Eğitimde Satırbaşı 2 Sonbahar 2011

Page 1

satırbaşı eğtmde

Türkiye’nin

En Önemli Meselesi Nedir?

Çocuk Eğitiminin Toplumsal Boyutu 22 yard. doç. dr. reşat açıkgöz

Çocuk Kitapları Yayıncılığına Dair 44 ahmet efe

Taner Yüncüoğlu ile Müzik ve Çocuk 48

üç aylık eğitim dergisi — sonbahar 2011



ditör editör e ditöreditöre itör editör e ditöreditöred töreditör editöreditöreditöred editÖr İbrahim Sarıtaş editor@egitimdesatirbasi.com

Merhaba

Yepyeni bir çağın arifesindeyiz ve hakikat güneşinin karanlıklardan sıyrıldığı demlerin seyri ve idrakindeyiz. Şükürler olsun… Kucaklaşmanın şahitliği ise yaprak aynasında… Yeşeren yapraklarımızı göreceğiz inşallah… Kuru daldan, yanık kökten meyveye durduğunu göreceğiz ağacımızın. Asude baharı temaşa edeceğiz. Yaprağa giden diriltici ışık kuru daldan geçiyor. Anlıyoruz ki her zamandakinden daha fazla ihtiyacımız var gönül meyvelerimizin bakımına, terbiyesine. Bu yönüyle mühim bir vazife bizleri bekliyor: Öğretmen kimliğimizle milletimizin yapıtaşı, geleceğimizin mimarlarını yetiştirmek; anne- baba vasfımızla güzel isim bırakma haklarını teslimden sonra evimizin bereketlerine iyi bakmak ve güzel terbiye etmek… Mesele büyük, mevzu ehemmiyetli. Değerler eğitimi dedikten sonra en değerli sermayemiz üzerinde duralım dedik. Ve hemen ikinci basamakta (sayıda) maneviyatla teçhiz edilecek minik muhatapları sayfalarımıza misafir ettik. Neler var göz ucuyla bir bakalım, isterseniz. **** Bir çok meselesi var milletimizin. …, …, …, …, vs. Her neyse… Bilinmesi gereken şu: Temelinde eğitim var tüm bu sıkıntıların. Nesillere doğru bir eğitimin verilemeyişi var. Dünyada geçici bir eser bırakmaya kıymet vermişiz de sonsuz saadete yatırım yapmamışız çoğu zaman. Ve aklımıza dahi gelmemiş şu soru “Türkiye’nin en önemli meselesi nedir?” Büyük meselenin küçük muhataplarını ne kadar tanıyoruz. Tanımak için ne yapıyoruz. Bir ihtisas sahibinin (uzmanın) diğer kişilerden daha çok söz sahibi olduğunu biliyor muyuz? Onların ilmi tecrübelerine kulak veriyor muyuz? “Eğitim ikinci iş önce anlayalım!” diyebiliyor muyuz? Onları ne kadar sevdiğimizi söylesek de muhabbetin yolunun tanımak ve anlamaktan geçtiğini aklımıza getiriyor muyuz? Ateşe perdedir cennet kokusu taşıyan yavrucakların sevgisi. Sevmezsek terbiye de olmaz. İşin sırrı günahsız gönüllerle sevgi iletişimindedir. Öyleyse sevgi sloganlaştırılmalıdır: “Sevgisiz olmaz… Çünkü sevgi her yerde ve (sevgi her şey)” Hayat inişli çıkışlı. Dağdağalar içindeki küçük yüreklere pusula sunmalı, ellerinden tutmalıyız. Onların küçük kalplerinde uzun arzular, büyük akıllarında büyük hedefleri var. Yara aldıklarında yüreklerinin ilacı, çocukçasına oyuncaklar ve geçici eğlenceler değildir. Şefkat ve merhamet ile uzanan imandır aradıkları fıtri reçete. Felakette tüm ailesini kaybetmiş, gönlüne soğuk rüzgârlar esen bir çocuğun “Ailem nerede?” haykırışını dindiren ilaçlar ancak bu reçetede yer alır. Geleceğin teminatı olan çocuklarımızın zihinsel ve bedensel gelişiminde de hassas olmak gerektir. Anne karnında başlayıp son nefese kadar devam eden hayat sürecinde aynı yörüngede seyahat ediyoruz. Vazifelerimizden birisi de çocuk eğitiminde helal lokmanın önemini idrak etmek ve maddi manevi sıkıntıların önünü almaktır. **** Yarının inşasını sağlam oluşturmak için, güzellikleri diri tutacak nesillere sesleniyoruz: Zor zamanda önümüzde nur gibi parlayacak olan, sevinç sarayının anahtarları sizlere selam olsun. Sonsuz ikram vesilesi öpücükler cennet kokulu yanaklarınızın nişanı olsun. Biliyoruz ki bırakacağımız en güzel ve kıymetli miras, güzel ahlak ve terbiye ile süslenmiş siz gül yüzlülersiniz. Yemyeşil hakikat ışıkları, siz yeşeren yapraklara yürümekte, Ey “Yarın Medeniyeti! Müjdeler olsun” sizlere…

Yırtılır güneşin kapkara zarı, Dünyamız yepyeni bir çağa gelir. Birleşir, kupkuru dalla yanık kök, Yemyeşil bir ışık, yaprağa gelir.

**** Efendim, Çocuk eğitimi dedik… Yazılarımızla kalp ve zihin dimağlarınıza misafir olduk. Fiillerimizde samimiyetle hayat bulacak okumalarla sizleri baş başa bırakıyoruz. İstifadeniz ziyade olsun!

İbrahim Sarıtaş


içindekiler sonbahar

2011

satırbaşı eğtmde

Üç aylık eğitim dergisi sonbahar 2011

EĞİTİMDE SATIRBAŞI www.egitimdesatirbasi.com dergi@egitimdesatirbasi.com Uluslararası Eğitimciler Derneği Adına İmtiyaz Sahibi MUSTAFA YANKIN Genel Yayın Yönetmeni İBRAHİM SARITAŞ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü NEVZAT SAĞCAN Yayın Kurulu İBRAHİM SARITAŞ NEVZAT SAĞCAN MURAT DARICIK HASAN ORHAN Yayın Koordinatörü MUAMMER AKBULUT Hukuk Müşaviri AV. AHMET GÜLER İnceleme Kurulu SEDAT EROĞLU SALİM KÖSE FATMA KERİMOĞLU MEHMET İNTİZAM YAKUP ŞENOL Eğitim Danışmanı SERKAN DÜZGÜN Tasarım ve Mizanpaj ERKAN ENİŞTEKİN

Hâlbuki bizim pedagojimizde çocuk doğar doğmaz onun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ki çocuk işitsel olarak Allah inancına aşina hale getirilir, bilinçaltına Allah inancı yerleştirilir. Bu aynı zamanda doğruluğu kesin olan nebevi bir metottur. Tabii ki akıl derecesine göre bu eğitimin verilmesi icap eder onu da yine uzmanlarımıza havale ediyoruz.

4

Görsel Uzmanı MUSTAFA YILMAZ MUSTAFA BİNOL Web Site HARUN ÇELİK ABDULLAH ÇAKTI Teknik Destek MEHMET ŞİMŞEK

Türkiye’nin En Önemli Meselesi Nedir? Mustafa Yankın Ömer Cihan Özşahin & Mehmet Sayın

Ulued Tasarım Ekibi

Osmanlının ilk Okulu: Sıbyan Mektepleri

Öğretmen Olarak Bilgisayar Kullanımımız Ne Kadar Yeterli?

62

56

Baskı Yeri FORART Basımevi 0212 501 82 20

60

Yönetim Yeri Demetevler Mahallesi Vatan Caddesi 6. sokak No: 1/B Tel: 0505 440 32 62

Ulued Haber Eğimde Satırbaşı

2

Sonbahar, 2011


16

Çocuk Eği ̇ti ̇mi ̇nde İhmal Edi ̇lemeyecek Üç Nokta Mustafa Kapukaya

Her çocuğun öğrenme şekli farklıdır. Kimisi sadece dinleyerek çok iyi öğrenirken kimisi yazarak daha iyi öğrenir. Kimisi de hem yazıp hem duyarak… Buraya kadar sıkıntı yok. Bizim eğitim sistemimiz daha çok göze ve kulağa hitap ediyor.

Serkan Düzgün ile Uzaktan Eği ̇ti ̇m Üzerine

19

İbrahim Sarıtaş

• fihrist •

4

12

Türkiye’nin En Önemli Meselesi Nedir? Mustafa Yankın

10

Yörünge

16

Merve Özdemir

19

Serkan Düzgün ile Uzaktan Eğitim Üzerine İbrahim Sarıtaş

22

26

Sevgisiz Olmaz … Çünkü Sevgi Her Yerde ve (Sevgi) Her Şey Salim Köse

28

30

38

44

Ailem Nerede?

34

Sedat Eroğlu

Okumak mı?..

42

Murat Darıcık

Çocuk Kitapları Yayıncılığına Dair

48

Ahmet Efe

Eğimde Satırbaşı

3

Eğitim İkinci İş, Önce Anlayalım! Mehmet Teber

Çocuk Eğitiminde İhmal Edilemeyecek Üç Nokta Mustafa Kapukaya Çocuk Eğitiminin Toplumsal Boyutu Yard. Doç. Dr. Reşat Açıkgöz

Bu Şehrin Hikâyesi Mithat Doğruyol

Ameliyat Yapan Öğretmenim! Adem Duran

Yarın Medeniyetine Müjdeler Olsun! İbrahim Avcı

Taner Yüncüoğlu ile Müzik ve Çocuk Ömer Sedat Bulut / Yasin Acar

Sonbahar, 2011


Türkiye’nin En Önemli Meselesi Nedir? "Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, Yüz yıl sonrasıysa düşündüğün, insan yetiştir."

Mustafa Yankın Uluslararası Eğitimciler Derneği Başkanı m.yankin@egitimdesatirbasi.com

Ç

in düşünürü Kuan-Tzu’ya ait bu sözün, sözler arasında bir yeri var elbette. Bir ülkenin geleceği o ülkenin çocuklarıdır. Yine Çinlilerin doğayla ilgili sözlerine istinaden diyebiliriz ki büyükler, ülkeyi atalarından miras almadılar belki çocuklarından emanet aldılar. Her şey bize bir emanet değil midir zaten?

• Bilim adamları önceleri eğitimi doğumla başlatırlardı. Şimdilerde eğitimin anne karnında başlaması gerektiği üzerinde duruyorlar. Bu tespit, meselenin ne kadar önem arz ettiğini gösteriyor. Her ailenin çocuğunu inşa hali aslında koskoca bir milletin geleceğinin inşası anlamına gelir. Bu bilincin toplumumuza yerleştirilmesi gerekir. Bu gerçeğe inanç değerlerimiz açısından baktığımızda hakikatin rengi biraz daha netleşir. Zira inancımıza göre öldükten sonra amel defterimizin açık kalması yetiştireceğimiz çocuklarımıza bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz, “Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine dua eden salih bir evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i cariye, kendisinden sonra halkın amel ettiği ilimdir." buyurmakla çocuk eğitimindeki hedef düşüncemizin ufkunu göstermiştir. Bu itibarla bizler yüz yıl ötesini hatta bin yıl Eğimde Satırbaşı

4

Sonbahar, 2011

sonrasını değil, sonsuz bir hayatı nazara alarak çocuklarımızı yetiştirmeli, eğitimlerini o temel üzerine bina etmeliyiz. “Ahirette seni kurtaracak bir eserin yoksa fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!” sözü Hazreti Ali Efendimize aittir. Fani ve zail olan şeyler o kadar sevilmez. Bir şeyin kıymeti onun beka bulmasıyla ölçülür. Atalarımız eser ortaya koyarken ebed-müddet anlayışını esas aldıkları için yaptıkları eserler yüzyıllara meydan okumuştur. Bizler hala onların yetiştirdiği nesillerin gölgesine sığınıyor, onlardan gelen mirası yiyoruz. Şimdi o görev bizim omuzlarımızda. Türkiye’nin şu andaki en önemli meselesi hiç şüphesiz doğru bir eğitimin eksikliğidir. Ekonomik sıkıntılar, terör olayları, sosyal hayatın eksiklikleri ve aksaklıkları… Her ne aklınıza gelirse hepsinin temelinde nesillerimize doğru bir eğitimin verilemeyişi yatmaktadır. Dünya ve ahiret hesabına geçecek en önemli eser


zannediyorum iyi bir eğitim vererek yetiştirdiğimiz çocuklarımız olacaktır.

Küçük Bir Özeleştiri Çocuk eğitimi alanında tarihin derinliklerinden günümüze kadar pek çok birikimimiz, sosyal ve kültürel zenginliklerimiz, tecrübelerimiz, kaynak kitaplarımız, bizi teşvik eden milli ve manevi dinamiklerimiz olmasına rağmen bugün geldiğimiz noktada niçin hâlâ Batı çocuk bilimini (pedagojisini) esas alıyoruz? Sanki çocuk eğitimi bizim için yeni ve bakir bir alanmış gibi davranıyoruz. İnsanımızı dehşete düşüren, içimize ürperti veren ve bir o kadar da bizleri hüzünlendiren bu neticenin elbette pek çok sebebi var. Her bir sebep ayrı ayrı irdelenmeye ve üzerinde uzun uzadıya durmaya değer ancak burada özeleştiri nevinden ve de düşünce dünyamıza temel teşkil etmesi açısından mevzuya kısaca değinmekle iktifa edeceğiz, şöyle ki: Yaklaşık 200 yıldır değerlerimizin sürekli erozyona uğradığını görüyoruz. Ayaklarımızın altındaki toprağın sel sularıyla sürüklenip gitmesi gibi değerlerimiz de meçhule doğru sürüklenip gidiyor. Çünkü yıllardır, milli ve manevi değerlerimizi bir kenara bırakıp onların yerine Batının kokuşmuş, tefessüh etmiş, insanın ruh planını görmezden gelen materyalist felsefesini ikame etmeye çalıştık. İnsanı nefsanî hazların esiri yapıp sefahat ve inkâr bataklığına sürükledikten sonra bataklıktan çıkış yolu olarak manevi değerleri referans göstermek yerine yine ona kendi maddeci ve dünyevi değerlerini sunan pozitivist felsefeyi biz de insanımıza referans olarak gösterdik. Ve bu felsefeyi inanç değerlerimizin yerine kutsal kaynaklar gibi ikame ettik. Hala çocuk eğitiminde Batı çocuk bilimini (çocuk pedagojisi) esas alıyor, manevi değerler

K

işinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine dua eden salih bir evlat, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i cariye, kendisinden sonra halkın amel ettiği ilimdir.

üzerine kurulmuş Anadolu pedagojisini ihmal ediyoruz. Hâlbuki Kurtuluş Savaşı’nı o medeniyetin müntesiplerine karşı vermiştik. İstiklal Marşı’mızda Avrupa medeniyeti tek dişi kalmış canavara benzetiliyordu. Onların acımasızlığını, zulmünü, rezaletini, vahşetini, dehşetini iliklerimize kadar yaşamış, hissetmiştik. Sonra ne oldu da bizi hasta adam olarak görüp ülkemizin üzerinde miras paylaşımı yapan Batılıların medeniyet anlayışını kurtuluş reçetesi olarak kendi insanımıza servis ettik? İşte o gün bu gündür ne eğitimi temellendirebildik ne ekonomiyi ne ahlakı ne sosyal hayatın diğer yönlerini. Ucube bir anlayış, garip bir duruşla istikbale doğru el yordamıyla yol almaya çalıştık, hala da öyleyiz.

İstanbul’un fethini idealine yerleştirip çocukluk oyunlarını bile buna göre kurgulayan ve şimdiki gençlerimizin evini geçindirecek kudrete dahi ulaşamadığı yaşta İstanbul’u fetheden Fatihlerin, 8 senede Osmanlı topraklarını 3 katına çıkaran Yavuzların, Kanunilerin eğitimi aklımıza gelmedi? Eserleri üzerindeki rekorların yüzyıllar boyu kırılamadığı Mimar Sinanlar nasıl bir Enderun terbiyesinde yetişti acaba? Dede Efendileri, Itrîleri ne zaman keşfedeceğiz? Kâtip Çelebiler, Süleyman Çelebiler, Akşemseddinler ve adı sanı unutulmuş nice büyüklerimiz hangi terbiye ile yetiştiler? Bunlara nostaljik birer şahsiyet olarak baktığımız sürece ayaklarımız yere sağlam basmıyor demektir.

Tarihimizin derinliklerinde var olan hem de en alası mevcut olan çocuk eğitimini bile sanki yeni yeni keşfetmeye çalışıyoruz. Hiç mi Asrısaadet aklımıza gelmedi, hiç mi 11-12 yaşında

Koskoca bir tarih mirasına sahibiz fakat hala çocuklarımıza evrim kokan, içine ateist tohumlar serpiştirilmiş çizgi filmleri; manevi bağlardan yoksun olan Batı aile yapısını ve hakikati kal-

İstikbalimiz, Çocuklarımız… Eğimde Satırbaşı

5

Sonbahar, 2011


Eğitimde şefkat temeldir.

mamış Hristiyan inancını bilinçaltına yerleştiren dizi filmleri seyrettiriyoruz. Böylece ahlak yozlaşması ayyuka çıkmış, cinsel istismarı küçük yaşlara kadar götüren ve büyücülük gibi konuları temele alan aslı astarı olmayan programları izlemekte adeta yarış ediyoruz. Yıllarca Türk filmlerinde kendi kültüründen bir şeyler aradı Anadolu’nun saf insanı. Hâlbuki o filmlerin içinde bile yabancı mihrakların tohumları saklıydı. Mutlaka bir sigara sahnesi konularak sigara içmek ile modern insan tipi arasında bağ kurulmaya çalışıldı. Her filme alkol sahnesi yerleştirilerek alkol

almayı medeni insan olmanın farziyeti saydılar. Nice sigara ve alkol firmaları filmlerdeki bu köşeler için sermaye akıttı. Onun meyvesini bugün topluyorlar. Artık sigara ve alkol tüketiminde dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz. Üstüne üstlük hala da bu mankurtlaştırmaların tam anlamıyla farkında değiliz. Hangi ülkenin nesli üzerinde bu kadar sinsi planlar uygulanmış olabilir acaba? Geriye dönüp baktığımızda bize de nice boşa geçmiş yıllar, heba olmuş nesiller kaldı. Onun için en önemli bir mesele olan çocuk eğitimi de maalesef ihmal ettiğimiz konuların başında geldi Eğimde Satırbaşı

6

Sonbahar, 2011

hala da öyledir. Yeni yeni uykudan uyanıp var gücüyle diğerlerini uyarmak için seferber olan insanlarımız var. Şu çalışmaların da onun küçük bir numunesi olmasını ümit ediyoruz. Çocuk eğitimine ayırdığımız zaman dilimi bizi köprülerden geçirmeyecek nice lüzumsuz uğraşlarımızın yanında devede kulak bile değil. Hâlbuki çocuk eğitiminin kazası yok, ertelemesi yok, hatanın telafisi yok. Yok, yok, yok… Öyle ise bu ihmal niye? Anne babalar çocuklarını yetiştirme adına kaç kitap okuyor? Çocuğumuza örnek olabiliyor muyuz? Çocuk psikolojisi


nedir? Peygamber Efendimizin sünnetinde çocuk eğitiminin yeri nedir? Bu konuda bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında kıyas bile kabul etmez. Artık bunca ihmalimiz yeter! Boşluklarımızın yerini nurani bilgilerle doldurarak; donanımlı, kendine güven duyan, duygu ve düşüncelerini rahat ve güzel bir şekilde ifade edebilen, çalışkan, dürüst, güzel ahlaklı, milli ve manevi değerlerine bağlı bir nesil yetiştirme adına işimizi ciddiye alalım. Maddi alanda rekor üstüne rekor kırıyor insanoğlu. Yeni yeni teknikler deniyor, teknolojinin imkânlarını sonuna kadar kullanarak başarısını bir adım öteye taşımaya çalışıyor. Bunu çocuklarımızın ve gençlerimizin yetişmesi için niçin gerçekleştirmiyoruz? Onların içlerine yüce yaratıcımızın yerleştirdiği kabiliyetlerin açığa çıkması için onlara gereği gibi niçin yardımcı olmuyoruz? Eğitimin temel amacı bedende ve ruhta var olan kabiliyetleri açığa çıkarıp geliştirmek ve onlara mümkün mertebe istikamet vermek değil mi zaten?

Beşikten Mezara Eğitim Belgesellerde görmüşsünüzdür. Bir hayvan, adeta başka bir âlemde eğitimini almış gibi dünyaya gelir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ay gibi kısa bir sürede bütün hayat şartlarını öğrenir. İnsanın yirmi senede kazandığı hayata dair şartları ve tecrübeleri, birkaç günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder. Demek ki hayvanın asıl vazifesi bu dünyada eğitim yoluyla mükemmele ulaşmak değildir; onun vazifesi, Allah’ın verdiği görevleri kabiliyeti nispetinde yapmaktır. İnsan ise her şeyi öğrenmeye muhtaç olarak dünyaya gelir. Bir iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak zarar ve menfaati fark edebilir. Yirmi senede

İ

nsan her şeyi öğrenmeye muhtaç olarak dünyaya gelir. Bir iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak zarar ve menfaati fark edebilir. Yirmi senede bile hayat şartlarının tamamını öğrenemez. Belki ömrünün sonuna kadar öğrenmeye ve eğitime muhtaçtır. Demek ki insanın asıl vazifesi eğitimle mükemmele ulaşmaktır.

bile hayat şartlarının tamamını öğrenemez. Belki ömrünün sonuna kadar öğrenmeye ve eğitime muhtaçtır. Demek ki insanın asıl vazifesi eğitimle mükemmele ulaşmaktır. Çocukluk dönemindeki eğitimin sonraki dönemlerde kazanılan eğitimlerin temelini oluşturduğu gerçeğini hiçbir ebeveyn göz ardı etmemelidir. Çünkü insanın fıtratında iyiye ve güzele açılan hisler olduğu gibi kötülüğe ve çirkine kayabilecek duygular da vardır. Bu itibarla iyi huyların alışkanlık şekline dönüştürülmesi, kötü huyların iyiliğe yönlendirilmesi büyük oranda çocukluk dönemindeki eğitime bağlıdır. Günümüzde 0-6 yaş dönemindeki eğitimin önemi bilimsel verilere göre çok daha iyi tespit edilmiş ve önemi daha iyi anlaşılmıştır. Beyin yapısının %66’sı, zekânın %88’i bu dönemde geliştiği ve şekillendiği ortaya konmuştur. Anne baba zengin, fakir; işçi, memur olabilir. Onların sosyal durumu ne olursa olsun ortak bir yönleri vardır: çocuklarına maddimanevi güzel bir eğitimi verme zorunluluğu. İmkânsızlıklar anne babanın üzerinden birtakım sorumlulukları kaldırabilir ancak çocuklarına verecekleri terbiye ve eğitim sorumluluğunu hiçbir zaman kaldırmaz. Çocukları en iyi şekilde yetiştirmek ebeveynin görevi olduğu gibi aynı zamanda toplumun ve devletin de görevidir. Çünkü çocuklarımızın eğitimi ve gelişim düzeyleri, ileride onların Eğimde Satırbaşı

7

Sonbahar, 2011

toplumsal üretime katkılarını da etkileyecektir. Bu itibarla gelişmenin, üretmenin, büyümenin, huzur ve refah içinde yaşamanın seviyesi, çocuklarımızın eğitimi için yaptığımız yatırımlarla eşdeğerdir. Son yıllarda okul öncesi eğitim alanında önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen, maalesef bu alanda, ülkemiz henüz istenilen seviyenin çok çok altındadır. Günümüzde yaygın hale gelen kreş ve anaokulları sadece çalışan annelerin çocuklarına bakım yeri olarak görülmemelidir. Diğer taraftan bu tür kurumlarda çocuğumuz kültür şokuna maruz kalmamalıdır. Bizim inanç değerlerimizle örtüşmeyen Batı pedagojisi yerine Anadolu pedagojisi esas alınmalıdır. Aksi halde yanlışlarımızı doğru zannederek nesillerimizi heba etmeye devam ederiz. Mesela Batı pedagojisinde 0-6 yaş grubuna soyut, manevi eğitimin verilmesinin çocuklarda ruhsal bozukluklara sebebiyet verdiği iddia edilir. Hâlbuki bizim pedagojimizde çocuk doğar doğmaz onun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ki çocuk işitsel olarak Allah inancına aşina hale getirilir, bilinçaltına Allah inancı yerleştirilir. Bu aynı zamanda doğruluğu kesin olan nebevi bir metottur. Tabii ki akıl derecesine göre bu eğitimin verilmesi icap eder onu da yine uzmanlarımıza havale ediyoruz.

Şefkati Doğru Kullanmak Anne-babalar çocuklarına şefkat ederler. Fakat fıtratlarının


gereği olan bu şefkati bazen eksik veya yanlış kullanırlar. Çocuklarının sadece kişisel ve dünyevi hayatını düşünürler. Dünya hayatının tehlikeye girmemesi ve zarar görmemesi için her türlü fedakârlığa katlanırlar, onların iyi bir meslek sahibi olması için gerekirse yurtdışına tahsile yollar, icabında bütün servetlerini harcarlar. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesinin kurtulması için bir gayretleri ve hassasiyetleri olmaz. Sineğin ısırmasından çocuklarını sakınanlar, onları ejderhanın ağzına attıklarının farkına bile varmazlar. Fıtri şefkatlerini suistimal ederler, o harika duyguyu hakkıyla kullan-

mayıp adeta israf ederler. Evet, israf sadece maddi şeylerde olmaz. Belki en büyük israf zaman israfıdır, duygularımızın yanlış kullanımından doğan israftır. Eğer ebeveyn, çocuklarını îdam-ı ebedîden kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışırlarsa; o çocukların bütün manevi kazançlarının bir misli onların hesabına yazılır, ahirette de çocuk onlardan değil davacı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçi olup ebedî hayatta da onlara mübarek bir evlât olur.

