Gel ey Muhammed; bahard覺r; dudaklar ard覺nda sakl覺 aminlerimiz vard覺r...
fecre dair Bismillahirrahmanirrahim Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e ve ashabının hepsine salat ve selam olsun.
Fecir, İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından çıkartılan üniversite bültenidir. Editör: Mehmet Yaroğlu Yazı İşleri: Ömer Sirkeci, Eyüp Sami Yavaş, Halid Durmuş, Yunus Tatlı, Usame Ceran Tasarım: Bilal Turan.
İletişim Website: www.fecir.org E-Mail: dergimfecir@gmail.com facebook.com/dergimfecir twitter.com/dergimfecir Websitemize karekodu okutarak ulaşabilirsiniz.
Kapitalizmin getirisi hep kazan hep harca hırsının insanları sardığı bugünlerde, manaya yönelik bir takım soruların sorulması gereklidir. Dünya niçin var? Biz niçin buradayız? İmtihan nasıl olur? Yaptıklarımızla kime layık olmaya çalışıyoruz? Rol model olarak seçtiklerimiz kimler? Kimlerle haşır neşiriz? En çok sevdiklerimiz kimler? Samimi bir şekilde bu sorulara cevap verildiğinde ne yazık ki ortaya gayet renkli fakat bu fâni dünyada kalacak cevaplar verildiğini göreceğiz. Yarın hesap gününde kimlerle haşrolunacağımızı unutmayıp, kendimizden başlayarak uyaralım ki: Ey İnsan! Seni kimin neyden yarattığını unutma; bu Dünya’da varoluş amacını kendine sor; “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” hadis-i şerif’ini kendine düstur edin; hareket ve davranışlarında ölçün, “millet ne der?” değil, “Allah (c.c.) ne der?”, “Peygamber (s.a.v.) razı olur mu?” olsun. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine bağlılık konusunu işlediğimiz bu sayının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ederiz. Selametle.
Gündem Dünya
Arakan ve Bangledeş’te Zulüm Devam Ediyor
M
yanmar Hükümeti Arakanlı Müslümanlara yönelik tüyler ürpertici katliamını tüm dünyanın gözü önünde sürdürmektedir. Arakan’da Müslümanlara ait ibadethane, okul ve evler içinde insanlar varken kundaklanılmakta ve yakılmaktadır. En son Yangon şehrinde Müslümanlara ait bir okul yakılarak 13 çocuk şehit edilmiştir. Geçtiğimiz dönemde vahşet doruk noktasına ulaşınca artan tepkiler üzerine Myanmar Hükümeti ile diplomatik temas sağlanmış, konunun üzerine gidiliyor gibi yapılmış ve bir müddet Arakan katliamı unutturulmaya çalışılmıştır. Ancak sosyal medyaya vahşet görüntüleri düşmeye devam etmektedir. İnsani yardım kuruluşları ve Arakanlı Müslümanların temsilcileri de bu görüntüleri doğrulamaktadırlar. Öte yandan 110 binden fazla Arakanlı Müslüman çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilmiş durumdalar. Muson yağmurların yaklaştığı bir dönemde bu kadar insanın güvenli bir barınma imkanından mahrum oluşu da endişe vericidir. Yakılarak öldürülmekten kaçan insanlar şimdi boğularak ölme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Çünkü bölgede yağışlarla birlikte şiddetli seller ve taşkınlar yaşanmaktadır. Diğer taraftan Bangladeş’in Arakanlı Müslüman mültecileri kabul etmemesi ayrı bir insanlık suçudur. Bu ülkenin yöneticilerinin takındıkları tavır evrensel insanlık değerleri ile bağdaşmamaktadır. Zaten sadece inançlarından dolayı Cemaati İslami’nin 91 yaşındaki lideri Gulam Azam’ın ve arkadaşlarının idamla yargılanması, süreci protesto eden halka karşı öldürmeyle sonuçlanan şiddet uygulaması da Bangladeş yönetiminin nasıl bir zihniyete sahip olduğu göstermektedir. Bangladeş Müslümanlarının öncü isimleri ve Müslüman birçok bilim adamı Bangladeş’te halan tutuklu bulunmaktadır. Arakan ve Bangladeş’te Müslümanların eş zamanlı olarak baskı ve zulümlere maruz kalması elbette küresel sistemin efendilerinin bilgisi dahilinde ve gözleri önünde olmaktadır. 4|fecir Nisan 2013
