KALBĐM IRAK GÖNLÜM ĐSYAN
Şiir Şiir Şiir Şiir
Şiir
DNDestan
ADNAN DURMAZ Emegin Sanatı E-Yayınları
2
KALBĐM IRAK GÖNLÜM ĐSYAN
Destan-Şiir Anlatılan olay ve kişiler gerçektir
ADNAN DURMAZ Emegin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı Şiir Dizisi - 26 Kasım / 2012
3
Adnan Durmaz’ın Emeğin Sanatı E-Yayınevinde Yayınlanmış Şiir Kitabı: Diplerin Zirvelere Uçurumlardır Yolu http://issuu.com/emeginsanati/docs/adnan_durmazdiplerin_zirvelere_u_urumlard_r_yolu?mode=window&b ackgroundColor=%23222222
KALBĐM IRAK-GÖNLÜM ĐSYAN Adnan Durmaz Kapak ve iç fotoğraflar, kolajlar, resimler: ADNAN DURMAZ
Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Dergisinin yan kuruluşudur. Đlgili web adresleri: http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com
Yayın, Tasarım ve Düzenleme: A. Z. ÇAMUR http://emeginsanati.blogspot.com Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı Şiir Dizisi:25 Kasım 2012
http://issuu.com/emeginsanati
Emeğin Sanatı E-Yayınları e-posta adresi: emeginsanati@gmail.com
© Bu e-kitabın tüm hakları Adnan Durmaz’a aittir. Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri Emeğin Sanatı kolektifine aittir. Adnan Durmaz’ın ve Emeğin Sanatı Kolektifinin izni olmadan hiçbir biçimde taklit edilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Ancak kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.
4
ÖNDEYĐŞ Bu e-kitap, Adnan Durmaz Arkadaş’ın 20 Mart 2003'de Irak’ın ABD ve işbirlikçileri tarafından işgali sırasında yüreğinden kalemine düşen dizelerden oluşmuştur. Bu destan-şiirin anlamsal coğrafyasının bir kıyısında; tepesine USA markalı demokrasi bombası düşen çocuklar; bir kıyısında çöl kumlarına gömülen özgürlük umudu; bir kıyısında Dicle’ye karışan, kırmızı nehre dönüştüren kanlar; bir kıyısında Halepçe’de bir diktatörün dünyanın gözü önünde zehirlediği çoğu kadın ve çocuk 5.000 insan; bir kıyısında her gün Đsrail bombardımanı altında kavgayı hayat belleyen Filistinli çocuklar yer alır… Bombardımanları birçok insan TV’lerde sinema izler gibi fıstık-çekirdekle izlerken; Şairin yüreği direnişin yükseldiği Um-Kasr’da, Felluce’de, büyük uygarlıkların izini taşıyan Bağdat’ta atarken insanlık dersinden bütün dünya, sınıfta kalmıştı! Aradan geçen 9 yıl, insanlık adına pek bir şey değiştirmedi. Sadece bir diktatör düşürüldü, ABD çıkarlarına uygun başka bir diktatör yükseltildi. Akan kanlar, art arda ölümler durmadı hâlâ… Arı kovanına çomak sokan ABD, işin içinden çıkamayancı usulca toplanıp tüyüverdiler… Bir başka Afganistan’ı kaldıracak, yaşayacak güçleri kalmamıştı… Bugün izlerin birbirine karıştığı bir coğrafyaya dönüştü Irak… Bomba ve kurşun sesleri eksilmedi Irak göklerinden. Göçmen kuşlar bile değiştirdi yolunu. Đşte Adnan Durmaz, üzerinden dokuz sene geçen bu trajediyi yüreğinde duyduğu acıyı dizelerine döktü bu trajedinin, işgalin unutulmaması dileğiyle… Bu destan şiirde, Ortadoğu halklarının Sümerlerden Akadlara, Asurlardan bugüne çöllere düşen gözyaşlarından; Dicle’ye, Fırat’a karışan kan damlalarından izler bulacaksınız. E-Kitap, iki bölümden oluşmaktadır. Đlk Bölüm Kalbim Irak Gönlüm Đsyan, ikinci Bölüm ise Fırat ve Dicle adını taşımaktadır.
EMEĞĐN SANATI 5
ĐÇĐNDEKĐLER
5 __________________________ Öndeyiş 7 __________________________ KALBĐM IRAK-GÖNLÜM ĐSYAN 7 __________________________ Giriş 10 _________________________ Yakın Karanlıkları 12 _________________________ Ah U Zar Toprağı 14 _________________________ Mürekkep Rengi Ağlayan Toprak 17 _________________________ Halepçe 19 _________________________ Kalbim Irak 23 _________________________ Hesabı Sorulmadı 27 _________________________ Kirli Bir Dilenci Yakalandı 29 _________________________ Hani 31 _________________________ Ey Ölü Çocuklar Ölü Çocuklar 35 _________________________ Dilenme Ey Kum Diren 37 _________________________ Samarra 41 _________________________ FIRAT VE DĐCLE 59 _________________________ Kaynaklar
6
Ve KOPMUŞ ELLER BAĞIRIYOR: BĐZ ARTIK ATEŞĐN SAÇLARINI YOLABĐLĐRĐZ
Đntifada çocuklarına-savaşlarda öldürülen mazlumlara
GĐRĐŞ büyük ve görkemli şehirler yerle bir oldu barışın yerinin neresi olduğunu düşünür gibi suskun son yıkıntılar bütün rüzgârlar bun aşkların son duvarları umutların son duvarları 7
bakışların son duvarları dili kopartılmış bir ağız gibi suskun bir çocuk cesedi kalkıp yerinden bir gülüşten arta kalan son taşın üzerine çıkıyor ve bir yıldız iliştiriyor göğün yarasına ağıtların neresini verelim barışa ki orada yeniden hani mezopotamya'daki ilk çiftçilerin yaptığı gibi yeniden saban koşup çift sürsün ki türküler büyüyebilsin başaklarca bekliyor yerle bir olmuş köylerde kokan cesetler yeniden türkülerin eseceği zamanı
*Đngiltere Savunma Bakanlığı anket sonuçlarını ‘En iyi denemeye yakın’ olarak niteledi. Irak’taki ABD’li General Tommy Franks ise ‘Ölü sayısını hesaplamıyoruz ‘ diyerek tepki gösterdi.
