Global Kapitalist Nihilizm Mehmet Zafer Demir
Arslanların maaşlı farelere boğdurulduğu toprakların dağ arslanlarına ithaf edilmiştir... 27 Ekim 2012
--------------------------------------------------------------------
Çağımızda her düzgün adam bir korkak ve bir köledir. Fyodor Dostoevsky
[1] “Global Kapitalizm ve Nihilizm” adlı çalışmanın “Vâroluş-hâli Nihilizmi” (Nihilism as state of existence ) başlıklı kısmında şu argümanlar ileri sürülmüştür: Vâroluş-hâli nihilizmi kendisini hiçyoktanlık (nothingness) ve anlamsızlık (meaninglessness) aracılığıyla
Global*Kapitalist*Nihilizm
2
gösterir, Kierkegaard'nun yorumu yardımıyla hiç-yoktanlık ve anlamsızlık Fâil-öznenin (the subject) başına gelebilecek hallerdir, Tanrı/Allah kavramı hiçbir şekilde bir imkân ( possibility) ve zaruret (necessity) hâlini alamayacağından dolayı mutlak bir imkânsızlığın zaruri girdabında helâk olup gitmeye mahkûmdur ve bu yüzden de iman etme (faith) vâroluş-hâli nihilizminin ilk biçimi olarak bizzat iman eden Fâil-öznenin mutlak ve zaruri imkânsızlığını ayan ve ilan eder, ve nihayet Nietzsche'nin tevili himmetiyle vâroluş-hâli nihilizminin ikinci biçimi olarak inançlar (beliefs), Fâil-özneyi gündelik hayatta ızdırap, güvensizlik, umutsuzluk, kaygı, utanç ve hayal kırıklığı gibi psikolojik hallerin refakatinde genel bir değersizlik, bir amaçsızlık ve bir kafa karışıklığı hâli aracılığıyla vâroluş-hâli nihilizminin kucağına itiverir. Aynı çalışmanın “Kapitalizm, Globalizasyon ve Global Kapitalizm” başlıklı kısmında ise iddia edilenler şunlardır: global kapitalizm veya glokapitalizasyon; globalizasyon ve Trans-beynelmilel Kapitalist Sınıf aracılığıyla Fâilöznenin vâroluş-hâlini tesis-inşâ-tâyin eder, ve vâroluş-hâli olarak nihilizm sadece belli bir sınıfa musallat olacak bir bela olarak düşünülmemelidir çünkü özel mülkiyet —kârlılık-kârcılık— pazar/piyasadan müteşekkil objektif bir güç-irâdeyi hâiz kapitalist teslis karşısında –Fâil-öznenin realitesini tesis eden(veya ona bizzat bir realite bahşeden) ve materyal güvenlik ve materyal konfor açısından
3 Mehmet*Zafer*Demir
Fâil-öznenin pozisyonunu belirleyen niceliksel farklılıklara rağmen – farklı sınıflara mensup Fâil-öznenin bir olmayan-şey olarak vâroluşsal değerinin eşit olduğu var sayılmalıdır. İşte şimdi argümanın üzerine düşen, global kapitalizmin objektif kuvvetlerinin hiç-yoktanlık ve anlamsızlık aracılığıyla nasıl vâroluş-hâli nihilizmine yol açtığını göstermektir. [2] Global kapitalizm ve nihilizm arasındaki farâzi ilişki defalarca formüle edilmiştir; bilhassa global kapitalizmin siyasal bir tenkidi üretildiği zaman. Çağdaş komünist şiddet-eylemsizliğin amfi-felsefesi peygamberlerinden Badiou, global kapitalizm tarafından yaratılan hiçyoktanlığı şu şekilde yorumlar: Şu anki durumda kapitalist nihilizm herhangi bir dünyanın var-olmayışı seviyesine ulaşmıştır. Evet, bugün münferit ve birbiriyle bağlantısız durumlardan başka bir dünya filan yok. Ortada bir dünya filan yok çünkü dünya üzerinde yaşayanların çoğunluğu bir ismi olma –basit bir isim – nimetinden mahrum. Sınıf toplumu olduğu zamanlar, proleter partiler (veya kendilerini böyle sayanlar), Sovyet Rusya, ulusal kurtuluş savaşları vs., hangi bölgede hangi köylü olursa olsun –aynen hangi şehirde hangi işçi olursa olsun önemli olmadığı gibi – bir siyasal isme sahip olabiliyorlardı. Bu demek değil ki onların maddi durumları bugünkünden iyiydi –kesinlikle öyle değildi—ne de o dünya mükemmeldi. Ama sembolik pozisyonlar mevcuttu “
4 Global*Kapitalist*Nihilizm
ve o dünya bir dünyaydı. Bugün, kendilerini ‘medeniyet’ olarak ilan eden emperyal şehirlerin azametli ve küçük burjuvasının haricinde dışlanmışlar ve isimsizlerden başka hiçbir şey yok. ‘Dışlanmış’ isimsizlerin tek ismi olmuş durumda, aynen ‘pazar-piyasa’ dünya olmayan bir dünyanın ismi olduğu gibi. Gerçeklik açısından, yalnızca bir kaç münferit ortamda siyasal düşünce dâhil olmak üzere düşünceyi hayatta tutanların dur durak bilmeyen çabaları haricinde Amerikan ordusundan başka hiçbir şey yok.” 1