Gündem Türkiye
Sezai Karakoç’tan Tarihi Uyarılar
T
ürkiye’nin önde gelen mütefekkirlerinden Sezai Karakoç, gündeme ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. İsrail’in Türkiye’den dilediği özüre ilişkin ‘Olay böyle değildir’ diyerek perde arkası güçlere dikkat çekti. Hükümetin Suriye’de yaşananları ilişkin takındığı tutumu da eleştiren Karakoç ”Suriye de insanlar birbirini kırarken; Hükümet halkı, halktan bir kısmı diğer insanları kırarken, bizim bir tarafa yardımcı olmamız değil, bizim bütün bu problemleri yaşayan halkları kardeş bilip neden bu duruma düşüyorlar diye endişelenmemiz, bunu bir tek silah bile ateşlenmeden nasıl çözeriz diye düşünmemiz gerekmektedir. Aynı şey Irak için Afganistan için söz konusudur.” şeklinde konuştu. Yeni süreçlerde dış etkenlere dikkat çeken Karakoç ‘Sonuç Türkiye’nin parçalanmasıdır’ dedi. Medyanın içinde bulunduğu durumu da işaret eden Karakoç, “Hükümetten farklı düşünenler ‘ihanet’ ve ‘savaş tamtamcılığı’ ile itham ediliyor” değerlendirmesinde bulundu.
B
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Ebediyyete İrtihalinin 53. Seneyi Devriyesi
ediüzzaman Said Nursî, 1878’de Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyünde dünyaya geldi. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen harikulade zeka ve hafıza sebebiyle önceleri Molla Said-i Meşhur diye tanındı. Daha sonra “Zamanın Harikası” anlamında “Bediüzzaman” ünvanıyla şöhret buldu. 1. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephesinde gönüllü alay komutanı olarak hizmet etti. Savaş esnasında yaralanıp 2,5 yıl Rusya’da esir kaldı. 1917’deki Bolşevik İhtilali esnasındaki kargaşadan yararlanıp esaretten kurtuldu. Dönüşte, Genelkurmay’ın kontenjanından Osmanlı’nın en üst düzey dinî danışma merkezi olan Dar-ül Hikmet-il İslamiyye’de görev yaptı. İngilizlerin İstanbul’u işgali yıllarında onların aleyhinde Hutuvat-ı Sitte adıyla bir risale neşretti. Anadolu’da başlatılan İstiklal mücadelesine destek verdi. Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Risale-i Nur Kulliyatının müellifi Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi’yi ebediyete irtihalinin seneyi devriyesinde rahmetle anıyoruz. O’nun yolunu tavizsiz bir şekilde sürdürenlerin Allah Teala yardımcısı olsun. 5|fecir Nisan 2013
Gündem Üniversite
Cuma Namazı Vaktine Ders ve Sınav Koyulmasın
A
nadolu Gençlik Derneği İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü öğrencileri 21 Mart perşembe günü saat 13:00′da Beyazıt Meydanı’nda Cuma Namazı Vaktine ders ve sınav konulmaması için yapılan imza kampanyası neticesinde basın açıklamasında bulundular. Yapılan basın açıklamasında imza kampanyasını geçen sene de gerçekleştirdiklerini ve toplanan imzaları üniversite rektörlüğüne teslim etmelerine rağmen herhangi bir netice alamadıklarını belirten öğrenciler, bu sene topladıkları 3000’ne yakın imzayı Yüksek Öğretim Kurulu’na teslim edeceklerini ifade ettiler. Öğrenci arkadaşlarımızın bu konuda duyarlı olmalarını ve bu mağduriyetin biran evvel son bulmasını temenni ediyoruz.