Netice Çocuğun en birinci üstadı ve tesirli hocası, şüphesiz onun

annesidir. Annesinden aldığı o dersler çocuğun fıtratına adeta çekirdekler hükmünde yerleşir. Sâir zamanlardaki dersler o çekirdekler üzerine bina edilir. Ebeveyn çocuklarını iyi tanımalı onun yeteneklerini ortaya çıkaracak eğitimleri çocuğa vermelidir. Bu aşamada her bir kelimenin bile önemi ve anlamı büyüktür; çünkü o kelimeler çocuğun kişiliğini şekillendirecek birer tuğla mesabesindedir. Çocuktaki aksaklık aslında bizim aksaklığımız ve eksikliğimizden başka bir şey değildir. Çocuk günahkâr doğmaz, yanlış yetiştirilir. Çocuk dünyaya davranışları biliyor olarak gelmez. Bebeğin iyi-kötü, doğruyanlış, güzel-çirkin gibi değer yargıları yoktur. O bu yargıları en yakınındaki kişilerden başlayarak çevresinden öğrenir. Bu durumdan birinci derecede sorumlu olan kimdir? Elbette anne baba veya bakmakla yükümlü olduğu kimselerdir. Sokağa düşen her bir çocuk içimizde kanayan bir yaradır. Bu noktada çocuğu suçlamak çözüm değildir, önce hatayı kendimizde aramalıyız. Nitekim çeşitli kişilik bozukluğu yaşayan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda bu rahatsızlıkların ve suç işleme eğilimlerinin çocukluk döneminde yaşadıkları olumsuzluklardan ve doğru bir eğitimin verilemeyişinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Manevi değerlerimizin esas alındığı ve zamanın şartlarına göre temellendirilmiş bir eğitime ekmek gibi su gibi ihtiyacımız var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın öncülüğünde, sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği yapılarak ciddi bir yeniden yapılanmaya, eğitimimizi baştan ayağa tekrar ele alıp düzenlemeye şiddetle ihtiyaç var. Milli Eğitim Bakanımızdan bu çalışmaları bekliyoruz.

Eğitim küçük yaşta başlar. Eğimde Satırbaşı

8

Sonbahar, 2011


İlim, sanat ve marifete açılan kapınız.

İlimle ümit ve gayreti birleştirip yeni ufuklara yelken açmaya ne dersiniz?

İrtibat Bürosu: Demetevler Mahallesi Vatan Caddesi 6. Sk. No: 1/B Ankara . Tel: 0505 440 32 62

www.ulued.org - dergi@ulued.org


Eği̇ti̇m İki̇nci̇ İş, Önce Anlayalım!

Çocuk eğitimi günümüzün çok konuşulan kavramlarından biri. Bu alanda yazılan kitapların sayısı hayli fazla. Geçmişle kıyasladığımızda aileler çocuk eğitimi konusunda daha bilinçli. Artık aileler çocuk eğitimi konusunda okuyor, seminerlere katılıyor ve televizyon programları izliyor. Mehmet Teber uzman eğitimci-Pedagog m.teber@egitimdesatirbasi.com - www.mehmetteber.com

B

ir adam vardı. Sade bir hayat sürüyor, ekmeğini çiftçilikten kazanıyordu. Kimsesi yoktu. Çiftçilik, zamanla para kazandırmaz olunca marangoz olmaya karar verdi. Tanıdığı bir marangozdan fikir almak istedi.

Dedi ki: Çok maharetli ellerim var, ağaçlara istediğim şekilleri verebilirim. Bir odun parçasından bir bıçak ile şiş yapabilirim. Sence ben marangoz olabilir miyim? Arkadaşı cevapladı: Şekil vermek bir maharettir. Ancak asıl maharet şekil vereceğin ağacı tanımaktır. Karaçamı, sarıçamı, meşeyi, cevizi, kayını ve gürgeni bilmezsen onlara şekil veremezsin. Versen de o ağacı heba edersin. Genç bir kız vardı. Ailesinin durumu pek iyi değildi. Çalışarak onlara destek olmak istiyordu. Maharetli bir kızdı. Herkes ona el işi yapıp satabileceğini söylüyordu. Bu fikir aklına yattı. Yılların tuhafiyecisi Ragıp Amca’nın dükkânına gitti. “Amca” dedi “Bana ip ver. El işi yapacağım”. Ragıp Amca biraz şaşırdı. “Nasıl bir ip?” diye sordu. “Fark etmez Ragıp Amca, işleyebileceğim bir ip olsun. El işi yapıp Eğimde Satırbaşı

10

Sonbahar, 2011

para kazanacağım” diye cevapladı genç kız. Ragıp Amca gülümsedi: “Yün ip, naylon ip, pamuk ip, sentetik ip.. Dantel ipi, nakış ipi, orlon ipi ve örgü ipini bilir misin kızım?” “Yok bilmem Ragıp Amca” “İpleri tanımadan onları nasıl işleyeceksin, a kızım! Gel sana önce ipleri tanıtayım” Çocuk eğitimi günümüzün çok konuşulan kavramlarından biri. Bu alanda yazılan kitapların sayısı hayli fazla. Geçmişle kıyasladığımızda aileler çocuk eğitimi konusunda daha bilinçli. Artık aileler çocuk eğitimi konusunda okuyor, seminerlere katılıyor ve televizyon programları izliyor. Son zamanlarda zihnimi meşgul eden bir düşünce var. Tüm eğitimciler, anne-babalar, öğretmen-


ler olarak çocukları eğitmeye çalışıyoruz ama sanırım çocukları anlamaya pek çalışmıyoruz. Küçük dünyaları tanımadan onları anlamak mümkün değil. Onları anlamadan onları eğitmek ise bence imkansız. Sizlere çocukları eğitmekle ilgili birçok pedagojik teknik söyleyebilirim. Çocuğun nasıl işleneceğine dair kırk tane makale yazabilirim belki. Lakin, sizlere çocuğu ve onun dünyasını anlatmazsam bu söylediklerim genelde işe yaramaz. Yeni işleme tekniklerini uzmanından öğrenmiş bir marangoz o şevkle elindeki ahşaplara şekil vermeye çalışabilir. Ancak kimi ahşaplar lifli, kimisi nazik, kimisi ise serttir. Bu öğrenilen

işleme teknikleri her ahşapta işe yaramaz ki. Marangoz olmak isteyen kişi, iğne yapraklı ağaçlarla, geniş yapraklı ağaçları ayırt ederek işe başlamalıdır belki. İnşaatta kullanılan kereste ile evimizdeki mobilyaların hangi ağaçtan yapılabileceğini ancak ahşapları tanıyan bilir. Reçineli ahşapla, az reçineli ahşapı işlemek aynı olmasa gerektir. Yongadan, talaştan ve tozdan üretilen yapay ahşap yapı malzemeleri ile doğal ahşap yapı malzemelerini ayırt edemeyen marangoz hangi işleme tekniğini öğrenirse öğrensin, ahşaplara fayda sunamaz. Annesinden el işi tekniklerini öğrenen bir kız, ipleri tanımadan kazak örebilir mi? Makrame yap-

Küçük dünyaları yalnızlığa itmemeli, anlamalıyız. Eğimde Satırbaşı

11

Sonbahar, 2011

mak, sadece el işi ile mi olur? Her iple makrame yapılabilir mi? Kısacası, bir işi yaparken karşımızda bir muhatap varsa – bu muhatap canlı da olabilir cansız da – öğrenmemiz gereken sadece işin kendisi değil aynı zamanda muhatabımızdır. Anne-babalar ve eğitimciler olarak çocuklarımızı eğitmek istiyoruz. Bunun yolu onları tanımaktan geçiyor… İtiraf etmek gerekirse onları tanımakta başarısızız. Öyleyse bugünden itibaren, çocuklarımızı tanımaya ve anlamaya vakit ayırmamız gerekiyor. Bu konuda çocuk psikolojisi kitapları, ve pedagogların çalışmaları işinize yarayabilir. Eğitmeden önce anlamak ve tanımak lazım!


Yörünge

Yürüme çabaları boyunca defalarca düşülür, masa, çekyat, oyuncak gibi eşyalar da kolda ve bacakta hafif morluklara sebebiyet verir. Çalışmaktan asla vazgeçilmez çünkü karşısında heyecanla onun adımı bekleyen, iki eliyle “gel gel” yapan, her düştüğünde gülümseyip ona sarılan, tekrar tekrar nasıl yapılacağını gösteren, sevgi dolu bakan o varlık durmakta ve onu beklemektedir. Karşıda bekleyen o muhteşem varlığa ulaşmak için istekle, şevki kırılmadan çalışır bebek. Merve Özdemir Psikolog-Yazar m.ozdemir@egitimdesatirbasi.com

A

yaklarımda hissettiğim şiddetli soğuk yüzünden erkenden uyanıyorum. Bütün vücudumu saran yorgan sanki ayaklarımı bilerek ihmal etmiş.

• Bir de ağrı hissediyorum; yer çekiminin inanılmaz gücüne karşı koymaya çalışmış, boşuna yorulmuş gibiyim. Kafamı kaldırıp baktığımda gördüğüm manzaraya inanamıyorum. Yorgan ve yatak ancak diz kapağıma kadar yetişiyor. Hemen yataktan kalkıp odanın diğer köşesine hareket etmeye çalışıyorum ama daha dün gece ayağıma uyan terlikler şimdi uymuyor. Yürümekte zorlanıyorum. Odadan dışarı çıkmak için kapının kulpunu tutmak istiyorum ama eğilmem gerekiyor. Odadan çıkmamla birlikte değişim furyasını bütün ayrıntılarıyla fark ediyor ve hissediyorum. Dün gece Dünya’ya bir şeyler olmuş, belki de meteor çarpmıştır; her şey küçülmüş, ufacık bir hal almış. Benden çok aşağıda duran aynada saçımı düzeltiyor, bana küçük gelen kıyafetlerimin içine zorla sığmaya çalışarak işe gitmek üzere hazırlanıyorum. Kapıyı kilitlemek hiç bu kadar zor olmamıştı, küçülen anahtar avucumun içinde kayboluyordu neredeyse. İş yerinde de aynı manzarayla karşılaşıyorum. Dosyalar, raflar, oturduğum sandalye, çalışma masam, her şey bir gecede küçülmüş, garip bir hâl Eğimde Satırbaşı

12

Sonbahar, 2011

almış. Diğer arkadaşlarım da aynı sorunu yaşıyor; karşı masadaki arkadaşımın küçülen gözlüğü yüzünden yazışmaları okuyamadığını görüyorum. Kimse bu sabah Dünya’ya olan şey hakkında konuşmuyor, herkes hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Artık ben de sorgulamıyorum etrafımda olanları ve uyum sağlamaya çalışıyorum. Yan masamda oturan arkadaşım gözüme çarpıyor; dünkü gömleğinin içine girememiş, ne kadar da komik gözüküyor. Sahi, ben bu yeni halimle nasıl gözüküyorum? İçimde bir şeyler çok farklı, dün bu masanın rengi daha güzeldi. İçimde bir şeyler kıpır kıpır, bir şeyler çok yeni. Tüm yenilikler heyecan verici ve bir o kadar da yabancı. Bu sabah Dünya’ya bir şeyler olmamış, meteor düşmemiş ya da eşyalar küçülmemiş. Bu sabah bana bir şeyler olmuş; büyümüşüm. Okunduğunda fantastik bir kurgu olarak nitelendirilebilecek bu hikâye zamanında bize, şimdi ise çocuklarımıza olan şeyin ta kendisi. Elbette bir sabah uyandığımızda fiziksel olarak bu kadar net farklılıklarla karşılaşmıyoruz


ama gelişim ufak ufak adımlarla bizi değiştirdiği için her ayrıntıyı zamanında fark edemiyoruz. İlk emekleme, ilk diş, ilk adımlar, ilk kelime, ilköğretimin ilk günü, lise mezuniyeti, üniversitenin ilk günü… Hepsi karşısında birçok ebeveyn “Ne çabuk büyümüş bu çocuk?” deyiverir. “Büyümüş…” demekle hem şaşkınlığını fark etmediğini hem de kendi dışında gelişen bir süreç olduğu için duyduğu yabancılığı ifade etmiş olur ebeveyn. Bir sınıfın ilk günü ya da ilk “anne” dediğinde aniden büyüyüvermiştir sanki. Çocuk için ise durum çok daha ilginç ve karmaşıktır. İlk adımlarında daha önce denemediği bir şeyi yapacak; yürümek için kullandığı iki elini halının üzerinden kaldıracak, ayaklarını yere daha kuvvetli basmaya çalışacak ve büyük bir risk alıp karşı koltuğun köşesine ulaşmak için üç adım atacaktır. Peki, bir bebek iki ayağının üzerinde durmayı denerken defalarca düşecek olmanın verdiği acıyı bile bile neden ısrarla yürümeye çalışır? Aylarını yürümeyi öğrenmeye çalışarak geçirir. Önce emekleme sonra tay tay durma sonra da adım atma egzersizleri yapılacaktır. Tüm bu çalışmalar aylar alacaktır ve bu esnada da konuşmayı öğrenmek gerekmektedir. Bir bebek niçin tüm bu zahmetlere katlanır ki? Hâlbuki yıllar sonra çevresine baktığında tüm bunların insana özgü olduğunu fark edecek, diğer canlı yavrularının hazır bir birikimle dünyaya gönderildiğini anlayacaktır. Kendinden habersiz çalışan milyonlarca hücresi hem kaslarına hem de hormonlarına sinyaller gönderir. Çocuk da kendinden farklı olarak etrafında iki ayağı üzerinde yürüyen diğerlerini taklit etmek için şiddetli bir istek duyar. Bunun için tüm gücüyle çalışır ve akşamları uykudan gözünü açmaması bu sebeptendir.

G

elişim; anne karnından başlayıp, ölünceye kadar devam eden bir süreçtir ve aslında zaman içinde sadece ismi değişir. Önce büyür sonra olgunlaşır zamanla da yaşlanırız. Bu kavramların hepsi belli gelişim evrelerini temsil eder ve siz aslında “Ben gelişiyorum, değişip farklılaşıyorum.” demektesinizdir.

Yürüme çabaları boyunca defalarca düşülür, masa, çekyat, oyuncak gibi eşyalar da kolda ve bacakta hafif morluklara sebebiyet verir. Çalışmaktan asla vazgeçilmez çünkü karşısında heyecanla onun adımı bekleyen, iki eliyle “gel gel” yapan, her düştüğünde gülümseyip ona sarılan, tekrar tekrar nasıl yapılacağını gösteren, sevgi dolu bakan o varlık durmakta ve onu beklemektedir. Karşıda bekleyen o muhteşem varlığa ulaşmak için istekle, şevki kırılmadan çalışır bebek. Bu senaryo daha sonraları giderek tatsız bir hal almaya başlar. Önceleri her düştüğünde onu gülümseyerek kucaklayan, kolundan tutup kaldıran, defalarca yardım eden ebeveyn daha sonraları maçta, sek sekte düşüldüğünde, su bardağı elden düştüğünde, gelecek için kurulan hayaller suya düştü-

Çocuğumuzu değişime ve geleceğe hazırlamalıyız. Eğimde Satırbaşı

13

Sonbahar, 2011

ğünde artık kızıp bağırmaya, küsmeye başlamıştır. Öğrenmek artık o kadar da keyifli değildir. Tüm bu sorunlarla karşılaşıp, bunalmış ebeveynlere şunları tavsiye ederiz: İlk aylarda nasıl davrandığınızı hatırlayabilirsiniz. “Çocuk düştü, gülümseyerek gittiniz, sarıldınız, öptünüz, tekrardan ayağa kaldırdınız, geldiğiniz yolu tekrar yürüyüp karşısına geçtiniz ve sabırla doğru hareketi yapmasını beklediniz.” Tüm bu fiziksel ve duygusal değişimler meydana gelirken çocuk bu süreci nasıl yorumlar? Çocuğun aklına “Ailemin bana olan sevgisi mi azaldı? Büyümek beni kötü çocuk haline mi getirdi? Yetişkin olmak kötü bir şey mi?” şeklinde sorular gelebilir. Elbette her çocuk kendi çevresi ve fıtratı


şir. Fark edemediğimiz bir şekilde büyük bir sirkülasyon işler ve biz artık yüz gün önceki biz değilizdir. Bu konuya Muhammed Bozdağ şu şekilde değinmiştir. “Bir insanın takvim yaşı ne olursa olsun vücut hücrelerinin çoğu birkaç günlükle yüz günlük arasındadır.” (Mutluluk ve Zenginlik Yolları, S.92) Kısacası; insan beyninin temel dokusal dizilimi (hardware) doğduktan kısa bir süre sonrasına kadar tamamlanır. Artık yeniden beyin hücreleri yaratılmaz. Oysa diğer bütün vücut hücrelerinin ömrü ortalama 100 gün olduğuna göre beden yılda üç defa değişir. Dakikada üç milyar hücre yaratılır vücudumuzda ve yılda üç defa ceset değiştiririz.

doğrultusunda yorumlama yapacaktır. Başlangıçtaki hikâyemizde kendisine olmayan kıyafetleri giyerek komik duruma düşen insanları hatırlayalım. Bazen çocuklarımız da yetişkinliğe adım attıkları halde çocukça davranışlarını sürdürmek ve gelişime karşı koymak isteyebilirler. Geliştiğini kabul etmek istemeyen, uyum sürecine geçemeyen çocuklarımızın zihinlerinde büyümekle ilgili olumsuz telkinler olabilir. Gelişim; anne karnından başlayıp, ölünceye kadar devam eden bir süreçtir ve aslında zaman içinde sadece ismi değişir. Önce büyür sonra olgunlaşır zamanla da yaşlanırız. Bu kavramların hepsi belli gelişim evrelerini temsil eder ve siz aslında “Ben gelişiyorum, değişip farklılaşıyorum.” demektesinizdir.

Çocuğumuzdaki ve kendimizdeki gelişimi fark etmememiz aslında çok da anlaşılmadık bir durum değil. Dünya hem kendi hem de güneş etrafında büyük bir hızla dönerek birbirine zıt olan gece ile gündüzü, iki zıt mevsim olan yaz ve kışı meydana getirir. Bu büyük hareket oluşurken bizler dünyanın

Yavaşça ergenliğe doğru adım atan birey artık daha büyük olan burnu, sivilceli yüzü, kalın sesi, öfkeli, tez canlı, memnuniyetsiz, heyecanlı halleriyle aslında aile için tam bir muammadır. Vücut hücrelerimiz yüz günde bir deği-

Endüstri psikolojisi alanında okutulan ders kitaplarında “Sistem Yaklaşımı” kuramı vardır. Sistem Yaklaşımının en önemli noktalarından biri olmasa da konu içinde sistemi oluşturan parçaların bütünden daha fazla enerji harcadığı söylenir. Yani bir inşaat firması yeni bir iş alabilmek için toplam üç toplantıda kararlar alıyor, karşı şirketle anlaşmalar imzalanıyor ve çalışmalara başlanıyor. İşin bu kısmına kadar bütünün harcadığı toplam enerji parçaların harcadığı enerjinin yanında devede kulak kalıyor. Bütünü oluşturan parçalar yani şirket elemanları piyasa taraması, sayısız telefon görüşmesi, ek mesai yapıyor. Tüm bu aşamaya gelene kadar kilolarca kâğıt harcanıp kilometrelerce yol kat ediliyor. Bunu fizyolojiye uyarladığımızda ilk olarak karşımıza gözün çalışma sistemi çıkıyor. İnsanın göz kapaklarını açıp kapatırken harcadığı enerjinin yirmi kilogramlık bir yükü kaldırmaya çalışırken harcadığı enerjiye eşit olduğunu görüyoruz. Vücudumuzda çok büyük bir kadro gelişimimiz için büyük enerjiler harcayarak çalışmakta. Bunun neticesi olarak duygusal, fiziksel birçok yenilikle karşılaşıyoruz ve süreci takip edemediğimiz için tüm bunlar bize yabancı geliyor. Bu sabah aynadaki kişiyle dün sabahki aynı kişi değil. Dün uyandığınız Dünya ile bu sabahki birbirinden çok farklı. Her birimizin içinde ve yanı başımızda büyük bir dünya var.

Dünyadaki değişim eğitim anlayışına da yansır. Eğimde Satırbaşı

döndüğünü hissetmeyiz, hızdan başımız dönmez ve yorulmayız. Çünkü bizi içine alan kütle çok büyüktür ve durum bizim dışımızda gelişmektedir. Bir sabah penceremizi açarız ve gözbebeklerimizi dolduran güneşi fark edip “Yaz gelmiş.” deriz. Oysaki her geçen gün yaz mevsimine giden bir adımdır ve içinde olduğumuz halde süreci takip edememişizdir. Fark etmemizi tetikleyen bir şeyle karşılaşmadıkça dalgınlığımız da devam eder.

14

Sonbahar, 2011



Çocuk Eği̇ti̇mi̇nde İhmal Edi̇lemeyecek Üç Nokta Çocuklarımızı eğitirken üzerinde durmamız gereken birçok husus vardır. Biz özellikle üçünü dile getirmek istiyoruz. Gerek günlük hayatta sıkça karşılaşılması gerekse alışkanlıklar ve görenekler sebebiyle nazarlardan kaçması sebebiyle üzerinde durulması gerektiğine inanıyoruz. Bu hususlar şunlardır: Ailenin eğitim tutumu, çocuklarımızın bireysel öğrenme farklılığı, zamana uygun eğitim Mustafa Kapukaya aile Danışmanı m.kapukaya@egitimdesatirbasi.com

Ç

Ailenin Eğitim Tutumu

ocuk eğitimi denilince genelde bilinçli olarak çocuğa verilen eğitim akla gelir. Bu büyük bir yanlıştır. Öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki özne çocuksa eğitim fiili sadece masa başında olmaz. Çocuklar gördüğü her şeyi kamera gibi kaydeder ve unutmaz.

Bu demek oluyor ki günlük işlerimizde de çocuk eğitimi devam etmektedir. Çocuğumuza karşı tutum ve davranışlarımızdan tutun başkalarıyla olan diyaloglarımız bile büyük bir eğitimdir. Yemekte eşimizden tuz isteme şeklimiz dahi çocuğumuzun eğitimini oluşturmaktadır. Dolayısıyla yiyip içtiğimiz şeylerin, konuştuklarımızın, bulunduğumuz ortamın çocuğumuzun kişiliğine etkisini hesap edip, adımımızı ona göre atmalıyız. Yetişkinler için de aynı şey söylenebilir ama yetişkinlerin algıladıkları dünya kumun üzerine yazı gibidir, ilk rüzgârda yenilenir. Ama çocukların dünyası, onların duydukları ve gördükleri her şey; hayatları boyunca karşılaşacakları durumları yorumlamak için, kararlarını almak için kullanacakları Eğimde Satırbaşı

16

Sonbahar, 2011

düşünüş sistemi, yorum mekanizması farklıdır. Biz buna “bilinçaltı” diyoruz. Bilinç üstü karar verdiğimizi sanırız hâlbuki kararları hep bilinçaltımız verir. Doğruyu yanlışı ayırt etme vicdan, kişilik, ahlaki duruş, özgüven bilinçaltıyla oluşur. Bu durumda çocuğumuzun kişiliğinin büyük bir kısmı büyüdüğü ortamdan etkilenerek oluşur diyebiliriz. Diğer bir sıkıntılı aile tutumu ise şudur. Anne- babalar -her ne kadar inkâr etseler de- kendi eksik yanlarını çocuklarına baskı (gündem) yaparlar. Kendi olmak istediklerine ulaşamaz çocuğunda görmek ister, onu zorlarlar. Bu davranışların sonucu olarak çocuklarda isyan ya da davranış bozukluğu ortaya çıkar. Çünkü çocuğun yetenek düzeyi, ilgi düzeyi, güçlü ve zayıf yönleri, öğrenme düzeyi veya


şekli ebeveyninkinden ve diğer çocuklarınkinden farklıdır. Oysa gelişim dönemlerini göz önünde bulundurarak çocuklara bireysellik kazandırılmalı, kendi kişilik ve becerilerine uygun yönlendirme yapılmalıdır. Çocuğun kendine has bir yolu ve hayatı olduğunu kabul etmek sağlıklı bir ebeveyn tutumudur.

Bireysel Öğrenme Farklılıkları Her çocuğun öğrenme şekli farklıdır. Kimisi sadece dinleyerek çok iyi öğrenirken kimisi yazarak daha iyi öğrenir. Kimisi de hem yazıp hem duyarak… Buraya kadar sıkıntı yok. Bizim eğitim sistemimiz daha çok göze ve kulağa hitap ediyor. Oysaki yaparak, dokunarak, eylemsel öğrenen kinestetik (hareketli) öğrenciler diğerlerine göre zorlanmaktadırlar. Çünkü bu öğrenciler bilgileri uzun süreli belleğe daha çok dinleyerek ya da duyarak değil de yaparak, eyleme dökerek kaydetmektedirler.

H

er çocuğun öğrenme şekli farklıdır. Kimisi sadece dinleyerek çok iyi öğrenirken kimisi yazarak daha iyi öğrenir. Kimisi de hem yazıp hem duyarak… Buraya kadar sıkıntı yok. Bizim eğitim sistemimiz daha çok göze ve kulağa hitap ediyor.

Yine bu çocuklardan bir kısmını göz teması kurdukları zaman dikkatleri dağılmaktadır. Öğrenme farklılıklarına vakıf olmayan eğitimciler ve aileler göz teması kurmamayı saygısızlık olarak ele almaktadırlar. Hâlbuki bu kişiler daha çok lise dönemlerinde göz teması kurmayı öğrenir. Sağır birini dinlemeye zorlamak, kör birini görmeye zorlamak, topal birini koşmaya zorlamak ne kadar zalimce ve saçma görünüyorsa öğrenme modeli farklı çocukları belli bir şekilde öğrenmeye zorlamak da aynı ölçüde zalimce ve saçmadır. Bu yüzden çocuklarımızın öğrenme modelini tespit edip ona göre bir eğitim vermeliyiz.

