyaya barış değil, felaket getirecek”
Bulgar milliyetçilerinin derdi Makedonca’yla Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Makedonya’nın AB ve NATO üyeliği konusunda uygulanan kriterleri yerine getirmesini büyük bir titizlikle takip ettiklerini, “AB ve NATO üyeliğinin sadece bir imtiyaz değil, aynı zamanda sorumluluk olduğunu” söyledi. Borisov, parlamentoda, “Düzen, Meşruiyet ve Güvenlik Partisi” (RZS) lideri Yane Yanev’in “Bulgaristan’ın Makedonya politikası” ile ilgili sorusunu yanıtladı. Bulgaristan olarak Makedonya’daki tüm gelişmeleri yakından izlediklerini belirten Borisov, AB üyelik kriterlerini yerine getiren bir devletin kasti olarak AB’yi kandırma şansının olmadığını söyledi. Borisov, “NATO ve AB üyeliği sadece bir imtiyaz değil, aynı zamanda sorumluluktur. Makedonya’nın da bu sorumluluğun bilincinde olduğunu umuyorum” dedi. Borisov, Makedon dilini Bulgarcanın bir lehçesi olarak gören bazı çevrelerin sadece bu yüzden Makedonya’nın AB üyeliğine karşı çıkmasının da yanlış olduğunu söyledi. Bulgaristan’ın dil konusunda Makedonya ile 1999 yılında bir protokol imzaladığını hatırlatan Borisov bu protokolun geçerliliğini koruduğunu belirterek, “AB’ye katıldığında Makedonya’nın resmi dilinin AB’nin resmi dilleri arasında da yer almasını bu protokola dayalı olarak kabul edeceğiz. Görüşümüz değişmeyecektir” diye konuştu. RZS lideri Yane Yanev ise Borisov’un görüşüne katılmadığını bildirdi. Yanev, “Strimetza, Radoviş ya da Üsküp’teki kuzenlerimle farklı dil konuştuğumuzu kabul edemem. Hepimiz Bulgarca konuşuyoruz. AB’nin resmi dilleri arasında Makedonca diye bir dil yer alamaz” dedi. Bulgaristan’da milliyetçi çevreler, Bulgarcanın bir lehçesi olduğunu ileri sürdükleri Makedoncayı ayrı bir dil olarak kabul etmiyor.
Gelecekte Neler Olacak? Baba Vanga’nın ölümünden önce kayıtlara geçirilen kehanetlerine göre gelecekte insanoğlunu zor günler bekliyor. Kanserin dalga dalga yayılmasından komünizmin dönüşüne kadar birçok konuda öngörüde bulunan Baba Vanga, 2012’de kıyametin kopmasından korkanlara da iyi haberler veriyor. Çünkü Baba Vanga’ya göre, dünyanın sonu 3797 yılında gelecek. Baba Vanga’nın gelecek ile ilgili kayıtlara geçmiş bazı kehanetleri ise şöyle: “2011 – Radyoaktif dalgaların yoğunlaşması nedeniyle hayvan ve bitkiler yok olma noktasına gelecek. Müslüman ülkeler kimyasal silahlar kullanacak” “2014 – İnsanlığın yarısı kanserle boğuşacak” “2016 - Avrupa’nın nüfusu azalacak” “2018 – Dünyanın yeni hakimi Çin olacak” “2043 – Müslüman bir devlet Avrupa’ya hükmedecek” “2046 – Hastalıklı her organın yerine yenisi yapılacak” “2076 – Bütün dünyada sınıfsız bir komünizm sistemi yerleşecek” “2088 – Bütün hastalıklar birkaç saniyede tedavi edilecek” “2097 – Kimse yaşlanmayacak” “2167 – Yeni bir din gelecek” “2304 – Ay’ın tüm sırları çözülecek” “3797 – Dünyanın sonu gelecek. İnsanoğlu başka bir gezegene göçecek ve yeni bir hayat başlayacak”
kabul etti
Başbakan Vekili, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün organizasyonu kapsamında Bulgaristan’dan gelen basın heyetini kabul etti. Arınç, Başbakanlık Merkez Bina’daki makamında gerçekleyen kabulde yaptığı konuşmada, konuk heyetin Türkiye’ye ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün zaman zaman Türkiye’yi tanımak ve bazı konuları görüşmek açısından böyle organizasyonlar yaptığını ifade eden Arınç, bu toplantıların çok faydalı olduğunu kaydetti. Bundan önce 5 yıl TBMM Başkanlığını yaptığını hatırlatan Arınç, o dönemlerde Bulgaristan’da görüştüğü devlet kademesindeki kişi ve ziyaret ettiği şehirler hakkında konuk gazetecilerle sohbet etti. Arınç, şunları söyledi: “Biz Bulgaristan ile geçmişten bu yana olan iyi ilişkilerimiz her zaman güçlendirmek isteriz. Çalışmalarımız, her seviyede parlamento olsun, hükümet olsun eskiden olduğu gibi devam edecektir. Biz demokrasiye inanıyoruz. Demokraside halk iradesi önemlidir.’’ Türkiye’nin Bulgaristan’ın NATO üyeliğine çok açık destek verdiğini ifade eden Arınç, Bulgaristan’ın aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasına da çok memnun olduğunu sözlerine ekledi.
Türk lehçelerle yeni yıl kutlaması Yeni yılınız kutlu olsun (Türkiye); Yeni iliniz mübarek olsun. (Azercbaycan); Canga cılıngız kuttı bolsın. (Kazak); Canga cılıngız kutu bolsın. (Kıgız); Yengi yılıngız mübarek olsun. (Özbek); Teze yılınızı gutlayaarın. (Türkmen); Yengi yılıngızğa mübarek bolsun. (Y.Uygur); Canga cılıngız kuttı bolsın (Karakalpak); Sezne yanga yıl belen teabrik item. (Tataristan); Yanı ılınız kaırlı olsun (Kırım); Hezze yangı yıl menen kotlayım (Başkurt); Cangngı cılğıznı alğışlayma (Karaçay-Balkar); Yana yılınız men (Nogay); Yangı yılınız kutlu bolsun (Kumuk); Yeni yılınızı kutlerim (Gagauz); Sizni yanhı yıl bıla kutleyymın (Karay/Karaim); Naa çılnanga alğıstapçam şirerni (Hakas); Caa çıl-bile bayır çedirip or men (Tuva); Slardi cangı cılla utkup turum (Altay); Naa çıl çakşı polzun (Şor); Senel sul yaçepe salamlatap (Çuvaşça); Ehingi şanga cılınan ağardeliibin (Yakutça)
Haklarınızını biliyor musunuz? İnsanca Yaşama Hakkı: İnsanca yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahipsiniz. Size hiç kimse işkence ve eziyet yapamaz; insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamazsınız. Hürriyet Hakkı: Kişi hürriyete ve güvenliğine sahipsiniz. Bu hürriyet ve güvenliğiniz, kanunlarla belirlenen tutuklama, göz altına alma, ıslah evine gönderme ve resmi müessesede gözlem altına alınma hallerinin dışında hiçbir kişi veya kuram tarafından ihlal edilemez, kesintiye uğratılamaz. Yasa tarafından belirtilmeyen gerekçelere ve usullere dayanılarak özgürlüğünüz kısıtlanamaz. Bu en tabii hakkınız, bunu sağlamak da en önemli görevimizdir. Tutuklanma Nedenini Öğrenme Hakkı: Kanunlarla belirlenen usul ve esaslar doğrultusunda; tutuklanma sebebinin en kısa zamanda tarafınıza bildirilmesi, haklarınızın neler olduğunun anlatılması ve tutuklandığınızın yakınlarınıza bildirilmesi zorunludur. Yakalanmanız veya tutuklanmanız durumunda en kısa sürede hakim önüne çıkarılmanız, tutuklanmanız veya yakalanmanızda kanuna uygun olmayan bir unsurun varlığında hemen serbest bırakılmanızı sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahipsiniz. Özel Hayatın Gizliliği Hakkı: Özel hayatınıza ve aile hayatınıza saygı gösterilmesini isteme hakkına sahipsiniz. Özel hayatınızın ve aile hayatınızın gizliliğine dokunulamaz. Kanunlarla belirlenen esaslara göre verilen arama kararları bu konuda bir istisnadır. Konut Dokunulmazlığı Hakkı: Konut dokunulmazlığı en tabii hakkınızdır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilen hakim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet Savcıları ve onların yardımcıları sıfatıyla emirlerini yerine getirmeye memur olan Güvenlik Güçleri dışında hiç kimse konutunuza giremez, arama yapamaz ve buralardaki eşyanıza el koyamaz. Avukat İsteme Hakkı: Herhangi bir suçlamayla yakalanmanız veya göz altına alınmanız durumunda; soruştur-
manın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla avukatın hukuki yardımından faydalanma hakkına sahipsiniz. Zabıta amir veya memurlarınca yapılan sorgu işleminde ancak bir avukat bulundurabilir, sonraki savunmalarda ise ancak üç avukat bulundurabilirsiniz. Hangi makam veya kişi tarafından yapılırsa yapılsın soruşturmanın her safhasında avukatınızın sizinle görüşmesi, ifade alma ve sorgu müddetince yanınızda bulunup, hukuki yardımda bulunması engellenemez veya kısıtlanamaz. Maddi yetersizliklerden dolayı avukat seçebilecek durumda olmamızın halinde ise ‘Barolar Birliği’ tarafından görevlendirilecek bir avukatın hukuki yardımından ücretsiz faydalanabilirsiniz. Delil Toplatma Hakkı: İfadenizin alınması veya sorgunuz sırasında üzerinizde yoğunlaşan şüpheden kurtulmak gayesiyle belirteceğiniz konularda somut delillerin toplanmasını talep edebileceğinizin ve aleyhinize olan şüpheleri ortadan kaldıracak somut delilleri ileri sürme hakkınızın olduğunun da hatırlatılması zorunludur. Geçersiz İfade Hakkı: Herhangi bir nedenle alınan ifadenin özgür iradenizle alınmış ve aynı doğrultuda kayıtlara geçirilmiş olması zorunludur. İradenizi baskı altına alma, kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, araçlar vasıtasıyla cebir ve şiddet uygulama gibi iradeyi bozan, istenmeyenleri söylemek zorunda bıraktıran bedeni veya ruhi zorlama ile kanunlara aykırı herhangi bir eylem yapılamaz. Kanuna aykırı menfaat vaat edilemez. Bu tür yasak yöntemlerle elde edilen ifadeleriniz rızanız olsa da delil olarak değerlendirilemez. Susma Hakkı: Zabıta amir ve memurları ile C. Savcısı tarafından ifade alınma ve hakim tarafından sorguya çekilmede; ne ile suçlandığınızın açıkça belirtilmesi, isnat edilen suçlamayla ilgili olarak açılamada bulunmamızın (yani susmanızın) kanuni haklarınızdan olduğunun hatırlatılması da zorunludur.
Tarih ve Dil Rıdvan Tümenoğlu Türk Yazı Devrimi ve Bulgaristan Türkleri - II Bulgaristan Türkleri arasında yani alfabe ile ilgili birinci problem bu eğitim sorunuydu ve bunun çözümü ilk başta halledilmesi gereken konuydu.Bunun dışında bu dönemde Bulgaristan’da Türkler tarafından çıkartılan gazetelerin yanı sıra yayımlanan kitapların hangi alfabeyle yayınlanacağı konusu tartışıyordu. Nitekim bu dönemde Bulgaristan’ın değişik bölgelerinde Türkler tarafından çok sayıda gazete yayınlanıyordu. Bunun dışında Bulgaristan Türklerinin eğitimi için gerekli olan kitaplarda Bulgaristan’da basılıyordu. Bu bağlamda düşünüldüğünde Bulgaristan’da yeni Türk Harflerinin kullanılması ile ilgili konular iki temel başlık altında toplanmıştır. 1) Bulgaristan’daki Türk Çocukların Eğitimi 2) Bulgaristan’daki Türkçe neşriyatın hangi alfabe ile yapılacağı 1) Bulgaristan Türklerinin Eğitiminde Yeni Türk Harflerinin Kullanılması Türkiye’de Harf değişimi tartışılmaya başlandığ dönemlerde Bulgaristan’da bir milyon civarında Türk bulunuyordu. Bu Türklerin, 1700 kadar ilkokulu, 40 kadar ortaokulu, birde öğretmen okulları vardı ve bunlarda 60 bin öğrenci öğrenim görüyor ayrıca 2000’den fazla öğretmen görev yapıyordu. Bulgaristan Türklerinin Eğitim öğretim faaliyetlerinin büyük ölçüde Türk Öğretmenler Birliği tarafından organize edildiğini yukarıda açıklamıştık . Bu cemiyet Türkiye’de harf değişikliğine gidileceğini duyar duymaz hemen bu konudaki faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Türk Öğretmenler birliği, daha Türkiyede yeni alfabe kullanılmaya başlanılmadan önce 16 Temmuz 1928’de Lom kasabasında toplanan 19. Kongresinde Türkiye’de yeni yazıya geçilir geçilmez, Bulgaristan Türk okullarında yeni Türk harfleri ile öğretime başlanmasına karar vermiş ve bunu 3/32numaralı tamimi ile halka açıklamıştır. Türk Öğretmenler Birliği bir tarftan bu yeni harflere geçilmesi ile ilgili altyapı çalışmaları yaparken bir taraftan da Öğretmenlere yeni harflerin öğretilmesi için kurslar açmıştır. Bununla da yetinmeyen ve bu görevi oldukça ciddiye alan Öğretmenler Birliği, Bulgaristan’daki Türk öğretmenlere yeni harfleri öğretmeleri için Türkiye’den geçici olarak öğretmen istemişler ve birkaç Türk öğretmeni bu amaçla Edirne’ye kursa göndermişlerdir. Diğer taraftan da Bulgaristan’da yayınlanan gazeteler aracılığı ile harfleri tanıtıcı ve öğretici yazılar yayımlamaya başlamıştır. Türk Öğretmenler Birliği bu çalışmalarının yanı sıra yeni harflerle ders kitabı yayınlamak ve bunları ders yılının başına yetiştirmek için bünyesinde bulunan öğretmenleri görevlendirmiştir. Bu görevle görevlendirilen Filibeli öğretmenlerden Ahmet Şükrü Bey, yeni harflerle “Bulgaristan Türk mekteplerine mahsus” bir Türk Alfabesi hazırlamış ve 1928 yılı içinde Hasköy’de “Çikago” basımevinde bastırmıştır. Basılan bu alfabe ile Türk okullarında eğitime başlanmış ve çocukların bu yeni alfabeyi kısa zamanda öğrenmesi sağlanmıştır. Yeni Türk alfabesi Bulgaristan Türkleri arasında beklenenden fazla bir ilgi görmüş ve sahiplenilmiştir. Bu durum Bulgaristan’da iki farklı grubu rahatsız etmiştir. Bu gruplardan birisi Bulgaristan’daki Türk Müftülüğüne bağlı eğitim yapan medrese hocaları ve bu medreselerin etrafında toplanan bir kısmı da Türkiye’den kaçarak Bulgaristan’a terleşen gericilerdir. Bu gericiler gerçekleştirilen alfabe değişikliği ile birlikte kendileri revaçtan düşmüşler ve toplum üzerindeki etkileyiciliklerinin azalmasından dolayı yeni alfabeye karşı çıkmışlarıdır. Diğer bir söylemle, alfabe değişikliği ile ilgili yukarıda da temas edildiği gibi oluşacak psikolojik değişim ile birlikte alışılagelmiş olan cemaat toplumu özelliğinin kalkmasından ve toplum üzerindeki imtiyazlarından dolayı rahatsızlık duymuşlardır. Devamı gelecek sayıda
Evitan Çakır Diş Hekimi Yıldırım Mah. Ali Fuat Başgil Cad. No: 31 Kat: 1 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 479 26 40
8
Bulgaristan’a Bakış
Mümin Topçu Özgür ve Hür Olmanın Bedelleri Bu kış soğuk geçmiyor, fakat bizleri ilgilendiren birçok olay ve konu nabzımızın ve yüreklerimizin ateşini hep yüksek tutuyor. Bu yazımda hangi konuya değineceğimi adeta bilemiyorum. İlk önce gerçekleştirdiğimiz sempozyumdan bazı gözlemlerim. Çok sıcak, ayni zamanda hüzünlü ve kaygı verici bir atmosfer yaratıldı. “Eski tüfekler”, yaşlarına ramen, dayanamayıp, onlar da geldi. Sofya’dan gelen asırlık profesör bastonuna rağmen zor yürüyordu. İzmir’li ünlü insan hakları savunucusu ve ressamımızın da artık dizleri titriyordu, fakat gözlerindeki pırıltı ve ümit bizleri cesaretlendiriyordu. Hele yirmiye yakın emekli Deliorman kökenli agamızın grup halinde salona girişleri ve çıkışları, pür dikkat konuşmacılara odaklanmaları gözlerimizden kaçmadı. En fazla bizi sevindiren nokta bu toplantıya katılan ve bildiriler sunan genç ve güler yüzlü bilim adamlarımız oldu. Bunların çoğu Anavatanımızda eğitim görmüşler, hepsi çok bilgililer ve en önemlisi kendi benliğini kaybetmemişler, yakın tarihimize duydukları ilgi mutluluk vericiydi. Bugün belki Türkiye’mizde binlerce genç üniversite öğretim görevlimiz bulunmaktadır. Bunların çoğunluğu kızdır… Bizler İt Dalaşlarında Yokuz Hepimiz görüyoruz ki aslında komşumuz olan, Bulgar natsionalistleri bizlerle didişmekten kendilerine rant çıkarıyorlar, sonuçta ise hep hüsrana uğruyorlar. Televizyonmuş, toprakmış, soykırımmış, fakat bunlar karın doyurmuyor. Bizlere olan borçları kabarık, onlara ise uçsuz bucaksız Trakya ovası kalıyor. Çapaların ellere alma zamanı geldi. Tarlalarda çalışacak cahil Türklerin nesli çoktan tükendi. Ne demek istediğimi herkes anlıyor… Bizler it dalaşlarında yokuz. Derneğimizin genç yöneticilerinden olan İsmail Erdem ve bir grup kardeşimiz geçenlerde bir insani borcunu yerine getirdiler. Feriköy’deki eski Bulgar mezarlığının bakımsızlığına dayanamamışlar ve acilen gereken yapılmış. Gidip orasını bir güzel temizlediler. Bilmem papaz efendinin duasını kazandılar mı, fakat bizim İsmail gönüllerin Türk-Bulgar dostluk madalyasını çoktan kazandı bile. Bu olay bir ilk, bilinçli olarak bunu medyaya yansıtmadık. Fakat son olaylardan sonra ben “Ataka” gazete-
sine bir foto-röportaj göndereceğim. Amacımız düşman yaratmak değil, dost kazanmak. Birileri üstüne benzin döküp kendini yakıyor, başkaları ise onun atalarının mezarlarını temizliyor… Konu açılmışken biraz da mezarlıklarımızdan bahsedelim. Onları dağ tepelerinde bırakıp geldik. Yıllar geçiyor. Yalnız Türk insanın yapabileceği bir onur verici manzarayla karşılaşıyoruz. Göçmenlerimiz toplu halde gidip terk edilen köylerimizdeki mezarlıkları temizliyor, avlu içine alıyor, çiçekler ekiyor. Böylece vefa borcumuzu ödüyoruz. Köylerimizdeki küçük camilerimizin genellikle minareleri yoktu. Artık bunların çoğuna sevimli minareler dikildi. Köylerimiz boş, kalplerimiz sevgi dolu. Senede birkaç kez bu minarelerden ezan nidaları yükseliyor. İşte, budur bizim güzel insanımız alnı açık, elleri nasırlı, yüreği sımsıcak. Saygı ve Hoşgörümüze Ne Oldu? Kırcaali bölgesinde geleneksel hale getirilen şehitlerimizi anma törenlerinden bu sefer kötü haberler geldi. Bazı şehit mezarlarının onarılmasına ihtiyaç varmış. Bazılar bakımsızmış. Şehit yakınlar ilgisizlikten yakınıyor ve bu törenlerin siyasi şova dönüştürülmesini hazmedemiyorlar. Pes doğrusu. Siyaset yapılacak başka yer kalmamış… Büyüklerimize ve kahramanlarımıza karşı saygılı ve hoşgörülü olmamız gerekmiyor mu. Nasıl oluyor da bir Nuri Adalı gibi büyük şahsiyetin mezar taşı kırılıyor. Bunu daha ertesi gün onarmaya gücümüz yetmiyor mu? R a h metli Nuri Adalı Beyefendi Dünya’da tektir. Türkçülük uğuruna en çok hapis zindanlarında yat mı ş -
Bulgaristan Türklerinin Sesi bizler yolunu bulup kendisini tedavi ettiremedik ve en sonunda intihar etti. Türkçülük davalarına baş koyanlar dürüst ve alçakgönüllü insanlardır. Onlar anaç ve vericidir. Boyun bükmezler, dik duruşludurlar. Onların bize borcu yoktur, fakat bugünkü özgürlüğümüzü ve ferah içindeki yaşantımızı biz onlara borçluyuz… Bunun için saygıda kusur etmeyelim. Gün gelir yine kahramanlara muhtaç kalırız… Anma törenleri bizim tertibimiz, bizim işimizdir. Bazı çatlak sesler yükseliyor, bilemedim Kırcaali’nin ne köyünün sorununu Bursa Büyük şehir belediye yetkileri neden çözmüyormuş. Bizim büyüklerimiz buna dilencilik derler. Hani nerede kaldı dağları korkutan gururumuz ve gücümüz. Hazıra beklemeyelim. Bizim Ferhatlar nice dağları delmişlerdir, yine bütün zorlukların üstesinden geleceklerdir… Yol Haritası da Ne Demek Oluyor? Bulgaristan Türklerinin yol haritası var mı? Bulgaristan bir Avrupa Birliği üyesi, Türkiye’de bu yolda, bu yolun biz neresindeyiz. Bir siyasi liderimiz var, bizlere çeşitli boğaz yollarından, akıntılardan söz edip duruyor, fakat Bulgaristan’da bir Türk üniversitesinin, bir Türk lisesinin açılmasına önayak olmuyor. Bulgar mezarlığının temizliğine gidildiğinde arkadaşlarımızı niye şoke olmuşlar, biliyor musunuz. Ayni zamanda orada dini vecibelerini yerine getirmek için beş-on Bulgar asıllı vatandaşımız da bulunuyormuş ve kendi aralarında onlar Türkçe konuşuyorlarmış, çünkü ana dillerini çoktan unutmuşlar. Bunları bu yönde kimse de zorlamamış tarih boyunca. Demek istiyorum ki, yakın zamanda Memleketimizdeki Türk yavruları da İstanbullu Bulgarların akıbetine uğrayabilir. Bunun için Hak ve Özgürlükler Hareketini suçlayamayız. Suçu kendimizde arayalım. Bir olalım, ikinci sınıfta kalır. Yeni yol haritamızın belirlenmesi gerek. Hep konuşuluyor, bende soruyorum. Bulgaristan Türklerinin Milli Kurultayı hangi tarihte yapılacak? Sorunun cevabını kimlerden alabiliriz. Bu iş yalnız siyasilerin işi değil, hatta siyasileri uzak tutmalı. Halkımız kendi iradesiyle, kendi düşünceleri doğrultusunda bir ilke imza atması gerekiyor. Özgür ve hür olmanın bir gereksinimidir bu iş.
