EBEDî IŞIĞIMIZSIN TENEFFÜS ATAMIZI ÖZLEMLE VE SAYGIYLA ANDIK Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefatının 81. yılında saygıyla ve minnetle andık. Okulumuz konferans salonunda Tiyatro ve Müzik Kulübü öğretmen ve öğrencilerinin katkılarıyla devletimizin kurucusu, büyük kahraman, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ü anma etkinliği düzenlendi. Atatürk'ü anma etkinlikleri kapsamında duvar gazetesi hazırlandı, derslerde Atatürk'ün yaşamını ve kahramanlıklarını anlatan videolar izletildi. Programı hazırlayan ve katkı sağlayan Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenimiz Nadir Candemir'e, Müzik Öğretmenimiz Yeşim İnce'ye, İngilizce Öğretmenimiz Cüneyt Şenkul'a ve öğrencilerimize teşekkür ediyoruz.
ÖĞRETMENLER GÜNÜ E TWİNNİNG’TE ULUSAL KALİTE ETİKETİ ALDIK BENGİ OKUMA ETKİNLİĞİ 24 Kasım Öğretmenler Günü, okulumuz konferans salonunda yapılan etkinlikle kutlandı. Okulumuz Müzik Öğretmeni Yeşim İnce ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Mehtap Könen'in öncülüğünde hazırlanan programda öğrencilerimiz, öğretmenlik mesleğinin önemine dikkat çektiler.
Okulumuz, ilçemizden Burhaniye Anadolu Lisesi ve Hacı Mustafa Müdüroğlu Ortaokulu ile birlikte Türkiye'den yedi, Hırvatistan'dan da bir okulun katıldığı, "Protect Your Heritage Do Something For Nature" adlı eTwinning projesi ile Ulusal Kalite Etiketiyle ödüllendirilmiştir. İngilizce öğretmenimiz proje koordinatörü Hatice ŞAHAN'ı ve katılımcı öğrencilerimizi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
Balıkesir Valiliğince ilimiz genelinde yürütülen BENGİ projesi kapsamında okuma faaliyetleri devam ediyor. İlçe Kaymakamımız Sayın Hüseyin ÖNER, beraberinde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürümüz Bilal BİLEN, İlçe Jandarma Komutanı J. Üstğm. Alim Burak ÇELİK ile okulumuz öğrencileri ile okuma programına katıldı. Okulumuz öğretmenleri ile değerlendirme toplantısı yapan İlçemiz Kaymakamı Öner, okuma etkinliğinin ardından öğrencilere hangi mesleğe yönelmek istediklerini sordu. Öğrencilerden ilginç yanıtlar alan İlçemiz Kaymakamı, öğrencilere hedeflerine giden yolda yılmadan çalışmaları ve hayatları boyunca kitap okumaktan asla vazgeçmemeleri tavsiyesinde bulundu.
MEVLİD-İ NEBİ PROGRAMI Okulumuzda Mevlid-i Nebi Haftası (8-15 Kasım) münasebetiyle 05.11.2019 tarihinde bütün insanlığın önderi, imamı, efendisi olan ve Allah´ın "EY HABİBİM SEN OLMASAYDIN ÂLEMLERİ YARATMAZDIM" dediği kutlu şahsiyet Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)´in doğumunu kutlamak üzere 10-A sınıfı öğrencileri tarafından program hazırlanmıştır. Hazırlanan programda Kur´an-ı Kerim Tilaveti ve Mealinin ardından günün anlam ve önemi ile ilgili konuşma yapılıp Hz. Muhammed'in Hayatını anlatan şiirler okundu. Programın hazırlanmasında emeği geçen öğretmen ve öğrencilerimize teşekkür ederiz.
BİR FİDAN BİR NEFES
BİR GÜNDE ÜÇ ÜNİVERSİTE
Kariyer planlama etkinliklerimiz kapsamında , Ankara gezimizde Orta “Bir Kuş Kadar Olamıyoruz” Müdür Yardımcımız Oğuz ÖZER ile Doğu Teknik Üniversitesi tanıtım fuarı, yeni projesi hakkında bir röportaj Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüsü ve Bilkent Üniversitesi yaptık. ziyaret edildi. Devamı sayfa 8'de Devamı sayfa 7'de
FARKINDALIK ZAMANI Celal Toraman Anadolu Lisesi Çevre Koruma Kulübü öğrencileri sokak hayvanları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla sokaklara kaplar içinde mama dağıtma etkinliği gerçekleştirmiştir.
Devamı sayfa 6'da
TENEFFÜS TARİH KÖŞESİ Bunları Biliyor muydunuz? *Atatürk’ün en sevdiği türkülerden biri ‘’Yanık Ömer’’di. *Atatürk’ün en iyi bildiği dil Fransızca’ydı. Bunun dışında Almanca, Rusça, İngilizce, Bulgarca, Arapça, Farsça biliyordu. *Atatürk tam bir kahve tiryakisiydi. Günde 10-15 fincan kahve içerdi. *Atatürk kıyafetlerini kendisi tasarlardı ve kıyafetlerinde asla lacivert rengini kullanmazdı. *En başarılı olduğu ders matematikti. *Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e ancak Anıtkabir’in inşası bitince 10 Kasım 1953 tarihinde Etnografya Müzesi’nden nakledilmiştir.
Atatürk’ün Sadık Dostu Salih Bozok Salih Bozok, Mustafa Kemal'in hem mahalle hem o k u l a r k a d a ş ı y d ı . Ay n ı okulları okudular, Harp Okulunu bitirdiler. Atatürk'ün yıllarca başyaverliğini yapan Bozok, milletvekili olduktan sonra bile hep Ata'nın yanı başındaydı. Atatürk'ün hayatı boyunca yanından ayırmadığı tek isimdi. Atatürk amansız hastalığa yakalandığında Salih Bozok aylarca yatağının başucunda bekledi. Ve 10 Kasım 1938 sabahı… Neredeyse hayatının tamamını birlikte geçirdiği Mustafa Kemal, 71 numaralı odada hayatını kaybetti. Salih Bozok, yatağa doğru eğildi, Ata'nın elini öptü ve hızla odadan ayrıldı. Tüm saray şoktaydı. Ata'nın ölüm haberi duyuldukça kalplerdeki acı, sessizliğe dönüşüyordu. Bu derin sessizliği bir silah sesi bozdu. Ata'nın ölümüyle kendisi için de her şeyin bittiğine karar veren Bozok, daha önceden hazırladığı silahı kalbine dayamış ve tetiği çekmişti. Salih Bozok önceden her şeyi planlamıştı. Dostu olmadan yaşayamayacağını, Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca eşine yazdığı mektupla da söylemişti Bozok, mektubunda şu ifadelere yer vermişti: "İşte o gün gelmiştir. Ben artık aranızdan çekiliyorum. Senden çok memnun olarak ayrılıyorum. Ben hayatımı Atatürk'ün hayatına bağladım ve ondan sonra yaşamamaya karar verdiğim için hayatıma nihayet verdim. Fazla teessüre mahal yoktur. Ebediyen arz-ı veda eylerim sevgili karıcığım, Pakizem." Merminin birkaç milim sapması nedeniyle ölmemişti Salih Bozok. 3 yıl sonra 1941’de vefat etti kendisi. Ama ‘’Salih Bozok öldü.’’ dememiştir gazeteler, ‘’Salih, Ata’sına kavuştu.’’ demiştir. Hazırlayanlar: Esra ASLANÖZ Ozan ALBAY, Ilgıt UYGUR
KARİYER GÜNLERİ Rehberlik servisimizin düzenlediği kariyer günleri etkinliklerinde konuklarımız vardı. Mersin Çağ Üniversitesi hukuk bölümünden İrem Zeybek İTÜ Endüstri Mühendisliğinden Barış Duyu İTÜ Denizcilik Fakültesinden İbrahim Turgun Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinden
İsmet Varol Gazi Üniversitesi Endüstiri Mühendisliğinden Özgür Lezgiyev Gazi Üniversitesi Enerji Sistemlerinden Kürşat adlı arkadaşlarımıza bize yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz.