Oyun farklılıklara açık öğrenme ortamıdır. Eğimde Satırbaşı

17

Sonbahar, 2011

Zamana Uygun Eğitim Ailenin görmezden geldiği, çoğu zaman hata yaptığı şeylerden biri de; çocuğun çağını yakalayamamaktır. “Çocuğunuzu kendi zamanımıza değil onların yaşayacağı zamana göre eğitmek” fikri, eğitim yöntemimizi de şimdiki zamana göre geliştirmemiz gerektiğini anlatmaktadır. Çocukların isteklerinin beklentilerinin günümüzde tamamen değiştiğinin bilincinde olarak çağı yakalamalı kendimizi de eğitmeliyiz ki çocuğumuzu eğitecek kıvama gelelim. Peki, ne var bu zamanda; zararlı televizyon programları var, bilgisayar oyunları ve internet bağımlılığı


Kendi zamanımıza göre değil onların zamanına göre eğitim.

var. Bunların yanı sıra sınırsız özgürleşme isteği var, aile ve kültür yapılarının değişmesi var. Duruma bilgisayar penceresinden bakalım. Çağımızın gereği, olmazsa olmazıdır bilgisayar. Fakat kontrolsüz kullanıldığında telafi edilemeyecek tahriplere yol açmaktadır. Zamanımız iyi bir anne babanın bilgisayar bilmesini zaruri kılıyor. Ta ki çocuğu ne yapıyor ediyor bilmeli. Mesela bir paylaşım sitesinde babası ile arkadaş olan çocuk bütün hareketlerine dikkat edecektir. Uygunsuz bir davranışı olduğunda babası

hemen görecek ve uygun dille uyaracak, durumun daha tehlikeli boyutlara gitmesini önleyecektir. Yine ailesi ile arkadaş gibi paylaşımda bulunan çocuk tehlikeli arkadaşlıklardan uzak duracaktır. Çocuklarının ister istemez sorunları oluyor kendini yenileyemeyen ebeveyn yeni sorunlara eski bilgilerden cevaplar vermeye çalışıyor. Çağımız bilgi çağı, öncelikle ailede düzenli kitap okunmalı, sadece annenin veya sadece babanın kitap okuması etkili değildir. Hem anne hem baba düzenli bir şekilde kitap okumalı. Eğimde Satırbaşı

18

Sonbahar, 2011

Eğitici olmanın temel şartı eğitilenden daha çok şey bilmektir. Belki bu çağın getirdiği yükün altında eziliyoruz, yetişemiyoruz ama Hz. Adem’den süre gelen ve hiç değişmeyen bir ebeveyn üstünlüğü var: Aile Bilgeliği. Ebeveyn her zaman çocuktan daha olgun, daha dengelidir. Ebeveynler çocuk gibi davranıp duygularına yenilirse, çabuk öfkelenip eylemlerinde tutarsız olursa yetişen çocuğun ruhsal yönden sağlıklı olması mümkün değildir. Yani ailenin eğitimde alacağı rol en başta ebeveyn olmanın olgunluğunu taşıyacak niteliğe gelmektir.


Serkan Düzgün ile Uzaktan Eği̇ti̇m Üzerine Uluslararası Uzaktan Eğitim Derneği; yurtiçinde ve yurtdışında, günlük hayatın her aşamasında ve her bilim alanında uzaktan eğitim kavramının farkındalık düzeyini arttırmak ve uzaktan eğitim uygulamalarının geliştirilmesini sağlamak için uzaktan eğitimin yalnızca teknik bir iş olmadığı, pedagojik yönünün de ağırlık kazanması gerektiği düşüncesi ile 18 Mart 2010 yılında kurulmuştur. İbrahim Sarıtaş editor@egitimdesatirbasi.com

MÜLAKAT •

D

ergimizin bu sayıdaki sayfalarına Uluslararası Uzaktan Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serkan Düzgün Beyefendiyi misafir ettik. Kendisinden Uzaktan Eğitim ve dernek faaliyetleri ile ilgili uzman görüşü aldık.

Serkan Bey, teknolojinin gelişimiyle birlikte uzaktan eğitim kavramını da sıkça duyar olduk. Nedir uzaktan eğitim? Uzaktan eğitim kavramı zaman içerisinde; mektupla öğretim, açık öğretim veya televizyonla öğretim kavramları ile farklı şekillerde tanımlanmış olmakla birlikte biz uzaktan eğitimi; mekânsal olarak farklı ortamlarda bulunan öğrenen ile öğretenin, aynı zamanda veya farklı zamanlarda, metin, resim, fotoğraf, ses, video gibi çoklu ortam teknolojilerini kullanarak basılı, sesli veya görsel medya araçları aracılığıyla birbirleri ile iletişim kurdukları öğrenme yöntemi olarak tanımlayabiliriz. Uzaktan eğitimin dünyada ve ülkemizdeki gelişiminden kısaca bahsedebilir misiniz? Uzaktan Eğitim kavramı, 17. yüzyılın başlarında Boston GaEğimde Satırbaşı

19

Sonbahar, 2011

zetesinde Steno derslerinin verilmesi ile literatüre girmiştir. 19. yüzyılın başlarında radyo ve televizyon teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte sistemli ve programlı uzaktan eğitim uygulamaları, MEB okullarında ve üniversitelerde görülmeye başlanıyor. 20. yüzyılın sonlarına doğru bilgisayar ve internet teknolojilerinin gelişmesi ile e-öğrenme kavramı ile birlikte anılır hale gelmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Ülkemizde uzaktan eğitim kavramı ilk olarak 1960’lı yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı’nın Mektupla Öğretim Merkezi’nin kurulması ile başlar. Daha sonra Açık Öğretim Fakültesi ve Açık Öğretim Lisesinin kurulması ile devam eder. 20. yüzyılın sonlarında dünyada gerçekleşen teknolojik gelişmeler ile birlikte


Ăźlkemizde de Uzaktan EÄ&#x;itim ve e-ĂśÄ&#x;renme uygulamalarÄą Ăźniversiteler baĹ&#x;ta olmak Ăźzere birçok kurum tarafÄąndan uygulanmaya baĹ&#x;lanmÄąĹ&#x;tÄąr. YĂśnetim kurulu baĹ&#x;kanlÄąÄ&#x;ÄąnÄą yĂźrĂźttĂźÄ&#x;ĂźnĂźz UluslararasÄą Uzaktan EÄ&#x;itim DerneÄ&#x;i (UZEG) ne zaman ve hangi amaçla kuruldu? UluslararasÄą Uzaktan EÄ&#x;itim DerneÄ&#x;i; yurtiçinde ve yurtdÄąĹ&#x;Äąnda, gĂźnlĂźk hayatÄąn her aĹ&#x;amasÄąnda ve her bilim alanÄąnda uzaktan eÄ&#x;itim kavramÄąnÄąn farkÄąndalÄąk dĂźzeyini arttÄąrmak ve uzaktan eÄ&#x;itim uygulamalarÄąnÄąn geliĹ&#x;tirilmesini saÄ&#x;lamak için uzaktan eÄ&#x;itimin yalnÄązca teknik bir iĹ&#x; olmadÄąÄ&#x;Äą, pedagojik yĂśnĂźnĂźn de aÄ&#x;ÄąrlÄąk kazanmasÄą gerektiÄ&#x;i dĂźĹ&#x;Ăźncesi ile 18 Mart 2010 yÄąlÄąnda kurulmuĹ&#x;tur.

ÇalÄąĹ&#x;malarÄąnÄązdaki temel strateji nedir?

Ä&#x;imizin en hassas olduÄ&#x;u noktadÄąr. DerneÄ&#x;imizin hedefleri doÄ&#x;rultusunda Ăźyelerimizle bir araya gelip uzaktan eÄ&#x;itim ile ilgili toplantÄąlar, araĹ&#x;tÄąrmalar ve proje çalÄąĹ&#x;malarÄą yaparak toplumda uzaktan eÄ&#x;itimi yaygÄąnlaĹ&#x;tÄąrmaya çalÄąĹ&#x;Äąyoruz.

Bu amacÄą gerçekleĹ&#x;tirmek için; kamu kurumlarÄą, Ăźniversiteler, sivil toplum kuruluĹ&#x;larÄą, Ăśzel sektĂśr ve araĹ&#x;tÄąrmacÄąlarÄą ortak bir platformda bir araya getirmek, bu kiĹ&#x;i ve UZEG olarak amaçlarÄąnÄązÄą kurumlarÄąn birbiri arasÄąnda denegerçekleĹ&#x;tirmek için hangi faaliyim ve bilgi paylaĹ&#x;ÄąmÄąnÄą saÄ&#x;lamak derneÄ&#x;in temel prensibidir. Çßn- yetlerde bulunuyorsunuz? kĂź bu sayede farklÄą kurumlarÄąn Ă–ncelikle en temel amacÄąmÄąz birbirlerini daha iyi anlayÄąp sinerji olan toplumun temel dinamikleri oluĹ&#x;turarak Ăźlkedeki inovasyona durumundaki kurumlarÄą ve kiĹ&#x;iledaha bĂźyĂźk katkÄą vereceklerini dĂź- ri bir araya getirmek için uzaktan Ĺ&#x;ĂźnĂźyoruz. AmerikalÄą bilim adamÄą eÄ&#x;itim ile ilgili bilimsel toplantÄąStephen Covey’in gĂźzel bir sĂśzĂź lar gerçekleĹ&#x;tirmeyi hedefledik. vardÄąr; “Bir toplulukta eÄ&#x;er iki kiĹ&#x;i Bu doÄ&#x;rultuda Ankara’da 2010 aynÄą gĂśrĂźĹ&#x;Ăź paylaĹ&#x;Äąyorsa onlardan ve 2011 yÄąlÄąnda; Uzaktan EÄ&#x;itibiri gereksizdir.â€? der. Bu doÄ&#x;rultu- min GeleceÄ&#x;i, YĂźksek Ă–Ä&#x;retimde da hiçbir ideolojik, siyasi, ticari ve Uzaktan EÄ&#x;itim, Uzaktan EÄ&#x;itimakademik ĂśnyargÄąya kapÄąlmadan de Mobil Teknolojiler ve Uzaktan ULUSLARARASI INTERNATIONAL iĹ&#x;birliÄ&#x;i sĂźrecini yĂśnetmek derne- Dil EÄ&#x;itimi konulu dĂśrt panel

;G G ;G

L E N PA

G G ; 02%ø/ 5 ( / ø 2 / 2 1 . ( 7

uzeg

Panelistler Prof. Dr. Mehmet KESÄ°M Anadolu Ăœniversitesi Ă–Ä&#x;retim Ăœyesi EÄ&#x;imde SatÄąrbaĹ&#x;Äą Yrd. Doç. Dr. Selçuk Ă–ZDEMÄ°R Gazi Ăœniversitesi Ă–Ä&#x;retim Ăœyesi

20

Tarih: 18 Mart 2011 Cuma Saat: 13:00

Sonbahar, 2011


gerçekleştirdik. Bu panellere; 11 akademisyen, 4 sivil toplum kuruluşu temsilcisi, 2 kamu kurumu temsilcisi, 5 özel sektör temsilcisi ve yüzlerce dinleyici katıldı ve işbirliği oluşturulması sağlandı. Panel konularımızı belirlerken uzaktan eğitimin geleceği ve ülkemizin önceliklerini göz önünde bulundurduk. Panellerle ortaya çıkan bilgi birikimini daha geniş kitlelere ulaştırmak için Video DVD’ler ve YouTube UZEGtv (www.youtube. com/uzegtv) ile görüntüleri bütün kamuoyuna sunduk. Ayrıca uzaktan eğitim ile ilgili kişi ve kurumları sanal ortamda da bir araya getirmek için Facebook (www.facebook.com/uzeg ) ve Twitter (www.twitter.com/uzeg ) üzerinde sosyal medya sayfalarımızı oluşturduk. Bu sayfalar aracılığı ile bir çok kişi birbiri ile bilgi paylaşımı imkanı bulmaktadır. Uzaktan eğitim alanında faaliyet gösteren şirketlerle işbirliği yaparak üyelerimize bu şirketlerin hizmetlerinden faydalanma imkanı sunduk.

Önümüzdeki dönemde uzaktan eğitim ile ilgili bir dergi çıkararak ve üniversite öğrencileri ve akademisyenler ile birlikte okullarında bir araya gelerek amaçlarımız doğrultusunda daha aktif rol almak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Öğretmenlerin mesleki gelişim sürecinde uzaktan eğitimin kullanılması konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Ülkemizdeki öğretmen sayılarına baktığımızda diğer ülkelere göre çok fazla olduğunu görüyoruz. Örneğin; öğrenci başarısını ölçen uluslararası araştırmalarda ilk sıralarda yer alan Finlandiya’da 50 bin civarında öğretmen görev yaparken bizde bu sayı 650 bini aşmaktadır. Ayrıca ülkemizdeki coğrafi şartlar, ulaşım ve ekonomik imkanların sınırlılığı göze alındığında yüz yüze eğitim fırsatlarının yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Fakat öğretmenlerin mesleki gelişimleri eğitim sistemi içerisindeki en önemli faktördür. Bu ihtiyacı karşılamak için en önemli çözüm yolunun uzaktan

eğitim olduğunu düşünmekteyiz. Millî Eğitim Bakanlığı da bu ihtiyacın uzaktan eğitim ile desteklenmesi gerekçesiyle FATİH Projesi kapsamında 110 tane Uzaktan Eğitim Merkezi kurmayı hedeflemektedir. Bu yolla ülkemizdeki bütün öğretmenlerin mesleki gelişimlerini sürekli desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu amaca destek veren farklı kurumlar da bulunmaktadır. İntel firması kamuda görev yapan öğretmenleri bilişim teknolojileri alanında, Öğretmen Akademisi Vakfı da öğretmenlerin iletişim, ölçme değerlendirme, sınıf yönetimi gibi alanlarda yüz yüze eğitimlerle birlikte uzaktan eğitim yöntemlerini kullanmaktadır. Biz de UZEG olarak bu uygulamaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini düşünerek bu çalışmaları desteklemekteyiz. Uzaktan eğitim konusunda verdiğiniz bilgilerden dolayı teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Uzaktan eğitim konusuna ve derneğimize derginizde yer verdiğiniz için ben de teşekkür ediyorum.

Serkan Düzgün Kimdir?

www.serkanduzgun.com

1979 yılında Samsun’da doğdu. Orta öğrenimini Samsun Ladik Akpınar Öğretmen Lisesi’nde, lisans öğrenimini Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 2000 yılında tamamladı. 2003 yılında Bilgisayar Destekli Matematik Öğretimi konulu tezi ile Yüksek Lisansını tamamladı. Halen Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde Doktora öğrenimine devam etmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nda Eğitim Reformu çalışmalarında bulundu. İlköğretim Genel Müdürlüğü’nde Bilgisayar Dersi Öğretim Programı uzmanlığı ve Trafik Güvenliği kitapları yazarlığı yaptı. Şu anda Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nde açık öğretim ve uzaktan eğitim ile ilgili çalışmalarına devam etmektedir. Ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda açık öğretim ve uzaktan eğitim ile ilgili çok sayıda yayını bulunmaktadır. Halen Uluslararası Uzaktan Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Uluslararası Eğitimciler Derneği Danışmanlık görevini yürütmektedir. Eğimde Satırbaşı

21

Sonbahar, 2011


Çocuk Eğitiminin Toplumsal Boyutu

Eğitim, öğrenme ve öğretme faaliyetlerini içeren ve hayat boyu devam eden bir süreç olduğu ve sadece örgün/yaygın eğitim kurumlarında görülen bir etkinlik olmadığı için nasıl bir eğitim çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilir ve sağlam bir kişilik kazanmasına yardımcı olabilir? Doğruluk ve dürüstlük temelinde ve ahlâklı davranışları içeren bir değerler eğitimi, modern seküler bir toplumda ne ölçüde verilebilir? Yard. Doç. Dr. Reşat Açıkgöz Sosyolog r.acikgoz@egitimdesatirbasi.com

• Çocuğun Toplumsallaşması

Ç

ocuk, ruhunun saflığı ve vicdanının temizliğiyle masumiyeti temsil eder. Hıristiyanlık’taki ilk günah akidesinin aksine, her çocuk dünyaya günahsız olarak gelir. Ancak, çocuğun dünyaya masum olarak gelmesi, her çocuğun eşit şartlar altında dünyaya geldiği anlamına gelmemektedir.

Çocuğun çevresinde ve iradesinin haricindeki birçok faktör, onun bu dünyadaki hayatını önemli ölçüde etkilemektedir. Hatta bazen bu faktörler çocuğun dünyevi hayatının temel belirleyicileri olmaktadırlar. Bu faktörlerin başında çocuğun anne karnındaki gelişimi, ailesinin dini ve ahlâki yapısı ve içinde dünyaya geldiği ortamın sosyo-ekonomik şartları gelmektedir. Örneğin, alkol ve sigara gibi maddeleri kullanan ve ağır depresyon ve psikolojik travmalar geçiren kadınlarla bu tür alışkınlıkları ve sorunları olmayan kadınların (annelerin) hamilelikleri sırasında çocuklarının anne karnındaki gelişimleri aynı olmamaktadır. Bu durum, çocukların sonraki haEğimde Satırbaşı

22

Sonbahar, 2011

yatlarında onların ruh hallerine de yansımaktadır. Keza, dindar ve ahlâki değerlere sahip bir aile içinde dünyaya gelen çocuk ile dinin yaşanmadığı ve hiçbir manevi değerin bulunmadığı bir aile ortamında hayata gözleri açan bir çocuğun durumu aynı değildir. İyi veya kötü, doğru veya yanlış değerlendirmesine bakmaksızın, bu iki koşulun kesinlikle farklı durumlar içerdiğini söylemek mümkündür. Ve keza, açlık ve yoksulluğun bulunduğu ve insanların ikinci sınıf muamelesi gördüğü bir sosyal çevrede dünyaya gelen çocuklarla zenginlik ve bolluğun olduğu ve bundan dolayı insanların çeşitli ayrıcalıklara sahip olduğu bir imtiyazlı çevrede hayata merhaba diyen çocukların durumları ve yaşam şartları kesinlikle aynı değildir.


Daha dünyaya gelmeden çocukların yüzleştiği bütün bu eşitsiz (kimilerine göre ayrıcalıklı) koşullar, doğal bir durumun sonucu değildir. Doğal olan bazı durumlar vardır. Örneğin, siyah veya beyaz olarak, bir Yahudi veya Alman ailesinin çocuğu olarak, sağlıklı veya özürlü olarak dünyaya gelmek insanın tercihinde olmayan şeylerdir. Ancak, günümüzde doğal olmayan eşitsiz koşullar insanların hayatlarını ve geleceklerini doğal olan eşitsiz koşullardan daha fazla etkilemektedir. Örneğin, bir çocuk yoksul bir ailede dünyaya gelebilir ve bu onun hayatındaki doğal bir eşitsizliği ifade ediyor olabilir; ama bu çocuğun yeterli besini almadan açlıktan ölmesi, toplumsal çevresinin veya modern dünyanın ona dayattığı bir yaşamın sonucudur. Bu doğal olmayan eşitsiz durumu bir insanlık sorunu olarak görmek de mümkündür. Çünkü günümüzde birçok eşitsiz koşul, insan ihmalkârlığının ve sorumsuzluğunun sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kısacası, her yönüyle adil olmayan bir dünyada yaşamaktayız. Böyle bir dünyada dünyaya masum olarak hayata gözlerini açan her çocuğa adil ve eşit bir eğitim vermek ne kadar mümkündür? Eğer mümkünse bu eğitimi hangi kurumlarda ve hangi yöntem ve teknikleri kullanarak vermek gerekir?

ce önemli bir kurumdur. Çocuk, sosyal bir varlık olmanın özelliğini ilk olarak aile ortamında elde eder. Dolayısıyla, ailenin hem çocuğun sosyalleşmesi hem de temel eğitimi alması için hayati bir öneme sahip olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu, çocuk eğitiminin ilk olarak nereden başlatılacağı ve bu eğitimde nasıl bir yol izleneceği konusunda bize bir fikir vermektedir. Çocuğun sorunsuz bir toplumsallaşma sürecinden geçmesi ve potansiyel halde bulunan kabiliyetlerini hayata aktarabilmesi için aile ortamında aldığı eğitimin onun fıtri yapısıyla uygun olması ve yaşam şartlarını öğretici nitelikte olması gerekir. Çocuğun fıtratına uygun olmayan bir eğitim, onun masumiyetini bozacak yönde bir etki yapar. Bu da çocuğun ileriki yaşamını büyük ölçüde olumsuz etkiler. Hayat kurallarına yabancı olarak dünyaya gelen çocuk, aile ortamında ve sosyal çevrede yeni kurallar, alışkanlıklar, davranış kalıpları vb. şeyler öğrenir. Ancak, çocuğun zihninde henüz bir doğru ve yanlış ölçüsü olmadığı için (zira henüz akıl baliğ

Çocuğun Toplumsallaşması İnsan, başta aile olmak üzere, toplumsal bir çevrede hayatını sürdüren bir varlıktır; çünkü ihtiyaçları ve fıtri özellikleri onu böyle bir yaşama zorlamıştır. İstisnalar hesaba katılmazsa, her ne kadar bu istisnalar günümüzde artmış olsa da, her çocuk genellikle bir aile ortamında dünyaya gelir. Aile, çocuğun sosyal çevresiyle ilk iletişim ve etkileşime geçtiği yer olduğu için son dere-

Çocuklarımızı sosyal hayatta aktif kılmalıyız. Eğimde Satırbaşı

23

Sonbahar, 2011

olmamıştır) çocuk her öğrendiği şeyi doğru kabul etme yönünde bir eğilim gösterir. Dolayısıyla, sadece çocuğun ahlâki ve manevi gelişimi için değil, zihinsel (bilişsel) gelişimi açısından da ilk yıllardaki eğitim büyük bir önem arz etmektedir. Çocuğun ailedeki eğitimi kadar akran gruplarıyla olan ilişkisi ve sosyal çevredeki ilişki ağları da onun toplumsallaşmasında önemli bir yer tutmaktadır. Akran gruplarıyla ilişkisinde çocuk çeşitli değerler edinmeye ve alışkanlıklar kazanmaya başlar. Sosyal çevreyle olan ilişkilerinde ise toplumda egemen olan davranış kalıpları, örf ve adetlerle tanışır; kısacası mevcut hâkim kültürü öğrenmeye başlar. Bu kültürü sosyal çevresinde pratik olarak öğrendiği gibi örgün/yaygın eğitim kurumlarında teorik olarak da öğrenebilir. Dolayısıyla, hem modern eğitim kurumları hem de toplumdaki egemen kültür, çocuğun sosyalleşmesinde ve bir kişilik kazanmasında aile kadar önemli bir yere sahiptirler. Eğitim, öğrenme ve öğretme faaliyetlerini içeren ve hayat boyu devam eden bir süreç olduğu ve


Geleceğimizin mimarları çocuklarımız.

sadece örgün/yaygın eğitim kurumlarında görülen bir etkinlik olmadığı için nasıl bir eğitim çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilir ve sağlam bir kişilik kazanmasına yardımcı olabilir? Doğruluk ve dürüstlük temelinde ve ahlâklı davranışları içeren bir değerler eğitimi, modern seküler bir toplumda ne ölçüde verilebilir?

Çocuklar: Geleceğin İnşacıları Geçmiş geleceği yansıtan bir ayna olduğu gibi, gelecek de geç-

miş ve şimdi üzerine inşa edilir. Nasıl ki, bugünkü toplumsal yapımız ve toplumda egemen olan değerlerimiz 200 yıllık bir modernleşme (bir açıdan sekülerleşme) sürecinin sonucunda ortaya çıkmıştır ve toplumun bugün karşılaştığı birçok sorunun kaynağında bu sekülerleşme (dünyevileşme) sürecinin etkisi vardır. Öyle de, bugün içinde geçtiğimiz koşullar ve yaşam biçimimiz haline gelen seküler değerler, 50 veya 100 yıl sonraki geleceğimizi şekilEğimde Satırbaşı

24

Sonbahar, 2011

lendirecektir. Dolayısıyla, gelecek toplumda ülkeyi yöneteceklerin, ticaret ve sanatla uğraşanların, eğitime yön verenlerin, anne ve baba olacakların, kısacası toplumun her kesiminde değişik konum ve mevkide yer alacak olanların bugünkü çocuklar oldukları hesaba katıldığında, bugünkü çocuk eğitiminin toplumun geleceğini ne ölçüde etkileyeceği daha da anlaşılır olmaktadır. İçinde yaşadığımız toplumda çocuk eğitimini de içeren de-


ğerler eğitiminin yetersizliğinin ve ihmalkârlığının sonuçlarına canlı olarak şahit olmaktayız. Ahlâktan ve manevi değerlerden yoksun bir toplumda birçok sorunun ve olumsuz durumun varlığına tanıklık etmekteyiz. Mesela, cezaevlerindeki mahkûm ve tutuklu sayısı ilk kez yüz bini aşmış durumdadır. Hırsızlık ve kapkaççılık gibi mala yönelik suçlarda büyük bir artış görülmektedir. Alkol, uyuşturucu ve sigara kullanma yaşı 9 yaşına kadar düşmüş durumdadır. Yasadışı fuhuş, uyuşturucu ve insan ticareti giderek artmaktadır. Anne-baba ve büyüklere olan saygı giderek azalmakta, merhamet ve acıma duyguları zayıflamakta, kanaat ve sabır gibi değerler terke uğramakta, zenginleşme ve lüks yaşam temel dünyevi değer haline gelmekte, insanın dünyevi hayatındaki başarısı diğer başarıları ve gelişimlerinden daha önemli görülmektedir. Tüm bunlara karşın toplumun dini ve manevi yapısı büyük ölçüde ihmal edilmekte; kısacası artık gazetelerin manşetlerine bile taşınan bir “sosyal patlama” noktasına gelinmiş bir vaziyette bulunmaktayız. Bu, hiç kimsenin istemediği ama çoğu kimsenin de düzeltmek için çaba göstermediği bir durumdur. Özellikle, Türkiye’de muhafazakâr ve görece dinsel bir kimliğe sahip olan bir partinin iktidarda olduğu bir dönemde, toplumsal yapının sosyal patlama noktasına gelmesi oldukça şaşırtıcı bir durumdur. Ahlâki ve manevi değerlere olan vurguya rağmen, toplumun yapısında herhangi bir iyileşmenin görülmemiş olması sorunun çok derinlerde yattığını göstermektedir. Sorunun kaynağına inilmedikçe çözüm bulmak da mümkün değildir. Dolayısıyla, geleceğin mimarları ve inşacıları konumunda olan ve gelecek toplumun muhtemel adayları olan

bugünkü çocuklar için temel ahlâki ve manevi değerleri içeren ve gündelik hayatla sıkı bağı olan bir çocuk eğitimine ihtiyaç duyulduğu aşikârdır.

