FAN
Karantina Özel Sayısı
Mayıs - Haziran
FANZİN
. VIRÜS
EDEBİYAT | KÜLTÜR | SANAT
İçindekiler
Egemen Sancak - S A L G I N / P A N D E M İ C........................................3 Nazlı Yıldırım - Karantina Günlüğü..............................................................9 Enes Can - Hafif Sert.....................................................................................13 Barış Türk - Ağlama Bizim Değil Bu Karantinalı Yara..............................15 Selim Saka - Distopya.....................................................................................16 Kerim Sert - Boşluk........................................................................................17 Songül Çınar - Bir An....................................................................................19 Berkay Ali Gülek - Yol Hikayeleri Ek Parça................................................21
/fancatfanzin
2
Fanzin | FanCAT Sokak Fanzin
/fancatfanzin
fancatfanzin@gmail.com
SALGIN/PANDEMÄ°C
FanCAT Sokak Fanzin Fanzin
| 3
4
Fanzin |FanCAT Sokak Fanzin
FanCAT Sokak Fanzin Fanzin
| 5
6
Fanzin | FanCAT Sokak Fanzin
| 7
FanCAT Fanzin Sokak Fanzin
- EGEMEN SANCAK
8
Fanzin | FanCAT Sokak Fanzin
KARANTİNA GÜNLÜĞÜ
Fotoğraf: Nazlı Yıldırım Salgın haberleri yayıldığından bu yana ofisin kapanmasıyla evde geçireceğim ilk gün. Üstelik pazartesi. Sabah 06.00’da uyandım. Uyku uyanıklık arasında bugün işe gitmeyeceğimi anlayınca tekrar uzandım. Ancak uyuyamadım.
FanCAT Sokak Fanzin
| 9
Fotoğraf: Nazlı Yıldırım
Güneş yüzüme düştüğünde diğer odaya geçip pencere kenarındaki çiçekleri seyrettim. Güneş halının üzerine bir pencere çizmiş ve içeriye sıcaklığını yayıyordu. Madem bugün iş yoktu o zaman vaktin çokluğuna sevinerek duşa girdim.
Fanzin Sokak Fanzin 10 |FanCAT
Odamda uzanırken dışarıdan gelen tencere-tava sesleriyle irkildim. Camdan dışarı kafamı uzatınca bazı komşularımızın camlarına çıkıp tencere-tava çaldıklarını, bazılarının ise evlerinin ışıklarını yakıp söndürdüğünü gördüm. Arkadaşlarımla kaldığım ev, Gezi Parkı’na yakın olduğu için eve dinlenmeye gelmiştik. Üç gündür parkta yatıpFotoğraf: kalkıp, Nazlı direniyorduk. Komşularımızın bu Yıldırım güzel uyandırışı beni dinçleştirmişti. Ada’yı arayıp parka gideceğimi söyledim. O da gelmek istediğini söyledi, çok şaşırmıştım. Ada, üniversiteden arkadaşımdı. Benim gibi iktisat okuyordu. Birbirimize kitap tavsiye etmekten ve beraber zaman geçirmekten çok keyif alırdık. Şimdi ise beraber, Gezi Parkı’nda direnen insanlara destek olmak için yola koyulduk. Şişhane’de buluşup İstiklal Caddesi’ne çıktık. Ada’nın dikkatini duvardaki yazı çekti: “Korkma la biziz, halk!” Ada, İstiklal Caddesi’ndeki kalabalığı görünce çok şaşırdı. Büyük bir insan kalabalığı sloganlar eşliğinde Gezi Parkı’na doğru yürüyordu. Kitle ile birlikte parka doğru yürürken, biz de slogan atmaya başladık. Gezi Parkı’na yaklaştıkça kalabalığın coşkusu arttı. Zor da olsa Taksim Meydanı’na vardık. İnsanlar Taksim Anıtı önünde oturmuş, hep bir ağızdan türkü söylüyordu. Biz de nakaratına eşlik edip Gezi Parkı’na doğru yürümeye başladık. Parka yürürken mutluluğu dikkatimi çekti. Onun Evin içerisi ılıktı. Ada’nın Daha sonra mutfağa geçip denemek isteyip dehiç bir bu türlü kadar mutlu olduğunuo görmemiştim! Bu denligöre mutlu olması beni ocağı tüttüremediğim gün de bu gün olduğuna artık şu makarna de sevindirdi. Ada’nın yüzündeki tebessüm beni çok etkiledi. tarifini de yapabilirdim. Güzel bir makarna yaptıktan sonra bir iki ihtiBunu gizlemek için elimden geleni yaptım. yaç için sokağa çıktım. Parkın içinde gökkuşağının bütün renkleri vardı; feministler, LGBT bireyleri, sosyalistler, ulusalcılar, liberaller, beyaz yakalılar,
| 11
FanCAT Fanzin Sokak Fanzin
Fotoğraf: Nazlı Yıldırım
Yüzümde maskem. Gözlüklerimi buharlandırarak sokak boyunca bizim mahallenin yaşlılarını seyrettim. Bir amca. Yürüteciyle güneşliyor yol ortasında. Sokakta araba geçmeyince yol ortasında yürüyebilmenin özgürlüğünü gere gere çıkarıyordu. Bugün pazartesi. İşe gitmedim. Peki, yarın salı. Sonra ne olacak? -NAZLI YILDIRIM
Fanzin Sokak Fanzin 12 | FanCAT
HAFİF SERT Fotoğraf: Berkay Ali Gülek Sanki o gün başka bir dünyada uyanır gibi uyandı. Neler yapacağı konusunda İyice kafa yorduğunu düşündü sonra bunları hızlıca sıraladı. Öncelikler edindi kendine, belirli sınırlar ve beraberinde hiçbir zaman tam anlamı ile tutturamayacağı zamanlamalar. Gözlerini açtığında saat epeyce ilerlemiş gün çoktan öğle vaktini geçmişti. Yine de saatlerce odasından çıkmadı. Harekete geçmekte zorlanıyordu ve hatta korkutuyordu. Yavaşça yatağından kalktı perdeyi araladı. Gördüğü sokak ve gökyüzü ile kendi arasında herhangi bir bağ yoktu. Her yerde o kadar çok insan vardı ki sanki o insanların arasında tökezlemeden geçip gitmek zor geliyordu. Ocağı yaktı çaydanlığın altına biraz su ekledi. Tekrar pencerenin yanına gitti. Bu sefer de kuşlara ilişti gözü. Durmadan kanat çırparak, oradan oraya uçuyorlardı. Kuşlar uyuyor muydu geceleri yahut sabah esenliğinde nasıl birden bire çıkıveriyorlardı gökyüzüne, tabi sokaktaki insanlarda aynısını mı yapıyordu? Duvarda asılı duran saate baktı bu basit soruların cevabını öğrenmek için bile geçti saat. Daha önce erken kalktığı günlerde neden bunu düşünmemiştim diye iç geçirdi. Mutfağa döndü hafif sert bir kahve kaptı kendine. Sigarası kalmamıştı. Kahvesini hızlıca içmeye çaba gösteriyordu, bir yandan da