İlim ve Medeniyet Kulübü Konferans Serisi
İ
stanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde faaliyetlerini yürüten İlim ve Medeniyet Kulübü çalışmalarına son sürat devam ediyor. Mart ayı içerisinde gerçekleştirdiği ve yoğun katılımın olduğu konferanslarla büyük bir teveccühe mazhar olan İlim ve Medeniyet Kulübü vize haftasından sonra konferans serisine kaldığı yerden devam edecek. Kulübün mart ayı içerisinde gerçekleştirdiği konferanslar şunlar: Bereketli Bilgi : İlim / Nureddin Yıldız Efendimiz’i (s.a.v) Sahebe Gibi Sevmek / Muhammed Emin Yıldırım İlim Kimden Alınır ? / Mufti Muhammed b. Adem el-Kevseri
6|fecir Nisan 2013
Resul Çiftci
Deneme
Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne
B
izler Allah’a iman eden, onun helal dediklerine helal, haram dediklerine haram diyen aciz kullarız. Rabbimiz bize emir ve yasaklarını, nasihatlerini, bizler için ibret teşkil eden kıssaları içerisinde barındıran bir kitap göndermiştir. Bu kitabın her bir ayeti biz Müslümanlar için kanun niteliği taşımakta, O’nun koyduğu hükümler dinin ana kaynağı olarak kabul edilmektedir. Bu kitap geldiği çağdan, kıyametin kopacağı güne kadar biz Müslümanların asla vazgeçemeyeceği bir hayat rehberi olmakla beraber, hakkın ve batılın birbirine karışmaması için Cenab-ı Hakk’ın bizlere gönderdiği yüce mesajlar topluluğudur. Allah Teâlâ; emir ve yasaklarını bizlere anlatmak, ilahi mesajının insanlar tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve her şeyden öte onun yaşanabilirliğini göstermek için âlemlere rahmet olarak peygamber göndermiştir. Gönderilen bu peygamber, vahye tabi olduktan kısa bir süre sonra Kur’anî bir hayat sürmek için Mekkeli müşriklerin işkencelerine, Taifli akrabalarının taşlarına, saymakla biti-
remeyeceğimiz sıkıntılara maruz kalmış ve bunlara karşı sabretmiştir. Bu çile yolculuğunun amacı Allah’tan aldığı vahyi diğer insanlara ulaştırmak, onun tarifi üzerine ciltlerce kitap yazılan cehennemin ateşinden kurtarmak ve hidayete erdirmek için uğraşmaktı. İlk tebliğin muhatabı olan Hatice annemiz ona inanmış ve Allah’a iman etmiştir. Bu halka birer birer, onar onar, kabile kabile genişlemiş ve yaşadığımız dünyada milyarları bulmuştur. İslam dini yayılmaya başladığı günden itibaren zafer üstüne zafer kazanarak önce Arap yarımadasına, sonra Şam ve Mısır topraklarına derken yaşadığımız coğraf-
Rabbimiz bize emir ve yasaklarını, nasihatlerini, bizler için ibret teşkil eden kıssaları içerisinde barındıran bir kitap göndermiştir.
