Kumsal İstanbul Özel Eğitim Kurumları
Engeller aşmak içindir...
Kumsal çocukları özeldir! Türkiye’nin engelli haritası İşitme engeli Gecikmiş konuşma nedir? Aile eğitimi ve danışmanlık
Down Sendromu Otizm Zihinsel engel nedir? Dikkat eksikliği ve hiperaktivite
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
1
2
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
3
4
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
5
6
Engeller aล mak iรงindir...
Murat KUDRET Kurucu Genel Müdür Özel Eğitim Uzmanı
Özel eğitime muhtaç çocukların gereksinimleri...
Engelli çocukların eğitimi Bütün çocukların eğitiminde olduğu gibi engelli çocukların eğitiminde de onların ileride başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını sürdürmeleri, kendi kendilerine yeterli duruma gelmeleri ve toplumla bütünleşmeleri amaçlanmaktadır. Nitekim gelişim geriliği gösteren yetişkinlerin aile üyesi, işçi, öğrenci, boş zaman etkinliklerine katılımcı olma tüketicilik ve vatandaşlık gibi toplumsal rolleri üstlenebilmeleri için tam bağımsız kazanmalarının önemli olduğunu vurgulamaktayız. Bu amaca ulaşılması, bireyin bireysel farklılıkları ile yapabildikleri dikkate alınarak eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi ve gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarının sunulmasıyla mümkün olabilmektedir. Herkes farklı bir bireydir Gelişim geriliği gösteren çocuklarımızın eğitim gereksinimleri onların bazı özelliklerine göre farklılaşabilmektedir. Bu çocuklar homojen bir grup olmadığından, çeşitli özelliklerine bağlı olarak kendi içlerinde önemli bireysel farklılıklar göstermektedirler. Bu farklılıklar, onların toplum yaşamına hazırlanmalarında gerekli olan bir çok beceriyi öğrenmede başkalarının yardımına daha fazla gereksinim duymalarına yol açabilmektedir. Özellikle, kendi başlarına ya da çok az yardımla üstesinden gelmede güçlük çekebilmektedirler. Sonuç olarak, birçok gelişim geriliği gösteren birey bağımsız yaşamaya adaydır. Birçoğu kendi bakımını sağlamaya, ev işlerini yapmaya, evlenip aile kurmaya, evdeki eşya ve cihazları kullanmaya, temizliğe yiyecek hazırlamaya, kısaca kendi yaşamını bağımsız olarak sürdürmeye gereksinim duyacaktır.
Gün gelecek kendi ayakları üzerinde duracak Gelişim geriliği gösteren bireyler, zamanı geldiğinde ailelerinden ayrılarak, kendileri bağımsız yaşamak durumunda kalacaklardır. Evlerinden ayrılan bu bireyler ise; birçok ülkede olduğu gibi, normal ev, apartman, grup evleri, yatılı kurumlar gibi pek çok ortamda yaşayabilecektir. Dahası, yalnız yaşama, destek yaşam evlerinde yaşama, komşu desteğiyle yaşama, başka ailelerin yanına yaşama gibi seçenekleri olabilecektir. Tam bağımsız bir yaşam Bu nedenle gelişim geriliği gösteren bireylerin değişik ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri için ciddi olarak hazırlanmaları gerekir. Dolayısıyla gelişim geriliği gösteren bireylerin eğitiminde en üst amaç, onların bağımsız yaşam becerilerini geliştirmek olmalıdır. İşte bu noktada gelişim geriliği gösteren bireyin; yaşı, gelişim düzeyi, eğitim durumu, aile yapısı, kültürel özellikleri uzmanlarımız tarafından tespit edilir. Aile ile paylaşılır ve ihtiyacı olduğu becerileri kazanabilmesi için bünyemizde bulunan kurumlardan birine yönlendirilir. Bundan sonraki süreç tamamiyle aile ve çocuk merkezli olup gerekli beceriler kazandırılıncaya kadar uzman eğitim ve gözetiminde devam etmektedir. Unutmayalım ki; Eğitim hayat boyu süren ve bizi biz yapan ciddi bir süreçtir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
7
Türkiye’deki engelli haritası... Türkiye’deki engelli sayısından illere göre dağılımı, engel türleri ve bunların sayıları, cinsiyet, yaş, eğitim, istihdam ve yardım alma durumları hakkında detaylı bilgiler. 2012 yılında Türkiye’de kaç engelli vardır? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yer alan Ulusal Engelliler Veritabanı (ÖZVERİ) bazı kamu kurum ve kuruluşlarına herhangi bir sebepten dolayı başvurmuş engelli bireylerin verilerinin derlenmesi ile oluşmaktadır. ÖZVERİ’de kayıtlı, adresi ve Engelli Sağlık Kurulu Rapor bilgisi bilinen engelli kişilerin illere göre dağılımları aşağıdaki tabloda verilmiştir:
Cinsiyetlere, yaşa, eğitime, istihdama, yardım alma durumuna, engellilik nedenlerine vb. göre ayrı istatistikler çıkarılmıştır. Engelli bireylerin eğitim, istihdam vb. alanlardaki istatistiklerine ilişkin bilgiler, hizmeti veren kamu kurum ve kuruluşlarınca oluşturulmaktadır. ÖZVERİ’de kayıtlı, adresi ve Engelli Sağlık Kurulu Rapor bilgisi bilinen engelli kişilerin cinsiyete göre dağılımları aşağıda görüldüğü gibidir:
ÖZVERİ’de kayıtlı, adresi ve Engelli Sağlık Kurulu Rapor bilgisi bilinen engelli kişilerin yaşa göre dağılımları aşağıda görüldüğü gibidir:
Türkiye’de toplam: 1.559.222 engelli kişi bulunmaktadır. (2012 yılı istatistiklerine göre) Engel türlerine göre bunların sayıları nelerdir? İllere göre dağılımı nedir? ÖZVERİ’ de kayıtlı, adresi ve engel grubu bilgisi bilinen engelli kişilerin engel gruplarına göre dağılımları aşağıda verilmiştir:
8
Engeller aşmak içindir...
Bununla birlikte; • Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre; 2012 yılı sonu itibari ile evde bakım hizmeti için ödeme yapılacak engelli sayısı 398.335’dir. • Bakanlık verilere göre; 2012 yılı içinde özel bakım merkezleri için ödeme yapılan engelli sayısı 9.328’dir. • Türkiye İş Kurumu resmi internet sitesinden alınan verilere göre; 2012 yılı Kasım ayı itibari ile kamu kurumlarında ve özel sektörde engelli kotasında istihdam edilen 32.347 engelli işçi bulunmaktadır. • 2012 yılı Ekim ayı itibari ile kamu kurumlarında ve özel sektörde engelli kotasında çalışan işçilerin sayısı aşağıdaki tabloda verildiği gibidir:
Devlet Personel Başkanlığı resmi internet sitesinden alınan verilere göre, 2011 yılı Ağustos ayı itibari ile kamu kurumlarında engelli kontenjanında istihdam edilen 20.829 engelli memur bulunmaktadır. • 2012 yılı ÖMSS yerleştirme sonuçlarına göre, 2174 ortaöğretim mezunu, 1093 ön lisans mezunu, 999 lisans mezunu tercihlerine uygun olarak kamu kurumlarındaki kadrolara yerleştirilmiştir. • Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü verilerine göre; 2011-2012 öğretim yılında özel eğitim okullarında, özel eğitim sınıflarında ve kaynaştırma sınıflarında öğrenim gören öğrenci sayıları aşağıdaki tabloda yer almaktadır:
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
9
Zihinsel engel nedir?
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya nüfusunun %3’ü zihinsel engellidir. Bu oran, yaklaşık 170 milyon kişi anlamına gelmektedir.
Zihinsel engel bir hastalık değildir ve akıl hastalıklarıyla karıştırılmaması gerekir. Zihinsel engelli kişiler yavaş öğrenir ve öğrenme kapasiteleri sınırlıdır. Günlük yaşamın gerekleriyle baş etmekte, başkalarının davranışlarını doğru yorumlamakta, kendilerinden beklenen sosyal tepkileri göstermekte zorluk çekebilirler. Uluslararası Zihinsel Engelliler Spor Federasyonu’nun Dünya Sağlık Örgütü’yle birlikte koyduğu kriterlere göre, bir kişinin zihinsel engelli sayılabilmesi için: -Zihinsel fonksiyonlarının işleyişinde önemli bir sınırlama olması (Amerika Zihinsel Engel Derneği, bunu 70 ya da daha altında bir IQ olarak tanımlamaktadır.) -İki veya daha fazla uyum sağlama alanında (iletişim, kişisel bakım, ev yaşantısı, sosyal uyum, sağlık ve güvenlik, kendi kendini yönlendirme, fonksiyonel faaliyetler, boş zamanlar ve çalışma) yetersizlik olması; -Bu engellerin 18 yaşından önce edinilmiş olması gerekmektedir. Zihinsel Engel Nedenleri Halk arasında genel olarak akraba evliliği sonucu oluştuğu sanılmakla birlikte, zihinsel engele değişik genetik faktörler ve dış etkenler neden olmaktadır. * Down Sendromu : Fiziksel özellikleri çok belirgin olan down sendromlu çocuklar birbirlerine benzerlikleriyle bilinir ve Mongol Çocuk olarak da adlandırılırlar. Down Sendromlu çocuklar zeka 10
Engeller aşmak içindir...
engelli ile de karakterizedir. Zeka Engelinin Düzeyleri Zeka engeli, genel olarak Hafif, Orta, Ağır ve Derin Zeka Engeli olarak sınıflandırılmaktadır. Hafif (Eğitilebilir) Derecede Mental Retardasyon: Hafif derecede zeka engeline sahip olan çocuklar eğitsel sınıflandırmaya göre “Eğitilebilir Zihinsel Engelli Çocuk” olarak isimlendirilmektedir ve tüm zihinsel engellilerin yaklaşık %85’ini oluşturmaktadır. Hafif zihinsel engelli olarak tanımlanan eğitilebilir zihinsel engelli çocuk zeka gelişimi normalin altında olan ve bu nedenle normal ilkokul programından tam olarak yararlanamayan çocuktur. Bu çocuklar ilkokul düzeyinde kısmen veya tamamen destek alabilirlerse mesleki yeterlik kazanabilirler. Orta (Öğretilebilir) Derecede Mental Retardasyon: Orta derecede zeka engeli olan çocuklar, eğitsel sınıflandırmaya göre “Öğretilebilir Zihinsel Engelli Çocuk” olarak adlandırılmaktadır. Okul çağında sosyal ve günlük yaşam aktiviteleri konusunda
eğitimden yararlanabilirler. Öğrenmeleri yavaştır ve sınırlı öğrenme kapasitelerine sahiptirler. Ağır Mental Retardasyon Ağır derecede zeka engeli olan çocukların okul öncesi dönemde motor becerileri zayıf, sözel iletişimi oldukça zayıftır. Temizlikleri ve kendilerine bakımları konusunda yaşam boyu başkalarının desteğine ihtiyaçları olmaktadır. Ancak bazıları eğitimle basit işleri kontrol altında yapabilmektedirler. Derin zeka engeline sahip olan çocukların bir çoğunda doğuştan gelen bedensel bozukluklar sıklıkla görülmektedir. Tek sözcükle anlatabildikleri sınırlı ifadeleri vardır. Tuvalet ve yemek yeme konusunda az da olsa eğitim alabilirler. Bu çocuklar için tam bir destek gereklidir.
Zihinsel engel ırk, eğitim, sosyal ve ekonomik koşullara bağlı olmadan her toplumda, her ailede olabilir.
Zihinsel Engelli Çocukların Özellikleri Zihinsel engelli çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklarla aynı gelişimsel aşamalarda ilerlemelerine rağmen onları daha geriden izlemekte ve tam gelişim gösterememektedirler. Konuşmaları ve gelişimleri daha yavaş olmaktadır. Güç, dayanıklılık, çeviklik, denge, koşu, esneklik ve hız gerektiren beceriler yönünden daha zayıftırlar. Zihinsel engelli çocukları diğer çocuklardan ayıran en büyük özellik zihinsel davranışlarıdır. Öğrenme süreçleri ve basamakları tüm çocuklar için aynıdır. Ancak zihinsel geriliği olan çocuklar daha yavaş
öğrenmektedir. Bellek ve dikkat süreleri yetersizdir. Daha fazla dikkat ve uyarılmaya ihtiyaçları vardır. Soyut kavramları öğrenmeleri çok güç ve uzun zaman almaktadır. Somut kavramları ise sık tekrarlarla öğrenmektedirler. Genelleme yapmakta ve öğrendiklerini transfer etmekte zorluk çekmektedirler. Zihinsel engelli çocuklar da diğer çocuklar gibi yeme, içme, sevme, sevilme, kabul edilme, başarılı olma gibi biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinimlere sahiptirler. Kendilerine güvenleri az olduğundan başkalarına dayanmayı tercih ederler. Bağımsız hareket etmekte ve arkadaşlık kurmakta
güçlük çekmektedirler. Grup etkinlikleri sırasında lider olmaktan çok, başkasına uymayı ve taklit etmeyi tercih etmektedirler. Öfke, sevinç ve nefret duygularını ortaya koyarken bazen aşırıya kaçmaktadırlar. Zihinsel engelli çocuklar genellikle sporda diğer alanlara göre daha başarılıdırlar. Okula devam eden çocukların akademik konulardan ziyade beden eğitimi derslerinde daha başarılı oldukları bilinmektedir. Sporun benlik saygısı, özgüven ve başarı duygusunun yaşanmasında önemli rolü vardır.
Zihinsel Engel Nedenleri %80 Dış Etkenler
%5 Diğer
%15 Genetik
Dış Etkenler (% 80) * Beslenme eksiklikleri, * Yetersiz tıbbi bakım, * Çevresel etkiler, zehirlenmeler * Hamilelikte kullanılan ilaçlar * Zor ve uzun doğum, * Doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması, * Doğum sonrası merkezi sinir sistemini ilgilendiren enfeksiyonlar, * Prematüre doğum Genetik Faktörler (%15) * Kromozom anomalileri (En sık rastlanan kromozom anomalisi “DOWN SENDROMU” dur.) Diğer Faktörler (%5) Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
11
Zihinsel engelli çocukların genel özellikleri Motor Gelişimleri 1. Beden gelişimleri çok geri kalmış ya da duraklamış olabilir. 2. Kol bacak kasları gelişmiştir, bazı çocuklar vücut hareketlerini (yürüme, koşma, merdiven çıkma v.b) normal yaşıtları ile aynı zamanda, bazıları ise yaşıtlarından biraz daha gecikmeli olarak yapabilirler . 3. Yürüyüş, sıçrama, atlama hareketlerini yapmada kolaylık görülür. Belirli uzaklığa topu fırlatma ve yakalama gibi el ve kol kaslarının kontrolüne yarayan düzenli denemeleri çoğu kez başarabilirler. 4. Devamlı ve daha fazla dikkat harcayarak kalem fırça ve tebeşir kullanma becerisi kazanırlar. El becerilerine karşı ilgi artar. Makasla kağıt kesmekten, çekiç ve testere gibi aletlerle iş yapmaktan hoşlanırlar, ama yaptıkları işler genellikle kabaca işlerdir. 5. Bir kısmı bakmadan yazabilecek hale gelebilir. Okumayı tam olarak öğrenebilenlerin sayısı ise daha da azdır. 6. Fiziksel gelişimleri (boy-kilo) ise yaşıtlarının gelişimi ile bir tutarlılık gösterir. 7. Normal yaşıtlarına göre daha sık hasta olurlar. Kendilerini korumayı normal çocuklar gibi bilemezler. 8. Zihinsel engele ek olarak gör-
me ve işitme gibi bedensel özürler söz konusu olabilir. 9. Basit hareketlerde yaşıtlarından gerilik,karmaşık hareketlerde belirli gerilik yanında yürüme, oturma, durma ve benzeri hareketlerde zayıflık görülür. Zihinsel Gelişimleri 1. Akademik kavramları geç ve güç öğrenirler. Fazla sabır ve tekrar gerektirir. En çok sıkıntı çektikleri konular matematiksel işlemlerdir. Bu çalışmalara karşı ilgileri çok geç ve sınırlı olarak gelişir. 2. Dikkat süreleri kısa ve dağınıktır .Devamlı izleme , teşvik ve değişiklik isterler. Bir ders konusu ne kadar ilgi çekici olsa da etkinliklere kısa süre katılırlar. 3. İlgileri kısa sürelidir: yakın şeylere ilgi duyarlar ve uzak gelecek ile ilgilenmezler. 4. Ders,birbirini izleyen ilginç etkinlikler dizisi olmadıkça ilgilerini çekmez. Çok ilginç buldukları çalışmalardan dahi kısa bir süre sonra bıkarlar 5. Somut şeyleri daha kolay ve iyi kavrarlar. Kavramların somutlaştırılması anlamayı kolaylaştırır. 6. Zaman kavramı çok geç ve güç gelişir. 7. Kendilerinden küçükler ile ilişki kurmayı ve oynamayı severler. 8. Konuşmaya geç başlarlar. Ko-
nuşma gelişimleri zihinsel engelin derecesi ile orantılıdır. 9. Genelleme yapamazlar. 10. Kazandıkları bilgileri transfer etmekte çok güçlük çekerler. 11. Bir etkinliği bir işi tümüyle Öğrenmek için onların basit bölümlere ayrılmasını isterler . 12. Parçadan bütüne doğru öğrenirler. Öğrenme hızları yavaştır 13. Bu çocuklara her detay ayrı ayrı açıklanır ve istenilen şey somut olarak gösterilirse ,zihin karışıklığına meydan vermeden öğretmek kolay olur. 14. Gördükleri ve duydukları şeyleri çabuk unuturlar; bellekleri zayıftır. Bu çocuklar ,verilen bilgi ve uyarıları kısa zamanda unuturlar. Uyaranların kalıcı olması fazla tekrarı gerektirir. 15. Yakın gelecekteki konulara ilgi duyarlar. Uzak gelecekle ilgilenmezler. 16. Algıları, kavramları ve tepkileri basittir. Dil Gelişimleri 1. Konuşmaya geç başlarlar. 2. Konuşmalarında ses bozuklukları vardır (artikülasyon) 3. Kelime hazineleri zayıftır. 4. Alıcı ve ifade edici dil gelişimleri zayıftır. 5. Konuşmaları akıcı değildir. 6. Okuduklarını anlatmakta güçlük çekerler.
KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ 1. Kendilerine güvenleri azdır. 2. Bağımsız hareket etmekten çekinirler. 3. Yeni durumlara uymakta çok zorluk çekerler. 4. Bir işi sonuna kadar sürdüremezler. Kolayca yorulurlar. 5. Geç ve güç dostluk kurarlar. 6. Sorumluluk almaktan kaçınırlar. 7. Birlikte bulundukları kişilerin duygu ve düşüncelerine ilgi ve saygı duymazlar.
12
Engeller aşmak içindir...
8. Kendi kendilerin bir işe başlama ve devam etme arzusu duymazlar. 9. Kendilerinden küçükler ile ilişki kurmayı ve oynamayı tercih ederler. Bu çocukların konuşma, ilgi, zeka, sosyal ve bilgi seviyeleri akranlarından geri olduğu için kendi seviyelerinde anlaşabileceği takvim yaşları küçük normal zeka seviyesindeki çocuklarla oynarlar. 10. Sebatsızdırlar kolayca cesaretleri kırı-
lır. Ufak tefek engeller karşısında yılgınlık gösterirler. 11. Her etkinlikte yapabileceği yerden başlamak ve ilerlemek son derece önemlidir. Böylece çocuğu , düşebileceği yılgınlık ve panikten kurtarmak mümkün olur. 12. Bir amaca ulaşmak için kuvvetli duygular hissetmezler. Ufak tefek engeller karşısında çözüm yolları aramazlar. Hemen yılgınlık gösterirler.
Down Cafe
Sosyal İlişkileri 1. Sosyal bakımdan pek çok uyumsuz halleri vardır. Sosyal durumlara kendi kendilerine uymada zorluk çekerler. Anlayış ve bol sosyal yaşantılar sağlamak uyumu artırıcı etmenlerdir. 2. Sosyal faaliyetlere karşı ilgisi azdır. 3. Sosyal ilişkilerde bencildirler. Davranışlarında her şeyin kendilerine ait olmasını isterler,paylaşımcı değildirler. 4. Sosyal ilişkilerinde Kendilerini grupta kabul ettirecek becerileri azdır. Sosyal yaşamdan uzaklaştırılması bu durumu arttırıcı bir etkendir. 5. Sosyal ilişkilerinde Grupta daima başkalarına tabi olmak eğilimindedirler. 6. Sorumluluk almaktan çekinirler .Bunda kendilerinde grubu yönetecek yeterliliği ve güveni görmemeleri ve sınırlı sosyal yaşantılara sahip olmaları önemli rol oynayabilir. 7. Oyun ve toplum kurallarına uymakta güçlük çekerler. 8. Kuralları zor olan oyunlara ve faaliyetlere katılmazlar . 9. Giydiklerini , uygun şekilde giyemez ve kendilerine yakıştıramazlar. Bu özellikler daha çok, sosyal yaşantılardan yoksun bırakılmış , giyinme ve tuvalet yapma konusunda yeterli beceri kazandırılmamış çocuklarda görülür. 10. Nezaket ve görgü kurallarına uymakta zorluk gösterirler. Hangi davranışların uyumlu olduğunu öğrenmesi için uygun yaşantılardan geçmesi gereklidir.
4. Çocuğu evde öğrenmeye teşvik edecek bir ortam yoktur. 5. Ailenin sosyo-ekonomik durumu çocukların düzgün beslenmesine olanak sağlayamamaktadır. 6. Ailede çocuğun normal beden, sosyal, zihinsel, duygusal ve kişilik gelişimini bozacak bir çok neden vardır. İş ve Çalışma Özellikleri 1. Bu çocuklar yaşıtları gibi bir iş sahibi olmak isterler. 2. Bu çocuklar, pek çok iş yapabilir ve meslek sahibi olabilirler. 3. Monoton işlerde normal çocuklardan üstün başarı gösterirler. 4. İşlerine daha bağlıdır. Tam zamanında gelir ve tam zamanında işlerinden ayrılırlar. 5. Emniyet kurallarına son derce saygılıdırlar. 6. Kendilerine uygun mesleki alanda kolay eğitilirler. 7. Bu çocuklar genellikle sakindir ve işverenin isteklerine uygun davranış gösterirler. 8. Başarı gösterdikleri işlerden gurur duyarlar. 9. Ani çıkan sorunların çözümünde birinin yanında olma ihtiyacını hissederler. 10. Bedenen bir şeyler yapmaktan,
ortaya bir ürün çıkarmaktan çok hoşlanırlar. 11. İşe başlatılmaları çok zaman alır ve sabır ister. Kendini Gerçekleştirme 1. Akademik etkinliklerde yavaş olabilirler ancak yinede kendi yeteneklerini ve yetersizliklerini anlayabilecek düzeye gelebilirler. 2. İlköğretim okullarında, normal yaşıtlarıyla aynı sınıflarda kaynaştırma programına alınabilirler. 3. İlköğretim okullarının bünyesinde açılan benzer özellikteki çocuklardan oluşan özel eğitim sınıflarına yerleştirilebilirler. 4. Bu iki uygulamaya destekleyici olarak özel eğitim merkezlerinin eğitim ve öğretiminden yararlanabilirler. 5. Engel durumu bebeklik döneminde farkına varıldığı takdirde, zihin, dil ve sosyal gelişimde kritik bir öneme sahip olan 0-3 yaş arasında bol uyarıcı, ilgi ve sosyal etkileşimle ilerleme kaydedilmesi mümkündür. 6. Bu çocuklara, normal çocuklara uygulanan eğitim programının hafifletilmiş ve işleniş süresi daha kısaltılmış özel eğitim programları uygulanmalıdır.
Özbakım Beceri Gelişimleri 1. Tuvalet eğitimlerini geç kazanırlar. 2. Bazılarında gece işemeleri devam edebilir. 3. Temizlik, giyinme, soyunma, vb. özbakım becerilerini geç kazanırlar. Aile Özellikleri 1. Ailenin genellikle sosyo-ekonomik düzeyleri alt düzeydedir. 2. Ailenin çocuk sayısı fazladır. 3. Anne-babanın eğitim düzeyleri genellikle düşüktür. Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
13
Beykent Kumsal Özel Eğitim Merkezi
Beykent Kumsal Özel Eğitim Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 50 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06
14
Beykent Kumsal İşitme ve Dil Konuşma Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 52 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06 Engeller aşmak içindir...
Kumsal İstanbul Özel Eğitim Kur umları’nda “fiziksel-zihinsel, konuşma-işitsel” engelleri aşman ın verdiği yaşam a sevincini ve keyfi size de y aşatmak istiyoru z... Ü
stelik hiçbir ücre
t ödemeden...
Kumsal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi: Cumhuriyet Mh. Uludağ Sk. No: 13 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 19 19 - Fax: 0212 872 18 19 Yeni İstanbul Özel Eğitim Merkezi: Örnek Mh. Ahmet Arif Cd. No:2 Esenyurt / İstanbul Telefon: 0212 450 13 10 - 11 - Fax: 0212 450 13 23 Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
15
Aile eğitimi ve danışmanlığı Her eğitim ve fizyoterapi sonrası aileye engellinin o günkü durumu hakkında bilgi verilir ve evde yapılması gerekenler konusunda görevlendirilir. Periyodik aralıklarla aile toplantıları yapılarak engellinin bulunduğu düzey, performans hakkında aile aydınlatılır. Bireysel eğitime devam eden engelli çocuk, sosyal çevrede aile içinde davranış problemleri yaşıyorsa; aile psikolog önderliğinde AİLE EĞİTİMİ’ne alınır. Eğitimde; * Aile çocuğunu nasıl daha iyi anlar ve tanır? * Çocuğun problemlerini çözmede nasıl bir yol izler? * Çocuğa tutum ve davranışları nasıl olmalıdır? ...gibi sorulara cevap bulunur.
16
Engeller aşmak içindir...
Engelli çocuğa sahip ebeveynlerle grup terapileri yapılır. Bu terapilerde; * Yaşanan ortak problemler, * Problemler karşısında ebeveynlerin olumlu ya da olumsuz yanıt aldıkları tutumları, * Ebeveynlerin aile içi çatışmaları, duygusal problemleri gibi konularda aileler arası kotarsis (boşalım, paylaşım) gerçekleştirilir. Bu amaçla özel veli görüşmeleri,
toplantılar, seminerler düzenlenir, bu seminerler meslek alanları tarafından görsel ve işitsel uyaranlar (video, slayt vb.) eşliğinde sunulur. Ayrıca veli panosu, bülten, el broşürü gibi yayın hizmetleri ile aile bilgilendirilir.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
17
İşitme engeli nedir?
BM raporuna göre Türkiye”de işitme ve konuşma engelli sayısı 2,5 milyon. Türkiye İşitme Engelliler Milli Federasyonu rakamlarına göre Türkiye”de 3 milyona yakın işitme ve konuşma engelli var. Türkiye”de “İşaret dili” eğitimi veren anaokulu yok.
İşitme engeli; işitme kaybının getirmiş olduğu iletişim sorunlarının oluşturduğu bir engel durumudur. İşitmesinin tamamını ya da bir kısmını kaybetmiş kişileri işitme kayıplı olarak tanımlayabiliriz. Doğuştan ya da sonradan olması, sözel dili öğrenmeden önce veya öğrendikten sonra olması gibi etmenler işitme kayıplı bireyin sözel dili kazanımında önemli bir etken olmuştur. Tam İşitme Kayıpları (İşitemeyenler) İşitemeyen bireyler için işitme cihazları özel olarak iletişim kurmayı sağlamaz. Bu nedenle eğer konuşma eğitimi almışlarsa dudak okuyarak ve konuşarak iletişim kurabilirler. Eğer bu eğitimi almamışlarsa sadece işaret diliyle anlaşırlar. Kısmi İşitme Kayıpları (Ağır İşitenler) Hafiften ileri dereceye kadar işitme kaybına sahip olan ve işitme kaybı derecelerine göre işitme cihazı kullanan bireylerdir. Kullandıkları cihazların yardımıyla duyarak ve konuşarak iletişim kurarlar. Her ağır işitenler farklı derecelerde duyarlar. 70 desibel ve altında işitme kaybı olanlar cihazlara kolay adapte olabilirken, 70 desibel üstü işitme kayıpları durumunda cihaz yardımcı olmayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir işitme cihazı normal kulak yerine geçmeyeceğinden iletişimde aksaklıklar olabilecektir. Duyarak anlaşmanın yanında bir yandan da dudak ve mimik okumaya çalışarak iletişimlerini kuvvetlendirirler. Bu kişiler işaret dili öğrenmiş olabilirler ancak genellikle sözel iletişimi kullanırlar. İşitme Engeline Neden Olabilecek Etkenler - Genetik etkenler - Akraba evlilikleri - Kan uyuşmazlığı 18
Engeller aşmak içindir...
- Hamilelik ya da doğumda yaşanan komplikasyonlar - Çocuklukta ya da ileri yaşlarda geçirilen ateşli hastalıklar (menenjit, kabakulak, kızamık vs.) - Kulak zarını ya da işitme duyusunu etkileyen darbe ve kazalar - Yaşlılık
cihazı normal duyan kulak yerine geçmez.
İşitme kaybına neden olan etkenleri ortadan kaldırmaya çalışarak işitme kayıplı bireylerin sayısını azaltmak mümkün olmakla birlikte, tamamen önlenmesi mümkün olmadığından; önemli olan iletişimi ve bu bireylerin sosyal hayata katılımlarını kolaylaştıracak yollar bulmak ve bunları uygulamaktır.
İşitme engelliler nasıl iletişim kurabilirler?
İşitme Cihazı nedir? İşitme cihazları özellikle kısmı işitme kayıpları için önemli bir yardımcı alet olup, mevcut duyma yeteneğinin biraz daha artırılmasını sağlar. İşitme cihazları ortamdaki sesleri yükselterek duymayı kolaylaştırır. Son zamanlarda yaygınlaşan dijital cihazlar hem gürültüyü bastırıp hem de konuşma seviyesini yükselttiği için sevindirici bir gelişmedir. Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir işitme
Tam işitme kayıplılar ya da işitemeyenlerin işitme cihazlarını sözel dili anlamak için değil, ortamdaki sesleri uyarıcı olarak kullanmak için takarlar.
1.Dudak Okuma yöntemi İşitme engelliler dudak okuma yöntemiyle konuşabilen insanlarla iletişim kurabilirler. Dudağınızın hareketini izleyerek dediklerinizi anlayabilirler. Ancak unutmayın sesler %40 oranında görsel olarak algılanabilir. Dolayısıyla dudak okuma tahmine dayalı bir iletişim yöntemidir. Konuştuklarınızdan anlaşılan kelimeler yardımıyla ne demek istediklerinizi anlamaya çalışmak her zaman sağlıklı bir iletişim yöntemi olmadığından mümkünse kolayca anlaşılır bir dille konuşmanızda fayda vardır. 2.İşaret Dili: El hareketleriyle ve yüz ifadeleriyle oluşturulmuş kendisine özgü bir dil bilgisi olan bir dildir. Her ulusun kendine ait bir işaret dili vardır. Jestlerden farklı olarak kendine özgü kalıplaşmış işaretler içermektedir. Bazı işaretler simgesel (ikonik) olmakla beraber bazı işaretler kesinlikle simgesel değildir.