ey kahredilmiş ülke unutma hurma gölgelerinde yeşeren aşklarını unutma oğullarını ki onlar ağlayarak öldüler kalan yetimlerine elindeki tespihin her tanesini değiştir gözyaşınla ve her damla gözyaşını kurşun yapmayı öğren büyük ve görkemli şehirler yerle bir oldu bir zaman yârine aşkla bakan gözler kör oldu bütün kazanımların bu muydu ey insanlık binlerce yıldır biriken bilim dünyaya anlam katan sanat uluslar arası hukuk insan hakları tahtadan at leş oldu cesetler itlere kaldı insan kir oldu 8
uygarlık dedikleri canavar cehennemler kurar dünyanın dört yanına bütçesi devletlerden daha çok şirketler kanla büyür çocukların geleceğinde gülüşün kıyısında uzanır mayın tarlaları asur insanlığın başına göçtü Saddam denen kuklayı astılar dünya televizyonlarında cellâdı sahipleri boğazladı hayvanca Cellâdı cellâtlar mı boğar ey dünya ve dört bir yanında dünyanın hak adalet özgürlük emek diye haykıran kim varsa aynı cellât katleder yargısız infazlarda
9
10
4 YAKIN KARANLIKLARI Bir zamanlar ne yılan vardı ne akrep vardı Ne sırtlan vardı, ne arslan vardı Ne yaban köpeği, ne kurt vardı Ne korku, ne terör vardı Đnsanın rakibi yoktu S.N.KRAMER, TARĐH SÜMERDE BAŞLAR, TTK. YAY,SF.289
kuşlar kadar yok muyuz çok muyuz balıklardan tarihin yarları yara harcı can saraylar kurduk
11
çapul ordularını kanla doyurduk yeryüzü toprağını terle yoğurduk kurşunu döken parmaklar gül dikmeyi bilemez m'ola silahları yapan usta çocukları sevmez m'ola bombalar yağdıran uçak çiçekler savursaydı kardeş dünyaya karışmış it izi kurt izi sırtlan izi atın bütün canileri karanlıklara boğazladık diye birbirimizi gelecek lanetlemesin bizi ne kan olsun ne de kanı kanla yumak atın bütün zalimleri kara yazı yazanları tezgâhları düzenleri kana boyanmasın tarihler gayri yakın karanlıkları kardeş türküleriyle aydınlansın yeryüzünün yüreği
12
1 AH U ZAR TOPRAĞI TOPRAĞI Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz Nabi
Bir vardı Bir de yoktu Kum ve rüzgâr Ya leyli ve efkârdı Yedi dağın Yedi çölün ardında Mezopotamya… Mezopotamya… 13
Yer gök Havar havardı yamyamlar Kan sofraları kurardı Hayat ki ah u zardı Ölüm ki bir güzel firardı Burada döndü ilk tekerlek Ve burada başladı tarih Geçtik uygarlığın yürüdüğü bataklıklardan Okaliptüs sevdalar büyüterek Yağmacılar talancılar talancılar hışmından Kırbaç artığı çöl Sırtlan artığı Dicle Ve Kan Ve Kan Kan Geçtik yeğin atlarımızla tarihin kırışık alnından On bin yıllık yağmalar harmanında Tıkız bir deve kadar okulsuz ve deftersiz Sıska bir inekten daha değersiz Đnsan Öyle çok öyle çok bekledik bekledik ki Bekleye bekleye çürüdü zaman Yukarıda / karıncalarımızı bile izleyen Diktatörlerin tıraşını gözleyen Uydular Aşağıda Mavi zehir Petrol ırmakları vardı Ve yer Ve gök Kan Kan Kan…
14
2 MÜREKKEP RENGĐ AĞLAYAN AĞLAYAN BĐLGE ateş fırtınaları yokluk çölleri geçilmez dağlar zaman ki rûzigâr barış bir kara sevda ve hep kanayan hep kanayan sınırlar…
15
tarihin en karanlık duvarına yazıyı burada nakşetti insan Akadlı Hammurabi insanın yasasını yazdırdı ilk ışığın tam alnına aha tam da burada… zulümlerden baskın yemiş Ninova yakmıştı ya Asurlular mazlum kalabalığı göğü tutmuştu çığlıklar hesabı sorulmadı sonra Babilliler geldi Farisiler Bizanslılar kan içenler can yiyenler kimisi başımızda hükümdar kimisi emperyalist yamyamlar ordular ordular can pazarları kurdular ışık ve karanlık gece ve şafak ne çok boğuştu her karış toprağı kan Kawa bin defa isyana kalktı bin defa dirildi Dehhak ne Kûfi ihanetler gördün ey Mezopotamya kaç Sıffin Savaşları nice Haccaçlar Haccaçlar gömdün Kerbelalar
16
Belalar… barış ey yaralı anka kal ü beladan bu yana kaç dirildin kaç öldün… nice kitaplar boğuldu sularında ki bazı geceler el ayak çekilince mürekkep rengi ağlayan o yaşlı bilgedir Dicle…
17
18
3 HALEPÇE Amerikalı gözlemci Phyllis Bennis, 1995 yılında şöyle diyecekti: “American Type Culture firması, ABD Ticaret Bakanlığı'nın onayı ile Irak'a şarbon, e-coli, botulizm ve diğer korkunç biyolojik hastalıklara yol açacak çeşitli biyolojik silah malzemeleri temin etmiştir.” (Karl Vick, "Men gets hands on Bubonic Plague Germ, But that's no crime". Washington Post, 30.12.1995, kaynak: Namık Alper Esen, "Irak ve Körfez Krizine Genel Bir Bakış", Müsiad yayınları).
