1
2
HER ŞĐĐR BĐR AŞKA TEMELLĐ GELĐR
(şiir)
BÜLENT AYDINEL
Emegin Sanatı E-Yayınevi Emeğin Sanatı E-Kitaplığı Şiir Dizisi – 29 Mayıs / 2013
3
HER ŞĐĐR BĐR AŞKA TEMELLĐ GELĐR
Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Dergisinin yan kuruluşudur.
Bülent AYDINEL
Đlgili web adresleri: Kapak Resmi: ADNAN DURMAZ Kapak Düzeni: A. Z. ÇAMUR
http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com http://emeginsanati.blogspot.com
Yayın, Tasarım ve Düzenleme: A. Z. ÇAMUR
Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı 37. E-Kitap
http://issuu.com/emeginsanati
Emeğin Sanatı E-Yayınları e-posta adresi: emeginsanati@gmail.com
Şiir Dizisi:29 Mayıs 2013
© Bu e-kitabın tüm hakları Bülent Aydınel’e aittir.
Bülent Aydınel’in izni olmadan hiçbir biçimde taklit edilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Ancak kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir. 4
BÜLENT AYDINEL
29 Mayıs 1964’te Ankara’da doğdu. Đlkokulu Ankara’da, orta ve liseyi Đstanbul Kartal’da bitirdi. Đ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezundur. Dil bilgisi kitapları yazdı. Şiirleri bazı dergilerde yayınlandı. 1987’den bu yana çeşitli dershanelerde öğretmenlik yaptı. Bir süre kendi dershanesini kurup ‘’sıra dışı’’ bir dershanecilik yaptı. Çeşitli devlet okullarında vekil öğretmen olarak çalıştı. Ticari amacı olmayan iki şiir kitabı yayınladı. On iki yaşına ulaşmış, Kardelen isimli bir kız çocuğu babasıdır. Halen edebiyat öğretmenliği yapmaktadır.
5
6
Acayip Adamlar
Heybesinde şiirler taşıyan acayip adamlar tanıdım Susuşu tuzaklı muhabbetlerden geçmiştiler Yan hücreye karanlıkta külhani bir gül attım Suların en durusunu içmiştiler
O günden bu yana Küllerde geçmiyor adın Dağ başında bir ateşmişsin Kanyonda bir ıslak taş Kartalda kanat Menekşede arkadaş Feryat figan ve canhıraş Çığlıkmışsın aşk diyen kafiyelerde Görenler öyle söylüyordu Gözde kırağıya durdun Avluda merhabaya Ve dörtlük oldun söylencelerde Yüreğine diktiğin mavi Göğe uzandı çabucak Türkülerin dalgalanıyor bıraktığın yerde Şimdi kim bilir hangi uçurumda gökkuşağısın Sevdaların o külhani güllerde 7
Sevda Silah Gibidir Çeken Bilir
Gecelerin Lacivert çığlıklara düşer Dilleri lal Gecelerin Uzak dalgalara inanmak Gecelerini taşımak yasak Gecelerin illegal Hadi şimdi Mavi bir bulut gibi Gir koluma Çünkü yağmur diye başlamışsan dizeye Mutlaka bir rüzgar çıkacaktır yoluna 8
Su Küstü
Çaresizlik gelir oturur eskimeyen duyarlılığınıza Günleriniz hep meşgul, ömrünüz hep feda üstünedir Bu iklimi susuz serüvenlerden güneşledik göç zamanında Lacivert karanlıklarda ve dağ başlarında Siz o zamanlar çizgisiz dosya kağıtlarına ödev yapıyordunuz Tam o an tahliye olduk gönüllü hapishanemizden Yurdumuz uzaktı, parasızdık, çevresizdik Yürüyerek tükettik gurbeti Geç kalmışlığımızdan şikayet etmeyiniz Ne iyi etmişsiniz ki bizi beklediniz Đstasyonların bir sonuç olmadığını okullarda öğretmiyor eksik öğretmenleriniz Bilimsizlik bir çeşit kestane şekeridir, aç kalsanız da yemeyiniz Biz külhanbeyi ve pehlivan tefrikalarını kemiriyorduk siz küçükken Son dizesine mahrumiyet yazarken bu şiirin, duymadık sesinizi, ne demiştiniz Kuytu bir kayalığında en ıssız adanızın ateşler yakmadaydınız Hava bulutlanmadaydı, yağmurluk getirdik size neredeydiniz 9
Sessizce çatlar kaya, dağ eskir, nasıl üşürsünüz bilemezsiniz Gözden düşmüş bir ağrıdır iç geçirmeleriniz eksik saatlerde Aklımızdan geçenleri söylesek bir dert ama anlarımızı bilseniz delirirdiniz Gündüzü kundakta geçiren gece gezgincisi yalancı tarih yazıcıları Dün bu çataktan geçtik dağınızı keşfetmeye neredeydiniz Kerem’den Ferhat’tan söz ettiniz ya terennüm nöbetlerinizde Kan fırtınasıdır aşk demediniz bir gün Anlamadık neydi derdiniz Kanadında karanfil taşıyan kartallar vardır bizim köylerimizde Güz zamanı kahverengi uçarlar Biz onlarla kül biçimi yaşardık Siz bir kez bile görmediniz Adınıza türkü devrinden uyaklar ürettik bu cenk meydanından giderken Gözyaşlarınız utandı, akmaz oldu, bir kez bile ölmediniz Aşkı duvarlara yazdınız elbet Elbet lütufla doğruldu yalnızlığınız Ay ışığına kor düşler yakıştırdınız ama sevgilinizi bir kez bile öpmediniz Şeftali, nar, üzüm getirmiştik tersine büyüyen ağaçlarımızdan Göğsünde çiçekler açan şahinlerin sarp yuvalarında sunduk size Niçin yiyemediniz Su küstü gülüşünüze kurban kestiğiniz kitaplarda Bu öykü çaresizdir, kütüphaneleri kirlettik demediniz Meçhul ve metruk kulaklarınız vardı Bağıra çağıra bir dağ geçti yanınızdan işitmediniz Kırda küçük kendine büyüyen dallar olur ya ağaç diplerinde Denk gelirseniz kırmayın Kimi zaman kaşları çatık bir gemiciyle uyanırsanız Denizleri vardır, çok rüzgarlı aldırmayın
10
Gülleri Gülüşlerinize Tuzaktır
Şiir sorgulanır elbet kitap kuşatılmışsa Dalgalar koylarda pusuya düşer Kayalar dağlarda kar altındadır Çataklarda kırlangıçlar Sessiz kanyon düşleri kurar Ateş vaziyetin izahı olsa da Vaziyet ormanda ıssız ceylandır Ceylanlar sulara koşar Su yolu çığ altındadır Usta bir düş gerekir şiire düş düşürsün Şiir düşüne kavuşsun diye şair tutsaktır Sana gül verirlerse alma ey sürgün müebbet Gülleri köleleşmiş bir dörtlüktür yaşam Köleleşmek kalleşliktir kafiye güneşle sızarken bu şiire Gülleri gülüşlerinize tuzaktır Ustası anlar bu bahçelerin zemheri yalnızlığını çoğullaştırmaktan elbet Ama kitap kuşatılmışsa dize uzaktır Dize diz çökmesin diye usta tutsaktır
11
Mavi Küser
Gittiğin gün nağme susar Musikiden ud kesilir Gittiğin gün mavi küser Gökyüzü bulut kesilir. Sözcük susar dize dehşet içinde Şiirler put kesilir Yaprak senin yüreğindir Çiğ ne bilsin ağlamayı Ağıt tutar gökyüzünü Hanede sükut kesilir Gece küfür karanlıktır Derya ise çok asi Fuzuli ve Leyla gider Mecnun’dan umut kesilir
12
Dem Bu Demdir Dem Bu Demdir Dem Bu Dem