İşitme engeli bireylerle iletişim kurarken dikkat edilecek hususlar: İşitme engeli görünmez bir engel olduğu için işitme engelli bireyler için engel iletişimde başlamaktadır. Bir bireyin işitme engelli olduğunu konuştuğunuzda fark edebilirsiniz. İşitme engelli bir bireyin konuşmalarını anlamıyorsanız, tekrar sorabilirsiniz. Anlayamama durumunun devamı halinde işitme engelli bireyden dediklerini yazmasını rica edebilirsiniz. (Unutulmaması gereken bir hatırlatma, konuşmakta zorlanan ve genelde işaret dili kullanan bireylerin ana dili işaret dili olduğunu göz önüne alırsak, Türkçe dil bilgisinden haberdar olmama ihtimali vardır ve dolayısıyla yazıyla iletişim kurduğunuzda basit cümlelerle kendinizi ifade etmeye çalışın.) Kesinlikle beni anlamıyor ya da dediklerinden bir şey anlamıyorum diye onunla iletişiminizi hemen kesmeyin. İşitme engelli bireylerin duygularını incitmiş olursunuz. Türk İşaret Dili öğreten kurslara gitmenizde fayda vardır. Türk İşaret Dilinin alfabesini kullanarak kendinizi ifade etmeye çalışabilirsiniz ancak parmakla işaretleme işitme engellilerin kullandıkları Türk İşaret Dilinin yerini hiçbir
zaman tutamaz. Dudak okuyabilen ve konuşmaları anlaşılır olan işitme engelli bireyler için durum işitmeyen bireylerden farklıdır. Bu tip engelliler hem işaret dili hem de Türkçe kullanıyor ya da işaret dili bilmiyor olabilir. Dudak okuyan bireylerle iletişime geçerken dikkat etmek gereken unsurlarda bazıları: - Konuşmaya başlamadan önce işitme engelli bireyi tanımaya çalışın, konuşmalarını rahatlıkla anlayıp anlayamadığını test ediniz. Konuşurken de işitme bireyin size baktığından emin olunuz. - İşitme engelliler işitme dereceleri ne olursa olsun sizi seslendiğinizde duymayabilir. O yüzden, elinizle omzuna hafifçe dokunmak gibi yöntemleri kullanabilirsiniz. - Cihaz kullanan bir işitme kayıplının, cihazı taktığında işitmesinin normal duyan birisi gibi tam olmayacağını lütfen unutmayın. Hiçbir işitme cihazı norma duyan bir kulak yerine geçemez. - Konuşmaya başladığınız anda yüzünüzün özellikle dudağınızın işitme engelli bireyin görebileceği bir konumda olmasına dikkat ediniz. - Ağır işiten bireyler için mümkünse gürültüsüz ortamlarda konuşmayı deneyin. Çünkü bazı bireyler sadece dudak okuyarak değil
aynı zamanda da sizi duymaya çalışarak anlayabilirler. - Konuştuğunuzda ortamın aydınlık olduğuna dikkat ediniz. - Konuşmanızı ve dudağınızın görünmesini engelleyen durumlardan kaçınınız. Yemek yerken konuştuğunuzda dudağınızın hareketi değiştiğinden sizi anlamakta zorlanabilirler. Sakal Bıyık ya da dudağınızı kapatan unsurları mümkünse ortadan kaldırınız. - İşitemiyor diye yüksek sesle konuşmayı denemeyiniz. Kesinlikle bağırmayınız. Kısık sesle de konuşmayınız. Normal tonda normal konuşma seviyesinden biraz yavaş konuşmayı deneyiniz. Ama hiçbir zaman heceleyerek konuşmayınız. - Dudak okumanın kolay bir iletişim yöntemi olmadığını unutmayınız. Çünkü bazı harfler dudaktan görülmez. İşitme engelli bir bireyin dudaktan okuyarak anlayamadığı bir kelime ya da cümleyi anlamanı değiştirmeden başka bir kelime ya da cümle kullanarak anlatmayı deneyiniz. - Mümkünse yüz ifadelerinizi etkili kullanın. Çünkü mimikler ve yüz ifadeleri dudak okumayı kolaylaştırır. - Her şeyden önce sabırlı ve anlayışlı olunuz. İletişiminizin çok iyi olması için birbirinize alışmanız gerekmektedir.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
19
İşitme engelli çocukların özellikleri İşitme engelliler, işitme yetersizliklerinin özelliğine bağlı olarak gelişim sürecinde bazı farklılıklar gösterebilirler. İşitme güçlüğünün bireyin performansındaki etkileri işitme kaybının tipi ve derecesi, kaybın oluştuğu yaş, çocuğun zeka düzeyi, ailenin ve toplumun işitme engeli ile başa çıkma yeteneği, çocuğun dil ve eğitimsel deneyimleri gibi birçok faktöre bağlıdır. Motor gelişim İşitme engelli çocuklar hiçbir engeli bulunmayan akranları ile aynı motor gelişim özelliklerini takip ederler. Örneğin; yardımsız ayağa kalkma, yürüme, merdiven çıkma gibi... işitme engelli çocukların merkezi sinir sistemine bağlı olarak genel vücut koordinasyonunun sağlanması ve denge alanlarında problemleri vardır. Örneğin; geri geri yürüme, ip üstünden atlama, denge tahtasında ileri geri yürüme gibi becerilerde zorlanır. Bununla birlikte, işitme engelli çocuklar normal işiten yaşıtlarına göre görsel-motor koordinasyonu gerektiren ayakkabı bağcıklarını bağlama, ipe boncuk dizme gibi bazı becerilerde güçlüklerle karşılaşabilirler. Bilişsel gelişim Bilişsel gelişim sürecinde dil önemli bir yer tutar. İşitme engelli çocukların dil becerilerindeki, kavram gelişimlerindeki yetersizlik ve işitsel girdinin az olması bilişsel gelişim sürecini de olumsuz olarak etkiler. Bu durum çocuğun eğitim ve yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocuk düşüncelerini ifade etmede ve başkalarının düşüncelerini anlamada engellerle karşılaşır. Buna rağmen işitme engelli çocuklar normal işiten akranlarından bilişsel becerilerde çok fazla geri kalmış değillerdir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında bir çok çocuk engeline 20
Engeller aşmak içindir...
rağmen, akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder. Sosyal ve duygusal gelişim Çocuklar doğumdan itibaren sosyal bir ortam ile çevrilidir. Öncelikle ailesi, daha sonra da yakın çevresi ile etkileşime geçer. Aileçocuk etkileşimi çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde en önemli faktördür. İletişim kurmak; aile ile çocuğun düşüncelerini, toplumsal değerlerini, sosyal hayatı paylaşması sonucunu doğurur. Aileler çocuğunun engelini fark ettikten sonra reddetme ve inkar gibi çocukla iletişimlerinin azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aileyle olan iletişiminin giderek azalması zaman içinde toplumla olan iletişime de yansır. Bu durum da çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz olarak etkiler. Öğretmen ve akranları da çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde önemli rol oynarlar. Akranların ve öğretmenlerin engelli çocukla kolay ve etkili iletişime girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Buna rağmen eğer çocukla iletişim kurulmuyor ya da iletişim için çok az zaman harcanıyorsa, çocuğun sosyal çevrenin bir parçası olması, olumlu benlik
algısı geliştirmesi gibi konularda problemler yaşanır. İşitme engelli çocuklar ihtiyaçlarını sözel olarak ifade etmede yetersiz kalırlar. Aileleri ve arkadaşları onların duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanırlar. Bu durumda çocuklar kendini kötü hisseder, kendine kızar ve kendine olan güvenleri gelişmez. Topluma uyum sağlamada zorluk çekerler, kendilerini soyutlanmış hissederler. Küçük yaştan itibaren işitme engelli çocuğa işiten çocuklardan farklı davranmayarak, onları engellerine rağmen bu toplumun etkin bireyleri haline getirebiliriz. Dil gelişimi Dil gelişimi çocukların olumsuz olarak en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. Çocukta dil kazanımı birbirine bağlı aşamalardan meydana gelir. Buna göre; sesleri duymayan ve sözel uyaranları algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşemez. Dil kazanımının tam olarak gerçekleşememesinin bir diğer sebebi de ailenin çocuğa yeterli sözel tepkiyi vermemesidir. Çocuğun engelli olduğunu duyan ailenin çocukla sözel iletişimi azalır. Çocuğun sözel tepkilerinin az olması ailenin çocukla iletişimine etki eden bir faktördür. İşitme engelli çocuklarda okuma yazma gibi dilin kullanımını gerektiren becerileri kazanmada da problemler görülür.
ÇOCUKTA İŞİTME ENGELİNDEN ŞÜPHE EDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR *0-12 ay arasında refleksif davranışları veya o döneme ait işitsel davranım özelliklerini göstermiyorsa, *Sık üst solunum yolu enfeksiyonları, *Sık orta kulak iltihapları, *Kulak ağrısı ve tıkanmaları, *Konuşulanı anlayabilmek, sesi algılayabilmek için konuşmacı ya da ses kaynağına (tv..) yakın durma, *Konuşmada bozukluk ton, ritim, vurgu özelliklerinin olmaması (ses atlama, akıcı olmayan konuşma) *Sözel ifadeleri anlamama yanlış anlama, *Seslenildiğinde fark etmeme (adı ile...) *Akademik becerilerde zayıflık, *Çok alçak ya da çok yüksek bir ses tonu ile konuşmak, sesin doğal olmaması, *Konuşmalarda etkin olmama, hatta hiç konuşmama, *Konuşmalara karşı ilgi göstermeme, *Sorulanları ya da konuşulanları “ne” sorusu ya da işareti ile sık sık tekrar ettirme, *Sık sık yanlış ve yavaş yanıtlar verme, *Sesin yönünü ve kime ait olduğunu belirlemede güçlük çekme, *Konuşmalar sırasında kulaklarını konuşana çevirecek şekilde başını özel bir konuma getirme, *Seslere karşı belirgin bir şekilde duyarsız ya da ilgisiz kalma, *Basit olsa bile sözcükleri yanlış söyleme, *Bütün bunların etkisiyle sürekli dikkatsiz ve ilgisiz görüntüsü çizme, *Dikkat gerektiren şeyleri yazmada güçlük çekme, *Sözel emirlere uygun tepkileri verememe, *Ne istendiğini anlamama, *Konuşanın sözünü kesmeden dinlemede güçlük çekme, Çocuğun işitme kaybı derecesine bağlı olarak; *Aşırı saldırgan ya da hırçın davranış problemlerinin ortaya çıkması, *Sosyal yönden arkadaşları ya da çevresi ile ilişki kurmaktan kaçınma davranışı gözlemlenebilir. Bu sayılan belirtilerin hepsine mutlaka rastlanır gibi bir zorunluluk olmamakla birlikte çoğunun bir arada görülme olasılığı fazladır. Duygu ve düşüncelerini ifade etmekte güçlük çeken ve diğer çocuklarda gördüğü özelliklerin kendisinde eksik kaldığını fark eden çocuk uyum güçlükleriyle karşılaşacaktır
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
21
22
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
23
Beykent Kumsal İşitme ve Dil Konuşma Merkezi
Beykent Kumsal Özel Eğitim Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 50 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06
24
Beykent Kumsal İşitme ve Dil Konuşma Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 52 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06 Engeller aşmak içindir...
Kumsal İstanbul Özel Eğitim Kur umları’nda “fiziksel-zihinsel, konuşma-işitsel” engelleri aşman ın verdiği yaşam a sevincini ve keyfi size de y aşatmak istiyoru z... Ü
stelik hiçbir ücre
t ödemeden...
Kumsal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi: Cumhuriyet Mh. Uludağ Sk. No: 13 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 19 19 - Fax: 0212 872 18 19 Yeni İstanbul Özel Eğitim Merkezi: Örnek Mh. Ahmet Arif Cd. No:2 Esenyurt / İstanbul Telefon: 0212 450 13 10 - 11 - Fax: 0212 450 13 23 Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
25
26
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
27
Down Sendromu nedir? Down Sendromu kromozomları ilgilendiren genetik bir hastalıktır. Hastalık John L. Down tarafından tanımlandığı için onun adı ile anılmaktadır.
Down Sendromu nedir? Down Sendromlu çocuk sahibi ailelerin en büyük düşmanı bilgi eksikliğidir. Bu yüzden, “Down Sendromu nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışacağız. Bunu yaparken kullanacağımız bazı terimler size yabancı gelse de endişelenmeyin, bunların daha doyurucu açıklamalarını gönüllü ailelerimizde bulacaksınız.
romu embriyonun gelişimini tamamlayabildiği bir durumdur.
En basit tanımıyla Down Sendromu çocuğunuzun vücudundaki hücrelerin 46 yerine fazladan bir kromozoma, yani 47 kromozoma sahip olmasıdır. Down Sendromu bir hastalık değil genetik bir farklılıktır.
Dünyanın her yerinde ve tüm insan ırklarında Down Sendromu mevcuttur ve zamanla ortaya çıkan bir durum değildir. Down Sendromlu insanların, insanoğlunun oluşumundan beri var olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Down Sendromunu yaşamın doğal bir parçası olarak kabul etmek yanlış olmasa gerek.
İnsan vücudunu oluşturan hücrelerin çekirdekleri, kromozomlarla birbirlerine bağlanmış olan genlerden oluşmuştur. İşte bu genler ve kromozomlar fizyolojik ve kişilik yapımızın ana unsurlarıdır, dolayısıyla çocuğunuzun fazladan sahip olduğu bir kromozom onun hayatını etkileyecektir. Kromozom anomalilerinin çoğunda embriyo gelişemez. Down Send28
Engeller aşmak içindir...
Çocuğunuzun fiziksel görünümü diğer çocuklardan biraz farklı olabilir, bir takım sağlık sorunları bulunabilir. Fakat unutmayın ki, bazı çocukların sarı saçlı, bazılarının mavi gözlü olması gibi sizin çocuğunuzun da Down Sendromlu olması bir genetik farklılıktır.
Down Sendromu nasıl oluşur? Down Sendromunun nasıl oluştuğunu anlayabilmek için genetik konusunda biraz daha detaylı bilgiye gereksinim duyacağız. Sahip olduğumuz hücrelerin çekirdeklerinin genlerden oluştuğunu ve taşıdığımız fiziksel özelliklerle,
kişiliğimizin ana unsurlarının bu genlerde kodlanmış olduğundan söz etmiştik. Genlerimiz birbirlerine kromozom denilen çubuklarla bağlıdır. Çoğumuzun her hücresinde, 46 kromozom bulunmaktadır. Kromozomlar da çiftler halinde kümelenmişlerdir, yani hücrelerimiz 23 çift kromozoma sahiptirler. Kromozom çiftlerimizin biri annemizin yumurtasından, diğeri babamızın sperminden gelmektedir. İnsan vücudundaki yumurta veya spermlerin hücrelerine “germ hücreler” denir ve bir tek bunlara ait hücreler 23 kromozomdan oluşmuştur. Yumurta ve sperm hücrelerinin birleşmesiyle 46 kromozomlu bir küme ortaya çıkmakta ve bunun oluşturduğu ilk hücre bölünüp ikinci bir hücre ortaya çıktığında yeni hücre ilkinin özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla bebeğin genetik yapısı oluşacak ilk hücreye bağlıdır. Kromozomlar ikişerli gruplar halinde 23 çift olarak denge halindedirler.
* Down Sendromlu çocuklarımız iyi bir eğitimle başarılı bir iş hayatı geçirebilirler.
Down Sendromu konusunda iki şey kesindir. Birincisi, Down Sendromunun kaynağı anne-baba değildir ve hamilelik öncesi veya sırası olan hiç bir şey çocuğun Down Sendromlu doğmasına yol açmaz. İkincisi, diğer çocuklar gibi Down Sendromlu çocukların da kendilerine özgü kişilikleri, yetenekleri ve düşünceleri vardır. Diğer çocuklar gibi onlar da farklı kişiliğe sahip bir birey olarak büyüyeceklerdir. Herhangi bir nedenle bu çiftlerin fazla kromozoma sahip olması dengeyi bozacaktır. Bu durum, yani üç kromozoma sahip olma Trizomi olarak tanımlanır. Down Sendromu durumunda üç kromozom oluşumu gen zincirinin 21. Kromozom halkasında oluştuğundan bu oluşum Trizomi 21 olarak da adlandırılır. Embriyo geliştikçe bu durum yeni oluşan hücrelere aktarılarak tüm hücrelerin fazladan bir kromozoma sahip olmasına neden olur. Down Sendromlu insanların %95’i söz ettiğimiz Nondisjuction Trisomy 21 türüdür. Yani 21. Kromozom bölünürken, tepesi koparak gövdenin alt kısmı diğerine yapışarak 21. Kromozom çiftini oluşturmuştur. Translocation türünün %60’ı döllenme sırasında oluşur, kalan kısmı aileden kalıtım yoluyla gelmektedir. Dolayısıyla Translocation türü kalıtımsal yolla oluşabilen tek Down Sendromu türüdür ve sonraki hamileliklerde tekrar etme olasılığı yüksektir. Diğer bir tür olan Mosaicism, Down Sendromlu insanların
%1’inde görülür. Mosaicism’de döllenme sonrasındaki ilk hücre bölünmelerinden birinde yanlış bir bölünme oluşur. Böylece gelişen embriyonun bazı hücreleri 46 kromozoma sahipken, bir kısmı 47 kromozoma sahip olur. 47 kromozoma sahip hücrelerin oranı çocuktan çocuğa değişkenlik gösterir ve bu çocuklar Down Sendromu özelliklerinin sadece bir kısmına sahip olurlar. Down Sendromlu çocukların fazladan bir 21. Kromozomu olmasına rağmen, diğer tüm kromozomları normaldir ve görevlerini gereği gibi yerine getirmektedirler. Dolayısıyla bazı özellikleri fazla kromozomun neden olduğu artı proteinlerden dolayı olumsuz yönde etkilense bile kişiliğinin ana hatları diğer 46 kromozomu tarafından belirlenir. Yukarı Neden çocuğum Down Sendromlu? Down Sendromuna neden olan belirleyici faktörler konusunda, annenin yaşı, radyasyon, troit antibodies, uyuşturucu ve alkol
kullanımı gibi çeşitli tezler ortaya atılmış olsa da bunların içinde kesinlik kazanmış olanı yoktur. Sonuçta 21. Kromozom bilinmedik bir nedenle bölünememiş ve yeni hücrede yerini korumuştur. Annenin yaşının ilerlemiş olması, sendromun sıklığı ile ilişkili olan tek istatistik veridir. Son yıllarda yapılan çalışmalar kromozom bölünmezliğinin yalnızca anne yumurtasından değil baba sperminden de kaynaklanabileceğini göstermiştir.