19
karıncanın canı tatlı fil kadar kadar yaşamak hakkı kelebeğe kan veren yumurtaya can veren Allah ne fil ne karınca bunlar derileri kavrulmuş kundakta morarmış cesetler sineklere ilaç sıkılmış gibi gözleri baka kalmış şaşırmış gibi kapının eşiğine düşmüş de yatar kimisi sofra başında elinde kalmış kaşığı ağzı yemek bulaşığı tam da anasını emerken hani bir damla süt dudağında binlerce çocuk binlerce ana yana yana… oysa hiç görmediler cellâtlarının yüzünü kış demediler tavuğuna camlarını kırmadılar sapanla çocuklarıyla oynamadılar Halepçe Halepçe' lepçe'de kavruldular
20
1996 yılında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright CBS televizyonunda katıldığı bir programda, "sizce yaptırımlar yüzünden ölen 500,000'den fazla çocuk ölmeye değer bir bedel midir?" şeklindeki soruya şu yanıtı vermiştir: "Bizce bu bedele değer". *
4 KALBĐM IRAK Bir vardı Đki yoktu Zebaninin parmakları / kan O hükmeden
21
O kahreden gözlerinin en derininde Zulüm hesapları Ve nefret girdapları Koca bir ülkeyi içinde boğan… Hayat Hayat Çöllere kanayan Hançerlenmiş bir türkü Ve bitmez bataklıklardı Ömür savrulan kumdu kardeşler Zulüm rüzgârdı Mezopotamya On bin yıldır ağlardı Bazen Sargon’du zulüm Bazen Salmanassar’dı Đngiliz' Đngiliz'di Fransız' Fransız'dı Kara yazgı Kör Karanlık Ve Ah u zardı Kanayak Kanayak coğrafyada Altta halk Üstte diktatör esaret Şeyh Aşiret… Yerde Petrol Yedi başlı canavardı Diktatörün efendisi Birleşik devletlerdi Oradan gelirdi Kimyai silahlar Orada yapılırdı hesaplar Evvel zaman içinde baklava baklava böldüler çölü Her tepsinin tepsinin başında
22
Başka bir şeyh Her kuyuya bir hükümdar Kalbur saman içinde Diktatör Saddam iken ABD hükümran iken Ne kana doydular Ne cana Ona irin emzirdiler memelerinden Şimdi Đblis diye Tutmuş da ensesinden “Diktatör Yakalandı!’ diyorlar
23
24
5 HESABI SORULMADI DĐKTATÖR YAKALANDI! diyorlar “THE DICTATOR WAS CAUGHT!..” sönmüş bir yanardağ bacasına benziyor ağzı gözbebeklerindeki cehennem göçmüş göçmüş ölümcül bir kâbustu bu bakışlar geceleri kandilsiz ülkenin her evinde
25
Saddam’ındı mülk ve can ve şeyh ve ağa ve petrol gerisi aç gerisi fakir… umutların yüreğini yerdi Vâhid - Selâse– Selâse– HamsehHamseh- Seb'ahSeb'ah-tis’ah şu merhamet dilenen insan kasabı ne yaşlı ne genç derdi acıyla yıkardı şafağın gülüşünü ne dua umurunda - ne figan ı ah zulümler uşağıuşağı- can bezirgânı şarabı kan bakışları kir hesabı sorulmadı… kuştüyü yastıklara alışmış başı yassı bir kerpice benziyor şimdi kirlettiği kızların gözyaşlıyla sulardı sulardı harcı kanla karılmış saray bahçelerini kum acı dağ karanlık hiçbir şey sorulmadı… ölüp yeni gelmiş gibi öte dünyaya sanki ilahi mizanda şaşkın itaatkâr korkak iki mezarlık örümceği gözleri suratında ve aşağılık ve zavallı bir hortlak merhamet dileniyor dileniyor Tikrit sokaklarında tiril tiril libaslar giyerdi sabi katili kasap bir kesek parçasından farksız kafatasında azap tezgâhları ateşten acımasızacımasız-çölden insafsız
26
ne Allah tanıdı ne kitap tir tir titriyor şimdi yüreği pasak pasak binlerce canı olsa her gün birisini alsan hesap sorsa mezardaki ölüler diner mi acısı anaların hıncın ateşi söner mi sanki ne kan içipiçip-ne can üleşmiş cehennemler dökülmüş suratından dünya ekranlarında boy boy görüntüleri bakışından giyotinler sökülmüş Yaranın üzerine üşüşmüş üşüşmüş sinekler gibi Sokak sokak yağmacılar orada fosil kesilmiş zamanda sabrın kanında yürüdüler boğazlanmış ay ışığında çıplak karanlığı büründüler tarihin en başından buraya kadar solucanlar gibi süründüler öç alırcasına yağmalıyorlar şimdi hiç oturmadıkları oturmadıkları evlerin görmedikleri eşyalarını hışımla onlar ki insanlıktı hayata sürgündüler şimdi bu kanayaklı ülkenin başına ölümler yağdıran iblis hangi özgürlüğü getiriyor adı bilinmedik silahlarıyla yerin altında uyuyan şu yedi başlı yılan
27
diktatör ve adamlarının adamlarının diktatör müslüman ben müslüman yalnız acıyla yoğrulan kum benim Asur saraylarına akan Babil' Babil'in bahçelerini sulayan kan benim… buralarda suçsuz yere insan yakılır dünyanın hesapları mahşere bırakılır kaderden bilinirdi cümle acılar hesabı sorulmazdı sorulmazdı hep benim gözyaşımla yıkanır şafak saltanatlar kurulur kemiklerimden şu habis karanlığı taşımaktan yaralı omuzlarım aah hurma gölgelerinde söylenen sessiz ve kan revan bir ağıttır burada yaşam ne yana dönsem özgürlük ola neylesem haram!.. haram!.. 6
28
KĐRLĐ BĐR DĐLENCĐ YAKALANDI Necef’te Đmam Ali Camii’nin önünde kirli bir dilenci yakalandı muhtemelen iğne vurdular damardan nükleer santral aradılar ağzının içinde bit muayenesi yaptılar 29
ne o bildiğimiz hunhar cehennem bakışlı babacan bıyıklı Saddam ne Halepçe'de çocukları yiyen yamyam kendi diktatörünün terlikle döverken heykellerini başına bombalar yağan bir kent hangi diktatör daha iğrençti ve daha sevimliydi hangi mezellet
30
7 HANĐ o yamyamın elinden alacaktın ya hani sen beni alıp da özgürlüğe salacaktın ya ben bu dar dünyada özgür 31
gülecektim ya silahları Saddam’a sen vermedin mi Halepçe’yi cehenneme çevirmedin mi
32
8 EY ÖLÜ ÇOCUKLAR ÖLÜ ÇOCUKLAR De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım. Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler. EN'ÂM SÛRESĐ-135
33
şimdi bir kez daha elleri yanıyor bir şehrin karanlığın ortasında beş dallı ağaçlar gibi alev parmaklarıyla dünyayı sarsa sarsa çığlıklar yürüyor bir şehrin kolları meşale kesilmiş peşi sıra binyılları sürüyor haykırıyor ABD’li diktatör
YAPIYORUZ “IRAKTA DOĞRU ŞEYĐ YAPIY ORUZ VE TARĐH BUNUN DOĞRULUĞUNU KANITLAYACAK !” avuç avuç ölüm saçılıyor şehirlerin başına hınca hınç hınç ey ölü çocuklar ölü çocuklar bayram şekerleri değil ki bunlar o yamyamın elinden alacaktın ya hani sen beni alıp da özgürlüğe salacaktın ya bu dünya bahçesinde özgür gülecektim ya kolları yanıyor ülkenin tutuşmuş tarihin çadır direği çatısı alevler içinde yürek ve haykırıyor kollarının köseğisiyle ey insanlar! ey insanlar!