Yorgun bahçelerden geçtim Kıpkırmızı demetlerden Eski tespih taşlarıyla gezdim avlularda Tellerden ve duvarlardan ağrılı düşler devşirdim Gözlerim yandı ay ışığından Kanyonlardan düştüm Serin sokaklar aradım Kurulmamış saatler Meçhul yalnızlıklara adadım ömrümü Çok direndim kendime Kendimle çok direndim Çöllere sığmaz bir gezgindim Sen o zaman güle gül diyordun Sonra görülmüştür oldu mektuplar Ufuk çizgisinin rengi değişti Sabırlı coğrafyalar gibi Korkunç adımlarıyla sırılsıklam yağmurlar gezdi Saza tel yetmez oldu manşete düş Seyircisiz bir devri tamamladık kan revan 13
Sen o zaman slogana slogan diyordun Tebessümü yazdık Tevazuyu es geçmeden Ne kantarlarla tartıldı biriktirdiklerimiz Topu topu on beş yıldır tanışıyorduk Halk hikayelerinden sızdığımızı söylediler Ceplerimizde yarin saçları Sen o zaman şiire şiir diyordun Mavi ıhlamurların altından Masum çağlayanlar akardı Kurumuş dudaklarımızı ıslatırdık Çıplak ayaklarımız donardı Sabahı beklemek zelzeleydi Dostlar geceye sözler söylerdi Gece onları not defterine yazardı Sabaha karşı hep beraber okurduk Sen o zaman yarına yarın diyordun Çok kırlangıç çok çatak çok yolcu çok cehennem Çehresi belirgin bir karanfil serüven Ne zaman büyüdüler ne zaman serpildiler Dün çiçeğe durmaya daha çok var diyenler Çok eylül çok akşam çok bilmece çok diken Tarihle yıkanıp yarın kuşanıp gelen Bir masalın dibinde oturup konuştular Ne sorduysak hepsini teker teker bildiler Sen o zaman Zülfikar’a Zülfikar diyordun Şu dağların yamacında Bir gülüm kaldı ucunda Sana bir selam gönderdim Saçları darağacında Yıldızlar akardı mahcup suratlarından şarkıların 14
Budanmış dallar gibi kuru ve kırılgan kalırdı ayak seslerimiz Matem ritminde gözyaşı mülkiyetinde çağrılmamıştı henüz Fidanı dikerken buluttan diledikleriniz Sen o zaman hasada hasat diyordun Gelincikler Sırat Köprüsü Mukavim bir savaşçı Deli taylarla gezen yılkı kaçkını bir davacı Meşru müdafaadan hükümlü gayr-i meşru yasalar Sahilde denizatları ormanda yarasalar Dalgalar vururdu ağaç diplerine kadar Tanıdık bir yüz bile görmedik bölüp ekmeğimizi verelim Yürüdük öyle yorgun Uzun yollara düşmüş uzun sakallar gibi Yeni bir efsaneye ilk kez bakanlar gibi Üç telli sazın ritminde üç kez çakanlar gibi Suçumuza müebbet istediler Çarmıhta cadı yakanlar gibi Sen o zaman kitaba kitap diyordun Yok içinde var bizdeydi Namus ile ar bizdeydi Yarin kara gözü diyen Cümle kitaplar bizdeydi Küfrü telmih ile zamana sığdırır onlar Anlamazsın gayrının sen olduğunu Ayraç içinde kalır kadınlar Fotoğrafların şaire benzediğini Elektrik kesilince anlatırlar Ellerin sana benzemeyen bir sureti ezberlerken Üzümden ve lal esmer sohbetlerden düşmek için erken Sen o zaman cümbüşe cümbüş diyordun Bir ömre kaç cehennem sığar oğul Diyordu annem Bir şiir kaç kere tutuşturulursa diyordum ben Varoşların rutubet kokan matemlerinden artmak için 15
Laciverdi bin tonuyla yaşarken gecem Yeni bir kitabın kapağını açar gibi Dem bu demdir dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem Sen o zaman isyana isyan diyordun Aşktan gayri özüm yok Sevdalıya sözüm yok Ben yari yarde sevdim Başkasında gözüm yok Öyle bir sevdayla koyulduk yola Ay ışığı senin saçlarından doğuyordu Köhne bir köşede ilk sevinç son nefreti kovuyordu Kakülün gamzeyi buluşu gibi Zeybeğin heybetle duruşu gibi Beş parmağın kenet oluşu gibi Say ki canımdan can doğuyordu Söyle şimdi Ne diyordun o zaman
16
Akşamüstü Fotoğrafı
‘’Bir akşamüstü fotoğrafı için beş söz’’
Kimsenin seni davet etmediği bir fotoğraf karesinde gözlerini gördüm, bir daha resmedilemez herhalde. Deniz dediğin martıların gözyaşlarıdır, giden gemileri çekmen ondan sanırım Akşamüstü insanlarına bakıyorsun ya, bakma, hüznü objektiflere sığdıramazsın Bir çocuğun ağlarken söylediklerinin fotoğrafı çekilmez, güneşin suda yansıyan sesini bu yüzden duyamazsın Sen bir özeleştirisin, ‘’dönmemeye gitme’’sin, diyorum; bu, gün batımına bir saygı duruşudur önümü ilikliyorum
17
Ceplerimizde Yıldızlar Ve Yakamozlarla
Bakışlarını tutuşurken gördük bir okyanusun kıyısında. Şairler yakamoz denilen kanayan bir kuşa benzettiler. Tereddütsüzce bir aşık oluştu bu, bir yıldızdan bir diğer yıldıza. Bu nedenle ışık coğrafyalarında yankıya dönüştüler. Bir aşk, sevgilinin ikliminde nereye dökülür, üstelik çağlayana beş kala. Her insan, atkısına sarılmış bir yanar dağ, şehir hatları vapurunda. Uzak menzillerden yük vagonlarına binerek kaçak geldik biz bu şehre, ceplerimizde yıldızlar ve yakamozlarla. Bu şehri sev, bu şehre sarıl, bu şehirden ayrılma. Binlerce sustalı bıçak sesi duyulur çektiğin her sigara dumanında. Korkak kedilere, erken yanan elektriğe ve telaşlı mermilere, vitrinden sızan kedere yenilmeyen şiire merhaba. 18
Kanıtlanmamış Bir Gülü Sevmek
I Seni bir yaz gülünün yaprağı sanmıştım Ve sen bütün bülbüllerin tapınağı olmuştun böylece Nedimler seni yazmıştı Beyitler büyümüş gazeller aşılmıştı Seni bir yaz gülünün yaprağı sanmış ve sevmemiştim Çünkü yaz gülleri ve Nedimler alışılmıştı Çaresiz gazeller içinde Goncadan başlayarak yozlaşılmıştı
19
II Seni bir yaz gülünün yaprağı sanmıştım Ve sen suçluydun bilenmiş bir hançer olmadığından Çünkü ben sevdalıydım ve boynumda bir ilmik vardı Çağdaş sorumluluğumdu sağ kurtulmak Kerem yangınlarından Seni bir yaz gülünün yaprağı sanmıştım Ve sen suçluydun bilenmiş bir hançer olmadığından Çünkü benim gözlerim ve ellerim bağlıydı Ve boynumda bir ilmik vardı Çünkü ben deryada ölümüne seyreden Çağdaş bir kadırganın isyankar forsasıydım Saat ölümün göz bebeklerine basarak yürümek saatiydi Bir gül yaprağıyla uzlaşamazdım 20
III Seni karanlık bir gecede kızılca gördüğüm zaman Bir yaz gülünün yaprağı sanmıştım Ve sen ömrümün ölümle buluşma saatinde Đpimin üstüne kordan bir çelik gibi düştün Ben bir forsaydım çürütürken sırtımda çağın kırbacını Seni bir yaz gülünün yaprağı sanmıştım Yanılmıştım.