Sonuç Kur’an’ın deyişiyle insan anne karnından hiçbir şey bilmez bir halde bu dünyaya gelmektedir; bununla birlikte cehaletini giderecek göz, kulak ve kalp gibi maddi ve manevi cihazlarla da donatılmıştır. (Nahl: 78) Bu yüzden, insanın eğitime (talim ve terbiye) olan ihtiyacı herkes tarafından kabul edilmektedir. Burada asıl mesele, her çocuğa verilmesi gereken eğitimin kimler veya hangi kurumlar tarafından ve ne tür yöntemler kullanılarak verileceğidir. Bugünkü okul odaklı mevcut eğitim sisteminin yetersiz ve insan fıtratına uygun olmadığı, birçok kesim tarafından dile getirilmekte ve eğitim camiası tarafından da kabul edilmektedir. Birkaç yılda bir sürekli değiştirilen eğitim sisteminin kendisi de bunu doğrulamaktadır. Dolayısıyla, eğitim sistemiyle ilgili insan odaklı alternatif çözümlerin üretilmesi gerektiği açıkça ortadır. İnsan odaklı bir çocuk eğitimi, aile merkezli ve değerler temellidir. Ailenin içinde yer almadığı ve değerler temelinde eğitiminin verilmediği bir çocuk eğitimi, sorunlu ve yetersiz olmaktan kendini kurtaramaz. Bunun yanında, eğitici konumunda olan kişilerin de (başta anne-babalar ve öğretmenler) hem mesleki hem de

K Eğimde Satırbaşı

ahlâki açıdan yeterli donanıma sahip olmaları gerekir. Ayrıca, lisan-ı kal ile birlikte lisan-ı halin de kullanılması icap eder; zira çocuklar söylenenlerden ziyade gördüklerine inanırlar. Kısacası, çocuk eğitimi her yönüyle, yani hem verilen eğitimin içeriği ve biçimiyle hem de bu eğitimi veren eğiticilerin özellikleriyle toplumun en temelinde yer alan bir konudur. Bundan dolayı, ihmal edilmemesi gereken son derece önemli bir meseledir. Yüzyıllar önce Mevlana’nın çok özlü bir şekilde dile getirdiği ve bir toplumun ayakta durabilmesi için temel taşları hükmünde olan değerlere günümüzde daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Daha fazla geç kalınmaması ve dolayısıyla daha fazla manevi kaybın yaşanmaması için Mevlana’ya kulak vermek gerekir. Zira aşkla yoğrulmuş ve gönül pınarından akan bu sözler, hasta toplumlar ve insanlar için şifa niteliğindedir: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Mevlana

ur’an’ın deyişiyle insan anne karnından hiçbir şey bilmez bir halde bu dünyaya gelmektedir; bununla birlikte cehaletini giderecek göz, kulak ve kalp gibi maddi ve manevi cihazlarla da donatılmıştır (Nahl: 78). Bu yüzden, insanın eğitime (talim ve terbiye) olan ihtiyacı herkes tarafından kabul edilmektedir. 25

Sonbahar, 2011


Sevgi̇si̇z Olmaz … Çünkü Sevgi̇ Her Yerde ve (Sevgi̇) Her Şey Daha anne karnındayken çocuk sevgiyi hisseder. Psikologların ortak görüşü, çocukta duygusal gelişmenin zihinsel gelişmeden önce olduğu yönündedir. Fiziksel gelişme ise en sonda gelmektedir. Şu halde insanın en büyük gıdası sevgidir ve sevgi ruhu besleyen en öz en cami bir gıdadır. Çocuğun ruhi gelişimi başta anne olmak üzere, ailenin ona vereceği sevgiyle doğru orantılıdır. Salim Köse Psikolojik Danışman s.kose@egitimdesatirbasi.com - www.salimkose.com

İ

nsan… Yeryüzünün en kıymetli varlığı. Yaratılmışların en müstesnası. Yeryüzündeki her şeyin etrafında pervane olduğu tek varlık. Madem her şey insanla beraber insan için var. İnsanı tanımak ve anlamak en önemli mesele olsa gerek.

İnsanın sadece bedenden ibaret bir varlık olmadığı bu gün artık bütün düşünce sistemlerinde kabul edilen bir hakikattir. İnsanın bedenin yanında bir de ruh boyutu vardır. Her iki boyutun ihtiyaçları da haliyle farklıdır. Evet, insanı tanıdıktan ve ihtiyaçlarını bildikten sonra gerekli tedbirleri almak daha kolaydır. Biliyoruz ki insanın bedeni ihtiyaçlarını karşılamak daha kolay ve bir nebzede olsa daha sonra telafisi mümkün.

Çünkü sevgi bütün duyguları kuşatır; dolaylı veya direk olarak etkiler. Daha doğrusu sevgi bütün kâinatı kuşatır. Muhabbet ehli bu durumu şu güzel cümlelerle ifade etmektedir: “Muhabbet şu kâinatın bir sebebi vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın ruhudur. Hem hayatıdır.”

Bununla beraber insanın ruhi ihtiyaçları yeri ve zamanında karşılanmaz ise hayatın muhtelif zamanlarında ciddi sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Günlük hayatta karşılaştığınız insanların çeşitli anormal tavırları buna bir delildir. Ruhi ihtiyaçlar sıralamasında ilk sırada yer alan ihtiyaç sevgidir. Eğimde Satırbaşı

26

Sonbahar, 2011

Çocuklar sevgiyle yeşerir.


Bu sırdan olsa gerek ki yeryüzündeki her şey insanın etrafında pervane. Sevgi madem kâinatın işleyişinde var. Peki, yaratılmışların en müstesnası olan insan için ne anlam ifade ediyor? Sevgi tarihe yön vermiştir. Cihan devletleri kurdurmuştur. Şairlere zaman ve mekânın ötesine taşıyacak şiirler yazdırmıştır. Padişah ve hükümdarların emirlerinde sevgi vardır. Sevgi divan şiirinde, Annenin şefkatinde, Babanın alın terindedir. İşinizi sevmezseniz mutlu olamazsınız. Öğretmenseniz öğrencilerinizi sevmezseniz bir şey öğretemezsiniz. Eşinizi sevmezseniz mutlu olamazsınız. Çocuğunuzu sevmezseniz terbiye edemezsiniz. İnsan ekmekle doyar, emekle büyür, sevgi ile yaşar. Nasıl ki varlık âlemi Allah’ın sevgisinin bir ifadesi ise, çocuk da insanın sevgisinin bir ürünüdür. Her çocuk muhabbet ağacının bir meyvesidir. Daha anne karnındayken çocuk sevgiyi hisseder. Psikologların ortak görüşü, çocukta duygusal gelişmenin zihinsel gelişmeden önce olduğu yönündedir. Fiziksel gelişme ise en sonda gelmektedir. Şu halde insanın en büyük gıdası sevgidir ve sevgi ruhu besleyen en öz en cami bir gıdadır. Çocuğun ruhi gelişimi başta anne olmak üzere, ailenin ona vereceği sevgiyle doğru orantılıdır. Sevginin ne kadar önemli olduğunu gösteren güzel bir hikâye:

Misafir Üç İhtiyar Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür. “Ben sizi hiç tanımıyorum!” der... “Ama aç ve susuz olmalısınız... Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim.” “Evin erkeği içerde mi?” Diye sorar adamlar. “Hayır!” der kadın. “Şu an evin dışında.” “O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil...” diye cevap verirler. Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır. “Peki, onlara söyleyebilir misin” der adam. “Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler...” Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder. Ama bu defa da; “Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz” der yaşlı adamlar. Kadın öğrenmek ister; “Niye giremezsiniz?” İhtiyarlardan biri açıklar: “Onun adı ZENGİN!” der, bir arkadaşını göstererek. “Diğeri BAŞARI, ben ise SEVGİ!” Sonra ekler; “Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?” Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyduklarıyla neşelenerek; “Ne güzel!” der “Madem öyle, Zengin'i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun. ”Karısı itiraz eder; “Canım, niçin BAŞARI'yı çağırmıyoruz?” Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan küçük kızları konuştuklarını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini söyler; “Sevgi'yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!” “Kızımızın teklifini dikkate alalım.” der adam karısına... “Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi'yi davet et.” Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar; “Hanginiz Sevgi idi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol!” Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler... Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı'ya sorar; “Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?” Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler: “Eğer Zengin'i ya da Başarı'yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı. Ama sen Sevgi'yi davet ettin... O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz. Çünkü nerede Sevgi varsa, orada Başarı ve Zenginlik de vardır!..” Evet sevgi her yerde ve (sevgi) her şey. Eğimde Satırbaşı

27

Sonbahar, 2011


Bu Şehri̇n Hi̇kâyesi Her şairin yüreğindeki çocukluk kıpırtısı, onu maziye bağlayan hayat köprüsüdür çoğu zaman. Bir sığınak olur bazen yaşanan fırtınalardan kaçılan, bazen de bir kapı olur hayatın dağdağasından masumiyet çağına açılan. Gaye ne olursa olsun, şair mazi aynasını temaşaya dalıp kalemi gezindirmeye başladı mı, hatıralar diyarında beliren sadece kendi değildir. Kocaman toplum hayatı çıkar karşısına, kelimelerin cümbüşüyle yapılan tasvirde. Mithat Doğruyol Şair

• Hey gidi güzel günler, dedemiz başımızda. Bismillah bereketi, olurdu aşımızda.

Saklambaç, zım zım, komen, oyunlarımız buydu Kolamız, gazozumuz tulumbadaki suydu.

İki katlı evimiz, kırk oda bin bir köşe. Çocuk kalbimiz pır pır, dolardı sevinç neşe.

Bir gün gırgır alındı, süpürgenin yerine. Tazim durduk tekniğin, bu şanlı eserine.

Tek tük askeri cemse geçerdi kapımızdan. Mundar ırmak akardı, azıcık altımızdan.

Hikâyeler, masallar dinledik ve çok sevdik. Bazen Deli Dumrul’duk, bazen tek gözlü devdik.

Paytonlar da geçerdi, taş yolda takır takır. Paytoncular atları, ırmakta ferahlatır.

An'ane göstergesi, en yukarı vurmuştu O güzel mahallede, sanki zaman durmuştu.

Arkasına asılan beleşçi yolculara. Hâinâne bir ikaz kamçıyı hatırlatır:

Büyüğe saygı vardı, hep hürmet edilirdi. Çok sıkça komşulara gelinip gidilirdi.

“Paytoncu emmi yağlı, paytoncu emmi yağlı!” İki kamçı ıslığı arkaya sollu sağlı…

Çevremizde fukara aranır kollanırdı. Yiyecek, giyecekler gizlice yollanırdı.

Halam ayva alırdı, havluda parçalardık. O güzelim tadından parmakları yalardık.

O zamanmış insanlık, kardeşlik, sevgi, hatır. Özledim o Sivas’ı, özledim satır satır!

Eğitimde Satırbaşı

28

Sonbahar, 2011


Hey gidi güzel günler, dedemiz başımızda. Üç beş misafir kaşık olurdu aşımızda.

O zamanlar eminim bu şehrin ruhu vardı. Şimdi ruhsuz bir ceset, Merekümleri sardı.

Tek lüksümüz arada sinemaya gitmekti. Nalbantlar başından da, Kilis Etli Ekmek’ti.

Radyoda bir ajansı, konakta yankı yapar. Kadınlar sofraları, hazırlar apar topar.

Nur'dan Hafize Bacı, bir iplik bankasıydı. Nesli tükenendendi, insanlığın hasıydı.

Vur gönül telimize, vur mızrabı inlesin. Hemşerim bu türküyü, gözyaşıyla dinlesin:

O zamanlar yaz yaza, kış da kışa benzerdi Birbirinin hakkına tecavüz etmezlerdi.

Açtım’ola şu Sivas'ın gülü yaprağı Çekti bizi bu ellerin suyu toprağı.

Beyaz gelinliğini giyerdi kışın şehir. Donardı Kızılırmak, buz pisti gibi nehir.

Hey gidi güzel günler sular gibi aktınız. Serap gibi, düş gibi bir vardı bir yoktunuz.

Saçaklardan kol gibi bacak gibi buz sarkar. Bu nedenle Sivaslı kaldırımlardan korkar.

Müstesna bir mahalle, adı Bahtiyar bostan Kurulmuş gibi sanki akraba, eşten, dosttan.

Ramazanlar bir başka, tereviler bambaşka Cemaat “Ya Hannan”ı okurken gelir aşka.

Müdürümüz Turan Bey, okulum Fevzi Paşa. Trafikten korkmadan, giderdik koşa koşa.

Davulcuyla zurnacı, zöhürlerin neşesi Pijamayla halaya davet eder herkesi.

Güneşten ve topraktan hissemizi alırdık. Yatmaya zorlanmadan, zaten uyur kalırdık.

Horoz şekerlerimiz daha tatlı ve renkli. Meydan Cami önünde; kitaplar, çoğu cenkli.

Şimdi çocuklar hapis, apartman gölgesinde. Güneşsiz bodrumların kokusu nefesinde…

Memecimin giliği, şekerlere tuş oldu. Güzel hasletlerimiz kırpılarak kuş oldu.

Manavımız Muzaffer, meyvelerde tam lezzet. Tüm mahalle kokardı, pişince ecücük et.

Bezzazlar çarşısında, halıcılar, terziler. Bütün güzelliğiyle, kayboldu birer birer.

Domatesler domates, üzümler gerçek üzüm. İnanın hayal değil, bunları gördü gözüm. Şimdi her şey plastik, her şey sahte her şey ham… İnsanlar insan değil çoğu olmuş bir yamyam! Mevlevi dervişleri gibi adamlar gitmiş. Kelaynak kuşu gibi, kalmamış hepten bitmiş. Ne saygı ne bir sevgi ne büyük ne küçük var. Gönüllerde ıstırap, vicdanlarda göçük var. Şu zaman ırmağında yitirdik seni Sivas. Mirasyediler gibi, bitirdik seni Sivas. “Altıncı Şehir” artık, mazide tatlı rüya. Affedin üzdüm sizi, güldürecektim güya.

Eğitimde Satırbaşı

29

Sonbahar, 2011


Ai̇lem Nerede?

Karşılaştıkları durum bu iki arkadaşı çok şaşırtmıştı. Yer bir eğlence mekânının bahçesiydi. Yüksek sesli yabancı müzik çalıyor, çocuklar oyunlarıyla eşlik ediyorlardı. Her ikisinin de gözleri Ali’yi aradı. Kendilerini karşılayan bir yetkiliye, Ali’nin amcası olduğunu, onu görmeye geldiklerini söyledi Seyit Bey. Kamelyanın altındaki masalardan birine oturmalarını söyleyip ayrıldı adam. Biraz sonra elli yaşlarında biriyle Ali, aynı masaya geldiler. Seyit Bey, hasretle ve merhametle Ali’ye sarılmak istediğinde profesör olduğunu öğrendikleri Ercüment Bey buna engel oldu. Sedat Eroğlu Eğitimci- Yazar s.eroglu@egitimdesatirbasi.com

D

oksan dokuzun Eylül ayıydı. Herkesi müteessir eden o dehşetli zelzelenin üstünden yaklaşık bir ay geçmişti. Artçılar da kesilmişti lakin kalplerde ve ruhlarda bıraktığı sarsıntı hala devam ediyordu.

Geride kalan binlerce yıkık ev, iş yerleri tamir edilirdi belki, ama annesiz, babasız kalan yüzlerce çocuğun yıkılan umutları nasıl tamir edilebilecekti?

ğini söyleyerek bir süre uzmanlar tarafından rehabilitasyon uygulanacağını normale döndüğü zaman akrabalarına teslim edileceğini bildirdiler.

Bu çocukların yaşadıkları korkunç hadiseyi kolay atlatabilmeleri ve hayata tekrar adapte olabilmeleri için devlet, psikologlar ve çocuk eğitim uzmanları görevlendirdi. Her uzman duruma göre birkaç çocuktan sorumluydu.

Ali bir ay kadar hastanede yatmış, fiziksel yaraları iyileşmişti. Kendisine tedavi için çocuk psikolojisi alanında bir profesör tayin edilmişti. Hem ailesinden dört kişiyi aynı anda kaybetmiş olmasından hem de bir buçuk gün enkaz altında yaralı bir halde kaldığından diğer çocuklardan daha ağır bir travma geçiriyordu. Bu yüzden tedavisi için mesleğinin uzmanı profesör uygun görülmüştü.

Ali daha on yaşında acıların en büyüğünü yaşayanlardan biriydi. Gölcük’teki evleri depremde çökmüş; annesi, babası ve iki kardeşi ölmüşlerdi. Kendisi enkaz altından bir buçuk gün sonra yaralı olarak kurtarılmıştı. Memleketleri olan Çankırı’daki amcası Seyit Bey, cenazeleri almaya geldiğinde Ali’yi de götürmek istedi. Fakat görevliler çocuğun büyük bir ruhsal sarsıntı geçirdiEğimde Satırbaşı

30

Sonbahar, 2011

Seyit Bey, köyden arkadaşı Hamza ile birlikte Eylül’ün on altısında depremzede çocukların toplanmış olduğu Adapazarı Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ne gitti. Ali’yi orada bulamamıştı. Yetkililer tüm çocukların, uzman-


lar eşliğinde turistik yörelere gezmeye götürüldüğünü, şu anda Kapadokya bölgesinde olduklarını bildirdiler. Seyit Bey ve arkadaşı hemen Nevşehir’e doğru yola çıktılar. Ali’nin durumundan çok endişe duyuyorlardı. Ertesi gün öğle vakti Nevşehir’e vardıklarında çocukların peri bacalarını gezdiklerini öğrendiler. Yerlerini tespit ederek vakit kaybetmeden Ali’nin yanına ulaştılar. Karşılaştıkları durum bu iki arkadaşı çok şaşırtmıştı. Yer bir eğlence mekânının bahçesiydi. Yüksek sesli yabancı müzik çalıyor, çocuklar oyunlarıyla eşlik ediyorlardı. Her ikisinin de gözleri Ali’yi aradı. Kendilerini karşılayan bir yetkiliye, Ali’nin amcası olduğunu, onu görmeye geldiklerini söyledi Seyit Bey. Kamelyanın altındaki masalardan birine oturmalarını söyleyip ayrıldı adam. Biraz sonra elli yaşlarında biriyle Ali, aynı masaya geldiler. Seyit Bey, hasretle ve merhametle Ali’ye sarılmak istediğinde profesör olduğunu öğrendikleri Ercü-

ment Bey buna engel oldu. - Beyefendi Ali’ye göstereceğiniz yoğun sevgi onun üzerindeki travmanın etkisini artırır. Lütfen her şey normalmiş gibi davranalım. Böylelikle o da başına gelenlerin sıradan olduğunu kanıksayacak, atlatması kolay olacaktır. - Ben Ali’nin amcasıyım, bu da arkadaşım Hamza Bey. Burada ne yapıyorsunuz? - Çocukların ve gençlerin yaşadıkları büyük acıyı ve korkuyu unutmaları için onların bilinçlerini ve duygularını meşgul etmeye çalışıyoruz. Bunları kendi hallerine bırakırsak yoğun düşünceden ve endişeden farklı psikolojik hastalıklara maruz kalabilirler. Profesörün bu izahı iki arkadaşa da çok anlamsız gelmişti. Hamza Bey söze girdi: - Kusura bakmayın, merakımdan soruyorum, bazı gençlerin içki içtiklerini görüyoruz? - Onlar on yedi, on sekiz yaşlarında gençler. Kendilerini özgür

Yine de hayata gülümseyebilmek… Eğimde Satırbaşı

31

Sonbahar, 2011

hissedebilmeleri için istediklerini yapmalarına göz yumuyoruz. Hem içki ile yaşananları kolay unutuyorlar. Seyit, sözü Ali’ye getirdi: - Efendim, Ali nasıl? - Ali iyi. Kendisiyle bizzat ben ilgileniyorum. Sürekli konuşuyorum, ona bir sürü hediyeler aldık. Bir tiyatro oyunu tertipliyoruz ve Ali’ye de bir rol ayırdık. Bunlar iyi sonuçlar verecektir. Fakat bir sorunumuz var Ali sürekli somurtuyor. Bir türlü yüzü gülmüyor. Hep “Annem, babam, kardeşlerim nereye gittiler?” diye soruyor. Tabi bu yaştaki çocuklara ölüm yeterince doğal gelmiyor. Örneklerle anlatmaya çalışıyorum. Mesela, nasıl ki senin bazı oyuncakların bozuluyor, kırılıyor ya da ayakkabıların uzun süre kullanmaktan dolayı eskiyor, bunları atıyorsun yerine yenileri geliyor, hayat da aynen böyledir. Birileri gider birileri gelir. Ali hala “Onlar nereye gittiler?” diyor. Ama sizin endişelenmenize gerek yok. Zamanla bu sorunlar hallolacak. Ben işimin uzmanı-


Yıkılan umutlar manevi eğitimle tamir edilebilir.

yım. Ali şanslı, onunla benim gibi bir profesör ilgileniyor. Şimdi müsaade edin biraz işlerim var. Siz Ali’yle konuşun. Yalnız unutmayın duygu yoğunluğu yok. Profesör Ercüment Bey, yanlarından ayrılmıştı. Seyit Bey, yeğenine sarılamadı ama elini tuttu. Ali’ye belli etmek istemese de gözünden yaşlar süzülüyor, boğazı düğümleniyor, konuşamıyordu. Hamza Bey Ali’ye gülümsedi. Fakat Ali’nin yüzünde acı,

korku ve umutsuzluğun resmi görünüyordu: - Merhaba Ali. Benim adım Hamza. Amcanın arkadaşıyım. Nasılsın? - İyiyim. - Farklı yerleri geziyormuşsunuz güzel olmalı? - Evet. - Burada bir sıkıntın var mı? - Yok. Eğimde Satırbaşı

32

Sonbahar, 2011

“Yok” dese de Ali her haliyle sıkıntılı görünüyordu. Hamza Bey, burada yapılanların çocuklara faydadan çok zarar verdiğini fark etmişti. Seyit Bey’e “Müsaade alalım, Ali’yi götürelim. Kabul etmezlerse hiç olmazsa iki günlüğüne izin versinler çocuğa. Bizim bu çocukla mutlaka konuşmamız lazım.” dedi. Ercüment Bey’e isteklerini bildirdiler. Zar zor, iki günlüğüne, bölgeden ayrılmamak kaydıyla müsaade alabildiler.


Hamza Bey otuz yaşlarında çok zeki biriydi. Çocukluk yıllarında şimdikinin aksine maddi imkânlarının kısıtlı olmasından, beş yıllık ilkokuldan sonra tahsiline devam edememişti. Fakat kendisini yetiştirmek için elinden gelen gayreti göstermişti. Fırsat buldukça kitap okur, manevi, ahlaki sohbetlere katılır, dersler dinlerdi. Bütün peri bacalarını görebildikleri manzarası harika yüksek bir tepeye çıktılar. Hamza Bey yol boyunca tefekkür âleminde güzel bir tahlil yapmış, Ali’nin asıl sıkıntısının ne olduğunu anlamıştı. O, anne, baba ve kardeşlerinin bir zamanlar yanındayken şimdi neden yanında olmadıklarını bilmek istiyor, nereye gittiklerini öğrenmeye çalışıyordu. Onun minicik yüreğini acıtan, üzen sevdiklerini bir daha hiç göremeyecek olmasıydı. Bu durumda bir çocuğu gezdirmek, dans ettirmek sadece oyalar, ardından travma dedikleri şeyin şiddetini artırırdı. Ayrıca, ölen insanların durumunu on yaşındaki bir çocuğa kırılan oyuncakla, eskiyen ayakkabıyla aynı şeymiş gibi anlatmak bir taraftan sevdiklerinin yok olduğu, bir daha göremeyeceği kederini verirdi. Diğer taraftan da kendisinin de bir gün o oyuncak gibi kırılabileceği ya da ayakkabı gibi eskiyebileceği ve çöpe atılır gibi mezara gömülüp yok olup gideceği korkusunu doğururdu. Bir süre manzarayı seyredip gördükleri güzellikler ile konuştuktan sonra Hamza Bey asıl konuya girdi: - Aliciğim, şu anda çok üzüntülüsün biliyorum. Senden bir şey rica edeceğim. Şu anda aklına gelen bütün soruları bana sorabilirsin. Hadi bir soru sor bakiyim.

- Onlar çok güzel bir yerdeler. Bak Ali, senin bize gösterdiğin resim defterin vardı ya. - Evet. - O defterdeki resimleri kim yaptı? - Ben yaptım. - Köyde bir kulübe ve kümes var. Onları da amcan sana yaptı. İçine tavuklar, ördekler koydu. İşte aynen bunlar gibi yaşadığımız bu dünyayı ve içindeki her şeyi de Allah yaptı. Bir resim kendi kendine olmayacağı, bir kümes ustasız mümkün olmadığı gibi gözümüzle gördüğümüz her şey de bir usta elinden çıkmıştır. Sana bir şey sorayım Ali, Allah bizi seviyor mu? - Hayır. Sevseydi depremi yapmazdı. - Bak bu cevabında bir doğru bir de yanlış var. Depremi yapan Allah’tır. Ama bu sevmediğini göstermez. Senin küçük harabe bir evin olsa sen orada otururken biri gelip orayı yıksa bu kötü bir şey gibi görünür. Sonra o kişi oraya çok güzel bir villa yapsa ve sana verse o zaman o harabe evinin yıkılması rahmet olur, güzel olur. - Anlamadım. - Allah bizi yok iken yaratmış, var yapmış. Sonra bizlere bir sürü yiyecekler vermiş. Sadece yiyecek değil her şeyi vermiş. Bütün bunlar bizi sevdiğini gösterir değil mi? - Evet. - Tüm bu ikramlarına karşılık bizden kendisine ibadet etmemizi ve yasaklarından uzak durmamızı

A

- Annem, babam, Betül, Sinan nerdeler? Eğimde Satırbaşı

istemiş. Bazı insanlar Allah’ın isteklerini yapmış bazıları ise nankörlük etmiş. - Biz nankörlük etmemiştik. Neden bizim başımıza bu felaket geldi? - Allah bazen büyük felaketler verir. Bunda çok hikmetler vardır. Bizim felaket dediğimiz şey, nankörler için bir ceza iken Allah’ın emirlerini yapanlar için de bir mükâfat olabilir. Peygamberimiz, zelzele gibi büyük felaketlerde hayatını kaybedenlerin cennete gideceğini söylüyor. Ali’nin gözleri parladı birden, “Şimdi onlar şey… bizimkiler cennete mi gittiler?” dedi heyecanla. - Evet Ali. Sana müjde ki, senin çok sevdiğin o insanlar yok olmadı, mahvolmadı, toprağın altında çürüyüp ebediyen kaybolmadı. Onlar buradan çok daha güzel bir yere gittiler. Bizleri bekliyorlar. Bizler vazifelerimizi yaparsak onlara ve tüm sevdiklerimize kavuşacağız ve sonsuza kadar mutlu yaşayacağız. Hamza Bey’in bu ifadeleri Ali’nin yanan yüreğine su serpmişti. Onu en çok üzen şey sevdiklerine bir daha kavuşamamak endişesi bu sözlerle ortadan kalkıyordu. Günlerdir ilk defa dudaklarına gülümseme geldi. Bu kısa konuşma haftalardır verilmeye çalışılan terapiden bin kat tesirli oldu. Ali’deki inanılmaz değişikliği gören uzmanlar bir anlam veremese de doğru eğitimin yüksek tahsilli kişiler tarafından değil doğru tahsil yapmış olanlar tarafından verilebileceği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

llah bazen büyük felaketler verir. Bunda çok hikmetler vardır. Bizim felaket dediğimiz şey, nankörler için bir ceza iken allaha itaatkarlar için bir mükâfat olabilir. Peygamberimiz, zelzele gibi büyük felaketlerde hayatını kaybedenlerin cennete gideceğini haber veriyor. 33

Sonbahar, 2011


Ameli̇yat Yapan Öğretmeni̇m!

