Yaz 2012
İçimizden Bir Değer
Sabahat Akkiraz
Zeynep Türküsü’nün Öyküsü Prof. Dr. Fuat Bozkurt
Röportaj :
Hüseyin Fırtına
Aile Hekimliği Dr. Ali Taçyıldız
Sivas Halk Şairleri Doç. Dr. Doğan Kaya
dergİMİZ REKLAMLARINIZLA DAHA GÜÇLÜ OLACAK
Yeniden Merhaba ! Mozaik Gazetemizi yayınlamaya Kasım 2005’de başladık. O zamanlar heyecanla ve amatör bir ruhla çıkardığımız gazetemizi şimdi ise dergiye dönüştürmeye karar verdik. Artık dergimizi sürekli olarak üçer aylık periyotlarla (ilkbahar-yaz-sonbahar-kış) çıkartacağız. Dergimizin içerik olarak haber, sanat, kültür, etkinliklerimiz, röportaj, sağlık, teknoloji gibi konulara ağırlıklı olarak yer vereceğiz. Bunun için yazar kadromuza akademik kariyeri olan üniversite hocalarımızı kattık. Gerek yazı gerekse görüş alarak dolu - dolu bir dergi çıkarmayı kendimize görev edindik.
İsmail ERDEM / KDF Genel Başkanı
Her sayımızda Kangal ve köylerimizin sorunlarını dile getirerek çözüm aşamalarını yetkili yerlere duyurmuş olacağız.
KDF’nin ve derneklerimizin katıldığı ve yaptığı tüm etkinlikleri ve haberleri sunmaya devam edeceğiz.
Kangal ve köylerinin tarihi , sosyal ve kültür yapılarını inceleyen yazılarımız her sayımızda yer alacak.
Dergimizi siz okullarımızın ve reklam vererek destekleyen iş adamlarımızın sayesinde çıkartarak çok geniş bir kitleye ulaştırmayı hedefliyoruz. Sizlerden böyle bir destek alacağımıza güvenimiz tamdır.
Kangallı sanatçı, işadamı ve başarılı işlere imza atmış değerli kişilerimizi röportajlarla daha yakından tanımış olacağız.
SAHİBİ : Kangal Dernekler Federasyonu Adına İsmail ERDEM SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ : Hüseyin CILGA Görsel Yönetmen : Cengiz YILDIRIM Grafiker : Cemre TÜRKMEN Hukuk Danışmanı : Av. Hüseyin BİRBUDAK
Hep beraber, daha güzel ve başarılı işler yapabilmek dileğiyle sevgi ve saygılarımızı sunarız.
Danışma Kurulu : Prof. Dr. Fuat BOZKURT, Doç. Dr. Doğan KAYA, Ecz. Hasan BARAK, Dr. Haydar GÖLBAŞI, Dr. Ali TAÇYILDIZ, Kutlu ÖZEN, Ahmet ÖZERDEM, Hacer ELÇİN, Kazım EKİNCİ, Bayram KOÇ, Kemal YİĞİT, Mahmut ÇOŞKUN, Özcan ERDOĞAN, Bilal AKDOĞAN, Orhan TAŞ, Ali Rıza ŞAHİN, Sait YİĞİT, Hasan ASLAN, Abbas YAŞAR, Dursun TİYAR, Süleyman BAHAR, Cafer TUNCER, Paşa YILDIZ, Fatma DOĞAN, Ayhan DİNÇER, Aydın ARAZ, Hasan DOĞAN, Ali ÖZDEMİR, Mehmet KARAKUŞ, Cüneyt HARDAL, Faruk ALTUN, Veyis KARAKUŞ, Mustafa METİN
Basım Yeri : Adya Matbaa / Yusuf ATEŞ Adres : Yavuz Selim Cad. Bakraç Sok. 4 Levent / İSTANBUL www.adyamatbaa.com Tasarım & Uygulama : FCY Reklam Ajansı Adres : İbrahim KAraoğlanoğlu Cad. Civan Sok. No: 1 Seyrantepe/ İSTANBUL www.fcy.com.tr Yönetim Yeri : Sanayi Mah. Sultan Selim Cad. Uygun Çıkmazı No: 4 4. Levent-Kağıthane / İSTANBUL Tel : 0212 270 74 58 Fax : 0212 270 88 78 www.kangal.org.tr
kısa kısa
Bowling Turnuvası KDF gençlik komisyonu 4 Mart 2012 tarihinde Bakırköy Galeria ’ da bowling turnuvası düzenledi. KDF gençlik komisyonu üyeleri ve Başkan İsmail Erdem yönetim kurulu üyeleriyle turnuva öncesi bir kahvaltıda buluştular. Burada Başkan İsmail Erdem yaptığı konuşmada şöyle dedi; “Kurumsallaşmada en çok önem verdiğimiz Gençlik Komisyonudur. Bizlerde gençlerimizin kaynaşması ve farklı bir ortam oluşturmak adına bowling turnuvası düzenledik. Şimdiden tüm geçlere başarılar diliyorum” dedi. Turnuva sonunda ilk üçe giren yarışmacılara Başkan İsmail Erdem tarafından ödülleri verildi.