FanCAT Fanzin Sokak Fanzin
| 13
üstünü giyiniyordu. Kahvenin sıcaklığı onun hemen içmesine engel oluyor ve hatta sanki dünyanın ona açtığı savaşta kahveyi, uykudan sonra en önemli düşmanı olarak kabul ediyordu. Kahve sadece sıcaktı ve uyku düzeni de o kadar büyük sorun oluşturmuyordu. Çünkü senenin üç ayı, kuşlardan bile önce kalkıyordu. Kalktığı saatten bu yana o kadar çok şeyle meşgul olmuştu ki neredeyse gün düşmek üzereydi. O gün tıpkı geçen iki hafta da olduğu gibi evden sadece yiyecek bir şeyler almak için çıktı. O gece yapacağı işleri kâğıda geçirdi; Kütüphaneye kitap iadesi Nüfus kâğıdını yenileme Birkaç yere iş başvurusu Saçları kestirme Su faturasını ödeme… Liste böylece uzayıp gitti. Yapacağı işlerin önemsizliği onu huzursuz ediyordu. O kadar basit şeylerdi ki! Kaldığı dairede onun ile birlikte iki kişi daha kalıyordu. Bu iş arama mevzusunda onu tembelleştiriyordu. Çünkü faturalar ve kira üçe bölünüyor ve o kadar da yük olmuyordu. Bir ay önce saçlarını uzatmaya karar vermişti birden bire aklına gelen saçlarını kısaltma fikri ile çelişti. Bütün listeye karşılık gelen erteleme düşünceleri de mantıklıydı. Milyonlarca insanda da aynısından olan nüfus kâğıdını eline aldı. Üzerindeki yazıları ve sayıları inceledi. Sadece doğum tarihine takıldı. Yirmili yaşlar üzerine bir şeyler karalamak cazip geldi o anda. Bu yaşlarda basit görünen ama hayatın içinde yer edinmiş o kadar çok uğraş vardı ki. Hangisi daha önemliydi yapacaklarının ya da hangisi daha yüzeyseldi henüz bilemiyordu. -ENES CAN
Fanzin Sokak Fanzin 14 |FanCAT
AĞLAMA BİZİM DEĞİL BU KARANTİNALI YARA
Hayalin gerçeklere yenik, oturdu karşıma gözlerine baksam canım mağlup, barınamayacağım ah’larımda. Ürperecek içimde duygusal karantinalı bir kasaba ölü askerler devrim yapacak, emir falan bağrışma. Vücudumda önce ben yere yatırılacağım üstüm başım ihlal sokağa çıkma yasaklarına. Sıkı yönetim, devlet, sessiz kalma hakkım korur mu takatimi kendimden korkularıma düşmanca davrandığımda? Ağlama. Ağlama. Ağlama. Senin değil bu katlanışım aklımdaki infaza. Ağlama. Sana değil bu acının cansız mermi izi, şakağımda. Üç cinayet çiziyorum Raskolnikov’un baltasına avuçlarım kırmızı, kan, kan kırmızı ruhsal cinnetim şokta. Tutuluyor nutkum, yakalandığım dehşet dilsiz itirafıma Dostoyevski gelse kurtaramaz daha ilk savunmasızlığımda çok müstahakım suç ve cezama. Ağlama. Ağlama. Bizim değil yaraları adaletsiz ağlatan bu nefsi müdafaa. -BARIŞ TÜRK
FanCAT Sokak Fanzin
| 15
DİSTOPYA
Utanmaz yastığım konuştu dün sabaha karşı. Hakkımda her şeyi en çok o bilirmiş, Her şeyimi biliyormuş aslında. Aklımı, aklımdakini, aklımdan çıkanı, Sabahın beşinde açmayan çiçeği, Bazı sabahlar neden böyle soğuk olduğunu, Gece yattığımda onu sevdiğimden değil de, Ona neden sarıldığımı... Aklımın ıslak ıslak daldığı dipsiz kuyuların sonundadır, Yatağıma girdiğimde üzerimi örterken “ iyi geceler “ öpücüğü veren şeytan. Yanımdan yürürmüş kuru gölgesiyle güneşin sessizliğiyle. Uykusuzluğum, gölgemin kurumuş, solmuş yapraklarıymış. Ve der ki her sabah, Yalnız değilsin, yine güneş açtı. Penceremden giren günün ilk ışıklarıyla o da uyur, Geceden kalan ayın bir parçasıymış gibi. Aklım olmuş biradan bir distopya. Uyurken saplanır bir bıçak gibi kalbime. Önce bembeyaz olur , Sonra simsiyahtır her yer. Gölgesi sarmış bedenimi, Sarılıp uyuyacak sonsuzluğun karanlık ışığında -SELİM SAKA
Fanzin Sokak Fanzin 16 |FanCAT
BOŞLUK
Size biraz sizden bahsedeceğim. 16’lı yaşlarımdayım. Henüz hayata dair pek bir bilgim yok. Çevremin ve okuduğum okulun bana kattıklarıyla içimdeki boşlukları doldurmaya çalışıyorum. Aslına bakarsanız eskileri pek hatırlamam. Daha doğrusu çok unutkan bir insanım. 22 yaşıma kadar içimdeki boşluğu doldurma çabam bir karış ilerlemedi. Saçma sapan bir savrulma eğilimindeydim. Hayatin büyük gerçekleri beni hiç yoklamamıştı. Yaşamanın sadece günlük işlerden ibaret olduğunu varsaymıştım. İnsanın doğduğu yeri seçememesiyle ilişkilendiriyorum. Hayat sana ne yapacağını söylemiştir çoktan. Bunu değiştirmek için tek yapmak gereken içindeki o kocaman boşluğu doldurup taşırman gerekir. İnsan hayatın anlamını içindeki o boşluğu doldurarak bulabilir. Bu gerçekleşmediği sürece en sevdiğim rengin kırmızı olduğunu sanıp, diğer renkleri fark etmezsin.