“Bazı öğretmenler vardır ki manevi ameliyatlar gerçekleştirir. Küçük bir öğrencinin ruhunda sevinç fırtınaları estirir. Kendini sevdirir, güven saçar narin, hassas gönüllere. Ve örnek alınır küçük dünyalarca, her şeyiyle. Sonra bakarsın bir çekirdek orman oluvermiş.” Adem Duran Eğitimci- Yazar a.duran@egitimdesatirbasi.com

A

ilemin küçük yaşta okula yazdırmasının sıkıntısını çekmeye başlamıştım. Yaşımın küçük olması sınıfta hem alay konusu oluyor aynı zamanda derslerin hızına yetişemiyordum. Dördüncü sınıfa zar zor geçmiştim. Ama sınıftaki yerim belliydi: sınıfın en arka sırası. Tek başıma orada oturuyor olup bitenleri oradan seyrediyordum.

Artık dördüncü sınıf olmuştuk, her şey değişiyordu ama benim kaderim yine aynıydı: İtilmiş bir öğrenci, hızla akıp giden bir zaman. Öğretmenimin daha çok diğer öğrencilerle ilgileniyor. Onlara söylediği “Siz seneye sınavlara gireceksiniz, çok çalışmalısınız!” sözleri duvarlarda yankılanıyor. Bu sözlerin sahibi sadece o seçme öğrencilerdi. Ayrıca bunlar beni ilgilendirmiyordu. İçimdeki karanlık ve okuma azmi gittikçe köreliyor, okuldan nefret eder hale geliyordum. Ayaklarım adeta geri gidiyordu. “Okula gelmesem kim fark edecek! Kimsenin umurunda değilim zaten!” diyerek kendime bahaneler uyduruyordum. Derken 29 Ekim hazırlıkları başlamıştı. Tam bu sıralar öğretmenimizin tayininin çıktığı haberi sınıfımıza ulaştı. Kimileri ağlıyor kimileri öğretmenimize el sallıyordu. Benim içimde buruk da olsa bir heyecan vardı. Hem gitmesini hem de kalmasını istiyordum. Biz bu Eğimde Satırbaşı

34

Sonbahar, 2011

düşüncelerdeyken öğretmenimiz yanında hiç tanımadığımız bir öğretmenle sınıfımıza geldi. Bazı şeyler söylüyordu, ben ona olan kızgınlığımdan dinlemiyordum bile. Belki de onun hiç suçu yoktu. Tek suçlu bendim belki. Belki ben yeterince çalışmamış olabilirdim. Ama bana hiç övücü sözler söylememişti ki. Beni hiç yüreklendirmemişti ki. Yine de üzülüyordum. Eski öğretmenimiz hepimizle vedalaştı ve sınıfa “İşte sizin yeni öğretmeniniz, sizler çalışkan çocuklarsınız, yeni öğretmeninizi üzmeyin!” diyordu. Bu arada da iyi öğrencileri yeni öğretmenimize işaretle gösteriyordu. Ben ise buna çok kızıyordum. Yeni öğretmenimiz sınıfı teslim aldı. İlk ders hepimizle sohbet etti. Bizleri tanımaya başladı. Önümüzde uzun bir yol olduğunu hep beraber el ele verirsek birçok sorunu aşacağımızdan bahsediyordu. “Hep beraber” demişti. Yani beni de katmıştı. Bir kaç kişi istemiyordu; hepimizi istiyor, he-


pimize kucak açıyordu. Bu sihirli sözler beni ilk dersten etkilemişti. Öğretmenime karşı bir sıcaklık hissetmiştim. Gel zaman git zaman iyice bir birimize alışmıştık. Çok güzel futbol oynuyordu. Bizimle maçlar yapıyor, bizimle şakalaşıyor ve hatta güreş bile tutuyordu. En çok da bizim gibi arkada oturan öğrencilerin burunlarını öyle tatlı bir şekilde sıkıyordu ki anlatamam. Bayılıyordum bu hareketine. Adeta kedi gibi sürtünüyorduk bir daha yapsın diye. Her defasında ya saçımızı okşuyor ya da burnumuzu sıkıyordu. Ders hiç zor değildi artık. Sabahı dört gözle bekler olmuştum. Bir gün “Çocuklar artık sizin flüt çalma zamanız geldi. Yarın herkes birer tane flüt getirsin, sizlere flüt çalmayı öğreteceğim.” diyordu. “Flüt neydi acaba?” diye düşünürken akşam heyecanla babama koştum ve öğretmenimin dediklerini anlattım. Babam, “Her iş bitti şimdi de düdük çalma kaldı. Ders işlesin söyleyin.” diyordu. Ama ben flüt almak istiyordum. Zar zor da olsa sonunda aldırdım. Heyecanla müzik dersimizin gelmesini bekliyorduk. İlk müzik dersimizde flütü tanıdık. Öğretmenimiz çaldıkça içimde fırtınalar kopuyor, okul hayatımda ilk kez bir şeyi bu kadar arzuluyordum. “Ben bunu çalarım diyordum.”

H

aftalar birbirini kovalarken derslerimiz bu yeni öğretmenimizle o kadar zevkli hale gelmişti ki anlatamam. Bizlere hiç kızmıyor, tahtada yapamadığımız zaman “Olsun bir daha deneyelim, bunun mutlaka bir kolay yolu vardır, sizler bunu yapabilirsiniz, hadi!” sözleri bizleri kamçılıyordu. Artık yanlış yapmaktan korkmuyor, çekinerek de olsa el kaldırmayı düşünüyordum.

bir şeydi ve ilk kez sınıfta birinci olma şansını yakalamıştım. İlk kez kendimi ispat ediyordum. Kendime güvenim gelmişti. Çalışkan arkadaşlarım teneffüs aralarında flütü nasıl çaldığımı soruyor, ben de gururlanarak anlatıyor, onlara yardımcı oluyordum. Arkadaşlarımın bana karşı bakış açısı değişmişti, artık sınıfta aranan biri olmuştum. Ben bu halimden flütüme pay veriyor, onunla yatıp kalkıyor, bir alanda başarılı olma fırsatını bana veren öğretmenime dualar ediyordum.

Öğretmenimiz bizleri şaşırtmaya devam ediyordu. Bir akşam kapımız çalındı. Kapıyı açtığımda elinde bir paket, kapımızın önünde duruyor, “Beni içeri almayacak mısın?” diyordu.

Derslerin arasında öğretmenim bana, "Hadi bir flüt çal yavrum!” deyince dünyalar benim oluyordu. Tahtanın önünden geçemeyen ben artık solo konserlere bile başlamıştım. Bu

İçeri almak ne demek, elimden gelse tüm kalbimi ona verecektim. İçimden üzerine atlamak geliyordu. Biliyorum kızmayacak ama yine kendimi zor tutuyordum. Heyecanla “Anneee! Ba-

Haftalar birbirini kovalarken derslerimiz bu yeni öğretmenimizle o kadar zevkli hale gelmişti ki anlatamam. Bizlere hiç kızmıyor, tahtada yapamadığımız zaman “Olsun bir daha deneyelim, bunun mutlaka bir kolay yolu vardır, sizler bunu yapabilirsiniz, hadi!” sözleri bizleri kamçılıyordu. Artık yanlış yapmaktan korkmuyor, çekinerek de olsa el kaldırmayı düşünüyordum. Sınıfımızda flütü ilk çalan ben olmuştum. Bu gurur verici

Mutlu çocuk gülen çocuktur. Eğimde Satırbaşı

35

Sonbahar, 2011

diğer derslerime de yansıdı. Öğretmenim beni dört yıl sonra ilk kez ön sıralara almıştı. Sınıfımızın havası değişmiş, aramızda çalışkan tembel lafları bitmiş, diğer arkadaşlarım da bir gayrete gelmişti ki anlatamam. Herkes sınıfta kâbiliyetleri konusunda başarılı olmuştu.


Okul sıraları geleceğe uzanan basamaklardır.

baaa! Bakın öğretmenim gelmiş. Öğretmenim.” diyerek seslendim. Evimizde bir bayram havası oluşmuştu. Annem ve babam telaşlandılar, içeri geçtik. Hepimizin gözünde mutluluk vardı. Yeni öğretmenim sınıfın havasını değiştirdiği gibi şimdi de evimizin havasını değiştirmişti.

ket açıldı ve içinden muhteşem bir flüt çıktı. O öpülesi elleriyle bana uzattı ve “Sana hediyem olsun!” dedi. İlk kez bir öğretmen bana hediye veriyordu. Nasıl sevinmez ve nasıl mutlu olmazdım? Hem de ailemin huzurunda beni onure ederek ve aileme bilmediğim mesajlar vererek.

Babamla konuşurken sürekli gözleri beni arıyordu. Babam, “Öğretmen Bey bizi ziyaretle ne kadar mutlu ettiniz. Öğrenciniz harika aşamalar kaydediyor. Bu kadar beklemiyordum. Bu flüt işine çok kızmıştım ama gördüm ki bir flüt nelere sebep oluyormuş.” diyordu. Bu arada esrarengiz pa-

Öğretmenimin konuşmasındaki satır aralarında ismim geçtikçe gururlanıyor, ailemin bana olan inancı arttıkça evdeki havam da değişiyordu. Artık varlığımdan haberdar olan bir ailem, bir okulum ve bir de öğretmenin vardı. Artık çalışmalarımız iyice hızlanmıştı. Hasta olan arkadaşlarıEğimde Satırbaşı

36

Sonbahar, 2011

mızın ziyaretine öğretmenimizle birlikte, sınıfça gidiyorduk. Kurban bayramında tüm sınıf et getiriyor, öğretmenimiz bizim bilmediğimiz bir yemek yapıyor, kızlar salatayla ilgileniyor, biz erkekler getir götür işlerinde tam bir takım havasında koşturuyorduk. Bayramlarımız hep beraber neşe içinde geçiyor, arkadaşlık bağlarımız iyice kuvvetleniyordu. Sabah öğretmenimiz daha sınıfa gelmeden öğretmenimiz hangi arkadaşımızın evini ziyaret etmişse o arkadaşımız, öğretmenimizin kendi evlerinde olduğunu, ailesiyle görüştüğünü ballandıra ballandıra anlatıyordu.


Mayıs aylarına gelmiştik. Öğretmenimiz, “Yarın iç organların çalışmasını işleyeceğiz, bana iki tane kurbağa lazım.” diyordu.” Yine bizi şaşırtmıştı. Kurbağa okula gelir mi? diyorduk. Gökhan arkadaşımız “Yarın ben getiririm.” dedi. Hepimizde bir heyecan, anlatamam. Bu arada öğretmenimiz “Yarın kurbağa ameliyatı yapacağız, hazırlıklı gelin!” demez mi. Ameliyat… Kurbağa… Hazırlık… Aklım allak bullaktı, ama yarının heyecanı şimdiden bizi sarmıştı. Sabahı zor etmiştim. Okula geldiğimde tüm sınıflar arkadaşımızın elindeki kurbağaları görmek için yarış ediyorlar. Bazen biri kaçıyor, onu yakalıyoruz diğeri kaçıyor… Bizim salon tam bir curcuna idi. Nöbetçi öğretmen çok kızmıştı. Bizler hâlâ kaçan kurbağanın peşinde idik. Nöbetçi öğretmen “Bir de bu çıktı başımıza, nereden aklına geliyor?!” diyerek kendi kendine konuşarak çekip gitti. Heyecanla öğretmenimizi bekliyorduk. Öğretmenimiz ağzında maske üzerinde beyaz bir elbise ve elinde çok küçük bir bıçak, iki tane leğen gibi bir şey çıkageldi. Öğretmenizi tüm sınıf pür dikkat izliyorduk. Hep duyduğum ama nasıl olduğunu anlayamadığım ameliyatı ilk kez görecektim. Öğretmenimiz kurbağaları bayılttı ve beherin içine yatırdı. Ayaklarından iyice gerdi, adını sonraları öğrendiğim o küçük bıçakla, neşterle, kurbağanın karnını kesti. Bir kat daha bir kat daha… Sonra ellerimize büyüteçleri vererek kalp atışlarını, mideyi, bağırsakları tek tek tanıtıyor bir yandan da anlatıyordu. Her şeyi görmüştük. Ameliyatı, iç organın ne olduğunu, kalbi, mideyi, akciğerleri vs. Ders çok zevkli idi ama biz daha şimdiden kurbağaların sonunu merak ediyorduk. Bu arada kapı çalın-

dı ve okulumuzun öğretmenleri ameliyata bakmak üzere bizim sınıfa dolunca işler karıştı. Biz oturduk, öğretmenler merakla izlemeye başladılar. Ders sonu gelmişti. Sıra dikiş atmadaydı. Öğretmenimiz büyük bir itina ile dikişleri atıyordu. Sıra kurbağayı ayıltmaya gelmişti. Kurbağayı ayılmak için epey uğraştık. Hayvancağız birkaç sıçrama yaptı ve bir daha hareket edemedi. Kurbağa ölmüştü. Bizleri bir üzüntü kaplamıştı. Sınıf olarak büyük bir törenle kurbağayı okul bahçesinin en güzel yerine defnettik. Bizim sınıfın bu ameliyatı köyde ve okulda uzun yıllar anlatıldı. Beşinci sınıfta yaptığımız kuluçka makinesiyle de yumurta içindeki civcivleri inceledik. Bu incelemelerimizde köyde yumurta kalmadı ama olsun biz deney yapıyorduk. Bu deneylerimiz de hâlâ köyümüzde anlatılmakta. İki yılın sonunda öyle bir sınıf olmuştuk ki neredeyse aynı şeylere gülüyor, aynı şeylere ağlıyorduk. Öğretmenimizin gayretleri, hoşgörüsü ve dersleri işleyişi, ailelerimizi okulun içine çekmesi, onlara dersler vermesi, hem bizi hem ailemizi gerçek manada öğrenci yapmıştı. Bizim yıl sonu gecelerimiz harika oluyordu. Tüm öğrenciler hünerlerini sergiliyor, veliler doyasıya alkışlıyordu. Ben sınıf flüt korosunun başında şef olarak çıkıyor, bildiklerimizi sunuyorduk.

A Eğimde Satırbaşı

Hem biz hem ailelerimiz huzurla okuldan ayrılıyorduk. Öğretmenimiz bize sık sık nasihatler verirdi. Aklımda kalan ve çok sevdiğim bir sözü vardı: “Zirveyi hedeflemişseniz yoldaki çakıl taşlarıyla uğraşmayın.” O zaman anlamamıştım ama şimdi, öğretmenken, çok iyi anlıyorum bu sözü. Beşinci sınıfın sonunda girdiğimiz sınavlarda sınıfımızın başarısı çok iyi olmuştu. Pısırık olan ben, yatılı okulu kazanarak öğretmenim gibi öğretmen olma hayaliyle o canım sınıfımdan ve öğretmenimden gözyaşları içinde ayrılıyordum. Tüm sınıf gözyaşlarını tutamıyordu. Bu öğretmenimiz hem ailemize hem de bize yeni ufuklar açmıştı. Benim tek hayalim ise onun gibi öğretmen olabilmekti. Aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ bana hediye ettiği flütle dertleşiyorum ve evimin en güzel yerine yaptırdığım özel vitrinin içinde saklıyorum. Benim hayatımı bir o öğretmenim bir de bu flüt değiştirmişti. Kim bilir daha kaç kişinin hayatını değiştirmişti öğretmenim. Şimdi ben 5-C sınıfında gerçekleştirdiği tüm güzellikler için öğretmenime teşekkür ediyor, kaleme aldığım bu hatırasıyla hürmetle, edeple ellerinden öpüyorum. Benim ameliyat yapan öğretmenim! Unutma ki flüt hâlâ elimde.

rtık çalışmalarımız iyice hızlanmış, hasta olan arkadaşlarımızın yanına öğretmenimiz ve sınıfça gidiyorduk. Kurban bayramında tüm sınıf et getiriyor, öğretmenimiz bizim bilmediğimiz bir yemek yapıyor, kızlar salatayla ilgileniyor, biz erkekler getir götür işlerinde tam bir takım havasında koşturuyorduk. Bayramlarımız hep beraber neşe içinde geçiyor, arkadaşlık bağlarımız iyice kuvvetleniyordu. 37

Sonbahar, 2011


Okumak mı?..

Zamanı iktisatlı kullanmaktır okumak. Şikâyet eder durur çoğu insan zaman geçmiyor diye. Hâlbuki zaman geçirilmek için değil değerlendirilmek için verilmiş büyük bir nimettir. Ah, bir idrak edilse! Hem bu tarz şikâyetlenmeler genellikle zamanını olumlu kullanmayanlar tarafından yapılır. Doğru zaman kullanımı için bir bakıma “sağlama” ifadesidir bu oflanma. Bakalım kendi hayatımıza, aynı şeyleri kanaatsizcesine biz de söylemekte miyiz? Öyleyse işte fırsat: Okumak… Murat Darıcık Edebiyatçı- Yazar m.daricik@egitimdesatirbasi.com

K

azandırılması gereken en önemli alışkanlıklardan biridir okumak. Bu alışkanlığı elde eden çocuk; rotasında, güven içinde seyahat eden bir gemi kaptanı gibidir. Kitap sayfalarında kazanmış olduğu bilgiler bir çeşit tecrübe alfabesi olur kendisi için.

İlerleyen yıllarda şüphesiz gençlik ve yetişkinlik aynasına fiil olarak yansır bu zihin ve gönül birikimi.

Biz çok kez görmüşüzdür ellerinde kitaplarla beraber gezinen yerli ve yabancı turistleri.

Az bir ücret ile çok bilgi edinmenin ve ucuza gezmenin aracıdır okumak. Gidemediğimiz beldelere ülkelere kitaplar aracılığıyla seyahat ederiz. Asya’nın bozkırlarına, Himalaya dağlarına; Çin’in Yasak Kent’ine, meşhur seddine; Hindistan’ın Agrası’na, Delhi’sine, Tac Mahal’ine ; Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına kitaplar aracılığıyla girmiyor muyuz?

Hakikate ve bilgiye ulaşmaya en önemli vesiledir okumak. Değil mi ki Efendilerin Efendisine ilk inen emir de “Oku” dur. Bu oku emri kendimizi, kâinat kitabını okutmuyor mu bize? Kur’an’ı okumayla birlikte bizi bilgiye, hakikate ulaştıracak kitapları da okumayla kazanılmıyor mu şuur?

Günlük hayatı kendisiyle zenginleştiren kılavuzdur okumak. İlkokul yıllarımızda bitmeyen bir tartışma konusu vardı Türkçe derslerinde: “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” Aslına bakarsanız çok gezen de bilir, çok okuyan da ama hangisi daha kalıcıdır derseniz… Okumayla birlikte yapılan geziler daha kalıcıdır. Onun için olsa gerek gezmeyi çok sevenler ön bilgi edinmek ve zamanı daha verimli geçirmek amacıyla kitap ve broşürü düşürmezler ellerinden. Eğimde Satırbaşı

38

Sonbahar, 2011

Zamanı iktisatlı kullanmaktır okumak. Şikâyet eder durur çoğu insan zaman geçmiyor diye. Hâlbuki zaman geçirilmek için değil değerlendirilmek için verilmiş büyük bir nimettir. Ah, bir idrak edilse! Hem bu tarz şikâyetlenmeler genellikle zamanını olumlu kullanmayanlar tarafından yapılır. Doğru zaman kullanımı için bir bakıma “sağlama” ifadesidir bu oflanma. Bakalım kendi hayatımıza, aynı şeyleri kanaatsızcasına biz de söylemekte miyiz? Öyleyse işte fırsat: Okumak…


Kendini tanımaktır okumak. Derviş Yunus “İlim ilim bilmektir /İlim kendin bilmektir /Sen kendini bilmezsin /Ya nice okumaktır” dizeleriyle asıl işin insanın kendisini okumak (tanımak) olduğunu dile getirir. Bu öyle tamam diyerek geçilecek bir sözdurum değildir. Bu hakikatin anlaşılması için ilk adımımızı insaniyet vasfı olan okumak fiilinin icrası ile atmıyor muyuz?

Okuma Alışkanlığında Ülkemizin Dünyadaki Yeri Toplum olarak kitap okuma alışkanlığımızın gelişmemiş olduğunu söyler dururuz. Nitekim ferdi olan okuma fiilinin sosyal hayata taşınmış manzarası bizlere okuma şuuru ile ilgili bilgiler sunacaktır. Bu konudaki rahatsızlığın nerelerde olduğuna ve tedavisine zemin hazırlayacaktır. Bu durumu tespit etmek için en önemli bilgi istatistikî verilerdir. Türkiye’deki okuma oranı, basılan kitap sayısı, kitap için yapılan harcamanın bütçedeki yeri, kişi başına düşen kitap ve kütüphane sayısı ile okuma alışkanlıklarını dünya ülkeleriyle karşılaştırırsak daha net bir tablo ortaya çıkmış olur. Rakamların dili ile içinde bulunduğumuz duruma bir göz atalım:

T

ürkiye’de, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü verilerine göre yayıncılık sektöründeki korsan oranı yüzde 60 olarak tahmin ediliyor. Her beş kitaptan 3’ü de korsan... Korsan yayımlanan kitap sayısı 210 milyon olarak düşünüldüğünde, kişi başına düşen kitap sayısı 7.7 ’ye ulaşıyor.

Kitap Numarası İstatistiklerine göre, Türkiye’de 2010 yılında 34 bin 857 kitap yayımlandı. Türkiye’de 2010 yılında basılan kitap sayısı bir önceki yıla göre yüze 15 artarak 408 milyon 339 bin 289’a yükseldi. Buna göre 72 milyon 561 bin 312 nüfuslu Türkiye’de kişi başına düşen kitap sayısı 5,6 olarak belirlendi. 2009 yılına göre 2010’da Türkiye’de yayımlanan kitap çeşidi yüzde 9,38 üretilen kitap adedi ise yüzde 15,48 arttı. Ancak, Türkiye’de, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü verilerine göre yayıncılık sektöründeki korsan oranı yüzde 60 olarak tahmin ediliyor. Her beş kitaptan 3’ü de korsan... Korsan yayımlanan kitap sayısı 210 milyon olarak dü-

Neye ne kadar ilgi (okuma oranı): Millet olarak dergi okuma oranımız % 4, kitap okuma oranımız % 4,5, gazete okuma oranımız % 22, radyo dinleme oranımız %25, televizyon izleme oranımız ise %94’tür. Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişim Raporu’nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada. Basılan kitap sayısı: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) Uluslararası Standart

Ortalama yetmiş bin kişiye bir kütüphane! Eğimde Satırbaşı

39

Sonbahar, 2011

şünüldüğünde, kişi başına düşen kitap sayısı 7.7 ’ye ulaşıyor. 96 sayfaya kadar eğitim amaçlı ve çocuk kitaplarına, ilgili yönetmelikle bandrol alınması zorunluluğu kaldırıldığı için yaklaşık 50 milyon civarında olduğu tahmin edilen çocuk ve yardımcı kitaplar hesaplamalara dahil edilmedi.) Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye’de 353 milyon 599 bin 457. Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Türkiye’de ise resmi rakamlara göre 5. Kitap için yapılan harcamalar: Türkiye’de kitaba yılda 10 doların altında harcama yapılıyor. Diğer milletlerde ise durum şöyle: Bir Norveçli, kitaba bir yılda 137 dolar veriyor. Bir Alman ise 122


Ey Allah’ım bana çiçek dolu bir bahçeyle kitap dolu bir ev ver!

dolar. Belçikalı, İsveçli, Avustralyalı 100 dolardan fazla. Kütüphane alışkanlığı:

Almanya’da kişi başına 1.3 kitap düşerken Türkiye’de 5 kişiye 1 kitap düşüyor. AB ortalaması ise kişi başına 3 kitap.

AB’ye üye ülkelerden nüfusu bize yakın olan (80 milyon) Almanya’da 7500 kişiye 1 halk kütüphanesi düşerken Türkiye’de 68 bin 500 kişiye 1 halk kütüphanesi düşüyor.

Almanya nüfusunun yüzde 10’u halk kütüphanelerine üye iken Türkiye nüfusunun yüzde 1’i üye. AB ülkelerinin halk kütüphanelerine üyelik oranı ise yüzde 25.

Almanya’da halk kütüphanelerinde toplam 104 milyon kitap varken bizde toplam 13 milyon kitap var. Almanya’da halk kütüphanesi başına düşen kitap sayısı 25 bin iken Türkiye’de 6 bin. AB ortalaması 16 bin.

