Minik FanCAT 1.sayı

Page 1

Mayıs - Haziran

SALINCAK EDEBİYAT | KÜLTÜR | SANAT


BİR

ÜRÜNÜDÜR! TÜM HAKLARI DA

EKİBİNE AİTTİR.

2

|Minik SokakFanCAT Fanzin


İçindekiler

Önsöz Yerine..................................................................................4

Huysuz Adam - Kutu Kutu Pense...................................................5

Elif Bolutüker- Ses........................................................................9

İbrahim Zeki Uysal - UM.............................................................14

SokakFanCAT Fanzin Minik

| 3


ÖNSÖZ YERİNE

Merhaba Minik okuru, sana Türkiye’nin 15 farklı ilden 38 farklı insan olarak sesleniyoruz. Normalde senin yaş grubuna hitab eden ürünler kaleme almıyoruz ne yazık ki... Ama duyduk ki sen ve arkadaşların için bir şeyler yapmak isteyen güzel insanlar var bizde kollarımızı sıvadık, kalemlerimizi açtık, dağlar, tepeler aştık ve senin eline ulaştık! Eğer bu satırları okuyorsan biz amacımıza da ulaştık demektir. Umuyoruz ki yazdıklarımız hoşuna gider. Sen ve senin yaş grubun için çoğumuz ilk defa kalemi eline aldığı için şüphelerimiz var ama ikinci sayımız için daha da ümitliyiz! Çünkü 2.sayımızda tamamen senin ve arkadaşlarının kaleme aldıklarına yer vermek istiyoruz, çünkü Minik FanCAT tamamen sana ve arkadaşlarına ait! 2.sayı da bize hayalindeki en güzel günü ya da istediğin herhangi bir konuda yazdığın yazıyı ya da çizdiğin resmi gönderirsen logodaki minik kedinin ikinci sayıda koşmaya başladığını göreceksin! Şimdiden kalemine, yüreğine, emeğine sağlık Minik! -FANCAT FANZİN EKİBİ *fancatfanzin@gmail.com’a ürününü başlığını, adı soyadını ve yaşadığın ili yazarak gönderebilirsin.

4

| Minik SokakFanCAT Fanzin


KUTU KUTU PENSE

- Kutu - Kutu pense elmamı yerse - Arkadaşım Huysuz arkasını dönse Diyerek başlardık oyunlarımıza biz . tanımadığımız, yalnız oturduğunu görüp üzüldüğümüz kişileri oyuna davet eder , el ele tutuşup ve başlardık dönmeye. Oyunda herkes arkasını dönünce bu sefer şu nakarat eşliğinde başlardık tek tek yüzümüzü dönmeye ; - Kutu - Kutu pense elmamı yerse - Arkadaşım Huysuz önünü dönse Herkes önünü dönene kadar devam ederdi bu oyun sıkılınca ; saklambaç oynamak için bir araya gelir ebeyi belirlemek için tekerlemeler söylerdik . benim en sevdiğim tekerleme ise hala zihnimde canlılığını koruyan o piti piti den başkası değildir ve şöyle başlar ; - O piti piti karamela sepeti - Terazi lastik jimlastik - Biz size geldik bitlendik - Hamama gittik temizlendik …. Aslında tekerlemede olduğu gibi kimse bitlenmez , hamama gidip temizlenmezdi . Çünkü kazara bitlensek bile oyunu bırakıp asla temizlenmeyi düşünmezdik . Ebe seçildikten sonra ya bir ağaca yada bir telefon direğine yüzünü ellerinin arasına gözleri kapalı olmak şartı ile kapatır ve saymaya başlardı . 1, 2, 3,4 … isteğe bağlı olarak sayı bazen elli bazen