tır. Sağlığında Bulgaristan ve Türkiye kamuoyundan yeterince saygı görmedi. Vefatından sonra bari O’nu huzura kavuşturalım. İsmini yüceltelim ve yaşatalım. Bulgaristan Türkleri kültür ve hizmet derneğinin Bayrampaşa’daki merkez ofisinin arka bahçesinde çok şirin, yemyeşil bir park var. Buraya Nuri Adalı parkı ismi verilebilir. Heykeltıraşlarımız birde güzel anıt yontarlar. Asıl bizlerde çok yontulacak yer var. Çıkıp kürsülerden övünüyoruz. Utanmadan Mestanlı’lı kahraman Sabriye bacımızın ismini anıyoruz. Kendisi Bursa’da yalnızlığa terk edilmişti. Hastalandı. Tedavi merkezi çok, fakat
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin Faaliyetlerinden Görüntüler
Kocaeli Balkan Türkleri ve Kırım derneklerini ziyaret edilerek Derneğimizin katkılarıyla düzenlenen “20.yılında 89.göçü” konulu Sempozyuma davet edildi.
Turkdevbir Genel Başkanı Sefer Özdemir ile birlikte ziyaret edilerek Derneğimizin katkılarıyla düzenlenen “20.yılında 89.göçü” konulu Sempozyuma davet edildi.
Zeytinburnu Avrupa Türkleri. Derneği Kongresi yapılmıştır. Genel Başkanı Arif bey tekrar seçilmesinden dolayı, Yönetim Kurulumuz kendisini kutladı ve başarılar diledi.
Ali Osman Büyükkal - Okul Müdürümüze Teşekkür belgesi verildi ve Derneğimizin katkılarıyla düzenlenen “20.yılında 89.göçü” konulu Sempozyuma davet edildi.
Türk Dünyası Günü yürüyüşünde Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğimizin adına yerimizi aldık.
Derneğimize ve dernek faaliyetlerimize yapmış olduğu katkılardan dolayı dernek üyemiz Sn.Sakin Öner’e Teşekkür beratı ve plaket taktim edilmiştir.
PERSPEKTİF
Dr. Nedim Birinci Balkan Türkleri Nereden Geliyor? Balkan Türkleri karamanoğlu Beyliği Yörük Türkleridir. Moğollar 1222 yılında Orta Asya da Özbekistan ve Türkmenistan’ı işgal etmişti. Anadoluda ise o zaman Büyük Selçuklu Devleti bulunuyordu. Oğuzların avşar boyuna ait olan Karamanoğlu Beyliği 1228 yılında Moğol baskısından dolayı Anadoluya göç etmişler. Karamanoğlu Beyi Hacı Bektaşi Veli’nin müritlerindendir. Nuri sufi dir.anadoluya ulaşınca Büyük Selçuklu Beyi Alaattin Keykubat Karamanoğlu Beyliğini Karaman ilinin Toros dağlarının içinde bulunan Ermenek ilçesine yerleştirmiş. 1242 yılında vahşi Moğollar Anadoluya ulaşmış ve Büyük Selçuklu Devleti’ni savaşta yenip zayıf hale getirmiş. Selçuklu Devleti zayıflayınca Anadolu’daki Türkler on beylik haline dönüşmüş. Bu beylikler 1. Karamanoğlu Beyliği 2. Kadir Burhanettin Beyliği 3. Eşrefoğulları Beyliği 4. Aydınoğulları Beyliği 5. İnançoğulları Beyliği 6. Alaiye Beyliği 7. Tacettinoğulları Beyliği 8. Çobanoğulları Beyliği 9. Dulkadiroğlu Beyliği 10. Ramazanoğulları Beyliğidir. Osmanlı Beyliği 1289 - 1300 yıllarında Eskişehir Sögütte kurulmuştur. Selçuklu Devleti 1300 yılında çöktü. Osmanlılar batıda Bizans toprağı olan Bilecik, Bursayı alarak batıda ilerlemeye devam etti. Daha sonra geriye dönerek Anadolu’daki Karamanoğlu Beyliği dışındaki Beylikleri teker teker savaşarak topraklarına kattı. Anadolu’da en kuvvetli beylik olar Karamanoğlu Beyliğini topraklarına katmak için aralıklı olarak 100 yıl savaşmıştır. 1277 yılında Karamanoğlu Beyliği Moğollar ve Selçuklular savaş yaparak onları yenmiştir. Karamanoğlu Beyliği Konyayı alarak Türkçenin Anadoluya yerleşmesine neden olmuştur. Çünkü o yıllarda Anadoluda Farsca, Arapça gibi dillerde konuşuluyordu, Karamanoğlu Beyi Mehmet Bey Konyayı aldıktan sonra Anadoluda Türkçeden başka dil konuşulmayacak diye emir yayınlamıştır. Osmanlılar 1374 yılında Balkanlara ulaşmış ve Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbulu almasıyla çok güçlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Anadoluda bulunan Karamanoğlu Beyliğiyle 1466 savaş yaparak yenmiştir. Fatih Sultan Mehmet oğlu Cem Sultanı Karamana yollayarak 1466-1486 Karamanoğlu Beyliğinin başına geçmiştir. 20 yıl içerisinde Karamanoğlu Beyliğini tamamen bitirmek için Karamanoğlu Beyliği halkını Balkanlara göç ettirmişler ve yerleştirmişlerdir. Bugünkü Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan. Böylelikle Balkanlar Türk yurdu olmuştur. Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatarük Karamanoğlu Yörük Türklerindendir. Dedesi Hafız Ahmet Efendi Karamanoğlu Beyliğinden Yunanistan’nın Manastır vilayeti Kocacık Nahiyesine yerleşen Yörük Türklerindendir. Annesi ise Aydınoğulları Yörük Türklerindendir. 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu Ruslarla savaş yapmış, savaşın komutanı Gazi Osman Paşa bu savaşta galip durumundayken; İstanbul da Sarayda ihtilal yapılmış ve Padişah Abdülaziz tahtan indirilmiştir. Bu kargaşadan dolayı Gazi Osman Paşaya yiyecek ve cephane yeterince ulaşamamıştır ve Gazi Osman Paşa yenilmiştir. Ruslar, Bulgar milisleri birlikte İstanbul Yeşil Köye kadar ulaşmıştır. Rus ordusunun önünde bir milyon Türk İstanbul’a ulaşmak için göç etmiştir. Göç eden dört yüz bin Türk yollarda soğuktan ve açlıktan ölmüştür. Berlin antlaşmasıyla Ruslar geri çekilmiş ve Bulgaristan’ın yarısına muhtariyet verilmiştir, Dış işleri Osmanlı tarafından içişleri ise Bulgarlar tarafından yürütülecektir. 1902’ye kadar göç ve Türk direnişi devam etti. 1912-1914 Balkan Savaşlarında Osmanlı İmparatorluğu Balkanları tamamen kaybetmiştir. Balkanlarda milyonlarca Türk kalmıştır. Cumhuriyet döneminde 1938, 1950, 1968, 1979, 1989 yılları arasında bir milyon Türk Anadolu’ya gelmiştir. Halen milyonlarca Türk Balkanlarda yaşamaktadır. Balkan Türklerinin kökeni çoğunluğu Karamanoğlu Beyliğinin Yörük Türklerindendir.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
A T A T Ü R K Anıtkabir özel defteri, elektronik ortamda tüm vatandaşlara açılmış. Sizlerle paylaşmak istedim. Bağlantı aşağıda, kayıt yaptırıp deftere yazı da yazabiliyorsunuz. Ayrıca ANITKABİR’İ üç boyutlu olarak gezebilirsiniz. Bilgilerinize...http://www.anitkabirozeldefteri. com/
Dünyanın en büyüğü kim? ATA’ya göre dünyanın en büyük insanı kim? Atatürk bir akşam, Çankaya’da arkadaşlarına sordu - Dünyanın en büyük insanı kimdir? - Timur’dur Paşam! - Değil. - Fatih’tir. - Değil. - Yavuz Sultan Selim. - Değil. - Alpaslan. - Değil. - Napolyon. - İskender. - Değil. Nafile!.. Ne derlerse Atatürk “değil” diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı: - Sizsiniz Paşam., dedi. Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi: - Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed’dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed’dir…
9
ATA’nın huzuruna 2009’da 9 milyon kişi çıktı Anıtkabir’in ziyaretçi sayısı 2009 yılında 8 milyon 859 bin 910’u yerli, 196 bin 438’i yabancı olmak üzere toplam 9 milyon 56 bin 348 kişiye ulaştı. Anıtkabir’in resmi internet sitesindeki verilere göre, ekim ayında yerli, mayıs ayında ise yabancı ziyaretçi sayısı yılın en yüksek rakamlarına ulaştı. Ekim ayında 1 milyon 13 bin 850 yerli ziyaretçi, mayıs ayında 29 bin 446 yabancı ziyaretçi Atatürk’ün ebedi istirahatgahına ziyarette bulundu. 2009 yılında yerli ve yabancı ziyaretçi sayısının en düşük olduğu ay aralık oldu.
Yaz ayları ziyaretlerin en yüksek düzeyde yaşandığı dönem olduğu gözlenirken, Atatürk’ün ebediyete intikalinin yıl dönümü olan Kasım ayında 924 bin 84 yerli, 9 bin 823 yabancı ziyaretçi Anıtkabir’e gitti. İnternet sitesindeki rakamlar dikkate alındığında 2008 yılında toplam 6 milyon 50 bin 888 kişinin ziyaret ettiği Anıtkabir, 2009 yılında bu rakamın artmasıyla 9 milyon 56 bin 348 kişiye kapılarını açtı. Resmi bayramların olduğu Mayıs, Nisan, Ağustos ayları da yerli ziyaretçiler açısından yoğun geçti.
Milleti ayakta tutan din birligi, inanç birligidir. Milletim Türk, vatanım Türkiye, ülküm Türklüktür.
20. Yılında 89 Göçü Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin düzenlemiş olduğu Uluslararası 20. Yılında 1989 Göçü Sempozyumu yapıldı
I. Gün AÇILIŞ KONUŞMALARI; Prof. Dr. İsmail Yüksek (Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü); Prof. Dr. Fulya Atacan (YTÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı); Doç. Dr. Emine İnanır (İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Müdürü); Dr. Halit Eren (IRCICA Genel Direktörü ve BAL-MED Başkanı); Rafet Ulutürk (Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan Yrd.) Rafet Ulutürk’ün açılış konuşması: Sayın Rektör, Sn. İst. Valiliği Türk Dünyası Koordinatörü Hakkı Bey, Sn. Balkan Rumeli Federasyon Başkanı Suheyl Çobanoğlu, Rumeli Türkleri Dern. Genel Başkanı Sn. Sadullah Sipahioğlu ve tüm STK Yöneticileri ve üyeler. Muhterem misafirler, değerli basın mensupları, buraya gelerek bizlere güç verdiğinizden dolayı sizleri kutluyorum. Balkanlardan Türkiye’ye göçler ‘93 Harbi ile başlamış ve halen de devam etmektedir. Ancak bu göçlerden en yoğunu ve en çarpıcı olanı ‘89 göçü olarak bilinen 1989 insanlık dramının adıdır. Buna göç demek son derece yanlıştır. Çünkü göç insanların kendi rızaları ile bir yerden başka bir yere taşınmasıdır. 1989 yılında Bulgaristan’daki Türkler dünya tarihinde görülmemiş, eşi benzeri olmayan bir zülüm ile yurtlarından kovuldular. Totaliter rejimin baskısı şiddeti ve soykırımından kaçıştır, tehcirdir, ama asla ve asla göç değildir. Birçoğunun evlerine el kondu, birçoğunun banka hesaplarına, mallarına mülklerine el konuldu, Bulgaristan Türkleri aydınlarından mahrum oldu. 1989 tehcirinin Bulgaristan Türklerinin üzerindeki etkileri tabi ki, sadece bunlardan ibaret değildir. Yaraların sarılması uzun yıllar alacaktır. Değerli katılımcılar ümit ederiz ki, bu sempozyum 1989 olaylarına ışık tutacaktır.
Bu sempozyumun düzenlenmesinde yardımcı olan tüm arkadaşlara teşekkür eder, başarılar dileriz. Rafet Ulutürk (Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkan Yrd.) Konuşmalar: Mehmet Hacısalihioğlu: “89 Göçünün Araştırmalarda ve Kamuoyundaki Konumu” Ayhan Kaya: “Kökler, Güzergahlar ve UlusDevletler: Değişen Göç Olgusu” İbrahim T. Tatarlı: “Bulgaristan’da Totaliter Rejimler Zamanında 1950-1951, 1968-1978 ve 1989 Neriman Ersoy Hacısalihoğlu: “1984-85 İsim Değiştirme Meselesi ve Uygulamaları” Orlin Sabev: “Modern” Identity by Non-Modern Means: „Revival Processes” Iskra Baeva: “The Revival Process” - an Inadequate Attempt at Solving Minority Problems” Mihail Ivanov: “The Democratic Resistance Movement of the Turks in Bulgaria (1988 - 1989) and the Fall of the Berlin Wall” Zeynep Zafer: “Bulgaristan Türklerinin 89 Göçünü Hazırlayan Eritme Politikasına Karşı Direnişi” Hüseyin Mevsim: “Bulgar Dışişleri Bakanı Petır Mladenov’un Anılarında 1985 ve 1989 Olayları” Evgenia Kalınova: “The 1989 Crisis and the Emigration of Bulgarian Turks in the Context of BulgarianTurkish Relations” Ömer Lütem: “1984-89 Dönemi Türkiye’nin Bulgaristan Politikası ve 89 Göçü” Barbara Pusch: “Hayatım Film Gibi: Bulgaristan’dan Türkiye’ye Ulus-aşırı Göç” N. Aslı Şirin: “1989 Göçü ve Sonrası ile İlgili Türkiye’de Yapılan Araştırmalar” Metin Edirneli: (TRT Ankara): 89 Göçü Belgeseli II. Gün:
Şadan İnan Rüma: “Bulgaristan’da Azınlık Haklarının Gelişiminde AB Genişlemesinin Etkisi” Ayşe Doğan Kayapınar: “Bulgar Tarihçilerinin Komplo Teorilerinden Örnekler ve Bunların Bulgaristan’daki Türk Azınlığına Etkileri” Magdalena Elchinova: “Migration and Affiliation among the Turks of North-Eastern Bulgaria” H. Neşe Özgen: “89 Göçünden Sonra Bulgaristan’da Kalan Türkler: Kırcaali ve Cebel Bölgesi” Nurcan Ö. Baklacıoğlu: “Sınırötesi Vatandaşlık ve Siyaset: Haklar, Olanaklar ve Sorumluluklar Arasında Bulgaristan Göçmeni” Levent Kayapınar: “Atatürk, Menderes ve Özal Dönemi Bulgaristan’dan Gelen Göçmenler Üzerine Gözlemler” Arzu İnanır: ‘‘Sıfırdan Başlamak’’ Sevim Hacıoğlu: “Çifte Vatandaşların İsim Tercihleri” Sadriye Güneş: “Bulgaristan Türkleri: Bulgaristan’dan Türkiye’ye Uzanan Süreçte Yaşadıkları Dil ve Kültür Sorunları” Hasine Şen Karadeniz: “1989 Bulgaristan Göçmenlerinin Türkiye’de Kimlik Oluşturma Süreçleri” Ayşe Parla: “1990 Sonrasında Bulgaristan’dan gelen Türkler Üzerinden ‘Soydaşlık’ı Hukuki ve Kültürel Bir Kategori Olarak Yeniden Düşünmek” Genel Değerlendirme Ömer Lütem: 1984-89 arasında T.C.’nin Sofya Büyükelçisi: “Görevime başladıktan kısa bir süre sonra resmi söylemlerde artarak devam eden bir şekilde ‘Bulgaristan’da Türk yoktur, Bulgar Müslümanlar vardır’ iddialarından duyduğum rahatsızlığı ortaya koydum. Bundan sonra her yerde diplomatik olarak ‘Bulgaristan’da Türklerin yaşadığı inkâr edilemez’ tezimi savundum. Bulgarların eğer Bulgaristan’da Türklerin nüfus artış hızının böyle devam etmesi halinde, Türkiye Bulgaristan’ı Kıbrıs gibi ele geçirecek gibi komik bir iddiayı Bulgarların nasıl savunduklarını hala anlayamıyorum. Ben çok toplantılara katıldım fakat bu kadar akademisyenin bir arada bulunduğu bir toplantıya ilk defa katılıyorum. Bunu organize eden Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğini ve Yıldız Üniversitesi görevlilerini kutluyorum. 1989 yılında Jivkov’un sınırlarınızı açın 300 bin kişiyi göndereyim tehdidi üzerine Turgut Özal’ın, sınırlarımız her zaman açıktır demesi üzerine günde 7-8 bin Türk’e vize verdiklerini belirtti. Ondan sonra 1989 yılının Ağustos sonlarına kadar 3 ay içinde 320 bin kişi ülkemize giriş yapmıştı. Göçmenler çadır kentlerde, okullarda, yurtlarda barındırılması üzerine Türkiye vize vermeyi durdurmak zorunda kalmıştır. Çünkü eğer böyle devam etseydi. Bir sene içinde 1,5 - 2.milyon Türk’ü Bulgaristan’dan göç ettirmiş olacaktı.” dedi. STK’larının yöneticilerini ve üyeleri özellikle bu toplantıya katılan tüm dostları tebrik ediyorum. Derneğimizin ve Üniversitelerimizin imkânları ile Bulgaristan Türkleri Tarihinde ki son derece önemli olan bu olayın gündeme getirilmesinden dolayı özelikle Sayın Zir. Muh. İsmail Erdem, Akademisyenlerimizden Sn. Müjgan Deniz’e, Sn. Dr.Nedim Birinci’yi
kutluyor ve onlara destek veren tüm kurum ve kişilere katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Seyhan Özgür
10
Sağlık
Omurtag şehrinde heyecan yüksekti Bulgar askerler anısına anıt
Dr. Mustafa Kahraman Türkiye’deki Çok Önemli Bitkiler İltihaplı romatizma için formül -MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Ancak nereden bulacağız? Yarım litre suya bir avuç buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz. Alzheimer için havuç suyu -Alzheimer’dan korunmak için taze sıkılmış havuç suyu. Ama gece yatağa gitmeden önce içilecek. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmeliler. Unutkanlığa karşı mucize formül -Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Bu bilgi hiç bir yerde yok! Kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız ve özellikle zihin yorgunluğunuz varsa; açık bir çay, bildiğimiz siyah en az 4-5 dakika demlenmiş siyah çayın içine 10-12 tane kuru karanfil atılacak. Ancak karanfili parmağınızla ufalamaya çalıştığınızda ufalanırsa o raf ömrünü tamamlamıştır. Taze olmasına dikkat edin. 2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp için. İçtikten 10 dakika sonra saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz. Yorgunluğunuzun buharlanıp gittiğini belirgin şekilde farkedeceksiniz. Dinçleştiren ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül. Yalnız çay sallama çay olmayacak. Demleme siyah çay’ın faydaları: 4-5 dakika demlenmiş çay sindirim sistemini uyarır. Eğer bunu 8-10 dakika demlerseniz keyif veren ve rahatlatan bir etki verir. Ancak günde 4 bardaktan fazla çay kalp krizini tetikler. Çok fazla içilmesi de doğru değil. Sigara içenlere özel formül -Tabi ki bir insanın kendi kendine vereceği en büyük ceza sigara içmesidir. Ancak, sigarayı bırakamıyorlarsa, nikotinden kurtulamıyorlarsa, sigaranın zararlarını ortadan kaldırıcı bir etkisi var. Ben bugüne kadar bunu söylemedim çünkü ’Sigara için, bu zararlarını ortadan kaldırıyor’ anlamı ortaya çıkıyor diye. Şüphesiz ki önemli zararlar kalıyor ancak her ay 5 gün 1 bağ tereyi 1 günde bitireceksiniz. Salatanın içinde değil ayrıca tüketeceksiniz. Yarısını öğleden önce, diğer yarısını da öğleden sonra. Limon sıkabilirsiniz üzerine. Fakat 5 gün uygulayıp bırakacaksınız. Bu kürü uygularken idrara çıkıldığında yanma hissedebilirler. Bu zararlı bir şey değil. Aynı zamanda idrar yollarını da temizliyor. Balgam çıkartmaya 2., 3. gün başlarlar. Daha rahat nefes alırlar. Tere anfizeme karşı da bir mucizedir. Ayda bir defa 5 gün uygulayıp bırakacaksınız. Dereotunun mucizevi faydası -Benbunu bulduğumda heyecanımdan günlerce uyku uyuyamadım. Troid’in hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok etkilidir. 3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle, akşam öğünlerden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır. Zayıflamak isteyenler için de mucize -Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusana fren yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve doygunluk duygunuz daha erken gelecektir. Sağlıklı düşüncelerin bedene etkisi -Günümüz insanı tembel oldu. İnsanlar 50 metre yürümek istemiyor. İnsan daha rurağan ve tembel oldu. Uzun ve sağlık yaşamın şartlarından bir tanesi sağlıklı beslenme ve sağlıklı beden. Sağlıklı metabolizma sağlıklı bedende varolur. Bir üçüncü ayağı da ruh sağlığı. Günümüzde insanlar stres altında, borcu var, kafalar bir sürü şeyle meşgul vs. Beyin bütün organları yöneten bir organdır. Göz kırpmanızdan tutun da idrara çıkmanıza kadar. Bir saniyede insan bedeninde milyarlarca biyokimyasal reaksiyon oluşuyor ki biz muna metabolizma diyoruz, bunu tamamen beyin oluşturuyor. Beyin hep stres altında ve organları yeterince yönetemez hale geliyor. Gençlerin dikkatli olması lazım. Sağlıklı düşünceler insanı terkederse ruh hastalıkları başlar.