21
Şiir Yaşanana Đsyanın Tek Tesellisidir
Şiir yaşanana isyanın tek tesellisidir Göçebe kafiyelerin sıkça uğradığı mülteci coğrafyadır sevda Kum saatlerinin sürekli ters çevrildiği bir şehirdir Gayri meşru çilelerin eşkıya çetelerce gözyaşlarına dayattığı bu kuralsız cumhuriyete Yitirecek kıymetli şeylerinin ederlerini hesaplamayanlarca girilebilir Çünkü dörtlük bitmiş Hece hedefine isabet etmiştir Şiir yaşanana isyanın tek tesellisidir Bulutlar gökyüzüne sığmaz Öldü sandığımız deniz birden dirilebilir Söndürür en kuytu düşlerinizi gerekli bir direnişle Gece ateşlerini bile korkusuz harlandıran şiir Uçuşa yasak bölgede davetsiz dolaşan sözcükleriniz Birden vahşi kuşlar tarafından çevrilebilir. Her harfe bir idam ritmi rumuzlanmıştır artık Đnsan bu manzara karşısında dehşetten ölebilir Ustura üstünde yürüdüğünüz bir metalse eğer Şiir yaşanana isyanın tek tesellisidir Ve ey gözyaşlarından sadakat, ay ışığından bebekler üretemeyen gece Nefret yırtıcı bir sözcüğü yüreğine bağlamak olsa da Aşk onu bedenine salıvermek değildir Şiir yaşanana isyanın tek tesellisidir 22
Öznesi Meçhule de Yazılsa Aşklar Kalır Yarına Acı iz bırakır gider Utanç heykel olur kalır Şimdi ne yapacaksın Bir karanfili sevda adında ağlatarak Gül zamanı gelir Kırmızı çokça anılır Yaşadıkları ve yaşattıkları öyküler içindir Bir insan bir insanın ömründe Acının zehri Aşkın ışığından daha çok konuşulduğunda Ya hesap sorma Ya teslim olma vaktidir
23
Şiir teslim alınamaz asla Bedeli ödetilmemiş zulüm Mazluma ceza anlamı taşır çünkü Sesin bakış kuşanmış bir duruşu vardır Sevdaların ve zamanın ortak kimliği Ölüm bile alışamaz şiirsizliğe Ve ey ömür bil Şiir Kendini sevdaya tamamlamasıdır insanın Öznesi meçhule de yazılsa Aşklar kalır yarına Serüvencileriz biz Umudun çocuk çayırlarında Bulut oynarız merhabasına Ezbere bilsek de sevdaları Ezbere düşmeyiz sevdalara
24
Örtün Üstünü Üşür Koca bir dağ başında Sırsıklam saçlarıyla Rüzgarlara kollarını ardına dek açarak Yüzüne değen bir dostu hatırlamak Neyle örtüşür Bir çocuk gibidir o Örtün üstünü üşür Şimdi şiir denilen o örtündüğün kumaşa Nakışla kendini baştan başa Her sözcük kendini aşar Her sözcük kendine karışır Çünkü bir rüzgara vereceksin adını Sana da o yakışır
25
Düş Gibiler
Bıraktığın gibi yüreğimin çam ormanları Kanatlarının gölgesinde serinlediğimiz masal kartalları Gözlerimizin yıldırımlarıyla yakamozlanan deniz yerinde duruyor Gene sığırcıklar konuyor ceylanların kulaklarına Göğe bir bakıyorum yüzün gözün gökkuşağı
Kelebekler, uğur böcekleri, buğday tarlaları Gene ‘’canım’’ diye söz ediyor senden Karanfiller diktim bahçeye Düş gibiler Đnanamazsın görsen Ay ışığında yıldızlar seçiyorum bizim için Birini sana vereceğim Uğrunda dövüşürsen
26
Bir Temmuz Gecesi
Bir temmuz gecesi Sakarya Nehri’nin yanına yıkıp başımı Yüzümü yıkayacağım ay ışığında Suda yansıyan bezirgan suretleri ve nesli tükenmiş nihaventleri olmayacak yanımızda Üzümü salkımla nem varsa halkımla deyip oturacağım sofrasına bu yeşil cennetin Biz seni seviyorumları bir soğana yumruk atar gibi ürettik ey yar Yenildiğimiz yıllar ey Şahmeran baş kaldırsın Ejderha ateş yağdırsın ne olur Bir selam kadar hükmü olmaz karanlıkların bu yağmurların yıldızsız göğünde Sağlam kalmış sözcükleri bu virane cehenneme başıboş yurt edinsinler diye Yeni külhanlar kurup dost ateşiyle sarıp sarmalayıp Kıyısı çok deryalara güvenli fırtınalara hükmedebilsinler diye saldık Kahin böyle buyurmuştu Yaz idi Yaz şehre infazdan imtiyaz idi Bilcümle kırağı satıcıları inanmadı kıyamın kimliğine Tecime bulanmış bir sürü cürmü meşud idiler Demişlerdi oysa kiraza kanaat yaza itaat gerektirmez Kanaate razı (arzı) olmayan bizde mevsime gerekmez
27
Oy dağlarda kar vardı O dağlarda kar vardı Dört faili meşru bu dört atı gördüler de yılkıyı bilmediler Nerelerinden ne sancılar uç veren ne güller resmettik kurban olasım gelir Şiiri dile düşürsen Gazzali Nazım gelir Mevsimi anlamayana bahar ne lazım gelir dedik Ve yürüdük tabanları suya batmaz asaları dağ düz eder velilerin izinden Evlat Gülün kederinden Kederin gündüz geleninden sakın dediler Dinlemedik Malumun izinden vefasızın dizinden sakın dediler Dinlemedik Üşüdük ve üşendik geldik bugüne Halayınan tohumunan Gevreğinen hamınan Eksik olmaz tamınan Buyurduk selametle
28
Ateş Mermiden Önce Terk Eder Aşkın Namlusunu
Sözcüklerini terk etti şehir Asi bir bakıştı sevgilisi Yetersiz bir akşamüstünden artan Tutup kendi yüzünü bıraktı gözleri Akmasını unutmamıştı Aksine gururla vuruyordu kayalara köpüklerini Marş kıvamındaydık Bu çoğul zamanlı kafiyeleri Sen Petersburg’dan çalmıştık Taşınmazlarımızı bırakıp bir ıslık bölüştük yahudi rehincinin önünde Kar vardı Son yazdı Aç kalmıştık Bir kuşun tüylerini yağmurda kurutması gelirdi aklınıza Onu şiir okurken görebilseydiniz 29
Siz bayrak diye alanlara taşıdınız o sözcükleri Aşk diye biz çok önceden yaşamıştık Ve biliyor musun Su kanamaz ne kadar yorgun ağladığını görse de bir sevincin Ve en önemlisi -Şimdi dikkat et burayaVe en önemlisi Ateş mermiden önce terk eder aşkın namlusunu
30
Sevmek Açılabilmektir Acının Gurbetine Yaşına uyanırsın Günler ve sıratlar büyür Ayna çoğaltmaz gerçeği fakat Unutulmuş suratlar büyür Bir yangını kucaklarsın Bir şiir lal olurken Güle indirgenecek Dicleler Fıratlar büyür Sen sevdayı nice bir gül gibi tutarsın Tuttuğun dal direnir denenmiş hayatlar büyür Sevmek açılabilmektir acının gurbetine Sende dağlara alışkın gelenekler atlar büyür Zemheri yüreğine sevda hasretinedir Üşüyen karanlığa sıkça kilovatlar büyür Sarsılır kullandığın son dizeleri Türkçenin Aşklar ve umutlar ‘’yeniden yarat’’lar büyür Haklı bir hançere biley taşısın aşkın Nedeni yalana alışmış tokatlar büyür Sevgine mülteci gülüne arabesk katar güz Đnkar kuşlarına kanatlar büyür Yolların fermanı fetvaya mührolunmuştur Đçinde bekletilmiş ıssız Ferhatlar büyür
31
Đhrac-ı Gazel ya da Tam Tersi
Aşkı ve tereddüdü mülk edinirseniz pusular çağlayan olur Divan ikliminde taşa tutulur şiir mesnevilerce ağlayan olur Duru atlarla çöl terennümünde gezinen hayta şiirlerin Felsefesi zavallı söylemi suskun kafiyesi yavan olur Süsleyip püsleyip getirdiğiniz neniz varsa eskimiştir Estetik dediğinizde kanayan en çok Mimar Sinan olur Bahar derdesttir gül daralır zulüm ertelenmez çünkü Minyatürlerden kan sızar çeşmelerden gözyaşı sazlar perişan olur Ezbere ıslıklarla külhani mazmunlar dolaşır sokakları Bülbülü jurnallediğinizi gülşende bir duyan olur Sur dibinde haramiler boy verir Haliç’te çapa tarar gemiler Galata’da güneş Karagümrük’te tulumbacılar ölür ışık çok ziyan olur Siz topuk tespih ceket muhabbetine gömün ahkam dağlarını Ahali hürriyet der ne olursa o an olur 32
Durur
