SÖYLENMEMİŞ SÖZDEYİM - ABDULLAH KARABAĞ

Page 1

Emeğin Sana

SÖYLENMEMİŞ SÖYLENMEMİŞ SÖZDEYİM SÖZDEYİM SÖYLENMEMİŞ SÖZDEYİM Abdullah Karabağ Şiirler AbdullahŞiirler Karabağ

Abdullah Karabağ Şiirler

Şiirler

Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Yayınları


2


SÖYLENMEMĐŞ SÖZDEYĐM

ABDULLAH KARABAĞ

Emeğin Sanatı EE-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı Şubat / 2012

3


Söylenmemiş Sözdeyim ABDULLAH KARABAĞ ( A.Karabağ / A. Karabax) Kapak Resmi: Roni Baran Yayın, Tasarım ve Düzenleme: A. Z. ÇAMUR Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Kitaplığı

Emeğin Sanatı E-Yayınları Emeğin Sanatı E-Dergisinin yan kuruluşudur. Đlgili web adresleri: http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com http://emeginsanati.blogspot.com http://issuu.com/emeginsanati

Emeğin Sanatı E-Yayınları e-posta adresi: emeginsanati@gmail.com

Şiir Dizisi: 9 Şubat 2012

© Bu e-kitabın tüm hakları Abdullah Karabağ’a aittir. Bu kitap ve kitabın özgün özellikleri Emeğin Sanatı kolektifine aittir. Şairin ve Emeğin Sanatı Kolektifinin izni olmadan hiçbir biçimde taklit edilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz. Ancak kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.

4


ĐÇĐNDEKĐLER 7- ____________________________ Ömrün Hüznüne Misafir Olmak 8- ____________________________ Kayıp Kapadokya 9- ____________________________ Ladenli Düşlemeler 10- ___________________________ Kalemin Đşlek Işıltısından Bakabilmek 11- ___________________________ Özlem 13 ____________________________ Gömütler 14 ____________________________ Söylenmemiş Sözdeyim 15- ___________________________ Bir Köz Elenir Kanarım 16- ___________________________ Dikilitaş 17- ___________________________ Sen 18- ___________________________ Ne Bı Xewn Ne Bı Xewnexavan 19- ___________________________ Yoluna Mahkûmluklara Vurulduğum 20- ___________________________ Helbest Û Helbestvan(*) 22- ___________________________ Milis Çocuk 25- ___________________________ Kulaklarımda Gitar Sesleri 26- ___________________________ Maviçam Ormanı 27- ___________________________ Ey Meşvanê Şarıstanıyê 28- ___________________________ Eller 30- ___________________________ Bı Çav Û Rengên Xwe Bı Tavan Re Bûn 31- ___________________________ Min Bihêrin 32- ___________________________ Ne Bir Eksik Olsun Ne Fazla 33- ___________________________ Ölüm Kırmızıydı 34- ___________________________ Serenca Me Çûkan Dixwand 35- ___________________________ Söz Var Sözden Đleri 36- ___________________________ Weke Şengebiyeke Mabû 37- ___________________________ Sokakların Dili 38- ___________________________ Sudur Sunulan Aşkına 39- ___________________________ Tavên Stêrîn 42- ___________________________ Bir Yürek Çeşnisidir Yaşamak 47- ___________________________ Kopardılar(Şiir-resim) 48- ___________________________ Abdullah Karabağ Đle Söyleşi

5


6


ÖMRÜN HÜZNÜNE MĐSAFĐR OLMAK

Meşin koşumlu, safran pelirinli, dişleri livanlı Mercan gözlü, yay duruşlu kara kısrak belinde; Saçları uzun ve tacı başak örgülü, derin bakışlı Konuşması ölçülü, soylu bir dilber gelir aklına! Her keresinde, son karlar erimeye başladığında. Mahzen karanlığına kapatılıp terkedilmez mazi Daha ne oluyor demeden, yola mahkûm birileri Kamçı şaklatmadan, rüzgâr hızıyla bırakıp gider Peşinden yer tozumaz, çöl ortasında ömür tozar! Her keresinde, deli sular dağlara tırmandığında. Hayalin halkalı urganına bağlanıp asılmaz zaman Daha ne yaşadık ki demeden, fırsat erbabı birileri Hiç tereddüt etmeden, kalemine uydurur olanları; Yalan dolanla karalanmaz sevda, kanar hanesine! Her keresinde, sarıca yeller yaşına sızlandığında. Hayatın sararan yapraklarıyla dökülüp unutulmaz Yarenliği, yâr edip göğüslerinde taşıyan süvariler; Ne Hayyam’ın şarab-ı rubaîne, ne ehlinin meyine Benzer ironisi, ömrün hüznüne aslî misafir oluşu! Her hatırlayışında, geçen yıllar böyle kazındığında.

7


KAYIP KAPADOKYA

Kayıtsız çivi yazılarından mısralar : 1 Gündüzü gündüz, gecesi geceydi sabahın yelesinde ve akşamın terkisinde. Bozkır doğasıyla cemrelendi çivi yazılarım onca konuk göçün şafak levhalarına. Bu mecradan hazan ola ki orada her renk maziden sarıca gülümser, Kapadokya’da kaldı kalbimin toprak sarısı. Kayıtsız çivi yazılarından mısralar : 2 Bir dilber gibi soyunup saçıldığında güneş ve toparlanıp yola koyulduğunda, peri bacalarına yatıya kalır kaçamakları. Bu mecradan hicran ola ki ağaçtan işlektir yontuya kayaçları, Kapadokya’da aşk, peride bulur kendini. Kayıtsız çivi yazılarından mısralar : 3 Gel gör ki: vadiler, vadi olmaktan şaşkın, bir şeyler yitirmiş gibidirler yataklarında! Kaya açılır, beden içine oturur taş gözlerin, Ve yaban karanlığı aydınlığa diş bilediğinde kentler bile yerin altına iner kimi yörelerde. Bu mecradan ücra ola ki tapınaklar, ‘inancımız gizlidir’ dercesine define derinliğine gömülür Kapadokya’nın. Ve çivi yazılarından son mısralar : 4 Seyislerin piri Kikkuli’den al yazılı hüneri ve atları, bir gelin gibi süsleyenlerden. Mor arayışların kanat çeşnileriyle, Ve atları, güzel eyledik Pers diliyle. Bu mecradan katre ola ki ‘güzel atların ülkesi’dir Kapadokya.

8


LADENLĐ DÜŞLEMELER

Gülen laden çiçeğine lades diyerek Gönül alına batırdım ay aydınlığını Sürdüm yüzüne nisan yalnızlığının. Renkler arası yanılgıdır lades demesi Beyazından akdeniz havalıdır yakası Đkili çanağından kırılgandır kırmızısı Yanak süzmesidir pembesi şu ladenin. Gönül alınganlığına saydım inceliğini, Sardım beklemenin nisan kırgınlığına. Umutlar arası döngüdür lades çekmesi Limanından sahilsiz sevdalıdır tutması Đki elin parmağından yolcudur havarîsi Beklentilerin efsun bahsidir şu ladenin. Gönül dargınlığına ayırdım tazeliğini, Sakladım sıcaklığını nisan enginliğine. Buluşmalar arası moladır lades inmesi Vaktinden fazladır sayılı günün ilerisi Đki dilin nefesinden gelmedir esamesi Kavuşmaların şanslı anıdır şu ladenin. Gönül tokluğuna yordum sessizliğini Koydum demini nisan yorgunluğuna. Aklımda demektir şirin lades kelimesi Ayrılıktan bir garip hüzündür abecesi, Son sözcük harfindendir laden olması Ladesine ladestir çiçeklenmesi ladenin.