Varlığımızın anlamlı olabilmesi için teveccühlerinize (abone olmanıza) ihtiyacımız var!
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin şöleninde coşku doruktaydı. Çeşitli etkinliklerin yapıldığı Omurtag şehrindeki şenlikte heyecan yüksekti. Bulgaristan’ın Omurtag ilçesinde geleneksel folklor şöleni düzenlendi. Hak ve özgürlükler hareketi, zorla isim de-
ğiştirme sürecinde şehit olan Türklerin hatırasını yaşatmak için, 15 yıldır bu şenliği düzenliyor. Şehir stadyumunda düzenlenen şölen, Omurtag ve köylerinde yaşayan Türklerden büyük ilgi görüyor. At koşusu ile başlayan şenlik, isim değiştirme sürecinde şehit düşenlerin Türkler için yaptırılan anıtın ziyareti ile devam etti. Şölene bu yıl folklor gruplarıyla birlikte Razgrad Nazım Hikmet Tiyatrosundan sanat grubu da katıldı. Sanatçıların hazırladığı kaşık şov ilgiyle izlendi, tecrübeli ses sanatçılarının okuduğu türküler, seyircileri coşturdu. Türk halk oyunlarının yanı sıra geleneksel Bulgaristan ve Roman oyun ve şarkıları da seyircilerin beğenisini kazandı. Omurtag Şafak derneğinin hazırladığı Kaşık oyunu sunuldu.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov, Balkan Savaşı sırasında Edirne kuşatmasında ölen Bulgar askerleri anısına Haskova kentine bağlı Svilengrad beldesinde yaptırılan anıtın açılışını yaptı. Pırvanov, törende yaptığı konuşmada, 1912-1913 yılında ölen Bulgar askerlerinin unutulmadığını söyledi. Savaşta yaşamını yitiren Bulgar askerleri anısına anıt yaptırdıklarını ifade eden Pırvanov, Balkan Savaşına çok sayıda Bulgar askerinin katıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Pırvanov’un yanı sıra Svilengrad Belediye Başkanı Georgi Manolov ve Ulusal Tarih Müzesi Müdürü Dr. Bojidar Dimitrov da törende birer konuşma yaptı. Pırvanov, daha sonra anıtın açılışını yaptı. Törene Kırcaali ve Haskova valileri, belediye başkanları, askeri yetkililer ve Bulgar vatandaşları katıldı.
Bulgaristan’daki ticari imkanlar tanıtıldı Trakyalı işadamlarının oluşturduğu Trakya İş Hayatı Dernekleri Platformu, Bulgaristan’daki ticari imkanları masaya yatıran bir toplantı düzenledi. Türk ve Bulgar yetkililerin katıldığı toplantıda Trakyalı iş adamlarının ekonomik işbirliğine hazır oldukları vurgulandı. TUSKON’a bağlı Trakya da faaliyet gösteren derneklerin oluşturduğu Trakya İş Hayatı Dernekleri Platformunun düzenlediği “Komşu Ülke Bulgaristan Sınırında İş İmkanları” konulu toplantı Lüleburgaz Ticaret Borsası salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya Lüleburgaz Kaymakamı Lütfullah Gürsoy, Bulgaristan Edirne Başkonsolosu Angel Angelov ve Bulgaristan Vize Konsolosu Plamen Teodosiev, Lüleburgaz Belediye Başkanı Emin Halebak, Lüleburgaz Cumhuriyet Başsavcısı Ertuğrul Sarıyar, TUSKON Yönetim Kurulu Üyesi ve Tekirdağ Aktif Sanayici ve İşadamları Derneği (TASİAD) Başkanı Kasım Özadalı, Lüleburgaz İşadamları Derneği (LİAD) Başkanı Dursun Akdağ, Kırklareli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hasan Buzol, Lüleburgaz Ticaret Borsası Başkanı Kenan Var, Lüleburgaz Gıda Maddeleri Odası Başkanı Turan Karaçor, Kırklareli İşadamları Derneği (KİAD) Başkanı Selim Kınalı, KİAD Genel Sekreteri Hasbi Uzan, Trakya
Osmanlı nakışları, Japon elbiselerini süslüyor
Türkiye’deki süsleme sanatlarını inceleyen Japon öğretim üyesi Prof. Dr. Motoko Kavaguchi, Türk nakışlarındaki işlemelerle Japon nakış sanatındaki süslemeleri birleştirerek yeni motifler geliştirdiklerini bildirdi. Türk nakışlarını incelemek üzere Antalya’ya gelen Japonya Sugino Fashion College Tekstil Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Motoko Kavaguchi, Türkiye’ye ilk kez 13 yıl önce geldiğinde İzmir’de Türk el işlemelerini gördüğünü ve bundan sonra el sanatlarını incelemek amacıyla belirli aralıklarla Türkiye’ye geldiğini belirtti. Türk el sanatlarının teknolojik gelişmelere direndiğini kaydeden Kavaguchi, Türklere özgü Maraş işi, telkâri, iğne oyası gibi işlemeleri Tokyo’da öğrencilerine öğrettiğini söyledi. Osmanlı işlemeleri ve bazı bölgelerdeki el işlemelerinde altının elbiselere işlendiğini gördüğünü belirten Kavaguchi, Türk kadının el işlemelerinde adeta mektup yazdığını anlattı. Kavaguchi, “Türk kadınının yazmaya adeta mektup yazıyor. Sevdiğine olan duygularını nakış işleyerek aktarıyor. Türk kadını duygularını el işiyle birleştirerek sanatını oluşturuyor. Türkler, teknolojiye tam olarak yenilmemiş.” diyor.
Aktif Genç İşadamları Derneği (TAGİD) Başkan Yardımcısı Yılmaz Tunç ve Trakya’da faaliyet gösteren işadamları, Bulgaristan’dan Dimitrovgrad Belediye Başkanı Stefan Dimitrov, Topolovgrad Belediye Başkanı Evtimya Karacholova, Elhova Belediye Başkanı Peter Kirov, Svilengrad Belediye Başkanı Maria Kostadinova, Yambol Belediye Başkan Yardımcısı Hristiana Minçeva, Yambol TSO Başkanı Stoicho Stoichev katıldı. Trakya İş Hayatı Dernekleri Platformu adına LİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Akdağ, toplantının açılışında yaptığı konuşmada bugün dünyada enerji fiyatlarının arttığına dikkat çekerek, “Bizler komşu ülkelerin belediyeleri ve iş adamları olarak ekonomik alanlar yaratabilirsek hem
iş adamlarımızın önü açılır, hem de her iki ülke olarak bu işbirliğinden faydalanırız. Biz LİAD olarak iş adamlarımıza Bulgaristan ile işbirliği yapmalarını teklif diyoruz. Bunu teşvik ediyoruz. Bu konuda dernek olarak da elimizden ne gelirse yapacağız.” dedi. TASİAD Başkanı Kasım Özadalı, yaptığı açıklamada, Trakya İş Hayatı Dernekleri Platformunun Tekirdağ, Çorlu, Kırklareli ve Lüleburgaz da faaliyet gösteren TUSKON’a bağlı işadamları dernekleri tarafından organize edildiğini, Bulgaristan’daki ticari imkanlar toplantısı gibi farklı organizasyonların devam edeceğini belirtti. Düzenlenen organizasyonun Lüleburgaz ve Trakya için oldukça önemli olduğunu belirten Lüleburgaz Belediye Başkanı Emin Halebak, Lüleburgaz Belediyesi olarak ekonomik işbirliği için ellerinden gelen destekleri vereceklerini kaydetti. Lüleburgaz Kaymakamı Lütfullah Gürsoy ise Lüleburgaz’ın sınır kenti olmasından dolayı önemli bir avantajı bulunduğunu belirti. Bulgaristan Edirne Başkonsolosu Angel Angelov da, Bulgaristan’ın dünyada enerji sektöründe yatırım yapılan 10. ülke olduğunu belirtti.
XV. yüzyıla kadar bu günkü Bulgaristan topraklarında kurulan camiler Cami adları Kent ismi Kurulduğu yıl 1. Eski Cami Haskovo 1395 2. I. Beyazıt Cami Nikopol 1402’ den önce 3. I. Beyazit Cami Silistra 1402’den önce 4. Saruca Paşa Cami Yeni Zara 1420’den önce 5. Saruca Paşa Cami Kazanlık 1420”den önce 6. Katip Bali el Emin Osman Camii Nikopol 1403 7. Hamza Bey Cami Stara Zagora 1409’dan önce 8. Eski Cami Yambol 1500 ‘den önce 9. Şah Melek Cami Nikopol 1441’den önce 10. Firuz bin Abdal Cami Tırnovo 1435 11. Sofya Cami Sofya 1443 12. Hacı Yusuf Cami Yambol 1500 13. Karaca Paşa Cami Nevrekop XV. yy. başında 14. II. Murat Cami Plovdiv XV.yy. ortalarında 15. II. Murat Cami Köstendil XV.yy. ortalarında 16. Ali Bey İbi Cami Köstendil XV.yy. ortalarında 17. Mihal Bey Cami Pleven XV.yy. ortalarında 18. Şahabeddin Paşa Cami Plovdiv 1445 19. Hacı Kılıç Paşa Cami Pazarcık XV. yy. ortalarında 20. AK Cami Karnobat XV. yy. ortalarında 21. Kara Cami Karnobat XV. yy. 22. Mehmet Paşa Cami Sofya XV. yy. XV. yüzyılın ortasından XVI. yüzyıl sonuna kadar kurulan camiler: 23. Sultan Mehmet Cami Köstendil XV. yy. ikinci yarısı 24. Büyük Cami Soyfa 1474 25. Koca Mahmut Paşa Cami Sofya 1474 26. Karlı Bey Cami Karlovo 1485 27. Şeyh Mehmet Cami Karlovo 1485 28. Noktacı Sofulu Cami Yambol 1481 29. Süleyman Paşa Cami Köstendil 1489 30. Bey Cami Razgrat 1540 31. Kurşunlu Cami Pleven 1521 32. Sokolu Cami Sofya 1528 33. Banya Başı Cami Sofya 1571 34. Büyük Cami Dubnitza XVI. yy. sonları 35. Mimar Sinan Cami Ucuncovo XVI. yy. 36. Derviş Cami Jeglarsi 1590 37. Rüstem Paşa Cami Rusçuk XVI yy. XVII. ve XVIII. Y.y.da bugünkü Bulgaristan topraklarında kurulan camiler 38. Sinan Paşa Kurşunlu Camii Harmanlı 11612/1613 39. Hacı Cafer Ağa Cami Pazarcık 1624/1625 40. Nazır Ağa Paşa Camii Pazarcık 1667/1668 41. İbrahim Paşa Cami Razgrat 1615 42. İskender Bin Ali Cami Kazanlık 1690-1691 43. Şerif Paşa Cami Şumen 1744 44. Osman Pazvantoğlu Cami Vidin XVIII. yy. 45. Bayraklı Cami Silistra XVIII. yy. 46. Kurşunlu Cami Silistra XVIII. yy. 47. Kale Cami Varna 1862 48. Teşrifiye Cami Varna XIX. yy. 49. Abdurahman Cami Varna 1839 50. Hayriye Cami Varna 1835
Bulgaristan Türklerinin Sesi
11
Bulgaristan Türklüğü önündeki engeller Ya bir bardak ol, ya da göl Bulgaristan Türklüğü için samimi duygular ile çalışmak üzere yola çıkanların şevklerini kırmak amacıyla birçok engeller vardır. Bu gibi olumsuzluklar bizim dışımızdan kaynaklandığı gibi, toplumumuzun eksikliklerinden de beslenir. Bulgaristan Türklüğü davası için çalışmak isteyen kişilere ilk ve en büyük engel Bulgaristan Türk toplumunun hedefsizliğidir. Bulgaristan devletinin birbiri ardı sıra değişik rejimlerle yönetilmesi Bulgaristan Türklüğünün de düşünce kodlarını etkilemiştir. Bulgaristan Türkleri ana hedeflerini bırakmış günübirlik politikalarla uğraşmaya başlamışlardır. Ana gayenin Bulgaristan’daki Türk varlığını kültürel olarak üst seviyeye çıkarmak ve Türk toplumunun refaha ulaşması olması gerekirken, bu hedeften sapılıp günümü nasıl kurtarırım mantığı kökleşmiştir. Bu mantık çerçevesinde yetişen nesillerde git gide kendi geleneklerine yabancılaşmışlar sinsi bir asimilasyona sürüklenmişlerdir. Bulgaristan Türklüğünün davası için çalışmak isteyenlere engel olan bir başka davranış biçimi de -Adam sendecilik-tir. Her türlü çalışmaya sırtını dönen “Bana ne, benden başka adam yok mu?” diyen zihniyet sahibi insanlar; samimi duygularla Bulgaristan Türklüğü için çalışan kişilere yol yorgunluğu verirler. Bu tip insanlar sadece davaya uzak kalmakla yetinmeyip yanlarında da bir sürü insanı eylemsizlik çukuruna gömerler. Kendilerini hayatın sırrını keşfetmiş olarak kabul eden bu gibi şahsiyetlere her yerde rastlayabilirsiniz. Kibir ve çok bilmişlik taslayan bu tipler içi boş tenekeden başka bir şey değildirler. Bulgaristan Türk insanının refahını engelleyen önemli bir olayda birbirimizi yeterince sevmememizdir. Birbirine destek olmayan insanlar topluluğu elbette fakir kalmaya mahkumdur. Ekonomik olarak başkalarına rant sağlamak bizim toplumun artık değişmesi gereken kötü bir alışkanlığıdır. Kendi hemşehrisini kıskanan, ilerlememesi için paçasına yapışan insanlar aslında kendilerine de zarar verdiklerini idrak etmelidir. Çünkü paçasına yapıştığın insanla birlikte sende aynı yerde ilerlemeden durmak zorundasın. Onunla birlikte omuz omuza ilerleyeceğine debelenip durmanın kime ne faydası var? Engellerin en önemlisi bencillik ve tembelliktir. Benim yerime başkaları çalışsın biz de nasipleniriz düsturu maalesef birçoğumuzu esir almıştır. İşimiz düştüğünde yana yakıla aradığımız kişilere başka zamanlarda yardımcı olmamak bencillikten başka nedir. Kendisini merkez görüp başkalarını mayın eşşeği zanneden tipler bu davada çalışan insanların
çoğalmasını engellemekten başka bir işe yaramazlar. Tembellik bulaşıcıdır. Duyu organları körleşmiş bu insanlar kendileriyle temasa geçen her insanı hissizleştirirler. Bulgaristan Türklerinin ilerlemesini engelleyen bir başka insan çeşidi de bizim aramızdan çıkıp bizi hor gören kişilerdir. Geldikleri yerleri unutan bu tipler arkalarında gelenleri de etkilerler. Belirli yerlere ulaşmak için tavizler vermeyi adet edinen bu insanlar toplumumuza faydalı olacak insanları da engellerler. Kendilerini çoban görüp halkı sürü zanneden bu kişiler yararlı bir şeyler yapmak isteyen insanları engellemek zorunda olduklarının bilincindedirler. Samimi insanları karalayan, iftiralar atan bu insanlar kendi hainliklerini gizlemek için Bulgaristan Türk toplumuna faydalı olmak isteyen her insanın önünü keserler. Toplumumuz önündeki engellerin hemen yok edilmesi gereken bir tanesi de cahillik ve kendini beğenmişliktir. Hiçbir konuya ilgi duymayan, her şeyi bildiğini sanan insanlardan oluşan bir topluluk kendi kendini yok eder. Tarihini bilmeyen, geleneklerini göz ardı eden ve hedefi için çalışmayan bir insanın kendine ve topluma zararı çoktur. Cahil insan her şeyi bildiğini zanneder. Tehlikeyi sezemediği için donarak ölen bir insan gibi aldatıcı bir sıcaklığın verdiği geçici bir rahatlama içinde sonunu hazırlar. Genç arkadaşım! Bulgaristan Türklerinin yükselmesi için yola çıkarken bu engellerin olacağını bil ama yılma. Bu engelleri çıkartan kişiler de bir zamanlar senin gibi temiz ve idealist duygularla yola çıkmışlardı. Her toplumsal olayın düşmanı olabileceği gibi Bulgaristan Türklüğünün de düşmanları vardır. Hem de sayılamayacak ve kestirilmeyecek kadar çok. Eğer sende yılgınlık başlarsa düşmanlarının istediği olur. Sende duygusuz insanlar topluluğuna katılırsın ve sen de bir zamanlar kınadığın o engellerden biri olursun. Seninle dalga geçecekler, seni küçümseyecekler. Aldırma. Senden başka adam yok mu diyecekler. Sen mi kurtaracaksın, başka işin yok mu diyecekler. Para kazan gününü gün et diye akıllar verecekler. Bu laflara aldanıp da biraz duraklarsan sen de bir süre sonra engel olursun. Onun için biraz merak et. Sen kimsin. Ataların kimlerdi. Eşin dostun şimdi ne haldeler. Bu insanlar için ben ne yapabilirim. Biraz düşün, biraz oku, biraz çalış. Asalak değil üretici olmaya çalış. En önemlisi imanını hiçbir zaman yitirme. Ünal METİN (umetin@vatansever.biz)
Alptekin Cevherli Genç Osman dediğin bir küçük uşak - II
Türkistanda bir ahşap ustası vardı bir gün dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi. Fakat bu çırak, devamlı şikayet eden, her şeye bozulan bir çocuk çıktı. Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından şikayet ediyordu. Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir tesiri, etkisi olmuyordu. Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi. Çırak ustasının söylediği gibi tuzu alıp döndü. Usta bu sefer bir bardak su istedi. Çırak bir bardak suyu da getirdi. Usta, Simdi o tuzu suyun içine at dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı. Sonra usta “Simdi o suyu iç” dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta “Nasıldı tadı” diye sordu. Çırak nefretle, “Çok acı” dedi. Usta çocuğa “Tuzu yanına al gel, gidiyoruz” dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler. Usta çırağa “Bütün tuzu göle dök” dedi. Çırak söyleneni yaptı. Usta “Şimdi gölün suyundan iç” dedi. Çırak içti. “Suyun tadı nasıldı” diye sordu. Çırak, “Çok güzeldi” dedi. “Peki tuzun acısını hissettin mi” diye sordu bu kez de. Çırak “hayır” dedi. Usta çırağı karşısına oturtup anlattı: “Hayattaki bütün olumsuzluklar iste bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatin bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karsılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilemediyse öyle etkilenmez, bir bardak suda tattığın acıyı tatmazsın.. Seçim senindir; Ya bir bardak olacaksın, ya da göl...”