....................................................................................................................................................... KDF Gençlik Kolları Tiyatro , Atölyesi, Oyununu Sahneledi KDF Gençlik Komisyonu Tiyatro Atölyesi 20 Mayıs 2012 tarihinde Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale sahnesinde, Ali Yıldırım’ın yönetmenliğinde 4. oyun olarak “Şeytanın Kaşık Oyunları” adlı oyunu sahneledi. Oyunda konu olarak, büyük şirket patronları şirketlerinin yanı sıra hayatımızın ne kadarını kontrol ediyorlar? Pastadan büyük payı alma yarışması içinde kullanılan maşalar ve ezilen insanların mücadelesi, anlatılıyor. Oyuncular; Ali Yıldırım, Mahmut Coşkun, Mustafa Demir, Mustafa Hanlı, Emre Çetinkaya, Sinem Aslan, Tolga Koç, Zeynep Morçiçek, Önder Poyraz, Hande Kahraman, Neşe Demir, Özcan Gündüz, Kays Aykut. Oyun sonrası KDF Başkanı İsmail Erdem oyunculara çiçek vererek kutladı.
....................................................................................................................................................... Panel : Alevilik Felsefesi Panelist araştırmacı-yazar Esat Korkmaz “Alevilik Felsefesi” üzerine özetle şunları söyledi; “Hacı Bektaş Veli ve Kızıl Deli gibi dergahlar birer üniversite konumundadır. Devletin ulaşamadığı yerlerde Alevilik Öğretisi bu pirler aracılığıyla yayılmıştır. Genel anlamda iki tür kültür vardır. Birincisi yazılı ikincisi sözel kültürdür. Yazılı kültür elimizdeki kitaplardır. Sözel kültür ise hafızadır. Bunu kişi kendini yetiştirerek elde edilir. Alevilik kültürü son yirmi yıldır ifade edilmeye başladı. Tanrı’nın evi gönüldür. Bizim burada yaptığımız muhabbet en büyük ibadettir. Gönül lokması gönül bilgisidir. İşlevsiz inanç geçersizdir” dedi.
Dabanözü Köyü Gecesi Dabanözü Derneğinin 28 ocak 2012 tarihinde okmeydanın da bir gece düzenledi Dernek başkanı Emrah Duman yatığı konuşmada ; 4.kez Tüm köylülerin bir araya gelmesinden mutluluk duyduğunu ve Çetinkaya da yaptırıcakları Cem ve Kültür evine Tüm halkımızın katkılarını beklediğini belirtti.Geceye KDF yöneticileri ve İsmail Erdem katılarak dernek yöneticilerini kutladılar Gecede Sahne alan ; Nurgül Ateş türlüleriyle ve halaylarıyla katılımcılara coşkulu bir gece yaşattı
....................................................................................................................................................... Taşlık Köyü Gecesi Taşlık Köyü Derneğinin düzenlediği gece 24 Mart 2012 tarihinde Küçükçekmece Öğretmen Evinde yapıldı. Taşlık Köyü Derneğinin Gençlik Komitesi ile birlikte yaptığı gece Küçükçekmece Öğretmen Evinde yapıldı. Dernek başkanı Ali Özdemir ve tüm yönetim kurulu sahnede yerini alarak tüm konuklara teşekkür konuşmasını yaptı. Daha sonra söz alan KDF başkanı İsmail Erdem; katılımcıların çoğunluğunun gençlerden oluşmasından dolayı Taşlık Köyü Derneğine teşekkürlerini iletti. Sanatçı Volkan Yılmazer, Hüseyin Fırtına ve Ali Sarıgül le birlikte sahne aldılar. Türkülerini birlikte okudular. Konukların hep birlikte tüm salonu çevreleyen uzun halayları görülmeye değer bir coşkuydu.
....................................................................................................................................................... Killik Köyü Gecesi Killik derneğinin düzenlediği gece 7 Nisan 2012 Tarihinde 4 Leventte tyapıldı. Dernek başkanı Kazım Erdoğan yaptığı konuşmada tüm katılımcılara teşekkürlerini ileterek derneğin bundan böyle tüm etkinliklerde aynı kalabalık ve coşkularla devam edeceğini bildirdi. Ayrıca geceye Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Celal Dinçer katılarak yaptığı konuşmada ; Tüm konuklara sevgi ve saygılarını sunarak , bu birlikteliğin her zaman devam etmesini temenni etti. Geceye sanatçılardan ; Gülenaz , Havvanur ve Hasan Erdoğan türküleriyle ve hayalarıyla geceye coşku kattılar.