Down Sendromu Risk Oranı Annenin Yaşı 20 Yaş altı 20-25 Yaş arası 25-30 Yaş arası 30-35 Yaş arası 35-40 Yaş arası 40-45 Yaş arası 45 Yaş üstü
Down Sendromu Riski 1.700 doğumda 1 1.350 doğumda 1 1.150 doğumda 1 700 doğumda 1 250 doğumda 1 70 doğumda 1 16 doğumda 1
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
29
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite DEHB, bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan dikkat sorunları, aşırı hareketlilik ve istekleri erteleyememe (dürtüsellik) ile kendini gösteren bir psikiyatrik bozukluktur. DEHB’nin Belirtileri DEHB belirtileri dikkatsizlik ve/ veya hiperaktivite ve tepkiselliği kapsar. Bu özellikleri her çocuk şu veya bu şekilde sergiler. Fakat DEHB teşhisi koymak için, belirtilerin çocuğun yaşına uygun olmaması gerekir. DEHB çocuklarda ve gençlerde yaygındır. Yetişkinlerde de bu bozukluk görülebilir. Yetişkinlerde belirtilerde bazı farklılıklar olabilir. Örneğin, bir yetişkin hiperaktivite yerine tez canlılık sergileyebilir. Ayrıca, DEHB’li yetişkinler sürekli olarak kişiler arası ilişkilerde ve işte problem yaşarlar. DEHB’nin Türleri Üç farklı DEHB türü vardır. Bunlar: 1. Kombine DEHB (en yaygın tür), tüm belirtileri içerir 2. Dikkatsiz DEHB (önceden DEB diye adlandırılıyordu), dikkat ve konsantrasyon eksikliği 3. Hiperaktif-dürtücü DEHB, dikkatsizliğin olmadığı hiperaktivite DEHB teşhisi için, bozukluğa sebep olan bazı belirtiler 7 yaşından önce sergilenmiş olmalıdır. Ayrıca belirtiler birden fazla yerde görülmüş olmalıdır. Örneğin, bir kişi evde ve okulda veya evde ve işte belirtileri sergilemiş olmalıdır. Ayrıca, belirtilerinin kişinin evde, sosyal çevrede ve iş ortamında işlevselliğini engellediğine dair net kanıtlar olmalıdır. DEHB’nin Belirtileri Üç farklı DEHB belirti kategorisi vardır: Dikkatsizlik, hiperaktivi30
Engeller aşmak içindir...
te, tepkisellik (impulsivite) Çocuk zorlayıcı okul çevresine girene kadar dikkatsizlik fark edilemeyebilir. Yetişkinlerde dikkatsizlik işte veya sosyal durumlarda belirginleşebilir. DEBH’li bir kişi aşağıdaki belirtilerin bazısına veya hepsine sahip olabilir: * Detaylara dikkat etmede zorluk çekme ve okulda veya diğer aktivitelerde düşüncesizce hatalar yapma eğilimi; umursamaz ve karmakarışık iş üretmek * Kolayca alakasız dürtülerle dikkatin dağılması ve düzenli olarak devam eden çalışmaları başkalarını rahatsız eden sesler ve olaylarla bölmek * Görevler ve aktivitelerde dikkati sürdürme yeteneğinin olmaması * Konsantrasyon gerektiren ev ödevi veya hesap veya görevleri bitirmede zorluk çekme * Sürekli bitmemiş bir aktiviteden bir başkasına geçme * Oyalanma * Düzensiz çalışma alışkanlıkları * Günlük aktiviteleri unutma (örneğin randevuları kaçırma, yemek getirmeyi unutma) * Ev ödevi veya günlük işler gibi görevleri tamamlamama * Konuşmada daldan dala atlama, diğerlerini dinlememe, aklını konuşmaya vermeme, sosyal durumlarda aktivite kurallarını veya detaylarına uymama * Hiperaktivite belirtileri okul öncesi çocuklarda görülebilir ve çoğunlukla yedi yaşından önce sergilenir. Belirtiler şunlardır:
* Otururken kıpır kıpır kıpırdanmak * Sürekli kalkıp etrafta gezmek veya koşmak * Uygun olmayan zamanlarda koşmak veya tırmanmak (gençlerde bu yerinde duramamak olarak görülebilir) * Sessizce oynamada veya sessiz boş zaman aktiviteleriyle uğraşmada zorlanma * Her zaman gitmeye hazır olma * Çoğunlukla aşırı konuşma * Hiperaktivite yaş ve gelişimsel aşamaya göre değişir. DEHB’li okul öncesi çocuklar sürekli hareket halinde olmaya ve mobilyaların üstünde zıplamaya meyillidir ve oturularak yapılan grup aktivitelerine katılmakta zorluk çekerler. Örneğin, bir hikayeyi dinlemede problem yaşayabilirler. Okul çağındaki çocuklar benzer davranışları daha az sıklıkta sergilerler. Oturmakta zorluk çekerler, sürekli kıpırdanırlar ve aşırı konuşurlar. Ergenler ve yetişkinlerde hiperaktivite kendini yorulmak bilmezlik şeklinde gösterebilir ve bu kişiler uzun süre sessizce oturarak yapılan aktivitelere katılmakta zorluk çekerler. Tepisellik (impulsivite) belirtileri şunlardır: * Sabırsızlık * Reaksiyonları geciktirmede zorluk * Sorular tamamlanmadan cevap verme * Başkasının sırasının bitmesini beklemede zorluk * Sosyal veya iş ortamlarında problemlere neden olacak şekilde
düzenli olarak başkalarını engelleme veya araya girme * Uygunsuz zamanlarda sohbete başlama * İmpulsivite sürekli bir şeylere veya kişilere çarpmak gibi kazalara sebep olabilir. Ayrıca DEHB olan çocuklar sonucunu düşünmeden tehlikeli aktivitelerle uğraşabilirler. Örneğin riskli yerlere tırmanabilirler. Bu semptomların çoğu ara sıra gençlerde görülebilir. Bununla beraber, DEHB’li çocuklarda bu sık olur, evde ve okulda ve arkadaşlarını ziyaret ettiklerinde. Aynı zamanda çocuğun normal fonksiyonlarını yerine getirmesini engellerler. Çocuklar sürekli olarak ve en azından iki ortamda (okul ve ev gibi) ve en az altı ay boyunca bu belirtilerin bazılarını veya tamamını sergilediklerinde DEHB teşhisi konur. DEHB’in Tedavisine Genel Bakış DEHB tedavisi dikkatsizlik, hiperaktivite ve impulsivite dahil olmak üzere DEHB belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olur. İstikrarlı tedaviyle kişi okulda, işte ve sosyal durumlarda yükümlülüklerini daha iyi yerine getirir. DEHB tedavisi çok yönlüdür, DEHB ilaç tedavisi veya davranışsal modifikasyon terapisi veya her ikisini de içerir. DEHB tedavisi hem DEHB’li çocuğun veya ergenin hem de ai-
lenin ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Çocuklar ve ergenler için ne türk bir DEHB tedavisi önerilmektedir? Araştırmalar, uyarıcı ilaç tedavisinin, diğer ilaçların ve davranış terapisinin emin ve etkili olduğunu kanıtlamıştır. Bu tedaviler sadece DEHB belirtilerini hafifletmekten daha çok şey yapmıştır. Çocuğun kurallara uymasını, akranlarıyla ve ailesiyle ilişkilerini geliştirmesine de yaramıştır. DEHB’li ilkokul öğrencileri üzerinde etkili olduğu görülen iki etkili tedavi stratejisi vardır. Birincisi, yakın takip altında yapılan ilaç tedavi programıdır. Diğeri ilaç tedavisiyle beraber yoğun davranış terapisidir. Kapsamlı bir araştırmada 10 çocuktan dokuzu bu iki tedavi stratejisinden biriyle ciddi anlamda gelişim göstermiştir. DEHB’li çocuklar ve ergenler için en etkili tedavi yaklaşımı multidisipliner yaklaşımdır. Bu
yaklaşım, birbiriyle en iyi çalışan ve birbirini destekleyen çoklu unsurları içerir. DEHB tedavisinde kullanılan multidisipliner yaklaşımın unsurları şunlardır: Teşhis ve tedavi hakkında hem ebeveynleri hem de çocuğu eğitmek Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ilaç tedavisi Davranış yönetimi terapisi Okul öğretmeni katılımı Okul danışmanı katılımı
DEHB’e eşlik eden tanılar ve sıklıkları • Karşıt olma karşıt gelme bozukluğu (%25-80) • Davranış bozukluğu (%1456) • Majör depresif bozukluk (%0-45) • Anksiyete bozuklukları (%10-40) • Tik bozuklukları (%3-30) • Öğrenme bozuklukları (%24-70) • Bipolar afektif bozukluk (50-27)
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
31
2015/2016 Eğitim Öğretim Yılı
Genel Müdür / Kurucu Murat KUDRET
Murat KUDRET
Özel Eğt. Alan Öğr. Alper ZÜNGÖR Derya Ergün SORGİT Nesrin NURAL Osman TOY Vedat KABALCI Müdür Yusuf GÜNEŞ Tahsin KIZILASLAN Meltem ŞAYBAK Mukaddes BİNGÜL Muhasebe Müdürü Pera ÇETİNPOLAT Murat TANIK Sevil BOĞUCU Umut GÜNDOĞAN Yıldırım ZÜNGÖR Müdür Yardımcısı Hıdır IŞIK Necibe KAPLAN Ceren ELVEREN Nuran TETİKCAN Oğuz AKKOYUN Özge KASAP Sahra B.AKHUNLAR İşitme Engelliler Öğr. Semra ŞİRECİ Erdi GÖKTAŞ Uğur KASAP Gülcan SU Zahit SANCAR Oğuz AKKOYUN Müge ŞİLLİLER Nihal ÇARBOĞA Zihinsel Eng. Öğr. Safiye KOÇER Buket TURP Engeller aşmak içindir... 32 Kurucu Müdür Serap KUDRET Büşra TANIK
Zeynep GÜCCÜK Beyhan DALAHMETOĞLU Okul Öncesi Öğr. Aslıhan DEMİR Ebru BALKAN Hülya ÇUBUKÇU Ömür AKBULUT Sevim BORNOVA Yasemin BAKIR Yasemin KÜÇÜKBAYRAM Zeynep GÜNEŞ Gizem ARER Gülser BAĞBUDAR İlksun DALYAN Jale AYAR Maşide DEVECİ Tülin ATAÇ Reyhan ÜNLÜ Rehberlik ve Psikolojik Danışman Gamze TOPRAK Fizyoterapist Özgür SEZER
Esra GÜNDEDE Zafer ALTUNBEZEL Esra Ay GÖREN Psikolog Ezgi İLBAN Mehtap SUMRUK Övgü SARIÇİÇEKLİ Sine YIĞMATEPE Grup Öğretmeni Alev SİNAL Damla ÖZCAN Melahat ERGÜN Sevgi BİLTEKİN Aysel KAYA Dilek EROĞLU Nazire DELİ Rümeysa ONAY Sema YAVUZ
Duyu Bütünleme Terapisti Fikri ALTUN
Dil ve Konuşma Terapisti Ayla BALÇIK Memur Serap AKER Sinem KARAALİ Elif ÖZKAYA Halkla İlişkiler Aslıhan OTLUTEPE Ayhan KUDRET Ersoy YEŞİLYURT Fatma KURT Gülseren KARAALİ Turgay KAHRAMAN Sekreterya Sevcan PAŞA Rüveyda GÜNHAN Aşçı Hava KABAKÇI Hostes Ayfer OKŞAŞ Melek YURTSEVER
Nilay SÖKMEN Hizmetli Müzeyyen BEYHANLI Tamam KAYA Çiçek TURAN Ayşe ERGÜN Melek ARSLAN Serpil KOÇ Servis Şoförü Ferhat YILMAZ Muhammed EDİZ Ercan GÜLTEKİN Şahin GÜREL Abdülselam OZAN Erdal UÇAN Murat EDİZ Tayfun KELAT Burak OKKA
OKUL SERVÝSÝ
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
33
Otizm nedir? Ozim, yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, karmaşık gelişimsel bir bozukluktur. Günümüzde her 110 çocuktan birini etkilediği bilinen ve pek çok ailenin hayatının altüst olmasına yol açan bu bozukluğun yirminci yüzyılın ortalarına kadar bir adı bile yoktu. 1943’te Dr. Leo Kanner 11 çocuk üzerinde yaptığı çalışmalar sonunda literatüre ‘Erken Çocukluk Otizmi’ terimini kazandırdı. Aynı yıllarda Hans Asperger, bugün Asperger Sendromu olarak bilinen, aynı bozukluğun daha hafif bir biçimini tanımladı. Kanner üzerinde çalıştığı 11 çocukta, sosyal ilişki kuramama, dili iletişim için kullanmama, ekolali, tekrarlayıcı davranışlar, değişiklikleri tolere edememe gibi günümüzde de tanı kriterleri içinde olan özellikler yanında, geçerliliğini yitirmiş bazı özellikler de tarif etmiştir. Otizm DSM-III tanı sınıflamasına kadar çocukluk çağı psikozları arasında yerini almıştır.Yıllar süren değerlendirmeler sonunda araştırmacılar, otizm ile çocukluk şizofrenisinin ayrı bozukluklar olduğu konusunda birleşmişlerdir ve otizm resmi bir sınıflama terimi olarak DSM-III’e girmiştir. 1994 yılında DSM-IV (Uluslararası Ruhsal Hastalıklar Tanı ve İstatistik El Kitabı) içinde Yaygın Gelişimsel Bozukluklar (günümüzde Otistik Spektrum Bozuklukları terimi daha çok kullanılmaktadır) başlığı altında yerini almıştır. Bu başlık altında bazı farklarla birbirinden ayrılan ama sonuç olarak otistik belirtilerin olduğu değişik tablolar yer alır. DSM-IV-TR’ye göre, otistik bir çocuk, üç yaşından önce aşağıdaki alanların birinde veya daha faz34
Engeller aşmak içindir...
lasında gecikme veya anormal fonksiyon gösterecektir. Sosyal etkileşim Sosyal iletişimde kullanılan dil Hayali veya sembolik oyun oynama Bir çocuğa otistik bozukluk teşhisi konması için aşağıdaki listelerden en az 6 kriteri karşılaması gerekir. -Sosyal etkileşimde bozukluk (çocukta en az iki semptom gözlenmelidir) -Sosyal etkileşimlerde zorluk yaşamak. Örneğin: Çocuk, göz teması, yüz ifadesi, duruş ve mimikler gibi sözlü olmayan birçok davranış sergileyecektir. -Çocuğun gelişim seviyesine uygun olarak yaşıtlarıyla ilişkisinin eksikliği -Başarıları, ilgi alanları veya haz aldığı şeyleri diğerleriyle paylaşma konusunda isteksizlik -Sosyal veya duygusal etkileşime katılım sağlayamamak veya cevap verememek. - İletişim bozukluğu (en az bir tane) - Konuşulan dilin gelişiminin olmaması ve çocuğun bunun eksikliğini hareketlerle telafi etmeye çalışmaması -Konuşabilen çocuklarla konuşma başlatma veya konuşmayı devam ettirme konusunda yetersiz girişimler -Tekrarlayan, kalıplaşmış veya çok öznel dil kullanımı -Hayali veya sembolik oyun oynama (en az bir tane) -Çocuğun gelişim seviyesine uygun olarak taklide dayalı sos-
yal oyunlar oynamamak veya spontane, hayali oyun oynamamak -Tekrarlayan, sınırlı ve kalıplaşmış aktiviteler, davranışlar ve ilgi alanları (en az 1 tane) -Sınırlandırılmış ve kalıplaşmış (örneğin, bazı şeyleri çevirmek) anormal(odaklanma ve yoğunluk olarak) ilgi alanlarıyla meşgul olmak -Bir işlevi veya amacı olmayan rutinleri veya tekrarlanan hareketleri ısrarla yinelemek -Nesnelerin parçalarıyla sürekli meşgul olmak
Otistik teşhisi konulan ünlüler Ludwig van Beethoven, Alman/Viyanalı müzisyen Thomas Edison, Amerikan mucit Albert Einstein, Alman/Amerikalı fizikçi Henry Ford, Amerikalı sanayici Wolfgang Amadeus Mozart, Avusturyalı besteci Isaac Newton, İngiliz matematikçi ve fizikçi Friedrich Nietzsche, Alman filozof Nikola Tesla, Sırp/Amerikalı bilimadamı, elektrikli motorların muciti Vincent Van Gogh, Hollandalı ressam
* Down Sendromlu çocuklarımız iyi bir eğitimle başarılı bir iş hayatı geçirebilirler.