Aselsan Dünya liderliğine koşuyor İnsansız sistemleri ana faaliyet alanlarından birisi olarak belirleyen ASELSAN, uluslararası İnsansız Araçlar Yarışması MAGIC-2010’da dünya çapında ilk 10 takım arasına girmeyi başardı ve 50 bin dolarlık ödül kazandı. AA muhabirinin ASELSAN yetkililerinden aldığı bilgiye göre, Avustralya ve Amerika Savunma Bakanlığı organizasyonları tarafından ortaklaşa düzenlenen yarışma için ASELSAN’ın takım liderliğinde bir ekip oluşturuldu. “Kapadokya” adı verilen ekipte, Bilkent, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile Amerika’dan Ohio State Üniversitesi yer aldı. Yeni nesil otonom insansız kara araçlarının geliştirilmesine öncülük eden yarışma, akıllı robotların insan müdahalesi olmadan, birbirleriyle haberleşerek bilinmeyen bir kentsel alanda keşif-gözetleme-istihbarat yapmasını, alanda bulunan tehlikeli maddeler ile düşman veya teröristlerin etkisiz hale getirilmesini sınırlı bir sürede gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Finalist robotlar ve takımları, 8-13 Kasım 2010 tarihinde Avustralya’da Adelaide kentinde yarışacak. Bu yarışmayı kazanan takım ise 750 bin dolarlık ödülün sahibi olacak. MAGIC 2010’un, insansız araçlar alanında dünyanın en güçlü firmaları ve en başarılı üniversitelerinin katıldığı bir yarışma olduğunu ifade eden yetkililer, yarışmada ilk 10’a kalan takımların Türkiye ile birlikte ABD, Avustralya, Japonya ve Kanada’dan oluştuğunu belirttiler. Yetkililer, ASELSAN’ın, uluslararası alanda birçok yeni projenin de önünü açması beklenen bu yarışmadaki iddiasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine de benzer akıllı robotları kazandırmayı hedeflediğini kaydettiler. İnsansız sistemlerin savunma ve güvenlik alanındaki yerinin her geçen arttığına işaret
eden yetkililer, özellikle keşif, gözetleme, istihbarat, savunma ve lojistik destek gibi faaliyetlerin hızlı ve etkin bir şekilde ve personel kaybı vermeden yürütmek üzere kendi kendine karar verebilen insansız sistemlere ihtiyaç duyulduğunu ifade ettiler. İnsanlar için rutin zor veya tehlikeli işleri gerçekleştirebilmeleri, görevin icrası sırasında korkma, çekinme ve yorulma gibi unsurlardan etkilenmemeleri nedeniyle insansız sistemlerin tercih edildiğini belirten yetkililer, ABD’nin 2015 yılına kadar ordusundaki ilgili unsurların üçte birini insansız yapma hedefi koyduğunu kaydettiler. -ASELSAN’IN ROBOTLARIASELSAN’da insansız sistemlere, “kendi kendine karar verme yeteneği” kazandırma çalışmaları sürdürülüyor. İnsansız sistemler konusunda TSK’nın dışa bağımlılığını en aza indirecek ürün ve sistemleri tasarlamayı ve geliştirmeyi ana faaliyet alanlarından biri olarak belirleyen ASELSAN, geleceğin savaş alanlarında yaygın bir şekilde kullanılacak robotlar üzerinde çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor. ASELSAN’ın üzerinde çalıştığı insansız sistemlerle ilgili 4 ana proje çalışması bulunuyor. Bunlardan bir tanesi “İzci” aracı. Özellikle sınır güvenliğinin sağlanması, keşif, gözetleme ve lojistik hizmetlerde kullanılması amacıyla tasarlanan “İzci”, uzaktan komuta edilebiliyor.
Türkmen Cephesi
Gece ve gündüz çevre gözetlemesi yapabilen, üzerine silah monte edilebilen ve topladığı verileri merkeze iletebilen İzci aracına, otomatik insan tanıma ve otomatik hedef takibi gibi yeteneklerin kazandırılması için çalışmalar yapılıyor. -GEZGİNASELSAN tarafından üzerinde çalışma yürütülen diğer insansız kara aracı Gezgin, uzak mesafeden savunma ve gözetleme yapabilmesi için tasarlanıyor. Paletli yapısıyla küçük bir tankı andıran Gezgin’de, dünyada henüz yeni geliştirilmekte olan insansız araçlarda uzaktan kablosuz silah kullanımını sağlayacak teknolojiler deneniyor. Aracın üzerine yerleştirilebilecek robot kol, termal gözetleme ve lazer hedef işaretleme sistemleri ile tehlikeli görevler, uzaktan yerine getirilebilecek. -KAŞİFASELSAN’ın üzerinde çalıştığı bir diğer insansız sistem ise birliklerin keşif gözetleme yeteneğini kilometrelerce uzağa taşıyabilecek olan ve “Kaşif” adı verilen balonlu keşif gözetleme sistemi. Bu sistem, yere sabitlenen balon üzerine yerleştirilerek, gece ve gündüz yüksek irtifadan hareketleri tespit edebilecek. Kaşif, karakol gibi yerleşik alanlarda tepe arkalarını ve çevreyi gözetleyerek otomatik hareket tespiti yapabilecek ve gerektiğinde bu görüntüleri ve olası hedeflerin koordinatlarını diğer insansız sistemlere iletebilecek. -DENİZCİASELSAN, liman ve boğazlarda keşif, gözetleme ve istihbarat gibi görevleri yapması için de “Denizci”yi tasarlıyor. Uzaktan kontrol edilebilen insansız su üstü aracı “Denizci”, hedefe ulaştığında üzerinde yer alan sonar, radar, termal kamera gibi cihazlarla elde ettiği verileri komuta merkezine aktarabilecek.
Irak’ta Türkmenlerin en yoğun yaşadığı kent, bilinenlerin aksine Bağdat’tır. İki buçuk milyonluk Bağdat’ta bir milyona yakın Türkmen yaşar. Bu nedenle Irak’ın kuzeyindeki halk oylamalarında Türkmenler ezici çoğunlukla parlamentoya bir türlü giremez. Çünkü Bağdat oylamanın dışında bırakılır. Türkiye’nin bölge ile ilgili hafızasındaki ‘Genç Osman figürü’ önemli bir şahsiyettir. Öyle sivri topuklu ayakkabı altında ezilmesi hayal bile edilemeyecek ve edilmemesi gereken örnek bir kişiliktir. Peki Genç Osman kimdir? Kimdir ki, adı sözüm ona ayaklar altında ezilmek şeklinde geçtiği için bu kadar kıyamet kopmaktadır?... Osmanlı Devleti 17’nci yüzyılın başlarında eski güçlü günlerinin özlemiyle toparlanmaya başlarlar. 4’ncü Murat gayretli bir sultandır, kanserleşmeye başlayan İran meselesine çekinmeden neşter atar. Tez günde Yeniçeriyi derler toparlar yola çıkar. Sadece Revan’ı (Erivan’ı) almakla kalmaz (1635), Ahıska’yı da kurtarır, yörede sükuneti sağlar. Ancak İran kuvvetleri Padişah İstanbul’a dönünce Bağdat’a girer, halkı kırıp geçirir. Mukaddes mekânlara saldırırlar. Sağa sola ulaklar koşar, tellallar davul vurur “Duyduk duymadık demeyin” diye haykırırlar: “Sefere gönüllüler dahi katılaaa!” Bu çağrı büyük bir yankı bulur, mücahitler adlarını yazdırabilmek için kuyruk olurlar, ancaaak... Daha yüzünde ustura dolanmamış tüysüz diye nitelenen Genç Osman da orduya başvurur. Henüz 15-16 yaşındadır, Bağdat’ta yapılan katliamları duyunca yemekten içmekten kesilir, uyku tutmaz olur. Henüz üç aylık evlidir, hanım hanımcık bir eşi ve nur yüzlü bir anası vardır. Nitekim ağzını yüzünü poşularla örtüp karargâha gider ve adını yazdırır. Fakat Sultan Murat, bebek yüzlü bir yeni yetmenin gönüllü yazıldığını duyunca felaket kızar. “Çağırın bre o söz dinlemezi” deyince, huzura çıkarırlar. Murat Han, “Sen cengi oyun mu sanırsın? Yiğit dediğin güçlü kuvvetli, boylu boslu olmalı, bıyığında tarak durmalı!” Osman, kaşla göz arasında kuşağından kemik tarağını çıkarır ve bir an dahi tereddüt duymadan üst dudağına saplar. Tarağın dişlerinden sızan kan çenesinde toplanıp zemine damlar, koca otağda tek ses çınlar... Şıp... Şıp... Şıp! Sultan Murat ve hazirun donar kalırlar. Genç Osman dediğin bir küçük uşak Beline bağlamış ibrişim kuşak Askerin içinde birinci uşak Allah Allah deyip geçer Genç Osman! Genç Osman, Bağdat önlerinde ölümüne çarpışır. Nihayet kırkıncı gün seher vakti ortalık karışmıştır, savaş ortadadır. Delikanlı nasıl yaparsa yapar, kaleye sızar. Vurulur, vurulur, vurulur… Okların sayısını dahi hatırlamaz, canını dişine katar ve kapıyı aralar. Okla öldüremeyeceklerini anlayan düşman askerlerinden birisi, kılıç darbesiyle Osman’ın başını koparır. Osman başını yerden alıp koltuğunu altına alır, diğer elinde tuttuğu kılıcıyla başını koparan düşman askerini de öldürür. Ve kapıyı açık tutar… Düşman ordusu, öldüremediği bu başsız kahraman karşısında psikolojik olarak çökmüş ve kaçmaya başlamıştır! Sultan 4’ncü Murat göz yaşları içinde “Hücum!” emri verir! Bağdat işgalden kurtarılmıştır. Of ooof! Bağdat’ın kapısını Genç Osman açtı Düşmanın cümlesi önünden kaçtı. Kelle koltuğunda üç gün savaştı Allah Allah deyip geçti Genç Osman! Şehitlere serdar olan Genç Osman, halen şirince Bağdat’taki (Türk şehitliğinde) yatmaktadır... İlgi firmalar ve dikkatinden kaçtığından emin olduğumuz sanatçıdan derhal bu durumun düzeltilmesini ve Türk Milletinden özür dilenmesini bekliyoruz!
12
Gözlem Ziraat Mühendisi
İsmail Erdem Bulgaristan’da Demokrasinin 20. Yılı Aralık ayında Sofya’da bulundum. Bulgaristan’da Jivkov rejiminin devrilmesi ve demokrasi yelkenlerinin açılmasının 20. yıldönümü günleriydi. Sokaklarda halk arasında heyecan ve coşku hissetmedim. Bugünün dertleri sanki totaliter rejimin baskı ve zulmünü gömmüş gibiydi. Anma, tören, gösteri ve nümayiş olmadı. Burada insanlar yaşlı, yorgun ve bezgin. Sokaklar ve meydanlar sessiz parklar çocuk cıvıltısına hasret. Okullar domuz gribinden tatil olmuş fakat henus aşı başlamamış. Yüksek öğrenimini burada gören Türk gençleri gördüm, ana dilde yüksek sesle bir şeyler tartışıyorlardı. Dikkatimi çeken nokta insanların yeni açılmış alt geçitlere iniş çıkışları oldu. Tünel başları kalabalık, ortaya bir kutu koymuş şarkı Türkü söyleyenlere boş geçmeyerek bir şeyler attım. Ben de basamaklardan indim, meğer burası metro girişiymiş. “Obelya” ile “Mladost 1” semtleri yeraltı treniyle bağlanmış. Daha önce raylı araç uğramayan Üniversite ve “Vasil Levski” Stadyumu’na gitmek artık kolay, en uzak yol yirmi dakika, tünel havaalanına doğru devam ediyormuş. Türk Firması “Doğuş” ihale almış, Sofya’yı yer altından kuzeyden batıya deliyor, ikinci yeraltı treni 2 yılda tamamlanınca, şehir merkezinin dar sokaklarına kilitlenmiş trafiğin düzelmesi bekleniyor. Yine bir Türk yatırımcısının gayretiyle kurulan Sofya Yeni Otogarı’ndan çıkanlar ilk bu izlenimleri alıyor. Kahvelerde gazete okuyan pek yok. Sarı sayfalı gazete topları açılmamış, okurdan ilgi yok. Neden mi, çünkü BTV ve NOVA TV yayınları sabah erken gazetelerin haber kaynağını seyirciye aktarıyor, okurda da “ben politik bilgimi aldım” kanısı böylece oluşmuş oluyor. Bulgaristan medyasında köşe yazarlığı gelişmemiş, farklı görüş ve tezat oluşumu gecikmeli geliyor, yeni boşluk veya yükselen dalga hemen baş gösteremiyor. Fakat belirince de baskı sert oluyor. Böyle güçlü bir tepkiyle Temmuzda seçimi kazanan GERP bugün azınlıkta olsa tek başına iktidarda. Bir başka değişle bütün iktidar Başbakan Boyko Borisof’un elinde. Öğrenimi polis, mesleği itfaiyeci, mesaisi diktatör T. Jivkov’un koruması, Sakskuborgotski hükümetinde İçişleri Bakanlığı sekreteri, ardından Sofya Belediye Başkanı ve rütbesi Orgeneral olan Borisov milliyetçi sağ kanadı temsil ediyor. Kamuoyunun dikkatini üzerine toplamış olan Başbakan oldukça hırslı, ani karar alabilen, ani hareketlerde bulunan bir Lider. Bir sıçramada, ilk seçimde Başbakanlığa yükselmesine ana neden toplumdaki yargı boşluğunu doldurmaya talebi olmasıdır. Burada yargı boşluğu - hukuk düzeninin çalışmaması, kanun yoluyla adalet sağlanamaması anlamında kullanılmıştır. Geçiş döneminde böyle bir gereksinme belirmesi doğaldır. Buna karşın, seçmeni korkutmuş olan ve dermanı Borisov’un şahsında aramanın sebebi nedir? Yani Bulgaristan’da demokrasinin 20 yılında totaliter polis düzeninden gelen, hatta parti başkanı bile olmayan bir lideri iktidara taşıyan zihniyet nedir? Bu soruların yanıtı son 20 yılda işbaşına gelmiş olan Bulgaristan iktidarlarının demokratik adalet düzenini işletemesinde gizlidir. Daha önceki demokratik hükümetleri kuran Lübomir Popov, Jan Videnov, İvan Kostov, Lüben Berov, Filip Dimitrov, S.Saks Koburgotski ve Sergey Stanişev kabineleri (bunların tamamına Hak ve Özgürlükler Partisi de katıldı) Bulgaristan’da yargı sistemini çalıştıramadılar. Yasaları değiştirip modern bir hukuk düzeni oturtamadılar, kalem kıran yargıç olmadı, cezaevi kapısını açtırıp elini kolunu sallaya sallaya çıkan mahkûm çok... “Adalet” sokaktaki insanı kaçırma, çalıp çırpma, soyma, kişisel ve toplumsal intikam, yargısız infaz yoluna girdi ve bu gidiş hala durdurulamadı. Devlet alabildiğine soyuluyor, çökme tehlikesi belirdi. Halk arasında bu gidişe dur diyecek yok mu psikozu yerleşti ve hâkim oldu. Bir anda, Avrupa Birliği’nin de hukuk düzeni çalışmayan bir ülkeye ben para vermem demesi, pek çok projenin yüz üstü kapanması, tüm beklentileri çökertti, ümitleri köreltti, demokratik açılım yolunu tıkayan düğüm iyice sıkıldı. Terörle kol gezen ekipler, gruplar, görevden alınmış eski polis ve baret timleri istediğini yaparken, seçmenin sert bir Liderden, hukuk boşluğunu devlet eliyle doldurup huzurun sağlanması ortak istek oldu. Bu durumda politik iktidarla donatılan Borisov beklediği görevi üstlendi. Sorunun cevabı da budur. Böyle oldu. Her milletin sabır kıvamı var, görülüyor ki, sabır dengeleri de değişiyor ve uzun soluklu sabır her millete verilmemiştir. Halen hükümet programı yok. Ne ki, sokaklar “hükümet programı isteriz!” diyenlerin nümayişleriyle dolup taşmıyor. Eski iktidardan hesap sorma süreci başlamış gibi, izlenim bu. Eski Başbakan Sergey Stanişev ile Sosyal İşler Bakanı Emilya Maslarova’nın dokunulmazlığı kaldırıldı. Yolsuzluktan yargılanacaklar ve büyük bir ihtimalle önceki hükümetin tamamı yargılanacak. Basın ve TV’de içeriksel analiz yapılsa, son
4 yılda tırmanan cinayet, dolandırıcılık, hırsızlık, yolsuzluk haberleri birinci sırada. İş güç konuşan yok. Yakın ve uzak geçmişte Bulgaristan’da devlet ve topluma ihanet gibi suçtan yargılanan devlet adamı ve politikacı da yok. Benzer bir uygulama olmadığından şimdi de pek fazla bir şey beklenmiyor. Bulgaristan mahkemeleri Türk Bulgar, Pomak ve Romanlara kan kusturan Todor Jivkov ve cellâtlarından hiçbirini yargılayamadı. Bulgaristan’ın bu ayıbını silebilecek bir güçte görünmüyor gibi ufukta. 10 Kasım dönüşümü böyle bir ortamda anılırken, Türklerin demokrasi mücadelelerindeki öncü rolünden, devrimin gücü oluşundan, Hak ve Özgürlük için Müslüman ayaklanmalarının öneminden söz eden bile yok. Her şeyi unutturmak isteyenler ön plana yeni kahramanlar çekme peşinde Hasan’ın fesi Hüseyin’e Hüseyin’in fesi Hasan’a masalları uzadıkça uzayarak devam ediyor. Fakat Bulgaristan toplumunda doldurulması gereken boşlukların oluşum süreci devam ediyor. Her iktidar değişikliğine neden olan bu gelişmeden iki örnek daha verirken, belki de bu sürecin tam demokrasi kurulana, tüm temel hak ve özgürlükler sınırsız biçimde sağlanana kadar devam edeceğini peşin peşin söylemiş olalım: Türkler ve Pomaklar hariç ki, T. Jivkov rejimine karşı direnenler onlar oldu, komünist rejime tepki gösterme, parti ve devletin fikrine ters görüş savunma boşluğu vardı. Toplumun belini büken devlet uygulamalarını eleştiren yazar ve gazetecilerin başına gelenleri hatırlarsak, daha sonra Cumhurbaşkanı olan Jelü Jelev’in Lenin’in “madde tanımı” eksik, demesiyle 8 yıl köyüne soğan kazmaya gönderildiğini, fikrinde caymayınca, alttan altta, içten içe yıllarca direnince, baskı toplumunda cesaret boşluğunu dolduran parlak bir örnek olmuştur. Bulgaristan halkı, bu arada tüm Tükler ve Müslümanlar, kendisini kahraman olarak kabul ettiler. O, baskı altında yaşayan toplumda kırılmayan kişisel cesareti ile parladı. Onun bu cesareti halkın, özellikle de Türklerin ve Pomakların takdir ve sevgisini kazandı. Bulgaristan Devletinde demokratik teamülle seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu. Yani cesaret boşluğunu dolduran J.Jelev Cumhurbaşkanlığı ile ödüllendirildi. Tabii bugün Jelev’den de pek söz edilmiyor. Çünkü onun kurduğu Demokratik Güçler Birliği (SDS) totaliter rejim nimetlerini hakça paylaşacağına, talan ederek, dağıldı ve çöktü. Bir başka değişle, beklenen adaletli demokrasiyi çarpık ve çıkarcı uygulayan SDS’ye halkın kestiği kestiği ceza, onu oyun dışı bıraktı. Başka bir örnek de Sakskoburgotski’nin Başbakan seçilmesiyle ilgilidir. 50 yıl Bulgaristan’a ayak basmamış, ömrünün nerdeyse tamamına yakınını İspanya’da geçirmiş, doğru dürüst tahsili olmayan, hatta Bulgarcayı bile kırık dökük konuşan, Bulgar kanı(Roma Germen/Habsburg hanedanı soyundan) taşımayan, Simeon Sakskoburgotski demokratik dönüşümün 10. yılında Bulgaristan’da derinleşen ekonomik çökme süreciyle birlikte halk kitlelerinin açlık tehlikesi sezmesinden oluşan boşluğu fırsat bildi, daha sonra yerine getiremediği vaatlerle sandıktan çıkıp iktidar oldu. O, “800 günde sorunlarınızı çözeceğim, eskisi gibi yaşayacaksınız, dertleriniz son bulacak!” dedi. İspanya’dan geldi, 1908’de Viyana’dan Bulgaristan’a gelip Çar olan, dedesi Ferdinand gibi çiçeklerle karşılandı, sandığa girdi ve Başbakan çıktı. 800 gün bir saat gibi gelip geçti, değişen hiçbir şey olmayınca seçmen kendisini politik sahneden uzaklaştırdı. Bu üç örnekte genel geçerli olan bir toplum kuralı var. Dönüşümler, kitleler eskisi gibi yaşamak istemeyince ve yöneticiler
eskisi gibi idare edemeyince oluyor. Aslında Bulgar seçmeninin kendilerine yetki verdiği kişileri büyük bir kararlılıkla yetkisiz kılması, bir çırpıda iktidardan alaşağı etmesi, toplumun bilinçli mobilize olabilerek birlikte hareket etmesi ve istediği sonucu alması, politik açıdan çok müspet ve gurur duyulacak bir olgu. Jivkov tarafından göç ettirilerek sürülen bizlerin de Türkiye’den 96 bin oy verdiğimiz son Bulgaristan Genel Seçim sonuçlarıyla kurulan hükümet yargı boşluğunu, işlemeyen hukuktan kaynaklanan güven bunalımı ve kaotik yaşama karşı duranların kesin tepkisidir. Şimdi dizginler B. Borisov’un elinde, 20 yıldır demokrasi masalları dinleyen ve bundan yorgun olan halkını daha iyi günlere götürme şansı ona verilmiş, herkesin beklentisi büyüktür. Bu gelişme ve olaylardan oluşan izlenimlerim Sofya’daki Türk Aydınların da gözünden kaçmıyor. Görüştüğümüz büyüklerimiz anlattıkları veya gördüğüm kadarıyla seçimlerden sonra Toplumsal Karşılıklı Etkileşim adlı bir fikir derneği kurma çabaları yoğunluk kazanmış. İlgi büyük. Devresel görüşmeler, toplantılar yapılıyor. Dikkati çeken bu dernek açılımına Baş Müftülük içinden ve dışından, serbest meslek sahibi, öğretim üyesi ve üniversiteli aydınların birlikte girişip el ele vermiş olmalarıdır. “Yonga” adlı bir derginin hem Türkçe ve hem de Bulgarca çıkması konsepti hazırlamışlar. Yonga adının seçilmiş olmasının derin anlamında, hem Bulgaristan hem de Türk kamuoyunda yontulması gereken fikir ayrılıkları üzerinde çalışıp, tarihi, bugünü, yarınları, kültürü, sanatı, sosyal yaşamı ortak değer yargılarıyla yeniden ele alıp değerlendirmek, Türk etnik topluluğunu birçok haksız ithamlardan korumak ve gerçekliği yeni baştan okumaktır. Bulgaristan’da yaşayanlara hayırlı olsun ve tüm okuyucularımızın yeni yılını kutluyor sevgi ve bilgi getirmesini, hepinize sağılık, huzur ve eşit demokrasi dileği ile.