Sen durursun Aşk durur Dalga buluttan düşer Deryada köpük kudurur Gecekondu mahallerinde zılgıtlarla örtülü dikdörtgen kutular Adınla örtüştürülen veyalar veyahutlar durur Gelip çalınmazsa gülün kabristan kapısı Gelip sormazsa kimse adını Özür sadakatsiz bir sözcük olur Saatler o iklimde durur Bir kayalıktır encamına özgürlük düşüren düşler Gurbetlerine alev alev binlerce dalga vurur Kin coğrafyasında hüzün ikrama konu değildir Mezarlıklar resmeylenir selviler unutulur Nicedir uğramadığın çiçek tahrik eder bir gerçeği Yaprağı gerçek es geçer rengini gül tutuşturur Sevdadan yanadır şiirler gönül ey Dize kendini savunan sözcüğü elbet bulur 33
Bitmeyen Şiir
Yolcusundan mazlum bir uzun yol treni Trenin adı Fuzuli Đstasyonda bir yudum çiğ tanesi Damladan düşen damla misali Ağlamaklı bir gözyaşı hala Gözyaşının adı Leyla En son vagonun en son yolcusu Terkib-i bendini yazamadığından Ruhi-i Bağdadi Mesnevi kalacağı herkesçe malum Güneşin rüzgarında yanmış bir kum tanesi Kum tanesinin adı Mecnun Sahne burada kesilir Oysa daha hayale bile düşmemiştir Beslet-i Osmaniyye ve Hamiyyet-i Đnsaniyye Yaygın adıyla Hürriyet Kasidesi Gürültülü bir buyruk gibi iner şiirin ortasına Kendini tanımlamaya gerek duymayan Mahalle baskısı gibi bir ses
34
Şiirin sonu nasıl bitiyor efendiler Der Ses değil sanki Servet-i Fünun’dan yazısı alınmış bir kupür Terceman-ı Ahval civilisation’undan ürken bir tür Türün adı sansür Aşık olmadan hasret çeken Hasret çekmeden ağlayan Ağlamadan gözyaşını yazan bizimkiler Yani hececiler Henüz Demokrat Parti terennümünde Kül testiler yapmaya başlamamışlardı bile Transistorlu radyoda aynı taş plak Taş plakta aynı ses Çile bülbülüm çile Osmanlı minyatürleri ve Şeker Ahmet Paşa’nın resimleri şiirden çıkarılır Revnaklar ter içinde ebrular perişandır Kolay değil Emir kesindir Mimar Sinan’a mühendislik diploması sorarlar Çoktan seçmeli sınavlardan arta kalan dikdörtgen bir mukavvayı Gösteremezse eğer Belki Yorgun Savaşçı gibi yakmazlar ama Demir kapı kör pencereyi dar ederler adama Durur şiir Leyla ve Mecnun’dan başlayan bu sevda durur Çünkü karar verilmiştir Düşünür senin adına Senin adına düşünme yetkisi olan Ve onun adına yaşaman gerektiğine inananlar bir bir Bugün Fuzuli ile yola çıkarsan Yarın Nazım denilir
35
Halbuki Nazım dediğin ne ki Dizesinde ceylanlar koşan bir bulut Yağmuru yere düşmeyen sağanak Karlı kayın ormanı Biraz da mavi Moskova’da bir mezar Bursa’da cezaevi
36
Bizim Yaşayıp Unuttuklarımız Bizim yaşayıp unuttuklarımız bazılarının düşlerine sığmaz Ve ondandır ki Durgun dizelerin ardına sakladığımız sevdaların Viran şairlerin yılgın şiirlerinden farkı vardır Ve ondandır ki Adımızı yazdığımız ayrılıkların günceleri Türkülerle somutlanan ayrıntılar bırakır Ve ondandır ki Edilgen fiillerin tarihe değen izlerini Silip atacak sevdaları biz biliriz Ve yüreğimizde Gülleri bir yangın yeri gibi tutuşturan Her yükleme özne Nice dağlar Ve o dağlara hükmeden Ferhat’lar gezdiririz Ve ey en son söz sen Gülün sustuğu yerden Ağır ağır kanarken Serüvencilerin yaşamlarından süzülüp Yaranı sarmaya gene biz geliriz 37
Cam Kırıklarıdır Biz ki sevdalara yalınayak koşmuşuz Cam kırıklarıdır kanatan tabanlarımızı Kimseler bilmez oysa Yüreğimizi serip üstüne bastığımızı
38
Çoğalan
Tükettikçe azalmayan tek şeydir sevda Tükettikçe çoğalan tek şeydir 39
Ardımızda Kalanları Alarak Giyindik bir akşam vakti Su giyindi Bir karanfile renk olan adın Ve ceylanın uykusu giyindi Yola koyulduk Tekmil ahali Çadırları ve hayvanları Son kez baktıklarımızdan ardımızda kalanları Alarak Anılarımızı ve saygıyla andıklarımızı Orada bırakarak Zulüm oy Yola koyulduk Sana narçiçeği Sana bulut Sana türkülerden damıtılmış bir kucak umut Taşıyarak Barışı ve adaleti ve aşkı alıp Bir dilim ekmeğin üstüne sürer gibi Buyur yarısı senindir al der gibi Yola koyulduk Đşte o gün bugündür soğumaz sırtımızda ter Durulmaz deli kan damarlarımızda Đşte o gün bugündür O sevdadır bizi var kılan O esvaptır sırtımızda 40
Her Şiir Bir Aşka Temelli Gelir -1Aşk rahat bıraksa şiire zaman kalacak Şiir rahat bıraksa aşık olacağım Soluğumuzun çiçeğe durduğu bir öğle vakti Beyazıt’a doğru yürüyoruz Bulutlar karanfil rengindedir Tedirginliğin adı çokça pazartesi Ceplerimizde uzun namlulu mesneviler Sırılsıklam üniversiteli Aşk rahat bıraksa şiire zaman kalacak Bulutlar kararıyor Yüzün bütün evlerden güzel Gidip gözlerinin kapısını çalıyorum Gülü derdest ediyorlar rengiyle kafiyeli Seni alırlarsa kimlerden soracağım Diz çöküp bir dizenin arkasına su içiyoruz Şiir rahat bıraksa aşık olacağım
41
-2Đnsan kendi ıssızlığını doldurur Şair hayda hayda Herkes karşı sevdamıza Parça tesirli bir aşk bu Ne çok insanı etkiliyor Oysa yarım kalmış bir şiir gibi duruyorsun Seni çiçeğe tamamlamam lazım Atkını da bende unutmuşsun Ya ıssızlık seni azaltırsa Beni düşünme Đnsan kendi ıssızlığını doldurur Şair hayda hayda
42
-3Bu şiir dövüşürken aşkı anlayacaksın Sabah gülüşüne bir tül düşecek Her insanda bir insan çoğalacaksın Ben seni seviyorum demeyeceğim Bu şiir dövüşürken aşkı anlayacaksın 43
-4Her şiir bir aşka temelli gelir Kabanımın altındaki sevdayı alıp giderken Yeni uyanmış gözlerle baktın Yoğunlaştırılmış bir sevimlilik böyle olsa gerektir Belki gecikirim diye Masaya birkaç dize bıraktım Her şiir bir aşka temelli gelir 44
Benden Selam Olsun Meçhul bir sükut siner Dağ ateşi kozalak mevsimidir Đz sürer serüvenciler Bu bir sevda töreni Đnat merasimidir Göğsünüzde sevgilinizin ismi huysuz Toz duman doruk yaylalarında bu şiirin Hudutsuz Gece yıldızsızdır Yağmur kendi bulutunda daralır Işık sevdaya geç düşer Her bastığın kafiyede ayak izin kalır Çantanda dünden kalma kuşburnu ve böğürtlen Eğilip bükülen sözcüklerin dönüşü olmaz bu aşkta Bu aşkta şiirlenir bu aşkla direnen Çünkü fırtına olsan bu şiirde esemezsin Sen aşkın öğrencisisin Ezberi ezberleyemezsin Tuz koyun ve sarın iyice Sabaha karşı gelecekler Kaf Dağları türkülenirken ince ince Anka mevsimine götürecekler Haydi kolay gelsin Haydi eyvallah 45
Biri Bana Seni Sorsun Dedi ki O, bedenini göğe uzatıp çiçeklendiğinde Ondan kopardığın dalları anımsayıp utanacaksın Dedi ki O, menzili uzak bir yol yolcusudur Ve sen yılgın suretinle omuz başında yürürsen Onun yüzünde ter, göğsünde karanfil, şiirinde sözcük olamayacağını anlayacaksın Dedi ki O, çöl denizinde bir kum tanesidir Rüzgarlarını buyur etmediysen Kendi coğrafyasında onu bir daha bulamayacaksın Dedi ki O, ‘güvercin, kahin, tuz, mavi’ ve ‘toprak’ sözcükleriyle cümle kurmaktadır Duyduğunda olanları anlamayacaksın Dedi ki Kibrini al, metruk karanlığında eski bir taş tablete kazı Süsle, göm ve unut çünkü gerekmeyecek Üşümekten oluşmuş bir şehirsin sen çok ışıksız Kendi karanlığında kalacak ve unutacaksın Dedi ki Söyleyip göremiyorsun Dört sözcükten oluşmuş bir kitap ayracıdır o ‘’Biri bana seni sorsun! ’’ 46