etkinlik
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü KDF’nin Kadınlar Komisyonu tarafından düzenlenen “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” Akadlar Kültür Merkezi, Melih Cevdet Anday sahnesinde yapılan bir etkinlikte kutlandı. Sunuculuğu Aynur Karabaş’ın yaptığı etkinlikte, katılımcı konukların konuşmalarının ardından, KDF Kadınlar Korosunun sahne almasıyla devam etti. Serpil Bağ’ ın sergilediği tek kişilik tiyatro gösterisinden sonra sahne alan sanatçı Gülten türküleriyle ve halaylarıyla izleyicilere dolu dolu bir gün yaşattılar. Kadınlar Komisyonu adına konuşan Esin Aydın konuşmasında; Kadınların yeteri kadar haklarını koruyamadıklarını ve tüm kurumlarda çok az sayıda görev alabildiklerini belirtti. Nazım Hikmet’in “Kadınlarımız” şiirini okudu. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ve baskının son bulduğu laik, çağdaş, aydınlık bir yarınlar dileye-
rek sözlerini bitirdi. Divriği Kültür Derneği Başkanı Cafer Çelik de Kadınlar Gününü kutladı ve mücadelelerinde yanında olduklarını belirtti. KDF Başkanı İsmail Erdem de; Clara Zetkin le başlayan kadınların haklarına sahip çıkma hareketi günümüzde maalesef çok iyi bir yerde olmadığını belirtti. Tüm dünya emekçi kadınlar gününü kutladı. CHP İstanbul Milletvekili ve Sanatçımız Sabahat Akkiraz da etkinliğe katılarak yaptığı konuşmada özetle şunları
söyledi; “Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Olsun da bir gün olsun. Bir gün bir gündür. Türkülerimizde kadınlar üzerine ne kadar güzel sözler var. ‘İki büyük nimetim var, biri anam biri yârim.’ Bu güzel sözlere karşın maalesef ülkemizde değersizleştirme ve itibarsızlaştırma yaşanıyor” dedi. Ayrıca Sivas olaylarına da değinen Akkiraz bu konuda özetle şunları söyledi; “Sivas Katliamı Davası insanlık adına bir kara lekedir. İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz. Ben hep bu davanın takipçisi olacağım. Bir kediyi bile ateşe atamayan insanlığın orada canlara nasıl kıydıklarını, ateşe attıklarını hala anlamış değilim” dedi.
etkinlik
KDF 1 Mayıs’ta Alanlardan Sesini Duyurdu KDF 1 Mayıs’ta işçi bayramını kutlamak için kortejle birlikte Taksim meydanındaydı. Mecidiyeköy’den başlayan yürüyüşte , KDF geniş bir katılımla, farklı bir kortej oluşturdu. Kortejin önünde Kangal’ın tarım ilçesi olmasını sembolize eden kağnı arabasıyla ve başında da ağasıyla yer aldı. Katılımcıların taşıdıkları dövizlerde ülke gündemindeki sorunların dışında tarımdaki gerilemeyi de ifade eden sözler yer aldı. Yine kortejin ön sıralarında , 4+4+4 eğitim sistemi ile ilgili çarpıklığı ifade eden iki çocuğumuzun gelinlikleriyle yürümesiyle çok ilgi çekti. 5 saate yakın bir süre sonunda Taksim meydanına varabilen KDF korteji kitlesel gösterilerinde yerini almış oldu.
Anadolu, Bozkırın Tezenesi’ni Yitirdi
N
Yazı : Metin Turan | Folklor Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
eşet Ertaş adı, halk türkülerinin usta yorumcu ve yaratıcısının adıydı. Kendi pınarından beslenen kendi göletini oluşturan ve kendi denizene akan bir sürdürücüydü. Gelenek derken, tekcil bir söylemden söz etmediği anlaşılıyordur. Çünkü, eğer bir yerde gelenekten söz ediyorsak, orada bunu oluşturanların yaratmış oldukları köklü bir bileşimden söz etmiş oluyoruz. Neşet Ertaş kendisini geleneğe ekleyemleğen baba Muharrem Ertaş’tan aldığı “ruha” beslenmiş bileşime doğru yerden katkı koyan kişilikli bir sanat adamı olmuştur. Neşet Ertaş, kendine özgü özel ve ayırt edici yaşam biçimleri, insan ilişkileri, hayat felsefeleri, inanç sistemleri ve daha çok da müzik alanındaki ustalıkları ile öne çıkmalarıyla kendisini yansıtan Abdal kültürünün yetiştirmiş olduğu bir kişiliktir. Abartıdan, şatafattan uzak, çoğulcu müzikle anlamlandırılmış ve müzisyenliğin ayırt edici yaşam biçi-
mi ve aynı zamanda bir meslek haline gelmiş sade bir hayat tarzının insanı olmaları bakımından Neşet Ertaşın içerisinden çıktığı Abdal kültürü , kendine özgü form ve ses özellikleriyle Orta Anadolu bozkırına kültürel derinlik kazandıran konusunda önemli bir birikimdir. Kırılmış ama kırmamış, örselenmiş ama örselememiş dervişhane bir kültür adamıdır Neşet Ertaş. Hayatı yorumlama ve yaşamasına kaynaklık eden Bektaşi kültürü, insana, doğaya, bütün cümle yarattığı sevgi ve saygıyı derinleştiren bir nazar kazandırır. O bakımdan da çok kişinin ardından koştuğu, örneğin devlet sanatçılığı gibi içeriği kendinden menkul payeleri usulca, usta bir bilgelikle geri çevirmesini bilebilen, eklenebilirse adının önüne -Halk Sanatçısı yakıştırılmasının sorumluluğunu yerine getirme gayeti ile çabasını sürdüren olmayı yeğler. Arifliği boşuna değildir.Onun dervişhaneliği besleyen içtenliğini kusursuz kılan bu özelliğidir.Dilinden ve gönlünden düşürmediği yar aşkı Hak aşkıdır aynı zamanda.