Otizmin sebebi henüz tam olarak bilinmemektedir. Fakat şu kesindir ki otizmin tek başına bir sebebi yoktur. Otizmin ortaya çıkmasında birden fazla etmen bir araya gelmektedir. Otistik beyinlerin normal beyinden farklı çalıştığı düşünülmektedir. Genetik de otizm içerisinde önemli bir yere sahiptir. Genetik olarak da otizm alt kuşaklara geçebilmektedir. İkiz kardeşlerde olma olasılığı yüksektir. Otizme ne sebep olur?? Otizmin nedeni henüz tam olarak tespit edilememiştir. Otizmin tek bir nedeni yoktur. Pek çok nedeni olduğu artık bilinmektedir. Otistik bireylerde beyin hücreleri farklı çalışmaktadır. Hücreler arasında mesaj taşıyan kimyasal ileticilerde eksiklik yada fazlalık olduğu düşünülmektedir. Bazı genetik hastalıklar otizme yol açar. Genetiğin otizmin nedenleri arasında önemli bir yeri vardır. Kardeş ve ikiz çalışmaları bunu doğrulamaktadır. Otistik bir çocuğun kardeşinde otizm görülme riski genel popülasyona göre 50-100 kat daha fazladır. Tek yumurta ikizlerinde her ikisinin birden otistik olma oranı çift yumurta ikizlerine göre daha fazladır. Bütün bunlar genetiğin etkisini bize gösteriyor fakat sadece genetiğin tek neden olmadığı noktasına da ulaştırıyor. Sadece genetik etkili olsaydı tek yumurta ikizlerinde her iki bebeğinde her zaman otistik olması gerekirdi. Yapılan çalışmalar bir tek gen değil birden çok genin etkileşimi sonucu hastalık yapıcı etki oluştuğunu ortaya koymuş-
tur. Klinik tablodaki davranışsal çeşitlilik çevresel faktörlerinde etkili olduğunu düşündürmektedir. Doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası faktörler ile otizm arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Eldeki bulgular genetik olarak otizme yatkınlığı olan çocukların doğum sırasında sorun yaşama riskinin daha fazla olduğunu göstermektedir. Ayrıca, anne karnında geçirilen kızamıkçık virüsünün, pek çok anormalliğin yanında otizme de yol açabildiği bilinir. Şu kesin olarak bilinmektedir ki, otizm tek bir nedenle olmaz, birden çok etkenin bir araya gelmesiyle meydana gelen oldukça karmaşık bir durumdur. Otizm erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla görülür fakat genelde kızlarda daha ağır seyreder. Otistik bireylerin % 70’inde zeka geriliği görülmektedir. % 30’u normal ve bu %30’luk dilimin %10’u üstün zekaya sahiptirler. Zeka düzeyi ve eşlik eden diğer hastalıklar otizmin ağırlık
derecesi üzerinde belirleyici rol oynar. Eşlik eden hastalıklar arasında en sık rastlanılanlar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, duygudurum bozuklukları ve epilepsidir. Her üç çocuktan biri epileptik anlamda risk taşımaktadır. 0-5 yaş arası ve ergenlik döneminde epilepsi nöbetlerinin görülme olasılığı artar. Ülkemizdeki kayıtlara göre 271.000 otistik özellikleri olan bireyin bulunduğu, bu rakamın 81.000’nin 0-14 yaş arası çocuklardan oluştuğu tahmin edilmektedir. Her 110 çocuktan biri otistik özellikler göstermektedir. Otizmin tipik belirtileri nelerdir? Otizm tanılı bireyler aşağıdaki tipik davranışların en az yarısını gösterirler. Bu semptomlar çok hafif ya da çok şiddetli olabilir. Her bir semptomun etkisi de diğerinden farklı olabilir. Ayrıca, bu davranışlar birçok farklı sebeple ortaya çıkarak, gelişimine uygun olmayacak şekilde sergilenebilir.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
35
36
OTİZMİN TİPİK BELİRTİLERİ
OTİZMİN GENEL BELİRTİLERİ
- Göz kontağı kısıtlıdır yada yoktur. - Çevreye ilgisizdirler. - Adına tepki vermezler. - Aşırı hareketli yada hareketsiz olabilirler. - Bazıları fiziksel temasa (öpülme, sarılma vs.) izin vermez ya da hoşlanmazlar. - Çoğunlukla insanları değil cansız varlıkları tercih ederler. - Sosyal ve duygusal açıdan kendilerini izole ederler. - İşaret etmezler, ihtiyaçlarını yetişkinin elini kullanarak ifade ederler. - Taklit becerisi yoktur ya da sınırlıdır. - Konuşma birçoğunda gelişmemiştir. - Konuşma gelişse bile bunu iletişim aracı olarak kullanmazlar. - Ekolaliktirler, söylenenleri papağan gibi tekrar ederler. - Zamirleri ters kullanırlar. - Uygun olmayan vurgulamalar, kalıp cümlelerle konuşurlar. - Mekanik ve tek düze ses tonu kullanırlar. - Uygunsuz gülme ve kıkırdamalar vardır. - Düzen takıntıları vardır. - Nesne takıntıları vardır. Objelere gereksiz yere bağlanma(İp, pet şişe, araba… vs) - Rutinlerindeki değişikliklere tepki gösterirler. - Tekrarlayan davranışları (stereotipiler) vardır. (Nesneleri çevirme, el çırpma, kanat çırpma, zıplama, kendi etrafında dönme, parmak ucunda yürüme…) - Oyuncaklarla gerektiği gibi oynamazlar. (Arabaları dizerler,topu çevirirler…) - Hayali oyun oynamazlar. - Sürekli aynı oyunları oynamayı tercih ederler. - Bazıları çok inatçıdır. - Bazıları ses, acı, koku, ışık ve dokunuşa aşırı hassasiyet gösterebilir. - Bazıları soğuk, sıcak, acıya duyarsız olabilir. - Bazıları tehlikeye karşı duyarsız olabilir. - Yemek yeme bozuklukları vardır. - Bazıları kendine, çevresindekilere ve eşyalara zarar verebilir. - Beklemeye ya da isteklerini ertelemeye pek tahammüllü değillerdir.
Otistikler aşağıdaki genel davranışların en az yarısını gösterirler. Bu belirtiler bazı hastalarda çok hafif ya da çok şiddetli olabilir. Her bir belirtinin etkisi de diğerinden farklı olabilir. Ayrıca, bu davranışlar birçok farklı sebeple ve yaşlarına uygun olmayacak bir şekilde sergilenebilir.
Engeller aşmak içindir...
- Diğer Çocuklarla ilişki kurmakta zorluk - Herşeyin aynı olmasını istemek, rutin yaşama bağlılık, değişikliklere aşırı tepki vermek - Uygunsuz ve sebepsiz gülmek ve ağlamak - Aşırı hareketlilik ya da aşırı hareketsizlik - Tehlikeye karşı duyarsızlık - Göz temasının çok az ya da hiç olmaması - Sürekli aynı oyunları oynamak - Motor hareket gelişiminde düzensizlik. (Topa vuramaz ama küpleri üst üste koyabilir.) - Acıya karşı duyarsızlık - Ekolali (Cevap vermek yerine, kendisine söylenenleri aynen tekrar etmek) - Yanlız kalmayı tercih etmek - İhtiyaçlarını belirtmekte zorlanmak. Konuşma yerine hareketlerle ihtiyaçlarını belirtmeye çalışmak - Temastan, kucağa alınmaktan ya da sevilmekten hoşlanmamak - Objeleri kendi etrafında çevirmek - Seslere karşı aşırı duyarlılık ya da aşırı duyarsızlık - Normal öğrenme metodlarına karşı duyarsızlık - Objelere gereksiz yere bağlanmak - Bir sebep olmadan strese girmek, üzüntü duymak
Erken dönem eğitimin yararları Maslow’a göre her insanın amacı kendini gerçekleştirmektir. Sahip olduğumuz potansiyeli en üst düzeyde etkili kullanmak anlamına gelen bu kavram hepimiz için geçerlidir. Kendini gerçekleştirme süreci zor bir süreçtir ve ciddi çaba harcamayı gerektirir. Her yaşımızda bu çabanın amaçları değişiklik gösterir. Örneğin bir yaşındaki bir bebeğin çabası “yürümeyi başarmak” yönündedir. Üç yaşına geldiğinde bu çaba kavramlarla ilgilenmeye dönüşür. Her gelişim dönemine uygun farklı amaçlar yönünde çaba harcamak zorunda kalırız. Başarılı olduğumuzda bir üst aşamaya geçer ve bir ölçüde “kendimizi gerçekleştirme” yolunda ilerlemiş oluruz.
Eğitimin başlıca katkısı engelli bireyin gelişim hızına uygun programlar aracılığıyla olumlu davranışlar kazandırmasıdır. Özellikle aile ve eğitim kurumu arasında oluşan olumlu işbirliği sayesinde daha kısa sürede olumlu sonuçlar alınabilmektedir.
Çoğu beceriyi gözlemek ve gündelik yaşamın spontanlığı içinde edinen normal bireylerin aksine, engelli bireyin “kendini geçekleştirme” süreci desteksiz olamamaktadır. Destek olmadan gelişim basamaklarını geçmekte zorlanan engelli bireyin çeşitli duygusal sorunlar yaşaması kaçınılmaz olur. Bağımlı bir yaşam sürdürmenin yarattığı sıkıntılarla pekişince bu durum bazen çözümü zor davranış bozukluklarına dönüşmektedir. Engelli bireyin gelişimine en
önemli desteği hiç kuşkusuz eğitim ve rehabilitasyon çalışmaları sağlamaktadır. Bu destekten yoksun kalan engelli bireyin “kendini gerçekleştirmesi” bir yana olumsuz duygusal gelişim içinde olması kaçınılmaz olmaktadır. Eğitimin başlıca katkısı engelli bireyin gelişim hızına uygun programlar aracılığıyla olumlu davranışlar kazandırmasıdır. Bu durum genelde bağımlı yaşamdan gittikçe bağımsız yaşama doğru bir yol açar. Kuşkusuz uzun ve zorlu bir süreç olan bu yol açma çalışmaları öncelikle sabır ve işbirliği gerektirir. Özellikle aile ve eğitim kurumu arasında oluşan olumlu işbirliği sayesinde daha kısa sürede olumlu sonuçlar alınabilmektedir. Genelde kaderine razı bir tutum sergileyen ailelerin aksine bu durum kabullenen ve geleceğe yönelik bir yapılanmaya giden ailelerin engelli çocukları ile daha sorunsuz bir duygusal ilişki geliştirdikleri açıktır. Engelli çocuğu olan ailenin erken dönem eğitim olanaklarından yararlanmaları çocuklarının sahip olduğu potansiyeli (sınırlı bile olsa) gerçekleştirmelerine destek olmuş olurlar.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
37
Gecikmiş konuşma nedir? Çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından çok daha yavaşsa, o çocuğun konuşması gecikmiş konuşma olarak adlandırılır. Gecikmiş konuşmaya ne yol açar? Çocuğun konuşmasının neden geciktiğini öğrenmek alınacak önlemler konusunda bir fikir verebilir. Zihinsel yetersizlik temel becerilerin gelişimini geciktirebilir, hatta engelleyebilir. Yarık damak, tavşan dudak gibi konuşma organlarında oluşan bir problem doğrudan dil ve konuşma gelişimini geciktirebilir. Fiziksel yetersizlik, işitme kaybı ve görme özrü gibi bazı duyusal kayıplar, erken dil ve bilişsel gelişim için önemli olan deneyimleri engelleyebilir, bu durumda da çocuk çevrenin ve duyuların zengin kaynağından ve sonuç olarak bilgiden yoksun kalabilir. Uzun süreli hastalıklar ve çocuğun sık sık hastalanması da dil ve konuşma gelişimini geciktirebilir. Eğer çocuğun çevresinde ilgisini çeken, dil ve konuşma gelişimini destekleyen bir ortam yoksa, gelişimi daha yavaş olabilir. Bu konudaki uyarıcıların yetersizliği, uyarım eksikliği konuşmada gecikmeye yol açabilir. Çocuklar yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla birlikte oynamak isterler. Yetişkinler de çocukların bu özelliğini dikkate alarak onlarla oyun oynamaya, konuşmaya uygun ortamlar yaratmalıdırlar… Çocuğun ait olma, sevme ve sevilme, kabul edilme gibi gereksinimlerinin giderilmemiş olması duygusal yoksunluğa yol açabilir. İki dil konuşulan ev ortamı, baskıcı aile tutumları, düşük sosyoekonomik düzey gibi çevresel faktörler de dil ve konuş38
Engeller aşmak içindir...
ma gelişimini geciktirebilir. Bazen çocuğun geçmişinde veya çevresinde, konuşmasındaki gecikmeye etki edecek herhangi bir neden görülmeyebilir. Bazen de bir çok problem vardır. Fakat hiç biri dilde gecikme yaratacak kadar önemli ya da şiddetli değildir. Çocuk her nedense konuşmamaktadır. Bu konuşmalarında gecikme olmuş bir çok çocuk için geçerlidir. Gecikmiş konuşma belirtileri neler olabilir? Gecikmiş konuşma hem derece, hem tür olarak çok değişiklik gösteren bir dil ve konuşma güçlüğüdür. Tanılamada siz anne babaların gözlemleri önemli bir yer tutmaktadır. Çocuğunuzu gözlemlerken, aşağıdaki belirtilerin onda olup olmadığına dikkat etmeniz yapılacak tanılamayı kolaylaştıracaktır. Gecikmiş konuşması olan çocukların: - Kısıtlı sözcük dağarcıkları vardır. Ya hiç konuşmazlar ya da zor anlaşılan birkaç sözcük kullanabilirler. - Yutma, çiğneme, salya akıtma sorunları olabilir. - Düşünce ve isteklerini anlatmada zorlanabilirler. - Jest, mimik, işaret kullanmaya yönelebilirler. - İletişim kurmaya karşı isteksiz davranabilirler. - Çevrelerindeki seslere, konuşmalara ilgisiz davranabilir, dinlemez görünebilirler. - Anlaşılmaz sesler çıkarabilirler.
- Çevreleriyle ve girdikleri yeni ortamlarda uyum güçlükleri gözlenebilir. - Yalnız kalmayı tercih edebilirler. - İsteklerini, düşüncelerini dile getirirken hoş olmayan (vurma, çarpma, ağlama, bağırma gibi) tepkilerde bulunabilirler. - Dikkat süreleri kısa ve dağınık olabilir. - Kavramları geç ve uzun zamanda öğrenebilirler. - Bellekleri zayıf olabilir. - Öğrendikleri bilgileri transfer ödemeyebilirler. Burada dikkat etmemiz gereken, belirtilerin sıklığı ve devamlılığıdır. Ayrıca “Konuşma ve Duyma Kontrol Listesi”nde çocuğunuzun içinde bulunduğu ay ve yaşı göz önünde bulundurarak, dil ve konuşma gelişimini değerlendirebilirsiniz. Değerlendirmeniz sonucunda çocuğunuzun gecikmiş konuşması olduğundan şüphe ediyorsanız, yardım almak için zaman uygundur. Kimden yardım istemelisiniz? Gecikmiş konuşma güçlüğü ne kadar erken fark edilirse, çocuğa yönelik tıbbî ve eğitsel önlemlerin alınması da o kadar erken olacaktır. Çocuğunuzun durumuna ilişkin yaptığınız değerlendirmeler sonucunda bir doktora başvurabilirsiniz. Doktor ilettiğiniz bilgileri ve tıbbî inceleme sonuçlarını değerlendirerek tanıyı koyacak ve gerekli tedavi şeklini belirleyerek sizi yönlendirecektir.
KONUŞMA BOZUKLUKLARI VE REHABİLİTASYON İnsanlar arasındaki iletişim modalitelerinden en önemli olanı sözel iletişim olup, bunun da temel elemanları işitme, ses, konuşma ve lisandır. Bu elemanlardan herhangi birisinde ortaya çıkabilecek bir sorun, kişinin yalnız çevresi ile iletişimin bozulmasına neden olmakla kalmayıp, aynı zamanda kendisi ile de hem organik hem de psikolojik sorunlar ortaya çıkartabilecek, düşünce, duygu, davranış ve ifadelerinde bozulmalar olabilecektir. Fonasyon, akciğerlerden dışarı çıkan hava ile hızlı vokal fold hareketlerinin ortaya çıkarttığı ses, konuşma ise ortaya çıkan sesin artikülatörler ile kullanılan lisanın en küçük birimleri olan fonemlerin üretilmesi, lisan duygu ve düşüncelerin, sahip olunan kültürün sembolleri ile semantik ve sentetik yapılara uygun, santral bölgenin işlemlemesi ile kombine kavramların ifadesidir. Normal konuşma ve sesi temel olarak 4 bölümde incelemek mümkündür: Bunlar: 1-)Respirasyon 2-)Fonasyon 3-)Artikülasyon 4-)Rezonasyon, olarak sıralanabilir.