Sayfa 2
TARİHÇİNİN MUTFAĞINDAN Mehmet BİCİK BAŞARININ SIRRI Hayat, başlı başına bir sınav… Daha hayata merhaba der demez başlıyor sınav maratonu. Eskiden sadece öğrenciler girerdi sınavlara. Şimdi yetişkinler de giriyor. Okula girerken, mezun olurken, işe başlarken, işte yükselebilmek için sınava girmemiz gerekiyor hep. Her sınav, bir stres demek… Tüm aile bireyleri yaşıyor bu stresi… Sınav sonunda kazanmak da var, kaybetmek de… Kazanmak, güzel… Kaybetmek, her şeyin sonu değil elbette… Kaybedilen sınav, azmini kırmamalı kişinin… Her tükeniş, yeni bir başlangıç olmalı… Ne demiş Cumhuriyetimizin kurucusu büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk: “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir.”. “İmkânsızlık, yalnız sersemlerin sözlüklerinde bulunan bir kelimedir.” sözü de Akka’da Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu karşısında yenilgiye uğradıktan sonra ordusunu bırakıp kaçan, zaferleriyle Fransızları göklere çıkaran ve aldığı mağlûbiyetlerle de Fransızları mahveden dünyanın en büyük harp adamlarından kabul edilen, 25 yaşında general, 28 yaşında başkumandan, sonra da imparator olan Napolyon’a ait… “İnsan ekedursun, zamanla ürün alır.” der, Goethe… La Fontaine, Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilemeyeceğini söyler… Prusya Kralı Büyük Frederik, generallerinden birisi defalarla yenilgiye uğradığı hâlde onu azletmez, görevini sürdürmesinde ısrar edermiş... Generalin azledilmesini isteyenlere Frederik dermiş ki: - “Bu general mağlup ola ola galip gelmenin usulünü öğrenmiştir. Yerine başkasını getirirsem galip gelmesi için defalarla mağlûp olması lazım.” Gerçekten de bu general, sonunda zaferler kazanmıştır. Bir başka örnek de bizim tarihimizden… Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, II. Viyana Kuşatması’nda başarısız olarak geri çekilmek zorunda kalmış, yenilginin sorumlusu olarak da idam edilmişti. Kara Mustafa Paşa’nın idamından sonra Nemçe harplerinde daima yenilgiye uğradık, ordu içinde nifak baş göstererek bir takım eşkıya zuhur etti. Merzifonlu idam edilmeseydi tecrübesiyle Avusturya’ya karşı büyük başarılar kazanacaktı, Avrupa içlerinde Türk atları koşturacak ve Avrupa, uzun yıllar Türk hâkimiyetinde kalacaktı, belki de… Başarısızlığı bir bitiş, tükeniş olarak algılamamak lazım aslında… “Başarısızlık yol göstericidir. İyi düşünen bir insan başarısızlıklarından çok fazla şey öğrenebilir.” der, John Dewey… Roger von Oech de “Başarısızlığa uğramanın iki avantajı olduğunu unutmayın. İlki; eğer yanılmışsanız nelerin işe yaramadığını öğrenirsiniz. İkincisi ise başarısızlık size yeni bir başlangıç için fırsat verir.” diyerek başarısızlığın avantajlarının olduğunu söylemiştir, değerlendirebilenler için… “Başarıya ulaşamayanların yüzde doksanı yenilgiye uğramamıştır, sadece pes etmiştir.” der, Paul Mayer … Pes etmeyecek, yenile yenile yenmesini, zafer kazanmayı öğreneceğiz… TİMUR’UN VASİYETİ “Gökyüzünde nasıl bir Tanrı varsa, yeryüzünde de tek bir hükümdar olmalıdır.” diyen, bu düşüncesini gerçekleştirmek için de gayr-i meşru her yola başvuran, tarihin kaydettiği ender kişilerden Aksak Timur, son seferinde - Çin’de Otrar yakınlarında hastalanınca çocuklarına şu vasiyette bulundu: “Çocuklarım! Tebaanın rahatını başarmak için, benim sizlere bıraktığım vasiyeti, düsturları unutmayınız. Halkın dertlerine derman bulunuz Zayıfları koruyunuz. Fakirleri zenginlerin zulmünden siyanet ediniz. Tefecilere, faizcilere meydan vermeyiniz. Bunlar Allah’tan korkmazlar ki onun kullarına acısınlar. Her işinizde kılavuzunuz adalet ve iyilik olsun. Kılıcı, ihtiyar ve liyakatle kullanınız. Aranıza ayrılık tohumu atılmamasına çok dikkat ediniz. Nedimleriniz, düşmanlarınız aranıza ayrılık tohumu saçmaya çalışacaklardır. Tüzelerimdeki idare usûlüne sadık kalırsanız, taç daima başınızda kalacaktır.” BİR SÖZ ‘’Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler mani olur diye düşünürüm. Engelleri ortadan kaldırdım mı iş kendi kendine yürür.’’ Mustafa Kemal ATATÜRK
TENEFFÜS MEZUN MEKTUBU Şimdi oturduğunuz sınıfa, yürüdüğünüz koridorlara, ders arasındaki tatlı sohbetlerinize ev sahibi olan okul bahçesine, kasa sırasında yarıştığınız kantine iyi bakın… Ve düşünün ki bir yerlerde tüm bunları çok özlemiş birileri var… Merhabalar güzel kuşlar! Ben Eda Bozdemir. 2016 yılı itibari ile CTAL ailesinde bana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bir öğrenci olarak eğitim hayatıma Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Hizmet bölümü 3. Sınıf öğrencisi olarak devam ediyorum. CTAL 2019 mezunları itibari ile bizleri tanıyan son grubu mezun etmiş oldu. Bu düşünce bana oldukça enteresan geliyor. Sanki… Büyümüşüm gibi! Aslında sizlere anlatmak istediğim çok şey var. Ve sizlerden dinlemek istediğim çok şey… Nereden başlayayım, nelerden bahsedeyim inanın karar vermek çok zor. Sanırım öncelikle, şu anki okulumda çok sevdiğim değerli bir hocamın üzerinde sıklıkla durduğu bir konu ile başlayacağım; ateş! Ama bu bildiğimiz anlamdaki ateş değil, içimizdeki ateş… Herkesin içinde yanan bir ateş var. Kendi hayallerine giden yolda yolunu aydınlatan, pes etmeye yüz tutmuş zamanlarda buzlarını eriten türden bir ateş… Özellikle bunları örnek verdim. Çünkü hukuk okuyanları, mühendislik okuyanları, tıp okuyanları zaten belki tanıyorsunuz bile ya da bu bölümlerden birinde olmaksa hayaliniz, pek de tepki almayacaksınız. Örnek verdiğim, verebileceğim bir çok arkadaşım var, kimi iki sene bir bölümde okuduktan sonra buldu ateşini ve yürüdüğü yolları geri dönmeyi göze alarak ona yürüdü; kimi 3 yıl mezuna kalmayı göze alarak ulaştı ateşinin parlaklığına. Kendimden bahsedeceğim biraz. Orta okulda Afyon TEGV ekibi ile FLL (First Lego Ligi)’ye katıldım. Bir masa üzerindeki belirli görevleri yerine getirmek üzerine yazılım ve donanımı tamamen bize ait olan 2 robot yaptık. Ardından 8. Sınıfta TÜBİTAK ve Gazi Üniversitesinin düzenlediği bir robot kampına davet edildim. Matematikle aramın çok da iyi olmamasına karşılık fen bilimlerine olan ilgim, belki de bu ilginin yanında gelen bilgim ile bir sayısal öğrencisi olduğuma inancım tamdı. Sadece benim değil, birçok öğretmenimin ve sevgili ailemin de inancı aynı yönde idi. 9. Sınıfı Afyon’da okudum ve 10. Sınıfta ailem memlekete taşınma kararı aldı. Bütün aile dinamiklerimizin değişime uğradığı bir dönemde, kültürü bana çokça yabancı bir yerdeydim. Bulunduğum yaş grubu için zor bir yoldu ve ben bu yolda yürümeyi öğrenmiştim. Başkalarının yürümesine de yardımcı olabilirim belki diye düşündüm ve ruh sağlığı alanına ilgi duymaya başladım. Yoluma ışık tutanlar oldu.* Doğrudan insanlarla ilgili bir şeyler yapmaya karar verip, rotamda değişiklikler yaptım. 