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bir Göç Hikayesi Haziran güneşi Silistre’nin tren garına sıcak sıcak oturmuş, dargın dargın bakıyor coplu, köpekli, kalaşnikoflu polislere, eski sobalara, isli borulara, kırık dökük mobilyalara, eşya kapkacak, giyim, ayakkabı dolu bavullara, çuvallara ve binlerce Türkün ruhunda bir bıçak yarasının derin izleri gibi, gözün gördüğü yerlere kadar uzayıp giden raylara... Göç buradan başlıyor... Tarihin ne garip cilvesi ki, yüz yıl önceleri, Vatan yahut Silistre diye haykırmış büyük üstad Namık Kemal ve işte yüz yıl sonra yine o Silistreden başlıyor Vatan! Vatan! diyerek hayallere sığmayan, akıllara durgunluk veren zoraki bir göçün serüveni... Göç deyince, Dobrucanın ünlü şairi, rahmetli Aliosman beyin hüzün verici bir mısrası, kuduz deniz dalgaları gibi yıkıp geçiyor sağduyunun sessiz duvarlarını... Şair haykırıyor: Tutulmuş milletim göç sellerine... Anlatıyorlar: O göç başkaydı, bu başka...O zaman yıl 1950, şimdi ise 1989... Kırk yıl geçti üstünden, kırk yıl hiç bir şey mi değişmedi?... Değişmesin olur mu!... Hükmetler, siyasiler, siyasetçiler, tekezeseler, hamleciler, gelişmiş sosyalizm glasnost (şeffaflık, açıklık), perestroyka (yenilenme) ve saire ve saire...Değişmeyen tek bir şey var: Türk düşmanlığı, öteki kavramı, biz ve onlar burgacı... Şurada 93 Harbinden beri, yüz yıldır Bulgaristan Türkleri üzerinde planlı bir şekilde uygulanan geceleri ürküt, gündüzleri malını zapt et haydut anlayışı, bugün bir Komünist rejimin devlet iç politikasına dönüşmüş... O göç başkaydı, bu başka...O zaman yıl 1950, şimdi ise 1989... Kırk yıl geçti üstünden, kırk yıl hiç bir şey mi değişmedi?...
Failleri ise, 20. asrın en insancıl, en çağdaş, en-enenlerle süslü marksizim ideolojisi otoriteleri... Bir üst düzey Bulgar Komünist Partisi yöneticisi televizyonun mavi görüntüsünde sırıtıyor: Şu anda görünü bu olay göç değil, bir turizm hizmeti... Biz taraf olduğumuz Viyana İnsan Hakları Sözleşmesi ruhunda, Hükmetimiz ve Halk Meclisimizin aldıkları bir insancıl kararı uyguluyoruz... Günde bir iki tren değil, 4, hattâ 6, sekiz tren, 10-12 bin turizimci yollamaya göre çalışmalarımızı yaptık, imkanlarımızı seferber ettik... Oysa 30-35 beş yaşlı bir köylü kadın, iri, tombul yanaklı, kırmızı benizli... Toprak, ter kokusu üstü başı... Dobruca köylerinden... Kocasını yaka paça bir gece gelip evden almışlar, götürmüşler... O gün bu gün ne ses ne seda... Suçu Türk doğduğu, Türk olduğu ve Mayıs 1989 yürüyüşlerine katılması... Karısına: “Kocan yürüyüşlere katıldı, suç işledi... Türkiye’ye yolladık... Topla tasını tarağını, çoluk çocuğunu, al kırmızı pasaportunu, yolcusun” demişler Sancak Emniyet Müdürlüğünde... Ve şimdi Silistre garında ayrılık öncesi, göç treninin kalkmasına az bir zaman kala, torunlar dedelerinin elini öpüyor, sonra kadın babasının boynuna hiç kopmayacakmış gibi sarılıyor, gözyalarına boğularak: “Baba baaa!” diye feryat ediyor... “Baba ba seni kimlere bırakayım!...” Yetmişlik, seksenlik dedenin kırışık yüzü taş kesilmiş, fersiz bakışı donuk donuk, güçsüz elleriyle, canından can, etinden et küçük torunlarını okşamaya çalışıyor ve: “Sabırlı ol, kızım...Allah sabır versin... Çocuklarınız var kızım... Onları kurtarın!...” Neden, kimden kurtarılsınlar?... Buralarda doğmamışlar mı?... Gülüp koşmamışlar mı? Genç kadının feryadı dinmiyor, sesi çınlıyor ortalıkta: “Baba ba! Seni kimlere...” Bulgar milisinin itiş kakışı kesiyor bu sesi... Bulgarların Viyana Antlaşması yükümlülüklerinin icrası... 1985’lerde alınan adların, özgürlüklerin iadesi için 1989 Mayıs yürüyüşlerine katıldıkları bahanesiyle Türkler Emniyet koğuşlarına tıkılıyor, bin bir eza ve cefadan, işkenceden sonra, ellerine dış ülkelere yönelik birer kırmızı turist pasaportu vererek soruyorlar: “Gideceğin devlet? Türkiye Cumhuriyeti Niçin Türkiye ya? Meselâ Avusturya’ya, İsveç’e gidebilirsiniz... İslanda’yada olur... bakın,ne bol seçenekler sunuyoruz... Bizi, bugüne kadar haklarınızı gasp etmekle suçlayıp durdunuz, şimdi de geceli gündüzlü çalışarak verdiğimiz bu turizm hizmetiyle mi suçlayacaksınız?” Ve o Dobrucalı köylü kadının kulakları yırtan sesi: “Baba ba!... Ba baba, seni Nasıl bırakayım?!” Babaya pasaport verilmemiş... Aileler maksatla, planlı olarak parçalanıyor... Milisler bazı köyleri ansızın kuşatıp, Türklerin evlerini basıyor vatan hainleri, Türk casusları aranıyor... Bazı köylerde sadece genç erkekleri toplayıp, yaka paça otobüslere bindirip, sınır dışı ediliyorlar...Şok havası yaratılıyor... Güvensizlik sürüp gidiyor... Doğdukları yerleri terk etmek istemeyenlere, turist pasaportu için müracat etmeyenlere evlerinde, iş yerlerinde, sokakta, meydanda tehditler estiriliyor...
Bizim sosyalist toplumumuzda sizin gibilere yer yok... Sizin gibileri yıldıracağız, bezdireceğiz, arkanıza bakmadan, abanızı alamadan kaçacaksınız... “Bulgaristan Bulgarların, Türkler Türkiye’ye!” Türkçü damgası almış, sorgudaki bir Türk öğretmeninin yüzüne, emniyet yetkilisi anırırcasına bağırıyor: “Bu milleti baştan çıkaran sizlersiniz... İnsanlar kuzu kuzu... TKZS’ler dedik, razı değildiler, ikna ettik... Şimdi ekonomik durumlarından memnunlar... Okullarda Türkçenin okunması çocuklarınızın yararına değil dedik, razı gelmediler, yine ikna ettik... Artık yirmi yıldır Türkçe okumuyorlar da dünya mı battı? Çocuklarınızın Bulgar kültürüyle entegre olmalarına yararlı değil mi?... Şimdi de adlarınız Bulgar adı olacak, Bulgar adları taşıyacaksınız dedik, beş yıldır ne büyük cabalar harcıyoruz, direniş gösterip, hayır diyorsunuz, çalışmalarımıza çomak sokuyorsunuz... Tarihin akışını önlemek, zamanla yarışarak, marksizim dialektik gelişimini durdurmak istiyorsunuz... Halbuki sizi parasız devlet okullarında okuttuk, yetiştirdik, yüce davamıza katkıda bulunasınız, köprü olasınız diye... Siz ise milliyetçiliğe soyundunuz.. Bizim sosyalist toplumumuzda sizin gibilere yer yok... Sizin gibileri yıldıracağız, bezdireceğiz, arkanıza bakmadan, abanızı alamadan kaçacaksınız... Kalacak olanlar ise çamaşır makinesinden çıkmış gibi olmalı... Temiz, lekesiz, sadık...Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Çamaşır makinesinin ne olduğunu biliyor musun?...” Ve her şeyi pek iyi bildikleri için Silistre tren garından sınırdışı ediliyorlar... Seksen kişilik vagonlara yüzlerce insan balık istifi gibi üst üste bindiriliyor, kapıları kilitli, pencereleri kapalı tren vagonlarınla mecburi bir yolculuğa dökülüyorlar Kapıkuleye doğru... Bu mecburi yolculuk esnasında bazı yerlerde, çeşitli garlarda, öğle üstleri 30-35 derece yaz sıcaklarında saatlerce bekletiliyorlar... Sıcaktan, havasızlıktan, susuzluktan bunalıp bayılan bebekler, çocuklar, ihtiyarlar... Başka bir emniyet yetkilisi konuşuyor: “Pek tabii ki Mayıs 1989 yürüyüşlerinden sonra yapacak bir şeyimiz kalmadı... O kadar da enayi miyiz ki, Türkleri kurşuna dizip de, dünya kamoyunun hışmına uğrayalım... Onların istekleri olduğunu biliyoruz, lâkin Bulgaristan’ın da jeopolitik durumu, Varşava Paktı’ndaki sorumlulukları var, gözardı edilemez ulusal çıkarları mevcut... Biz Eylül ayına kadar 400 bin kişi atacağız sınır ötesine... Ardından yeni yıla kadar daha 400 bin ve Türk sorununu çözüme bağlayacağız...” Göç edeceklere yardım amaçlı simsarlar devreye giriyor, rüşvet, yalancılık, dolandırıcılık, çapulculuk, yağmacılık gırla gidiyor... Ve Türkler şerefini, onurunu, varlığını korumak istedikleri, korudukları için, Silistre Garı’nın arka tarafındaki genişce bir meydandan sınırdışı ediliyorlar... Bir yanda göç edecek turistler, öte yanda uğurlayanlar... Güneş inadına kızdırıyor... Sicim iplerle çevrelenmiş alanın önünde Bulgar gönüllü polisler bunaltıcı sıcağın etkisinde kollarını sıvamışlar, omuzlarındaki kalaşnikofları uğurlamaya gelenlere yöneltmişler, her an ateş etmeye hazır bir vaziyette nöbet tutuyorlar... Ne tuhaf hal, ne garip mantık... Güç gösterisi ve turizm... Zoraki göç, etnik temizlik değil, şanlı bir turizm... Hem de nasıl?... Bir yandan genellikle erkekler emniyete götürülüp, yürüyüşlere iştirakları bahane edilerek, türlü işkencelere maruz kalarak, eline kendisi ve ailesi için yurtdışı bir kırmızı turist pasaportu verilip, yirmi dört saat içinde memleketi terk etmesi isteniyor. Öte yandan tren garında ellerinde kırmızı turist pasapotlu insanlardan kuyruklar oluşuyor... Göç edeceklere yardım amaçlı simsarlar devreye giriyor, rüşvet, yalancılık, dolandırıcılık, çapulculuk, yağmacılık gırla gidiyor... Bedavadan el değiştiren mal mülk... Komünist yönetimin Hükmeti kararname yayınlamış... Beş yıl boyunca, yani turistler gittikleri ülkelerden geri dönünceye kadar, taşınmaz malıları, mülkleri belediyelerce korunup güvenceye alınsın diye... İyi de aynı zamanda evini satmayınca trene ya bilet verilmiyor, ya pasaprt vermek için evin satış belgesi isteniliyor... İşte minareyi çalmak isteyen, kılıfını da böyle uydurur...
Bulgaristan Türklerinin Sesi Yarabbim nedir bu yazgımız. Faşistler geldi, faturasını büyük dedem ödedi. Komünistler geldi, fatura yine dedeme kaldı. TKZS’ler kuruldu, fatura bize kesildi. Demokrasi geldi, faturasını yine biz mi ödeyeceğiz.
Yörenin ileri gelen yöneticileri ve Parti kodamanları el ovuşturuyor. İşleyecekleri her eylemi kanunlaştırıyorlar, aç gözlü kurtlar gibi Türklerin evlerini, bağlarını, yazlıklarını sahipleniyorlar... Bazıları hepten de tepegöz... Şehirlerde yaşayanların dairelerini sahte belgelerle doğmamış torunlarına bedavadan alıyorlar... İktidar küpünün balından payını alamayanlar ise otomobillerle köy köy gezerek sahipsiz kalan köy sokaklarında başıboş dolaşan hayvanları, kapıları açık kalmış, terkedilmiş evlerde ne bulurlarsa kamyonlara yükleyip yağmalıyorlar... Bir hani ya, yağma zamanı... Bütün Türkler adeta bir şok içinde... Kimsenin konu komşu, malı mülkü ile ilgilenmeye vakti yok... Herkes nasıl gideceğim, ne olacak benimle diye kendi başının çaresinde... Herkes kendi derdinde... Bir köylü anlatıyor: “İşten eve dönünce ne göreyim... Avlu içinde buzağılı bir inek, bir eşek ve eşek arabası... Bunlar da ne dedim karıya... Bırak, sorma dedi ağlayarak... Mehmet dayımın Mustafa’ya pasaportunu vermişler, yirmi dört saati bekleme, çünkü yurdun başka bir köşesinde sürgünde bulursun kendini, derhal çık git demişler... Evde hayvanlar açlıktan öleceklerine, bize getirmiş... Helâlaşıp gitmiş Mustafa... Tepem attı... Bir anda Musafalarda buldum kendimi... Kapılar açık saçık... Camlar kırılmış... Elektrik lambaları yanıyor... Kurban kesmiş, eşikte kanını akıtıp evin önündeki zerdalı dalına asmış... Dalın altında birkaç köpek hırlayarak yalanıp duruyor.. İçeri girdim.. Darmadağınık her taraf... Demek hırsızlar burasını da taraşlamışlar... Bir de evin duvarın iç tarafına,pençerenin altına eğri böğrü harflerle, kırmızı boyayla ‘Pis Türkler Bulgaristandan dışarı’ diye yazmalarıyla kimliklerini belirtmişler... Ruhumu önce bir yalnızlık, terkedilmişlik korkusu, sonra derin bir isyan ile nefret sardı... Yarabbim nedir bu yazgımız dedim... Faşistler gelir zararını büyük dedem gördü. Komünistler geldi zararını dedem gördü. TKZS’ler kuruldu zararını bizler gördük. Demokrasi geldi yine zararını bizmi göreceğiz. Bu göç değil... Bu bir vahşet, bir barbarlık... Göç deyip zorla uğratılıyorlar...” Oğul gidiyor, ana baba kalıyor.. Evlât kalıyor, baba gidiyor... Kardeş gidiyor, kardeş kalıyor... Orada, Silistre Garı’nda, Haziran güneşinin yakıcı öğle sıcağında, gerilmiş sicim iplerini boyunda,oğlunu uğurlayan bir anne, kalaşnikoflu polislerin karşısına çökmüş, sessiz sessiz söyleniyor kendi kendine... Siz nerden bileceksiniz!... Evlât acısı başka... Doğarken belden kopuyor, ayrılırken yürekten... Ayrılık acısı başka... Siz nerden bileceksiniz... Oğul, gelin, torunlar iplerin öte yanında... Biraz evvel çağrılmışlar trene binmek için... Ağlıyarak el sallıyorlar gerilmiş sicimlerin önüne oturmuş, harabeye dönüşmüş anneye... Megafonla tek tek çağrılıyor cetvelde adları yazılı turizimciler... Kulakları sağırlaşmış bir dede annesine çıkışıyor: “İşitmedin mi mare?... Galiba bizi çağırdılar, fidan dediler...” 1985 de ad değiştirme kampanyasında Türklerin çoğu, hükümetce teklif edilen Hristiyan adları değil de, ağaç, çicek adları almışlar ve bunları da işitmek istemiyorlardı... “Galiba fidan dediler mare...” Vagonlara bindirilecek turizimcileri çağıran emniyet yetkilisi: “Şurada, beş senedir bir adlarınızı öğrenemediniz... Ne geri zekalı, kalın kafalı insanlarmışsınız yahu!” diye mızmızlanırken, yanındaki meslekdaşı: “Aldırma, Binbaşı Yoldaş!” diyor... “10 saat sonra bu adlara gerek kalmayacak... Gidiyorlar çünkü” Ve ikisi de alayla gülüyor mutlu mutlu, iğrenç iğrenç, pis pis... İnsan oğlu insan emniyet yetkilileri... Bu gibi değerleri umursamamak, Bulgar tarihinin belki en acı mirası... Onlar Bulgar adını taşıyorlar, amma o adın altındaki öz varlığı hiçbir zaman koruyamamışlar, milli değerlerini tarihin rüzgârlarında yitirmişler, binlerce öz kardeşlerinin kıyımı sonucu slavlığı benimsemişler ve buradan kaynaklanıyor onların özgeçmişleriyle kopukluğu, bağsızlığı... Bulgarlarların “Vaftiz Zamanı” ve “Alfabe Uğruna” adlı sinema yapıtlarını seyrettikçe, bize olanlar olmuş, dedelerimize yapılanlar, neden Türklere de uygulanmasın zihniyeti içinde boğulup kalmışlar... Ve kişini şahsiyeti için bir insan adının nice mutluluk kaynağı olduğu bilincine hiçbir zaman ulaşamamışlar... İnsanın adı!... Hele de o ad ezan sesiyle verildiyse... Galip Sertel “Şurada, beş senedir bir adlarınızı öğrenemediniz... Ne geri zekalı, kalın kafalı insanlarmışsınız yahu!” diye mızmızlanırken, yanındaki meslekdaşı: “Aldırma, Binbaşı Yoldaş!” diyor... “10 saat sonra bu adlara gerek kalmayacak... Gidiyorlar çünkü” Ve ikisi de alayla gülüyor mutlu mutlu, iğrenç iğrenç, pis pis...
