SANATÇILAR ARTISTS Küratörler Curators
BERAL MADRA DENÝZ ERBA FIRAT ARAPO⁄LU SEYHAN BOZTEPE Genel Sanat Yönetmeni General Art Director
BERAL MADRA Bienal Direktörü Biennial Director
SEYHAN BOZTEPE Paralel Etkinlikler Küratörü Parallel Events Curator
FATÝH BALCI Genel Koordinatör General Coordinator
DENÝZ ERBA Koordinatörler Coordinators
ÝSMAÝL ERTEN EZGÝ ARIDURU
2
YEÝM A⁄AO⁄LU (TR) MURAT AKAGÜNDÜZ (TR) NIKITA ALEXEEV (RU) MELÝH APA (TR) ARTIKÝLER VÝDEO KOLEKTÝFÝ (TR) FÝKRET ATAY (TR) BO BIE (TR-DK) MEHMET ALÝ BORAN (TR) BRACO DIMITRIJEVIC (BH) BARI EVÝZ (TR) JAKOB GAUTEL (FR) NADÝ GÜLER (TR) ÝNSEL ÝNAL (TR) HAKAN KIRDAR (TR) SERHAT KÝRAZ (TR) KOMET (TR) KALLIOPI LEMOS (GR-UK) MICHELANGELO PISTOLETTO’S LOVE DIFFERENCE & ARTWAY OF THINKING (IT) MOATAZ NASR (EG) MUSTAFA OKAN (TR) ALÝ ÝBRAHÝM ÖCAL (TR) FERHAT ÖZGÜR (TR) NERÝMAN POLAT (TR) ULRIKE ROSENBACH (DE) ÇA⁄RI SARAY (TR) MARWAN SAHMARANI (LB) ANÝ SETYAN (TR) JULIAN STALLABRASS (UK) AYHAN TAKIRAN (TR) SEVÝL TUNABOYLU (TR) SENCER VARDARMAN (TR) YENÝ ANIT (TR) NALAN YIRTMAÇ (TR) PINAR YOLAÇAN (TR)
ÜLGÜR GÖKHAN Çanakkale Belediye Başkanı Mayor of Çanakkale
“Çağdaş sanatçıların soran, sorgulayan, karşı duran tavırlarını ifade ettikleri sanat biçimleri, kuşkusuz ki demokrasi kavramının daha da çok içselleştirilmesi adına son derece önemlidir. Bienale katılan sanatçıların yola çıktıkları bu ortak anlayışları, bizim anlayışımızla da birleşiyor ve dünya üzerinde yolunda gitmeyen pek çok şeye karşı duruşlar, Çanakkale’den sergileniyor. 3. Uluslararası Çanakkale Bienali için emek veren herkese teşekkürlerimi sunuyor, tüm hemşehrilerimi sanatın sunduğu ayrıcalıklı keyfi yaşamaları dileğiyle etkinliklere davet ediyorum.” “These kinds of art forms, through which the contemporary artists of today express themselves in modes that question and react to the many aspects of our world are crucially important for people to be able to internalize the very concept of democracy. This universal understanding unites very well with our sensibility and the result is this Çanakkale Biennial, in which many artistic statements about the things that aren’t going right in our global world are being exhibited. I wish to extend my deepest gratitude and thank to people who made this Third International Çanakkale Biennial possible and invite all my fellow citizens of Çanakkale to all the events within the biennial organization to enjoy great Works of art.”
3
Çanakkale Bienali İnisiyatifi Canakkale Biennial Initiative Çanakkale Bienali İnisiyatifi (CABININ) Çanakkale merkezli, kâr amacı gütmeyen, farklı alan ve meslek gruplarından katılımcıların birlikteliğinden oluşmuş bir inisiyatiftir. Sanata, kültüre dair bir düşünce ve aktivite üretim platformu olarak, başta Çanakkale Bienali olmak üzere, sosyal fayda ve sorumluluğa dayalı, ulusal ve uluslararası katılımlı etkinlikler düzenler ya da destekler. CABININ, ilgi alanı gereği faaliyetlerini çağdaş sanata yoğunlaştıran ve Çanakkale’de on yıldan uzun bir zamandır sanat kültür hayatını artan bir ivmeyle etkileyen yerel bir sivil toplum hareketidir. Düzenlediği geniş katılımlı etkinlikler, süreç içerisinde kentte kabul görmüş, izleyici ve destekçi kitlesini artırmıştır. Bienal, sergiler, seminerler, sempozyumlar, performanslar sürekliliği olan programlı bir anlayışla gönüllülük esasıyla uygulana gelmiştir. Bu projeler içinde, farklı hedef kitleleri ve toplumun tüm katmanları ile etkileşim içinde olunması adına disiplinlerarası sanat atölyeleri de farklı zamanlarda planlanmış ve uygulanmıştır. CABININ tarafından organize edilen ve bugünü ele alırken geçmişe gönderme yapan “Geçmiş Zaman Düşleri (2006)”, Türkiye’nin ve özel olarak Çanakkale’nin bulunduğu durum ve konumdan hareketle günümüz gerçekliğini ele alan “Sınır Çizgisi (2007)” uluslararası çağdaş sanat sergileri, Çanakkale Bienallerinin hem fiziksel, hem de zihinsel temellerini belirlemiştir. 1. Çanakkale Bienali’nden (2008) bu yana seçilen kavramsal çerçeveler; ülke, bölge ve dünyaya ilişkin sosyal sorunları gözeten, irdeleyen ve sanat üretimleri yoluyla eleştiren bir çizgiye oturtulmuştur. 2010’daki 2. Çanakkale Bienali’nin kavramsal çerçevesi, henüz açığa çıkmamış olan “Yeni Dünya Düzeni”ne vurgu yapıyordu. O dönemde, Mısır Tahrir Meydanı’nda başlayıp Ortadoğu’ya genişleyen “Arap Baharı”, Stéphane Hessel’in “Öfkelenin!” manifestosundan esinlenen ve Avrupa ülkelerinden tüm dünyaya yayılan isyan hareketleri henüz başlamamıştı. Fakat dünya düzeninin yeni bir kurgu doğrultusunda tekrar şekillendirileceğinin ipuçları seziliyordu. 2012 yılına gelindiğinde ise, küresel çaptaki bu hareketliliğin ve hali hazırda belirsizliğini koruyan yeni güç dengelerinin, özellikle Akdeniz havzasında yoğunlaşan sosyal, siyasi ve ekonomik görüngülerini çağdaş sanatın kendi diyalektiği içinde irdeleyen, çözümleyen ve eleştiren sanat üretimleri 3. Uluslararası Çanakkale Bienali’nde bir araya getirildi. 4
İlk etkinlikten bu yana, yukarıda bahsedilen kavramsal yapıların, çağdaş sanatın özgün dili ve açtığı demokratik tartışma düzlemi aracılığıyla tüm kentlilerin gündemine taşınması amaçlandı. Bu doğrultuda etkinlikler, Er Hamamı, Eski Ermeni Kilisesi, Eski Tütün Deposu (şimdiki Korfmann Kütüphanesi), Fevzipaşa Mahallesi’ndeki metruk binalar, Çanakkale Kordon, Marina, özel mülkiyetteki çeşitli yapılar, Eski Otogar, Halk Bahçesi ve resmi kurumlara ait binalar gibi kentin farklı, merkezi ve alternatif mekânlarına, kamusal alanlarına yaygınlaştırıldı. Toplumun farklı kesimlerinin de bu tartışma ve yaratıcılık düzlemine katılımını sağlamak adına çocuk, genç, yetişkin ve engellileri, farklı cinsiyet gruplarını hedef alan organizasyonlar kurgulandı. Yerel yönetim, sivil toplum ve özel sektörün katılım ve desteğini sağlayacak diyalog ve paylaşım süreçleri işletildi. Gelinen noktada CABININ, ilk günden bu yana, çağdaş sanatın merkezde tutulduğu, toplumun farklı kesimleriyle bir bütün olarak algılandığı ve gönüllülük esasıyla yürüyen programlı ve bütünlüklü bir yaklaşımla sürdürülen Çanakkale Bienali’ni kentin kültür sanat hayatını belirleyen ve uluslararası düzleme taşıyan bir etkinlik olarak konumlandırdı. Tüm bu süreçte bizden destek, katkı ve katılımını esirgemeyen kamu ve özel sektöre ait kurum-kuruluşlara, kentte yaşayan sivil organizasyon ve kişilere, dünyadan, ülkemizden ve kentimizden sanatçılara ve kültür-sanat aktörlerine teşekkürü bir borç biliriz. Seyhan Boztepe
CABININ ve Çanakkale Bienali Kurucusu, Direktörü ve Küratörü, Troya Kültür Derneği Başkanı ÇOMÜ GSF Öğretim Üyesi
Canakkale Biennial Initiative (CABININ) is a Canakkale-based nonprofit initiative formed by cooperation of collaborators from various fields and occupations. As a platform for producing artistic and cultural ideas and events, CABININ organizes and supports national as well as international events, in particular, Canakkale Biennial, based upon social benefıts and responsibility. CABININ, a local non-governmental organization, due to its area of interest, focuses its activities primarily on contemporary art and has affected the art and culture scene in Canakkale with an incresing momentum for more than ten years. Over the years, participation in and support of the large and inclusive national and international activities and events by CABININ have increased as a result of enhanced involvement and interest of the local populace. Biennial, exhibitions, seminars, symposiums, and performances have all been planned and produced through a sustainable systematic understanding of the principle of volunteerism. Within these projects interdisciplinary art workshops have also been planned and organized simultaneously in order to target different groups and to be in contact with each and every layer of society. The international exhibitions, “The Past Time Dreams (2006)”, which was organized by CABININ and based on dealing with present issues by making reference to the past, and “Borderline (2007)”, which was dealing with present-day reality based on Turkey’s and specifically Canakkale’s current situation and position, have both established the physical as well as the mental basis for Canakkale Biennial. Begining with and ever since the 1st Canakkale Biennial (2008), all of the conceptual frameworks have been chosen to be based on a foundation that oversees, examines and criticizes social problems relating to our country, region and the world through works of art. The 2nd Canakkale Biennial’s conceptual framework in 2010 explored “The New World Order” that had not yet manifested itself. It was prior to the time in which “The Arab Spring” started in Tahrir Square and spread through the Middle East and before the rebellious movement that was inspired by Stéphane Hessel’s “Time for Outrage!” manifestation spread to the whole world through Europe. However, the clues for a new world order getting ready to reshape itself towards a new construction were already being sensed. In 2012, art works that were then scrutinizing, resolving and criticizing social, political and economical phenomena of a worldwide restlessness as well as current ambiguity of new power dynamics centered especially in the
Mediterranean area within the dialectics of contemporary art, were gathered in the 3rd International Canakkale Biennial. Since the first event, the conceptual structures mentioned above were aimed at integrating contemporary art into everyday lives of citizens and creating an environment where art is a platform for democratic debates through its unique language. Event locations, such as Er Bath, Old Armenian Church, Old Tobacco Depot (recently named as Korfmann Library), abandoned buildings in Fevzipaşa district, Canakkale Waterfront, Marina, various public and private properties, the Old Coach Station, Public Gardens and some governmental buildings, have been chosen carefully to seamlessly integrate the activities into the city’s everyday landscape. In order to increase creativity and participation of underrepresented members of the community, artistic and cultural events have been developed focusing on various groups and topics, such as children, teenagers, adults, people with disablilities and gender identity issues. Dialogue and collobaration have been cultivated to maintain the support and participation of local authorities, non-governmental organizations as well as the private sector. So far CABININ has positioned the Canakkale Biennial as a signature event impacting art and culture scenes at the national and international levels. From the very first day onwards, CABININ kept contemporary art at the center, brought differentiated and fragmented parts of the society toghether, operated on principles of volunteerism, and sustained a systematic and collaborative approach to art and social issues. We are very grateful to private establishments, governmental and non-governmental organizations and individuals who supported our inititives, artists from around the world, from our country as well as our city and actors of art scenes for their support, contribution and participation throughout this process. Seyhan Boztepe
Founder, Director and Curator of CABININ and Canakkale Biennial, Head of Troy Culture Association Assist. Prof. at COMU Faculty of Fine Arts
5
“KURGULAR VE FICTIONS AND KARI DURULAR” DISSENTIONS
6
Türkiye, hem kendi siyasal, kültürel sorunları ve demokratikleşme süreçleri, hem bölgesindeki Arap Baharı, İran nükleer gündemi, ABD sonrası Irak ve Suriye gibi siyasal sarsıntılar geçiren ülkelere yaklaşımları ve tepkileri, hem de AB ile ilişkileri açısından küresel bağlamda dikkat ve ilgiyle izleniyor. Bununla birlikte Türkiye, kültür ve sanat etkinlikleriyle de küresel kültür sanayisi içinde önemli bir etkinlik ve üretim alanı oluşturuyor. Türkiye, 1980’lerin ortasında başlattığı İstanbul Bienali ve 2010’da gerçekleştirdiği İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesiyle edindiği bu özel konumu, Çanakkale, Mardin, Sinop Bienalleri ile pekiştiriyor.
Bu sav, günümüz sanatçısının zihinsel, duyumsal ve görsel üretimlerinin küresel ve yerel bağlamda demokrasilerin gerçekleşmesi için çalışma, sorgulama, yorumlama ve çatışma alanları ya da durumları yaratacağını göstermeye yöneliktir. Bu sav aynı zamanda, bu boğazın açıldığı Akdeniz coğrafyasının günümüz küresel kültür sanayisi içindeki bellek taşıyıcı, esin verici, yaratıcılık tetikleyici, yenilik üretici özelliklerinin etkisini de vurgulamaktadır. Bundan da öte bu sav, sanatın kendi siyaseti olduğunu ve bunun öteki siyasetle rekabet ederek topluma başka bir birlikte yaşama alanı açtığını ileri sürmektedir.
Antik Çağdan günümüze kıtalar ve okyanuslar arasında jeopolitik bir geçit olma özelliği taşıyan Çanakkale Boğazı’nın Doğu yakasında uzanan Çanakkale’de gerçekleşecek 3. Bienal de, günümüzdeki siyasal, ekonomik ve toplumsal gerçekler ve bunları sorgulayan, irdeleyen, yorumlayan kurgular ve karşı duruşlar bağlamında savı olan bir kültürel ve sanatsal etkinlik olmayı amaçlıyor.
Günümüz sanatı -özellikle bir olguyu araştırmaya, analiz edip sorgulamaya dayalı sanat; belirli bir zamansal sürece dayalı, yavaş ama etkili işleyen bir yapıya sahiptir. Bu süreç niteliği, onun günlük yaşama sinen birçok karmaşık olguyu bir çalışmada kapsamasını sağlar. Günümüz sanatçısı adeta bir dedektif edasıyla politik, ekonomik ve kültürel olguları araştırmakta, keşfetmekte ve sunmakta.
konularını ele alarak var olan sistemleri sorguladı ya da onlara savaş açtı. Yöntemi ise belirli bir sürece dayalı ve çözümseldi. Bu süreçsellik, dinamizm ve çözüme dayalı ufuk, zaman ve mekana dair hızla değişen süreçlerin anlaşılabilmesi için bir kapı açmıştır. Zaman ve mekânı kavrayabilmek ve onlardan hareketle politik, ekonomik ve kültürel düzlemlere müdahale edebilmek, bazı sanatçılar için örgütlü hareket etmeyi gerektirmiştir. Günümüzdeki sanatçı girişimleri bunun en etkin örneğidir ve bu bir deneyimlerini toplumla paylaşma girişimidir.
Böyle yaparak görünen yüzeyin altındaki akıntıyı keşfetmekte. Bu akıntı Büyük İskender’in üzerine yürürken Xerxes’e zorluk çıkarmıştı. 1810’da ise Lord Byron Çanakkale Boğazı’ndan geçecek ve bunu Don Juan şiirinde anlatacaktı. Diğer yandan internet ortamında global ölçekte bir araya gelen sanatçı ağları coğrafyayı daralttığı gibi, olaylara ilişkin zaman boyutunu da azaltmakta. Siyasal ve kültürel hız sürecinde, olguları öğrenmekte, sırlarının şifresini çözmekte ya da onlara müdahale etmekte maharetli durumda. Geçmişin büyük anlatıları tekrar yazılmakta ve ortaklıktan bireyselliğe dönmüş gibi duran post-modern özcülük ise farklı bir epistemolojik gelişmeyi algılayamamaktadır. Twitter ve Facebook üzerinden yayılan isyan dalgaları bunun açık kanıtıdır. Sadece geçmişe dair bir hoşlanma belirtisini içermeyen bu çağdaş örgütlenme, her ne kadar isyan ruhunu icat etmese de, bir isyan ateşinin birikmesini sağlamaktadır. Çağdaş sanatçı, her zaman sınıf çelişkileri, etnik kimlikler, inanç, kimlik ve öteki
3. Uluslararası Çanakkale Bienali: • Bu tanımlamalar bağlamında gerçekleşen sanatın üretim, izlenme ve algılanma alanı olmayı; • Küresel ölçekte yeniden çizilen coğrafyaları, tekrar bedenleşmeye çalışan neo-liberal ekonomiyi, özellikle Ortadoğu’da gözlemlenen politik dönüşümleri, iktidara dair baskıların artan oranda coğrafyadışı bir olgu haline gelmesini ve tüm bunların gündelik yaşama bulaşan durumlarını görünür kılmayı; • Belirli bir kavram üzerinden bir araya gelen işler yoluyla ya var olan durumun bir manzarasını sunmayı ya da yeni bir manzaranın önericisi olmayı; • Biraz da, yeni isyan dalgaları ile cisimleşen ve tekrar canlanan bu örgütlenme durumunu masaya yatırmayı amaçlamaktadır.
•
•
•
üniversiteleri sanatçılarla işbirliğine davet ederek, kamusal alanlarda karşılıklı etkileşim ve iletişim ortamı yaratacak; Toplumsal eğitim programları (atölyeler, açık oturumlar, konferanslar) ile bienalin kavramsal çerçevesinin geniş ölçekte çözümlenmesini ve yorumlanmasını sağlayacak; Bienali bir amaca değil, izleyiciyi üretim süreçlerine katılmaya yönlendiren sürdürülebilir bir etkinliğe ve Akdeniz bölgesi için kültürel bir arayüze dönüştürecek; Çanakkale’yi küresel sanat ve kültür sanayi ve iletişim ağları içine konumlandıracaktır.
“Sanat siyaset için bilgi ve temsiliyetler üretmez. O, duyumsallığın ayrı cinsten düzenlerinin karşılıklı dayanışmasını, kurguları ve karşı duruşları üretir. Bunları siyasal eylem için değil, kendi siyaseti çerçevesinde, yani sanatı bir yandan kendini yok etmeye sürükleyen bir yandan da yalnızlığa kilitleyen o çift hareket uyarınca üretir. Sanat, kendisinden ortak duyumsal mekânı bölmeyi talep eden biçimleri, etken ve edilgen, tek
başına ve birlikte, görüntü ve gerçek arasındaki ilişkileri, yani tiyatronun, filmin, müzelerin ve okunan sayfaların zaman-mekânını yeniden düzene sokan kurguları ve karşı duruşları üretir. Böylece deneyimlerin yeniden şekillenmesini sağlayan biçimler üretir. Birlikte deneyim yaşamayı yeniden biçimlendiren ve yeni sanatsal karşı duruşlar oluşturan siyasal özne olmanın biçimlerinin oluşacağı alandır o”. Jacques Ranciére, Die Aufteilung des Sinnlichen (Die Politik der Kunst und Ihre Paradoxen), Polypen, 2008, s.89-90 Turkey being closely watched from a global perspective has become a focus of attention, not only because of its own political and cultural state of affairs, but also because of “The Arabic Spring” in the region, Iran’s bid for nuclear power, its approaches and responses to various countries in turmoil such as Iraq and Syria in a post-USA world politics and no doubt its dynamic relations with the EU. In relation to all these, recently Turkey also somehow has managed to represent itself as a potential major player in the global art industry, with many worldwide cultural and
3. Uluslararası Çanakkale Bienali: • Bu bienalin kavramsal çerçevesini benimseyen uluslararası sanatçıları ve sanat uzmanlarını davet ederek, kenti bu sanatçıların gündemine yerleştirecek; • Sanatçılara bu bienal için üretecekleri işleri yerleştirecekleri Eski Otobüs Terminali,Korfmann Kitaplığı, Eski Ermeni Kilisesi gibi ilginç ve işlevsel mekânlar sunacak; • Sanat-kültür kurumlarını ve 7
They are capable of learning about many issues, decipher secrets and tackle major problems concerning the whole of humanity in this age of swift information. Now, with this new arsenal at hand, great myths of the past are being rewritten and the post-modern individual position is no longer relevant in the state of current events as testified by ripples of rebellion vibrating through Twitter and Facebook. This is indeed a new epistemological situation which requests a new perception and appreciation. This current organization evidently has not invented the soul of rebellion, but makes possible for waves of rebellion to accumulate.
artistic events and organizations. Turkey has succeeded to attain a unique status in this respect by giving a start to Istanbul Biennial in the mid-eighties, and by realizing Istanbul Cultural Capital of Europe Project in 2010. Now this development, this unique position has been strengthened by various biennial organizations of many emerging Turkish cities like that of Antakya, Canakkale, Mardin and Sinop. The Third International Canakkale Biennial is contributing to this development with strong commitment and energy. Canakkale-Gallipoli is a historically loaded city, since it has always been a geopolitical passage way between continents, oceans and civilizations. From the legendary fall of Troy to The Gallipoli Campaign during the 1st World War, Canakkale has always attained a very special place in the hearts and minds of many cultures and civilizations. The Third International Canakkale Biennial will be held in Canakkale, on the eastern shore of The Dardanelles Straights. This year the Biennial has the aim to portray 8
the intricate realities of political, social and economic world state of affairs in today’s global stage. As an artistic event, it will question, analyse and deconstruct the current order of things. It will have a claim, to present visual and performing arts that reflects today’s contemporary art aesthetics and dissents. The Third International Canakkale Biennial will have a particular claim, an argument. That is; today’s artists everywhere, can and must create areas of engagement, activity, interpretation so that this alone could constitute an example, a proof that democracy and freedom can in fact be attained on both global and regional levels. This claim also underlines the attributes of creativity, innovation and memory, all may be interpreted as direct results of the Mediterranean socio-political geography in general into which this historic peninsula opens a passage way. But beyond all that, this claim also asserts that art has a politic of its own and this ‘art-politics’ does in fact competes fiercely with the other mainstream politics, by proving to its public that an alternative way of living together is also
indeed possible. Today’s contemporary art, especially an art that is based on questioning and analysis is in fact a process, which moves forward slowly but surely and effectively. As a result of this process, it is able to portray many intricacies and ambiguities that are a part of our seemingly ordinary daily lives. Contemporary artists of today work like a detective; He/she researches into the complex web of political, social, economic and cultural issues and portrays them in the most effective forms and concepts that are possible. The artists point to the strong currents beneath the seemingly calm waters and try to reveal the truth. The strong currents in The Dardanelles Straights appear to be an analogy for this act. The currents of The Dardanelles presented many difficulties to Xerxes, who was trying to march his army against Alexander the Great. In 1810, this time Lord Byron crossed the straights and told about it in his poem of Don Juan. Due to the internet, the network of artists from every corner of the world reduces the size of this vast geography and diminishes the time span of events around the globe.
Modern artists have always questioned the conventions or rebelled against them by indulging into areas of class contradictions, ethnic identities, beliefs, identities and the concept of other. Their methods have been analytical and based on processes. This process opens a horizon based on analysis, appreciation and comprehension of these fast changing space-time notions. To realize and fully comprehend space and time and to operate on political, economic and cultural levels has requested a new way of collaboration and partnership between the artists. Thus, the artist initiatives of today are best active examples of this collaboration. These initiatives are a way to share the experience with the society.
The Third International Canakkale Biennial aims: • To be a platform for viewing and perceiving art that is created within the above mentioned context; • To make visible the geographical boundaries that is being re-drawn in global dimension, the neo-liberal economy which tries to re-incarnate itself, and in particular the political transformations in the Middle East region. To examine the emerging pressure on the existing political power and evidently all these issues that influenced the daily life; • To exhibits works emanating from a certain concept that supports an existing environment or proposes a new environment; • To discuss and to deconstruct this organized movement that emerges with the new waves of revolution and revives itself. Thus the Third International Canakkale Biennial: • Will place this historical city into the calendar of international art world by inviting artists and art experts from all over the world, who will contribute to the conceptual framework of this biennial;
•
•
•
•
•
Will provide interesting and functional locations such as the Old Bus Terminal, National Fine Arts Gallery, Korfmann Library and the Old Armenian Church; Will invite the art and culture institutions and universities to join the biennial artists to create an environment of interaction and communication in public space; Will provide the widest possible discussion of the biennial's conceptual framework with various social and educational programmes such as workshops, debates and conferences; Will prove the fact that a biennial is not an end in itself, but a sustainable event which demands audience participation and which will become a form of cultural interface for The Mediterranean region; Will place Canakkale into the global artculture production and communication networks.
“Art does not produce knowledge and submissions for politics. It produces dissentions & fictions, and the reciprocal interdependence of different kinds of sequences in the realm of sensibility. These it produces, not for political action, but in the framework of its own politics, in accordance with that peculiar double action, which on one hand encourages itself for self-destruction and on the other locks itself in loneliness. Art produces fictionalities and dissents which reorganize the space-time of pages, museums, films and theatre which are in fact forms that demand divisions and subdivisions of general locations of sensibility, alone and together and the interrelations between vision and reality. In this way, art produces-creates forms that provide recreations of experiences. It is indeed the area, in which forms of political subject-agent to come into existence.” Jacques Ranciére, Die Aufteilung des Sinnlichen (Die Politik der Kunst und Ihre Paradoxen), Polypen, 2008, pg.89-90
9
SANATÇILAR ARTISTS
10
SANATÇILAR ARTISTS
YEÝM A⁄AO⁄LU (TR)
12
Son Veda (2012) Yerleştirme. 120x20 cm (Sanatçının izniyle.) Last Goodbye (2012) Installation. 120x20 cm (Courtesy of the artist.)
Bazen sevdiklerimize gönderebileceğimiz son şey ne yazık ki gözyaşı ve bir öpücüktür yalnızca. Yani son bir veda... Yitirdiklerimizin ardından çoğu zaman payımıza düşen (özellikle de kadınların payına) sesli, sessiz ağıtlar yakmak ve hüzünleri, özlemleri, acıları ve sevgileri mendillere akıtmak, onlara iz düşmektir.
Saman Alevi (2009) Yerleştirme. Değişken boyutlarda. (Sanatçının izniyle.) Hay Fever (2009) Installation. Variable dimensions. (Courtesy of the artist.)
Tıpkı ilkel çağlarda olduğu gibi bugün de çok geliştiğine inandığımız çağdaş dünyamızda ne yana bakarsak saman alevi gibi parlayan ve türlü bahanelerle çoğu zaman erkeklerin çıkardığı, kadınların ise sessiz çığlıklar attığı acımasız, çirkin savaşları görüyoruz. Ben de bu işimle yıllardır (yaklaşık 5 yıl) hergün bir ritüeli gerçekleştirircesine performatif bir biçimde sıradan kağıt mendillere ve peçetelere veda öpücükleri kondurdum. Türlü nedenlerden dolayı artık uzakta olanlara, özlem duyulanlara, yitirdiklerimize özellikle de savaşlarda ölen haklı haksız herkese bir ağıt niteliği taşıyor bu işim. Zaten savaşlarda haklı haksız olmadığı gibi kazanan taraf da olmaz, herkes kaybedendir.
Sometimes, the last things that we can send to our beloved are only tear and a kiss, unfortunately. In other words, a last good bye… After our losts, what falls to our shares (especially shares of women) are mostly elegising loud or silently and draining melancholy, missing, misery and love onto the hankerchiefs, making marks on them. Even on our modern world, believed in its improvement, wherever we look we see relentless, ugly wars which flare up and are mostly declared by men with various excuses, where women scream silenty, as in the primitive ages. In this work, I have put goodbye kisses on ordinary paper tissues and napkins everyday (approximately for 5 years) as if actualizing a ritual performatively. My work has the characteristic of a requiem for everyone, our far away, long-awaited, lost people for any reason, especially died in wars rightly or unjustly. In case, there is not right or unjust in the wars, as there is no winner. Everyone is looser.
13
SANATÇILAR ARTISTS
MURAT AKAGÜNDÜZ (TR) Dalmadan Önce II (2009) Tuval üzerine yağlıboya. 150x200 cm (Galeri Manâ’nın izniyle.) Before Diving II (2009) Oil on canvas. 150x200 cm (Courtesy of Galeri Manâ.)
14
Murat Akagündüz’ün tuval üstüne yağlıboya, tekrenkli diyebileceğimiz grimsi mavi tonlarıyla yapılmış resmi olası bir lombozdan ikisi önde belli belirsiz, birisi arkada duran üç insanı ve denize dalmak için gerekli aletleri gösteriyor. Lomboz, bir geminin gözetleme penceresidir; dolayısıyla resimde bu lombozdan bu kişilere bakan birisinin varlığı söz konusudur; yani dördüncü kişi. Aynı zamanda bu resme bakan bizler de lombozdan gözetleyen kişiyle aynı durumdayız. Neyi gözetliyoruz? Olağan bir denize dalma işini mi? Olağan dalma işiyse, bu resmi düz gerçekçi, temsili bir resim olarak değerlendirebiliriz. Ne ki, burada düz gerçekçilikten gerçeğin ötesindeki bir anlama doğru yönlendiren özellikler var. Tekrenklilik ve ışık-gölge arasındaki sisli geçişler gibi teknik işlemlerden öte, resimdeki figürlerin gözetleyene bakışları ve bu bakışın içerdiği uzaklaşma ve yabancılaşma bu resme tekinsiz bir anlam yüklüyor. Bu üç kişinin bilinmeyen akıbetini gözlemlemekteyiz; günümüzde dünyada gerçekleşen bütün felaketleri izlediğimiz gibi. Akagündüz’ün resimlerinde sanat tarihi göndermeleri dikkat çekicidir. Antik Yunan keramik resimlerinden 20.yy sanatına kadar sayısız örnekleri olan üç figürlü resimlerde, genellikle “üç” dinsel, tinsel, simgesel anlamlara gönderme yapmaktadır. Akagündüz’ün bu resminde denize dalmaya hazırlanan bu üç kişinin yaşam ve ölüm arasındaki sınırda durduğunu, dönüşü belli olmayan bir yolculuğa çıktıklarını varsayarsak, bu üç figürlü örneklerden Vincent van Gogh’un, Yeldeğirmenli Bir Kanal Yanında Üç Figür (1883), Picasso’nun mavi döneminden Trajedi’sinde (1903) yansıtılan felaket ve talihsizlik duygusunu anımsamak gerekir. Akagündüz, her zaman resmin geleneksel teknikleri, biçimleri ve içeriklerini kullanarak, günümüzdeki gerçekleri irdeliyor. (Beral Madra, Eylül 2012)
Almost monochrom, grey-blue tinted, oil on canvas painting of Murat Akagündüz displays three figures, two on the front, the third slightly visible behind, with tools for diving. They are being watched from a porthole. Porthole is where the sea is observed from; therefore there is a fourth person who observes this group. Looking to the painting we are also observing this scene. What are we observing? An ordinary diving session? If this is an ordinary diving, we can consider that this painting is a realist and representative one, however there are aspects which converts our estimation to meanings behind realizm. Besides the monochrom character and blurred transitions from light and shadow, the observing gaze of the figures and the alianation and estrangement in this gaze imposes the painting an uncanny meaning. We are passively observing the unknown fate of these three figures, as we are observing all the present disasters happening in the world. The references to art historical paintings in Akagündüz’s work is always remarkable. Paintings with three figures is one of the fundamental compostions existing since the paintings on Greek ceramic vases up to 20th century. In common connotation three refers to religious, spiritual and symbolic meanings. If we reckon that these three figures preparing to dive are on the edge between life and death and departing to a voyage of no return, we can associate this painting to Vincent van Gogh’s, Three Figures Near A Canal With Windmill (1883) and Picasso’s Blue-period Tragedy (1903), which reflect disaster, sadness and misfortune. Akagündüz, always examines today’s realities by employing techniques, forms and contents of traditional paintings. (Beral Madra, September 2012)
15
SANATÇILAR ARTISTS
NIKITA ALEXEEV (RU) Suya Yedi Vuruş (1976–2012) Fotoğraflar. Çeşitli boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Seven Strokes to Water (1976–2012) Photographs. Various dimensions (Courtesy of the artist.)
So I went down to the shore where waves were giving their last effervescent bulbs to pebbles and sand. And I’ve found a piece of wood brought by the sea – the silvery thing covered with salt crystals. I don’t think I was thinking about art at the moment. And I don’t know why had I an idea to ask my chap George Kiesewalter (a Russian of German descent) to pick up his Zenith camera and to make photos of me flagellating the sea.
İdrakın Dar Boğazları (2012) Üç kanallı video yerleştirme. (Sanatçının izniyle.) Narrow Straits of Cognition (2012) Three channels video installation. (Courtesy of the artist.)
1976 Nisan’ında dostlarımla Kırım’daydım. Karların eriye durduğu gri ve soğuk Moskova’dan güneye, denize, tomurcuklanan badem ağaçlarını izlemeye kaçmak için mutlu bir fırsattı. O günlerin birinde koydaydık. Su girilecek kadar ısınmadığından hepimiz başka bir şey yapıyor ya da hiçbir şey yapmıyorduk. Biri kitap okuyordu. Öbürü çakıllardan hüzünlü kuleler yapıyordu. Ben gökte süzülen bulutlara bakma işini üstlenmiştim. Bir süre sonra bulutlar beni sıkmaya başladı. Pek güzellerdi ama bu şekilsiz, sessiz güzellik topaklarına ne kadar zaman sıkılmadan bakabilirsiniz ki, hele ki gençken? Böylece dalgaların son kabarcıklarını çakılların ve kumun üzerinde patlattığı kıyıya vardım. Ve denizin sürükleyip getirdiği bir dal buldum, gümüşsü ağacın üzeri parlak tuz tanecikleriyle ışıldıyordu. O anda sanat yapmayı düşündüğümü sanmıyorum. Alman asıllı Rus dostum George Kiesewalter’den Zenith makinesini kapıp beni denizi kırbaçlarken fotoğraflamasını istemeyi nereden çıkardığımı da bilmiyorum. Daha sonra, sanat tarihçilerimiz ve eleştirmenlerimiz, tatlı can sıkıntısından doğan bu eylemin erken Moskova kavramsalcılığı için pek önemli bir sanat yapıtı olduğu sonucuna varacaklardı. Belki öyledir, belki de değil. Sonuçta bana düşmez. Benim işim bulut izlemek ve daha sonra, benim 16
sanata yakın olarak değerlendirdiğim şeyler üretmek. Üstüne üstlük, Rusya’daki sanat üzerine yazan kimileri, denizi döverken aklımda mutlaka Serhas’ın Çanakkale boğazını meşhur kamçılayışının olduğu kesin sonucuna vardılar. Her ne kadar bu çılgın ritüel güldürüyü okul günlerimden bu yana biliyordumsa da Sudak, Kırım’daki o nisan günlerinin bununla hiç ilgisi yoktu. Ya da en azından ben olmadığını sanıyorum. Şimdi, onca yıl sonra, Çanakkale boğazında, tam da Serhas’ın bir zamanlar durduğu yerde denizi dövmeyip de ne yapacağım? Her şeye rağmen, bu canlandırmanın bulutlara, denize, gökyüzüne ve yaşama Akimenedes’ten, Atina’dan ve politikadan daha yakın olduğunu sanıyorum.
Later, our art historians and art critics came to a conclusion that this act made out of happy boredom is a very important art piece of early Moscow conceptualism. Perhaps it is, maybe it’s not. In any case it’s not my business: my occupation is cloudwatching and, later on, producing things, which I consider as something close to art. But moreover, some of those who are writing about art in Russia came to a strong conclusion that I necessarily had in my mind, when swaying the sea, the famous flagellation of the Dardanelles performed by Xerxes. Yes, since school I had a vague knowledge about this crazy ritual comedy. But these April days in Sudak, Crimea, had nothing to do with it. Or at least, I think so. But now, so many years gone by, what should I do in the Dardanelles if not giving strokes at water exactly at the same spot were Xerxes was once acting? And nevertheless, I presume that this re-dramatization is rather closer to clouds, sea, sky and one’s life than to Achaemenides, Athens and politics.
In April 1976 I was in Crimea with friends: it was a happy opportunity to escape from grey and cold Moscow where snow was still melting, to the South, to the sea, to watch almond trees blooming. One of those days, we were at the bay. Water being too cold to bath, all of us were doing something or nothing. One was reading a book. Another was melancholically building towers with pebbles. I’ve been in the process of looking at clouds slowly flying across the sky. In a time clouds were a bore for me. They were beautiful, but how long can one observe this amorphous, silent beautitude without being annoyed, especially when you are young? 17
SANATÇILAR ARTISTS
MELÝH APA (TR) Tipoloji 1-5 (2010) Dijital baskı. 50x70 cm (Sanatçının izniyle.) Typology 1-5 (2010) Digital print. 50x70 cm (Courtesy of the artist.)
Tipoloji Bu çalışmada, hafızanın uzanabildiği alan içerisinde ‘kamu’ya yansımış, kendilerine derin devlet aracılığıyla görevler verilmiş kişilerin imajları katmanlar aracılığıyla bir araya getirilmeye çalışılmış ve bunun sonucunda da çeşitli olay örgüleri içerisinde adları sürekli bir arada anılan kişilerin bir görsel tipolojisine ulaşılmaya çalışılmıştır. Fotoğraflar üzerinde sadece geçirgenlikleri üzerinde değişiklikler yapıldığı için, bu çalışma bir ‘belgesel’ niteliği taşımaktadır. Kavramlar ve olay örgüleri üzerine çeşitli serilerde yaklaşık 5 adet dijital baskı yan yana getirildi.
18
Typology In this wok, it has been tried to attain the visual typology of persons, whose identities have been reflected in the ‘public’ as long as the memory can go back, who have been assigned some duties by means of the state, and therefore the images of those whose names have always been mentioned together in various plots have been brought together. As only the transparency of the photos displayed is interfered with, this study bears the quality of a ‘documentary’. About 5 pieces of digital prints on various concepts and plots are displayed in a line.
19
SANATÇILAR ARTISTS
ARTIKÝLER VÝDEO KOLEKTÝFÝ WASTEDWORKS VIDEOGRAPHY COLLECTIVE (TR) Bir Ankara Direnişi (2012) Video Yerleştirme. (Sanatçının izniyle.) An Ankara Resistance (2012) Video Installation (Courtesy of the artist.)
"Kentsel Dönüşüm varlıklı sınıfın merkeze dönme isteğidir." David Harvey
“Urban renewal is the desire of wealthy classes to return to the centre.” David Harvey
Şehir, sınırları sürekli genişleyen ve içinde barındırdığı nüfusu çoğunlukla artan bir ortak yaşam bölgesi olsa da, mevcut doğal yaşamı yok edip yerine yapay yerleşim alanları yarattıkça ve ardından yapay yerleşim alanlarını da yıkıp daha büyük, daha heybetli binalar inşa ettikçe bir makineye dönüşür. Düşmanı doğanın kendisidir, kontrol edilemeyen, aniden bitiveren otların betonların arasından sıyrılması gibi...