Edindikleri bilgilerin %60’ını okuma yoluyla elde eden gelişmiş devletlerin insanları okuma alışkanlığına sahip olmanın sağladığı avantajları her alanda yaşamaktadırlar. Okuyan, okuduğunu anlayan fertler toplumları, toplumlar Eğimde Satırbaşı

40

Sonbahar, 2011

devletleri oluştururlar. Çağımızda bilgi kuvvet demektir. Bilgiyi elde eden insanlar güçlü toplumları ve devletleri oluşturur. Ne Yapabiliriz? Kitap okumanın bu kadar faydasına rağmen maalesef ülkemizde bu alışkanlık yıllardır istenilen seviyelerde kazandırılamamaktadır. Bu durumun birçok nedeni vardır: En önemli nedenlerinden biri toplum olarak bilgi edinmede kolaycılığa kaçıyoruz. Daha kolay bilgi edinme araçları olan radyo, televizyon ve interneti kitap oku-


maya tercih ediyoruz. Bu araçlar da kullanılmalıdır ama bu araçlar kitap okuma alışkanlığına engel olmamalıdır. Kitap okuma alışkanlığı edinemeden teknolojiyi edinen insanlar elbette ister istemez kolay olanı tercih etmektedirler. Tabi sadece negatif teknoloji tutumu okuma hususundaki sıkıntılarımızın sebebi olamaz. Bir de eğitimcilerin olumsuz tutumları meselenin diğer cihetidir. Çocuklar denilenden çok yapılanı örnek alırlar. Çocuklar için ilk ve en önemli rol model ve eğitimci anne ve babasıdır. Anne ve babası kitap okumayan çocuklar kitap okuma alışkanlığını edinemezler. Evde belli saatlerle uygulanabilecek olan kitap okuma saati ile çocuklar kitap okuma alışkanlığı edinebilir. Bir kitabı isteksiz de olsa okumaya başlayan bir çocuk bir süre sonra kitabın büyülü atmosferine kendisini kaptıracaktır. Bir anne ve babanın çocuklarıyla birlikte belli aralıklarda kitabevlerine yapacakları ziyaret ve alışveriş de kitap sevgisi ve okuma alışkanlığının edinilmesinde önemli bir etkendir. Çocukları kitap reyonlarından kendilerinin seçecekleri kitapları okumaktan mahrum etmemek gerekir. Anne ve babalardan sonra en önemli rol modellerden olan öğretmenlere de sözümüz var. Okumayı, yasak savma babında, emreder bir tarzda öğrencilere dayatmak onlarda kitap sevgisi oluşturmayacaktır. Kitap okuyan, okuduğu kitaplardan yola çıkarak okuma sevgisini çocuklara kazandırmaya çalışan bir öğretmen bu konuda daha başarılı olacaktır. Kitap okuyarak yetişen öğrenciler gelecek için daha hazır olurlar. Hayatlarını zenginleştirirler. Kısa günün kârını da elde ederler: Sınav başarısı. Çünkü okuma alışkanlığının sınav başarısına çok önemli katkısı vardır.

H

akikate ve bilgiye ulaşmaya en önemli vesiledir okumak. Değil mi ki Efendilerin Efendisine ilk inen emir de “Oku” dur. Bu oku emri kendimizi, kâinat kitabını okutmuyor mu bize? Kur’an’ı okumayla birlikte bizi bilgiye, hakikate ulaştıracak kitapları da okumayla kazanılmıyor mu şuur?

Zira çok okuyan ve okuduğunu anlayan öğrenciler, okumayanaz okuyan diğer öğrencilerle aynı sınavlarda aynı sorular üzerine anlama- yorumlama- cevaplama faaliyetinde bulunmaktadırlar. Teknolojik imkânlar kullanılarak uzman eğitimciler danışmanlığında yapılacak programlarla- uzaktan eğitimle- okuma sevgisi ve şevki aşılanabilir. Bu tarz çalışmalar haber belgesel formatında olabileceği gibi en çok ilgi çeken dizi ve filmler içerisine enjekte edilebilir. Yıllarca zehir misali başıboş hayat modelleri ve zararlı alışkanlık- davranış örnekleri böyle sunulmadı mı? Usul doğru maksat yanlış… Neden doğru bir usulü güzel hedefleri gerçekleştirmek için kullanmayalım?

Tüm bunlardan sonra bir hatırlatma yapalım. Konfüçyus’a ait olduğu iddia edilen bir özdeyiş vardır: Ey Allah’ım bana çiçek dolu bir bahçeyle kitap dolu bir ev ver. Bu söz çok hoş ve çok anlamlı. Her yıl bu sözü öğrencilerime okuma ünitesini işlerken muhakkak hatırlatır veya öğretirim. Afiş çalışması yaptırarak sınıftaki Türkçe köşesine astırmaktan mutluluk duyarım. Filozof ne düşündü de söyledi bilemiyorum. Fakat okumanın ehemmiyetiyle ilgili olarak saydığımız onca nükte ve farklı milletlerle kendimizi bu hususta mukayese edişimiz şu temenniyi söylettiriyor. “Allah’ım gönül bahçemizi hakikatleri okumanın ışığıyla aydınlat, vatan hanemizi faydalı ilimlerin neşesiyle şenlendir.”

100

%94

90 80 70 60 50 40 30

%22

%25

20 10

%4

%4,5

0 Dergi Okuma Oranımız

Eğimde Satırbaşı

Kitap Okuma Oranımız

41

Gazete Okuma Oranımız

Sonbahar, 2011

Radyo Dinleme Oranımız

Televizyon Seyretme Oranımız


Yarın Medeni̇yeti̇ne Müjdeler Olsun!

Zamanında nice Ulu Çınarları yetiştiren bu bereketli topraklarda ‘aziz bir misafir’ olarak algılandı körpecik fidanlar. Değil korkutma ve nefret ettirme, kaşların dahi çatılması insan ruhuna saygısızlık sayıldı. Asırlardır kulaklarımızda çınlayan bir nebevi seda müjdelemeyi, rahmet nazarıyla ihtar etti: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız… Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz…” İbrahim Avcı İlahiyatçı Yazar i.avci@egitimdesatirbasi.com

K

aranlıklar içinde minicik bir yürek… Belli ki, kendini bekleyen yeni hayatın, ona sunacağı her şeyden habersiz ve tedirgin… Rabbine sesleniyor, minicik yüreğiyle:

”Ey Rabbim! Dünyada yalnız mı kalacağım, kimsem olmayacak mı?” Ve Rabb’ül-Âlemin müjdeliyor, o yüreği tedirgini, “Korkma! Yalnız kalmayacaksın. Her an yanında olacak bir melek göndereceğim sana…” Bu sevinçli haberle, bir “oh!” çekiyor minicik yürek… “Ne güzel bir müjde, ne güzel bir haber bu!” Ve yeryüzündeki annesinin varlığını haber alıyor, bu müjdeyle…

gerebilmenin ilk adımıdır. Mübeşşir olan Rab, minicik bir bedenin yüreğine, böyle güzel bir müjde ile su serpmiş. Acaba bizim elimize emanet olarak verilen, evlatlarımızın gönüllerini müjde namına ne kadar serinletiyoruz.

Dünya misafirhanesine gönderilen her bir insan, ebet yolculuğunda, rahm-ı mader güzergâhından geçerken, bu ilahi müjde ile daha bir kanlanır, daha bir canlanır… Ki, zor şartlarla dolu dünya yolculuğunu kolay ve rahat bir şekilde sürdürebilsin…

Zamanında nice Ulu Çınarları yetiştiren bu bereketli topraklarda ‘aziz bir misafir’ olarak algılandı körpecik fidanlar. Değil korkutma ve nefret ettirme, kaşların dahi çatılması insan ruhuna saygısızlık sayıldı. Asırlardır kulaklarımızda çınlayan bir Nebevi seda müjdelemeyi, rahmet nazarıyla ihtar etti: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız… Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz…”

Müjde, kolaylıktır… Müjde, rahatlıktır… Müjde, zorluklara göğüs

Nazarımızı ehemmiyeti âli olan çocuklarımızın eğitimine çe-

Eğimde Satırbaşı

42

Sonbahar, 2011


virdiğimizde tesirli bir esas olarak karşımızda durur “müjdelemek” fiili. Aslolan korkutma değil sevdirmedir. Çünkü ne kadar korku o kadar inat ve asilik demektir. Neden kolay varken zoru seçelim, neden terbiyenin en temel taşını eksik bırakalım. Araç olarak değil de amaç olarak kullanılmalı dini ve manevi değerler. Zira İlahi ve nebevi çizgiden kayma, çocuğun safi fıtratında derin yıkımlara sebeptir. Bu atmosferde yetişen bir çocuk, “cehennem, ateş, yanma, yakma” gibi kavramları zihninde öyle bir profile yerleştirir ki, nihai durağı isyan duygusu olur, Allah sevgisini dolayısıyla da insan olma hassasiyetini yitirir. Allah muhafaza!.. Böyle ağır bir mesuliyeti yüklenmeyi hangi vicdan sahibi anne-baba, hangi eğitimci göze alabilir?

D

ünya misafirhanesine gönderilen her bir insan, ebet yolculuğunda, rahm-ı mader güzergâhından geçerken, bu ilahi müjde ile daha bir kanlanır, daha bir canlanır… Ki, zor şartlarla dolu dünya yolculuğunu kolay ve rahat bir şekilde sürdürebilsin…

lamlaştıralım umut yelkenini… Cennetle, rahmetle, güzellikle, mükâfatla müjde rotası çizelim. Denizde dalga eksik olmazmış. Daha şimdiden kavrasınlar hayatın dağdağalarına karşı karamsar olmamayı, ümit ile karşı koyabilmeyi. İlahi fermanda nasıl ki daha çok “Müjdeler Olsun!” hitabı yankılanıyor, biz de ruh u canı-

mızla seslenelim “Yarın Medeniyeti” ne. Hayatımızdaki bütün yatayları dikey yapacak, güzellikleri diri tutacak enerjiden mahrum kalmamak adına… Yarının inşasını sağlam tutmak adına… Her an müjdeyle yoğrulmak adına… Gür bir sesle “YA MÜBEŞŞİR!” diyelim. Ve bu ism-i cemilin tecellisini niyaz edelim, hem kendimize hem “Yarın Medeniyeti”ne…

Bin bir isim ve eserleriyle, kendini bize tanıttıran, sevdiren Yüce Rab, bu dünyada celalinden çok cemalini, gazabından çok rahmetini göstermiş. Hangi cesaretle bu güzelliklere perde çekiyoruz. “Yapma, yanarsın! Cehenneme gidersin! Allah seni sevmez!..” Atalım ihtar dünyamızdan bu ve benzeri soğuk cümleleri. Yavrularımızın hem dünyasını, hem de ahiretini karartmayalım. Beyin duvarlarının kuytu yerlerine sindirmeyelim onları. “Bunun aslı budur evladım…” diyebilecek ilimle, irfanla yol gösterelim. Unutmayalım ki güzel ahlak sahibi, tatlı dilli bir anne-baba ya da eğitimci olmak, sadece çocuklarımızın değil, belki tüm toplumun iki dünya saadetine vesile olacaktır. Onlar pırıl pırıl bir “Yarın Medeniyeti” dir. Bu geleceğin mimarlarının temel tahsili olan müjdeyi yok saymayalım. Gençlik ve yetişkinlik ufuklarına yönelen kuvvetsiz bünyelerde sağ-

Gelecek nesiller… Yeni ufuklar… Yakın müjdeler… Eğimde Satırbaşı

43

Sonbahar, 2011


Çocuk Kitapları Yayıncılığına Dair Son 40-50 yıl içinde yayımlanan çocuk kitapları sayısal olarak da dünya standartlarının çok altında kalmış görünmektedir. Kitapların çoğu ne yazık ki 500-1000 adet gibi komik sayılabilecek tirajlarla basılmakta ve hâlâ milyonlarca çocuğumuz hiçbir kitap okumadan ilköğretimden mezun olmaktadır. Ahmet Efe Eğitimci- Yazar a.efe@egitimdesatirbasi.com - www.ahmetefe.com

1

970’li yılların başında ve biz henüz lise tahsiline devam ederken, Türkiye’de çocuklarla ilgili kitapların pek az olduğunu, öğrenim çağındaki milyonlarca çocuğun bu konuda hemen hiçbir kaynağa ulaşamadığını görüp üzülüyorduk.

Tam bu sıralarda elbette bu kısır döngüden üzüntü duyan bir kuruluşun açtığı çocuk hikâyeleri yarışmasına iştirak etmiş ve iki küçük hikâyemizin resimlenerek neşredilmesi üzerine, çocuklara yönelik kitaplar hazırlanması hususundaki kararımızı pekiştirmiştik. Aradan uzun seneler geçti ve bu süre içinde çeşitli çocuk dergilerinin; şiir, hikâye, roman yahut diğer ansiklopedik yayınların hazırlanmasında görevler aldık. 1979 yılında Diyanet İşleri’nce neşrine başlanan ilk çocuk dergisinin editörlüğü ile hız kazandığımız bu süreç, 1983 yılında, sadece çocuklar için yayın yapacak bir kuruluşun oluşumu ile sürdü. “Kandil Yayınları” adı altındaki bu kuruluş, irili ufaklı yüzden fazla eserin neşrini ve bu arada aylık periyotlu bir çocuk dergisinin yayınını gerçekleştirdi. Ne var ki, bu süreç içinde gerçekten büyük zorluklarla karşılaşıldı. Özellikle dağıtım piyasasındaki arızalar, bin Eğimde Satırbaşı

44

Sonbahar, 2011

bir emekle hazırladığımız kitaplarımızın okuyucusu ile buluşması önünde bir engel gibi duruyordu. Dağıtımcılar, bizden son derece ucuz fiyatlarla almış olmalarına ve bunun karşılığında neredeyse yarım seneyi bulan senetler vermiş olmalarına rağmen, günü geldiğinde borçlarını ödemiyor ve yayınevini zor durumda bırakıyorlardı. Bu arada eserini neşretmek istediğimiz bazı yazarlar da ya nazlanıyor, ya da günün şartlarına göre çok yüksek telif ücretleri talep ediyorlardı. Artık bizim ticarî sahada başarı kazanmamız ve çok iyi niyetlerle başlamış bu yayın faaliyetini sürdürmemiz mümkün görünmüyordu. Aylık periyotlu ve abone yöntemine dayalı dergimiz de ikinci senenin başında, onu çok öven, beğenen ve daha da yaygınlaşmasını isteyen okuyucularımızın sözlerinde durmayıp abonelerini yenilememeleri sebebiyle yayınını durdurmak zorunda kaldı... Bütün bunlar ve elbette hepsini anlatamayacağımız olumsuzluklar


ümitlerimizi kırdıysa da biz çocuklarla ilgili eserlerin üretimine ve bunların başka yayınevleri aracılığı ile neşrine devam ederek 2011 yılına ulaştık! Geriye dönüp baktığımız ve kısa bir değerlendirme yaptığımızda şu hususları tespit edebiliyoruz:

1

- 40-50 yıl öncesine kadar Türkiye’de çocuklara yönelik eserlerin üretimi veya konuyla ilgili bir yayıncılık faaliyeti görülmemiş; şimdi yaşı 50-60 olan bir nesil okumaya Teksas, Tommiks gibi yabancı menşeli resimli romanlarla başlamıştır.

2

- Cumhuriyetin kuruluşundan sonra geçirdiğimiz kültür değişimleri, harf devrimi ve diğer uygulamalar halkımızı ve elbette çocuklarımızı hem daha önce yazılmış eserlerden habersiz bırakmış, hem de yabancılardan tercüme edilen bir takım kitapların kötü çevirilerine mahkûm etmiştir.

3

- Toplumumuzun her tabakasında ve elbette çocuklarımız arasında okuma alışkanlığı yok denecek kadar azdır. Bunda, sık sık değişen müfredat programlarının ve genel olarak sürdürülen eğitim sisteminin büyük payı vardır.

medeniyetimizi küçük düşürücü, kutsal kitabımızı alaya alıcı veya onda anlatılan mucizeleri “esâtir” olarak gösterici hikâye veya masallar kaleme almışlardır. Bu yazarlar, kendileri gibi düşünen yöneticiler veya belediye başkanlarınca desteklenmiş, kitapları on binlerce basılarak öğrencilere ücretsiz dağıtılmıştır. Hâlbuki çocuklarımız ideolojik kavgaların figüranları haline getirilmemeli, onlar için yazılmış kitaplarda bu tür dayatmalar söz konusu olmamalıdır.

7

- Uzun yıllar, çocuk yayıncılığı müstakil ve mühim bir iş olarak telakki edilmeyip yayınevleri, diğer kitaplar yanında, sadece para kazanmak maksadıyla bu tür bazı kitaplar yayımlamışlardır.

8

- Son yıllar içinde, sadece çocuklar için kitap neşreden yayınevleri de eserlerin resimlenmesinin çok pahalı olması sebebiyle yine ya Avrupa’dan yahut Ortadoğu, İran, Mısır gibi yerlerden hazır kitaplar getirip Türkçe olarak yayımlamışlardır. Bunlar da bizim kültürel değerlerimize uygun düşmeyen yazı ve resimlerle doludur.

4 5

- İlkokulların kütüphaneleri ya hiç olmamış, olanlar ise tercüme kitaplarla doldurulmuştur. - Uzun yıllar, yerli ve milletimizin inancına duyarlı müelliflerin ayrıca çocuklara yönelik eserler hazırlamaya ne fırsat, ne de imkânları olmuştur.

6

- Çocuklar için yazdığını söyleyen bir takım yazarların kitaplarında sapkın ideolojilerin izleri bariz şekilde görülmüş, bunlar fayda yerine zarar vermiştir. İsmi çeşitli propagandalarla şişirilmiş bu yazarlar çocuklara yönelik eserlerinde, kendi öz kültür ve

Çocuk kitapları kültürümüzü yansıtabilmelidir. Eğimde Satırbaşı

45

Sonbahar, 2011

9

- Bugüne kadar çocuklara yönelik yayınlarda ciddi bir keşmekeşlik sürmüş, gerek kamu, gerekse özel yayıncılık, konunun gerektirdiği ciddiyetten ne yazık ki uzak kalmıştır. Kitapların pedagojik değerlendirmeleri yapılmamaktadır. Çoğu, imla hataları ve dilin yanlış kullanılması gibi sıkıntılarla malül durumdadır.

10

- Son 40-50 yıl içinde yayımlanan çocuk kitapları sayısal olarak da dünya standartlarının çok altında kalmış görünmektedir. Kitapların çoğu ne yazık ki 500-1000 adet gibi komik sayılabilecek tirajlarla basılmakta ve hâlâ milyonlarca çocuğumuz hiçbir kitap okumadan ilköğretimden mezun olmaktadır.

11

- Anne ve babaların, çocukları için yazılmış eserlere ilgisi yok denecek kadar azdır. Onlar çoğu zaman, çocuğunun ders çalışması dışında bir şeyle ilgilenmemektedirler.

12

- Radyo, TV ve yine son zamanların popüler iletişim araçlarından internet alışkanlığı, çocukları okuma eyleminden daha da uzaklaştırmıştır.


13

- Yazarlarımız arasında bir dayanışma görünmemektedir. Bunun sebebi ise herkesin kendi yaptığının tek ve en doğru olduğu zehabına kapılmış olması, kendisinden başkasını beğenmemesidir. Bu tür kaprisler sebebiyle müşterek çalışmalar yapılamamakta, Türkiye çapında bir organizasyon gerçekleşememektedir.

14

- Çocuklar için yazılmış şiir kitaplarının sayısı oldukça düşüktür ve bu tür kitaplara ne yazık ki yayıncılar da ilgi göstermemektedirler. Oysa çocuklar için şiir vazgeçilmez olmalı, onlar, öncelikle edebiyatın bu türü ile hayal ve his dünyalarını zenginleştirmelidirler.

15

- Zarf kadar mazrufun da önemli olduğu akıldan çıkarılmamalı, çocuk kitaplarındaki resimlerin kalitesine büyük önem verilmelidir.

16

- Kitaplar bir kez okunup atılacak şekilde hazırlanmamalı, cilt ve kâğıdın sağlamlığına dikkat edilmelidir. Bir çocuk,

okuduğu kitabı, yaşlı bir kimse haline geldiğinde dahi kütüphanesinde görmek suretiyle gönül zenginliğini artırabilir.

17

- Çocuk kitapları son derece sade, akıcı ve tatlı bir üslupla kaleme alınmalı, içinde milletimizin değerlerine uygun düşmeyen galiz küfürler, hakaretâmiz cümleler, uyduruk bir dil olmamalıdır.

18

- Konuyla ilgili olarak bugüne kadar yayımlanmış olan eserler ciddî bir komisyon tarafından taranıp içlerinden seçmeler yapılmalı ve belki ikinci kez bile baskısı yapılamamış bu kitaplar yeniden ve daha kaliteli biçimde çocuklarla buluşturulmalıdır.

19

- Büyük ödüllü çocuk hikâye, şiir, masal, roman yarışmaları açılarak yeni kabiliyetler tespit edilip eserleri neşredilmelidir.

20

- Özellikle köylerdeki çocuklarımız için okul kitaplıkları kurulmalı ve büyük şehirlerin imkânlarından yoksun talebelerin kitaplarla buluşması sağlanmalıdır.

ÇOCUKLARA RAHATÇA OKUYUP SEVECEĞİ KİTAPLAR SUNULMALIDIR. Eğimde Satırbaşı

46

Sonbahar, 2011

21 22

- Tercüme eserler yerine telif eserlerin yayını daha önemlidir. - Her bakımdan kaliteli çocuk dergileri hazırlanmalıdır. Bu dergilerin mevcut eğitim sistemi içindeki ders programlarıyla bir ilgisi bulunmamalı, tamamen farklı bir çizgi takip etmelidir.

23

- Çocuklar için hazırlanmış bütün dergi ve kitapların İslâmî duyarlığı artırıcı, insânî ve ahlâkî değerleri gösterici olması en önemli husus olarak kabul edilmelidir.

24 25

- Çocuk kitapları, büyüklerin de rahatça okuyup seveceği özellikler taşımalıdır. - Bütün bunlar, çocuklar için kitap yayıncılığından başka bir gaye gütmeyen bir vakıf aracılığı ile yapılabilir. Uluslararası faaliyet gösterebilecek bir donanım ve zenginlikle kurulacak olan bu vakıf, özel yayıncılar tarafından neşredilen faydalı kitapları da anlaşarak alıp basabilir ve hizmetini yaygınlaştırabilir.


Alice Chase Çeviri: Abidin Sönmez

Çocuğumuza Sürekli meşguldüm o kadar sene Seninle doyasıya oynayamadım Sen beni çağırdın gel oyna diye Ben bir türlü zaman ayıramadım

Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk Ona dokunmak için uzandığımda Ellerim boş kalır yüreğim buruk

Giydirdim doyurdum seni kolladım Sadece bunlar yeterli sandım Bana oyuncağını getirdiğinde Ben seni çoğu kez başımdan savdım

Artık ne resimler ne oyunlar Ne iyi geceler ne sarılmalar Hepsi çok geride ulaşmak çok zor Yaşanmadı sanki o güzel yıllar

Yatağa yatırır seni okşardım Sen uyur uyumaz hemen çıkardım Şimdi o günleri çok özlüyorum Keşke bir dakika fazla kalsaydım

Artık hiç işim yok, yapayalnızım Günlerim çok uzun üstelik bomboş Keşke istediklerini bir bir yapsaydım Küçük arzuların şimdi çok şirin çok hoş


Taner Yüncüoğlu ile Müzi̇k ve Çocuk

Şarkıların kendi içinde bir ruhu var. Özellikle ilahilerin sözlerindeki samimiyet, verilmek istenen mesaj ne kadar halisane, saf ve güzelse etkisi de o oranda fazla oluyor. Aksi takdirde insanlara zorla bir şey öğretemezsiniz. Çocuk severek, isteyerek, samimi duygularla o mesajı alabilmelidir. Bu şekildeki bir eğitim, daha etkili olur ve bu da ileriki yaşamında asla unutamayacağı güzel bilgiler oluşturur. Ömer Sedat Bulut & Yasin Acar os.bulut@egitimdesatirbasi.com y.acar@egitimdesatirbasi.com

sohbet

• Taner Bey, 1990’dan günümüze İslami içerikli müzik anlayışı ve böyle bir anlayışın ortaya çıkış sebepleriyle ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz?

İ

nsanların ihtiyacı vardı. İnsanların neye ihtiyacı vardı? Dini duygularını geliştirmeye ihtiyacı vardı. Hâlâ da var. O zaman eksiklik vardı. Neden? Sadece ‘TRT’ vardı. TRT ‘İnanç Dünyası’ diye bir program sunuyordu.

Bunun dışında kitapları saymazsak insanların besleneceği kaynak fazla yoktu. Bence bu ihtiyaçtan ortaya çıktı. İlk başta bugünkü ‘Azim Dağıtım’ı kuran arkadaşlar, bant tiyatroları yapıyordu. Peygamberimiz’le alakalı olarak sahabe dönemiyle, İslam’ın ilk kuruluşundaki olaylar ve savaşlarla ilgili konuları işleyen tiyatrolar hazırladılar. Bunlar hem eğitici oluyor hem de insanları motive ediyordu. Zaten konu sıkıntısı yoktu. Çok konu vardı, koskoca bir tarih. Anlatmakla bitiremezsiniz. İşte Mus’ab bin Umeyr, Hz. Ubeyd, Mekke’nin Fethi, Mute Savaşı… Üzerinde çalışma yapılanlardan sadece birkaçı. Burada müzik sadece bir yardımcıydı. Bir şey anlatılıyor, bu Eğimde Satırbaşı

48

Sonbahar, 2011

anlatımların arasına gerek fon müziği, gerekse de konuyla ilgili bir müzik girilmesi gerekiyordu. Mesela Mekke’nin Fethi çalışmasına bakalım. Özellikle Ahmet Mercan bu konuda çok gayret gösterdi. O söz yazıyordu, biz de besteliyorduk. Tabi benden önce Ömer Karaoğlu başlamış. Yine o yıllarda Abdülbaki Kömür bu işlerle uğraşıyor. Bu kervana ben de katılmış oldum. Bu şekilde sözkonusu ihtiyaç giderilmeye çalışıldı. Yapılan çalışmalar büyük bir ilgi gördü. Gerçekten bir ihtiyaç olduğu böylece belli oldu. Eğer bir şey ihtiyaç değilse talep fazla olmaz. Çıkan kasetlere büyük talep oldu. Müthiş bir satış gerçekleşti. İhtiyaç bu sektörün gelişmesini sağladı.


Bu alanda yapılan çalışmalardan ve geldiği noktadan biraz bahseder misiniz? Sektörün gelişmesiyle birlikte birçok sanatçı arkadaş bu işe el attı. Dolayısıyla herkes bildiği konuda çalışmalar yaptı. Mesela İbrahim Sadri, ‘Patagonyanın Sesi’ gibi daha çok esprili şeyler yaptı. Asır Ajans Cahit Zarifoğlu’nun “Hayvanat Bahçesi”ni, “Necip Fazıl’ın Kendi Sesinden Şiirleri”ni yayımladı. TGRT’de de benzer şeyler yapıldı. Türkiye’deki dini hassasiyetlerin her biri kendince bir hizmet yapma maksadıyla bir şeyler yapmayı denedi. Bu yapılan kasetlerin, albümlerin arkasından da radyolar ortaya çıktı ve zamanla yaygınlaştı. Bahsettiğimiz çalışmalar radyoların elinde önemli bir malzeme oluşturdu. Fakat maalesef radyolar bu malzemeleri hoyratça harcadılar. Bu yöndeki boşluğu tıka basa doldurdular. Önceden her radyo her sanatçıyı her eseri çalmıyordu. Şu anda ise bazı radyolar her şeyi çalıyor artık. Bir seçicilik kalmadı. Dolayısıyla radyolar insanlara büyük bir doygunluk sağladı.

oturduğunu düşünüyorum. Yani müzik olmalı mı, olmamalı mı, olursa nasıl olmalı gibi insanların aklındaki şüpheler giderildi. Çünkü birçok örnek ortaya konuldu. Herkes numuneleri gördü. Müziğin ya da müzikle uğraşan insanların, ne derece sağlıklı şeyler yaptıkları, ilgilenen ve bilen kişiler nezdinde ortaya çıkmış oldu.

Neticede imtihan ediliyoruz. Eskiden çok güzel şeyler yapmış olabilirim. Fakat şu günde bir hata yaparım. Belki hepsi Allah nezdinde silinir gider. Onun için kimse şu hedefimi başardım diyemez diye düşünüyorum. Başta söylemiş olduğum kesin hedefe varamamaktan kastım da bu. Nihai hedefimiz ötelerle bağlı yani.

Buradaki asıl hedef nedir? Asıl hedef Rabb’imizi bulmak. Olaya biraz tasavvufi açıdan bakarsak nefsini bilen Rabb’ini bilir. Önemli olan budur. Kişiler bu eserlerle bu alanda ilerleyebildilerse, o insanların kendi hedefidir. Hedeflerine ulaşabilmek için gayret sarfedip başaranlara ne mutlu. Bu alanda çok para kazanan insanlar da var. Hedefleri çok para kazanmaksa onlar da hedeflerine ulaşmış sayılırlar. Fakat bu çalışmaların amacı geçmişimizle barışık olmak maneviyatımıza yönelmek, özellikle Peygamberimizi ve O’nun dönemini, sahabelerimizi bilmek, tanımak. Tabi bilmekle de kalmayıp hayatımıza geçirmek. İnsanlar bunu sağladıysa hedeflerine ulaşmış demektir. Gerisi hikaye.

Bir süre önce başlayıp günümüzde de tüm hızıyla devam eden, çocuk gruplarıyla yapılan müzik çalışmaları var. Bu çalışmalar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bunların yanında birçok konser oldu. Müthiş bir sirkülasyon söz konusuydu. Maddi yönden kazanç kokusu alan birçok insan sanatçıyım diye ortaya çıktı. Daha sonra nitelikli niteliksiz birçok albüm yapıldı. İşin içine çok para girdi. Halk, nitelikli olana değil de acıtasyon içeren, daha kolay anlayabildiği eserlere daha çok rağbet gösterdi. Günümüzde İslami müzik anlayışı böyle bir şekil aldı. Geçen zaman içerisinde istenilen hedeflere ne kadar ulaşıldı? Hedeflere varmak fertlere ve topluluklara göre değişir. Kesin hedeflere varmak diye bir şey yok bence. Yapılan çalışmalarla dini hassasiyeti bulunan grupların müzikle ilgili fikirlerinin daha iyi

taner yüncüoğlu Eğimde Satırbaşı

49

Sonbahar, 2011

Dini yayınların çocuk bölümü de hem maddi hem manevi pastanın önemli bir dilimi. Maddi dedim, çünkü maddi olarak da pek çok harcama çocuklar için yapılır. Büyükler daha iyi eğitim öğretim almasını sağlamak, daha iyi yetişmesini sağlamak için her türlü masrafı göze alır. Bu alanda sanırım ilk çocuk albümünü ben yaptım. Albüm, Ahmet Mercan ve Mehmet Koca’nın fikriydi. Satış yapılamayacağını bildiğimiz halde prestij için yapıl-


Çocuk müzik ile verilen mesajı severek, isteyerek alır.

ması gerektiğini düşünerek “Güneşi Sobeledim” isimli bir çocuk albümü yaptık. Tahmin ettiğimiz gibi albüm çok fazla ilgi görmedi. Aradan yıllar geçti ve çocuklar için masal kasetleri ve benzeri birçok çalışma yapıldı. Mesela Ekrem Bektaş hocamız “Karagöz Hacıvat”, “Nasrettin Hoca” gibi esprili şeyler yaptı. Yine Zaman Yayıncılık, TGRT, Moral FM ve ismini sayamayacağım birçok grubun çeşitli çalışmaları vardı. Yıllar sonra Nevin (Nevin Soysal Aydın) Hanım’la tanıştık. Nevin Hanım bir albüm yapmak

istediğini söyledi. Söz ve besteleri Nevin Hanım’a, Aranjörlüğü bana ait olan “Minik Kalpler” diye bir albüm yaptık. Birkaç sene sonra da ‘Minik Dualar’ çıktı. ‘Minik Dualar’ çok tutuldu. Yaklaşık altı yedi yıl önce “Minik Kalpler 2”diye bir albüm daha yaptık. Bu arada İsmail Uslu 571 Grubu’nu kurmuş. 1453 Mehter Takımı Grubu, Yetim Kız Grubu var. Bu gruplarla da çalışmalar yaptık. İsmail Bey’le çalışmalar yapıyoruz. Turnelere gidiyoruz, konserlere katılıyoruz. Gerçekten İsmail Bey’in gayretleri çok güzel. Eğimde Satırbaşı

50

Sonbahar, 2011

Yapılan çalışmalar elbette çok güzel, fakat yeterli mi? Bir yönüyle yeterli, bir yönüyle yetersiz. Burada şöyle bir sıkıntı var. Şimdi çok şey yapılıyor da herkes kafasına göre yapıyor. Herkes kendine göre bir hedef tutturmuş. Bunlar Türkiye ölçeğine baktığımızda çok ferdi ve tesir gücü zayıf hareketler olmuş oluyor. Yani bir albüm yapıyorsunuz, diyelim bin kişi alıyor onu. Fakat Türkiye’nin büyük ölçekli planları, hedefleri var. Sizin o hedeflerle örtüşerek gitmeniz gerekir ki yaptığınız daha faydalı olsun, daha etkili olsun.


Bence bizim yaptığımız hareketlerde, çalışmalarda bu eksik. Bu durum da devletle birlikte alışılmadığı için bence. Çünkü mesela bugün ismi duyulan, tanınmış birçok sanatçı devlet sanatçısıydı. Devletin bir hedefi var: Ülkeyi belli bir mesafeye götürmek. Bunun için müzik alanında da şunlar şunlar yapılmalı. Etrafındaki sanatçılara diyor ki devlet “Ey benim sanatçım kendi alanında bana şunu yap, bunu yap.” Mesela Beethoven, Mozart, Dede Efendi… Bunların hepsi devlet sanatçısı. İşte bizim bu çalışmalarda böyle bir şey yok. Sıkıntı burada. “Çocuk için müzik” sizde neyi ifade etmektedir? Çocuk için müzikten kasıt: Çocukların bilinçaltına, zihinlerine, hafızalarına üç beş bilgi bırakmak. Bir şarkı çok kısıtlıdır, ama birçok şeyin de özüdür aynı zamanda. Bazen bir kelime bir cümle çok etkili olabilir. Zaten şiirin de etkisi buradan geliyor. Şiirde şair öyle bir ifade tarzı yakalıyor ki, bir cümleyle belki satırlar dolusu bir şeyi söylemiş oluyor. Bir atasözü, bir deyim gibi akıllara kazınacak bir işaret oluşturabiliyor. Çocuklar için yapılan ilahilerin, şarkıların tesiri bence buradan ileri geliyor. Bu konuda sayın İsmail Uslu’nun güzel bir çalışması var: Kur’an’da zikredilen peygamberlerin isimlerini öğreten bir şarkısı. Birçok çocuğun o şarkı sayesinde peygamberlerin isimlerini öğrendiklerini biliyoruz. Buna benzer namazla, Kur’an’la, Kur’an’daki bazı önemli konularla ilgili yapılan şarkılar çocuklarımızın zihninde önemli bir yer buluyor, kıymet kazanıyor. Şarkıların kendi içinde bir ruhu var. Özellikle ilahilerin sözlerindeki samimiyet, verilmek istenen mesaj ne kadar halisane, saf ve güzelse etkisi de o oranda

fazla oluyor. Aksi takdirde insanlara zorla bir şey öğretemezsiniz. Çocuk severek, isteyerek, samimi duygularla o mesajı alabilmelidir. Bu şekildeki bir eğitim, daha etkili olur ve bu da ileriki yaşamında asla unutamayacağı güzel bilgiler oluşturur. Müziğin eğitim ortamına taşınması husunda neler söylersiniz? Bu yönde herhangi bir çalışmanız var mı? Bu konuda da yine devletle ortak çalışılamadığı için bir sıkıntı söz konusu oluyor. Anlatılacak dini bir bilgi veya hikâye eğitim sistemine ters gelebiliyor. Dolayısıyla çocuk okulda başka şey öğrenip, kendi çevresinde farklı şey öğrendiği zaman ciddi bir sıkıntı doğuyor. Burada çocuk kendini dışlanmış hissedebilir, psikolojik sıkıntılar yaşayabilir. Onun için çocuğun manevi içerikli müzik eğitimini, devletin üstlenmesi lazım ki çocukta bütüncül bir duygu oluşsun. Hamdolsun bizim ülkemizde, özellikle son zamanlarda, o kadar büyük bir uçurum yok. Ama yine de sıkıntılar oluyor. İnsan dediğimiz Allah’ın yarattığı bu makine öyle bir varlık ki, Allah adına öğretilen hiçbir şey insanda ters tepmiyor. Çünkü o; aslında, özünde, ruhunda olan Allah’la, peygamberle, milli duygularla, vatanla, bayrakla, tarihimizle ilgili bilgileri alıyor. Bu bilgi ve duygular çocuğa verildiği zaman şahsiyet oluşumunda bir sıkıntı oluşmaz. Bilakis tamamlayıcı bir rol üstlenmiş olunur. Ço-

d Eğimde Satırbaşı

cuk iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı bir de bu süzgeçten ayırt eder. Dolayısıyla bu şarkılarda öğretilen şeyler de bu olumlu duyguları tetikleyici unsurlardır. Zaten hiç kimse çocuğuna kötü şeyler öğretmek istemez. Hatta şuna inanıyorum ki, yasadışı işler yapan bir hırsız dahi çocuğunun kötü insan olmasını istemez. Kaldı ki böyle dini, milli duyguları anlatan şarkılar, sözler fevkalede faydalı olacaktır. Bazen bir kelime, bazen öğretmenin bir davranışı ve küçük bir yönlendirmesi, bazen bir şarkı daha etkili olabilir. Dolayısıyla o bilgiyi o duyguyu çocuğun nereden aldığı, kimden aldığı kadar, nasıl aldığı da önemlidir aslında. Müzik eğitimi ile ilgili Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde çocuklardaki sınav kaygılarını gidermeye yönelik projem var. Son olarak “müzik-çocukkabiliyet” üçlemesi ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Herkesin bir eğilimi var. Allah, herkesi farklı yaratmıştır. Müzik zorla öğretilmez. Siz bir insanı zorla müzisyen yapamazsınız. Müzik enteresan bir duygudur. Kabiliyet bile demeyeceğim ben. Müzik duygusu içinde olan bir insana, her şeyi yasaklasan bile o, gider müzikle ilgili şeyi bulur, yapar. Zaten yetenekli çocuk kendini gösterir. Hani bir laf vardır: “Mikrofon tozu yutmuş adam artık iflah olmaz.” Büyüklere düşen çocuğun müzik eğitimine destek vermek, engel olmamaktır.

ini yayınların çocuk bölümü de hem maddi hem manevi pastanın önemli bir dilimi. Maddi dedim, çünkü maddi olarak da pek çok harcama çocuklar için yapılır. Büyükler daha iyi eğitim öğretim almasını sağlamak, daha iyi yetişmesini sağlamak için her türlü masrafı göze alır. 51

Sonbahar, 2011


Çocuk Eği̇ti̇mi̇nde Helal Lokmanın Önemi LÜTFEN ÇOCUKLARINIZI KORUYUN!..

Çocuğunuzun zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı gelişmeleri için düzenli süt tüketmelerine dikkat etmelisiniz. Zengin bir vitamin ve benzersiz kalsiyum kaynağı olan süt, çocukların özellikle gelişim çağında mutlaka düzenli ve yeterli miktarda tüketmesi gereken bir besin maddesidir. Bu konuda da mümkün mertebe günlük veya en fazla pastörize olmuş sütler içirin. UHT sütlerden uzak tutunuz. Dr.Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER GİMDES BAŞKANI hk.buyukozer@egitimdesatirbasi.com

G

erçekleri yansıtmayan aşırı abartılı reklâmların yönlendirmesi, bilinçsiz beslenme alışkanlıkları, yeni şeylere karşı hayranlık ve kamu kurumlarının halkı doğru bilgilendirmede gösterdiği acziyet, ister fakir ister zengin muhitlerde olsun, kola ve boyalı/ boyasız, gazlı/gazsız içeceklere aşırı bir düşkünlüğün oluşmasına sebep olmuştur.

Kola ve renkli/renksiz gazozlar artık çoğu ailelerin olmazsa olmaz içeceği haline gelmiştir. Sofraya oturulunca bardaklara su yerine kola, gazoz türü içecekler dolduruluyor. Aileler bu tür alışkanlıklarından vazgeçme kararlılığını göstererek çocuklarının ve böylece de ülkenin geleceğinin çürütülmesini önlemelidirler. Peki, bu gelişigüzel ve bilinçsiz alışkanlıklarımızın sağlığımıza ve dinî hayatımıza zarar verebileceğini neden düşünmüyoruz? Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük zarar, onu devamlı bir kola ve gazoz içicisi, kola ve gazoz bağımlısı yapmanızdır. Bu kötü alışkanlıktan onu korumanızın en sağlam yolu ise evinize kola ve gazlı içecekler sokmamaktır. Renkli içecekler, her gün alınan, yemek masasının devamlı içeceği olmamaEğimde Satırbaşı

52

Sonbahar, 2011

lıdır. Bazılarının yaptığı gibi, buz gibi kolayı kafaya diktikten sonra çocuğuna “aman yavrum sen içme” diyenlerden de olmamalısınız. Unutmayın, evde çocuk varsa sofranızda devamlı bulunması gereken tek içecek; su ve süt olmalıdır. Dünyanın en yararlı içeceği olan sütten korkmayın! Yaşlandıkça insanların kalsiyum ve D vitaminine olan ihtiyacı artar, bu nedenle süt, yalnız çocukların değil, erişkinlerin de ihtiyacıdır. Bundan ötürü Devletin, köylüden soframıza gelirken üç misli fiyat farkı ile satılan sütün halka daha düşük fiyatla ulaşması için gerekli tedbirleri alması lazımdır. Öncelikle bilerek veya bilmeyerek yapmaya devam ettiğimiz ve bize dayatılmış “Sağlıksız Yaşam Tarzı”nın bir uzantısı olan “Sağlıksız Beslenme” alışkanlıklarımızı


evlerimizde ve okullarımızda artık terk etmeliyiz. Zararlı, tehlikeli ve dinen mahzurlu olabilen çeşitli kimyasal katkı maddeli hazır gıdalar yerine, evlerimiz ve okul kantinlerimiz yeni bir gıda diyet formatına döndürülmelidir. Yaş meyve ve bunların taze sıkılmış meyve sularından, yurdumuzda bol miktarda yetişen ceviz, fındık, fıstık gibi kuru yemişlerden, süt, ayran, peynir, zeytin, kepekli, yulaflı unlardan yapılmış ekmeklerden oluşan bir diyet formatının çocuklarımızın “Sağlıklı Beslenme”sine uygun bir format olduğunu düşünüyoruz. Sizler de bizim gibi düşünüyorsanız, okul yönetimlerinizle, öğretmenlerinizle, okul aile birliklerinizle görüşerek, Milli Eğitim Bakanlığına ve bizzat Bakana ulaşarak bu isteklerinizi bildirip uygulamaya sokmaya çalışınız. Unutmayalım ki bu konuda hepimiz mesuluz. Peygamber Efendimizin hadisi gözlerimizin önünden bir an dahi gitmemelidir.

H

epiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz. [Müslim]

"Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz." [Müslim]

Abur cubura dikkat!... Maalesef bütün çocuklar cips, kraker, çikolata ve şekerlemeleri çok sever. Zaten bunlar da çocuklar için üretilir; bunların üretimlerinde kullanılan proses, katı maddeleri ve yağlar ise hem sağlık ve hem dini açıdan probler oluşturabilmektedirler. Bu sebeple bu tip yiyeceklerin öncelikle tarafsız bir kurumun denetiminden geçirilmesi önemli bir tedbir olacaktır. Ayrıca dene-

Çocuklarımızı doğal besleyelim. Eğimde Satırbaşı

53

Sonbahar, 2011

timden geçmiş olsa bile, bu tür ürünlerin sıkça ve fazla tüketilmesi iştahı kapattığı için , çocuğun beslenmesini ve dolayısıyla sağlığını da kötü yönde etkiler. Abur cubur yiyecekleri sık, zamansız ve fazla tüketen çocuklar genellikle kilo alamazlar ve vücutları dirençsiz kalır. Bu nedenle de sık hastalanırlar. Yeni beslenme alışkanlıklarından fast-food beslenme kalbe zarar vermektedir. Daha çok hazır yiyecek satışı yapılan yerlerde uygulanan yüksek ısıda pişirme tekniği, doğal yağların içeriğinde kimyasal değişiklikler oluşturur. Bu besinler başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere çeşitli sağlık sorun-


larına davetiye çıkarır. Bu nedenle uzmanlar “fast-food” olarak adlandırılan beslenme alışkanlığının gençler arasında yaygınlaştığını ve kalp krizi geçirme yaşının da giderek düştüğünü vurguluyor. Kalp krizinin 40 yaşın üzerinde yaygın görüldüğü ifade edilse de, son yıllarda Türkiye genelindeki istatistikler gözden geçirildiğinde kalp krizinin 12’li yaşlara kadar indiği görülür. Son yıllarda 12, 15, 17 yaşlarındaki çocuklarımızın ani kalp krizi sonucunda vefat haberleri konu-

nun ne ölçüde önemli olduğunun göstergesidir. Çocuğun beslenmesiyle ilgili neler yapabilirsiniz? Öncelikle çocuğunuza annebaba olarak siz iyi örnek olmalısınız. Babası televizyon karşısında cips yiyen ya da annesi sebzeyi görünce yüzünü buruşturan bir çocuktan aksi davranışları beklemek mümkün değildir. Eve cips, çikolata, kolalı içecekler, hazır meyve suları gibi besinleri almayın. Çocuğunuzu bu tip gıdalarla

ev ortamında karşılaştırmayın. Israr ederse onunla oturup bu tür besinlerin bünyesine nasıl zarar verdiğini uygun bir dille anlatın, ama sakın korkutmayın. Çocuğunuzun zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı gelişmeleri için düzenli süt tüketmelerine dikkat etmelisiniz. Zengin bir vitamin ve benzersiz kalsiyum kaynağı olan süt, çocukların özellikle gelişim çağında mutlaka düzenli ve yeterli miktarda tüketmesi gereken bir besin maddesidir. Bu konuda da mümkün mertebe günlük veya en fazla pastörize olmuş sütler içirin. UHT sütlerden uzak tutunuz. Yapılan araştırmalar, Türkiye’ deki okul çağı çocuklarının beslenme alışkanlıklarına ilişkin kaygı verici bir tablo ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre, okul çağındaki çocukların yüzde 60 ila 85’i kahvaltı etmiyor. Yüzde 25 ila 43’ü ise sokak satıcılarından alışveriş yapıyor. Süt ve ayran tüketimi ise yüzde 15 ila 25 civarında kalıyor. Bunların yerine, hiç bir besin değeri olmayan kola, renkli/renksiz gazoz türü içeceklerin tüketimi büyük oranlar oluşturuyor. Bu da özellikle ilköğretim öğrencilerinin önemli bir kısmının yetersiz beslenmesi anlamına geliyor. Türkiye’de yetersiz ve yanlış beslenme alışkanlıklarından dolayı, çocuklarımız sağlıksız gelişiyor ve bodur kalıyor. Bu sorunu aşmak için çocuğa erken yaşlarda yeterli süt tüketim alışkanlığını kazandırmak gerekir. Çünkü, çocuğun sağlıklı beden ve zihin gelişimi açısından son derece önemli bir yere sahip olan kalsiyum hiçbir besinde sütte olduğu kadar yüksek oranda bulunmuyor. Unutmayınız! Sağlam Kafa Ve Sağlam Yürek, Sağlam Vücutta Bulunur. Sağlam Vücutla Yetişen Nesiller, Bu Ülkenin Geleceğinin Teminatıdır.

Sağlıklı yaşam tarzı en kolay çocuklukta kazanılır. Eğimde Satırbaşı

54

Sonbahar, 2011



Öğretmen Olarak Bilgisayar Kullanımımız Ne Kadar Yeterli? Ulu ed Ta s

Tecrübeleri tecrübe etmeyelim…

arım Ekibi info@egitimdesatirbasi.com

Ö

nemli bir soru ile dikkat çekelim dedik. Bu soruya cevap vermek için öncelikle Bilgisayar Okur-yazarlığımızın seviyesini tespit etmeliyiz. Sizler için 10 soruluk Evet-Hayır şıklarından oluşan bir test hazırladık. Bu testte 5 adet “Evet” cevabınız varsa durumunuz fena değil, ama “Hayır”lar daha fazla ise mutlaka Temel Bilgisayar Eğitimi Kursu almanız gerekmektedir.

1. Kelime İşlemci programını (Word gibi) kullanarak kendi başıma bir ünitenin planını, sorularını hazırlayabiliyor ve kimsenin yardımı olmadan yazıcıdan çıktı alabiliyor muyum? Bilgisayar klavyesine alışmak ve kelime işlemci programını kullanım becerisini arttırmak için küçük alıştırmalar yapılmalıdır. Öncelikle harflerin yerini aramadan bir şeyler yazabilir seviyeye gelmek lazım. Daha sonra paragraf boşluk işlemleri birkaç resim ve şekil, renkli yazılar, kalın italik altı çizgili yazılar… Derken on gün içerisinde şaşıracağınız bir noktaya gelebilirsiniz. İşin en can alıcı kısmı yazıcıdan çıktı almaktır. Genelde ilk seferde bu işlemde başarılı olunmaz ama yılmadan devam edip, çıktı alabilirsiniz. Kötü bir alışkanlığımız var: Baskı ön izleme yapmadan direkt yazdır seçeneğine basıyoruz. Bayağı kâğıt israf ediyoruz. Düşünsenize 600000 öğretmen yanlışlıkla günde 5 sayfa yanlış çıktı alırsa sonucu ne olur? Çıktı almayı öğrendikten sora büyük bir dosyadan istenilen sayfaların çıktısını almayı öğrenmeliyiz. Mesela 6 ile 15. sayfaların çıktılarını almak gibi. 10–15 günde kelime işlemci programında uzman olmasak da işimizi görecek şekilde işler yapabiliriz. Ama tablo ve şekillerle uğraşırken bilen birinden yardım almanızı tavsiye ederim. Gördüğünüz bir kitabın veya sayfanın aynısını yazmaya çalışın. Tabi şekliyle, tablosuyla, resmiyle… O zaman bu iş tamamdır.

2. Kendi başıma bir slAyt hazırlayabiliyor muyum? Word programına hâkim iseniz ve bilgisayarın temel kullanım kurallarını biliyorsanız kendi başınıza sunu hazırlamak çok kolay bir iş… Yeter ki siz gerekli materyali bulun. Sunu hazırlamanın en önemli ayağı planlama ve bir senaryo oluşturmadır. İdeal sunu 15–20 slâyttan oluşan, 20 dakikayı geçmeyen kısa ve özlü bilgilerin bulunduğu yeterli resim efekt bulunandır. Aşırı metin ve aşırı animasyon, sunudaki dikkati dağıtır. Senaryo ve materyaller hazırladıktan sonra bir haftalık bir eğitimle sizin de çok şaşıracağınız sunular hazırlayabilirsiniz. Eğitimde Satırbaşı

56

Sonbahar, 2011


3. Projeksiyon cihazının, ses kablolarını, görüntü kablosunu ve bilgisayarın ağ kablosunu bilgisayara bağlayıp internete girip bir video izleyebiliyor muyum? Belki de birkaç kez denediniz, bazen acemi şansıyla projeksiyonu ilk taktığınızda görüntüyü aldınız. Bazen çok çabaladınız ama olmadı. Belki sınıfta sıkıntı yaşadınız, öğrencilerinize karşı bir mahcubiyet hissettiniz. Belki de bu işleri hep bilen birine yaptırdınız. Ama çok kolay olmasına rağmen ufak bir dikkat ile çok rahat bu işlemleri yapabilirsiniz. Eğer bu işlemleri kendi başınıza yapamıyorsanız okulunuzda görevli Bilişim Teknolojilileri Formatör Öğretmeni, Bilgisayar Öğretmeni yada bu işleri bilen birinden 1–2 saatlik bir uygulamalı eğitimle bu sıkıntınızı giderebilirsiniz.

