1
İĞNE Prof. Dr. Ali Demirsoy
Bazı anıları üşenmeden kaleme almak gerekiyor. Çünkü yeni kuşak yaşanan bazı olayları anlamakta zorlanabilir. Çünkü yaşadığımız son yüzyıl, insanlık tarihinin bu tarihe kadar yaşadığının onlarca katı buluşla, uygulamayla,
gelişme
ve
sosyal
ilişkiler
açısından
yeniliklerle
bezenmiştir. Bu satırların yazarı, ortaokula giderken, acaba ölmeden önce bir buzdolabını, çamaşır makinasını, bulaşık makinasını, lisede iken televizyonu görüp göremeyeceğini, hatta muz yiyip yiyemeyeceğini merak ederdi. Bilgisayar ve cep telefonunun ise adı bile konmamıştı. 1966-1978 yıllarında Erzurum Atatürk Üniversitesinde çalışırken, dekanlıklardan “telefon izni diye” aldığımız günlük bir izin vardı. Üniversite gibi bir kurumda bile santrala başvurup şehir dışında bir yerle konuşma isteğimizi iletir, sıraya girerdik. Sıra günlerce gelmeyebilirdi. Çoğunlukla da istediğimiz yerle konuşma gerçekleşmezdi. Eğer bir rastlantı olarak aynı gün içinde bir telefon bağlantısı gerçekleşmişse, üniversitenin sosyal tesislerinde akşamları ilgi çeken bir konuşma konusu olurdu. En hızla bağlanma yeri merkezi postane olarak bilinirdi. Ancak postane şehrin merkezindeydi. Bu nedenle “telefon konuşma formu diye” bir form vardı, onu doldurur dekanlığa verir; olabildiğince erken şehre gider adımızı santrala yazdırırdık. Beklemeye koyulurdu. O gün gece 24’e kadar bağlantısı çıkanlar şanslı sayılırdı. Çıkmadığında, formu ikinci gün yenilerdik. Merkez postane ana baba günü olurdu. Şehirde kışları hava bazen eksi 30-40 dereceye kadar düşerdi; bu nedenle dışarıdan birkaç
dakikadan
fazla
kalamazdık;
ne
zaman
geleceğini
söyleyemedikleri için oradan da ayrılamazdık. Kural olarak herkes içeride sigara tüttürürdü; göz gözü görmezdi; oturacak yer de birkaç