FanCAT Fanzin Sokak Fanzin
| 17
22 yaşıma geldiğimde iş çevremden çokta yakın olmadığım bir arkadaşım aynen şu cümleyi kurdu; “Bu hayatta bi hiç olmak istiyorum, hiçbir şey olmak mümkün mü sence?”. Bu cümle bende ki tüm algıları bir anda yıktı. Sevdiğim yemek, renk, kişiler... Olmak istediğim insan gibi insanı insan yapan somut ve soyut kavramlar bi anda uçup gitti. O günden sonra içimdeki boşlukla savaş vermeye başladım. Kendimi bulma çabalarım oldukça arttı. Ama onu aradığım her sokakta kayboldum. Yaşadığım hayatın içine dalıp dalıp çıktım. Boğuldum, öldüm, dirildim. Çevrem ve sosyal yaşantımla ilgili hayal kırıklıkları bir cam parçası gibi vücudumu delik deşik ediyordu. Hiçbir şey olmaya karar vermiştim. Evet! Hiçbir şey olmak. Ne kadar zor olabilir de mi? Hiçbir şey olmaya çalıştıkça her şey oluverdim. Hayal ettiğim her şey bi anda gerçekleşiyordu. Adeta boşluğun etrafına bir boşluk daha çizmiştim. Neyin hayalini kursam bana boşluk olarak dönüyordu. Sanki bir boomerang gibiydi hayallerim. Yer ile gök arasında mekik döküyordu. Kurduğum hayaller bir boşluktu. Bir hiç olmak insanın hayatındaki en büyük uğraşıydı galiba. Bu söylediklerim sizin içinizden geçen cümlelerin birkaçı. İyi ve kötü anılarınızdaki bir saniyeliğine düşünüp sonra sıradanlaştığınız ve tamamıyla çöktüğünüz durumlardaki düşünceleriniz. Herkes içindeki boşluğu doldurma, iç dünyasını anlamlandırma çabasında. Benim gibi... Asıl önemli olan bu boşluğun temelini sevgi ile atmak. Sevgisiz bir iç dünya boş bir ceviz gibidir. Sevgisiz bir boşluğu taşırdığınızı düşündüğünüzde o boşluk paramparça olur. Yani siz paramparça olursunuz. Ben içimdeki sonsuz sevgi ile boşluğumu doldurmaya devam edeceğim. -KERİM SERT
Fanzin Sokak Fanzin 18 | FanCAT
BİR AN
İlham perime ithafen… Usulca yanına sokulduğumda, öylece solgun yatağında yatıyordu.O anın;soğuk ellerinin ellerimden, parmaklarının parmaklarımın arasından sessizce kaydığı an olduğunu anlayamamıştım.Yorucu bir sakinlik bütün bedenimi kaplamıştı.Adı huzur değildi fakat yine de ismini koymadığım bir duygu kalbimde konuşlanmıştı.Ay parçası teninin rengi,gözlerinin feri,dudaklarının alı kaybolup ,usulca bedeninden gitse de hala bilinci yerindeydi.Bir an gözlerini bana doğru yöneltip gümüş çerçeveli ,tek saplı,parlak aynasına bakmak istemesi hala beni terk etmeyen anılarım arasında, yerini koruyordu.Üzerinden ne kadar hain zaman geçse de gülümseyerek, yanaklarına sürdüğü allığı hatırlıyordum. Kıpkırmızı… Biraz öncesi , arada sırada annesiyle sohbet ettiğini korkarak ,ürkek sessiyle anlatan Nezahat Hanım’ın içimdeki duygu karmaşasına, ışık tutması mümkün değildi.Olayların döngüsü içerisinde bir yanımın parçalandığını bir yanımın ise sapasağlam durması gerektiğini yine son sözleriyle o, söylemişti.Öylece bırakıp, eve gitmem gerektiğini biliyordum.Yanından ayrılalı henüz yarım saat bile olmamıştı.Haberin acı sesi, telefonda yankılanıyordu. Daha da ağırlaşmıştı.Apar topar hastaneye
FanCAT Sokak Fanzin
| 19
kaldırmış, bir kez daha şansımızı zorlamıştık.Nereye kadar gidebilirse onunla hayat ,diye.İçimde; yavru ve ürkek bir kuşun yüreğini taşıdığımı anlamıştım.Gözlerim yüreğimi akıtıyorken yanağımdan,nefesim göğüs kafesimden taşıyordu. Vakitlice ziyaretlerimiz olmuştu. Yine bunlardan biriyle, yollara düşmüştük. Enis Bey son ziyaretimizde çok güzel bir buket yaptırmıştı. Yol boyunca gözlerimin, çiçeklere dalmasına engel olamıyordum. Tıpkı onun gibi narin ve güzeldiler. İnsanın bir tarafı hep acılarla mı yoğrulup harmanlanırdı? Çiçekler artık hastane odasındaki yerini almıştı, bensiz. Göremedim son halini ve o benim değil Enis Bey’in vedasıydı. Dışarıya çıktığında bana yönelerek “Hep en güzel halini hatırla.” demişti. Zaman soluğumuzu kesmeden önce. Onun bir daha “Nursel.” diyemeyeceğini düşünmek, omuzlarımdan aşağıya bir yük bindirmiş gibiydi.Onun yokluğunun yükü. Ancak kaderin hep bir cilvesi vardı. Bunu biliyordum. Yine de kabul etmek hayli zaman istiyordu. Ve zaman haindi. Yıllar geçmiş, anılarım hala dudaklarımda sesini buluyordu. Özlüyordum. İçimde ona ait ,büyük bir bahçe vardı.Ve oturmuş bir ağacın altında, güneşin yüzüne vurduğu bir an da günlerini güzelce yaşıyordu.Son hayalim böyleydi.Her insan sevdiklerine bir gün kavuşacaktı bir an. -SONGÜL ÇINAR
Fanzin Sokak Fanzin 20 |FanCAT
YOL HİKAYELERİ EK PARÇA: YOLUN SONU BOMBOK...
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek Çanakkale’de 23 Ocak’ta 23 yaşıma girdim. Öyle ekstra anlamlar yüklenecek bir şey yoktu ortada ama bir FanCAT ekibi üyesi olarak sloganlardan çok hoşlanıyordum. Öyle biz bize kutladık Çanakkale’de doğum günümü, Egemen abi aradı, dostlarım mesajlar gönderdiler sağ olsunlar. 26 Ocak günü hem Analog Kolaj: Çanakkale etkinliğimiz vardı hem de İsmail abi’nin doğum günüydü. Yol Hikayeleri’ni okuyan arkadaşlar bilirler İsmail abi ekibe dahil olması ile 2. fankitimi hazırlama konusunda bana hem fikir hem cesaret veren insandır. Haliyle 26’sında eli boş gezemezdim yanında… Kendisine Yol Hikayeleri’nin ilk baskısını doğum günü hediyesi hazırlayıp, fankitin “Önsöz Yerine” kısmını yazmasını istediğim ve doğum gününü kutladığım bir not ile hediye ettim. FanCAT’i kurarken editör sıfatından üstüme yüklenmeye çalışan çok oldu. Bu sıfata hiçbir zaman ekip içinde takılmamakla beraber hepsine gerekli cevapları vermiştik ancak İsmail abi’ye verdiğim hediye işini bilen bir editör olduğumu düşündürmedi değil... Pragmatizmden nefret ettiğim gibi anlamıyordum da keşke biraz anlasaydım belki daha çok sevenim olurdu…
| 21
FanCAT Fanzin Sokak Fanzin