34
Đnsanlar!.. kurşun geçirmez zırhlarına çarpıp duyarsızlığın geri geri dönüyor sesi kuzusunu yiyen kurda bakıyor sürü orada tüm insani kuruluşlar orada insan hakları orada yüz bin yıllık birikimi insan olmanın yanıyor çocuğuna daha sıkı sarılırken bir ana onurun gözyaşları tutuşuyor dünyanın her ucunda ora kanıyor ülkenin ayakları tutuştu tarihin duvarları yalım içinde gövdesi akkor kesilmiş dimdik ayakta hala Irak ateşten parmaklarıyla bir gömlek dikiyor direnişin sırtına zulmün orta yerinde büyüyen bir yanardağ ölenlerin son gözlerinden çok beklemiş suskulardan dağ olmuş ağıtlardan besliyor yangınını kumdan bir öfkeye kesiliyor koca ülke acıdan bir yıldıza yalımdan bir bayrağa vazgeçiyor ölmekten…
35
36
9 DĐLENME EY KUM DĐREN 37
dilenme ey kum diren kellesini başkaldırı bayrağına bayrağına çevirmeyen halk silinsin tarihin yüzünden zulme susan insanlık beklesin sırasını diren ey kum diren ki ateş kesilsin gövden benim de dağlarım var zalimler görüp geçirmiş şafaklar bilirim kanla yıkanmış dağlarım var Tanrılara başkaldırmış Gılgameş’in Gılgameş’in dağları Direnirim… koyu karanlıklarda Güneşi koynunda saklama ustasıyım kaç kırbaç artığıyım aç kurtlar geçmiş tarihimden kellemi sürerim silahıma mermi diye gözyaşını kurşuna çeviren simya benim eserim git sen sus ey uygar dünya kuzgunlar nasıl saldırır saldırır leşe bak onlara uzaktan köpekleşe köpekleşe…
38
11 SAMARRA sabır çöllerden susuz burada hep aç – bi ilaç dururlardı tevekkül ve baş eğmişlikle çağlardan uzak yalın ayak çıplak kum solurlardı
39
namustu kadın ve namus namus için adam vururlardı haram aylarıydı az kaldı ramazana havada panik sokaklarda at ılgarlayan korku göğün kara tavanında ürkek yıldızlar vardı dönek Ahmet Çelebi’nin itleriyle geldiler kapıları tekmeleyip hanelere girdiler ırzına geçilmiş gökte arsız helikopterler toplandı kız çocukları çığlıklar içinde sürüklendiler direnemediler… anaları babaları bakakaldı geride ağlamak bağırmak sığmadı yüzlerine Allah’tan oracıkta ölmeyi dilendiler kim demiş tüm acılar ölümle diner Amerikan ciplerinde alıp gittiler ...