7|fecir Nisan 2013
Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne
yaya kadar ulaşmıştır. İnsanların şirkin bataklığından kurtulup, Allah’a kul olmalarını ve İslam’ın nuruna bürünmelerini isteyen bir rahmet peygamberine sahip olmamız bizim en büyük avantajımızdır. Gündüzleri kapı kapı gezip tebliğ vazifesini yapan, geceleri ise sabahlara kadar insanların hidayete erişmesi için Rabbine ağlayan bir peygamberin ümmetiyiz. Biz Müslümanlar olarak peygamberimizi çok seviyoruz, daha doğrusu sevdiğimizi söylüyoruz. Ona âşık olduğumuzu söylüyor, onun için özel gün, gece ve haftalar düzenliyor, o haftalarda kurgulanan manevi atmosfer içinde ona olan sevgimizi depreştiriyoruz. O’nun için rahmet peygamberi, hoşgörü insanı, sevgi kaynağı diye naatlar, şiirler yazıyoruz. Peki, Pey-
8|fecir Nisan 2013
gamber Efendimiz (s.a.v) ’in bizden istediği bu mu? Bunu hiç kendimize soruyor muyuz? Bunu bir sorgulayalım, âlemlere rahmet olarak gönderilen o yüce insan bizden ne istiyor diye bir düşünelim. Bu soru ilk bakışta basit bir soru olarak görünse de özünde beynimizde şimşekler çakacak, yüzümüz kızaracak ve ‘’ben ne yapıyorum?’’ sorusuyla bizi baş başa bırakacak bir sorudur. Çünkü biraz araştırdığımız zaman onu bizden çok seven birileriyle karşılaşacağız. Onlar ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘e “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlullah” diyerek, analarını babalarını arkalarına atıp Peygamber (s.a.v) ‘i onlara tercih etmişlerdi. Samimi söylemlerini sadece sözde bırakmayıp kendi ebeveynlerini dahi geride bırakarak ebedi cenneti yaşayabilmek için dünya ölümüne koşmuşlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir şey emrettiğinde “ya Rasûlullah işim var, çocuğum hasta, hurmalar bekler” tarzında hiçbir cevap vermeyip aksine “lebbeyk ya Resûlullah” demişlerdi. Savaş esnasında bile ona zarar gelmesin diye onun etrafına etten duvarlar örmüşlerdi. Sevgi kelimesini bizlere tam anlamıyla öğretecek nice işler yaptılar. (Allah onlardan razı olsun).
Güllerin GüllerinEfendisi’nden Efendisi’ndenRoma’nın Roma’nınFethi’ne Fethi’ne
Öyle bir çığır açtılar ki, bizim hayretle baktığımız, her zaman imrendiğimiz bir çığır oldu, ama imkânsız olmayan bir çığır… Bu kadar sevmenin başında sağlam bir iman, bu imanın özünde Allah’a olan kayıtsız şartsız teslimiyet vardı. Çünkü Allah, Nisa suresinin 80.ayetinde “Kim Rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur...” buyurmaktadır. Peki, bu sevgi sadece Ashab-ı Kiram’a mı ait, yani biz onlar gibi sevemez miyiz? Ona olan sevgimizi nasıl ifade etmeliyiz? Sevgimizde samimiysek bunu nasıl belgeleyeceğiz? Evet, eğer böyle bir sevgi iddiamız varsa bu sevginin önceliklerini belirlemek zorundayız. Öncelikle en baştan bir sayfa açıp, iman edenin çok ama teslim olanın az olduğu bir toplumda Allah’ın Rasûlünün (s.a.v) bize bıraktığı yüce mirasa kayıtsız şartsız teslim olmalıyız. Bu teslimiyetimiz Hz.Ebûbekir (r.a) ‘in teslimiyeti gibi “Sen ne diyorsan doğrudur, ya Rasûlallah” boyutunda olmalı ve sahabelerin teslimiyeti hedef olmalıdır. Öyleyse hep beraber sevgi anlayışımızı yeniden gözden geçirelim. Onun kılıcıyla gösterdiği Roma’yı hayal meyal etmek için değil, mübarek fetih için çalışalım. O’nun
gösterdiği Konstantiniyye’i tekrar fethe hazırlanalım. O’nun sözlerini, peşinden gidilecek en yüce hedef olarak bilelim. Emanet hukukuna riayet ederek onun bize bıraktığı o mukaddes değerlere, Kur’an ve Sünnet mirasına sımsıkı sarılalım. Sevgimiz sadece bedene değil, bedenden öte davaya varmalıdır. Eğer onun düşündüğünü düşünmeden, onun amacını amaç olarak kabul etmeden sevgi iddiasında bulunuyorsak, şüphesiz ki bu iddia kuru bir safsatadan ileri geçemeyecektir. Onun sünnetini olmazsa olmaz olarak beynimize kazımalı, onun sözlerinin önüne hiç bir ideolojiyi ve hiç bir felsefi akımı geçirmemeli, bunların hepsini bâtıl fikirler olarak görmeliyiz. Ey Müslümanlar! Yaşama gayemiz olsun O’nun söylediklerini anlatmak, Mekke sokakları gibi görelim üniversite koridorlarını, ebedi kurtuluş için bir kapıyı beş defa çalalım ve teslimiyete çağıralım kardeşlerimizi. Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz(s.a.v) ‘i yürekten sevmeyi ve bu sevginin karşılığını ödemeyi bizlere nasip etsin inşallah. Amin!