Although, a city is a common living area with constantly expanding frontiers, inhabiting a population that is mostly increasing; it becomes an engine as it eradicates the existing natural living spaces to replace them with artificial settlements only to later destroy these to make way for larger, grander buildings. Its enemy is the nature itself, like weed that comes out among the concrete…
Faust'un gerçek trajedisi, "ütopik kent yaratma hayaliyle," deniz kıyısında bir gecekonduda yaşayan yaşlı bir çiftin öldürülmesi emrini vermesiyle başlamıştı. Faust'tan beri kentsel dönüşümün makineleri dünyanın birçok şehrinde sermayenin sınırsız işgalinin mağduru kent sakinlerine farklı trajediler yaşatarak onları şehrin dış çeperlerine atıyor. Her yıkım öncesi makinelerin uğultusunda kaybolan sesler, barınma hakkını savunan bir direnişin çığlığı olur. Ancak o kaybolan sesler birleştiği zaman makinenin dişlileri de aniden kırılıverir.
20
Faust’s actual tragedy starts when he orders the extermination of the old couple living in a shack by the sea to fulfill his “dream to create the utopian city.” Ever since Faust, the engines of urban renewal push the citizens -victims of the unlimited invasion of capital- to the peripheries, troubling them with various tragedies. The voices lost to the roars of the engines prior to each demolition become the outcry of a resistance pleading housing rights. Only then, when the lost voices unite, the gears of the engine break.
21
SANATÇILAR ARTISTS
FÝKRET ATAY (TR) Bahar Ateşi (2006) Video Yerleştirme. 2' 50" (Sanatçının izniyle.) Spring Fever (2006) Video Installation. 2' 50" (Courtsey of the artist.)
Fikret Atay’ın “Bahar Ateşi” adlı videosu, sanatçının işlerinin temel bir niteliği olan işlevsel ritme dikkat çekmektedir. Atay, 2006 yılının Mart ayında Paris’teki anti-CPE (ilk iş sözleşmesi) protestolarında, kameranın anlık yakalayışlarıyla protestocuların bedenlerine odaklanarak, dalgalanmaya benzer bir hareket yakalamaktadır. Çalışmanın adı genç insanların kendilerini politik bir sistemde ifade etme çabalarına referans veriyor. Atay izleyenleri videodaki enerji ile birlikte o ana götürür ve kendilerini rahatsız hissetmelerine neden olur. İzleyenler bu video çalışmasına karşı asla kayıtsız kalamaz.
22
Fikret Atay’s video Spring Fever draws attention with the functional rhythm that defines the works of the artist. In the anti-CPE (the first employment agreement) protests in the March of 2006 in Paris, Atay catches a movement similar to wave by focusing the bodies of the protesters with the camera capture. The name of this video refers to young people’s efforts to prove themselves in a political way. Atay brings the audiences to that moment with the energy in the video and causes them to feel indisposed. The audiences can never be indifferent to that video work.
23
SANATÇILAR ARTISTS
BO BIE (TR-DK) V.A.H. (2012) 12 adet fotoğraf. 50x75 cm (Sanatçının izniyle.) V.A.H. (2012) 12 photographs. 50x75 cm (Courtesy of the artist.)
“Önemi olan şeyler hakkında sustuğumuzda hayatımızın sonu başlar.” Martin Luther King Jr. İstanbul’da işçi sınıfı mahallelerinin soylulaştırılması süreci pek çok han ve eski atölyenin butik otellere dönüştürülmek amacıyla satın alınmasına neden oldu. Bu yapılardan biri de Veli Alemdar Han (V.A.H.). Han, 20. yy başında inşa edilmiş. Dokuz katlı 13.900 m2’lik yapı 1000 işyerini barındırmış. Binanın bulunduğu Tophane bölgesi Rum, Ermeni ve Musevi nüfusunu yitirmiş, daha yakın bir tarihte Anadolu’dan göçmüş, işçi sınıfının yaşadığı bir yer. “Galata Port” projesi 2005’te tüm Tophane ve Karaköy kıyı hattını özelleştirerek turistik bir eğlence merkezine dönüştürme amacıyla başlatıldı. Projenin bir yıl sonra iptal edilmesine rağmen kimi yapılar çoktan satılmıştı. V.A.H. da 24
20 milyon dolara satın alındı. Kiracılar derhal, ofis başına 300 avro tazminat karşılığı tasviye edildi. Ancak gerekli evraklar düzenlenemediğinden V.A.H.’ı otel olarak dönüştürme izni alınamadı ve bina bu tarihten itibaren terk edildi. Katlar metruk, çöp ve sığınmacı kediler dışında bir şeyi barındıramaz halde kaldı. Bu boş yapıyı tüm çıplaklığı ve hüznüyle betimlemek istiyorum. Benim için V.A.H. soylulaştırmanın ve bir toplumu yatırım, para, ekonomik büyüme gibi kapitalist değerler üzerinden modernize etmenin sonuçlarının göstergesi. Tüm bunlar ancak zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapıyor. Para ve gücü olmayanın söz hakkı da olmuyor. Ailemin yaklaşık elli yıldır V.A.H.’da, benim de okul çıkışlarında zaman geçirdiğim bir bürosu vardı. Bu binayla ilgili pek çok tatlı anım var. Büronun sekreteri ablam gibi olmuştu. Ama
ürkütücü anılarım da yok değil. Örneğin, bir cuma akşamı merdiven boşluğuna düşen adamın cesedinin ancak pazartesi bulunması gibi. Bir de uzun koridorlar bana korku filmlerini anımsattığından tuvaletlere koşarak gidişim. Binanın medyada yeniden gündeme gelmesi, bu konuyu işlemek istiyorsam bunun son şansım olabileceğini fark etmemi sağladı. Bu bölgeyle ilgili anılarımı canlı tutmak için son bir çabayla geçmişin yankıları ve bu boş çürüyen mekan üzerine bir “sessiz” görsellik üretmek istiyorum. Ardından bu yankılar azalarak yiterken geriye mekanın bugünkü yalnızlığı kalacak: Veli Alemdar Han’ın “sessizliği.” Fotoğraf serisine adını veren VAH ise hem yapının adının ilk harflerinden oluşan bir kısaltma, hem de kayba duyulan üzüntüyü ifade eden bir nida. "Our lives begin to end the day we become silent about things that matter.” Martin Luther King JR. The gentrification of the working class neighbourhoods in Istanbul has resulted in many working halls and old factories being bought with the purpose that they are changed into boutique hotels or shopping malls. One of these buildings is Veli Alemdar Han (V.A.H.).
In 2005, they launched the “Galata Port” project, with the aim of privatizing the entire Tophane and Karaköy shoreline to create a tourist and entertainment district. In spite of the fact that the project was called off a year later, due to difficulties in buying the properties of the families, some buildings were already sold. V.A.H. was bought for 20M $. As a result of the purchase the renters were evicted right away. The renters received a compensation of about 300 Euros per office. The offices have been empty ever since. The floors were left in a state of ruin, unable to house anything but garbage and cats looking for shelter. My family has had an office in V.A.H. for almost 50 years and I used to hang out there after school. I have many sweet memories in the building, the office’s secretary was like a big sister to me. But I also have frightening ones; once a man fell into the elevator shaft on a Friday evening and his body wasn’t discovered before Monday morning. After his fall I used to run to go the toilets because the long corridors reminded me of the ones I saw in horror films. I want to depict this empty building in all its nakedness and sadness. For me, V.A.H. symbolises the result of the gentrification and how it affects the locals life in that neighbourhood for the sake of “modernising” a society by building on capitalistic values. Investment, money, economical growth… The re-actualisation of the building’s situation in the media have made me conscious that if I want to tell this story, it is now or never. I want to show the empty rotting space of the building, with echoes and foot prints left from the past business men. I want to show the “silence” of Veli Alemdar Han. The title “VAH” is the initials of the buildings name, but also together means “Alas!” / “What a pity!” in Turkish.
V.A.H. was built at the turn of the 20th century as a building for commerce. It is 13900m2, 9 floors high and has served about 1000 offices. It is situated in Tophane, a working-class district whose former Greek, Armenian, and Jewish populations have been replaced by more recent Anatolian migrants. 25
SANATÇILAR ARTISTS
MEHMET ALÝ BORAN (TR) Hafızayı Tazele (2011) Video yerleştirme. 3’18 (Sanatçının izniyle.) Refresh Memory (2011) Video installation. 3’18 (Courtesy of the artist.)
26
Refresh Memory öncelikle bilişim teknolojisine ait bir terim; bir hafıza çipindeki hücrelerin yeniden yüklenmeleri ya da yeniden enerji ile doldurulmaları sürecidir. İnsanın bir belleğe sahip olması onda zaman ve geçmiş algısı yaratır. Yaşadığımız anlar kadar, bu anların yaşandığı mekanlar da yaşantımızın bir parçasıdır, bu anlamda insanın yaşadığı kent, kişiye acıdan, sevinçten ve hüzünden bir yaşanılmışlık sunar. İnsanın kent ile olan organik bağı da neredeyse kentin kuruluşu ile beraber ortadan kalkmış ve Sokrates kent-devlet (polis) için yasa ve yönetimi yani otoriteyi belirleyici unsurlar olarak görürken, kentin yaşam-üstü bir değere ulaşacağını belkide ön kabul olarak görmüştü. Sokaklar ve kamu kuruluşları, otoritenin kontrolü dahline girerken, kamusal alana dönüşürken, insan da gittikçe daha fazla ev içine hapsedilmeye başladı. Sokağın bir iktidar alanına dönüşmesi ile beraber insanların da mekan üzerinde karşı duruşları tepkisel olarak ortaya çıktı, bu karşı duruş çoğu zaman zorba bir tirana karşı çıkış ile eş değer görüldü ve insanlar iktidarın soğuk nefesini enselerinde hissettiler. Yaşanan bu olaylar diye tabir edilen kamunun insan kaderi üzerinde belirleyici olma hali, kent ve insan belleğinde bir yığılma yarattı. Refresh Memory bir gurup gencin gerçeküstücü bir duruşla kenti yok etme rüyasıdır.
First of all; refresh memory, which is a process of reloading of the set cells on memory chip or of recharging them with energy, is a term that belongs to Information Technologies. Man’s having memory creates time and past perception. The places of the moments we live are a part of our lives as far as the moments we live. In this sense, the city man lives in presents life experience formed with misery, happiness and melancholy. The organic bond between man and city has almost disappeared with the foundation of city. While Socrates considered law and administration for city – state (police), in other words authority, as the determinants, he may have considered city’s reaching higher value of life as presupposition. As streets and public institutions were brought under the control of authority and were turned into public sphere, people were more imprisoned in their homes, also. In conjunction with streets turning into the power’s field, people’s dissentions on places emerged reactionally. This dissension has mostly been seen as equal as an objection to a tyrant and the power has breathed down people’s neck. Public’s being a determiner on people’s destiny, which is expressed as the events encountered, have caused an accumulation in the memory of city and people. Refresh memory, demolishing the city by surrealistic attitude, is the dream of a group of young people.
27
SANATÇILAR ARTISTS
BRACO DIMITRIJEVIC (BH) Tarih Sonrası Zamanın Bir Saniyesi – Ardımdaki Yüzyıl (2009) Video. (Sanatçının izniyle.) 4'06" One Second of Post Historic Time-Century Behind Me (2009) Video. 4'06" (Courtesy of the artist.)
Kavramsal sanat alanında ufuk açıcı bir sanatçı olan Braco Dimitrijević uluslararası üne 1970lerde, tanınmayan insanların dev fotoportrelerini Avrupa ve Amerika şehirlerindeki bina cephelerinde ve ilan panolarında sergilediği "Yoldan Geçenler" sergisiyle ulaştı. Önemli şahsiyetlerin yüceltilmesinin başka yollarını taklit ettiği diğer işleri yoldan geçenlerin anıt heykellerini yapmak ya da adsız vatandaşlar anısına levhalar çakmaktı. Dimitrijević’in sanatsal bakışı ve söylemi daha sonra gelen pek çok eğilimi öncelemiştir. "Yoldan Geçenler" daha sonra alternatif iletilerini yaymak için kentin göstergelerini kullanan pek çok yeni kavramsalcı (NeoConceptualist) arasında yayılacak olan bir uygulamanın müjdecisi olmuştur. Dimitrijević, 1976’da yayımlanan kuramsal kitabı "Tractatus Post Historicus"da tarih sonrasını (Post-History) farklı değerlerin ve çoğul bireysel gerçekliklerin birlikte varoluşu olarak tanımlar. 28
Yine 1976’da, benzeri görülmemiş bir işe kalkışan Braco Dimitrijević Berlin’deki Nationalgalerie’de Kandinsky, Mondrian, Picasso, Monet ve Manet’in orijinal resimlerini kendi yerleştirmesine kattı. "Triptychos Post Historicus" üst başlığını verdiği yerleştirmesinde modern ustaların resimleriyle birlikte gündelik nesneler, meyve ve sebzeleri sergiledi. Bir müzenin hazine odasına bu ilk dalışının ardından son kırk yılda aralarında Londra Tate Galerisi, New York Guggenheim Müzesi, Paris Georges Pompidou Merkezi Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi, Köln Ludwig Müzesi, Viyana Modern Sanat Müzesi, Eindhoven Van Abbe Müzesi, Louvre ve Orsay Müzesinin da bulunduğu prestijli müzelerin kolleksiyonlarından başyapıtlarla 500’ün üzerinde Triptychos Post Historicus yerleştirmesi ve fotoğraf işi üretti. Sanatçı, "Triptychos Post Historicus"la, Leonardo’nun “Meryem, Azize Ann ve İsa”, Malevich’in “Kırmızı Kare”, Rubens’in “Europe’nin İğfali”, David’in “Marat’nın Ölümü” ya da Turner’ın “Aziz Benedict’ten Fusina’ya Bakış” gibi başyapıtları yeni görsel ve kavramsal yapılarla yaratıcı şekilde birleştirerek hem insanlık tarihini hem de sanat tarihini baştan ele alıyor. Müzeye organik malzemeyi sokarak, bir yanda kutsal olan, yani yüksek sanat ve müze kurumuyla, diğer yanda doğanın basit meyveleri ve günlük hayatın nesneleriyle temsil edilen seküler olanı yanyana getiriyor.
Sanatçı başyapıtların fetiş konumunu sorgulamakla kalmıyor, sanat ve kültürü doğanın üstüne yerleştiren kabul görmüş değerler hiyerarşisini de sarsıyor. Aynı düzleme yerleştirildiklerinde aralarında karmaşık bir sembolik etkileşim gelişiyor. “Dünyamız ne başyapıtlardan ne de yalnızca bisiklet ve elmalardan oluşuyor; tüm bunlar bir arada” diyor sanatçı. Dimitrijević’in müze koleksiyonlarına müdahalesi ve sanat tarihine uygulanan evrimselci paradigmaya yönelttiği eleştiri post-modernizmin ve “ödünç alma” (approppriation) eğilimlerinin ilerisindeydi. "Tarih Sonrası Zamanın Bir Saniyesi – Ardımdaki Yüzyıl" başlıklı video işinde sanatçı ilk temalarından dev boyutlu portrelerin otorite simgesi olarak kullanılmasına geri dönüyor. 20. yüzyılın öne çıkan politikacılarının, liderlerinin ve devlet başkanlarının portreleri sanat ve müziğe batırılıyor; bu kadın ve erkeklerin geçici, dünyevi güçleri sanatın dingin ama sonsuz gücüyle dengeleniyor. Dimitrijević bu yapıtında, külliyatının geri kalanında da olduğu gibi konformizme ve Tarih’in otoritesine karşı bireysel yaratıcılığı, yeteneği ve bağımsız düşünceyi savunuyor. Braco Dimitrijević is a seminal artist of conceptual art who gained international reputation in the seventies with his Casual passerby series, in which gigantic photo portraits of anonymous people were displayed on prominent facades and billboards in European and American cities. Dimitrijevic also mimicked the other ways of glorifying important persons by building monuments to passers-by and installing memorial plaques in honor of unknown citizens. Dimitrijević’s artistic vision and discourse in many ways anticipated several later tendencies. His Casual Passer-by works heralded the practice spread amongst the Neo-conceptualists of using the semiotics of urban space to insert alternative messages. In his theoretical book Tractatus Post Historicus published in 1976, Dimitrijević defines Post History as coexistence of different values and multiple individual truths. In 1976 Braco Dimitrijević made a gesture without precedent: in Nationalgalerie in Berlin he included original paintings of Kandinsky, Mondrian, Picasso, Monet and Manet into his own installations. The installations for which the artist coined the generic title Triptychos
Post Historicus, included paintings by modern masters together with everyday objects, fruits and vegetables. After this first breakthrough into a museum treasure, Braco Dimitrijevic in the last four decades realized over 500 Triptychos Post Historicus installations and photographic pieces with the masterworks from the most prestigious museum collections including Tate Gallery London, Guggenheim Museum New York, Musée National d’Art Moderne Centre Georges Pompidou Paris, Ludwig Museum Cologne, Museum Moderner Kunst Vienna, Van Abbemuseum Eindhoven, the Louvre, Musée d’Orsay among others. With Triptychos Post Historicus the artist revisits both history of mankind and history of art, creatively incorporating masterworks such as Leonardo’s “Madonna, Saint Ann and Jesus”, Malevich’s “Red Square”, Rubens’ “Rape of Europe”, David’s “Death of Marat” or Turner’s “St. Benedict, Looking Toward Fusina” into new visual and conceptual structures. Introducing organic matter into the museum the artist juxtaposes the sacral, i.e. high art and museum institution on one hand, and the secular, represented by simple fruits of nature and objects of daily life and work, on the other. The artist not only questions fetish status of the master works but also shakes up the accepted hierarchy in which art or culture would be at the top and nature at the bottom of our value scale. Once placed on the same platform, complex symbolic interplay develops between them. “Our world is not made of master pieces, nor of bicycles or apples but of all these things together”, says the artist. Dimitrijević’s interventions in museum collections and his critique of the evolutionist paradigm applied to art history were ahead of the ‘appropriation’ tendency and Post Modernism. In the video work One second of Post Historic Time - Century Behind Me, the artist comes back to his early theme of gigantic portrait as authoritarian symbol. The portraits of prominent 20th century politicians, leaders and heads of states, are submerged by art and music: transitory worldly power of those men and women, is balanced against discreet but eternal power of art. In this work, as in the rest of his oeuvre, the artist defends individual creativity, talent and independent thought against the constraints of conformism and the authority of History. 29
SANATÇILAR ARTISTS
BARI EVÝZ (TR) Kayıp (2012) Fotoğraf. 150x225 cm (Sanatçının izniyle.) Lost (2012) Photograph. 150x225 cm (Courtesy of the artist.)
30
Mutfak kısmının göz önünde olması, işin son haline kadar eserin üretim sürecinin de sanata dahil edilmesi biçim ve içeriğin zorunlu bir uyumunun göstergesi.
Kaybolan Ne? Kayıp nedir? Kaybolmak nasıldır? Hangimiz kayıbız? Gidenler mi arda kalanlar mı? Ölenler mi öldürenler mi? Barış Eviz’in Kayıp adlı çalışması, sanatçının kendine bu soruları dert ederek, canlı performans ve video sanatının imkânlarını başarıyla harmanlayarak ortaya çıkardığı bir iş. Kayıp, sanatçının yaşadığı coğrafyada bir döneme damgasını vuran faili meçhuller baz alınarak yapılmış bir çalışma. Korkunun, baskının kol gezdiği, sorgusuz sualsiz katliamların gerçekleştiği, insanların güneşin batımıyla kendi karanlığına çekildiği, devletin, militarist güçlerin işbirliği ile herkesin kendi sonuna kanlı senaryolar yazdığı Kürdistan’da doksanlı yılları anıyor. Anmakla kalmayıp işin içine kendi sorumluluğunu ve acil bir muhasebesini de ekliyor: Eğer gidenler kayıpsa arkada kalanlar da pekâlâ kaybetmiştir çünkü.
Kayıp yakınları, bir yanını, sevdiğini, sevgisini, belki de insanlık adına beslediği masum duygularını, failleri ise en basitinden insanlığını, yaşamın güzelliğini ve ona duyulan saygıyı kaybetmiştir. Peki sanatçının böyle birbirine seslenen bu kayıplar döngüsünde yeri ve tavrı ne olmalı? İşte Eviz’in çalışması tam da bu soruya cevap olmak adına kotarılmış son derece başarılı ve duyarlı bir çalışma. İşini hem nedenine, hem nasılına, hem de “ne yapmalısına” odaklanarak tüm bunları iç içe geçirerek yapıyor. Ama bu durumu bir adım daha ileri taşıyarak, verileri analitik bir bakışla yorumlayarak kayıplardaki üçgende fail/ kurban/ sahiplerden failin cinayetine, eylemine hiç uğramayarak, değinmeyerek asıl Kayıp’ın/ kaybedenin çalışmada esamesi okunmayan failin ta kendisi olduğunu ince bir şekilde izleyicisine sezdiriyor. Biçim açısından da yaratıcı bir hamle var ortada. İşin hazırlanma aşamasından tutun, işin sunumuna kadar sanatçı bilfiil içindedir.
Öte yandan, sanatçının elinde taşıdığı fotoğraf kendisinin olmakla beraber altındaki tarih, 1923, kayıpların öncesine, tarihsel nedenine dikkat çekiyor. Elinde kendine ait kayıp ilanı taşıyan fotoğrafla gezen sanatçının durumu son derece ironikken kayıpların en çok yaşandığı illerden biri olan Batman’da bu yürüyüşe karşı halkın artık kayıtsız kalması çalışmayı daha da doyurucu kılmaktadır. Ayrıca yürüyüş esnasında sanatçının kimlikleri yenileyen, temizleyen bir seyyar kimlikçinin önünden geçmesinin kayıpların nedeninin bir kimlik/ler meselesi olduğuna, genleri ve hayatlarıyla oynanarak insanlar için sevimli kılınmış renkli civcivlerle “rastlaşmasının” da gerçekçi olmayan çok kültürlülük iddialarına atıf olduğu söylenebilir. Kayıp çalışması ilhamını, Arjantin’de 1977’den beri kayıp çocuklarının bulunması için mücadele eden “Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı) Anneleri” veya Türkiye’deki “Cumartesi Anneleri”nden alıyor gibi görünse de onların yıllardır her hafta yaptıkları eylemi, bu uzun soluklu vicdan çağrısını, arayışa kendini dahil ederek bir adım öteye taşıyor. Kaybolmanın, daha doğrusu kaybettirilmenin sırası bize gelmeden, her kayıpla eksilerek, birini kaybederek aslında bizim çoktan kaybolduğumuz üzerine yoğun, kısa ama etkili bir çalışma. (Mehmet Şarman / Yazar) What Is To Be Lost ? What is loss? What is it like to be lost? Which of us is lost? Is it those who are gone or those who are left behind? Is it those who are killed or those who are killed? Baris Eviz’s work titled Lost, successfully combining the possibilities of live performance and video art has these questions at the heart. Lost is based on the unsolved murders that stigmatized an era in the region the artist resides. It tells the story of Kurdistan at the ‘90s where fear and oppression were around, unquestioned massacres were on going and people retired to their own darkness with the setting sun; where everyone composed their own bloody end with the help of
the government and military forces. Not only reminiscence but he also adds in his own responsibility and hasty reckoning. Because, if those who are gone are lost then naturally those who are left behind are losers. Relatives of the lost have lost a part of them, a lover, a love, or perhaps an innocent belief towards humanity; perpetrators have lost their humanity at the very least, lost the beauty of life and their respect for it. So, what should be the artist’s position and demeanor in this cycle of loss, calling out to such a person? Eviz’s work is a successful and delicate work in search of an answer to this question. It focuses on the why and the how as well as the “what should be done,” and merges them together. He furthers this by interpreting the data with an analytic gaze, yet not visiting the perpetrator’s action, murder, in the triangle of loss –perpetrator/victim/relative; he implicates to the viewer that the real Lost/loser is the ignored perpetrator. There is a creative plunge too. The artist is actively involved in the process from the preparation to the presentation of the work. The open kitchen, including the production process of the work within the art, signifies a compulsory harmony of form and substance. On the other hand, although the artist carries his own portrait, the date under it, 1923, points to afore the losses, to their historical reasons. The strong irony of the artist having his own lost bulletin at hand, as opposed to the solemnity of the people’s disregard in the city Batman, heavily burdened by cases of lost people makes the work even more fulfilling. It can be argued that the encounter with the identity card repair cart that cleans and renews identity cards is a reference to the reason of the lost cases as an identity/identities issue. Later the “encounter” with the colored chicks -genetically modified and fatally decorated to look prettier to the people- is a reference to the unrealistic multiculturalism arguments. Lost may seem to be inspired by the “Plaza de Mayo Mothers” in Argentina, struggling since 1977 for the return of their lost children, or the “Saturday Mothers” from Turkey, yet it advances these long standing conscience calls by including himself to the quest. This is an intense, short but powerful work on how we are diminishing and losing another with every loss, long before we are lost ourselves or in fact forced to get lost. (Mehmet Şarman / Writer) 31
SANATÇILAR ARTISTS
JAKOB GAUTEL (FR) Çanakkale Kahramanları (2012) Fotoğraf serisi. (Sanatçının izniyle.) Dardanelles Heroes (2012) Photograph series. (Courtesy of the artist.)
one carried a different object, representing the “load of their life”. The objects were related to work, social or family background, or metaphorical, and always related to the question, “What is the burden you carry in your life?”
3. Uluslararası Çanakkale Bienali kapsamında gerçekleştirdiğim “Çanakkale’nin Kahramanları” projesi, Seyit Onbaşı adıyla bilinen bir halk kahramanı olan Seyit Çabuk’tan hareket ediyor. Mütevazı bir geçmişi olan bu sıradan askerin, 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’nı almak için giriştikleri 18 Mart 1915 tarihli taarruzunda 275 kiloluk top mermilerini top kundağına sırtında taşıdığı rivayet ediliyor. Kendisini sırtında top mermisini taşırken, bir ayağını basamağa atmış halde tasvir eden heykeli Çanakkale’de sergilenmekte. Bu heykeli, kadın, erkek, genç, yaşlı, her kökenden ve yaş grubundan, her sosyal kesimden Çanakkaleli ile birlikte yeniden yorumlamayı önerdim. Katılımcılar Seyit Onbaşı ile aynı pozu verirken fotoğraflandı. Fakat her biri sırtına, kendi “hayatlarının en ağır yükü”nü temsil eden başka başka nesneler yüklendi. Bu yükler meslekleriyle, sosyal ya da aile geçmişleriyle ilişkili oldu. Sırtlandıkları nesne her zaman şu sorunun yanıtını temsil 32
etti: “Hayatınızda taşıdığınız en ağır yük nedir?” Kimi yanıtlar şöyleydi: “Bu meslekle 35 yıldır ailemi taşıyorum.” (Cahit, çaycı) “On farklı işe aynı anda koştuğum için beni ahtapota benzetirler.” (Bilge, diş doktoru) “Aydınlanma arayışımda kendimi tek başına hissediyorum." (Tolga, mühendis ve müzisyen) “İhtiyaçlar bir hayli yüklü fakat maaş hayatta kalmaya yetmiyor.” (Halil, çizer) “Dünyaya karşı hissettiğim vicdan ve sorumluluk." (Aynur, gazete editörü) "Geleceğe dair o kadar çok sorum var ki sanki omzumda koca bir soru işareti taşıyorum.” (Helin, ortaokul öğrencisi) Proje 22-27 Eylül 2012 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Seçilen 14 fotoğraf Çanakkale ve Çanakkalelilerin bir portresi, tüm bu insanlara ve onları kendi hayatlarında birer “kahraman” yapan gündelik hayat içindeki cesaretlerine bir saygı duruşu olarak düşünülebilir.
Kimi fotoğraflar büyük boyutlu olarak, tümü Çanakkale Olay gazetesi tarafından siyah beyaz olarak basıldı. Seyhan Boztepe, Beral Madra, Deniz Erbaş ve yardımcım Adem Yavuz’a olduğu kadar tüm Bienal ekibine nazik davetleri ve destekleri için çok teşekkürler. Baskı destekleri için Çanakkale Olay gazetesine, katılımları için Nebi Altıntaş, Reyhan Hoşnut, Muhammed Said Gürhan, Bilge Şimşek, Cahit Yontar, Tolga Atmaca, Olcay Tümer, Tuğba Aytekin, Erdoğan Zeybek, Serpil Vesek, Özay Sevinç, Halil Özçelik, Helin Sude Boztepe, Aynur Ganiler’e, ayrıca Hakan Kırdar ve tüm Çanakkalelilere teşekkür ederim. My project for the 3rd International Çanakkale Biennial, “Heroes of the Dardanelles,” derives its inspiration from a local hero, Seyit Çabuk, better known as Corporal Seyit. This regular soldier with a modest background is said to have carried bombshells weighing 275 kilograms on his back to an artillery piece, on March 18th 1915 as the allied forces were attacking the Dardanelles, in one of the 1st World War’s most renowned battles. Several statues of him carrying a bombshell on his back, with one foot on a step, now stand in Çanakkale. I proposed to interpret these statues with people of Çanakkale from every age group, ethnicity and life background. Participants were photographed in Corporal Seyit’s well known pose. But each
Some examples of answers: “I carry my family with this job for 35 years” (Cahit, tea seller) “People are used to call me octopus as I am dealing with ten things at the same time.” (Bilge, dentist) “My burden is solitude in my quest for enlightment. » (Tolga, engineer and musician) “The needs are very heavy to carry but the salary is not enough to survive.” (Halil, cartoonist) “My conscience and my responsability toward the world. » (Aynur, newspaper editor) « I have so many questions about my future, they are like a huge question mark on my shoulders.” (Helin, secondary school pupil) The project was carried out between 22 and 27 of September 2012 and these 14 chosen photographs give an idea of what could be a portrait of Çanakkale and its people; an ode to their everyday bravery, making them “heroes” of their own kind. Some photos have been printed in large size, and all in black and white by the local newspaper Canakkale Olay. Many thanks to Seyhan Boztepe, Beral Madra, Deniz Erbaş and my assistant Adem Yavuz as well as all the Biennial team for their kind invitation and support; to Olay News¬paper for their contribution on the printing of the journal and Nebi Altıntaş, Reyhan Hoşnut, Muhammed Said Gürhan, Bilge Şimşek, Cahit Yontar, Tolga Atmaca, Olcay Tümer, Tuğba Aytekin, Erdoğan Zeybek, Serpil Vesek, Özay Sevinç, Halil Özçelik, Helin Sude Boztepe, Aynur Ganiler for their participation, and to Hakan Kırdar as well as all the people of Çanakkale.
33
SANATÇILAR ARTISTS
NADÝ GÜLER (TR) Biz Burada Değiliz Kaz Dağları'ndayız (2012) STK'ların işbirliğiyle katılımcı proje. We are not Here, We are in Ida Mountains (2012) Participatory project with NGO's.
Kaz Dağları’ndaki siyanürle altın aramanın çevresel etkilerini gözler önüne sererek, bölgedeki insanlar, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleriyle birlikte toplumsal bilinci harekete geçirecek kolektif bir yapı... Tohum ve maden yasalarından, kehanetlerin, efsanelerin, ermişlerin, inançların mekanı, dağlara, taşlara kurbanların adandığı, bin pınarlı İda dağlarını korumaktır esas olan… Troya Savaşı’ndan beri bölgede var olan direnç mekanizmalarına eklemlenerek, toplumsal aidiyet duygusunu güçlendirmek… Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasına sebep olan elmanın temsil ettiği şey bilginin kendisidir. İnsanın evrenin bilgisine sahip tek varlık olan tanrının onayı olmadan bilgiye ulaşması ne kadar büyük itaatsizlik sayılıyorsa, siyanürle altın aramalarına karşı bizim de, benzer bir itaatsizlik göstermemiz kimlerin cennetten kovulmasına sebep olur ? Dünya belleğini iki boyutlu bir görselliğe dönüştürmüşken, sanatsal yaratımın ayakta kalabilmesi için kendine toplumsal bir konum oluşturması beklenirdi; Çünkü dünyadaki en büyük çaba, gerçeklik olgusunun tekrar tekrar kurgulanmasına harcanmakta. Yüzyıllar önce matbaalarında kutsal kitaptan önce takvimi basan batılı sistemler, zamanın üretken kullanımı üzerinden üretim ilişkilerini yönlendirmişlerdi. Zira inanç sistemi iyi işlemeyen bir iktisadi modelin, uzun vadede yaşamadığını görmekteyiz. Dolayısıyla, liberal politikalar sonucunda eriyen geleneksel insani ve iktisadi modeller karşısında çağdaş sanat yönetimi de eski ahlaki korumacılığını geri çağırmak durumunda.
resistance mechanisms on the area since War of Troy… What apple, the reason of Adam and Eve’s expelling from the paradise, represents is the epitome of knowledge. If man’s reaching knowledge without permission of god, the only existence which has the knowledge of universe, is regarded as disobedience; also, our similar disobedience against prospecting for gold with cyanide result in whose expelling from the paradise? While the Earth had been transforming its memory into twodimensional visuality, its forming a social station for itself was expected so as to artistic creation remains standing; as, the biggest effort on the world has been spent to fictionalize the phenomenon of reality, on and again. Western regimes printed calendars before Holy Scripture in their printing houses many centuries ago, had shaped relations of production via productive usage of time. Because a financial model whose belief system doesn’t work well can’t last in the long term is seen. Consequently, contemporary art direction has to call back its old ethical protectionism against traditional humanistic and financial models, melting as a result of liberal policy. Don’t be afraid, base your raison d'être (reason for being) on society.
Ürkmeyin, varlık nedenlerinizi topluma dayandırın... It is a collective work which will awake social consciousness together with the locals, the local authority and the non-governmental organizations by revealing the environmental effects of prospecting for gold with cyanide on Ida Mountains. What essential is to protect the place of prophecies, myths, holy persons, beliefs, sacrificed religious offerings to mountains, stones, thousand welled Ida Mountains, from seed and mining law… To strengthen feeling of social belonging by being incorporated into 34
35
SANATÇILAR ARTISTS
ÝNSEL ÝNAL (TR) Çanakkale Geçil-mez (2012) Yerleştirme. Değişik boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Canakkale Tres-Pass (2012) Installation. Various dimensions. (Courtesy of the artist.)
İstanbul’da yaşayan öğretim üyesi İnsel İnal, 3. Uluslararası Çanakkale Bienali için tasarladığı çalışmasında Çanakkale’nin kimliğinde öne çıkanları yeniden kurguluyor.
Associate Professor Insel Inal who lives in Istanbul re-constructs the prominent aspects of Canakkale’s identity in his worked designed for the 3rd International Canakkale Bienial.
Çanakkale bölgesi, kimliğini coğrafi yapısı kadar tarihsel geçmişiyle de var ediyor. Militer geçmişle var olan bu kimlik aynı zamanda kucaklayıcı ve koruyucu bir biçimi de içinde barındırıyor.
Canakkale region generates its identity with its geographical position as well as its historical significance. Existing hand in hand with a military past, this identity also harbors an embracing and protective form.
Bin tane, bembeyaz, kırılgan seramik bıçakla kurulan siper, içindekini korumayı vaad ederken yeni tehlikeleri de beraberinde getiriyor.
A dike build up with a thousand, spotless white, fragile ceramic knives brings with it new danger along side its promise of protection. The layout, that threatens what it protects, is menacing it with pokes and injury while spearing it at the same time, shelters a life criticism that exploits the reversal of the substantial, in its new ideology, stand, variations and decompositions. This critic of the artist is carried to new perceptions with his use of the video of a Canakkale veteran shot in the “Istanbul’s Independence Day” festivities.
Saklarken koruduğunu tehdit eden, esirgerken batma yaralama endişeleri yaratan düzenleme, yeni ideoloji, duruş ve çeşitlemeleriyle, yeni ayrıştırmalarla, varolanı tersten işleterek nemalanan bir yaşam eleştirisini içinde barındırıyor. Sanatçının bu eleştirisi "İstanbul’un Kurtuluşu” etkinlikliklerinde çektiği Çanakkaleli bir gazinin videosu ile farklı algılara taşınıyor.
36
37
SANATÇILAR ARTISTS
HAKAN KIRDAR (TR) Anıtın Önünde (2012) 3 adet müdahale edilmiş buluntu fotoğraftan dijital baskı. 130x86 cm (Sanatçının izniyle.) In front of the Monument (2012) 3 digital prints from manipulated found photograph. 130x86 cm (Courtesy of the artist.)
Sanal ortamda Cumhuriyet’in erken dönemine ait fotoğraf bulma umuduyla sahaf sitelerine göz atarken, Ali Artun’un tarihle ilgili olarak kaleme aldığı “Benjamin için ‘tarih’, bugünde, şimdiki zamanda geçmişin izlerini aramak değil, geçmişte, geçmişin yıkıntılarında bugünün izlerini keşfetmek” satırlarıyla karşılaştığımda işte dedim kendi kendime, benim yapmak istediğim de bu. Tarihçi olmadığım için geçmişe onlar gibi bakma zorunluluğum yok elbette. Beni asıl ilgilendiren şey, şu an, saniye saniye yaşadığım zaman, yani bugünse, tarihten öğrenmem de olsa olsa “geçmişin yıkıntılarında bugünün izlerini” aramak ve bulmakla mümkün olabilir ancak.
38
Tarihten yararlanmaya çabalarken genellikle iki farklı yaklaşım öne çıkıyor: ilki, tarihi, “ötekileştirdiğiyle” herhangi bir eşduyum geliştirmeden sahiplenme ve sıkı sıkıya sarılma; ikincisi ise tarihi tüm yönleriyle ele almadan, bir aidiyet duygusu geliştirmeden,
bütünüyle reddetme. Reddiyeler bizi ayakları yere basan bir gerçekliğe götürmezken, tersi yaklaşımsa uzlaşı ve ilerlemenin önüne geçerek bir nostaljiye saplanma tehlikesini gündeme getiriyor elbette. Tarihe bakarak onun bize sunduğu verileri sanatsal ifadelere dönüştürürken, asla buradan bizi nostaljiye götürecek sonuçlar çıkarmak niyetinde değilim. Aslında nostaljiyle avunmak rahatlatıcı olabilirdi, fakat bunun kime ne faydası olabilir ki? Peki ama diğer yandan, hangi tarih bize istediğimizi doğru biçimde verebilir? ‘Doğru’ kime göre, neye göre doğru? Özellikle tarihin aktardığı hadiselerin, kavramların birbirine karıştığı, anlamlandırmaların altüst olduğu, Batı toplumlarının kendi modernleşmeleri içinde daha önce yaşadıkları ama bizim şimdilerde yaşamakta olduğumuz bu kötücül psikoloji, hesaplaşmalar ve yön kaybı duygusu
yaşatan bu puslu iklimde öğrendiğimiz (kimilerine göre ezberletilen veya dayatılan) bu ‘tarih-ler-e’ ne kadar güven duyabiliriz? Bu da ayrı bir sorun olarak önümüzde dururken… Bu düşüncelerle önümden akan binlerce fotoğrafa bakarken, hakim otoritenin kendi tasavvurları çerçevesinde hayata ilişkin kurgular önerdiği, tasarımlara giriştiği bir modernleşme projesinin ana hatlarını da çok belirgin bir şekilde görebiliyorum. Bunlardan beni en çok etkileyenlerin resmî ideoloji ile sivil hayatın içiçe geçtiği, aynı anda görünür hale geldiği kareler olduğunu söylemeliyim; Anadolu’nun bir kentinde seçimlerde oy sandığına oyunu atarken objektife gülümseyen modern giysili kadın, okulda Atatürk büstü ve bayrak direği önünde öğretmenleriyle poz veren öğrenci grubu gibi daha bir çok örnek verebilirim ama, sanırım ülkenin bir çok kentinde bulunan anıtların -çoğunlukla da bir Atatürk anıtınınönünde, o kentte yaşayan ya da ziyaret için gelen sivil yurttaşların poz verdikleri hatıra fotoğrafları daha belirgin örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Scrolling through the cyberspace with the hopes of spotting some photographs from the Early Republican Era, when I came across Ali Artun’s essay in which he write “History for Benjamin, is not looking for traces of the past in the present but discovering traces of the present in history, in the ruins of the past,” I said to myself, “Here it is! This is what I want to do.”
outshine: First, embraces history without developing any empathy for which it presents as the “other.” Second, approach refuses history altogether without addressing it in all aspects or developing a sense of belonging. The refusal keeps us from getting to a grounded reality yet the opposing argument raises the danger of getting stuck in nostalgia, keeping us from reconciliation and progress. When looking into history and turning the data it presents into artistic expression I never intend to deduce results that lead us to nostalgia. Perhaps it would be comforting to console in nostalgia, but what’s the good of it? Yes, but on the other hand, which history correctly supply us with what we demand? Correct for whom or according to what? How can we trust these history(ies) especially when recited cases and concepts intermingle and their interpretations are upset; when they are what we learn (or memorize, even force fed according to some) in this foggy climate inducing bad psychology, showdown and loss of direction; this climate, which Western societies experienced in their own struggle to modernize and yet we are only recently subjected. As this stands before us as a separate issue… As I stared at thousands of photographs running in front of me I was able to clearly see the mainframe of a project of modernization where the dominant authority provides constructions of daily life and undertakes plans according to their designs. I must say that the ones that moved me the most were those in which official ideology and the civil live intermingled and appeared simultaneously: Woman smiling to the camera in her modern frock with her vote at hand in front of a ballot box in an Anatolian city; group of students posing with their teacher in front of a statue of Ataturk and the flag pole. Souvenir photographs of citizens or visitors posing in front of a monument, an Ataturk monument in most of the cases, which can be found in almost all cities in the country, makes the explicit example among these and many other possibilities.