SON 40
FIRAT VE DĐCLE
MEĞER EN UZUN YOLCULUKLAR ĐNSANIN ĐÇĐNDEYMĐŞ “Mem bı Dicle'ra dı peyive (Mem Dicle'ye konuşuyor)
ki: ey şıhbete eşke mın rewane (ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir) be sebr u sıkuni, aşıqane (ey aşıklar gibi sabırsı ve sukunetsi nehir) be sebr u qerar u be sıkuni (sabırsız kararsız ve sükûnetsizsin) yan şıbhete mın tu ji cinuni? (yoksa sen de benim gibi deli misin? ” (1)
41
…………………………………………………………………………………… Büyülü bir şiir ikindisinin içinde yaşayanlar için zamanın ve mekânın önemi var mıdır... Kendi masalını yaşayanlar için olanların ve olmayanların önemi var mıdır.. Hayat büyük bir yanılsama demiyor mu hayatı anlatanlar Ben bu yanılsamanın içinde kendi yanılsamamı yaşarken Bütün zindanlar Yusuf’un kapatıldığı zindanlardır bana Bütün hayat zorlukları ise ancak Ferhat’ın delmesi gereken dağlardır Bulutlarla konuşan kuşlarla hallaşan için insansızlığın önemi kalır mı, varsın sürsünler ıssızlara Ben böceklerin kuşların yağmurların dilini biliyorken ıssız dedikleri şeyin tanımı beni ilgilendirmez Yeryüzünün masalsı güzelliklerini çalanların geride benim ve insanlığın başında bıraktıkları acı,elbet iliklerime kadar yaşadığım bir sağanaktır ama ben zaten bu sağanakta binyıllardır ıslana ıslana dağ aşmaya çalışan karıncayım Kızıl kartalların uyuduğu sarp kayalarla doluyum içimde aşılmaz dağlar uyuyor gecenin döşünde pırna pırna dağılmış bulutlar içinde ay çama çama avuç avuç bulutlar donuk durgun sessiz ve paramparça çok zamandır kimselerin uğramadığı bir ıssız kuyudan görülen su kadar küskün koparılmış dallar gibi savrulmuş sağa sola yaylada bir kadının astığı çamaşırlar gibi hangi muzip rüzgâr onları saçtı ortalığa ve ne düşündüğü anlaşılamıyor o kadar bulutun arasında ivecen ayın kayalıklar uzanıyor gecede ışık yalayıp geçiyor keskin köşelerini yumuşatarak gölgeler uzayıp kısalıyor ve sessizliğin ortasında yosunlu yazılar karanlığı okumaya devam ediyor kaç bin yıldır belki de bu büyük tufanın bıraktığı sessizliktir ölü bir canavar gibi yatıyor ıssızlar arasında ve aynı dehşetle susakalmış tanrılar belki de suskunluktan taşa kesildi kırık bir tablette şu sözcükler ışıdı
42
“TANRILAR KÖPEKLER GĐBĐ KORKTULAR, DIŞ DUVARA DAYANIP ÇÖMELDĐLER.. ĐNANNA DOĞUM SANCISI ÇEKEN KADIN GĐBĐ BAĞIRARAK, HEYHAT ESKĐ GÜNLER KĐLE DÖNDÜ DEDĐ.. ANUNNAKĐLER VE BÜTÜN TANRILAR ONUNLA BĐRLĐKTE AĞLADILAR..” (2)
Mezopotamya daha doğmadan önce Bir yeni gün doğmuştu bu topraklarda Enlil Kara kafalı kalabalıkların tanrısı bakar yukarıdan bir yerlerden Yaba parmaklarıyla savurdu bulutları
43
“ORTAYA ÇIKAN VARLIKLARIN BÜYÜMESĐ ĐÇĐN, “GÖK ĐLE YER’ĐN KEMĐĞĐ”NDE (NĐPPUR) ... YAYDI. KAZMA’YI VAR ETTĐ, ‘GÜN’Ü YARATTI, EMEĞĐ GÖSTERDĐ, YAZGIYI BELĐRLEDĐ,” (3)
ve aşk ilk emekle ilk canla birlikte doğdu değilse hep sonsuz kalırdı gece büyük tufan dedikleri çölün kalbinden patlamasıdır aşkın saralıydı gün yaralıydı can tanrı kralların davarları yayılırdı bir avuçluk yeşilleri bahtın yarık yarık topraklarına ağlardı geceleri yıldızlar sen de Đdiglat ve Buranun ben deyim Fırat ve Dicle sen de Domuzi ve Đnannna ben diyem Ferhad ve Şirin bir damla gözyaşında açan aşk Mem u Zin çölün karnını parçalayıp çıktı yerananın rahminden Dicle ve Fırat Mezopotamya Mezopotamya olmazdan önce Ne aşk vardı Ne ekmek Yaban gök evcilleşti sevdayla Dağ heyikledi Ürktü kayalar Fışkıran coşkunun dehşetiyle Parçalandı katı bağrı kıracın höykürüp taşlar yürüdü sürü sürü yılkı yılkı Yabanıl bir korkuyla Dağlar ürperdi Tam da tanrıların ödü patladığında Aşk doğdu 44
Mezopotamya’nın kollarında Dicle bağırdı dağlara Sesi Fırat Derler ki gizemli zamanı dinleyen yurtsuz seyyahlar Ferhat Fırat’tan öğrenmiştir dağlar delmeyi Bir çoban bu türküyü söylüyor bir kaya kabartmasında “SAKĐN VE BÜYÜK DÜNYA VÜCUDUNU SÜSLEDĐ GÖK KENDĐSĐNĐ BĐR PERUKLA SÜSLEDĐ KUTSAL TOPRAK BAKĐRE, KENDĐNĐ KUTSAL GÖK ĐÇĐN HAZIRLADI GÖK, YÜCE TANRI DĐZLERĐNĐ TOPRAĞA DAYADI…” (4)
45