İsmail abi’nin doğum gününü kutladıktan sonra Çanakkale’den beraber İstanbul’a yola çıkmak için hazırlıklar yapmaya başladık. Hayatım boyunca unutmayacağım bir doğum günü ve dolu dolu dayanışma, yoldaşlık, dostluk ve komedi içeren günler yaşadık beraber Çanakkale’de… Enes, Kerim ismini burada saya saya bitiremeyeceğim nice arkadaşla vedalaşıp İsmail abi ile ÇÖMÜ’den rıhtıma doğru belediye otobüsüyle yola çıktık ve aksiyon daha belediye otobüsüne binerken başladı. Çünkü ben tüm salaklığımla otobüs biletini 45 dk sonraya almıştım. Her şeyimiz hazır olsa anca yetişirdik (ki ek bilgi olarak İsmail abi ile yola çıkıyorsanız son dakika hazırlanmayı ve yetişmeyi kabullenmeniz gerekir). Neyse ki belediye otobüsünde bilet aldığımız firmayla telefonda konuşup sorunu çözdük. Rıhtım da inip garanti olsun diye biletlerimizi bastırdık. Çanakkale ayazında yürüyerek yemek için Ece Ayhan sokağın başındaki tantuniciden yarım ekmeklerimizi alıp evin yolunu tuttuk. İsmail abi hızlıca hazırlanacağını söyledi. Lafı fazla uzatmaya gerek yok en son kendimizi kordon da vapura koşarken bulduk ve İstanbul yolcuğumuz başladı. İsmail abi yolu fankiti okuyup ara verdiğinde telefonundaki mesajlara bakmaya çalışırken milyon kez benim şarjdaki telefonumu yere düşürerek geçirdi. Mola da fankitin okuduğu bölümleri üzerine konuştuk. İsmail abi sigarayı bıraktığı için gece “saat 3 yemeğini” Namık Kemal Yay Dinlenme Tesisleri’nde ciğer ve çorba yiyerek gerçekleştirmeye karar verdi. İstanbul’a vardık. Ben yolumu uzatıp İsmail abi’yi metrobüse bindirip Kadıköy’e yolcu ettim ve İstanbul’da iki günlüğüne yollarımız ayrıldı. İki gün sonra yanına gittim. Zeki Bolu’ya yola çıkmadan İsmail abi ile ayaküstü tanıştı. Moda’da İsmail abi ile dar toplantımızı yaptık. Ertesi gün İsmail abi ile tekrar metrobüste buluşup Kadıköy’e gittik. Rıhtımdan biletini aldık sonra bira içmeye karar verdik. İsmail abi ağırlığını koyarak beni eski çalışanı olduğu Railway’e götürdü. Railway rıhtıma ve otobüse giden servisin kalktığı lokasyona çok uzaktı. İsmail abi her geri sayım yaptığımda esprili tavrıyla lafımı kesip konuyu değiştiriyordu. Sonuç olarak kendimizi Ataşehir’e gitme çabasında olduğumuz ve hayatımızda ilk defa bindiğimiz bir minibüste bulduk. Servisi kaçırmıştık ama en azından artık İsmail abi ben geri sayım yaparken lafımı kesmiyordu. Otogara vardığımızda 3 dk vardı otobüsün
Fanzin Sokak Fanzin 22 |FanCAT
otobüsün kalkmasına biraz rahatlamıştık. Ta ki görevlilerden birine otobüsün nerde olduğunu sorana kadar…. Görevli bize geliş otogarına geldiğimizi kalkış otogarının 10 dk uzakta olduğunu söyledi. Sinir sistemim altüst olmuştu. İsmail abi’nin bir ara bana yaptığı gibi adamın lafını da keseceğini düşünüp gülmeye başladım. İsmail abi “Berkaaağğyy koşş!” diye bağırdı. Yolda benim nefesim kesildi ama İsmail abi freni patlamış formula1 aracı gibiydi. Ben nefes nefese otogara vardım İsmail abi sorunu çözdüğünü söyledi. Beni bir sandalyeye oturtup su alıp benimle vedalaştı. Gitmeden “Oğlum sen geldin de nasıl dönecen burdan?” dedi. Beni öksürerek gülmeye başladım. İsmail abi “Neyse sen Beyazıt’tan devrimci arkadaşlarınla bir şekilde iletişime geçerek bu sorunu çözersin sana inanıyorum!” diyerek otobüse binip gitti. Analog Kolaj:Çanakkale etkinliği için kurduğumuz gruba İsmail abi’yi Bolu’ya yolcu ettiğimin bilgisini verdim. Sonra Ataşehir-Kadıköy otobüsünü kolayca bulup kendimden gayet emin ama ters yön otobüsüne binerek Ataşehir’in son durağına gittim. 3 saat sonra Gaziosmanpaşa’da ki evime varmıştım. Benden 5 dk sonra da İsmail abi Bolu’ya vardığına dair mesaj attı. Bu bilgiler paylaşıldığında gecenin bir saati o grupta olan herkesin güldüğüne eminim… İstanbul’a dönmemle birlikte Karakutu yeni oyunu olan Sabahattin Ali: Dışarda Deli Dalgalar oyunun provalarına başlama kararı aldı. Egemen abi ile hiç konuşmadan oyuna deli gibi asılıp bir harika yaratma kararı almıştık. Sanırım bunu her oyunda yapıyoruz. Şimdiye kadar da bunun şaştığına en azından Egemen abi’nin oynadığı oyunlar için rastlamadığımı söyleyebilirim ancak biz ne zaman tiyatrodan aldığımız zevki seyirciye çok daha fazla olarak verme kararı alsak aksilikler çok affedersiniz götümüzden ayrılmıyordu. Daha ikinci provaya giderken 11.Uluslararası Arkeoloji Öğrencileri Sempozyumu’nun tarihlerinden kaynaklı benim prömiyer tekniği ya da sunum belgesi arasında bir seçim yapmam gerektiğini anladık. Ben Egemen abi’den sempozyum için izin istedim. Hafif bir burukluk oldu ikimizde de ama izin verdi. Geçen sene sırf bu sempozyum için Erzurum’a gidip ölüm tehlikesi atlattığımı biliyordu, e teknik ekibimizde de benim dışımda 4 arkadaş vardı, e bu arkadaşların ışık yapmayı öğrenecek vakti de vardı. Egemen abi’nin tüm güveni ve iyi dilekleriyle bu izni verdiğine eminim ancak şu hayat-
FanCAT Sokak Fanzin Fanzin
| 23
ta tiyatro oyunlarında yaşadığımız aksilikler dışında diğer bir garanti aksiyonum bu sempozyuma gitmekti. 9.cusu için yola çıktığımızda bir akşam evvel intihar etmeye çalışıp bütün sempozyumu ciğerleri rahatsız bir Spartacus olarak geçirmiştim, 10.sunda Palandöken teleferiğinden düşerek ölme ihtimalim vardı ki bu musibet hayatın kıymetini gerçekten anlamamı sağlamıştı… Dostlarla aramızda hatırladığımız da gülüyoruz ancak hala nasıl sağ kurtulduğuma anlam veremiyorum. E 11.si de diğer ikisinin altında kalamazdı… Musibetler önce teknik ekibimizde başladı. Oyunun tekniğini yapacak arkadaşlar provaya gelmiyordu. Benim ışığı teslim ettiğim arkadaşı Edebiyat Fakültesi’nde kıstırdım. İstanbul Üniversitesi’nde Hakan isminde bir arkadaş intihar etmişti. Hakan 2019-2020 döneminde ikinci intihar eden öğrenciydi. Işığı teslim ettiğim arkadaş Hakan’ın eyleminden bahsetti. Önce ki dönem İstanbul Üniversitesi yemekhane eylemlerine katılmıştı. Öğrencilerin geçinemediği bir gerçekti ve arkadaş apolitiklikte ısrarcıydı ancak politik olmaktan da uzak duramıyordu. Sancısını anladığımı söyleyip kendi durumumdan, sempozyumun benim için olan öneminden bahsedip provalara artık gelmesini rica ettim kendisinden... Kendisi de durumumu anladığını, tiyatrodan zevk aldığını provalara artık geleceğini söyleyip o günkü prova dahil 2 provaya daha gelmedi. Son mazereti hasta olduğuydu. Enteresan bir anı bıraktı arkadaş sağ olsun… Hasta olduğu için gelemeyeceğini söylediği gün Hakan için yapılan eylemde boy boy fotoğrafları vardı… Karakutu insanlığın karanlık tarafını anlatmayı kendine misyon edinmişti. Ben Karakutu’da Egemen abi’den asistanların isteyip de alamadığı bir izin görmedim. Muhtemelen hayatımın sonuna kadar da görmeyecektim. Hadi varsayım olarak arkadaşın Egemen abi’den değil benden çekindiğini ileri sürelim. Dışardan faşiste benzediğim için mi Yol Hikaye leri’ni yazmıştım diye düşündüm. Soruna anlam veremediğim için sinir krizi geçirdim. İnsiyatif alıp hayatımda ilk defa insanları işten kovdum… Durumu Egemen abi’ye haber verdim. Öyk. sağ olsun ışık için yerime bakmayı kabul etti. Başka biriyle güvenimi sarsıldığı ve karşımdaki insanın saçmaladığı bir sorun daha yaşadım ve bardağı taşıran son damla oldu. Neoliberalizme ve gençliği apolitik yapan her şeye sövdüm. Sakinleşemedim. Egemen abi katıldığım son provadan sonra beni bira içmeye