Konuşma ve lisan gelişimi evreleri: 1-)Yenidoğan dönemi (0-6 hafta) 2-)Gığıldam Dönemi (6 hafta-3 ay) 3-)Mırıldanma Dönemi (3-6 ay) 4-)Mırıldanma tekrarı dönemi (6-9 ay) 5-)Tekrarlama dönemi (9-12 ay) 6-)İlk sözcükler ve Tek sözcüklü cümle dönemi (12-18 ay) 7-)iki sözcüklü bileşimler dönemi (18-25 ay) 8-)2-3 yaş dönemi 9-)4-5 yaş dönemi 10-)5-6 yaş dönemi olarak sınıflandırılır. Konuşma veya sözel iletişim bozukluğunu geniş anlamda; kişinin oral yoldan kendi kültürlerine uygun sembolleri çıkartma ve / veya formüle edebilmede uygulayamama şeklinde tarif edilebilir. konuşmayı sağlayan yapılardan herhangi birinde ortaya çıkabilecek bir disfonksiyon konuşma bozukluğuna yol açar. Organik nedenli konuşma bozuklukları: -Gecikmiş konuşma -İşitme kaybına bağlı -Artikülasyon bozuklukları -Nörojenik Nedenli -Yarık damak/dudak -Cerrahi müdahale sonrası -Mental Reterdasyon -Travmalar -Malokluzyonlar -Serebral Palsi
Fonksiyonel nedenli konuşma bozuklukları: -Gecikmiş konuşma -Artikülasyon bozukluğu -Ritm bozukluğu (Kekemelik, Hızlı Konuşma) Konuşma bozuklukları genel olarak sınıflandırılacak olursa bunlar: 1-)Organik nedenler 2-)Çevre ve taklit 3-)Psikolojik (Çevreye tepki sonucu ortaya çıkan) 4-)Uyarım eksikliği 5-)Sakin çevre olması veya olmaması 6-)Anne ve babanın hatalı tutumları 7-)Çocuktan realist olamayan bir düzey bekleme 8-)Kardeşlerin etkisi 9-)İkiz Olma 10-)Bilingualizm’dir. Konuşma bozukluklarında rehabilitasyonun amacı; kişinin sahip olması gereken kültürel özelliklerini, kişiliğine uygun nitelikte ses ve semboller ile formüle edip normal yöntemler ile her türlü ortamda ifade edebilecek şekilde restore etmektir. Konjenital bozukluklarda mevcut fonksiyonları maksimum düzeyde kullanılabilir hale getirerek normal kişilerle kaynaşmalarını sağlamaktır.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
39
Konuşma bozuklukları Çocuğum büyüyor ama konuşmuyor... Ailelerin en sık karşılaştığı problemlerden birisidir Konuşma Bozuklukları. Gecikmiş konuşma, artikülasyon bozukluğu (harf söyleyememe), kekemelik, hızlı konuşma, otizme bağlı oluşan konuşma bozukluğu ve ses bozukluğu yaygın görülen konuşma bozuklukları arasındadır. Bu yazıda bu tür konuşma bozukluklarıyla karşılaşıldığında ne tür terapi yöntemlerinin uygulandığından bahsedilecektir. Kekemelik Kekemelik, özellikle 2-5 yaş aralığındaki çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir akıcılık bozukluğudur. Çocuk kekelemeye başladıktan sonra terapist genellikle kekemelik kendiliğinden geçebileceği için; 6 ay süresince aktif olarak çocukla terapiye başlamaz. Bunun yerine aileye çocuğun takılmalarını azaltmak için ne şekilde davranmaları ve nasıl iletişim kurmaları gerektiğini öğreterek belirli aralıklarla çocuğu gözlemler. Çocuktaki takılmaların 6 ay süresinde kendiliğinden geçmediği durumda ise terapist çocukla birebir çalışmaya başlar. Kekemeliğin terapisinde uygulanacak teknik çocuğun yaşıyla
40
Engeller aşmak içindir...
yakından ilişkilidir. En yaygın olarak kullanılan yöntemler akıcılığın şekillendirilmesi ve lidcomb yöntemleridir. Lidcomb yöntemi yaşı daha küçük olan çocuklarda tercih edilir ve sürece aile de dahil edilerek terapistin uyguladıklarını evde uygulaması sağlanır. Akıcılığın şekillendirilmesi tekniğinde ise çocuğun konuşmasındaki nefes koordinasyonu, yumuşak başlangıç ve sözcükler arası geçişler tekrardan düzenlenerek, çocuğa takılmaların en aza indirildiği bir konuşma öğretilir. Artikülasyon Bozukluğu Artikülasyon bozukluğu çocuğun belirli sesleri (harfleri) doğru şekilde üretememesi olarak tanımlanır. Terapide ilk basamak çocuğa çıkaramadığı seslerin doğru şekilde sesletiminin öğretilmesidir. Bu süreçte konuşma terapisti abeslang, eldiven, ayna gibi materyallarden yararlanır. Çocuk
doğru sesi çıkarmayı başardıktan sonra bu sesi sözcük, sözcük öbeği ve cümle içinde kullanma öğretilir ve ardından sohbet, Kitap okuma, resim anlatımı gibi çeşitli tekniklerden yararlanarak çocuğun sesletimini öğrendiği sesi günlük hayatta, konuşmasına aktararak genellemesi sağlanır. Gecikmiş Dil Gecikmiş dil, çocuğun anlama ve kendini ifade etme becerilerinin yaşıtlarının gerisinde olması anlamına gelmektedir. Gecikmiş dil ve konuşma terapisinde çocukla çalışmanın yanı sıra anne ve babayla çalışma büyük önem taşır. Öncelikli olarak ebeveynlere çocuğun dil ve konuşma gelişimini destekleyecek şekilde etkili iletişim kurma yöntemleri öğretilir. Ardından ebeveynlerin kurulan bu doğru iletişimi Oyun oynama ve kitap okuma gibi etkinliklerle desteklemesi sağlanır. Bu süreç-
te terapistin her seansta anne ve babanın çocukla oyun oynama ve kitap okuma esnasında çektikleri video kayıtlarını izleyerek geri dönüt vermesi gelişim açısından etkili olmaktadır. Konuşma terapisti terapi sırasında çocuğun konuşma ve anlama becerilerini destekleyecek çalışmalar yapar. Yapılan çalışmaların genel amacı çocuğun daha uzun cümleler kurması, sözcük dağarcığının geliştirilmesi ve sesleri (harfleri)doğru şekilde üretmesidir. Hızlı Bozuk Konuşma Hızlı bozuk konuşma, kişinin normalden hızlı konuşması sebebiyle ortaya çıkan takılma, ses-hece atma, sözcük tekrarı gibi akıcısızlık problemlerinin görüldüğü bir konuşma problemidir. Hızlı bozuk konuşma terapisinde öncelikli hedef çocuğun konuşma hızıyla ilgili farkındalık sahibi olmasıdır. Terapist ses kaydı, süre tutma gibi tekniklerden yararlanarak çocuğun farkındalık kazanmasını sağlar. Ardından çocuğa basamaklar halinde kolaydan zora doğru konuşma hızını kontrol etmesi öğretilir. Bu süreçte nefes koordinasyonu ve yumuşak başlangıç gibi çeşitli yöntemlerden yararlanılır. Ses bozukluklarının en sık görülen belirtisi ses kısıklığıdır ve genelde
bağırma, bağırarak ağlama, yüksek sesle konuşma gibi ses sağlığına zarar veren alışkanlıklara sahip olan çocuklarda görülür. Ses terapisinde öncelikli olarak çocuğun ses sağlığına zarar veren davranışlar hakkında farkındalık sahibi olmasına yönelik çalışmalar yapılır, ardından konuşma esnasında vokal kordlara zarar vermeden doğru şekilde ses üretimi çalışılır. Terapi esnasında vokal fonksiyon egzersizleri ya da rezonant terapi gibi tekniklerden yararlanılarak vokal kordlarda yer alan hasar giderilir, çocuğun sağlıklı sesine kavuşması ve bu sesi ileriki dönemlerde koruması sağlanır. Afazi Nedir? Afazi, genellikle bir inme ya da kafa travması sonucunda aniden ortaya çıkan ve beynin dilden sorumlu alanlarının hasarlanmasından kaynaklanan bir dil bozukluğudur. Çoğu insanda dil alanları beynin sol yarı küresinde yer almaktadır. Dolayısıyla, afazide beynin sol yarısındaki dil alanları hasarlanırken, kişinin de sağ tarafına inme inebilir/felç gelebilir. Bu bozukluk dili ifade etme ve anlamanın yanı sıra, okuma ve yazmayı da etkileyebilmektedir.
Afaziye dizartri ya da konuşma apraksisi gibi nörolojik konuşma bozuklukları da eşlik edebilmektedir. Afazinin nedenleri nelerdir? Afazi beynin dil alanlarından bir ya da daha fazlasının hasarından kaynaklanmaktadır. Çoğu zaman beyin hasarının nedeni inmedir. İnme, beynin bir bölgesinin kansız kalması durumunda ortaya çıkar. Beyin hücreleri oksijen ve önemli besinleri taşıyan normal kan desteğini alamadığında ölürler. Beyin hasarının diğer nedenleri arasında kafaya alınan şiddetli darbeler, beyin tümörleri, beyin enfeksiyonları ve beyni etkileyen diğer durumlar yer almaktadır. Kimler Afazi Olur? Çocuklar da dahil olmak üzere herkes afazi olabilir. Ancak, afazi daha çok orta ve ileri yaşlarda daha sık görülür. Erkekler ve kadınlar eşit olarak etkilenmektedir. ABD’de Ulusal Afazi Derneği’ne göre her yıl inme nedeniyle yaklaşık 80.000 kişi afaziye maruz kalmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık bir milyon afazili birey bulunmaktadır. Türkiye’de afazinin yaygınlığı hakkında saptanmış bir orana ulaşılmamıştır.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
41
Kumsal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi
Beykent Kumsal Özel Eğitim Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 50 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06
42
Beykent Kumsal İşitme ve Dil Konuşma Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 52 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06 Engeller aşmak içindir...
Kumsal İstanbul Özel Eğitim Kur umları’nda “fiziksel-zihinsel, konuşma-işitsel” engelleri aşman ın verdiği yaşam a sevincini ve keyfi size de y aşatmak istiyoru z... Ü
stelik hiçbir ücre
t ödemeden...
Kumsal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi: Cumhuriyet Mh. Uludağ Sk. No: 13 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 19 19 - Fax: 0212 872 18 19 Yeni İstanbul Özel Eğitim Merkezi: Örnek Mh. Ahmet Arif Cd. No:2 Esenyurt / İstanbul Telefon: 0212 450 13 10 - 11 - Fax: 0212 450 13 23 Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
43
44
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
45
46
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
47
Serebral Palsi (CP, Beyin Felci) Serebral Palsi (beyin felci), bebeklikte ya da çocukluk çağının başlarında ortaya çıkan ve vücut hareketlerini ve kas koordinasyonunu kalıcı şekilde etkileyen, fakat zaman içinde kötüleşme sergilemeyen bir dizi nörolojik bozukluktan herhangi birini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Serebral Palsi Serebral palsi kas hareketlerini etkilemekle birlikte, kaslardaki ya da sinirlerdeki bir problemden kaynaklanmaz. Beynin, kas hareketlerini kontrol eden bölgelerinde söz konusu olan anormalliklerden kaynaklanır. Serebral palsi görülen çocukların çoğunluğu bu bozuklukla doğar, ancak bozukluk aylar ya da yıllarca tespit edilemeyebilir. Serebral Palsinin belirtileri Serebral palsinin (SP) ilk belirtileri genellikle çocuk 3 yaşına gelmeden önce ortaya çıkar. En yaygın olanları istemli hareketler sırasında kas koordinasyonu eksikliği (ataksi); kaslarda katılık ya da sıkılık ve abartılı refleksler (spastisite); tek ayağını ya da bacağını sürüyerek yürüme; ayak uçlarında yürüme, eğilerek yürüme ya da makaslayarak yürüme; aşırı katı ya da aşırı gevşek kas tonusudur. Çocukların küçük bir bölümünde serebral palsi, yaşamın ilk birkaç ayında ya da yılında meydana gelen beyin hasarı, bakteriyel menenjit veya viral ensefalit gibi beyin infeksiyonları ya da trafik kazası, düşme gibi sebeplere bağlı kafa yaralanmaları sonucu ortaya çıkar. Tedavisi mümkün mü? Serebral palsinin tamamen iyileştirilmesi mümkün değildir, fakat tedavi genellikle çocuğun becerilerini geliştirir. Yetersizlikleri doğru şekilde tedavi edildiği takdir48
Engeller aşmak içindir...
de, pek çok çocuk normale yakın bir yetişkin yaşamı sürebilir. Genel olarak, tedavi ne kadar erken başlarsa çocukların gelişimsel yetersizliklerinin üstesinden gelme şansları ya da onları zorlayan görevlerin altından kalkmak için yeni yollar öğrenme şansları o kadar yüksek olur. Tedavi muhakkak konusunda uzman bir ekiple devam ettirilmelidir. Ekipte çocuk doktoru, çocuk nöroloğu, fizyoterapist, özel eğitim öğretmeni, konuşma terapisti, psikolog olmalıdır. Serebral Palsi tipleri nelerdir? Spastik Serebral Palsi Kas tonusunun aşırı yüksek ya da aşırı sıkı olduğu durumunda serebral palsinin tipini belirtmek için spastik terimi kullanılır. Spastik SP’li çocuklar, kasları aşırı sert olduğundan, sert ve ani hareketler yaparlar. Bir konumdan diğerine geçmek ya da ellerindeki bir şeyi bırakmak konusunda genellikle güçlük yaşarlar. Bu, serebral palsinin en yaygın tipidir. a.Tetraparezi Bir çocuğun dört uzvunun tümünde, her iki kolunda ve her iki bacağında birden, serebral palsi görüldüğünde bu durum tetraparezi olarak adlandırılır. Tetraparezi görülen çocuklar genellikle kollarının ve bacaklarının yanı sıra, vücutlarının tüm bölümlerini, yüzlerini ve gövdelerini hareket ettirmekte de güçlük çeker ve bir
tekerlekli sandalyeye gereksinim duyabilirler. Yüzlerindeki ve üst bedenlerindeki kasları kontrol etmekte zorlandıklarından, konuşma ve yemek yeme konusunda da sıkıntı yaşarlar. b.Hemiparezi Hemipleji çocuğun bedeninin tek tarafını etkileyen SP anlamına gelir. Hemi, yarım anlamına gelir ve dolayısıyla sağ kol ve sağ bacakta ya da sol kol ve sol bacakta bu problem görülür. Çocuğun bedeninin diğer tarafı düzgün işlev gösterir. Hemiplejili pek çok çocuk yürüyebilir ve koşabilir, fakat yürüyüşleri veya koşuları biraz garip görünebilir ya da aksayabilirler. c.Diparezi Bazı çocuklarda serebral palsi sadece bacakları etkiler ya da bacaklarında kollarındakine kıyasla çok daha ciddidir. Bu durum diparezi olarak adlandırılır. Di, iki anlamına gelir ve dolayısıyla diparezi yalnızca iki alt uzuv etkilenir. Tahmin edebileceğiniz gibi diparezili çocuklar bacaklarını kullanmakta güçlük yaşarlar ve bu nedenle yürümek ve koşmak onlar için zor olabilir. Üst gövdeleri genellikle etkilenmediğinden kendilerini dik tutma becerileri yüksektir ve kollarını ve ellerini iyi kullanırlar. Bir kişinin kollarında SP görülüp bacaklarında görülmemesinin mümkün olup olmadığını merak edebilirsiniz. Bu durum bazen ortaya çıkar ama çok çok enderdir.
Ataksik Serebral Palsi Düşük kas tonüsü ve zayıf hareket koordinasyonu, ataksik serebral palsi olarak tanımlanır. Ataksik SP’li çocuklar dengesiz ve titrek görünürler. Özellikle de yazı yazmak, sayfayı çevirmek ya da makasla bir şey kesmek gibi işler yapmaya çalışırlarken, yaşlı insanlarda görmüş olabileceğiniz tremorlara benzer titremeler yaşarlar. Ayrıca, denge kurma becerileri de genelde çok zayıftır ve yürürlerken oldukça dengesiz görünebilirler. Titremeler ve kaslarını koordine etmek konusunda yaşadıkları problemler nedeniyle, ataksik serebral palsi görülen çocukların yazmayı bitirmeleri ya da sanat projelerini tamamlamaları daha uzun sürebilir. Atetoid Serebral Palsi Atetoid terimi kas tonüsünün değişkenlik sergilediği ve bazen aşırı yüksek, bazense aşırı düşük olduğu serebral palsi tipini tanımlamak için kullanılır. Atetoid serebral palsili çocuklar oturmak ya da yürümek için dik, kendilerini sabit bir pozisyonda tutmak konusunda güçlük yaşarlar ve genellikle yüzlerinde, kollarında ve üst bedenlerinde aslında yapmayı amaçlamadıkları çok sayıda hareket (rasgele, istemsiz hareketler)
gözlemlenir. Bu hareketler genellikle büyüktür. Atetoid SP’li bazı çocuklar için ellerini belirli bir noktaya getirmek (örneğin burunlarını kaşımak ya da bir bardağa uzanmak için) çok fazla çaba ve konsantrasyon gerektirebilir. Değişken tonüsleri ve pozisyonlarını korumakta yaşadıkları sorun nedeniyle nesneleri (diş fırçası, çatal ya da kalem gibi) ellerinde tutamayabilirler. Karma Serebral Palsi Kas tonüsü bazı kaslarda aşırı düşük, bazılarında ise aşırı yüksek olduğunda serebral palsinin tipi, karma olarak adlandırılır. Kas tonüslerinin farklı tipte olmasının yanı sıra, SP’li çocukların vücutlarının SP’den etkilenen bölümleri de karma bir yapı gösterir. Bu, beyinlerinin hangi kısmının hasar gördüğüne ve hasarın ne kadar büyük olduğuna da bağlıdır.