10. sınıfta sayısal okuyup, 11-12de TM okudum. Şimdi Sosyal Hizmet Bölümünün, Türkiye’de ilk kurulduğu üniversitede eğitim alıyorum. Planlarım arasında, yazılım bilen bir Sosyal Hizmet Uzmanı olmak var. Artık meslekler ve bilimler arasındaki sınırlar çok daha geçirgen ve öyle de olmalı çünkü buna ihtiyacımız var, her alanda çok daha kapsayıcı ve bütüncül olmaya. Önüme çıkan yol ayrımları ve benim yaptığım tercihlerden birkaç kesit verdim sizlere. Hayat benim hayatım ve biliyorum ki önümüze çıkan yol ayrımlarında verdiğimiz kararlar belirliyor haritamızı. Ailem farklı bir yol hayal ediyordu benim için, öğretmenlerimin bile farklı farklı birçok görüşü vardı geleceğim için. Olabildiğince dinledim herkesi ama verdiğim kararların bana ait olmasına özen gösterdim. Bizim meslekte “otantiklik” diye adlandırılan bir terim var. “Davranışlarının sorumluluğunu almak” anlamına geliyor. Bayılıyorum bu terime. Çünkü yaşamımdaki her kararın bana ait olması gerekliliğini hatırlatıyor bana. Sanırım biraz da üniversitemden ve Ankara’dan bahsetmem hoş olur. Ankara söylenenin aksine gri ve sıkıcı bir yer değil! Daha doğrusu şöyle ifade edilebilir, gittiğiniz yer neresi olursa olsun orayı değerli ve renkli kılan şey siz ve çevrenizdeki insanlarsınız... Vakit geçirmek istediğinde, hoş sohbet birkaç arkadaşınla Ankara’daki onlarca parktan birinde saatlerce eğlenebilirsin örneğin. Eğer avm seviyorsan istemediğin kadar çok var! Üniversite sayısının fazlalığından olsa gerek, gençlik hareketlerinin kaynadığı kazanlardan biri Ankara. Eğer bir üniversite öğrencisi olarak bulunuyorsan Ankara’da, her hafta sonu düzenlenen onlarca kamp ya da tura katılabilirsin. Ayrıca bu koca yürekli resmi kent, oldukça düzenli bir ulaşım sistemine sahip. Üstelik duraklarda ve hatta bakkallarda bile sıraya giriyor insanlar. Düzen seven insanlar için göz kamaştırıcı bir özellik! Üniversiteme gelecek olursam; “insan ulaşamadığının delisi, sahip olduklarının nankörüdür” gibi düşünülsün istemem tabii ama içinde bulunduğum durumların çok daha iyi olabileceği yol ve yöntemleri gördükçe, eleştirel davranmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Yine de size güzelliklerinden bahsetmek istiyorum. Beytepe Kampüsünde benim fakültem. Bir kampüs ki arkadaşlar… her yanı tablo gibi! Her mevsimin geçişini izlerken doğanın varoluşuna ve dönüşümüne hayranlıkla tanıklık ediyorsunuz. Ayrıca bir üniversite için ‘kampüs’ kesinlikle tercih sebeplerinden biri olmalı. Sadece gençlerin olduğu bir şehir prototipi gibi. Olabildiğince az yargı ve yadırgama, olabildiğince özgürlük ve çeşitlilik… Bu öğütler silsilesi gibi bir mektup olsun istemedim. İşinize yarayacağını düşündüğüm birkaç şeye kendimden örnek vermek istedim sadece. Hepimiz yaşıyoruz ve bu yaşam herkes için çok farklı deneyimler sunuyor. Oturduğunuz sıralara, sevgili öğretmenlerime çok iyi bakın. Ve tabii yanınızdaki arkadaşlara, öyle temiz ve berrak duygularla oluşuyor ki lisedeki dostluklar, ben mezun olalı 4 yıl oldu ve hala tereddütsüz aradığım, hala beraber kahkahalar attığım insanlar onlar. Yüzünüzde gülücüklerle hatırlayacağınız bir lise hayatı olsun sizinki de. Kendinizi arayın, bulun, vakit geçirin kendinizle. Çünkü nereye giderseniz gidin en birinci yol arkadaşınız hep kendiniz olacaksınız. *Gazetemizin “tavşan deliği” köşesinin yazarı, okulumuzun çok sevgili eski felsefe grubu öğretmeni Derya Hocamızı duymuşsunuzdur, sevgi ile anıyorum kendisini. Sevgili aileme CTAL’e, Eda Bozdemir
Sayfa 3
KADINA ŞİDDET!? Bu ay size mutlu bir tema ile gelmek istesem de yüzünüze soğuk su gibi çarpacak bir konu ile karşınızdayım. KADINA ŞİDDET! Dünya çapında yaygınlaşan ve tüm toplumları derinden etkileyen bir konu hâline gelen kadına şiddet, özellikle son yıllarda ülkemizde sıklıkla gündem olmaya başladı maalesef. Şiddet denince akla ilk gelen kuşkusuz fiziki güç kullanımına dayalı kaba kuvvet olsa da gerçekte şiddeti sadece fiziki boyuta indirgemek mümkün değildir. Kadına yönelik şiddet beşe ayrılır. Bunlar psikoloji şiddet, fiziki şiddet, sözel şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddettir. Peki neden erkeğe şiddet değil de kadına şiddet hiç düşündünüz mü? Bunun pek çok sebebi var ama temel sebebini ele alırsak eskiden günümüze kadar getirdiğimiz kadın erkek eşitsizliği. Bir bebek olacağı zaman erkek olacağını öğrendiklerinde genlerimiz devam edecek sevinci ya da kavgaya girdiğinde erkektir yapar tabirleri ile erkekler hoş karşılanırken bir kız çocuğu evde sadece temizlikçi olarak görülüp küçük bir şeyi yanlış ya da istemedikleri şekilde yaptıklarında dayakla yaklaşmak… Bunun yanı sıra eğitimsizlik, öfke kontrolünde yetersiz kalma, ilgi eksikliği, madde ve alkol bağımlılığı da kadına şiddet eğilimini artıran faktörlerdir. Şiddeti şu ana kadar fiziksel olarak ele aldık peki ya psikolojik şiddete ne demeli? Aslında insanları fiziksel şiddete iten bir diğer etken de psikolojik şiddettir. Kadını küçük görme, beceriksiz biri olarak itham etme, kişiliğini ve fikirlerini önemsememe de kadını psikolojik anlamda zora sokar. Her açıdan şiddete tanık oluyoruz gerek haberlerle gerek gözlerimizle. Ülkemizde kadına şiddeti en aza indirmek için pek çok yöntem denendi, deneniyor ve denenecek. Fakat bunların hiçbirinin ciddi anlamda kadına şiddeti azalttığına tanık olmadık. Çünkü eğitim ailede başlar. Bu konuda ailedeki eğitimin rolü büyüktür. Uzun lafın kısası bizim bir erkeği yüce gören büyüklerimiz, kadına şiddeti özendiren dizileri yazan senaristlerimiz, kadını sadece iş kadını olarak vasıflarından amcalarımız bitmedikçe kadına şiddeti durdurmak pek mümkün görünmüyor. Susmayalım çünkü biz sustukça onlar konuşacak. Sıla KABA
MERSİN ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ ÜNİVERSİTE TANITIMI Çağ Üniversitesi , Bayboğan Eğitim Vakfı tarafından Başkan Bayboğan öncülüğünde 9 Temmuz 1997'de kurulmuş vakıf üniversitesidir. Çağ Üniversitesi , Akdeniz Bölgesi'ndeki ilk vakıf üniversitesidir. Bilgi üretim ve paylaşım merkezi olarak Atatürkçü düşünce sistemi doğrultusunda; dünya standartlarında eğitim ve öğretim vererek , araştırmacı , sorgulayıcı , girişimci , evrensel değerler çerçevesinde topluma ve çevreye duyarlı , sosyal sorumluluk bilincine sahip , etik değerleri göz önünde bulunduran , özgüveni yüksek , kendini ifade edebilen , yaşama hazır bireyler yetiştirmek hedefiyle hareket eden Çağ üniversitesi bugün yaklaşık olarak 4000 öğrenciye eğitim vermektedir. Fen Edebiyat , İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinin yanı sıra Hukuk fakültesi ile eğitim vermekte olan Çağ üniversitesinin 6 yüksek lisans ve 2 doktora programı bulunmaktadır. Recep Efe ÖZCAN
TENEFFÜS MATEMATİK KULÜBÜ SUNAR Aguston Louis Cauchy Cauchy, 1789’da Paɾis’te doğdu. 1814 yılında, kaɾmaşık fonksiyonlaɾ kuɾamını geliştiɾdi. Bugün Cauchy teoɾemi adıyla bilinen ünlü teoɾemi ifade edeɾek ispatladı. Bu alanda integɾalleɾ ve bunlaɾın hesaplama yöntemleɾi yine Cauchy taɾafından verildi. Bu sahadaki eseri 1827 yılında basıldı. 1815 yılında, Feɾmat'ın biɾ teoɾeminin ispatını veɾdi. 1816 yılında sıvılaɾ üzeɾinde dalgalaɾın yayılmasının kuɾamını içeɾen yapıtıyla Akademi ödülünü aldı. 1815 yılında Polytechnique’te analiz öğɾetmeni ve pɾofesöɾ oldu. Soɾbonne'a ve College de Fɾance'a giɾdi. Heɾ işte başaɾılı oluyoɾdu. Akademiye haftada iki çalışma sunuyoɾdu. Geliştiɾdiği ve yaptığı çalışmalaɾı öğɾenmek için Avɾupa’nın heɾ yanından matematikçileɾ geliyoɾdu. 1816 yılında Akademiye başkan seçildi.1816 yılından itibaɾen cebiɾ ve mekanik deɾsleɾi veɾmeye başladı. 1830 devɾiminden sonɾa bağlılık andını kabul etmediği için göɾevinden ayɾıldı ve Toɾino'ya gideɾek kendisi için açılan matematik küɾsüsünde çalışmaya başladı. 1833'te Boɾdeaux Dükü'nün fen eğitimini yönetmek üzeɾe Pɾag'a çağɾıldı. 1838'de Paɾis'e döndü. Paɾis Fen Fakültesi matematiksel gökbilim pɾofesöɾlüğüne atandı ve 1852 yılına dek bu göɾevine devam etti. Cauchy, aɾı ve uygulamalı matematiğin bütün bölümleɾiyle ilgilendi. Ama taɾihe çözümleme üstüne yaptığı çalışmalaɾla geçti. 1821'de yayımlanan Couɾs de Analyse adlı kitabında çözümlemenin ana ilkeleɾini gözden geçiɾdi ve bunlaɾı yapıcı biɾ biçimde eleştiɾdi; böylece elementeɾ fonksiyonlaɾın ve seɾileɾin incelenmesine kesinlik kazandıɾdı. 23 Mayıs 1857 günü altmış sekiz yaşındayken birden bire bronşitten öldü.