[3] İşte, trajik ve acılı bir tonda dile getirilen global kapitalizmin siyasal bir tenkidinin mükemmel bir örneği. Badiou'nün demek istediği şu ki; global kapitalizmin bizzat kendisi bir hiç-yoktanlıktır çünkü birbiriyle uzaktan yakından hiç bir bağlantısı olmayan bazı münferit ortamlar dışında bir dünya ve bazı münferit durumlar hâricinde siyasal düşünce mevcut değildir. İsimsizlik, Fâil-öznelerin çoğunluğunun onun içinde ve onun aracılığıyla acı çektiği elde kalan tek kaderdir. Ancak onların ‘dışlanmış’ diye aslında bir isim olmayan bir isimleri var. Bir tarafta, karargâhlarını ‘uygarlaşmış’ kentlere kurmuş olan Trans-beynelmilel Kapitalist Sınıf; IMF, Dünya Bankası, BM, finans piyasaları, McDonaldizasyon, Amerikanizasyon vb. kurumlar aracılığıyla “uygarlaşmamış” dışlanmışları sürekli bombardımana tâbi tutmakta ve isimsizlik kaderi karşısında korkudan tir tir titreyenlerden suç ortaklarını ardı arkası kesilmeksizin kendi bünyesine katmakta. Diğer tarafta, ya uçsuz bucaksız bir garez ve hınç cephesi açma hakkını saklı tutmak ve bastırmakla beraber 1
Alain Badiou, ‘Philosophy and the ‘War on terrorism’ ’, in Infinite Thought: Truth and the Return to Philosophy, trans. and eds., O.Feltham and J. Clemens, Continuum, pp. 161-2
5 Mehmet*Zafer*Demir
dışlanmışlıklarından hoşnut olan ya da dışlanmanın olmadığı rüyalara dalmak için uyumayı iple çeken dışlanmışların sayısı gittikçe artmakta. Yalnızca tek bir şeyin ismi var ki; o da şânını ve servetini Irak, Afganistan, Türkiye, Pakistan, Kolombiya ve her nerede hangi toprak parçasını tekmelerinin altında eziyorsa orada petrol, metâ, insan ve insan kanı ticaretinden kazanmakta: Amerikan ordusu. Eğer vâroluşsal tenkit böylesi siyasal bir tenkidi aynen olduğu gibi tasdik ederse, o artık bir vâroluşsal tenkit olmaktan çıkacaktır. [4] Ancak bu, böylesi bir siyasal tenkit reddedilmeli demek değildir. Böyle bir red, var olmayan bir vâroluşsal tenkit olmaya mahkûmdur. Bu yüzden vâroluşsal tenkit ne böylesi bir siyasal tenkidi aynen olduğu gibi onaylamalıdır ne de onu reddetmelidir; vâroluşsal tenkit bu ve bunun gibi siyasal tenkitlerden edinebileceği mühimmatı edinmeli ve onların ötesine geçerek onları aşmalıdır. Öyleyse şarjöre basılması gereken sorular şunlardır: Eğer bizzat global kapitalizm nihilizm ise yalnızca Trans-beynelmilel Kapitalist Sınıf veya yalnızca yoksul (dışlanmış) kitleler mi vâroluş-hâli nihilizminin kurbanıdır? Güvenlik ve konforu sağlayan niteliksel şartları yaratan para ekonomisine bağımlı niceliksel farklılıklar belli bir sınıfın vâroluş-hâlini nihilist olarak ilan etmek için yeterli midir? [5] Peki, Ritzer'ın olmayan-şeylerine (nothing) ne demeli? Hatırlayalım: Ritzer'ın olmayan-şeyi “genel ve merkezi olarak
Global*Kapitalist*Nihilizm
6
tasarlananıp kontrol edilen ve görece kendine özgü ve anlamlı bir mâhiyetten yoksun bir sosyal form”2 idi. Onun olmayan-mekânları, olmayan-şeyleri, olmayan-insanları ve olmayan-hizmetleri global kapitalizmin yarattığı hiç-yoktanlığı deşifre etme de ne dereceye kadar kullanışlı bir silah olabilir? “Sonuç şu ki”, der Ritzer, “Sayıları gittikçe artan uluslar ve dünyadaki bölgeler gitgide daha çok olmayan-şeyler tarafından nüfûz edilmekte ve daha fazla zenginleştikçe hiçyoktanlıkları daha da büyümekte.”3 İşte bu da, Badiou'nün siyasal tenkidinin yumuşatılmış bir biçimi. Badiou için Trans-beynelmilel Kapitalist Sınıfın iktisadi ve siyasi hegemonyası ve Amerikan ordusunun mekânsal-zamansal hegemonyası aracılığıyla hiç-yoktanlığı yayan bizzat global kapitalizmin kendisi nihilizm iken; Ritzer için olmayan -mekânlar, olmayan-şeyler, olmayan-insanlar ve olmayanhizmetler vâsıtasıyla yayılan tüketim çılgınlığının hiç-yoktanlığı yeryüzünün her yerine nüfûz etmektedir. Bu şekilde tanımlanan ve formüle edilen bir hiç-yoktanlık vâroluşsal tenkit için yeterli değildir çünkü hiç-yoktanlık bu halde Fâil-öznenin sadece belli bir eylemine yani tüketime indirgenmiş olacaktır. Hâlbuki hiç-yoktanlık vazifesini yerine getirmek için insan şuur-bilincinin bütün boyutlarını muhasara altına alarak ona nüfûz etmeli ve kuşatıp işgal ettiğini hükümsüz kılarak onu yok etmeli. Bu yüzden de hiç-yoktanlık gündelik psikolojik haller formunda ve bunların refâkatinde bir vâroluş-hâli olarak formüle edilmelidir –Tabi ki hiç-yoktan bir negatif nihilizm 2 3
George Ritzer, Globalization of Nothing, Pine Forge Press, 2004, p. 3 Ibid., p. 165
7 Mehmet*Zafer*Demir