Minik SokakFanCAT Fanzin

| 5


yüzü bulurdu . Sayma bittikten sonra yüksek sesle ; - Oldu mu ? Oldu mu ? Herkes saklandı mı? diye yüksek sesle bağırıp teyit etmek için soru sorar ve bazen saklanamayan bir oyuncu çıkardı bu durumda saklanamayan oyuncu avazı çıktığı kadar bağırıp ebenin hile yaptığını iddaa ederdi. Kimi zaman yumruklaşmaya giden bu kavgalar asla büyütülmez ebenin tekrar yumması ile son bulurdu , bundan sonrası oyunun en şen kısımlarından birisidir bence çünkü ; ebe oyuncuları sobelemeye , oyuncularla ise yakalanmamak için ve ebe olmamak için delicesine bir yakalanma , yakalama oyunu başlardı . Bazen ebe saklandığı yerden milim milim ayrılır savaş alanını asla terk etmezdi , bazen ise ebe saklandığı yerde her bir oyuncuyu yakaladığında tek nefes olana kadar koşar ve sobeleme alanına yaklaşıp eliyle dokunup şöyle bağırırdı ; - Sobeeeee gördüm , gördüm , Huysuz çık dışarı diye bağırırdı .oyunun sonunda herkes sobelenmişse ebe istediğini seçer ve yeni ebe o olurdu şayet ebe kimseyi yakalayamadıysa tekrar ebe o olur oyun devam ederdi . Bazen ise ebe tek kişiyi sobeler ebe o olurdu , nadir anlarda ebe oyuncuları birbirine karıştırıp çanak , çömlek patlamasına neden olurdu bu durumda oyuncular saklandığı yerden çıkar ve hep bir ağızdan ; - Çanak çömlek patladı diyerek ebeyi tekrar yumması konusunda ısrarcı olurlardı. Kimi zaman ise , ebe bulamadığı oyuncuların isimlerinin önüne Topal kurt veyahut Kara Kedi lakaplarını yerleştirip ortaya çıkmalarını isterdi oyuncular dışarı çıktığında onların dokunulmazlığı olurdu ve ebe olmazlardı , en azından o turda bu böyle sürerdi. Biraz sonra sıkılıp o dönemin popüler sokak oyunlarından olan ama şimdilerde adı asla anılmayan oyunlar olan ; Körebe , Renkli istop ,Dokuz taş , Bezirgan başı , Ortada Sıçan , oynamak için yeniden bir araya gelir , Körebe ve Bezirgan Başı , Dokuz taş , Renkli İstop oyunlarında ne kadar bireyselsek Ortada Sıçan oyununda bir takım olurduk . Kızlar sek sek , Erkekler Dokuz Aylık , Maç Oynamak için birkaç zaman ayrılır , Evcilik oyununda tekrar bir araya gelirdik … Sonra mahallemizden geçen Pamuk Şekerciler , Kağıt Helvacılar , Patlamış Mısır , Süt Mısırcılar eksik olmazdı geçen her satıcıdan bir şeyler almak için eve koşar yalvar yakar evdekilerden para isterdik , birisine izin verilse birine izin vermezdi büyükler bazen paraları olmadığını öne