Fanzin Sokak Fanzin 24 | FanCAT
götürdü. Sakinleşmemi ve Diyarbakır’dan mutlu dönmemi istediğini söyledi. Egemen abi’nin güvenini hissetmek tarifsiz bir mutluluktu ancak sakinleşemiyordum. Sıfır uykuyla Diyarbakır için yola çıktım. Uçakta uyurum bir şekilde diye düşünüyordum ancak türbülanslardan kaynaklı daha da kötü bir halde Diyarbakır’a iniş yaptım. Havalimanından çıkınca kapıda 3 kişiyle göz göze geldim. Bakışlarımızı uzun süre birbirimizin üstünde tuttuk. Muhtemelen halime acıdılar diye düşündüm. Bakışmayı bozup banka oturup sigara yaktım. Telefonumdan acınacak halime bakmak istedim. Telefonu açınca bir sürü mesaj geldi sonra kapıda bakıştığım arkadaşların yanımda beklediklerini fark ettim. Bir tanesi “Berkay değil mi?” dedi. O an jeton düştü. Arkadaşlar sempozyum komitesindendi. Ben özür dilemek için kendimi ifade etmeye çalışırken bir baktım arabaya biniyoruz. Sigaramı hızlı ve derin nefesler aldıktan sonra fırlattım. Diyarbakır macerası başlıyordu. Yolda arkadaşlarla bir süre sessiz kaldık sonra sırayla sohbet etmeye çalıştık. Başaramadık. Sırayla birbirimize cevabı tek kelime ve kesin olan sorular sorduk. Sonunda Dağkapı Meydanı’na vardık. Arabadan inip komitedeki arkadaşlarla vedalaştık. Otelime yerleştim. Ayakkabımı çıkarmak çok iyi gelmişti. Çünkü yeni aldığım ayakkabı ayağımda yaralar açmıştı. Telefonuma baktığımda sempozyum katılımcılarının olduğu bir gruba dahil edildiğimi fark ettim. Akşam için bir tanışma lokasyonu ve saati belirlenmişti. Ayaklarımı o zamana kadar dinlendirmek yerine Diyarbakır sevdam beni Sülüklü Han’a sürükledi. Otele döndüğümde buluşmaya 3 saat vardı. 2 saat uyuyup buluşmaya yetişebileceğimi düşündüm. Uyandığımda buluşma saatinin üstünden 5 saat geçmişti. Moralim bozuldu. İstanbul’da sorunların kargaşasından sunumuma fazla yönelememiştim. Sunuma bakarak sabahlayayım dedim. Yaklaşık bir saat önümde bilgisayarda açık sempozyum sunumumla İstanbul’da sorun yaşadığım herkese söverken buldum kendimi… Bilgisayarı kapatıp bir sigara yaktım. Kindar bir insana dönüştüğümü düşünüp kendime kızdım sonra İstanbul’da bana sorun yaratan herkese ve her şeye sağlam bir küfür patlatarak ayaklarımı üst üste koymaya çalıştım. Tarifsiz bir acıydı. Ayağımdaki ince yara kabukları çarşafta kalmıştı. Bu acıyla uyuyamayacağımı anlayıp kendimi dizi izlemeye verdim.
FanCAT Sokak Fanzin Fanzin
| 25
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek Sabah otelin kahvaltı salonuna giden ilk kişiydim. Çünkü uyumamıştım. Yüzümün hali otelde konaklayan tek zombi olduğumu kanıtlıyordu. Kahvaltımı bitirince çay içerek salonda vakit öldürmeye karar verdim çünkü Diyarbakır’da o saatte sadece ben, kargalar ve otelin kahvaltı hazırlayan emekçileri ayaktaydı. Çay içerken televizyon izlemek zorunda hissettim. İyi değildim. Tam bir senedir beklediğim zamanın 2. günündeydik ama ben iyi değildim. İstanbul’daki sorunlu insanlar canımı sıkıyordu. İyi olmadığım 8 senedir bakmadığım bir şeye bakmamdan belliydi… Televizyonda korona virüsüyle ilgili haberler vardı. Sorun büyüyor gibiydi ama televizyon verdiği haberlerde kararsızdı. Televizyonda birinin “Korona! Korona!” cümlesini duyup, jest ve mimiklerini görünce hayatımın sonuna kadar tekrar televizyon izlemeye karar vererek küfür ettim. Diyarbakır’ın manzarasına bakıp hayaller kurmaya başladım. Yüzüm güldü sonunda… Son gördüğüm manzara belki de burada gördüklerim olacaktı. İstanbul’a döner dönmez Korona’dan öleceğimi düşünüp mutlu olmuştum. Çok uzun sürmedi çünkü sorumluluklarım vardı. Yaşamayı ciddi almak zorundaydım yoksa başta Sabahattin Ali olmak üzere herkese ayıp etmiş olacaktım. E ne farkım kalırdı o zaman bana sorun yaratanlardan… Bu düş ve düşünceleri sempozyum
Fanzin Sokak Fanzin 26 |FanCAT
grubuna gelen ilk mesajı fark eder etmez bir kenara atıp Dağkapı Meydanı’na fırladım. Meydan da benden başka kimse yoktu. Saat hala çok erkendi. Kulaklıklarımı takıp Karlı Kayın Ormanı’nı dinlemeye başladım. 1 saat sonra bir kalabalığın meydana doğru geldiğini fark ettim. Ya eylem vardı ya da gelenler sempozyumun diğer katılımcılarıydı. İstanbul Üniversitesi’nden gelen arkadaşlar beni bulup selam verdiler, tanıştılar birlikte çay içtik. Daha sonra da sempozyum boyunca çok görüşmedik. Hem 9.sempozyumun sonrasında yaşadıklarım aklımdaydı ama öyle dersimi aldığım için değil daha fazla apolitik insanla muhatap olmamak için hem de önceliğim Sel., Elf. ve Çağ.’dı. Kongre merkezinin önüne geldiğimiz an sadece yaşamanın zevkini çıkarmak istiyordum ancak uykusuz olduğum için ne kadar istesem de olmuyordu. Sunumum sonunda Karakutu ve FanCAT’e teşekkür etmek istedim. Sunumum o kadar kötüydü ki kimsenin fark ettiğini sanmıyorum… Sahneden o kadar hızlı indim ki oturum başkanı bana teşekkür edememişti. Sunumdan sonra Ankara’dan iki arkadaşla sunumumun üstüne sohbet ettik. Sunumumun kötü ve yetersiz olduğu konusunda hem fikirdik ancak birilerinin sizi dinlemesi hatta her şeye rağmen dinlemiş olması güzel bir histi. Arkadaşlarla birlikte sigara içmeye çıktık. Çağ. Çayönü’ne gezi varmış gelir misin diye sordu. Haberimin olduğunu ve geleceğimi söyledim. Kısa bir süre belirsizlik yaşadık sonra Ergani’ye doğru yola koyulduk. Ergani’ye varmak kolaydı ancak Çayönü’nü bulamıyorduk. Bir ara yolun ortasında otobüsü durdurup sigara içmeye gittik. Güneş batmak için manevrasına başlıyordu… Günün o saati Diyarbakır’ın yeşiline resmen yeşil katmıştı sanki… Otobüsün içine “Herkes insin arkadaşlar!” diye bağırdım sonra dönüp sigara içen arkadaşlara “boş verin Çayönü’nü şurada piknik yapalım.” dedim. Derin bir sessizlik oldu. Herkese sırtımı dönüp reaksiyon almayan esprime kendim güldüm. Gidişatım iyi değildi ama yalnız olmamakta iyiydi. Gezi ekibinden bir grup arkadaş karşısından gelen bir traktörle bize doğru yaklaşıyordu çünkü… Traktör ile otobüs burun buruna gelince gezi ekibindeki arkadaşlar inip traktördeki dayıya Çayönü’nü sordu. Dayı kısmi tarif etti. Alkışlayıp otobüsle yola devam etmeye başladık.