Ne O Dağlar Eskidi Ne de O Eşkıyalar - söz kalleşe dönüşmeyince büyür gözyaşı da gamze de bunun farkındadır – Gözleri ıslak ve yabani Saçları dağınık ve kirli sakallıydılar Rüzgar biriktiren bir çift kıvılcımla kanatlandılar Aşkın yalnızlığı hangi gökyüzüne sığar Hangi uçurum ağırlar özleme çıkan yolcunun konukluğunu Yüreği dalgalanan dağların gözleri durulur mu Yangına ad koymuş göğsünde taşıyorsun ey yar Bundandır işte Ne o dağlar eskidi ne de o eşkıyalar 47
Kanar
Dağılır hecenin duraklarına hüznün şiiri Gül susar bülbül yanar divanda aruzlar kanar Sağır iklimlere açılırken yelkenli düşlerin Mavi kendinden habersiz çaresiz anlar kanar Meskeni cumhuriyetsiz tarlalarda oturur buğday bakışlı çocuklar Sizi evrende bir ayrıntı olarak tanımlayanlar kanar Şehre sis çöker güller teslim alınır Mesnevilerde güneşler çatağında sular kanar Bir sonsuz serüvendir şiirin kapısından çıkmak O yolculuğu anmayan günlük duygular kanar
48
Uzaklar reddedilir aşklar iltica eder Serçesiz pencerelerde karlar aşksız duvarlar kanar Tutuşmak yanmaktan usanır yangın külüne küser Mavide emanetsiz sarı dumanlar kanar Alır toplar götürürsün suskun bir yolculuğu Caddeler sırtını döner çıkmaz sokaklar kanar Örneğin leylaksındır marş ikliminde açarsın Meydanlar alkışlarken yalnız odalar kanar Özür dileseniz de bu bir sınıf kavgasıdır Mülk edinilmiş diyarlar Taksimsiz mayıslar kanar Spartaküs’ler ölür Bedrettin asileşir Đspanyalar yakılırken Guernica’lar kanar Sen Asya’sındır Ortadoğu’sundur biraz Medeniyet ikramında zulanda namuslar kanar
49
Bıçak Kemiğe Dayandı
Güneşi düşe, düşü düşünüşe, düşünüşü gülüşe çevirmekti abdalın işi, ama oldu ama olmadı, eyvallah Tedbiri mülk eylemeyenin sonu hükümlülüktür sevda mecralarında Böyle biline dedi suya bakıp sanrıları bulan ulu bilici Susama kanaat etmeyenin kuşatmasında yeri olmaz hiç kimsenin Çünkü hepimiz birer susamız Anlamadım demeye duramadığımız bir yerdeydik Burada üstatlar anlaşılmak için değil işitilmek için vardılar Ve oy tarihe tespih taşı muamelesini layık gören bu katran düzen Zehr-i zemin bir kederden hoşlanmaktaydılar Sustuk, her gelen sustu Sanki Beyrut’ta düşmüş bir barikatın hüznü takıldı Düşselliğini nesnelliğe dönüştüren her bayrağın altına Kalktı abdal dedi ki Ey kendini kendiyle ölçüp gücünü beyninden alanlar, doğrulun Yorulmak Yoğrulmanın ve yeniden var olmanın içinde küçük bir maceradır Yaşanır ve unutulur, doğrulun Kusur, ekmeği reddedenin, güne ihanet edenin 50
Okyanusa bakar gibi bakıyorduk o cehennemi uykuya Durdu su Sokaklarda uluyan köpekler sustu Gözleri maviydi, toynakları turuncu O dörtnala boşalan yılkı sustu Becerebildiğince kırmızı gelincik ormanı uçurumlar Şahinin avına son kez bakışı sustu Ve döndü hava Abdal dedi ki Göz görmeye ağaç yeşermeye başlayıncaya kadar inatlaşacaksınız Bu kurşuni kanyonunda bu sebepsiz akarsuyun Kaşınızın altında kan revan bir cumhuriyet taşıyacaksınız Asma yapraklarının arasından üzüm taneleri görünene kadar doğrulun Kurumadı henüz toprağa düşürdüğünüz şiir Vezne kabil bir mıntıka bulmasa da elbet çiçeklenecektir Uyandı göğün altında beraber yalnız yaşayanlar Acıkmış bir serçe yavrusu gibi yuvasında tarihten habersiz olanlar uyandı Abdal dedi ki Sevda sığınağa sığmaz, bıçak kemiğe dayandı
51
Metruk Dolunay Bahçelerinde çiçekler açmaz teşbih suratlıydılar Mehtap kuşanırlar mesafe ağlardılar Mor büyür evleri sokakları kırmızıdır Tercih edilmemiş metruk dolunaydılar Kefeni kafiri birbirine karıştırırlar Mezar giyinirler meşruluk haykırırlar Titreyen bir şeyler üretir sıkılgan ışıkları Mum serenat üretmez dizede ayrılık var Meşhurlar iklimsiz şahitler cahildir Tebessüm bulut olur gamzelere kar yağar Mıknatıs dehlizlerinde aykırı kutupturlar Đsyan sevişir ihanet doğururlar Kurşun geçirmez yelekler ve zırhlı arabalar Çantalarda ülkesizlik emperyalist merhabalar Sen aşkta sırsıklam sen sevdada galipsin Yarın yürür elbet bugün emekleyen çocuklar Bu çiçekler bu denizler bu güneşler herkesindir Bin kez kurban verilse de kana da gelir bahar Çok kuytu bir şiirde sizi biriktiriyorum Đmgeleminde aşk uyağında insan var 52
Kuş Tutmuş Etraf
Kırmızı serçeler var ya Mavi kar taneleriyle düşerler yere Bir uyanırsınız Kuş tutmuş etraf Bu sevda Böyle işte Sarı bulutlara biner kediler Mor buğday tarlaları Bir çocuk alnından öper bir kızı Dudağında yıldızlı bir düşle Biz özgürlük diyoruz Yakındır bu gidişle 53
Sorma Kendi kayalarında külhanbeyi bir türküdür deniz Demir atmış küheylanlar durur açıklarında Ay ışığı bir resimdir üstelik çerçevesiz Martıların taşıdığı köpükler avucunda Erken meyveye duran ağaca kar vurur Haliçte bir gemi unutulur Bir tekne batar Nara Burnunda Seher imdat olur mu geceye anlaşılmaz Çapa zincirinde tedirgin mehtap tehdit altında Tereddüt sıra dışıdır mevsimsiz açar çiçekleri Kehanetin kiri kalır dudağının ucunda Sevdada yarın olmaz ey gezgin Sonra diye sorma
54
Şair Kan Revan Çok acıyan kan revan yerlerimiz var bizim Sözcükler eşkıya şiirler hüzün Gece boy versin diye dikiyoruz gülleri Şafağın alacasına gömüyoruz gündüzün 55
Ağrı Sağır çocukların eşkıya hüzünlerinde Duymadıkları türkülerin aykırı sevdaları büyür 56
Sevda Bir Đsyan Bayrağıdır I Ayrılığın cumhuriyetinde sevda bir isyan bayrağıdır Neyi sevdiğiniz değil nasıl sevdiğiniz önemlidir çünkü Yalnızlık sıkça çarpılan bir duvardır Ve yürek atışlarınız sıradanlaşmamışsa elbet yıkılacaktır Doldur şimdi demli bir çay gecenin lacivert meydan okuyuşuna inat içelim Her dizenin bir sonu olur diye düşünmeden Çağla yeşili güz mevsiminin bizim olamadığımız kadar Güzel olmayı nasıl becerdiğini düşünelim Daldan kopardım narı Kim imiş bunun yari Ezbere söyleyemem O yitirmiş ayarı Ayarı yitirelim ey dost Kuytusunda susuz nöbetlere durduğumuz bu sevda denen büyük barikatta En büyük savunma sahip çıkmandır aşka Başını eğiversen Yüzüme değiversen Beni çok sevdiğini Bir kez söyleyiversen
57
II Bir zemheri gecede göğsünü dağlara geren tipi yürekli bir aşktır bizimkisi Türkülerin her dem taze şiirlerin her dem yeni Ve yeri gelince bir tüfek kadar sabırlı ve sinirli Gözleriyle olan biteni anlamaya çalışan çocuklar gibi Yaprağından düşen çiğ kadar saf bir aşktır Yüreğimde kuruma Bak düştüğüm duruma Hadi sen insan ol da Sevdalan da yürüme Yürümen gerek Tahir nasıl Zühre’ye Ferhat nasıl Şirin’e yürüdüyse Yürümek bir sonsuz sevdaya adım atmak demekse Sevgilinin koynunda duran bir gelincikse Sazını hançer eyleyip tel tel gönlüne vuran ozanlar misali yürüyeceksin Çünkü aşk bir mecburiyetler ülkesidir Yozlaşmış kuytu köşelerinde bu acayip kıtanın Ve onun uğrunda savaşmaktan başka görevi yoktur Ona aşık komutanın 58
Biz Geliyoruz