Garip mahlasıyla söylediği şiirler Anadolu aşık şiirinin önemli bir temsilcisi olmasına karşın, Türkiye’de edebiyat dünyasına egemen olmuş algı yetersizliği onun bu yanını pek görmez ; yakın zamana değin de daha çok müzikal yaratıcılığın göz önünde bulundurulması bundadır. Oysa onun şiirleri özellikle sürdürücü olduğu ve eklemlendiği Bektaşi geleneği içerisindeki ozan yaratıcılığı , o coşkulu ama bir o kadar da yanık ezgilerin ustasını daha iyi anlamamıza kaynaklık edecektir. Her haline yakaşın kemlikten arınmış arifanelik içinde ‘ aşk-ı sadakat ile sürdürdüğü ‘ yar yolundaki yolculuk ‘‘ insana aşığım , hak özümdedir’’ çığlığıyla bilincimizde yerini bulsun isterim. Ey Garip gönüllüm, dertli yoldaşım Niye belli değil , baharın kışın Var mıdır sormazlar, ekmeğin aşın Zengin isen ya bey derler, ya paşa Fukara isen ya, Abdal derler ya Cingan haşa”
Kangal’a Yeni Meydan
K
angal meydanı düzenlenme çalışmaları başladı. Eski adliye binasının yerine yapılan alanda , Kangal’ı tasvir eden objelerden Kangal köpeği , Kangal koyunu , çoban ve buğday biçen kadın figürü yer alıyor. Alanın bir kısmında ise yapay şelale ve oturma alanı oluşturuluyor. Kangal meydanı düzenleme çalışmaları sırasında görüştüğümüz Belediye Başkanı Mehmet Öztürk dergimize çalışmalar hakkında şu bilgileri verdi: ‘‘Kangal Festivalinin yapılıcağı yeni bir alan yapacağız. Eski hastanenin yanında 22 dönümlük bir arazide 7 ayda teslim olacak şekilde 1 kapalı spor salonu yapacağız. Ayrıca yanına mesire alanı planlıyoruz, insanlarımızın orada piknik yapacağı bir alan olacak. Halk pazarını da Askerlik Şubesi’nin yanına taşıyacağız. Pazar , kapalı alanda , U şeklinde olacak. Halkımızın oturacağı alanlarda bulunacak. Öğretmen evinin önüde pazar alışverişine gelenler için otopark olarak planladık .’’
Meydandaki Atatürk heykelinin kaldıracağına dair halkımızın tepkisini söylediğimizde Başkan Öztürk bu konuda şunları söyledi ‘‘Aslında yapılan bir işin mutlaka sonucunu görmek gerekir. Her yapılan işte halk tarafından peşin yargılar oluşabilir. Biz Kangal meydanını açmak için Adliye binasını yıktığımızda ‘İlçe Başkanı’nın evinin önünü açıyorlar’ dediler. Meydanın düzenlenme çalışmaları bittiğinde bizim doğru iş yaptığımızı görecekler. Bu meydanın 50 metre ilerisinde şimdiki pazarın girişinde bulunan Pancar Dairesi binasını yıkarak oraya bir alan yapacağız. Atatürk anıtını da buraya taşıyacağız. Artık törenler bu alanda yapılacak. Trafikte aksamamış olacak. Bu meydanda olduğu gibi diğer meydanıda açtığımızda halkımız bizim doğru iş yaptığımızı bizz a t görecek”.