safsatası üretilmek istenmiyorsa. Böylece hiç-yoktanlık Fâil-öznenin gündelik psikolojik hallerini hükümsüz kılacak, onları yok ederek hiçyoktanlığını dayatacaktır tıpkı taze bir yaraya boca edilmiş keskin sirke gibi. Ancak vâroluş-hâli ile demek istenen bizzat bu hükümsüz kılma/imha etme değildir çünkü vâroluş-hâli sudan yeni çıkmış bir balığın derisi gibi kaygan ve ele avuca gelmez belli bir an/lâhzâya indirgenemez. Öyleyse vâroluş-hâli nihilizmi, Fâil-öznenin gündelik psikolojik hallerinin kapitalist kurumların yani özel mülkiyet, kârlılık/kârcılık ve pazar-piyasanın bitip tükenmek bilmeyen saldırıları karşısında devamlı surette hazırlıksız ve savunmasız olmasıdır. Izdırap (cinnet nöbetleri ve hiç yoktan saldırganlık), güvensizlik (paranoya ve histeri), umutsuzluk (depresyon ve bunalım), kaygı (kesici/delici bir endişe ve öldürücü bir beyin yeme eylemi), utanç (kıyıda köşede gururunu ayaklar altına alıp ezme ve sakarca/arsızca bir şizofrenik sosyal iletişim) ve hayal kırıklığı (kariyer hesaplarının zirvesinde bile olunsa bir burukluk ve tatminsizlik hâli) gibi gündelik psikolojik haller daima Fâil-özneyi hazırlıksız ve savunmasız yakalar. Bu gündelik psikolojik haller Fâil-öznenin gökyüzünde müstahkem bir kale olan şuur-bilincini ziyaret eder ve orada geçici olarak yerleşir yerleşmez, onu terörize eder, travmaya uğratır, yağmalar, fesh edip darmadağın eder, tahrip eder ve bir harabeye çevirir. Öyleyse hiç-yoktanlık, gündelik psikolojik hallerin devamlı surette hükümsüz kılınması ve harabeye çevrilmesi karşısında bu çaresizce mâruz kalma hâli, bu hazırlıksızlık ve bu savunmasızlıktır.
Global*Kapitalist*Nihilizm
8
[6] Dolayısıyla Ritzer'ın hiç-yoktanlığı vâroluşsal tenkit için yeterli görünmüyor. Ancak bu onun hiç-yoktanlığının tamamen çöpe atılması anlamına gelmemeli. İlk önce, global kapitalizmin tüketim çılgınlığı vasıtasıyla yaydığı hiç-yoktanlık bir tarafta zula edilmeli. Sonra da, Ritzer'ın önerdiği olmayan-şeyler tanımı kısmen Fâil-özneye uygulanmalı: Fâil-özne, gündelik psikolojik hallerinin devamlı surette hükümsüz kılınması ve harabeye çevrilmesi karşısındaki çaresizce mâruz kalma hâli, hazırlıksızlık ve savunmasızlığından dolayı --kendine özgü ve anlamlı bir mâhiyetten yoksun-- bir olmayan-şeydir. [7] Ama Fâil-özne sadece objektif kapitalist kuvvetlerin saldırı ve pusularına mâruz kalan bir olmayan-şey değil; aynı zamanda yorumlar inşâ etmekle bir çeşit güç-irâde uygulayan bir olmayan-şeydir de. Yorumlar inşâ etmek bir anlamda Fâil-öznenin yaşam ve yaşama bağımlılığını sürdürmesi için gerekli olan bir şeyde anlam bulması veya bir şeye anlam yüklemesi anlamına gelir. Eagleton bir kısım “hayatın anlamlarını” şöyle yorumlar: “Öyleyse mutluluk hayatın anlamını tesis edebilir ancak bundan o kadar da emin olmamak lazım. Örneğin birisi alçakça davranarak mutluluğu elde ettiğini iddia edebilir. Hatta birisi, ‘O mızmızlanırken mutlu olduğu kadar hiç mutlu olmamıştı’ örneğinde olduğu gibi mutluluğu sapıkça mutsuzluktan elde ettiğini iddia edebilir. Başka bir deyişle, mazoşizm problemi daima karşımıza çıkacaktır. Alçakça davranışla ilgili bir gözlem yapacak olursak, birinin hayatı bir yanda görünüşte anlamlı –düzenli, tutarlı, titizlikle
9
Mehmet*Zafer*Demir
planlanmış ve sıkı sıkıya tanımlanmış hedeflerle dolu anlamında anlamlı – olabilirken; diğer yanda ahlaki açıdan saçma sapan hatta aşağılık olabilir. Hatta bu iki durum, kalbi mühürlenmiş bürokrat sendromunda olduğu gibi birbiriyle yakından alakalı olabilir. Tabii ki mutluluğun dışında hayatın anlamı konusunda başka adaylar da var: iktidar, aşk, şeref, hakikat, haz, özgürlük, akıl, özerklik, devlet, ulus, Allah, fedakârlık, tefekkür, doğa ile uyumlu yaşama, mümkün olduğunca çok sayıda insanın mümkün mertebe mutlu olması, başkaları için yaşama, ölüm, şehvet, ikbâl, itibar, mümkün olduğunca çok ve yoğun tecrübe edinme, mutlu/mesut bir kahkaha vs. ”4
[8] Burada üstünde durulması gereken nokta, Eagleton'ın önerdiği hayatın anlamlarının veya bunlardan herhangi birinin Fâil-özne tarafından kapitalist teslisin objektif özel kuvvetlerinden bağlantısız/bağımsız bir şekilde takip edilip edilemeyeceğidir. Diğer bir ifadeyle: Fâil-öznenin pazar-piyasada üzerinden kâr yapacak herhangi bir özel mülke –bizzat kendi vücudu dâhil olmak üzere— sahip olmadan mutlu olma, birine âşık olma, iktidar rekabetine girme, olmayan-hakikati arama, haz elde etme, yalan da olsa kendini özgür sayma, adam-akıllı olma, sahte de olsa bir özerklik elde etme, bir devlete, bir millete, bir Allaha tapınma, ölme, arzu duyma, ikbâle ulaşma, mümkün olduğunca çok ve yoğun tecrübe edinme, mutlu/mesut bir kahkaha atma vs. imkânı var mıdır acaba? Fâilöznenin belli bir an-lâhzâda --sanki özel mülkiyet kurumunun şartlarına uygun olarak sahip olduklarından yahut pazar-piyasadaki 4
Terry Eagleton, The Meaning of Life, Oxford, 2007, pp. 152-3
Global*Kapitalist*Nihilizm
10