O zaman başladı kan ve hayat Can zelul Paslı Zincir sesleri - can bezirgânları Kartalın yuvasından yavrusuna göz koyanlar “Aşk ayrılıklarla başlar” dedi Diyarbekir'de büyülü bir handa kör bir dilenci Sağlam gözüyle bakarak pencereden Dicle’ye Sustu biraz “Başlangıçta yar yoktur Belki de doğma nedenidir her insanın yâri aramak Dicle Fırat’ı aramaya doğmuştur Fırat Dicle’yi…” Sustu akşamın içine doğru Nazı birbirine geçen iki kardeşti Diyarbekir'de Şehir ve Dicle Zaman zamanlardan bir zamandı kelekçiler türkü söylüyorlardı Dicle’yle koşalaşarak Amed sokaklarına yaz akşamları ay bendir çaldığı vakit bir yanık uzun hava yayılır havaya Dicle’nin saçları kadar sevdalı uzun bulutsu ve topraksı çiçekli ve kederden karışır nefeslere ve şehir aşkı solur kelekçiler Dicle’nin perileriyle evlidir burada herkes susar belki de yıldızca-perice-Diclece konuşulur çok eski zamandan bu yana türkü çığırmak ve dinlemek ibadettir ve Kırkgöz Köprüsünün üstünde peri çocuklarıyla oynaşır Amed'in çocukları Baba böğün bileydim ayrılık var bileydim ki zulum var geçip gider de çoluk çocuk yalın ayak çıplak can bilir misin karıncadan mazlum var
46
dağ dağa düşman olmuş taş taş taşa küskün ayrılık gayrılık var de nasıl dayanırız böyle hayata gel hakkını helal eyle Züleyha gülüşlüm benim uzanan yolları döner sanırdım sen gidince karanlıklar basanda bir gülüş bıraktın fener sanırdım yârim böğün bileydim ayrılık var Yavri yavri arıdım bala geldim Kuş oldum dala geldim Gene böğün Sığmadım dağa taşa Yazılan mı gelir başa Çileler dağına vurdum göynümü Süründüm dizin dizin Savruldum yaprak gibi Saçıldım toprak gibi Yıllar geçti üstümden Gene böğün Ceren boylum tanınmaz hala geldim Kuşluk yüzlü - sırma sırma saçları Tutuşmuş yellerde yanar da gider Koşar dağlara dağlara Yana yana yaka yaka Edalanmış- gök aladır gözleri Akar sevdalar içinde Anlat bize ey akşamımızın mumu olan dengbej Ey gecemizin konuğu ay Fırat mı daha âşık Dicle mi daha deli Palu Kazasının Mollakendi tarafından Elmapınar dedikleri yerdenim belli Yoksul bir köylüyüm ayağım yalın sevda yüreğe düşmüş öyle çal mutrip dağların başında bulutlara yemin ver de sor ellehem bahara kavuşuruz diyordum
47
mecnun dedikleri çöllere kaçmış ben koşmuşum dağlara sesimde Dicle ben Dicle diye haykırmışım bu deli dağlarda kardaş dağlar yankılanmış Fıraat Fırat aynen öyle çal mutrip gecemize gözyaşı bulaşmıştır akşam bulutları Dicle’nin bıraktığı ucu nakış nakış yadigâr mendil aşkımızın üstünden geçen kervanlar gönlümüz suyunda konaklamıştır gece öykümüzü anlatırken Dengbej Memedo bütün yıldızlar inmiştir suların kalbine şeytanlar uslanmış cinler saklanmıştır yolcu ateşlerine bu Fırat’ın o sersefil ömrüdür dinle yaşmağı rüzgârda uçan Dicle’nin dağlara dağlara koşan düşüdür kokla yüreğimi sunmuşum sana yokla zaman zulumları bizde denemiş bu yarılmış toprak yârin döşüdür baba böğün bileydim ayrılık var ayrılık gayrılık var bileydim öperdim yüreğinden bir çiy gibi düşmüş ömrüm yar düşüne ben ağlamışım da duyan olmamış bir çiğ olmuş gönlüm yar dudağına vala sevdalara düştüyüsem ben zayi etme beni çağlar içinde mırra gözlüm o akşam indiğinde hoyrat kalbim avaz edip inlediğinde o sağanak indiğinde deli tay gibi çıvdı dağlara Dicle maden kazasından geçti yel gibi bakakaldılar ardından Diyarbekir Đlinde Ferhad’ını aradı
48
oynaştı Kürt çocuklarıyla geceleri oturup da yanıbaşına bir türkü tutturdular sınır tanımazdı aşklar aktı Fırat aktı Dicle dağların ardında ekerler kümpür ordan ora yeldim farıdı ömür Sümerli bir çoban türküsüyüm ben Rüsva olageldim kaç zamandan Kaç dilden ağladılar avuçlarıma Kolları aydan yontulmuş Dicle Yüreği güneşten biçilmiş Fırat Kaç dilden sevdiler onların yanısıra
“Xwedê çıma tü wer xuweşik aniyi dunyayê” (Allah niçin seni bu kadar güzel yaratmış) “Ez dibêm belkî ji bo dilê me feqîra bi şewitîni rebilâlemîn tu anî dünyayê “(zannediyorum biz fakirlerin gönlünü yakmak için Allah seni yarattı) . (5)
Kazazlar bedesteninde kalbin Haddesinden geçer ipek Sabrın ipliğiyle ömür dokunur zamanın tezgâhında Şemame kokulu yârim –bereketim-kederim Bu dağlar neden mi bu kadar sarptır Bu göklere neden küsmüş tanrılar Ellehem bahara kavuşuruz diyordum “Lê kafirê lê bê bavê bibêji ezê ji derdê eşqate çer bikim. Zû li mi vegerîni hingî kes em nedîn” (Kâfirin kızı, ne sebi gayri sahih kız söyle içimi yakan aşkının elinden ne yapayım? Cevap ver kimseler bizi görmeden(6) Sorup soruşturak-tartak danışak dedi Ben o kızı babasından istettim Yollar gelmemiş gitmemiş buralara Dicle’nin perileri uğurludur derlerdi Dengbejler de gelmiyor terk edilmiş ıssızlara 49
Bir arı dolanıyor çiçeksiz yamaçlarda Uygarlık zulum diye bilinir gayri Çünkü kan ve gözyaşı gelmiş dağların ötesinden Ve eli kırbaçlı ağa Ve berdel Ve recm Kan davası Kaçak yollarında mayın deryası Kopan bacak kol çıkan göz Ve yaralı söz Daha söylenmeden Kanar dudaklarımda