9|fecir Nisan 2013
Portre
Mehmet Yaroğlu
Rasulullah’ın (s.a.v) Gençleri
A
llah’a ve O’nun elçisi Resul-i Zişan Efendimiz (s.a.v) ‘e iman edip, İslam ile şereflenen kutlu bir genç... Yaratılış gayesinin sırrına mazhar olan, Allah Rasulü (s.a.v) ‘in izinde yürüyen, yüce bir davanın ve ulvi bir hakikatin müdafisi mübarek zat... Çileli ve meşakkatli hayatını iman ve cihat şuuruyla geçiren, bugün bizlerin yoluna ışık tutan ve bizlere rehberlik eden gökteki yıldızlardan bir yıldız... Muhaddis, müfessir, fakih ve mücahid bir sahabe... Abdullah İbn Mesud (r.a)… Abdullah İbn Mesud’un iman ettiği günlerde Mekke müşrikleri Müslümanlara olan baskılarını her geçen gün artırıyordu. Allah Rasulü (s.a.v) ve Ashabı Kiramı da ibadetlerini gizli yapmak zorunda kalıyorlardı. Bir gün Rasulullah (s.a.v): “Artık İslam açıktan tebliğ olunacak. Çileler meşakkatler artacak, iman imtihanı daha şiddetli bir hal alacak, daha çok şehit vereceğiz. Şimdi kim Ka’be-i Muazzama’ya gidip cümle küffarın karşısında, ölümü de göze alarak, İslam’ın nurlu sesini
12|fecir Nisan 2013
duyuracak? Bu açıktan daveti ilan edecek?” buyurdular. Abdullah İbn Mesud (r.a): “Ben ya Rasulullah!” diye atıldı. Rasul-u Ekrem (s.a.v) : ‘’Sen henüz çok küçüksün olmaz.’’ buyurdular. Abdullah İbn Mesud (r.a) artan bir heyecan ile : ‘’Ben ya Rasullulah (s.a.v)! Ne olur beni bu vazifeden azat etme!” diye yalvardı. Efendimiz (s.a.v), mütebessim bir çehre ile “peki” buyurdular. Abdullah İbn Mesud (r.a), Mekke müşriklerinin kendisine edeceği hakaretlere ve yapacağı eziyet ve işkencelere aldırmıyordu. Kendisini koruyup, himaye edecek bir aileye dahi sahip değildi. Ancak iman ateşiyle yanıp tutuşan yüreği, bütün küffarı ve ölümü karşısına alacak cesareti ile yürüyordu. Ashab-ı Kiram’ın hayranlık dolu bakışları eşliğinde küfre meydan okumaya, Tevhid sancağını yükseltmeye, hakkı haykırmaya yürüyordu. Abdullah İbn Mesud (r.a) bütün Mekke müşriklerini karşısına almış, o mübarek sesiyle ‘’Rahman Suresini’’ okumaya başlamıştı. Kendisine kin ve nefret dolu bakışlarla ağızlar dolusu küfür eden müşriklere aldırmadan
Rasulullah’ın (s.a.v.) Gençleri
huşu içinde Rabbinin ayetlerini okuyordu. Mekkeli müşrikler genç sahabenin üzerine çullanmış, acımasızca dövmeye başlamışlardı. O mübarek sahabe maruz kaldığı eziyetlere aldırmıyordu, yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti. Daha sonra yediği darbelerin etkisiyle yere yığıldı. Ayağa kalkıp Rasulullah (s.a.v) ‘in yanına geldiklerinde vazifesini yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla ve yüzündeki o tatlı tebessümle : ‘’Ya Rasulullah (s.a.v)! Eğer sizi mutlu edecekse, sizin mahzun gönlünüzü bir an olsun teselli edecekse, ben bu işi her zaman yapmaya hazırım.’’ diyordu. Abdullah İbn Mesud (r.a) bu ağır imtihanı verdiğinde henüz 12 yaşındaydı. O imtihanını en güzel şekilde vermiş ve Rasullah (s.a.v)’in övgüsüne mazhar olmuştu. Ömrünün sonraki yıllarını da İslam davasına adamış ve Hz. Osman’ın hilafeti döneminde vefat etmiştir. O Rabbine olan vazifesini layıkıyla yerine getirmişti. Ölüm O’nun için hasrete son verme, sevgiliye kavuşma vaktiydi. Rabbim şefaatine nail eylesin. Asırlar evvel bu kutsal dava nasıl Abdullah İbn Mesudların (r.a) omuzlarında yükseldiyse bugün de biz Müslüman gençlerin omuzlarında yükselecektir. O