4. İnternetten istediğiniz bir konuda Word, Excel, Power point, dosyası arayıp kendi bilgisayarıma indirip istenilen değişiklikleri yapabiliyor muyum? Bu konuda biraz daha tecrübeliyiz. Google bayağı işimizi görüyor. Dosyaları buluyoruz ama kaydettiğimiz yer ve dosya isimleri bazen karışıyor. Galiba çok araştırma yaptığımızda masaüstü doluyor, kaydettiğimiz dosyayı bulamıyoruz. Bunun için mutlaka klasörlerle çalışmalıyız. Mesela Türkçe dersinde masal konusunu işliyorsak Türkçe klasörü için masal klasörü oluşturmalı ve indirdiğimiz tüm dosyaları bu klasöre kaydetmeliyiz. En büyük eksiklerimizden birisi klasörler ile çalışmamak… Bir devlet dairesi düşünün. Evraklar düzgün bir şekilde klasörlenmemiş ve dizilmemiş. Bir evrak aradığınızda bulabilir misiniz?

5. USB bellek, CD-DVD üzerinden dosyaları taşıyabiliyor muyum? Flash bellekler çok pratik ve işimizi çok gören cihazlar. Ama bazen baş belası da olmuyor değiller. Umumi virüs taşıyıcıları onlar. Masum bilgisayarınız bir flash bellek takıldıktan sonra açılmayabilir. Ya da çok önemli dosyalarınız bir anda bellekten silinebilir. USB bellek bozulabilir. Sizlere bunu kullanmanın da eğitimi var desem beni yadırgamazsınız inşallah! Flash bellek arkasına anahtarlık takılmaz. (Bilgisayara taktınız anahtar ağırlık yapar ve USB belleğinizle birlikte bilgisayarın portunu eğerek zarar verir. Sonra başınıza geleceği siz düşünün.) Flash bellekte taşıdığınız bilginin mutlaka bir yedeği olmalı, virüs tarama programından belirli aralıklara geçirmelisiniz. Dosyalarınızı mutlaka klasörlemeli, flash belleğin üzerine açıklayıcı bilgi yazmalıdır. ( Kaybettiğinizde size ulaşılabilmelidir.) Gereğinden fazla bellek taşımamalısınız. CD ya da DVD’lere kayıt yapıp buradaki dosyaları kopyalamalısınız. Eğitimde Satırbaşı

57

Sonbahar, 2011


6. Bilgisayarın istediğim sürücüsüne dosya, klasör oluşturmakopyalama- taşıma işlemlerini bağımsız yapabiliyor muyum? İlk başlarda en çok sıkıntı yaşadığımız konu budur. “Bir şeyler yaptık ama bilgisayarın neresinde, acaba adı neydi, yine bulamadım, dur baştan yapayım, dosyayı buraya kaydetmişim” gibi serzenişler vardı. Belki artık bu serzenişlerde bulunmuyoruz. Belki ara sıra oluyor, ama yine de karşımıza çıkıyor bu hadise. İlk kazanacağımız alışkanlık çalıştığımız konu ile ilgili bir klasör oluşturmak olmalı, konuyla ilgili dosyaların hepsini buraya kopyalamalıyız. Eğer dosyalar sürekli değişiyorsa ismin yanına tarih saat yazılmalıdır. Kaydet ve farklı kaydet arasındaki farkı çok iyi bilmeliyiz. Kopyalama ve taşıma arasındaki farkı da iyi öğrenmeliyiz.

7. Fotoğraf makinemdeki fotoğrafları, kameramdaki görüntüleri bilgisayarıma aktarıp istediğim şekilde düzenleyebiliyor muyum? Biraz karışıktır başta ama fotoğraf makinesinden dosya almak pratik bir iştir. Genelde kabloyu unuturuz, kabloda problem yoksa bilgisayara takarız o kendisi bulur. İçine girip dosyaları kopyalarız istediğimiz klasöre götürüp yapıştırırız. Ama bu dosya isimleri bir acayip bu isimleri toplu değiştirebilir miyiz acaba! Neden olmasın garip rakamlar ve yazılar görmektense hepsini seçip istediğimiz bir isim verebiliriz. Örneğin İstanbul gezisi yapmışızdır. İstanbul ismini dosyaya verebiliriz. O kendisi numaraları atar. İstanbul ismine bir klasör açarız, bu resimleri buraya kopyalarız. Bazen de ailece çektiğimiz fotoğraflar diğerleriyle karışabilir. Bu bazen hiç hoş olmaz. Kamera resimlerini alırız, bazıları üzerinde resim programlarıyla oynamalar yapabiliriz. Ama unutmamalıyız ki orijinal resimleri hep muhafaza etmeliyiz. Sıkıntı olursa bunların hep bir kopyası üzerinde çalışmalıyız.

8. Tarayıcıdan bir resim tarayıp resmin istediğim kısmını kopyalayabiliyor muyum? Tarayıcılar her okulda bulunmaktadır, ama en az kullanılan cihazlardır. Bir düşünün, slayt hazırlayacaksınız ama kullanacağınız resim sadece bir kitapta var. Acaba onu tarayıp sununun içerisine atabilir miyim? Biraz zor gibi görünüyor. Evet, bu konuda gerçekten haklısınız. Tarayıcılar biraz problem çıkaran cihazlar ama dilini çözünce materyal zenginliği sağlarlar. Öncelikle tarayıcının kabloları takılı ve bilgisayara gerekli yazılımlar kurulmuş mu kontrol edilmeli. Bu konuda mutlaka bilen birinden yardım almayı ihmal etmeyiniz. Tarayıcının fişini taktım, ışığı yanıyor belgeyi ön izleme yaptım ve istediğim alanı seçip taradım. Taranan resmi kopyalayıp sunu içerisine yapıştırdım. Hepsi bu. Yapabilirseniz ayrı resim dosyası olarak da kopyalayın. Bu işlemi 3- 4 kez tekrarlayın tarayıcı kâbusunuz bitti. Kolay gelsin. Eğitimde Satırbaşı

58

Sonbahar, 2011


9. İnternette üye olduğum eğitim portallarına dosya gönderebiliyor muyum? İnternetin belki de en güzel tarafı budur. Öğretmenlere müthiş kolaylıklar sağlıyor. Hele şu yıllık plan, zümre planı, yazılı soruları, sunular v.b. gibi önceden günlerce elle uğraşarak A3 çarşaf şeklindeki kâğıtlara yazdığımız planlar güncel olarak alınabiliyor. Bu işi genelde size başkaları yapıyorsa bence kendi başınıza bu işleri yapma zamanı geldi. Artık oğlunuza veya öğretmen arkadaşınıza bana şu zümreyi ya da şu planı yapar mısın, dememiz gerekiyor. Alanımız ile ilgili bir eğitim portalına üye olup gerekli dosyayı buradan bulup indirip gerekli değişiklikleri yapıp kullanabilirsiniz. Bu konu üzerinde bence durun! Çok zor değil, hatta insan haz da veriyor. Ama bazen buradan indirdiğimiz bir dosyanın okulumdan çıktısını alıp müşkül durumlara düşebiliyoruz. Yıllık planda okul ismini, tarih onay bilgilerini unutmak gibi… Bunlar bazen moralimizi bozabiliyor ama biraz dikkat. Bu portallardan indirdiğiniz bir dökümanı mutlaka okuyun, gerekli düzenlemeyi yapıp çıktı alın. Tabi çıktı alırken ön izleme yapmayı unutmayın. İşleri daha da ilerlettik artık biz bu portallara dosya gönderebiliyoruz artık. FATİH projesinde belki en çok kullanacağımız uygulama bu olacak. (http://www.egitim.gov.tr) portalı çok aktif kullanacak. Bence bir göz atın. Öğretmen girişinde T.C kimlik numaraınızı ve ilsis şifrenizi kullanarak bu portala giriş yapabilirsiniz. Tüm ders kitaplarının pdf dosyası burada olacak. Ayrıca biz de ULUED eğitimciler derneği olarak bir portal açarak istifadelerinize sunduk: (http://www.rehberkalemler.com ) Bu portala da üye olmayı unutmayın.

10. Uzaktan Eğitim metodu ile bir konuda ders alabilir miyim? Uzaktan eğitim çok popüler bir alan. Artık üniversiteler uzaktan eğitim fakülteleri ve meslek Yüksek okulları açıldı, buralardan eğitim veriliyor. Kurs merkezleri artık online eğitim vermeye başladılar. Düşünebiliyor musunuz, İngilizce Speaking dersi için Anadili İngilizce olan bir öğretmen ile ders yapabiliyorsunuz. FATİH projesinin en iyi yenilikleri arasında uzaktan eğitim gelmekte. Bilgisayarınızın kamera mikrofon ve hoparlör eksiğini giderip online ders ortamındaki derslere iştirak etmelisiniz. Böylece ileriki yıllardaki ders ortamlarına daha kolay alışmış olursunuz. ULUED eğitimciler derneği olarak Temmuz–2011 de aldığımız karar gereği bu yıl içinde üyelerimizi online hizmet içi eğitimler almayı ve onlinevideo görüşmeleri yapmayı planlıyoruz. Şu an sunucu bilgisayarımız ile ilgili testleri yaptık ve sistemimiz çalışıyor test etmek isterseniz online bir görüşme ayarlayabiliriz. ULUED eğitimciler derneğinin komisyon toplantılarını video konferans ile yapmaya başladık. Ayrıca ders kayıtları da tutuyoruz. Video konferansı denemek için http:// moodle.ulued.org:5080/ adresinden deneme yapabiliriz. Sitemiz üzerinden bazen duyurular yapıp video konferansı test edeceğiz. İşinizi sağlama almak için bizimle irtibata geçip kullanıcı adınızı almayı unutmayın derim. Eğer bilgisayar becerileriniz çok zayıf ise mutlaka Temel Bilgisayar Kullanım kursuna gitmelisiniz. FATİH projesi kapsamında ortaöğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerden istekli olanlar için her ilde hizmet içi eğitim vasıtasıyla Temel Bilgisayar Kullanım Kursu açılmıştır. İlinizdeki Hizmetiçi Bölümleriyle irtibata geçip kurs kaydınızı yapabilirsiniz. Ya da okulunuza özel kurs açtırabilirsiniz. Bu kursları ciddiye alıp uygulamaya yönelik sürdürmeli evde fazla mesai yaparak bol örneklerle çalışmanızı pekiştirmelisiniz. Temel seviye bilgisayar becerisine sahip iseniz birikiminizi arttırmalısınız. Fatih Projesi için gerekli eğitimler bu yıl başlayacak. eğitimler iki aşamalı olacak birinci kısmı yüz yüze ikinci kısmı online (yani internet üzerinden) devam edilecek. Dersleri iyi takip etmeniz özellikle sınıfta yapılan etkinlikleri bolca tekrarlamalısınız. Bu yıl Ortaöğretimde çalışan öğretmenlere verilecek seminerlerin başarılı geçmesi dileğiyle… Eğitimde Satırbaşı

59

Sonbahar, 2011


Ulued Haber ÇOCUK EĞİTİMİNDE ÖNEMLİ BİR METOD “YAZ KAMPI” ULUED katkılarıyla hazırlanan Kampadokya kamp faaliyetinin ilki 10 Temmuz – 17 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleşti. 12-16 yaş arası erkek çocukların katıldığı ve Nevşehir’in Çavuşin Köyü’nde gerçekleştirilen faaliyete Türkiye’nin farklı bölgelerinden yirmi beş çocuk katıldı. Yedi gün boyunca Kapadokya bölgesinin tarihi ve kültürel yapısını yansıtan peri bacalarını gezen çocuklar bunun yanında spor faaliyetlerine ve grup oyunlarına katıldılar. Çok güzel ve kalıcı arkadaşlıkların kurulmasının yanı sıra manevi ve ahlaki eğitim ile de zenginleştirilen programda yer alan diğer etkinlikler ise şunlar: Avanos’ta çömlek yapımını izlemek ve çömlek atölyesinde deneme yapmak, deveye binmek, ata binmek, atv aracı kullanmak. Ayrıca çocukların geziler sırasında karşılaştıkları yabancı turistlerle konuşmaya çalışarak dil pratiği yapmaya çalışmaları dikkat çekti. ULUED üyelerinden kamp organizatörleri Sedat EROĞLU ve eğitimci Mehmet TURGUD programdan bekledikleri düzeyde verim aldıklarını ifade ettiler. Bu yılki organizasyonda tespit ettikleri eksikleri de gidermek üzere gelecek yılın hazırlıklarına şimdiden başladıklarını söyleyen Sedat Eroğlu, kampla ilgili görsel tanıtım çalışmaları yaptıklarını belirtti. Kampadokya programı ile ilgili bir değerlendirme yapan ULUED Başkanı Mustafa Yankın böyle güzel programlara destek vermelerinden dolayı duydukları memnuniyetlerini dile getirdi. Yankın ayrıca gerçekleştirilen bu kamp çalışmasını 2012 ULUED resmi faaliyetleri arasına almayı düşündüklerini söyledi.

ULUED KOMİSYONLARI ISPARTA’DA ULUED bünyesinde yer alan toplam 13 komisyonun üyeleri 16-19 Temmuz 2011 tarihinde bir araya geldi. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hasan Orhan’ın koordinesinde gerçekleşen çalışmada; Ders Kitapları Komisyonu, Eğitimde Satırbaşı Dergisi Komisyonu, Edebi Eserler Komisyonu, Tasarım Komisyonu, Dil Komisyonu, Hizmetiçi Eğitim Komisyonu, Sosyal Aktivite Komisyonu stratejik planlama çalışmalarını yaparak ortak sunum gerçekleştirdiler. Çalışma, son gün önemli mekânlara yapılan grup gezileriyle sona erdi. Eğitimde Satırbaşı

60

Sonbahar, 2011


İNTERNET SİTEMİZ ÇOK YAKINDA HİZMETE BAŞLIYOR Isparta çalışmasında Dergi ve Tasarım Komisyonlarının ortak çalışması olarak planlanan dergimizin internet sitesinde son aşamaya gelindi. Site Editörü Harun Çelik tarafından yapılan açıklamada, sitenin en dikkate değer ve benzer sitelerden ayırt edici özelliğinin Okur- Yorum bölümü olduğu belirtildi: “Bu bölümü yapım aşamasında online yaptık. Şu an belirli sayıda mesaj alındı. Okuyucu değerlendirme ve tavsiyelerine açılan dergimiz bir çeşit denetlemeden geçmektedir. İletişim sorumlusu ve dergi editörüne yönlendirilen mesajlar üzerinden ar-ge çalışması yürütülmekte, eksiklerin giderilmesinde ve atılan adımlarda bir istişare, bir ortak akılla hareket söz konusu olmaktadır.” Güçlü bir irtibat ve iletişim hedeflediklerini söyleyen Çelik buna yönelik çalışmalarını şöyle açıkladı: “Hazırladığımız Türkiye animasyonunda il temsilcileri ve iletişim bilgileri var. Bu şekilde dergiye erişimi kolaylaştırdık. Ayrıca sanal abonelik ile gerek merkezi gerek temsilci düzeyinde yetkililerle okuyucu arasındaki bağlantıyı güçlendirdik.” Facebook ve Twitter sayfalarıyla iletişim ağını zenginleştirecek dergimizin ziyaretine siz okuyucularımızı beklemekteyiz: www.egitimdesatirbasi.com

YURTDIŞI KOMİSYONUNUN ALMANYA TEMASLARI Derneğimiz bünyesinde oluşturulan Yurtdışı Komisyonu Başkanı Murat DARICIK ile Başkan Yardımcısı Sedat EROĞLU çeşitli temaslarda bulunmak üzere Almanya’ya gittiler. Almanya’nın Krefelt, Mannheim, Gladbach, Köln, Dusseldorf şehirlerinde eğitimciler ve eğitim gönüllüleri ile bir araya gelerek Almanya’da eğitimin durumu ve Türk Çocuklarının eğitimi hakkında bilgi alış verişinde bulundular. Yaklaşık iki hafta süren temas ve incelemelerin sonunda yurda dönüş yapan komisyon üyeleri dernek yönetimini ve üyelerini gezi ve sonuçları konusunda bilgilendirdiler.

BİR PAYLAŞIM ORTAMI: REHBER KALEMLER Sanal ortamda gönüllü kişiler bir araya gelerek çeşitli alanlara yönelik siteler oluşturmaktalar. ULUED tasarım ekibi tarafından hazırlanan rehberkalemler.com forum sitesi de eğitim alanında ziyaretçilerine hizmet vermek için hazırlanan bir paylaşım ortamı. Konuyla ilgili olarak site editörü Yıldırım Avcı şu açıklamayı yapmakta: “Eğitim alanında her gün sanal ortamda yeni siteler karşımıza çıkmakta fakat bu sitelerin hemen hepsinde bir takım sınırlandırmalar bulunmaktadır. Üyelik veya abonelik şartı arama, güncellikten uzaklık vs. rehberkalemler.com forum sitesi bunun önüne geçmek için Türkiye’nin dört bir tarafından gönüllü öğretmen kadrosuyla harekete geçti. Ziyaretçilerine üyelik ve abonelik olmaksızın hizmet verecek sitemiz, eğitim sitelerinin arasında kısa bir süre içinde saygın bir yere gelmeyi amaçlamaktadır.” Sitenin eğitim-öğretim için gerekli her konuyu çeşitli kategorilere ayırarak geniş bir arama ve ulaşma kolaylığı sunması en dikkat çeken özelliği. Öyle anlaşılıyor ki herkesin aradığını zaman kaybetmeden kolayca bulacağı, dostların sadece muhabbetlerini değil mesleki tecrübe ve birikimlerini de paylaşacağı bir hizmet ortamı bizleri beklemekte. Bu konuda site editörünün bir de isteği var: Tavsiyelerle sitenin zenginliğine katkıda bulunmak. Eğitimde Satırbaşı

61

Sonbahar, 2011


Osmanlının ilk Okulu: Sıbyan Mektepleri

oc.o

Öme

zsahi n@e

r Cih

gitimdesat irbasi.com - m.sayin@egitimdesatirbasi.com

an Özşah in

& Mehmet Sayın

Osmanlılarda Mekteb-i Sıbyan, Darü’s Sıbyan, Muallimhane, Mektephane, Darü’l-ilim, Darü’t-talim, Mahalle Mektebi, Taş Mektep gibi isimlerle de anılan sıbyan mektepleri, 5-6 yaşlarındaki kız ve erkek çocukların 3-4 yıl eğitim gördükleri kurumları ifade etmektedir. Ders programları; Kur’an-ı Kerim, namaz sureleri ve duaları, namaz ve diğer temel dini bilgileri vermek üzere hazırlanmıştı. Osmanlılar bu eğitim kurumunu Selçuklulardan ve daha öncesi İslam devletlerinden miras almışlardır. İlk örnekleri İslam’ın ilk yıllarına kadar uzanan bu okulların giderleri vakıflarca karşılanırdı. Vakfın durumuna göre talebelerin giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamanın yanında onlara harçlık verilen mektepler de vardı.

Sıbyan mektebi öğrencileri, halk arasında “amin alayı” da denilen tören ile okula başlarlardı. Bu törenler çocukları okumaya özendirir, ana babalara da çocuklarının okumaları için bir arzu oluşmasına yarardı. Amin alayında çocukların en güzel elbiseleri giydirilir, göğüslerine sırma işlemeli içlerinde elifba cüzü bulunan keseler asılır, arabaya bindirilir, ayaklarının altına ipekli bir yastık konulurdu. Başlanacak mektebin çocukları arabanın arkasından gelirler ve öndeki büyük çocuklar ilahiler söylerlerdi. Her mısranın arkasından da küçükler “amin, amin” diye alaya katılır ve gırtlakları patlatıncaya kadar bağırırlardı. Sokaklarda alay geçerken başka çocuklar da sürüye katılır, mektebe kadar giderler. Mektebe başlayacak çocuk, hocanın elini öperek elifbayı tekrar ederlerdi. Ondan sonra bütün çocuklara lokma ve çil para dağıtılırdı.

Bevvab denilen görevli her sabah çocukları “haydi mektebe” daveti ile toplar omzunda taşıdığı bir sırığa yiyecek çantalarını asarak onları mektebe iletirdi. Akşamları yine aynı şekilde evlerine dağıtırdı. Eğitimde Satırbaşı

62

Sonbahar, 2011


“İlkbahar mevsimi gelince, mektep gezmeleri başlar. Her mektep kendi civarında bir mesireye giderdi. Üzeri al ihramdan tenteyle örtülmüş, defne dallarıyla donanmış, içi pamuk şilte ve yastıklarla döşenmiş öküz arabalarına çocuklar sıra ile bindirilirdi. Talebenin sayısına göre birkaç araba katarı olurdu. Bazen civar mektepler bir arada gezmeye götürülürdü. Ocaklar yakılır, yemek kazanları konulur, etli pilavlar, bademli, sütlü helvalar pişirilir, çocuklara yedirilir ve orada bulunan davetlilere de ikram edilirdi. Bu mektep gezmelerine “kapama” denir. Sebebi taş mekteplere vakfedilmiş kapama (tatil) paralarıydı. Bu paralarla o mektepte buluna fakir çocuklara kapama mevsimi gelince entari, ayakkabı, hırka dağıtılır, mektep gezmesi masrafları da o vakıf paralardan verilirdi.

Öğrencilerin ödüllendirilmeleri ile ilgili çalışmalar 1870 yılında yapılmıştır. Öğrencilere “evrak-ı takdiriye” yani “ödüllendirme kağıtları” verilmeye başlamıştır. 1 ay süre ile derslerine iyi çalışan ve iyi davranışlar gösteren öğrenciler “birinci derece” kabul edilir. Üç ay boyunca birinci derecede kalan öğrenciye “tahsinname” verilir. Altı ay boyunca birinci derecede kalan öğrenciye ise tahsinname verilmesinin yanında sınıftaki levhaya öğrencinin ismi yazılırdı.

Osmanlı devletinin kuruluşundan beri aşağı yukarı her köy ve mahallede bir tane mevcut olan sıbyan okulları, Tanzimat’ın başında imparatorluğun en yaygın kurumu haline gelmişti. Bir Fransız yazar Türkiye’de ilköğretimin aynı yıllarda Fransa ve İngiltere kadar yaygın olduğunu yazmıştır. 1883 yılındaki istatistiklere bakıldığı zaman İstanbul’da bulunan sıbyan mekteplerinin % 60’ının Müslümanlara ait olduğu görülmektedir.

Falaka, ezberci eğitim, öğretim metotlarının etkisizliği, yenileşme dönemine kadar pratik hayata ilişkin derslerin olmayışı gibi noktalarıyla eleştirilmiş olan sıbyan mektepleri, günümüz eğitim sisteminin değindiği ancak eğitimi konusunda yetersiz kaldığı manevi değerlerin önceliğini yakalamak noktasında Osmanlı toplumunun hassasiyetini göstermesi açısından önemlidir. Osmanlı insanı çocuğunun ebedi hayatını düşünmüş, ona ebedi hayatı sağlayacak pratik bilgileri vermekle işe başlamış ve onu ilk olarak Kur’an’la tanıştırmak istemiştir. Eğitimde Satırbaşı

63

Sonbahar, 2011


ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued http://ulued.org/ ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulu ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued Eğitim ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued Kültür ulued ulued ulued ulu ed ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued Platformlar ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued Mesleki ulued Gelişim ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued Sosyal Aktiviteler ulued ulued ulued ulued ulued ulued ulued

Yurtdışı Faaliyetleri

Bilimsel Araştırmalar Yayınlar Anketler Yarışmalar


PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY ÖZEL MEYVE NEKTARI KREMA PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE PEYNÝR PEYNÝR LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVEkoþullarýn NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR SÜT SÜT Saðlýklý ve hijyenik yanýsýra kaliteli ve lezzetli ürünler sunmayý kendisine Saðlýklý ve hijyenik koþullarýn yanýsýra kaliteli ve lezzetli ürünler sunmayý kendisine SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMATATLI TATLI PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝR BEYAZPEYNÝR PEYNÝR SÜTYOÐURT YOÐURT AYRANYÖR YÖR PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA PÝKÝNK LABNE WHITE ERÝTME BEYAZ SÜT AYRAN LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR ilke edinmiþ olan Yörsan, ülkemizin yöresel süt ürünleri geleneðini en düzeydeki ilkeÖZEL edinmiþ olan Yörsan, ülkemizin yöresel süt ürünleri geleneðini en üst üst düzeydeki SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR teknolojik yatýrýmlarýyla buluþturarak “gelenekten geleceðe”sloganý ile taþýyor. LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR teknolojik yatýrýmlarýyla buluþturarak “gelenekten geleceðe”sloganý ile gururla gururla taþýyor. ÖZEL TEREYAÐ TATLI LABNE ERÝTME SÜT AYRAN PEYNÝRLER ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLER TEREYAÐKREMA KREMA TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNEWHITE WHITE ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝR SÜTYOÐURT YOÐURT AYRANYÖR YÖR ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐ KREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN ATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY A TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY LL PEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER MEYVE NEKTARI TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT PEYNÝRLER ÖZEL ÖZEL PEYNÝRLER PEYNÝRLER MEYVE MEYVE NEKTARI NEKTARI TEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMA TATLI TATLI PÝKÝNK PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝ LABNE LABNE WHITE WHITE ERÝTME ERÝTME PEYNÝR PEYNÝR BEYAZ BEYAZ PEYNÝR PEYNÝR SÜT SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYNÝR PEYNÝRSÜT SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖR YÖR LLPEYNÝRLER PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYNÝR SÜT YOÐURT AYRAN YÖR SÜT SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEY SÜT YOÐURT AYRAN YÖRESEL PEYNÝRLER ÖZEL PEYNÝRLER TEREYAÐ KREMA TATLI PÝKÝNK ÜRÜNLERÝ LABNE WHITE ERÝTME PEYNÝR BEYAZ PEYN SÜTYOÐURT YOÐURTAYRAN AYRANYÖRESEL YÖRESELPEYNÝRLER PEYNÝRLERÖZEL ÖZELPEYNÝRLER PEYNÝRLERTEREYAÐ TEREYAÐKREMA KREMATATLI TATLIPÝKÝNK PÝKÝNKÜRÜNLERÝ ÜRÜNLERÝLABNE LABNEWHITE WHITEERÝTME ERÝTMEPEYNÝR PEYNÝRBEYAZ BEYAZPEYN PEY

%100 Turk K KA A ATT K K A K KIIIISSI TTK K % SSIIIZZZZ

% 100 D DO D D O O OÐ Ð ÐA Ð A ALLLL A

www.yorsan.com.tr www.yorsan.com.tr



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.