muhtemel kazanç/kayıplarından sıyrılabilecekmiş gibi –muayyen ve müstakil bir yorum inşâ edebilmesi mümkün mü acaba? Farz edelim balık kavağa çıktı, kedi oğlan doğurdu ve Fâil-özne böylesi bir yorumu inşâ edebildi –ki kapitalist teslisin görünür/görünmez vampirhayaletlerinin her bir Fâil-özneyi pazar-piyasada bir vücut olarak veya bir olmayan-şeyin vücudu olarak görünür görünmez iğdiş ettiği Spekülistan'da her şey mümkündür ve imkânsız olan hiçbir şey yoktur. Peki, Fâil-özne bu yorumu eyleme dönüştürebilecek mi acaba? Eğer bu acabalara evet denilirse nerede bu Fâil-özne? Eğer cevap hayırsa, tekrarlamakta fayda var, Fâil-özne nerede acaba? O halde, bütün bu hayatın anlamları anlamsız bu yüzden de Fâil-özne mutlak ve zaruri bir anlamsızlığın ağına düşmeye mahkûmdur diye bir neticeye mi varılmalı? Bu soruya verilecek menfi bir cevap yeterli olmayacak ve yanlış olacak iken; müspet bir cevap yanlış olmayacak ama yetersiz olacaktır. Öyleyse mesele yine dönüp dolaşıp Fâil-öznenin gündelik psikolojik hallerinin ızdırap, güvensizlik, umutsuzluk, kaygı, utanç ve hayal kırıklıkları tarafından devamlı surette hükümsüz kılınarak imha edilmesine çaresizce mâruz kalıp kalmaması, hazırlıklı olup olmaması ve savunmasız olup olmadığına geliyor. Eğer Fâil-özne mütemâdiyen gündelik psikolojik hallerinin hiç-yoktanlıkla imha edilmesine mâruz kalmıyorsa, buna hazırlıklıysa ve kendisini savunabiliyorsa; o zaman Fâil-öznenin inşâ ettiği yorum herhangi bir kronik değersizlik, travmatik amaçsızlık ve patolojik kafa karışıklığı ile lekelenmiyor demektir. Bir Fâil-özne olarak, eğer bir şeyi anlamlı veya
11
Mehmet*Zafer*Demir
bir şeyde anlam buluyorsam, ona değer de veriyorum demektir ve bu anlamı kafa karışıklığından âzâde bir amaç olarak anlıyorum demektir. Yani Fâil-öznenin yorumlar inşâ ederek mal bulmuş Mağribi gibi bulduğu anlam, kafa karışıklığından uzak bir değer ve bir amaç sağladığı sürece anlamlıdır. Peki bu, gözlere mil çeken özel mülkçülük, gözü dönmüş kârlılık-kârcılık ve gözleri kör eden pazarpiyasa ile mümkün mü acaba? [9] Global kapitalist âlemlerde (pluverse, Schmitt) yahut birbiriyle bağlantısız münferit durumlarda (Badiou), Fâil-öznenin değeri onun ne olduğuna göre değil neye sahip olduğuna, sahip olduğunu ne kadar çoğaltabildiğine ve çoğalttığı sahip olduklarıyla pazar-piyasadaki bu kısır döngüye tekrar girebilmesine göre belirlenir. Yani fâili meçhul Fâil-özne; -- Kutsal Babamızın rahmâni özel mülkü olan mukaddes şehir Mekke'de zemzem sularıyla vaftiz edilip son peygamber İsa Mesihin kanı olan şarapla gusül abdesti aldıysa, mübarek kârcı Oğul'un bire bin katan kârlı cihadında canını dişine takıp sanki Kudüs'ü almaya ve çıplak Yahudi ve Müslüman vücutlarının kan şehvetine ramak kalmışçasına savaşıyorsa ve nihayet Allah'ı Ruhül Kudüs'e Mekke'deki Hilton Otel'in lobisinde pazarlıyor ve Ruhül Kudüs'ü Allah'a Vatikan piyasasında haraç mezat satabiliyorsa— rahatta demektir. Aksi halde, bir olmayan-şey olarak Fâil-öznenin fiiliyattaki günleri için geriye sayım başlamıştır. Ama bereket versin ki, Fâil-öznenin bir olmayan-şey olarak vücudu; vücudunun içinde de
Global*Kapitalist*Nihilizm
12
organları olduğu rivayet edilir. Var mıdır yok mudur bilinmez. Bilinen o ki, Fâil-özne kapitalist bir toplumda bir vücut olarak –organlı ya da organsız – arz-ı endâm ettiği an özneleştirilmiştir ve ölümsüz Kazantzakis'in felsefesini Karagöz gölge oyunlarından alan karakterlerinden birinin ifadesiyle, artık bir “Müebbet hapistir bu dünya”. Tam da bu noktada, bu metinde Fâil-özne olarak çevrilen “subject” kelimesinin anlamlarından birini hatırlamakta fayda var: tebaa, yani âmentüsü-anayasası-resmi dini kapitalist teslis (özel mülkçülük/kârlılık-kârcılık/pazar-piyasa) olan ve siyasi iktidarı elinde tutmakla kalmayıp polisi-savcısı-öğretmeni-askeri-imamı-muhbiriitirafçısı ile kurnazca hırsızlıklar, korkakça cinayetler ve alçakça linçsürgünler üzerine bina edilen ve etrafı tel örgülerle çevrilen bu talihsiz toprak parçasının iğne ucu kadar dokunulmayan yeri kalmamacasına her milimini yağmalamaya yeminli bir ulus-devlet kleptokrasisinin kulu köpeği. O halde, özneleştirilmek tebaalaştırılmak olarak da okunabilir. Böylece özneleştirilmiş vücut olarak Fâil-özne, paranın tek meşru egemen olduğu ve yalnızca onun vâsıtasıyla belirlenen ve işletilen bir değerler sistemine fırlatılıp atılmıştır. “Değer” kelimesinin sonundaki çoğul eki kimseyi yanıltmamalı çünkü bu sistemde kapitalist teslis canavarının kanı, irini, sidiği, boku, kusmuğu ve sinir ve sindirim sistemi olan paradan başka bir değere yer yoktur. Binaenaleyh, para bizzat vücuttur. Para özneleştirilmiş vücut olarak bizâtihi Fâil-öznedir ve nihayet para özneleştirilmiş vücut olarak Fâilöznenin değeridir. Ancak para vücudun haricinde ve bu yüzden de ona