Serebral Palsi’nin Nedenleri * Gebelik döneminde geçirilen döküntülü hastalıklar (kızamık, kızamıkçık) * Kullanılan ilaçlar * Akraba evliliği * Doğum sırasında güçlükler * Erken veya geç doğum * Bebeğin oksijensiz kalması * İkiz veya üçüz doğum * Doğum sonrasında bebeğin geçirdiği yüksek ateşli hastalıklar * Kan uyuşmazlığı * Ağır ve uzun süren sarılık * Kafa travması * Zehirlenmeler * Vitamin eksikliği çocukta beyin hasarına yol açabilir
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
49
Disleksi (özel öğrenme güçlüğü) nedir? Çocukların büyük bir çoğunluğu birinci sınıfa başladıktan sonra 3-4 ay içinde okuma-yazmaya başlar. Doğal olarak, anne-baba olarak bizlerin beklentisi de budur. Ama maalesef bu çocukların yaklaşık %10’u diğerleri kadar şanslı değildir. Onlar için okul kısa sürede kabusa dönüşür. Bu sıkıntı önlem alınmazsa bütün eğitim hayatı boyunca devam eder. Disleksi nedir? Herhangi bir zihinsel sorunu, duyma ve görme engeli olmayan bir öğrenci okuma yazmada zorluk çekiyorsa ilk akla gelmesi gereken sorun Disleksi olmalıdır. İlk kez 1881 yılında tanımlanan bu bozukluk, Dünya Nöroloji Federasyonu tarafından “geleneksel eğitim ortamında, yeterli zekaya ve sosyokültürel fırsata sahip olmasına rağmen, okumayı öğrenme güçlüğü ile kendini gösteren bir bozukluk” olarak tanımlamıştır. En geniş anlamıyla disleksi, akıcı okuma ve okuduğunu anlama sorunuyla kendisini gösteren nörolojik temelli bir öğrenme güçlüğüdür. Disleksinin temelinde sesleri farketme, çözümleme, harfe dönüştürme, işitsel kısa süreli bellek ve hızlı isimlendirme sorunları vardır. Disleksi, görme işitme problemlerinden kaynaklanan ve nörolojik olmayan okuma güçlüğünden ya da yetersiz öğretim ortamından kaynaklanan okuma güçlüğünden farklıdır. Disleksi, zihinsel bir yetersizlik değildir ve zeka ile ilişkisi yoktur. Hatta zeka düzeyi çok yüksek çocuklarda da görülmektedir. Disleksiklerin zeka düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yeteneklere de sahip olabilirler. Albert Einstein, heykeltraş ve ressam Leonardo da Vinci’nin disleksi olduğu söylenmektedir. Ayrıca, sinema oyuncusu Tom Cruise, şarkıcı ve sinema oyuncusu Cher ve ünlü aşçı ve televizyon yapımcısı Jamie Oliver disleksi sorunu olan ünlüler arasındadır. Disleksinin nedenleri Disleksi doğuştan gelen gelişimsel ve travmaya bağlı disleksi olarak ikiye ayrılır. Doğuştan gelen disleksi kalıtsal olabileceği gibi, doğum öncesi, doğum sırasında ve doğum sonrası komplikasyonlara bağlı olarak da gelişebilir. Günümüzde, çeşitli kuramlar ve varsayımlar olmasına rağmen, disleksinin nedeni ve tedavi yolu bilinmemektedir. 50
Engeller aşmak içindir...
Bu nedenle, çocuğumuz disleksi ise, neden disleksi olduğuna takılmayıp, bundan sonra ne yapmalıyız sorusu üzerine odaklanılmalıdır. Disleksinin belirtileri Dislekside erken tanı, hem çocuğun okuma becerisinin geliştirilmesi hem de gelecekte alacakları eğitimin nasıl olması gerektiğini belirlemek açısından çok önemlidir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, erken eğitim desteğinin, özellikle okumanın akıcılığının arttırılmasında önemli rol oynadığını göstermektedir. Bu nedenle ailelerin, çocuğun okuma performansını izlemelerinde büyük yarar vardır. Aşağıda okul kademelerine göre başlıca disleksi belirtileri yer almaktadır. Okul öncesi dönemde gözlenen belirtiler Bir çocukta disleksi tanısının konması okul öncesinde gözlemek biraz güçtür. Ancak aşağıdaki yetersizlikler disleksinin işaretleri olabilir. * Konuşmada gecikme * Yeni sözcükleri yavaş öğrenme. * Konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk. * Kafiyeli sözcükleri öğrenmede güçlük * Harfleri tanımada güçlük * Yön (yukarı, aşağı gibi) ve zaman (önce, sonra, dün, yarın gibi) kavramları konusunda sorunlar. İlköğretim başında gözlenen belirtiler * Alfabedeki harf dizinini öğrenmede güçlük * Seslerin karşılığı olan harfleri bulmada güçlük. * Kafiyeli sözcük üretmede ve sözcüğü oluşturan harfleri söylemede güçlük. * Hecelemede güçlük. * Sözcükleri, nesne ve kavram isimlerini hatırlamada güçlük. * Yazılı sözcükleri seslendirme güçlüğü
* Bir sözcükteki benzer sesleri ayırtetmede güçlük ve seslerin yerini değiştirme (Ör: Ekşi/eşki) . * Yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada zorluk. * Okurken kelime, satır atlama ve/ya da sözcüklerin sonuna ek ekleme ve ekleri okumama. * Yazı yazmada zorluk. Yazarken harf atlama ya da yanlış harf kullanma. İlköğretim ikinci kademedeki belirtiler Bazen okuma yazmayı çözen çocuklarda disleksi farkedilmez. Oysa etkisi devam etmektedir. Bu çocuklarda, 5. 6. sınıfa geldiklerinde ise; * Yavaş ya da yanlış okuma * Yazıda çok sayıda imla hatası (Cümle sonlarına nokta koymama, cümle başında büyük harf kullanmama, vb. * Sesli okumada güçlük, sözcükleri yanlış sırayla okuma, kelime atlama yada sözcüye takı ekleme * Sözcüklerin doğru anlamını bílmeme. * Çok kullanılmayan sözcükleri okuma ya da telafuz etmede güçlük gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Disleksiye eşlik eden diğer öğrenme güçlükleri Disleksi tek başına var olduğu zaman, tanısı ve çocuğun sorunları ile baş etmesi daha kolaydır. Ancak, çoğu zaman disleksiye birçok öğrenme güçlüğü eşlik edebilmektedir. Bu nedenle bazı kaynaklar bu farklı güçlüklerin belirtilerini de Disleksi belirtisi olarak göstermektedir. Disleksi diğer öğrenme güçlükleri ile birleştiğinde çok ciddi bir sorun haline gelmektedir. Bazen de diğer öğrenme güçlükleri ile karıştırılmaktadır. Bunların başlıcaları aşağıda açıklanmaktadır. Yazma Bozukluğu (Disgraphia): Bu öğrenme güçlüğü el göz koordinasyonundaki bozukluk nedeniyle ortaya
* Çocukların yaptığı herşeye dikkat etmek gerekir. Eğer çocuğunuz resim yaparken objeleri ters çiziyorsa panik yapmayın ve bir uzmana başvurun.
çıkan yazma güçlüğüdür. Yazma bozukluğu olan çocuklar hem yazma sürecinde çok yorulup güçlük çeker hem de yazıları okunaksızdır. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB): Disleksiklerin yaklaşık %12-%24’ünde aynı zamanda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) da görülür. Bu durumda tanısı daha kolay olduğu için çocuğa DEHB tanısı konur ve disleksi fark edilmeyebilir. Bu çocuğa DEHB tedavisi uygulanması okuma sorununu çözmez. Ayrıca iki güçlük birlikte olduğu zaman okuma öğretimi güçleşir. Disleksilerin Eğitim Sürecinde Karşılaştıkları Sorunlar Ülkemizde sadece disleksi olan çocuklar, Türkçe’nin yapısından ötürü (ses sayısının az olması ve her sesin bir karakterle temsil edilmesi) geç de olsa okuma-yazmayı çözebilirler. Ancak yaşıtlarından daha yavaş ve bazı sözükleri yanlış okumaları gözden kaçar. Bu yetersizlikleri; hız, uzun okuma ve yazma gerektiren sınavlarda başarısız olmalarına neden olur. Bazen de yaptıkları imla hataları, kötü yazıları nedeniyle öğretmenleri tarafından cezalandırılırlar. Çoktan seçmeli sınavlarda göreli olarak daha başarılı olmalarına karşın, soru kökünü yanlış okuma, sözcük atlama gibi nedenlerle yanlış seçenekle-
re yönelebilirler. Bu çocuklar, sembollerle ilgili problemler yaşadıkları için, matematik dersindeki sembolik göstergeler ve kavramları algılamakta da güçlük çekerler. Ayrıca ezberleme güçlüğü yaşadıkları için sayıları sırasıyla düz ve ters sayma, basit toplama işlemlerin sonucunu hızlı söyleme, çarpım tablosunu hatırlama gibi becerilerde de zorluk çekerek matematik dersinde de başarısız olurlar. Disleksiyle Başetmede Çevre ve Eğitimin Rolü Yapılan araştırmalar, eğitim düzeyi yüksek anne-baba ve nitelikli öğretmen gibi çevresel etmenlerin erken tanıyı ve çocukların sorunlarıyla başa çıkmalarını kolaylaştırdığını göstermektedir. Aileler, öğrenme güçlüğü çeken çocuklarına karşı zorlayıcı davranmamalı, yardım ederken sinirlenmemeli, çocuğun anlayamadığı konuları gerekirse defalarca tekrar etmelidirler. Bu çocukların istemedikleri için okumadıklarına inanmak en büyük yanlıştır. Onlar okuyamadıkları için okumak istememektedirler. Böyle bir davranış, sorunu daha da büyütür. Çocuk aile ile iletişimi keser ve kaygı düzeyi yükselir. Bu nedenle anne babalar yeterli sabıra ve öğretme becerisine sahip değilse mutlaka uzman yardımı almalıdır. Unutulmamalı ki disleksik çocukların akıcı ve doğru okumaları uzun süreli okuma eğitimi ile mümkündür.
DİSLEKSİ HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR YANLIŞ: Zeka ve okuma becerisi arasında ilişki vardır. Bu nedenle okuyamayan kişiler zeki olamaz. DOĞRU: Okuma yazma aslında kolay edinilen bir beceridir. Eğitilebilir düzeyde zekaya sahip bireyler okuma yazma öğrenebilir. Disleksi ortalama zekaya sahip olan çocukların yanı sıra üstün zekalı çocuklarda da görülebilen bir bozukluktur. Tarih boyunca birçok dahinin disleksi olduğu bilinmektedir. YANLIŞ: Disleksi olanlar okumayı öğrenemez. DOĞRU: Disleksi okuma güçlüğü olmakla birlikte yoğun bir eğitim programıyla disleksik çocukların okumayı öğrenmeleri mümkündür. YANLIŞ: Disleksi nadiren görülür. DOĞRU: Disleksi tanısı zor olan bir bozukluk olduğu için bir çok insan disleksi olduğunu bilmeden yaşamaktadır. Yurt dışında yapılan araştırmalar disleksikleri nüfusun %3-%10 arasında olduğunu göstermektedir. YANLIŞ: Disleksi tanısı koymak mümkün değildir. DOĞRU: Çocuğun okuma yazma becerileri ölçülerek disleksi tanısı koymak mümkündir. YANLIŞ: Disleksi tıbbi bir tanıdır. Disleksi tıbbi olarak tedavi edilebilir. DOĞRU: Disleksi tanısı koymak için herhangi bir tıbbi değerlendirmeye ihtiyaç yoktur. Disleksi tanısı, çocuğun okuma becerisinin ölçülmesi ile konulur. Bu da doktorların uzmanlık alanı değildir. Disleksi bir hastalık değildir. Tıbbi tedavisi, ilacı yoktur. YANLIŞ: Erken dönemde görülen okuma yazma güçlükleri zamanla geçer. Bu sadece gelişimsel bir geriliktir. Disleksi yaş büyüdükçe geçer. DOĞRU: Disleksi kendi kendine zamanla geçmez. Ancak disleksikler zamanla bu sorunla başa çıkabilmeyi öğrenirler. YANLIŞ: Disleksisi olan çocuklara sınıf tekrarı yaptırmak sorunu çözer. DOĞRU: Araştırmalar, disleksikler de dahil olmak üzere, sınıf tekrarının çocuğun akademik başarısına hiç bir katkı sağlamadığını göstermektedir. YANLIŞ: Disleksi görsel bir sorundur. Tüm disleksi çocuklarda görsel mekansal algı sorunu vardır. Disleksi olan kişiler harfleri ters görürler. DOĞRU: Yapılan araştırmalar, disleksiklerin görme sorunları olmadığını ortaya koymuştur. Hatta yaygın inanışın aksine disleksikler “b”,”d” gibi harfleri ters görmezler. Görsel-mekansal algı sorunları disleksiye eşlik edebilir ancak her disleksik çocuk görsel-mekansal algı sorunu yaşamamaktadır. Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
51
İstanbul Özel Eğitim Merkezi
Beykent Kumsal Özel Eğitim Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 50 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06
52
Beykent Kumsal İşitme ve Dil Konuşma Merkezi: Cumhuriyet Mh. Çoruh Sk. No: 52 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 42 04 - Fax: 0212 871 42 06 Engeller aşmak içindir...
Kumsal İstanbul Özel Eğitim Kuru mları’nda “fiziksel-zihinsel, konuşma-işitsel” engelleri aşman ın verdiği yaşam a sevincini ve keyfi size de y aşatmak istiyoru z... Ü
stelik hiçbir ücre
t ödemeden...
Kumsal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi: Cumhuriyet Mh. Uludağ Sk. No: 13 Beykent / Büyükçekmece / İSTANBUL Telefon: 0212 871 19 19 - Fax: 0212 872 18 19 Yeni İstanbul Özel Eğitim Merkezi: Örnek Mh. Ahmet Arif Cd. No:2 Esenyurt / İstanbul Telefon: 0212 450 13 10 - 11 - Fax: 0212 450 13 23 Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
53
54
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
55
Çocuklarda Uyum Davranış Bozuklukları ve Öneriler Davranış bozuklukları; çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan söyleme, bir şeyler çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer.
Çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları Davranış, bireyin dışardaki diğer insanlarca da doğrudan doğruya gözlemlenebilecek tüm eylemleridir. Uyum ise bireyin sahip olduğu özelliklerinin kendi benliğiyle içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sürdürebilmesidir. Çocuğun belirli bir sınır ya da engellenmesinden sonra çevresiyle olan ilişkilerinin bozulması uyumsuz davranışları sergilemesini doğurur. Kişilik, en uygun ortamlarda bile, pek çok sorunlar çözümlenip, engeller aşılarak geliştirilir. Çocuk gelişiminin doğal seyri içinde bir yandan yeni yetenekler ve beceriler kazanırken, bir yandan da pek çok sorunlarla karşılaşmaktadır. Çözümlediği her sorun ve engel, çocuğun ruhsal gücünü artırmakta ve kendi sorunlaryla baş etmeyi öğrenmektedir. Böylece ebeveyn koruyuculuğuna daha az ihtiyaç duyarak, bağımsız davranışa yönelmektedir. Davranış bozuklukları; çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarmasıyla ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan söyleme, bir şeyler çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer. 56
Engeller aşmak içindir...
Çocuklar her yeni gelişim dönemine, basamağına geçtiklerinde birtakım yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri, çözülmesi gereken sorunu da beraberinde getirir. Gelişim basamaklarında karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir, fakat çocuk bu dönemlerinde çevresindeki yetişkinlerin, anne babanın yanlış tutumlarına maruz kalırsa veya sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa, dönemsel yani olağan diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bunlara tepki olarak çocukta duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir ve olağan sorunlar büyür. Bu olumsuz tepkiler uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır. Örneğin, 2 ila 3 yaşında çocuğa tuvalet eğitimi verilmezse, kendi başına yeme alışkanlığı kazandırılmazsa, bu sorunlar sonraki dönemlere aktarılır ve yeni dönem sorunlarıyla katlanarak büyür. 2 ila 6 yaş oyun çağında oyuna doymamış ya da arkadaşlık ilişkisi kuramamış bir çocuk, okul çağı 6 ila 12 yaşında, toplu oyunlara katılmaz, onlarla kaynaşarak çağını yaşamak yerine, sürekli yalnız kaldıysa, ileride içine kapanık bir çocuk ve yetişkin
olabilir. Buna mukabil bir önceki dönemin sorunlarıyla başa çıkmak zorunda kalır. Çocuk gelişimsel olarak kendi kendine üstünü giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecek becerilere sahipken, aile tarafından sürekli bu becerilerini sergilemesi engellendiyse, bu alandaki gelişimini fark etmesi ileriki yaşlara kalacağı için yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla baş etmesi güçleşecektir. Bu nedenle ebeveyn desteği, sevgisi, ilgisi, şefkati çocuk için çok önemlidir. Çocuğun kendine güvenli, sağlıklı bir kişilik geliştirilmesi için, güven veren, anlayışlı, sevgi dolu olumlu bir destekleyici ebeveyn modeli ve çevre gereklidir. Bu destekleyici ebeveyn modeli ve çevreyi bulamayan çocuk, kendine güvensiz olur, kimsenin kendisini sevmediğini düşünerek, çevresindekilere kuşkuyla bakar, karmaşık duygu ve çelişkiler içinde bunalıma girer. Büyüklerin ilgisini çekmek için gereksiz davranışlar yapar. Sonuçta bir sınırdan sonra çocuğun çevreye olan uyumu bozulur. Bu tür uyum bozukluklarının başında sürekli sinirlilik, kavgacılık, hırçınlık, söz dinlememe, karşıt gelme, geçimsizlik vb. görülür.