6

|Minik SokakFanCAT Fanzin


sürüp bizi israftanaramızda kaçındırmak ister öbür taraftan olmayınca olmaarkadaşlarımızla rekabet için yapılıyordu ama benimle diğer yacağını anlamamızı sağlarlardı. Ama buda bizi durdurmaz alamayan arkadaşlarım arasında herhangi bir rekabet de yaşanmıyordu. Çünkü arkadaşlarımızla kalmasın canları çekmesin diye onlarla benden fazlasıylaakılları ilerideydiler. Mesela iki arka sıramdaki Zeyneppaylaşır, üç yeni çıkan bir şarkının çıkan kasetini almakYGS içinkitaplarını para biriktirir , farklı aylık yaz tatilinde dinlenmek yerine bütün bitirmeyi olan kasetlerle değiş ederdik . zamanın moda olanyaz çizgi film tercih etmişti. Ben ise–otokuş yazımı Yenidoğan Mahallesi’ndeki okulunda kartlarını biriktirip , birbirimizle yarıştırıp şimdilerde adı bile geçmeyen çocuklara ayırmıştım… tasoları biriktirip , farklı olan tasoları için birbirimizle Bütün yaşıtlarım sınav paniğiyle her almak gün yüzlerce soru çözüprekabet hatta ederdik … bazıları çözemediklerini hocalar yerine Zeynep’e sorarken, ben vaktimi Benroman, Ten gibi 10 uzaylı kahramanı olmadığından şiir, öykü ve politik kitaplarolmayan okuyaraksaatlerimiz geçiriyordum. Nihayet topaç yarışmaları yapar en uzun süre kimin topacı dönerse onu dönem ortasında YGS zamanı gelmişti. Sınavım berbat geçmişti. şampiSistem yon ilan ederdik … nezdinde yarış atlarından biri olarak ilk yüz metreyi koşamadan tıkanŞayet kışYani ayında hava dışarı çıkılmayacak derece yağmurlu ve umursoğuk ise mıştım! sınav sürem yetmemişti. Sınavı o ana kadar çok evde kalıp o dönemin en sevdiğimiz çizgi filmleri olan lise ; Tom ve Jerry , samamıştım. Zaten ideolojik olarak da tersti! 4 senelik hayatımın Jetgiller , Sevimli Hayalet Caspereğitim , Taş devri , Red üniversite Kit , Şirinler gibi tamamını eşit, parasız, anadilde ve sınavsız için…müçizgi filmleri izleyerek geçirir , hava dışarı çıkmak için biraz yumuşayıncadele ederek geçirmiştim. Ama bu YGS ve dolayısıyla üniversite haca ise oyunlarımıza geri dönerdik . Akşam olup annelerimiz bizi eve yallerim için yetersizdi. çağırdığında istemeye , istemeye oflaya , puflaya döner yarın yine Sınavın açıklanma tarihi geçmişti. Sınavlar halaeve açıklanmamıştı. Twitaynı saate , aynı yerde buluşmaya söz verip ayrılırdık . Uzaktaki insanter’da bu durumla ilgili espriler dönüyordu. Son ders birden kapı açıldı. larla mektup arkadaşlıkları kalıcı dostluklar edinirdik İçeri müdür yardımcısı girdikurup ve “YGS açıklandı” dedi. Hemen…peşinden, 70 , 80, 90 lı’ yıllarda çocuk olmak hayal gücü , sokakta oyun oynamak benim gelmemle nüfusu kırka ulaşan sınıfta kadın arkadaşlarımızın , sosyalleşmek demekti o dönemlerde şimdikiSiteye gibi bireysellik yoktuve, çığlıkları yükseldi. Herkes telefonlara sarıldı. T.C. numarası insanlar birbirlerine güvenir çocuklar güvenle sokakta oyun oynayıp şifreyle giren her kadın arkadaş sırayla çığlık atıyor ve gözyaşlarına şimdilerde olduğu gibi telefon ,Hocalar tablet , akıllı telefonolarak çılgınlığı yoktu , boğuluyor, kimisi bayılıyordu. son sınıflar bu tepkiselo dönemdeçekinmiş çocuklar olacaklar ellerindenkizararlı alınan ardından liğimizden hepsi diye dersleri terkşekerlerin etti. Herkes sınıağlarlardı , şimdilerdeki gibi tableti , telefonu , bilgisayarı bozulunca flardan bahçeye, koridorlara çıktı. Çoğunluk birbirine sarılıp ağlıyordeğilAilelerine ! Şimdikitelefonla çocukların oynadığı sanal veSadece gerçeklik algısınıyüzü mahveden du. haber veriyorlardı. Zeynep’in internet üzerinden sanal ve gerçekliği birbirine karıştıran silahlı online gülümsüyordu. Beklenildiği gibi YGS birincisi olmuştu. Bense 500 oyunlarımız yerini zarar vermeyen su tabancalarımız vardı . üzerinden 244 puankimseye alabilmiştim. Hayalim DTCF Felsefe bölümüydü Eskiden ödev yapmakkazanmam için internet olmadığından kütüphanelere koşar ve mevcut puanımla imkansızdı. İki gün boyunca kendime hem ödev yapar hem okuma alışkanlığı kazanırdık. gelemedim. Sonra internette sınav yüzünden intihar eden Büşra’nın 2000 li yıllardan sonra Cenazesine doğan nesilkatılmış, teknolojianısına bakımından haberine denk geldim. eylemoldukça düzenlemişşanslı bir nesil bence ; Dünyanın öbür ucundaki bilgiye saniyeler içinde tik. O an her şey normalleşti. LYS’ye çalışmaya ve İstanbul’ da kalmaya ulaşabilir , özümseyebilir , canlı ders anlatan karar verdim. Bir de eşit ağırlıkla beraber sözelsitelerinden sınavlarınayararlanabida girmeyi lir , ellerindeki akıllı telefonlar ve mesajlaşma programlarının sunmuş kararlaştırdım. olduğu “ Toplu Sohbet “ yada “Toplu Mesaj” uygulamalarından yararla-