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 27
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek Çayönü’ne vardığımızda güneş kızıllığını gökyüzüne bir çizgi olarak yaymaya başlamıştı. Bakıp kendi kendime “İşte FanCAT’in çizgisi bu!” dedim. Sonra karanfil vakasından kaynaklı romantizme tövbeli olduğumu hatırlayıp gülüşümü bir kenara bırakarak umarsızca fotoğraf çekmeye başladım. Çayönü’nün bu halini görmek orda ki herkes için güzel ve komikti şüphesiz… Arkadaşların toplu fotoğrafını çektim sonra dönüş yoluna çıktık. Gezinin en mutlusu ne kadar belli etmesem de bendim şüphesiz… Çayönü’nde tanık olduğumuz gün batımı beni aynı Mucur ve Palandöken’de olduğu gibi hayata bağlamıştı. Otobüs Ofis’e varmak üzereyken Sel. ile iletişim kurmaya çalışıyorduk. Telefonlarımız birbirine bağlanıyordu ancak biz birbirimizi telefonda anlamıyorduk. Gecenin sonunda Sel. ve Elf. İle buluşup yorgunluğumuza yetecek alkolü almıştık. Vedalaşıp ayrıldık. Çağ. yanındaki arkadaşlarla beraber ısrarla beni otelime bırakmak gibi bir saçmalık yapmaktan yana olduklarını söylüyordu. Misafirperverlik bölgede inanılmaz seviyedeydi ve çok güzel bir şeydi ancak sırf bunun için evlerine giden yolu 50 dk uzatmak istiyorlardı. Arkadaşları protesto etmeye karar vererek Diyarbakır Ofis’te gecenin 2’sinde “Duran Adam” eylemine başladım. Onlar
Fanzin Sokak Fanzin 28 |FanCAT
da bu direnişimi kırmak için Dağkapı’ya doğru yürümeye başladılar. Gözden kaybolunca farklı bir yoldan onlarla hiç karşılaşmadan otelime gitmeye karar verdim. İlk ara sokağa girdim ve navigasyonum bozuldu. Geri dönüp taksiye binmeye karar verdim. Üstümde nakit para kalmamıştı. Bankamatik aramaya başladım ve üst üste içilen biraların vücudumdan dışarı çıkma zamanı gelmişti. Recep Usta’da tuvalete girip çorba içmeye karar verdim. Tuvaletten çıktığımda Çağ ve arkadaşlarda çorbacıya gelmişlerdi. Gülmeye başladık. Misafirperverlikten vazgeçtiklerini açık açık söylediler. Geçenin zaferi benimdi. Otelime tek başıma yürüdüm. Odama çıkınca ayaklarımın kabuk bağlamaya başladığını fark ettim. Ama ayakkabı ayağımda olduğu sürece acı vermeye devam ediyordu. Ertesi gün geç uyandım. Sempozyum yerine Sülüklü Han’a gittim. Cuma son günüm olacaktı. Sel.’in sunumunu dinledikten sonra Kızıltepe’ye gidecektim. Önce Ahmet Telli ile yapılacak etkinliğe katılacak sonra da fanzinin etkinliğini yönetecektim. Hasan Paşa Han’ındaki kitapçıdan iki tane Ahmet Telli kitabı aldıktan sonra Sel. ve Elf. ile Ciğerci İbo’da buluşup yemek yedik. Çağ. akşam için dün içtiğimiz barın meyhanesini ayarladığını söyledi. Neredeyse bütün sempozyum katılıcıları olarak Dağkapı’dan Ofis’e yürümeye başladık. Yürüdüğümüz yol benim dün gece tek başıma yürüdüğüm yoldu. İçimdeki önderliğe yenik düşüp Elf.’i de koluma takarak önden hızlı hızlı yürümeye başladım. Elf. her seferinde diğer arkadaşlar için beni durdurdu. Sel.’i yanımıza çağırmasını ve üçümüzün yola etmesinin daha iyi olacağını söyledim. Sel. yanımıza gelince “Kanki yolu bilmiyorlar hoş bizde bilmiyoruz.” dedi. Ben bildiğimi söyledim. Sel. arkadaki arkadaşlara seslendi yola devam ettik sonra nasıl oldu bilmiyorum ama arkadaki arkadaşlar önümüze geçip kayboldular. Sel. “Kanki yolu gerçekten biliyor musun?” dedi. “Tabi lan! Biz bu yolu boşuna mı yürüyoruz!” dedim. Sel. ve Elf. el ele tutuştular sonra Elf. benim koluma girdim. 3 kişi anlamsızca yolu kapamıştık. “Arkadaşlar beni salın yoksa müdahale yiyeceğiz ha amcalardan!” dedim. Gülüştük. Meyhaneye vardık. Önümüze geçen arkadaşlardan daha önce varmıştık. Çağ.’dan bile önce gelmiştik. Arkadaşlar gelince Sel. ile rakı içmeye karar verdik. O gece o rakı zehir ziyan oldu. Sel. ertesi günkü sunumu için metin
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 29
hazırlıyordu meyhanede bu yüzden muhabbet edemiyorduk ancak daha büyük bir sorun karşı masamızda sorunlu ve sorun yaratacak insanların oturuyor olmasıydı. Rakı bittiğinde sorunlu olan şeyler gitmişlerdi ama rakı da bitmişti ve hiç keyif vermemişti. Sel. cila ile neşeleniriz diye bira aldı. Arkadaşlarla halaylar çektik. Türkülere eşlik ettik. Sebebini bilmiyorum ama kulaktan kulağa oynadık. Ben oyunun her turunda provokatörlük yapıp cümleyi değiştirdim. Rez. ile tanıştık. Kendisine fanzin verdim. Gecenin sonunda tanıdığım tanımadığım bir sürü insanla vedalaştım. Adana’dan gelen bir grup arkadaşla otellerimiz bitişik olduğu için beraber dönmeye karar verdik. Yanımızda sempozyumda görevli Diyarbakırlı bir arkadaşta vardı. İçimdeki önder durmuyordu. Diyarbakırlı arkadaştan daha Diyarbakırlı davranıp otelden önce Recep Usta’da çorba içmeye götürdüm arkadaşları… Otele vardığımızda birlikte içmeye devam etme kararı almıştık. Bira ve rakının üstüne votka içmeye başladım arkadaşlarla beraber… Votka rakının ayıbını örtmüştü. O gece yaşanan her şeyi ne yazık ki hatırlıyorum ancak benim apaçi dansı yaptığım bir gecenin diğer rezilliklerini hatırlatmaya gerek yok sanırım… O gece de uyumadım. O kadar alkol vücudumda kaybolsun istemedim. Ertesi sabah kongre merkezine geç gittim. Kahvaltımı yemekhanede öğlen yemeğinde yaptım. Sel.’in sunumunu izleyip fotoğraflarını