13
Mehmet*Zafer*Demir
yabancı bir şeydir de aynı zamanda. Para, örneğin organ nakli sayesinde bir böbrek sağlayabilme kapasitesine rağmen bir el, bir baş, bir göz vs. gibi vücudun bir unsuru değildir. Mevzubahis böbrek bizzat para değildir; o bir böbrektir. Satın alan belli bir miktar para öder ve bir böbreğe sahip olur. Böbreği satan belli bir miktar paraya sahip olur ama artık bir böbreğin sahibi değildir. Satın alan açısından bir böbreğin değeri belli bir miktar para iken, satan açısından belli bir miktar para bir böbreğin değeridir. Öyleyse, para vücudun hâricinde ve ona yabancı bir şey olmasına rağmen niceliksel değişiklikler aracılığıyla niteliksel sonuçlar doğurabilmektedir. Satın alan şimdi niceliksel olarak daha az paraya sahiptir ancak niteliksel bir değişiklik olarak bir böbreğe sahiptir. Böbreği satan şimdi niceliksel olarak (daha fazla) paraya sahiptir ama niteliksel bir değişiklik olarak artık bir böbrekten yoksundur. Satın alan açısından belli bir miktar paranın değeri bir anlamda hiçbir-şeydir; onun için değerli olan tek şey bir böbrektir. Ama diğer yandan, böbrek için gereken bir miktar para, satın alan açısından bir anlamda her şeydir de aynı zamanda; çünkü belli bir miktar paranın yokluğu böbreğin de yokluğudur. Satan açısından bir böbreğin değeri bir anlamda hiç-bir şeydir; onun için değerli olan tek şey belli bir miktar paradır. Fakat diğer taraftan, bir miktar para için gereken bir böbrek, satan açısından bir anlamda her şeydir de aynı zamanda; çünkü bir böbreğin yokluğu belli bir miktar paranın da yokluğudur. Dolayısıyla, paranın kurduğu değer sistemi yahut her şeyin değeri olarak paranın yarattığı sistem; arsız/yüzsüz bir
Global*Kapitalist*Nihilizm
14
çelişkiler festivali, ağızları açıkta bırakan parayla o ağzı doldurana kadar da açık duran bir gayya kuyusu ve nihayet şifresi çözülemez bir pornografik gerçekliktir. [10] Özneleştirilmiş/tebaalaştırılmış vücut olarak Fâil-özne sadece ve sadece parayla uyarılabilir. Ama bu uyarma bir illüzyondur çünkü “daha çok para daha çok özgürlük” inancı bizzat bir illüzyondur. Dolayısıyla, parayla uyarılan Fâil-özne bir illüzyonun illüzyonunun illüzyonudur. Nasıl ki para Fâil-öznenin dışında ve ona yabancı bir şeyse, Fâil-öznenin para tarafından uyarılması da aynı şekilde onun dışında ve ona yabancı bir şeydir. Ama bu hâricilik ve yabancılaşma kapitalist teslisin kurduğu global âlemlerde çoktan unutulmuştur yahut bin bir türlü cambazlık ve kurnazlıkla göz ardı edilerek Fâilözne tarafından bin bir çeşit aptalca sentimentalizm yardımıyla içselleştirilmiştir. Böylece sağa sola koşuşturan Fâil-özne değildir aslında; etrafta dolaşan ilk ve son, ezeli ve ebedi muharrik paradır çünkü Fâil-özne artık neyin içsel neyin dışsal olduğunu ve neyi içselleştirip neyi dışlayacağını bilmez. Ama bu bilmemezlik her zaman cehâletten değil ekseriyetle çok bilmekten kaynaklanır. Her şeyin değeri olarak paranın yarattığı sistemde tek özgürlük cesaret olduğu gibi, cehâlet de tek özgürlüktür. Ve nasıl ki, cesaretin bir kendi cesaretine duyulan güvenden doğan çeşidi bir de düşmanın korkaklığına duyulan güvenden doğan diğer çeşidi var ve nasıl ki pusu atıp düşmanını imha etmek üzere olanlar için en büyük erdem
15
Mehmet*Zafer*Demir
karanlıktır; her şeyin para için, para ile ve paraya göre öğrenildiği ve öğretildiği bir toplumda cehâlet en büyük erdemdir. Ama Fâil-özne için en büyük erdem ne pahasına olursa olsun ve ne olursa olsun bilmek, bilmek, bilmek. O, o kadar aydınlanmıştır ki neredeyse gözleri kör olmuştur. Ah keşke kör olsaydı! Ah keşke hep körkütük sarhoş olsaydı! [11] İşte Fâil-özne bu ön-koşullarda değerler yaratmak için bir anlam arayışında kendini paralar durur. Peki, böylesi acayip ve kudretli bir şey(para) tarafından tayin edilen değer belirlemelerinden müteşekkil bir vâroluşsal ortamda “değer” denilen bir şeyden bahsetmek mümkün mü acaba? Eğer değilse, değerler de aynen Fâil-özne gibi bir olmayan şey olmaz mı? Öyleyse, böyle bir vâroluşsal ortamda sürekli bir değersizlik hâli kaçınılmazdır dolayısıyla da Fâil-öznenin hiç-yoktanlığı ve anlamsızlığı bir kez daha teyit edilmiştir diye bir neticeye mi varılmalı? Spekülasyon hattını keserek müspet cevaplarla sonlandırmaktansa okuyucunun başını biraz daha ağrıtmak pahasına bir misal daha verilebilir. Sennett, global kapitalizmin Fâil-öznenin bir olmayan-şey olarak hayatını nasıl etkilediğini yorumladığı kitabında şu sonuçlara ulaşmaktadır: “Özellikle son on yılda röportaj yaptığım insanların değişimin koruması altındaki belirsiz kaderlerine katlanmakta pekte başarılı olamadıklarını ve aşırı bir şekilde endişeli ve huzursuz olduklarını gördüm. Onların zihinsel ve