Baskıcı, aşırı disiplinli ve aşırı koruyucu aile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına yol açar. Çocuklarda ruhsal sorunlar yalnızca ailenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, dış etkenlerden, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması, kaçırılma, araba kazası geçirme, cinsel saldırıya uğrama gibi travmatik olaylar; evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet gibi aile içi sorunlar; ölüm veya boşanma nedeniyle anne babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel faktörlere örnek olarak verilebilir. Bu tür olaylar ve sorunlar yaşayan çocuklar çeşitli korkular geliştirir ve örselenmesine bağlı olarak, ruhsal belirtiler ortaya çıkar. Bu tür dış örselenmelerde çocuğun tekrar ruhsal sağlığına dönmesinde anne babanın destekleyici tutumu çok önemlidir. Çünkü anne baba tutumu sorunu düzeltici yönde de, çocuğun uyumsuzluğunu tamamen artırıcı yönde de olabilir. Yine bir sorunda çocuğun yapısı veya geçirdiği hastalıklarla ilgilidir. Örneğin, beyin incinmesiyle doğan, sakatlığı veya herhangi bir süreğen has-
talığı olan çocuklarda uyumsuzluk belirtileri gösterirler. Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir bu ölçütler; 1. Yaşa uygunluk Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Örneğin, 2 yaş çocuğu negativist, hareketlidir, ve istenilen şeyi kat’îyen yapmaz. Freud’un anal, Erikson’un özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemine rastlayan bu yaşlarda çocuk, özerk bir birey olduğunu öğrenir. Kendisi istemezse altının değişmesini istemez, öpülmeyi reddeder. 3 ila 5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister. Hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir. Henüz yalanla yalan olmayı ayırt edemezler. Bu nedenle bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabul edilmezken, 11 ila 14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış olarak kabul edilir.
Ruhsal belirtiler, tek başlarına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu göstermezler. Uyumsuz davranış gösteren çocuklarda genel olarak sık sık şu davranışlar gözlenir; * Sinirlidirler, huysuz ve rahatsızdırlar. * Tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlar gösterir. * Zorbalık yaparlar. * Otoriteye direnirler * Devamlı gerilim içindedirler. * Yalan söylerler * Çalma davranışı gösterirler * Motivasyonları sınırlıdır. * Okul devamsızlıkları ve evden kaçma vardır. * Enerjilerini belli bir alanda toplayamazlar. * Utangaç, korkak, endişeli ve şüphecidirler. * Son derece sakin olabilirler.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
57
Anne babaların çocuğun yaş gruplarında karşılaştığı sorunların normal, kısa süreli ve geçici olduğunu tespit edebilmesi için bu konularda bilinçli ve bilgili olması gerekmektedir. Bu nedenle tüm ebeveyn, insanın kişilik gelişiminde çok önemli olan 0-6 yaş döneminde 6 ayda bir bile olsa, çocuklarının gelişimlerini kontrol ettirmeleri, ebeveyn’in farkına varamadığı bir sorun olup olmadığını öğrenmeleri ve ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış bozukluklarına karşı önlem almaları için karşılaşılan durumun ağırlığına göre bir çocuk psikiyatristi, oyun terapisti, psikolog, psikolojik danışman, çocuk gelişim uzmanlarına başvurmalarında fayda vardır.
2. Yoğunluk Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki ikinci ölçüt yoğunluktur. Örneğin, 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse, davranış bozukluğuna girer. 3. Süreklilik Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir. 4. Cinsel Rol Beklentileri Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışları ile erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış kategorisine girer. Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozukluklarından bazıları şöyle sıralanabilir; alt ıslatma ve dışkı kaçırma, psikolojik kökenli kekemelik, parmak emme, tırnak yeme, karşıt gelme, fobiler ve korkular, yeme bozuklukları ve iştahsızlık, uyku bozuklukları, mastürbasyon, içe kapanıklılık, çalma, yalan söyleme, aşırı hareketlilik, saldırganlık, saç yolma, uyur gezerlik, bağımlılık ve aşırı inatçılık. Çocuğun davranışlarının uyumsuz olduğunu söyleyebilmemiz için, saydığımız bu belirtilerin birkaç tanesini en az 6 ay süreyle göstermesi beklenir. Bunun yanı sıra çocuğun gelişim dönemine de dikkat edilmelidir. Örneğin, 4 ila 5 yaşına kadar çocukların gece işe58
Engeller aşmak içindir...
meleri normaldir. Hatta okul çağında bile ara sıra işeme normal sayılabilir. Çünkü yatağa işeme davranışı tek başına uyumsuzluk belirtisi değildir. Bu belirtinin sıklığı ve eşlik eden davranışların yoğunluğu önemlidir. Ruhsal uyumsuzlukların büyük bir çoğunluğu, çocukluk çağından gelmektedir. Bu nedenle, çocuğun ailesi ve çevresi ile ele alınması gerekmektedir. Gelişiminin doğal seyri içinde aşması gereken sorunları, yardımsız çözmeye çalışan bir çocuk, kendi başına uçmayı öğrenmeye çalışan bir kuş gibi boşa çabalar ve çabuk yorulur. Böylece bir çocuğun, tedirgin ve mutsuz olması yanında ruhsal olgunlaşması da yaşıtlarından geri kalır. Genel olarak davranış bozukluklarının nedenleri Dikkat çekmek: Çocuğa gerekli ilgi ve sevgi gösterilmediği takdirde ya da yeterli kaliteli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir. Ebeveyne karşı güç kazanma isteği İntikam alma isteği: Özellikle dayak yiyen, sevgi verilmeyen, ilgi gösterilmeyen çocuk anne babasından intikam almak ister. Aşırı otoriter, katı disiplin ve baskıcı tutum ana babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve buna paralel olarak başkaldırıcı bir birey oluşmasına neden olur.
Yetersizlik: Çocuğun kendine güvensiz olması davranış bozukluklarına neden olur. Anne babanın aşırı koruyucu, hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere karşı aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine olanakvermez ve davranış bozukluklarına neden olur. Uyum bozukluğu ile normal davranışı birbirinden ayırt etmek gerekir Aileler genel olarak, çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında ayrım yapmanın zor olduğunu ifade ederler. Ebeveyn için bu ayrımı sağlıklı biçimde yapmak çok zordur, fakat belirli kriterleri göz önünde bulundurarak en azından bir uzmana başvurmaları gerekip gerekmediğini tespit edebilirler. Örneğin, alt ıslatma davranışını ele alalım. Bir buçuk yaşında tuvalet eğitimi almış bir çocuğun, sonraki 1-1,5 yıl zaman zaman altına kaçırması normaldir. Çünkü ilk zamanlarda çocuk kaslarını kontrol etmekte güçlük çekebileceği için tuvalet eğitimini takiben gece ve gündüz görülebilen altını ıslatma davranışı normal kabul edilmelidir. Ancak, çocuk 3,5-4 yaşından sonra da altını ıslatma davranışına devam ediyorsa bu davranış uyum bozukluğu olarak kabul edilebilir; çünkü artık yeni bir beceriyi yani
Unutulmamalıdır ki, çocuktaki bir davranış bozukluğunu ortadan kaldırmak için çocuğa müdahale etmekten çok, çocuğun anne babası veya ailesine müdahale ederek anne babayı eğitmek, aile ortamını yumuşatmak daha isabetli olabilmektedir. Bu nedenle eşler ihtiyaç duyduklarında, çözemedikleri bir sorunla karşılaştıklarında bir evlilik-çift terapistine ve aile danışmanına başvurmalı, gerekli yardımı almalıdırlar. Bilinçli ve duyarlı bir insan uzmanlardan yararlanabilen kimsedir. Anne babalar, çocukta bazı davranış bozukluklarının ortaya çıkmaması için, davranışlarıyla çocuğa destekleyici bir model olabilmelidir. Anne babalar, sadece yalnış davranışın ne olduğunu söylemekle yetinmeyip doğru davranışın ne olduğunu açık, net basit bir cümleyle çocuğa anlatmalı, hemen akabinde doğrusunu davranışlarıyla çocuğa göstermelidirler. tuvalet eğitimini kazanmak için gerekli olan adaptasyon sürecini aşmıştır. Bunun gibi, bebeklik dönemindeki parmak emme davranışı normal kabul edilirken, 1 yaşından sonraki parmak emme davranışı uyum bozukluğuna işaret eder. Uyum ve davranış bozukluklarında yanlış anne baba tutumları Uyum ve davranış bozuklukları, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi yanlış anne baba tutumlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bazen de, davranış bozukluğu başka bir faktöre bağlı olarak ortaya çıkar, ancak yanlış anne baba tutumları nedeniyle; * Karşılaşılan durum, tırmanarak artabilir. * Yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir. * Öz güven eksikliği, içine kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunların ortaya çıkmasına katkıda bulunarak kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir. Uyum ve davranış bozukluğu geliştiren çocukların ebeveyn yanlış tutumları şöyle özetlenebilir: Anne babalar çocuklarının bilinçli olarak belirli yaptıklarını düşünerek sorunu görmezden gelir veya davra-
nışı ve çocuğu baskı altına almaya çalışır. Oysa, çocukların çok büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak bu davranışları sergilemez. Çevrelerine bir mesaj vermek için, yani ”Lütfen beni dinle. Duygusal bir kırıklık yaşıyorum, dikkatini bana ver” mesajını iletmektedirler. Rahatsız oldukları durumu ifade etmek için bunu yaparlar. Bazı aileler ise, sorunu kendi haline bırakıp, kendiliğinden geçmesini bekler. Hâlbuki, uyum ve davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez, bu bozukluğun altında yatan sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra geçer. Zaman içinde kendiliğinden geçen inatlaşma, parmak emme, altını ıslatma vb. sorunlar yukarıda sözünü ettiğimiz normal dönemsel sorunlardır. Uyum bozukluğu olarak ortaya çıkan davranışlar ise ileriki yaşlarda ortadan kalkmış gibi gözüksede ya yeni bir sorun olarak, ya da tekrarlanarak karşımıza çıkar. Örneğin, parmak emme davranışı okul yıllarında tırnak yeme veya özgüven eksikliği olarak yeniden belirebilir. Altını ıslatma davranışı olan 2,5 ve 5 yaşlarında iki çocuğu ele alalım; 2,5 yaşındaki çocuğun sorunu 6 ay içinde kendiliğinden geçebilir, çünkü bu yaşta görülen davranış normaldir; ancak 5 yaşındaki çocuğun davranışı kendiliğinden geçmez, çünkü bu bir uyum bozukluğudur.
le çağırmak, vurmak, susturmak, tutarsız davranmak çocuğa saygısızlık ve değersizliğin göstergesidir. Her çocuğu ayrı bir birey olarak görüp, fikirleri sorulmalı ve fikirlerine saygı gösterilmelidir. Bu neticede çocuğa değer verilme hissi var olan istenmeyen davranışları ortadan kaldırır.
Davranış bozukluğu olan çocuklarda olumlu ilişki nasıl kurulması gerekir?
4. Sevgiyi Anlamak Sevgi kâinatın mayasıdır. İnsanlar birbirlerine vermiş oldukları sevgiyle, yani muhabbetle var kalırlar. Sevgiyle dünyaya getirdiğiniz çocuklarınıza sevgi ve şefkatle yaklaşmalısınız. Çocuğun kendini güvende hissedebilmesi hasebiyle sevildiğini bilmesi ve sevmesi gerekir.
1. Karşılıklı Saygı Çocuklarımızı birer emanet görüp, onlara gerekli şefkat ve sevgimizi göstermenin yanında saygı göstermeyide öğrenmeliyiz. Azarlamak, bağırmak, yüksek ses-
2. Çocuğa Kaliteli Zaman Ayırmak Her ne olursa olsun çocukta karşılaşılan uyumsuz ve zorlayıcı durum karşısında mutlaka sabırlı olmayı bilmemiz gerekir. Bunun yanında, çocuklarımıza kaliteli zaman ayırmamız ve ilgilenmemiz gerekir. Birlikte geçirilecek zaman nicelik değil, nitelik olarak önemlidir. Birlikte çocuğun hoşlanacağı faaliyetler ve hobisi yapılabilir. Kaliteli zaman geçirmek, çocuğun yaşadıklarını anlamaya çalışmak sorunlarını çözmesine yarım eder. 3. Cesaretlendirme Ebeveyn çocuğun kendine güvenmesini istiyorsa önce ebeveyn çocuğa güvenmelidir. Ebeveyn çocuğun çabasını övmeli ve yüreklendirmelidir. Cesaretlendirme çocuğun kendini değerli algılayabilmesi için çok önemlidir. Cesaretlendirme çocuğu olduğu gibi kabul edip, ona kendi olduğu için değer vermedir.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
59
Engellileri topluma kazandırmak Çoğu zaman “engelli bireyi topluma kazandırmak” şeklinde bir söz duyarız. Görünürde anlaşılır olan bu sözün oldukça soyut olduğunu ve herkese göre farklı anlamlara gelebileceğini düşünmeden edemiyor insan. Gerçekten bu sözün anlamı nedir? Engelli bireyleri topluma kazandırmak Kuşku yok ki toplum bir ortak yaşam alanından oluşuyor. Ortak yaşam alanını kapsayan her şey hemen herkes için açıktır. İsteyen istediğini bu ortak alandan alabilir ve yetenekleri ölçüsünde de kendini bu alanda yetkin kılabilir. Kısaca toplum bireylere kendilerini geliştirme fırsatları tanır. Bu herkes için eşit bir fırsat mıdır? İstenen budur, ancak pek çok nedenden dolayı bu fırsatlardan eşit yararlanabilmek söz konusu değildir. Bir şekilde herkes kendi payına düşeni alıp onunla yetinmek durumunda kalmaktadır. Peki engellilerimiz ne durumda? Engelli sözcüğünün anlamında bile görebileceğimiz gibi bir dışlanmışlık söz konusudur. Engellilik bir iç durum değildir. Dışardan gelen bir sınırlamayı ifade eder. Bedensel özürlü (özürlü sözcüğü bilerek kullanılmıştır) bir birey tekerlekli sandalyesi ile dışarı çıktığında kaldırımlarda rampa yoksa bir engelle karşılaşmış demektir. Engeli ne kendisi yaratmıştır ne de kendinden kaynaklanmaktadır. Kendi durumu bir bedensel özürden oluşan ve sınırlanan bir bireyden ibaretken, kaldırıma rampa koymayanlar onu engellemiştir. 60
Engeller aşmak içindir...
Bu örnekten yola çıkarak, pek çok konuda özürlü bireylerimizin engellendiğini görüyoruz. Durumlarına uygun düzenlemeleri yapması gereken kurumlar üstlerine düşeni yapmadıklarında engel oluşturuyorlar. Ülkemizde özürlü bireyler için engelli kelimesinin oldukça yaygın kabul görmesinin nedeni işte bu durumdur. Toplum olarak gerçekten çeşitli sınırlılıkları olan bireylerimizin ihtiyaçlarını gidermeyerek “engel” kavramına bu anlamda bakmalarını önermek doğru olacaktır.
Eğitim, sağlık, kültürel etkinlikler ve ulaşım gibi temel konularda özürlü bireylerimize oluşturduğumuz engelleri ortadan kaldırmak için yapılması gerekenlere odaklanmaktan kaçınmamamız gerekir. Eğitim engelleri, bu engeller içinde en yaygınıdır. ve sonuçları kalıcı bir olumsuzluğa dönüşebilmektedir. Okullarımızın uyguladığı programlarda özürlü bireylerimizin eğitim ihtiyaçları mutlaka daha yoğun bir şekilde dikkate alınmalıdır. Benzer şekilde diğer konularda da aynı duyarlılığı göstermeliyiz.
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
61
62
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
63
64
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
65
66
Engeller aล mak iรงindir...
Engelli olmamız eğitim almamıza engel değildir...
67
68
Engeller aล mak iรงindir...