9


KALEMĐN ĐŞLEK IŞILTISINDAN BAKABĐLMEK SANA

Suyun açık ayasına gömülen yontucunun elmas kaleminin işlek ışıltısından bakabilmek, ezcümle; Nasıl bir anlayıştan doğar ki, düşünebildin mi hiç, Mutluluğun gelincik yanaklı, elden ele habercisi... Dileklerin kaşbastısından suya sarkan usta ellerin fal yorumundan damlayarak dokunabilmek sana; Nasıl bir hasrettendir ki her uykuda aynı yatakta baş başa, kucak kucağa yatılır da, aşk acımazdır, kavuşmaz boy veren prenslerine yoksul kızların Ve her defasınde boşluğun iç sarsıcı vuruşuyla kalkıp oturacaklar boş yataklara, hayal diyerek! Hayaldir, kurmakla bitmeyen tek dünyalarıdır: Atlayacak bir gece vakti fabrikalı kızlardan biri kapıda bekleyen beyaz atın terkisine, ol atlısının; Süzülecekler sessizce, vardiyalı gülümsemelerle uzaklara ve daha ilk molasında elele durmadan, Çalar saati çalacak baş ucunda bir çalışan kızın: Fırlayacak yataktan, işe geç kaldım diyerek! Bugün hafta tatilinin başlangıcı, yarını pazardır, iş çok, gecenin geç saatlerine kadar çalışılacak. Ne mutlu kızlara, uyku verilmeyecek prenslere!

10


ÖZLEM

Malabadi’nin kemerine Konan güvercin Bana bir kart yolla Acıyı kini öfkeyi Tüm gadre uğramışlığı Bir yana bırak Yaz Kınalı tırnak ucuyla Kürdü karanfil Asuri nergiz Türkmeni yabangülü Ermeni gelincik Rumu nilüfer Gürcü çiğdem Lazı kardelen Çeçeni narçiçeği Acemi zambak Arabı menekşe Đbrani yasemin...

11


Dar mı geldi kâğıt Ser gönlünü dök üstüne Kara afrikayı sarı asyayı beyaz avrupa kızıl amerikayı Birileri mi kaldı Denizin atlasında onu da al

Koy Resmini imza yerine Öyle gönder.

12


GÖMÜTLER

Sahra kursağında açlar kayacı sudan somali habeşi Adanır frezyalar Kızıldeniz avuncu ekinde kuraklık filizkıran açlık Kumul gömüt ekenek gömütler Latin’de Hekim Henri parkı sim fener şile şıvgın fulya Savaş suçluları süt banyosunda.

13


SÖYLENMEMĐŞ SÖZDEYĐM

Ayaz mavisi gibi durgun bir gölde Şirin mi şirin hüzünlü bir adacık Çatısı göçük duvarları çıplak bir yıkıntı Onun az berisinde ve kıyıda Kiremit çatılı yenice bir ev Eskisinin devamı olabilir mi Neyi düşündüm biliyor musun Bembeyaz duvarın yansıması Suda kırılgan yüzlü bir aynadır Adalıyım önünde durmuşum adalıca Rengârenk son güz yorgunu yüzler Yumru başlı dağınık saçlı ağaçlardır Suyun yeşilimsi mavisine serilmiş Hüzünlü adanın afişlemesi Neresinde olduğumu mu soruyorsun Afişlemenin gümüşlü aynasında Gül gibi iki dudağın arasında Söylenmemiş sözdeyim.

14


BĐR KÖZ ELENĐR KANARIM

Yapıdan uzak harcında yaslı Karılırım kurumundan incinerek Ocaktan uzak dumanda saklı Tüterim tozunu esinleyerek Đsten uzak siste asılı Durulurum erinmeyi yadsıyarak Hedeften uzak maksatta katlı Şaşarım uğrakları düzleyerek Divandan uzak tacında kasıtlı Kaçınırım şanına dinelerek Nazdan uzak hazda tatlı Uğunurum her ikisinden sakınarak Tozuyla nazında karıldım Sözüyle hazzında duruldum Đçinden niçin’e niçinden içime Bir köz elenir kanarım.

15


DĐKĐLĐTAŞ

Divitle yazdım pusulayı boyasız Đçim mağma Esmer lav harfin çığlığı Dividim Dikilitaş Sultanahmet Meydanı’nda Tanrı Ay’a sığınmış Yavuz’un hışmından Simit satan kız Mardinli okulsuz Babası boyacı Siftahı Kenyalı kundurası aynalı Sigarası gar dumanı ray Cizre’ye gider gelir.

16


SEN

Seni Soluksuz gecede Yıldızların Dansında görmüşüm Yılanlı düşte Engereğin ağzından almışım Acıların ezgisinde Yaratanın yüreğiyle sevmişim Dudaklarıma dokunmadan Ellerime Kına yak benim Koynuma girmeden Yatağıma Gül dök benim.

17


NE BI XEWN NE BI XEWNEXAVAN

Min Lenîn dît, ne xewn bû, ne xiyal bûn Bi rastî, şewka wî li serî, kapût li mil bû. Bi ramandarî, digeriya li Rojhilata Navîn Ku navenda cîhê, jêderka mirovahiyê bû. Ku erdên berxwedan û serhildanên pîroz, Ku şûnên bihevketin, serketin û têkçûnan. Min bîst, Lenîn digot: dem hate guhertin lê Fikir û zikir nehatine nûyandin, pêagahî ye! Min Lenîn dît bibîranînê, ne şev bûn, ne roj Li halên Welatên Rojhilata Navîn hûr dibû; Çerx ji jehrê, heyam, ji heyamên şoreşan bû. Ji nû ve: dîtin, xwendin, têgihîştin, rêxistin û Hêçandin di koman û pêngavên têkoşînan de, Ku gel vîn in, vîn gel in; pîvan, pîvanê ke ne! Belê, min ku Lenîn dît, bi lêpirsîn: ol û oldarî? Got: ez ne ji resûlên Xwedê me, bi we kar im! Perestîşxanê vekirî ne; ez ji bo bihuşta jînî me, Ez mirî me lakîn karker û xebatkar ne mirî ne!

18


YOLUNA MAHKÛMLUKLARA VURULDUĞUM

Çalmak demek, bir çalgıyı çalıp kullanmak Anlamına gelmiyor bu hale düştükten sonra Hırsızlamak desem hemen yüzün buruşacak Ama başka anlamları da var kimi kelimelerin Şu sevgisine çıldırasıya soyunduğum, Linda! Sürseler beni, kara belâlı korsanlar adasına Gözünü budaktan esirgemeyen silahşörlerin Etten duvarlarını aşarak, define kraliçelerini Gönül elçisi diye yollasam gelir misin bana Tutkusuna sürgünlüğe soyunduğum, Linda! Çekip atsalar beni meşhur hırsızlar yurduna Uykuları geceden, düşleri uykulardan çalan Adamların serüvenli yaşamlarını paylaşarak Gönül hırsızı diye gelsem benim olur musun Hasretine türlü kılıklara soyunduğum, Linda! Đskân etseler beni yaman dilenciler ocağına Kimliği sakıncalı, gözetim altında birisi gibi Gece gündüz yoluna çakılıp boyun büksem Bir kerecik kalbini avuçlarıma bırakır mısın Aşkına mahkûmluklara vurulduğum, Linda!

19


HELBEST Û HELBESTVAN(*)

Helbest : - Tu ji bo çi min dinivîsînî? Helbestvan : - Pirsa te ji te pirstir e! Helbest : - Tu ne helbestvan î? Helbestvan : - Ma ez ne helbestvanê te me? Helbest : - Digel vê tu ne helbestvan î! Helbestvan : - Çima? Helbest : - Bersiv a te ye! Helbestvan : - Min bersiva te kir pirsa xwe, ew jî ya te ye! Helbest : - Tu xwe nas dikî? Helbestvan : - Bi qasî ku tu min dinasî ez xwe nas dikim. Helbest : - Şe nakim! Helbestvan : - Eger te xwe û ez nas nekiriyana min nedikarî te biafirînim. Helbest : - Hunera mirov a herî mezin xwexapandin e! Helbestvan : - Li ku xwe hene li wir xapandin jî hene. Helbest : - Xwe bi xweyên ve ne cêwî ne? Helbestvan : - Afirandin xwe ne. Helbest : - Xapandin jî! Helbestvan : - Ez kî me? 20


Helbest : - Tu ji xweyên me yî. Helbestvan : - Nemaze hun ji yên me ne! Helbest : - Em in afirandin û xapandin... Helbestvan : - Em in afirîn û xapîn... Helbest û helbestvan : - Nexwe em bixwe xwe ne; yên kê ne, yên çi ne?