Since I am not a historian I have no obligation to look into history as they do. If what I am genuinely interested in is the present, the time I live in second by second, i.e. today, I can learn from the past only by looking for and finding “traces of the present in the ruins of the past.” When trying to make use of history, two different approaches 39
SANATÇILAR ARTISTS
SERHAT KÝRAZ (TR) İsimsiz (2009-2012) Karışık malzeme yerleştirme. Değişik boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Untitled (2009-2012) Mixed media installation. Various dimensions. (Courtesy of the artist.)
tekniğe gönderme yapan nesneler ve imgelerden oluşan ögeler vardır; bu ögeler içinde bulundukları mekânı kurgusal olarak tanımlayan yapısalcı ve destekleyici bir çerçeve içine toplanmıştır. Bu çerçeve çoğu kez yapı iskelesi ya da taşımacılıkta kullanılan sandıklar gibi temel malzemelerdir. Arabulucu gibi kullanılan bir ışık kaynağı bu ögelerle yapısal çerçeveyi sonuçta araştırıcı ve spekülatif bir bütün olarak kucaklar. (Beral Madra) Serhat Kiraz’s installations make multi-dimensional requests on the perceptual and conceptual powers of the viewer. Kiraz visualizes art not only as an object of perception but also as an object of philosophy. On a basis of an analytic, elemental and constructive strategy he produces installations which successfully combines reality with fiction, reason with phantasy, orientation with a determined goal.
Serhat Kiraz’ın yerleştirmeleri izleyiciden çok boyutlu algısal ve kavramsal güç talep eder. Kiraz sanatı yalnız bir algı nesnesi olarak değil, bir felsefe nesnesi olarak öngörür. Çözümleyici, ögelere ayrıştırıcı ve yapısalcı bir yöntemle ürettiği yerleştirmeler gerçekleri kurguyla, usu düş gücüyle, yönlenmeyi kararlı bir amaçla birleştirir.
40
Yerleştirmeleri izleyicinin yerleştirme çevresinde dolaşarak mesajların ve imgelerin çoğulluğunu anlamayı, biçimlerin çeşitliliğini ve değişkenliğini anlamasını sağlar. Kiraz, öncelikle yapıtının, kültürlerin karmaşık ve farklı olmasına karşın, tek bir kaynaktan çıktıklarını ve bir bütün olarak ele alınması gerektiğini savunan felsefi arka alanı ile uğraşır. Küreselliği öngören bu düşünce 1980’ler gibi erken bir dönemde oluşmuştur. O, düşüncelerini her işinin içinde biriktirir ve böylece bütün işleri onun düşüncelerinin yapısını yansıtır. Yapıtlarının bulunduğu mekânı ikincil olarak ele alır. Mekânı, kavramsal ve tarihsel içerikleriyle açılımlı bir biçimde değerlendirir. Birincil bir yapı içinde ikincil bir yapı kuran bir mimar gibi davranır. Yerleştirmenin verilen mekânla ilişkisi her zaman sağduyulu, uyumlu ve organiktir; ancak mekânı görsel ve algısal olarak hareketlendirir ve onu kurgusal ortama dönüştürür. Bu belirgin karaktere bağlı olarak dikkatle seçtiği malzemeler ve kusursuz işçilik yerleştirmelere yetkinlik, incelik ve nitelik kazandırır. Yerleştirmelerde tarihsel ve güncel kültüre ilişkin ve bilim ve
His installations invite the viewer to walk in and around to appreciate the plurality of messages and images, to enjoy the variety and changeability of forms. Kiraz is primarily concerned with the philosophical background of his work which is based on the idea that however complex and different the cultures seem to be they are stemming from one source and should be evaluated as a whole; which in fact a visionary idea thatr heralded globalization as early as 80’s. He accumulates his thoughts into each work so that all his works seem to be re-constructing his ideas. The space comes as a secondary concern. He utilizes the space in an open manner using its conceptual or historical content as a background for his installation. He rather behaves like an architect building a secondary construction within a primary construction. The relation of the installation to the given space is always discreet, harmonious and organic. Still the installation activates the space and transforms it into a fictitious atmosphere. In relation to this significant characteristic his installations require perfection, precision and quality which he provides with a careful selection of materials and perfect manufacturing of elements. The installations usually consist of a constructive and supporting framework such as scaffolding, palette or wooden boxes which embrace the conceptual space and its components of objects or images that precisely refer to world cultures, science and technology. These constituents are eventually assembled into an explorative and speculative whole with an intermediary light. (Beral Madra)
41
SANATÇILAR ARTISTS
KOMET (TR) Çanakkale'ye Doğru Yola Çıkış (1915-2012) Yerleştirme. Değişik boyutlar (Sanatçının izniyle.) Départ aux Dardanelles (1915-2012) Installation. Various dimentions. (Courtesy of the Artist)
Endüstüri çağının, koloniyalizmin üniversel düzeyde büyümesine ve batının büyük endüstri devletlerinin dünyayı paylaşma kavgalarına, dolayısıyla nasyonalizmin kendisini en üst düzeyde belirginleştirmesine yol açtığı hepimizin bildiği bir gerçek. Bu milliyetçi humma her türlü aracı kullanarak toplumları şartlandırmıştı; o kadar ki bu ülkelerinin aydın ve sanatçılarının büyük bir kısmı milliyetçi akımlara katılmış, hatta aralarında şavaşlara gönüllü gidenler olmuştur. Birinci dünya savaşında bir çok İngiliz, Fransız, Alman entelektüeli ve sanatçısı bu savaşlara istekli veya isteksiz katılmıştır. Ve aralarında hayatını kaybedenler olmuştur. Bu katalogdaki imaj 1975’te Paris’te bitpazarında bulduğum 1915 tarihli çocuk resim defterinin bir sayfasıdır. Dikkatle bakınca çocuk kitabından kopya edilmiş bir resim olduğu anlaşılıyor. Yani büyükler tarafından konu belirlenip çocuklara savaşın kötü ve ölümcül olmadığı, bir oyuna benzediği telkin ediliyor. Havuzda erkek çocuklar soba borularandan toplar tüfeklerle Çanakkale’ye gidiyorlar. Kıyıdaki küçük kızlar ve oyuncak tüfekli çocuk "Akşamüstü beş çayına, Aurelie teyzenin pastalarını yemeye geç kalmayın" diye sesleniyor. Milliyetçiliği hep kendi açımızdan gördüğümüz için bir de karşı taraftan görmenin ilginç olacağını düşündüm.
42
It is a well known fact that the Industrial Age led to the universal spread of colonialism and the rivalry between the giant industrialized countries to share the world, thereby nationalizm defining itself in the highest level. This nationalistic fever conditioned societies using whatever means available; to an extent that the intellectuals and artists of these countries joined up to nationalist trends, even volunteered to enroll for wars. Many English, French, German intellectuals enrolled, willingly or not, for the 1st World War. Some lost their lives fighting. The image in this catalogue is a page from a children’s drawing book I found in a flea market in Paris back in 1975. In careful observation one can see that it is copied from a children’s book. This subject is selected by grown ups to suggest children that wars are not deadly or bad and but like a game. Boys in the pond are going to Dardanelles with guns made of stove pipes. Little girls and the boy with toy rifle on the shore call out the them “Don’t be late to eat aunt Aurelie’s cakes for tea!” I thought it would be interesting to see nationalism from the other side since we are usually exposed to only our perspective.
43
SANATÇILAR ARTISTS
KALLIOPI LEMOS (GR-UK) Güvenli Geçiş İçin Vaatler (2012) Yasadışı göçmenlerin isimlerini taşıyan, teneke içecek kutularından yapılmış adaklar ve gerçek adaklarla kaplı ahşap tekne. Değişik boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Pledges For a Safe Passage (2012) Wooden boat covered with original votives and votives from tin obtained from soft drink cans carrying the names of illegal immigrants. Various dimensions. (Courtesy of the artist.)
carrying the names, date and place of birth of migrants that entered illegally Greece’s borders, as well as votives expressing pledges for safety during this precarious attempt. The motif of the boat has been central in Kalliopi Lemos’ practice. Its recurring use both in her sculptural work and her drawings expresses the narrative of passage, a continuous universal human quest. The tamata, ex votives, that are used extensively in the Greek orthodox tradition, act as individual prayers for the safe journey and the realization of the dream. Simultaneously, however, the votives also become witnesses of the drama of those people. Each pledge expresses the fear, the agony and the uncertainty that each refugee experiences in his/her effort to cross to another border.
Çanakkale Boğazı'nın doğu kıyısından Akdeniz’e kadar uzanan farklı uygarlıkların üst üste yığıldığı ve kesiştiği Çanakkale bölgesinden esinlenen “Güvenli Geçiş için Vaatler” yerleştirmesi yıllardır birçok ülkenin giderek daha çok uğraşmak zorunda kaldığı küresel bir sorun olan yasadışı mültecilikle ilgilidir. Bu iş aynı zamanda daha iyi bir yaşam umuduyla acı çeken binlerce insanın çabasına ve zorluklarına adanmıştır. Bu iş bir geçiş sürecini; bir yerden başka bir yere, bir durumdan başka bir duruma, yaşamdan ölüme, umuttan umutsuzluğa yolculuğu işaret eder. Bu iş Çanakkale’de bulunmuş terkedilmiş bir tekneyi, Yunanistan sınırını kaçak olarak geçen mültecilerin adları, doğum tarihleri ve yerlerini belirten sayısız adak levhasıyla ve bu ölümcül teşebbüsün güvenli olmasını vaat eden adak levhalarıyla donatarak gösterir.
44
Kalliopi Lemos’un işlerinde tekne önemli bir motiftir. Heykellerinde ve desenlerinde tekne motifi insanın süregelen evrensel arayışını ifade eden bir geçiş anlatısıdır. Yunan Ortodoks geleneğinde yaygın olarak kullanılan tamata
(eski adaklar), güvenli yolculuğun ve düşlerin gerçekleşmesi için bireysel bir dua yerine geçer. Adaklar aynı zamanda bu insanların yaşadığı dramın tanıklarıdır. Her vaat, her mültecinin başka bir sınırı geçerken deneyimlediği korkuyu, acıyı ve belirsizliği de ifade eder. Sanatçı amacını şöyle açıklıyor: “Benim işim daha iyisini bilmek değildir ya da bu soruna bir çözüm önermez. Bir duygudaşlık yansıtır ve bu sorunla yüzleşmemizi sağlar. Ülkeler bu nüfusları artık kaldıramazken giderek çoğalan bu trajediyi yadsıyamayız ve görmezlikten gelemeyiz. Batı dünyasında yığılan meşrubat kutularının adaklar için kullanımı, sorunun nedenlerine, yani tüketim ve açgözlülüğe işaret eder; bu da bizi doğrudan zengin ve yoksul arasındaki ayrıma götürür. Bu gerçeğe yanılmaz bir bakıştır ve aynı zamanda sorumluluğumuzun bilincinde olma ve kendimize karşı hakikatçi olma cesaretini verir ve hepimizin varolma ve iyi yaşama açısından aynı umutları ve istekleri paylaştığımızı gösterir.“
Son on yıldır Kalliopi Lemos’un işleri mültecilik ve zorunlu göç sonucu oluşan bu geçişlerin psikolojik ve fiziksel yönlerini araştıran heykel ve yerleştirmelerin yaratılmasına odaklanmıştır. Bu iki sanat türü taciz, acı, ikiyüzlülük ve zalimlik içeren toplumsal davranışların tüm sıkıntılarını çeken insanın yaşamı boyunca gösterdiği çabanın manifestosudur. Lemos’un işi insanlığın ortak duygularına odaklanır ama aynı zamanda bireysel kimliklerin, yitirilenin ve bulunanın keşfine ve yeniden yapılanmasına da odaklanır. Kendisi de yerinden koparılmış ve bilinmeyene sürüklenmiş bir göçmen olduğundan, kimliğin yeni ortama uyum sağlamak, yeniden doğmak için yeniden biçimlenmesini ve daha önce öteki olarak algılananın kendisine dönüşme sürecini deneyimlemiştir. Inspired by the area of Canakkale, the overlaying and the crossings of many different civilizations from the eastern shore of the Dardanelles Straits to the Mediterranean, the installation ‘Pledges for a Safe Passage’ is concerned with undocumented migration, a global issue that most nations have to deal with increasingly over many years. It is also dedicated to the struggle and hardships thousands of people endure in the hope for a better life. This work marks the process of a passage, a journey from one place to another, from one situation to another, from life to death, from hope to despair. It features an abandoned, worn boat found in Canakkale and numerous votives
The artist expresses her intention: “My work doesn’t claim to know better nor does it offer a solution to this problem. It generates feelings of empathy and makes us confront the issue. We cannot ignore and hide away from this tragedy that increases day by day as country after country becomes unable to sustain its population. The use of the soft drink cans, which are abundant in the Western world, to create the votives points to the causes of the problem e.g. consumerism and greed; this leads directly to the creation of divisions between rich and poor. It casts an unerring gaze at reality, while at the same time, it gives us the courage to be true to ourselves, recognizing our responsibility and the fact that we all share the same hopes and wishes for survival and well-being.” Kalliopi Lemos’ practice during the last decade has focused on the creation of sculpture and site-specific installations that explore psychological and physical passages, the latter in the form of migration and forced displacement, as both are for her a manifestation of the human being’s effort to go through life, enduring all the behaviour of the social body as it inflicts abuse, pain, hypocrisy, even cruelty. Lemos’ work focuses on the common feeling for humanity, but also on the quest to explore personal identities, lost and found; reconstructed. Having herself migrated, been cut off and drifted away into the unknown, Lemos experienced the reshaping of identity; in order to adapt to a new environment, one is reborn, and what was earlier perceived as the other now becomes the self.
45
MICHELANGELO PISTOLETTO’S LOVE DIFFERENCE & ARTWAY OF THINKING (IT) Dönüşüm Love Difference & artway of thinking’in küratörlüğünde “Yöntemler – Değişim Süreçleri” projesinin sonucunda oluşan ifadeleri temsil eden kollektif sanat yapıtı. (2010-2012) Yerleştirme. Değişik ölçüler. (Sanatçıların izniyle.) Transformation Collective artwork that represents the statements resulted from the research project “Methods – Processes of Change” curated by Love Difference & artway of thinking. (2010-2012) Installation. Various dimentions. (Courtesy of the artists.) Michelangelo Pistoletto'nun Akdeniz Halısı yapıtı, 3. Uluslararası Çanakkale Bienali'ne İstanbul İtalyan Kültür Enstitüsü'nün işbirliğiyle davet edilmiştir. The artwork Mediterranean Carpets, of Michelangelo Pistoletto has been brought at the 3rd International Çanakkale Biennial in collaboration with the İtalian Institute of Culture in İstanbul
46
2012’de Farklılığı Sev 3. Uluslararası Çanakkale Bienali için iki günlük bir atölye çalışması düzenledi. Katılımcıların çeşitli teknikler deneyimlediği atölye öz algı ve grubun “birlikte üretimi”ne odaklanarak Türkçe bir yapıt oluşturdu.
katılımcılar kendilerine ve bağlama yönelik değişimlerin tekniklerini deneyimlediler. Sergi boyunca kurulumda değişikliklerin sürmesi öngörüldü. Kentin nakış işleyen yaşlı hanımlarından sergi içinde dolaşmalarını istedik. Haftada bir buluşarak, adım adım, sergideki dört büyük tuvali el yapımı kollektif sanat yapıtlarına dönüştürdüler. Topluluk kent dışına da yayıldı. İtalya’nın her yanından ve yurt dışından insanlar farklı tekniklerle oluşturdukları harfleri göndermeye başladılar. Sergi bittiğinde düzenleme tamamen değişmişti; dört yaşından doksan yaşına kadar değişen elli üç kişinin birlikte oluşturdukları dört büyük sanat yapıtı ortaya çıkmıştı. Yaşlı hanımlar artık kendi başlarına çalışmıyorlardı, merkezin tüm etkinlikleriyle ilgilenmeye başlamışlardı.
“Dönüşüm” – Değişimin kimyası Montevarchi – İtalya, Nisan 2011 Bu sergi yöntemler üzerinde 2005 yılında başlatılan bir araşıtrmanın sonuçlarından oluşuyor. Bu projede Yöntemlerin –değişim süreçlerinin- ana çıktılarını gösteren bir yol yaratmaya karar verdik. Farklı disiplinlerin ve farklı uzmanlıkları olan profesyonellerin katılımıyla Mayıs 2010’da gerçekleşen, bireyin ve toplumun dönüşümü üzerine ilginç çıktılar elde ettiğimiz altı günlük yoğun bir etkileşimi oldu. Bir aylık sergi altı tane tek günlük atölye çalışmasını içeriyordu. Bu çalışmalarda
Bu proje her mekanın, sergi mekanının bile, ilişkilenme, nesiller arası değiş tokuş, bireysel yaratıcılığın grup içinde ifadesi ve toplumsal değerlerin oluşturulması için gerekli olan yer haline gelebildiğini gösterdi. Bu, bizim için bir araya gelmenin ve ortak yarar için arayış içinde olan bir hayat biçiminin verdiği duygu. Üzerinde “Değişimi sürdürmek için paylaş ve yardımlaş” yazan tuval farklı alanlardan gelen insanların elinden çıktığında özellikle anlam kazanıyor. Bu hem Akdeniz Kültür Meclisi’nin hem de Love Difference’in vizyon ve misyonunu içeriyor.
SANATÇILAR ARTISTS
Burada, Çanakkale Bienali için sıradışı bir atölye hazırladık. Katılımcılar algı, bakış açısı değişikliği, grup paylaşımı üzerine iki günlük çalışmalar yaptı. Bize göre her süreç kişiyle başlar ve her bağlama yaklaşımın ilk adımı gözlem ve dinlemedir. Katılımcılar, içinde oldukları bağlama “farklı” gözlerle bakmaya, hem kendi aralarında hem de çevreleriyle öncelikle sezgisel ve duyarlı bir ilişki kurmaya yönlendirildiler. Bu süreci taçlandırmak için katılımcılar her birini kendi yarattıkları harflerden oluşturdukları Türkçe tuvali ürettiler. “Transformation” collective artworks that represent the statements resulted from the research project Methods – Processes of Change: “Continuous passages from to chaos to order” “Start to change looking inside ourselves” “Share and collaborate to sustain the change” “Transformation will be metabolized once the generated scenes will require a new transformation”
transformation of the set up: we involved the community of elder embroidery women of the city, who literally moved inside the exhibition space. Once a week they met, and step by step transformed the four big printed canvas of the exhibition into hand made collective artworks. The community expanded outside, there were people from all over Italy and abroad that started to send us pieces of canvas with letters written in different techniques. When the exhibition closed the set up had become another stuff: four big new artworks done by nearly fifty three people between four and ninety years old. The elder women were not anymore working by themselves in an isolated place, they started to be involved in all the activities of the centre. This project is an example of how space (even exhibition space) can become place for relation, trans generational exchange, expression of individual creativity in group and creation of values of community. This is the sense of making together for us, this is the sense of living and searching for common good.
The artwork by Love Difference & artway of thinking Realized by Linda Tonti, Mauro Perna, Emanuela Baldi, Federica Thiene, Piera Ustori, Piera Falorni, Camilla Ferrario, Conti Valerio, Incerpi Bianca, Incerpi Marina, Mazreku Ramadan, Nurije Tabaku, Barakissa Coulibaly, Rosa Trabucco, Tecla Magi, Elora Mazzola, Alba Pertini, Giuliana Galli, Stefania Mantovani, Giacomo Ferrario, Rosanna Codolo, Vanna Mantovani, Chiara Marini, Giuseppe Fiore, Simona Allegranti, Chiara Fersini, Sandra Mariotti, Filippo Fabbrica, Snark, Asia Ghisti, Letizia Porcù, Tatiana Zazzeri, Paola Cioncolini, Artur Sinani, Simone Butti, Susanna Stagnati, Sonja Linke, Pacini Lara, Manuela Mancioppi, Tabaku Adelajda, Malaspina Lorenzo, Sara Gambassi, Samuele Tomberli, Silvia Gori, Lorenzo Malaspina, Sebastiano Matteucci, Tommaso Bellandi, Gianmarco Frateschi, Martina Lavilla, Irene Mori, Giacomo Scaramuzza, Sveva Stiavelli for Fabbrica della Conoscenza, Montevarchi (Arezzo)
The canvas that brings the writing “Sharing and collaborating to sustain the change” is meaningful of a process of sharing of thoughts and reflections between figures coming from different fields, this is one of the assumptions for the Mediterranean Cultural Parliament and of Love Difference vision and mission.
TRASFORMAZIONE (transformation) - chemistry of change Montevarchi – Italy, April 2011 It is exhibition of the results of a research on methodologies started in 2005. In this project we decided to create a path that showed the main outcomes of Methods - processes of change. An intensive six days exchange among different disciplines and professionals that took place in May 2010, during which we achieved interesting results concerning the inputs to transformation of individual and society. The one month exhibition was characterized by six one day workshop activities, during which participants could make experience of techniques of change and development on self and context. During the exhibition time it was structured an on going
To consolidate the experience in the participants we realized a new canvas with the text translated in Turkish, where each participant created his/her own letter.
Here for the Canakkale Biennial we realized an experiential workshop. The participants experimented for two days exercises of perception, change of point of view, group sharing. For us, the very beginning of every process starts within the person, and the first step to approach a context where to create something, or collaborate with people, is the observation and the listening. Participants were lead to explore the context they are with “different” eyes, to establish a first intuitive and sensitive relation among themselves and the environment.
47
SANATÇILAR ARTISTS
MOATAZ NASR (EG) Duvar (2012) Video. 1’34’’ (GALLERIA CONTINUA, San Gimignano / Beijing / Le Moulin izniyle.) The Wall (2012) Video. 1’34”, loop (Courtesy of GALLERIA CONTINUA, San Gimignano / Beijing / Le Moulin.)
Bir video yerleştirme çalışması olan “Duvar”; hapsedilme, korku ve belirsizlik kavramlarını geliştirir.
The video installation 'The Wall' develops the concept of confinement, of fear, of uncertainty.
Mekan, kendi özgür irademiz ve deneme-yanılma ile girdiğimiz cehennem benzeri bir tüneldir. “Düşe kalka, dikkatlice, her adımda Duvar’a çarpmaya korkarak kendimizi geliştiririz. Hades’in krallığındaki gibi; yeraltı, insanların güneşi görmesini engelleyen ustaca yapılmış bir hapishanedir. Bizi huzur bozucu ve düşmani yaratılış karşıtlığına mahkum eden çocukluk haline dönmeye zorlanıyoruz. Sanatçı, bizi karanlıkla aydınlık, özgürlükle tutukluluk, neşeyle keder arasındaki belirgin karşıtlığın hemen içine yerleştiriyor. Zıtlık aracılığıyla tezat oluşturan bu karşıt kavramlar videonun temelgerilimini yaratır.” (S.Njami, 2012)
The space is a tunnel, a sort of hell that we enter of our own free will and by trial and error. 'We advance by fits and starts, cautiously, afraid of bumping into a wall at each step. It is underground, like the kingdom of Hades, a subtle prison that prevents people from seeing the sun. And we are forced to return to a state of infancy which imprisons us in a disturbing andhostile anti-nature. The artist straightaway places us in a clear opposition between darkness and light, freedom and imprisonment, joy and sorrow. Contrasting, contradictory concepts that, through their opposition, create the tension that is at the root of the video.' (S.Njami, 2012)
Moataz Nasr için sanat; referansların sınırlarını aşan bir keşif şeklidir. Sanat, sessiz tasavvur ile etkin katılımın bir aracıdır; kendisi ile evren, özne ile nesne, gerçek ile ideal arasındaki bağlantı noktasıdır ve asıl amacı hoşgörü ve farklılıkları anlama ve paylaşmadır. (M. Lietti)
48
For Moataz Nasr art is a form of exploration that transcends referential limits. Art is an instrument of quiet contemplation and active participation; it is the point of connection between the self and the cosmos, the subject and the object, the real and the ideal, and itsultimate goal is tolerance, the understanding and sharing of differences. " (M. Lietti)
49
SANATÇILAR ARTISTS
MUSTAFA OKAN (TR) Ateşten Gömlek (2007) Tuval üzerine akrilik. 160x200 cm (Sanatçının izniyle.) Ordeal (2007) Acrylic on canvas. 160x200 cm (Courtsey of the artist.) Bir Çöl Yangını (2007) Tuval üzerine akrilik. 160x200 cm (Sanatçının izniyle.) A Desert Fire (2007) Acrylic on canvas. 160x200 cm (Courtsey of the artist.) Düşmez, Kalkmaz, Yanmaz (2007) Tuval üzerine akrilik. 160x200 cm (Sanatçının izniyle.) Fall-proof, Rise-proof, Fire-proof (2007) Acrylic on canvas. 160x200 cm (Courtsey of the artist.) Temmuz Yangını (2007) Tuval üzerine akrilik. 160x200 cm (Sanatçının izniyle.) July Fire (2007) Acrylic on canvas. 160x200 cm (Courtsey of the artist.)
50
Üst tabakanın halka dayattığı iktidar biçimleri, bu coğrafyada Tanzimat Fermanı’ndan Milli Demokratik Devrim ve inkılaplarına kadar rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz bir olgudur. Halkın devrimi mi yoksa devrimin halkı mı sorusunu tartışabileceğimiz bir noktaya ise daha çok yeni ulaştık. Bugüne değin tepeden inme, merkezci ve totaliter bir yöntem ve dayatmalarla hep geçici çözümler üretildi bu topraklarda. Daha çoğulcu, emek süreçlerini kapsayıcı ve coğrafi adaletsizlikleri giderici yöntemler ise hep göz ardı edildi. İşte bu göz ardı etme devam ettikçe, sanat varolan sistemi yapı-bozuma uğratmaya devam edecek. Sanat tarihsel sözlük ile belirtirsek, lekeci bir üslupla çalışan Mustafa Okan, “Yangın Öyküleri” serisi gibi genel bir başlık taşıyan ama özelde Türkiye Cumhuriyetinin siyasi tarihine ışık tutan resim serisinden “Ateşten Gömlek”, “Bir Çöl Yangını”, “Düşmez, Kalkmaz, Yanmaz” ve “Temmuz Yangını” isimli çalışmalarıyla katılıyor bienale.
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli radikal İslamcılar tarafından yakıldı ve 33 ozan ve düşünür ile 2 garson yanarak veya dumandan boğularak canlarını kaybetti. Bu konuya referans veren “Temmuz Yangını” çalışmasıyla Okan, hem yakın dönemde faillerin serbest bırakılmaları ile bir kez daha can yakan olaya dikkat çekiyor, hem de aslında Pir Sultan’ların asla ölmeyeceğini akıllara getiriyor. “Bir Çöl Yangını”, “Düşmez, Kalkmaz, Yanmaz” ve Ateşten Gömlek” çalışmalarındaki lekeler, izleyiciye insanlık suçunun asla ortadan kaldırılamayacak olan lekelerini anımsatıyor. Mustafa Okan bu tuvalleri ile katliamların nokta değil sadece birer virgül olduklarını, köktencilik yangının da, farklı fikirlere, ötekilere ve azınlıklara karşı tahammülsüzlüğün de ortadan kalkmayacağını bizlere iletiyor. Bu çalışmalardan hareketle bilmeliyiz ki; bu tip günler Türkiye’nin karanlığa gömüldüğü günlerdir.
The transformation from Tanzimat Reforms to National Democratic Revolution, that we have experienced in this geography, has always been a form of power dictated from above to the people. We have just reached to a point of discussion whether it was a people’s revolution or the people of revolution. In our land since now, provisional solutions have been raised through centralized and totalitarian methods and persistence. Pluralist approaches and methods that could resolve the labour processes and geographical injustice have been long neglected. Hence, because of this neglecting attitude, art will continue to deconstruct the status quo. In terms of art history, Mustafa Okan has a neo-expressionist style and he is indirectly exposing political history of Turkish Republic in his painting series entitled “Fire Stories”. The particular paintings "Ordeal", "A Desert Fire", "Fall-proof, rise-proof, fire-proof" and "July Fire" are implicating his purpose. İslamist have burned down Madımak Hotel, during Pir Sultan Abdal Festivities at 2nd July 1993 and 33 poets and intellectuals and 2 hotel personnel lost their lives burned or drowned of smoke. Okan, by referring to this tragic fire with his painting “July Fire”, also indicates the recent impact of this event through the release of the criminals and provokes the idea that Pir Sultan Abdal is eternal. The dark patches in "Ordeal", "A Desert Fire" and "Fall-proof, riseproof, fire-proof" are reminiscent of imperishable stains of human crime. With these paintings Okan conveys his opinion that each massacre is not full stop but a comma, that the fire of radicalism as well as xenophobia to the other and to the marginal groups cannot be abolished easily. These works implicate that those days were the days of darkness for Turkey. 51
SANATÇILAR ARTISTS
ALÝ ÝBRAHÝM ÖCAL (TR) Boşuna (2012) Ayna aracılığıyla duvar üzerine güneş ışığı yansıtma. Değişken ölçüler (Sanatçının izniyle.) For Nothing (2012) Sunlight reflected the wall through the mirror. Various dimensions. (Courtesy of the artist.)
Ali İbrahim Öcal’ın “Boşuna” adlı yerleştirmesi, günümüz dünyasındaki savaşların gerçekleştiği coğrafyalara ve doğubatı eksenindeki siyasal, kültürel ve ekonomik kutuplaşmalara referans veriyor. Bunu yaparken, ışık – gölge oyununu kullanması, kurgular ve karşı-duruşların gelip-geçiciliğini izleyenlere hatırlatıyor. Tüm bunlar ekseninde kurgulanan işin kendisi ise sadece “boşuna” (for nothing) diyerek, sanat nesnesinin olaylara dair farkındalık ve görünürlük yaratma rolünü yetkinlikle üstleniyor. Öte yandan Ali İbrahim Öcal, bir yarım-üst kuşağının kinik tavrını da bu çalışmasıyla masaya yatırıyor. 1990’lı yıllarda oluşmaya başlayan, hiçbir konuda bir fikir oluştur(a)mayıp, her yeri eleştirerek her konuma eşit mesafede duran ve tüm ideolojileri ve dünya görüşlerini çözdüğünü zanneden “cool” kuşak, bu çalışmada farklı bir açıdan görünür kılınabiliyor. Belki biraz eğilse, Ali İbrahim Öcal’ın çalışmasında kendi yüzünü görebilecek bu kesim, “yeni orta sınıf” analizlerinde hatırlatıldığı gibi, ad, kod ve kılavuz ile hareket eden ve bitmesi gereken bir kuşak. İronik bir dil kullanan sanatçı, apolitik söylemlerin zamanla politikleştiği durumu “Boşuna” (For Nothing) yazısı ile cisimleştiriyor. Son 20 yılın bu apolitik başlangıçlı kuşağı, hoşnutsuzluklarını söyleyen ama eyleme geçmeden sadece züppece bir “mırıldanma” durumu halindeydi. Fakat artık bitti, Arap Baharı, Irak’ın İşgali, Suriye ile varolan durum ekseninde düşünüldüğünde “Boşuna” hakikaten bu kuşağın adeta tabut çivisini çakmaktadır. Buyursunlar, kurgular ve karşı-duruşlar temasının altında, sanatçının çalışmasındaki aynada kendilerini görebilirler.
52
Ali İbrahim Öcal’s “For Nothing” installation refers to the geography of today’s wars and to the political, cultural and economic polarizations on the east-west axis. He uses light and shadow play as a means of ephemeral and transitory character of fictions and dissentions. By only reflecting the word “for nothing” the work perfectly undertakes the function of the artwork which can evoke awareness and visibility On the other hand Ali İbrahim Öcal questions the cynical behaviour of the half-senior generation, the so called cool generation of the 90’s, who had and could not generate an idea, who criticized everything and who took the same distance to every position, but at the same time who believed that they could unravel all the ideologies and opinions of this world. While all this is being reflected through this work, if one bends a little, one can even see its own face. As it was discussed in new middle class analysis, it is the used-up generation that acted with names, codes and guides. Employing this satirical language, and with this word “for nothing” the artist embodies the political situation that has been built up from the a-political notions. This a-politic generation of the last 20 years have complained but never acted effectively; they only murmured snobbishly. Now this is over. Arab Spring, Iraq War, and now Syria, while all this is happening in the region, this generation will be buried. Please come, you can see yourself in the mirror of this work realized under the title fictions and dissentions.
53
SANATÇILAR ARTISTS
FERHAT ÖZGÜR (TR) Hayat Güzeldir (2010) Video. 06'23'' (Sanatçının izniyle.) Life is Beatiful (2010) Video. 06'23'' (Courtesy of the artist.)
“Hayat Güzeldir” adlı video Ankara Sakarya Caddesi’nde -nam-ı diğer Sakarya Bira Parkı- zil zurna sarhoş ve kafayı bulmuş bir grup gencin Türkiye’de ulusalcılığın temel simgeperformanslarından birine dönüşmüş olan asker uğurlama törenlerindeki aşkınlık durumlarına odaklanıyor. Sakarya Caddesi, başkentte zengin yoksul, okumuş cahil ayrımının ortadan kalktığı, siyasal protestoların açık sığınağına dönüşmüş bir gösteri sahası olmasının yanı sıra, farklı kültür gruplarının buluşup demlendiği bir dertleşme alanı aynı zamanda. Videonun çekildiği 2009 yılının Aralık ayı içerisinde bu toplumsal arenada, Tekel işçileri hükümetin 4C maddesini boykot etmek üzere yaklaşık üç ay sürecek olan bir eylem başlatacak, bu eylem ülkenin dört bir yanından gelen desteklerle büyüyecek ve ortak bir direnişe dönüşecektir. Videoda ulusalcı ruhları kabarmış ve kendinden geçmiş biçimde "en büyük asker bizim asker" naraları atan gençlerin, Sakarya Caddesi’nde, 4C hareketine destek için bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz. 4C protestocularına deskek olmak için gece geç bir saatte gittiğim bu caddede bağırıp çağıran gençlerin aynı anda hem Türkçe hem Kürtçe türküler söyleyerek horon tepip, halay çektiklerini görünce kameramla doğaçlama olarak aralarına daldım ve onlardan daha da çıldırmalarını, aşkınlıklarını en üst noktaya taşımalarını istedim. Onlar da bu talebim üzerine, birbirlerini kışkırtmak için itişip kakışmaya, sözde kavga döğüş, küfür şaka, kendilerini kaybetmeye başladılar. Bir yandan kabarmış ulusalcı damarlarıyla Kürtlüğe saldırırken öte yandan Kürtçe türküler eşliğinde farklı bir dünyada kaybolduklarının farkında değillerdi. Caddenin aşağı kanadı 4C hareketi dolayısıyla her türlü etnisitenin bir araya geldiği bir kaynaşma noktası oluştururken, yukarı kanadında halay çeken, dans eden, akrobasi yapan bu gençler de benzer bir kaynaşma örneğini bilinçli ya da bilinçsiz olarak teşhir ediyorlardı. Onların arasına katıldığımda içimden "Hayat Güzeldir" demek geldi. (Ferhat Özgür, Ocak 2010)
54
The video titled “Life is Beatiful” focuses on a group of wasted young men in Ankara’s Sakarya Street (a.k.a. Sakarya Beer Park) and their extravagance in what has become a fundamental icon-performance of nationalism: the military farewell. Sakarya Street is not only a performance platform that has become an open harbour of political protest where fractions between the rich and the poor, the ignorent and the well educated melt away but also a forum where different cultural groups meet and carouse. In December 2009, when this video was made, Turkish State Liquor and Tobacco Monopoly workers were starting a protest against the 4C Act by the government that would last three months and grow in number and power with protesters coming from all around the country. We do not know if these ecstatic young men at the hight of their nationalistic feelings crying out "our son is the best soldier" were in Sakarya Street to give support to the 4C Act protestors. I was there to support the protestors when I noticed these young men shouting, singing songs in Turkish and Kurdish, and dancing. Improvising, I plunged in the middle of them with my camera and asked them to go even wilder and carry their extravagance to its extreme. Upon my request they started to hustle each other in provocation with would-be squabbles, cussing and jokes losing themselves. With their heightened nationalistic feelings attacking everything Kurdish in the one hand, on the other they did not realize that they were wandering in an altered world accompanied with Kurdish folk songs. The lower end of the street was a crucible of all ethnicities brought together with the 4C Act protests. In the upper end, these young men dancing and performing stunts were also presenting an instance of coming together, irrelevant of weather they knew it or not. When I joined them I felt like saying “Life is Beautiful”. (Ferhat Ozgur, January 2010)
55
SANATÇILAR ARTISTS
NERÝMAN POLAT (TR) Özdönüşüm Emlak (Çanakkale) (2012) Yerleştirme. Değişik boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Self Transformation Real Estate (Çanakkale) Installation. Various dimensions (Courtesy of the artist.)