Minik SokakFanCAT Fanzin

| 7


nabilir . Arkadaşlarıyla dışarıda oyun oynamak yerine internette güvenli olmayan sanal bir ortamda Konuşmayı , Yaratıcılığı , kitapların verdiği sunduğu güvenli ve tılsımlı dünyayı ıskalayabilirler bence sokakta bir kez oyun oynamamış , yaralanmamış , üstü başı çamur içinde kalmayıp annesinden azar işitmemiş çocuk çocukluğunu yaşayamayan , sanal oyunlarla hayal dünyası kısıtlanmış çocuktur ! sanal dünyayla fazla iç içe geçmiş çocuklar bence tutuk , sosyal olmayan , kendilerini sanal alemde rahat hisseden ama oyun bilmeyen birer mekanik beyinler ! Eskiden renkli istop oynarken söylediğimiz tekerleme geldi birden aklıma - Biz tam yedi cüceleriz - Bizde her renk bulunur - Göstersene -göstersene bana - Mavi rengini Mavi renk üstümüzdeyse tutup gösterirdik yoksa bulmak için delicesine koşardık bunu internet çağı çocuklarına uyarladığımda ortaya şöyle bir tekerleme çıkar herhalde ; - Biz tam teknoloji çağı çocuklarıyız - Tabletimizde yeni çıkan her oyun bulunur - Göstersene - göstersene bana - Tabletinin özelliklerini -HUYSUZ ADAM

8

| Minik SokakFanCAT Fanzin


SES

Memleketin birinde tepelerin arasında kalan patika yollardan varılan küçücük kasabada bir ses yaşarmış. Bu ses öyle ahenkli, öyle dingin, öyle büyüleyiciymiş ki kasabanın dört bir yanından, en uzak şehirlerden insanlar bu sesten çıkacak kelamları duymak için günlerce yürümeyi, gecelerce uykusuz kalmayı, yorgunluktan bitap düşmeyi göze alıp yollara düşerlermiş. O sesten dökülen kelimeleri duyduktan sonra da bugüne kadar çektikleri çilelerinin, yürek sızılarının üstünü örterler, muazzam bir huzurla evlerine geri dönerlermiş. Kulaklarının derinliklerine hapsettikleri bu sesin büyüsüyle birkaç zaman hayatlarına bolluk bereket içinde devam ederlermiş. Ses kudretinden ve herkesi kendine hayran bırakan tılsımından öyle eminmiş ki; insanların zihinlerinde yarattığı imgeler dünyasından başka bir şeyi göremeyeceklerini ve yapamayacaklarını çok iyi biliyormuş. Bunu bildiği için de kendine güveni her geçen gün artmakta, bu onun gücüne güç katmakta ve bu güçle kibri artarak insanlara, doğaya, onların hüzünlerine, mutluluklarına, duran ve çarpan kalplerine duygudan arınmış gözlerle bakmaktaymış. Günler böyle geçip, insanlar hayatlarıyla ilgili kararları sesin söze dönüşen fikirlerini duymadan alamaz olmuşlar. Bir gün sesin yanına