çektim sonra Sel., Elf. ve dün gece votka içtiğim dostlarla vedalaşıp Kızıltepe’ye yola koyuldum. Yolda ayıldım. Önceki gelişimi hatırladım. Bu sefer her şey çok daha güzel olacaktı emindim. Kızıltepe’de bankaların önünde inip Daktilo’ya doğru yürümeye başladım. Korona daha da bastırmıştı sanırım… Hastanenin önünde kuyruk vardı. Artık gündemi takip etmiyordum çünkü hiç olmadığım kadar mutlu olduğum günler yaşıyordum. Daktilo Kafe’nin kapısından girer girmez Emin hoca beni kucakladı sonra Asya abla ile sarıldık. “Sanki aileden biri gelmiş gibi…” dedi. En mutlu olduğum yerde en güzel cümlelerden birini duymuştum. Daktilo FanCAT için bir kaleydi. Değerini anlatmak ya da ölçmek mümkün değildi. Emin hoca mutfakta aşçılığını konuşturmaya başlamıştı. Beni de bir tabureye oturtup “Anlat Pirim!” dedi. Anlatırken anlattıklarımın kötü şeyler olduğunu anlayınca yarıda kesmeye çalıştığım konuşmam akıcı
Fanzin Sokak Fanzin 30 |FanCAT
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek olmuyordu. Daktilo Kafe’nin bütün emekçileriyle beraber akşam yemeği yedik. Sonra Halil abi geldi. Kendisini Daktilo’nun instagram canlı yayınlarından tanıyordum. Yüz yüze de tanışmış olduk ve Ahmet Telli’yi havalimanından almak için yola çıktık. Ahmet hoca’yı aldıktan sonra iki arabaya bölündük. Asya abla ve Halil abi diğer arabada Ahmet hoca ile beraberdi. Emin hoca ile de ben aynı arabadaydık. Emin hoca durmadan telefon ile Ahmet hoca’ya sorular yöneltilmesini sağlıyordu. En son çorba mı yoksa başka bir şey mi yemek ister diye sorup telefonu kapadı. Ahmet hoca’nın arkadaşlara “İnsiyatif alın!” diye kızdığını söyledi ve çorbacıya gitmeye karar verdik. Çorbacıdan sonra Şahmeran Konağı’na gittik. Daktilo sayesinde bir hayalin içinde gibiydim. Yanımda yaşayan en iyi şair vardı. Şiirleri her dara düştüğüm de yoluma ışık olmuştu. Bir fanzin ekibini temsilen Mardin’de olduğumu kendisinden bir gün sonra aynı yerde bir etkinlik yapacağımı biliyordu. FanCAT’in mottosunu 90’lı yıllarda kendisinin de öncüsü olduğu bir sanatçılar platformuna benzetti. Platforma muhalefet edenlerinde olduğundan bahsetti. Muhalefetin başını da Doğu Perinçek’in çektiğini söyledi. Hep birlikte güldük. Ertesi gün söyleşiden önce Ahmet hoca ile Daktilo’nun üst katında
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 31
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek oturuyorduk. Heyecanlıydı. Buna tanık olmak inanılmazdı. Ertesi gün yapılacak etkinliğimize vakit olursa katılmak istediğini söyledi sonra söyleşi başladı. Ahmet hoca’nın üst katta ki heyecanı oradaki herkese bulaşmıştı ve herkes için unutulmayacak mükemmel bir anının içindeydik şüphesiz… Ben fotoğraf çektikten sonra etkinliğe gelen insanların yer açılsın diye üst kattan ayrılmadım. Bu esnada Sü. mesaj atmıştı. Etkinliği soruyordu. Kendisine kızgındım. Ne sempozyuma ne Daktilo’ya gelmemişti. R.’nin de tavrı aynıydı… İnsan mutlu olunca değer verdiği dostlarının da yanında olmasını istiyordu. Bu yüzden Sü.’ye bir şaka yapmaya karar verdim. Kendisine Diyarbakır’dan kitap almıştım ve Ahmet hoca’ya imzalatacaktım. Ama bunu Sü.’ye farklı senaryoyla Ahmet hoca’nın kendisine kızdığı için kitabını imzalamadığını yazarak ilettim. Sü. bütün gün senaryonun saçmalığına inanıp mantık verememekten acı çekmiş. Etkinlikten sonra Selim Kızıltepe’ye geldi. Ahmet hoca ile birlikte yemek yedik ve kendisini oteline yolcu ettik. Emin hoca ve Asya abla Ahmet hoca’yı Şahmeran’a bırakıp tüm
Fanzin Sokak Fanzin 32 |FanCAT
yorgunluklarıyla dönmüşlerdi. Sü.’ye yaptığım oyunu onlara anlattım. Başta bir garipseyip anlam veremediler. Ya çok yorgunlardı ya da benim psikolojim fazlasıyla bozulmuştu ya da her ikisi de… Sonunda Emin hoca’yı Sü.’ye şaka yaptığımı açıklayan bir kurgu video çekmeye ikna ettim. Videoyu izleyip hep beraber güldük. Emin hoca ertesi gün Ahmet hoca’ya Mardin’i gezdirecekleri için Analog Kolaj: Mardin etkinliğini biraz daha ileri saate almamızı önerdi Korona’dan dolayı sayının az olacağını en azından Ahmet hoca’nın etkinliğe katılmasının iyi olacağını düşündüğünü söyledi. Kabul etmedim. Ahmet hoca’dan dersimi almıştım. İnsiyatif almak gerekiyordu. Yarın FanCAT daha önce belirttiği saatte Korona’ya rağmen hatta hayatta ki olumsuz her şeye inatla Mardin’in kolaj fanzini hazırlayacaktı. Sayının bir önemi yoktu. Ahmet hoca dünkü etkinlikte benim aldığım kitapları imzalarken son sayımızı benim elimden teslim almıştı. Artık bizden haberdardı ve bir şekilde ürettiklerimize dair görüşlerini ulaştıracaktı. Ahmet hoca’nın bütün Mardin’i gezdikten sonra bir de bizim etkinliğimizi kurtarmaya çalışarak kendisini yormasını istemediğimizi zaten böyle bir şeye ne Daktilo olarak ne de FanCAT olarak ihtiyacımızın olmadığını Emin hoca’ya söyledim. Ertesi gün Daktilo’da ben, Selim ve Ömer abi kahvaltı yaptık. Sohbet ettik. Ömer abi şüphesiz Daktilo’nun en önemli yüzlerinden biriydi. Sonra Sel. beni aradı. Elf. ile Kızıltepe’ye etkinliğe geldiklerini söyledi. Nasıl sevinmiştim anlatamam. 5 kişiyle de olsa FanCAT Kızıltepe’deki evinde etkinliğini yapmıştı. Analog Kolaj: Mardin İstanbul’a döner dönmez dizilecekti ve Daktilo’nun rafında yerini alacaktı. Etkinlikten sonra Sel., Elf. ve Selim ile Eski Mardin’e gittik. Gezip, içip sohbet ettik. Kızıltepe’deki son gecemizi çok güzel tamamladık. Ertesi gün Daktilo Kafe’de herkesle vedalaştık. Emin hoca’nın canı sıkılmıştı. Mardin’de birileri Daktilo’ya haksızlık etmeye çalışıyordu. İstanbul’a döner dönmez kapağında Ahmet Telli’nin fotoğrafının Daktilo ve FanCAT’in logolarının olduğu Mardin’in tek fanzininin Daktilo için yola çıkacağını söyleyerek kendisine moralinin yüksek tutmasını söyledim. Daktilo’daki herkesin yüzünün güldüğünü bilmek yazmak için FanCAT’e güç veriyordu çünkü… Selim ile Diyarbakır’a yola çıktık. Minibüsten inince taksiyle On Gözlü Köprü’ye gitmek için yola çık-