kutlu sahabe dün nasıl azgın ve sapkın Mekkeli müşriklerin karşısına çıkıp onların putlarını reddedip, güç ve kudretin Allah’a, Rasulüne ve müminlere ait olduğunu ilan ettiyse; bugünün Müslüman yürekleri olan bizler de Washington’un, Tel Aviv’in, Brüksel’in tanrılarını ve ideolojilerini reddedecek, egemenliğin kayıtsız ve şartsız Allah’a ait olduğunu ilan edeceğiz. Ve sana sesleniyorum bugünün Ebu Cehil’i olmakta ısrar eden, her fırsatta İslam ve Müslümanlara saldıran zalim ve zavallı. Mukaddesatımıza her saldırdığında karşında daima İslam davasının yılmaz ve sarsılmaz savunucuları olan bugünün Abdullah İbn Mesudlarını bulacaksın. Ve bil ki eğer bu batıl davadan vazgeçmezsen sonun Ebu Cehil’in sonu gibi olacak. ‘’Kafirlere de ki: Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz.’’ Ne Mutlu ! Rabbine kul, davasına er olanlara.. Ne Mutlu ! Rasullah (s.a.v)’in ve Ashabının yolundan gidenlere..
13|fecir Nisan 2013
FİLİSTİN SUÇLUSU
Tek kişiye mi aittir? Özgürlük; Özgünlük mü demektir? Kafayı sıyırmak; Ne kıyamet Ne Atom Eldekini yitirmek. Şimdi Çuvaldız meydanda; Yalnız -kalan kim? -bırakan kim? Vurulurken -vuran kim? Biri onu; Üçü seni gösterir İşaret ederken Parmakların, Doğru söyledi.
Artık zamandan, Yitik insandan, Ne umut Ne ışık var, Gidenler gitmiş Kalanlar sağ değil. Bu zaman bâtıl gitti, Görenler geçip gitti, Kırdılar ayağını -kuşun kanadını; Özgürlük suç Cezası idam. Aksa’da Kanımız aksa da Çıt yok Kalan sevgi; “Kuşlar penceremde, Şimdi tenceremde” Elde kalan; Suçlu falan, İğne yeter Çuvaldız yalan… Derviş ÇETİNKAYA
14|fecir Nisan 2013
Emre Eşref Koçak
Deneme
Ahir Zamanda unutulan/unutturulan Sünnetler
B
ilindiği gibi dinimizde kaynak alınan unsurlar Kur’an, sünnet, icma ve kıyastır. Kur’an-ı Kerim Allah (c.c) tarafından indirilen, bize en temel çizgilerimizi çizen, tabiri caizse bir devlette anayasa unsuru taşıyan bir kaynaktır. Kur’an-ı Kerimin çizdiği bu kırmızı çizgiler doğrultusunda, Müslümanlar hal ve hareketlerini tayin ediyor, Allah’ın bu yüce kitapta çizdiği çizgileri aşmamaya çalışıyor. Ancak nasıl anayasada devlet ve insan hayatının düzenlenmesine ilişkin bütün kurallar yer almıyorsa, sadece temel kurallar yer alıyorsa, Kur’an-ı Kerim’de de İslam’ın temel kuralları yer almaktadır. Bu sebeplerden dolayı ikinci kaynağımız olarak sünnet geliyor. Peki, neden sünnet? Neden bir Peygambere, bir rehbere ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü Allah’ın (c.c) indirdiği bu kitabı okuyup bize öğretecek, bize anlatacak bir rehbere bir nebiye ihtiyaç vardır ki o nebi Muhammed Mustafa (s.a.v) dir. Bugün bazı insanlar ne yazık ki sünnetlerden habersiz durumdadır. Hâşâ sünnetin çok da önemli