Sayfa 4
AYIN SÖZÜ VE ŞİİRİ “Önyargıları yok etmek atomu parçalamaktan zordur. -Albert Einstein
GEÇEN ZAMAN Hiç olmazsa unutmamak isterdim. Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar... Yalnız bırakmayın beni hatıralar. Az yanımda kal çocukluğum, Temiz yürekli uysal çocukluğum... Ah, ümit dolu gençliğim, İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim... Doğduğum ev. Rahatlayacak içim duysam Bir tek kapının sesini. Arıyorum aklımda bir ninni bestesini... Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler. Güneş, getir bir bayram sabahını. Açılın açılın tekrar Çocuk dizlerimdeki yaralar, Hepiniz benimsiniz: Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar... Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün, Rengine doymadığım o sema, Ahengine kanmadığım ırmak. Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum? Neler geçmişti aklımdan, Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm? Ah nasıldı yaşamak? Ziya Osman Saba
Ayın Zorusu
OLCAY DÖNMEZ
Doktoru Akın’a 3 hap verir ve hapları yarımşar saat ara ile almasını tavsiye eder. Akın’ın bu üç hapı alması kaç saat sürer?
Geçen Ayın Zorusu Yanıtı Hangi dört basamaklı sayının 4 ile çarpımı kendisinin tersten okunuşunu verir? ABCDx4=DCBA ABCD=2178 DCBA=8712
Danışman Öğretmen: Mustafa ÇETİNKAYA Hazırlayan : Arda KOCABIYIK
YAZMAK ÜZERİNE Yazmak uçmak gibi, uçarak bakmak hayata. Kelimelerle kanatlanmak... Başkasının dünyasına uçup onların gözünden görmek yaşamı. Bazen de tarihe uçup oradan bakmak günümüze... Yazmak yürümek gibi, biraz da adım adım büyütmek, geliştirmek kalemini. Yazmak resim yapmak gibi, detay detay çizmek karakterlerini, anlatmak istediklerini. Yazmak, boya yapmak kelimelerinle... ARDA EREL DÜZENLEYEN: ŞEVVAL BİTMEZ
ŞİİR KÖŞESİ Sebepsiz Soğukluklar Yeniden parladığında unutulmuş cevher, Gölgeleriyle iz bırakır olur sözler. Şiir içinde açılınca güzeşte hadiseler, Peyda oluyor yine o derin sükûnetler. Akşam kızıllığıyla bir olsa müzik sesi, Yine de anlatamaz o yeisi, efsunkâr şiirlerdeki. O zaman ortaya çıktığında rahatsız kelimeler, Bir zelzele misali derinden sarsılır gönüller. Unutulmak isteneni hatırlatınca o nedametler, Var olanı bitirmek için gelir nefretler. Bir karanlığa ait bu umutsuzluk şiirdeki, Bu karanlık gecenin mi yoksa şairin mi? Nefret karasıyla devrilmekte bulur çareyi gözler, İşte bu yüzdendir gölgeler içindeki şiirler. Ezkar içinde can bulunca gerçekler, Canlanır perdelerde gezinen gölgeler. Şiiri yazan aslında dinleyendir şimdi şiiri, Şair ise ölü gezinendir bu durgun sulardaki Ilgıt UYGUR
SAĞLIKLI TARİFLER Sağlıklı Tarifler Leblebili Bol Sebzeli Mücver İçindekiler: 4 adet havuç 2 adet kabak 4 diş sarımsak 100gr sarı leblebi 1 tatlı kaşığı tuz 3 yumurta 1 tatlı kaşığı karabiber 5 çorba kaşığı zeytinyağı 1/3 bağ maydanoz 1 paket kabartma tozu 120 gr kaşar peyniri Susam Çörek otu Süzme yoğurt Yapılışı: 100 gr leblebiyi mutfak robotunda iyice un olana dek çekin. 4 adet havucu ve 2 adet kabağı kabaca doğrayıp mutfak robotuna ekleyin. 4 diş sarımsağı da koyup tüm sebzeleri çekin. Tüm sebzeleri çekince büyük bir kaseye alıp üzerine 3 yumurta kırın. Birer tatlı kaşığı tuz, karabiber,1 paket kabartma tozu ve 3 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyin. 1/3 bağ maydanozu ince ince kıyıp kaseye ekleyin. Tüm malzemeler iyice karışana kadar karıştırın. Ufak bir fırın tepsisini 2 çorba kaşığı zeytinyağıyla yağlayıp karışımı içine dökün. Üzerini düzleyip 120 gr rendelenmiş kaşarı serpin. Son olarak susam ve çörek otunu şeritler halinde dökün. 200 derecede altlı üstlü çalışan fırının tabanına mücveri tepsiyle koyup 20 dakika pişirin. Sonra orta rafa alıp fırın telinin üzerinde de 10 dakika pişirin. Servis ederken üzerine süzme yoğurt da koyabilirsiniz. Recep Efe ÖZCAN AFİYET OLSUN… Zeynep GÜNDÜZ
TENEFFÜS YAŞLI AMCA MÜZİK TANITIMI Bazı gruplar var ki şarkılarının ritimleri kulağa hitap ederken,sözleri kalbe dokunuyor.Şarkıyı dinlerken sanki sözlerini biri daha önce kulağınıza fısıldamış gibi bir his uyanır içinizde,çok tanıdık gelir.Şarkılarının çoğunun bu yönde olduğunu düşündüğüm gruplardan biri Yaşlı Amca.Eski,köklü müzik gruplarından değil,hatta yeni olduğu bile söylenebilir.Buna rağmen bana göre çok başarılı.Gelin bu sayımızda Yaşlı Amca'yı daha yakından tanıyalım. 2012 yılında Artun Özoğlu ve Sarper Sonbay tarafından kurulan Türk alternatif rock grubuna daha sonra Barış Kutlu, Numan Tancan ve Hüseyin Tosun dahil olmuş.2016 yılında çıkardıkları ''Akşamüstü'' albümü ile birçok kişi tarafından tanındı.Özellikle ''Giderdi Hoşuma'',''İstanbul Beyefendisi'' ve ''Ve Ben''parçaları ile başarı elde ettiler.Grubun isminin nereden geldiğini merak edenler,sokakta gitar çalan yaşlı bir amcadan esinlenmişler. İstanbul Beyefendisi şarkılarında ''gamzesiz gülümsüyor ki bence çok güzel'' diye bir kısım geçiyor.Genelde şarkılarda gamzeli kızların güzelliklerinden bahsedilirken bu parçada bu cümleyi kullanmaları benim çok hoşuma gitti. Herkes tarafından dinlenen,popüler bir grup değil belki ama sevenleri de çok.Umarım şarkılarının kalitelerini bozmadan tanınmaya devam ederler.''Yakamoz Güzeli'',''Ve Ben'' ve ''Akşamüstü'' en sevdiğim şarkıları, mutlaka dinlemenizi öneririm.Ritimlerde buluşmak dileği ile... Aslı ARSLAN
Sayfa 5
DEATH STRANDING
OYUN TANITIMI Online tabanlı yapımlardan fazlasıyla sıkıldığımız ve sadece para için yapılmış oyunlardan bıktığımız bir zamandayız. Tam post apokaliptik dünyalardan da sıkıldığımızı düşünüyorduk ki karşımıza Hideo Kojima`nın yeni eseri Death Stranding çıktı. Aristo mantığıyla kargocu simülasyonu da diyebiliriz fakat bu kargocu simülasyonu öyle bir oynanış ve hikayeyle sunulmuş ki böyle demek büyük bir hakaret olur. Oyun daha önce Metal Gear Solid serisinin en başarılı oyunlarından tanıdığımız tecrübeli isim Hideo Kojima`nın elinden çıktığını fazlasıyla belli ediyor. Kojima, yine oynarken içinde kaybolacağımız bir oyunla karşımızda. Hikaye son dakikasına kadar nefessiz takip edeceğiniz kadar heyecanlı ve sürükleyici. Oynanış kısmında da hikaye kadar iddialı bir yapımla karşı karşıyayız. Yaptığınız seçimlere göre büyük farklılıklar gösterdiği için asla tekrara düşmüyor ve hiç sıkmıyor. Yanınıza ne alacağınızdan nereye koyacağınıza kadar siz seçiyorsunuz yaptığınız seçimler karakterinizin koşarken düşme ihtimaline kadar etkiliyor. Ayrıca başrol oyunculuğunu The Walking Dead dizisinden tanıdığınız Norman Reedus üstleniyor. Bu ufak ayrıntılar da oyunu güzelleştiriyor. Uzun saatlerinizi alacak bu yapımı kesinlikle tavsiye ediyorum. Oyuna puanım 9. Ahmet KOCACAN