13
Tarihi Köprüdeki incelik Samsun’un Havza ilçesindeki 700 yıllık tarihi Kurt Köprüsü zamana meydan okurken, köprü ayalarında bulunan dinlenme ve ibadet odaları ile de ayrı bir özellik taşıyor.Havza ilçesinin Kayabaşı Köyü ile Vezirköprü ilçesinin Tekkekıran Köyü arasındaki İstavroz Çayı üzerinde bulunan, Doğu Romalılar döneminde yapıldığı, Selçuklular tarafından da onarıldığı bilinen köprü hala kullanılıyor.15 metre yüksekliğinde, 40 metre uzunluğundaki tarihi köprünün 3 kemerli olarak inşa edilen ayaklarında, dinlenme ve ibaret amacıyla yapıldığı bildirilen odalar bugün aynı amaçla kullanılmasa bile benzerlerinde pek rastlanmaması nedeniyle köprüye farklı bir değer katıyor. Kısa süre önce Karayolları Genel Müdürlüğü Tarihi Eser Köprüler Şube Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen restorasyonla zarar görmemesi için girişi kapatılan mekanlar ancak dışardan gözlemlenebiliyor.Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü Köprü Başmühendisi Hakkı Keleşoğlu, restorasyonla ilgili hazırlanan projede dinlenme odası görülmediğini, proje çalışmaları sırasında fark edildiğini belirterek, “Köprü çok eski olduğu için yıkılma tehlikesi ve göçebilir endişesi ile giriş kısmı kapatıldı. Sadece dışardan görülebilecek şekilde uygulama yapıldı. Çünkü yuka-
rıdaki girişte, ‘tahrip edilebilir, kaçak define arayıcıları zara verebilir’ diye böyle bir uygulama yapıldı. Değer odaların girişleri ise çeşitli dönemlerde kapatılmış’’ dedi. Yöredeki yerleşim yerlerinden Kayabaşı Köyü’nün Muhtar Vekili Erdal Erol da Kurt Köprüsü’nün özelliği nedeniyle çok sayıda ziyaretçinin geldiğini söyledi.Köprünün, restorasyonun tamamlanmasının ardından yeniden kullanılmaya başlandığını belirten Erol, köprü ayaklarındaki odaların geçmiş zamanlarda dinlenme ve ibadet amacıyla kullanıldığının hala anlatıldığını belirterek, “Eski dönemlerde buralara yolu düşenler köprüden geçerken bu odalarda dinlenir, ibadet ederlermiş, ama artık sadece merak edenlerin gezdiği mekanlar oldular’’ diye konuştu. Samsun Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri ise, Kurt Köprüsü’nün 13. yüzyılda Roma döneminde sıkça görülen mimari ve bu dönemde kullanılan üç sıra tuğlalı örgü sistemi ile yapıldığını, köprünün ayakları içinde küçük odaların bulunduğunu bunun da köprüye ayrı bir özellik kattığını ifade etti. Yetkililer, köprünün Selçuklular zamanında ve sonraki dönemlerde de onarım gördüğünü kaydetti
Venedik yerli halkını kaybediyor İtalya’nın tarihi Venedik kenti su kanalları ve güzel binalarıyla ünlü. Ancak bu ünlü kent yerli halkını hızla kaybediyor. Kent bazılarının deyimiyle yaşayan bir müzeye dönüşüyor. Kent yetkilileri, yerel halkı geriye çekmek için yoğun çaba harcıyor.
Venedik yerli halkını hızla kaybettiği için geçenlerde kentte sembolik bir cenaze töreni düzenlendi. Cenaze töreni, gondollar ve teknelerle az bulunur bir tablo yarattı. Gondollardan biri kentin ölümünü simgeleyen pembe bir tabut taşıdı. Diğer gondollarda siyahlar giyinmiş kent halkı vardı. Nüfusu 60 binin altına inen Venedik, yaşayan bir müzeye dö-
nüşüyor. Kentin merkezindeki bir eczane, azalan nüfusun hesabını tutuyor. Yerel halk kentin tarihi merkezinden fiyatların artması ve yaşam şartları nedeniyle çıkmak zorunda kaldı. Yerli Venediklilerin sayısı azaldı. Sembolik cenaze töreninin düzenleyicisi Matteo Secchi verdikleri mesajın açık olduğunu söylüyor. Secchi, “Venedik’te yeni bir yaşam anlayışı başlatmak istiyoruz. Yerel halkın sayısını arttırmak istiyoruz aksi halde Venedik bir iki yıl içinde Disneyland’a dönüşecek. Bir kent ziyaret edilmeli ama aynı zamanda o kentte yaşam da devam etmeli,” diye konuşuyor. Kenti her yıl milyonlarca kişi ziyaret ediyor. Hediyelik eşya mağazalarında ünlü Venedik maskeleri satılıyor. Kent yetkilileri kentte resmi kaydı olmayan binlerce kişinin yaşadığını söylüyor. Belediye Meclisi üyesi Mara Rumiz’e göre, yetkililer durumun farkında. Rumiz, “İki soruna çözüm bulunması lazım. Biri işsizlik, diğeri konut sıkıntısı. Kentin sadece turistik bir mekan olmasını engellemek gerekiyor,” diyor. Sembolik cenaze töreni halkın konuya duyarlılığını arttırmayı amaçlıyordu. Amacına da ulaştı. Venedikliler halkın kenti terketmemesi için acil çözüm bulunmasını istiyor.
İlk uzay Yolcusu Türk Amerika’da yaşayan Türk kökenli Bulgaristan vatandaşı Şefket Çapacıyev, uzaya giden ilk Türk olacak
Komünist rejim döneminde Bulgaristan’dan kaçarak ABD’ye göç eden ve bu ülkede bir yayıncılık imparatorluğu kuran Türk kökenli Şefket Çapacıyev, Virgin Galaktik’in uzay turisti oluyor. 1963 yılında ABD’ye göç ettikten sonra Chicago’da kurduğu ciltleme atölyesini ülkenin en büyük yayıncılık kompleksine çeviren Çapacıyev. Virgin Galaktik şirketinin uzay seyahatlerini duyunca bu yolculuğa katılmak için hemen başvuruda bulundu. 200 bin dolar parayı peşin yatırdı. Amacı ilk 100 yolcu arasına girmek ve uzaya erken gitme şansını yakalamaktı. Ancak yetkililer 6 yolcu kapasiteli SpaceShipTwo aracına binmek için ilk 100 sıranın dolduğunu belirterek Çapacıyev’i 182’inci yolcu olarak kaydetti. “Hiç korkmuyorum” Uzay yolculuğu için şu ana kadar Virgin Galaktik şirketine tam 85
bin rezervasyon yapıldı. İlk sağlık testinden başarıyla geçen Türk kökenli işadamı bu yılın sonunda uzaya gidecek. Çapacıyev bir aksilik olmazsa, SpaceShipTwo’nun 31’inci seferinde uzaya çıkacak. İki buçuk saat sürecek yolculuk sırasında Çapacıyev, dünyadan 110 kilometre yüksekliğe çıkacak. Yerçekimsiz ortamda 5-6 dakika pencerelerden uzayı gözlemleme imkanına sahip olacak. Uzaya ilk gidecek 100 kişilik kafile arasında aktör William Shatner, Paris Hilton, fizikçi Stephen Hawking bulunuyor. 69 yaşında olmasına rağmen uzay yolculuğundan korkmadığını dile getiren Çapacıyev, “Hiçbir endişem yok. İlk sağlık testini başarıyla geçtim. Uçmadan önce birkaç günlük eğitim alacağız ve ikinci bir test daha yapılacak. Onu da geçeceğimden eminim. Bu yılın sonuna kadar uzaya gideceğim” diye konuştu.
Türk Dünyası’nda İnsan Hakları
Abdullah Buksur İHAF, İnsan Hakları Avrasya Federasyonu-Genel Başkanı
Doğu Türkistan’da Yaşanan Zulmün Adını Koyun - III Oysa son olayların asıl sebebi, Doğu Türkistan’a Çin devletince bir plan çerçevesinde, bölgenin demografik yapısını değiştirmek için yerleştirilen Han Çinlilerinin Uygur Türklerini tarihî yurtlarından kovmak için yaptığı insanlık dışı zorbalıklardır. Çin devleti tarafından insan hakları ve özgürlükler hiçe sayılarak, insanlık dışı bir vahşet, keyfi olarak uygulanmaktadır. Çin Doğu Türkistan da yaşayan insanlara karşı uyguladığı orantısız güçle, Çin bu vahşeti sadece o toprakların temel halkı Doğu Türkistan da yaşayan insanlara değil, aynı zamanda Çin esareti altında inim, inim inleyen ve insanlık adına ses vermeyi düşünen diğer guruplara da (size de böyle yaparım) mesaj olarak vermiştir. Çin’in Doğu Türkistan da yaptıklarına gereken tepki insanlık tarafından verilmez ise bu süreç Tibet’te - İç Moğolistan ve Mançurya da soykırıma varan yok edilişler olarak devam edecektir. Bu gün, Doğu Türkistan da insanlar, en temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı kullanamıyor. Osman Batur’un özgürlük meşalesini yaktığı topraklarda, o toprakların öz çocuklarının kanlarıyla bu yangın söndürülmek istenmektedir. Herkes bilmelidir ki bu ateş, bu kanla ancak harlanır. Özgür bir Doğu Türkistan için ses veren Osman Batur, bunun bedelin kendisi ve ailesi canlarıyla ödemiştir. Bu yaşananların hesabı dün Çin den sormayan insanlık, bu gün yaşanan Çin vahşetinin bir parçasıdır. Osman Batur, Doğu Türkistan da yaşayan Türklerin içinde bulunduğu durumu şu mısralarla özetliyor: “Türküz deyip çekip, çekip vurdular. – Bizi vurup bizden hesap sordular” Şimdi de Çin devleti, “olaylarda Han Çinlilerde öldü, bunun hesabını Doğu Türkistan Türklüğü ödemelidir” mantığından hareket etmelidir. • Doğu Türkistan da Çinli sayısını artırmak için, bölgede yatırımları artırma kararı alan Çin devleti, “biz bölgeye yatırım yapıp kalkınmışlığını artırmak istiyoruz, ama buna da ayrılıkçılar itiraz ediyor” diyecektir. Oysa temel amaç bölgenin nüfus yapısını değiştirmektir. • Çin neredeyse bütün nükleer denemelerinin tamamını Doğu Türkistan topraklarında yapmaktadır. Bu durum Çin hükümetinin en temel insan hakkı olan “üreme hakkı”nı ortadan kalkmasına, ortaya çıkan nükleer serpintiyle neredeyse üremeyi imkansız hale getirmektedir. Birde buna hamile kalabilmek için verilen takvim, toplu kürtaj ve kısırlaştırmaları da eklenirse durum daha iyi anlaşılacaktır. Doğu Türkistan’ın temel halkının üreme hakkı geri verilmelidir. • Doğu Türkistan da yaşayan insanlar. • Bu konuları yerinde incelemek üzere İnsan hakları ve çevre konusunda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir komisyon kurularak durum tespit edilmelidir. • Herhangi bir nedenle mahkum olan kişilerin ise organları için infaz edildiği bilgileri gelmektedir. • Son olarak 100 kişinin olaylara öncülük ettikleri gerekçesiyle idam edildiği, 2 kişinin güvenlik güçlerince dövülerek öldürüldü bölgeden gelen haberler arasındadır. Bu sürecin durdurulmasını ilgililer hakkında işlem başlatılmasını istiyoruz. • Urumçi başta olmak üzere bütün Doğu Türkistan Camilerinde başlatılan ibadet yasağına son verilmelidir. • Çin devleti tarafından Çin’in bütün bölgelerinde yasaklanan Misyonerlik faaliyetleri Doğu Türkistan da serbet bırakılmıştır. Bu ayrımcı uygulamaya son verilmelidir. • Doğu Türkistan da adım, adım yaşanan insanlık suçu sayılacak uygulamalar İslam Kalkınma Örgütü ve Birleşmiş Milletler gündemine taşınmalıdır. • Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Meclisi tarafından oluşturulacak bir heyet tarafından olaylar ve idamlar araştırılmalıdır. • Ve Çin mallarının ithal edilmesi, satılması konusunda, İslam Kalkınma Örgütü’nün öncülük ettiği BM’e boykot kararı alınmasını sağlamalı. • Esas olarak yapılması gereken, Çin’in enerji temin ettiği İslam Ülkeleri gerekeni yapmalı. Türkiye bu kampanya öncülük etmelidir. • TBMM Doğu Türkistan da yaşanan vahşeti görüşmek üzere acilen toplantıya çağırılmalıdır ve şimdiye kadar Çin Türk İlişkileri gözden geçirilmelidir. • TBMM bünyesinde bulunan Çin – Türk Dostluk gurubu üzerine düşen görevi insanlık adına yerine getirmeli, faaliyetlerine Doğu Türkistan vahşeti sona erinceye kadar ara verilmelidir. • Çin tarafından 28 Haziran - 5 Temmuz 2009 tarihlerinde yaşanan olaylara liderlik ettikleri gerekçesiyle sürdürdükleri idamlara son vermelidir.
14
Rodoplardan Bakış
Hikmet Efendiev
Bulgaristan Türklerinin Sesi
Bulgarlar Türklere rüşvet yerine kadınlarını peşkeş çektiler
Akıllı Olalım -I
On dokuz yaşında, kız kalbinin sesiz sesi: Ellerim sevilmek istiyor… Saçlarım okşanmak istiyor… Dudaklarım öpülmek istiyor… Anlamalısın… Güzelim hürriyetle akran, 1990 doğumlu! Dönüm noktası. Dönmemek imkânsız! Gerekeni yap, uçup gidebilirim, demek isterken, sanki uyarıyor… Dörtlükteki giz üzerinde Sizleri birlikte düşünmeye davet ediyorum. Biz, bugün bize “Anlamalısın!” diyen kızımız dünyaya gelirken, zifiri karanlıkta bir zerreye sığmış Özgürlük Güneşi’ni nur olmaya çağırıyorduk. Özgürlüğü düşünenlerin parmakla sayılacak kadar az olduğu bir zamandı. O zaman, baskı ve terör vardı. Özlemini avucumuzda ısıtıp, terimizle suladık, ruhumuza sardık, yemedik yedirdik, içmedik içirdik, işte kızımız gelinlik kız oldu, uçtu uçacak, Hürriyetimiz de 19’unda düşündü kaldı. Seçim kaybettik, iktidardan düştük, acaba ne mi olacak!? Özgürlüğümüz ile kızımız akran. İkisi de aynı yıllarda yetişti, olgunlaştı. Kız baba ocağının dış kapısını aralamış. Özgürlüğümüz ne durumda? Yazımızın konusu budur. Özgürlüklerimiz de kapıyı aralamış, artık yola mı bakıyor? Tekerlek ters mi döndü! Buna neden, koşul ve ortam var mı? Gidiş hep ileriyedir, hep daire şeklindedir, çocukların yollarda kovaladığı çemberlere benzer, hangi tarafını yola yöneltirsen o tarafı ileriye döner. 19 yıldan beri yön birdi. Demokrasi, özgürlükler, hakları yasallaştırma yoluydu. Şimdi tekerlek ters mi dönüyor? Dönünce yine ileri yönde döner, yeni gidişte dün birinci olan yeni günde sonuncu olur. Elde ettiğimiz edinimlerimiz arkadan arkadan gelir, kırılıp dökülür yollara serilir. Yeni gidiş bu mu olacak? Bekleyelim mi? Yoksa görmeye mi çalışalım? Bu düşünceler 2009 Temmuz seçimlerinden beri kafalarda zonkluyor. İlk kez bizden beklenen oyların beşte birini verebildik. Verdik de bizden korkanlar var. Dün Hak ve Özgürlükler Merkez Karargâhı önünde Sofya İl Sekreteri Kınçev’i gördüm, bana “Biz artık dağılıyor muyuz?” diye sordu. Havada zaferin yarattığı bir korku havası var. Radyo açtım, Türkiye’de yaşayan kardeşlerimizin Bulgaristan Parlamento seçimlerine katılmasına yasak getiren bir yasa tasarısı hazırlandığını anlatıyordu. HÖH artık 96 bin oydan mı olacak diye düşünürken, gözümün önüne 2 bin, 3 bin 5 bin otobüs geldi, vır vır geliyor, seçmen taşıyor. Kapıyı, sandığı değil, politik havayı zorluyor, zorlayacak, zorlamalı… Ardından Faşizme ve Kapitalizme Karşı Savaşçılar Birliği’ne uğradım. Sebebi hava koklamak. Ne havası mı? Hani teoriye göre, XX. yüzyılda 1929-32 derin ekonomik bunalımdan sonra faşizm belirmişti ya, şimdi de krizdeyiz, belimiz bükülmüş, acaba ne hissediyorlar, ne planlıyorlar, yoksa uyuyorlar mı?, diye bir baktım. Eğitim Bakanlığı’nın Türk dilini 1 sınıftan 8 sınıfa kadar zorunlu ders yapma kararı aldığını, Türkçe gramer ve edebiyat kitapları yazıldığını, karma bölgelerde tüm okullarda öğrencilere en kısa zamanda dağıtılacağını öğrendim. Çok sevindim. Bu hakkımızı şimdiye kadar neden tanımadınız diye sorunca “Ahmet Doğan istemedi!?” yanıtını aldım. Sustum kaldım. Doğru olmadığını biliyorum. Ana dili öğretmek ve öğrenmek ayrılıkçılık, bölücülük değildir. Ana dilini bilmeyen Vatan dilini, resmi dili, yabancı dilleri öğrenemez, hep tökezler. Dil birliği Vatan dilinde olur, ana dilini bilmeyenler bu sürece engel olur. Sonunda ulusal birleşme, kaynaşma genelde ve somutta uyum sağlama sürecinde pürüz çıkar. Ana dilimiz hareketle öz kültürümüze açılalım içinde bizim kök, soy, etnik halk topluluğu hünerimiz var. Bu, aile yaşamında, bayramda seyranda, düğünde törenlerde, adet ve geleneklerde yaşıyor. Kültürel çeşitliliğimizde bir de ulusal kültüre dahil olmuş paylaşılamayan değerlerimiz yer alıyor, yani bunlar, diğer etniklerin de bizimle birlikte kullanırken zevk aldıkları, hatta kendilerine ait olduğunu varsaydıkları, öz değerlerimizdir. Biz onlardan bizim olanı bizimle birlikte seve seve kullandıkları için hiçbir şey talep etmiyoruz. Devam edecek
Bulgar basınında çıkan haberlere göre Kapıkule’de Türk gümrük yetkililerinin seks tekliflerinden en çok Bulgar kadınlar mağdur olmuş. Bulgar basınında çıkan haberlere göre Kapıkule’de Türk gümrük yetkililerinin seks tekliflerinden en çok Bulgar kadınlar mağdur olmuş. Kapıkule Sınır Kapısı’ndaki skandalın yankıları, sınırın öte yanı Bulgaristan’da da sürüyor. Bulgar basınında, Kapıkule’de Türk gümrük memurlarının rüşvet aldığı ve gümrükten geçmek isteyenlerle cinsel ilişkiye girdiği belirtilirken Kapıkule’de Türk gümrük yetkililerinin seks tekliflerinden en çok Bulgar kadınların mağdur olduğu belirtildi. Çıkan haberlerde ceza ödememek ya da uzun kuyruklarda beklememek için Türk gümrük memurlarının Bulgar kadınlara cinsel ilişki teklif ettiği iddia edildi. Türk basınına da yanısıyan gümrükte cinsel ilişki skandalına değinen Bulgar basını, video kamera kayıtlarına göre gümrük memurlarının gümrük kabinlerinde, araçlarda ve hatta kontrol noktalarının tuvaletlerinde bile kadınlarla cinsel ilişkiye girdiğini belirtti. Öte yandan Bulgar gazeteleri, 5 günlük bloğun ardından Kapıkule’nin bu sabah açıldığını belirtti.