Fotoğraf : Hatice YAĞCI
Kangal Türküsü
Kangal Dernekler Federasyonu Belgrat Ormanlarında 10 binleri buluşturdu.
rรถportaj
köy isimleri
Prof.Dr. Fuat BOZKURT Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Anabilimdalı Bölüm Başkanı
Zeynep’in Öyküsü Toprak damlı evler, dar kıvrımlı yollar bozkır sıcağında kavruluyordu. Söğüt ağaçları ile süslü dere kıyıları serinlik arayan yaşlıların mutlu sığınaklarını andırıyordu. Öğle sonrası... Harmanlarda dövenler dönüyor, yorgun köylüler verimsiz doğa koşullarında kış yiyeceğini sağlamak için amansız bir direnişle çalışıyorlardı. Harmanın baş ucu yakınlarında dikili duran top söğüdün altında oturan gözlüklü, yaşlı bir dede tüm dünyayı unutmuş, kendini bağlamanın ezgisine kaptırmıştı. Biraz ileride harmanda döven durduğunun ayrımında bile değildi, öküzler bir anlık zaman boşluğundan yararlanıp malağamanın tanelerini yemeğe koyulmuşlardı. Yaşlı dede umursamaz bir davranışla bağlamayı konuşturuyordu. Uzaktan, omzunda yaba ile on dört, on beş yaşlarında karayağız yeğeni gülümseyerek harmana yaklaştı. “Amca ne bu hal? Ne yapıyorsun?” Yaşlı dede yanıt verdi: “Ula oğlum Ali, bir bakayım, parmaklarım alışkanlığını yitirmiş mi, dedim!” İkisi de gülmeye başladı.
“Amca bir dakika, şu harmanı bir düzene koyayım. Bu deyişi can kulağı ile dinlemek istiyorum. Öküzleri harmanda başıboş bırakmışsın, öküzler buğday yiyorlar, şişip ölecekler. Çocuklar nerde? Dövene neden onları bindirmedin?” “Çocuklar sırasının üstüne dövene bineceklerdi. Kaçıp gitmişler. Derenin kıyısında olmalılar.” “Şimdi ben gösteririm onlara!” Genç adam bağırıyor: “Vahap, Cengiz, Tuğrul, Mehmet nerdesiniz ulan? Döveni burada koyup hangi cehenneme kaçtınız?” Sekiz on yaşları arasında üç dört çocuk korku içinde koşup geldi. “Buyur ağabey” diye derli toplu duruyorlar.
birini altına çekti: -”Şu parçayı yeniden çal amca,” dedi. Amca Âşık Revani sazı yeniden ele kavradı: Kangal’dan aşağı Mamaş’ın köyü Derindir gölleri soğuktur suyu Üç köyün içinde Zeyneb’in soyu, Zeyneb’im Zeyneb’im allı Zeyneb’im Üç köyün içinde belli Zeyneb’im Genç adam, ezgiyi ve sözleri can kulağı ile dinlemeye başladı. Türkü karşı tepeden yankılanıyor, uzak harmanlarda çalışan köylüleri, işlerinden edecek kışkırtıcı bir tembellik sürecine çağırıyordu. Söğüdün yaprağı narindir narin
“Nerdesiniz ulan. Hepinizi döveceğim. Döveni amcama bırakıp nere gittiniz? Sırasının üstüne dövene bineceksiniz.”
İçerim yanıyor, dışarım serin
Çocuklar suçu birbirlerinin üzerine üzerine atma yarışına girdiler. Karayağız delikanlı, birini dövene bindirip amcasının yanına geçti. Yastıklardan
Zeyneb’im Zeyneb’im allı Zeyneb’im
Zeynebi bu ayda ettiler gelin,
Üç köyün içinde belli Zeyneb’im
Dede, bağlamayı kucağına bastı, çalmaya bir an ara verdi. “Ali oğlum, bu türkü bizim köyün çok eski türküsü. Acı bir öyküsü vardır.” “Nasıl bir öykü?” Revani, yeğeni Ali’ye türkünün öyküsünü anlatmaya başladı: “Oğul ben de masalcı dedeler gibi başlayayım anlatmaya. Bizim köyde dilber dudaklı, kaşları keman, servi boylu, sırma saçlı, görenleri kendine hayran bırakan, Zeynep adında bir güzel vardı. Zeynep bizim İbrahim Ağa’nın kızıydı. Şu Abidin Dede’nin dedesi olur ibrahim Dede. Malatya’nın Mezirme Köyü’nden gelip Mamaş’a ilk yerleşenlerden. Bizimle de uzaktan akraba olurlar. Daha on üç yaşımdayken Zeynep’in güzelliği belli oldu. Çevre köylerde bile adı söylenir oldu. Köyde gençlerin gözü onun üstünde. Bir gören bir daha görmek için kapı önlerinde gezer dururlardı. Daha o yaşta istemeye başladılar. Zeynep gün geçtikçe daha da güzelleşti, boy bos attı. Güzelliğinin kendi de ayrımında... Bir yürüyüşü var, bir suya gidiyor