CİNAYET SÜSÜ
Baltalı İlah: Zagor GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ... İtalyan çizgi roman ekolü Fumetti’nin en büyük temsilcilerinden biri olan Zagor, 1960’lı yılların başında yaratıldı. Zagor’un yaratıcıları ise Guida Nolitta mahlası ile Sergio Bonelli ve çizer Gallieno Ferri’ydi. Sergio Bonelli’nin Fumetti tarihinde yeri oldukça önemli. Çünkü kendisi Giovanni Luigi Bonelli’nin oğlu. Luigi Bonelli ise ressam Galeppini ile birlikte bir başka Fumetti karakterlerinden Tex’i yaratan isim. Aynı zamanda İtalya’nın en önemli çizgi roman yayımcısı Sergio Bonelli Editore’nin de kurucusu. Bonelli ailesinde çizgi roman sevdası devam etmiş görünüyor ki babasından sonra oğlu Sergio da Zagor ve Mister No karakterlerini çizgi roman sayfalarına yerleştirdi. Bonelli ve Ferri’nin yarattığı Zagor karakteri yayınlandıktan sonra büyük ilgi gördü. Zagor’un ünü o kadar büyüdü ki İtalya dışındaki ülkelerde de yayınlanmaya başladı. Buna ülkemiz de dahil. Baltalı İlah, Türkiye’de o kadar ünlendi ki 1970 yılında bir kez, 1971 yılında iki kez beyaz perdeye uyarlandı. Uyarlanan filmlerin isimleri Zagor, Zagor: Kara Korsan’ın Hazineleri ve Zagor: Kara Bela’ydı. Bugün bile Zagor ismi ülkemiz dahilinde oldukça tanınmakta. Ege ERDOĞAN
FİLM TANITIMI Selam! Bu yazımızda yerli komedi filmi "Cinayet Süsü"nden bahsedeceğim. Ali Atay'ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu, Uğur Yücel, Binnur Kaya, Cengiz Bozkurt, Feyyaz Yiğit, Mert Denizmen ve Mehmet Özgür gibi deneyimli oyuncuların canlandırdığı “Cinayet Süsü" filminin senaryosunu Ali Atay, Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi birlikte yazdı. Ali Atay; geçtiğimiz yıl vizyona giren Ölümlü Dünya filmiyle birlikte; gişesi bol bir eğlence sineması örneğinin, aynı zamanda kaliteli ve kalıcı olabileceğini de kanıtlamış oldu. “Cinayet Süsü”, gizemli bir seri katil vakasını çözmeye çalışan cinayet büro ekibinin maceralarını konu ediyor. Kısaca özetlemek gerekirse deneyimli Başkomiser Emin ve ekip arkadaşları, daha önce hiç karşılaşılmamış bir seri katil vakası ile karşı karşıyadır. Ancak çözüm için kullandıkları yollar pek de doğru değildir. Birbiri ardına işlenen cinayetleri araştıran ekip, hiçbir delil ve ipucuna ulaşamaz. Emin ve ekibi bu tuhaf cinayetleri çözmek için her yola başvurur. Acaba katil sonunda ortaya çıkacak mıdır yoksa kaybeden taraf polisler mi olacaktır? İyi seyirler! Enes YILDIZ
TED KONUŞMASI: BU ÇAĞDA DELİRMEMENİN ÜÇ YOLU EVREN BİNGÖL Oyuncu ve yönetmen Evren Bingöl, bu konuşmada akıcı ve eğlenceli anlatımıyla hayatı yaşamanın tanımını yapıyor. Ona göre en basit haliyle yaşayabilme işi kendimiz olmaktan geçiyor ve bunu da kendi formülü üzerinden anlatıyor. "Hayatta en başarılı olduğum şey başarısız olmak." diyen Evren Bingöl, hayatta hedeflediğimiz kalıplaşmış anlamıyla başarının aslında insanın kendi hayat yolculuğunda gizli olduğunu ve farklı olmanın insana kattığı değeri kendi hayatından da verdiği örneklerle açıklıyor. Hayatta her şeyin tabulaşmış beklentilerden ibaret olmadığını; kendiniz olabilmeyi hatırlatan bu konuşmayı dinledikten sonra kesinlikle geleceğinize farklı bir açıdan bakmaya başlıyorsunuz. Begüm ORMANCI
TENEFFÜS BİLİM KUTUSU Tesla’nın Yeni Aracı ‘‘ Cybertruck’’ Otomobil sektörünün yıldızı Tesla, yeni kamyonetini tanıttı. "Cybertruck" olarak isimlendirilen kamyonet, ilginç tasarımı ve donanımsal özellikleriyle göz dolduruyor. Araç, 2021 yılının sonlarında yollarda olacak. Te s l a ' n ı n y e n i kamyoneti, zırhlı bir yapıya sahip. Aracın dış aksamı ultra sert paslanmaz çelik. Ayrıca aracın camları da güçlendirilmiş ve ciddi anlamda dayanıklı. Hatta Musk, aracın camlarını test edebilmek için bir de test yaptı. Elindeki demir bilyeyi fırlatan bir çalışan, kimsenin beklemediği bir sonuçla karşılaştı. Aracın camları zarar gördü. Musk camın kırılmaması gerektiğini, bu testin başarısız olduğunu söyledi. Araç günümüzdeki araç modellerine benzemiyor. Hatta Elon Musk konferans başlangıcında hiçbir araca benzemediğiyle ilgili konuşma ve sunum dahi yaptı. Daha çok bilim kurgu filmlerinden gördüğümüz araçlara benzer bir yapısı var. Cybertruck garip yapısına rağmen teknik özellikleriyle ise göz dolduruyor. Te s l a C y b e r t r u c k , yaklaşık 2.9 saatte 100 kilometre/saat hıza çıkabiliyor. Farklı batarya seçenekleri olan araç; 400 kilometre, 480 kilometre ve 800 kilometre gibi farklı menzil seçeneklerine sahip olabiliyor. Bu kamyonetin sahip olduğu bataryalarsa, "Superchargers" isimli teknoloji aracılığıyla 250 kW şarjı destekleyecek. Elon Musk, tanıttığı yeni aracının fiyatını da açıkladı. Musk'ın açıklamalarına göre aracın başlangıç fiyatı 39.999 dolar (yaklaşık 230 bin TL + vergiler) olarak belirlenmiş. Elon Musk sunumdan sonra aracın camının çatlaması aksaklığına rağmen 200 bin ön sipariş aldıklarını belirtti. Tesla’nın bu garip tasarıma rağmen amacı şıklık değil. Şirket, bu denli ağır ve farklı amaçlar uğruna kullanılabilecek bir aracın nasıl doğa dostu olabileceğini göstermek istediklerini söylüyor. Yani müşterilere, "Aracın tasarımını değil, özelliklerini göz önünde bulundurun." imasını yapıyor. Ahmet Umut GÜNGÖRMÜŞ