I Ey çelişkilerin dönüşüme uğradığı dev volkan Ey miladını yazamayan tanımsız tarih Kuruyan dallarını kendi budayan sır ormanı ey Çaresiz gözlerle belirsiz düşlerin kundağında ufku gözleyen eçhel mahkumiyetlerin mimarı vahşi gözardılardan sızan tehdit Seni tarlaya beni sofraya hepimizi dünyaya sığamaz eden kayıp önemseyişlerin yorgun vakanüvisleri konuştu Gülü şehirden atın bülbülün isyan saatidir Yabani sürülerin salındığı kaçak çayırlara dökülen suları kesin Kökünden kesilmiş kaktüsleri zulümden korkan aşk sürgünü kapılara bırakın Muzaffer komutanların fütursuz edalarıyla girsin kuşatılmış karanlık kapılardan iblis Çelik ve ahşap ve kemik ve kan yığınağı kapıları açın Şimdi yerkürenin mahşere mahşerin ızdıraba tahammülsüzlüğünü konuşma vaktidir Şehre ses veren bütün kanalları açın Ey güvercini göçer kaçar korkar belleyen acemi ebced çözücüleri 59
II Düş serüvencileri Bize tanım koyup söylediler Yola revan olup sevda kuşları biriktiren iki cansınız Tutuksuz yargılanan iki dal heyecansınız Artık bunu kirli ama görkemli giysilerimizle çıplak ayak yürürken Çakıl taşlarının üstünden Sevdaya dönüşen yeteneklerimizin tümüyle biliyoruz Toplayın getirdiğiniz ne varsa zemheri zindanlarınızdan ve terk edin şehri Çıkınlarımızda ışıktan sözcüklerle biz geliyoruz 60
Özgür Dörtlük
Gül düşürdü yaprağını yere giden can dedi Yaprak inceydi sessizce bu bir heyecan dedi Toprak sabırlı vakur ve mağrur açtı koynunu Seni özgür beni sevda yapan tam bu an dedi 61
Med Cezir Sana sevdayı anlatmayacağım Yarama bastığım tuz çürür Kehribar tespihlere ve musallaya düşer şiir Dize sonuna sığamayan her kafiye ölür Şehre ay ışığı yağmadan suladığım fidan Kan revan çığlıklarla bir iblise dönüşür Gül rengini kaybeder bülbül sadakatini Divanlar paslanırken bütün gazeller üşür Yüreğinin putperest menzillerine yürürken med-cezirlerin Tevrat Musa’ya küser Đncil Đsa’yla dövüşür Sana sevdayı anlatmayacağım Göz geze düşman kesilir mermi namluyla öpüşür Sana sevdayı anlatmayacağım Muhbir ihanetiyle kalır ihanet dille örtüşür Ben diye başladıkların aslında son istasyonudur öykünün Soğan kendini bize kırar somun kendini bizle bölüşür Sana sevdayı anlatmayacağım Sonra sevda ne düşünür 62
Gitmek Dediğin
Sen taşıyabildiklerini götür Kalanları ben ardından gönderirim Buna sabrın diyalektiği diyorlar Adı da bilim kendi de bilim Ama ne olur zorlama her köşesini yaşamın Beklenmez bir şey olur Ardından geliveririm Muazzam bir efendiliktir çünkü ve öyle kalmalıdır Senin gitmek dediğin, benim ad vermediğim Saz teline sığmayan, neyde falso okutur Küheylan ne düş kurarmış budur tek bilmediğim Hadi al şu yaktığın ateşi ve git Dağlarında lazım olur Benim gezgini olduğum, senin çıkmayı bilmediğin 63
Geliyoruz
Đkametgahı kendinde gezen serüvencinin saklı günlüğünde Yüzümüzü bir çağla yıkar Sesimiz bin yaylada yankılanır Geliyoruz Ey çocukluğum Đlk gençliğim ve sen varsın diye çokluğum Geliyoruz Kırağıya çalan saçlarımızla Yeniden düşleri yaz kılan hayatlarımızla Geliyoruz
64
Ey ömrünü bilmeyen kelebekler Ey doğanın tanrıça kaleleri Ey zulüm ve zulüm sever Dudağın kenarından düşen ıslığa eğil Bir dost hayratındayız Đhanet yakın değil Toplanmış Durulmuş Arınmışız Bin kez rengarenk açmış Bin kez koparılmışız Ey aşk Düşlerinin gamzesinde bir tebessüm eksikti ya Đşte tam oraya Geliyoruz
65
Terk Et Bu Şiiri
Terk et bu şiiri Yalın yapıldak ve kırmızı kal Malum hüzünlerde eskimiş yüzün Onu da yanına al Terk et bu şiiri Sevinci hırpalıyorsun, neşe hüzne aşık Sunmuyorsun bir deli sarmaşık Bir halay duruşun yok Ellerim çocuk ellerim sarı ormanlara bahar getirmek için var olan ellerim Terk et bu şiiri Adına ulandığında eskiyor kafiyelerim Çağrını yitirmişsin aşka davetiyen kan revan Aman Mülteci acılara uymayacak bu iklim Terk et bu şiiri Sözcüklerine alışkın değilim Serseri bir gemiciyim adını bilmediğin sularda Gelgitlere imdat bağlamaktayım sol elim o halatta Adresi sorgulama Menzili nerden bulduğu bilinir bir pusulanın Aşka bağıra çağıra koştuğu bilinir
66
Aşk umut ötesindedir Umut olsa ertelenir Terk et bu şiiri Ben kabuslara seni sevme maceralarımı iklimin kışına gül işlemekle mecbur bir işçiyim Adı aşk olan bir sokak var bu dünyada Orada direnişçiyim Terk et bu şiiri Sessizim Issızda yelken açan bir geminin kırlangıç bekçisiyim Kar laciverttir anlayamazsınız Aşksa sabırlı Gülü bir kez koparırsanız o dal orda kalır mı Terk et bu şiiri Ben sırsıklam bir aşka mecbur Ve mağlup edilemeyen yıldızları taşırken ağustos akşamlarına Picasso’dan düştün Dövüşürken küldün Terk et bu şiiri Çocukların ıslak alınlarından öperken güne gül düşüren mevsim koruyucuları Sen yakamozlara çaresizlik mehtaba icazettin Kapında türkülenen bir düştü aşk sen söylemedin Terk et bu şiiri Ters yüz oluyor kırpıntı mevkiinde dünden getirdikleri Yitireceğin bir şey kalmadı ötesinde yitirdiklerinin Gemiciyiz bu dehşet okyanusta Ve kıyıya yer ile yeksan olmadan taşırız martılardan öğrendiğimiz dili Terk et bu şiiri Terkisinde Anadolu’ya bir kısrak başı gibi uzanan o bilcümle alemin bildiği şiirle dağılıyorken muazzam mevkilere atlılar O sevdaları Karadeniz, mevzuları Ege, düşleri Đç Anadolu serüvenleri Akdeniz, ağıtları Doğu kanatlılar Terk et bu şiiri Artık, aşk için çok geç Aşk için ileri
67
Dağılır
Gün batar bir salkıma düşer ışık bardakta buz dağılır Bulutlar ürker ay tutulur düşe yakamoz ışır sokakta yıldız dağılır Çıkmaz karanlıkları üşüyen balıklar tutar pul pul dökülür radyodan şarkı Tedirgin tetik korumalarından kuş suretli bir kız dağılır Ormansız geleneklerden tutarsız ahenklerden kötü zanlılar doğar Deliren bakışmalardan kan sızarken delil düşer düşenlerden iz dağılır Malum kitaplarda meşru müdafaa kuşları bitap kafesler parçalar Mürekkep kurur tüy düşer rengarenk bir yıldız dağılır Vakur aile fotoğraflarından darb-ı meseller söyler en eski babanız Çok tebessüm eskir çok çiçek kurur adalet az dağılır Size bir mektup yazmıştım muhtemelen postacıda kalmıştır Haberlerden önce yetiştirilmediğinden kibir biraz dağılır Ey gözleri incir içi gibi darmadağın ve bulanık çiğ sarhoşu Asmaya koruk düşer diye düşlediğinde sanma ki yaz dağılır Eski kitaplardan küf kokuları eski seslerden çivi yazıları artmıştır Soluksuz ateşlere sönmeyen cehennemler cehennemlere birkaç aymaz dağılır
68
Dağları Kempdos’un
Gelincikler ve menekşelerle sevişen su Gölgesinde zamansız uçurumlar büyüten üç çınar Bu dere yataklarından karşı ufuk çizgisine Ve o ufuk çizgisinden diğer ufuk çizgisine Ve o çizgiler bitinceye kadar Gün doğumundan düşen ışık taneleri bizimdir O ışık tanelerinin aydınlığında içtiğimiz su Ve yediğimiz meyveler hepimizindir Kırlarda kendi rengiyle açan çiçekler böyle buyurdu Zaman tarihe sığmıyor Kan damarda zor akıyordu Kempdos Dağları kayalıktır Üç yüz efsane ve binlerce türküyü çıkınlarınıza doldurduğunuz yaylaların gülle meşrulaştığı saatte gri eteklerine varılır 69