Minik SokakFanCAT Fanzin

| 9


bir kadın gelmiş ve evinden uzakta geçirdiği birkaç gün içinde güneşin, aylarca emek vererek yetiştirdiği tüm çilekleri yakmasından dert yanmış. “Halbuki” demiş “tam da olgunlaşmışlar ve pazarda satılacak olgunluğa gelmişlerdi. Şimdi onları satıp, para kazanamayacağım. Önümüzdeki günleri parasız pulsuz nasıl geçireceğim?” demiş. Ses, bir süre düşündükten sonra “düşündüğün şeye bak kadın. Benim gücümü bilmez gibi konuşmaktasın. Güneş dediğin nedir ki? Buluttan bile kaçacak gücü olmayan, sarı bir meşin top. Gökyüzüne hükmedemeyen bu güneş, sanki çok bir işe yarıyormuş gibi, bir de herkesin tenine değmeye çalışıp, onlara şifa olacağını düşünüyor ama bir de bana bak. Günün her saati varım, her ağızda her kulakta bir yerim var. Evrende istediğim gibi yolculuk yapıyorum. Sen şimdi evine git. Tüm perdelerini çek, evinden içeriye de sokma onu ve bir daha tenini güneşe gösterme, onu kendinden mahrum et. Yeniden yetiştireceğin çileklerin de üstünü ört sımsıkı. Güneş, çileklerinin kırmızısını kendi kızıllığına bir daha katamasın” demiş. Kadın gösterdiği yol için sese teşekkür etmiş ve ayrılmışlar. Ses, hafif hafif esen lodos eşliğinde orman yoluna doğru ilerlemiş. Ses, kendi kendini şımartmak için yaprakların ıslık gibi çıkan hışırtıları arasında dolaşmaya başlamış. Masmavi bir nehrin kenarına vardığında ağlayan bir çocuk görmüş. Çocuk, sesin güçlü nefesini hissedip başını ona doğru çevirince derin bir oh çekmiş. “nasıl da bildin zorda olduğumu” demiş çocuk. Ses gerçekte öyle olmasa da “ tabii, senin için geldim” demiş. “Anlat, ne oldu, niye ağlıyorsun?” “Nasıl ağlamayayım? Kağıttan yaptığım kayığı ne yaparsam yapayım yüzdüremiyorum nehirde. Sen belki bir hal çare bulursun bu derdime.” “Çekil bakalım şöyle kenara” diyerek ses, tüm gücüyle üflemiş kayığa ve kayık alabora olmuş nehrin içinde. Çocuk daha da çok ağlamaya başlamış. Günlerce emek vererek yaptığı kağıttan kayık eriyip gitmiş suyun içinde. “Ağlama boşuna” demiş ses. “Rüzgardan bile daha güçlü yapmışsın kayığını. Ne senin nefesin ne de rüzgarın kuvveti yetmiş onu yüzdürmeye. Eee tabii benim nefesim denizleri dalgalandırır, gemileri oynatır yerinden. O yüzden üzülme. Sen yapabileceğin kayığın en iyisini yapmışsın.” demiş büyüklenerek. Çocuğun gözleri parlamış. Ses böyle diyorsa vardır bir bildiği diye düşünerek “ben bunu akıl edememiştim, haklısın” demiş. Ses, çocuğun yanından ayrılarak yoluna devam etmiş. Yol boyu