Bulgar otoban mafyasına darbe
Türk bilim adamlarının mucize buluşları Bunun yanında yer altındaki boru, boruda bir çatlak ya da bir petrol rezervi her ne varsa onu da öğreniyoruz. Daha da önemlisi bir oda düşünün. Duvarın arkasını görüntülemek istiyorsunuz ama buradan göremiyorsunuz. Biz bunu da başarıyoruz” dedi. Radyasyon oranı azalacak 20 yıldır anten tasarımıyla ilgilenen ICHS Haberleşme ve Savunma Teknolojileri Genel Müdürü Dr. Cahit Karakuş ise Geliştirdiğimiz nano anten teknolojisi sayesinde, GSM operatörlerinin kullandığı, wi-fi, GSM 900, GSM 1800, 3G antenleri tek sistemde toplanabileceğini ileri sürdü. “Baz istasyonlarında kullanılan antenler konusunda önemli bir yol kat ettik” diyen Karakuş, şöyle devam etti: Çevre kirliliği engellenecek “3G teknolojisi geliştikçe operatörlerin kullandığı anten sayısı da artacak. Baz istasyonlarında antenlerin boyutları 1 veya 2 metre iken 40 cm ve daha aşağıya indirmiş olduk. Tamamen bize ait olan bu yeni teknolojiyle antenlerin boyutlarını düşürdük. Bu sayede görüntü ve çevre kirliliği engellenecek. Etrafa yayılan radyasyonun etkileri de azalacak. Bunların tasarımında sıkıntılar yaşanıyor. Hepsi yurtdışından geliyor ve maliyeti oldukça fazla oluyor. Biz bu maliyeti yarıya indiriyoruz.” Doğuda Mayın Kalmayacak Prof. Akduman, yeni geliştirilen bu yöntemin mevcut arama sistemlerine göre çok daha önemli özelliklere sahip olduğunu belirterek, doğudaki mayınların temizlenmesi için yabancı şirketlere ihale edilmesine gerek kalmadığının altını çizdi. Akduman şöyle devam etti: “Dedeksiyonla ilgili olan sorunu çözdük. Bu ister plastik ister metalik olsun her cismi en ince detaylarına kadar görebiliyoruz. Hata oranı da Mevcut mayın arama yöntemlerine göre oldukça aşağıda. Günümüzde kullanılan sistemlerde yanılma payı yüzde 40 ve üzerindeyken bizim ürettiğimiz sistemlerle bu oran yüzde 5’lere kadar iniyor.”
Türk bilim adamları, nanoteknolojiyi kullanarak tıp, elektronik, enerji üretimi gibi alanlarda devrim niteliğindeki yeni buluşlara imza atmaya devam ediyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) KOSGEB Teknoloji Geliştirme Merkezi Müdürlüğü’nce yürütülen bu icatlar sayesinde yer altındaki cisimler artık bilgisayar ortamında görülebilecek. Memedeki kanserli tümör henüz 1 milimetre büyüklüğündeyken tespit edilip kanserden ölümler azalacak. Görüntü ve çevre kirliliği ile etrafa yayılan radyosyonun etkileri bu yeni buluşlar sayesinde minumum seviyeye indirilecek. İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi Elektrik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi, Prof. Dr. İbrahim Akduman meme kanseriyle ilgili devrim gibi bir buluşa imza attıklarını söyledi. Tetkikler can acıtmayacak Geliştirdikleri cihazın göğüs kanserinde erken teşhis için büyük önem taşıdığını söyleyen Akduman çalışmalarını şöyle anlattı: “Kanserli tümörü tespit etmek için günümüzde kullanılan mamografi cihazları 8 mm’den ufak parçaları görüntülemiyor. Bizim cihazlarımız ise 1 mm’ye kadar olan parçaları bile görüyor. Bütün tetkikler de hastaya dokunmadan ve canını acıtmadan yapılacak. Ayrıca bu cihazlar X ışını verdiği için radyasyon yayıyor. Bizim cihazımız ise ancak cep telefonunun yaydığı elektromanyetik dalgaları kadar radyasyon yayıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bunu başarabilen bir ekip yok. Bırakın 8 mm’ yi, 5 mm’ yi yakalamak bile o kişiye 5 yıl kazandırmanız demek” diye konuştu. Yer altındaki her şeyi görüyor Gömülü cisimler üzerinde de yeni teknolojiler ürettiklerini söyleyen Akduman, başta mayın olmak üzere yeraltındaki birçok cismi bilgisayar ortamında görüntüleyebildiklerini söyledi. Akduman, “Yaptığımız mayın dedeksiyon sitemi ile gömülü mayınları havadan bilgisayara aktararak görüyoruz.
Edirne Ortodoks Rahibinden : “Problem halklarda değil devlet politikalarında” Trakya otoyolunda Türk vatandaşının kullandığı bir aracı durduran otoban mafyası değerli eşyaları aldıktan sonra şahsı kelepçeleyerek başkent Sofya yakınlarındaki Vakarel bölgesine bıraktı. Saldırganlar, Türk gurbetçinin kullandığı aracı, daha önceki vakalarda olduğu gibi kendilerine polis süsü vererek durdurdu. Fakat bu kez gerçek polisler tarafından fark edildiler. Kovalamacanın ardından çıkan çatışmada bir saldırgan ölü ele geçirildi. Kurşunların isabet ettiği polis aracında yaralanan olmadı. Çetenin diğer elemanları ise kaçmayı başardı. İçişleri Bakanlığı, kaçan diğer saldırganı yakalamak için geniş çaplı operasyon başlatıldığını, saldırıya maruz kalan Türk vatandaşının ise sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. Saldırganların kullandığı otomobilde yapılan aramada bir silah ve iki polis telsizi ele geçirildi. İçişleri Bakan Tsvetan Tsvetanov ve Savcı Boyko Naydenov da olay yerinde incelemelerde bulundu.
Edirne’de bulunan ikinci Ortodoks Kilise Rahibi Aleksandır Çıkırık, halklar arasında herhangi bir sorunun bulunmadığını söyledi. Edirne merkez Kirişhane Mahallesi’nde bulunan Sveti Konstantin ve Elana Kilisesi’nde yapılan ayinin ardından açıklama yapan Rahip Çıkırık, kendisinin Edirne’de doğup büyüdüğünü belirterek burada Türk ve Bulgarlar arasında herhangi bir sorun yaşamadığını kaydetti. Edirne’de Türk ve Bulgarlar, Hıristiyan ve Müslümanlar olarak bir araya geldiklerini dile getiren Rahip Aleksandır Çıkırık, “Ben bunu her zaman söylüyorum. Şahıs olarak hiçbir problemimiz yok. Şu an problem devletten kaynaklanıyor. Kimse şahıs olarak kimseye bir şey yapmıyor. Politikada problem var. Bizim gördüğümüz o. Kilisede Türk olsun, Bulgar olsun, Hıristiyan olsun Müslüman olsun toplanıyoruz. Geçen bayramda biz bütün arka-
daşların Kurban Bayramını kutladık. Evlerine gittik. Onlar da bize kurban eti getirdiler Allah kabul etsin. Hep beraber toplanıyoruz. Allah ne verdiyse beraber yiyoruz. Kendimi rahat hissediyorum. Burada doğdum ve burada büyüdüm. Seviniyorum bir sürü Bulgar arkadaş gelip burada bir sürü Türk arkadaş edindi.” açıklamasında bulundu. Bu arada ayine, aralarında Bulgaristan’ın Edirne Başkonsolosu Valcho Georgiev Markov’un da olduğu 70 Ortodoks katıldı. İncil’den bölümlerin okunduğu ayinde Çıkırık, içerisinde tütsü bulunan fenerle ayine katılanları kutsadı. Rahip Çıkırık’ın okuduğu duanın ve ayine katılanların mum yakmasının ardından ayin sona erdi. Daha sonra kilisedekiler, rahip Çıkırık’ın elindeki istavrozu (haç) ve Çıkırık’ın elini öperek, kutsanmış ekmekten yedi. Noel kutlaması, kilisenin üst katındaki ikramın ardından son buldu.
BULTÜRK TEMSİLCİLERİMİZ Almanya-Köln: 1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
www.bulturk.eu / bilgi@bulturk.eu - Tel: 0212 511 33 91 İmtiyaz Sahibi Rafet ULUTÜRK Yazı İşleri Müdürü Alptekin CEVHERLİ Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Mümin TOPÇU Genel Yayın Yönetmeni Rafet ULUTÜRK Genel Yayın Müdürü Rıdvan TÜMENOĞLU Yayın Danışmanları Diş Dr. İsmail ALİOĞLU Prof. Dr. Hayati DURMAZ Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK Em. Alb. Süheyl ÇOBANOĞLU Yavuz GÖKALP YILDIZ Em. Kur. Alb. Nurettin RUACAN Prof. Dr. Basri ERDEM Niyazi GÜLER Doç. Dr. Emine İNANIR Hüseyin DEĞİRMENCİ Dr. Nazım ZAFER
Haber Sorumlusu: Nafiye YILMAZ Hukuk Danışmanı: Av. İhsan MOLLAOĞLU Ekonomi Müdürü: Zihni KARPAT İstihbarat Müdürü: Hüseyin YILDIRIM Eğitim Sorumlusu: Ayşe YILMAZ Görsel Yönetmen: Muharrem KIRAN Kültür-Sanat: Muharrem TERZİ Spor Müdürü: Mümin YILMAZ Art Direktör: Timur BOZKURTOĞULLARI İnternet Müdürü: Murat ULUTÜRK Halkla İlişkiler: Eliz KÖKLÜCELİ Reklam Müdürü: Ramazan ÖZGÜR İrtibat Bürosu: (500 Evler) Yıldırım Mh. Kocatepe Cd. No: 30/A 500 Evler - Bayrampaşa / İSTANBUL Tel: 0212 581 78 08 / 511 63 47 Fax: 0212 511 33 91 Reklam için İrtibat: 0212 526 51 98 Teknik Hazırlık: Abdullah Hacıfettahoğlu Baskı: Akademi (0212) 493 24 67 - 68 Bu gazete basın yayın ilkelerine uymayı taahhüt eder. Yazarlar yazılarından sorumludur.
Rafet DAL
TÜRKİYE
Amerika-New York: Terken HACALOĞLU
Ankara:
Belçika-Antwerpen: Nevi BEYTULLAH
İstanbul
İspanya-Madrid:
Bayrampaşa:
Dr. Bilican DERMAN
Sultangazi:
Seyhan ÖZGÜR
Hüseyin Hasan (+34665397923)
Kazakistan-Türkistan:
Erkan
Salih DOĞAN
G.O.P. Yeşilpınar: Suzan YAMAÇ
BULGARİSTAN Sofya:
Hikmet EFENDİEV
G.O.P. Merkez:
Metin AKIN
Blagoevrad:
Bülent MURADOV
Zeytinburnu:
Mustafa GÜLER
Smolyan:
Rufat FELETİ
Esenler:
Ramazan KIŞLA
Kırcaali:
Emel BALIKÇI
Başakşehir:
İsmail ERDEM
Momçilgrad:
Akif MEHMET
Bursa:
Üzeyir AKGÜN
Ardino:
Aziz ŞAKİR
Bursa-Yıldırım:
Turhan YAMAÇ
Cebel:
Erdal H. AHMET
Bursa-Hürriyet:
Rıdvan TÜMENOĞLU
Plovdiv:
Fikret SEPETÇİ
Bursa-Yenibağlar: Cevat ÇALIŞKAN
Stara Zagora:
Hamiyet DAL
İzmir
Loveç:
Emine BAYRAKTAROVA
Sarnıç:
Durmuş HATİPOĞLU
Troyan:
Ergül BAYRAK
Görece:
Mümin GÜNEY
Pleven:
Rafet RODOPLU
Buca:
Hüseyin PAŞAMOĞLU
Şumen:
Nurten RECEP
Bornova:
Kenan ÖZGÜR
Razgrad:
Aydoan ALİ
Edirne:
Nadir ADLI
Haskovo:
Güner SERBES
Kırklareli:
Ali ÖZTÜRK
Silistra:
Tijen GÜLER
Tekirdağ:
Sezai ALTINAY
Varna:
Salih POMAK
Balıkesir-Bandırma: Güner BAŞARAN
Dobriç:
Sebahattin AYYILDIZ
Eskişehir: Osmangazi Ünv. - Svgin GÖKE
Bulgaristan Türklerinin Sesi
15
Bulgaristan İstihbaratıyla işbirliği yapan Türkler
CIA ajanları da öldürülüyor
Bulgaristan Parlamentosu’nda komisyon araştırma sonucunda çıkan kitaptan derlenmiştir. 24.04.2007 - No.1 Doğum Tarihi Yunal Sait Lütvi 08.04.1944 04.09.2007 No.14 Ahmet Demir Doğan 29.03.1954 Güner Behçet Tahir 24.07.1961 Cevat Yaşar Mehmet 05.03.1965 İsmail Mehmet İsmail 10.04.1942 Kadir Celil Kadir 05.10.1940 Kemal Eyup Adil 06.02.1952 Lütvi Ahmet Mestan 24.12.1960 Mehmet Beytulla Hacıömer 03.11.1933 Orhan Tahir Memiş 07.05.1955 Osman Ahmet Oktay 29.08.1952 Ramadan Bayram Atalay 12.04.1957 Suavi Basri Hacı 18.08.1956 Halil Osman Gazi 15.08.1951 Hasan Ali Hasan 03.03.1942 Şakir Alilov Poyukov 12.01.1941 Aydın Rizov İsmailov 19.10.1961 Aliosman Hasan Hüseyin 08.02.1951 Aliosman Hüseyin Hasan 05.08.1968 Aptulla Ramadanov Halimov 01.04.1950 Asan Mehmedov Ramuşev 20.02.1944 Ahmet Ahmedov Başev 22.01.1964 Ahmet İbryamov Kontilev 17.06.1955 Ahmet Mahmut Mehmet 17.07.1961 Ahmet Salim Köse 25.08.1955 Ahmet Şukriev Ahmet 01.04.1961 Bayzid Şevkedov Yakubov 08.09.1964 Bayram Ali Mutalib 04.07.1952 Bahti Halid Selim 31.08.1967 Byünyat Servetov Tatarov 14.02.1961 Bürhan Nazmi Akif 16.07.1964 Vasfi Mustafa Sivri 17.03.1947 Veli Akif Ramadan 17.09.1962 Veli Halilov Veliev 05.11.1957 Cafer Mümin Hasan 24.11.1967 Cemal Musa Şaranski 25.08.1968 Enver İlyazov Mehmedov 06.03.1940 Ergün Hasanov Mehmedov 04.05.1971 Esat Yusuf Hacıveysel 27.02.1936 Zekeriye Adem Mahmut 12.03.1957 Zeki Mustafa Hasan 31.01.1948 İbraim İbryam Hüsmen 04.01.1948 İbrahim Ademov Ahmedov 07.06.1967 İbrahim İ. Karahasanov 23.11.1955 İbrahim Hüseyinov Çauşev 16.02.1940 İlyaz İlyazov İbişev 05.03.1957 İsmail Mehmedali Mehmet 21.03.1949 İsmail Mustafov Gaziev 04.07.1957 İsmail Salimov Hasanov 02.04.1965 İsmet Niyaziev Erejebov 24.09.1959 Yılmaz Remzi Afuzahmed 13.01.1968 Memdu Mehmed Ali 14.09.1954 Metin Kemal Alikov 19.10.1966 Mehmet Mustafa Padik 11.06.1951 Mehmet Hasan Necip 25.02.1956 Mehmet Yumer Yumer 27.04.1958 Mithat Mehmed Tabakof 01.08.1961 Mithat Talyat Yumer 12.11.1955 Mustafa Aliyev Mustafov 13.01.1961 Kaynak: Bülten-1
Doğum Yeri Harmanli \ Haskovo
Çalışmaya Başlangıç Bölgesi ve Partisi 22.04.1965 HOH Milletvekili A
Pçelarovo köyü, Tolbuhin 21.08.1974 Samuil köyü, Razgrad 21.05.1980 Paisievo köyü, Silistra 13.01.1984 Bosna köyü, Silistra 13.02.1975 Zavet, İsperih 30.12.1970 Suhodol köyü, Silistra 28.05.1978 Ostrovets 12.03.1979 Krepça köyü, Tırgovişte 22.02.1971 Silistra 05.10.1977 Çernolik köy, Silistra 26.08.1975 Mıdrevo köyü, Razgrad 30.11.1982 Provadiya 24.10.1978 Smirnenski köy, Ruse 19.08.1978 Postnik köyü, Kırcaali 19.09.1961 Koçan köyü, Blagoevgrad 07.10.1976 Kubrat 06.06.1980 Kırcaali 15.11.1976 Lülyakovo -KJ 18.03.1986 Blagoevgrad 30.09.1977 Gabrovo-Gradnitsa 03.07.1974 Blagoevgrad 26.05.1988 Gabarevo, St.Zagora 12.09.1979 Aytos 21.06.1980 Krepça köyü 13.03.1985 Blatska köy, Blagoevgrad 12.12.1980 Partizani köy, Varna 03.04.1985 Golobrad köy, Kırcaali 07.12.1971 Velino köy, Şumen 27.05.1987 Razgrad 14.04.1981 Mejden köy, Silistra 16.12.1985 Smirnenski köy, Ruse 15.06.1976 Mıglen köy 03.01.1981 Pomen köy, Ruse 20.01.1976 Kozlets köy, Haskovo 10.01.1987 Konarsko köy, 17.07.1988 Bızovets köy, Ruse 31.01.1978 Preslavets köy, Haskovo 31.05.1988 Hajiysko köy, Kırcaali 08.06.1973 Neofit bozveli köy 27.08.1975 Kroyaş köy, Kırcaali 01.11.1984 Bortsi köy, Şumen 05.02.1948 Plıstina köy 10.05.1986 nikopol Pleven 08.11.1983 Glogovo köy, Loveç 25.09.1987 Blatska köy, Blagoevgrad 12.10.1978 Boyno köy, Kırcaali 21.01.1969 Dıbnitsa köy, 19.11.1984 Novaçevo Sliven 25.04.1986 Ugledno köy, Tırgovişte 17.06.1977 Podvis köyü, Burgaz 19.03.1986 Yordanovo köyü, Silistra 05.08.1954 Nova mahala köy, 03.04.1987 Ryahovtsite köyü, 07.10.1981 Kaloyantsi köy, Kırcaali 28.11.1983 Tsar Samuil köy, Silistra 19.06.1978 Dulovo, Silistra 28.08.1985 Boil Köyü, Silistra 01.03.1974 Malkoselo Köyü, Siliven 25.01.1985
2007-2008 39. Meclis Araştırma Tutanakları.
HÖH Genel Başkanı Eski HÖH Milletvekili 39. Büyük millet meclisi - Milletvekili 36. Büyük millet meclisi - Milletvekili 36. Büyük millet meclisi - Milletvekili 37-38-39. B. M. Meclisi - Milletvekili 38-39-40. B. M. Meclisi - Milletvekili 37. Büyük millet meclisi - Milletvekili Büyük millet meclisi - Milletvekili 36-37-38-39. B. M. M. Milletvekili 38-39-40. B. M. M. Milletvekili 36. B. Millet Meclisi Milletvekili 36. B. Millet Meclisi - Milletvekili 36-37. B. M. Meclisi - Milletvekili Büyük millet meclisi - Milletvekili Ruse Vetovo ilçesi, Glojevo Muhtar GERB A Kj Murgovo muhtar – HOH A Burgaz - RuenRupça köy Muhtarı- Yaşi Partisi A Blagoevgrad, Petriç, Çuçuligovo Muhtar A -aday
Gabrovo, Sevlievo, Gradnitsa Muhtar adayı Blagoevgrad-Gırmen muhtar adayı Gabarevo muhtar, Pavel banya, S. Zagora Ruen Bld.Bsk, Burgaz Krepça muhtar, opaka ilçe, Tırgovişte Blatska muhtar, hajidimovo ilç, Blagoevgrad Polyatsite muhtar, dılgopol ilçe, Varna Raklinovo, Aytos ilçe, Burgaz Jivkovo muhtar, Hitrino, Şumen Razgrad Rakovski köy muhtar adayı Çukovets muhtar, Alfatar, Silistra Smirnenski muhtar, Vetovo, Ruse Mıglen muhtar, Aytos, Burgaz Pomen muhtar, Dve mogili, Ruse Kozlets muhtar, Haskovo Çerna mesta muhtar, Yakoruda, Blagoevgrad Bızovets muhtar, Dve mogili, Ruse Preslavets muhtar, Harmanli, Haskovo Fotinovo muhtar, Kirkovo, Kırcaali Neofitbozveli muhtar, Momçilgrad, Kırcaali Zimovina muhtar, Stanbolovo ilçe, Haskovo Bortsi muhtar, Venets ilçe, Şumen Omurtag ilçe bsk, Tırgovişte Lülin muhtar, Sofya Glogovo muhtar, Teteven Loveç
Blatska muhtar, hajidimovo ilçe, Blagoevgrad
Boyno muhtar, Kırcaali Hvostyane muhtar, Gırmen, Blagoevgrad Novaçevo muhat, Sliven Omurtag ilçe bsk, Tırgovişte Prilep muhtar, Sungulare ilçe, Burgaz Yordanovo muhtar, Silistra Nova mahala muhtar, Batak ilçe, Pazarcik Ryahovtsite muhtar, Sevlievo ilçe, Gabrovo Kaloyantsi muhtar, Kırcaali Tsar samuil muhtar, Tutrakan ilçe, Silistra Dulovo ilçe bsk. Silistra Boil muhtar, Dulovo İlçe, Silistra Malkoselo Muhtar, Kotel İlçe, Siliven
Not: Kitap Bulgarca yayınlanmıştır.