Yolculuk uzun Düşler sonsuz Serüvense ağrılıdır Çok maksatlı sözcüklerle yüklü şiirler dağın çevresinden dolanır Zirveye yakın durur ufka izdüşümlerini düşürmeden yolcular Gülümsemesini düşürenlerin dudaklarındaki yarı aydınlık burada onarılır Kempdos Dağları kayalıktır Kahverengi sütunlarını dağın eteklerine döşerken gece Islığı harami bir rüzgar esti Islak taşlara dayanan başlar kulak kesildi Şiir şehirde mahpus Cengaver kafiyeler esirdi Tahammül mülk eylenemezdi gayrı Rüzgarı harami şiiri esir bir geceydi Kırmızı çataklardan sızan bulutlar Sizden haber getirdi Nefreti bir zulümdür zaman sana Girdiğin bütün savaşları hesapla gel Biz direniyoruz karanfil kıyımına Seni tanımlayan alları topla gel Demişsiniz Öylece sükut kesildik Çeliğe döndü yere düştü sözcükler put kesildik Neye benzeyebilirdi ki bizim yapacağımız resim Tablosu parçalanmış renk kaçağı birer firari esirdik Kızıl gurubun altında Toynaklarını birbirine çarpa çarpa Geceye kıvılcımlar saçarak Ve yelelerinin arasından asi rüzgarlar bırakarak Şaha kalktı atlar Devam etti söze Kırmızı çataklardan sızan bulutlar Cesaret emziriyor analar bebeklere 70
Çiğ yeşil kuytu zifir Azrail ve kene Sureti kendinden utanan nice hergele Şehre işgal düzmekteymişse hele Kütüklüğündeki sözcükleri yokla gel Düşündük ki n’olaydık Şehir tekne olaydı biz ona tel olaydık O tele ses düşüren bir yiğit el olaydık O ellerle çoğalıp tufani sel olaydık Derken Gümüş kılıcı gecenin üstünde şafaklara ayar gibi Eksilen her sevdaya bir teselli koyar gibi Yüreklendirerek umudunu yitiren her aşığı Kempdos’un kayalarından aktı ayın ışığı Bu sanki ay ışığı değil sevdalı bir duruştu Kırmızı çataklardan sızan bulutlar konuştu Cellatların zulmünden kan sızan dereye kadar Prangalar çiçek açsın diyen dileye kadar Bu aşk bizim ey hain Zulüm nereye kadar Diyen türküleri kırlardan kucakla gel Baktık Gecenin serinliğini kirli ve uzun sakallarımızdan siler gibi tutarak yüzümüzü Baktık Ve Kempdos’un eteklerinde yitirdiğimiz bakışlarımızı gözlerimizde toplayarak Uysal yapraklar gibi uçuşan korkularımızı bıraktık Şafağa az kalmış idi Avucundan bebeğine su verir gibi Bulutlar son sözünü söyledi Matraları sevdayla nehirlerde doldurup Menekşenin morunda aşktan çadırlar kurup Bin çağlayandan düşüp bin kuytuda durulup
71
Mavinin şimşeğini karanlığa sapla gel Kalktı en gencimiz Zirveden aşağıya ikinci münhaninin en sivri yerinden şehre baktı Sakalları uzun yüzleri ter içinde bir dolu sevda Kalktık Şafağın şehre gelinlik biçme saatinde Kendimizi rüzgara bıraktık Ardımızda menekşe ardımızda gül ardımızda ıtır Ardımızda köpüren dereler Ardımızda sevda türküleri satır satır Kempdos Dağları kayalıktır
72
Efkara Çiğ Düşer
Hiç mevsimi değilken canım kiraz istiyor Havalandırmaya çıkmıyorum düşlerin maphushanesinde Düşler yeterince büyük Nasıl susadım biliyor musun sana iki dize yazmaya Gece vakti efkara çiğ düşer ya Gece durur sen üşürsün Bir umarsız türküsündür yankı yankı Oturup öykünü düşünürsün Açık denizde bir sandal olduğun uzlaşılmaz bir yalandır Ve bizden en son kalandır bir kapı aralığını bırakışın ardında Ben yazmaktan usanmadım Sen duymaktan usanma
73
Barışı Suya Bırak I
Sen suya bırak gülü gerisini düşünme Başında gök kuşağı Yanında sarmaşığı Uzak olsun zulümler Ölümler bizden uzak Herkesin bir gülü var Barışı suya bırak
74
Barışı Suya Bırak II
Sen suya bırak gülü Salkım söğütler olsun Işıklar köpürürken Dal yaprağa dokunsun Düşsün çağlayanlarla dağlardan ıslıklara Bilirsin ki öykünde Sevda bulut yan yana Bilirsin gökyüzünde Dağ ve deniz halayda Sen suya bırak gülü Aşk gibi özenerek Çocuklar kayalardan bakarken yalın ayak Ceylanlar semah durur Gözleri tül denizi Sevda bir dağ başıdır Sevda dünyaya duvak Sevda barış demektir Barışı suya bırak 75
Barışı Suya Bırak III Sen suya bırak gülü Masum çocuklar gibi Kuş kanadının altında Sıkışınca seher yeli Yaprakla dal ucunda Kıpkırmızı avucunda Sevda semaha durunca Sen suya bırak gülü Kız çocuğu olur ya Saçı iki yana örgülü Tutuşup el ele onla Sen suya bırak gülü Kimse ölmeden acından Kurtar krallık tacından Koparıp darağacından Sen suya bırak gülü Umut gibi doymayarak Işıklarla oynayarak Çık siperden yalınayak Barışı suya bırak 76
Yüreğinin Kapısını Çalacağım Bu sana yazdığım son dizeler olmayacak Gene çalacağım yüreğinin kapısını Türkülerle de şiirlerle de Çünkü direnişe alışkındır yüreklerimiz Aşklara dur dendiği yerde 77
Adı Sevda
Adı sevda Birikip birikip dolmuşluğumdur Adı sevda Bin acıdan sonra yeniden doğmuşluğumdur Adı sevda Çığ gibi yığılmışlığım kar gibi savrulmuşluğumdur Yitirilmiş bin türküyü yeniden bulmuşluğumdur Adı sevda Elinde büyümüşlüğüm kapısına bırakılmışlığım Kavgada şiirde delikanlıca doymuşluğum Çağlayıp çağlayıp durulmuşluğumdur Adı sevda Benden geçmişliğim aşık olmuşluğumdur 78
Yürüyoruz
Bu Kış Kar Taneleri Hiç Düşmesin Aramıza 79
Bomboş Bir Çayırda
Bomboş bir çayırda tek bir ağaç gibi Sakınmasız bir gerçekliktir varlığın Gidişin öyle bir boşluk yaratır ki Gelişinle dolduramazsın Gözlerinde menekşelenir acılar Bakışların sıcak bir yaz göğüdür Uzanırsın da ürkek bulutsu Issız geceme çoğalamazsın Kararır kelepçeli gündüzlerimiz Hükümsüz hükümlülerizdir Nice ‘’görüş’’ler geçer de ömrümüzden Alışılmıştır ayrılığa anlayamazsın Kararan bir sabaha güvercin olan saatler Gökkuşaklarını müjdeler bize Arsız çocuklar gibi uzanırsın da arzular içinde Sırtından bağlanmıştır ellerin dokunamazsın Çifte su verildiğinde sabra hüzne dönüşür sözcükler Deyişler uzak anımsamalardır acının teke tek gecelerinde Hüzün ve acı kızıla beyaz aşılanmış pembe bir güldür şimdi Güllerin isyana dönen saatlerinde ayıramazsın 80
Maltepe Sahilinde
Sabaha karşı Maltepe sahilindeyim Kediler köpekler şiir cümbüş Đnsanlar özgür değil Özgürler insan değil 81
Yürek Tanıklığı
Gece düş kırıklığına kefilsiz bir örtüdür Neonları iblisler basar vitrin çiçekleri ölür Meşru küfür karanlık gayriler sırılsıklam Hüküm yere düşerken yağmur göğe gömülür Karanfiller fark edilmiş mazgal kenarlarında Sicimler tedirgindir boncuktan kuş örülür Gölgeler sus pus siluetler herkete Hangi aynaya baksa isyan kendini görür Utanmaz alkışlar sızar çatlamış ışıklardan Pazartesiler hesaplanmış salılar görülmüştür Şehrin mazgallarından gri dumanlar fışkırır Harf dudaktan düşerken gözlerde bebekler büyür Işıklar kırılır mehtap çığlık kesilir Karanlığın üstü başka karanlıkla örtülür Gözler sabrını koyar yürek tanıklığını Nefret kendine dönerken sevda orda görünür 82
Bir Serseri Gemici I Metruk karanlık çaysız ateşsiz ve çiy Şaşaalı devirlerin muzdarip ve ilhama bulanmış şiiri Kale düşerken ilk kez terk edilenlerin şehri Herkes gider ihanet kalır sendromunda bir sadakat bilinci Kafalarda bir sancılı yolculuk Zulüm birinci mevki Hürriyet mi yaralar kanı kan mı yaratır hürriyeti Yakmış efkarını yosunlara Kartal sahilinde bir serseri gemici