SokakFanCAT Fanzin 10 | Minik


sıralanmış uzun dallı yemyeşil ağaçların geçerek bir düzlüğe Odamda uzanırken dışarıdan gelenarasından tencere-tava sesleriyle ulaşmış. Toprak düzlüğün tek tükbazı ağaçlardan birini gözüne irkildim. Camdan dışarı ortasındaki kafamı uzatınca komşularımızın kestirip ağacın gölgesine uzanmış ve bugün evinden dışarı çıkmadığını camlarına çıkıp tencere-tava çaldıklarını, bazılarının ise evlerinin fark ettiği güneşin, dünyaya yolladığı ışınlarını yavaş yavaş topladığını, ışıklarını yakıp söndürdüğünü gördüm. Arkadaşlarımla kaldığım havanın da kararmaya başladığını fark etmiş. Neler oluyor diye gözleev, Gezi Parkı’na yakın olduğu için eve dinlenmeye gelmiştik. rini ovuşturup daha ne olduğunu anlayamadan birden fırtına kopmuş. Üç gündür parkta yatıp kalkıp, direniyorduk. Komşularımızın bu Yağmur yeri delecek kadar şiddetle düşüyormuş yeryüzüne. Toprak güzel uyandırışı beni dinçleştirmişti. ıslandıkça siyahlaşmakta ve balçığa dönüşmekteymiş. Ağaca yaslanmış olan ses, neler olduğunu anlamadan toprağın içine batmaya başlamış. parka gideceğimi söyledim. da bir gelmek Ses,Ada’yı çığlığa arayıp dönüşerek havaya doğru yükselmiş ve O yaşlı ağacınistediğini söyledi, çok şaşırmıştım. Ada, üniversiteden arkadaşımdı. gövdesine tutunmuş. Bu sırada öylesine ıslanmış ki o haliyle saatlerce bir Benim örümcekgibi gibiiktisat ağacınokuyordu. gövdesindeBirbirimize asılı kalmış. kitap tavsiye etmekten veZaman beraber zamanFırtına, geçirmekten çok hafif keyifyağan alırdık. Şimdibırakise beilerlemiş. yerini hafif yağmura raber, Gezi Parkı’nda destek olmak için yola mış. Kara bulutlar griyedirenen dönmüş.insanlara Güneş, kum rengiyle aydınlatmakoyulduk. Şişhane’de buluşup İstiklal Caddesi’ne çıktık. Ada’nın ya başlamış tekrar günü. Ses, tekrar fırtınaya yakalanma korkusuyla dikkatini duvardaki yazıgövdesinden. çekti: “Korkma la biziz, halk!” hızlıca inmiş yaşlı ağacın Yağmur göllerinin üzerinden süzülerek evine doğru yola düşmüş. Tam evine varacağı sırada aniden bastıranCaddesi’ndeki fırtınadan canını kurtarangörünce ama ağaçtan Ada, İstiklal kalabalığı çok kulübesi şaşırdı. yıkılan bir karşılaşmış.sloganlar Adam kendini sesinGezi önüne atmış vedoğru Büyük biradamla insan kalabalığı eşliğinde Parkı’na başına gelenleri sese adamın evinin gövdesini oluşyürüyordu. Kitle ileanlatmış. birlikte Fırtına, parka doğru yürürken, biz de slogan turan ağaç kavuklarını, adamın koluna bacağına vurarak o1rmana atmaya başladık. Gezi Parkı’na yaklaştıkça kalabalığın coşkusu sürüklemiş. yara bereMeydanı’na içinde sese yalvarmaya başlamış. “Ah ses, arttı. Zor daAdam olsa Taksim vardık. İnsanlar Taksim bana öyle güzel şeyler söyle ki vücudumdaki acıları hissetmeyeyim Anıtı önünde oturmuş, hep bir ağızdan türkü söylüyordu. Biz de ve tekrar başımı bir ev inşa edebilecek gücü bulayım. Hem nakaratına eşliksokacak edip Gezi Parkı’na doğru yürümeye başladık. hatırlarsın yıkılanAda’nın evimi demutluluğu senin sayende yapmıştım. Yıllarca Parka yürürken dikkatimi çekti. Onunevim hiç bu barkım yoktu. Efsununla bana demiştin ki “ormanda yığınla ağaç var. kadar mutlu olduğunu görmemiştim! Bu denli mutlu olması beni Öyle çoklar ki rahatla yürünmüyor. yolunu birbirine de sevindirdi. Ada’nın yüzündekiOrman tebessüm benikaplayan, çok etkiledi. kenetlenmiş ağaçları kes. Kestiğin ağaçlarla kendine ev yap. Hem bir Bunu gizlemek için elimden geleni yaptım. evin olur hem de evinin önünde bahçen. Böylelikle orada hayvanlara bakıp onların etinden sütünden geçimini sağlarsın.” Dediklerini yaptım Parkın içinde gökkuşağının bütün renkleri vardı; feministler, ve işlerimi yoluna koydum. Şimdi ne dediğimi ne istediğimi gözümden LGBT bireyleri, sosyalistler, ulusalcılar, liberaller, beyaz yakalılar, anlayan sağır insanlar var emrimde. Hepsi de benim için çalışıyor. Her biri bir işin ucundan tutar ve ben de tekrar ev sahibi olurum. Ses, sahip olduğu hünerin kibriyle tam bir şeyler söyleyecekken havaya sadece hırıltılı bir nefes yükselmiş. Ses yutkunmuş. Elindeki yedi parmağını