olmadığını düşünmektedirler. Peygamber Efendimiz (s.av) ‘in rehberliği ile ilgili bir örnek vermek gerekirse; Kur’an-ı Kerimde Allah namazı emretmiştir ama nasıl kılınacağını beyan etmemiştir. O zaman ne yapacağız? Nasıl namaz kılacağız? Kafamıza göre namaz kılamayız değil mi? O halde bir rehbere ihtiyacımız vardır, Allah’a kulluk etmekte örnek alabileceğimiz, nasıl ibadet edeceğimizi gösterecek bir rehber. Başka bir örnekle; Kur’an-ı Kerimde 24 kere zikir 45 kere de tesbih lafzı geçmektedir. Tesbih nedir zikir nedir? Bunların nereden bilebiliriz ki? Allah-u Teâlâ tesbih diyor ama anlamayız ki. Yine burada Resul-ü Zişan Efendimiz (s.a.v) bize tesbihin, zikrin ne olduğunu, nasıl yapıldığını ve günde kaç kere yapıldığını anlatıyor. Ötesi var mı? Peki, Sünnet nedir? Resulullah Efendimiz (s.a.v) ‘in günlük yaptığı hal, hareket, konuşmadır. Sünnetleri tatbik etmek de bir ibadettir. Evet, Sünnetleri tatbik et-
15|fecir Nisan 2013
Ahir Zamanda unutulan/unutturulan Sünnetler
mek (taklit etmek) bir ibadettir. Allah Teâlâ buyurmuyor mu “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80) başka bir ayetinde “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 7) Müslümanlar Efendimizin sünnetlerini terk edip, yabancı artist, müzisyen gibi gayrimüslimleri taklit ediyorlar ve buna da “modernlik”, “çağdaşlık” diyorlar. Sünneti terk etmeyi de pek önemsemiyorlar. Hatta Namaz kılan, “Muhafazakâr” geçinenler bile Sünneti terk edip, gayri-Müslimlere özeniyorlar. Hâlbuki Kâinatın Efendisi (s.a.v) demiyor mu “Kişi sevdiği ile beraberdir” diye. Peki, sen Müslüman olarak, Peygamberini mi daha çok seviyorsun, yoksa o gayrimüslimi mi? Eğer gayrimüslimi daha çok seviyorsan, o zaman imanında bir sıkıntı vardır. Eğer Peygamberi daha çok seviyorsan o zaman neden onu değil de gayrimüslimi taklit ediyorsun? Sünnetlerin önemi için başka bir konuya değinirsek; Peygamber Efendimizin şu hadisi var “Kim fesat zamanında (sünnetlerin uygulanmadığı zamanda) sünnete sarılırsa, yüz şehidin ecrini kazanır”! 16|fecir Nisan 2013
Son olarak bir konu üzerinde daha duracağım İnşallah. Örneğin, arabanın tekerliğindeki bir sibop, aslına bakılırsa bir sibop hiçbir şeydir, önemsizdir. Sibop olmadığında, arabanın tekerliğinin havası, yavaş yavaş iner. Belli bir zaman sonra tekerlekte hava kalmaz. Ondan sonra süratle gidince arabanın tekerliğinde hava olmadığı için araba takla atar! İşte sünnetleri terk etmek, daha sonra vacipleri, daha sonra da farzları terk etmeye yol açar. Farzlar gittikten sonra mü’min amelsiz kalır. Amelsiz mü’minin Cennete girmesi çok zordur. Günümüzde bir de insanlar; “Ya bu kadar ayrıntılı düşünme, bu kadar ayrıntıya girme” gibi sözler söylüyorlar. Onlara verilecek en iyi cevap, “Madem bu kadar ayrıntılı düşünmeyeyim, Allah’a olan aşkımda bir sınır koyayım diyorsun, o zaman sende anne veya babana olan aşkında, sevginde de sınırlı ol, onlara fazla düşkün olma” şeklinde olabilir. Bu yüzden inşallah sünnetleri unutmayalım, sünnetlere sarılalım ve bunun önemini, Ahir Zamanda herkese anlatalım. Selam ve Dua ile.