83
Bir Serseri Gemici II Yıkılır toz olur voltasında yedi iklim Sesi rotaya sığmaz aykırı bir mevsimin fotoğrafı çekilmektedir Siyah ve karanlık bir geceye yıldız doğrar ter içinde bir külhanbeyi Geceye lacivert yağar Siz duyamazsınız Anasona ay düşer inanamazsınız Đçinde bir terk ediliş ve aykırılık bilinci Sosyo-kültürel tebessüm pişiriyor Maltepe'de bir serseri gemici 84
Bir Serseri Gemici III
Fosfor muhabbet kaldırmaz Neonlarınız ilkeldir Önünde kendi denizleri Ardında satılmış sözcüklerin iklimi Karabataklar kadar nefes tutabilir Zulme isyan etmek ne ki Atmış ay ışığına dört küheylan Dört küheylanın önünde dört martı Şu gece düşleri var ya diyor Şu gece düşleri Hepsi canımın içi Đblis'i oturtmuş ufkun bir ucuna Tahterevalli öğretiyor Maltepe'de bir serseri gemici 85
Yakışır Sana Mavi
Al gözlerini Koy denize ışıkların altında Çalkalanmakla yorulmaz tanımsız bir zamandır sevda Al gözlerini koy denize şimdi Bir yığın dalgayla ve hercai Dövüşmek ve durulmak ne denli yakışırsa Öylece yakışır sana mavi 86
Seni Sevdiğimi Unutma Sakın
Hüzün istasyonunda sana değiştim Yaprak dökümü giymişti şehir Gözlerim bir barikattı sakindim En çok sevdiğim trene bindim Yalnızca gidişe biletliydim Aşk geri dönülemeyendedir Bir parça barut içtim Bilirsin her aşık infilak yüreklidir Sarıldık hoşça kal bölüştük arkadaşlarla Bitmemiş bir kitap gibiydim Yol kitapları okyanus rengindedir Bu şiir benden önce gelebilir Şimdi sesindeyim çok pardösülü bir parkın Rüzgara damlarken karanfiller Seni sevdiğimi unutma sakın 87
Seni Selamlamak Đçin Geleceğim Daşa
Döneceğim Daşa Tütün zamanı Gözlerin ufka yeni yarınlar çizerken Küçük ayaklarınla çamurlara basarak Fabrikaya giden haklı direnişini Selamlamak için geleceğim Sen Kuzinede közlere yatırdığın ekmekler gibi Temiz tut sevdaları Sana Söz veriyorum sana Pırıl pırıl bir şafağa Onurlu anılara bakar gibi bakan arkadaşa Geleceğim Daşa 88
Seni Aşk Đçin Đçin Çağıracağım Daşa
Şehir suskun ve tedirgin olacak Yıkıntılar biriktirip Kırlangıçlar toplayacağım Adına asi bir barikat uyaklarken ışıklar Gel diyeceğim sana Varoşlarda dört mevsim marşları 89
Sürgün Sızısı
Kentlerin sokaklarına bıraktım türkülerimi Ayak seslerimin yalın yankılarını caddelere Yiğit özlemlerim sızlamada şimdi Ellerimin boynundan koptuğu yerde 90
Kerem Et Aklından Çıkarma Beni
Düşlerini ertelemeyen çocuklardık Upuzun şiirlerimiz ödünsüz sevdalarımız vardı Hep kırk haramilerden yana Hep kırmızı başlıklı kızı kapan kurt masallarındaydık Beyaz atkılarımızın ardına sakladığımız Delişmen bakışlarımız Ve Delikanlı aşklarımız yaşadı efsanelerce O yüzden hiç unutmadık seni anımsatan türküleri ‘’Kerem et aklından çıkarma beni’’ 91
Sana Dair Bir Söz
Koyu karanlıkta boynu bükük dizeler Sen gelince bir bir gülümsediler
92
Sana Dair Đki Söz I Bir şehirde bir yalnızı Sensiz olmak anlatır II Gül dört duvar arasında çehresini göğe döner Çığlığından dökülen ayrıntılar bizimdir 93
Sana Dair Üç Söz
I Avucumun içinde binlerce yakamoz vardı Yüzün gözün ışık içindeydi o yüzden II Sana geri vermeyi unuttuğum Bir tek senden alamadıklarım kaldı III Sen acı yeşili nedir bilir misin Gittiğin gün çiçek açmasıdır dağların 94
Kaşlarının Altında Đstanbul
Şimdi içimde büyüyen bir şey var Usul usul Dudağının kenarında bir martı Kaşlarının altında Đstanbul 95
Aşktan Söz Ediyoruz
Kahverengi keçi derilerinden çadırlar kuracağız Kirli karaya kaçan güz mevsiminin topraklarında Tevellüdünü milat eylemiş Çatık kaşlı serüvencilerinin Doğal ve dik duruşlarıyla Bir türküye yazılışlarına emanet olunmuş Bir tek inkara ihaneti hak bilen Muştu yüzlü çocukları için Bu aşkın sınır boylarında Size diyorum ey Uykuyu kafi tadında bilmeden Karanlık uyanan Ferhat fotoğrafları Size diyorum 96
Uyanın Đndi saman yolunun tahammülüne ikram sandığınız O en parlak kuyruklu yıldız Size aşktan söz ediyorum Yıkımların terkilerinde üzüm pestillerini bölüşen Đş birlikçi göçerlerin son hesabından geldik Buyurduk Tütün tükürdük Mecburi tanıklıklar duyurduk Yorduk ve yoğrulduk Ama yorulmadık çok şükür Son çiçeği yeşertmek için Son kayanın son buzunda eriyoruz Geldik ve oturduk Onurlu gözlerimizi koyduk ortaya Size aşktan söz ediyoruz Başarısız bir direnişin Utanan seyyah gözlerini taşımayın artık suratınıza Biz aşktan söz etmeye geldik Haydi halaya
97
Neyin Akşamı Diye Sormuştun Ya
Son doğruluşundayım zamanın Bin yıllık durgunlukların akşamı Gelmelerinin Çekip gitmelerinin Uzaktan sahipsizlenmelerinin akşamı Ferhatsızlanmalarının Şirinsizlenmelerinin Đnsansızlanmalarının susmalarının Lacivert kirpiklerinin akşamı Dün yıldızlarla yazarken adını Yani sen bir ışıkken daha Kedilerle elim sende oynamalarının akşamı
98
Avludaki ağacı fark etmenin Ağaca konan son kuş olmanın akşamı Bir şiire adanırken adın Sesini bıraktığın arkadaşlarının akşamı Gözlerime değen bir tüldür varlığın O yüzden Sis sokak çocuğudur sevdalarının Diye başlayan şiirler yazmanın akşamı Neyin akşamı diye sormuştun ya Bu akşam Akşamların en akşamı
99
Đçindekiler
7 Acayip Adamlar 8 Sevda Silah Gibidir Çeken Bilir 9 Su Küstü 11 Gülleri Gülüşlerinize Tuzaktır 12 Mavi Küser 13 Dem Bu Demdir Dem Bu Demdir Dem Bu Dem 17 Akşamüstü Fotoğrafı 18 Ceplerimizde Yıldızlar Ve Yakamozlarla 19 Kanıtlanmamış Bir Gülü Sevmek 22 Şiir Yaşanana İsyanın Tek Tesellisidir 23 Öznesi Meçhule de Yazılsa Aşklar Kalır Yarına 25 Örtün Üstünü Üşür 26 Düş Gibiler 27 Bir Temmuz Gecesi 29 Ateş Mermiden Önce Terk Eder Aşkın Namlusunu 31 Sevmek Açılabilmektir Acının Gurbetine 32 İhrac-ı Gazel ya da Tam Tersi 33 Durur 37 Bizim Yaşayıp Unuttuklarımız 38 Cam Kırıklarıdır 39 Çoğalan 40 Ardımızda Kalanları Alarak 41 Her Şiir Bir Aşka Temelli Gelir 45 Benden Selam Olsun 46 Biri Bana Seni Sorsun 47 Ne O Dağlar Eskidi Ne de O Eşkıyalar 48 Kanar 50 Bıçak Kemiğe Dayandı 52 Metruk Dolunay 53 Kuş Tutmuş Etraf 54 Sorma 55 Şair Kan Revan 56 Ağrı 57 Sevda Bir İsyan Bayrağıdır
59 Biz Geliyoruz 61 Özgür Dörtlük 62 Med Cezir 63 Gitmek Dediğin 64 Geliyoruz 66 Terk Et Bu Şiiri 68 Dağılır 69 Dağları Kempdos’un 73 Efkara Çiğ Düşer 74 Barışı Suya Bırak I 75 Barışı Suya Bırak II 76 Barışı Suya Bırak III 77Yüreğinin Kapısını Çalacağım 78 Adı Sevda 79 Yürüyoruz 80 Bomboş Bir Çayırda 81 Maltepe Sahilinde 82 Yürek Tanıklığı 83 Bir Serseri Gemici I 84 Bir Serseri Gemici II 85 Bir Serseri Gemici III 86 Yakışır Sana Mavi 87 Seni Sevdiğimi Unutma Sakın 88 Seni Selamlamak Đçin Geleceğim Daşa 89 Seni Aşk Đçin Çağıracağım Daşa 90 Sürgün Sızısı 91 Kerem Et Aklından Çıkarma Beni 92 Sana Dair Bir Söz 93 Sana Dair Đki Söz 94 Sana Dair Üç Söz 95 Kaşlarının Altında Đstanbul 96 Aşktan Söz Ediyoruz 98 Neyin Akşamı Diye Sormuştun Ya
100
101
102