(*)Şiir ve Şair

21


MĐLĐS ÇOCUK

Bir ocak newroz’dum Kavli belâdan beri Ha Bozkır döşünde Ha Dağ başında Nice Kış gördüm Tufan Nice Bahar gördüm Şavkı dilber Yaşam Budur dedim Çiçeğe durdum Aldanmışım Palete potine bere Kırıma sürgüne denek her bir yanım Bir gözüm kurşun yuvası Bir gözüm telli duvaklı gelin Yüreğim hıncahınç yürek Toprağıma sarıldım Đnadım inattır diyerek 22


Bu Nasıl tarihtir yazmaz Kaleminden darağacı Kurmuş haneme Düşmüşüm Düşürülmüşüm Kararmadı cevherim Bızıra durur umudum Umutların en güzeli KAVGA GÜNÜ’nde deşilmek Bekledim Yüreğim ateşte Erişilmez dağların Karını bekler gibi Bekledim Koynunda kitap Elinde kaval Çoban çocukla Dudak dudağa gelene dek Türküsü Al kana boyanan çocuk Taranmıştı sarat sarat Toyluğundan değil Tetiğe uzanan Ellerin kahpeliğinden Aşa-yima damlıyordu Dudaklarından Dudaklarıma Emdim canlandı Emdim açıldı gözleri Emdim güldü Can derdinde değildi bu çocuk 23


Delice kavramıştı kavalı Paramparça göğsüne Gömüyordu Newroz’a dönüşsün diye Ben Newrozluğumdan utandım Bir karış toprağı Newrozlaştıramadım diye!

24


KULAKLARIMDA GĐTAR SESLERĐ

Ne kadar da isterdim gitarist olmayı Efkârlıyım, beceremem çalmayı Kulaklarımda gitar sesleri... Maharetleri var derler kimilerin Đnanmam, telleri mi var parmakların Ne öyküler canlanır, her biri bir yerden. Efkârdan mıdır, yarım aşklardan mı, Kulaklarımda çalınır parçaları... Elbette beş parmağın beşi bir olmaz, Bir gitarın telleri de Ama her güftede öyle yekleşirler ki Doyulmaz dizemli gizemlerine! Uzaktır, duyup görebiliyorum onunla, Bir bahçıvan elma ağaçlarını buduyor Bir grup işçi bahçe duvarını çeviriyor. Efkârlıyım, beceremem çalmayı Ne kadar da isterdim gitarist olmayı; Kulaklarımda, duvarlardan bir ses... Oldum olası sevmem duvarları! Duvarlarıyla elma bahçesi bir gitar mı; Dinlerim, bir ispanyol ustasından Dinler gibi alır kulaklarım sesini. Bugün de çalışanların saatleri dolacak Bugün de bahçıvandan yaralı ağaçlar Yapıcılardan yarım bir duvar kalacak, Kulaklarımda şarkıları, türküleri... Efkârlıyım, Gitar dinlemeye devam edeceğim!

25


MAVĐÇAM ORMANI

Çevresi çepeçevre çağlayan Geçen çağların çağlaması Zemin katı diyesin dövme bilezik Böyle bir yakada kayanın Sergenine oturtmuştu villasını Büyük gözaltı ormanını Buradan yönetirdi çağın Asarım-keserim dilkeseni Saltanatın zoru bir makastı kesmece dildi gıdası Sınırlarını uçurumların belirlediği Maviçam ormanı bir âlemdi Gece kondum gündüz dondum misali Ensede makas tabana kuvvet dilkesen yasası Saltanat saltanat içindir Tabi ki kutsaldır dilkesen hesabına Eğitilmeli maviçam ormanı Makastan kurtulmak dilini yutmaktı Dilini yutana karından konuşmak serbesttir Đşbu mısralar gibi Yok mu başkaca hal çaresi yani çağlayanca Sıram sıram diller çağlarsa niye olmasın Amaaa Makasın bacakları uzun ayakları şıkırdar Peki kim takacak zilleri ?

26


EY MEŞVANÊ ŞARISTANIYÊ

Ey şervanê jiyanê; Bûyîn dubendî ye, ne bi jorîn, ne bi jêrîn e Ji dayikbûyîn, hebûn an jî tunebûn ê. Merheleya te a yekemîn şerê jiyanê ye, bêguman — Ew rastiya meşa te ye, fitîla şaristaniyê vê dixe Meşvanan hildide ser milan an jî dide bin lingan. Ey şervanê serdar; Danîna kemînan, girtina rê û şeverêyan, Tar û mar kirina welatan bi seferan, bi talanan; Menzîl dirêj e, ne qonaxek, ne sê, ne çar... in Lê dixî, vê dixî, pê dixî... dagirker î, dimeşî û têyî Da ku bi serkeftin, da ku serbilind û serwer î Da ku dewlemend î, pêşmêr î bi destê zordariyê. Ey şervanê biserketinan; Çiqas bi nav û deng bibî bibe, Dive ku nizanî, dive ku sermest î, poz bilind î, Gelek pînê reş an jî birînên reş bi rastiyên te ve ne, Deynê te ya şaristaniya te, ew qas giran e ku Tu çi bikî bike, tu carî nikanî bisencinî! Ey şervanê remildar, ey şervanê kevnare, Ey şervanê sergerm û serdem... Mîna gotineka rûspiyan ma di guhên te de bin: Em gel in, gelên ku ji gelên qedîm ya cîhanê, Çerxa daraxa te ji me û ji wan ne bihêztir e Mirov hene ku tev agir in, tev rêzan in Dibe ku birçî bin, tazî bin, bêper û bêçek bin Lê eşk û ronahiya xwe de ne. Tu çi bikî bike, çem ber bi jor nayên herikandin, Bi qirkirinan, tucarî nikanî eşka wan tarî bikî! Ey şervanê şaristaniyê; Min tu hilbijart wekî dengbêjekî ji koma bilbilan Mîna êşeka ji êşan, mîna sebreka ji sebra dilêşan Min tu hilbijart mîna guleka ji gulên ser destan Min tu hilbijart weke keskesorekê ser behran. Ey şervanê me, Ey şervanê meşa azadiya me, Ey meşvanê rizgariya şaristaniya me; Da bê..! Da bê..! Da bê..! Da ku jin û mêr bên! Da bibin sazgêr, da bibin kargêr, da bibin zaniyar... Em şaristaniya xwe ava bikin!

27


ELLER

I Bu eller Şahin pençesidir Sağlam baş ister Zöhreyıldızı doğmadan Çeliği halat eyler bendine Sular Mezopotamya’yı Bu eller Aslan bileklidir Everestler gibi bel ister Alnı ak Kara çalmaz alın terine Yedi kıtanın Tekmil denizin yükünü taşırken II Bu eller ancak Düşüne vefasız Gün devrilmeden devrilir Eli boş Fabrika çıkışı Liman dönüşü III Bu eller Zerdüşt afsunlu Hürmüz hüneri Gılgamış özlemidir Sin-Leke’nin Bir adım sonrası Helen şafağıdır Sokrates mahkemesi Bilimin ebesi Düşüncenin duruşması

28


IV Bu eller Kırk gözlü sevda pınarı Kuşlar söyleşir Feqiye Teyran sofrasında Ah’ında bulur Aslı‘yı Kerem Yeniden dirilir Aziz Valentin Prenses Dulsina’dır Đberya’ da Don Kişot’unu yaratır V Burası Nil boyu değil Kalmaz ayakta Ramsesler Terazisi yok elinde Oziris’in Burası Munzur Vadisi Gülü kan ağlar Bir kadın Amazon tanrıçası Yürür üstüne zulmün Volkana döner güzelim Güzelliği sığmaz kaleme.

29


BI ÇAV Û RENGÊN XWE BI TAVAN RE BÛN A. Sor dibûn hîn sortir, ji sorên wan tavan difûriyan! I. Tavên bi têlên zeraqeyên rojayî ve ku dibûn gerden: Koma yekem a pêşdaran... Du gav rast û çep, sê gav bi paş de, gavek bi pêş de hereket dikirin bi destên bêkelemçe û bi lingên bêzincîr. B. Zer dibûn hîn zertir, ji zerên wan tavan difûriyan! II. Çavên ku di berkazan re dipeqîn ser gulfamên gerdûnî: Koma duyem a navendparêzan... Çirûskên rasterast, bi destên bikelemçe û bi lingên bizincîr xav dibûn; eger tavan bikarina xwe ji girêdanan xelas bikin, wê bi navên xwe têketina nav şopewerên ronîdar. C. Kesk dibûn hîn kesktir, ji keskên wan tavan difûriyan! III. Tavên ku bi zeraqeyên xwe dizêrînin an zêravî dikin: Koma sêyem a paşdaran... Gulmik bi gulmik li esmanê şînxalî û kef bi kef avzîvî... dihatin wergirtin; eger tavan bikarina ewrên bixap biçirînin, wê xwe hîn xweristî rengdar bikirina. Ç. Spî dibûn hîn spîtir, bi keskesorên wan tavan difûriyan! IV. Di berkazan re seyrkirina zeraqeyên rojavayî bi azar dibin: Koma çarem a bîrdariyan... ji yên yekem, duyem û sêyem; bi şemaldanên wan pêk hatibû. Çav dirijin di şopên tavan de; heyhat, zereqeyên birc û keleyan ji hember zereqayên rojîn de ketibûn korîdorên tiptarî! D/V. Him a/b/c/ç/.../ him jî 1/2/3/4/.../ li wir bûn; ên ku hîn xweşikbûyîn bi çav û rengên xwe, bi wan re difûriyan!

30


MĐN BĐHÊRĐN

Navmaliya şîrîn şîrîna navber Min têxin destarê destîbenav Di tariyê bêriyê de hûrik hûrik bihêrin Bi sibehê re berhevkin Kîsên hevrîşimê jê tijekin Li siya serwiya mala we Bi nexş û nimûş bi cih bikin Navmaliya şîrîn şîrîna şandî Bila di nav me de bimîne Hema rûperiya min tê taştêyê Ez ê jê re bibim dîwana rawesê.

31


NE BĐR EKSĐK OLSUN NE FAZLA

Sorarlarsa beni çağlara tartı kalan Dost özlemli yargılanmalarda: -Onu sattılar, dersin, Fikir inmeli sazların eşliğinde Devrim adına ilahiler okuduklarında Onu sattılar, dersin, ey oğul! Herkes biliyordu çeliğin sertliğini. Kimler bilmiyordu ki aklanmasını, Bir kurban gerekiyordu bir kurban Adamak için yaratılan sahte mitoslara! Salonlara dönerek ve göğsünü gererek: -Onu sattılar, dersin ağız dolusunca! Uygarlığı ve yaşamı elleriyle üretenleri, Çalışmayı ve yönetmeyi hakça bölüşenleri Saf dışı etmek için dirilişimizi karaladılar, Düşünceyi cüceleştirdiler, umudu kırdılar Yazarı, çizeri ve okuyanı...susturdular Ve şairleri boğdular! Herkes biliyordu çeliğin eğilmezliğini. O günlerden bir gündü, oğul. O gün de yazınca hesabına suçsuzluğunu Ve suçlamalardan almış oldu payını. Ey oğul, ne bir söz fazla söyle, ne eksik, Aynen söyle: -Oysa o, çıkmazlara sürülen büyük emeğin Kurtuluşuna ışık tutuyordu dizeleriyle. Ey oğul, ne bir eksik derim, ne bir fazla Eğer okunursa dizelerim, tamamlar Gerisini bir gecikmiş savunmanın.

32


ÖLÜM KIRMIZIYDI

Ölüm Ölüm Ölüm Ölüm

hücrede ranzada ölüm hastanede açlıkta ölüm işkencede mektuplarımızda tek bir odada evimizde ölüm omuzlarımızda sokakta

Ölüm sloganlarda gözlerimizin içinde Ölüm yeni doğmuş bebek gibi yoğun bakımda Resimleri duvarlarda ellerimizde Bir gelincik gibi süslerler göğüslerimizi Başbaşa yanyana ölüm orucunda sağlar Hapishanede hastanede ve evlerde Ölüm bu kadar acımasız bu kadar korkak Bucak bucak kaçar saklanır ölüm Duvardaki resimlere mezardaki karanfillere Ayakta olanlara selâm selâm bin selâm Ölüm unutulacak gibi değilsin unutanlar utansın Peşpeşe yatarlar yeni ölümlere geride kalanlar!

33


SERENCA ME ÇÛKAN DĐXWAND

Min tu kişandî ber derderkiya serê sibê Ya meha xomurdanê, havîna malxopan. Êşlêbarîna serenca me şehlûlê dixwand Min got dilo, em biçin ba wê bi serdanî Te got na, dilo tu dudil î, dilo tu bêdil î! Min pêsîra xwe je te re kir textê stranan Kevirê tilsimê min da bin balgiya bihurî. Ezablêbarîna serenca me bilbil dixwand Min got dilo, ez te bi pêla dengê wî xim Te got na, dilo tu bêhiş î, dilo tu dilreş î! Min tu dirêjkirî li ber heyva panzdehşevî Xelata gazina stranbêjan ji min re hatibû. Xwelîlêbarîna serenca me kund dixwand Min got dilo êdî dereng e, te got na, lez e; Ey dilo, bêxem î, bêhîs î, tu bi çend can î!

34


SÖZ VAR SÖZDEN ĐLERĐ

I. Zorun siyasal ve silahlı örgütlenmeleri sürdüğü sürece şiirsel adalet duygusu, yüreğimizi iğneleyip belleğimizi canlı tutmaktan vazgeçmez. II. Ne doğduğum yere yerinirim, ne varacağım güne karamsarım. Đçler acısı özlemli gidişleri ismimle renklendirerek mutluluğu ararım. III. Renkler ve zevkler tartışılmaz diyen ilkin rengi ve zevkleri tartışılmalı; ilkin sadeliğini, açığa çıkarabilen, ilkel güdülerine içirmelidir. IV. Doğanın insanla koklaşan her rengi, rengimle hoş bakışır. Ama her rengin kendince dikenine katlanmak, ona ifade hakkı tanımak erdem işidir. V. Tarihin sanata karşı zaferi yoktur fakat zamanın vardır; bu söz büyük şairi, ölümsüz şiiri de kapsar. Sorun, iyi şiir yazmak değil, ölümsüz şiirin şairi olabilmektir. VI. Zor... Renkler... Zevkler... Haklar.... Şiir! Çok renkli görünen zor bile içinde bir haksızlığı taşır; öyleyse zora, hayır deme hakkı düşünsel, ilkeli bir olgunluktur.

35


WEKE ŞENGEBĐYEKE MABÛ

Di çavên min de şemalek diçûrise weke şengebiyek e. Şengezeriya min şengesiwarê xwe re gotiye, wê îşev hevdû bibînin... Teqîn e! .. Teqîn e! .. Teqîn e! .. Lê teqîn in! Ew ne heyberiya bayê newala pîroz e ya kalepîran Ew ne fîşenga hewayî ya pîrozbahiyan, Ew ji belayê çend hezar salan e disa li me hatiye diyarkirin. Şengezeriya min şengesiwarê xwe nedîtiye, dê çawa hevdû bibînin... Di dilê min de tavek pêl dide Bi kelam, bi kel û mij, bi kewş û kelaşa şengêlan Diçe û tê, dilorîne ji navçeyeke Şengalê. Ne strana “kirîvê” ye ya di guhê min de: Axîn e! .. Nalîn e! .. Ji bêkesiyê bêparêzî mayîn e! Şengezeriya min şengesiwarê xwe winda kiriye, dê çawa hevdû bibînin... Li ber baweriya min pelek tê nûyandin, bi zar û zeman e, ji pelên kevnetolan e Ne zûrîna gur û seyan e, ji dad û pêdana ser xetê û bin xetê ne: Tevkujî ye! .. Tevkujî ye! .. Tevkujî ye! .. Lê tevkujî ne! Şengezeriya min jixwe çûye li pê şengesiwarê xwe, dê çawa hevdu bibînin... Di bîraniya bîra min de birêşek şepêl dide weke alava vestayan, Dihêle, diçeliqe di sing û berên xwe de Qirînan digire bê hêl, bê bendav ji navçeyeke Şengalê.

36


SOKAKLARIN DĐLĐ

Kapıldım tutsak sınırların uzun havalarına Gezdim bir uçtan bir uca, hoyratlar içinde kalan gezmen gibi. Hangi duvarın boyuna boy vermeli, Sokakları zapt eden mazbatasız öfkenin yasak savmaları! Meydanlara çıkarmışız gül ve yumruğu kol kola yürütenleri Ve miladın öncesinden Sokrates’in savunmalarından tutmuşuz köşeleri. Meydan okumuşuz hak ve halden anlamaza, Miladın sonrasından spartaküsler’le serilmişiz pusulara, kan damlacıkları. Yöneldim bugüne, mirasın anısına yenilenmiş günün güncelerine Soludum her nefeste elem ve sevinç içinde bir sılacı gibi. Đşimizi, gücümüzü ve bilinçte bizi çıkmaza sürenler, Çoğu zaman çayın şekersiz içildiği elektriksiz evlerden akarız alanlara! Hangi yerin kalıp taşını sökmeli, Barikatları zorlayan çelik yelekli tekerlekliler! Dünde olan, bugüne selâm olandır Bugünde olan, yarının dününe yazılacak olandır. Kimin dünüdür, kimin bugünüdür Ve yarın doğacak olan biz, kimindir!

37


SUDUR SUNULAN AŞKINA

Çoban olsaydım koyun gütmezdim Kaval çalardım su ve sunan aşkına, Đrili ufaklı dereleri önüme katardım Susuzluktan kırılan çayır çimen için. Çoban olsaydım kıl keçi gütmezdim Türkü yakardım görüp duyan aşkına, Đrili ufaklı nehirleri önüme katardım Susuzluktan çatlayan topraklar için. Çoban olsaydım deve gütmezdim... Đlahi okurdum hurma ikram aşkına, Đrili ufaklı pınarları önüme katardım Susuzluktan çoraklaşan vahalar için. Çoban olsaydım sığır gütmezdim... Zend dizerdim bir çift çarık aşkına, Đrili ufaklı arkları önüme katardım Susuzluktan paslanan sazlıklar için. Çoban olsaydım davar gütmezdim Kasideli geçerdim iki canlı aşkına, Đrili ufaklı gölleri önüme katardım Susuzluktan kuruyan başaklar için. Çoban olsaydım hindi gütmezdim Mâni ezberlerdim yumurta aşkına, Đrili ufaklı kuşları önüme katardım Susuzluktan savrulan bulutlar için. Çoban olsaydım insan gütmezdim Yürek yüklerdim aklıselim aşkına, Đrili ufaklı delileri önüme katardım Susuzluktan çıldıran som akıl için!

38


TAVÊN STÊRÎN ...............

XIII.

Serê çiyan bi mij û moran in; naxêr, agir û dûman in De bêjin, em in dîjle û ferat, li ber heyameke din in! Ew, ne bes bi daxwaz û nedaxwazên benî adem bûn, Ji berê de bi geremol e ev dinya bi her hebûnên xwe Hîn alema candaran tune bû jî bi îsyan bû li her livê. Ew çiyayan in ku xwediyê serhildêrên herî qedîm in Û bi xwe ne yên ku serhildayî li dijî asîmanên ewrîn Û rêberên me ne, em jê hîn dibin azadî û serbestiyan Wê bidomin koşîn da ku wek wan dibin bin û binyat. Li ku bûn, nivîsevan û nivîsgehên gerdûnî û dinyayî! Heger hebûya pelek nivîskî yê dîrokî wek çemên me Ji destpêka bûyîna hemû heyberan de, heya roja niha Û bihatana tomarkirin her tişt û bûyer, bi dem û nam Kîjan roj û saet dibe bila bibe, dema ku bên xwendin Wê bihatana dîtin ku bona mafên jiyanî û biwarbûnê, Têkoşînên herî çetin li derdorên av û çeman bihurîne Ji wê tê ku dêndarê lêborînê ye bo tavên me, xwedê! Ne xeyalî ne, her yek wek destan in, bi şûn û war in! Em in berxwedêr, dilawer û mafgerên dîjle û feradî; Ne xwarin û xelatan, ne qisûr û kêmasiyan dikin tehn Helbet bi ser bendên me nakevin qeydên wan deman Qebehet ne ya me ye, ticarî û bajarî ne herf û hejmar! Him jî ne diviyabûn, can û çav ji hevûdu re kefîl bûn Û me girt, rê li ber me bûn ji rîsê ziravtir, ji şûr tûjtir, Bi dewlet û şaristan in tîp û jimar, sûc ne yên me ne! Ew der bênavnas in, bi rastî bihuşt û dojeh bi xwe ne Perde vedibin, perde tên girtin ku li herikînên me ne! Zîldan, raperîn in bo rewşên jiyanî û mafdar ên tovîn Teneyên tên tewlisê, ji qalçikan dixermişin, zîl didin Ku ew çima tawan, bên nirxandin li sirûşta heyberan Ca bila bi cih be, bi danehevên dil û zên bên sehiyan Û ximeximên çemên me, kel û dûkelên ku li ser wan Pesend dikin rewşên me bi dîmenên xwe, bênivîs in! 39


Ne ji nezanî ye, me ji xwe re nekiriye mesele, nivîsîn Ksenefon nivîskarekî jîr e, çê dizane şerê çiyayiyan! Ji deman serdemek, li serdeman hêzek, wek neteweyî Kî ye cemşîdê li ser textekî rûdine, key û keyanî çi ne Azadî bi rê dikeve ji çiyayê demawendê de, tê babîlê Him serhildan in, him serkeftin û mîhrîcan in bi tavan Û me wê rojê, bi av û çemên xwe, roj aniye ba gelan! Qral kî ne, em in ên ku bi heftan direngînin ekbatanê Bextên wan deran in: ne dehaq, ne jî kawa kêm bûne Pelên salnameyan jî diqedin di bin karên wisan zor de Soz, bi qewlên gotinan in, siwarên eşîrî ne yên ku tên, Êl bi êl, qebîle bi qebîle; war bi war, dever û herêm in Xilaf tê nînin; em li ku hene, li wir serhildan çêdibin! Kîjan xwenezan dibêjin ku li berî me, tu tişt tune bûn Lêbelê pirsên pêr û duh ên rêxistinan, îro jî bi sêyr in, Sehne vedibin, sehne tên girtin ku li herikînên me ne! Belê, em in dîjle û ferat, ew tarîx xistin koçên salan! Dibêjin, mêrxas û gernas in, wek şêran radibin hevdû Deng didin li qadan, şeqeşeq û şingeşingên bi hespan Şervan û siwarî ne: bi şûr in, bi mertal in, bi tiving in! Tof û tofan in: dem bûn, ew ketin; dem bûn, em ketin Ew parastinên me yên rewa vala derdixe: bê yekîtî ye Û ezbûn, tubûn, ewbûn in; ku bibin embûn bi tavan Perde tên girtin û vekirin: li şûnên wan, pelşîrîn hene! De nebêjin, lehiyên xwînê ne yên li wan deran dirijin Zû an dereng dê bên ew rojên ku gel li benda wan in! Em in ên ku dijle û feradî, ked û kerban dikin kulîlk! Tu kes ne wek erdnîgara me, serbixwe û berhingar e, Yên ku serî hildidin, bes ne serbazên xwezaya wê ne Û yên ku bi tavên berê sergewaz dibûn, li pêş me ne! Careke din, em xwe didin rê û rêçên xaka çarparçeyî Gulberfîn çandin çend caran li qontarên çiyayê agirî Em in ên ku bi gulan, pêşwazî dikin xwediyê kedan! Em dîsa xwe berdin ji bakur de herêma gola urmiyê Û gul danîn li qadan hetanî sînorên êrdîmên deryayê. Em in kulîlkvanên li pêlên dengvedanên çaxên wan!

40


Gulevînan, gulhêviyan û çavlêmayinan ber hev dikin Heger bawer nekin, em ê bêjin şûnwarnas û hekîm in Şûnwarderdan, kulîlkjanan, kulîlkêşan derman dikin! Eger qîma xwe hîn pê neanîn, em ê bêjin ku şivan in, Li şivantiyê digerin mînanî cembelî diçe qerecdaxê! Şîn û loma lê negerandin, me dan ber dilên evdalane! Dibêjin ku şûr, kawdanên xwe nabirin, lê bi kul dikin Kulên berxwedan û têkçûnên wan êlan, bi çend alî ne Gelo wek hev dibin emr û encamên eşqên warên me! Pê daketin, dilgiran bûn; silavên me man li şervanan! Çi kulîlk in lepzerîn, babanî, bingazî, cizrî, sincarî Û rewandizî, botanî, nehrî, berzanî, koçgirî, zîlanî Û pîranî, hezroyî, sasonî, mûnzirî, dihê û sîlemanî, Amedî, duhokî, efrînî, laçînî û hê li war û şûnwaran Û sirgûnê cihanî ne ji welatekî, em dê tevde bizivirin Hey çi gul û kulîlk hene, bi her halî kulîlkvan in, em! Çav di geravên ronahiyên xwe de girav in, pê dinêrin Rûyên tavîn li ber in lê durûtî li ku ne, di geravan de!

...............

41


BĐR YÜREK ÇEŞNĐSĐDĐR YAŞAMAK ...........

11. Düşündüm, nesin: doğmak mı, beslenmek mi, Büyümek mi, giyinmek mi, soyunmak mı..? Özgür gözlü yüreğim ben, nazlı bir umuda Yürümüş kanım Bazı bazı kanar, bazı bazı yanar. Sorarım nesini: uyumak mı, uyutulmak mı, Uyanmak mı, uyandırılmak mı, çalışmak mı, Çalıştırılmak mı, sevmek mi, sevilmek mi; Uçmak mı, ölmek mi, öldürülmek mi..? Aradım seni: düşündüğüm, hayal ettiğim gibi Yaşamak istediğim gibi... sahiden, öyle misin? Bir yıldız kopardım dalgın yaz seherinden Serpiştirdim belleğimin eğrelti dereciklerine, Yeşillendirdim kıyıcıklarını ağaçsı bitkilerin Đlk ataları bilge sakallı eğreltiotu ormanlarıyla. Kulak verdim dereciklerin çağlayışına, Seslerini dinlemek, tanımak ve zapt etmek. Seçtim geçitleri geçirmeden önce çıplaklığımı, Đşaretler koydum yanlarına göz kararıyla. Ve geçtim yol vermez gibi görünen dereciklerin Yıldız telâşlı sularını yapyalın ayaklarımla. Başlamadan önce bir başkaydı, Başardıktan sonra daha da başkalaştı belleğim Bu sınamalarla. Seni yakalayan, sana dokunabilen ya da Sevgililer gibi, birbirine sarılıp kalabilen, Ya da ilk istemin ince yumuşaklığıyla ya da Đçli duygusuyla ya da ten zevkiyle konuşabilen Var mı seninle; Özgür gözlü yüreğimi yakan ateşine, Đsim koyamadığım, ey sevgili özgürlük! Kaynar özlemin bilenenden yarınlara, Yaralı yankıların zamana kazılmış Đzlerinden anlarım. Kazıyıp derledim paramparça dalgaların Đzdüşümlerini Pusatlı dilimlerden bir antikacı gibi: Çizdim resmini bir altın yağmurcunun, 42


Kalıcı yurt edinmişler kıyıları, kumlukları Bu kuşlar levhalı öykülerine göre. Koşup koşup dururlar kurulu oyuncak misali, Kız kurusu bedenleriyle, ipincecik gagalarıyla; Gümüş yağmurcun, akgerdan, göl yağmurcun, Dağ yağmurcun... Ve paniktir halleri bunların Ama yurt edinebilmişler upuzun kıyıları. Koşuşturmak da serbest Yavrulanmak da, uçuşmak da... Okudum levhacıklarda resimli öykülerini Ve hevesim, geçilmez pusatlı sisler kıyısında. Yağmurcun kuşlarının sakındıkları Kumsal tümsekliğe bakıyorum, Epeyce uzaktır kıyı kalesine; Kızan kaplumbağaların tırmanıp tırmanıp, Kıçın kıçın kaydıkları bir yarış pistidir sanki. Tepede olmak, bir kaplumbağa zaferiyse, O halde; ölümüne bir çabayla elde edilir Başarmak. Levhanın paslısında işaretledim Tutsak kızkuşunun, Kıyı kalesinin ana burcundan uçuruluşunu Ve kalenin burçlarında Sütbeyaz tüller içinde yağmurcun defilesini. Kuşlarda da özgürlüktür dolu yaşamın harcı! Altın gibi değerli notlarından okudum Telek kalemden metal kaleme devredilen Düşünsel elyazmalarının. Özgür gözlü yüreğim ben, sorgusundayım: Bu dil nasıl insanlaştı, Bu yürek nasıl özgürleşti? Kendini tanımak, kendince olabilmektir. Varlık olmak, böyleyse Kendini serbestçe yaşayabilmektir. Neresindesin kendinin, sordun mi hiç? Dünden bugüne: bir tek dokusan dokuz Sıfatta mısın, sıfatların gönül zulası? Bakıp anlayabilmek için değildir Gözlerin görevi! Ancak onlarla; dış karanlığı delice delen, Sonsuz akıl lâbirentlerinde ilerledikçe Yol gösteren ışıltılı kenar dikmelerini Seçebilirsin. 43


Öyleyse sarkıt bilginin merdivenini içine Öğrenmek için: Çıkar dışarı onları, kökleştir bilincini! Ve her şeyden önce iç yolculuğun amacı: Kendi özgürlüğünü tanıyarak özgürleşmektir. Neden bu kadar gerek duyuyorsun Ellerime, dedim, beynim, Ayaklarım da onlar gibi yumuşak başlı, Kulaklarım, gözlerim, ağzım ve dilim... Ve tüm organlarım sanadır. Seninle uyumlu olmayanı göremedim. Özel silahlı birliklerin, ordun, polisin, Hafiyelerin, vurucu gizli güçlerin... Ve hapishanelerin, toplama kampların mı var? Yok, dedi, beynim. Ne şaşırdım, ne de sözü uzatmayı düşündüm. Hayran kaldım zor kullanılmadan işleyen Eşitlikçi düzenlerine. Bunda, dönen bir şey olmalı, dedim. Var, dediler, bir şey ki dengededir özü: Hakların eşitliğine saygıdan gelir gıdası Düzenimizin. Özgürlüktür yüreğin sanat tanrıçası, Güzelliğine sınır konulur ama aşkına zincir Vurulamaz! Beyindir, zorlanınca düşünür, dardadır: Ayağın ele öykünmesini, dilin dile iğnesini, Gözün ısırganlığını... Ve çözdüm organsal bağlılıklarını: Yaşamsal işbirliği, demişler medenice bir arada Oluşlarına. Ağırlanırsın kızıl kınalı, gelen ne ola: Sancıdır, Büyüyen bebendir, ateş, yanardağıdır hırsındaki. Kayıtlar ebenin zor saati dalga dalga haykıran Yerin yüreğindeki ateşin kızgın köpürmelerini. Ve ben, uyurken aldattım seni; Gülden güle giysilendim, Daldım derinliğine içine, çaldım canlı ruhunu, Emzirdim memenle, yatırdım yüreğimle. O günden beridir ki sensin içimi ateşleyen... Ana kalışına kanadım senin, Şafakla doğan özgürlüksün güne, 44


Sormadım bedelini, alabilende, Alıp koruyabilendesin. Ne dev bir yapıtta; ne tunçtan, ne bakırdan, Ne mermerden bir anıttasın. Döndüm tabuyu sorgulamak için Masal gibi bilinen geçmiş zaman Arka bahçelerine. Yasakların tutsağı ve günahların cezalısı Benim Yaratan da, tapan da, boyun eğen de... Ve onlardan bir ben var: suçsuz, günahsız, Tertemiz bir ben; Bu ben’dir ki beni, ben edendir. Ben’imi istiyorum, uydurup kendimi Hapsettiğim tabulardan, Yarattığım putların cümlesinden. Nasıl ki anadan doğma gelişimle Kimse tarafından ayıpsanmayan bir bensem, O’nu istiyorum! De ki gel; zafer şarkıları eşliğinde, gür sesinle, Rüzgârla güreşen, ileriye fırlayan göğsünle gel! De ki duy; söz bilen dilin, bakan gözün, Çalışan elin, Açılan ayağın, düşünen beynin varsa, gel! De ki gör beni, bir bebek gibi el çırparak, Bir yavru kuş gibi Annesinin kanadına sığınarak, gel! De ki vay, bana, uzak ve yakın tutuklu zamanların Sayımından, hücresinden, infaz sehpasından gel! Özlemlerim; Dalgası belâlı göllere bağlandı, kanar kaldı içimde, Hallerimi kervan ettim, bindirdim yollara Yükledim dileklerimi nehirlere, saldım yadellere Bir bilenim, bir dert koşanım olmaz mı ola? De ki tarih; kaldır elini, koy vicdanına, Başınla bir selâm ver de gel, Đki kara kaşın kubrasında, Bir çift şahin gözün tanıklığında geçirdim Bunca ömrü peşinde. Ve sürüldüğüm, kaçaklara fişlendiğim Ve uğruna dağlara dayandığım, sevdasına Pusulara kapandığım, Yollara düştüğüm ve sınırları aştığım, Horlandığım... Ve sonrası: deniz uzağı bir memleketten 45


Baş kuşanmaksız, kuşak üzerine Meşin palaska bağlamaksız, Bir tabut yalnızlığında döndüğüm Sesimize sağır bir dünya içre, Öylece de defnedildiğim. Ve şimdi kendi toprağımda, Sakin bir köy mezarlığında, bir köy ki Berzan’dır ismi, göklerden ateşin yağışını Oyuncak bilir. Ve her yanım ferman yangınıdır hâlâ! De ki doğ; unutulmuşluğun tunç sarısı Sabahında, Bir daha batmamak üzere, doğ umutlarıma! Umutlarım ki havada yağmur bulutları gibi Sabırsız Ve yerde susuz tohum gibi suya muhtaç. Ve onlar ki yaratıcı titizliğiyle düşlenir Ve yürek içimlerine sunulur daha güzel Günlerin müjdelenmesi için. Bunun içindir ki özgür gözlü yüreğim ben: Yaratandım, ezilendim, sevilendim, barışandım Bir âleme ben, dedim, benlik sevdasındaysam Namerdim! Ancak özgür ben’lerledir yücelmenin yüce’liği. Hal bu üzre; herkes ve her şey için Atan yüreklerin vazgeçilmez çeşnisidir Özgürce yaşamak. Hal bu üzre hal; doğa ve toplum yasalarına, Egemen olmaktır Özgür insanlar tutkusunda buluşmak. Hal bu üzre haldır ki Yüreğim, sanat gözlü yürektir Hem eseridir, hem ustasıdır anlayabilene. Ve evrensel gülümser; oynar kendi sahnesinde, Süzülür akar yüreğinize kendi penceresinden.

...........

46


47


ABDULLAH KARABAĞ ĐLE SÖYLEŞĐ — Kendinizi tanıtır mısınız? — Abdullah Karabağ, 1955, Araban/Gaziantep. Düziçi Öğretmen Okulu ve Lisesi, 1968-1975. Öğretmenlik, 1975-1979. 12 Eylül Dönemi’nde gözaltına alındım, tutuklandım, gün giydim. Serbest bırakıldıktan sonra da defalarca soruşturmalara maruz kaldım, yargılandım, bilebildiğim kadarıyla bu davalar takipsizlik ve beratla sonuçlandı. 1990’da yurt dışına çıktım, hâlâ Đsviçre’de yaşıyorum. Đlginçtir, geçen zaman içinde, bu ülkede de siyasî nedenli birkaç olaydan sorgulandım, yargı takipsizlikle sonuçlandı. Siyasetle bağlantım öğrencilik yıllarında başladı. Sosyalizm’le burada tanıştım, TSĐP’in iyi bir sempatizanıydım. TÖB-DER’li bir öğretmen olarak da siyasetle ilgim farklı alanlarda gelişti. Yurtseverliğim, Mardin’deki öğretmenlik sırasında şekillendi. O günün koşullarında ulusal kurtuluş mücadelesi veren bazı yapılara yakın durarak, ülkeye ilişkin devrimsel bilincim güçlendi. Şiirle ilgim ise Köy Enstitüsü’nden Öğretmen Okulu’na sonra yedi yıllık Öğretmen Okulu ve Lisesi’ne dönüştürülen kurumdan kaynaklandığını sanıyorum. Okulca düzenlenen şiir yarışmalarında üçüncülükten birinciliğe kadar ödüller aldım. Đlk şiirlerim ve bitirilmemiş bir roman denemesi askerî cunta döneminde yakıldı. Yurt dışına çıktıktan sonra tekrar edebî çalışmalara yöneldim. Kimi örnekleri, başta Güney Dergisi olmak üzere bazı dergilerde yayımlandı. Ayrıca birçok sitede de görebilirsiniz. Açık ismimden başka; “A. Karabağ, A. Karabag, A. Karabax” imzalarını kullandım. Yarışmalara yurt dışından da katıldım. Siyasi konumdan dolayı ya inceleme ya da ödül aşamalarında düşürüldüm. — Şiir nedir, size özgü şiir tanımız var mı? — Edebî türlerin içerisinde en eski olanı şiirdir. Birçok tanımı yapılmıştır ama hiçbirisi tam anlamıyla şiir kavramı’nın içini dolduramamıştır. Genel tanımlaması şöyle: Bir dildeki sözcüklerin anlam, ses ve ritim ölçülerinden yararlanarak bir duygu, düşünce, olayı derinlikli anlatma sanatıdır. Şiir denilince ölçü ve uyak akla gelir fakat her şiirde bunlar aranmaz. Bana göre ise şiir; canlı ve cansız, somut ve soyut yaşamsal renklerin, yürek ve dil işçiliğinin özgün yoğunlaşmasıyla bellek atelyesinde işlenip sözlü ve yazılı dize kalıplarına dökülmesidir. — Şiir anlayışınızı ve şirinizi kısaca açıklayabilir misiniz? — Şiirim ülke eksenlidir yerel köklerden evrensele, evrenselden kaynağına gider gelir. Ülkenin kurtuluşuna ilişkin şiir ve sanat sorununda bağımsızlıkçıyım. Bana göre bu, kitlesel yürüyüşe kalkan bir ülkede, aydın olmanın vazgeçilmez temel noktasıdır. Elbette ülkenin özgürlüğü için mücadele eden politik yapıların teorik belirlemeleri, örgütsel yöntemleri farklı olacaktır. Bağımsızlıkçı, birleşik ülke aydının pratik duruşu, mücadele eden, ağır bedel ödeyenlere sorun çıkarmaz, çelişmenin yenileştirici yanını olumluyarak onlarla bütünleşir, bütünleşmek zorundadır. Kuşkusuz, yurtsever aydınlanmanın edebiyatımızdaki ana dili Kürtçe’dir. Eğer ülke kökenli birileri, bir başka azınlığa mensupsa onun ana dilidir.

48


Tarihsel akışı kendi lehine çeviren böylesi bir kadim coğrafyada, inkâr ve imha statüsü hüküm sürdüğü sürece bir şairin iki dünyası olamaz, onun dünyası aşkıdır ve diğer aşkları büyük aşkına hizmet eder. Đnceleyiniz, bu kadim coğrafyaya bağlılıklarını tartışmasız kanıtlayan öğelerin başında folklor, destan, türkü, şiiriler ve sonra yüce dağlarımız gelir. Ancak dünyasına sadık olan, şair yaşamını tadar, bedelini öder, ölümsüzleşir. Şair taraflıdır ve şiir, bağımsızlıkta dağ başları gibi bağımsızdır! Kişisel kurtuluş, toplumsal değişim ve dönüşüm adına; bireyin, toplumun, küresel gelişmenin, uygar-ortak belleğin her gün grileştirildiği bir çağda şiirin, biteviye aslan yeleli salınması beklenemez. Ruhumuz hâlâ egemen sistemlerin silahlarından arınamıyor, kimi açık taşır, kimi gizli. Bu nedenledir ki ana ekseni ‘bize yakışır bir ülke, ‘insana yakışır bir dünya’ olan şiirim, isim isim akışında: Bazılarına felsefe gibi ‘lâbirentli,’ matematik gibi ‘denklemli’ gelebilir. Ama kendi renginde yığınla farklı renge zemin sunar. Eğer önyargılı yaklaşılmazsa kendini sevdirmesinde inatçıdır, yeter ki okuyucu kafa yorup yeniden doğuş inceliğinin sabrını gösterebilsin. Okunurken düşündürür, dudak büktürür, yerindirir, kızdırır, hüzünlendirir, kahkahayla güldürür... Đçsel yolculuğa, köksel oluşa, varoluşa, direnişe, sevgiye, doğaya, barışa davet eder. Yüreği doğru atanla yürek birliği içindedir. Benliği, kimliği, erki, inancı, zihniyeti, bilinci... çok yönlü sorgular ve varılması gereken ‘kendi dünya’sına yeşil ışık tutar. —Yazarken en çok neye dikkat edersiniz? — Hemen hemen her inançsal büyük varoluşun, halkın, ulusun tarihinde ağır veya hafif toplumsal felaketler vardır. Böyle süreçlerde onların birçok folklorik öğesi, türküsü, şarkısı, resmi, heykeli... kısacası, sanat ve edebiyatları yaralanır. Şiir kulvarında olduğumuza göre; sorumlu bir şair, olaylara ne duyarsız kalabilir ne de konuları işlerken şiirini, kin ve nefret duygularıyla zehirleyebilir. Bu konularda yazarken “bilinçli ben”imle, insanlığın toplumsal geçmişiyle, daha uygar geleceğiyle hesaplaşma; damlayan sözcüklerle, sıralanan dizelerle çekişme halinde olurum. — Yazdıklarınızacezaevi sürecinin bir katkısı oldu mu? — O dönemin özgül koşullarında sanat ve edebiyatla uğraşmak, bizim için lüks sayılır. Biri askerî, ikisi sivil, üç cezaevinde kaldım. Sadece Mersin E Tipi Ceza ve Tutukevi’nde sınırlı kitap okuma olanağına sahiptik. Kaldığım yerlerde yazılı her şeye el konuluyordu. Kaldı ki o dönemlerde edebiyat çalışmaları pek önemsenmezdi, daha çok örgütsel sorunlara ağırlık vermek zorundaydık. Başka türlü onurlu yaşanmıyordu. Cezaevi sürecinin mutlaka etkisi olmuştur. Ondan sonraki yaşamın büyük bir kısmı da soruşturma, gözaltı, imzasız gözetimlerle geçmiştir. Fakat bende cezaevi edebiyatı yoktur! — Kürtçe şiirlerinizin çok güçlü olduğuna inanıyorum. Kürtçe şiir yazmaya devam edecek misiniz? — Yarım kalan Türkçe bir şiir dosyasını tamamlamak üzereyim. Bitirince tekrar Kürtçe’ye döneceğim. Kürtçe yazı dilini 1997’den itibaren öğrendim. — Kitapvebasılmamış dosyalarınızdan bahseder misiniz?

49


— Türkçe, Kürtçe basılmış ve baskıya hazır dosyaların yanı sıra bir de bir kitap olacak kadar Fransızca yazılmış şiirler var. Ayrıca bir roman, geniş hacimli Kürtçe Dilbilgisi ve Araban yöresine ait Kürtçe sözcük derlemesi. Bunları toplu olarak verelim: Şarkım Karanfilde Kalsın-şiir, Halkalı Seher-şiir, Lacivert Oyalar-şiir, Yıldız Dalı Yasaklı Gönül-şiir, Tartıya Kalan Düşler-şiir, Güldestan Gibi(5 dosya)-toplu şiirler, Bir Yürek Çeşnisidir Yaşamak-nehir şiir(baskıda, 2011), Karanfil Ek Göğsüme/Tîlîlî-roman/nesirsel şiir, Đkonalar Yüzleşebilir-şiir, Sewta Berbangê-helbest, Berlin, îlon 2010, Tavên Stêrînhelbest/çem, Berlin-mijdar 2010, Qursên Kurdî-ders/rêziman ders, Bêjeyên Berhevkirî-ziman, Boucles de Canicule-poésie. — Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz? — Edebiyat, özellikle şiir iki türlü yazılır: bir, yaşamıyla; iki, kalemiyle; yaşamı kalem, kalemi yaşam gibi yaşayanlara aşkolsun!

Söyleşi: Mehmet Söğüt (04 Ağustos 2011, Lozan)

ŞAĐRĐN ÖZGEÇMĐŞĐ:

Abdullah Karabağ, 1955, Araban/Gaziantep. Düziçi Öğretmen Okulu ve Lisesi, 1968-1975. Öğretmenlik, 1975-1979. 12 Eylül Dönemi’nde göz altına alındı, tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra da defalarca soruşturmalara maruz kaldı, göz altında tutuldu. 1990’da yurt dışına çıktı. Đsviçre’de yaşıyor. Şiirlerinde açık isminden başka; “A. Karabağ, A. Karabag, A. Karabax” imzalarını da kullandı. Dosya/kitapları : Türkçe : Şarkım Karanfilde Kalsın -şiirHalkalı Seher -şiirLacivert Oyalar -şiirıldız Dalı Yasaklı Gönül -şiirTartıya Kalan Düşler -şiirGüldestan Gibi(5 dosya) -toplu şiirlerBir Yürek Çeşnisidir Yaşamak -nehir şiirKaranfil Ek Göğsüme/Tîlîlî -roman/nesirsel şiirĐkonalar Yüzleşebilir -şiirKürtçe : Sewta Berbangê -helbestTavên Stêrîn –helbest/çemQursên Kurdî -derslerBêjeyên Berhevkirî Fransızca : Boucles de Canicule -poésie-

50


EMEĞĐN SANATI E-KĐTAPLIĞI

Şiir Dizisi: 1- Kalp Örsünde Karanfil - ALĐ ZĐYA ÇAMUR 2- Arsız Akrostiş - SERKAN ENGĐN 3- Diplerin Zirvelere Uçurumlardır Yolu - ADNAN DURMAZ 4- Acının Ucu - HAMZA ĐNCE 5- Yıldızlı Gece Kanamaları – ĐRFAN SARĐ 6- Öfkeye Tutunmak – ERCAN CENGĐZ 7- Semahlar, Horonlar, Gowendler – YAŞAR DOĞAN 8- Militan Bir Ağrı – MELĐH COŞKUN 9- Söylenmemiş Sözdeyim – ABDULLAH KARABAĞ 10- Yaralı Ağaç – MEHMET RAYMAN Anlatı Dizisi: 1- Ofir’e Yolculuk – MUHAMMET DEMĐR Düşünce Dizisi: 1- Gölge Boksu – SERKAN ENGĐN

http://emeginsanatie-yayinevi.blogspot.com http://issuu.com/emeginsanati

51


EMEĞİN SANATI EE-YAYINEVİ’ YAYINEVİ’NİN YAYINLADIĞI EE-KİTAPLAR:

52


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.