“Lo dermanê dilêmi ejî ji te hez dikim le çi tê ji destêmi. Dûr heri xelkê me bivîni. Roja sêşemê wexta esrî li hinda (dara mahmûda) li ben da mi bi ezê bêm qirşika” (Ey aşkımın ilacı güzel çocuk ben de seni seviyorum ama elden ne gelir. Acele uzaklaş bizi gören olur. Salı günü ikindiye doğru beni “Dara Mahmud” a mevkiinde bekle. Çalı çırpı toplamaya geleceğim.) (7)
50
Büyük aşklar vardır biter Bir ağaç kesilmiş gibi O aşklardan kalan Düşüm ben Sahipsiz Ben gelmeden önce Sen gelmeden önceydi Sen gelmeden önce Ben ben değildim Başka bir şeydim Hiç çiçek açmamış bir toprak gibi Çamurlara düşmüş karınca gibi Başında patlamış bütün tufanlar Đnlerde yaşanmış ömürlerde Bir sevdalar düşmüş senin payına Hasankeyf’in kuytu mağaralarında Toprak kemiklerinde duyarken nevruzu Gecenin kıpırtısız deryası ürkünç Sessizlikte ayaklarının ucuna basarken ay Toplanmış karanlıkta Mezopotamya cinleri Öksüzlerin gözyaşına benziyor tüm yıldızlar Dediler kızların en güzeli kim Erkeklerin en yakışanı Mem u Zin Mem u Zin Önceden tanımazdı birbirini Müğrüb şehrinde MEM ve Cizre’de ZĐN Dedi cinler şahı kalabalığa Bu gece onları bir araya getirin Adıyaman üstünde ince bir duman Aşk varsa bahtını sen çizemezsin Ey aşka yol düşüren Sen gayri sende değilsen Bocan Beyi Zeydin- Halit soyundan Ey Mem zından dedikleri maşuktan ayrı düşmek 51
Değilse duvarlara hapsolur mu gönüller Ben sizi sınadım dedi aşk galip geldi Var hadi git Zin Var kavuş Mem'ine zindanda yatmaktadır Zindan karanlığını ışıtan aşk mı sen mi Hayır ben senden almaktayım ışığımı Güneşin yanında ay misali Đki ışığın kavuşmasıdır Orada evrensel aşk kemal bulanda Kendinden geçti bayıldı düştü Mem u Zin Buluşan aşktı çünkü Bu şiddete dayanmazdı fani beden
“Ben aşk yoluna, reh-i sevdaya girince, bütün meşakkat ve sıkıntıları göze almıştım” dedi Zin ey babam Botan Beyi Halit bin Velit soyundan “Ben ölünce herkes eğlensin, çünkü maddî vücuttan azad olup, kurtuldum, ruhî hayata girdim, biz bu aşkımızdan dolayı, çektiğimiz çilenin mükâfatı olarak ahrette eğleneceğiz, Sıti’yi Tacdin’e verdiğin gün yaptığın düğünü tekrar et” der. Mem de ölmeden önce şu sözleri söyler: Ben, hiçbir Bey’in huzuruna gitmem. Ben, ölüme esir olanların, kölesi olmam. Bu beylik, vezirlik geçicidir, sihir ve hayal oyunudur. Ölümlü ve azledilen bey, bey değil ancak esirdir. Ben cennete, mutluluğa gidiyorum, dünyada kalbinde madde ve dünya sevgisi bulunmayan herkes cennete gidecektir. Asıl vuslat, kavuşma ahirette olacaktır.”(8)
52
Mushaf-ı Reş’in sırlı nakışlarına benzer Öyle bir göğü vardı yüzünün Güne karşı durmuş Kadim bir kayaya benziyordu Fırat’ın kıyısında Belki de bir türbe kavvalıydı Belki de aşkta kaybolmuş bir çobanın taş hali Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar Anaydan babaydan ayrı koyarlar
53
Kavuşmak ölmekmiş aşkta Kavuşmak yok olmakmış Ben olmaktan çıkmakmış Kavuşmak aşk olmakmış Ummana karışmakmış Fırat bir garip çobandır dağlar içinde Aşk patlamış çağlardan Dicle aşkına Yokludur Đnsanın sevdiği Dicle gibi olmalı Salınışı serinlik taşıyan kuş kanatları Ayağının değdiği yer yeşermeli Hırçınlığı deliliği çığlığı ve suskusu Bereket getirmeli yar dediğin Tanrıların eline su dükmüş Dicle Ağlamış kaç acıya kana bulanmış Bir yaralı bozlak çırpınır Fırat’ın çığlığında Ecelsiz katledilmiş nice can gibi Dizlerine vura vura avuçlarını Ağlar dağlar içre kaç bin yıl geçti Bir bakarsın düğün dernek karışır halaylara Yârini arayan bir deli âşıktır bazan Bazan hayatın anlamını arayan bilge Yokludur nesi varsa dağıtır eşe dosta Aşk dediğin böyle kırbaç altında Binyıllardan binyıllara yaralı Bir yanda Ahura Mazda'nın yetimleri Angra Manyu'nun katilleri elinde Binlerce yıldır Bir aşkın yüzü suyu hörmetine Açlara bir lokma işte Fırat u Dicle’nin sevdasındandır Ben dağlara bağırdım Gene bögün Dağlar devrildi de yol verdi bana Taş taşa âşık oldu Diyarbekir'de Sesim vardı da Urfa'nın yüzünü yudu Sahapsızam yurtsuzam
54
Koyvermişim kendimi Uçsuzam hudutsuzam Ey kalbimin yarasında çağlayanım yar Bağdat illerinden sordun mu beni Ala bulutları tarayan ay Tanıksın acıya bereketli toprakta Yeğin atlarıyla gelen zulum Dağıtır dardağan eder güllerin semahını Belik belik Dicle kızın saçları Turna semahıdır edası Gözleri tüm aşkların bileşkesi Yüreği tüm aşkların yol çatı Fırat Tanrısal temmuzdan almış endamını Bilgeliği Hammurabi'den eskil Yüreği yalın can şaki Ben seni yeryüzünün tüm aşklarıyla sevdim Sazı kırık bir ozanım o diyardan bu diyara dolanan Rüzgârda savrulan dikendir bahtım Seni anlatabilmek için tüm zamanlara Bütün acılarla vuruştum geldim Seni anlatmak için hıdırellez geceleri Saçlarının arasında buluşan yıldızlara Katliamlara ve coşkulara tanık aynaya Senin güzelliğin yanında Kalp bir para gibi kalan aya Seni anlatabilmek için Daha hiç söylenmemiş dizeleri aradım Gördüm ki senin dışında aramak boşunaymış Sana dair söylenecek sözü ey Dicle Şattül Arap diyarında kollarıma aldığım zaman Ay gökte bendir oldu balkıdı Gün dehşetle kızardı Gördüm ki seni anlatacak söz iki dudağının birleştiği yerdeki o kutsal çizgi ve göz kapakların yumulunca kirpiklerinin yazdığıdır sen konuşsan başka bir güzelliğini anlatır o kadim dizeler sen sussan başka