Devam edecek
Romanya 20 yıl önce komünizmden kurtuldu Bugün AB üyesi olan Romanya, komünist dikta rejiminin kanla tasfiye edildiği tek Orta ve Doğu Avrupa ülkesiydi. Kurtuluşu izleyen yıllarda bütün yaraları sarmak mümkün olmadı. Eski Sovyetler Birliği’nin Orta ve Doğu Avrupa’daki uyduları arasında komünizm sonrası geçmişi en hareketli ve olaylı olanı herhalde Romanya’dır. Nikolay Çavuşesku son derece acımasız ve kanlı bir milliyetçi komünist rejim kurmuş, muhalefetin organize olmasına fırsat vermemişti. Romanya, dikta rejiminin kan dökerek yıkıldığı tek eski Doğu Bloku ülkesidir. Nikolay Çavuşesku son nutkunu 21 Aralık 1989’da attı. Romanya diktatörünün konuşması ıslıklı protestoyla kesildi. Diktatör çaresizlik içinde kitleleri susturmaya çalıştı. Dikta rejiminin bir gün sonra tarihe karışacağının sinyali bu gösteride verilmişti. Ama o günü izleyen bazı gelişmelerin perde arkası halâ aydınlanmadı. Çabuk ama kanlı tasfiye 22 Aralık 1989’u izleyen günlerde Romanya’daki dikta rejimi fiilen tasfiye edildi. Ama ordu ile ‘terörist’ adı verilenler arasındaki sokak çatışmaları sürüyordu. Gizli servis Sekuritate’nin Çavuşesku’ya bağlı elit komandolarına ‘terörist’ adı verilmişti. Kısa sürede ülke kargaşaya sürüklendi. Asker sivillere ateş açtı. Siviller de askerlerin kurşunlarına hedef du. Olaylarda yaklaşık bin kişi öldü. Çoğu Rumen’e göre, bu çatışmalar, müstakbel devlet başkanı İon İliesku’nun çevresindeki yeni iktidar zümresine meşruiyet kazandırmak için tezgahlanmaktaydı. Bu konu
Rumen kamuoyunda hâlâ tartışılıyor. Cinayetlerin sorumluları ne bulundu, ne de cezalandırıldı. Çavuşesku’dan, İliesku’ya Çavuşesku’nun büyütüp sonradan kenara ittiği ve bir çoğunun trajedinin baş sorumlusu saydığı İliesku 1989’dan sonra üç kez devlet başkanlığına seçildi. Romanya’daki terörizm senaryosu onun kaleminden mi çıkmıştı? İliesku bu kavramı savunuyor ve kendini de teröristlerin kurbanları arasında sayıyor. Bu kasıtlı yanıltma girişiminin terör özelliği taşıdığını ve iktidara gelmelerini önlemek için hazırlandığını öne sürüyor. İliesku, Nikolay Çavuşesku ve eşinin gizli askeri mahkemede yargılanmalarını da savunuyor. Çavuşesku çifti 25 Aralık 1989’daki iki saat süren duruşmanın ardından idama mahkum edilmiş ve kurşuna dizilmişti. İon İliesku, hukuki bakımdan maskaralıktan başka bir şey olmayan Çavuşesku davasını da sahipleniyor.
Romanya hedeflerine vardı Romanya’da İliesku’ya tapanlar da, ondan nefret edenler de var. Düşmanları, onun darbeyle iktidara gelip gizli servis ile kemikleşmiş kadroları komünizm sonrası döneme taşıdığını öne sürüyorlar. Böyle bir yargıya varma hakkı olanlardan biri de, 1980’li yıllarda Çavuşesku diktası aleyhinde propaganda yaptığı için üç yıl hapis yatan Radu Filipesku. Filipesku, dikta yönetiminin yıkılması sırasındaki şartları objektif bakışla değerlendiriyor. Filipesku, “Hemen dengeli bir demokrasiye kavuşmayı bekleyemezdik. Güçlü siyasi partiler yoktu. Rejimi sürdürebilmek için partilere adam sızdırılmıştı. Ama bütün engel ve başarısızlıklara rağmen Romanya en önemli hedeflerine ulaştı. NATO ve Avrupa Birliği üyesi oldu. Ekonomik durumumuz iç açıcı olmasa da şimdiye kadar başardıklarımızla övünebiliriz” diyor. Adalet tecelli etmiyor 1989’un kaos günlerinde yakınlarını kaybedenler ise memnun değil. Oğlu 1989 yılının son günlerinde askerler tarafından vurulan 82 yaşındaki Fizik Profesörü Anghel Cioran, 31 yaşında öldürülen oğlunun dosyasının raflarda çürümeye terk edildiğini söylüyor. Cioran, “Mevcut adalet sistemimiz suçluların cezalandırılmasına izin vermiyor. Biz intikam peşinde değiliz. Sadece İlyesku’nun izan gösterip, ‘hata yaptım’, demesini istiyoruz. Sokağa dökülen gençler, kendilerine ateş açılabileceğini düşünmemişti. Masumdular, hiç uğruna öldüler” şeklindeki sözlerle hayal kırıklığını dile getiriyor.
Taliban Afganistan’ın Host vilayetinde düzenlediği intihar saldırısında 8 CIA ajanını öldürdüğünü açıkladı. Bir ABD’li yetkili de ölenlerin CIA ajanı olduğunu doğruladı. Afganistan’ın doğusunda 8 Amerikalının ölümüne yol açan intihar saldırısı eylemini Taliban örgütü üstlendi. Taliban sözcüsü Zebilullah Mücahid, patlayıcı yeleği giyen Taliban bombacısının askeri üniformayla Host’taki üsse girdiğini, spor salonunda üzerindeki bombaları patlattığını söyledi. Mücahid, Reuters haber ajansının sorularına verdiği yanıtta ise saldırının “yürekli bir Afgan ordusu üyesi” tarafından, CIA ajanlarının mücahidler hakkında bilgi edindiği sırada düzenlendiğini ifade etti. CIA’dan Açıklama Yok Amerikan Kongresinden bir yetkili, saldırıda ölenler arasında Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) çalışanlarının da olduğunun tahmin edildiğini söyledi. CIA’den iddiayla ilgili henüz açıklama yapılmadı. ABD’li Yetkili: Ölenler CIA Ajanı Washington’da, adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili, Host vilayetindeki Chapman üssünde düzenlenen saldırıda ölen sivillerin 8’inin de CIA ajanı olduğunu söylemişti. CNN televizyonu da, adını açıklamadığı bir yetkiliye dayanarak, saldırıda ölenlerin CIA ajanı olduğunu duyurmuştu. (Mesut Uğurlu)
El-Kaide savunmamızı çözdü Amerikan Ulusal İstihbarat Başkanı’ndan çarpıcı açıklama:
Amerikan Ulusal İstihbarat Başkanı Dennis Blair, gelecekteki saldırıları önlemenin çok daha zor olacağını çünkü El Kaide’nin ABD’nin savunma sistemlerini giderek daha iyi öğrendiğini belirtti. Blair, çalışanlarına hitaben kaleme aldığı bir iç yazışmada, “Beni en çok kaygılandıran şey, sadece geçmişteki saldırılarla benzer saldırıları önlemek değil de bu saldırıları önceden bilmek ve gelecekte düzenlenebilecek kurnazca saldırıları durduramamak’’ ifadesini kullandı. El Kaide ile ona bağlı diğer örgütlerin Amerikan savunma hattını incelediğini ve buna yönelik yeni saldırılar hazırladığını belirten Blair, “Siz bu mektubu okurken onlar bu hazırlık içinde. Bu saldırıları önceden haber almak ve engellemek çok daha zor olacak’’ ifadesine yer vererek, teröristlerin bir adım önünde olabilmek için savunma sistemini iyileştirmek gerektiğini kaydetti.
Kuaför Sevcan Küçük
Eski Edirne Asfaltı No: 244 Daire: 2 Yıkıcı Durağı (Gülmar Hipermarket Yanı) 500 Evler - G.O.Paşa / İst. Tel: (0212) 538 47 77
1913 Sofya
Aylık Siyasi Aktüel Gazete
Eurostat Raporuna Göre, Alman ve İngiliz Gençlerinin Bir Çoğu Alkolik, Sigara Bağımlısı, Aşırı Kilolu ve Yalnız. Nüfus ve yaşlanma sıkıntısı çeken Almanya’da gençliğin durumu da pek iç açıcı görünmüyor. Avrupa İstatistik Dairesi Eurostat, “Avrupa’da Gençlik” başlığıyla yayınladıığı raporda Alman gençelerinin bir çoğunun alkolik, sigara bağımlısı, aşırı kilolu ve yalnız oldukları ortaya çıktı.Araştırmada yer alan istatistiki verilere göre Alman kadınlar Avrupa’nın diğer ülkelerine göre daha geç yaşta evleniyor.
Araştırmada Avrupa ülkelerinde gençlerin benzer bir durum arzederken, Bulgarisailelerini ortalama hangi yaşta terkettikleri, tan ve Slovakya’da bu yaş 31, İtalya’da ve hangi sıklıkla internet kullandıkları ve kaç Yunanistan’da da 30’lu yaşları buluyor. Yine çocuk sahibi olmak istedikleri sorularına cevap arandı. Buna göre raporda Alman gençleri, İngiltere’den sonra Avrupa’da en kötü halde olan ikinci ülke olarak gösterildi. İstatistiklere göre Almanlar ailelerini en erken yaşta terkeden birinci ülke oldu. Erkekler ortalama 25, kızlar ise 23 yaşındayken anne babasının evinden ayrılıyor. Bu durum Fransa, Finlandiya ve Hollanda’da
4 bin yıllık tohum canlandı Kütahya Seyitömer Höyüğü’nde yürütülen kazıda bulunan ve 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen 3 tohumdan biri toprağa ekildikten sonra çimlendi. Kazı Grubu Başkanlığını da yürüten DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen, il merkezine yaklaşık 27 kilometre uzaklıktaki alanda geçen yıl yapılan kazıda, höyüğün güneydoğusunda bir yapının içerisindeki kapta bitki tohumları bulunduğunu bildirdi. Orta Tunç Çağı dönemine ait olduğunu tespit ettikleri katmandaki tohumların yaklaşık 4 bin yıllık olduğunu belirten Prof. Dr. Bilgen, tohumların yapının içinde ve orijinal yerinde buldukları kaplar arasında birinin içinde olduğunu söyledi. Prof. Dr. Bilgen, höyükte çok sayıda tohum bulduklarını, ancak birçoğunun yandığını gördüklerini ifade ederek, şöyle konuştu: “Son bulduğumuz üç tohum, kabın bir kısmının dışına taşmıştı. Kap kırıldığı için bu şekilde bulduğumuzu düşünüyoruz. Tohumlardan bazılarını incelemeye almıştık. Yaklaşık iki yıldır bu çalışmayı yürütüyoruz. Geçen yıl yaptığımız çimlendirme denemesinden olumlu sonuç alamadık ve başarılı olamadık. Bu yıl bu tohumlardan birini yeşertmeyi başardık. Bundan yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait toprak altından çıkmış bir tohum yeşerdi. Bu tohumdan çimlenen bitki, canlı halde bilim dünyasına sunulmak ve üzerinde çeşitli analizler yapılmak üzere inceleniyor.” Genetiği Değiştirilmemiş Mercimek Tohumu DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nüket Bingöl, höyükte bu-
DUYURU
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, 2010 yılında dernek faaliyetleri arasında Haziran ve Temmuz aylarında Ücretsiz Toplu Sünnet Şöleni tertip edecektir. Üyelerimizden Sünnet yaptırmak isteyenler derneğimizin genel merkezine başvurmaları gerekmektedir. Prof. Dr. Hayati Durmaz Genel Başkan
Avrupalı Gençler Acınacak Halde
lunan üç tohumdan birini geçen yıl toprağa ektiğini, ancak çimlendiği halde kuruduğunu, diğerinin ise yağ analizlerinin yapılması amacıyla İstanbul’a gönderildiğini anlattı. Yrd. Doç. Dr. Bingöl, üçüncü tohumu yaklaşık üç ay önce toprağa ektiğini, bunun da çimlendiğini belirterek, şöyle devam etti: “Bilimsel olarak yolun başındayız. Öncelikle diğer tohumlarla beraber bunların yaş tayininin yapılması ve günümüzde yetişen mercimeklerle karşılaştırılması gerekiyor. Her ne kadar arkeolojik kazılarda buluntunun içinden çıktıysa da bunu bilimsel olarak kanıtlamalıyız. Bu tohumların dışarıdan gelip gelmediğini incelememiz gerekiyor. Henüz bir iki aylık çalışma sürecindeyiz, bahara doğru yavaş yavaş sonuçlarını almış olacağız. Ancak çimlenmesi çok büyük bir gelişme. Günümüzde bilinen mercimek bitkileri gibi çok kuvvetli değil, oldukça cılız bir bitki. En kısa zamanda tek beklentimiz çiçeklenip tohum üretebilmesidir. Çiçeklenip tohum üretebilirse son zamanlarda çok güncel olan organik ve Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) özelliğini taşıyan bitkiler açısından bizim elimizde çok önemli bir veri olacak. Çok eski zamanlara ait, hiç genetiğiyle oynanmamış, herhangi bir değişikliğe uğramamış, organik olarak elde edilmiş tohumların ilki olacak.” Yrd. Doç. Dr. Bingöl, bu tohumun bir mercimeğe ait olduğunu belirlediklerine işaret ederek, mercimeğin çok fazla suya ve sıcaklığa ihtiyaç duymadan kurak ortamda yetişebildiğini kaydetti.
Ölümünün 35. Yılında Arif Nihat Asya Anıldı Çatalca’da bulunan Eğitim-Sen 5. Şube Başkanlığı’nca düzenlenen ve Derneğimizin Onur Konuğu olarak davet edildiği Bulgaristanlı bayrak şairimiz Arif Nihat Asya 35. yılında rahmet ve şükranla anıldı. Arif Nihat Asya, Çatalca’nın İnceğiz Köyü’nde, 7 Şubat 1904 tarihinde doğdu, 05 Ocak 1975 tarihinde Ankara’da ebedî âleme intikal etti. Babası Zîver Bey Tokat’lı, Annesi Fatma Hanım Bulgaristan’ın Tırnova şehrindendir. Ârif Nihat Asya bir aylıkken babası öldü. Akrabalarının himayesinde büyütüldü. Bu yüzden şiirlerinde öksüzlüğün acısını derinden duymuş ve duyurmuştur. Orta tahsilini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu liselerinde tamamladıktan sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunun Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Edebiyatımızda ‘Bayrak Şâiri’ olarak tanınan Asya, Bayrak isimli şiirini, Adana’nın kurtuluş günü olan 5 Ocak’ın heyecanı ile yazmıştı. İlâhî tesadüftür ki, ölümü de yine bir 5 Ocak gününe rast geldi. Edebî şahsiyetinin en kuvvetli yönü şairliği olmakla beraber, şiirleri kadar güzel ve kuvvetli nesirleri de vardır. Şiirlerinde hece, aruz ve serbest vezinleri kullanan edip, nazmın her tür ve şekliyle eserler vermiştir. Canlı, çekici ve heyecan verici bir üslûbu vardır. Güzel ve zarif benzetmelerinin yanı sıra, keskin zekâsının, şakacı mizacının mahsulü olan nükteleri, hicivleri, kelime oyunları üslûbunu tamamlayan önemli unsurlardır. Büyük bir Türk milliyetçisi olan şâirin eserlerinde, tarihimiz, coğrafyamız, imanımız, sanatımız, insanımız… kısacası Türklüğümüz dile getirilmiştir. Lise
Camilerde artık “Ezan” yerine “Işık” olacak Bu minarede ezan yerine 5 vakit mor ışık yakılacak ! İsviçre’de yeni minarelerin inşa edilmesi referandumla yasaklanırken, Fransa’nın Marsilya kentinde aynı anda 7 bin kişinin ibadet edebileceği bir cami yapılmasına karar vermesi İslam dünyasında sevinç yaratmıştı. Ancak, 2010’un nisan ayında temeli atılacak Marsilya Büyük Camii’den ezan sesinin duyulmayacak olması sevinci üzüntüye dönüştürdü.Gazete Habertürk’ün haberine göre cami minaresinden ezan sesi yerine, günde beş kere mor ışık yanacak. Işık renginin İslam’ın rengi olan yeşil renginde olması beklenirken, Marsilya’nın bir liman şehri olması ve deniz fenerlerinde yakılan sinyal ışığının da yeşil olması sebebiyle, minare ışık-
araştırmaya göre Almanya’da gençler yalnız görünüyor. Avrupa’nın en yalnız gençleri sıralamasıda birinci olan Almanya’da kadınların sadece yüzde 10’u, erkeklerin ise yüzde 7.5’i bir başkasıyla birlikte yaşıyor. Doğurganlık oranında oldukça gerilerde olan Almanya’da gençler arasında sigara ve alkol bağımlısı olanların sayısı ise oldukça yüksek. Eurostat’a göre ülkede 15 ile 16 yaş arası çocuk ve gençlerin yarısı yılda en az bir kez aşırı derecede alkol alıyor. Genç yaşta olanların üçte biri ise aşırı kilolu durumda.
larının mor olmasına karar verildi. Camiye gece kulübü renklerini anımsatan mor rengin uygun görülmesi, Marsilya Büyük Cami Derneği Başkanı Nureddin Şeyh tarafından “asimilasyon” olarak değerlendirildi
Edebiyat öğretmenliği, liselerde müdürlük görevleri îfa ettikten sonra Ankara Gazi Lisesi öğretmeni iken emekliye ayrıldı. Demokrat Parti’den milletvekilliği ve yazarlık yaptı. ‘Heykeltıraş’ adlı ilk kitabı 1924’te yayınlandı. O’nu sevdiren; Türkçülerin gönlündeki tahta oturtan, ‘Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor’ adlı şiiridir. 27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra Yeni İstanbul Gazetesi’nde ‘Çekirdek’ başlığı altında makaleler yazdı. Bu yazılar; Türk Kültürü’nü, milliyetçilik ekseninde Türk politikasını işleyen nefis yazılardı. Yayınlanmış kitaplarından bâzıları: Yastığımın Rüyası: (1930), Âyetler: (1936), Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor: (1946), Rubâiyât-ı Ârif: (1956), Kıbrıs Rubâileri: (1964), Kubbe-i Hardâ: (1956), Kökler ve Dallar: (1964), Duâlar ve Âminler: (1967), Yürek: (1968), Aynalarda Kalan: (1969). Türk Müziğinin son dönemlerdeki büyük ustalarından merhum Yıldırım Gürses tarafından bestelenen şiiri:
90 bin kitap tek bir ‘tık’la cebe İnternetin en büyük sanal kitap mağazası Amazon, yeni ürünü Kindle’la kitap okuma alışkanlığında yeni bir sayfa açtı. Her ortamda elektronik kitap okumayı mümkün hale getiren yeni teknolojiyle, www. Amazon.com/kindle adresine bağlanarak 90 bine yakın elektronik kitabı birkaç dakikada indirerek okumak mümkün olacak. İçinde Oxford Sözlük ve wikipedia erişiminin de yer aldığı Kindle’ın yeteneği sadece e-book’la da sınırlı değil. ABD’de 399 dolardan satışa çıkarılan cihazla, yüzlerce aylık dergiye ulaşılabiliyor. Baskıyla Aynı Anda Gazete Okuyun • Ağırlığı 1 kilo olan Kindle’da satırların altı e-kalemle çizilebiliyor. • Yazarların yaptığı değişiklikler anında e-kitaba da yansıyacak. • Gazeteler baskıya gönderildiği an dijital olarak Kindle’a gelecek. • Ünlülerin yaşamıyla ilgili kitaplar, gelişmelere göre güncellenecek.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’miz 2010 yılında yayın hayatına başlamıştır.
Best Cafe Nezih bir ortamda tüm müşterilerimize hizmet vermekteyiz.
Bulgaristan hakkında kitap yayınlamak isteyenlere duyurulur.
Bulgaristan Türkleri’nin özellikle göç hikayeleri ve anıları kitaplaştırılacaktır. Bu konu hakkında okurlarımızın bilgi ve desteğini bekliyoruz
Cevat paşa Mh. Gökhan Sk. No: 23 Bayrampaşa / İstanbul Tel: 0212 537 46 79