ONLARI DÜNYA TANIYOR 19 Nisan 2001 yılında İzmir’de doğan Deniz Selin Ünlüdağ 14 yaşında THOM projesi için ailesinden ilk defa ayrı kalıp Ankara’ya taşınmış ve bu konu hakkında “14 yaşında tanımadığınız,bilmediğiniz bir şehre geliyorsunuz. Başta,hasret,özlem oldu. Ancak ailem her zaman bana destek verdi “dedi. Çocukken paten kaymak istediğinde kendisine düşmeyi öğreten babası için, "İlk antrenörüm. Bana önce düşmeyi öğretti. Sporda düşmeyi bilmeden kalkamazsınız." ifadelerini kullanan milli sporcu, annesi için de "Mental olarak çok destek çıkıyor. Her zaman yanımda. Benim peşimden koşuşturuyorlar." değerlendirmesini yaptı. Rusya’nın Sochi kentinde düzenlenen şampiyonada Avrupa’dan elli altı sporcu katılıyordu. Çeyrek finalde Valentina Nagy adlı Macar rakibini 15-9 mağlup etti. Yarı finalde Rus rakibi Darya Drozd oldu ve onu da 15-9‘la yendi .Ve son rakibi olan Bulgar Yoana İieva’yı 15-11 yenmeyi başararak 23 yaş altı kadınlar kategorisinde 1. oldu. Böylece 95 yıllık eskrim Türkiye tarihinde İbrahim Ahmed Acar’dan sonra böyle bir başarı 2. kez gelmiş oldu Avrupa şampiyonluğunun tesadüf olmadığını, çalışma ve emeğinin karşılığını alarak kendisini kanıtladığını vurgulayan Deniz Selin, "Hissediyorum, çıksam büyüklerde de derece alırım." dedi. Büyükler kategorisinde rakiplerine baktığında fiziksel olarak kendisinde güç eksikliği görmediğini anlatan Deniz Selin, "Belki tecrübe olarak benden daha iyidirler, zaten büyükler. Ben bu konuyu da aşacağımdan eminim. Bundan sonra hedefim, gençler ve büyükler de derece yapmak." diye konuştu. Psikolog olarak sporcu psikolojisi alanında da uzmanlaşmak isteyen Deniz Selin, yaşadığı sakatlığın ardından ulaştığı Avrupa şampiyonluğu için çok emek verdiğini belirterek, şunları söyledi:"O salona şampiyon olacağım diye girdim ve günün sonunda Avrupa şampiyonu oldum. 15'inci sayıyı aldığımda inanamadım. Gerçekten inanılmaz bir duygu, o anki gurur, mutluluk, heyecan... Şampiyonluk, bütün emeğinizin, başınıza gelen talihsiz durumların, hepsinin hediyesi olarak geldi." ZEYNEP ARAAL
Sayfa 6
MOTİVASYON KÖŞESİ Zaman Erteler Mi? Ertele,ertele,ertele.Yapman g e r e k e n şeyleri,alarmlarını,sorumluluklarını …Nereye kadar gidecek bu kısır döngü böyle?Önünüzdeki sorumlulukları ertelediğinizde onu bir diğeriyle,diğerini ondan sonrakiyle birleştire birleştire küçücük bir kar topundan size doğru gelen kocaman bir çığ yaratacaksınız.Unutmayın,Benjami n Franklin’in de dediği gibi “Siz erteleyebilirsiniz ama zaman ertelemez.”. Zaman çok değişik bir kavramdır.Bazen avcunuzdan kayıp gittiğini hissedersiniz bazen de elinize yapışmış yapışkan bir şey gibi ne yaparsanız yapın geçmez,gitmez.Bu yüzden zamanı değerli kullanmak çok önemlidir.Yapacağınız şeyi nasıl yapacağınızı düşünmeye gereğinden fazla zaman ayırırsanız gerçekleştirmek için zaman kalır mı?Ne demiş geleneksel hint şiirinin son temsilcilerinden biri olan Tagore “Sadece ayakta durup suya bakarak denizi geçemezsiniz.”.Denizi yapılacaklar listenizdeki maddeler olarak düşünebilirsiniz.Onu şöyle yaparım,bunu da böyle yaparsam..bir de şu maddeyi de yarına erteledim mi tamamdır demek yerine şimdi başlayayım da bir an önce bitireyim derseniz her şey daha kolay olacaktır.Ama bazen öyle anlar geliyor ki her şey çok zor görünüyor,altından nasıl kalkacağımızı bilemiyoruz değil mi? Ben böyle durumlarda aklıma çok başarılı birini getiriyorum ve diyorum ki “O yapabildiyse ben neden yapamayayım?”.Gerçekten neden yapamayayım,neden yapamayasın?Eğer gerçekten istersek ve zamanı da önümüze bir yokuş yapmak yerine ondan basamaklarını birer birer çıkacağımız bir merdiven yaparsak inanın bana başaramayacağımız şey yok! Zeynep MACAR
FARKINDALIK ZAMANI Celal Toraman Anadolu Lisesi Çevre Koruma Kulübü öğrencileri sokak hayvanları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla sokaklara kaplar içinde mama dağıtma etkinliği g e r ç e k l e ş t i r m i ş t i r. B u t ü r etkinliklerimiz yıl boyunca özellikle soğuk havalarda sık sık gerçekleştirilecektir. Amacımız dünyamızı bizimle paylaşan bu dostlarımızın varlığını çevremize hissettirmek ve empati duymalarını sağlamaktır. Meltem TUNA
YAPRAK DÖKÜMÜ KİTAP TANITIMI Eminim ki bu sayıda bahsedeceğim kitabın sadece ismini işitmek bile anılarınızda bir şeyler depreştirmeye yetiyordur. Hepimiz değilse bile çoğumuzu çocukluk günlerine götürür Yaprak Dökümü, aklımızın bir köşesinde bölük pörçük imgeler canlandırır; ne de olsa zamanının en çok izlenen dizilerinden biriydi. Belki de en bilinen roman uyarlamalarındandır hâlâ. Dizisinden kaynaklanan bir önyargıyla bu romana yaklaşmak bir hata olacaktır, bildiğiniz üzere seyirciyi çekebilmek uğruna uyarlanan eserler çoğu zaman akıl almaz derecelerde değişikliğe uğruyor. Ben de Yaprak Dökümü’nü öyle elime aldım, hatta itiraf etmeliyim ki dalga geçeceğimi düşünerek başladım. Haksızmışım elbette. Yaprak Dökümü toplumun genel sorunlarını orta halli bir ailenin omuzlarına bindirip yürüten bir roman. Kuşaklar arası çatışma, ekonomik sorunlar derken belki de çoğu okuyucuya o kadar da yabancı gelmeyecek bir eser ortaya çıkarmış yazar. Çocuklarının mutluluğunu gözetmek uğruna değişmekte olan toplumsal hayata ayak uydurmak için çırpınıyor Ali Rıza Bey bütün roman boyunca. Hakkında her zaman iyi düşündüğü çocuklarının ağaçların sararıp solarak düşen yaprakları gibi bir bir aileden kopmasını sadece seyredebiliyor, romanın ismi de buradan geliyor zaten. Tahmin edeceğinizin aksine hiç de uzun değil Yaprak Dökümü. Reşat Nuri’nin dili ağır değil, rahatlıkla anlaşılabiliyor ve olayların akıcılığını da göz önünde bulundurduğunuzda bir solukta okunabilecek bir kitap. Konusuna az çok aşina olduğunuz çabuk okunacak bir kitap arıyorsanız Yaprak Dökümü kesinlikle tavsiyemdir. Yağmur SOLMAZ
TENEFFÜS İÇİMİZDEN BİRİLERİ BERDAN ÖRTÜN Adım Berdan Örtün. 13 Haziran 2002'de Diyarbakır'da doğdum, 4 yaşıma kadar oradaydık. Ardından Balıkesir'in Gönen ilçesinde üç sene kaldık ve 12 senedir Edremit'te yaşıyorum. En sevdiğim kitap, İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası. Aslında çok fazla sevdiğim film var ama bir tane söylemem gerekirse İftarlık Gazoz filmini çok severim. En sevdiğim dizi, Prison Break. Okul Tiyatro Kulübünde 2 sene boyunca bulundum, voleybol, futsal takımlarında oynadım ve müzik etkinliklerinde yer aldım. Gitar çalmayı, şarkı söylemeyi, kitap okumayı çok severim. Ortopedist olmak istiyorum ama yeni yeni meslekler de ilgimi çekmiyor değil. Belli bir felsefem yok ama ne yaparsam yapayım hep mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorum. Arkadaşlarıma önerim, dersler ya da sınavlar okul için her şey değil. Ben aktif birisi olabilirim ama 4 sene boyunca katıldığım her etkinlikten çok zevk aldım. Yaptığımız her etkinliğin hayatımızı pozitif yönde etkileyeceğini düşünüyorum. Sonuçta sadece akademik başarı değil çok yönlü olmak da bize hayatın kapılarını açacaktır. Tiyatrodaki sahne arkasındaki arkadaşlarımla yaşadığımız heyecan ya da voleybol takımında şampiyon olduğumuzdaki mutluluk mesela. Okul bazen gerçekten sıkıcı olabilir ama bunu değiştirmek sizin elinizde.