Minik SokakFanCAT Fanzin

| 11


boğazına götürmüş, birkaç kez öksürmüş ama hırıltıdan başka bir şey duyulmuyormuş. Adam ve ses birbirlerine şaşkınlıkla bakmışlar ve ses adamın yanından adeta koşarak ayrılmış. Fırtınaya yakalandığı düzlüğe tekrar gitmiş. Belki kendinin yankısını duyar diye ama ne fayda… Hiçbir aksi seda yokmuş. Bozguna uğramış bir komutan gibi, askeri olan tüm tonlarını alıp evine doğru yol almış. Yolda güneşi, bulutları, yağmuru, fırtınayı düşünmüş. “O gün güneş evinden çıkmamıştı. Güneş kendini göstermeyince gök bulutlara kaldı. Uzun zamandır oynamadıkları bir oyun geldi onların da akıllarına. Bu oyun için güçlü bir arkadaşa ihtiyaç vardı. O da fırtınaydı. Fırtınanın peşine yağmur takıldı ve yağmur damlaları birleşerek en görkemli oyunlarını oynadılar. Ben bunu nasıl düşünemedim. Güneşsiz bir günde nasıl gittim o ormana. Islandıkça üşüdüm. Çığlık attıkça yoruldum. Ormanın ve yağmurun gürültüsünde kendimi kaybettim” demiş ve kafasını rüzgara vura vura evine gitmiş. O günden sonra bir daha evinden hiç çıkmamış. Kasaba halkı günlerce sesi duymayınca meraklanmışlar ve sesin evine gitmeye karar vermişler. Eve vardıklarında ses onları hırıltısıyla kovalamış. Kasaba halkı sesin artık bir nefesten ibaret olduğunu anlayınca tedirginliğe düşmüş. “Bundan sonra bize kim yol gösterecek? Kim hayatımızla ilgili karar verecek? Hemen kasaba meydanında toplanıp karar vermeliyiz” demişler. Hiç vakit kaybetmeden tüm halk meydana inmiş. Herkes bir ağızdan konuşuyormuş. Fırtınada evi yıkılan adam başından geçenleri anlatmış önce. Ardından kağıttan kayığını nehirde kaybeden çocuk söz almış. Ön sıralarda duran, sessizce herkesin söylediğini dinleyen çilek tarlası olan kadın konuşmaya başlamış: “Hepinizi dinledim. Günlerdir kendi yaşadıklarımı, kıpkırmızı çileklerimin nasıl sararıp solduğunu düşündüm sizi dinlerken. Lakin ses ortadan kaybolduktan sonra güneşten gizlediğim çileklerimin üstünü açtım. Sesin söylediklerine baş kaldırdım yani.” Meydanda sesler yükselmiş. “Ne yaptın kadın sen? Başımıza kara bulutları toplayacaksın.” “Susun! Ben sizi sabırla dinledim. Şimdi de siz beni dinleyeceksiniz. Aklımı kullandım ben. İster inanın ister inanmayın, geçen gün ilk kez tekrar pazara çıkıp çilek sattım. Anladım ki bizim ihtiyacımız olan o ses değilmiş. Bizim yerimize karar vermesine ve bizi yönetmesine o kadar alışmışız ki onun gücüne güç katıp kendimizi yok saymışız. İhtiyacımız olan birlik olup aklımızın

SokakFanCAT Fanzin 12 | Minik


ve gücümüzün farkına varmak. Gelin bir de bunu deneyelim” demiş çilek toplamaktan elleri kıpkırmızı olan kadın. “Siz de düşünün taşının, karar verin” diyerek meydandaki insanların yanından ayrılmış. Herkes kadının anlattıklarını sayıklayarak evinin yolunu tutmuş. Üç gün üç gece kimseler görünmemiş kasabada. Üçüncü gecenin sabahında insanlar sözleşmiş gibi güneş doğarken çıkmışlar evlerinden ve sanki, o kasabada kendini her şeyden güçlü gören ses yaşamamış gibi başlamışlar güne. Kasaba halkı güne başlarken sesin evinin bahçesindeki kurumaya yüz tutmuş elma ağacında kalan son üç elma da yere düşmüş. Biri kibrinin cezasını çeken sesin başına, biri gücünün farkına varan kasaba halkının başına, biri de asırlarca boyun eğmeyeceklerin başına…. -ELİF BOLUTÜRKER