Global*Kapitalist*Nihilizm
16
duygusal bir çapaya/dayanağa ihtiyaçları var; onların ihtiyacı olan iş, imtiyaz ve sahip olunan kudretteki değişikliklerin onca zahmete değip değmeyeceğini belirleyecek değerlerdir. Sözün özü, bu insanların bir kültüre ihtiyaçları var.”5
[12] Bu demektir ki, sözde gelişmiş ülkelerdeki çalışan Fâil-özne kaybolmuş ve mahvolmuştur. Fâil-öznenin gündelik psikolojik halleri sürekli olarak ızdırap, güvensizlik, umutsuzluk, kaygı, utanç ve hayal kırıklığının saldırılarıyla hükümsüz kılınarak imha edilmekte ve bu da aşırı bir endişe, huzursuzluk ve katlanamazlığı beraberinde getirmektedir. Fâil-özne herhangi bir anlamdan yoksundur çünkü onun zihinsel ve duygusal bir çapaya/dayanağa ihtiyacı vardır. Fâilözne kendisini değersizliğin kucağına fırlatıp atmıştır çünkü onun değerlere ihtiyacı vardır. Fâil-özne bir kültürden yoksundur bu yüzden de bir kültüre ihtiyacı vardır. Paranın tek değer-belirleyici olduğu ve paranın kayıtsız şartsız tek –bir olmayan-şey olarak— hakikat olduğu bir dünyada; sözde diğer dini-milli-kültürel değerler; paraya göre, para için ve para ile arayıp bulunmak zorundadır ve işte tam da bu yüzden bir olmayan-şey olarak mutlak bir hakikatsiz hakikatin kurbanı değiller midir? “Internet Devrimi” sayesinde hiç-yoktan peydah olan global kapitalizmin durmaksızın pompaladığı hiç-yoktanlığın zamansal-mekânsal yüksek basıncının yardımıyla Fâil-özne o kadar çok değer ve hakikate sahip olma imkânına sahiptir ki hakikatsizlik bile aynen hakikat gibi artık bir olmayan-şeydir; varlığı mutlak tek şey 5
Richard Sennett, The Culture of the New Capitalism, Yale University Press, 2006, p. 183
17
Mehmet*Zafer*Demir
para ve bir Amerikan icâdı olan kredi kartı değil midir artık? Fâil-özne yeterli miktarda parası veya ödeyebildiği bir kredi kartıyla istediği zaman istediği hakikati ve hakikatsizliği elde etmiyor mu? Üzerine basa basa söylemek gerekirse, Fâil-özne internet sayesinde diğer bir Fâil-özne ile yapabileceği ve yapamayacağı her şeyi yapabilir ve yapamaz, bu yüzden de bu yapabilme ve yapamamanın yarattığı kafa karışıklığıyla ne yapacağını bilmez bir halde kronik bir değersizlik ve amaçsızlığın kurbanı değil midir? O halde, eğer 19. Yüzyıl için mesele Allah'ın, 20.Yüzyıl için Fâil-öznenin ölümü ise; 21. Yüzyılın meselesi bu ikisinin (Allah/Fâil-özne) eşzamanlı olarak dirilip hortlamaları ve kokuşup çürümeleri değil midir? Nasıl ki 20. Yüzyılla birlikte radikal bir devrim (uyuşturucu-seksüel-devrimler, gayet demokratik ve gayet barışçıl Occupy Wall Street devrimleri, Arap Baharı gibi parlementer demokratik fuhşiyâtın kapitalist teslis ile kurduğu kutsal ittifakın – daha sanayi devriminden bihaber – yan sanayi devrimleri tabi ki ara ara hortlayabilir) imkânından artık vazgeçildiyse, internet devrimiyle de Fâil-özneler arasındaki ve bizzat Fâil-öznenin kendi kendisiyle olan bir iletişim imkânından vazgeçilmelidir. Fâil-özne bir olmayan-şey olarak internette kurduğu dünyada artık ne kendisiyle ne de diğerleriyle iletişim kurmakta. Ritzer olmayan-şeylerine, olmayaniletişimi de eklemeliydi. Nasıl ki global kapitalizm dünyayı güvenlik ve konfor açısından eşitsizlikler aracılığıyla parça pinçik ettiyse; internet, 19. Yüzyılda Allah'ın ölümüyle çoktan kan kaybetmeye başlayan ve 20. Yüzyılda tahtalı köyü boylayan Fâil-özneyi parolalarla, kodlarla ve
Global*Kapitalist*Nihilizm
18
şifrelerle monatlarına, atomlarına ve iliklerine kadar parça parça etmemiş midir? Adorno 20.Yüzyılın ortasında Fâil-özneyi “Hala kendisi için ( for-itself ) ama artık kendinde ( in-itself ) olmayan-şey” olarak tanımlamıştı. Bu yorum 21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna doğru modifiye edilmelidir: Fâil-özne artık ne kendisi için ne de kendinde olan bir olmayan-şeydir. Bu da demektir ki, global kapitalizmin şu anki evresinde bir olmayan-şey olarak Fâil-öznenin sözde vâroluşu para-kredi kartı-internet teslisine bağımlıdır: ilk ikisi hayatta kalabilmek üçüncüsü de iletişim kurabilmek için. Diğer taraftan, bu teslisin tekfir-aforoz ederek amele sümüğü gibi açlığın aşılmaz-yıkılmaz duvarına yapıştırdığı Fâil-özne ne hayatta kalabilmek ne de iletişim için gerekli şeylere sahip olmadığından sözde de olsa ne var olmaktadır ve bu nedenden dolayı ne de hiçbir zaman var olmuştur. [13] Bu metni sonlandırıp rahatlamadan önce; Fâil-özne, para ve kapitalist teslis üzerine inşâ edilen argümanla ilgili son bir nokta daha var. Ama bu nokta olabildiğince ironik bir karaktere bürünmelidir çünkü global kapitalizmin vâroluşsal tenkidi için başka da bir yol görünmüyor. Dolayısıyla, global kapitalizmin vâroluşsal tenkidinin ironik cephesi yoksullar için ağıt (siyasal tenkit), Trans-beynelmilel Kapitalist Sınıfa bir övgü ve pohpohlama (sermayenin jargonu) ve ikisinin bir karışımı olan ahlâki tenkidin fevkinde ve ötesinde açılmalıdır. Demir gibi bir ironinin ve cıva gibi bir mizahın büyük