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 33
tık. Taksiye binmeden Sel. ile konuştum. Taksiyle önlerinden geçtik. Aynı anda Diyarbakır’a varmıştık. Tekrar havalimanında buluşmak için sözleştik. Selim ile yemek yedikten sonra havalimanına gittik. Elf. ve Sel. taksiyle geleceklerini söylediler. Selim ile geçen sefer Diyarbakır’la vedalaşıp tekrar gelme sözü verdiğim manzaraya bakarak onları beklemeye başladık. Bir süre sonra üşüdüğümüz için içerde beklemeye karar verdik. Kapıdan girince Korona için bir cihazın kurulmuş olduğunu gördük. Sel. ve Elf.’te içerdeydi. Farklı kapılardan girip aynı noktada buluşmuştuk. Korona’dan kaynaklı uçaklarımız tek tek rötar yaptı. Dışarı çıkıp geldiğim gün oturduğum banka oturduk hep beraber Elf. durmadan ailesi için aldığı badem şekerlerini elimize boşalttı, Sel. telefondan bilgi yarışmasının sorularını sesli okudu bu sayede sempozyumun bir grup insanın toplanarak içmesi anlamına geldiğini öğrendik. 3 senedir fazlasıyla hakkını vermişiz bilmeden. Ben uçuşun iptal olması için çeşitli enteresan hareketler yaparak panikle gelen yolcuların dikkatini çekip paniğini arttırdım. Kısacası çok güzel ve dolu dolu 6 gün yaşadım. Her şey mükemmeldi. Sakinleşmiştim. Ta ki uçak havalanıp İstanbul’a inene kadar… İstanbul’a varır varmaz kabus başladı. Karantina kesinleşti, okullar kapatıldı, twitter da ve sokaklarda insanlar birbirine girdi. Bir sürü bilgi kirliliği yaratıldı. 18 Mart’ta bir çok iş yerinin kapatılmasına dair karar yayınlandı ve alkol, sigara ve dostluktan uyku nedir unuttuğum mükemmel günlerden kimsenin evden çıkamadığı günlere geçiş yaptık. Ciğerlerimden kaynaklı sağlığımdan şüphe eden dostlar kızgın mesajlar attılar. Tezimi tamamlamak için yaklaşık 14 gün sabahladım… Kerim 3.yaş özel sayısında yazdığı hikaye de bahsettiği olaydan gözaltına alındı. Benim takipsizlik kararım eve savcılık tarafından gönderilmiş. Evdekiler şaşırtıcı bir olgunla karşılayıp “Orada moralin bozulmasın diye söylemedik.” dediler. Analog Kolaj: Çanakkale etkinliği için açtığımızda grupta FanCAT’in underground olduğunu tescilledik diye yüzlerce komik mesajlar attık. Korona sayesinde yüzüm gülmedi desem yalan olur yani… Sonra mesela her gün ölüm haberi almanın artık beni şaşırtmadığını anladım hatta çıkardıkları sorunlardan ve kendilerinden nefret ettiğim tüm insanların tek tek virüsten öleceğini düşündüm… Sabahattin Ali gibi kendime acıdım, vicdanım körelmiş diye düşündüm.
Fanzin Sokak Fanzin 34 |FanCAT
Fotoğraf: Berkay Ali Gülek Karantina da düşünmediğim çok az şey kaldı diye bile düşündüm. Sanırım yazılmasının ve anlatılmasının bütün insanlık için çok zor olduğu dönemi canlı canlı yaşarken yeni bir aşka ait bir çift kara gözü tekrar görme ihtimalime ve Nazım’ın Memed’e yazdığı son mektubun dizelerine tutundum… -BERKAY ALİ GÜLEK
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 35
‘Dünyaya doymak olmuyor, Memet, doymak olmuyor... Dünyada kiracı gibi değil, yazlığına gelmiş gibi de değil, yaşa dünyada babanın eviymiş gibi... Tohuma, toprağa, denize inan. İnsana hepsinden önce. Bulutu, makinayı, kitabi sev, insanı hepsinden önce. Kuruyan dalın sönen yıldızın sakat hayvanın duy kederini, ama hepsinden önce de insanın. Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin sevindirsin seni karanlık ve aydınlık, sevindirsin seni dört mevsim, ama hepsinden önce insan sevindirsin seni.
Fanzin Sokak Fanzin 36 |FanCAT
Memet, memleketler içinde bir şirin memlekettir Türkiye, bizim memleket. İnsanı da, su katılmamışı, çalışkandır, ağırbaşlı, yiğittir, ama dehşetli fakir. Çekmiş çekiyor millet. Lâkin güzel gelecek sonu. -NAZIM HİKMET’
FanCAT SokakFanzin Fanzin
| 37
FAN Mayıs - Haziran
FANZİN
Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim’ bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya… Sevilmeye layık, küçük kızların orospu olmadığı, geceleri hacıağaların minicik kızları caddelerden yirmi beş lira pazarlıklarla otellere götüremediği, her genç kızın namuslu bir delikanlı ile konuşabildiği, para için namus, ar, hayâ, hayat, gece, gündüz satılamadığı bir dünya… Sokaklarda sefillerin bulunmadığı bir dünya… Kafanın, kolun, çalışabildiği zaman insanın muhakkak doyabildiği, eğlenebildiği bir dünya… İçinde iyi şeyler söylemeğe, doğru şeyler söylemeğe salahiyetle kıvranan adamın, korkmadan ve yanlış tefsir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği bir dünya… SAİT FAİK ABASIYANIK