55
gözlerini açıp da baktığın zaman başka bir güzelliğini söyler kirpiklerin yumunca başka bir sonsuz ey tarihin en eski proleteri bereketinden sual olunmaz mübarek kollarının karıncalar türkü söyler saçlarının baharında ve yoksul çocukların sarıldıkları şefkat en eski bilgesi ey yeryüzü toprağının en kadim sevdalısı tufanların yüreğinden geçmiş de gelmiş nice Nuh tufanların üzerine dikilmiş şakilerin piri Fırat isyancıların en sevdalısı hiçbir söz anlatamaz bizim kavuşmamızı doru Arap küheylanı buluştu gök kır güreyle iki bulut karıştı birbirine biri al biri mavi iki dağ omzundan tuttu birbirinin bu ülkenin dağları konuşurdu taşları sevişirdi akıl almaz acıların orta yerinde dişi ve erkek taşlar vardır dağımın yamaçlarında burçları dişi kentlerin oralarda dudak çizgileri bilinmez bir dilin şiirleridir destanlar yazılıdır insan yüzünde bir ağaç yürür ayışığında nehirlerin halaya durduğu yerdir bu yoksul iller ve hayatın anlamı bir gözün damarlarına yazılmıştır sözsüz anlatılır Fırat ve Dicle’nin bitmeyen aşkı Karıncalar türkü söyler ayışığında Kaç dilde konuştu Ferat u Dicle Nice dağlar aşıp yollar geçti de Kavuştu yana yana akarak Başka bir derya oldu Ne Dicle ne Ferat kaldı Kavuşmak ölmekmiş aşkta Kavuşmak yok olmakmış
56
Ben olmaktan çıkmakmış Kavuşmak aşk olmakmış Ummana karışmakmış …………………………….. Bütün arkadaşları toplanmıştı gece baskınlarında.. Bir Mamo vardı Diyarbekirli 12 Eylül’ün en ateşli günleriydi gece bir meydan ateşi gibi sessizdi; çevresinde hiç kimse olmayana.. sazların teli kopmuş, diller felç geçirmişti Günlerce dolaştı Diyarbekirli Mamo Amed'in bütün zamanlarında dolaştı Bütün arkadaşları toplanmıştı Rüzgâr bile haber taşımıyordu Bir Dicle’ye bakıp sanki ondan medet umuyordu Dünya devasa bir zindandı ona Đnsansız bir şehirde dolaşmaktaydı Bir gece Evdeki kitaplarını topladı bir çuvala doldurdu Felsefenin temel ilkeleri, nazım’ın şiirleri Sosyalizmin alfabesi ve daha başkaları Uzaktan devriye sesi geliyordu Daracık sokaklardan geçti Gizlice buluştu Dicle’yle karanlık bir köşede Ve tek tek bıraktı kitaplarını suya Gözlerinden birkaç damla yürek suyu aktı Döküldüler Dicle’nin parmaklarına Bir tütün daha sarıp içti Sonra varıp devriyeye teslim oldu
ADNAN DURMAZ
57
Kaynaklar: 1- Mem û Zîn, Ehmede Xanî, 2-3-4-Kramer, Sümer Mitolojisi 5-6-7-Edip Karahan, Dicle-Fırat, Yıl 1, Sayı 5,1 Şubat 1963 8- Kaynak: MEM Û ZÎN, EHMEDE XANÎ, Hasat Yayınları 1990 Đstanbul, Çeviren: M.Emin Bozarslan
58
EMEĞĐN SANATI E-KĐTAPLIĞI
Şiir Dizisi: 1- Kalp Örsünde Karanfil - ALĐ ZĐYA ÇAMUR 2- Arsız Akrostiş - SERKAN ENGĐN 3- Diplerin Zirvelere Uçurumlardır Yolu - ADNAN DURMAZ 4- Acının Ucu - HAMZA ĐNCE 5- Yıldızlı Gece Kanamaları – ĐRFAN SARĐ 6- Öfkeye Tutunmak – ERCAN CENGĐZ 7- Semahlar, Horonlar, Gowendler – YAŞAR DOĞAN 8- Militan Bir Ağrı – MELĐH COŞKUN 9- Söylenmemiş Sözdeyim – ABDULLAH KARABAĞ 10- Yaralı Ağaç – MEHMET RAYMAN 11- Bahara Gebe Düşlerim – SEVGĐNAZ ĐNAL 12- Dene Ve Yenil – UYSAL HĐMMET ASLAN 13- Mevsim Değirmeni – MEHMET GĐRGĐN 14- Seksen Kere Söyledim – ŞEREF ÖZTÜRK (Usta) 15- Dilbaz Şiirler – SERKAN ENGĐN 16- Naif Buğday Tarlaları – MEHMET GĐRGĐN 17- Yıldız Dalı Yasaklı Gönül - ABDULLAH KARABAĞ 18- Mavi Đğne - MEHMET GĐRGĐN 19- Her Şiirin Uyaksızı – SERKAN ENGĐN 20- Umut Her Şeydir - ABDULLAH ORAL 21- Gölgemi Sildin Gölgenden – DURAN AYDIN 22- Ah – GÖNÜL ÜLKÜ DĐLEK 23- Ceviz Düşü – MEHMET GĐRGĐN 24- Beynimdeki Meşale – ABDULLAH ORAL 25- Lirik Liman – MEHMET GĐRGĐN 26- Kalbim Irak-Gönlüm Đsyan- ADNAN DURMAZ Anlatı Dizisi: 1-Ofir’e Yolculuk – MUHAMMET DEMĐR 2-Uysal Cinayetler (Roman) - SERKAN ENGĐN 3-Hayatın Sesleri ve Yüzleri – ERDOĞAN TEZGĐDEN 4-Cumartesi Anneleri (Oyun) – ADĐL OKAY Düşünce Dizisi: 1.Gölge Boksu – SERKAN ENGĐN 2.Umut Sarkacında Yaşam – ALĐ ZĐYA ÇAMUR 3.Emeğin Sanatı Yazıları - ALĐ ZĐYA ÇAMUR
59
60