19
Mehmet*Zafer*Demir
ustası Kierkegaard 1843'de şöyle diyordu: “Siyasal gündemden bildiğim kadarıyla, Danimarka hükümetinin 15 milyon dolar borç alması pekte zor olmayacaktır. Niye kimse bunu akıl etmiyor ki? Zaman zaman birinin borçlarını ödemediğini bu yüzden de ona dâhi muamelesi yapıldığını duyarız; belli bir uzlaşmaya dayanması şartıyla niçin aynı şeyi bir devlet yapmasın ki? Al 15 milyon dolar borç, geriye ödeme parayı ve halkı eğlendirmek için harca parayı. Haydi, milenyumu eğlence ve oyunlarla kutlayalım. Nasıl ki şimdi her yerde bağış/sadaka kutuları var, aynen o şekilde her yerde parayla dolu kutular olmalı. Her şey bedava olmalı; tiyatrolar bedava olmalı, orospular bedava olmalı, Geyik Parkı 'na faytonlar bedava olmalı, defin işlemleri bedava olmalı, cenaze methiye-törenleri bedava olmalı. Dikkat edin, “bedava” diyorum; ki eğer para her dâim el altında olsa her şey bir şekilde bedava zaten.”6
[14] Danimarka'nın 1820'deki kişi başına düşen milli geliri 988 Amerikan dolarıydı. 1989'da bu rakam 13,514 dolara fırladı. Aynı artış aşağı yukarı Fransa, Almanya, Japonya, İsveç, İngiltere ve ABD için de geçerli.7 Neden bu ülkelerde herkesin birer limitsiz kredi kartı yok ki o zaman? Yukarıdaki rakamlara bakıldığında görünen o ki, yeterli para mevcut. Öte yandan, reklamlara bakıldığında; yeterli mal da var. Neden o zaman herkes canının istediği gibi/kadar tüketemiyor ki?
6 Søren Kierkegaard, ‘Rotation of Crops: A Venture in a Theory of Social Prudence’, pp. 285-300 (1843) in Either/Or Part I, eds., and trans., Howard V. Hong and Edna H. Hong, Princeton, 1987, p. 287 7 Angus Maddison, Dynamic Forces in Capitalist Development: A Long-Run Comparative View, Oxford, pp. 6-7
20 Global*Kapitalist*Nihilizm
Kapitalist bir ekonominin nihâi amacı da bu değil mi zaten? Fakat o zaman tiyatrolarda, filmlerde ve dizilerde kim oynayacak? Kim orospu olacak? Bir gönüllü sisteminin işletilmesi zor; veya bu sistem en fazla şu anki kâr amacı gütmeyen (non-profit) organizasyonlar veya fâiz değil de kâr payı ile legal tefecilik yapan ve bu şekilde Muhammed'in Mekke'yi aldıktan sonra Mekke tefeci-burjuvasının CEO'su Ebu Süfyan'a karşı ‘fâiz haramdır’ hükmü adına savaşmaktansa Medine'ye ikinci defa hicretindeki siyasi dehâyı başarıyla taklit etme sırrına mazhâr olan Türkiye'deki Müslüman finans kurumları kadar çalışacaktır. O zaman yapılması gereken bir piyango sistemi uygulanarak gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerden insanlar meslek ve vücut ölçülerine göre seçilerek 5 yıl sonunda onlara da limitsiz kredi kartı verileceği taahhüdünde bulunulmalı –Tabi ki kurallara riâyet etmek şartıyla. Böyle yaparak mesela zengin ülkelere, Rusya, Baltık ve diğer bir zamanların komünist ülkelerinden çocuk-kadınerkek orospular temin edilebilir. İroni daha öteye gitmiyor, çünkü vâroluşsal tenkit daha ileriye gidemiyor. [15] Zehir gibi zekâsı, kalaşnikof gibi cesareti ve mermi gibi irâdesiyle bu metni arayıp bulan savaşçı-sanatçı gerillaları kızdırmak pahasına son bir özet icap ediyor. Bir olmayan-şey olarak Fâil-özne; paranın tek değer ve değer belirleyici olduğu şartlar altında değerler yaratamaz,
21
Mehmet*Zafer*Demir
yorumlarını inşâ etme sürecinde değerler yaratabilecek bir anlam bulamaz ve bu yüzden de vâroluş-hâli bir değersizliğe mahkûmdur ve onun esareti altındadır. Eğer bir olmayan-şey olarak Fâil-öznenin vâroluş-hâli değersizliğin müebbet forsalığına terfi ettiyse amaçsızlık ve kafa karışıklığı belalarının kırbacı ebediyen sırtından inmeyecektir çünkü değersizliğin esir aldığı bir amacın fidyesi ve suç ortağı bir kafa karışıklığı hâlinden başka da bir şey değildir. Ve nihayet bu esaretin bedeli, Fâil-öznenin gündelik psikolojik hallerinin ızdırap, güvensizlik, umutsuzluk, kaygı, utanç ve hayal kırıklıklarının sürekli bir şekilde lağvına ve mahvına çaresizce mâruz kalması, onların karşısında hazırlıksız ve savunmasız olmasıdır.