Kitap Tanıtım
Yakup Coşkun
Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası Feridun Kandemir / Yağmur Yayınevi Bir hadisin müjdelediği yolda Orta Asyadan kopup gelen ve o müjde ışığında devlet kuran o yolda çağ açıp çağ kapatan, Peygamber Efendimizin(sav)izini takip ederek çöller aşan Osmanlının Peygamber Efendimizden (sav) kopamayaşının belgelerle aydınlatılmış destansı öyküsü... Osmanlıyı hiç beklenmedik bir anda arkadan vuran kardeş isyanının perde arkası, bu isyanı yöneten İngiliz casusu Lawrence, isyanın merkezi konumundaki Şerif Hüseyin ve İngilizlere maşa olan çöl bedevileri... Mütareke şartlarını ve Osmanlı sarayından gelen emirlere hiçe sayarak 72 gün boşunca 40-50 derece sıcaklık altında çekirge yiyerek bu mubarek beldeyi Hz Muhammedin (sav)gölgesinde savunan bir avuç Mehmed ve bu orduyu tüm yokluklara ve iç ayaklanmalara rağmen ayakta tutarak adını altın harflerle tarihe yazdıran çöl aslanı Ömer Fahreddin(Türkkan) Paşa ve hayat öyküsü... Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin o yıllardaki genel siyasi ve askeri durumu.. Dönemi daha iyi görmenizi sağlayacak fotoğraf ve belgeler... Ve Mülazim İdris Sabih Beyin dudaklarından dökülen o Mehmed ruhunun özeti şeklindeki hıçkırıklar: Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz Can verir canânı veremez Türkler Ebedi hadimü’l-Harameyniniz Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler...
17|fecir Nisan 2013
Kültür Sanat
Eyüp Sami Yavaş
Medine Müdafaası ‑ Tiyatro 1916 yılında Hicaz’da zor zamanlar yaşanmaktadır. Bir yandan İngiliz Lawrence öte yandan para, makam, toprak gibi sahte vaatlerle kandırılan bedeviler ve sonradan pişmanlıklar içinde ölen Şerif Hüseyin, Osmanlı garnizonunu Medine’den göndermeye çalışmaktadır. İstanbul, isyanı bastırmak için bölgeye Fahreddin Paşa’yı gönderir. Ne var ki Fahreddin Paşa’nın işi çok çetindir, Gazze, Kudüs gibi şehirlerin düşmelerinin haberi kalplere bir köz gibi düşerken içte bulunan çatışmalar, firarlar, hainler, açlıklar, susuzluklar, hastalıklar, sinirler, çöl sıcakları ve bekleyişler de bu yangını iyice körüklemektedir. Tüm bu sıkıntılara rağmen Fahreddin Paşa askerlerine şöyle seslenir: “Yiğit Mehmetçiklerim! Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşu ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz peygamberin karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki, Ya Resulullah, biz seni bırakmayız! Medine Kalesi, Osmanlı’nın savunduğu son kaledir.”
18|fecir Nisan 2013
Gösterimler 5-19 Nisan, Saat:20.30 Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi 8-15-22-29 Nisan, Saat: 15.00 Yenibosna Mümtaz Turhan Sosyal B. Lisesi Bilgi ve bilet temini için: 216 318 92 00
Bir Çizgi Bin Anlam
19|fecir Nisan 2013
faizin her çeşidi
Biliniz ki;
kaldırılmıştır!