herkes ardından hayran hayran seyrediyor. Cana yakın ve sıcakkanlı. Ay der, sen doğma ben doğam, gün der sen doğma ben doğam. Herkesi büyülüyor. Köyde geçimi iyi olanlar oğullarına istemeye başladılar. İbrahim Dede “yaşı küçük” deyip isteyicileri geri çeviriyor. Arada bir de dedelik-taliplik ayrımı var. Dede kızı talibe verilmiyor ya, işte böyle bir sıkıntı. Köyde Zeynep’e gönlü düşen gençleri de umutsuzluk aldı. Derken, Seferberlik koptu, beni askere aldılar. Yıl yeni hesap 1914, ben on dokuz yaşımdayım. Doğu Cephesinde savaşıyorum. Arada bir mektup alıyorum. Nasıl bir açlık çekiyoruz anlatamam. Bir türlü ekmek vermiyorlar. “Yiyecekler” bir kıyıda duruyor. Rus baskın yapıyor diye bir haber geliyor,
aman “yiyecekler Rus’a kalmasın” diye ateşe veriyorlar. Gözümüz yanan erzakta geri çekiliyoruz. Böylesine bir cehennem yaşanıyor. Açlıktan asker kaçıyor. Dağ taş asker kaçağı ile doldu. İpini koparan kaçıyor. Bunlar dağlarda eşkıyalığa başlıyorlar. Köyleri basıyorlar. O dönemde bizim köy, çevre köyler arasında eşkıyanın giremediği tek köy olmuş. Davulbazlı akrabalar bizim köye sığınmışlar. Ben o günlerde Bakü’deydim. Köy burnumun ucunda tütüyor. Bir gece düşümde anamın öldüğünü gördüm.
Oturdum Edem Ali Efedi’ye bir mektup yazdım içine de şu türküyü ekledim: Dayım yok ki mektup yazam dayıma Dayanamam gurbet elin yayına Yüzlerimi pederimin payına Sür yüzün selamım ver seher yeli Revâni’yim böyle söyler dillerde Havadis gelmez postalarda tellerde
Hüseyin Fırtına
Fırtına Müzik Merkezi Yöneticisi Röportaj: Hüseyin CILGA
1-Klasik sorumuzu sizin için de tekrarlayalım. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız ? -1956 yılında Kangal Taşlık köyünde doğdum. İlkokula burada başladım . 1967’de ailece Malatya’ya göç ettik. Burada Halk müziği ile tanıştım. Tekrar 1973 yılında İstanbul’a yerleştik. Eğitimime burada devam ettim. Şimdi de “Fırtına Müzik Merkezi”nde yöneticilik yapıyorum. 2-Halk müziği ile tanışmanız ve ondan sonra ki süreçten bahseder misiniz ? -1967 yılında Malatya’ya ilk geldiğimizde Kangal Davulbaz köyünden Hasan Çağlar’ın Saz Yapım Atölyesinde çalışmaya başladım. Bu atölyede saz yapımının dışında, ustamla birlikte düğünlerde ve özel gecelerde türkü
söylemeye başladım. Böylece sanat yaşamımda başlamış oldu . Burada “Usta-Çırak” ilişkisinide yaşamış oldum. Aynı zamanda Halk müziğinin alt yapısı oluştu. Bu saz yapım atölyesi aynı zamanda da Ozanların uğrak yeri idi. Burada sohbet eder, çalırsöylerlerdi . Bende onları büyük bir dikkatle can kulağı ile dinler konuşmalarından feyz alırdım. Buraya , Malatyalı ünlü gazelhanlardan Sami Kasap, Hakkı Coşkun, Çamşıhılı Ozan Mahmut Erdal, Kangallı Ozan Muhlis Akarsu, Davulbazlı Cafer Bakır Dede ve yöresel sanatçılar gelirlerdi. Buradan Halk müziğine başlamama vesile olan ustam Hasan Çağlar ve bu saydığım ozanların hepsini de rahmetle ve saygı ile anıyorum .Hepsine minnettarım.
1973 yılında tekrar İstanbul’a ailece göç ettik. Artık kendime halk müziği adına bir yön çizmiştim. Konservatuara yaşım tutmadığı için giremedim. O dönemde dershaneler pek yaygın olmadığından Folklor Kurumuna kayıt oldum. Burada Arif Sağ, Mehmet Özbek gibi çok değerli hocalardan dersler aldım. Bu bilge hocalardan çok yararlandım. Daha sonra da bu Folklor kurumunda 4 yıl öğretmenlik yaptım. Milli Eğitim Bakanlığının okullarında sözleşmeli olarak “Bağlama ve Solfej” dersleri verdim. O zamanlar çok nadir olan saz yapım atölyelerinde Arif Sağ, Yavuz Top gibi hocaları dinler pür dikkat çalmalarını izlerdim. Zaten bu hocalar da kendilerinden daha önceki Bayram Arayıcı, Nida Tüfekçi gibi hocaları aynı bizler gibi dinlemişlerdi.