22
Global*Kapitalist*Nihilizm
Sonuç
Çılgınca çınlayan çanları duymuyor musun? Dizlerinin üzerine çök. Onlar can çekişen bir Allah'a kutsanmış ekmek getiriyorlar! Heinrich Heine
---------------------------------------------------[16] Heidegger bir keresinde şöyle buyurmuştur: “Nihilizm ile demek istediğimiz ne yalnızca kendi zamanımızdaki, ne de Nietzsche'nin ‘zamanına’ mahsus bir şeydir. ‘Nihilizm’ adı, bizden çok gerilere uzanan ve bizden çok ilerilere ulaşan bir tarihsel hareketi işaret eder.”8 [17] Öyleyse bu metin anlamlı ve bir değer, kafa karışıklığından âzâde bir amaç sağlayabilecek bir olmayan-şeyin yerine bir şey mi önererek sonuçlanmalı? 8
Martin Heidegger, Nietzsche, Volume IV: Nihilism, D. F. Krell (Ed.), trans., F. A. Capuzzi (1961), Harper, 1982
23 Mehmet*Zafer*Demir
[18] Eğer cevap hayır ise, bu metinde üzerinde kafa yorulan her şey, post-siyasal (geleneksel-akademik-evcilleştirilmiş maaşlı felsefeciliğin parlementer demokratik fuhşiyâtın sıçan yarışına olan vazgeçilmez aşk ve bu aşktan duyduğu tiksintiyi ifade edememenin hazımsızlığından mütevellit aynen post-modern gibi piç bir kavramsallaştırma) Fâilöznenin bizzat yaşamın kendisini red edebileceği bir ağıt formunda bir pesimizm ve fatalizm pohpohlaması olmayacak mı? [19] Peki, post-siyasal Fâil-öznenin --global kapitalizm tarafından yaratılan vâroluşsal ortamda ve onun aracılığıyla—intiharın (yani kendini öldürmenin) o fatalistçe şehvetinin ayartmalarının haricinde bir olmayan-şey olarak hayatın bizzat kendisini red etme imkânı var mı ki? [20] Peki, post-siyasal Fâil-özne, kapitalist teslisin amansız şövalyelerinin esareti altına girmeden hayata evet! diyebileceği teçhizâtı hâiz mi? [21] Post-siyasal Fâil-özne, var olmak demenin pazar-piyasada (veya çarşı-pazarda ve onun aracılığıyla) daha fazla, daha fazla çok daha fazla mülk edinmekten başka hiç bir anlama gelmediği bir dünyada daima bir kendini-yırtma/aşağılamanın takip etmesi muhakkak bir kendini tatmin/hoşnut etmenin şehveti/şevki tarafından durmaksızın okşanan/keskinleştirilen kendini-koruma içgüdüsünden müteşekkil bir fasit dairenin ortasında yapayalnız-gâfil avlanmış-korumasız bir halde kapana kısılmamış mıdır?
24 Global*Kapitalist*Nihilizm
[22] Tek-yegâne-biricik (kesin-kat'i, objektif ve evrensel bir olmayanşey olarak) hakikatin “Bu dünyada tek varlığın satabileceğin şeydir”9 olduğu bir dünyada –özgür bir eylem-felsefesinin refakatindeki bir vâr oluş hâli bir tarafa—bir özgürlük imkân ve ihtimalinden bahsetmek mümkün mü acaba? [23] Pazar-piyasanın daha çok kâr için için için yanan yamyamca iştahı ızdıraptan, güvensizlikten, umutsuzluktan, kaygıdan, utançtan, hayal kırıklığından âzâde bir vâroluş-hâli de yaratabilecek mi; tıpkı hâli hazırda pazarladığı şekersiz lolipop ve alkolsüz birayı yarattığı gibi? [24] Siyasal tenkidin–dinlerden mülhem veya dinlere düşman -üzerine ölü toprağı serpilmiş sahte cezbeleri, sermayenin jargonunun nevrotik-muktedir ve küstah-beyhûde reaksiyonu ve nihayet ahlâki tenkidin –dinlerin iyi-kötü/haram-helallerine dayanan ahlâki sistemleriyle koyun koyuna ve koyun postuna bürünmüş aç kurtlardan farksız bir halde –yoksullar için döktüğü timsah göz yaşları ve kokuşmuş iktidarsızlığı; kapitalist teslisin ve onun yeryüzündeki gölgesi hayalet-vampirlerin –yani ulus-devletlerin—nihâi tahribini daha ne kadar geciktirebilecek?
9
Arthur Miller, Death of a Salesman (1949), Penguin Books, 2000, pp. 76-7
25 Mehmet*Zafer*Demir
Resimler: 1. Baldomero Romero Ressendi 2. Michalengelo Merisi da Caravaggio