13 people lost their lives at flood disaster in July 4, 2012, in Samsun/ Canik. 6 people, of 4 are child, because of not been able to escape from basement floor, died inauspiciously at Kuzey Yildizi Houses of Toki, constructed on stream bed (Kenan Yazici 34, Mucahit Yazici 14, Bedirhan Yazici 10, Huseyin Yilmaz 1,5 ve Abdurrahman Yilmaz 5, their father Aziz Yilmaz). However, French windowed- Yildiz Project was promising a modern living space. Some of the newspaper headings were "Sel Felaketi değil, Toki öldürdü" (Not Flood but Toki Killed), "Kentsel Ölüm" (Urban Death) , “Toki Ankara'dan çiziyor" (Toki Draws from Ankara), "Toki Direkt Allah'a Bağlı" (Toki Directly Conncected to God)… Calamity in Samsun had presented Toki’s lack of inspection. Quickly built houses had been constructed on stream bed in a city where encountering with flood is probable, and basement floor building license had been allowed in these houses. The case is still being investigated by the prosecution office. * Toki founded in 1984 to meet the dwelling requirement of low and medium income groups. It showed big alteration by means of the legal amendments made in 2004. It became a privileged and excepted corporation. It works as if it were a company, but takes advantages of public rights.
Özdönüşüm Emlak, 2010 yılından beri, Kentsel dönüşüm adı altında gecekondularından çıkartılan, mahallerini kaybeden, Toki* konutlarına yerleştirilen insanların, bu konutlarındaki yaşamlarını araştırıyor. Gerçek bilgilerden hareket eden bu sahte emlakçı dükkânı İstanbul, Halkalı Bezirganbahçe Toki evlerindeki borçlarını ödeyemeyerek evlerini satışa çıkaranların başvurduğu bir emlakçıyı baz alarak, belge ve dokümanlarla yaşananları daha görünür kılmayı amaçlıyor. İlk şubesini Mayıs 2011'de “Yumuşak Şehir” sergisi kapsamında, Galata Tatar Beyi Sokakta açmıştı. Yine aynı sergi kapsamında Tuzla Tokilerde arkadaşlarıyla oynarken fosseptik çukuruna düşüp ölen Umut Akdoğan (9) için bir pankart hazırlanıp, asılmıştı. Şimdi Çanakkale’de, Samsun faciasının ardından yeni bir şube açılıyor. 56
Çok yakın bir zamanda, 4 Temmuz 2012'de Samsun'un Canik ilçesindeki sel felaketinde 13 kişi hayatını kaybetti. Dere yatağına kurulan Toki'nin Kuzey Yıldızı konutlarında 4'ü çocuk, 6 kişi bodrum katlarından kaçamayıp talihsizce öldüler (Kenan Yazıcı 34, Mücahit Yazıcı 14, Bedirhan Yazıcı 10, Hüseyin Yılmaz 1,5 ve Abdurrahman Yılmaz 5, babaları Aziz Yılmaz). Oysa bu Fransız balkonlu Yıldız Proje, onlara çağdaş bir yaşam alanı vaat ediyordu. Olay üzerine çıkan Gazete başlıklarından bazıları şöyleydi; "Sel Felaketi değil, Toki öldürdü", "Kentsel Ölüm", “Toki Ankara'dan çiziyor", "Toki Direkt Allah'a Bağlı"… Samsun’daki facia, Toki'nin denetimsizliğini ortaya koymuş durumda. Hızla üretilen evler, sel felaketi ile karşılaşmanın muhtemel olduğu bir kentte dere yatağına kurulmuştu ve bu evlerde bodrum katı izinleri verilmişti. Olay savcılık tarafından soruşturuluyor.
*Toki, 1984 yılında alt ve orta gelir gruplarının konut ihtiyacını karşılama amacıyla kuruldu. 2004 yılında yapılan yasal değişikliklerle büyük bir değişim gösterdi. Ayrıcalıklı ve istisnaları elinde bulunduran bir kurum haline geldi. Bir şirket gibi çalışıyor ama kamusal hakları kullanabiliyor.
This work was dedicated to the people who died at the flood disaster in Samsun, in July 4, 2012. Self Transformation Real Estate has been searching lifes of people being evacuated from their squatter’s houses, lost their streets and being placed in Toki* dwellings under the name of “Urban Renewal”, since 2010. This fake real estate office, concerting with real information, aims to make experiences clear with documents, by basing on a real estate agency applied by people release their houses in Halkali Bezirganbahce Toki, Istanbul because of not affording to the debt. It had opened its first branch on Galata Tatar Beyi Street, in May 2010, within in the scope of exhibition “Soft City”. In the same exhibition, a poster had been prepared and hung for Umut Akdogan (9), fell and died in a cesspool while playing with his friends at Tuzla Toki. Presently, a new branch is going to be opened in Canakkale after Samsun disaster.
57
SANATÇILAR ARTISTS
ULRIKE ROSENBACH (DE) Ticinium-The Shawl of Madness (2012) Video installation. (Courtesy of the artist.) Ticinium-Deliliğin Şalı (2012) Video yerleştirme. (Sanatçının izniyle.)
Düsseldorf Kunstakademie’den Joseph Beuys’un öğrencisi olarak mezun olan (1964-1972) Ulrike Rosenbach performans ve video alanlarında öncü bir sanatçıdır ve 1985’den bugüne gerçekleştirdiği medya yerleştirmeleri ile bu üretimini zenginleştirmiştir. Daha başlangıçta, kadınların geleneksel rol modellerini sorgulayan ve yorumlayan, kadın sanatçıların üretimlerine feminist bakış açısı aşılayan “feminist yaratıcılık için okul” adında bir çalıştay kurmuştur.
A graduate of Kunstakademie Düsseldorf and Master student of Joseph Beuys (1964-1972) Ulrike Rosenbach is one of the pioneering artists of performance and video (1971) and since 1985 it has been enriched with media- installations. She has founded a workshop “school for feminist creativity” with the intention to question and interpret the traditional models of women and to implement a feminist perspective into the evaluation of women artist’s art productions.
3. Çanakkale Bienali’nde Ulrike Rosenbach Ermeni Kilisesi’nde bir video ve Çanakkale 18 Mart Üniverstesinden dört genç kadın ile birlikte yapılan performanstan oluşan bir medya yerleştirmesi sundu. Video, yönetmen Mihalis Kakogiannis’in Truvalı Kadınlar adlı (1971) Katherina Hepburn ve Vanessa Redgrave’in oynadıkları ünlü filminden alıntıları ve çeşitli kültürlerde ağıt yakan kadınları gösteren imgelerden oluşan bir kolajdır. Rosenbach performans öncesinde genç kadınlarla bir çalıştay gerçekleştirdi. Performans sunumunda onlara sahneden acı bir ses performansıyla eşlik ederken, dört genç kadın sahne önündeki alanda ağır bir beyaz kil topağından parçalar koparıp yoğurarak, yoğrulan parçaları siyah kâğıtla paketleyerek ve bu küçük topakları karanlığa doğru atarak meşakkatli bir çalışma yaptılar. Bu yapıt kuşkusuz kadınların erkeklerin yarattıkları trajediler tanık olma ve matem tutma gibi tarihsel işlevlerine gönderme yapıyordu. Genç kadınların kil yoğurmaları ise onların verimlilik işlevini işaret ediyordu. Rosenbach’ın sürekli ve kendini yineleyen sesi sürmekte olan bu babaerkin düzene hem bir uyarıydı hem de bir isyanı yansıtıyordu. Rosenbach’ın, bölgede yaşanan toplumsalsiyasal felaketler bağlamında sanatsal etkinliğin sivil topluma ve bireye etkisini savunan bienalin kavramsal çerçevesine bu yapıtla yaklaşımı, performansı izleyen kitlenin ruhuna ve bilinçaltına işledi. Performans, dört genç kadının başlarına beyaz kar maskesi geçirmeleriyle Pussy Riot’a gönderme yapan simgesel bir devinimle bitti. Beral Madra
In the 3rd Çanakkale Biennale Ulrike Rosenbach has presented a media installation in the Armenian Church consisting of a video and a performance together with four young women from Çanakkale 18 March University. The video is a collage of documentary images of the famous film The Trojan Women of Mihalis Kakogiannis (1971) with Katherina Hepburn and Vanessa Redgrave and wailing and lamenting women of various cultures. During her residency in Çanakkale she has conducted a workshop with female students and during the public performance accompanied them with her grievous voice performance on the stage, when they were struggling to knead heavy grey clay, to package it with black paper and to throw it into the void. The work is primarily reflecting the historical function of women as witnesses and mourners to the tragedies instigated by male individuals. The kneading and the clay balls are indicating the other major role of women as fertility creator. Her interminable and repetitive voice is a warning or insurrection to this ongoing patriarchal order. Rosenbach’s approach to the concept of the biennale which was advocating the impact of artistic creativity on the civil society and individuals under the present socio-political turmoil had a penetrating intention into the soul and subconscious of the public. The performance ended with an emblematic action of the four women, who covered their heads with white balaclava in reference to Pussy Riot. Beral Madra Female Performers: Fatma Dağdelen, Aysu Kozan, Feride Ceyda Erdemli, Elçin Özderin
Kadın Performansçılar: Fatma Dağdelen, Aysu Kozan, Feride Ceyda Erdemli, Elçin Özderin
58
59
SANATÇILAR ARTISTS
ÇA⁄RI SARAY (TR) Demokrasi Stratejileri (2012) 9 adet kağıt üzerine desen. 100x70 cm (Sanatçının izniyle.) Democracy Strategies (2012) 9 drawings on paper. 100x70 cm (Courtesy of the artist.)
60
Silinerek Varolan İmgeler Üzerine... Yakın tarihiyle yüzleşme sürecini yaşayan Türkiye, kendi siyasal ve kültürel sorunlarının yanı sıra Orta Doğu ile “batı” arasında bir tür katalizör-arabulucu ve kullanışlı bir ara-bölge niteliğinde. Bu özellikli konumu, Türkiye’nin on yıllardır sürmekte olan kendi sorunlarını çözmenin çok uzağında suiistimali ve adı konulmamış-kapalı angajmanları-oluşumları beraberinde getirerek tarafsızlık olasılığını tamamen ortadan kaldırıyor. Tıpkı Türkiye’nin kendisi gibi, jeopolitik bir geçiş alanı olan Çanakkale, Türkiye’nin ulusal tarihi açısından bir üstkimliğin temsili göstergesi özelliğini taşıyor. Diğer yandan konumu itibariyle merkeze olan yakınlığı ve buna karşın ayrıksılığı ve periferi olma durumu bağlamında, Çanakkale çok yönlü bir okumayı gerekli kılıyor. Kavramsal çerçevesi bu anlamda böylesi politik bir zemine oturan, imkanları ya da bütçesi sınırlı gibi görünen, fakat buna karşın İstanbul Bienali gibi belli bir dizge ve yıllar içerisinde kemikleşmiş bir yapıda olmayan Çanakkale Bienali için çalışma sürecinde ortaya çıkan fikirler ve geliştirdiğim öneriler, tersten okumaları ve yamuk bir bakışı beraberinde getirmektedir. Bitmiş ve uygulanmış bir işin suni ve müdahaleye kapalı yapısından uzak, tıpkı Çanakkale Bienali gibi kimliğini-görünürlüğünü Türkiye sanat ortamının heterojen yapısı içinde ortaya koymaya çalışan yeni bir oluşumun parçası olarak kurguladığım, düşüncenin ham halini geliştirilmeye ve uygulanmaya hazır biçimde ortaya koyan desenler, bir eskiz defterinden alınmış ve geliştirilmiş proje çizimleri olarak düşünülebilir. 3.Çanakkale Bienali için hazırladığım dokuz desen, 2000’lerden bu yana üretim sürecimi yansıtan çok-disiplinli çalışma yöntemini ortaya koyuyor. Her biri farklı mediumlarda üretilmesi düşünülen dokuz farklı projenin birer ön çalışması niteliğinde olan “Demokrasi Stratejileri”, son dönem çalışmalarımda kullandığım desen diliyle düşüncenin anlık varolduğu, ardından katman katman silinerek yokolduğu, böylece kadraj dışına itilmiş olan imgeleri; süper kahramanları, oyuncak askerleri, füzeleri ve melekleri araçsallaştırmaktadır. Odaklandığım temel unsurlar olan kimlik, bellek, arşivleme, kişisel tarih gibi kavramların izini süren bu imgeler, yok olma anından sıyrılarak, gizlenmiş ideolojik yan anlamlar taşıdıkları bir alanın kapılarını aralıyor. Brecht’in de vurguladığı kasıtlı olarak estetize edilmiş imgelerin yarattığı bu gizli alan ise, izleyici için yeni bir gerçeklik algısını zorunlu kılıyor.
On the images existing by erasing... In addition to its own cultural and political issues, Turkey, which is in a process to facing with its own recent history, is the point of an available buffer-zone and some kind of a catalyst-conciliator between the Middle-East and the “West”. This special situation is not only too far away to solve Turkey’s own issues which are ongoing for years, but also completely bringing away the possibility of disinterestedness by having exploitation and the unnamed-closed engagements-formations its train. Just like Turkey itself, Canakkale, which is a geopolitical transition area, is holding the distinction of being a representational pointer of a supra-identity as to Turkey’s national history. On the other hand, in the context of the proximity to the center as per situation and conversely individuality and the being of periphery, Canakkale demands a well-rounded reading. My ideas and improved suggestions which come out in the working process for the Canakkale Biennial, which is fitting into the mentioned political ground as a conceptual frame, seeming with a limited budget and opportunities, but conversely not having a certain system and a confirmed structure over the years like the Istanbul Biennial are bringing the reversed-readings and a skew view. The drawings I designed as a part of a new formation, which tries to display the identity-visibility in the heterogeneous construction of Turkey’s art media, just like the Canakkale Biennial, are away from the artificial and non-intermeddling construction of a done and executed work and also that display the raw-idea ready to develop and implementation; could be thought as project drawings taken and developed from a sketchbook. The nine drawings, I prepared for the 3rd Canakkale Biennial, display the multi-disciplinary working method which reflect my creation process since 2000’s. The “Democracy Strategies”, which is like a pre-work of a nine different projects have been predicted to produce with the different kind of mediums, instrumentalize the images which are instant-existing thought I used the drawing language in my own latest works, and then disappear by layerly erased, and thereby have been pushed out of the framing; such as the super-heroes, toy soldiers, rockets and angels. By getting free of the vanishing moment, these images which are chasing the concepts I basically focused like identity, memory, storage, personal history, are opening out a new area which they hide in with ideological connotative meanings. And this secret area, which are created by the intentionally aestheticized images -as also Brecht highlighted- is making a new reality perception necessary for the spectator. 61
SANATÇILAR ARTISTS
MARWAN SAHMARANI (LB) Anıt İçin Çalışma | Diktatörler 1-8 (2008) Kağıt üzerine pastel. 210x75 cm (Sanatçının izniyle.) Study for a Monument | The Dictators 1 to 8 (2008) Oil stick on paper. 210x75 cm (Courtesy of the artist.)
62
Marwan Sahmarani’nin –sıklıkla dayanağını sanat tarihinden alan- işleri siyasi, edebi ve tarihi konularla yüzleşirken hiçbir sınır ya da engel tanımıyor. Sahmarani, resmin temellerinin yapı sökümüne yeltenirken, tarihi ve büyük ustaları ziyaret ederken kendi köklerini keşfediyor. Hiçbiri kağıdı yalayıp geçmekten öteye gitmeyen birkaç karakalem darbesi, hafif boya dokunuşları ve pastel izlerle resimleri yumuşak bir okşamadan tam bir savaş narasına dönüşüyor. Sanatçı ölümle boyayıp çılgılnlıkla oynaşırken hiçbir izleyiciyi boş geçmiyor. Kusursuzca ustalaşılmış her fırça darbesi bir zamanlar ham ve çıplak olandan Sahmarani’nin imzası olan biricik dile dönüşüyor. "Anıt için Çalışma" dizisinde Sahmarani tek bir tema ve format çevresinde üretse de sonuç ifadelerin, duyguların ve biçimlerin, 230x70 cm’lik alana sığmış sonsuz bir paleti oluyor. Konularını kuruyor, yıkıyor, yaralıyor, hatta onlara işkence ediyor ta ki ruhlarını söğürüp beyazlığı ancak kudretlilerin bildiği bir yalnızlığa eşdeğer boşluğuyla beyaz kağıda çarpana kadar. Bu işler insanın bir diğeri, evren ve tanrıya hükmedeceği gücün arayışını yansıtıyor. İnsanlık tarih boyunca böyle diktatörler gördü: Din adamları, metin yazarları, konuşmacılar, demagoglar. Sahmarani onları çıplak gerçeklikleriyle ortaya atıyor (bunak, sapkın, baskılanmış), av yadigarları gibi sergiliyor ve devir değişse de tarihin kendisini yinelemeye mahkum olduğunu hatırlatıyor. Neden bu ileti? Belki de Sahmarani bir kehanette bulunuyor. Diktatörlerin iblis ve resimlerin sanatçıyla iblisi arasındaki çatışmadan doğmuş, fiziki ve ruhsal bir özveriye tanıklık eden kefenler olduğu… Yalnızca zaman ve insan vicdanı Sahmarani’nin sanatın müthiş öyküsünü yazanlardan olup olmadığını gösterecek. Bu anıtların gün gelip dikilip dikilmeyeceğini bilemese de çizimlerin kendilerinin de anıtsal olduğu şüphe götürmez. (Fadi Mogabgab)
Confronting political, literary and historical subjects, -often grounding his positions in the history of art- Marwan Sahmarani’s work knows no inhibitions or confines. By deconstructing the foundations of painting, revisiting its history and great Masters, Sahmarani explores its very roots. With just few strokes of charcoal, light brushes of paint and traces of pastel, all of which merely graze the paper, his painting suddenly transform from tender caress into full-fledged battle. The artist brushes with death and flirts with madness, leaving no viewer untouched. Perfectly mastered strokes translate a unique language that is once raw and bare, and has become Sahmarani’s very own signature. In the series Monuments for Dictators, Sahmarani resorts to a single format and theme, yet the result is an infinite palette of expressions, emotions and forms, all within the same 230 x 70cm space. He composes, decomposes, wounds, even tortures his subjects, to the point of extracting their souls and splashing them across paper, where whiteness represents a void; the loneliness known only to the powerful. These works express man's quest for power over one another, the universe and God. Man has known such dictators throughout his history: the men of religion, the speech makers and givers, the demagogues. Sahmarani lays them down in their bare truth (demented, perverted, repressed), displayed like hunting trophies, reminding us that despite evolving times, history is bound to repeat itself. Why this message? Perhaps Sahmarani is making a prophecy, where dictators are demons, and paintings the shrouds testifying to the physical and mental sacrifice, borne in the struggle between the artist and his demon? Only time, and human conscience, will tell whether Sahmarani is one of those narrating the great story of art. And though he cannot know with certainty whether these monuments will ever be built, there is no doubt that the drawing themselves are indeed monumental. (Fadi Mogabgab)
63
SANATÇILAR ARTISTS
ANÝ SETYAN (TR)
Bu tarihi bir araştırma değil, sadece bu ülkede yaşamış, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş, adına gayrimüslim denmiş insanların varlığını, herhangi bir birimde ismi her nasıl geçmişse yazılması arzusunu taşımaktan ibarettir... (Ani Setyan, 2012)
Eksik Liste (2012) Çoğaltılmış mermer, fanzin. 15x25 cm (Sanatçının izniyle.) Deficient List (2012) Replicated marble, fanzine. 15x25 cm (Courtesy of the artist.)
Is it possible to write a definitive book? Can the resarchers utilizing the digital media reach accurate information? How much of the information available to researchers is correct? Can oral history substitute for document? When I started researching for this exhibition these renowned questions stood up against me too.
Bu zamanda eksiksiz bir tarih kitabı yazmak ne kadar mümkün? Dijital ortamda araştırma yapanlar doğru bilgilere ulaşabiliyor mu? Araştırmacılara açılan kapılarda bulunan bilgilerin ne kadarı doğru? Sözlü tarih çalışmaları belge yerine geçebilir mi? Bu sergi için hazırlanmaya başladığımda ben de her araştırmacının yüzleştiği cevabı bilinen bu sorularla tanıştım. Sergi mekanları içinde bir kilisenin ve ayrıca eski bir Ermeni Sübyan okulu olduğu varsayılan binanın (şimdiki Korfmann kitaplığı) da yer aldığını öğrendiğimde, yıllardır farklı kaynaklardan duyduğum Çanakkale'de savaşan ve şehit düşen gayrimüslimleri araştırmak istedim. Kimdi bu insanlar? Araştırmaya başladığımda gördüm ki İnternet ortamında beni birbirinden farklı birçok liste bekliyor. Bugüne kadar sözlü tarih çalışmalarında adı geçen ve aklımın bir kenarına yazdığım isimlerin listelerde olmadığını gördüm. Bazı listelerde yüzden fazla isme rastladım. Bu listelerde eksik bulduğum kayıpları "bir tarihçi titizliğinden uzak durarak" eklemek istedim. Kitaplarda adı geçen birkaç isim ve İnternet kanalıyla ulaşabildiklerimi harmanlayarak kendi listemi oluşturdum.
64
Once I learned there were a church building and a supposed Armenian school next to it (today’s Korfmann Library) I wanted to do a research on the nun-Muslim people who fought and fell in Canakkale whom I learned about through various sources before. Who were those people? Once I started the research I realized that many different lists awaited me on the Internet. I also realized that many names I heard in oral history studies and noted to a corner of my mind are missing. I came across over a hundred names in some lists. I wanted to add the names missing from the lists awoiding “the precision of a historian.” I build my own list combining the names I found on the Internet and the names mentioned in the books. This is not a history research. This is only my desire to inscribe the presence of people who lived in this country, became citizens of Republic of Turkey and called non-Muslims and their names as they were recorded in whatever unit they served... (Ani Setyan, 2012)
65
SANATÇILAR ARTISTS
JULIAN STALLABRASS (UK) Fotoğrafın Anatomisi (2012) Slayt projeksiyonu. (Sanatçının izniyle.) The Anatomy of Photography (2012) Slide projection. (Courtesy of the artist.)
66
Bu bir fotografçının dünya ile ilişkisini anlamlandıracak imgeleri ve sözleri biraraya getiren uzun bir projenin parçasıdır. Önce bir kitap olarak tasarlanmış ama bir projeksiyon olarak da gösterilmiştir. Bu sözleri, temelini biçimlendiren gizli imge zihnime ilk kez bir hastalık sırasında yerleşti. Bir kaç hafta süren yüksek ateş ve kanın kızgınlığı hatıraları, düşleri, düşünceleri, düşlemleri birbirine karıştırdı, öyle ki bunlar üst üste binmiş cam levhalara kazınmış gibi aynı anda var oldular. Normal olarak beyin yeterince yetkin bir bilgisayar gibi işler. Bilgi depolamak için kaynaklara başvurduğuna gore, en çok kullanılan şeyler en çok içine girilebilen yerlere depolanır. Düşler ve ateş zihnine, onu özgürleştiren, dönüştüren, belleğin daha az kullanılmış bölümlerini karıştırarak şimdiki zamanın düşüncesine yoğuran garip şeyler yapar. O sayısız çağrışımlar ve etkilerle bezenmiş organik belleğe karşı, ayrık dönemler rüzgarda savrulan yaprakların gölgeleri gibi kayarak ve titreyerek tekil satıhlara çözülür; şimdiki zamanın hareketsiz bir dilimi olan fotoğraf ne kadar şiddetli ve keyfidir. Yine de bu sessiz, sağır resimler için ne denli olağanüstü hatıralarımız vardır. Araştırmacılar, her birini kısaca gösterdikten sonra insanların kaç imgeyi tanıyabildiklerini bulmaya çalışmıştır. Zihnin kapsama gücü araştırmacıların sabrını aşmıştıröznelerin daha önce gördükleri hangi resimleri tanıdıklarına ilişkin yaptıkları yanlışların oranı, 100 imgede 10.000 imgede olduğundan daha farklı değildi. Bu imgeler her ne kadar ham olsalar da, beynin şubelerinde ilk dürtülemede kanat çırpacak kuş sürüleri gibi yuva yaparlar. İmgeler bellekteki izi tanıma açısından sınırsızdır, soğuk değildir, hatırlanmaya hazırdır. Bu fotografçıların durmadan gezmelerini de açıklamaz mı? Kundera’nın bir karakteri, hatırlamak istiyorsan bir yerde durup hatıraların sana gelmesini beklememelisin: hatıralar tüm dünyaya dağılmıştır ve onları keşfetmek için seyahat etmek gerekir. Hatıraları yeniden canlandırmak için gezmek gerekirse, bu farklı yerler (aynı kentte olsa bile) farklı zaman diliminde ( ya da daha kesin olarak her yer farklı konumlarda içiçe geçen farklı zamanlar içerir, karton yerleşim bölgeleri arasında bir sanatın durumu fabrikası) yaşıyor olmasındandır ve birinden ötekine doğru yürürken tarihsel süreç her seferinde biraz keşfedilir. Bu geçmişi ve şimdiki zamanı birbirine bağlayan olaylar dizisi, fotoğrafla ışıklandırmaya kusursuz biçimde uygundur.
This piece is part of a long project placing images and words together to make sense of a photographer’s relation to the world. It was conceived first as a book, but has also been shown as a projection. The latent image that formed the basis for these words was first imprinted on my mind at a time of illness. Running a high fever for weeks, the heat of the blood had scrambled memories, dreams, thoughts and imaginings so that they became present all at once, like images etched on overlapping panes of glass. Normally, the brain functions like an efficient enough computer. Since it takes resources to store information, the things used most are stored in the most accessible places. Dreams and fever do strange things to the mind, though, letting it run free, cycling through and scrambling the lesser used parts of the memory and kneading it into present thought. Against that organic memory, patterned with myriad associations and affections, discrete periods collapsing into a single plane, shifting and flickering like the shadows of leaves in a breeze, how violent and arbitrary is the photograph, an immobile slice of the present. Yet what extraordinary memories we have for these still, dumb pictures. Researchers tried to find out how many images people could recognise, after being shown them briefly once. The mind’s capacity outran the researchers’ patience—the proportion of mistakes the subjects made in recognising which pictures they had seen before was no different at 100 images than it was at 10,000. These images, crude though they may be, nestle in the brain’s branches like flocks of birds, ready to take wing at the slightest prompting. The memory for images is only unlimited for recognition, not cold, unprompted recall. Does this go some way to explaining the ceaseless wandering of photographers? There is a character of Kundera’s who says that if you want to remember, you can’t stay in one place, waiting for the memories to come to you: memories are scattered all over the world, and it takes travelling to uncover them. If it takes wandering to recover memories, this is because different places (even within the same city) are living in different times (or, more exactly, that each place contains many different times telescoped together in different configurations, a state-of-the-art factory amid cardboard dwellings), and that in walking from one to another, the processes of history can be a little uncovered each time. That concatenation of past and present in an environment is ideally suited to being illumined by photography. 67
SANATÇILAR ARTISTS
AYHAN TAKIRAN (TR) İsimsiz (2012) Tığ işi, metal, boya ve yardımcı malzemeler. 200x200 cm (Sanatçının izniyle.) Untitled (2012) Crochet, metal, paint and supplementary materials. 200x200 cm (Courtesy of the artist.)
Modernizmin bireyciliği ön plana alıyormuş gibi göründüğünü ama buradaki bireyciliği yaşayabilenlerin sadece burjuvazi olduğunu artık açıklıkla anlamış bulunmaktayız. Modern zamanların yarattığı kaos, tüm bu kargaşanın içinde sıkışıp kalan bireyin çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmesine neden olmaktadır. Elbette bu mekanizmalar, aptal burjuvanın bohemmiş gibi davranarak, afişe ettiği “züppelik” değildir, zira “delirmek” bile zengin işi değil midir? Marx’ın tespitlerini hatırlarsak, doğadan “yabancılaşan” bireyi ve kapitalist pazarın ve toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmayı anımsayabiliriz. İnsanın kendi doğasına yabancılaşması, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşmasıdır bu. İnsan artık, kapitalist sistemin kendisine, kendi doğasına yabancılaşmış ve kapitalizmin bir çarkı haline dönüşmüştür. Ayhan Taşkıran’ın “İsimsiz” başlıklı çalışması, modernizmde geleneksel üretim modellerinden birisi olarak görülen tığ işi ile oluşturulmuş. Böylece modernizmin resim, heykel gibi başat ve kabul gören sanat alanlarının dışında, modernizme göre geleneksel bir üretim biçimi kullanılarak, “araçsal” bir karşıduruş sergileyen çalışma, Taşkıran’ın aynı zamanda bir erkek sanatçı olarak, “kadınsı” üretim biçimi olarak kodlanan “tığ” işini üretmesiyle, “rol değişimci” bir durumu da yansıtıyor. Öte yandan tığ işinden beklenen geleneksel motifler iken, bu motiflerin üzerinde bir koşu bandı üzerindeki figür olduğundaysa, sanatçı bir kez daha modernizm/post-modernizm kavşağında billurlaşan “yenilikçilik/retrospektif” sorunlarını masaya yatırıyor. Tüm bunların ışığında Ayhan Taşkıran, Çanakkale’de yaşayan bir sanatçı ve akademisyen olarak, bienalin kurgular ve karşıduruşlar temasına modernizm/post-modernizm eleştirisi üzerinden yaklaşarak dahil oluyor. Ayhan Taşkıran, “merkez, sentezci, cinsiyet/tür, semantik” olarak kodlanan modernizmin temel niteliklerine karşı, “periferi, antitezci, metinsel/ metinlerarası, retorik” olarak özetlenebilecek post-modernizmin ilkelerini ikame ediyor.
68
Modernism seems to have brought individualism forward, but now we realize that the ones who could enjoy individualism are only the bourgeoisie. Caught in the tumult within the chaotic environment caused by Modern times, the individual created various defence mechanisms. Evidently, these mechanisms are not “dandyism” demonstrated by the silly bourgeois who behaves as if he/she is a bohemian; because even “going mad” is considered as an act of the rich. Remembering Marx’s teachings, we can acknowledge the estrangement of the individual to nature and the alienation caused by the capitalist markets and its social system. It is even alienation to itself, to its labour, to its communications, to the world and to the life. Humankind is even alienated to the system itself, to its nature and became a tool of capitalism. The work of Ayhan Taşkıran, entitled “Untitled” is produced with crocheting, designated as one of the traditional arts and crafts model in Modernism. By utilizing a traditional arts and crafts which is categorically excluded from the Modernist artmaking that only favours and accepts painting and sculpture, he displays an implemented dissention. On the other hand by employing a crochet which is designated as a female production, Taşkıran challenges his role as a male artist. The expectation of traditional motives on a crochet has been cut up by the figure on a treadmill. Hence, the artist questions the dilemma of “innovation/retrospection” that crystalizes on the crossing of Modernism/Postmodernism. Ayhan Taşkıran, an artist and academician, living in Çanakkale, joins into the debate of the biennale “fictions and dissentions” with a critical approach to the topic of Modernism/Postmodernism. He is juxtaposing Postmodern concepts such as “peripheral, antithesis, texture/intertexture, rhetoric” against the fundamental principles of Modernism, such as “centre, synthesis, gender, semantic”.
69
SANATÇILAR ARTISTS
SEVÝL TUNABOYLU (TR) Hayalden (2012) Yerleştirme. Çeşitli boyutlar (Sanatçının izniyle.) Imaginative (2012) Installation. Various dimentions (Courtesy of the artist.)
70
“O harikalar Diyarı”nda küçük bir kız gibi, Alice gibi, “büyümekte ve küçülmekte” olandır.Onunki, “olmuş bitmiş” bir “kimliğin” değil, bir oluş sürecinin, sürekli olarak değişmekte olan bir bedenin, evrensel akışın küçük bir parçasının ifadesi, bir tasarrufudur. Bunlar “minor” varoluşlardır. Onları bu dünyada bir konum tanımlamaz, daha çok bir oluş sürecinin “henüz değil” ile “artık değil” arasında gidip gelen titreşimli bir çizginin salınımları tamamlar. Oysa toplumsal bilimler “azınlık” kültürlerini araştırmakta kendilerine özgü bir yeteneksizliğe sahiptir. …” 2
Sevil Tunaboylu’nun çoklu yerleştirmesinde aynı kökten beslenen ama birbirinden son derece farklı sembollerin geçişli bir şekilde aynı temaya geri döndüğünü deneyimleriz.Sanatçının geçmişindeki çalışmalarında da rastlanabileceği gibi; işlerinin de pratiğinin de temelinde kadınsallığın yanısıra, ona ilaveten ve hatta çoğu zaman daha ağırlıklı olarak “kadına dairlik” vardır. Kadın’ı durum içinde anlatır ama yine durumunu anlatır. Durumun kendisi kadını kadın olarak tanımlayan bağlam haline gelmiştir. Onun pratiğinde sürekli olarak kişisel referanslara, hayatından anektodlara rastlar, toplumsaldan kişisele, tüzelden tikele uzanan bir hikayeyi tüm duvarı dolaşarak okuruz. O duvar ki savaşlarla, kayıplarla, anılarla ve kalaşnikof delikleriyle yaralıdır. İşte bu naratife ev sahibi olan duvarda dağ yasası, gerilla hayatı, kardeşlik ve işteş ideoloji her ne kadar belirgin ve sert dursa da, düşünce ağacının temeline indiğimizde; objektife yarı nazlı bir şekilde boynunu bükerek bakan kadın, kadındır. Dağ da dağdır. Ailelerin kayıplarının fotoğraflarını, diplomalarını sergiledikleri bir tür ağıt duvarına şemasal olarak benzeşen düzenlemede, üzerinden kimsenin atlamadığı, dağın başında kendi kendine tüten nevruz ateşi,oldukça melankolik bir duygu uyandırsa da saçlarından birbirine bağlı gerillaların “tek”liği de bir o kadar dünyalıktır. O yüzden bu anlatımda ima arayamayız, doğrudan bilinçten fırlatılan gerçek hapçıklarıdır bunlar. Gidenin meçhule gittiği dağın, asla salt coğrafi
bir öğe olarak algılanamadığı, meçhul olarak okunduğu coğrafyada bu kadınlar kadınlıklarıyla, kadınlıklarının bir simgesi olan saçlarıyla, öldükten sonra bile uzayan saçlarıyla birbirlerine yoldaşlıktan çok daha limbik, oldukça kadınsı bir dille bağlılar. Bu onlar için ideolojik birliktelikten, ortak davadan, yoldaşlıktan daha özel, daha yakın bir bağ. Bu yüzden kendi kütlesi ve oldukça fazla olan ağırlıklarıyla saçlarını cephede de olsa yanlarında taşıyor ve uzatıyorlar. Sosyolojik bağlamdan kendini ayıran bu ilişki bu tabloda sığ sularda boğuluyor gibi duran, biteviye bir kimliği ispat mücadelesi içindeki modern kadına çok daha duyusal ve gerçek bir alternatif bağ da tarif ediyor aynı zamanda. Yamaçta sıra halinde oturup birbirinin saçını tarayan kadınlar, bildiğimiz yerlilik, yurtluluktan farklı bir otonom yaşayışın en çarpıcı anlarından birinde, yine sanatçının portresiyle karşımıza çıkıyor. Duvarı dolaşırken birden yurtsuzluk algısı, “kimliğime yürüyordum sanki”1 cümlesinde ortaya dökülen yurtluk-aitlik kavramı ile yerle bir oluyor. Dil hapishanesinden uzaklaşıp yerli olmayı bırakmak, bunu salt topluluk olarak sömürülüyor, yoksullaştırılıyor göçe zorlanıyor olma motifleriyle yapmıyor olmak, asimilasyon politikalarından uzaklaşarak yürümek, yürüdükçe“kimliğine ilerlemek” için yapıyor olmak kadar dişil bir durum, tüm bu kaos içinde akla zor gelen, eşine rastlanması zor ve oldukça naif bir perspektif belki de.
Sanatçı bu manada oldukça kişisel olan bu çalışmada guerillagirlz portrelerinde belirip kaybolurken, kendi çocukluğu ve genç kızlığından bir “bulunmuş obje”yi de mercekleştirerek alternatif bir yaşama bakıyor.Yıllar önce kimbilir hangi sebeple saklanmış, simitliğini kaybetmiş ve bir hatıranın kendisine dönüşmüş simit, alternatif bir kadere ait anıyla, gerillakız ile kişisel yaşamı arasında kurduğu köprünün en sağlam direği haline geliyor. O da gerilla gibi içinde olduğu kaosu estetize ediyor. Öte yandan böyle düşünmezsek, dağlar sadece dağlardır, simit de simit. Dağ dağdır, kadınsa kadın. (Gümüş Özdeş) It is experienced on Sevil Tunaboylu’s multi-installation, symbols that fed on the same root but extremely different from each other return transitively to the same theme. As it can be met in her earlier works, there is femininity under the skin of not only her works but also her practice; in addition to this, and even mostly “being pertained to woman” is predominant. She represents woman in a situation but still represents her situation. The case has become the context which describes woman as woman. In her practice, personal references and anecdotes from her life are permanently met, a story extending from social to personal, from corporate to particular is read by strolling around the entire wall. The wall is wounded with wars, missing persons, memories and Kalashnikov holes. In spite of the fact that mountain law, guerrilla life, brotherhood and reciprocal ideology are explicit on this wall which is the narrative landlady; when we get the root of idea tree, woman is woman who shows humility to the lens in a coy manner. Mountain is mountain. On the arrangement which resembles to schematically a requiem wall where parents exhibit photographs and diplomas of their missing persons; in spite of the fact that Nawruz Fire, which isn’t jumped over but smokes by itself on the summit of mountain, arouses highly melancholic feeling, guerillas’, whose hair tied up to each other, being “unique” is so mundane. For this reason, do not seek any implication in this narration. These are little real pills thrown directly from the conscious. These women are related to each other with their femininity, with their hair which is a symbol of their femininity and can grow longer after their
death; with more limbic than consociation and with in highly feminine language on the geography where whoever goes to mountain goes to the unknown and mountain which can never be perceived as only a geographical component, but is read as unknown. This is a more private and closer tie than ideological unity, common problem and consociation. For this reason, they grow and carry their hair, whose mass and weight are heavier than their own mass, with them even at the front. This relation which isolates itself from social context, describes more sensual and a real alternative connection to modern woman who appears, on this painting, as if drowning in shallow waters and is constantly struggling for proving an identity at the same time. At one of the most striking moment of autonomous way of living which is different from indigenousness, we come across women combing each other’s hair by sitting in a line on the hillside on the portrait of the artist. Strolling around the wall, perception of rootlessness is destroyed suddenly by the concept of being from a country – belonging, with the utterance of “As if I was walking to my identity”1. It is a female situation as much as abandoning nativeness by getting further away from language prison, and not doing this not for community’s being exploited, being get impoverished, is forced to migrate, doing this for walking by getting further away from assimilation policy, as long as walking “finding her identity”. Maybe, it is the last thing comes to mind, uncommonly and highly naïve in this chaos. “She is a little girl in Wonderland, growing and shrinking, like Alice. Hers is an expression, a possession of not an “accomplished identity” but of a being process, a body changing constantly, a small part of universal flow. These are her “minor” existence. Any location on this world doesn’t describe them. Mostly, swinging of a vibrant line and its intermittent between “not yet” and “not anymore” complete them. However, social sciences are incompetent, which is peculiar to them, to search “minority” cultures. ..”2 On this highly personal work, while the artist is flashing on guerillagirls’ portraits, she looks for an alternative life by focusing on a “found object” which belongs to her childhood and maidenhood. Bagel, hidden many years ago for whatever reason, lost its peculiarity and turned into a memory, is the steadiest backbone between a memory belongs to an alternative destiny and guerillagirl’s private life. She is aestheticizing chaos she is in, like guerilla girl. On the other hand, if we don’t think so, mountains are mountains, bagel is bagel. Mountain is mountain, woman is woman. (Gumus Ozdes) 1 Bejan Matur, Dağın Ardına Bakmak, pg.69, Timaş Yay. ** Ulus Baker, Aşındırma Denemeleri, pg.205, Birikim Yay. 71
SANATÇILAR ARTISTS
SENCER VARDARMAN (TR) Sanatçının "Car Park" (2010) ve "Rain” (2011) eserlerinde de yine bir felaket görüntüsünün estetiği ile karşı karşıya kaldığımız, “şehirleşme politikalarını” farklı bir gözle izlediğimiz, “romantik bir estetik”e maruz bırakılarak, önce mutlu sonra huzursuz edildiğimiz bir durum sözkonusudur. Varolmayan mekanlar ve durumlar Sencer Vardarman’ın fotoğraf kolajlarında kendini farklı bir düzlemde vareder.
Yağmur (2010) Digital C-Print. 120x242 cm (Sanatçının izniyle.) Rain (2010) Digital C-Print. 120x242 cm (Courtesy of the artist.) Araba Parkı (2011) Digital C-Print. 120x243 cm (Sanatçının izniyle.) Car Park (2011) Digital C-Print. 120x243 cm (Courtesy of the artist.) Sencer Vardarman’ın çalışmaları uzun araştırmalar sonucunda üretilen serilerden oluşmaktadır. Sanatçı, sanatsal araştırmalarında, paranın ekonomi dışı işlevleri, para birimi olarak kullanılmış kelimelerin etimolojik sözlüğü, silah endüstrisi üzerine "piyasa araştırması" gibi çalışmalar gerçekleştirdi ve bunları pseudo-bilimsel tablolar halinde sundu. Halen sanatsal haberler niteliğindeki fotoğraf serisine devam eden sanatçının son işlerinde felaket sahneleri, doğal afetler, belgeseller ve haber görüntülerinden derlenen bir tarafıyla estetik diğer tarafı ile rahatsız edici sahneler sözkonusudur. Art ON Istanbul’da Nisan 2012’de gerçekleşen ‘Virtual News’ sergisi katalog metninde Ali Akay’ın belirttiği üzere “… Sencer Vardarman; iki kültüre (Türk ve Alman) birden sahip olan, ‘’ikili kimlikleşme deneyimini’’ yaşamış olan, dünyanın gidişini takip etmekte ve katmanlaşan dünyalarımıza katmanlar taşıyan bir görüntü vermek isteyerek fotoğraflarını kuran bir sanatçı. Akademi’den Fotoğraf Bölümünden mezun olduktan ve Berlin’de on dört yıllık bir eğitim ve şehir deneyi yaşadıktan sonra döndüğü İstanbul’a ve dünyaya yine bu yukarıda ele aldığımız perspektiften bakıyor. Birkaç yıldır yapmakta olduğu bu çalışmalarında, perspektifi bir yüzeye oturtma pratiğinden yola çıkarak, dünyayı ve megalopolleşen yeni merkezleri, katmanları karıştırarak, yeniden oluşturuyor. Heterojen kültürlerin şehirleşme projelerinin, sanatsal olarak fotoğrafın perspektivist bakışının getirdiği yanılsama unsurlarının yanyanalığını bir bakıma katmanlaştırma projesi içinde çalışıyor. Bunun risklerinin de farkında 72
olarak tekniğin getirdiği Romantik estetiğin tuzaklarının içine kimi zaman yerleşerek kimi zaman uzaklaşmaya çalışarak teknik bir düzenlemeyi kurmaya çalışmakta. … Sencer Vardarman’ın fotoğrafik çalışmalarını, sezgisel bir şekilde ele alınan mekanın yeniden düzenlenmesini, bu anlamda, Riemann matematiğinin getirdiği bir mekan anlayışına bağlı şekilde düşünebiliriz. Ve, bunun söz konusu bakışa doğru taşınabileceğini ileri sürebiliriz. Mekanın sadece özel bir yer olarak düşünüldüğü ve büyüklüklerin çoğaltıldığı katmanlaşan bir mekan anlayışı yeni birleştirmelerle farklı koordinatları birbirleriyle yakınlaştırarak, karıştırarak aynı mekana taşıyabilmektedir. Mekan, bu anlamda, çeşitlenmekte ve katmanların heterojenliğinden bir yanılsama sayesinde başka bir mekan efekti verilebilmektedir. Yapmış olduğu fotografik dizilerde, megalopoller, volkanlar, siyasi gösteriler veya volkan patlamaları hep katmanlaşmaların oluşturduğu estetik yerleştirmelerin ürünü olarak durmaktadır. Her birinde birden çok mekan ve zaman birbiri içine girmekte, yanyana veya altalta veya üstüste çakışmaktadır. Her seferinde, bir zaman ve bir mekan bir yüzeye yerleştiğinde, bir tek imajla bize geri dönen fotoğraf tuhaf ve barok bir görüntü olarak kendisini sunmaktadır. Bu bakışla, Sencer Vardarman güncel coğrafyadaki küreselleşen benzerlikler arasındaki ayrımları aynı yüzeye taşıyarak “dünyasal” (mondial) bir soruna parmak basmakta ve estetik bakışını refleksif bir düzene yerleştirmektedir.”
Sencer Vardarman’s works are comprised of series produced as outcomes of long-term researches. In his artistic research he focused on the non-economic functions of money. He also worked on an etymological dictionary of words referring to monetary units and conducted a “market research” on weapons industry and presented these in forms of pseudo-scientific paintings. The latest works of the artist, who is currently working on a photo series of art-related news, may be viewed as a collection of scenes from natural disasters, documentaries and news bulletins, which are are partly aesthetical and partly disturbing. As stated by Ali Akay in the catalogue text for the “Virtual News” exhibition, held in art ON in Istanbul in April 2012, “…Sencer Vardarman is bi-cultured (Turkish and German) artist, who is experiencing the depth of having a dual identity. Following the course of the world, the artist is designing his photos attempting to add new strata to our stratifying worlds. After graduating from the Department of Photography at Academy of Fine Arts, he lived worked and studies in Berlin for 14 years. Then he returned to Istanbul, where he views the world from the aforesaid perspective. As practices of positing the perspective on a surface, in his works, he has been producing in the last few years, Vardarman is recreating the world and new centers turning into megalopolises, by mixing their strata. In the scope of his stratifying project, in his own way, he is artistically questioning the adjacency of the illusive elements generated by the perspectivist standpoint of photography and by the urbanization projects of heterogeneous cultures. Aware of the risks involved, he is attempting to build a technical structure, sometimes deliberately falling in and sometimes trying to stay away from the traps of romantic aesthetics found in the nature of the technique. … We can view Vardarman’s photographical works, which stand out as a reorganization of the space, tackled with instinctively, in correlation with the mathematical space conception set forth in Riemann hypothesis. We can also argue that this could be forwarded to the mentioned viewpoint. A stratifying space concept, where the location is viewed merely as a special lieu and where the magnitudes multiply concentrate and blend different
coordinates with new unifications, and bring them together in the same space. In this context, the space gets diversified. This creates the effect of another space, owing to the delusion created by the heterogeneous of the strata. In his photographic series, megalopolises, volcanos, political demonstrations or volcanic eruptions always stand as an outcome of the aesthetical arrangement created by stratifications. In each work, time and space get intertwined, juxtaposed or overlapped. Each time a “time and space” are laid on a surface, the photograph reflected to us on a single image, presents itself as a bizarre and baroque scene. From this standpoint, Vardarman lays the globalizing similarities on the contemporary geography on the same surface. Through this, he draws attention to a mondial problem and builds his aesthetical viewpoint on a reflexive order.” In Vardarman’s works titled “Car Park” (2010) and “Rain” (2011), we once more face the aesthetics of a scene from a catastrophe. Viewing the “urbanization policies” from a different standpoint and exposed to a “romantic aesthetics”, we are first given a happy end and then left disturbed. Non-existing spaces and states bring themselves into existence on a peculiar level, in Sencer Vardarman’s photo-collages. Brief Biography Born in 1970, Sencer Vardarman lives and works in Istanbul and Berlin. After graduating from Department of Photography at Mimar Sinan University in 1997, he received his master’s degree in 2003 at Prof. K. Sieverding Workshop in the Department of Fine Arts at University of Arts in Berlin. In 2006, he completed his studies in the Institute for Art in Context at the same university. Vardarman participated in many exhibitions in Germany, Sweden, Belgium, Turkey, Italy and Greece. Among the other organizations, the artist took part, are: The exhibition titled “Taswir” at Berlin- Martin Gropious Bau (2009); II.Thessaloniki Biennial (2009); II. Photofestival titled “Reality Crossings” in Mannheim (2007); his first solo exhibition, “Virtual News, held in art ON the Gallery (2012). The works of Vardarman, whose works are included in national and international collections, are usually comprised of series produced as a result of long-term and meticulous research. In his artistic studies, Vardarman focused on money’s non-economic functions. He also showed interest in the etymology of words used to refer to monetary units. He also conducted a “market research” on weapons industry. He presented the outcomes of these studies on pseudo-scientific paintings. Currently, Vardarman is working on his photograph series concentrating on artrelated news and on his photo-collages, he compiles from a rich photo archive, created and collected through years for his researches. 73
SANATÇILAR ARTISTS
YENÝ ANIT (TR) Öktem’in Kabusu: Hafriyatın Haysiyeti (2012) Branda üzerine digital fotoğraf baskısı 320x480 cm (Sanatçının izniyle.) Öktem’s Nightmare: Dignity of the Digging (2012) Digital photograph print on canvas 320x480 cm (Courtesy of the artist.)
gerçeğini önemli bir noktaya taşıyor. Yeni Anıt, özelleştirilmiş kamusal alanlarımızdaki medyaları ve geçici olarak kurgulanmış reklam estetiğini kullanarak kamusal belleğin kalıcı imgeleri ile oynuyor. About the work of Öktem’s Nightmare: Dignity of the Digging by Yeni Anıt: Yeni Anıt’s work, “Oktem’s Nightmare: Dignity of the Digging” which is focused on the professional honor and the official history, is coming up for the memorial history and the monumental past review, as a work of social engineering in Turkey. It’s trying to decode the historical narrative channels in our lands by collating with the traumatic positions in today’s Turkey. Yeni Anıt builds up his work on the locally mythed-image of Kanlı Sırt, Mehmetçiğe Saygı Anıtı (1997) by Tankut Oktem, which is one of the many sculpture that regenerate the Canakkale Wars. By replacing the wounded Anzac soldier by a worker, and the Ottoman soldier who carry him by an engineer, he symbolizes the work accidents as the early signs of a fast and off-hand structuring and the contraventions of the work ethics as the imposition of the economic conditions; against the all peripheral and forward-looking results of a restructuring activity. Yeni Anıt’ın Öktem’in Kabusu: Hafriyatın Haysiyeti çalışması hakkında: Yeni Anıt’ın meslek onuru ve resmi tarih konularına odaklanan yapıtı “Öktem’in Kabusu:Hafriyatın Haysiyeti” , Türkiye’de toplum mühendisliği çalışması olarak, abidevi tarih ve anıtsal geçmişi mercek altına alıyor. Topraklarımızdaki tarihsel anlatı kanallarını günümüz Türkiye’sindeki travmatik pozisyonlarla karşılaştırıp, dekode etmeyi deniyor. Yeni Anıt yapıtını, Çanakkale Savaşlarını canlandıran birçok heykelden biri olan,
74
Tankut Öktem’in, Kanlı Sırt, Mehmetçiğe Saygı Anıtı’nın (1997) yerel olarak mitleşmiş imgesinden hareketle geliştiriyor. Yaralı Anzak askerinin yerine bir işçi, onu kucağına alan Osmanlı askeri yerine ise bir mühendis koyarak, hızlı ve kontrol dışı bir yapılanmanın erken belirtileri olarak iş kazalarını, ekonomik şartların dayatması olarak ise meslek etiği ihlallerini, bir yapılanma faaliyetinin tüm çevresel ve geleceğe yönelik sonuçlarına karşı imgeleştiriyor.
An open space and the public memory, which is the biggest factor in a monument-maker’s design, in addition to a permanent image of a monument as physical, also bring the fact that the spread of it by means of medias (photography and video) to an important point. Yeni Anıt is playing with the permanent images of the public memory by using the media in privatized public areas and temporarily-edited commercial aesthetics.
Bir anıtçının tasarımında en büyük etken olan meydan ve kamusal bellek, bir anıtın maddesel olarak kalıcı imgesinin yanı sıra medyalar (fotoğraf ve film) aracılığı ile yaygınlaşması 75
SANATÇILAR ARTISTS
NALAN YIRTMAÇ (TR) İşçiler (2008) Şablon. Değişik boyutlar. (Sanatçının izniyle.) Workers (2008) Stencil. Various dimentions. (Courtsey of the artist.)
Sanat pratiğinde gündelik olan ile sokak dilini, siyasi ve sosyal duyarlılıklarıyla birleştiren Nalan Yırtmaç, “İşçiler” adlı çalışmasında, son dönemde Türkiye’nin gündeminden düşmeyen işçi ölümleri konusunu ele alıyor. Bazen kaderle özdeşleştirilen, kaçınılmaz bir sonmuşçasına dayatılan, çoğu zaman sıradan bir zayiata indirgenen işçi ölümleri, ilk kez 2008 yılında Tuzla Tersanelerinde ardı ardına yaşanan “iş kazaları”nda hayatını yitiren işçilerle gündeme gelmiş, Nalan Yırtmaç bu dönemde hem Tuzla tersanesi ölümleriyle, hem de Almanya’daki Türk işçilerle ilgili bir seri şablon üretmişti. Ardından 2005 yılından itibaren kot taşlama işçilerinin güvencesiz halde ölümcül hastalıklara terk edilmesinin toplu ölümlerle gündeme gelmesi, HES inşaatlarında yaşamını yitiren işçiler, iş servisinde kilitli kalıp ölen kadın işçiler, en son da Esenyurt’ta bez çadırlarda çıkan yangında 11 işçinin feci şekilde can vermesi, iş güvenliği konusunun hala çok sorunlu olduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeğini yüzümüze vuruyor. Çanakkale’de Nalan Yırtmaç’ın bu seriden ürettiği ilk şablonlardan biri yer alıyor. Lirik desenli bir kâğıdın üzerine spreylenmiş oturan işçiler, kirli tulumları ve güleç yüzleriyle, normal hayatta sıkça rastladığımız işçi imgesini çağrıştırıyor. Zemindeki kâğıdın dallı güllü, neşeli çağrışımı üzerinde beliren işçilerin siyah siluetleri çelişkili bir imge üretiyor fakat insan emeğinin masamızdaki ekmekten, çamaşırımızı yıkadığımız makineye kadar yaşamımızın her alanındaki mevcudiyetini düşündüğümüzde, bu tezat farklı anlam katmanları kazanıyor. Şablon tekniği, işçilerin yüzlerini karakteristik çizgilerine indirgemeye, böylece hem onları anonimleştirmeye hem de her birini tek tek tanınır kılmaya yardımcı oluyor. İstatistiklere, zayiat rakamlarına, kader kurbanlarına indirgenen bu yığından adını sanını bilmediğimiz bir birey, her an bir “iş kazasına” kurban gidebilir. Birkaç günlüğüne gazete sayfalarında yüzünü görürüz, yıllık işçi ölümleri verilerine adının düşülmesinin ardından da hayatımızdan ve gündemimizden çıkar. Böyle giderse işçi yığınları gibi iş kazasında hayatlarına yitiren işçi yığınları da gün geçtikçe artacak. Sanatın bazen unutturmamak, zamana not düşmek sorumluluğu da vardır. Nalan Yırtmaç, sokak sanatının geçiciliğini vurgulayan bir teknikle, unutma-hatırlama, iz bırakma-silinme arasındaki
76
gerilimden beslenen bir görsel dille, bellek-belleksizlik üzerine İşçiler çalışmasıyla yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide varoluş mücadelesi veren işçileri selamlıyor. Deniz Erbaş Combining the daily and the colloquial with her political and social sensitivities in her artistic practice Nalan Yırtmaç addresses the evercurrent problem of Turkey, worker deaths. Sometimes equated with fate, forced upon like an inevitable, mostly reduced to mere casualties worker deaths first made headlines with the successive “work accidents” in Tuzla Dockyards in 2008. At the time Nalan Yırtmaç produced a series of stencils on the deaths in Tuzla Dockyards as well as guestarbetier in Germany. Since 2005 the state of workers left to die without any social security after catching terminal organ failure from jean stoning workshops, workers dying in hydroelectric plant constructions, death of women workers in a locked down shuttle, death of 11 consturction workers with the fire in their tents show that we live in a country burdened with a lack of labor safety. One of the earlier stencils from the series is exhibited in Canakkale. The spreyed cheerful workers with their dirty outfits on lyric floral wallpaper evoke the all too familiar worker image. At first the conflict of the floral background to the black siluets of the workers creates a contradicting image but once you start considering human labour is present in everything from our daily bread to the machine we do our laundry this contradiction gains new layers. Stencil method, reduces the worker’s faces to their characteristics, makes them each anonym but also typical. A nameless person from this heap reduced to statistics, casualty numbers, victims of fate can fall to a “work accident” at any minute. After appearing on the papers for a few days and following his record in the worker statistics he disappears from our life. If this continues worker deaths will increase as the number of workers. Art sometimes undertake the responsibility to reminding, taking notes in time. Nalan Yırtmaç utilizing a volatile technique of street art and nourishing from the tensions between remembering and forgeting, leaving a mark and disappearing salutes the workers struggling on the tightrope of life and death in her work on memory and the lack of it. Deniz Erbaş 77
SANATÇILAR ARTISTS
PINAR YOLAÇAN (TR) Kameracı Şenol’un Düğün Çalışmaları (2012) Video. 4’47’’ (Sanatçının izniyle.) Şenol the Cameraman’s Wedding Works (2012) Video. 4’47’’ (Courtesy of the artist.)
78
İstanbul’da yaşayan Kameracı Şenol, tüm Trakya ve Güney Marmara bölgesindeki Roman düğünlerinin en popüler kameracısıdır. Pınar Yolaçan 3. Uluslararası Çanakkale Bienali kapsamında, Kameracı Şenol'un video çekimlerini izleyiciyle buluşturmak amacıyla kendisine alan açmıştır.
Kemaracı Şenol, based in Istanbul, is the most popular cameraman of the Roman weddings in all Thrace and South Marmara regions. For the 3rd International Canakkale Biennial, Pınar Yolaçan wanted to open a space for Kameracı Şenol for him to share his video shootings.
79
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ
80
BIENNIAL EVENTS
Bienal Engelsiz Biennial "Disability - Accessibility - Inclusion" 28 Eylül tarihinde açılışı yapılan 3. Uluslararası Çanakkale Bienali kapsamında “engelli” bireyler ile sanat arasında bir ilişki oluşturmayı, engelli bireyin sanata dokunması anlamında yapıcı ve yenilikçi adımlar atabilmeyi amaçlamıştık. Toplum tarafından “engelli” olarak adlandırılan ve sosyal yaşamlarının pek çok alanında engellerle karşılaşan arkadaşlarımızın fikirlerinden yola çıkarak sanatın önündeki engelleri kaldırmak için kapsamlı bir çalışmaya giriştik. Sanata ilgi duyan, entellektüel birikimi olan, hayatlarını sanat yoluyla daha yaşanılır kılmaya çalışan kalabalık bir gönüllü ekibiyle birlikte 3. Çanakkale Bienali’nin “engelsiz” bir sanat etkinliği olması için çalıştık. Toplumların gelişmişlik düzeylerini ölçme konusunda en önemli referans noktalarından biri olan “engellilik bilinci” konusunda, Uluslararası Çanakkale Bienali’nin organizasyon olarak üzerine düşeni fazlasıyla yaptığına inanıyoruz. Atılan bu ilk adımın ülkemizde gerçekleşecek olan tüm sanat etkinliklerine örnek teşkil edeceğini umuyoruz. Bienal Engelsiz ekibi olarak öncelikle somut engelleri kaldırmayı amaçladık. Bu amaç doğrultusunda: Sergi mekanlarının mümkün olduğunca kolay ulaşılabilen, kolay gezilebilen, gerektiğinde eserlerin oturarak izlenilebileceği Mekanlar olması için çalıştık. mekanların girişlerini tekerlekli sandalye rampaları inşa ederek uygun hale getirdik. Yapıt künyelerinin Braille (körler) alfabesiyle yazılmasının yanısıra Braille künyelere ilaveten, sanatçıların doğrudan görme engellilere seslenerek hazırladıkları ve eserlerinin taşıdığı anlamı yüklenmiş beş sözcükten oluşan panolarla görme engellileri göremedikleri yapıtlarla farklı bir ilişki kurmaya çağıran projemize ise “5 şey” adını verdik. Bu projede amacımız yalnızca Braille okuyabilenlerin erişebilecekleri bu beş sözcükle sanatçı,
82
yapıt ve görme engelli sergi izleyicisi arasında bir iletişim ve ilişkilenme yaratmaktı. Sergi mekanlarında, sergilerin açık olduğu süre boyunca, özel eğitim almış arkadaşlarımız, gerektiği zaman açıklama yapmak, yol göstermek, yardım etmek için bulunarak engelli ziyaretçilerin Bienali en “engelsiz” şekilde deneyimlemelerine yardımcı oldular. Bienal süresi boyunca Cumartesi günlerini tüm engelli gruplarına dahil sanatseverler için özel bir gün olarak belirledik. Cumartesileri, saat 12 ve 15’te sağlanan araçlarla dileyenleri Bienal sergi alanlarına taşıdık. Bu günlerde konuyla ilgili eğitim almış bilinçli arkadaşlarımız eşliğinde toplu geziler düzenlendi. Bütün bu somut (fiziksel) engelleri kaldırmaktan daha önemli olanı ise çevremizde gördüğümüz şaşkınlık ve bilinçlenme durumuydu! Bienal Engelsizin en büyük kazanımı, oluşturmayı başardığı bu farkındalık oldu. Engellilik konusunda malesef çok az bilince sahip pek çok insanın bu bilinci böyle bir sanat etkinliği sayesinde edinmiş olması, bu farkındalığın bir sanat etkinliği kapsamında olmuş olmasının taşıdığı nezaket bizim en büyük kazanımımız oldu. Braille alfabesiyle yazılmış künyeler sadece görme engellilerin gelip dokunmaları için durmadı duvarlarda. O küçücük kağıtların dahi yarattığı farkındalık görülmeye değerdi. Böylesi büyük çaplı, uluslarası bir sanat etkinliğinde “engelsiz” altbaşlığı altında birşeylerin yapılmış olması, pek çok gönüllü insanın bu başlık altında toplanıp birşeyler yapması bile birşeylerin değiştiğinin göstergesi oldu. Çanakkale yerelinden çıkıp tüm ülkeye yayılacağını umduğumuz bu “engelsiz” hareketin devamının gelmesi ümidiyle. Çanakkale "Bienal Engelsiz" Ekibi
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
One of our main goals in organizing The Third Biennial of Çanakkale, opened on the 28th of September was to lay a bridge between art and “disabled” individuals. The aim was to take innovative and constructive steps in this hitherto neglected area so that the disabled persons could actually feel and touch art. With this in mind, we than started working in this direction, with suggestions and help from our friends who had been regarded as “disabled people” by the society at large and had met many obstacles and limitations in their daily lives. We, as a large team of volunteers, who are artists and art lovers themselves, made our best to make the Third Biennial of Çanakkale, a disability-accessibility-inclusion event, a communal celebration of art that is without “disabilities”. We believe that the Çanakkale Biennial organization has done it’s best in terms of creating a social interest in the concept of “disability awareness” which is itself a sign, a measure of high social development. We hope that our steps into this direction will be an example to follow for all future art organizations in the country. As “The Disability-Accessibility-Inclusion Team”, first of all, we set our sights on removing all the barriers regarding the “disabled persons”. In this context: - We worked hard to make exhibition spaces to be easily accessible, easy to stroll through places, places where art works could be enjoyed while sitting. We constructuted ramps in the entrances of the exhibition halls for people using wheel chairs. - We made sure that all the captons of art works were also written in Braille alphabet. In addition we devised an art project, called “5 Things” in which each artist chose five words written in Braille defining his/her work, devised specifically for persons with eye impairements. In this way we tried to establish a firm link, a special connection between visual works of contemporary art and the visually impaired people.
- Throughout the duration of the art exhibitions, our specialist volunteer team members guided all the “disabled” persons around the exhibition halls so that they too could enjoy the biennial without “disabilities”. - We picked Saturdays as the special day for art lovers with all kinds of disabilities. We carried them to the biennial center in our special vehicles. We organized special tours in the exhibition halls, guided by our specialist team members. If there was something more than getting rid of all the physical obstacles relating to the disabled people, was the sudden emergence of a special awareness among the local people of Çanakkale about the constant difficulties that most disable people have to endure in their everyday lives. The biggest success of the Biennial has so far been this very important awakening among the local community of the plight of the disabled. Even the captions written in Braille alphabet weren’t just signs for the visually impaired. Those small pieces of card board changed people’s attitudes towards the very act of “seeing” itself. Even the very fact that, at least something was done for the disabled people, under the heading of “Biennial Disability-AccessibilityInclusion” in such a very important international art event such as the Çanakkale Biennial and that this happened with the full and enthusiastic cooperation of a large group of volunteers proves that things are changing; In people’s minds and in their attitudes. We hope that this local “unimpeded” movement which was born in Çanakkale, continues and in the future and quickly becomes a national movement throughout Turkey. Çanakkale "Disability-Accessibility-Inclusion" Team
83
Bienal Genç Biennial Youth
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
“Biennial Youth” did in fact grow out of the limitless energy of the university students that form one third of the total population of Çanakkale. In this context, university students were mobilized to work as volunteers in various design projects, exhibition and applications and take part in many team projects that required creative and artistic talent. They were able to test their ability to work in teams and take up a challenge of organizing an international art event with high standards such as the Çanakkale Biennial.
“Bienal Genç”, Çanakkale nüfusunun neredeyse üçte birini oluşturan üniversite öğrencisi gençlerin enerjisinden türedi. Uluslararası ölçekte ve standartlarda hayata geçirilen bir çağdaş sanat etkinliğinin, farklı tasarım, uygulama ve organizasyon süreçlerinde, gönüllülük esasıyla, kendi içlerinde yatay olarak örgütlenen üniversiteli gençler; ekip çalışması, görev ve sorumluluk alma, kolektif üretim ve yaratıcı çalışma süreçlerini deneyimleme olanağı bulabildi. Bienal Genç’in en önemli bileşeniyse, güzel sanatlar eğitimi alan sanat öğrencilerini, sanatçıların üretim süreçleriyle buluşturmak oldu. Dünyanın ve Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelip Çanakkale’de üretim yapan bienal sanatçılarına (Ulrike Rosenbach, Nikita Alexeev, Neriman Polat, Jakob Gautel, Serhat Kiraz vb…) asistanlık yapan bu gençler, eğitim ve üretim serüvenlerini besleyecek önemli bir deneyim kazanmış, sanatçıların yaratım süreçlerine hem 84
tanıklık etmiş hem de katkıda bulunmuş oldu. Selahattin Yıldırım, bienal kapsamında gençlerle bir heykel üretim atölyesi de gerçekleştirdi. Bu atölye de gençlerin sanatla doğrudan ilişki kurmalarına, sanat üretimiyle ilgili teknik ve kavramsal birikimlerini artırmalarına yönelik bir katkı oldu. Tamamen gönüllük esasıyla, amatör ruh ve özveriyle çalışarak 3. Uluslararası Çanakkale Bienali’nin hayata geçmesini sağlayan Bienal Genç ekibi, enerji, motivasyon ve özverileriyle bienalin en önemli taşıyıcısı konumundaydı. Bienal Genç, bu uluslararası etkinliğin Çanakkale’de her seferinde artan bir ilgi ve merakla izlenmesini, toplumla bütünleşmesini, farklı kesim ve gruplara erişimini sağlayan bir bileşen olarak, kurumsal örgütlenme modellerine alternatif bir uygulama yöntemi geliştirmeyi başardı.
The most important aspect of “the Biennial Youth” was to give an important opportunity to art students to meet many accomplished professional artists from every corner of the world. These young people assisted and worked alongside the many biennial artists such as Ulrike Rosenbach, Nikita Alexeev, Neriman Polat, Jakob Gautel, Serhat Kiraz, etc. In this way, many young students were not only able to witness at first hand the creative processes in which these important artists constructed their works of art, but contributed into their making as well. The famous sculpture Selahattin Yıldirım for instance was able to set up and run a sculpture studio-workshop with these very enthusiastic young people. This workshop made great contribution to the artistic development of young students of sculpture in both technical and artistic terms. The “Biennial Youth” team was mainly responsible for the realization of the Third International Çanakkale Biennial from the beginning to the end. They were the main driving force within the event, fuelling it all the way with their never ending creative energy, motivation and courage and a sense of social responsibility. “Biennial Youth” was successful in making sure that the event appealed to the ordinary people of Çanakkale, many different groups had Access to it and that such an alternative model of organization could indeed be possible after all.
85
Bienal Çocuk Biennial Child
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
3. Uluslararası Çanakkale Bienali kapsamında gerçekleştirilen "Bienal Çocuk" Etkinlikleri, çocukların güncel sanatla tanışması amacıyla Mavitay Çocukların Kültür Evi eğitmeni Erdinç Alnıak tarafından hazırlandı. "Bienal Çocuk" kapsamında Çanakkale’deki 6. sınıf öğrencileri için rehberler eşliğinde özel bir gezi programı düzenlendi. 1000’in üzerinde çocuğun katıldığı gezi programında; bienaldeki işlerden yola çıkarak çocukların içerikten malzemeye, teknikten sergileme yöntemlerine kadar güncel sanatın sağladığı özgür alanı tanımasının, sanata dair zihnindeki dogmaları sorgulamasının hedeflendiği sohbetler ve çalışmalar gerçekleştirildi. Bienal Çocuk kapsamındaki bir diğer çalışmada ise 9-12 yaş grubundaki 100’ün üzerinde çocuk bir atölye programına katıldı. Bu atölye 86
çalışmalarında bienalde sergilenen çeşitli işlerden yola çıkarak kendi özgün işlerini ürettiler. Program kapsamındaki atölyelerden birinde Jakob Gautel’in işinin yorumlanmasıyla ortaya çıkarılan işler Uluslararası Çanakkale Çocuk Bienali’nde sergilendi. Biennial Children Activities, which is going to be performed within the scope of the 3rd International Canakkale Biennial, has been organized by Erdinc Alniak, the instructor of Mavitay Children’s Home for Culture, with the aim of children’s being acquainted with contemporary arts. Within the scope of the 3rd International Canakkale Biennial; a particular tour programme, in company with the guides, is arranged for the 6th grade students in Canakkale. During the tour programme; conversation and activities, whose aim is to examine dogma in children’s mind
about art, were put into practise with more than 1000 children. Those are based on children’s recognition of free thinking, provided by contemporary arts; from content to material and from method to presentation. Another activity within the scope of the 3rd International Canakkale Biennial was a workshop with approximately 100 children between 9 and 12 ages. Based upon different works in Biennial; children’s rendering the works, experiencing art’s production process and becoming acquainted with different material and methods were aimed. One of the workshops was based on the work of Jakob Gautel “Heroes of Dardanelles” and the result of this workshop is exhibited at International Canakkale Children Biennial.
87
Acaristan Hikayeleri Ajarian Stories
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
"Sovyet Gürcistan'ının Derinliklerinde Dostluk Şarkıları Söylüyorlar"
"Deep in Soviet Georgia, They're Singing the Songs of Friendship"
Küratörlüğünü Ana Riaboshenko'nun yaptığı Tusheti Bölgesi'nden 10 Kadın Portresi, Shalva Alkhanaidze'nin Pasaport Fotoğrafları sergisi Sovyet döneminden bir bellek çalışmasını içermektedir.
Being Ana Riaboshenko the curator, the Passport Photography exhibition of Shalve Alkhanaidze from the Portraits of 10 Women from Tusheti Region is a memory work from the Soviet period.
“Gülme! Düğmeni ilikle!”: Gürcistan nüfusunun en az yarısı Sovyet fotoğrafçıları tarafından verilen bu talimatları hâlâ hatırlıyor. Shalva Alkhanaidze'nin pasaport fotoğrafları dizisine bakarken bu talimatları görmek güç. Ciddi bir amaçla çekilen bu resimlerin arka planları da buna ters düşüyor. Buna rağmen çekilen fotoğrafların en son hali uygun ve kusursuz gri arka planlı vesikalık pasaport resimleriydi. Bu fotoğraflardaki insanlar muhtemelen çekilen resimlerin ilk hallerini hiç görmediler. Model olarak poz verdiklerinden ve bir gün fotoğraf tarihinin parçası olacaklarından habersizlerdi. Fotoğrafçının bilerek mi tam boy portreler çektiği, yoksa zamanın ekipmanlarının ancak buna mı izin verdiği hâlâ bilinmiyor. Vesikalıklar, modellerinin sosyal durumları, tarzları, kişilik ve karakterlerinin yanı sıra 1955 ve 1956 arasında bu insanlara ait başka detayları da ortaya çıkartıyor.
Nearly half of the Georgia’s population still remembers the instructions given by the Soviet photographers: “Don’t Smile! Do your button!” It is hard to observe these instructions glancing through Shalva Alkhanaidze's passport photography series. The background of these photos, which were taken with a serious purpose, also does contradict this idea. Yet, the last state of the photographs taken were passport pictures with appropriate and flawless grey background. People in these pictures have probably never seen the initial version of these photos. Since they have been posing only as a model, they were not aware they would one day become a part of the history of photography. It is still unknown whether the photographer took especially full size portraits or the equipment at the time only allowed this kind of photos. The passport pictures reveal the social status, their styles, personality and character of the models as well as uncovering other details to the people, who lived in between 1955 and 1956.
Küratör | Curator Ana Riaboshenko Pasaport Fotoğrafları sergisi, Sinopale 4 kapsamında Dr. Rıza Nur Kitaplığı'nda sergilenmiştir. Destekçiler: Gürcistan Kültür Bakanlığı, Acaristan Kültür ve Spor Bakanlığı Avrupa Kültür Derneği'ne teşekkür ederiz. Passport Pictures exhibition was shown in the framework of Sinapole 4 at Dr. Rıza Nur Library Supporters: Georgian Ministry of Culture, Ajarian Ministry of Culture and Sport
Çanakkale Belediyesi Yazar ve Sanatçılar Evi 88
Çanakkale Municipality Author and Artist House
We thank European Culture Association for their collaboration.
89
Sergi Exhibition
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
İhap Hulusi Cumhuriyeti Afişleyen Adam “İhap Hulusi Görey”
The Man, Who Postered the Republic “İhap Hulusi Görey”
3. Çanakkale Bienali paralel etkinliklerinden olan Cumhuriyeti Afişleyen Adam “İhap Hulusi Görey” isimli sergi, koleksiyoner, reklamcı - yazar Ender Merter tarafından düzenlendi. 2010 yılında İstanbul’un Kültür Başkenti olduğu dönemde İhap Hulusi Görey afişlerinin tüm koleksiyonu (Müsellesten Üçgene), serginin yaratıcısı Ender Merter tarafından Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesine bağışlanmıştır.
Being one of the parallel events of 3rd Canakkale Biennial, the exhibition called The Man, Who Postered the Republic “Ihap Hulusi Görey” was organized by collector, advertiser – author Ender Merter. All of Ihap Hulusi Gorey poster collection (From Triangulus to Triangle “Müsellesten Üçgene”) was donated to Marmara University Museum by Ender Merter, the creator of the exhibition, during the period İstanbul being the Culture Capital in 2010.
Proje Koordinatörleri Yrd. Doç. Didem ÇATAL (ÇOMÜ Grafik Bölümü) Arş. Gör. Deniz KÜRŞAD (ÇOMÜ Grafik Bölümü)
Project Coordinators Assist. Prof. Didem ÇATAL
(COMU Graphic Design Department)
90
Çanakkale Devlet Güzel Sanatlar Galerisi
Canakkale State Fine Arts Gallery
Researc Assist. Deniz KÜRŞAD (COMU Graphic Design Department)
91
BÝENAL ETKÝNLÝKLERÝ BIENNIAL EVENTS
Sanatçı Sunumu Artist Presentation
Söyleşi Presentation
1965 Aydın, Karacasu’da doğan sanatçı 1986’da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nü bitirdi. 1994 yılında ilk kişisel sergisini İzmir İş Sanat Galeri’de açan sanatçı, bu tarihten itibaren her yıl Türkiye’de kişisel sergiler açmıştır. Yurtiçi ve yurtdışında katıldığı önemli sergileri arasında 1990 yılında Grand Palais’deki Paristanbul sergisi, 1995 yılında New York’taki Türk Sanatçıları sergisi, 1999 yılında Sharjah Bienali, 1999 yılında Karşı Sanat’ta Ölüm=Ölüm sergisi,
1954 Çanakkale doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 80’lerin başından bu yana müzik, sinema ve sanat üzerine yazıyor. Yazıları değişik gazete ve dergilerde yayımlandı. Meleklerin Düştüğü Yer (1994), Müzik ve Muhalefet (1996), Bir Erdem Olarak Sapkınlık (2000), Ütopyanın Sesleri (2001), Şenlik, Sanat ve Sabotaj (2002), Anarşik Armoni (2003), Kahinler ve Müjdeciler (2004), Katiliniz Şehirlerde Dolaşıyor (2006) başlıklarını taşıyan yayımlanmış sekiz kitabı bulunuyor. Kuruluşundan bu yana Açık Radyo’da müzik ve kültür programları hazırlayıp sunuyor.
Mustafa Horasan
2007 yılında İstanbul Modern’de Kesişen Zamanlar sergisi, 2009 yılında İstanbul Modern’de Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar sergisi ve 2009 yılında Berlin’de İstanbul Next Wave sergisi kapsamında Martin Groupius Bau vardır. 2008 yılından itibaren Pi Artworks tarafından temsil edilen sanatçının geçtiğimiz sezon katıldığı fuarlar arasında, Contemporary Istanbul, Scope Basel, Art Dubai ve Marrakech Art Fair bulunmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında özel kolleksiyon ve müzelerde eserleri bulunan sanatçı çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir. Born in 1965 in Karacasu, the artist has graduated from Marmara University Fine Arts Faculty’s Graphic Design 92
Halil Turhanlı
department in 1986. He has been having personal exhibitions every year in Turkey since his first personal exhibition in 1994 in Izmir Is Art Gallery. Paristanbul exhibition in Grand Palais in 1990, Turkish Artists exhibition in New York in 1995, Sharjah Biennial in 1999, Death=Death (Ölüm=Ölüm) exhibition in Karsi Sanat in 1999, Intersecting Times (Kesişen Zamanlar) exhibition in Istanbul Modern in 2007, New Works, New Horizons (Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar) exhibition in Istanbul Modern 200 and Martin Groupius Bau within the Istanbul Next Wave exhibition in Berlin in 2009 are among the significant inland and abroad exhibitions he has taken part in. Among last season exhibitions the artist, who has been represented by Pi Artworks since 2008, has attended are Contemporary Istanbul, Scope Basel, Art Dubai and Marrakech Art Fair. Having his work also in private collections and museums in inland and abroad, the artist carries his work in Istanbul.
Korfmann Kütüphanesi
Korfmann Library
Turhanlı was born in Istanbul, in 1954. He’s a graduate from the Faculty of Law at Istanbul University. He’s been writing about music, cinema and art since the beginning of the eighties. His writings were published in many magazines and newspapers. His books include; “The Place Where Angels Fell” (1994), “Music and Opposition” ( 1996), “Perversity As a Form of Virtue” (2000), “The Sounds of Utopia” (2001), “Fiesta, Art and Sabotage” (2002), “Anarchic Armony”(2003), “Oracles and Refugees” (2004), “Your Murderer Lurks Around the Cities”(2006). He’s also been hosting radio programmes for the Open Radio of Istanbul.
Korfmann Kütüphanesi
Korfmann Library 93
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES Yeşİm Ağaoğlu 1966 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünü bitirdi. Yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV, Sinema Bölümünde yaptı. New York School of Visual Arts’da kısa bir dönem Super 8 kamerayla film çalışmaları derslerine devam etti. 1996 yılından bu yana farklı disiplinleri birleştirerek yaptığı çağdaş sanat çalışmalarını yurtiçinde ve yurt dışında sergiledi. Almanya, Norveç, İtalya, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Kore gibi çeşitli ülkelerde sergilere katıldı. Kendi yazdığı şiirleri kullandığı şiir yerleştirmeleri genellikle izleyicisiyle etkileşim içindedir. Kimi işlerde izleyici şiirleri alabildiği gibi kimi zaman da sanatçı izleyicilerden geriye kendi iletilerini yazılı olarak bırakmalarını ister. Teknik açıdan basit, içerik ve anlam açısından ise derin ve zengin olanı kendine yakın bulan sanatçı yerleştirmelerin yanısıra fotoğraf, performans, video gibi alanlarda da işler üretiyor. Fotoğraflarının konuları genellikle feminist bakış açısıyla kadın, cinsiyet, saçma durumlar, toplumsal ve politik göndermeler, mimari ögeler, eşyalar, detaylar oluyor.
She was born in Istanbul in 1966. After graduating from the Archeology and Art History Department of Istanbul University, Faculty of Literature she took her M.A. Hons. Degree from the Radio-TV , Cinema Department of the Communications Faculty of Istanbul University. She also took a brief film course at the New York School of Visual Arts, making experimental films, using super 8 camera. Since 1996, she’s been exhibiting her contemporary art Works in many artistic events and biennials both at home and abroad. She participated in many exhibitions in countries like Germany, Norway, Italy, Bulgaria, Bosnia-Herzegovina, Georgia, Uzbekistan and S. Korea. She mainly uses poetry in her installations 94
which are in direct communication with the viewer. In some cases the artist conveys her message through her own poetry and at other times she asks the audience to leave behind their communications in writing directly. The artist often uses techniques that are technically simple, but deep and rich in meaning. Besides her installations, she produces works in fields of photography, performance and video. The content of her photographs are feminist in nature and has many social, political overtones. Her subject matter is often women, absurd situations, social-political issues, architectural items, objects and details. Murat Akagündüz 1970 yılında İzmit’e bağlı bir donanma şehri olan Gölcük’te doğdu. Resim öğretmeninin ısrarlarıyla 1988 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümüne girdi. Okulda Devrim Erbil, Kemal İskender, Yalçın Karayağız gibi hocalarla çalıştı; Özer Kabaş ve Adnan Çoker ile uygulama atölyesinde, Kemal Önsoy’la fresk, Alaattin Aksoy’la litografi üzerine çalışmalar yaptı. Akademi yıllarında yakın arkadaşları Antonio Cosentino, Hakan Gürsoytrak ve Mustafa Pancar’la birlikte, 1995 yılında temelleri atılan Hafriyat grubunun oluşumunda yer aldı. Türkiye’nin modernleşme sürecinin tanığı olan grup, Memed Erdener, Nalan Yırtmaç, Eyüp Öz, Neriman Polat gibi sanatçıların katılımıyla genişledi, “yaşam” ve “sanat” arasında deneysel bir alan oluşturdu. Murat Akagündüz, 1996’dan bugüne, yurtiçi ve yurtdışında karma sergilerde bulundu, kişisel sergiler düzenledi. 2007’de Hafriyat grubuyla birlikte "Hafriyat Karaköy-Çeşitli Sanatlar Alemi" isimli bağımsız sanat mekanını kurdular. Türkiye’nin politik ve sosyal gündemine refleks veren “Allah Korkusu”, “Dünyayı Yesen Doymazsın”, “Alternatif Seçim Afişleri” gibi projeler geliştirdiler, 19 Ocak, Lambda, Ha Za Vu Zu gibi diğer kolektiflerle ortak çalışmalar yürüttüler. 2009-2011 yılları arasında Akagündüz, Berlin ve Münih’te kişisel sergiler gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra, Tanas-Berlin, Thyssen-Bornemisza Art Contemporary-Viyana ve Arter-İstanbul'da düzenlenen “Görünmezlik Taktikleri” sergisine, Hafriyat Grubu, Yeni Sinemacılar ve Ha Za Vu Zu ortaklığında bir heykel kaçırma girişimi olan “7. Adam” adlı projeyle katıldı. Son olarak yine Hafriyat’la birlikte, Arter’in “İkinci Sergi”sinde
“Yurt-Anadolu” adlı projesiyle katıldı. 2012 yılında Akagündüz, Galeri Manâ’yla başlayan beraberliklerinin ilk kişisel sergisini “Cehennem-Cennet” adıyla gerçekleştirdi. Akagündüz çalışmalarına İstanbul’da devam ediyor. Murat Akagündüz was born in 1970 in Gölcük, a town in the İzmit Province, which is also the location of a main naval base. Upon the insistence of his art teacher he entered the Department of Painting at Mimar Sinan University in 1988. There, he studied with teachers including Devrim Erbil, Kemal İskender and Yalçın Karayağız; he also attended the Özer Kabaş and Adnan Çoker workshops, and studied fresco with Kemal Önsoy and lithography with Alaattin Aksoy.During his time at the academy, in 1995 he took part in the founding of the Hafriyat group with his friends Antonio Cosentino, Hakan Gürsoytrak and Mustafa Pancar. Witness to the modernization process of Turkey, the group later expanded with the inclusion of other artists such as Memed Erdener, Nalan Yırtmaç, Eyüp Öz and Neriman Polat, and formed an experimental field between “life” and “art”. Since 1996, Murat Akagündüz has taken part in various group exhibitions as an independent artist and held solo exhibitions. In 2007, with the Hafriyat group, he took part in the founding of the independent art space "Hafriyat Karaköy-The Realm of Manifold Arts". Here, they organized projects that displayed reactions to the political and social agenda of Turkey including, “Fear of God”, “Your Eyes are Bigger thn your Balley” and “Alternative Election Posters”. They also carried out collaborations with other collectives including January 19, Lambda and Ha Za Vu Zu. From 2009 to 2011 Akagündüz held solo exhibitions in Berlin and Munich. In addition to this, he took part in the collabortive project of the Hafriyat Group, Yeni Sinemacılar and Ha Za Vu Zu in the “Tactics of Invisibility” exhibition organized in Arter-Istanbul Tanas-Berlin and Thyssen-Bornemisza Art Contemporary-Vienna, with a project titled “Seventh Man”, an attempt to steal a statue. Finally, again with Hafriyat, he took part in Arter’s “Second Exhibition” with the project titled “Excursions in the Homeland”. In 2012, Akagündüz presented “Hell-Heaven”, his first solo show of his collaboration with Galeri Mana. Akagündüz continues to work in Istanbul. Nikita Alexeev 1953’te Moskova’da doğdu. Moskova “1905” Sanat Okulunda ve ardından Moskova Baskı
Enstitüsünde okudu. 1980’e kadar beş yıl boyunca “Collective Actions” (Beraber Eylemler) grubunun üyesiydi. 80’lerin başına dek, K. Zvezdochotov’la 1984’te açtığı “For the Soul and the Flesh” (Ruh ve Beden İçin) sergisine de ev sahipliği yapan, APART galerinin sanat yönetmenliğini yaptı. Alexeev’in 90’lardan başlayarak gerçekleştirdiği sergiler arasında Moskova, L Gallery’deki “Cruciform Songs” (Haç Biçimli Şarkılar) ve “Weight & Tenderness” (Ağırlık ve Şefkat); Levallois-Perret, Fransa’daki “La BASE” Centre d`Art Contemporain’da “Palais de I`arbre Balai” sayılabilir. 2004 yılında Kulturamt der Landeshauptstadt, Dusseldorf’dan ödenek alan sanatçı Roma’daki Amerikan Akademisi’nden de Joseph Brodsky Fonu ile ödüllendirilmiş ve Moskova’daki E.K.ArtBureau’da “Final Cut” (Son Kurgu) sergisini açmıştır. Özyaşamöyküsel yazılarından derlenen “Memory Rows” (Anı Dizileri) yayınlanan Alexeev aralarında Çağdaş Sanatta Yenilik Ulusal Ödülü (2009) ve Kandinsky Ödülü’nün (2010) de bulunduğu ödüllere aday gösterilmiştir. Yakın tarihli sergileri arasında tümü Moskova’da açılan Stella Sanat Vakfı’ndaki “Much – Little – Little – Much” (Çok – Az – Az – Çok” ve GMG Gallery’deki “Impressions” (İzlenimler), Edebiyat Müzesi’ndeki “Mediterranean Question and Answers” (Akdeniz Soruları ve Yanıtları) ile Gridchinhall’daki “Paper Chapels” (Kağıttan Mabetler) sayılabilir. Nikita Alexeev was born in 1953 in Moscow. He studied in Moscow “1905” Art College and later in Moscow Institute of Print. He was a member of the “Collective Actions” group for five years until 1980 and worked as the art director of the APTART gallery in the early 80’s where he held his exhibition For the Soul and the Flesh together with K. Zvezdochotov in 1984. Alexeev’s exhibitions from the 90’s include “Cruciform Songs” and “Weight & Tenderness” in L Gallery, Moscow, and “Palais de I`arbre Balai”, “La BASE” Centre d`Art Contemporain, LevalloisPerret in France. In 2004 he became stipend of Kulturamt der Landeshauptstadt, Dusseldorf, earned the grant of Joseph Brodsky Memorial Fund from American Academy in Rome and opened the exhibition Final Cut in E.K.ArtBureau in Moscow. Later in the decade his collection of autobiographic essays called “Memory Rows” was published and
he was nominated for the prestigious awards of Innovation National Prize in Contemporary Art (2009) and Kandinsky Prize (2010). His most recent exhibitions include “Much – Little – Little – Much” in Stella Art Foundation and “Impressions” in GMG Gallery, “Mediterranean Question and Answers” Museum of Literature, “Paper Chapels” Gridchinhall, all in Moscow.
its opposite. A77 art collective founded in Antakya in 2005 basicly adopted this policy. Considering art as the reflection of poverty, art history of desert and Antakya of third world, Melih Apa continues his art practices with a77 in cities like Antakya, Mardin, Istanbul, Izmir and countries like Syria, Lebanon thinking only through the practice of contemporary art these potentials can be fullfilled.
Melih Apa Antalya (1968) doğumlu, Antakya'da yaşıyor. İzmir ve Ankara'da sanat eğitimini tamamladıktan sonra bu uzun süren eğitimin (yaklaşık 17 yıl) ardından Diyarbakır ve Antakya gibi kozmopolit şehirlerde yaşadı. Ulusalcı ya da ırkçı/dogmatik bir efsanenin arkasına saklanarak, basit bir insan olmanın tüm değerlerini kaybederek yaşamayı seçen milyonlarca insanın arasında sanat eğitimi veren bir akademisyen olarak yaşama ne katabileceği sorusuna yanıt aradı. Yoksulluk, üçüncü dünyalılık, çöl gibi yaşantılar efsanelere bağımlı yaşamak zorunda kalan insanların ödünü kopartıyordu. Oysa tüm zenginliklerin kaynağı bunlar değil miydi? Bir insanın kendi çölünü bulması, onun kendi nefes alış-verişi kadar doğal bir durumdu. Kapitalizmin bir 'zenginlik' olarak değerlendirdiği her durum, gerçekte tersini işaret ediyordu. 2005 yılında Antakya'da kurulan a77 sanat kolektifi temel olarak bu politikayı benimsedi. Sanatı yoksulluğun, sanat tarihini çölün, Antakya'yı üçüncü dünyanın bir yansıması olarak değerlendiren Melih Apa bu potansiyellerin kendisini ancak güncel sanat pratikleriyle etkin kılabileceğini düşünerek Antakya, Mardin, İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde ve Suriye, Lübnan gibi ülkelerde a77 sanat kolektifiyle birlikte çalışmalarını sürdürmektedir.
Artıkişler 2007 yılında video ve diğer görsel sanat alanlarında bağımsız çalışmalar üreten kişi ve kolektiflerin yapmış olduğu çalışmaları ortak bir platformda toplamak ve bu çalışmaları farklı alanlarda sergilemek, göstermek ve yayınlamak amacıyla kurulmuştur. Bu süre içerisinde anaakım dışında kalan ve video estetiğinde yeni tarzlar deneyen çeşitli video ve belgesel çalışmalarına destek vermiştir. 2012 yılında İstanbul'da Tütün Deposu'nda sergilenen"Ateş ve Düğün" sergisinin gerçekleştiricilerinden biri olan kolektif, halen kentsel dönüşüm ve mutenaştırma üzerine bir video sergisi projesi hazırlamaktadır.
Born in Antalya (1968), lives in Antakya. Following his long years of education –almost 17 years– in Izmir and Ankara Apa lived in cosmopolit cities such as Diyarbakir and Antakya. He searched the answer to the question of what can he add to life as an academic teaching art amongst millions of people hiding behind a nationalistic or racist/dogmatic mythos, losing all values of living as a simple human being. Life of poverty, 3rd world citizenship, desert scared people living addicted to myths to death. But weren’t these the source of all riches? Finiding ones own desert was as natural as his own breathing. Every situation, where capitalism was taken as “richness” marked
Wastedworks leftoverworks was founded in 2007, with an aim of collecting works from independent producers of video and other visual art disciplines under a common platform as well as exhibiting, presenting and broadcasting them. Since then it provided support for various videos and documentaries that fall away from the mainstream and bring new style to video aesthetic. One of the realizers of the 2012 exhibition “The Fire and the Wedding” which took place in Depo Istanbul in Istanbul, the collective continues to work on a video exhibition project on urban renewal and gentrification. Alper Şen (Artıkişler / Wastedworks) 1977’de Ankara’da doğdu. Siyaset bilimi ve radyo televizyon sinema eğitimi ardından 2000’den itibaren VideA, Barış İçin Sinema, Film Kolektifi, KozaVisual, Karahaber gibi belgesel - video kolektiflerinde yer aldı. 2007’de tamamladığı "Hakkari'den Ankara'ya Kağıtçılar" belgeseli Türkiye’de ve yurtdışında birçok festivalde ve video sergisinde gösterildi. 2009’da Almanya ve Fransa’da futbol ve göç üzerine iki belgesel hazırladı. 2010'da Antoni Muntadas'ın "On Translation: Açık Radyo" isimli video belgeselinin editörlüğünü yaptı. 2012 yılında Oktay İnce ile "Ateş ve Düğün" isimli zorunlu göç mağduru kağıt toplayıcılarının 10 yılının görsel kaydını 95
içeren video sergisini hazırladı. Halen, 2007 yılından itibaren bir grup bağımsız belgesel ve video yönetmeni ile oluşturdukları "artıkişler" isimli görsel sanatlar platformunun koordinatörlüğünü yürütmektedir. Born in 1977 in Ankara, Turkey. Following his education on political science and radio, television and film he took part in documentary and video collectives such as VideoA, Cinema for Peace, Film Collective, CocoonVisual and Bad News. His documentary “Scavengers: From Hakkari to Ankara” (2007) was shown in many video exhibitions and festivals in Turkey and abroad. Prepared two documentaries in 2009 in Germany and France on football and migration respectively. In 2010, he edited the video documentary by Antoni Muntadas, “On Translation: Açik Radyo”. In 2012, together with Oktay Ince, prepared the video exhibition “The Fire and thw Wedding” which is the visual documentation of the ten year journey of forced migrant scavengers. He is still the coordinator for leftoverworks visual arts platform, which was founded in 2007 with a group of independent documentary and video directors. Halil Yetiş (Artıkişler / Wastedworks) 1980'de Ankara'da doğdu. 2005 yılından itibaren birçok kolektif video ve sinema projesinde oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. Elfe Uluç'un "Aziz Ayşe” (2012) filminde oyunculuk yaptı. Çekmiş olduğu "Uçurtma", "Hayat bir Çemberdir" kısa filmlerinin ardından "1457 Ankara" (2012) isimli video belgeselini tamamladı. Vertov'tan Ulus Baker'e uzanan bir video estetiğinin etkisi ile kurgulamış olduğu "1457 Ankara", aynı zamanda kurgusal olana karşı anın kaydının, metropol algısının yeniden kurgulattığı gündelik hayat pratikleriyle doğal yaşam paradigmalarının çatıştığı bir şehir monografisidir. Born in 1980 in Ankara, Turkey. Participated as director and actor to many collective video and film projects since 2005. Acted in Elfe Uluç’s film “Saint Ayse” (2012). Following his shorts “Kite” and “Life is a Circle” completed his video documentary “1457 Ankara” (2012). Edited with inspiration from video aesthetics ranging from Vertov to Ulus Baker, “1453 Ankara” is a city monograph filled with clashes between the fictional and the record, daily practices reconstructed by metropolitan perceptions and natural living paradigms. 96
Fikret Atay 1976, Batman Türkiye doğumlu. Batman’da yaşıyor ve çalışıyor. Kürt kökenli olan Fikret Atay’ın vurgusu Batı ve Doğu, sivil halk ve asker, gelenek ve deneysel arasındaki daim karşıtlıktan doğan gerilim; Türkiye’nin Irak sınırındaki memleketi Batman’da deneyimlediği bir durum. Yalın, yapmacıksız tarzı, imgelerine pekala dolabaçsız bir gerçeklik verse de oyuncuların davranışları yerel kültüre yabancı olan izleyiciler için gizemli olmayı sürdürüyor. Fikret Atay’ın işleri 2010’da Viafarini Milan’da ve Kunsthallen Nikolaj Kopenhag’da, 2009’da Outlet İstanbul’da ve Lyon Bienali’nde, 2008’de New Museum New York’da, 2007’de Centro Galego de Arte Contemporanea Santiago de Compostela’da, 2006’da UCLA Hammer Müzesi Los Angeles’da ve San Francisco Modern Sanat Müzesi’nde, 2005’te Rivoli Sarayı Çağdaş Sanat Müzesi Torino’da, 2004’te Tate Modern Londra’da, 2003’te İstanbul Bienali’nde ve 2002’de Apex Art New York’ta sergilendi. Born 1976, Batman, Turkey. Lives and works in Batman, Turkey. Of Kurdish descent, Fikret Atay highlights the tensions that rise from permanent opposition between the West and the East, civilians and military, tradition and experimentation: a situation he lived in his hometown, Batman, located in Turkey on the Iraqi border. His simple, unaffected style lends an apparently straightforward authenticity to the images, yet the meanings of the performers’ actions remain mysterious to viewers unfamiliar with the local culture. Fikret Atay has exhibited at Viafarini Milan and Kunsthallen Nikolaj Copenhagen (2010), Outlet Istanbul and Lyon Biennial (2009), New Museum New York (2008), Centro Galego de Arte Contemporanea Santiago de Compostela (2007), UCLA Hammer Museum Los Angeles and Museum of Modern Art San Francisco (2006), Castello di Rivoli Museo d’Arte Contemporanea Turin (2005), Tate Modern London (2004), Istanbul Biennial Istanbul (2003), Apex Art New York (2002) among others. Bobbie 1981’de İstanbul, Beyoğlu’nda zengin ve çok kültürlü bir mirasın ürünü olarak doğdu ve orada büyüdü.İstanbul’da doğan annesi Atina doğumlu bir Rum ile Rus Devrimi yüzünden İstanbul’a göçen Rusya doğumlu
bir Norveçli’nin kızı. Babası bir Tatar ve bir Arnavut’un oğlu olarak Bulgaristan’da doğmuş. Tüm bunlar her şeyden biraz almış, kültürel olarak karışık ve karmaşık bir kimliğe ve anadilinin olmamasına neden oldu. Bugün Bobbie kendini Avrupa’lı bir bukalemun olarak görüyor. Kimlik arayışı, kendini hiçbir yere ait hissetmediği zorlu bir yolculuktu ama bu süreç kendisini görsel sanatlar yoluyla ifade etme becerisini ve yaratıcılığını da besledi. Oslo’daki Sahne Sanatları Enstitüsünde sinema ve televizyon eğitimi aldıktan sonra Kopenhag Danimarka Ulusal Film Okulunun kurgu bölümünden mezun oldu. Halen burada kurgucu ve belgeselci olarak çalışıyor. 2010 yılında İstanbul’daki azınlık sanatçıları konu alan “Kültürel Farklılığın Renkleri” adlı uzun metrajlı belgeseli Annie G. Pertan ile birlikte yönetti. Biraz utangaç ama tutkulu bir fotoğrafçı olarak yeni yeni ortalığa çıkıyor. İlk kişisel sergisi 2011’deydi. Bobbie is born (1981) and brought up in Beyoglu, Istanbul as a product of a family with a rich and multicultural heritage. Her mother, also born in Istanbul, is the daughter of a Greek (Rum) - born in Athens but raised in Istanbul; and a Norwegian - born and raised in Russia, who immigrated to Istanbul because of the Russian Revolution. Her father was born in Bulgaria, son to a Tatar and an Albanian. This resulted in a culturally mixed and confused identity, that had a little bit of everything and no native language. Today she sees herself as a European chameleon. Defining her identity was an emotionally difficult journey because she felt she didn’t belong anywhere, but it also reinforced her ability and creativity in expression through visual arts. She studied Film and TV at the Nordic Intitute for Scene and Stage in Oslo, Norway and then graduated in film editing at the National Film School of Denmark, in Copenhagen. Mehmet Ali Boran (1981) Mardin, Kızıltepe’de doğdu. Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünde okudu. İlk üretimlerini 2009 yılında ortaya koydu, fotoğraf, video ve yerleştirmeler üzerine çalıştı. Sanatçı yaşadığı coğrafyadaki kalabalıklar üzerine çalıştı. Halen Mardin, Kızltepe’de yaşıyor; militarist baskıların yarattığı travma ve bu taravma ile yaşamanın olağanlaşması üzerine işler üretti. Kalabalıkların (ki eğer iktidar bir tehditse bireyden zaten bahsedilemez)
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES olağan yaşantısı iktidarın sorunsalı haline gelirse, iktidar kendini tek belirleyici unsur olarak konumlandırır ve insan davranışlarına mudahale etme hakkı görür kendinde; onlara sunulan yaşam kalıplarına uymalarını ister. Sanatçı "Devre Arası", "Sıradan bir Gün", "Sarmaş Dolaş", "Aç Bacaklarını" adlı çalışmalarında kişilerin tam bir itaat şeklinde bu kalıpları nasıl kabul ettiğini; "Mülteci", "Refresh Memory", "Kavramsal Sohbetler", "Slienced Scream" adlı işleri ile ise kendi karşı duruşlarını, iktidarı özümsemeyen (ki burada yine kalabalık kavramını kullanacağız) kalabalıkların tutumlarını; göçmenlik, delirme, yok etme ve kuramsal alternatifleri dile getirmeye çalışmıştır. Mehmet Ali Boran (1981) was born in Mardin, Kiziltepe, educated at Sakarya University, Faculty of Fine Arts, Department of Ceramics. He has presented his first products in 2009 and worked on photography, video and installation. He has worked on crowds. He has produced works on trauma caused by militarist pressure and its being usual way of living with this trauma on the geography he lives in, Mardin, Kiziltepe where he is still living. If usual life experience of crowds (if power is a threat, it is impossible to talk about individual) becomes power’s problem, power condiders itself as the only determinant and as having the right of interfering in people’s attitude, and wants them to obey the presented life patterns. In some of his works; “Halftime”, “An Ordinary Day”, “In a Close Embrace”, “Open Your Legs” he has tried to express how these patterns accepted obediently; on the other hand, on “Refugee”, “Refresh Memory”, “Conseptual Conversations”, “Slient Scream” he has tried to express his own dissentions and attitutes of crowds’ ( again, the concept of “crowd” is going to be used here)that don’t assimilate the power; and also migration, maddening, destruction and theoretical alternatives. Braco Dimitrijevic 1948’de Saraybosna’da doğdu. İlk tek kişilik gösterisini 1958’de 10 yaşındayken gerçekleştirdi. 1968’den 1971’e Zagreb’de Güzel Sanatlar Akademisinde okudu ve lisans derecesini aldı. Londra’da St Martin Sanat Okulunda 1971-1973 yılları arasında yüksek lisans derecesini aldı. Londra Tate Galerisi,
Bern Kunsthalle, Kudüs İsrail Müzesi, Viyana MUMOK, Londra ICA, Paris Musée d’Orsay, St. Petersburg Rusya Devlet Müzesi, Saint Etien Modern Sanat Müzesi, Luxembourg Ulusal Sanat ve Tarih Müzesi, Riga Ulusal Sanat Müzesi gibi kurumlar da dahil toplam 160 kişisel sergi yaptı. Karma sergilerinden oluşan uzun listede Kassel’deki Documenta’ya üç katılımı (1972, 1976 ve 1993), Venedik Bienali’ne beş katılımı (1976, 1982, 1990, 1993, ve 2009), São Paulo Bienali (1996), Santa Fe Bienali (1995), Sidney Bienali (1978 ve 1986), Havana Bienali (1997), New York New Museum’daki “Rhetorical Image” (1990), Paris Georges Pompidou Merkezi Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi’ndeki “Magiciens de la Terre” (1989), Valencia Bienali (2001), Moskova Bienali (2009) ve Şikago Bienali (2012) sayılabilir. Aralarında New York Modern Sanatlar Müzesi, Tate Galeri, Paris Georges Pompidou Merkezi Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi, Kudüs İsrail Müzesi, Köln Ludwig Müzesi, Viyana MUMOK ve benzerlerinin sayılabileceği 70 kamusal kolleksiyonda yapıtları bulunuyor. Paris’te yaşıyor. Braco Dimitrijevic was born in Sarajevo in 1948. He had his first one-man-show in 1958 at the age of 10. From 1968 to 1971 he studied at the Academy of Fine Arts in Zagreb (MA). 1971 – 1973 - post graduate work at St Martin’s School of Art in London. Braco Dimitrijević has had 160 solo exhibitions including shows at Tate Gallery London, Kunsthalle Bern, Ludwig Museum Cologne, Van Abbemuseum Eindhoven., Kunsthalle Dusseldorf, Israel Museum Jerusalem, MUMOK Vienna, ICA London, Musée d’Orsay, Russian State Museum St. Petersburg, Musee d’Art Moderne de Saint Etienn., National Museum of Art and History Luxembourg, National Museum of Art, Riga. The long list of group exhibitions also includes three participations in Documenta in Kassel (1972, 1976 and 1993), five participations in Venice Biennale (1976, 1982, 1990, 1993, 2009), São Paulo Biennale (1996), Santa Fe Biennial (1995), Sydney Biennale (1978 and 1986), Havana Biennale (1997), Rhetorical Image at the New Museum New York (1990) , Magiciens de la Terre at Musee National d’Art Moderne (1989), Centre Georges Pompidou in Paris, Valencia
Biennale (2001), Moscow Biennale (2009), Dublin Contemporary (2011) , Conceptual Art and Photography 1964-77, Art Institute of Chicago, Chicago (2012) . His works are in 70 public collections including MoMA New York, Tate Gallery, Musee National d’Art Moderne Centre Georges Pompidou Paris, Israel Museum Jerusalem, Museum Ludwig Cologne, MUMOK Vienna, etc. He lives in Paris. Barış Eviz 1976 yılında Kurtalan, Siirt’te doğdu. 1998 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2009 yılında Batman’da 11. İstanbul Bienaline paralel etkinlik olarak gerçekleştirilen ve sanatçı Fikret Atay’ın küratörlüğünü yaptığı “24 Saat Petrol” güncel sanat sergisinin genel koordinatörlüğünü yaptı. “24 Saat Petrol” güncel sanat sergisine “The Recm” adlı videosuyla, Türkiye İnsan Hakları Vakfının 20. yıl etkinlikleri kapsamında İstanbul Tütün Deposu’nda düzenlediği “Ateşin Düştüğü Yer” sergisine “Technocrazy” adlı videosuyla ve Karşı Sanat Galerisi’nin İstanbul ve Diyarbakır’da düzenlediği “Diyarbakır Hapishanesi Ne Yana Düşer?” sergisine “The Mask” adlı videosuyla katıldı. Batman’da sürdürdüğü tarih öğretmenliği görevinin yanı sıra Batman Kültür ve Sanat Derneği’nin (b-art) yönetim kurulu başkanlığını yapmaktadır. Born in 1976 in Siirt’s Kurtalan county. Graduated from the Department of History Teaching in Dicle University, Faculty of Education in 1998. Eviz was the general coordinator of the contemporary art exhibition “Oil 24 Hours” curated by Fikret Atay as a parallel event to the 11th Istanbul Biennial in 2009. He participated in “Oil 24 Hours” exhibition with his video called “The Recm,” “Where Fire Has Struck” exhibition organized in Depo Istanbul for the 20th anniversary of Human Rights Foundation of Turkey with his video called “Technocrazy” and “Which Way is The Diyarbakir Prison, Sir?” exhibition held in Karsi Art Works with his video “The Mask.” He currently teaches history in Batman, and acts as the chairman of Batman Culture and Arts Association (b-art).
97
Jakob Gautel 1965’te Karlsruhe, Almanya’da doğdu. Ecole Nationale Supérieure des Beaux-Arts’da okumak üzere Paris’e taşındı. Paris’te yaşıyor ve çalışıyor. Galeriler ve sanat merkezlerinde olduğu kadar sanatçı inisiyatiflerinde ve kollektif mekanlarda da pek çok sergiye katıldı, Fransa’da ve başka ülkelerde uluslararası sergilerde ve sanat bienallerinde yer aldı. Kentsel eylemler yarattı, şehirlerde ve yerel bölgelerde müdahalelerde bulundu ve sanatçıyla toplum arasındaki ilişkiyi baştan değerlendiren projelerde çalıştı. Ayrıca, dekor tasarımcıları ve koreografların yanısıra çocuklarla projeler geliştirdi. Kamusal alanda sanat işleri üretti, zanaatkarlarla birlikte çalıştı ve 1995, 1997 yılları arasında altı ay Villa Medici Hors les Murs programıyla Endonezya’da, 1999, 2000 yılları arasında bir yıl Villa Medici Roma’da kaldı. 2008’de Şövalyelik ünvanına aday oldu. 2001’den bu yana önce Versailles ardından Paris-LaVillette’de lisans ve yüksek lisans düzeyinde mimarlık okullarında sanat, perspektif ve mimari dersleri veriyor. Fotoğraf, video, yerleştirme, performans, grafik ve kitap gibi farklı ortamlarla çalışıyor. İşlerinden de görülebilen başlıca kaygısı imgenin doğası üzerine süregiden bir araştırma, gerçeklik ve kurmaca, görünen şeyler dünyası ile gizlenenler, olmakla mış gibi yapmak, içerisi ve dışarısı arasındaki ince çizgilerdir. Arayışı nesneler ortaya çıkartmaktan çok anlamlar ortaya koymaya yöneliktir. Born in 1965 in Karlsruhe, Germany, he came to Paris to study at the Ecole Nationale Supérieure des Beaux-Arts. He lives and works in Paris, although not exclusively. He has participated in numerous exhibitions in galleries and art centers as well as artist-run and collective spaces, and in international exhibitions and art biennials in France and elsewhere. He has created actions within urban settings, interventions within cities and local areas, and worked on projects attempting to redefine the relationship between artist and public. He has also worked with stage directors and choreographers, and on projects with children. He produced works of art in public spaces and for commissions, collaborating with artisans, and spent, between 1995 to 1997, six months in Indonesia (with Villa Medici Hors les Murs program), and one year, from 1999 to 2000 at the Villa Medici in Rome. In 2008 he was nominated Chevalier de l’ordre des Arts et des Lettres. 98
Since 2001 he has also taught at architectural schools, first in Versailles, and now at ParisLa Villette in Paris, on undergraduate and postgraduate courses about art, scenography and architecture. He works with different media including photography, video, installation, performance, graphic arts, books etc. His principal concern, and one which is visible throughout his work, is an ongoing research about the nature of images and into the narrow line between reality and fiction, between the world of appearances and what is hidden, between being and seeming, between the exterior and the interior. His research is about producing meaning rather than producing objects. Nadi Güler 1988-2000 yılları arasında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Tiyatro Araştırma Laboratuvarında oyuncu ve Beklan Algan'ın asistanı olarak, oyuncunun yaratıcılığı merkezli deneysel projelerde çalıştı. 1990-2000 arası, kendine ait kurumsal 'alternatif bir dil' oluşturabilmiş Kumpanya Tiyatrosunda Naz Erayda ve Kerem Kurdoğlu'yla birlikte çalıştı. Otobiyografik performans olarak tanımladığı tek kişilik projelerini gerçekleştiren sanatçı, 1997 yılında kurulan Disiplinlerarası Genç Sanatçılar Derneğinin kurucularından. From 1988 to 2000, he worked as an actor at Istanbul Municipality Theater, Theater Research Laboratory and as an assistant of Beklan Algan, in experimental projects on creativity of performer. Between 1990 and 2000, he worked with Naz Erayda and Kerem Kurdoglu at Kumpanya Tiyatrosu, which had been able to form “an alternative language” to its name. Nadi Guler, performs his solo projects described as autobiographical performance, is one of the founders of Interdisciplinary Young Artists Institution, founded in 1997. İnsel İnal 1969 Avustralya doğumlu olan İnsel İnal, 1993 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümünden mezun oldu. "Fluxus" başlıklı yüksek lisans teziyle 1996'da, "Çağdaş Türkiye Sanatında Üretim Tüketim İlişkileri ve Bu İlişkilerde Aksamalar" teziyle 2002'de Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü'nden mezun oldu. Performans Günleri ile interdisipliner organizasyonlar ve paneller düzenleyen İnal, Disiplinlerarası Genç Sanatçılar Derneği’nin
(DAGS) başkanlığını yaptı. Yurtdışı ve yurtiçinde birçok karma sergiye katılan ve kişisel sergiler açan İnal'ın ayrıca birçok mimari uygulamada ve koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Eleştiri odaklı projelerini disiplinlerarası kurgularla oluşturan İnal, seramik, fotoğraf, video, pentür gibi mecralarla düzlemeler yapar, katılımcı ve paylaşımcı oluşumlarla tuttuğu kayıtları sergiler ve kamusal alanlarda performans projeleri uygular. Halen Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölüm Başkanı olan İnal, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde de lisans ve doktora düzeyinde çeşitli dersler vermektedir. Born in Australia in 1969, Insel Inal graduated from Mimar Sinan Fine Arts University Department of Ceramics. Earned his MFA with “Fluxus” in 1996 and PhD with “Production and Consumption Relations, and Its Disruptions in Turkish Contemporary Art” in 2002. Inal organized interdisciplinary events and panels with Performance Days and chaired Association of Interdisciplinary Young Artists. Inal who held in many group and solo exhibitions also have architectural features and works in collections. Inal who forms his critical projects with interdisciplinary constructions works with various media including ceramic, photography, video, painting; exhibits records he kept in participatory and sharing occasions and carries out performance projects in public space. Insel is head of Ceramic Department at Kocaeli University Fine Arts Faculty and lectures both in Mimar Sinan Fine Arts University Department of Photography, and in Istanbul Technical University Fine Arts Department. Hakan Kırdar 1963 yılında Aydın’da doğdu. İzmir’de yaşıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Uygulamalı Sanatlar Bölümü Tekstil Tasarımını bitirdi. Öğrenciliği sırasında ve sonrasında sanat ve tasarım çalışmalarını yürütmeyi sürdürdü. Her iki alanda da sergi ve yarışmalara katıldı, başarı elde etti. İzleyen yıllarda grafik tasarıma ağırlık vererek İzmir ve İstanbul’da sanat yönetmeni olarak çalıştı. Daha sonra İzmir’e dönerek Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Tasarım Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Aynı üniversiteye bağlı Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü’nde
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES yüksek lisans eğitimini tamamladı. İzmirli sanatçıların biraraya gelerek oluşturdukları K2 Sanatçı İnisiyatifi içinde yeraldı ve ulusal düzeyde ses getiren projelere imza atan K2 Çağdaş Sanat Merkezi’nin kurulmasında etkin rol aldı. Bir süredir, özellikle genç sanatçıların katılımını sağladığı, ulusal düzeyde sergilerin yapımını üstlendi. Son dönem işlerinde, tarih ve sosyoloji gibi disiplinlerden yararlanarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla hız kazanan modernleşme projesine odaklanan geleneksel modern çatışması, kimlik bunalımı ve toplumsal dönüşüm konularını işliyor. Çalışmalarında biçimsel yönden çok farklı teknik ve malzemenin sanatsal ifade aracı olarak birlikte kullandığı görülüyor. Birçok ulusal ve uluslararası sergiye katılan sanatçı, çalışmalarına İzmir ve İstanbul’da devam ediyor. Born in 1963 in Aydın. Lives in Izmir. Graduated from Dokuz Eylul University Faculty of Fine Arts Department of Applied Arts – Textile Design. During and following his education he continued his art and design practices; joined exhibitions, competitions and earned recognition. In the following years concentrated in graphic design and worked as an art director in Izmir and Istanbul. Later he returned to Izmir and started teaching in his alma mater. He completed his graduate degree in the Fine Arts Institute Department of Painting. Participated in K2 Artist Initiative brought together by artists from Izmir, and played an important role in founding K2 Contemporary Art’s Center, a house for nationally acclaimed projects. He executed national scale exhibitions which he especially incorporated young artists. More recently, making use of history and sociology, he treats the topics of the clash between traditional and modern, identity crisis and social transformation, in his works focusing on the modernity project accelerated with the founding years of the Turkish republic. His works carry many different techniques and materials together as means to artistic expression. The artist who participated in many national and international exhibitions continues his work in Izmir and Istanbul. Serhat Kiraz 1954 İstanbul’da doğmuştur ve yaşamaktadır. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde eğitim görmüş ve daha
sonra da Marmara Üniversitesi’nde Sanatta Yeterlik tezini sunmuştur. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Bileşik Sanatlar Programını kurmuş ve program yürütücülüğünü yapmıştır. Sanat Tanımı Topluluğu, Koridor, Öncü Türk Sanatından Bir Kesit, A, B, C, D sergileri, Xample gibi aktivitelerin oluşumlarına katkıda bulunmuştur. Xample ile birlikte İstanbul’da ve Darmstadt’da disiplinlerarası aktivitelerde bulunmuşlardır. Paris, İstanbul, Venedik Bienalleri ile Osaka Trienaline katılmıştır. Yurtiçinde ve yurtdışında kişisel sergiler yapmış, grup sergilerinde yer almıştır. Çeşitli malzemeler kullanarak kamusal alanlarda sanatsal düzenlemeler de yapmaktadır. Sanat olgusunu, sanat mekanı olarak ayrılmış alanların dışındaki kamusal alanlara ya da günlük yaşam alanlarına sokmaya yönelik çalışmaları bulunmaktadır. Çalışmaları gerçek ve yanılsama, algılama biçimleri, bellek metaforları bağlamında zamanla ilgilidir. Born 1954 in Istanbul, where he lives. Kiraz studied at the Painting Department in the State Fine Arts Academy, Istanbul. He completed his degree of competency in Arts at the Marmara University Fine Arts Faculty. He took part in the founding of the Integrated Arts Program in the Faculty of Arts & Design at Yildiz University, which he ran for a couple of years. He had contributions in the building of groups and activities such as Art Definition Group, Koridor, A Cross-section of Avant-garde Turkish Art, a series of exhibitions called A, B, C, D and Xample. In Xample, the group members participated in interdisciplinary activities in Istanbul and Darmstadt. Kiraz has shown his works in biennials in Paris, Istanbul and Venice, as well as the Osaka Triennale. He has had solo exhibitions and participated in group shows in different venues in Turkey and abroad. He makes art works and installations in public and private spaces using any kind of media. He creates works/installations in public and/or work spaces which are not designed as venues for displaying art, and he works on projects to bring the idea of art before the people there by ‘sneaking’ into these places with his works of art . His works are about time within the context of the ‘real and illusion’, ways of perception, and metaphors of the memory.
Komet 1941 de Çorum’da doğdu; 1960-1967 Güzel Sanatlar Akademisi. 1971 Paris’e gitti, 1998’den beri Paris ve İstanbul’da yaşıyor. 50 kişisel sergi açtı ve birçok sergiye katıldı. Uzun yıllar pentürün yanısıra eleştirel, konseptüel işler yaptı. Düşünceler üretmeye çalıştı. Komet was born in Corum, 1941. Academy of Fine Arts from 1960 to 1967. He went to Paris in 1971. He has been living in Paris and Istanbul since 1998. He has held 50 personal exhibition and participated in a great many exhibitions. Apart from peinture, he has dealt with critical, concepual works. Furthermore, he has tried to produce ideas. Kalliopi Lemos 1951’de Atina’da doğan Lemos Londra’da yaşıyor ve çalışıyor. Byam Shaw School of Art, Central Saint Martins, University of the Arts London’da eğitim aldı. Ayrıca İkebane eğitiminde yüksek derece aldı. Son on yıldır yapıtlarını uluslararası kamusal ve özel ortamlarda sergiledi. 2006-2009 arasında Geçiş, Eleusis, Yunanistan, 2006/9, GidişDönüş Yolculuk, (SantraIistanbul) Istanbul, 2007 (kalıcı yerleştirme), and Kavşaklarda, Brandenburg Gate, Berlin 2009 başlıklı kaçak göçmenler üstüne kamusal alan projeleri gerçekleştirdi. "Kalıcı Geçişler" adlı yerleştirmesi New York’da Onasis merkezinde sergilendi. 2011’de Lemos Atina, Girit ve Londra’da "Karanlıkta Yol Almak" başlıklı projesini tamamladı ve bu projelerde ünlü yönetmen Theodoros Terzopoulos ile işbirliği yaptı. 2000’lerin başından bu yana o zihinsel ve fiziksel yolculukların anlatılarını ve insanın geçişli doğasını araştıran heykel ve yerleştirmelere yoğunlaşmıştır. Born (1951) in Athens, Greece, Lemos lives and works in London, United Kingdom. She studied painting and printing at Byam Shaw School of Art, Central Saint Martins, University of the Arts London, where she pursued post-graduate studies. In addition, she studied the art of Ikebana and obtained the highest degree. Over the last decade Lemos has exhibited her work in various international public and private spaces. From 2006 to 2009 she presented a series of public art installations on illegal migration, including Crossing, Eleusis, Greece, 2006/9, Round Voyage, (santraIistanbul) Istanbul, 2007 (permanent
99
installation), and At Crossroads, Brandenburg Gate, Berlin 2009. Her installation Perpetual Transitions is displayed permanently at the Onassis Culture Center in New York. In 2011 Lemos completed the project Navigating in the Dark in Athens, Crete and London and she collaborated with acclaimed director Theodoros Terzopoulos. Since the early 2000s, her work has focused on the creation of sculpture and sitespecific installations that explore narratives of spiritual and physical journeys and the transitory nature of the human being. Michelangelo Pistoletto’s Love Difference & Artway Of Thinking "Farklılığı Sev", Michelangelo Pistoletto’yla birlikte uluslararası kurumlar, kültür merkezleri, araştırmacılar, küratörler ve sanatçılar tarafından Haziran 2002’de kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir dernektir. Cittadellarte-Fondazione Pistoletto’nun etkinliklerinin ve vizyonunun bir uzantısı olmayı amaçlar. "Farklılığı Sev", Akdeniz Havzası’nda farklı kültürlerden, politik ve dini ardalanlardan gelen insanlar arasında diyaloğu canlandırmayı hedefleyen yaratıcı projeler geliştirmeyi; sanat ve yaratıcılık aracılığıyla birbirleriyle yüzleşerek sosyal sorunları çözmeyi dileyen bireyler arasında güçlü bir ağ kurmayı amaçlar. Emanuela Baldi ve Filippo Fabbrica 2004’ten bu yana Farklılığı Sev’in çalışmalarını örgütlüyor: paylaşılan kolektif süreçler, sanatçılarla ortaklaşa “birlikte yapma” eylemleri, kamu ve özel sektör için grup dinamikleri üzerine ağ geliştirme ve uzmanlık paylaşımı, kültürler arası diyalog yaratan sanat projeleri, yeme içme organizasyonları, kongreler, toplantılar, seminerler, konserler, performanslar, sergiler. Farklılığı Sev’in girişimleri yenilikçi, saydam, sürdürülebilir ve katılımcıdır. Dernek İtalya’nın pek çok kentinde sürekli etkinlik gösterir. Belçika, Hırvatistan, Mısır, Fransa, Yunanistan, İsrail, Lübnan, Malta, Fas, Filistin, Slovenya, İspanya, Tunus ve Türkiye’deki çalışmalarıyla Avrupa ve Akdeniz bölgelerinde proje deneyimi kazanmıştır. Bu bölgenin ötesinde Kolombiya, Güney Kore ve Güney Amerika’da da çalışmalar düzenleyen Dernek sorumlu toplumsal değişim sağlayan uluslararası bir ağın yayılması için geliştirdikleri yeni modeli oluştururken gösterdikleri sanat ve yaratıcılık aracılığıyla, kültürel uyumu yayan yaratıcı ve disiplinler arası yaklaşımıyla 2005-2006 yılı 100
Evens Kültürler Arası Eğitim Ödülü’ne layık görülmüştür. Love Difference is a not for profit association established in June 2002 founded by the artist Michelangelo Pistoletto together with international institutions, cultural centres, researchers, curators and artists, and was intended as an extension of the activities and vision of Cittadellarte-Fondazione Pistoletto. Love Difference’s aim is to develop creative projects in order to stimulate dialogue between people of the Mediterranean Basin belonging to different cultural, political or religious backgrounds, and to build a strong network among individuals who wish to confront each others and solve social issues through art and creativity. Since 2004 Emanuela Baldi and Filippo Fabbrica coordinate Love Difference works on: workshops on shared collective processes; “making together” actions in collaboration with artists; networking and expertise on group dynamics for public and private sectors; artistic projects for dialogue among cultures; food events; conventions, meetings, seminars, concerts, performances, exhibitions. The Love Difference initiatives are innovative, transparent, sustainable and participatory. The association constantly works in several Italian cities; it has experience in European and Mediterranean projects, having operated in Belgium, Croatia, Egypt, France, Greece, Israel, Lebanon, Malta, Morocco, Palestinian territories, Slovenia, Spain, Tunisia, Turkey. And then beyond Europe and Mediterranean area it operated in Colombia, South Korea, United States of America. Love Difference won an Evens Prize for Intercultural Education 2005-06 for its creative, interdisciplinary approach towards bringing about responsible transformation in society by setting up an international network for spreading a new model for cultural integration through art and creativity. 2011 yılında Love Difference & artway of thinking (Farklılığı Sev & sanat gibi düşünme) bilinçli ve örgütlü bir deneyim ve kollektif sanat yapıtı olan “Dönüşüm”ü geliştirdi. Daha once üretilen dört çalışma “Kaostan düzene sürekli geçişler” “İçimize bakarak değişmeye başlayalım” “Değişimi sürdürmek için paylaş ve yardımlaş” “Değişim ancak değiştirdiklerinizi yeniden değiştirmeniz gerektiğinde içselleşir” Katılımcılar Linda Tonti, Mauro Perna, Emanuela
Baldi, Federica Thiene, Piera Ustori, Piera Falorni, Camilla Ferrario, Conti Valerio, Incerpi Bianca, Incerpi Marina, Mazreku Ramadan, Nurije Tabaku, Barakissa Coulibaly, Rosa Trabucco, Tecla Magi, Elora Mazzola, Alba Pertini, Giuliana Galli, Stefania Mantovani, Giacomo Ferrario, Rosanna Codolo, Vanna Mantovani, Chiara Marini, Giuseppe Fiore, Simona Allegranti, Chiara Fersini, Sandra Mariotti, Filippo Fabbrica, Snark, Asia Ghisti, Letizia Porcù, Tatiana Zazzeri, Paola Cioncolini, Artur Sinani, Simone Butti, Susanna Stagnati, Sonja Linke, Pacini Lara, Manuela Mancioppi, Tabaku Adelajda, Malaspina Lorenzo, Sara Gambassi, Samuele Tomberli, Silvia Gori, Lorenzo Malaspina, Sebastiano Matteucci, Tommaso Bellandi, Gianmarco Frateschi, Martina Lavilla, Irene Mori, Giacomo Scaramuzza, Sveva Stiavelli for Fabbrica della Conoscenza, Montevarchi (Arezzo) Moataz Nasr 1961 yılında halen yaşadığı İskenderiye, Mısır’da doğdu. Ekonomi eğitiminin ardından yön değiştirmeye karar verdi ve Eski Kahire’de bir stüdyo açtı. Kendi kendini eğiten sanatçı, 2001 yılında 8. Uluslararası Kahire Bienalinde büyük ödülü kazanarak uluslararası üne kavuşmadan önce pek çok yerel ödüle de layık görüldü. O günden bu yana işleri aralarında Venedik, Seul ve Sao Paulo Bienallerinin de bulunduğu pek çok büyük uluslararası buluşmada ve saygın sanat ortamlarında yer aldı. Bugün Arap çağdaş sanatının büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. İslam dünyasında süregitmekte olan karmaşık kültürel süreci gösteren işleri, hususiyetleri ve yerel sınırları aşarak Afrika’nın endişelerini ve çektiği eziyeti dile getirir. Belirli bir jeopolitik ve kültürel bağlama aidiyet hissi ve anayurduyla arasındaki bağı koruma ihtiyacı sanatçının hayatının ve işlerinin odak noktasını oluşturur. Yaşam ve hayat onun için ayrılamazdır. Çocukluk anıları, çaresizlikleri ve içinde evrildiği toplum resimlerini, heykellerini ve yerleştirmelerini besler. İşleri gelenekleri, insanları, renkleriyle, egzotizme düşmeden, yabancılaşmadan Mısır’la ilgilidir. Aksine, herkesin endişelerini taşır gibi görünürler. Aslında Mısır yalnızca bir arka plan, kırılganlıkları, aldırışsızlıkları, güçsüzlükleri ve yalnızlıkları evrensel, tüm insanlığa ait zaafları olan insanların yaşadığı bir bölgedir yalnızca.
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES Born (1961) in Alexandria, Egypt, where he lives. After studying economics, he decided to change direction and take a studio in Old Cairo. This self-taught artist gained local recognition marked by many prizes before breaking into the international art scene in 2001, notably winning the Grand Prix at the 8th International Cairo Biennial. Since then, he has participated in large international gatherings like the Venice, Seoul and Sao Paulo Biennials and exhibited in prestigious contemporary art venues. Today he is considered one of the great representatives of pan-Arab contemporary art. Showing complex cultural processes currently underway in the Islamic world, his work surpasses idiosyncrasies and geographical limits and voices the worries and torments of the African content. The feeling of belonging to a specific geopolitical and cultural context and the need to maintain a link with his homeland are key elements of the artist’s life and work. Art and life are inseparable for him. His childhood memories, frustrations and the society in which he is evolving seemto fuel his paintings, sculptures, videos and installations. His work concerns Egypt with its traditions, people, colors, without ever slipping into the exoticism or creating distance. It appears, on the contrary, close to everyone’s preoccupations. In fact, Egypt is just a background, a territory inhabited by human beings whose fragility is universal, as are indifference, powerlessness and solitude, weakness inherent in human nature. Mustafa Okan Ankara doğumlu sanatçı lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde tamamladı. Yüksek lisans ve sanatta yeterlilik derecelerini Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden aldı. Çukurova Üniversitesinden 1996'da Yardımcı Doçent, 2008'de Doçent ünvanlarını aldı. 2002'de, Ankara'da açtığı ilk kişisel sergisi "Uzak Ülke Resimleri"ni ertesi yıl Adana'da açtığı "Büyükler İçin Yirmi Küçük Öykü" başlıklı ikinci kişisel sergisi izledi. "Kara Uykular Krallığı" adlı son kişisel sergisini 2009'da İstanbul Milli Reasürans Sanat Galerisinde açtı. 1994, 2009 yılları arasında pek çok karma sergide de işleri sergilenen Mustafa Okan'ın dergi ve gazetelerde yayınlanmış yazıları ve bilimsel toplantılarda sunduğu bildirileri de vardır.
Ankara born artist completed his undergradutae éducation in Gazi University, Faculty of Education, Department of Painting. Took his master and doctorate degrees from Hacettepe University, Faculty of Fine Arts. Becam Assistant Professor in 1996 and Associate Proffesor in 2008 at Cukurova University. His first solo exhibition, "Paintings of a Far Away Land" was held in Ankara in 2002, followed by his second exhibition in Adana, "Twenty Little Stories for Grown Ups". His latest solo exhibition "Kingdom of Dark Dreams" was held in Istanbul’s National Reassurance Art Gallery in 2009. Mustafa Okan participated in many group exhibitions between the years 1994-2009 as well as producing magazine and newspaper articles and presentations in scientifc meetings. Ali İbrahim Öcal 1982’de Aschaffenburg, Almanya’da doğdu. 2003’te Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde tamamladığı resim eğitiminin ardından, 2004-2008 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsünde yüksek lisans eğitimi aldı. Giriştiği farklı deneylerle genç kuşak sanatçılar arasında dikkati çeken Ali İbrahim Öcal, her şeyden önce “eş zamanlı üretim modeli” olarak tanımlanabilecek olan bir yaklaşımla, aynı süreçlerde farklı teknikleri (resim, video, heykel, yerleştirme vb.) kullanarak çeşitli kavramlar üzerinde çalışıyor. Bu kavramları gündeme getirirken, onları sıradan bir arayış çizgisinin ötesine taşıyan en önemli özelliklerden biri de sanatçının ısrarla belli “imgeler” üzerinde durarak, “leitmotive” olarak değerlendirilebilecek olan konuları yorumlamasıdır. Kişisel sergileri ve katıldığı bir çok ulusal ve uluslararası sergide merkeze aldığı kavramı/ olguyu varolan bağlamından çıkartıp, farklı kavramlar içerisine yerleştirme denemeleri ile ön plana çıkan sanatçı İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Born in 1982 in Aschaffenburg, Germany. Following his undergraduate degree in 2003 in Suleyman Demirel University, Faculty of Fine Arts he completed his graduate degree in 2008 in Marmara University, Institute of Fine Arts. Distinguished among young artists with his extraordinary experiments, Ali Ibrahim Ocal, studies different notions with what can be
described as “simultaneous production model” using multiple techniques such as painting, video, sculpture, installation etc. simultaneously in the same processes. One of the significant qualities that carry these notions from being simply a line of investigation is his insistence on certain “images” and interpretation on subjects, which could be considered as “leitmotive”. In his solo exhibitions and many national and international exhibitions he participated, Ocal came into prominence with his attempts at stripping his central concept/phenomenon from its substantial context and replacing it in different concepts. The artist lives and works in Istanbul. Ferhat Özgür 1989 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünü bitirdi. Yüksek Lisans ve sanatta yeterlik çalışmalarını Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde tamamladıktan sonra bu kurumda yirmi yıl kadar öğretim elemanı olarak çalıştı. Sanatçı halen İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İletişim Tasarımı-Multimedya Bölümünde öğretim üyesidir. 6. Berlin Bienali, 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 3. Örebro Açık Sanat Bienali, 1. Tiran Bienali, 1. Mardin Bienali ile 1. ve 3. Sinopale etkinliklerine katılan Özgür’ün yapıtları bugüne kadar aralarında, Paris Georges Pompidou Merkezi, Berlin Dünya Kültürleri Evi , Salzburg Modern Sanat Müzesi, Viyana MUMOK, Turin Sandretto Re Rebaudengo Çağdaş Sanat Vakfı, Pittsburgh Döşek Fabrikası Sanat Müzesi, İsviçre Winterthur Sanat Merkezi, Casino Luxembourg Çağdaş Sanat Salonu Forum d’art Comtemporaine-Luxembourg, Aachen Ludwig Salonu, Bern Zone Contemporaine’in de bulunduğu pek çok mekanda gerçekleştirilen uluslararası sergilerde yer aldı. Sanatçı 2006 yılında Türkiye ve Almanya arasında gerçekleştirilen “Transfer” başlıklı sanatçı değişim programına katıldı ve 2008 yılında bir yıllığına Birleşik Krallık’ta sanatsal çalışmalarını gerçekleştirmek için bulundu. 2012 yılında Paris'te “Cité des Arts” konuk sanatçı programına seçilen Ferhat Özgür bugüne kadar ulusal ve uluslararası pek çok sergide organizatör ve küratör olarak görev aldı. Sanat üzerine inceleme ve araştırma yazıları Türkiye'deki çeşitli yayınlarda yayımlandı. Video, fotoğraf, enstalasyon, resim, katılımcı
101
sanat gibi farklı pratiklerde çalışan sanatçı yapıtlarında göç, kentsel dönüşüm, gündelik hayat, militarizm ve ayrımcılık gibi toplumsal, kültürel ve siyasal olgulara eğilmektedir. Ferhat Ozgur graduated from Gazi University Faculty of Education Department of Art Teaching in 1989. Completed his MA and PhD degrees in Hacettepe University Faculty of Fine Arts where he thought for the following twenty years. He continues to teaching in Istanbul Kultur University Faculty of Art and Design Department of Communication Design (Multimedia). Ozgur participated in 6th Berlinale, 10th International Istanbul Biennial, 3rd Örebro Open Art Biennial, 1st Tiran Biennial, 1st Mardin Biennial and 1st & 3rd Sinopale. His works were exhibited in international exhibitions in various venues including Centre Georges Pompidou Paris, Haus der Kulturen der Welt Berlin, Museum der Moderne Salzburg, MUMOK Vienna, Fondazione Sandretto Re Rebaudengo Turin, Mattress Factory Art Museum Pittsburgh, Kunsthaus Winterthur Switzerland, Casino Luxembourg Forum d’art Comtemporaine Luxembourg, Ludwig Forum Aachen, and Zone Contemporaine Bern. Ozgur participated in an artist exchange program between Turkey and Germany called “Transfer” in 2006. In 2008, he spent the year in the United Kingdom to work his artistic projects. Ferhat Ozgur who was selected as a visiting artist to the program “Cite des Arts” in Paris in 2012, curated and organized many national and international exhibitions. Many of his reviews and articles on art were published in national publications in Turkey. Practicing in disciplines of video, photography, installation, painting, participatory art Ozgur deals with cultural and political cases of migration, urban transformation, daily life, militarism and discrimination. Neriman Polat 1968 yılında İstanbul’da doğdu. Halen İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Lisans eğitimini Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde tamamladı. 1996 yılından beri yurtiçi ve yurtdışı güncel sanat sergilerine katılmaktadır. 1999’da “Tutku ve Dalga” 6. Uluslararası İstanbul Bienaline, 2003’de “Düşler ve Çatışmalar”, 50. Venedik Bienaline Türkiye pavyonundan katıldı. 2007’de Apartman Projesinde “Foto - Mezar”, 2008’de Pi Artworks’de “Babaevi Apt.”, 2010 'da C.A.M Galeri'de “Mütevazı Manzara” adlı kişisel 102
sergilerini gerçekleştirdi. 2000-2009 yılları arasında Hafriyat grubunda olan sanatçı, grupla birlikte birçok sergide yer aldı. 2007’de grubun açtığı “Hafriyat Karaköy” adlı alternatif sergi mekanı bir çok sergiye ev sahipliği yapmıştır. Neriman Polat’ın yapıtları Bulgaristan, Gürcistan, Almanya, Hollanda, İngiltere, Yunanistan, Slovenya, İtalya, Brezilya, Belçika, İspanya gibi birçok ülkede sergilenmiştir. Son yıllarda katıldığı sergiler arasında, "Tekinsiz Oyunlar“Tahtakale Hamamı PG Art Gallery; "Ateşin Düştüğü Yer” Depo; “Uyku ve Gölge” Siemens Sanat; “Kolektif Mahrem” C.A.M Galeri; “Cennet Değil Toprak Ayağımın Altında” Akademie Der Künste Berlin; “Pis Hikaye” Bm Suma; “Haksız Tahrik” Hafriyat Karaköy; 10. İstanbul Bienali özel projeler bölümünde, Apartman Projesi ile “2+1”, Santral İstanbul; Hafriyat Grubu ile “Dünyayı Yesen Doymazsın”, Hafriyat Karaköy; 9. İstanbul Bienali’nde Hafriyat Grubu ile “İmalat Hatası”; “On the Outside” ACC Galeri, Weimar; Artisterium, International Forum Of Contemporary Art, Gürcistan; “Save as”,Trienale Bovista; “Şehir Hatları”, Kunst Museum Erlangen sayılabilir. Türkiye’deki ve yurtdışındaki gazete, dergi, kitap ve kataloglarda Neriman Polat hakkında pek çok yazı yayınlanmıştır. Neriman Polat was born in Istanbul in 1968 and she currently lives and works in Istanbul. She completed her undergraduate degree at Mimar Sinan University Fine Arts Faculty Painting Department. She has been participating national and international contemporary art exhibitions since 1996. She exhibited her work in the 6th International Istanbul Biennial “Passion and the Wave” in 1999, and represented Turkey in the 50th Venice Biennial “Dreams and Conflicts”. She had her solo shows; “Photo-Grave” in 2007 in Apartment Project and “Father’s Home Apartment” in 2008 in Pi Artworks and “Modest View” Solo Exhibition in 2010 in C.A.M Gallery. Neriman Polat was in numerous exhibitions with the collective Hafriyat which she was a member of between year 2000 and 2009. She is one of the artists administrating the alternative exhibition space “Hafriyat Karakoy” established in 2007. She exhibited her work in various countries such as Bulgaria, Georgia, Germany, Holland, England, Greece, Slovenia, Italy, Brazil, Belgium, Spain. Some of the recent exhibitions she participated in are as follows; “Uncanny Plays” Tahtakale Hamami PG Art Gallery; “Where Fire Has Struck”, Depo
; “Sleep and Shadow”, Siemens Sanat,; Collective Privacy”, C.A.M Gallery; Under My Feet I Want to World, Not Heaven” Akademie Der Künste, Berlin, Germany; “Dirty Story” BM Suma, ;“Unfair Provacation” Hafriyat Karakoy; within the special projects part in the 10th Istanbul Biennial, 2+1 with Apartment Project, Santral Istanbul; “Your Eyes Bigger than Your Stomach”, with Hafriyat Group in Hafriyat Karakoy; “Production Fault” with Hafriyat Group in 9th Istanbul Biennial; “On the Outside” ACC Galeri, Weimar; Artisterium, Internatıonal Forum of Contemporary Art, Georgia; “Save as”, Trienale Bovista; “Stadtverbindungen”, Kunst Museum Erlangen. Reviews and articles have been published in prestigious art magazins, newspapers, books and catalogs both national and international. Ulrike Rosenbach 1943’te Bad Salzdetfurth, Almanya’da doğdu. 1964’ten 1972’ye Dusseldorf Sanat Akademisi’nde heykel okudu. 1970’te Prof. Joseph Beuys’un yüksek lisans öğrencisi oldu. 1971’de ilk video işini, 1972’de ilk performans işini üretti. O günden bu yana görsel ve ses kullanan medya işleri, fotoğraf ve performans ile medya yerleştirmeleri profesyonel araçları oldu. 1970’lerin ortalarında, geleneksel kadın rollerini irdelediği sanat yapıtları oldukça ilgi çekiciydi. İşlerindeki bu bağlam daha sonra feminist bakış açısıyla bir kadın kimliği oluşturmasına yardımcı oldu. 1975’te Köln’de “feminist yaratıcılık okulu” adlı bir atölye kurarak kendisini feminist sanatçı olarak adlandırdı. Ardından pekçok uluslararası sanat kurumunda bir dizi muhteşem performans sergiledi. Ulrike Rosenbach, Almanya’dan kuşağının en tanınmış medya sanatçısı oldu. Yerleştirme ve performansları Kassel, Almanya’daki Dokumenta 6’da (1977) ve Dokumenta 8’de (1987) sergilendi. Çaışmaları için pek çok sanat ödülüne layık görüldü. 1985’ten sonra Rosenbach’ın yapıtları medyayerleştirme, medya-heykel, çizim ve karışık teknik ile fotoğrafa odaklandı. 1989-2007 yılları arasında Almanya’da Hochschule der Bildenden Künste Saar’da “sanatta yeni medya” alanında öğretim üyeliği yaptı. Öğrencileriyle birlikte ve onlara ait sanat projeleri için küratörlük yaptı. Yakın zamanda öğrencileriyle birlikte kadın-medya-sanatçıları için bir net-arşivi oluşturdu: www.bild-rausch. com.
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES Bugün Köln, Almanya’da bağımsız sanatçı olarak çalışıyor ve yaşıyor. Born in 1943 Bad Salzdetfurth, Germany. From 1964 to 1972 Rosenbach studied sculpture at the Kunstakademie Dusseldorf; 1970; she became a master student of Prof. Joseph Beuys. In 1971 Rosenbach produced her first videoworks and first performance-works in 1972. Since than, media works with video/audio, photography and performance as well as media- installations were her professional tools. In the mid-seventies of the last century, her artwork was highly interesting as dealing with topics like traditional role models of women. This context in her work then helped to formulate an identity of women from a feminist perspective. In 1975 she founded a workshop “school for feminist creativity” in Köln and called herself a feminist artist. She then performed a series of spectacular media performances at various international artinstitutes. Ulrike Rosenbach became a most renowned international known media-artist of her generation from Germany. In 1977 her installation- and performance - work was exhibited at Documenta 6 in Kassel, Germany and 1987 at Documenta 8. For her work Rosenbach was rewarded with various art-awards. After 1985 Rosenbach`s artwork concentrated on media-installation, media-sculpture, drawing and mixed media/photography. From 1989 – 2007 she held a professorship “for new medias in the arts” at Hochschule der Bildenden Künste Saar in Germany. In that frame, she also was curator of a series of art- projects for and with her students. She recently initiated a net-archive for women-media-artists with her students: www.bild-rausch.com Today she lives and works as a freelance artist in the area of Köln/Colon in Germany. www.ulrike-rosenbach.com Çağrı Saray Çağrı Saray 1979 yılında doğdu. Sanatçı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Doktorasını aynı üniversitede yapan Saray, aynı üniversitenin Temel Sanat Eğitimi Bölümü’nde öğretim görevlisidir. “4/12: Bir Evin Topografyası” (2010), “Bekleme Odası” (2009), “Kırmızı Oda ve Kırmızı Oda: Sekanslar” (2007) gibi 10 kişisel sergi açan Saray, “Müze
İçinde Bir Müze” (2012), “Boğucu Kültür (Jean Dubuffet’ye Göndermeyle)” (2011), “ReDejenerasyon” (2011), “Ateşin Düştüğü Yer” (2011), “Açık Stüdyolar” (2010), “Aramızdaki Mekan” (2010) gibi birçok karma sergi ve etkinlikte yer aldı. Saray ayrıca “Videoist/ Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam” (2010), “Unplugged” (2010) gibi etkinliklerin organizasyon ekibinde yer aldı. İstanbul’da yaşamakta ve çalışmaktadır. Çağrı Saray, is born in 1979, in Istanbul. He was graduated from Marmara University Faculty of Fine Arts Department of Painting. He was a Lecturer (Ph.D) in the Department of Basic Design at Marmara University Faculty of Fine Arts. He had 10 solo exhibitions such as “4/12: Topographia of a Home” (2010), “Waiting Room” (2009), “Red Room and Red Room: Sequences” (2007). He also participated in numerous group exhibitions such as “Museum inside a Museum” (2012), “Asphyxiating Culture (Reference to Jean Dubuffet)” (2011), “ReDegeneration” (2011), “Where Fire Has Struck” (2011), “Open Studios” (2010), “A Space Between” (2010). Saray also organized some events like “Videoist/Two Shadows of the Public: Screen and Space” (2010), “Unplugged” (2010). He lives and works in Istanbul. Marwan Sahmarani 1970 yılında Lübnan’da doğdu, halen Beyrut’ta yaşıyor ve çalışıyor. 1989’da l’Ecole Superieur d’Art Graphique’de okumak üzere Paris’e yerleşti. Beyrut, Londra, Montreal, Dubai ve Zürih’te kişisel sergiler açtı, Washington, Meksika ve İtalya’da karma sergilerde yer aldı. Mathaf, Doma’daki "Told/Untold/Retold" (Söylendi/Geri alındı/Yeniden söylendi, 2010) ve New York’taki Sanat ve Tasarım Müzesi’ndeki "The Feast of the Damned" (Lanetlenmişin Şöleni, 2010) gibi karma sergilere katıldı. 2010 yılında Abraaj Capital Sanat Ödülü’ne layık görüldü. Mathaf, Doha ve Abraaj Capital, Dubai’nun devamlı kolleksiyonunda işleri bulunmaktadır. Marwan Sahmarani was born in Lebanon in 1970, and currently lives and works in Beirut. He left Lebanon in 1989 and moved to Paris to study at l’Ecole Superieur d’Art Graphique. He has had solo exhibition in Beirut, London, Montreal, Dubai and Zurich and group exhibitions in Washington, Mexico and Italy. He has participated in a variety
of group exhibitions including “Told/ Untold / Retold” at Mathaf, Doha (2010), and ‘ The Feast of the Damned’ at the Museum of Art and Design, New york (2010). In 2010 Sahmarani was the recipient of the Abraaj Capital Art Prize. His works form part of the permanent collection of Mathaf, Doha and Abraaj Capital, Dubai. Ani Setyan İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi, Seramik Bölümünden mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisansını tamamladı. İlk sergilerinde seramik malzeme ile çağdaş yaklaşımlar denerken sonraları video, fotoğraf gibi farklı malzemeler ile enstalasyonlar üretti. İlk enstalasyonunu, 1996’da Antrepo’da Plastik Sanatlar Derneğinin düzenlediği "Öteki" başlıklı sergide gerçekleştirdi. Sonrasında sırasıyla Ermenistan- Gümrü Bienali (2000), İngiltere Bristol’da “Table Performance Banquet” sergisi (2001), Sofya, Bulgaristan “She Show” sergisi (2002), Aksanat “22. Günümüz Sanatçıları Sergisi” (2003), Diyarbakır Sanat Merkezi “Dilin gücü- Minör oluş” sergisi (2004), Karşı Sanat, İstanbul “Sfenks seni yiyip yutacak” sergisi (2004), İstanbul Fransız Kültür Merkezi “Nuit Blanche” sergisi (2008), Siemens Sanat, İstanbul “Adada bir yaz” sergisi (2010) ve yine aynı yıl İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri, Sanat Limanı, Sophie Calle Projesi’nde yer aldı. Çalışmalarını yakın çevresinden kareler kullanarak ve onlara ikincil anlamlar yükleyerek gerçekleştirdi. Yola çıkış noktası her ne kadar kendi özeli ise de yapıtlarına farklı anlamlar yükleyerek izleyiciye yeni bir kapı araladı... İstanbul’da yaşıyor ve üretmeye devam ediyor... Born in Istanbul, graduatid from Mimar Sinan University Department of Ceramics where she held her graduate degree. In her early exhibitions she experimented in ceramic material yet she moved on to producing installations with video and photography. She did her first installation in 1996 at the UPSD exhibition titled “The Other.” Her later exhibitions include, Gyumri Biennial, Armenia (2000), “Table Performance Banquet” exhibition in Bristol, England (2001), “She Show” exhibition Sofia, Bulgaria (2002), “Aksnat 22nd Contemporary Artists” exhibition Istanbul, Turkey (2003), “Power of Speech-Minor Exhistence” Diyarbakir Art Centre (2004), “Sphinx will eat you up” 103
exhibition Karsi Sanat, Istanbul (2004), “Nuit Blance” exhibition Institute Français, Istanbul (2008), “A Summer in the Island” Siemens Art Cenre, Istanbul (2010), Istanbul 2010 European Capital of Culture events Sophie Call Project at Sanat Limani (2010). His works include frames from her close circle and assigning secondary meanings to them. Although her works from her own private life she opened new doors to her viewers through multiple meanings. Lives in Istanbul and contitues to produce… Julian Stallabrass Yazar, küratör, fotoğrafçı ve eğitimcidir. Otuz yıldır ciddi bir çalışmayla fotoğraf çekmektedir ve işleri uluslararası çapta yayınlanmış ve sergilenmiştir. Fotoğrafın Anatomisi adlı uzun menzilli projesi, metinlerle fotoğrafları dokuyarak sübjektif bir açıdan fotoğraf, tüketim, bellek, gezinti ve melankoliyi irdeler. Stallabrass the Courtauld Institute of Art’da profesördür ve Art Incorporated, Oxford University Press 2004 (Türkçe çevirisi Sanat AŞ adıyla yayınlanmıştır),Internet Art: The Online Clash Between Culture and Commerce, Tate Publishing, London 2003; Paris Pictured, Royal Academy of Arts, London 2002; High Art Lite: British Art in the 1990s, Verso, London 1999 and Gargantua: Manufactured Mass Culture, Verso, London 1996 adlı kitapların yazarıdır; Ground Control: Technology and Utopia, Black Dog Publishing, London 1997, Occupational Hazard: Critical Writing on Recent British Art, Black Dog Publishing, London 1998 ve Locus Solus: Technology, Identity and Site in Contemporary Art, Black Dog Publishing, London 1999 kitaplarının eş-editörüdür. Tate, Art Monthly, the New Statesman ve Bazaar Art gibi yayınlara düzenli olarak sanat eleştirisi yazmıştır. 2008 Brighton Fotoğraf Bienali, "Memory of Fire: Images of War and the War of Images" sergisinin küratörlüğünü yapmıştır ve şimdilerde fotoğraf ve savaş üstüne bir kitap hazırlamaktadır. Julian Stallabrass is a writer, curator, photographer and lecturer. He has been taking photographs seriously for thirty years, and has had his work published and exhibited internationally. His long-term photographic project, The Anatomy of Photography, weaves text and photographs together to examine, from a subjective frame, the instersections of photography, consumption, memory, wandering and melancholia. Stallabrass 104
is Professor in art history at the Courtauld Institute of Art, and is the author ofArt Incorporated, Oxford University Press 2004 (which has a Turkish edition),Internet Art: The Online Clash Between Culture and Commerce, Tate Publishing, London 2003;Paris Pictured, Royal Academy of Arts, London 2002;High Art Lite: British Art in the 1990s, Verso, London 1999 and Gargantua: Manufactured Mass Culture, Verso, London 1996; he is also the co-editor ofGround Control: Technology and Utopia, Black Dog Publishing, London 1997, Occupational Hazard: Critical Writing on Recent British Art, Black Dog Publishing, London 1998, andLocus Solus: Technology, Identity and Site in Contemporary Art, Black Dog Publishing, London 1999. He has written art criticism regularly for publications includingTate, Art Monthly,the New Statesman and Bazaar Art. He curated the 2008 Brighton Photo Biennial, ‘Memory of Fire: Images of War and the War of Images’, and is currently working on a book about photography and war. Ayhan Taşkıran 1968 yılında Çanakkale’nin Çan ilçesinde dünyaya gelen Ayhan Taşkıran, çocukluk döneminden itibaren kendini resimleri ile ifade etmeye başlamıştır. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünde almış olduğu seramik eğitimi süresince resim yapmaktan vazgeçmemiştir. Sanat çalışmalarını uzun yıllar Eskişehir’de sürdürmüş, 1998 yılında 59. Devlet Resim Heykel Yarışmasında başarı ödülünü almıştır. 2000 yılında atölyesini Çan’a taşımıştır. Çan’da farklı teknik ve disiplinlerde çalışmalarına devam etmiş, yurt içinde birçok kişisel sergi açmış ve karma sergilere katılmıştır. Özel koleksiyonlarda eserleri olan sanatçı, geçmiş ve gelecek zaman aralığındaki gidip gelmelerden, insanlığın geçmiş ortak bilincinden, mitolojiden, çocukluk ve gençlik travmalarından, mevsimler ve doğa olaylarından beslenerek kimi zaman sancılı, kimi zaman büyük coşku ile eserlerini üretmektedir. Bunun yanında, yalnızlığı olmazsa olmazlarındandır. Gerek resimlerinde, gerek seramiklerinde figüratif bir anlayış benimsemiştir. Ayhan Taskiran who was born in Çanakkale’s Çan county in 1968, expressed himself with painting since his childhood. He did not give up painting during his ceramics education in Anadolu University’s Faculty of Fine Arts. He lived and worked in Eskisehir for long years and received a
merit in the 59th National Painting and Sculpture Competition in 1998. Taskiran moved his studio to Çan in 2000. He continued to work with different techniques and disciplines in Çan, and held many solo exhibitions as well as participating in group exhibitions. Taskiran, who has works in private collections, derives from oscillations in the time gap between the past and the future, the past collective conscience of the humanity, mythology, childhood and youth traumas, seasons and other natural phenomena to produce his work, sometimes in pain and sometimes with great pleasure. Furthermore, his solitude is essential. He is figurative in both his paintings and ceramics. Sevil Tunaboylu 1982 yılında İstanbul'da doğdu. Halen İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyor. Lise eğitimini İstanbul Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesinde, lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümünde tamamladı. Halen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümünde yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. 2003 yılından beri çeşitli grup sergilerinde yer almaktadır. 2009 yılında Erkin Gören'le Mtaär açık sanat alanını kurdu. İstanbul’un sanat üretiminin ve etkinliklerinin merkezi konumundaki Beyoğlu/ Karaköy eksenine alternatif olarak Kadıköy / Moda’da konumlanan Mtaär, kendi bünyesinde tasarladığı sergilerin yanı sıra sanatçıların da projeleriyle dahil olabilecekleri açık bir sergi alanı oldu. Mtaär açık sanat alanında, Sevil Tunaboylu ve Erkin Gören'in çabalarıyla Mayıs 2009 - Haziran 2010 tarihleri arasında yurtiçi ve yurtdışında 13 sergi gerçekleşmiştir. Sanatçının katılmış olduğu grup sergileri arasında, DEPO’da gerçekleşen "TIHV 20.yıl sergisi", "Ateşin Düştüğü Yer" (İstanbul, 2011), Alanİstanbul’da Nihan Çetinkaya’nın küratörlüğünde gerçekleşen "Yumuşak Şehir", (İstanbul, 2011), PG Art Gallery’nin Tahtakale Hamımı’nda düzenlediği "Tekinsiz Oyunlar", (İstanbul, 2011), Kargaart’da Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğünde "Demokrasi ve Çatışma", (İstanbul, 2012) ve son olarak Baksı Müzesinde Fırat Arapoğlu, Mürteza Fidan ve Kurucu Koçanoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleşen "Mesafe ve Temas" sergileri yer almaktadır. She was born in Istanbul, 1982. She is still living and working in Istanbul. She has completed her high school education at Avni Akyol Fine Arts High School, Istanbul and her undergraduate education
ÖZGEÇMÝÞLER BIOGRAPHIES at Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts Department of Painting. She has still been continuing her post graduate education at Mimar Sinan University Faculty of Fine Arts Department of Photography. She has participated in several group exhibitions since 2003. She founded Mtaär Open Art Area with Erkin Goren, in 2009. As an alternative of Beyoglu/Karakoy axis, center of Istanbul’s art production and activities, Mtaär, situated in Kadikoy/Moda, has become an open exhibition area where other artists can involve in with their projects, apart from exhibitions designed in the organization. Between May 2009 and June 2010, 13 domestic and international exhibitions were held at Mtaär Open Art Area with the efforts of Sevil Tunaboylu and Erkin Goren. “TIHV 20th Year Exhibition”, DEPO; “Where Fire Has Struck”, Istanbul, 2011; “Soft City”, curator Nihan Cetinkaya, AlanIstanbul, Istanbul, 2011; “Uncanny Plays” Tahtakale Hamami PG Art Gallery, Istanbul, 2011; “Democracy and Conflict”, curator Firat Apaoglu, Kargart, Istanbul, 2012; and lastly “Distance and Contact”, curators Firat Arapoglu, Murteza Fidan and Kurucu Kocanoglu, Baksi Muzesi exhibitions are among the group exhibitions she participated in. Sencer Vardarman 1970 Istanbul doğumlu Sencer Vardarman Istanbul ve Berlin’de yaşamakta, çalışmalarını sürdürmektedir. 1997’de Mimar Sinan Universitesi fotoğraf bölümünü bitirdikten sonra 2003 yılında Berlin University of Arts Güzel Sanatlar bölümünde Prof. K Sieverding atelyesinden yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. 2006’da aynı üniversitede Institute for Art In Context'de eğitimini tamamladı. Sanatçı, Almanya, İsveç, Belçika, Türkiye, Italya ve Yunanistan'da birçok sergide yer aldı. 2009 yılında katıldığı Berlin-Martin Gropious Bau’daki Taswir sergisi, aynı yıl gerçekleşen 2. Selanik Bienali, 2007’de gerçekleşen Reality Crossings başlıklı 2. Fotofestival Mannheim ile bu yıl art ON Istanbul’da gerçekleşen Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Virtual News sanatçının katıldığı etkinlikler arasında sayılabilir. Ulusal ve uluslarası koleksiyonlarda eserleri yer alan sanatçının işleri genellikle uzun araştırmalar sonucunda üretilen serilerden oluşur. Sencer Vardarman, sanatsal araştırmalarında, paranın ekonomi dışı işlevleri, para birimi olarak kullanılmış kelimelerin etimolojik sözlüğü, silah endüstrisi
üzerine "piyasa araştırması", gibi çalışmalar gerçekleştirdi ve bunları pseudo-bilimsel tablolar halinde sundu. Halen sanatsal haberler niteliğindeki fotoğraf serisine devam ediyor ve yıllar süren araştırmanın ürünü olan fotoğraf arşivinden derlediği foto-kolaj çalışmaları üzerinde çalışıyor. Born in 1970, Sencer Vardarman lives and works in Istanbul and Berlin. After graduating from Department of Photography at Mimar Sinan University in 1997, he received his master’s degree in 2003 at Prof. K. Sieverding Workshop in the Department of Fine Arts at University of Arts in Berlin. In 2006, he completed his studies in the Institute for Art in Context at the same university. Vardarman participated in many exhibitions in Germany, Sweden, Belgium, Turkey, Italy and Greece. Among the other organizations, the artist took part, are: The exhibition titled “Taswir” at Berlin- Martin Gropious Bau (2009); II.Thessaloniki Biennial (2009); II. Photofestival titled “Reality Crossings” in Mannheim (2007); his first solo exhibition, “Virtual News, held in art ON the Gallery (2012). The works of Vardarman, whose works are included in national and international collections, are usually comprised of series produced as a result of long-term and meticulous research. In his artistic studies, Vardarman focused on money’s non-economic functions. He also showed interest in the etymology of words used to refer to monetary units. He also conducted a “market research” on weapons industry. He presented the outcomes of these studies on pseudo-scientific paintings. Currently, Vardarman is working on his photograph series concentrating on art-related news and on his photo-collages, he compiles from a rich photo archive, created and collected through years for his researches. Yeni Anıt (Heykel, oyma ve montajın bir belgesidir. İnşaat, bölme ve birleştirmenin bir belgesidir. Statik, yer çekiminin bir belgesidir. Biçim, tarzın bir belgesidir. Sanat, yaşamın bir belgesidir. Egom, varoluşun belgesidir. Yeni Anıt/New Colossus, bu dönüşümün bir eseridir.) Bir sanat projesi markası olan “Yeni Anıt”ın kurucusu Ferhat Kamil Satıcı, 1973’te Kilis, Türkiye’de doğdu. Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını heykel üzerine yaptı. 1998’de yüksek lisans tezini “Plastik Sanatlar ve Sibernetik”, 2009’da doktora tezini “Grafiti, Özgürlüğün ve Hapisin Bir Sanatı” üzerine yazdı. Marmara ve Kemerburgaz üniversitelerinde 2000 yılından beri heykel, 2008 yılından beri yeni ortam dersleri veriyor. Bir video sanatı girişimi olan “Videoist”i Hülya Özdemir ile birlikte kurdu ve 2003 yılından beri 14 sahneleme organize etti. Sanat gösterilerinde “Yeni Anıt” takma adını kullanıyor. En güncel kişisel gösterilerinden bazıları: “Yeni Anıt/New Colossus: Bir Taş İşçisinin Kırılmış Parmakları”, 5533 (İstanbul, 2009), " Yeni Anıt/New Colossus: Bir Yardımcının Kanayan Parmakları” Kargart (İstanbul, 2008), ”Yeni Anıt/New Colossus: Yerçekimi ile Grafiti”, Kiosk 24 (Herford, Almanya). En güncel grup gösterilerinden bazıları: Machine Raum Festival for Digital Culture, Vejle Kunstmuseum/ Danimarka, 2011; CityScale, Lotringer13, Munih, Almanya, 2010; Relief Valve, George Jones Memorial Farm, Amerika Birleşik Devletleri, 2010; Altın Çağ, Müdahalenin Difüzyonu, İstanbul, Türkiye, 2010; Halk Düşüncesi, 5533, İstanbul, Türkiye, 2010; “Halkın” İki Gölgesi:Ekran ve Uzay, Depo, İstanbul, Türkiye, 2010 “New Colossus” İngilizce’den Türkçe’ye “Yeni Anıt” olarak çevrilir. Yazar Paul Auster’ın Leviathan romanında geçen bir kitabın adıdır. New Colossus (Sculpture is a document of carving and assembling. Construction is a document of dividing and combining. Static is a document of gravity. Form is a document of process. Art is a document of living. My ego is a document of existence. Yeni Anıt/New Colossus is a monument of this transformation.) Ferhat Kamil Satıcı, founder of the “Yeni Anıt” as a brand of artproject was borned in 1973 in Kilis, Turkey, graduated from Marmara University Fine Art Faculty, Department of Sculpture. Received an M.A. in sculpture. He wrote his master thesis on “Plastic Arts And Cybernetic” in 1998, PhD thesis “Grafiti As a Art Of Freedom And Confinement” in 2009. He has been teaching sculpture since 2000, new media since 2008 at Marmara University and İstanbul Kemerburgaz University. He co-founded “Videoist” a video art initiative with Hulya
105
Ozdemir and organized 14 screenings since 2003. He uses the nickname “Yeni Anıt”, at art shows. Some of the recent personal shows are “Yeni Anıt/New Colossus: Shattered fingers of a Stone Worker” at 5533 (Istanbul, 2009), ”Yeni Anıt/ New Colossus: Bloody Fingers Of a Helpers Hand” at Kargart (Istanbul, 2008), ”Yeni Anıt:New Colossus:Grafiti with Gravity” at Kiosk 24 (Herford, Germany) Some of the recent group shows are: Machine raum festival for digital culture, Vejle Kunstmuseum/ Danmark,2011, CityScale, Lotringer13, Munich, Germany, 2010/ Relief Valve, George Jones Memorial Farm, U.S.A, 2010/ Heyday, Diffusion of İnventions, İstanbul, Turkey, 2010/Public İdea, 5533, İstanbul, Turkey, 2010/Two Shadows Of “The Public”:Screen and Space, Depo, İstanbul, Turkey, 2010 “Yeni Anıt” translates “New Colossus” from English to Turkish. It is a book name mentioned by author Paul Auster in his novel Leviathan. Nalan Yırtmaç 1969 İstanbul doğumlu olan Nalan Yırtmaç Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü mezunudur. Son dönemde Sulukule Projesi ile dikkatini kentsel dönüşüm, yok olmaya yüz tutan mahalle kültürüne odaklamıştır. Çoğunlukla işlerini Stensil (şablon) tekniği ile tuvale, çeşitli yüzeylere (kumaş, vinil vs.) ve duvarlara yapmaktadır. 2008 yılında Sulukule'nin mütenalaşma evresinde, Neslişah ve Haticesultan mahallelerinin yıkımına ve buna karşı Sulukule Platformunun verdigi mücadeleye tanık olmak onun hayatına ve sanatına yön vermiştir. Yırtmaç kendi sanat pratiğinin yanısıra 10 yıl boyunca Hafriyat sanatçı kolektifinin bir üyesi olarak üretimde bulunmuştur. Gerek ortaklaşa gerçekleştirdiği projelerde gerekse bireysel projelerinde gündeme göndermelerde bulunur. Bu kimi zaman politik figürlerin ya da toplumun görünmeyen kesiminin portreleri olarak, kimi zaman ise temsiliyet kolajları olarak bedenleşir. Yırtmaç, söylemini ortak alana taşır, bunu kamunun karşılaşabileceği alanlarda küçük müdahalelerle bazen de sergi salonlarında gerçekleştirir. Büyük şehirlerin sosyal alan üretimini sorunsallaştırır ve özne ile mekan, birey ile şehir ilişkisi üzerine işler üretir. Yırtmaç için mahalli (yerel) motifler her zaman önemli bir elemandır ki kolajlarında, stensillerinde estetiği ile bir ortaklığın ürünü olan malzemeleri kullanır. Malzemelerini kolay 106
erişilebilecek ürünler oluşturur. Gündeliğin bileşenlerini, gündeliğin estetiği ile birlikte yeniden üretir. Yırtmaç'ın sanatsal pratiğindeki bir diğer önemli etmen ise sanatçının duruşudur; işleri ile gündeme dair ve gündemin içinde tarafı olan bir sanatçı profili üretir. Fatos Üstek, 2010 Born in 1969 in Istanbul, Nalan Yirtmac graduated from Mimar Sinan University Department of Painting. Lately she is intrigued by the Sulukule Project on the subjects of urban renewal and extinction of the neighbourhood culture. Her works are usually aplied on canvas, other surfaces (cloth, vnyl etc.) and walls via stencil. In 2008, during the gentrification of Sulukule winessing the demolition of Neslisah and Haticesultan neighbourhoods and the fight of the Sulukule Platform against the process affected her life and her work. Alongside her own art practice she produced with the Hafriyat art collective for 10 years. Both in her solo and collective works she used references to the current affairs. This appears as portraits of political figures and invisible social classes and sometimes as collages of rendition. Yırtmaç moves her discourse to common space through minor interventions in public space for everyone to see and sometimes in exhibition halls. She problematize the production of public space in big cities, produces works on the relation between subject and space, individual and city. Local motives are always an important element in her collages and uses materials which are products of a common aesthetic in her stencils. Her material are easily accessible. She reproduces the actual components with actual aesthetic. Her personal stance is another important part of her art practice. She produces an artist actively involved in the current affairs with her works. Fatos Ustek, 2010 Pınar Yolaçan 1981 yılında Ankara’da doğan Pınar Yolaçan Central Saint Martins College of Art and Design’da moda, Chelsea School of Art’da güzel sanatlar okuduktan sonra 2004 yılında The Cooper Union’dan sanat derecesiyle mezun oldu. Yolaçan New York Rivington Arms Gallery’de, İstanbul Yapı Kredi Vakfında, Helsinki Finnish Museum of Photography’de ve Lagos Center for Contemporary Art’da kişisel sergiler açtı. Yapıtları Art Robe, UNESCO, Paris; Art and Commerce Festival of Emerging Photographers, New York; Turkish Realities: Positions in Contemporary Photography
from Turkey, Fotografie Forum International, Frankfurt; Tracking Traces, KIASMA, Museum of Contemporary Art, Helsinki; The Third ICP Triennial of Photography and Video, International Center of Photography, New York; Istanbul Next Wave: Istanbul Modern Collection at Martin-Gropius-Bau, Berlin; Greater New York, MoMA PS1, New York; Frieze Sanat Fuarı ve The Armory Show gibi önemli karma sergilerde yer aldı. Londra’daki National Portrait Gallery’nin yayınladığı The Portrait Now’da işleri yer aldı. 1997’den bu yana düzenli olarak The New York Times, Art in America, ArtReview, Bidoun, Dutch, Rolling Stone ve i-D dergilerinde hakkında yazılar ve eleştiriler yayınlanmaktadır. Yolaçan’ın yapıtları The Getty Museum, Museum of Fine Art, Boston, KIASMA Museum of Contemporary Art, Helsinki ve International Center of Photography, New York’un daimi koleksiyonlarına girmiştir. Yolaçan Brooklyn, New York’ta yaşıyor ve çalışıyor. Born in Ankara, Turkey in 1981, Pinar Yolacan studied fashion at Central Saint Martins College of Art and Design and Fine Art Media in Chelsea School of Art before graduating from The Cooper Union with a BFA in 2004. Yolacan had solo shows at Rivington Arms Gallery in New York, Yapi Kredi Foundation in Istanbul, Finnish Museum of Photography in Helsinki and Center for Contemporary Art in Lagos. Her work was included in important group shows such as Art Robe, UNESCO, Paris ; Art and Commerce Festival of Emerging Photographers, New York, Turkish Realities; Positions in Contemporary Photography from Turkey, Fotografie Forum International, Frankfurt, Tracking Traces, KIASMA, Museum of Contemporary Art, Helsinki, The Third ICP Triennial of Photography and Video, International Center of Photography, New York, Istanbul Next Wave: Istanbul Modern Collection at MartinGropius-Bau, Berlin, Greater New York, MoMA PS1, NY, Frieze Art Fair and The Armory Show. Her work was included in the book The Portrait Now published by the National Portrait Gallery in London. Since 1997, reviews about her work regularly appeared in The New York Times, Art in America, ArtReview, Bidoun, Dutch, Rolling Stone and i-D magazines. Yolacan's work is in the permanent collections of The Getty Museum, Museum of Fine Art, Boston, KIASMA Museum of Contemporary Art, Helsinki and International Center of Photography in New York. Yolacan lives and works in Brooklyn, New York. 107
PARALEL ETKÝNLÝKLER PARALLEL EVENTS "Meydani" Resim Sergisi Kibelatis Grubu: Olcay Erdinç Korana, Recep Aksu, Özgür Can Artan, Bahar Esmer Yer: Saat Kulesi Meydanı Tarih: 29 Eylül-5 Ekim 2012 Saat:18:00 “Meydani” Painting Exhibition Kibelatis Group: Olcay Erdinç Korana, Recep Aksu, Özgür Can Artan, Bahar Esmer Venue: Clock Tower Square Date: September 29 – October 5, 2012 Time: 18:00 "Free Zone/Çanakkale" Video Gösterimleri Video Seçki: Hülya Küpçüoğlu Sanatçılar: Canan Beykal, Nezaket Ekici, Nazan Azeri, Genco Gülan, Güler Ateş, Marta Daeuble, Victoria Rance, Güneş Hüseyinkulu, Güler Aşık, Özgül Arslan Tosunoğlu. Yer: Erkan Yavuz Deneysel Sanat Atölyesi Tarih: 27 Eylül (Açılış: 22:00) - 2,4,6 Ekim 2012 “Free Zone / Canakkale” Video Presentations Video Anthology: Hülya Küpçüoğlu Artists: Canan Beykal, Nezaket Ekici, Nazan Azeri, Genco Gülan, Güler Ateş, Marta Daeuble, Victoria Rance, Güneş Hüseyinkulu, Güler Aşık, Özgül Arslan Tosunoğlu Venue: Erkan Yavuz Experimental Art Studio Date: September 27 (Opening: 22:00) October 2,4,6, 2012 The Company "Deconstructing Frida" Dans Tİyatrosu İnsana Dair Seçkisi-1 108
Koreografi-reji: Ufuk Şenel Koreografi Asistanı: Ece Gözmen Dramaturji: Buket Deniz Müzik: Songs of Pedro albümünden seçmeler Metin: Frida Kahlo'nun mektuplarından ve Pedro Almadovar'ın film/demeçlerinden alıntılar Sahne Tasarımı: Mustafa Tutuş Dansçılar: Mine Ayşe Karamehmet, Mutlu Akgün, Harika Onur, Hilal Sibel Pekel Konuk Performansçılar : Filiz Eren, Göze Şenol Prodüksiyon: AtölyeDans Süre: 25 dk.Yer: Eski Otogar Depo Tarih: 9 Kasım 2012 Saat: 20.00 The Company "Deconstructing Frida" Dance Theatre Choreography - Regie: Ufuk Şenel Choreography Assistant: Ece Gözmen Dramaturgy: Buket Deniz Music: Potpourries from “Songs of Pedro” Album Text: Quotations from Pedro Almodovar’s Press Statements… Stage Design: Mustafa Tutuş Creative Dancers: Harika Onur, Hilal Sibel Pekel, Mutlu Akgün, Mine Ayşe Karamehmet, Buket Deniz Guest Performers: Filiz Eren, Göze Şenol Production: AtölyeDans Duration: 25’ Venue: Old Couch Station Date: November 9, 2012 Time: 20:00 "Anomi" Resim Sergisi Erdal Sezer Yer: Sanatçı Atölyesi Kemalpaşa Mah. Küçük Hamam Sok. 20/2 Çanakkale Tarih: 2-15 Ekim 2012 Saat: 18.00
PARALEL ETKÝNLÝKLER PARALLEL EVENTS
“Anomaly” Painting Exhibition Erdal Sezer Venue: Artist Studio Kemalpaşa Mah. Küçük Hamam Sok. 20/2 Çanakkale Date: October 2- 15, 2012 Time: 18.00 Panel "Sanat ve Siyaset İlişkisi" Rafet Arslan Moderatör: Fatih Balcı Yer: Korfmann Kütüphanesi Tarih: 6 Ekim 2012 Saat: 18.30 Panel “Relationship of Art and Politics” Rafet Arslan Venue: Korfmann Library Date: October 6, 2012 Time: 18.30 "Periferi Kolektif" Kolektif Bir Hareketin İmkansızlığı ve İmkanları Üzerine Minör 1 Sergi ve Sunum Sunum: Periferi adına Rafet Arslan & Alper T. İnce Sergi: Periferi Kolektif'in deneyimini paylaşan bir sergi ve dökümantasyon Periferi Seçme Sergi Referansları: Gerçeklik Terörü (2012) Depo, Asfalt, Mars Ubik Project (2012) HAYAKA Yıkım 2011 (2011) Akarsu Sk. No:3 Toplum Düşmanı (2010) Kargart Müstehcen (2009) Kargart Nükleere Karşı Sanat (2009) Yer: Korfmann Kütüphanesi Tarih: 07-14 Ekim 2012 Saat: 14:00 “1 Minor Exhibition on Impossibilities and Opportunities of a Collective Act” Rafet Arslan
Exhibition References of Periphery Selection Venue: Korfmann Library Date:October 07-14, 2012 Time:14:00 "Bir Amaç Uğruna Şiirsel Kurgu" Sergisi Sanatçılar: Şive Neşe Baydar, Ayşe Önuçak Bozturgut (Video Yerleştirme), Serkan Çalışkan, Fevziye Eyigör, Deniz İkizler (Yerleştirme) Ayfer Karabıyık, Duygu Sabancılar Iştın, Merve Üstünalp, Artivist (Video Yerleştirme) Yer: Korfmann Kütüphanesi Sergi salonu Tarih: 16-23 Ekim 2012 Açılış: 16 Ekim 2012 Saat: 18:00 “Poetic Montage for a Purpose” Exhibition Artists: Şive Neşe Baydar, Ayşe Onuçak Bozturgut (Video Venuement), Serkan Çalışkan, Fevziye Eyigör Deniz İkizler (Venuement) Ayfer Karabıyık, Duygu Sabancılar Iştın, Merve Üstünalp, Artivist (Video Venuement) Venue: Korfmann Library Date: October 09-20, 2012 Time: 18:00 Seminer "STT Tarihi ve Kuram Sanat İlişkisi" Şeref Erol Modöratör: Fatih Balcı Yer: Korfmann Kütüphanesi Tarih: 13 Ekim 2012 Saat: 14:00 Seminar “History of STT and Relation of Art and Theory” Şeref Erol Venue: Korfmann Library Date: October 13, 2012 Time:14:00
“Sessizliğin Sesi İçinde” Yetişkinler İçin Dışavurumcu Sanat Atölyesi Maral Civanyan, Nilüfer Esin Berberoğlu, Demet Yalçınkaya Yer: Mavitay Çocukların Kültür Evi Tarih: 13 Ekim 2012 Saat:10:00-16:00 “Inside the silence of the sound”, Expressionist Art Studio for the Adult, Maral Civanyan, Nilüfer Esin Berberoğlu, Demet Yalçınkaya Venue: Mavitay Children’s Home for Culture Date: October 13 2012 Time:10:00-16:00 "Performart" Etkileşimli Sanat Performansı ÇOMÜ Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Öğrencileri Yer: Kordon Açık Basketbol Sahası Tarih: 21 Ekim 2012 Saat: 14:00 “Performart” Interactive Art Performance ÇOMÜ Faculty of Education Painting Students Art Performance Venue: Marina Basketball Court Date: October 21, 2012 Time: 14:00
"Formal Kurgu" Fotoğraf Sergisi Proje Yürütücüleri: Ayşegül Akçay, Nihan Hacıömeroğlu Yer: Korfmann Kütüphanesi Tarih: 1-5 Ekim 2012 Saat:18:00 “Formal Montage” Photograph Exhibition Project Coordinator: Ayşegül Akçay, Nihan Hacıömeroğlu Venue: Korfmann Library Date: October 1-5, 2012 Time:18:00 "Amok Koşucusu" Video Seçkisi Sanatçılar: Hasan Pehlevan, Deniz Aktaş, Sedat Akdoğan, Mehmet Öğüt, Aşkın Ercan, Gülizar Önen, Fatih Gürbüz, Garip Ay, Remzi Demirel Yer: Erkan Yavuz Deneysel Sanat Atölyesi Tarih: 29 Eylül-1-3-5 Ekim 2012 “Amok Runner” Video Anthology Artists: Hasan Pehlevan, Deniz Aktaş, Sedat Akdoğan, Mehmet Öğüt, Aşkın Ercan, Gülizar Önen, Fatih Gürbüz, Garip Ay, Remzi Demirel Venue: Erkan Yavuz Experimental Art Studio Date: September 29 - October 1-3-5, 2012
"Tanıdık Başka Kent" Sözler ve İmgeler Buluşması Halil Turhanlı, Levent Çelikel Yer: Korfmann Kütüphanesi Tarih: 23-30 Ekim 2012 Saat: 17:00 “Acquaintant Different Town” Appointment of Statements and Images Halil Turhanlı, Levent Çelikel Venue:Korfmann Library Date: October 23-30, 2012 Time: 17:00 109
"Trojan Gaze" Videoart ve Dökümantasyon Film Gösterimi ÇOMÜ İletişim Fakültesi, Radyo, Sinema ve TV Bölümü Etkinliğidir. “Annemin Estetik Anlayışı” Şükrü Özçelik, 2012, Belgesel. "Şarkın Koçgirisi" Damlanur Şimşek, 2012, Belgesel. “Yersiz Yurtsuzluğun Odaları” Arzu Daşdemir, 2012, Belgesel. "Antik Çağda Ege Kadını” Hülya Önal, 2004<>2012, Belgesel. “Kaplumbağa Terbiyecisi” Fahrettin Tabur, 2012, Video. “Dükkan” Tuğba Elmacı, 2012, Video. Yer: Erkan Yavuz Deneysel Sanat Atölyesi Tarih: 17 Ekim 2012 Saat: 19:00-22:00 "Trojan Gaze" Videoart and Documentation Film Presentation An Activity by COMU Faculty of Communication, Department of Radio, Cinema and Television “My Mother’s Sense of Aesthetics”, Şükrü Özçelik, 2012, Documentary. "Orient’s Koçgirisi" Damlanur Şimşek, 2012, Documentary. “Completely Homeless Rooms” Arzu Daşdemir, 2012, Documentary. "Aegean Woman in Archaic Age” Hülya Önal, 2004<>2012, Documentary. “Turtle Tamer” Fahrettin Tabur, 2012, Video. “Shop” Tuğba Elmacı, 2012, Video. Venue: Erkan Yavuz Experimental Art Studio Date: October 17, 2012 Time:19:00-22:00
"Mimari Cam Projesi” Sürekli Sergi İpek Kosova, Re-trace the Light, Malzeme: Füzyon cam, Metal Ölçüleri: 140 cm (çap) 2012 “Architectural Glass Installation” Permanent Exhibition İpek Kosova, Re-trace the Light, Material: Fusion Glass, Metal Dimention:140 cm (Diameter) 2012
ÇOMÜ GSF Seramik Bölümü Öğretim Elemanları Sergisi Ayşe Güler, Ergün Arda, M. Fatih Karagül, M. Berrin Kayman, Mehmet Çoşar, Müjde Yücel Coşar, Seyfullah Büyükçapar, Yücel Başeğit. Yer: ÇOMÜ GSF Sergi Salonu Tarih: 16-30 Ekim 2012 Saat: 16:00 COMU Faculty of Fine Arts Department of Ceramics Instructors Exhibition Ayşe Güler, Ergün Arda, M. Fatih Karagül, M. Berrin Kayman, Mehmet Coşar, Müjde Yücel Coşar, Seyfullah Büyükçapar, Yücel Başeğit. Venue: COMU Faculty of Fine Arts Art Gallery Date: October 16-30, 2012 Time: 16:00
110
111
ARÞÝV
112
ARCHIVE
Sınır Çizgisi / Borderline Çağdaş Sanat Sergisi / Contemporary Art Exhibition Küratörler / Curators: Seyhan Boztepe, Denizhan Özer Ağustos / August 2007 Sanatçılar / Artists: Ahmet Sipahioğlu (TR), Ali Mahmut Demirel (TR-DE), Aras Nirak (IS-UK), Andreis Tovan (NO), Babu Badalov (AZ), Bedri Baykam (TR), Bedri Karayağmurlar (TR), Bülent Akbaş (TR), Bülent Bakan (TR), Burcu Coştur (TR), Carolyn Thomson (UK), Cebrail Ötgün (TR), Cengiz Uğur (TR), Dafna Talmor (IS-UK), Defne Ayhan (TR-UK), Denizhan Özer (TR-UK), Emrah Kangal (TR), Erdem Tunalı (TR), Ernest Kurtveliev (UZ), Fatih Balcı (TR), Fazilet Kendirci (TR), Firuzan Şimşek (TR), Go Watanabe (JP), Gül Ilgaz (TR) Gülay Yaşayanlar (TR), Hakan Kırdar (TR), Hala Marji (LB), Harold Offeh (UK), Hrafn Thoroddsen (IZ), İlhan Özer (TR), Ilico Zautashvili (GE), İsmet Çavuşoğlu (TR), James Roseveare (UK), Javid Moghaddas (IR), Johanne Helard (FR), Jun’ichiro Ishii (JP-FR), Kadir Aktay (UK), Lorraine Field (CA), Lucy Levene (UK), Lütfi Özden (TR), Maria Sezer (TR), Mehmet Kavukçu (TR), Mehmet Yılmaz (TR), Merih Akoğlu (TR), Metin Şenergüç (TR-UK), Miriam Beer (DE), Muhammed Tatar (TR), Murat Germen (TR), Mustafa Horasan (TR), Muzaffer Tire (TR), Müfit İşler (TR), Nadir Ede (TR), Nancy Atakan (TR), Natalia Mali (RU), Nazar Azeri (TR), Nihat Küçük (TR), Nikos Pressas (GR), Nurdan Karasu Gökçe (TR), Nurettin Erkan (TR), Oksana Shatalova (KZ), Oktay Çolak (TR), Ömer Serkan Bakır (TR), Özdemir Yemenicioğlu (TR), Shalva Khakhanasvili (FR-GE), Serpil Kapar Kılıç (TR), Seyhan Boztepe (TR), Sevgi Avcı (TR), Stathis Androutsakis (GR), Susanne Albretch (DE), Şinasi Güneş (TR), Pınar Yeşilada (KKTC-TR), Ramazan Bayrakoğlu (TR), Rengim Mütevellioğlu (GE-TR), Reşat Başar (TR), Tansel Türkdoğan (TR), Tomur Atagök (TR), Ufuk Uyanık (UK-TR), Varol Topaç (TR), Vehbi Koca (UK-TR), Vicdan Nalbur Taşdemir (TR), Yakup Öztuna (TR), Yıldız Doyran (TR), Yumino Seki (JA-UK), Zafer-Barbara Baran (UK-PO)
114
115
1. Uluslararası Çanakkale Bienali / 1st International Canakkale Biennial Şeffaf Yanılsamalar / Transparent Illusions Küratörler / Curators: Seyhan Boztepe, Denizhan Özer Ağustos / August 2008 Sanatçılar / Artists: Ali Umut Ergin (FR), Andreas Tovan (NO), Babi Badalov (AZ), Bülent Bakan (TR), Bethany Murray (UK), Beyza Boynudelik (TR), Burcu Günay (TR), Canan Atalay (TR), Carolyn Thomson (UK), Dominic Pote (UK), Dafna Talmor (ER), Denizhan Özer (TR - UK), Demet Taşpınar (UK), Emrah Kangal (UK), Ernest Kurtveliev (UZ), Fatih Balcı (TR), Füruzan Şimşek (TR), Gül Ilgaz (TR), Halil Yoleri (TR), Hrafn Thoroddsen (IZ), H.Yakup Öztuna (TR), Javid Moghaddas (IR), Johanne Helard (FR), Jun'ichiro Ishii (JP), Kadir Aktay (UK), Lorrain Field (CA), Lorand Revault (FR), Lütfi Özden (TR), Lynn Mac Ritchie (UK), Maria Sezer (TR), Martin R.Baeyens (BE), Mehmet Kavukçu (TR), Miriam Reer (DE), Moo Young Chai (KR), Mustafa Horasan (TR), Nazan Azeri (TR), Nur Gökbulut (TR), Nurettin Erkan (TR), Orhan Tekin (TR), Park Beyoung (KR), Paul Eachus (UK), Pınar Yeşilada (TR), Rafael Suriani (FR - CO), Selahattin Yıldırım (TR), Serpil Kapar Kılıç (TR), Seyhan Boztepe (TR), Su Jung Kim (KR), Susanne Albretch (DE), Sylvia Lüdtke (DE), Şinasi Güneş (TR), Tansel Türkdoğan (TR), Varol Topaç (TR), Vicdan Nalbur Taşdemir (TR), Yıldız Doyran (TR), Yıldız Yüksel (UK), Young-Gu Shin (KR)
2008
116
117
2. Uluslararası Çanakkale Bienali / 2nd International Canakkale Biennial Kurgular, Gerçekler, Dönüşümler / Fictions, Realities, Transformations Küratörler / Curators: Seyhan Boztepe, Denizhan Özer Eylül - Ekim 2010 / September – October 2010 Sanatçılar / Artists: Acm (FR), Ali Dolanbay (DE), Ali Kılıç (TR), Ali Umut Ergin (FR), Alina Gavrielatos (CA), Ahmet Sipahioğlu (TR), Anna Jakupovich (DE), Anna Maria Pinaka (GR), Ardan Özmenoğlu (TR), Argun Okumuşoğlu (TR), Arman Tadevosyan (AM), Ayda Su Nuroğlu (FR), Bruce Allan (UK), Caner Karakaş (TR), Cengiz Uğur (TR), Ceren Selmanpakoğlu (TR), Coline Mangold (FR), Deborah Metherell (UK), Dilara Akay (TR), Elvan Erdin (UK), Evren Sungur (TR), Ilico Zautashvili (GE), Jesse Gagliardi (IT), Joachim Seinfeld (DE), Jun'ichiro Ishii (JP), Kai Bornhoeft (DE), Francois Dereaux (FR), Gabriel Adams (USA), Gül Ilgaz (TR), Hakan Onur (TR), Haydar Özay (TR), Herve Szydlowski (FR), Holger John (DE), Hülya Toksöz (TR), İbrahim Koç (TR), İlham Tibet (TR), İstanbul Dans Tiyatrosu (TR), Lionel Loetscher (FR), Lisa Benson (NZ), Lorand Revault (FR), Marek Schovanek (CZ), Roger Guaus (ES), Simone Zaugg (SZ), Selahattin Yıldırım (TR), Onay Akbaş (FR), Onur Demirbasa (TR), Özgür Korkmazgil (TR), Park Byoung (KR), Paul Eachus (UK), Pet 05 (TR), Pfelder (DE), Resul Aytemur (TR), Rıfat Şahiner (TR), Şinasi Güneş (TR), Suat Anar (TR), Stella Capes (UK), Sylvia Lüdtke (DE), Tita Bonatsou (GR), Tolga Tüzün (TR), Turan Aksoy (TR), Uğurcan Akyüz (TR), Umut Germeç (TR), Victoria Rance (UK), Maria Hinze (DE), Maria Dimitriou (GR), Maslen&Mehra (UK), Meryem Denizkıran (TR), Minerva Cubbasa (RO), Mustafa Horasan (TR), Nick Morley (UK), Yeşim Şahin (TR), Zeynep Bingol Çiftçi (TR), Zory Shahrakhi (IR).
118
119
Katalog Basımı için Aynur Ganiler'e sonsuz teşekkürler. Special thanks to Aynur Ganiler for printing. Kapak Görseli / Cover Image 3. Uluslararası Çanakkale Bienali Afişi / 3rd International Canakkale Biennial's Poster Savaş Çekiç
120
Uluslararası Çanakkale Bienali / International Canakkale Biennial Copyright © Seyhan Boztepe Her Hakkı Saklıdır.
121
Genel Sanat Yönetmeni General Art Director Beral Madra
Afiþ Tasarımı Poster Design Savaş Çekiç
Sanatçı Asistanları Artist Assistants Adem Yavuz
Küratörler - Curators Beral Madra Deniz Erbaş Fırat Arapoğlu Seyhan Boztepe
Web Master Yıldırım Şahiner
Ayşegül Çetin
Prodüksiyon - Production Erdal Sezer
Begüm Çavuşoğlu Umut Özcan
Bienal Direktörü Biennial Director Seyhan Boztepe
Prodüksiyon Asistanları Production Assistants Burak Topçakıl Sertaç Kuru Gülsüm Ferman Yusuf Berk Akpınar
Ceren Akıncı
Lojistik Logistics Benice Lojistik
Gizem Alnıak Cansın Emiş
Foto¤raf ve Belgeleme Documentation Rıdvan Bayrakoğlu Tuğba Elmacı Tuncay Alpı Ercan Öztabak Anıl Şentürk Gökhan Eser
Ilgın Karadağ
Genel Koordinatör General Coordinator Deniz Erbaş Koordinatörler Coordinators İsmail Erten Ezgi Arıduru Paralel Etkinlikler Küratörü Parallel Events Curator Fatih Balcı Bienal Çocuk Biennial Child Erdinç Alnıak Ezgi Hancı Seçil Sütçü Bienal Genç Biennial Youth Eren Uysal Helin Sude Boztepe Oğuz Balcı Bienal Engelsiz Biennial DisabilityAccesibility-Inclusion Didem Gürdoğan Ilgın Aydınoğlu Cemal Öney Tahir Akar Oğuz Birincioğlu Ece Usta Ece Güneş Erten Ayla Yazgan 122
Çanakkale Belediyesi Ekibi Çanakkale Municipality Team Özlem Eryiğit Mehmet Eşli Sevil Albay Ekip Lideri Team Leader Birim Ömer Erol Bienal Ofisi ve Gönüllü Koordinasyonu Biennial Office and Volunteers Coordination Team Oğuz Eyüpler Begüm Bıçkıcı İsmail Dönmez İrem Çoşkun
(Jakob Gautel)
(Neriman Polat)
(Kalliopi Lemos)
(Ulrike Rosenbach)
Ezgi Tokgöz Metin Dilek
(Michelangelo Pistoletto's Love Difference & Artway of Thinking) (Serhat Kiraz)
(Nikita Alexeev)
İrem Coşkun
(Yeşim Ağaoğlu)
Melih Karaol
(Braco Dimitrijevic)
Onur Tekin
(Sevil Tunaboylu)
Petek Mutay (Komet)
Nazlı Irmak Ergülen Sertaç Kuru Gülsüm Ferman (İnsel İnal)
Bienal Gönüllü Ekibi Biennial Volunteers Team Ali Kılıç Abdullah Çakmak Aslı Aksu Aşkın Değirmenci Aydın Üzmez Ayşegül Çorok Bahattin Köylü Berat Atakman Bilge Şimşek Birce İnal Büşra Sutay Burak Sarı
Cansu Memiş Çağatay Tan Dilan Doğan Duygu Şimşek Deniz Gündüz Dilara Arkan Duygu Tor Dilek Demirbaş Deniz Kürşad Didem Çatal Doğan Türkoğlu Ecem Usta Emre Özegemen Eren Sean Guendelsberger Esra İba Ezgi Talipoğlu Fatih İnce Fatoş Dağdelen Gizem Minaz Gizem Yılmaz Gamze Gür Güneş Erten H.Merve Kanca Hakan Yavaş Hakkı Şahin Halil İbrahim Şentürk Helin Sude Boztepe Johanna Schlottke Kadriye Güner Kemal Erkol Melek Taş Maral Civanyan Meriç Altın Meriç Kurgun Nur Sütçü N. Irmak Ergülen Nida Şenmutaf Oğuz Birincioğlu Olcay Tümer Oral Kaya Oya Terzioğlu Özen Algönül Özge Gürbulak Pelin Erkut Pelin Bay Seçil Sütçü Sena Çakmak Sedat Gör
Saba Baki Saadet Kaya Seda Kalkan Servet Kördeve Sonay Demir Serdar Negir Serpil Vesek Sevim Yavuz Sevgi Er Şükran Çorapçıoğlu Şeref Doğan Tayfun Çapuk Tülay Hacıoğlu Tülin Uçan Ufuk Can Kadı Yeliz Zencirkıran Paralel Etkinlikler Koordinasyon Parallel Events Coordination Elvin Karaaslan Olcay Erdinç Korona Paralel Etkinlikler Ekibi Parallel Events Team Ayşenur Ufak Deniz Uysal Eylem Genç Hüseyin Çay Nihal Sarıbaş Özlem Çalışkan Recep Aksu Sedef Zileli Yeşim Atıcı Editör Editor Deniz Erbaş Grafik Tasarım Graphic Design Serdar Negir Çeviri Translation Ceren Akıncı Ezgi Arıduru Ahmet Sipahioğlu Servet Kördeve Neşe & John Guendelsberger Baskı Print Çanakkale Olay Gazetesi Matbaası