SokakFanCAT Fanzin Minik

| 13


UM

Bir ülke varmış; kimsenin görmediği, bir adam dışında… Sürekli herkese o ülkeyi anlatır dururmuş. Ülkenin denize kıyıları, kıyılarında evleri, evlerinde huzurlu insanları, insanlarında da mutlu yürekleri varmış. Bu ülke de kimse konuşmazmış. Bu insanların sesleri de yokmuş çünkü… Üstüne üstlük, kulaklarını da görmemiş kimse bu insanların. Bu ülke kurulmadan önce, oraya gelen herkes çok güçlü savaşçılarmış. Yıllarca süren savaş bir türlü bitmiyormuş çünkü öyle büyük bir düşmanı varmış ki bu insanların ayaklarını bastığı yerde bir daha kimsenin yaşayamayacağına inanıyorlarmış. Öyle büyükmüş ki boyu başı bulutlara değince güneş bile görünmez oluyormuş. Öyle çok yorulmuşlar ki bu düşmanla savaşmaktan artık gelse dahi savaşmak yerine düşmana teslim olmayı tercih etmeye karar vermişler. Herkes bitap düşmüşken “UM” isminde küçük bir kız şaşkın, meraklı gözlerle olan biteni izlerken herkesin ağlayan gözlerine dayanamayıp bağırmış “Ne oluyor burada?! Herkese neden ağlıyor?!”. Olan biteni anlatmışlar. Küçük kız önce duruma çok üzülmüş, “Durup ağlamak neyi çözecek?! Var olan gücünüzü de böyle kaybediyorsunuz!” demiş. Ağlayan herkes susmuş. Herkesin sustuğunu gören küçük kız babasının gözlerine bakıp cesaretini toplamış ve demiş ki “Bende sizin ki kadar

SokakFanCAT Fanzin 14 | Minik


bile güç yok. O düşman çok korkunç ama ben annemle babamı çok seviyorum ve hep onlarla olmak istiyorum, bunun için bir şey yapamaz mıyız?”. Herkes düşünmeye başlamış. Birden toparlanmışlar ve kendilerini bu düşmandan ancak bu kızın sevgisinin kurtaracağına karar vermişler. Herkes zırhını tekrar kuşanmış, kılıçlarını çekmişler ve hazır kıta düşmanı beklemeye koyulmuşlar. Gökyüzünde güneş kararmış, anlamışlar ki büyük, çirkin Korku ismindeki düşman geliyor. Yaklaştıkça kulaklarını sağır eden o sesini duymaya başlamışlar. Sesin uğultusundan titremeye, cesaretlerini kaybetmeye başlamışlar. Korku’nun sesi öyle kötü bir şekilde uğulduyormuş ki duyan herkesin sağır etmiş. Sağır olunca Korku ile savaşamaz hale gelmişler ve Korku ülkelerinin dibine kadar gelmiş. En sonunda ülkeyi ele geçirmiş. “UM” ne yapacağını şaşırmış, ağlamaya başlamış fakat ağlarken Korku’ya sormuş “Seni buraya kim gönderdi?”. Düşman demiş ki “Beni buraya Akıl ülkesinin başındaki padişah gönderdi. Duydum ki siz Kalp ülkesinin padişahını dinlemiyormuşsunuz. Benim efendimin ismi Akıl’dır ve Kalp ülkesinin padişahı olan ruhla çoğu zaman dostlardı. Ne zaman ki siz padişahınızı dinlemediniz. Efendim çok sinsi olduğu için ülkenizi elinizden almamı emretti. Bende onun emri üzerine buraya geldim. Ve önce senin sözünü dinlediler cesaretlendiler fakat ne zaman ki sesimi duydular kulakları sağır oldu ve savaşamaz hale geldiler. Peki senin kulakların neden sağır olmadı?“ demiş. “UM” “Ben kötü olan hiçbir sesi duymam.” demiş. “UM” kötü sesleri duymadığı için Korku küçüldükçe küçülmüş ve bir anda yok olmuş. Bir anda herkes duymaya başlamış ve olan biteni anlamak için “UM”un yanına koşmuşlar o da olan biteni anlatmış. Herkes sevinirken Kalp ülkesinin padişahı şöyle demiş: “Siz beni dinleseydiniz bu düşman hiç gelmeyecekti, gelseydi de kulaklarınızı sağır olmayacaktı. Bundan böyle “UM” ne derse bu ülkede o olacak bir daha Korku gelse de bizi yenemeyecek!”. O günden sonra Kalp ülkesinin insanları yalnızca padişahlarının koyduğu tek kural olan “UM”un sözünü dinlemişler. Kalp ülkesinde yaşayanlar dışında “UM”un sözlerini yalnızca kalbini dinleyen ve kalbiyle konuşan insanlar duyabilmişler. -İBRAHİM ZEKİ UYSAL

Minik SokakFanCAT Fanzin

| 15


Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun Düşün düşünebildiğince üç boyutlu Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya Sanki senden önce düşünen hiç olmamış Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum Düşlerini som somut görüp şaşsınlar Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz De ki bütün işe yarayanlar İşe yaramaz sanılanlardan çıkar


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.