Bundan sonra ki süreçte farklı müzik dallarında teknik ve teorik eğitim ve dersler almaya devam ettim. Sahne müzisyenliği yaptım. Otuz yıl önce Fırtına Müzik Evi’ni kurduk. İmalat bölümünde de kardeşlerim ile birlikte saz üretimi yaptık. Böylelikle Türkiye’de bu alanda ilk ona girdik. Müzik evimizde çok değerli hocalar ile tanışma fırsatı buldum. Bu ozanlarımız ilk aklıma gelenler, Aşık Mahsuni Şerif, Ali Ekber Çiçek, Neşet Ertaş , İbrahim Erdem (Erdem Baba), Feyzullah Çınar, Ali Metin, Mehmet Ali Karababa, Yurtseven Kardeşler den İsmail YK, Hasret Gültekin zaten benim öğrencimdi. Aşık Zervaki, Ahmet Kaya onunda sazlarını hep biz yapardık, uzun süre dostluğumuz oldu. Tüm bu ismini saydıklarımla oturduk, sohbet ettik, kah onlar çaldı, biz dinledik, kah beraberce çaldık söyledik. Bu müzik merkezimizin de bizlere böyle bir katkısı oldu. 3-Fırtına Müzik Merkezi çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? -En son süreçte kurduğum bu Müzik Eğitim Merkezimiz iki katlı binamızda, dershaneler, konferans salonu, yönetim birimleri, dinlenme teras katı, büfesi hepsini içine alan bu binayı hayata geçirdik. Burada öğrencilerimize tüm müzik dallarını öğreten dersler veriyoruz. Ustalardan aldığımız kültürü öğrencilerimizle paylaşıyoruz. Böylece öğrencilerimizin akademik eğitimlerinin altyapısını oluşturuyoruz. Bu öğrenciler her yıl bizden sonra Konservatuarlara, Eğitim Fakültelerine öğrenci gönderiyoruz. Ayrıca piyasa da bu müzik işini meslek edinmek isteyenlere de ders vererek onlar yardımcı olmaya çalışıyoruz. Dershanemizde çok yetenekli gençlerle çalışmanın zevkini hep tattım. 4-Halk Müziği üzerine ileri dönük çalışmalarınız nelerdir ? -İlk albümümü Anadolu’nun tüm yörelerinden derlenmiş enstrüman ezgilerden oluşuyordu. Bu albüm kendi
alanında çağdaş, özgün bir yapı içeren çalışmaydı. İkinci albümümün hazırlık çalışmaları içindeyim. Okuyacağım türküleri seçiyorum. Bu albümde kendi bestelerime yer vereceğim. Bundan sonra ki projem ise “Halk Müziği Orkestrası” kurmak olacaktır . Bunun içinde de batı sazlar bulunacak. 5-Kangal ilçesinde ozanların yoğun olmasının siz ana kaynağı nedir ? -Kangal köylerinin büyük bir çoğunluğu Alevi-Bektaşi’dir. Zaten saz çalma, deyiş söyleme onun ibadetinin içinde olan bir ritüeldir. Bence birinci etken budur. Bir diğer konuda, bu coğrafyadaki yaşam zorlukları ozanların dile getirdiği eserlere esin kaynağı olmuştur. Çaresizlik, ayrılık, ölüm gibi konuları işlemişlerdir. Bir diğer olguda etkileşimdir. Çamşıhı gibi ozan diyarı bir bölgeye komşu ve akrabalık ilişkilerinden dolayı iletişim ozanların etkilenmesinde bir faktör olmuştur . 6-Ozan sizce nedir ? Sizce bu çizeceğiniz ozan profilinde kendinizi nereye koyarsınız ? -Ozan doğadan aldığı değerleri halka kendi dili ile yansıtır. Bu kültürü kuşaktan kuşağa taşırlar. Ozan çağına göre sanatçıdır. Toplumu değiştirir, öncülük yapar, birikimlerini sunar. Ozanlarında bir başka misyonları gezginliklerinden dolayı taşıyıcı, dağıtıcı görevlerini yapmışlardır.
Sivas ozanlar yatağıdır. Bir çok ozan yetiştirmiştir. Ozanlık gelenek ister , yaşayacağı ortam ister. Halk ozanları halktan aldığını tekrar halka verir. Ben de kendimi icracı olarak görüyorum. 7-Köyden kente göçün ozanlık geleneğine olumlu ve olumsuz etkileri nedir ? -Önce artılarından başlamak isterim, kent yaşamı Türkiye’deki tüm ozanları bir araya getirerek, birbirilerini tanıyarak, etkileşim sayesinde eserlerine olumlu yansıyarak zenginleşir. Ozan kendini daha geniş kitlelere albüm ve konserler ile duyurma imkanına sahip olur . Ozanların şehir yaşamında bilgi birikimleri daha da artarak gözlemleri gelişir ve bu eserlerine de olumlu olarak yansır. Olumsuz yanı ise doğadan ve orada ki yaşamdan koptuğu için ilham kaynaklarından yoksun kalır.