EBUBEKİR KARAMUSTAFA 8 Şubat 2002 yılında Rize’de doğdum. Doğumumdan kısa bir süre sonra Edremit yakınlarında köye komşu olan bir çiftlik evine taşındık. Ailemin taşınma kararı benim için iki farklı kültürün karışımını deneyimlediğim ilk an oldu. Kültürel farklılıktan dolayı okul başlayana dek dışarıdan izole bir hayat yaşadım. İlkokul ve ortaokulu Edremit’te okudum. Okulda çeşitli kültürel etkinliklere katıldım. 9. sınıfta okul gazetemizin teknik ekibine girdim. 12. sınıfa kadar çalışmalara devam ettim. 9. sınıfta küçük bir tiyatro maceram oldu fakat yine teknik alana kaymam uzun sürmedi. Tiyatro Kulübü için bilet ve afiş tasarımlarına yardımcı oldum. 9. Sınıfta 10 Kasım Oratoryosu’nda yer aldım. Bazı küçük ekstra teknik ve tasarım anlamında projelere katıldım veya yardım ettim. Bu çalışmalarda edindiğim tecrübe ve bilgiyle iki arkadaşımla beraber Rüya dergi adlı ücretsiz e-dergi çıkarmaya başladık. 5 sayı çıkardıktan sonra belirli sebeplerden dolayı ara vermek zorunda kaldık. 11. sınıfta okulumuzun yeni açılan Münazara Kulübü’ne katıldım. Çeşitli eğitim ve çalışmalar sonucunda bir tane şampiyonaya katıldım. Bu benim için harika bir deneyimdi. Hem iletişim becerim gelişti hem de kendime özgüvenim arttı. Yine 11. sınıfta arkadaşımla katıldığımız bir çalıştaydan etkilenip kendi okulumuzda da benzerini yapmak amacıyla bir “Yaşayan Okul CTAL” projesini gerçekleştirdik. Yapmaktan en zevk aldığım şeylerden biri bir parça dinlemek, bestelemek, yorumlamak veya icra etmek. Kısacası müziğin tamamı. Müzikle ciddi anlamda tanışmam geç olsa da -yaklaşık bir yıl önce- şuan hayatımda en çok yer kaplayan uğraşılar arasında. Hevesle aldığım ucuz bir orgla başladım. Alırken aklımda herhangi bir hedef veya amaç yoktu. Fakat zaman geçtikçe bazı şeyleri başardığımı gördüm, bu bana ciddi anlamda motivasyon ve çalışma isteği kazandırdı. Çünkü çalıştığımın karşılığını ilk kez bu kadar hızlı ve istediğim şekilde alıyordum. Bu istek ve heyecanımı da belli bir disipline oturtunca müzik hayatımın vazgeçilmez alanlarından biri oldu. Yaparken eğlendiğim bir başka şeyse bilgisayarla uğraşmak. Yani tasarım, yazılım, donanım anlamında bir şeyler öğrenmek veya üretmek. Küçüklükten beri bilgisayarlarla oldukça fazla zaman geçiriyorum. Belli bir yerden sonra bu kadar zaman geçirmemin bana bir katkısı olması gerektiğini düşündüm ve kendimi birçok alanda denemeye başladım. Sinir krizleriyle kodlamaya başladım. Saatlerce yaratıcı tasarım fikri arayarak geçirdiğim zamanlar oldu. Çok başarısız oldum ama sürekli denedim, öğrenmeye çalıştım ve bunlar sonucunda bir şeyler edindim. Şunu da biliyorum ki şuan öğrendiklerim, öğreneceklerimin bir hiç. Bu düşüncemin ben öğrenmeyi istedikçe, vizyonumu genişlettikçe devam edeceğini ve beni besleyeceğine inanıyorum.
Sayfa 7 Yapmaktan hoşlandığım bir başka şey ise okumak. Özellikle tarih okumaları yapmayı çok seviyorum. Günümüz dünyasından çıkıp farklı ama gerçek dokular aradığım zaman tarih kitapları okuyorum. Tarihin bugünkü kalıntılarını görüp analiz edebilmek de bana daha çok okuma isteği veriyor. Tarih dışında felsefe okumayı da çok seviyorum. Felsefe okudukça zorlandığımı anladım ve bunun üstüne gittikçe düşünsel anlamda farkındalık kazanabileceğimi düşündüm. Ve öyle de oldu. Okuduğum her felsefi metinden sonra üzerine düşündükçe düşünsel anlamda beslendiğim birikimin arttığını gördüm. Okuduklarımın içinde en sevdiğim kitap ise Dostoyevski’ye ait “Budala”. Felsefi yönü, zamanın tarihsel dokusunu işleyişi ve özgün diliyle beni çok etkilemişti. Okuduğum ilk Dostoyevski kitabıydı. Başta beni zorlasa okudukça alışmaya ve sevmeye başladım. Okuduklarımın yanında beni etkileyen parçalar ve filmler de oldu. Dinlemekten zevk aldığım müzik türleri cazz ve klasik müzik. İki tür içinde de ayrı ayrı sevdiğim parçalar var. En sevdiğim klasik parça olarak Chopin’e ait “Ballade in G-Minor”u söyleyebilirim. Şu ana kadar dinlediğim en güçlü ve en etkili parça. Birden fazla temayı barındırmasıyla oldukça hoşuma gitmişti. En sevdiğim cazz parçası ise oldukça ünlü olan “Autumn Leaves”. Gelecekte seçmek istediğim meslek bilgisayar mühendisliği. Esnek çalışma alanı, yaratıcı fikirlerin daha heyecanlı işlendiği, kendimi geliştirebileceğim bir meslek olarak gördüğüm için ve en önemlisi de bilgisayar başında basit eğlence unsurları dışında teknik kısımdan da zevk aldığım için bu mesleği hedefledim. Hayata bakış açımı klasik bir cümleyle tanımlayabilirim: “Kendini tanı”. Ben her zaman bu ana mentaliteyle yaşamaya çalıştım. Düşüncenin başlangıcı felsefede de ilk sorusu varlığı tanımak üzerinedir. İnsan da hayatının başlangıcında bu soruyu kendine sormalı ve bunun üzerine yaşamalı. Çünkü bu soruya yanıt aradıkça mutlu olacağımıza inanıyorum. Tavsiye olarak, ara sınıflara kendilerini her alanda denemelerini ve zorlamalarını öneriyorum. Çevreleriyle kısıtlı kalmamalarını, kendilerini güncellemelerini ve belirli zamanlarda kendilerini yıpratmayacak şekilde çalışma stresi yaratmalarını öneriyorum. Çalışma stresinden kastım iletişimin ve sorumluluğun bol olduğu proje veya çalışmalar. Bu sorumluluk ile edindikleri deneyimle zaman yönetimi ve kriz yönetimi gibi sorunları aşabilirler. Tabii ki dersleri de sıkı tutmak lazım. Bu tür projeler için zamanı ders çalışma sürenizden değil kendinize ayırdığınız vakitten üretmenizi öneriyorum. Merve Reyyan EŞ
BİR FİDAN BİN NEFES “BİR KUŞ OLAMIYORUZ”
KADAR
Müdür Yardımcımız Oğuz ÖZER ile yeni projesi hakkında bir röportaj yaptık. Detayları sizlerle paylaşıyoruz. -Projenizi biraz anlatır mısınız? Bu projenin amacı nedir? Doğayı çok seviyorum. Doğaya ve bu dünyaya borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Borcumuzu ödemenin en iyi yolu da ağaçlar bence. Küçücük bir duttan bile bir sürü tohum elde edilebiliyor. Üstelik zahmetli bir iş de değil. Bu tohumlara biraz özen göstermek yeterli, gerisini doğa kendi kendine hallediyor zaten. Bu düşünceler dolayısıyla, projemde dut çekirdeklerini alıp filizlendiriyorum. Biraz daha güçlendiklerinde bir saksıya dikiyorum ve süreç filizden fidana, fidandan ağaca devam ediyor. -Peki neden dut ağacını seçtiniz? Dut çok şifalı bir ağaç. Hayvanlardan bitkilere, insanlara kadar birçok yönden doğanın döngüsüne faydaları saymakla bitmez. Mesela uzun ömürlü; yıllar boyu bir kuş dalına yuva yapmaya, meyvesinden beslenmeye devam edecek düşünsenize! Yaşlanıp da kesildiği zaman bile dalları belki bir ninenin ısınmasını sağlayacak. Yıllar boyu, her saniye oksijen sentezlemeye devam edecek. -Bu noktada projenizin önemine değinmek istiyorum. Sizce faydaları neler? Az önce de söylediğim gibi; ağacın her faydasını tek tek saymaya kalkarsak liste uzar gider. Ama işin kötüsü, biz değerini anlayamıyoruz ağaçların. Kırıp dökmek çok kolay. Doğayı kirletmek için özel bir çaba sarf etmeniz gerekmiyor. Bu projenin önemi de burda başlıyor: Doğayı sevmemiz ve sevdirmemiz lazım artık. İnsanlar, dikecekleri tek ağacın bile gelecekte ne kadar oksijen vereceğini, dalına kaç tane kuşun konacağını, gölgesinde kim bilir kaç çocuğun oyun oynayacağını düşünse mutluluğun ve huzurun uzakta olmadığını anlayacaklar. -Bize bu konudaki tavsiyeleriniz neler olur? Gerçekten değerini bilmiyoruz doğanın, yeşilin, ağacın. Önemsemiyoruz. Oysa doğaya can verebiliriz ve vermeliyiz. Buna mecburuz. Fakat biz, bir kuş kadar olamıyoruz. Ne mi demek istiyorum; aklıyla dalga geçtiğimiz bir kuş, küçücük bir tohumu toprağa gömerek tonluk ağaçların yaşamına ilk adımı atmasına yardımcı oluyor. Benim sizlere tavsiyem ancak bir kuş kadar olmaya çalışmanız yönünde olabilir. Bize samimiyetle vakit ayırdığı için Oğuz Hocamıza çok teşekkür ediyoruz. Başarılı projeleri için de tebriklerimizi sunuyoruz. Begüm ORMANCI
TENEFFÜS UÇAN HALI
ÜNİVERSİTE GEZİSİ
Lalibela Etiyopya 11,12. sınıflarından 47 Etiyopya’nın kuzeyinde öğrenci ve 3 öğretmenden oluşan Lasta Dağları arasında bulunan bir ekiple 1 Kasım gecesi ve ülkenin kutsal sayılan şehri... Burhaniye’den hareketle Ankara Önceden Roha adıyla anılsa Üniversite Tanıtım gezimize daha sonra en ünlü krallarından başladık. Uzun bir otobüs biri olan Lalibela’nın adıyla yolculuğundan sonra sabah 9 anılmaya başlamıştır. Bu kadar sularında Ankara’ya vardık. ünlenmesiyse şehirde yaptırdığı Burada hava kapalı ve pek çok monolitik (masif bir yağışlıydı. İlk durağımız Orta kayadan tek parça halinde Doğu Teknik Üniversitesi’ne doğru oyulan) tarz kilise sayesindedir. yol aldık. Üniversitenin kampüsü Ölümünden sonra kralın anısı için hepimizi büyüledi. Sonbaharın sarı, kırmızı ve turuncunun onlarca tonuna bürünmüş eşi de bir kilise yaptırmıştır. Bir yollarda ilerlemek huzur vericiydi. Burada düzenlenen ODTÜ Tanıtım Fuarı’nda rivayete göreyse Kral Lalibela rüyasında Kudüs dışında ikinci bir hac merkezi üniversite bölümleri hakkında yetkili kişilerden detaylı bilgi alıp Bilkent Üniversitesi’ne oluşturma görevi aldığı için bu kiliseleri doğru yola koyulduk. Öğle yemeğimizi burada yiyip Mimarlık Bölümünde okuyan yaptırmıştır ve bölge için bunu öğrenci öncülüğünde üniversiteyi gezdik. gerçekleştirmiştir de. Bu yüzden de Bilkent Üniversitesi’nin 1 milyonu aşkın materyale sahip kütüphanesini yapımlarının beklenenden kısa sürmesi inceledikten sonra Hukuk Fakültesi gece meleklerin yapıya devam etmesine binasında bir sınıfa yerleşip sorubağlanmıştır. Bu durum da şehrin kutsal cevap şeklinde bilgi alışverişinde niteliğinin pekişmesini sağlamıştır. bulunduk. Ardından Hacettepe Lalibela genel bir ibadet şehri Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde olduğu için ilginç yapılar kiliselerle sınırlı üniversitenin Uluslararası İlişkiler olsa da kayalara oyulmuş ve birbirine Bölümü öğrencisi bizi karşıladı, bağlı oldukları için oldukça fazla gezilecek ü n i v e r s i t e y i t a n ı t t ı . Ya ğ m u r u n yer sunmaktadır. Hatta bu tarzda şiddetlenmesi üzerine vakit dünyanın en büyük kilisesi olan Biete kaybetmeden bir amfiye geçip Medhane Alem’e sahiptir ve her sene 19 sohbetimize burada devam ettik. ocakta İsa’nın vaftizinin kutlanmasına ev Buradan ayrıldıktan sonra sahipliği yapan yerlerden biridir. Ayrıca konaklayacağımız Dikmen Bilge ACAR geçmiş pek çok hanedana başkentlik yapmıştır. Polisevine doğru yola koyulduk. Biraz dinlenip akşam yemeği yedik. Ardından Ankara’yı gece görmek amacıyla Atakule’ye gittik Kuğulu Park, Tunalı Hilmi Caddesi arası yürüyüş yapıp uyumak üzere Polisevine döndük. 3 Kasım sabahı kahvaltımızı yapıp rehberimizi aldıktan sonra Anıtkabir’e, Ata’mızın huzuruna doğru yol aldık. Cumhuriyet Bayramı coşkusu ve 10 Kasım üzüntüsü bizlere sevinç ve hüznü aynı anda hissettirdi. Buranın atmosferi her yerden farklıydı. Karışık duygularla Anıtkabir’den ayrılıp II. TBMM, Cumhuriyet Müzesi’ne gittik. Meclis binasını gezdikten sonra öğle yemeği yemek amacıyla Osmanlı döneminde Ankara’nın ticaret merkezi olan Hamamönü’ne gittik. Sıradaki durağımız İsmet İnönü’nün evi, Pembe Köşk’te kızı Özden Toker ile tanışacak olmak hepimizi heyecanlandırdı. Pembe Köşk yılda sadece 2 kez ziyarete açıldığından dolayı bu görüşmeyi yapabildiğimiz için şanslıydık. Kendisi yaşayan tarih niteliğinde bir kişilik olmanın yanı sıra kendi deyimiyle “Tipik bir Türk insanı”ydı. En çok merak ettiğimiz “Atatürk ile tanışmak, kendisinin sosyal yaşamı içerisinde bulunmak nasıl bir duygu?” sorusuna yanıt bulduk. Pembe Köşk’ten ayrılıp Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gittik. Burada eski uygarlıkların tarihi eserlerini inceleme imkanı bulduk. Son durağımız olan AnkaMall alışveriş merkezine gitmek üzere toplandık. Akşam yemeğimizi burada yiyip Burhaniye’ye dönmek üzere yola koyulduk. Havanın çok soğuk olmasının yanısıra yorucu ama bir o kadar da keyifli geziydi. Bizlere bu olanağı sağlayan öğretmenlerimize teşekkür ederiz. Esin SAĞLAM
AYIN ÖĞRENCİSİ
11 TM SINIFINDAN ILGIT UYGUR ÖRNEK DAVRANIŞLARINDAN DOLAYI KASIM AYI ÖĞRENCİSİ OLMAYA HAK KAZANMIŞTIR. KENDİSİNİ KUTLUYOR BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ.