Sağlıkta Erdem Dergisi - Mayıs 2015

Page 1

ERDEM HASTAHANELERİ’NİN ÜCRETSİZ YAYINIDIR.

L: EK ZE B I Ö BE AS P SY TÜ DO

SAĞLIKTA

YIL:1 SAYI:1 MAYIS 2015

CİLT YENİLEYİCİ KÜR TARİFLERİ NEDEN BEBEK SÜNNETİ? DOĞA HARİKASI İLİMİZ: RİZE ÇÖLYAK HASTALIĞI HORLAMA DEYİP GEÇMEYİN! ERDEM HASTAHANESİ GÜNEŞLİ’DE!

PÜRÜZSÜZ BİR CİLT İÇİN: LAZER EPİLASYON

BAHAR AYLARINDA SAĞLIKLI BESLENME MEVSİMSEL ALERJİLERE DİKKAT!


2

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Erdem Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Metin KÜLÜNK Editör Şeyma Gelen seyma.gelen@erdemhastahanesi.com.tr Görsel Tasarım Yelda Başkut Atalay yelda.atalay@erdemhastahanesi.com.tr

Merhaba, Haziran 1988’de Çakmak Polikliniği olarak başladığımız çalışmalarımız bugün Erdem Grubu ismi altında sağlık ve eğitim sektöründe milletimize hizmet vermektedir. Hayal bile etmediğimiz bu duruma bizi getiren halkımıza sonsuz şükranlarımızı sunarız. Çakmak, Bağcı sokakta 75 metrekare bir dairede bir tansiyon aleti bir steteskop bir muayene masası ve 2’si pratisyen hekim 3 kardeş ile başlayan hizmet aşkımızın bugün bu noktaya gelmesinin en büyük sebebi her güne “işimizi daha iyi nasıl yaparız?” düşüncesiyle başlıyor olmamızdır. Çünkü bizim insanımız işini iyi yapanı, kendini geliştireni ve kendisine saygı duyanı hep yüceltmiştir. Biz de insanımıza layık olarak hizmet etmek için gecemizi gündüzümüze katarak tatil nedir bilmeden yaklaşık 27 senedir çalışıyoruz. Bugün Türkiye’de sağlık sektörünün başarısından söz ediliyorsa bu özel sektörün başarılarından kaynaklanmaktadır. Ve biz bu başarıya çok katkıda bulunan bir kurumuz. Erdem Grubu ismine yakışır bir vaziyette sağlık ve eğitim sektöründe

Yayın Danışma Kurulu Op. Dr. Abdullah Şarlak Doç. Dr. Adnan Ayvaz Doç. Dr. Burak Pamukçu Uzm. Dr. Derya Derince Zorlu Op. Dr. Emel Türkoğlu Uzm. Dr. Evren Abut Op. Dr. Fatih Eraslan Uzm. Dr. Fazilet Metin Op. Dr. Funda Ayşe Demir Diş Hekimi Kübra Türkmen Diyetisyen Merve Göney Op. Dr. Oral Hastaoğlu Op. Dr. Ömer Avlanmış Psikolog Pınar Yüksel Aksu Op. Dr. Sinan Yakut Uzm. Dr. Pınar Kulluk Öztürk Op. Dr. Zafer Dörtdoğan Fotoğraflar Resul Çelik Kübra Dağdelen Yönetim Yeri Erdem Hastahanesi Çakmak Alemdağ Caddesi Sezer Sokak No: 3-5 Ümraniye - İstanbul T: (0216) 634 01 02 (pbx) F: (0216) 634 21 99

insanlığa hizmet etme aşkını ve hayalini sürdürmeye devam edecektir. Çok ama çok sevdiğimiz Türk milletinin karakterini tarif eden Erdem kelimesinin sağlık ve eğitim sektöründe kuşaklar boyu devam etmesi dileğiyle…

Opr. Dr. Metin Külünk Ortopedi Uzmanı Erdem Grubu Yönetim Kurulu Üyesi

Baskı İhlas Gazetecilik A.Ş. Adres: Merkez Mah. 29 Ekim Cd. İhlas Plaza No: 11 A/41 34197 Yenibosna / İSTANBUL T: (0212) 454 30 00 Basım tarihi: Mayıs 2015 Erdem Hastahaneleri’nin yerel süreli yayın organıdır. Ücretsizdir.


İÇİNDEKİLER

Mevsimsel alerjilere dikkat! 08

Bahar aylarında sağlıklı beslenme 10

Havaların ısınmasıyla gelen bahar yorgunluğu 12

Açık kalp ameliyatı hakkında merak edilenler 14

Horlama deyip geçmeyin! 18

Hiperlipidemi ne kadar önemli? 20

Tüp bebek: umuda yolculuk 24

Doğa harikası ilimiz: Rize 28

Yenidoğan yoğun bakım ünitesi ile sağlıklı başlangıç 32

İlkbaharla birlikte cildinizi de yenileyin! 34

4

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


İÇİNDEKİLER

Yaşam kalitenizi kısıtlayan ağrılara protez ile son verin 36

Neden bebek sünneti? 38

Pürüzsüz bir cilt için lazer epilasyon 42

Çölyak hastalığı ile yaşamak 44

Katarakt ile ilgili sık sorulan sorular 48

Obezite cerrahisi ile zayıflamak hayal değil 50

Down sendromu korkulacak bir şey değil, farklılıktır! 54

Tekrarlayan gebelik kayıpları önlenebilir mi? 58

Erdem Hastahanesi Avrupa’ya açılıyor! 62

Diş hekimi korkunuzu yenin! 64

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

5


BİZDEN HABERLER

KÜLÜNK VAKFINDAN ANLAMLI PROGRAM

18 Mart Çanakkale Şehitlerini anma günü kapsamında Külünk Vakfı tarafından hazırlanan Çanakkale 100. Yıl Anma programı Ümraniye Erdem Hastahanesi konferans salonunda gerçekleşti.

günün anlam ve önemine binaen bir konuşma yaparak, günlüklerinde ölümden değil de unutulma korkusundan bahseden Çanakkale şehidi Teğmen İbrahim Naci’nin hayatını anlatarak Çanakkale ruhunu sahneye taşıdı.

Programa Erdem Hastahaneleri çalışanlarının yanısıra hasta ve hasta yakınları tarafından da ilgi büyüktü.

Özel Erdem Hastahanesi çalışanlarından Alparslan Gültürk, Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiiri, Duygu Ekinci, Mehmet Akif Ersoy’un “Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak” adlı şiiri seslendirerek tüm seyircileri etkisi altında bıraktı.

İstiklal marşı ve saygı duruşu ile başlayan programda Özel Erdem Hastahanesi Genel Müdürü Abdurrahman Külünk Bey

Program, Çanakkale Savaşının unutulmaz erlerinden Kınali Ali’nin hikayesinin videosu ve Çanakkale Savaşında kadınlarımızı anlatan video ile devam etti. Özel Erdem Hastahanesi Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Külünk Bey’in Çanakkale Şehitlerine duası ile sona eren olan program sonunda katılımcılara helva ikramı yapılarak milyonlarca insanın kutsal bir görev uğruna hayatını kaybettiği bu önemli savaş 100. Yılında bir kez daha anıldı.

Her yıl aynı zamanda kendinizi yorgun hissediyor, burun akıntısı, hapşırma, gözlerde, burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, baş ağrısı gibi şikayetleri artıyor ise, şikayetlerin arttığı bu dönem de her yılın bahar aylarına denk geliyorsa alerjik rinitiniz var demektir.

NRP (YENİDOĞAN CANLANDIRMA PROGRAMI)

‘’Neonatal Resusitasyon Programı” kapsamında tüm Erdem Hastahanesi şubelerinden yenidoğan yoğun bakım başta olmak üzere hastahane personelleri, 01-04 Nisan 2015 tarihlerinde 3 gün süre ile “Neonatal Resusitasyon Eğitimi” için bir araya geldi. Eğitim hemşiresi Lale Demirkol’un ev sahipliğinde; Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlu Hekimi Dr. Fazilet Metin’in de eğitmen olarak katıldığı programda, doğumda gelişebilecek yenidoğan ölümleri ve asfiksinin (solunum durması, boğulma) yol açacağı hasarları azaltma üzerine

6

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Erdem Hastahanesi çalışanları eğitim aldılar.

gerekmektedir” sözleriyle dile getirdi.

Dr. Fazilet Hanım bu eğitimin önemini “Tüm dünyada yılda 4 milyon yenidoğan ölmektedir. Bunların % 23’ü doğum sonrası asfiksiye bağlı kaybedilmektedir.

Eğitim sonunda sertifika alan Erdem Hastahanesi çalışanları, kadın doğum ve bebek bakım departmanlarındaki uzman kadronun sürekli kendini geliştirmesi gerektiğini belirttiler.

Yenidoğan bakımı anlamında ülkemizde erken anne sütü uygulamaları programlı ve yaygın bir şekilde sürdürülmektedir. Bu kapsamda temel canlandırma becerilerinin de kazandırılabilmesi için bu konuda eğitim almış ve standart uygulamaya sahip personelin yetiştirilmesi

“Bebek Dostu Hastahane” olan Erdem Hastahanesi’nin verdiği bu eğitimin, tüm doğum departmanları çalışanları için çok önemli olduğunu vurgulayarak Türkiye genelinde de yaygınlaştırılması gerektiğini ifade ettiler.


ERDEM HASTAHANESİ’NDE TIP BAYRAMI 14 Mart Tıp Bayramı’nı Erdem Hastahanesi, hastahane personeli ve sağlık sektöründen meslektaşları ile kutladı. 14 Mart 1827’de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması ve Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilen Okulun kuruluş günü olan 14 Mart gününün her yıl “Tıp Bayramı” günü olarak kutlanmaktadır. Erdem Hastahanesi de tıp bayramını bu yolda birlikte yürüdüğü, hekimleri, tüm hastahane çalışanları ve değerli misafirleri ile birlikte Ümraniye

Erdem Hastahanesinde kutladı. Kuruluşunun 20. Yılını kutlayan Erdem Hastahanesi “21. Yüzyılda Sağlık Hizmetlerinde İnsan Gücünün Önemi konulu panel düzenledi. Panele katılan Prof. Dr. Haydar SUR, Doç. Dr. Haluk ÖZSARI ve Op. Dr. Reşat BAHAT Sağlıkta İnsan Gücünün Yetiştirilmesi ve Sorunları hakkında, Sağlıkta İnsan Gücünün Finansal Boyutları hakkında, ve Sağlıkta İnsan Gücünün İstihdamı ve Sorunları hakkında konukları bilgilendirerek merak edilen soruları cevapladılar. Panel sonrası katılımcılara verilen plaket törenin ardından, konuklarla birlikte gerçekleştirilen kokteyl ile programa devam edildi.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

7


ALERJİ

MEVSİMSEL ALERJİLERE DİKKAT! Her yıl aynı zamanda kendinizi yorgun hissediyor, burun akıntısı, hapşırma, gözlerde, burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, baş ağrısı gibi şikayetleri artıyor ise, şikayetlerin arttığı bu dönem de her yılın bahar aylarına denk geliyorsa alerjik rinitiniz var demektir. Halk arasında saman nezlesi, bahar nezlesi olarak da tanımlanan alerjik rinit alerjik geçişli hastalıkların en sık olanıdır. Gene olarak nüfusun %10-20’sinde bulunan bu hastalıkların özellikle son 10 yılda artış göstermektedir.

Alerjik Rinit Nedir? Bahar aylarında artış gösteren bu hastalık, bahar alerjisi ismiyle doğru olarak nitelendiriliyor olsa da saman nezlesi tabiri pek uygun olmamaktadır. Çünkü bu hastalığa neden olan unsur sanıldığı üzere saman değil, samanların üzerine yerleşen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan bitki polenleri (çiçek tozları)dır. Bu hastalığın neden bazılarımızda ortaya çıkması ise bağışıklık sistemimizin verdiği reaksiyonların kişiden kişiye farklılık göstermesinden kaynaklanmaktadır. Bir bitki veya hayvana ait bir parçacık vücudumuza gözü kaplayan zardan 8

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

(konjuktiva) burun veya boğazdan girerse, bu istilayı önlemek için bağışıklık sistemi tepki vermektedir. Normal şartlarda bu yararlı, doğal bir korunma mekanizmasıdır. Fakat bazı insanlarda bu maddeye karşı aşırı reaksiyon oluşur. Bu maddelere alerjen denir. Alerjenler vücudumuza girdiğinde mast hücrelerinin parçalanmasına yol açıp histamin denilen maddenin açığa çıkması ile reaksiyon başlar. Histamin burunda zarların şişmesine burunda akıntı, tahriş, kaşıntı ve aşırı sümük oluşmasına neden olur. Alerjik rinit belirtileri olarak hapşırma, gözlerde, burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, bazen baş ağrısı sayılabilir. Bazı hastalarda işitme problemleri, boğaz ağrısı, ses kısıklığı ve öksürük görülebilir. Özellikle çocuk hastalar sık sık ellerini burunlarına sürterek kaşıma hareketi yaparlar. Alerji için tipik bulgulardan olan bu harekete alerjik selam, bu hareket nedeniyle burun sırtında oluşan enine

çizgilere de Nazal köprülenme denir. Yorgunluk, algılama güçlüğü, uyku bozukluğu gibi dolaylı rinit belirtileri de günlük yaşamı olumsuz etkiler. Alerjik rinitin klinik olarak 2 tipi vardır. Mevsimsel alerjik rinit (saman nezlesi, bahar) ve yıl boyu süren perenial alerjik rinit. Bunlardan birincisi polenlere bağlı, diğeri ise ev tozu akarlarına bağlıdır.

Alerjik Rinit nasıl teşhis edilir? Tanıda sorgulama, hasta öyküsü çok önemlidir. Hastanın yaşı, şikâyetlerinin hangi ortamlarda arttığı, ailesinde alerji hastası olup olmadığı tanıda çok yardımcı olan unsurlardır. Ayrıntılı bir kulak burun boğaz muayenesi yapılır, bulgular ve sorgulama alerjiyi düşündürüyorsa alerji testleri uygulanmalıdır. Alerji testleri, deri testleri ve kanda alerjenlerin incelenmesi ile yapılabilir. Alerjik rinit belirtileri sinüzit ile sıklıkla karışabilir.


Alerjik rinitli hastalar yıllarca sinüzit tanısı ile antibiyotik kullanabilir. Sinüzit ile alerjik rinit arasında yakın bir ilişki olsa da ayrımı iyi yapılmalıdır.

Peki bahar nezlesinden nasıl kurtulabiliriz ya da hangi yöntemlerle etkilerini en aza indirgeyebiliriz? Özellikle bahar (saman) alerjisi olan kişiler için polenlerin her yerde uçuştuğu bahar aylarında korunmak zor olsa da önereceğimiz önlemlerle bu etkiyi en aza indirgeyeceğinizi umuyoruz. Alerjilerden uzaklaşmak için klima kullanıyorsanız klima filtrelerini her ay değiştirilmeli, polen mevsiminde pencere ve kapıları kapalı tutmaya özen göstermeli polenler sabah saatlerinde daha çok olduğundan odaları sabah havalandırmamalısınız. Bunların dışında evde bitki, çiçek yetiştirmekten ve tüylü hayvan beslemekten kaçınmanızı tavsiye ederiz. Kuştüyü, yün, yastık yerine sentetik olanları kullanın. Sigara içmeyin ve yanınızda içirmeyin. Tedavi yöntemlerine gelindiğinde, ilaç

tedavisi alerjik rinit için en çok uygulanan tedavi seçeneğidir. Ancak bu tedavi sadece ilaçlar kullanıldığı sürece etkili olacaktır. Ne yazık ki kesildiğinde alerji belirtileri tekrar ortaya çıkar. Antihistamikler ve streodli spreyler en çok kullanılan ilaçlardır. Diğer bir tedavi yöntemi ise aşı tedavisidir. Belirlenen alerjene karşı duyarsızlaştırmak için deri altı veya ağızdan uygulanmaktadır. Bu tedavi yöntemi hastalığın kökenine yönelik tedavi sağlayan tek yöntemdir. Diğer tedavi yöntemlerinden fayda görmeyen hastalara uygulanır. 3 ile 5 yıl uygulama sonrasında hayat boyu etkinlik devam edebilir. Kişilerin bağışıklık sisteminin reaksiyonuna bağlı olarak, mevsimsel olarak ortaya çıkan veya yıl boyu yaşanan ve kişiyi rahatsız eden bu hastalığın önüne tamamen geçmek ve kalıcı çözüm sağlamak ne yazık ki henüz mümkün değil. Ancak düzenli doktor kontrolleri, ilaç tedavileri ve kişisel önlemlerle etkilerini en aza indirgeyebileceğimizi unutmayalım.

Op. Dr. Fatih Eraslan Kulak Burun Boğaz İstanbul Üniversitesi mezunu olan Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Fatih Eraslan Bahar Alerjisi konusuna değiniyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

9


SAĞLIKLI BESLENME

BAHAR AYLARINDA SAĞLIKLI BESLENELİM Yoğun geçen bir kışın ardından, artık hava sıcaklıkları yükselmeye başladı. Vücudumuzun bu sene daha soğuk geçen kış ayından çıkıp bahar ayına alışması bazen uykusuzluk, halsizlik, sinirlilik, kas ve eklem ağrıları, mide rahatsızlıkları, kabızlık gibi şikayetlere yol açabilir. Bu şikayetlerimizden kurtulmak için yeterli ve dengeli beslenme önem taşımaktadır. Düzenli beslenmenin yanında haftada en az 150 dakika yürüyüş de sizi daha dinç hissettirecektir. Sıvı tüketimini arttırın

Doğal antioksidanlarla beslenin

Günde 2-3 litre sıvı tüketin. Suyla birlikte kış aylarında vücudumuzda biriken toksinlerde gidecektir. Havaların ısınmasıyla birlikte terle beraber vücumuzdan sıvı atımı artacağından dehidratasyona uğramamak için su tüketimi arttırılmalıdır. Kabızlık sorununuz varsa güne 2 su bardağı ılık su ile başlayabilirsiniz.

Antioksidanlar vücudumuzun bağışıklık sistemini artırırarak enfeksiyonlara yakalanma riskimizi azaltır. Sinirlilik ve stres gibi durumlarda başa çıkmanıza yardımcı olur. Antioksidanları besinler yoluyla alabiliriz. Vitamin C, vitamin E, beta-karoten önemli antioksidanlardandır.

C Vitamini İçeren Besinler

Probiyotikleri tüketin

Öğün atlamayın

C vitamini daha çok yeşil sebzeler, turunçgiller, kuşburnu gibi bitkilerde bulunur. Yeşil biber, portakal,maydanoz, asma yaprağı, limon, çilek de vitamin C içeren besinlerdendir.

Probiyotikler, bağırsak sistemini düzenleyen canlı mikroorganizmalardır. Probiyotikler bahar ayında meydana gelebilecek olan kabızlık sorununa etki eder ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Hamilelerde de kabızlık sorunu genel olarak çok görüldüğü için probiyotik kullanmalarında hiçbir sakınca yoktur. Ayrıca antibiyotik tedavisi görenlerin

Azar azar sık sık beslenin. Beslenme düzeninizi 3 ana öğün ve 3 ara öğün şeklinde planlayın.Uzun açlık dilimlerinde metabolizmanızın yavaşlayacağını unutmayın. Ayrıca uzun süre aç kaldığınızda vücudunuz yediğinizi depo edecektir. 10

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

E Vitamini İçeren Besinler E vitamini daha çok yağlı tohumlarda, bitkisel yağlarda ve kurubaklagillerde

bulunur. Bunlar; fındık, fıstık, ceviz, badem, kurufasulye, nohut ve bakladır.

Beta-Karoten İçeren Besinler Beta karoten vitamin A’nın ön maddesidir. Havuç, patates, yeşil biber, brokoli, hint kirazı, kayısı, palm yağı, domates, portakal, yumurta beta-karoten içeren besinlerdendir.


tedavileri bittikten sonra bağırsak floralarının yenilenmesi için probiyotik kullanmalarında yarar vardır.

Probiyotikler Kefir Üzerinde probiyotik yazan bütün yoğurtlar Kapsül veya toz şeklinde olup içinde yoğun olarak probiyotik bulunan takviyeler Normal yoğurtlarda probiyotik kategorisine giren mikroorganizmalar vardır. Fakat bu mikroorganizmalar mide asitliğine dayanamayıp bağırsaklara ulaşamadıkları için probiyotik yoğurt olarak nitelendirilmezler. Probiyotiklerin etkilerini yok etmemek için sıcak yemeklerle birlikte tüketmeyiniz. Sıcaklığın artmasıyla birlikte bu mikroorganizmalar bağırsakta canlılığını koruyamayarak yararlı özelliklerini gösteremezler.

YULAFLI MEYVELİ YOĞURT Malzemeler: 4 yemek kaşığı light yoğurt 5 adet çilek 1 yemek kaşığı taze yaban mersini 1 yemek kaşığı yulaf ezmesi Hazırlanışı: Bir kase içerisine yoğurt, çilek ve yaban mersini koyulur. Üzerine yulaf ezmesi serpilir. Afiyet olsun.

B grubu vitaminler Bahar ayında artma potansiyeli gösteren stres, sinirlilik gibi durumları azaltmak için özellikle B6 ve B12 vitaminlerine bunun yanında folik asit içeren besinlere de gereksinmemiz artar. Kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, tam buğday unu, bulgur, balık, taze fasulye B6 vitamini yönünden zengin besinlerdir. B12 vitamini hayvansal besinler olan et, süt, peynir, yumurta sarısı ve balıkta bulunur. Folik asitten zengin besinler ise mercimek, kurufasulye, ıspanak, kıvırcık, lahana, badem, ceviz ve tam buğday ekmeğidir. Folik asit hamileler için de büyük önem taşımaktadır. Folik asit gebelik süresince bebeğin santral sinir sisteminin gelişimi için gereklidir.

SOYA FİLİZLİ PEYNİRLİ MAKARNA Malzemeler: 3/4 su bardağı kepekli makarna 2 dilim light beyaz peynir 2 yemek kaşığı dolusu soya filizi 1 tutam maydanoz Hazırlanışı: Makarnayı haşlayın. Üzerine rendelenmiş peyniri, soya filizini ve maydanozu ilave edin. Afiyet olsun.

Dyt. Merve Göney Diyetisyen Ankara Üniversitesi mezunu olan Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Merve Göney, Bahar Aylarına Sağlıklı Beslenme hakkında yararlı bilgiler veriyor.

http://www.popsugar.com/fitness/Healthy-Eating-Tip-Top-Yogurt-Rolled-Oats-3544779

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

11


PSİKOLOJİ

HAVALARIN ISINMASIYLA GELEN BAHAR YORGUNLUĞU Soğuk, yağışlı ve erken kararan havaların geride kaldığı şu günlerde, doğanın renk değiştirmeye başlamasıyla baharın gelişini hissetmeye başladık. Doğanın canlandığını düşünmek, baharı anımsamak bile bazen ruhumuzun canlanmasına yetebiliyor. Ümraniye Erdem Hastahanesi Psikolog Pınar Yüksel Aksu, baharla birlikte gelen yorgunluğun psikolojik boyutlarını tartışıyor. Baharın gelişiyle birlikte yaz için tatil planları yapılmaya başlanır, çiçekler açar, ağaçlar renklenir, hava daha geç kararır, montlar kaldırılır. Doğada hareketlenme ve canlılık başlar. Bu kıpırdama, bahar ile doğanın uyanışı gibidir adeta. Yeniliktir, tazeliktir; sabahları kuş sesleriyle uyanmak, güneşin gözlerimizi kamaştırmasıyla güne başlamaktır bahar. Mevsim değişiklerinin tüm canlılarda olduğu gibi insan üzerinde de oldukça etkisi büyüktür. Yapılan araştırmalar, iklim 12

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

değişiklikleri ile insan psikolojisi arasında doğru orantı olduğunu göstermektedir. Baharın doğaya getirdiği canlılıkla birlikte yaz mevsimi yavaş yavaş hissedilmeye başlar. Kendimizi daha enerjik, neşeli hissetmeye başlarken bir yandan da ruhumuzda dalgalanmalar görülür. Bir çoğumuz ya sabahları yorgun uyanır ya da yataktan kalkmak istemez. Ruhsal durum, enerji düzeyi, uyku, iştah, iş performansı ve sosyal ilişkiler de bu

durumdan nasiplenir. Bahsedilen farklılaşma, mevsimsel duygu durum değişikliği olarak tanımlanır. Halk arasında da bahar yorgunluğu olarak bilinir.

Peki neden kış aylarının ardından gelen bahara adapte olmakta zorlanırız? İnsan; yaşadığı çevreyle, iklim koşullarıyla


ve yaşanılan olaylarla birlikte şekillenen bir varlıktır. Hava sıcaklığındaki değişimler, insan beynindeki fizyolojik dengeyi bozar. Yani mevsim değişikliği insan biyoritmini olumsuz etkilemektedir. Çünkü bahar aylarında havadaki elektrik yükü artmaktadır. Havadaki pozitif iyonların artışı zamanla kişiye canlılık, vücuda zindelik sağlarken; negatif yüklü iyonların oluşu da kişinin kendisini yorgun, bitkin, keyifsiz hissetmesine neden olmaktadır. Bu yüzden iklim değişiminde havada oluşan iyon trafiği kişinin bu sürece adapte olmasını etkilemektedir. İnsan bedeni ve

ruhu bu sürece adapte olmaya çalışırken “bahar yorgunluğu” olarak bilinen geçici mevsimsel depresyonlar yaşanabilmektedir. Fizyolojik denge değişirken, beyindeki bazı kimyasalların salınımı daha fazla olur. Bu salınım ile canlanma yaşanır. Ancak bazı kişilerde beyin, mutluluk kimyasallarını yeterli düzeyde salgılayamayınca kişide fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar görülmeye başlar. Çünkü her insanın biyolojik-ruhsal-fiziksel hazır oluş zamanı farklılık gösterir. Kimi insanda isteksizlik, enerji azalması, keyifsizlik gibi psikolojik belirtiler

görülürken; kiminde de uykusuzluk, iştahsızlık gibi fiziksel rahatsızlıklar görülmektedir. Isınan havaların getirdiği rehavet duygusuna, iş ve sosyal ortamda yaşanılan stres ve gerginlik duygusu da eklenince, bahar yorgunluğunun etkileri daha uzun süre hissedilebilmektedir. Yeniliğe adapte olma süreci birey için bir nevi zorluk gibi görünse de, bedenimiz gün ışığını daha fazla görmeye başladığında, ışığın az yada hiç olmadığı ortamlarda salgılanan beyinde bulunan melatonin hormonu üretimi azalmaya başlar. İnsan fizyolojisi güneş ışığıyla beslendiği için, baharın gelişiyle enerjinin artmasını sağlayan hormonların salınımı artmaya

Düzenli ve tempolu yürüyüş yapmak, yatmadan önce gevşeme egzersizlerinden yararlanmak, uyku saatlerini düzenlemek ve olabildiğince güne erken başlamak, dengeli ve düzenli beslenmeye özen göstermek, sosyal aktivitelere daha fazla zaman ayırmak mevsim değişikliğinin etkisini azaltacaktır. Ayrıca duygular bazen bulaşıcı olabilmektedir. Bu yüzden enerjisi yüksek arkadaşlarınızla daha fazla vakit geçirmek, bahardan sonra gelecek yaz günleri için gereken enerjiyi toplamanızda etkili olacaktır.

başlar. Mutluluk veren serotonin hormonu üretimi artar ve kişi daha aktif hale gelir. Doğanın hareketlenmesiyle, insanların umutları da canlanır. Böylece olumlu düşünceler filizlenir, baharın enerjisi hissedilmeye başlanır. Mevsim değişiklikleriyle beraber ortaya çıkan depresif belirtilerin ortadan kalkması ve bahar yorgunluğunun azalması için en önemli kaynak, her fırsatta güneş ışığından yararlanmaktır. Pozitif düşünmek ve yeni hedefler belirlemek, bu sürecin daha kısa sürede atlatılmasına yardımcı olacaktır.

Psk. Pınar Yüksel Aksu Psikolog Maltepe Üniversitesi mezunu olan Psikolog Pınar Yüksek Aksu, Bahar Yorgunluğunun Psikolojik boyutlarını vurguluyor.

Bahar yorgunluğunun genel olarak belirtileri şu şekildedir: Çok erken uyanma veya sürekli uyuma isteği Sabahları yataktan kalkmakta zorlanma Yorgun uyanma Kas/eklem ağrıları Mutsuzluk, isteksizlik İştahsızlık Yorgunluk hissi Konsantrasyon bozukluğu Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

13


KALP DAMAR

AÇIK KALP AMELİYATI HAKKINDA MERAK EDİLENLER Açık Kalp Ameliyatları, halk arasında en çok endişe duyulan ve operasyon için güvenin arandığı ameliyatlardan biridir. Yılda 1000’e yakın açık kalp ameliyatının gerçekleştirildiği Erdem Hastahanesi doktorlarından Op. Dr. Oral Hastaoğlu, açık kalp ameliyatı konusunda merak edilenlere açıklık getiriyor. Açık kalp ameliyatı nedir? Kalp hastalıklarının tedavisi için çoğunlukla sternum ya da iman tahtası da denilen göğüs kemiğinin kesilmesi ve göğüs boşluğuna ulaşılmasıyla yapılan kalp damar ve kapak operasyonlarına genel olarak verilen isimdir.

Hangi hastalıklarda uygulanır? Kalpten vücuda kan taşıyan aort damarı, 14

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

kalbi besleyen koroner damarlar, kalbin odacıklarını ayıran duvarlar ve kapakçıklarla ilgili hastalıklarda gerçekleştirilir.

Bypass ameliyatları da açık kalp ameliyatı mıdır, nasıl yapılır? ‘Bypass’ en çok yapılan açık kalp ameliyatıdır. Kansız ve hareketsiz bir ameliyat sahası sağlamak için hasta

kalp-akciğer makinesi denilen bir makineye bağlanır. Bu makine ameliyat sırasında hastanın kalp ve akciğerlerinin görevini üstlenir. Kalbin tıkalı damarları vücudun başka bölgelerinden alınan damarlarla bypasslanır. Örnek vermek gerekirse hastanın bacağından alınan damarın bir ucu kalpten çıkan ana damara diğer ucu ise tıkalı olan damara dikilir. Böylece kan tıkanıklık dolayısıyla beslenemeyen kalp bölgelerine ulaştırılır.


Başka açık kalp ameliyatları nelerdir? Ana aort damarında yırtılma veya balonlaşma, kapak hastalıkları, doğuştan veya sonradan gelişen kalp duvarlarında deliklerin olması örnek verilebilir.

inceleme yöntemleri gerçekleştirilir. Sonrasında anjiografi ile kalbin damar sistemi ve kapakçıklar değerlendirilir. Kardiyolog ve kalp damar cerrahi doktorları gerektiğinde diğer hekimlere de danışarak nihai tedavi yöntemine karar verirler.

Ameliyattan sonra hastanın kendi kendine nefes alması sağlanır. Büyük çoğunlukla bir gece yoğun bakımda kalan hasta ertesi gün servise alınır. Odasında 4-5 gün takip edilen hasta bu dönemde özellikle nefes egzersizlerini yapmalı, hekimin istek ve önerilerini yerine getirmelidir. Bu süre sonrası hasta evine gönderilir.

Bu ameliyatlar yapılmasa ne olur? Birden çok damarı etkilenmiş hastalarda, şeker hastalarında ya da stent tedavisinin tehlikeli olacağı ana damarda daralma gibi durumlarda bypass ameliyatı hayat kurtarıcı bir işlem olarak yapılmak zorundadır. Kalp kapak hastalıklarında hastalık ilerleyip kalp kasını yormaya ve kalp yetmezliğine yol açmaya başladığında gene aynı durum söz konusudur.

Ameliyat sonrası kontrol oluyor mu?

Hastalarımızı genellikle taburcu olduktan bir hafta sonra kontrole çağırırız. Evdeki yaşantılarının nasıl olduğunu, herhangi istenmeyen bir durum olup olmadığını sorgularız. Özellikle bahar aylarında sık gördüğümüz ameliyat sonrası akciğer ya da kalp zarı etrafında sıvı toplanması gibi durum oluşmuşsa tedavi düzenleriz.

Özellikle ana damar yırtılmalarında ameliyat acil olarak yapılmazsa hastaların %80-90’I bir iki gün içerisinde hayatını kaybedebilmektedir.

Kalp ameliyatı olacak bir hastayı nasıl bir süreç beklemektedir? Öncelikle teşhise yönelik girişimler yapılmalıdır. Hasta muayene edilir. Kan tetkikleri, efor testi, ekokardiyografi gibi

konusunda yardım alınır. Ameliyatın riskini artıracak bir hastalık varlığında öncelikle bunun tedavisi yapılır. Kapakçık ameliyatı olacaksa diş hekimi tarafından değerlendirilir. Bu hazırlıklar çoğunlukla bir gün sürse de bazen bir haftayı bile bulabilir. Ameliyatlar ortalama 3-4 saat sürer.

Bu aşamaları geçip ameliyat kararı alınan hasta hastahaneye yatırılır. Tekrar muayene ve tetkik sürecinden geçer. Ek hastalıkları için ilgili hekimlerden tedavi

Bazen de ilaç tedavisine cevap vermeyen bu sıvıları bir iğne yardımıyla boşaltırız. Hastalarımızın dikişlerini aldıktan sonra kardiyoloji poliklinikleriyle iletişimlerini sağlarız. Hastalarımızın ömür boyu belirli aralıklarla düzenli olarak kontrolde kalmalarına yardımcı oluruz.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

15


KALP DAMAR Hayat tarzlarını, beslenme alışkanlıklarını düzenler, sigara gibi zararlı alışkanlıklarını bırakmaya teşvik ederiz.

Hastahanemizde açık kalp ameliyatlarının durumu nedir? 2004 yılından beri büyük bir başarıyla her türlü erişkin açık kalp ameliyatını gerçekleştirmekteyiz. En son teknolojiyi kullanarak tecrübeli bir ekiple her geçen gün daha fazla hastaya yardımcı olmaktan gurur duyuyoruz. Bunların yanında yoğun bakım servisinde diyaliz hizmeti verebilen öncü ve nadir hastahanelerden birisiyiz. Özellikle sahip olduğumuz diyaliz merkezleri ve tecrübeli ekibiyle yıllardır diyaliz hastalarının da güvenle açık kalp ameliyatı olabileceklerini göstermiş olmaktan memnuniyet duymaktayız.

Bu ameliyatları yapan ekibi de kısaca tanıyabilir miyiz? Ümraniye Erdem Hastahanesi’nde, Prof. Dr. Fuat Bilgen ve onun başkanlığında Op. Dr. İsmail Oral Hastaoğlu, Op. Dr. Hamdi Toköz, Uzm. Dr. Nüket Bilginer, Çamlıca Hastahanesi’nde ise Op. Dr. Özkan Kantarcı başkanlığında Op. Dr. Ayça Özgen ve adını burada sayamayacağımız perfüzyonist, anestezi teknisyeni ile ameliyat, yoğun bakım ve servis hemşirelerinden oluşan yaklaşık 20 kişilik bir ekip hastalarımızın şifa bulması için çaba göstermektedir.

Op. Dr. Oral Hastaoğlu Kalp Damar Cerrahisi Cumhuriyet Üniversitesi mezunu olan Kalp-Damar Cerrahi Uzmanı Oral Hastaoğlu, Kalp Ameliyatı konusunda merak edilenleri anlatıyor.

16

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

17


GÖĞÜS HASTALIKLARI

HORLAMA DEYİP GEÇMEYİN! Sağlıklı ve kaliteli uyku yaşam için vazgeçilmezdir. Kaliteli uyuyamadığımızda bu durum tüm günümüzü ve sosyal yaşantımızı etkiler. Özellikle horlama, uyku kalitemizi düşüren gece boyu saniyelik uyanmalarla beynimizin ve vücudumuzun dinlenmesine engel olan böylece gün boyu kendimizi yorgun isteksiz ve sinirli hissetmemize sebep olan durumdur. Çoğu zaman horlama ile karşımıza çıkan uyku apne hastalığı ise farkındalığı yüksek olmayan ancak tedavi edilmediğinde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bir hastalıktır. Tanısı ve tedavisi son derece kolay olmakla beraber çoğu zaman horlama bir hastalık olarak görülmediğinden tanı ve tedavisi gecikmektedir. Son yıllarda özellikle obezitenin de artmasıyla beraber uyku apne hastalıklarının sayısı da artış göstermiştir.

Uyku Apnesi nedir? Uykuda solunum durması manasına gelen “Uyku Apnesi” tıbbi bir terimdir. Uyku apnesi hastanın uykuda horlamayı takip eden soluk durmaları ve tekrar horlama ile devam edegelen bir durumdur. Bu olay hafif soluk kısıtlamalarından saatte 100 kez soluk durması ve buna bağlı olarak vucudun oksijensiz kalmasına kadar geniş bir yelpazeye yayılabilir. Uyku apnesi şiddetine ve süresine bağlı olarak hastalarda genelde; gündüz aşırı uyku hali, yorgunluk, baş ağrısı, iştahsızlık, sinirlilik, anlama güçlüğü, cinsel fonksiyon bozukluları, kilo verememe, boğaz 18

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

kuruluğu, öksürük, uykudan boğularak uyanma, boynun terlemesi, kalpte ritim bozuklukları, konsantrasyon güçlüğü, hatta tedavi edilmediğinde ve ağır hastalarda kalp krizi, inme, ani gece ölümlerine bile neden olabilen bir durumdur. Dirençli tansiyon, şeker, kilo verememenin altında uyku apne hastalığı olabilir.

Pek sonuçları bu kadar ciddi olan bu hastalığın tanısı nasıl konulur?

Uzm. Dr. Derya Zorlu Göğüs Hastalıkları İstanbul Üniversitesinden mezun olan, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Derya Derince Zorlu Uyku Apnesi ile ilgili uyarılarda bulunuyor.

Tedavi süreci Uyku apnesi hastalığının tedavisi hastalığın şiddetine göre belirlenmektedir. Durumu hafif olan hastalarda, kaynağın obeziteye bağlı olması durumunda diyetisyene yönlendirilerek tedavi edilirken, üst solunum yollarıyla ilgili problemlerde Kulak Burun Boğaz Doktorları tarafından hava yolunu kapatan dokuların küçültülmesi veya gerginleştirilmesi amacıyla burun ve küçük dilde basit cerrahi operasyon veya ağız içi spreylerle tedavi edilmektedir.

Uyku Apnesi hastalığının tanısı kolayca konulabilir. Horlama şikayeti ile gelen hasta muayene edilir ve hastalık öyküsü dinlenir. Doktorun uyku apne hastalığından şüphelenmesiyle hasta, bir gece hastahanemizdemisafir edilir.

Bu işlemlerle havanın geçişi kolaylaştırılarak hasta şikayetleri yok edilir. Durumu ağır olan vakalarda ise pozitif hava basıncı (PAP) solunum cihazları ile yapılan maske yöntemi tedavisi uygulanır.

Uyku ünitemizde tek kişilik odada yatırılır. Boyun, ağız, burun, göğüs duvarı ve karına bazı elektrotlar bağlanarak sabaha kadar teknisyen gözetiminde kayıtlar alınır. Sabah uzman doktor tarafından hastaların testi değerlendirilir ve çıkan sonuca göre hastanın tedavisi planlanır.

Bu tedavi %100 başarı sağlayan bir tedavi yöntemi olup hasta maskeyi kullandığı sürece şikayetleri tamamen ortadan kaybolur. Böylece hasta geceleri kaliteli ve sağlıklı uyumasının yanı sıra yukarda sayılan sağlık problemlerinden de korunmuş olur.


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

19


KARDİYOLOJİ

HİPERLİPİDEMİ NE KADAR ÖNEMLİ? Son yıllarda giderek artan hiperlipidemi (kan yağları yüksekliği) ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kalp ve damar hastalıkları en önemli ölüm nedenleri arasında sayılmaktadır. Bu kadar ciddi sonuçlara yol açabilen ve günden güne artış gösteren hiperlipidemi hakkında merak edilenleri, Ümraniye Erdem Hastahanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç Dr. Burak Pamukçu okuyucularımıza aktarıyor. Hiperlipidemi Nedir?

Kimlerde Görülür?

Hiperlipidemi kan yağlarının normalde olması gereken seviyelerin üzerinde olmasıdır. Kan lipidleri denildiğinde basitçe yağlar tarif edilmektedir. Lipidlerin de çeşitli alt türleri bulunmaktadır. Bunlar başlıca kolesteroller ve trigliseridler olarak sınıflanabilirler. Kolesteroller kanda apolipoprotein adı verilen küçük protein parçacıklarına bağlanan yağ molekülleridir. Bunlar yoğunluklarına göre çok düşük yoğunluklu, düşük yoğunluklu ve yüksek yoğunluklu olarak alt gruplara ayrılmaktadır.

Hiperlipidemi oldukça yaygındır çocuklar da dahil olmak üzere her yaşta görülebilir. Diyetle sıklıkla ilişkili olup rafine ürünlerle beslenme, fast food tarzı yiyeceklerin (hamburger vb) sıklıkla tüketilmesi, şeker hastalığı, sigara içme alışkanlığı, hareketsiz yaşam tarzı gibi sebeplerle toplumda yaygın olarak görülmektedir. Bunun yanında, hiperlipidemi genetik olarak çeşitli tipleri tanımlanmış kalıtsal bir hastalık grubudur. Ailevi hiperlipidemiler çok erken yaşta kalp ve damar hastalıklarına sebep olmaktadır.

Düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL kolesterol) yağları karaciğerden dolaşım yolu ile dokulara ve organlara taşırken yüksek yoğunluklu lipoproteinler (HDL kolesterol) dolaşımdaki yağları bağlayarak karaciğere taşımaktadır. Bu nedenle kanda LDL kolesterol yüksekliği kalp ve damar hastalıklarının gelişiminde rol oynamaktadır. 20

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Hastalığın Tanısı Nasıl Konulur? Bu hastalık sessiz ve yavaş ilerlemekte belirti verdiğinde bazen çok geç olmaktadır. Hiperlipideminin kendisi belirti vermez ancak komplikasyonları olduğunda (kalp krizi, felç gibi) altta yatan sebeplerden

birisi olarak belirlenebilir. Tanı kan tahlili ile konulur.

Tedavisi Mümkün Müdür? Hiperlipidemi tanısı basit kan tahlilleri ile kolesterol ve trigliserid seviyeleri ölçülerek konulur. İlaç tedavisi ile tedavisi mümkündür. Hiperlipidemi çok nadir durumlar dışında kalıcı bir hastalıktır. Bunun anlamı tedavisi aynı hipertansiyonda olduğu gibi ömür boyu sürer. İlaçlar ile kısa sürede kan yağları normal değerlere inebilir ancak ilaç tedavisinin bırakılması tekrar kolesterollerin yükselmesine neden olur. Hiperlipidemi tedavisi kanda yapılan ölçümlerin neticesinde yapılmaktadır. Hastaların durumuna göre değişen iki ana kolesterol düşürücü tedavi seviyesi mevcuttur. Yüksek yoğunluklu statin tedavisi ve orta yoğunluklu statin tedavisi. Yüksek yoğunluklu tedavi başlangıç LDL kolesterol seviyesinini ≥%50 seviyesinde


düşürülmesini ifade ederken orta yoğunluklu tedavi başlangıç LDL kolesterol seviyesinini %30-50’si seviyesinde kolesterol düşürülmesini hedeflemektedir. Bunun yanında HDL kolesterolü yükselttiği bilinen yöntemlerin başında sigara içiliyorsa bırakılması ve düzenli egzersiz yapmak gelmektedir.

Hiperlipidemi tedavisi mutlaka gereken bir hastalık mıdır? Hiperlipidemi tedavi edilmediği takdirde uzun vadede hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açan bir hastalıktır. Bu durumların başında ateroskleroz yani damar sertliği gelmektedir. Ateroskleroz, damar duvarının mikrobik olmayan iltahabi bir hastalığıdır. Bu hastalıkta damar duvarında bir dizi iltahabi olay gerçekleşmekte, kolesterol, yani yağ parçacıkları birikmekte, damarın iç çapında daralma ve kan akımı azalması durumu ortaya çıkmaktadır. Daralan damar bölgesinde kan pıhtısı yerleşmesi de damarda tam tıkanmaya yol açmaktadır. Bu durum kalp damarında olursa kalp krizine, beyin damarlarında olursa felce neden olmaktadır. Kolesterollerin ilaç ile düşürülmesi ateroskleroz ve buna bağlı damar daralması, enfarktüs, felç gibi hastalıkların önlenmesini sağlayabilmektedir.

Hangi hastalar ilaç tedavisi hangileri diyet ile tedavi edilmelidir? Yapılan araştırmalar ve çok sayıda araştırmanın verilerinin birleştirilmesi ile elde edilen güçlü kanıtlar dört grup hastada kolesterol düşürücü (statin) ilaçların kullanılmasının faydalarının yan

etkilerinden çok daha fazla olduğuna işaret etmektedir. Bu dört grup; 1-Daha önceden saptanmış aterosklerotik kardiyovasküler hastalık (damar sertliği olan hastalar), 2-LDL kolesterol düzeyi 190 mg/dL seviyesinin üzerinde olanlar 3-40-75 yaş arasında ve şeker hastalığı olup LDL kolesterolü 70-189 mg/dL arasında olanlar 4-Kanıtlanmış damar sertliği veya şeker hastalığı olmayan ancak 40-75 yaş arasında ve LDL kolesterolü 70-189 mg/dL seviyelerinde 10 senelik aterosklerotik olup kardiyovasküler hastalık riski %7.5’in üzerinde olan bireylerdir. On sene içerisinde aterosklerotik kalp damar hastalığına yakalanma olasılığı çeşitli risk skoru belirleme sistemlerince ölçülebilmektedir. Bunlarda bir tanesi Framingham risk skorudur. Çeşitli parametreler (yaş, kan basıncı, lipid değerleri vb) girilerek hesaplayıcılar yardımı ile hesaplanan olasılık yüksek ise statin kullanımının faydalı olduğu kanıtlanmıştır. Yukarıdaki özellikleri taşıyan hastalar mutlaka kolesterol düşürücü ilaçları kullanmalıdır. Bunun dışındaki

hastalarda kolesterol düşürücü diyet, egzersiz, sigaranın bırakılması gibi önlemler alınmalıdır. Buna rağmen takiplerde yukarıda belirtilen seviyeler saptanırsa ilaç tedavisine başlanmalıdır.

Etkileri azalan hastalıkta ilacı bırakabilir miyiz? Güncel olarak medyada sıkça tartışılan ve bazı hekimlerin yanlış yönlendirmeleri neticesinde kolesterol düşürücü ilaç kullanması gerekli iken ilacını bırakan çok sayıda hasta ile karşılaşmaktayız. Bu durum kısa süre içerisinde damar sertliğinde ilerlemeye, damar tıkanmalarına, enfarktüslere, felçlere ve en kötüsü de yaşam kaybına neden olmaktadır. İlaç tedavisi ile uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebilecekken bu duruma uğramamak için hastaların hastalıklarını en başından beri bilen ve takip eden hekimlerine danışmaları hekimlerin de kanıta dayalı tıp verileri ışığı altında tedaviyi yönetmeleri gerekmektedir. Kolesterol ve tansiyon yüksekliği gibi durumlar sürekli ilaç kullanmayı gerektiren ancak sıklıkla ilaçların bir müddet sonra bırakıldığı hastalıklardır. Bir şikayetim yok neden ömür boyu bu ilaçları

Doç. Dr. Burak Pamukçu Kardiyoloji Uzmanı İstanbul Üniversitesinden mezun olan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Burak Pamukçu Hiperlipideminin öneminden bahsediyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

21


KARDİYOLOJİ kullanmalıyım ki? Yan etkileri de varmış, ya karaciğerim bozulursa veya kas erimesi olursa gibi kaygılarla kolesterol düşürücü ilaçlar bırakılmaktadır. Gerek hiperlipidemi tedavisi gerek hipertansiyon tedavisi çok uzun süreli ve önleyici tedavilerdir. Her ikisinde de amaç uzun vadede oluşabilecek komplikasyonları önlemektir. Kan yağlarınız yüksekte düşükte olsa bir şikayete yol açmayacaktır. Ancak seneler sonra damar sertliği neticesinde geçirilen bir kalp krizi yada felç halinde bunun ne kadar tehlikeli olduğu ortaya çıkacaktır.

Kolesterol düşürücü ilaçların çok sayıda yan etkileri var mı? Kolesterol düşürücü ilaçların yan etkileri sanılanın aksine son derece düşüktür. Miyopati (kas ağrısı, kas güçsüzlüğü ve kanda kas enzimi yükselmesi) yani kaslar üzerine olan yan etkiler yılda 10 000 hastadan sadece dördünde görülmektedir. İleri derecede kas hasarı ve buna bağlı böbrek yetersizliği gelişme ihtimali çok daha düşüktür (milyonda birden daha az). İlacın oluşturduğu risk damar hastalığının riski ile kıyaslanamayacak kadar küçüktür. Karaciğer üzerine olan yan etkileri de seyrek olup nadiren karaciğer enzim yükselmesi nedeni ile ilaç bırakmak gerekmektedir.

22

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Kolesterolün iyi olanı hangisidir? Onu yükseltmek mümkün müdür? Halk arasında iyi kolesterol olarak bilinen kolesterol HDL kolesteroldür. Yapılan araştımalara göre toplumumuzda oldukça düşüktür. HDL kolesterolün yüksek değerleri kalp damar hastalığı riskinde azalma sağlamaktadır. Klinikte LDL kolesterolü düşürmek amacı ile kullandığımız ilaçlar HDL kolesterolde hafif derecede (%5-10 arası) bir artışı da sağlamaktadır. Bunun dışında içiliyorsa sigaranın bırakılması düzenli egzersiz yapılması HDL kolesterolü artırabilmektedir. Sonuç olarak; kolesterol düşürücü ilaçlar özellikle kalp damar hastalığı kanıtlanmış hastalarda, kalp damar hastalığı riski yüksek şeker hastalığı olan bireylerde, LDL kolesterolü 190 mg/dL üzerinde olanlarda, LDL kolesterolü 190 mg/dL seviyesinin altında bile olsa 10 senelik kalp hastalığı riski %7.5’un üzerinde olan hastalarda son derece yararlı ilaçlardır ve kullanılması şiddetle tavsiye edilmektedir. Bu ilaçlar yan etkileri çok düşük olan ilaçlardır. Hiçbir kalp hastalığı saptanmamış kolesterol seviyesi hafif yüksek olan hastalarda (LDL 190 mg/ dL’nin altında) diyet, egzersiz ve yaşam

tarzı değişikliği çoğu zaman yeterli olmaktadır. Uzun süren tedavi nedeni ile hastaların tedaviye uyum göstermesi başarı açısından mutlaka gereklidir.


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

23


KADIN DOĞUM

TÜP BEBEK: UMUDA YOLCULUK Günümüzde evli çiftlerin %15’i gebe kalamama problemi ile karşı karşıyadır. 1 yıllık evlilik sonrası gebelik elde edemeyen çiftler bize başvurduğunda bazı temel testleri isteyerek bir neden ararız. Kadın ve erkeğin değerlendirilmeleri yapıldıktan sonra kadında hormon testleri, ilaçlı rahim filmi, erkekte spermiogram gibi testler yapıldıktan sonra aşamalı olarak tedaviye geçeriz. Erdem Hastahanesi Tüp Bebek Merkezi Klinik Sorumlusu Op. Dr.Emel Türkoğlu umutları gerçeğe dönüştüren tüp bebek yöntemi hakkında bizleri bilgilendiriyor. Önceki yıllara göre artık hastalar klinik değerlendirme ile en az test ile en kısa sürede tedaviye yönlendirilmektedir. Tedavi sürecini belirlemede kadının yaşı, evlilik süresi, adet düzeni, muayene sırasındaki bulgular, tetkik sonuçları, erkekte spermiogram bulguları önemli rol oynar. Yardımcı üreme tekniklerindeki gelişmeler ile daha kısa sürede, en az maliyetle çocuk sahibi olmak mümkündür.

24

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Tüp bebek tedavisi çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için bir umut kapısıdır. Çiftler bu kapıdan mutlulukla çıkabilecekleri gibi hüzünle de ayrılabilirler. Her iki sonuca da hazır olmak, umudu kaybetmeden yola devam etmek başarmak için gereklidir. Kadın ve erkek kısırlığında da tüp bebek: Daha önce hiç çocuk sahibi olmamışlarda primer infertilite, önceden çocuğu olupda tekrar gebe kalamayanlarda sekonder infertilite sözkonusudur. Kadına ait nedenler: %35 oranındadır.

Polikistik over gibi yumurtlama bozuklukları Hormon bozuklukları Tüplerin tıkalı olması: Enfeksiyon, doğuştan gelen nedenler yada kadının kendi isteği ile tüplerini bağlatması sonucu olabilir Doğumsal rahim-yumurtalık anormallikleri Endometriosis-Çikolata kistleri İleri anne yaşı, erken menopoz


Erkeğe ait nedenler: %35 nedenleri oluşturur. Sperm sayısının azlığı yada yokluğu, spermde hareket ve şekil bozukluğu gibi sonuçlara yol açan durumlar: varikosel, geçirilmiş, infeksiyonlar, immünite, doğumsal nedenler gibi Çiftlerin her ikisine de ait olan nedenler: Kısırlık nedenlerinin %30’unu oluşturur. Çiftlerin %15’inde hiçbir neden bulunamaz. Bu durumda açıklanamayan infertilite söz konusudur. Bu çiftlerde 2 yıl içinde gebelik oluşmamışsa tedaviye başlanır.Tüp bebek tedavisine ilk değerlendirmeler sonrası başlanabileceği gibi, diğer tedaviler-yumurta takibi, aşılama gibi-sonuç vermeyince de başlanabilir.

Burada belirleyici olan kısırlık nedeni, kadının yaşı ve evlilik süresidir.

Yaşım geçti demeyin, ama geç de kalmayın Yaş tedavi başarısını etkileyen en önemli faktördür. 35 yaş üzerindeki kadınlarda 6 aylık bir sürenin sonunda, gebelik oluşmamışsa tetiklere başlanır. Her hastanın değerlendirme sonuçları farklı olacağından kişiye göre bekleme süreleri farklı olabilir. Günümüzde kadınların kariyer gibi nedenlerle geç evlenmeleri ya da çocuk sahibi olmayı ertelemeleri nedeniyle ileri yaşta çocuk sahibi olamama nedeniyle başvuran kadınların sayısı artmıştır.

Her kadının yumurtalık rezervi farklıdır. Doğuştan belirli olan rezerv genetik nedenler, çevresel faktörler, geçirilmiş hastalıklar, kullanılan ilaçlar gibi nedenlerle erkenden tükenebilir ve kadın beklenenden daha erken menopoza girebilir. Doktor muayenesinde ultrason değerlendirmesi ve FSH, AMH gibi bazı testler ile yumurtalık rezervi hakkında bir fikir edinip hastasını bilgilendirir. Genel olarak fertilite yeteneği 35 yaşından sonra azalmaya başlar ve 40’lı yaşlardan sonra oldukça düşer. Bu nedenle 35 yaşından sonra çocuk sahibi olmak için başvuran kadınlarda zamana karşı bir yarış söz konusu olduğundan tüp bebek uygulamalarına daha çabuk geçilir.

Op. Dr. Emel Türkoğlu Tüp Bebek Merkezi İstanbul Üniversitesi mezunu olan Kadın Doğum Uzmanı Operatör Doktor Emel Türkoğlu, Tüp Bebek yöntemi hakkında detaylı bilgi veriyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

25


KADIN DOĞUM

Tüp bebek tedavisi günlük yaşamı olumsuz etkilemez Günümüzde kişiye özel, hasta dostu tedaviler daha çok tercih edildiğinden tüp bebek tedavisi sırasında ki olumsuzluklara çok daha az rastlanmaktadır. Daha düşük doz, daha kısa süreli ilaçlar kullanıldığından ilaçlara bağlı hiperstimülasyon gibi yan etkiler daha az görülür. Hastanın tedaviye uyumu daha iyi, tedavi maliyeti daha düşük olur. Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar uzun veya kısa protokollerle uygulanır. Uzu protokolde bir önceki adette tedaviye başlanırken kısa protokolde adetin 2 veya 3. günü tedaviye başlanır. Yumurta geliştirilmesi, yumurta toplanması, embriyo transferi gibi aşamalar yaklaşık 15-17 günde

26

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

tamamlanır. Hasta bu sürede birkaç defa muayene için gelir. Yumurta toplanması genel veya lokal anestezi ile olur. Hasta o gün dışında çalışmasına, günlük hayatına devam edebilir. Embriyo transfer günü merkezimizde 2 saat istirahat sonrası hastalarımızı göndeririz. Bazı çalışmalarda yatak istirahatinin gebelik başarısını artırmadığı görülmüştür. Hasta transferden sonra normal çalışma temposuna dönebilir. Transferden 10-12 gün sonra gebelik testi yapılır. Bu süreçte verilen destekleyici ilaçları alması önerilir. Sonuç öğrenilene kadar ilaçlara ara verilmez. Pozitif sonuç alındığında bu ilaçlardan bir kısmına devam edilir. Gebelik takibi normal gebelikten farksızdır.


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

27


GEZİ

DOĞA HARİKASI İLİMİZ: RİZE Türkiye’nin akciğerleri olarak nitelendirilen Karadeniz Bölgesinin tüm güzelliklerini barındıran Rize, yeşilin her tonunu bulunduran adeta bir cennet köşesi… Çayın memleketi de olan Rize, bereketleri toprakları, muhteşem yaylaları, sıcakkanlı insanıyla çok fazla turist alan bir bölge. Her bir köşesi ayrı bir güzellik olan bu şehrimizin, görmeden dönmemeniz gereken 10 yerini sizlerle paylaşıyoruz.

28

Katerehte şelalesi

Zil kale

Rize farklı noktalarında yükseklerden akan şelaleleriyle doğa harikası manzaralar sunar. Bölgede yapacağınız yürüyüşlere huzur verici sesi ve heybetiyle eşlik eden bu şelalelerden biri de Rize’nin Güneysu ilçesine 1 km mesafede bulunan Keterehte şelalesidir. Çok eski yıllardan beri mevcut olan Katarahte Şelalesi, yaz aylarında serinleme ve piknik amacıyla tercih edilen, gezilip görülmeye değer bir mekandır.

Zil Kale, tamamen ormanlarla kaplı bir arazide Fırtına Deresi’nin batı yamaçları üzerine kurulmuştur. Kalenin içerisinde muhafız binası, şapel ve baş kulesi bulunur. Baş döndüren manzarası ve temiz havasıyla ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Fırtına vadisi Rize - Çamlıhemşin ilçe sınırları içerisinde

yer alan firtinava vadisi; Fırtına deresi ve kollarının kapsadığı alanlarla anılmaktadır. Fırtına Vadisi, Rize Çamlıhemşin’de doğanın sunduğu eşsiz güzelliklere sahip bir bölge. Burada gezilip görülecek güzellikler çok fazla. Bölgede bulunan yaylalar tüm güzelliği ve bitki örtüsüyle müthiş bir doğa harikası. Bol oksijenli, yeşilin tonlarını görebileceğiniz huzurlu bir ortam sunmakta. Yaylalara serpiştirilmiş ahşap evlerde bu doğal güzelliği adeta tamamlamakta.


Fotoğraflar: Resul Çelik

Ayder Yaylası

Rize kalesi Rize Kalesi şehir merkezinin güneybatısında yer alır. İç Kale ve Aşağı Kale’den meydana gelmektedir. Rize il merkezinin güneybatısında bulunan Rize Kalesi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Rize Belediyesi tarafından işletmeciliği yapılan ve güzel bir aile ortamı oluşturulan Rize Kalesi’ne girişler ücretsiz olup deneyimli personelle hizmet verilmektedir. Geçtiğimiz yıllara nazaran kapasitesi 2 kat daha artırılan bu nezih mekan, rezervasyonlara da rahat bir şekilde cevap verebilecek duruma getirildi. Böylece, hem yerli halkın hem de ilimize gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri olan Rize Kalesi yeni düzenlemelerle insanlara daha nezih bir ortam sağlıyor.

Anzer

Rize Ziraat Parkı (Botanik Çay Bahçesi): Kent merkezine yakın ve hâkim bir tepe üzerinde kurulmuş Rize Ziraat Parkı’na (Botanik Çay Bahçesi) yürüyerek ulaşmak, mümkündür. Bu yemyeşil mekân, Rize’yi yukarıdan doyumsuz bir manzara ile seyretmeye elverişlidir. Çay bahçesinde, botanik ekosistemi korumak için onlarca çeşit ağaç ve çiçek bulunmaktadır. Ayrıca bölgede yetişmeyen bitkilerle çayın nasıl üretildiği, buradaki mikro çay üretim tesisinde görülebilir.

Fırtına Vadisi

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

29


GEZİ

Ayder

Ayder Yaylası Kaçkarların eteklerinde Ayder yaylası Rize’nin en turistik yaylalarından biridir. Çamlıhemşin ilçesinde 1350 metre yükseklikte ladin ve kayın ormanlarıyla kaplı bir yayladır. Bura 1700’lü yıllardan beri kaplıca bulunmaktadır. Osmanlı döneminden beri şifalı suyu ile ilgi odağı olan Ayder, 1987 yılında turizm merkezi ilan edilmiş, romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarına şifa verdiği açıklanmıştır.

Anzer Yaylası Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer adı da Ballıköy’dür. Buranın çiçeklerinden dolayı özel hale gelen Anzer Balı yüksek fiyattan alıcı bulmaktadır. Rize’ye yolunuz düşerse hem bu yaylanın keyfini çıkartın hem de balından almadan dönmeyin deriz.

Eski Rize Evleri Rize etrafı dağlarla sıkıştığı için çok sağlıklı bir şehirleşme örneği sergilemese de eski Rize evlerinin mimarisi görülmeye değerdir. Bugün koruma altına alınan bu eski Rize evleri genelde 2-3 katlıdır. Alt kattan yığma taştan yapılmış ve ahır, kiler depo gibi bölümler bulunur. Diğer katlardan ahşaptan yapılmıştır. 30

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

İkizdere Yaylası

Kız Kalesi

Kurulan hidroelektrik santralleri nedeniyle kuruma tehlikesiyle karşılaşan İkizdere Yaylası bu sebeple medya gündeminden düşmemektedir. Tamamıyla ormanlarla kaplı bu doğa harikası belde kampanyalarla gündeme geliyor. Buranın doğasını bozulmadan örmek için Rize ziyaretinizde uğramayı ihmal etmeyin.İkizdere, pop sanatçısı Tarkan’ın da memleketidir.

Rize’nin Pazar ilçesinde deniz kıyısından 3-4 km uzaklıkta bir kayalık üzerine kurulmuştur. 13 ya da 14. yüzyılda yapılan kalenin haberleşme amacıyla yapıldığı tahmin edilmektedir. Bugün hala fener olarak kullanılan kalenin duvar ve taş işçiliği dikkat çekicidir.


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

31


BEBEK SAĞLIĞI

YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ İLE SAĞLIKLI BAŞLANGIÇ Hayata sağlıklı bir başlangıç için uzman bir ekip gözetiminde ve sağlıklı koşullarda yapılmış bir doğum en önemli ilk adımdır. Bunun için aileler doğum yapacak oldukları hastahaneyi doğru seçmeli, doğum sırasında olabilecek herhangi bir olumsuzluğa karşı teknik donanımı tam ve uzman kadrosu olan tecrübeli bir hastahane tercih etmelidir. Ümraniye Erdem Hastahanesi, Yenidoğan Uzmanı Fazilet Metin ayda ortalama 350 doğum yapılan hastahanemizin 17 yıldır faaliyet gösteren Yoğun Bakım Ünitesi hakkında merak edilenleri yanıtlıyor.

Neden hep ilk 24 saatin önemi vurgulanır? Yenidoğan dönemi dediğimiz ilk 4 hafta bebeğin çevresel koşullara uyum sağladığı dönem olarak bilinmektedir. Çok kritik olan bu dönem bebek kayıplarının en çok yaşandığı dönem olup, bu

32

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

kayıpların %50’sinden fazlası da ilk 24 saatte gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, özellikle son yıllarda artan tam donanımlı hastahane sayısı ve uzman doktorlarıyla birlikte azalan bebek ölüm oranları büyük çoğunlukla ilk 24 saat müdahalesiyle mümkün olmaktadır.

Yoğun bakımünitenizden bahseder misiniz? Hangi durumlarda bebekleri üniteye almaktasınız? Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitemiz, 24’üncü gebelik haftasından itibaren

erken doğanlara, çoğul gebelik, şeker hastası annelerin bebeklerine, iri bebeklere, anne karnında mekonyum (dışkısını) yutmuş bebeklere, zor doğum sonucu oluşan beyin ve diğer organ hasarı oluşmuş yüksek risk taşıyan bebeklere gelişmiş düzeyde bakım sağlamaktadır.

Ünitede hangi destekleri vermektesiniz? Hastahanemizde gerçekleştirilen her doğumda her biri NRP sertifikasına sahip


bir çocuk uzmanı ve bebek hemşiresi doğuma refakat eder. Solunum desteği (ventilatör tedavisi), kan değişimi, fototerapi (ışık tedavisi), perkütan katater uygulamaları (kol ve bacakta yer alan ince damarlardan kalbe uzanan ince damar yolu), total parenteral nutrisyon (tamamen damar yolu ile beslenme) uygulamaları, toraks tüpü takılması (akciğer hava kaçağı tedavisi), hasta başı EEG (beyin elektrosu), hasta başı EKO (Kalp ultrasonu), hasta başı USG (beyin ve diğer iç organların değerlendirilmesi için ultrason), retinopati muayenesi (erken doğan bebeklerin göz muayeneleri) yapılmaktadır. Ünite; Çocuk Cerrahisi, Çocuk Nörolojisi, Çocuk Kardiyolojisi, Radyoloji, Beyin Cerrahisi ve Ortopedi Ünitelerinden 24 saat destek almaktadır.

Bebeğin hastahane süreci boyunca aileyle iletişimi nasıl olur? ‘’Bebek dostu’’ olan hastahanemizde, zamanında doğan bebeklerin, erken doğan bebeklerin ve hasta doğan bebeklerin anne sütüyle beslenmeye başlamaları hedeflenmiştir. Bu doğrultuda ünitemizde doğan bebeklerimizin annelerinden sütlerini 3 saat ara ile düzenli sağmalarını istiyor ve bebeklerimize anne sütü veriyoruz. Bununla birlikte ünitemizde anne ve baba günde iki kez bebeklerini ziyaret edebilmekte ve anne ile cilt cilde temas (kanguru bakımı) uygulanmaktadır. Bu süreçte anneye gaz çıkarma, bebeği

giydirme ve emzirme konusunda yetişmiş hemşirelerimiz yardımcı oluyor, anneye eğitim veriyorlar. Her bebek taburculuk öncesinde anne göğsünden beslenebilir hale geliyor.

Bebeği taburcu ettikten sonraki süreç nasıl takip ediliyor? Bebeği taburcu etmeden önce tüm hayati fonksiyonları stabil hale gelmiş, dış ortama uyum sağlıyor ve tam besleniyor olduğunun onayı verilmektedir. Bebeği evine gönderdikten sonra belirli aralıklarla rutin kontrollere çağırıyoruz. Ve her türlü kişisel, fiziksel gelişimlerini en az 2 yıl boyunca yakından takip ediyoruz.

Anne adayları hangi durumlarda yoğun bakım ünitesi olan hastahaneyi seçmelidir? Normal ve sorunsuz hamilelik yaşayan anne adaylarında bile yenidoğan bebeğin normal adaptasyonunda %10 oranında destek ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu vakaların yaklaşık %1’i de daha ileri destek ve tedavi için Yoğun Bakım Ünitesine ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla tam teçhizatlı, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi olan bir hastahanede doğum yapmak, hem bebek hem de anne sağlığı için en güvenli yol olacaktır. Çünkü Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi olmayan bir hastahanede yaşanan herhangi bir olumsuzluk karşısında başka bir hastahaneye nakil gerekecek ve nakil sırasında bebeğe acil müdahale etmek güç ya da yetersiz olabilecek, hijyen sorunu gibi sebeplerle bebeğin sağlığı tehlikeye girecektir.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

33


DERMATOLOJİ

İLKBAHARLA BİRLİKTE CİLDİNİZİ DE YENİLEYİN! Zorlu ve soğuk geçen bir kışın ardından doğanın yeniden canlanıp yenilendiği bahar aylarında, yenilenmeye cildimiz de ihtiyaç duymaktadır. Cildimizi yaz aylarına, uzun süre maruz kalacağımız güneşli günlere hazırlamak için bahar bakımı olmazsa olmazımız olmalıdır. Bunun için de öncelikle kış aylarında yapıyor olduğumuz bakımı terk etmeli, ilkbahar ile gelen mevsim ihtiyaçlarımız doğrultusunda yeni bakım yöntemlerine geçiş yapmalıyız. Çünkü kış aylarından yaza geçerken cildin mekanizmasını güçlendirmek, yenilenmesine yardımcı olma ve onu değişen mevsim koşulların hazırlamak, güzel bir cilde sahip olmanın en önemli adımlarıdır. Soğuk kış aylarında cildi korumak için kullandığımız zengin içerikli kremleri daha hafifleriyle değiştirmenin zamanı geldi. Artık daha az yağlı, daha hafif kremler tercih edebiliriz. Çünkü ilkbaharla birlikte 34

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

cildiniz daha fazla yağ üretmeye başlar. Yağ oranı fazla kremler, cildin dengesini bozarak sivilcelere neden olabilir. Bunun yanında, kışın kapalı kalan topuk, dirsek ve diz gibi alanlarda meydana gelmiş olabilecek kurulukları da yoğun nem bakımları ile gidermemiz gerekmektedir. İlkbaharda cilt yüksek reaksiyonludur, bu durum cildin hassasiyetini ve alerjik olmasına yol açar, dolayısıyla ilkbahar cilt için kritik bir zamandır. Bahar aylarında vücudun aşırı çalışmaya başlaması sonucu kan dolaşımının hızlanması, hormon seviyesindeki artış nedeniyle cildin hassaslaşmasıyla birçok

insan farklı cilt sorunları yaşıyor. Aşırı hassasiyet, kızarıklık, kuruluk ve ciltte pul, pul soyulmalar görülüyor. Yağlı, akneye meyilli ciltlerde de yağ üretimi artarak akneler çoğalıyor. Bahar ayların ilk güneş ışınları da ani cilt lekelenmeleri yapıyor. Nemlendiricilerin yanı sıra tonik kullanmanız da faydalı olacaktır. Baharla birlikte alacağınız birazdan önereceğimiz önlemlerle, ciltte oluşacak olumsuz etkileri ortadan kaldırıp, mevsime uyum sağlayacak yöntemlerle, cilt ve vücudumuza direnç veren ürün ve besinlerle bahar aylarına hazır olabiliriz.


İşte Herkesin Kolaylıkla Uygulayabileceği Bahar Bakım Önerilerimiz Cildinize Bahar Bakımı 1) Temizleme: Cilt tipinize uygun, temizleme köpüğü veya temizleme sütü ile temizleyin ve ılık suyla durulayın. Fazla alkol içermeyen tonikle tazeleyin. 2) Nemlendirme: Cilt tipinize uygun ürünler, az yağlı su bazlı olmalıdır. Kuruluğu dengeleyen: Vitamin A, Hyalüronik Asit Serum.

Hassasiyeti dengeleyen: Arnika, Aloe Vera, Panthenol etken madde içeren ürünler nem tutma, kaşıntı, kızarıklık ve hassasiyeti sakinleştirici etkisiyle cilde uyum sağlar. Cildi yapılandıran, hücre oluşumunu geliştiren: Peptitler, Phyto Hormon, Hyalüronik Asit Serum, Vitamin A + E , Palmitat, Argireline etken maddeler içeren ürünler cildin kurumasını özellikle besleyici, hücreleri koruyucu etkisiyle cildi yapılandırır. 3) Peeling Uygulaması: Kuruyan, matlaşan cildinizi peelingle tazeleyin ölü tabakanın giderilmesiyle cildin renk tonu açılır ve ürünlerin cildin alt katmanlarına nüfuz

etmesi daha iyi sağlanır. Yaz ayları peeling için pek uygun sayılmaz. Bu nedenle yaz gelmeden mat ve soluk cilt yapısından kurtulmak için ilkbahar aylarını peelingle değerlendirmekte fayda var. Evde kendi peelinginizi kendiniz hazırlayabilirsiniz. Pamuğun üzerine eminceye kadar limon sıkın ve şeker serpin sonra bu pamukla hafif ıslattığınız yüzünüzü ovalayın. Yüzünüzü ılık suyla durulayın ve yumuşak bir havlıyla kuruladıktan sonra nemlendirici uygulayın. 4) Koruma: Dışarı çıkmadan önce mutlaka güneş koruyucu kullanarak önlem alın 30 - 50 faktörlü su bazlı olanları tercih edin.

Cilt temizleyici maske 1 yemek kaşığı kuru lavanta 1 yemek kaşığı kuru gül yaprağı 3 yemek kaşığı yulaf 2 yemek kaşığı kil Tüm malzemeyi karıştırıp kaynar su ilave ederek macun haline getirin. Cildinize sürüp 20 dakika bekletin ve yıkayın. Haftada bir uygulayın.

Saç dökülmesi için güçlendirici maske 1 yemek kaşığı biberiye yağı 3 tatlı kaşığı ardıç ağacı yağı 1 tatlı kaşığı ısırgan tohumu yağı 2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı Tüm malzemeyi iyice karıştırın. Haftada bir kez saç diplerine friksiyon yaparak sürün. Bir saat bekletip yıkayın.

Uzm. Dr. Pınar Kulluk Öztürk Dermatolog 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi mezun olan, Dermatoloji Uzmanı Pınar Kulluk Öztürk, Bahar Aylarında Cilt Bakımıyla ilgili önerilerde bulunuyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

35


ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

YAŞAM KALİTENİZİ KISITLAYAN AĞRILARINIZA PROTEZ İLE SON VERİN Dünya genelinde hızla gelişen teknoloji ve Tıp Bilimi ile birlikte protez ameliyatları da artık kolayca yapılabiliyor ve operasyon sonrası hızlı iyileşmeler gözlemleniyor. Ümraniye Erdem Hastahanesi Op. Dr. Abdullah Şarlak, hayat kalitemizi düşüren diz ve kalça ağrılarımızdan nasıl, bir operasyonla kurtulabileceğimizi anlatıyor.

36

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Protez ameliyatında yaş sınırı yoktur Protez ameliyatı dizinde veya kalçasında şiddetli ağrısı olan, diz, kalça ağrısı sebebiyle günlük aktivitelerini yerine getiremeyen hatta evin içerisinde dahi yürürken sıkıntı çeken kişilere uygulanan ilaç tedavisi ve fizik tedavi yanıt vermiyorsa uygulanabilir. Genelde 60 yaş üzeri protez uygulaması yapılıyor olmakla birlikte daha erken yaşlarda yaşam kalitesi bozulan hastalarda (gençlik romatizması vb.) da protez uygulaması yapılabilir. Alt ya da üst yaş sınırlaması bulunmamaktadır. Ameliyat öncesi iyi bir tetkik ve muayene uygulanırsa ameliyat memnuniyeti %90’ın üzerinde olur. Tüm ameliyatlarda olduğu gibi protez öncesi hastaların muayeneden geçirilmesi gerekmektedir. Hastanın kalp, damar, solunum, böbrek sistemleri kontrol edilir, tahlil yapılarak, enfeksiyon ve diğer risk faktörleri taranır. Hasta ameliyat öncesi diş, dahiliye, kardiyoloji ve gerekirse kadın doğum uzmanlarınca muayene edilir. Ameliyat öncesi iyi bir tetkik ve muayene uygulanırsa ameliyat sonrası başarı şansı o kadar artar. Ve bu şekilde hazırlanan

hastalarda ameliyat memnuniyeti %90’ın üzerinde olur. Bu ameliyatların en büyüK riski enfeksiyon oluşması ve emboli denilen kan pıhtısı tıkanıklıklarıdır. Bu riskleri azaltmanın en büyük yolu ameliyat öncesi iyi bir hazırlık ve uygun ilaç uygulanmasıdır. Hastalar anestezi uzmanı değerlendirmesi ve kendi istekleri doğrultusunda ya genel anestezi ya da epidural anestezi (belden aşağısı uyuşturularak yapılan anestezi) ile ameliyat edilirler. Ameliyat yaklaşık 40-60 dakika kadar sürer.

Hastalar genelde bir ayın sonunda ağrısız ve rahat bir yürüyüşe kavuşur Hastaların çoğunluğunda ameliyat sonrası yoğun bakım ihtiyacı olmaz, kendi odalarına alınırlar. Ameliyattan genellikle 24 saat sonra hastalar tam basarak yürütülür. Bu ilk gün oda içerisinde yardımcı aparat ile olur. Genellikle ortalama 3 gün hastahanede kalınır. Hastanın ameliyat ağrılarının geçtiği 15 gün sonunda yaşam kalitesi oldukça artış gösterir. Ağrı şikayetleri tama yakın biter. Hastaların ayak ve

bacaklarındaki şişlikler 1-2 ay içerisinde iner. Hastalar genelde bir ayın sonunda ağrısız ve rahat bir yürüyüşe kavuşur. Araba kullanabilir. Spora başlayabilir.

Ameliyat Sonrası Bunlara Dikkat Fizik tedavi uygulamaları ile hastaların uzun yıllardır kullanmadıkları kasları güçlendirilir. Bu sayede ameliyatların faydası daha çok arttırılabilir. Hastalar ameliyat sonrası klozet kullanmalıdır. Yere oturma, bağdaş kurma, proteze zarar verir. Namaz oturarak kılınabilir. Merdiven inip çıkma rahat olarak yapılabilir. Düz yolda yürüyüş kapasiteleri artar. İyi tetkik, uygun şartlarda yapılan ameliyat ve gerekirse uygun rehabilitasyon ile hasta hayata yeniden ağrısız ve hareketli olarak yaşamına devam edebilir. Hastaların %80-90’ı ortalama 20 yıl rahat hareketlerini yapıp protezlerini kullanabilir. Yaşam kalitesini bozan ağrıdan kurtulmak doğru merkezlerde modern protezler ile oldukça kolay ve basit bir işlem haline gelmiştir.

Op. Dr. Abdullah Şarlak Ortopedi ve Travmatoloji Cumhuriyet Üniversitesi mezunu olan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Abdullah Şarlak, protez ameliyatları ile ilgili bilgilendiriyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

37


BEBEK SAĞLIĞI

NEDEN BEBEK SÜNNETİ? Türkiye’de oldukça seyrek olan bebek sünneti son yıllarda ciddi bir ivme kazanarak popüler hale geldi. Erkek çocuğunun sünnet için ilkokula gitmesi beklenip, merasim eşliğinde yapılan sünnet işlemleri, artık çocuğun ilk 1 yaşı içerisinde hatta yenidoğan döneminin atlatıldığı 20. günden itibaren ilk 3 ayda; çocuk, aile ve cerrahisi için en konforlu alduğu dönemde yapılmaktadır. Özel Erdem Hastahanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Opr Dr. Zafer Dörtdoğan bu popüler uygulamayla ilgili soru işaretlerimize açıklama getiriyor. Yenidoğan sonrası bebeklik dönemi sünneti doktora başvuruları azaltır Bebeklik döneminde sünnet yapılan çocuklarda; ilk 1 yıl içinde herhangi bir nedenle hastahaneye başvurma oranları sünnetsizlerden 6 kat daha azdır. Ayrıca üriner enfeksiyon nedeniyle doktora başvuruları istatistiksel olarak 10 kat azalmaktadır. Özellikle sünnet derisi darsa bunu zorlayarak açmaya çalışmak daha sonra ciddi darlıklara yol açabileceği için bu zorlamalardan kaçınmak ve gerekirse erken sünneti düşünmek mantıklı olacaktır. 38

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

En uygun zaman aralığı ilk 1 yaş içinde Bilimsel araştırmalar da sünnetin en kolay uygulandığı ve atlatıldığı dönemin doğumun 1. ayından itibaren olan bebeklik dönemi olduğunu göstermektedir. Bunun da içerisinde ilk 3 ay en iyi, 3 ay ile 6. ay arası orta ve 9.aydan itibaren konforun azaldığı görülmektedir. Bu dönemde lokal sünnet (uygulama yapılacak bölgenin çevresinden uyuşturulması ile yapılacak sünnet işlemi) hem çocuk hem aile hem de cerrah için konforlu olacaktır. İki yaşına kadar devam eden bu dönemde 9. aydan itibaren sonra konforun azaldığı görülmektedir. Lokal anestezi ile sünnetin yapılabileceği ancak

kişisel değişikliklerin yaşandığı 5 yaş sonrası ise ikinci dönemdir.

Lokal anesteziden korkmayın Lokal anestezi uzman ve tecrübeli ellerde yapıldığında zararı gözardı edilecek kadar az ancak doğasında olan hafif kızarıklık, şişlik ve hafif morlukların da ek müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden geçtiği anestezi çeşididir.

İyileşme süreci oldukça kısadır Bebeklik döneminde yapılan diğer cerrahi işlemlerimizde de gördüğümüz gibi Klasik


Cerrahi Estetik Sünnet işlemi sonrası iyileşmenin çok hızlı olduğu, ağrı kesici fitil, tıbbi ve kozmetik açıdan verilen kremlerin kullanılarak, bebek bezinin kapatıldığı pansuman sonrası kontrollerimizde, bir çok ailenin “biz çocuğumuzun sünnet olduğunu bile anlamadık” söylemleri ile karşılaşmaktayız. Ayrıca ameliyathanede kullandığımız kendiliğinden eriyebilen, allerjik olmayan yumuşak ve estetik dikişler de en az iz ile iyileşmeye olanak vermektedir. Ancak yine de bebek bezinin kullanıldığı bebeklik dönemi sünnetinde; sünnetin doğasında olan sünnet sonrası yaşanabilecek hafif kızarıklık, ödem, morluklar, travmatik kanamaların, ciltte kabuklanmaların çok azaldığı, ileri yaş sünnetlerine göre bu gibi durumların onda birine düştüğü görülmektedir. Cerrahi işlemlerin hepsi değişik derecelerde travmaya yol açar ancak lokal sünnet bebeklik döneminde belirgin travmaya yol açmaz. Ailenin isteğine bağlı olmakla birlikte sünnet için önerilen yaş aralığı 1. ay ile 2 yaş arası ya da 5. yaştan sonradır. 2-5 yaş arası çocuklarda sünnet nadir de olsa bir takım psikolojik sorunlara yol açabilir. İlerleyen yaşlarda gerek sünnet olan arkadaşlarından gerek çevresinden duyacağı hikayelerle çocuk korkabilir, bir takım travmalara yol açabilir. Ancak bebeklikte yapılan işlemlerde hiçbir zaman hatırlayamayacak, travma sebebi olmayacaktır.

Op. Dr. Zafer Dörtdoğan Çocuk Cerrahisi Uzmanı Trakya Üniversitesi mezunu olan Çocuk Cerrahisi Uzmanı Zafer Dörtdoğan, Bebek Sünneti detaylarını paylaşıyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

39


BEBEK SAĞLIĞI ŞU GİBİ DURUMLAR İLE KARŞILAŞILDIĞINDA MUTLAKA BİR ÇOCUK CERRAHİSİ UZMANINA BAŞVURUNUZ. 1-Çocuğunuz yarım sünnetli ise veya idrar çıkış deliği normal yerinden daha aşağıda farklı bir yerde ise yada ince işiyor, uzun sürede idrarını tamamlayabiliyor ve işerken idrarını normalden daha ileri attırıyorsa idrar çıkış deliğinde darlık olabilir. 2-Çocuğunuzun testislerinin (yumurtalarında) torbalarında olup olmadığını mutlaka kontrol ediniz. Testisler torbada değil ise yada arada yukarı kaçıyorsa, 3- Çocuğunuz ağladığı veya öksürdüğü zaman kasıklarında şişlik oluyorsa, çocuğunuzda Kasık Fıtığı olabilir, 4- Çocuğunuzun torbalarında şişlik varsa çocuğunuzda Su Fıtığı (Hidroseli) olabilir, şişliği artıp azalıyorsa, 5- Çocuğunuzun torbasında ani gelişen ağrı kızarıklık oluşmuş ise Yumurtalık Burkulması (Testis Torsiyonu) olabilir. Dakikaların önemi vardır. Çok acil hastahaneye başvurunuz,

40

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

6- Çocuğunuzun karnının sol alt tarafında ani başlayan karın ağrısı varsa gaz sancısı olabilir, öncelikle çocuğunuzu tuvalete gönderip gaz çıkarmasını sağlayınız. Eğer ağrısı geçiyorsa doktora gitmenize gerek yok takip edebilirsiniz. Çocuğunuzun düzenli tuvalete gitmesını sağlamanız yeterli olacaktır. Karın ağrısı ile birlikte kusması başlarsa, 7- Çocuğunuzun karnının sağ alt tarafında iştahsızlık ile birlikte kusma ve karın ağrısı varsa Apandisit olabilir, 8- Çocuğunuzun bir yeri yanınca hemen kısa süreli soğuk su (Örneğin akan çeşme suyu) uygulaması yapınız. Yanık kreminiz varsa yaranın üzerine sürünüz. Başka hiçbir şey yapmadan, 9- Karın ağrılarında kesinlikle doktor görmeden ağrı kesici kullanmayınız. Hastalığın erken tanısını engellemiş olursunuz, 10- Çocuğunuzda sarı yeşil renkli kusma

varsa, çocuğunuzda ameliyat gerektiren bir hastalık olabilir, 11- Küçük çocuklarınızın boncuk, bilye, nohut, fındık, fıstık, leblebi gibi cisimlerle oynamasına müsaade etmeyin. Bu cisimlerin nefes borusuna kaçmasına bağlı binlerce ölüm olayı meydana gelmiştir. 12- Çocuğunuz gece yatağını ıslatıyorsa, 13- Dışkılamada zorluk ya da gecikme olarak tanımlanan kabızlık bebeklerde ve çocuklarda sık görülen bir rahatsızlıktır. Ancak kabızlık tedavisi bazen diyette yapılacak değişiklikle olabileceği gibi bazen de bir dizi ameliyat gerektirebilir. 14- Kız çocukların labial füzyon dediğimiz vaginal yapışıklık olması; idrar yapma sonrası rezerv idrar kalarak idrar yolu enfeksiyonuna neden olacağından muhakkak bir çocuk cerrahisi uzmanına başvurulmalıdır.


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

41


GÜZELLİK

YAZ GELMEDEN TÜYLERİNİZ İLE VEDALAŞIN Lazer epilasyon günümüzde vücuttaki fazla tüylerin yok edilmesi amacıyla kullanılan epilasyon yöntemlerinin en önde gelenidir. Eskiden ağda, iğneli epilasyon, IPL epilasyon gibi uygulamalar kullanılırken şimdi ise lazer epilasyon tüm bu seçeneklerin en kolay ve hızlı sonuç veren seçeneğidir. Lazer nasıl etki göstermektedir? Uygulama alanına kıl köklerini yok etmeye yetecek, ancak çevredeki dokuya zarar vermeyecek enerji ölçülerinde ve milisaniyeler gibi kısa bir sürede lazer ışını gönderilmektedir. Lazer ışınımı kılın kendisinde ve köklerinde, kökler çevresindeki besleyici damarlarda ısı enerjisine dönüşür. Buda kök hücrelerinin kalıcı olarak hasar görmesini sağlamaktadır.

Lazer kimlere ve hangi bölgelere yapılabilir? Lazer gebelik dışında kadın ve erkekte, 12 yaş üzerinde her yaşta ve istenmeyen tüylerin olduğu her bölgeye uygulanabilir. Lazer epilasyon uygulaması için en ideal aday açık cilt rengi ve koyu renk kılları olanlardır. Ancak ünitemizde kullanılan lazerler ile çok koyu cilt rengine sahip olanlar da dahil olmak üzere her cilt rengine ve kıl yapısına uygulama yapılmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. 42

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Epilasyon seansı öncesinde ne yapmalıyım? Lazer epilasyon uygulanacak bölgelerin uygulamadan 2 hafta öncesinde güneş veya solaryumdan bronzlaşmamış olması, seans sırasında kişinin gerçek ten rengine yakın olması gerekmektedir. Lazer epilasyon uygulanacak bölgelerdeki kıllara son 3 hafta içerisinde kökten alma işlemi (ağda, cımbız, epilatör) yapılmamış olmalıdır. Uzayan ve çok rahatsız eden tüyler seanstan en son 3 gün öncesine kadar makas ile kısaltılabilir, ancak kısaltma yapmadan gelmenizi tercih ediyoruz. Lazer epilasyon uygulanacak kıllara sarartma, boyama gibi işlemler yapılmamış olmalıdır. Cildinize yoğun bakım ürünleri; peelingler, antiagingler (retinoik asit, glikolik asit gibi), yoğun temizleme ürünleri kullanılıyorsa 15 gün önce bırakılmış olmalıdır. Lazer uygulaması yapılırken cilt üzerinde makyaj malzemesi bulunmamalıdır.

Lazer epilasyon güvenli midir? Lazer epilasyonun kanserojen etkisi yoktur, radyasyon içermez, vücutta röntgen ışını tarzı veya kimyasal hiç bir atık bırakmaz. Uygun dozlarda uzman kişiler tarafından uygulandığında son derece etkin ve güvenlidir. Lazer epilasyonun belli markaların cihazları ile güvenli olduğu FDA tarafından da onaylanmıştır. * Cynosure lazer cihazlarının tamamı FDA onaylı olup, CE belgesine sahiptir.

Lazer Epilasyon kimlere uygulanmaz? Işığa karşı alerjisi ve hassasiyeti olanlar Işık hassasiyetini artırdığı bilinen ilaçları kullananlar Son 6 ay içerisinde isotretinoin içeren ilaçları kullanmış olanlar Antikoagülan ilaçları kullananlar Işık çakmasının tetikleyeceği hastalığı olanlar (Epilepsi gibi) Hamilelik ve hamilelik şüphesi taşıyanlar Altın preperatı kullanan veya kullanmış olanlar Lupus hastalığı olanlar Solaryum veya güneşte bronzlaşmanın üzerinden Alexandrite lazer için 4 hafta, Nd:YAG lazer içinse 10 gün geçmemiş olanlar 14 yaşından küçük olanlar


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

43


GASTROENTEROLOJİ

ÇÖLYAK HASTALIĞI İLE YAŞAMAK Çölyak hastalığı, veya diğer bilinen adıyla gluten enteropatisi, günlük beslenmede sıklıkla tükettiğimiz buğday, arpa, çavdar ve yulaf içerisinde bulunan gluten adlı bir proteine karşı genetik yatkınlığı olan bazı insanlarda vücut bağışıklık sisteminin aşırı tepkime göstermesi ve ince barsağın özellikle mideden sonraki başlangıç bölümlerinde ciddi hasarlanma ve sonrasında emilim bozukluğuna neden olan bir hastalıktır. Ancak, düzenli uygulanan diyetle hastalığın olumsuz etkilerinden kurtulmak mümkün. Hastalığın ülkemizde yaklaşık her 100 kişiden birinde görülmesine karşılık hastaların büyük bölümünde belirgin şikayet olmaması veya müphem şikayetlerin olması nedeniyle genellikle tanısı geç konmakta ve hatta ömür boyu hiç tanı alamayabilmektedir.

Hastalığın en sık rastlanılan şikayetleri: Kronik halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık ve kilo kaybı 1 aydan daha uzun süren veya sık tekrarlayan ishal Kemiklerde ağrı ve kaslarda sık kramp Erkeklerde ve menapoz öncesi kadınlarda kemik erimesi (osteoporoz) tespit edilmesi Tedaviye dirençli kansızlık 44

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Karında aşırı şişkinlik ve gaz Huzursuzluk ve sinirlilik hali Adet düzensizlikleri Saç dökülmesi, dudak kenarlarında çatlama ve ağızda sık tekrarlayan yaralar Çocukluk çağında boy uzaması ve kilo almada belirgin gerilik Erişkin yaşta belirgin zayıf ve kısa boylu olma

Nasıl Tanı Konulur? Hastalık genetik yatkınlığı olan bireylerde ortaya çıktığından çoğu kez erken çocukluk çağında ortaya çıkabileceği gibi erişkin yaşa kadar sessiz seyreden bireylerde bazen bir travma, yoğun stres, ameliyat, doğum gibi bazı olaylar hastalığın belirgin olmasına neden olabilmektedir.

Hastalığa özgü bir özel bir belirti olmaması nedeniyle gerçek tanının konabilmesi için hekimin bu konuda çok dikkatli davranması gerekecektir. Tanı hem kanda hastalığa özgü olarak ortaya çıkan bazı antikorların tespit edilmesi (antigliadin antikor ve anti-endomisyum antikor gibi) hem de endoskopik olarak ince barsağın başlangıç bölümünden alınan biyopsi örneklerinde hastalığa özgü doku zedelenmesinin tespit edilmesiyle konabilmektedir.

Hastalık Tedavi Edilebilir Mi? Tanı kesinleştirildikten sonra hastalığa ait belirtilerin düzelebilmesi için yapılabilecek tek şey gluten içeren gıdaların TAMAMEN ve ÖMÜR BOYU diyetten çıkarılmasıdır. Bu hastalığı düzeltebilecek herhangi bir


ilaç tedavisi halen keşfedilebilmiş değildir. Bu nedenle çölyak hastalığı tanısı konmuş her hastanın mutlaka konusunda uzman bir diyetisyenle görüşerek bundan sonraki hayatında nasıl beslenebileceği konusunda detaylı bilgi alması ve gereğinde aralıklı olarak takibe giderek diyet konusunda yapılabileceği hataları düzeltmesi gerekmektedir.

Etkin Korunmada Detaylar Gözden Kaçmamalıdır Normal hayatta en sık tükettiğimiz gluten içeren gıdaların eser miktarda dahi vücuda girmemesinin gerekmesi nedeniyle tamamen uzak durabilmek ilk başlarda güç olabilmekle beraber hastaların büyük bir bölümü kısa sürede bu tarz bir beslenme tarzına alışmakta ve sonrasında zorluk çekmemektedirler. Ancak bu süreçte başlangıçta önemsiz gibi gözüken ancak hastalığın baskılanmasında aslında çok önemli olan bazı detayları mutlaka öğrenmek ve uygulamak gerekecektir. Öncelikle hangi gıdaların içerisinde gluten olduğunu hangilerin ise gultensiz olarak üretildiğini takip etmek ve her ürünün etiketini iyice okumak gereklidir. Artık birçok ürünün

etiketinde bu konuda bilgi bulunmaktadır. Ancak bu konuda sadece güvenilir marka ve ürünleri tüketmek faydalı olacaktır. Açıkta satılan veya güvenirliliği düşük olan ürünleri tüketmekten kaçınılmalıdır. Ürünün glutensiz olarak üretilmesine rağmen glutenli bir besinle temasta sıkıntı olabileceği unutulmamalıdır, mesela glutensiz unla pişirilen bir ekmek

beyaz unla yapılmış ekmeklerle aynı yerde pişiriliyor veya sergileniyor olabilir, veya glutensiz hazırlanan bir ürünün glutenle yani beyaz unla bulaşmış mutfak ürünleriyle hazırlanması hastalığı aktive edebilmektedir. Hastaların buğday, arpa, çavdar ve yulaftan uzak beslenirken mısır, pirinç, patates, nişasta, soya fasulyesini güvenle tüketebilecekleri bilinmelidir.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

45


GASTROENTEROLOJİ

Şikayatler Azalmıyorsa Tüketilen Besinler Yakından Takip Edilir Bazı hastalar diyete sıkı sıkıya uyduklarını düşündükleri halde şikayetlerinin geçmediğinden bahsederler. Bu konuda öncelikle gözden kaçan bir besleme yanlışlığının ortaya çıkarılabilmesi için hastadan bir süre tükettiği tüm besinleri not etmesi istenerek incelenir ve gerekirse kanda antikor seviye testleri tekrar yapılarak diyete uyum test edilebilir, seviyede düşme olmaması büyük oranda beslenmede bir hata yapıldığını işaret eder. Ancak bazı hastalarda tanının tekrar gözden geçirilmesi, benzer şikayetlere yolabilecek diğer hastalıkların uzman bir gastroenterolog tarafından araştırılması gerekebilir. Zamanında tanı konamamış veya tanı konmuş ancak diyetine yeterince uymayan hastalarda uzun dönemde ince barsağı tutan lenfoma türü bir kanser ortaya çıkabileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle şiddetli karın ağrısı ve belirgin kilo kaybı oluşan çölyak hastalarında uygun görüntüleme yöntemlerine başvurmak gerekebilir.

Unlu mamüller dışında bazı ilaçların içerisinde, diş macunlarında, sakızlarda ve hatta bazı meyve sularında da gluten olabileceği ve uzak durulması gerekebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Bu konularda her zaman sorgulayıcı olmak ve araştırmayı alışkanlık haline getirmek gerekir. Hastalarda ince barsaktaki emilim bozuklğu nedeniyle genellikle laktoz intolerasyonu olduğundan

diyete başladıkları ilk 2 ayda süt ve süt ürünlerinden uzak durması istenir. Glutensiz diyetle ince barsaktaki hasarın düzelmesi sonrası bu tarz ürünlerin tüketilmesinde sakınca yoktur.

Dr. Evren Abut Gastroenteroloji Uzmanı İstanbul Üniversitesi mezunu olan Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Evren Abut Çölyak hakkında önemli bilgiler veriyor.

46

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

47


GÖZ SAĞLIĞI

KATARAKT İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR Katarakt, göz bebeğinin hemen arkasında bulunan ve görmemizi sağlayan doğal göz merceğinin zamanla saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır. Başka bir ifadeyle görmemizin sanki buğulu bir camdan bakılıyormuş gibi bozulmasıdır. Görmeyi azaltan nedenlerin başında gelen katarakt tedavisi modern tekniklerin de gelişmesiyle FAKO (lazer) yöntemiyle ağrısız ve dikişsiz olarak yapılmaktadır. Ümraniye Erdem Hastahanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sinan Yakut, katarakt tedavi ve ameliyat süreci ile merak edilenleri yanıtlıyor. Katarakt nedir? Katarakt, göz bebeğinin hemen arkasında bulunan ve görmemizi sağlayan doğal göz merceğinin zamanla saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır. Başka bir ifadeyle görmemizin sanki buğulu bir camdan bakılıyormuş gibi bozulmasıdır.

Katarakt sık görülen bir hastalık mıdır? Katarakt, dünyada olduğu gibi ülkemizde de 50 yaşın üstünde önlenebilir körlüğün en önemli ve en sık rastlanan sebebidir.

Katarakt neden dolayı oluşur? Kataraktın en sık sebebi yaşın ilerlemesidir.

48

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Ayrıca; Şeker hastalığı Göze alınan fiziksel travmalar Göz tansiyonu ve üveit gibi göz hastalıkları Uzun süreli kortizon tedavisi almak Radyasyona maruz kalmak gibi sebepler de katarakt oluşmasına sebep olabilir. Bebeklik ve çocukluk çağında da katarakt görülebilir. Doğumsal kataraktlarda en önemli etken annenin hamilelikte geçirdiği kızamıkçık gibi enfeksiyonlardır.

Katarakt hangi şikayetlere yol açar? Görmede ilerleyici azalma Işığa karşı hassasiyet (göz kamaşması) Okuma zorluğu Çift görme Renklerde soluklaşma veya sararma Gece görüşünde bozulma Gözlük numaralarının sık değişmesi

Kataraktın tedavisi nasıl yapılır, ameliyat dışında bir tedavisi var mıdır? Katarakt, gözlük veya ilaç kullanılarak tedavi edilebilecek bir hastalık değildir ve kataraktın ilerlemesini durdurabilecek etkili bir yöntem yoktur. Kataraktın tek tedavisi ameliyattır. Katarakt dışında görmeyi azaltan bir durum yoksa, katarakt ameliyatı yapılan göz eski görme kabiliyetine tekrar kavuşmaktadır.

Katarakt ameliyatı nasıl yapılır? Günümüzde katarakt ameliyatları modern tekniklerin gelişimi ile iğnesiz, narkozsuz ve ağrısız olarak yapılmaktadır. Katarakt tedavisi, mikrocerrahi gerektiren çok önemli bir ameliyattır. Hastahanemizde katarakt ameliyatları FAKO yöntemiyle


(halk arasında lazer olarak biliniyor) ve dikişsiz olarak yapılmaktadır. Bu yöntemde göz içine 2.2 ila 2.8 mm’lik kesi yapılarak girilir. Saydamlığını kaybetmiş göz merceği, ultrasonik ses dalgaları yayan özel bir cihazla göz içerisinde parçalanarak temizlenir. Yapay ve katlanabilir özellikte mercek göz içine yerleştirilir. Kesi yeri küçük olduğu için dikiş atmaya gerek duyulmaz. Ameliyat süresinin kısa olması, görsel sonuçlarının iyi ve iyileşme süresinin kısa olması FAKO yönteminin en önemli avantajlarıdır. Ameliyatı yapan doktorun deneyimi, ameliyathane şartları, kullanılan cihazlarının modernliği ve göz içine konulan suni merceğin kalitesi ameliyatın başarısını doğrudan etkiler. Kalitesiz malzeme kullanılarak yapılan ameliyat sonucunda gözde ciddi sorunlar oluşabilir.

Ameliyat ne kadar sürüyor? Ameliyat süresi kataraktın yoğunluğuna ve tipine göre değişmekle birlikte ortalama 15-30 dakika sürmektedir. Ancak ameliyat öncesi göz hazırlığı ve ameliyat sonrası dinlenme süreleri dahil olmak üzere ortalama 3 saati hastahanemizde geçirmeniz gerekmektedir.

Katarakt ne zaman ameliyat edilmelidir? Ameliyat olmak için kataraktın olgunlaşmasını beklemeye gerek yoktur. Katarakt belli bir evreye ulaştığında ve hastanın görmesini rahatsız edici düzeyde engellediği zaman (okuma güçlüğü, televizyon izleme güçlüğü, araba kullanmada zorluk) ameliyat edilmelidir. Bazen şeker hastaları gibi göz dibinin net olarak izlenmesi gerektiği durumlarda, bazen de göz tansiyonu ile birlikte kataraktın olduğu durumlarda ameliyata daha erken evrelerde karar verilebilir.

Katarakt ameliyatını geciktirmenin bir zararı var mıdır? Kataraktı çok ilerlemiş ve ameliyat olmayı geciktirmiş hastalarda ameliyatta problem çıkma ihtimali daha fazladır ve ameliyat süresi de daha uzundur.

Katarakt ameliyatından sonra hastahanede yatmak gerekir mi? Ameliyat sonrasında hastahanede kalmanız gerekmiyor, ancak ertesi gün sabah kontrol için gelmeniz gerekiyor.

Katarakt ameliyatı sonrasında ne kadar süre ile ilaç kullanılır? Ameliyat sonrası yaklaşık 3 hafta süre ile steroidli ve antibiyotikli damlalar günde 4-6 defa olmak üzere kullanılır. Ameliyat sonrası kontroller 1. gün, 1. hafta ve 1. ayda (gözlük muayenesi ile beraber) yapılır.

Hastanın iki gözü de aynı gün ameliyat edilebilir mi? Enfeksiyon ihtimali sebebiyle iki gözün ameliyatı aynı gün yapılmamaktadır. Eğer diğer gözde ameliyat olacaksa bunun için en az 2 gün beklenmektedir.

Ameliyattan ne kadar süre sonra banyo yapılabilir? Ameliyattan bir hafta sonra duş yapabilirsiniz ancak gözünüzü ovuşturmamaya özen göstermelisiniz.

Katarakt ameliyatından sonra gözlük kullanmak gerekir mi? Ameliyat sırasında göze takılan tek odaklı (monofokal) mercek sayesinde uzak görme net şekilde ayarlanır, hastaların büyük bir çoğunluğu uzak için gözlük ihtiyacı duymazlar. Ancak yakını görmek için gözlük kullanmak gerekir. Eğer hasta tarafından tercih edilirse ameliyat sırasında göze çok odaklı (multifokal) mercek takılabilir ve hastanın yakını görmek için gözlük kullanması gerekmez.

Op. Dr. Sinan Yakut Göz Hastalıkları İstanbul Üniversitesi mezunu olan Göz Hastalıkları Uzmanı Sinan Yakut, Katarakt Ameliyatları hakkında bilgi veriyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

49


OBEZİTE

OBEZİTE CERRAHİSİ İLE ZAYIFLAMAK HAYAL DEĞİL Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Çamlıca Erdem Hastahanesi Genel Cerrahi Uzmanı Operatör Doktor Ömer Avlanmış, Ülkemizi de büyük ölçüde tehdit eden ve çeşitli hastalıkların habercisi olan obezite ve obezite cerrahisi hakkında bizi bilgilendiriyor. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %1518’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır.

Obezite ile birlikte seyreden hastalıklar: İnsülin direnci – Hiperinsülinemi Tip 2 Diabetes Mellitus Hipertansiyon Koroner arter hastalığı Hiperlipidemi – Hipertrigliseridemi Metabolik sendrom

50

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Safra kesesi hastalıkları Bazı kanser türleri (kadınlarda safra kesesi, endometriyum, yumurtalık ve meme kanserleri, erkeklerde ise kolon ve prostat kanserleri) Osteoartrit Felç Uyku apnesi Karaciğer yağlanması Astım Solunum zorluğu Gebelik komplikasyonları Menstruasyon düzensizlikleri Aşırı kıllanma Ameliyat risklerinin artması Ruhsal sorunlar (Anoreksiya nevroza (yemek yememe) veya Blumia nevroza (kusarak yediği besinlerden yararlanmama), Binge eating (tıkınırcasına yeme), gece yeme sendromu gibi ortaya çıkabilir veya bir şeyi daha fazla yiyerek psikolojik doyum sağlamaya çalışma)

Toplumsal uyumsuzluklar Özellikle sık aralıklarla ağırlık kaybetme ve kazanma sonucunda deri altı yağ dokusunun fazla olması nedeniyle deri enfeksiyonları, kasıklarda ve ayaklarda mantar enfeksiyonları Kas-iskelet sistemi problemleri Kolesterol ve lipid yüksekliği

Obezite Nasıl Ölçülür? Obeziteyi belirlemek için Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırılması kullanılmakta ve genellikle Beden Kitle İndeksi (BMI - Body Mass Index) ile ölçülmektedir. Beden kitle indeksi, kilogram olarak ağırlığın, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde ediliyor. Morbid obezite, BKİ’nin 40 kg/m2’den fazla olması durumudur.


Türkiye’de Obezite Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de erkeklerin dörtte birinde (%25), kadınların yarıya yakınında (%44) obezite belirlenmiştir. Bu oran 10 yıl önce çok daha az iken günümüzde erkeklerde iki kat artmış, 50 yaş üzeri kadınlarda da %40’tan az iken % 50’ye yükselmiştir.

Obezite Cerrahisi Nedir? Obezite cerrahisi temel olarak iki prensibe dayanıyor; mide hacminin küçültülmesi ve/veya ‘malabsorsiyon’ yani yiyeceklerin emiliminin bazı aşamalarda engellenmesinin sağlanması. Bu ameliyatlardan en uygun olanı doğru hastaya doğru zamanda yapıldığında hayat kurtarıcıdır.

Obezite Cerrahisi Kimler İçin Uygundur? Obezite cerrahisi beden kitle indeksi 35 ve üzeri olan, uzman denetiminde tıbbi beslenme, egzersiz ve medikal tedavi gibi yöntemlerle zayıflayamayan hastalara önerilmektedir. Bunun yanında beden kitle indeksi 30 üzerinde olan, yüksek tansiyon, diyabet, uyku apnesi gibi hastanın yaşam kalitesini ve süresini etkileyen hastalara önerilmektedir. Hangi ameliyatın uygun olduğu çeşitli muayene ve tetkikler sonucunda belirlenir.

Obezite cerrahisi için laparoskopik ya da robotik cerrahi yöntemleri kullanılarak, hastalara açık cerrahiye kıyasla konforlu bir iyileşme dönemi sunulabilmektedir. Ameliyat sonrası hastalar günlük hayatlarına kısa sürede dönüp, metabolizma uzmanları ve diyetisyenlerinin takibiyle yeni beslenme düzenlerine uyum sağlamaktadır.

YÖNTEMLER MİDE BALONU UYGULAMA Bu yöntemde endoskopi aletiyle ağızdan mideye içi boş bir balon yerleştirilir. Ardından balon şişirilir ve hastanın midesinde bir dolgunluk oluşturulup, tokluk hissi sağlanır. Mide balonu, diğer üç yöntemden farklı olarak, ameliyatsız bir yöntem olarak tanımlanmaktadır. Ancak diğer yöntemlerden önemli bir farkı da, balonun belli bir süre sonra çıkarılması (6 ay) ve sağlanan sonuçların kalıcı olmamasıdır.

Nasıl Uygulanıyor? Bu yöntemde endoskopi yardımıyla ağızdan yemek borusu geçilerek mide içine balon yerleştirilir. Tamamen kansız olan işlem, hafif bir anestezi altında gerçekleştirilir. Mide içine ağızdan sönük olarak gönderilen balon, mideye ulaştırıldığında ucuna bağlı tüp aracılığıyla yaklaşık 900 cc havayla doldurularak şişirilir ve bağlı olduğu tüpten kolayca ayrılarak mide içinde bırakılır.

İşlemden Sonraki Dönem Balon, şişmanlığın geçici tedavisinde kullanılır, kilo kaybına ve kaybedilen kiloların korunmasına yardım eder. Ayrıca obezite cerrahisi öncesinde, ameliyat olacak hastaların ameliyat öncesinde zayıflatılması ve cerrahi risklerin azaltılmasına yardımcı olur. Ancak balon mide içinde en fazla 6 ay bırakılabilir. Balon çıkarıldıktan sonra kişi uygun bir diyet ya da egzersiz programını benimsemezse tekrar kilo alabilir.

SLEEVE GASTREKTOMİ Şişmanlığın cerrahi tedavisinde iki yol ile kilo kaybı sağlanır. Bunlardan birincisi yenilen yemeklerin miktarını azaltmayı hedefler. Bu tip ameliyatlarda mide hacmi küçültülür. İkinci yol ise alınan gıdaların emilimini azaltmayı hedefler. Bu tip ameliyatlar değişik uzunluklarda ince barsağı gıda geçişine kapatır. Sleeve Gastrektomi sadece mide hacmini küçültmek üzere yapılan bir işlemdir. Mide uzunlamasına kesilerek bir kısmı çıkartılır. Kalan midenin hacmi küçülür. Midenin şekli ince bir muza benzer. Bu haliyle bir tüp gibi göründüğünden mide tüpü olarak da adlandırılır.

GASTRİK BY-PASS Gastrik bypass ameliyatlarında midenin büyük bir bölümü bypass edilerek küçük hacimli (yaklaşık 30-50 cc) bir mide bölümü hazırlanarak ince bağırsaklara dikilir.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

51


OBEZİTE

Bu ameliyatta hem diğer obezite cerrahisi ameliyatlarında olduğu gibi mide hacminin küçültülmesi hem de bağırsakların bir bölümünün devre dışı bırakılarak, tüketilen yiyeceklerin bir kısmının emilmeden atılması hedeflenir. Böylece hastalar hem daha az gıdayla doyar, hem de aldıkları gıdanın bir kısmı emilir.

Nasıl uygulanıyor? Gastrik bypass cerrahisi de diğer obezite ameliyatları gibi genellikle laparoskopik yöntemle yapılır. Karın bölgesine açılan küçük kesilerden girilerek ameliyat gerçekleştirilir. Böylece hasta, ameliyat sonrasında gelişebilecek olası yara enfeksiyonu ve fıtık gibi risklerden de büyük ölçüde korunmuş olur. Gastrik bypass ameliyatları için robotik cerrahi yöntemi de kullanılmaktadır.

Total gıda alımı anlamlı şekilde azalır. Yeni oluşturulan midenin küçülmüş boyutuna ve azalmış gıda emilimine bağlı olarak, gerekli vitamin ve mineral desteklerin kullanımı için cerrahın ve diyetisyenlerin talimatlarının izlenmesi gerekir. Böylece hasta vitamin ve mineral kaybı yaşamadan kilo verebilir. Hastalar ameliyattan üç veya dört gün sonra evlerine gönderilir.

Ameliyattan sonra kilo verme Obezite ameliyatlarından sonra hastaların düzenli olarak bir diyet ve egzersiz programını izlemeleri öneriliyor ve cerrahinin başarısı hastanın bu düzene uyumu ile bağlantılı kabul ediliyor.

YÖNTEMLER

Gastrik Bypass

Bu koşullara uyan tüm hastalar çok hızlı bir şekilde kilo veriyor. Yaklaşık 1-1.5 yıl içinde hedeflenen kiloya ulaşarak yeni bir hayata da adım atıyorlar.

Ameliyattan sonraki dönem Cerrahiden sonra, küçük miktarlarda gıda alınmasıyla hastalar kolayca doygunluk hissedebilir ve bir süre sonra bu tokluk iştah kaybına dönüşmektedir.

Sleeve Gastrektomi

İntragastik Balon

Op. Dr. Ömer Avlanmış Genel Cerrahi Uludağ Üniversitesi mezunu olan Op. Dr. Ömer Avlanmış Obezite ameliyatları hakkında bilgi veriyor.

52

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

53


ÇOCUK NÖROLOJİSİ

DOWN SENDROMU KORKULACAK BİR ŞEY DEĞİL, FARKLILIKTIR! Dünyada 6 Milyon Türkiye’de 100.000 Down Sendromlunun olduğu bilindiği üzere, Down Sendromu ve toplum içerisindeki bilinirliği oldukça az ve bakış açısı ne yazık ki olumsuz olduğu bilinmektedir. Çocuk Nörolojisi Uzmanı Doç. Dr. Adnan Ayvaz 21 Mart Down Sendromu farkındalık haftası için gerçekleştirdiği seminerde Down Sendromu hakkında bizi bilgilendiriyor. Down Sendromu Nedir? Her insanın vücut hücrelerinin çekirdeklerinde kişinin özelliklerini oluşturan kromozomlar bulunmaktadır. Bu kromozom sayısı 23 anneden 23 babadan kazanılarak toplamda 46 adet yer almaktadır. Ancak 21. kromozonun üzerinde 2 tane gen yerine 3 tane gen 54

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

bulunması sonucu bebek 46 yerine 47 kromozomlu doğmaktadır. Bu oluşum sonucunda tipik yüz görünümü ile Moğolistan halkının yüz görünümüne benzediği için dünya genelinde Mongol çocuk olarak da adlandırılan Down Sendromu ortaya çıkmaktadır. Toplumda orta derecede zihinsel gelişme geriliğinin en sık nedeni olarak karşımıza

çıkan ve en sık görülen kromozom anormalliğidir. Bu anormallik tıp literatüründe gen yapısı nedeniyle trizomi 21 olarak adlandırılır (21. kromozomda fazladan bir kromozom vardır). Toplumda Down sendorumunun canlı doğan bebekler arasındaki sıklığı 1/733’dür. İleri anne yaşı en önemli faktörlerden birisidir.


Hastalık tanısı doğumdan önce mümkün müdür? Hastalığın doğmadan önce tanısı mümkündür. Bütün anne adaylarına gebeliğin ikinci üç ayında anneden alınan serumda “üçlü test” denilen yöntemle kan analizi yapılması, ek olarak ultrason da bebek ense kalınlığı ölçümü ile tanı koyma oranı %95’lere kadar çıkmaktadır. (%5 yanlış pozitif sonuç verir)

Bebeğin down sendromu olduğu nasıl anlaşılır?

kullanma eğilimindedirler. Kalori olarak yüksek olmayan, çocuğun protein, mineral, vitamin ihtiyaçlarını karşılayacak, miktar olarak fazla değil de zengin çeşitlilik içeren bir beslenme seçilmelidir. Beslenmede aktivite azlığı, metabolizma düşüklüğü ve obesiteye yatkınlıkları göz önüne alınarak hesaplanacak enerji ihtiyacına göre kalorisi ayarlanmış dengeli ve yeterli beslenme önerilmelidir.

Down sendromlu çocukların nörolojik problemleri

Bebekler özel yüz görünümleri ve hastalığa özgü belirgin bulguları ile doğumda kolay tanınırlar. Gen analizi yapılarak tanı doğrulanır. Bebeklerln %4050’si genellikle prematüre (zamanından önce, 37 haftadan önce doğum) doğarlar. Büyüme ve kemik yaşları yaşıtlarının gerisindedir. Erişkin boyları da erkek de 155 cm, kızlarda da 145 cm’i geçmez.

Davranış problemleri Down sendromlularda çok fazla öne çıkan problemler değildir. Farklı sebeplerle zihinsel gelişme geriliği olan çocuklara göre kendine zarar verme, saldırganlık (vb) gibi davranışsal problemler Down sendromlularda daha az sıklıkta karşımıza çıkar. En belirgin davranış problemleri dikkatsizlik, inatçılık, alıştıkları düzene ihtiyaç duyma ve takıntı şeklindedir. Zihinsel gelişme geriliği, depresyon ve Alzheimer hastalıklarının beklenen riski yüksektir. Şizofreni %10-17 arasında görülebilir.

Down sendromlarında görülen diğer fiziksel anomaliler nelerdir?

Gelişme durumları yaşıtlarına göre geride olacaktır

Down sendromu ile birlikte baş ve yüz yapısı, kalp-damar sistemi, kas-iskelet sistemi, mide-barsak sistem, deri ve sinir sisteminde tanımlanmış birçok anormallik vardır. Bunlara ek olarak sinir ve duyusal sistem, kalp damar sistemi, endokrin sistem hastalıkları, kan hastalıkları ve mide bağırsak hastalıkları eşlik etmektedir. Down sendromu hastalarında ur, iskemik kalp hastalıkları, havale-nöbet ve lösemi (kan kanseri) gelişme riski normal topluma göre yüksektir.

Down sendromu ve beslenme Bu hastalarda obesite de önemli bir sorundur. Aileler hatalı olarak, yemek yemedikleri için ya da çok beslenirlerse daha iyi olacağını düşündükleri için yedirmek için zorlama ve özel mamalar

Gelişme geriliği açısından takipte yaşıtlarına göre gecikmeli olacağı bilinmelidir. Ortalama olarak 2. ayda gülümseme (yaşıtları 1 ay), 9-18 ayda oturma (yaşıtları 5-9 ay), 20-45 ayında yürüme (yaşıtları 10-18 ay), 14-30 ayda kelime söyleme (yaşıtları 6-14 ay), 18-46

ayda cümle kurması (yaşıtları 14-32 ay) beklenmelidir. Down sendromlu çocuklar çocuk nöroloji doktorları tarafından motor gelişim açısından; kişisel beceriler açısından; dil gelişimi, öz bakım olarak, sosyal gelişim açısından; iletişim, bireysel ve toplumsal uyum olarak takip edilmelidir.

Down Sendromunda tedavi yaklaşımları Genetik ve doğmalık bir sendrom olduğu için tamamen düzeltici bir tedavi beklentisinden ziyade komplikasyonların fark edilmesi, fiziksel ve bilişsel yeterliliğin geliştirilerek yönlendirilmesi daha önemlidir. Bunun için hekimler, sağlıkçılar, eğitmenler, sosyal hizmet uzmanları, kamu idarecileri ve ailenin de içinde bulunduğu bir ekip çalışmasının organize edilmesi gereklidir. Bu ekip çalışması sonucunda tedavi; komplikasyonlar için tıbbi girişim ve ilaç tedavisi, davranış terapisi, dil terapisi, fizik tedavi ve rehabilitasyonu içermektedir. Tıbbi yaklaşımda hastaları görme sıklığı standart olarak yeni doğduğu dönemden itibaren üç, altı, dokuz ay, bir yaş, iki yaş ve dört yaş … olarak planlanır. Nörolojik etkilenme yapacak diğer hastalıkların varlığında takip sıklığı hastanın durumuna göre ayarlanmaktadır.

Down sendromlu bireyler iyi bir eğitim ile topluma kazandırılabilirler Bu bireyler iyi bir eğitim ile topluma kazandırılabilir, meslek sahibi olabilirler. Normal okullarda değil deneyimli öğretmenler eşliğinde özel okullarda veya kaynaştırma okullarında eğitim almaları gerekir. Bilinçli bir eğitim ve yönlendirme sonucunda kendilerini geliştirip toplumun diğer bireyleri gibi yaşadıkları çevreye uyum sağlayarak başkalarına yük olmadan hayatlarına devam edebilecekleri göz ardı edilmemelidir.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

55


ÇOCUK NÖROLOJİSİ

Doç. Dr. Adnan Ayvaz Çocuk Nörolojisi Uzmanı Cumhuriyet Üniversitesi mezunu olan Çocuk Nörolojisi Uzmanı Doç. Dr. Adnan Ayvaz Down Sendromu hakkında bilgi veriyor.

Down sendromu hakkında doğru bilinen yanlışlar:

56

Söylenmemeli (out)

Söylenmeli (in)

Mongol

Down sendromlu birey/kişi/insan/bebek/çocuk

Down sendrom kurbanı

Down sendromlu

Downlu bebek/kişi/çocuk

Down sendromlu ya da down sendromuna sahip birey/kişi/insan/bebek/çocuk

Engelli/zihinsel engelli/zeka geriliği

Öğrenme güçlüğü

Hastalık/rahatsızlık/sakatlık

Genetik durum

Downlu (kısaltma olarak)

DS (kısaltmak gerekirse)

Doğru bilinen yanlışlar

Doğrular

Down sendromlu insanlar uzun yaşayamazlar.

Günümüzde down sendromlu insanlar uygun tıbbi bakım gösterildiğinde uzun bir yaşam sürdürebilmektedirler.

Down sendromlu bebekler yalnızca yaşlı anneler tarafından dünyaya getirilirler.

Yaşlı annelerin down sendromlu bebek dünyaya getirme ihtimallerinin daha yüksek olmasına rağmen çoğu genç anneler tarafından da dünyaya getirilirler.

Down sendromlu insanlar normal hayat başarılarına ulaşamazlar.

Doğru şekilde desteklendiğinde, Down sendromlu insanların büyük çoğunluğu yürümeyi ve konuşmayı öğrenebilirler. Normal okullarda okuyup sınavları geçebilen ve kısmen bağımsız bir yetişkin hayatı yaşayabilen örnekler çoktur.

Down sendromlu insanların hepsi aynı görünüşe sahiptir.

Belli başlı bazı fiziksel özellikler görülebilir. Down sendromlu insanlar bu özelliklerin hepsini taşıyabilir ya da hiçbirini taşımaz. Down sendromlu kişi ailesinden birine aynı durumdaki kişiden daha fazla benzerlik gösterir.

Down sendromlu insanlar her zaman mutlu ve sevecendir.

Down sendromlu insanlar da diğer insanların gösterdiği davranışları gösterir ve her birey gibi değişken ruh hallerine girebilirler.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

57


KADIN DOĞUM

TEKRARLAYAN GEBELİK KAYIPLARI ÖNLENEBİLİR Mİ? “Kader” deyip bu tür kayıpları kabullenmek yerine, kayıpların altında yatan nedenlerin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söyleyen Ümraniye Erdem Hastahanesi Kadın Doğum Uzmanı Ayşe Demir bizlerle gebelik kayıplarının olası nedenleri ve alınması gereken önlemleri paylaşıyor.

58

Genetik problemler

Fark edilen tüm gebeliklerin %10’u düşükle sonuçlanmakla beraber daha önce hiç canlı doğum yapmamış ve 2 veya daha çok gebelik kaybı yaşamış kadınlarda bu olasılık 40’a yaklaşmaktadır.

Tekrarlayan düşüklere anatomik, genetik, hormonal, mikrobik ve çevresel etkenlerin veya bağışıklık sistemi ve pıhtılaşma sistemindeki kusurların neden olabileceği öne sürülmüş ve araştırılmıştır.

Tekrarlayan düşükler klasik olarak 3 veya daha fazla ardışık gebelik kaybı olarak tanımlanmış olmakla beraber özellikle kısırlık tedavisi sonrası elde edilen iki gebeliğin kaybedilmesi de gerekli incelemelere başlanması için yeterli görülmektedir. Genel olarak toplumdaki kadınların %1’i tekrarlayan düşük. Sorunu ile karşı karşıyadır. Yapılan araştırmalar sonunda tekrarlayan gebelik kayıplarında %50’sinde hiçbir neden bulunamayabilir. Şimdi hangi nedenlerle gebelik kayıpları olduğunu ve neler yapabileceğimizi anlatalım.

Anatomik problemler

Erken gebelik kayıplarının yarısından fazlasında neden genetik sorunlardır. Genetik sorunların çoğunluğu anne veya babadan aktarılmamakta gebelik sırasında fetüste oluşmaktadır.

Rahimdeki doğuştan şekil bozuklukları (septum, çift rahim gibi) kadar myomlar ve polipler gibi edinsel hastalıkların ve özellikle kürtaj sonrası gelişebilen rahim içi yapışıklıkların embriyoların yerleşmesine, gelişmesine veya yeterli kanlanmasına engel olarak gebelik kaybına neden olabildiği bilinmektedir. Ultrasonografı ve histeroskopi ile bu sorunları tespit etmek ve gerekli cerrahi girişimlerle gidermek mümkündür.

Ancak tekrarlayan düşüklerin %2-4’ünde kalıtsal genetik kusurlar bulunmaktadır. Dengeli translokasyonlar (yapısal kromozomal bozukluk) en sık görülen anomalilerdir; bunları mikrodelesyonlar, Robertsonyan translokasyonlar ve yapısal kromozom kusurları izler. Düşük materyalinin ve ailenin genetik incelemesi tanıda yardımcı olabilmektedir. Tekrarlama olasılıkları hakkında bilgi verebilir.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Hormonal ve endokrinolojik problemler: Kontrol altına alınamamış diyabet, tiroid hastalıkları veya kadınlardaki diğer sistemik hastalıklar yumurta gelişimi ve endometriyum gelişimini bozarak gebelik kayıplarına neden olabilmektedir. Yeni bir gebelikten önce her kadının kendi klinik durumuna göre gerekli incelemeler yapılarak gebelik öncesinde bu sorunların giderilmesi veya kontrol altına alınması gebelik sonuçlarını iyileştirebilmektedir.

İmmunolojik nedenler: Embriyonun babadan kaynaklanan antijenlerinin annenin bağışıklık sistemi tarafından yabancı olarak tanınıp gebeliğin tahrip edilmesini önlemek için gebelik sürecinde annenin bağışıklık sisteminde bazı değişikliklerin gerçekleştiği düşünülmektedir. Rahme yerleşen trofoblastların bağışıklık sistemini uyaran MHC II antijenleri üretmemesi veya baba kaynaklı antijenleri kaplayarak annenin bağışıklık sistemi ile temasını önleyen blokan antikorların gelişimi gibi. Gebelik sırasında anne bağışıklık sisteminde değişiklikler yapan birçok madde üretilmektedir.

Sonuçta erken gebelikte bağışıklık sisteminin durumu tam olarak açıklığa kavuşmamıştır ve günümüzde buradaki olası sorunlara karşı etkin bir tedavi olmadığından rutin bağışıklık sistemi testleri yaptırmak Babanın veya üçüncü kişilerin lökositlerini ile aşılama veya intravenöz gammaglobulin (IvIG) tedavileri eskiden beri denenmekte olan tedaviler olup büyük ölçekli çalışmalarda henüz bir faydaları gösterilmiş değildir. Bu nedenle Amerika ve Avrupa’daki üreme tıbbı dernekleri rutin test ve tedavilerini Pıhtılaşma ve fibrinoliz (oluşan pıhtıların eritilmesi) insan vücudunda eş zamanlı oluşan süreçlerdir. Aralarındaki sağlıklı denge hem fazla pıhtılaşmayı (trombozis) hem de kanamayı önlemektedir. Dengeyi pıhtılaşma lehine bozan çeşitli

doğumsal ve edinsel kusurlar mevcuttur. Gebelik sırasında pıhtılaşma eğilimi plasenta damarlarının tıkanmasına ve düşüklere neden olabilmektedir. Doğuştan gelen kusurlar içerisinde faktör V Leiden mutasyonu, protrombin gen mutasyonu ve hiperhomosisteinemi en sık görülenlerdir. Daha nadir olanlar Protein C, protein S ve antitrombin III eksiklikleridir. Pıhtılaşma eğilimi artışı ile seyreden başka bir hastalık da gebelik kaybı ve gebelik sırasında gelişme geriliği, erken doğum gibi sorunlara neden olabilen Antifosfolipid sendromudur. Bu durumlar için gerekli testlerin yapılması ve tanı koyulmasını takiben gebelik sırasında heparin gibi kan sulandırıcı maddeler ile gebelik sonuçları iyileşebilmektedir.

Bunların bazıları gebelik lehine aktivite gösterirken (Th2, Il-3, Il-4, Il-5, Il-10, Il-13 gibi) bazıları da gebelik için zararlı olabilmektedir (Th1, TNF-alfa, TNF-beta, gamma-interferon, Il-2 gibi). Özellikle Th1 sitokinlerin plazentaya direkt zarar verebildiği düşünülmektedir. Üreme sorunları yaşayan kadınların kanlarında natural killer hücrelerin düzeyinin yüksek olduğu gösterilmişse de gebelik kayıplarındaki rolleri henüz tartışmalıdır.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

59


KADIN DOĞUM

Enfeksiyonel nedenler: Erken gebelik kayıplarıyla ilişkisi oldukça zayıf olup tekrarlayan düşüklere neden oldukları gösterilmiş değildir. Ancak olası bir gebeliğin devam etmesi durumunda oluşabilecek zararlardan dolayı taranmaları ve gereğinde tedavi edilememeleri göz önüne alınabilir

Kilo: Tüm bunların yanında fazla kilolu veya çok düşük kilolu olmak gebelik seyrini etkilemektedir beden kütle endeksi 19 – 25 kg/m2 aralığının dışındaki kadınlar yeterli folikasit de içeren dengeli bir diyetle normal vücut ağırlığına ulaştıktan sonra gebe kalmaya çalışırsa daha iyi olacaktır. Sigara, kafein, alkol kullanımı gebelik kaybıyla ilişkili bulunduğundan bu maddelerden kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar gözden geçirilerek uygun olmayanlar değiştirilmelidir.

Anne karnından ne zaman su alınır? Tekrarlayan gebelik kaybı sonrası gebe kalan hastaların, tarama testleri ve/veya ultrasonografik değerlendirmelerinde anormallik saptanmış olabilir. Bu durumda anne/babanın bazı kromozom anormalliklerinde; fetüste kromozomal bir problem olup olmadığının kesin anlaşılabilmesi için, halk arasında ‘anne karnından su alınması’ olarak bilinen amniyosentez, bebeğin eşi; yani plasentadan örnek alınması ve fetüsün göbek kordonundan kan alınması gibi girişimsel işlemler yapılabilmektedir.

Op. Dr. Funda Ayşe Demir Kadın Hastalıkları ve Doğum

İstanbul Üniversitesi mezunu olan Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Funda Ayşe, tekrarlayan gebe kayıplarının olası nedenlerini açıklıyor.

60

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

61


BİZDEN HABERLER

ERDEM HASTAHANESİ AVRUPA’YA AÇILIYOR Hizmet odaklı anlayışı ile 22 yıldır hizmet veren, deneyimli kadrosuyla, teknoloji ile bilimi buluşturan Erdem Hastahanesi, Çamlıca ve Ümraniye’den sonra şimdi de Güneşli’de, Avrupa yakasına ve yurtdışından gelecek hastalara hizmet vermeye hazırlanıyor. Dünya standartlarında hizmet şimdi de Avrupa’da! Akıllı bina ve son teknoloji ekipmanlarla donatılmış Erdem Hastahanesi 20.000 metrekarelik kapalı alanda Avrupa yakasına hizmet vermeye hazırlanıyor. Dünya Standartlarında oluşturulmuş ameliyathane ve yoğun bakım servisleriyle hastalarına güvenli ve sağlıklı hizmeti sunuyor.

62

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

22 yıllık tecrübe Avrupa’ya yayılıyor 1988 yılında ikisi pratisyen hekim 3 kardeş olarak Ümraniye’de başlayan çalışma hayatı bugün Çamlıca, Ümraniye hastahaneleri, 2 tane Diyaliz Merkezi, Anadolu Sağlık Lisesi, Erdem Koleji olarak sağlık ve eğitim sektöründe hizmet vermektedir. 1994 yılında başlayan hastahane çalışmaları özellikle kalp hastalıkları ve doğum hizmetleri sahasında İstanbul’da

özel sektördeki ilk birkaç hastahaneden biridir. Yılda 1000’e yakın açık kalp ameliyatı ve 5000’e yakın doğum gerçekleşen Erdem Hastahanesi’nde tüm branşlarda hizmet verilmektedir.

24 saat hizmet ve konfor Güneşli Erdem Hastahanesi 150 yatak kapasitesi ile hastaların her türlü ihtiyaçlarının göz önünde bulundurularak hazırlanmış hasta odaları, süit odalar ve


Binanın mimari tasarımında sıklıkla karşımıza çıkan Selçuklu yıldızının her bir kenarı Erdem Hastahanesi’nin değerleri olan, Merhamet, Şefkat, Sabretmek, Doğruluk, Sır Tutmak, Cömertlik, Doğruluk ve Rabbine Şükretmek anlamlarına geliyor.

engelli odaları ile birlikte hasta yakınlarını ziyaret etmek isteyen, yakınlarına eşli etmek isteyen refakatçiler için de dinlenme odalarıyla, misafirlerinin evinde hissedeceği konforlu bir ortam sunuyor. Teknolojisi kadar mimarisi özenilerek tasarlanan Güneşli Erdem Hastahanesi, Selçuklu mimarisinden esinlenerek yapılan lobisiyle göz dolduruyor. Binanın mimari tasarımında sıklıkla karşımıza çıkan Selçuklu yıldızının her bir kenarı Erdem Hastahanesi’nin değerleri olan, Merhamet, Şefkat, Sabretmek, Doğruluk, Sır Tutmak, Cömertlik, Doğruluk ve Rabbine Şükretmek anlamlarına geliyor.

Merkezi lokasyonla ulaşım kolaylığı Güneşli Evren Caddesi üzerinde bulunan ve Güneşli Park AVM’ye 500 metre uzaklıkta olan Güneşli Erdem Hastahanesi, çevresinde bulunan semtlere olan kolay ulaşımı sebebiyle daha fazla kişiye hizmet sağlayabilecek olmasının yanısıra Atatürk Havaalanına yakın olması dolayısı ile yabancı hastalara da hizmet verecektir. 3000 metrekarelik kapalı alan otoparkı ile de şehrin merkezindeki otopark problemini tam olarak ortadan kaldırıyor.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

63


AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI

DİŞ HEKİMİ KORKUSUNDAN KURTULUN Hani bir deyiş vardır ya: “32 tane var, bir tanesi gitse ne olur?” İşte öyle olmuyor o iş aslında. Nasıl ki 10 parmağın 10’u bir değil, 32 dişin de 32’si bir değil. Her birinin ayrı bir görevi ve önemi var. Dişçi korkusunu yenmeniz için Dt. Kübra Türkmen bilgilendiriyor.

64

Beklenir genelde geçer geçer diye ümitlerle ağrıdan kıvranarak son raddeye kadar. 1 kutu ağrı kesici, 2 kutu antibiyotik bitirildikten sonra geçmediği görülmeden diş hekimi yoluna düşülmez. İş bu raddeye ulaşmışken de dişin kurtarılabilir pek bir tarafı kalmamış olur doğal olarak ve işte o zaman, “çeksek olmaz mı doktor hanım?” cümlesi kurulur hemen.

Basit tedavilerle kurtulabilmesi varken neden sıkıntılı bir hal alana kadar beklenir?

Sevgili hastalar, diş çekimi basit bir olay değildir ve telafisi olarak söyleyebileceğimiz köprü ya da implant tedavileri de asla doğal dişimizin rahatlığını vermez.

-

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Birçok hastada bunun cevabı, diş hekimi korkusudur. Diğer bir deyişle, koltuk korkusu. Neden korkuyorsunuz? Canım yanacak diye. Neden canınız yansın? Küçükken yanmıştı.

Her şey gibi bunda da çocukluğa inince iş biraz daha aydınlanıyor. Ya çocuklukta yaşanan ağrılı bir diş hekimi deneyimi, ya anne babanın yaramazlıktaki basit tehdit olarak kullandığı hekim ve iğne korkutması ya da başkalarından duyulan korkulu diş hekimi anılar karşımıza çıkıyor. Aman hekim bana uzak olsun, dişim ağrıyana kadar gitmem mantığı yerine rutin kontrollere (6 ayda 1) gidilse aslında bu tür deneyimler yaşanmaz. Çürükler dolgu aşamasında kurtarılır, diş taşları dişeti çekilmesine dönüşmeden


temizlenir, çocuklardaki çene ve diş ilişki bozuklukları, erken dönem ortodontik tedaviler ile daha kalıcı tedavi olur ve bu işlemler ağrısız ve kısa süreli işlemler olur. Dişin ağrımasını beklemek enfeksiyonun ve dolayısıyla iltihabın ilerlemesine izin vermek demektir ve iltihap da anestezinin, yani dişin uyuşmasının önündeki en büyük engellerden biri. Dolayısıyla hekim anestezi yapsa bile bu seferki hekim deneyimi ağrılı olabilir. Yani kişilerin korkması gereken kişi, hekimden ziyade kendileridir aslında. Bazen tembellikten, bazen önem vermemekten dolayı ihmal edilen ağız hijyeni ve hastalıkları, sonuçta çok iç açıcı olmayan tablolar çıkarıyor karşımıza.

Siz kendinize değer verir, muayenelere vaktinde gider, ağrılarınızı dayanılmaz haller alana kadar göz ardı etme yöntemine gitmezseniz, o koltukta geçen sürenin ağrısız oluşu hekimin elinde oluyor artık. Anesteziyi uygun yaptığı sürece dişte uyuşukluk başlar ve ne işlem yapılırsa yapılsın hasta bunu hissetmez. Bir de hastalarca “o dız dız diye çalışan alet” olarak tanımlanan aletin korkusu var. Gönül isterdi ki sessizi üretilebilmiş olsun ama yok maalesef ve sesin yanında mekanik olarak da dişinize yapılan tüm işlemleri hissediyor oluşunuz bedeninize zarar verildiği hissini doğuruyor. Bunu önlemenin tek yolu, hekiminize güvenmek. Güven duyabildiğiniz bir hekim ile bu tedavi sürecine başlamak. Hasta ile hekim

arasındaki güven, hem hekim için hem de hasta için paha biçilemez bir şeydir. Bu güven, o koltuğa oturduğunuzda başınıza kötü bir şey gelmeyeceğinin de bilincini oluşturur ve yapılan işlemlerin doğruluğuna inanarak rahatlamanızı sağlar. O yüzden güven duyduğunuz bir hekim ile bu sürece girin ve randevularınıza uyarak, rutin muayeneleri ihmal etmeyerek, ağız hijyeninizin devamlılığını sağlayın. Unutmayın ki bir diş bir organdır. Hiçbirinin kaybı ve hasarı basite alınmamalı. Ağız hijyeninizin iyi olması sağlık açısından, dişlerinizin estetiği de psikolojiniz açısından değerli.

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

65


ANLAŞMALI KURUMLAR

Resmi Kurumlar •

SGK (SSK, Bağkur, Emekli Sandığı)

Çalışan Devlet Memuru

Şirketler

Özel Sigortalar •

Ak Sigorta

HDI Sigorta

Metro Turizm Seyahat

Acıbadem Sigorta

Halk Sigorta

Akbank

Axa Tamamlayıcı Sigorta

Generali Sigorta

Avivasa Emeklilik ve

Anadolu Sigorta

Garanti-Eureko Sigorta

Anadolu Sigorta

Hayat Sigortası

(Acil Sağlık)

Bank Asya Pltinium Card

Çalışan-Emekli

Ray Sigorta

Bank Asya Tuscon Card

American Life Hayat

Sompo Japan Sigorta

Benefit Card

Adil Bayram

Akpan Alçı

Sigorta A.Ş.

Türk Nippon Sigorta

Benefit Global Card

Çinar Kart

Groupama Sigorta

Ziraat Sigorta

Castrol Dosteli Card

(Eczacıbaşı Evde Bakım)

April Yardım Servis ve

Zurich Sigorta

Dr.Beck-Up Kişisel Sağlık

Danışmanlık

TSKB

IPA Card

Doğan Okay Kapı Kolları

Dudullu Karadenizliler

Hizmetleri

TBMM

ING banl Platinium Card

Yardımlaşma Derneği

Demir Hayat

Inter Partner Assistance

SBS Şeker Hayat Projesi

Evin Giyim

Marpfre Genel Yaşam

AİG Sigorta

SBN Sigorta &Boğaziçi

Gencallar Giyim

Güneş Sigorta

NN Hayat ve Emeklilik

Mengiroğu İnşaat

İş Bankası

İgdaş

Marm Sigorta (Yurt Dışı)

İstanbul Ticaret Odası

Promed

Kaynak Holding

ACE European Sigorta

Türk Nippon Sigorta

Reha Tekstil

Ankara Anonim Türk

Dubai Sigorta

Vakıf Emeklilik

Sürat A. Ş.

Sigorta

Güneş Sigorta

VIP Hayat Card

Teksan Jeneratör

CGM Sağlık

Halk Sigorta

Bialo Card

Türk Telekom

Eureko Sigorta

Işık Sigorta

Zirve Sigorta

Ümraniye Esnaf ve

Fortis (Çalışan ve

SBN Sigorta

Türkiye Petrolleri Kart

Emeklileri)

Turins Sigorta

Sanatkarlar Odası

Brokkerlik

Sigortası

TAV Passport Edition

Medlife Emeklilik ve Acil

Türk Assist Card

Tedavi Sigortası

Türkiye Ekonomi Bankası

Sahipleri

MERKEZLERİMİZ

66

Çakmak Erdem Hastahanesi

Çamlıca Erdem Hastahanesi

Güneşli Erdem Hastahanesi

Alemdağ Caddesi Sezer Sokak No: 3-5 Ümraniye - İstanbul T: (0216) 634 01 02 (pbx) F: (0216) 634 21 99

Alemdağ Yanyolu Caddesi No:36 Üsküdar - İstanbul T: (0850) 200 20 28 F: (0216) 522 66 99

Güneşli Mah. Fevzi Çakmak Cad. No:72-74 Bağcılar - İstanbul T: 444 0 494

Erdem Tıp Merkezi

Çakmak Diyaliz Merkezi

Çamlıca Diyaliz Merkezi

Saray Mah. Sanayi caddesi No:8/1 Ümraniye - İstanbul T.: (0850) 222 04 94

Alemdağ Caddesi Sezer Sokak No:3-5 Ümraniye - İstanbul T: (0216) 634 01 02 F: (0216) 634 21 98 - 99

Alemdağ Cad. Kısıklı Mh. Kaşgarlı Mahmut Sk. No:13 Üsküdar - İstanbul T: (0216) 443 71 23 - 98 F: (0216) 522 66 99

Özel Erdem Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği

Özel Erdem Anadolu Meslek Lisesi

Özel Erdem Koleji

Kısıklı Mh. Alemdağ Yanyolu Cad. No:8 Üsküdar - İstanbul T: (0216) 481 67 04 F: (0216) 522 66 99

Esenşehir Mah. Gökkuşağı Sok. No:28 Ümraniye - İstanbul T: (0216) 505 53 75 F: (0216) 314 21 24

Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

Çavuşbaşı Cad. Beyzade Çıkmazı Çekmeköy - İstanbul T: (0850) 622 7001


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1

67


Sağlıkta Erdem Yıl:1 Sayı:1


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.