8-Sizler ile bir görüşmemizde, bir alan çalışması yaptığınızdan bahsetmiştiniz. Bu konuda ki çalışmalarınızı Mozaik okullar için paylaşır mısınız ? -Halk Müziği ile olarak beslendiğimiz ana kaynak Halkbilimi olunca, bu da bizi alan çalışmasınayöneltti. “Abdal” toplulukları üzerine, yazar Esat Korkmaz başkanlığında bir ekip kurduk. Tarihçi -Araştırmacı yazar Hamza Aksüt,
ozanlarımız
Halk Ozanı Muhlis AKARSU Muhlis Akarsu 1948 yılında Kangal Minerekaya (Leşker) köyünde doğmuştur.
Babası Bayram ve Nazife’nin oğludur. İlkokul Sivas Fevzipaşa İlkokulunda, son sınıf Çetinkaya’da okumuş ; ortaokul tahsilini Malatya’da yaparken 2.sınıfta yarıda bırakmıştır.1972’de Seyyid olan Halil’in kızı Mühibe (Leyla) hanımla evlenmiştir. Geçimini doldurduğu plaklardan , kasetlerden ve konserlerden kazanmıştır. Bunun yanında İstanbul’da Sanayi Mahallesinde muhtarlık , kağıt imalatçılığı , plak kaset yapımcılığı , lokanta ve kafetarya işletmeciliği yapmıştır. 1980 yılında türkülerinden dolayı 3 ay hapis yattı. 2 Temmuz 1993 günü Sivas Katliamı , Madımak Oteli’nde
Hakk’a yürüdü.
Küçük yaşta saza ve söze merak sarmış , katıldığı cemler ve tanıştığı Ali İzzet ,Mahzuni, İhsani,Nesimi Çimen, Davut Sulari gibi ustalar onun saz çalmada ve şiir vadesinde ilerlemesinde büyük oranda etkili olmuştur. 1960 yılından sonra doldurduğu plaklarıyla ve katıldığı konser programıyla kısa sürede şöhrete ulaşmıştır. Şiirlerinde ölçüler sağlam olmakla beraber, bazen kafiyelerde ve ayaklarda aynı başarıyı sağlayamamıştır. Genellikle soyadını, bazen de adını - soyadını mahlas olarak kullanmıştır. Şiir ve türkülerinde lirik bir eda hakimdir. Genellikle aşk konulu deyişler söylemekle beraber, zaman zaman sosyal konulara da
temas etmiş, gurbetin ve kaderin verdiği acıdan, feleğin darbesinden söz etmiştir.TRT Repertuarında pek çok türkü kazandırmıştır.”Bu yarayı dosttan aldım ezeli , Bundan sonra ben o yare küskünüm, Karlı dağlar karın almış karınan , Bir kuş konmuş da ziyaretin başına , Ey sevdiğim sana sikayetim var “ bunlardan bazılarıdır. 100’den fazla 45’liği, 4 uzunçaları ve 20’den fazla kaseti vardır. Sesi oldukça gür ve güzel olan Akarsu, ilk zamanlar Davur Sulari’nin 1970 yılından sonrada Mahsuninin etkisindede kalmıştır. Sazı çok güçlüdür. 1980’den sonra üslubunu kazanır ve kendi eserlerinin yanında Kul Himmet ve Pir Sultan gibi ustalardan da deyişler okumuştur.
Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi - Bektaşi kültürünü öğrendi ; saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliğiyle fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul da Mahsuni Şerif’in , Davur Sulari’nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibariyle Davut Sulari’nin etkisi görülür. Davut Sulari’nin kendine özgü bol hançere etkilerini içeren tavrını uzun süre kurtaramayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı kısa bir süre de olsa denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari’nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970’lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahsuni Şerifin izleri belirir. Uzunca bir süre Mahsuni’nin bu deyişlerini çalar okur. Bu arada Alevi Bektaşi aşık geleneğindende kopmaz. Pir Sultan , Kul Himmet gibi büyük ozanların bir çok diyişini geleneksel kalıplardan çıkarmadan seslendirdi. 1980’li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu , 80’lerin başından itibaren deyişlerdeki anlatımı güçlü , bağlamasına hakim ve sesini deyi tavrında kullanabilen bir sanaçtı görümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu’nun .. “Muhabbet “ serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatcılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder. Muhlis Akarsu’nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun... “Muhabbet “ serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatcılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder. Muhlis Akarsu’nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun...