48 minute read

I BUSINESS

Next Article
I GİRİŞİMCİ

I GİRİŞİMCİ

Lily Mae Home Care girişimcileri davet ediyor

Advertisement

İngiltere’de yaşlılara evde bakım hizmeti sunan tek Türk şirketi Lily Mae Home Care, franchise ortaklık modeli ile bayilikler veriyor. Lily Mae Home Care’nin şu anda açılmaya ve işletilmeye hazır 2 pilot temsilciliği bulunuyor.

İngiltere Peterborough merkezli bir yaşlı bakım şirketi olan Lily Mae Home Care, farklı şehir ve kasabalarda bayilik sistemi ile çalışacak franchise ortaklık modeli ile büyümeye devam ediyor. Lily Mae Home Care, özellikle sağlık sektöründe yatırım yapmayı planlayan girişimcilere önemli bir fırsat sunuyor.

Duş aldırmaktan yemek yapmaya, alışverişten ilaç kontrolüne kadar pek çok başlıkta verdiği hizmetlerin verildiği Lily Mae Home Care, yaşlıların hayatını kolaylaştırıyor, yaşanabilir kılıyor. Şirketin kurucu ortaklarından Genel Müdür Alkan Özkan, bu alanda çalışmak isteyen girişimciler ile tanışmak istediklerini ve iş modeli hakkında bilgi verebileceklerini anlatıyor.

Geçtiğimiz aylarda Southampton ve Portsmouth şubeleri açılan Lily Mae Home Care’nin şu anda açılmaya ve işletilmeye hazır 2 pilot temsilciliği bulunuyor.

Hedefimiz yatırımcıların kâr etmesini sağlamak

Personel eğitiminin ve ofi s desteğinin Lily Mae Home Care tarafından karşılandığı, ilgili prosedürlerin takip edildiği franchise ortaklık modelinin girişimcilere yüksek karlılık oranları sunduğun ifade eden Alkan Özkan, modelin detaylarını şöyle anlatıyor:

“Franchise alacak insanları bir yıl boyunca mentoring dediğimiz yöntemle eğitmeyi, insanların yatırım yaptığı ana parayı üstüne biraz kâr koyarak geri getirmeyi amaçlıyoruz. Biz insanlara franchise ortaklık modeli öneriyoruz. İşi, ortaklık modelini kurmak isteyenlere öğretiyoruz. Önemli olan biraz deneyim kazanmak ve bu deneyimi işlerine aktarmalarını sağlamak. Home Care sürekliliği olan ve çok ihtiyaç duyulan bir iş. Biz de daha fazla Türk’ün bu işlerin içinde olmasını sağlamak istiyoruz.”

Bu model ile İngiltere’deki ‘Her Türk’ün kebapçı veya berber olacağına’ dair önyargıyı da yıkmak istediğini belirten Özkan “Bizim insanlarımız da profesyonel bir şekilde İngiltere’de her yerde çalışabilirler.” diyor

Lily Mae’nin hizmetleri uluslararası standartlarda

Lily Mae Home Care’in bakım hizmeti verdiği hastaların büyük bölümünün NHS’den (National Health Service / Ulusal Sağlık Hizmeti) geldiğini belirten Özkan “Hastalar sosyal hizmetlerden ihale alarak ya da özel müşterilerimizin aracılığıyla alınıyor. ‘End of life care’ yani tedavi edilemez duruma gelmiş yaşamının son döneminde olan kişilere de bu bakım hizmetleri veriliyor. Ayrıca hasta yakınlarının talepleri ile de Lily Mae Home Care’e gelen hastalar bulunuyor.” şeklinde konuşuyor.

Lily Mae Home Care Operasyon Direktörü Sarah Tyrrell ise, İngiltere’de sağlık ve sosyal bakımın bağımsız düzenleyicisi Care Quality Commission (CQC) tarafından denetlendiklerini ve Lily Mae’de bütün hizmetlerin standartlara uygun şekilde sunulduğuna dikkat çekiyor. CQC’nin safe, effective, caring, Responsive, Well-led (güvenli, verimli, sevecen, duyarlı, İyi lider) olmak üzere 5 ana dalda denetleme yaptığını ifade ediyor. Lily Mae’de tüm bu kriterlere uygunluk gösteriyor.

İngiltere’de MORTGAGE ile ev alma

Birleşik Krallık’ta gayrimenkul satın almak pandemi döneminde de kârlı bir yatırım olma özelliğini korudu. Fiyatlar yükselmeye, yeni konutlar yapılmaya devam ediyor. Pek çok farklı seçeneği bulunan mortgage, gayrimenkul satın alımında en sık başvurulan finans çözümlerinden biri. Ancak bir ev satın alırken, kişisel finans planlamasını doğru yapmak, en uygun koşullarda en doğru mortgage’ı kullanabilmek için bir danışmandan destek almak gerekiyor. Mortgage danışmanları sadece evi alırken değil, uzun yıllar süren riskli ödeme sürecinin sorunsuz şekilde tamamlanmasında da önemli rol oynuyor.

Gayrimenkul, yatırım alternatifl eri arasında ilk sıralardaki yerini koruyor. Birleşik Krallık da, kârlı yatırım yapmak isteyenlerin yakın takibinde. Başta Londra olmak üzere Birleşik Krallık’ta gayrimenkul satın almak, hem ülkede yaşayanlar hem de Amerikalı, Asyalı ve Avrupalı yatırımcılar için en cazip yatırım alternatifl erinde biri. Pandemi döneminde dahi Birleşik Krallık’ta konut fi yatları artmaya, konut sahipleri yatırımlarından kâr etmeye devam etti. Nationwide Building Society verilerine göre; ülkede konut fi yatları Haziran’da yıllık olarak yüzde 13,4 arttı. Böylelikle konut fi yatlarında Kasım 2004’ten bu yana en hızlı artış yaşandı. Aylık bazda bakıldığında ise konut fi yatlarının yüzde 0,7 artış kaydettiği görüldü. Böylelikle ortalama fi yatlar 254 bin sterlin seviyesini aştı. Ülkede konut fi yatlarında aylık bazda yükseliş serisi üçüncü aya ulaştı. Covid-19 salgınını kontrol altına alabilmek için hükümet tarafından uygulanan 16 aylık sokağa çıkma yasağı, kentsel alanların dışında yer alan konutlara olan talebin artmasına sebep oldu. Aynı zamanda tüketiciler emlak piyasasındaki rekor seviyeye yakın düşük borçlanma maliyetlerinden ve satın almalarda uygulanan geçici vergi indiriminden de faydalanıyor.

Nationwide Başekonomisti Robert Gardner, “Ev fi yatları tüm zamanların en yüksek seviyesini görmesine rağmen, kredi ödeme-

leri tarihi standartlara göre yüksek değil.” açıklamasında bulundu. Veriler, Birleşik Krallık’ın tüm bölgelerinde fi yatların yükseldiğine işaret ediyor. En fazla artış görülen bölgeler sırasıyla yüzde 14 ve yüzde 13,4 ile Kuzey İrlanda ve Galler oldu. İskoçya ve Londra en az artışı gösteren bölgeler. Başkent Londra’daki konut fi yatı oranları bir önceki çeyreğe göre yüzde 4,8’den yüzde 7,3’e yükseldi.

Mortgage seçeneklerinin artması, devlet yardımı ve yeni konut projeleri özellikle Londra’da emlak piyasasının hareketli tutan dinamikler. Gayrimenkul alırken sıklıkla başvurulan fi nans çözümlerinin başında mortgage geliyor. Ancak gayrimenkul satın alırken ister yatırım için olsun ister içinde yaşamak için, en uygun koşullarda, en kârlı yatırımı sorunsuz bir şekilde gerçekleştirmek için bir danışmandan destek almak gerekiyor. Biz de bir bilene danıştık ve alırken dikkat edilmesi gerekenleri, mortgage’ın detaylarını ve ev alırken neden bir danışmandan destek almak gerektiğini, parapara.co.uk fi rmasının sahibi Finans & Mortgage Danışmanı Özgür Akıncı ile konuştuk. Mortgage’dan faydalanmak için UK’de ne kadar yaşamış olmak gerekir?

Kendiniz yaşamak için bir ev satın almak istiyorsanız Birleşik Krallık’da en az 1 yıl yaşamış olmanız gerekiyor. Ancak yatırım amaçlı bir gayrimenkul satın almayı planlıyorsanız mortgage’dan faydalanmak için minimum bir süre gerekmiyor.

Ankara Anlaşmalılar mortgage’dan nasıl ve hangi koşullarda faydalanabilirler?

Ankara Anlaşması’ndan yararlanarak Birleşik Krallık’ta 3 yıldan az yaşamış olanlar, minimum yüzde 25 depozit ödeyerek başvuruda bulunabilirler. Eğer 3 seneden uzun süredir UK’de yaşıyorlarsa sadece yüzde 5 depozit ödeyerek başvuruda bulunabilirler. Önemli olan evin fi yatından depozit miktarı çıkarıldığında kalan kısmı için gereken mortgage’ı ödeyebilecek gelirinizin olmasıdır.

Konut kredilerinde vatandaşlık, oturum izni gibi kısıtlamalar var mı?

Genel kural; başvuru yapıldığında ve ev alma işlemi bittiğinde 2 senelik bir vizenin pasaportta olmasıdır. Bu kural eğer yüzde 25 depozit verirseniz uygulanmıyor. Vizesi olmayan, başka bir ülkede yaşayan ve sadece yatırım amacıyla gayrimenkul almak isteyenlerin de mortgage alması mümkün. Ancak en az yüzde 35 depozit ödemeleri ve satın alınacak mülkün en az 250 bin sterlin değerinde olması şartı aranıyor.

Mortgage’a başvuracak kişinin geliri, ödediği vergi ve mortgage tutarı arasında nasıl bir ilişki var?

Mortgage miktarının belirlenmesindeki tek faktör başvuru yapan kişi veya kişilerin gelirleri değil. Hali hazırda mevcut olan giderler de alınabilecek mortgage miktarını etkiliyor. Aynı fi yattaki eve, aynı miktarda geliri olan iki kişinin, farklı miktarda mortgage alabiliyor olmasının sebebi giderlerinin farklı olmasıdır. Bankaların kişilerin vergi öncesi yıllık gelirlerinin belli bir katına mortgage verdiği doğru. Ama bu çarpanın ne olduğunu banka kendi belirliyor ve oran değişiklik gösterebiliyor. Mesela bazı büyük bankalar bu çarpanlarını 5’ten 4,5’e kadar düşürdüler. Ancak bu çarpanlara göre hesap yapmak genelde yanlış mortgage planlamasına yol açabiliyor.

Özgür Akıncı

parapara.co.uk Finans & Mortgage Danışmanı

Mortgage’a başvurmayı planlayanlara kişisel vergileri konusunda neler tavsiye edersiniz?

İngiltere’de bir kredi başvurusu yapıldığında başvuran kişinin beyan ettiği yani kanıtlayabileceği gelir dikkate alınarak karar veriliyor. Dolayısıyla sistemin içinde kalmak ve sistemin sunduğu imkanlardan yararlanmak için gerekli vergilerin ödenmesi çok önemli. Self employed dediğimiz fi rma direktör ve sole trader olarak çalışan kişilerin son 2 yıllık vergi beyanlarını göstermeleri gerekiyor. Dolayısıyla geliriniz ne kadar yüksekse oturmak için alacağınız eve o kadar yüksek miktarda mortgage alabilirsiniz.

Pandemi öncesinde bazı bankalar en az 5-6 yıldır çalışan ve sürekli kâr gösteren limited şirketlerin kâr miktarlarını da mortgage hesaplarında dikkate alıyordu. Ancak şu anda maalesef bunu dikkate alan bir banka bulunmuyor. İyi haber ise bankaların ilerleyen zamanda bunu tekrar uygulamayacağı anlamına gelmiyor.

Eşler mülkü ortak alabilir mi?

Eğer 2 kişi başvuru yapıyorsa her birinin gelir ve giderlerine toplu olarak bakılıyor ve buna göre mortgage miktarı belirleniyor. Başvuranlardan aksi bir istek gelmediği sürece tapu başvuruda bulunan herkesin adına çıkıyor.

Banka kredilerinde oranlar neler?

Banka kredilerinde oranlar değişiyor. Şu anki kredi oranlarıyla 3 ay sonraki oranlar arasında fark olabiliyor. Dolayısıyla buna genel bir cevap vermek zor. Bankaların faiz oranları, ödenen depozit miktarı, mortgage türünün sabit veya standart oranlarda olması ve bunların süresi gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor.

Help to buy nedir, kimler yararlanabilir?

Hükümetin yeni yapılan evleri alan kişilere yaptığı depozit yardımı ile alınan mortgage türüne “Help to Buy” deniyor. Bu depozit yardımı Londra içindeki gayrimenkuller için maksimum yüzde 40, Londra dışındakiler için yüzde 20 olabiliyor.

Yüzde 25’lik mevduatın tamamını kendiniz fi nanse etmek yerine, Help to Buy ile yüzde 5’lik bir depozito ödediğinizde, hükümet bunu toplam satın alma fi yatının yüzde 20’si tutarında bir öz sermaye kredisi ile tamamlıyor. Daha sonra satın alma fi yatının sadece yüzde 75’i için kullanacağınız mortgage daha uygun oranlarda olabiliyor.

Help to Buy’a başvuran kişinin dünyanın hiçbir yerinde başka bir mülkünün bulunmaması gerekiyor. Mortgage geri ödemeleriniz faiz içerecek olsa da, ilk beş yıl boyunca yüzde 20 öz sermaye krediniz için herhangi bir faiz ödemeniz istenmiyor. Sadece 25 yıl içinde veya evi sattığınızda öz sermaye kredinizi geri ödemeniz gerekir, ancak o zamandan önce geri ödemeyi de seçebilirsiniz.

Help to buy ile alınan bir ev kiraya verilebilir mi?

Mortgage kullandığınız fi nans kurumu ya da bankadan alınacak izin ile konutunuzu en fazla 1 yıllığına kiraya verebilirsiniz. Ancak bu süre daha fazla uzatılamaz.

Share ownership nedir? Kimler, hangi koşullarla yaralanabilir?

Share ownership evin tamamını değil yüzde 25’lik dilimlerini alabildiğiniz bir yöntemdir. Evin sahip olduğunuz yüzde 25’lik dilimleri için mortgage ödemesi, geri kalan kısmı için kira ödemesi yaparsınız. İstediğiniz zaman evin geri kalan kısmını yüzde 25’lik dilimler olarak alabilirsiniz. Evin diğer ortağı izin verdiği sürece kendi payınızı başkasına satabilirsiniz.

First time buyer nedir? Bu yöntemle alınan ev kiraya verilebilir mi?

İlk evini alan kişilere verilen isimdir. Satın alınacak evin içinde yaşamak koşuluyla başvurulur. Kısa süreli olmak şartıyla mortgage fi rmasının izni olduğu sürece kiraya verilebilir. Ancak uzun süre kiraya verilecekse bunun buy to let mortgage’a çevrilmesi gerekir. İster yurtiçinde ister yurtdışından First time buyer olan kişinin dünyanın hiçbir yerinde başka bir mülkü olmaması gerekir. Yanlış beyan verilmesi İngiltere’de ciddi bir suçtur.

Buy to let’in diğer yöntemlerden farkı nedir?

Kira geliri sağlamak amacıyla alınan evlere verilen isimdir. Minimum yüzde 25 depozit verilmesi ve geri kalan kısmın kira ile ödenebilecek miktarda olması gerekir. Eğer kira miktarı yeterli değilse kişinin gelirine de bakılır. Buy to let mortgage ile alınan evlerin sahipleri bu evlerde yaşamamalıdır. Bu mortgage kontratının ihlali anlamına gelir ve mortgage fi rması sizden tüm mortgage borcunun geri ödenmesini isteyebilir.

Yeni kavramlardan biri de “Equity loan” yani öz sermaye kredisini açıklar mısınız?

“Equity loan”ın kuralları “Help to Buy” ile oldukça benzerlik gösteriyor. Hükümetin oturmak için yeni yapılan evlerden birini almanız durumunda evin değerinin yüzde 2040 oranları arasında yardım ettiği mortgage türüne verilen isimdir.

Aradığınız evi bulduktan sonra bir rezervasyon ücreti ve toplam satın alma fi yatının yüzde 5’i kadar bir depozit ödeyerek evin güvenliğini sağlayabilirsiniz. Daha sonra fi yatın yüzde 75’i için bir mortgage almanız gerekir. Artık yeni mülkünüz için bedelin yüzde 80’ini ödediğinize göre, kalan yüzde 20’lik kısmı size ilk beş yıl tamamen faizsiz olan öz sermaye kredisi verilerek süreç tamamlanacaktır. İlk beş yıldan sonra, sizden kredi değerinin yüzde 1,75’i kadar bir ücret alınır ve bu ücret her yıl perakende fi yat endeksi artı yüzde 1 oranında artar. Kalan yüzde 20, 25 yıl sonra veya evinizi sattığınızda, hangisi daha erken ise, piyasa değerinden geri ödenir. Yüzde 20’lik öz sermaye kredisini daha önce geri ödemeye karar verirseniz, istediğiniz zaman yüzde 20’lik bakiyenin en az dörtte birini veya tutarın tamamını ödeyebilirsiniz. Bu ödeme piyasa değerlemesine tabi olur.

Pandemi döneminde peşinat oranını yüzde 5’e indiren yasal düzenleme neyi kapsıyor ve ne kadar yürürlükte kalacak?

Bu düzenlemenin Mortgage işlemleri açısında bir farkı bulunmuyor. Bu uygulama da devlet yardımı söz konusu değil. Alacağı evin fi yatının yüzde 5’ini depozit olarak ödeyerek mortgage’a başvuran kişinin, evin değerinin geri kalan yüzde 95’lik kısmı için gelirini ispat etmesi gerekiyor. Üstelik bu kadar az depozit ödenerek alınan mortgage’lar daha riskli olduğundan faiz oranları da oldukça yüksek oluyor. Devlet garantisiyle mortgage fi rmasına bir kaybı olması durumunda ödeme yapılıyor. Bu kaybın olması, mortgage sahibinin evini kaybetmesi ve bankanın evi satması anlamına geliyor.

Yüzde 5 peşinat düzenlemesi, 2022’nin Aralık ayına kadar devam edecek. Damga vergisi tatili, 31 Mart’tan 30 Haziran’a kadar bir kez uzatıldı. Bu süreçte mülkün ilk 500,00 sterlinlik kısmı için yüzde 0 damga vergisi alındı. 1 Temmuz’dan itibaren bu yüzde 0’lık oran ilk 250,000 sterlinlik kısmı için geçerli hale geldi. Bu uygulama 30 Eylül’e kadar devam edecek, Ekim’den itibaren bu limit 125,000 sterline kadar inecek.

Konut alımında pek çok hükümet yardımından bahsettik. Devlet mülk edindirmede nasıl bir politika izliyor?

Devlet inşaat sektörünü ve buradan para kazanan yan sektörleri ayakta tutmak için bu tür yardımlarda bulunuyor. Bu yardımlar ekonominin canlı kalmasını, devletin daha fazla vergi geliri almasını sağlarken ev fi yatlarının

da yükselmesine sebep oluyor. Fiyatların yükselmesini de şöyle açıklayabiliriz. Arz artışı talep artışının gerisinde kaldığında fi yat artışı yaşanıyor ki; şu an İngiltere’de çok ciddi bir konut eksiği var. Devlet bu yardımlarla talebi canlandırırken, yeterli düzeyde olmayan arzla beraber fi yatların artmasına da neden oluyor. Devlet politikası ekonominin canlı kalmasını sağlamak üzerine kurulur. İngiltere’de ekonomiye katkı sağlayan en canlı sektörler; inşaat, fi nans ve IT olduğundan, devlet bu sektörlerin aktivitesini destekleme amaçlı programlar oluşturuyor.

Ev alım sürecinde kimlerle çalışılmalı, hangi alanda destek alınmalı?

İngiltere’de ev alımı sürecinde avukatınız çok önemli. Conveyancing denilen bu servisi sunan fi rmaların ücretleri bölgesel olarak 500 ile 1500 sterlin arasında değişiklik gösteriyor.

Conveyancing servisi ev alım sürecinin hangi aşamasını kapsıyor?

Eğer bir avukattan destek alıyorsanız; mortgage başvurusu yapıldıktan sonra ve mortgage teklifi niz avukatınıza ulaştığında avukatınız alacağınız mülkün yasal işlemlerine başlıyor. Ev alim surecini hızlandırma istiyorsanız avukatınıza mortgage teklifi nin gelmesini beklemeden yasal işlemlere başlamasını söyleyebilirsiniz.

Mortgage danışmanı hangi hizmetleri veriyor?

Her bir kişinin fi nansal durumu, istekleri ve beklentileri farklı, dolayısıyla her birimiz için ayrı bir fi nansal planlama yapılması önem taşıyor. Riski minimuma indirmek için konut alma süreçlerinde mortgage danışmanları ile çalışmak çok önemli. 23 senedir burada yasayan ve fi nans sektöründe olan bir fi nansal danışman olarak, müşterilerimizin vereceği kararlarda sadece mortgage almak için değil aynı zamanda bu kararların doğru yapılandırılmasını sağlamak için de destek veriyoruz. Yani günü kurtaran çözümler yerine kişinin malvarlığının gerekli şekilde korunması, kendinden sonraki nesle bırakılması ve Inheritance Tax (Miras Vergisi) düşürmek için planlamalar yapıyoruz.

Mortgage broker ücretleri bölgesel olarak 1500 Sterlin’e kadar çıkabiliyor. Unutulmaması gereken sadece mortgage almak değil. Bu alınan mortgage miktarının hastalık, kaza ve ölüm gibi durumlarda geri ödenmesinin fi Bölgesel fi yat sınırları

Yeni evinize ne kadar harcayabileceğinizi bulmak için bu kullanışlı haritayı kullanın.

nansal korunma ürünleriyle korunması gerekiyor ki; bu da oldukça hayati bir konu. Finansal korumu ürünleri de şöyle açıklayabiliriz... Hayat bir çok bilinmezlikle dolu, pandeminin etkilerini hepimiz yaşadık. Ölüm anında geride bıraktıklarımızın fi nansal problemleri olabiliyor. Bunun mortgage’la ev sahibi olmanızla da alakası yok. Ölüm anında kalan borçların ödenmesi ve geride bıraktığınız sevdiklerinizin geleceğini fi nansal anlamda güvenceye almak için örneğin; hayat sigortası çok önemli. Hayatın içinde kaza veya hastalıktan dolayı çalışamadığınız ve gelir elde edemediğinizde sadece mortgage ödemeleriniz değil, kiracıysanız kira ödemeleriniz ve diğer düzenli ödemeleriniz olumsuz etkilenir. Sadece ev kaybı yaşamazsınız aynı zamanda dikkatle koruduğunuz kredi skorunuz da negatif şekilde etkilenir. Bunun önüne geçmek için gelir, kaza ve sağlık sigortası gibi riski azaltıcı koruyucu önlemler almak çok önemli.

£15,000 £60,000

£225,000

% 5 Peşinat % 20 Devlet Desteği % 75 mortgage

Pandemi gölgesinde Birleşik Krallık inşaat sektörü

Pandemi gölgesinde geçen 2020-2021 yıllarında Birleşik Krallık’ın inşaat üretimi istatistiki verilerle değerlendirildiğinde, 2020’nin yaz aylarında toparlanan sektörün 2021’in ilk çeyreğinde büyümeye devam ettiği görülüyor.

Ceyla AKIN

Mak. Yük. Müh. CMP International Satış Direktörü İnşaatın yüksek maliyetli, yüksek riskli ve uzun vadeli bir faaliyet olması nedeniyle, inşaat sektörünün performansı ekonominin sağlıklı işleyişinin iyi bir göstergesidir. Ekonomi durduğunda inşaat yatırımı durma noktasına gelir, ancak ekonomi toparlanmaya başladığında inşaat sektörü büyük bir hızla hareketlenir.

Birleşik Krallık’ta inşaat üretimi, Hükümet İnşaat Stratejisi verilerine göre yıllık 110 milyar Sterlin’in üzerindeki büyüklüğüyle Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GDP)’nin % 7’sine tekabül ediyor. İnşaat üretiminin yaklaşık dörtte biri kamu sektörüne aitken, dörtte üçünü özel sektör oluşturuyor.

Ülkedeki inşaat üretiminin yaklaşık % 45’ini ticari ve sosyal yapılar, yaklaşık % 40’ını konut ve yaklaşık % 15’ini altyapı olmak üzere üç ana gruba ayırmak mümkündür. Yine Hükümet İnşaat Stratejisi verilerine göre, inşaat üretiminin yaklaşık % 60’ını yeni inşaatlar oluştururken, % 40’ı yenileme ve bakım inşalarından oluşuyor.

Hükümet ve endüstri ortaklığı ile hazırlanan “Constructin 2025 Sanayi Stratejisi”ne göre, sektördeki yaklaşık 3 milyon iş, toplam Birleşik Krallık istihdamının % 10’unu oluşturuyor. Buna rağmen İngiltere inşaat sektörü, kentleşme ve iklim değişikliği gibi tüm dünyayı da etkileyen nedenlerle çeşitli ciddi zorluklarla karşı karşıya.

Milli İstatistik Ofi si İnşaat sektör ve iş hacmi grafi ği

Kentleşme ve iklim değişikliği tehdidi

1900’de nüfusun sadece % 16’sı kentsel alanlarda yaşıyordu. Bugünse gezegenin nüfusunun yarısından fazlası artık şehirlerde yaşıyor. Yoğun olarak işgal edilmiş olan bu alanların sürdürülebilir olmaları gerekirken, kentler yenilenemeyen kaynakların %75’inden fazlasını tüketiyor ve küresel kirliliğin yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyorlar. 21. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde nüfusun %70’den fazlası

şehirlerde yaşayacak ve aynı zamanda küresel nüfus 7 milyardan yaklaşık 9.5 milyara ulaşmış olacak.

Hükümet sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla 2050’ye kadar % 80 azaltmayı ve 2025’e kadar yarıya indirmeyi taahhüt ediyor. Topluluklar ve Yerel Yönetim Departmanı (DCLG) verilerine göre, 2009’da binalar Birleşik Krallık’ın tüm karbon emisyonlarının yaklaşık % 43’ünü oluşturuyordu. Devlet bu taahhüdünü karşılayacak olursa, mevcut binalar büyük ölçüde daha verimli hale getirilecek. Çünkü, 2025’te var olacağı öngörülen İngiltere bina stokunun yaklaşık % 80’inin ve 2050’de mevcut olacak konutların üçte ikisinin halihazırda inşa edilmiş olması gerçeğiyle süreç daha da karmaşıklaşıyor.

Bu sebeplere de dayanarak Hükümet İnşaat Stratejisi’nde iki büyük girişimi harekete geçirdi: Öncelikli olarak, Parlamento döneminin sonuna kadar minumum % 15 - 20 oranında tasarruf sağlama amaçlı merkezi olarak tedarik edilen tüm inşaat sözleşmelerinde, yeşil binalar ve akıllı konut ilkelerinin hayata geçmesi için tam iş birliği sağlanacak. Tam işbirliğinde, 3D BIM (Building Information Modeling) yani üç boyutlu bina modellemesi gerekli ve zorunlu olacak.

Pandemi gölgesinde geçen 2020 ve 2021

Pandemi gölgesinde geçen 2020-2021 yıllarında Birleşik Krallık’ın inşaat üretimi istatistiki verilerle değerlendirildiğinde, 2020’nin yaz aylarında toparlanan sektörün 2021’in ilk çeyreğinde büyümeye devam ettiği görülüyor.

İngiltere ekonomisi COVID-19 pandemisi etkisine ve toparlanmanın oldukça yavaş ilerlemesine rağmen, 2020 yılı yaz döneminde ve 2021 Şubat, Mart, Nisan aylarında dikkate değer bir büyüme kaydetti.

Ulusal İstatistik Ofi si’ne göre, Nisan 2020’de piyasalarda gerçekleşen % 19,5’lik daralmayı, Mayıs’ta % 2,7, Haziran’da % 9,1 ve Temmuz’da % 6,4’lük bir genişleme izledi.

Reuters tarafından yapılan araştırmaya göre, 2020 yılı Ağustos ayında Birleşik Krallık gayri safi yurtiçi hasılasında (GDP-gross domestic product) aylık % 4,6’lık bir büyüme kaydedildi.

İnşaat üretimi Mart ayındaki % 5,8’lik güçlü artışın ardından Nisan 2021’de % 2,0 düştü. Aylık düşüşe rağmen inşaat üretimi seviyesi şu anda salgın öncesi Şubat 2020 seviyesinin % 0,3 üzerinde. Yeni işlerde durgunluk devam ediyor, ancak bakım ve onarım seviyesi daha güçlü. Yeni işler Şubat 2020 seviyesinin % 3,4 altındayken, onarım ve bakım işleri Şubat 2020 seviyesinin % 7,1 üzerinde kaldı.

İnşaat üretimi, Nisan 2021’e kadar olan son üç ayda % 5,1 (£ 2,005 milyon) artarak en yüksek artışı kaydetmiş oldu. İnşaat üretimininde Kasım 2020’den bu yana olan büyümeye bakıldığındaysa üretimin % 10,2 (£ 3.693 milyon) arttığını görebiliyoruz. Kaynaklar:

• Global Construction 2025; Global Construction Perspectives and

Oxford Economics (July 2013), Construction 2025 Industrial

Strategy: Government and Industry in Partnership, Construction • Construction output in Great Britain: March 2021, New Orders and

Construction Output

Price Indices, January to March 2021: March 2021

• Our World in Data, (ourworldindata.org/ urbanization)

Kamu borçlarında önümüzdeki iki yıla dikkat!

Euler Hermes, Covid-19 krizinin ardından, gelişmekte olan ve düşük gelirli ülkelerin kamu borçları durumunu inceleyen bir rapor yayınladı. Rapora göre; Türkiye’nin kamu borcu gelişmekte olan ülkelere kıyasla halen yönetilebilir seviyelerde ancak önümüzdeki iki yıla dikkat edilmeli.

Dünya pandemi gölgesinde ikinci yılını yaşıyor. Salgının etkisi azalmaya başladıysa da ekonomik etkileri çok daha görünür olmaya başladı. Covid-19 kriziyle karşı karşıya kalan pek çok ülke, ekonomiye hızla, benzeri görülmemiş politika destekleri verdi. Bu da kamu maliyesinde kayda değer bir bozulmaya neden oldu. Dünyanın önde gelen alacak sigortası şirketi Euler Hermes, bu durumdan daha çok etkilenen gelişmekte olan ülkeler ve düşük gelirli ülkeler ile ilgili yeni bir rapor yayınladı.

Düşük gelirli ülkelerin ihtiyacı 450 milyar dolar

Rapora göre Covid-19 salgını ve buna bağlı küresel ekonomik kriz, gelişmekte olan ülkelerdeki kamu borcunun sürdürülebilirliğinde daha önce deneyimlenmemiş bir değişimi tetikledi. Euler Hermes, önümüzdeki iki yıl içinde gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle düşük gelirli ülkelerde, borç sıkıntısının artmasını ve bazı temerrütlerin yanı sıra daha fazla kredi notu düşürülmesini bekliyor. Düşük gelirli ülkelerin, Covid-19’a karşı harcama tepkilerini hızlandırması, döviz rezervlerini yeniden inşa etmesi veya koruması ve krizin yaralarını dengelemesi için en az 450 milyar dolara ihtiyacı olacağı belirtiliyor. Kapsamlı bir çözümün yokluğunda, ağır borç yüklerinin, zengin ve fakir ülkeler arasında kalıcı bir küresel ayrışma yaratabileceğine dikkat çekiliyor.

Türkiye’de kamu borçları yönetilebilir seviyede

Türkiye ekonomisinin, baz etkileri ve 3 yıllık inişli çıkışlı krizlerin ardından toparlanma göstermesiyle birlikte 2021 ve 2022 yıllarında güçlü bir şekilde büyüyeceğini belirten Euler Hermes Kıdemli Ekonomisti Manfred Stamer “Hesaplamalarımıza göre Türkiye’de 2019’da GSYH’nin yüzde 33’ü seviyesinde olan kamu borcu, Covid-19 ile birlikte GSYH’nin yüzde 37’sine yükseldi. Bu, kamu borçları bağlamında, Türkiye ile eş seviyedeki gelişmekte olan ülkelere kıyasla nispeten düşük ve yönetilebilir bir durumda olduğumuzu gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye risk tablosunda 30’uncu sırada

Euler Hermes’in hazırladığı Kamu Borçları Sürdürülebilirlik Riski Skoru tablosunda (PDSRS) 101 adet gelişmekte olan ülke bulunuyor. En riskli 20 gelişmekte olan ülke arasında Mısır, Güney Afrika, Hindistan, Brezilya ve Pakistan yer alıyor. Tabloda, “en savunmasız” olarak işaretlenen ülkelerin, uluslararası borç verenlerden fi nansal destek arama, borç hafi fl etme/yeniden yapılandırma girişimlerine başvurma veya kamu borçlarında temerrüde düşme olasılığı yüksek olarak belirtiliyor.

Türkiye’nin bu tabloda 30. sırada yer aldığını belirten Manfred Stamer “Bu, Türkiye’nin önümüzdeki iki yıl içinde temerrüde düşmesini veya kamu borcunu yeniden yapılandırmasını beklemediğimiz anlamına geliyor. Ancak sıralama orta vadeli bir riske de işaret ediyor. Önümüzdeki 2 yıla dikkat edilmeli” dedi.

Tablodaki en riskli 20 ülke arasında Latin Amerika ve Afrika’dan yedi, Orta Doğu ve Asya’dan üçer ekonomi yer alıyor. Bununla birlikte gelişmekte olan Avrupa’dan herhangi bir ülke bulunmuyor. İlk 20, 2020’de temerrüde düşen beş ülkeden Lübnan, Surinam, Zambiya, Arjantin olmak üzere dördünü de içeriyor.

Manfred Stamer

Euler Hermes Kıdemli Ekonomisti

Türk Şirketlerin Yeni Adresi; İngiltere / Londra

Günümüz dünyasında ticari faaliyetlerin olmazsa olmazı şirketler. Uluslararası platformda da ticari faaliyetleri yürütebilme adına, son yılların en çok araştırılan konularının başında yurt dışında şirket açmak yer alıyor. Yurt dışında şirket açmak için öncelikle tercih edilen ülkelerin arasında İngiltere, şehirlerde başkent Londra ilk sıralarda... Ancak şirket açmak için adım atmadan önce şirket türlerini bilmek ve yapılacak ticari faaliyete en uygun şirket modelini seçmek önem taşıyor. Sizlere bu yazımda, Türkiye’de bulunan bir gerçek kişi ya da bir şirketin İngiltere’de açabileceği şirket türlerini anlatacağım.

Av. Armağan Dergin

www.derginbabaoglu.com

İngiltere’de Şirket Kurmanın Avantajı Nedir?

Uluslararası düzlemde birçok gerçek kişi ve şirket, Birleşik Krallığı ticarettin en önemli üssü olarak görmektedir. Dolayısıyla dünya çapında adını kanıtlamış birçok fi rma Avrupa’daki faaliyetlerini İngiltere/Londra merkezli olarak sürdürmektedir. Ayrıca, başka önemli bir neden ise, Birleşik Krallık bünyesinde daha hızlı bir biçimde şirket kurma imkanının olmasıdır. İstatistiklere göre yaklaşık 15 iş günü gibi kısa bir süre içinde Birleşik Krallık’ta şirket kurma imkanı bulunmaktadır. Diğer Avrupa ülkelerine bakıldığında bu kuruluş ve faaliyete başlama süresinin daha uzun olduğu görülmektedir.

Şirket Türleri Nelerdir?

İngiltere’de gerçek kişi olarak ya da bir şirket olarak (tüzel kişi) ticari faaliyette bulunabilirler. Gerçek kişi veya bir şirket olarak hangi tür şirket açabileceğini kısaca özetlersek;

I. Gerçek Kişiler

a. Gerçek Kişi Tacirler (Sole Trader)

Kuruluşu ve işleyişi basittir. Bu gerçek kişi, tek başına işin sahibidir. Kâr-zarar ve tüm borçlara karşı kişi sorumludur. Gelir İdaresi’ne (HMRC) serbest meslek kaydı yaptırmak gereklidir. Gelir vergisi mükellefi dir.

b. Adi Ortaklık (Ordinary Partnership)

Birden fazla kişinin (gerçek yada tüzel kişi) ortaklık kurmasıdır. Ortakların her biri borçlara karşı tam sorumludur. Ortaklar, Gelir

İdaresi’ne serbest meslek kaydı yaptırmalıdır. Ortaklar kişisel olarak gelir vergisi beyanında bulunurlar.

Adi ortaklıkta ortaklar, işi birlikte yaparak kâr elde etmeye çalışırlar. Her ortak, işin yürütülmesine katılır ve kârı paylaşır. Ortaklar, ortaklığın borçlarından dolayı birlikte ve sınırsız olarak sorumludurlar. Fakat ortaklar aralarında farklı bir uygulamayı prensip olarak kabul edebilirler. Bu durumda kimi ortaklar işin yürütülmesinde daha çok söz sahibi veya daha fazla kâra sahip olabilirler.

c. Sınırlı Ortaklık (Limited Partnership)

Aralarında en az biri sınırlı olmak üzere birden fazla kişinin (gerçek yada tüzel kişi) ortaklık kurmasıdır. Yönetimde yer almamış olmak ve para çekmemiş olmak kaydıyla, ortaklar borçlara karşı taahhüt ettiği sermaye kadar sorumludur. Ortaklar, Gelir

İdaresi’ne serbest meslek kaydı yaptırmalıdır. Ayrıca, ortaklığın Companies House’a kayıt ettirilmesi zorunludur. Ortaklar, kişisel olarak gelir vergisi beyanında bulunurlar.

d. Sınırlı Sorumlu Ortaklık (Limited Liability

Partnership, LLP)

En az iki tayin edilmiş (ilave görev ve sorumluluk yüklenmiş) ortak bulunmalıdır.

Nispeten daha az kişisel risk alınmaktadır. Borçlara karşı şahıslar değil, ortaklık sorumludur. Kuruluşu, limited şirket gibi olduğundan, diğer ortaklık türlerine göre kısmen daha karmaşıktır. Ortak şahısların

Gelir İdaresi’ne, ortaklığın ise Companies

House’a kayıt ettirilmesi gerekmektedir.

Ortaklar kişisel olarak gelir vergisi beyanında bulunurlar.

II. Tüzel Kişiler (Şirketler)

a. Limited Şirket (Private Limited Company

Ltd)

Üyelerin sorumluluğu sahip oldukları hisseler üzerinden ödenmemiş miktarda sınırlıdır. Şirket adına malvarlığı edinebilirler. Şirket ortağı olan kişilerden bağımsızdır. En az bir şirket direktörü ve bir şirket yazmanı atanması gereklidir. Bunlar şahıs olabilecekleri gibi tüzel kişiler de olabilirler. Şirketin Companies House’a kayıt ettirilmesi gerekir. Şirket kuruluşu için gerekli işlemleri şahıslar kendileri yapabilecekleri gibi, şirket kuruluş fi rmaları (company formation agents) veya ticari konularla ilgili avukatlar aracılığıyla kuruluş işlemleri yaptırabilirler. b. Anonim Ltd. Şti. (Public Limited Company- Plc)

Şirketin hisseleri menkul kıymetler borsası aracılığıyla halka satılmak üzere sunulur ve üyelerin sorumluluğu sahip oldukları hisseler üzerinden ödenmemiş miktarda sınırlıdır. En az iki üyesi ve iki direktörü bulunması ve şirket sekreterinin kanunla belirlenmiş niteliklere sahip bir kişi olması ve Companies House’a kayıt ettirilmesi gerekir.

c. Garanti ile Sınırlanan Şti. (Limited by Guarantee)

Üyelerin sorumluluğu, eğer tasfi ye edilmişse, şirketin aktifl erine katmayı kabul ettikleri miktarla sınırlıdır.

d. Özel Sınırsız Şti. (Unlimited Company)

Üyelerin sorumluluğunda sınır yoktur.

Şirket türlerinin yanında yabancı yatırımcı tüzel kişilerin kullanabileceği alternatif modeller de mevcuttur. Bunlarda biri şube kurmak diğeri ise işyeri kurmaktır. • Şube Kurmak (Branch),

Yabancı bir şirketin ticari faaliyette bulunmak üzere oluşturduğu şubeyi, en geç bir ay içinde kendi ülkesindeki ana şirketin bilgileri ve yıllık muhasebesi ile birlikte başvurarak Companies House’a (Şirketler Odası) kayıt yaptırması zorunludur. Şubenin yapısı ana şirketin kuruluş ve ortaklık yapısı ile aynıdır.

İngiltere’de kurulan yabancı limited şirketlere nazaran rapor sunma ve diğer hukuki zorunluluklar hakkında kolaylıklar sağlanmıştır. Dezavantajı ise, yabancı limited şirketlere tanınan sınırlı sorumluluktan faydalanamamaktadırlar. İngiltere’deki şubenin sahibi bu şubenin tüm borçlarından şahsen sorumlu tutulabilmektedir. Eğer şirketin borçları yasal takibe düştüğünde şube sahibi bu borçlardan kendi malvarlığı ile sorumlu tutulabilmektedir.

• İş Yeri (A Place of Business)

Yabancı bir şirket, İngiltere’de belli bir yerden düzenli olarak işlerini yürütüyorsa, ancak limited şirket olarak kurulmamış ve faaliyetleri şube olarak tanımlanmaya yeterli değilse, Companies House’a “İş Yeri” olarak kayıt yaptırmak zorundadır. İş yeri faaliyete geçtikten en geç bir ay içinde Companies House’a bildirim yapılması gereklidir. Depo işletilmesi veya Firma Temsilcisi (Sole Representative) atanması bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

• Şirketler Arası Ortaklık Teşebbüsleri

Türk şirketleri veya diğer yabancı ülke şirketleri, İngiltere’de şirket kurmadan veya işyeri ya da şube açmadan da birlikte ortaklık teşebbüsü içine girebilmektedirler.

Bu ortaklık teşebbüsleri; adi ortaklık, sözleşmeye dayalı ortaklık, şirketleşmiş ortaklık teşebbüsleri şeklinde nitelendirebiliriz.

Hangi Şirketi Kurmalıyız?

Ticaretin temel kuralı olarak, ister şirket isterse gerçek kişi tacir olması fark etmeksizin, ilk etapta, İngiltere’de başlatacağınız bu faaliyetin hedefl eyeceği kitlenin araştırılması, vergilendirme konuları ve yıllık ticari hedefl erin belirlenmesi, çalışan maliyetlerinin analizi gibi konuları iyi irdelemesi yerinde olacaktır. Belirli iş dallarından İngiliz hükümetinden almanız mümkündür fakat bu konuların önceden araştırılması lehinize olacaktır. Bu noktada konusunda uzman danışmanlardan destek almak size katkı sağlayacaktır.

Tek kişilik marka yaratma serüveni

Yapmaktan keyif aldığınız bir işi, sahip olduğunuz yeteneği gelir getiren bir işe dönüştürmek mümkün. Hem tasarımcı hem üretici, online satıcı, dijital pazarlamacı, paketleme, kalite kontrol, lojistik, muhasebe ve finansal yönetim... Tek kişilik bir marka yaratma serüveninde izlemeniz gereken yollar meşakkatli olsa da siz de tek başınıza, ömrünüze bir marka yaratma hikayesi katabilirsiniz.

Doç. Dr. Mine Ovacık

Endüstriyel Tasarımcı, Tasarım Koçu MINOVA Design @minovadesign Londra’da bir endüstriyel tasarımcı olarak yaklaşık iki yıldır araştırıp, uyguladığım bir konu var:

Tasarım ve zanaata dayalı küçük bir işletme, bir marka nasıl kurulur, geliştirilir ve sürdürülür?

İngiltere’de, küçük-ölçekli bir girişimde bulunma ve iş geliştirme süreci hem nimetlerle dolu hem de gayret ve sabır gerektiren, içinde çetin işleri de barındıran, “kendin yapçı” tek kişilik --ya da az kişilik-- bir serüven.

Bir endüstriyel ürün tasarımı sürecinden çok farklı. Endüstriyel bir ürünün gelişimi ve üretimi sürecinde ne kadar çeşitli uzmanların iş birliği gerekiyorsa, aksine bu serüven, çeşitli uzmanlık konularının bir kişide buluşmasını ve başarıyla tamamlanmasını gerektiriyor. Aynı zamanda hem tasarımcı hem üretici, online satıcı, dijital pazarlamacı, paketleme, kalite kontrol, lojistiğin ve işin fi nansal yönetimini, muhasebesini yaparak işini yürüten biri olmak mümkün mü?

Mümkün!

Bir bilgisayarın ve internete ulaşımın olduğu müddetçe, evet mümkün. O kadar basit. Bir o kadar da detaylı, çeşitli bilgi ve beceri gerektiren bir iş. En çok yapılan şey ise: Kendi kendine öğrenmek, beceri kazanmak ve öğrenilenleri uygulamak.

Peki, Londra’da özgün tasarım ürünleri, tasarlayan, üreten ve satan küçük bir işletmeyi bir kişinin kurup yürütmesini mümkün kılan nedir?

Bu ülkede küçük işletmelere (small business) yönelik birçok destek olduğunu fark ediyorum. Deneyimliyorum. Her küçük iş sahibi genel olarak memnun mu koşullardan tam bilmiyorum ancak bildiğim, karşılaştırdığımda Türkiye’den farlı bir biçimde devletin verdiği teşvikler ve sistemin sunduğu küçük işletmelerin oluşabilmesi için var olan olanaklar dikkatimi çekiyor. Hemen çok basit bir örnek vereyim: Ürün ve hizmet satışları için kredi kartı makinalarının hızlı ve kolay bir şekilde alınabilmesi, kullanılması çok yaygın. Geldiğimde ilk dikkatimi çeken bu oldu. Kredi kartı makinalarının çok yaygın ve çeşitli olması, kendi üretim yapan bir tasarımcıya, zanaatkara kendi ürününü sanat pazarlarına çıkıp satış yapabilmesi için çok kolaylaştırıcı bir etken, örneğin.

Burada küçük işletmeler nasıl hızlı ve kolay kurulabiliyor? Nedenlerini düşünüp, araştırıyorum ve yorumluyorum. Sanırım karşıma çıkan şu kavramlarla açıklarsam anlaşılır olur: İnsancıl Ekonomi, Micro-Girişim ve Micro-fi nans, Küçük-ofi s-ev-ofi s, teknoloji ve yeni zanaat, internet çağının demokratikleştirmesi ve Kendin Yapçılık.

Londra’da Kapitalizmin iş ve yaşam biçimlerini nasıl şekillendirdiğini gözlemliyorum, deneyimliyorum. Ben bir ekonomist değilim. Ancak bir tasarımcı olarak, günümüzün ekonomi yapısını ve enstrümanlarını anlamanın

isabetli bir yola çıkış noktası olacağını düşünüyorum.

Bu bakış açısıyla, ilk olarak tarihi akışta ekonomiye bakıyorum. William Murray’ın ekonomi odaklarına göre tarihi akışta ekonomi tipleri şöyle: Aşiret Ekonomisi, insanın hayatta kalma mücadelesinde 100.000 yıl kadar süregelmiş. Kırsal Ekonomi, medeniyeti kurmayı; Endüstrileşme, yeniyi bulmayı ve öğrenmeyi, Tüketim Ekonomisi, yaşam tarzlarını yaratmayı; Bilgi Ekonomisi, iletişimi, telekomünikasyonu; 21. yüzyılın başlarından itibaren ise İnsancıl Ekonomi, bireyciliği, bireysel hak, hürriyet ve hareket bağımsızlığını savunan toplumsal kuramı ve insanın var olmasına odaklanma kavramını yaratmış. Anlayacağımız, son 20 yılda ekonominin odağı insana dönmüş. Ekonomistlerin “insanı ön plana aldığı” söyleniyor. Hadi bakalım... İlginç. Teşekkürler ekonomistler “insanı” hatırladığınız için.

İnsancıl ekonomi (human economy), insanın düşüncelerini, davranışlarını, yaşamını ve deneyimlerini, her birimizin özgün hikayesini öncelikli bir konu olarak önemsiyormuş. İnsanı ana ilgi alanı olarak kabul ediyormuş. Birinin iyi olabilmesi için diğerlerinin de iyiliği, kendine davrandığın gibi diğer insanlara da kibar ve nazik davranışı gerektirir bakış açısından kaynaklanmış. “İnsanlık, kibarlığın ahlaki niteliğidir” deniyor. Ekonomide bu insancıl kavram, eşit bir dünya yaratmak adına tarih, sosyoloji, politik-ekonomi, felsefe ve antropoloji öğrencelerinin benimsediği bir kavram olarak ortaya atılmış. Tarihte, paranın, metanın, pazarın ve ekonominin öncelikli odaklarıyken, insan ilk odak olsa nasıl olur demişler anlaşılan. Özellikle endüstrileşme dönemimde, ekonominin insanı unutarak ilerlemesinden farklı olarak, insan için, insanı ön plana alarak var olması anlayışıyla sürdürülen bir ekonomi anlayışını düşünün. İnsanın iyiliği için para ve ekonominin var olmasından söz edildiğini düşleyin. İşte bu kavram bundan söz ediyor. Özetle, insanı kapsayıcı bir ekonomi anlayışıymış İnsancıl ekonomi. İnsana ne kadar umut vadediyor, değil mi? İnsancıl ekonominin izlerini bu ülkedeki küçük iş sahiplerine sunulan olanaklarda görür gibi oluyorum.

Siz ne dersiniz?

İşte görebildiğim izler... 2006 yılında Ekonomi Bilimleri alanında Nobel ödülü alan Bangladeşli Ekonomist Muhammed Yunus, tüm dünyada zenginlikten

yoksun topluluklara, kişilere, micro-girişimler kurabilmeleri ve geçimlerini sağlayabilmeleri için micro-krediler sağlayan “micro-fi nans” kavramının kurucusu ve öncüsü olarak biliniyor. Ülkesinde yoksulluğu ortadan kaldırma amacıyla, minik bir sermayeyle başlayıp, kadınların üretiminin bireysel iş modelini yaratma olanağı sağlayan bu ekonomi modeli şüphesiz, insancıl ekonominin yarattığı modellerden biri. Küçük işletmelerin desteklenmesi fi kri ve hareketleriyse, Yunus’un kitaplarında söz edilen konulardan kaynağını alıyor olmalı. Muhammet Yunus’un kitaplarında, Sosyal Ticareti yapılandırılmasından, İnsanlığın en çok ihtiyaç duyduğu konulara hizmet eden Yeni Kapitalizm tipinden, Dünyanın 3 sıfırı: Sıfır yoksulluk, Sıfır İşsizlik ve Sıfır karbon izinin sayesinde yaratılabileceği yeni bir ekonomi tipinden söz ediliyor. Bu sosyal ve çevresel sorumluluk sahibi hem insancıl hem de çevresel ekonomi yapısının, kapitalizmin bağrı Londra’daki kendi iş serüvenime yansıdığını düşünüyorum. Londra’da küçük bir işletme kurmanın pratikliği, bu yeni kapitalist yapıdan geliyor olmalı.

Evden çalışma kültürü epeyce yaygınlaştı. Çalışanlar ve fi rmalar oldukça alıştı bu kültüre. 1990’lı yıllarda, elektronik ürünlerin ve internetin yarattığı olanaklar sayesinde, iş dünyasında mülkiyet ve mekân giderlerini kaldırmak ya da azaltmak amacıyla, coğrafya ve zaman sınırı olmaksızın evden çalışma kavramı girdi hayata. Küçük-Ofi s-Ev-Ofi s kavramı (SOHO: Small-Offi ce-Home-Offi ce), işletmelerin mekâna ait giderlerinin ekonomikleşmesini sağladı. Evden çalışma kültürü, öncelikle New York, San Francisco gibi özellikle büyük kentlerde fi rmalar tarafından benimsendi. Yersiz ve zamansız çalışma kültürü büyük kentlerde yaratıldı böylelikle. Bu oluşum sanki Covid-19 Pandemi günlerine bir tür hazırlıkmış gibi geliyor insana.

Emlak bedellerinin çok yüksek olduğu Londra’da, küçük bir işletme için evden çalışma olanakları ve gereğinde ortak-çalışma mekanlarının (co-working spaces) kullanılabilmesi, diğer olanaklardan biri bu coğrafyada. Buna bir de üretim sürecinin de ev ortamına taşınabilmesiyle, söz ettiğim “nimetleri” birbiri ardına sıralamış oluyorum.

Yeni zanaat kavramı, zanaat ve tasarım aklı ve becerisiyle tasarlanmış ürünlerin, yani el ile üretilen, düşük adetlerdeki özgün ürünlerin, ev-tipi dijital cihazların sayesinde Ev-Atölyede üretim imkânı veriyor. Ev-atölye, ev -ofi s kavramının ikiz kardeşi gibi değil mi? Küçük bir lazer makinasının, üç boyutlu bir yazıcının, otomatik dijital kesici makinaların veya baskı makinalarının ev tiplerinin üretildiği ve bunların Amazon’da dahi bulunup satın alınabildiği bir ortam, tasarım ve zanaat ile devam eden işletmemi sürdürebilmem için söz ettiğim nimetlerden diğerleri. Bu makinalar ev ortamında temiz üretim yapan bir atölyede, ürünlerin tasarlanmasından, ambalajlanıp, anlaştığınız kargo fi rmasının paketleri evden gelip alıp müşterinize ulaştıran bir sistemden söz ediyorum. Buradaki en belirleyici noktada online satış yapabilme olanaklarının çeşitli olması tabiki.

Dünya iletişim ağı (www) sayesinde demokratikleşen dünya, kim olursa olsun insanlara ulaşılabilir eşit bir dünya şansı veriyor.

Yaratıcılığınızı, bilgi ve becerilerinizi kazanca dönüştürme olanakları veren sosyal medya, online satış platformları, işinizi ve kendinizi geliştirmek için alabileceğiniz eğitimler, webinarlar, hepsi elinizin altındaki bilgisayarda ve modeminizin size ulaştırdığı internet hattında.

Açık-kaynak bilgi ve deneyim kaynakları kendi kendimize öğrenip uygulamak için ulaşabileceğimiz nimetlerden bir diğeri. İşte tarihe göz atmaya tekrar geri döndüğümde, 2. dünya savaşının ardından Avrupa ve Amerika’da yaygınlaşan Kendin-Yap (DIY: Do-itYourself) bireysel üretim kültürü, insanlığı sanki bugünlere hazırlamış. İnsan emeğinin değerli olduğu bu ülkede, bir işte hizmet almak her zaman pahalı bir eylem. Neye göre pahalı, kendinizin yapmasına göre pahalı. O yüzden eğitimde dahil olmak üzere dijital dünyanın olanaklarıyla, bilgi ve beceri edinmek için eğitim almak “Kendin Yapçı” bir eyleme dönüşmüş biçimde. İnternetteki özel dersler (tutorial) ve Youtube ise bunun ana kaynağı.

Bu eşitlik, aynı zamanda işbirlikçi tasarım (co-design) kavramıyla da eş zamanlı gelişiyor. Herkesin bir tasarım sürecinde özellikle de toplumsal sorunlarda çözüm arayışında herkesin özgün hikayesini, deneyimini, bilgi ve becerisini önemser, değerlendirir ve kapsar. Bir bütünün içinde kıymetli sayılması, tasarım süreçlerine de yansımıştır. İşbirlikçi tasarımda (co-design), sosyal pratiklerde tasarımcılar ile kullanıcı yaratıcı toplulukların bir arada çalışması ve yaratım sürecinin bir parçası olması hiç şüphesiz demokratikleşen zamanın bir oluşumu.

Londra’da ev-ofi s ve ev-atölyemde, kendin yapçı bir tasarımcı, micro-girişimci deneyimi yaşarken, bu yaşadığım coğrafyadaki endüstrileşme tarihini de hatırlamadan geçemiyorum. İngiltere, buharlı makinaların ilk üretildiği, Kristal Palas’ta dünyada ilk Endüstriyel Ürün Fuarı’nın açılmasıyla başlayan endüstrileşme döneminin coğrafyasıdır. Yine tarihi akışta insancıl ekonominin ilk izlerinin yaşandığı, gözlemlendiği bu ülkede, sosyal ve çevresel sorumluluğa sahip bir ticaretin ilk izlerinin sürüldüğü coğrafyalardan biri olma öncülüğünü ediniyor. Şüphesiz bu yeni kapitalist sistemin dezavantajları da var burada sözü henüz oraya getiremediğim. Bunlar başka bir yazının konusu olsun.

Son iki yıldır Londra’da çok sık duyduğum, özellikle 40’lı, 50’li yaşlarına gelenlerden duyduğum bir söylem: “Artık bir başkasına değil, kendime çalışmak istiyorum”. Kendi kendinin patronu (self-employed) olmaktan bahseden ve kariyer değişikliğine giden çok insan ile karşılaştım. Bunlardan biri de benim. Bundan dolayı yetişkinler için bir eğitim sektörü oluşmuş dijital dünyada. Eğer böyle giderse, fi rmalar çalıştıracak insan bulamayacak, nüfusun büyük çoğunluğu “girişimci” olacak. Öyle gözüküyor ki insancıl ekonomi, bizleri bu yöne doğru gitmeye teşvik ediyor.

Şimdi size şu soruları sorayım:

Keyif alarak yaptığınız bir işi, öz kaynağınızdaki bir beceriyi, gelir getiren bir işe dönüştürmeyi hiç düşündünüz mü? Yaratıcı olduğunuz bir uğraşıyı keyif ile yaparken para kazanmanız mümkün mü?

Mümkün.

Bu ülkede mümkün...

Bu yeni keyifl i işinizin yaşamınızı karşılayan bir gelir düzeyine gelmesi için bütün kritik noktaları öğrenmek ise biraz çaba, bilgi ve kendine yatırım yapmayı gerektiriyor. Biraz da sabır şart. İnsancıl ekonominin enstrümanları, www’in demokratik olanakları, insanın niteliklerini kazanca dönüştürebildiği iş olanaklarını barındırıyor.

Burası aşikâr.

Ve elinizin altında.

Benden söylemesi...

Şirketlerin gündeminde “çalışan riski” ilk sırada

Mercer Marsh Benefits’in (MMB) global çapta gerçekleştirdiği ‘Çalışan Riskleri Araştırması’nın sonuçlarına göre; pandemiyle beraber çalışma koşullarında gerçekleşen hızlı değişiklikler, organizasyonların iş gücüyle ilişkili risklere yanıt vermekte zorlandığını gösteriyor. ABD ve Birleşik Krallık ruh sağlığında bozulmayı en önemli risk olarak sıralarken, Asyalı katılımcılar yetenek kazanımını, Güney Amerika’daki şirketler ise, artan yan haklar maliyetini temel risk olarak görüyor.

Fuat Ünal

Mercer Marsh Benefits İş Geliştirme Lideri Global piyasaların lider insan kaynakları yönetim danışmanlığı fi rması Mercer ile sigorta brokerliği ve risk yönetimi alanında küresel bir lider olan Marsh’ın sağlık ve yan haklarda bütünsel çözümler üreten markası Mercer Marsh Benefi ts (MMB), global çapta gerçekleştirdiği ‘Çalışan Riskleri Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. Araştırmanın sonuçlarına göre; COVID-19 pandemisi nedeniyle çalışma koşullarında yapılan hızlı değişiklikler, organizasyonların iş gücüyle ilişkili risklere yanıt verme kabiliyetinde sıkıntılar olduğu gözüküyor.

Bin 300’den fazla insan kaynakları ve risk yönetimi profesyonelinin katıldığı araştırma siber güvenlik, yetenek kazanımı, elde tutma ve etkileşimi, veri gizliliği ile iş gücünün tükenmişlik hissi yaşamasının şirketlerin gündemini meşgul eden en önemli çalışan riskleri arasında olduğunu ortaya koyuyor.

Sorunları çözecek lider kadroya ihtiyaç var

Organizasyonların bu riskleri anlayacak ve çözümleyecek kaynaklardan mahrum olması, üst düzey liderlik kademesinde yaşanan bağlılık sorunu ve bütçesel kısıtlamalar, bu sorunların ele alınmasının önündeki temel engeller arasında yer alıyor. Anket kapsamında 25 farklı konudaki çalışan riski, beş temel kategoride gruplandırıldı: Sağlık ve güvenlik; yönetişim ve fi nans; hızlı dijitalleşme; yetenek uygulamaları; çevre ve sosyal. Ardından, organizasyonların karşılaştığı genel tehdidin değerlendirilmesi amacıyla her bir risk için, olasılık ve etki değerlendirmelerinin birleşimini yansıtan bir ‘risk puanı’ belirlendi.

Finansçılar tükenmişlik sendromu yaşıyor

Araştırmada sektörlere göre risk değerlendirmesinde karşılaşılan farklılıklar da saptandı. İş gücünün tükenmişliği fi nans kuruluşlarında en önemli insan riskleri arasında değerlendirilirken, beceri eksikliğinin otomotiv ve imalat sektörlerini etkileyen en önemli risk olduğu belirlendi. Çevreyle ilişkili konular, perakende sektörü açısından temel sorun arasında gösterildi.

Dünya risk sıralamasında birinci; siber güvenlik

MMB Çalışan Riskleri Araştırması’na göre, her ne kadar ABD dışında tüm global bölgelerde siber güvenlik birinci ya da ikinci insan riski olarak gösterilse de, bölgeler arasında başka önemli farklılıkların da bulunduğu tespit edildi. ABD ve Birleşik Krallık ruh sağlığında bozulmayı en önemli risk olarak sıralarken, Asyalı katılımcılar en önemli risk algısının yetenek kazanımı ve muhafazası alanında yoğunlaştığını ifade etti. Güney Amerika’daki şirketler ise, artan yan haklar maliyetinin temel risk olduğunu belirtti.

İnsan kaynakları ve risk departmanları, siber güvenlik ile yetenek uygulamalarının en önemli iki risk olduğu konusunda uzlaşırken, insan kaynakları profesyonelleri yedekleme planları ve kilit insan riskini üçüncü sıraya yerleştirdi; ancak risk yöneticileri bu tehdide ilk 10’da yer vermeyi tercih etmedi.

Pandemi çalışanların beklentilerini de değiştirdi

COVID-19’un neden olduğu aksaklık dünya genelindeki şirketlerin çalışan riski profi llerini ciddi değişikliklere uğratırken, çalışan beklentilerinde de bazı değişikliklere yol açtığına dikkat çeken Mercer Marsh Benefi ts İş Geliştirme Lideri Fuat Ünal, “Firmalar, siber gibi bazı risklerde çarpıcı bir artışla karşılaşırken, aynı anda en iyi yetenekleri kazanmak ve muhafaza etmek için de sağlık ve yan hak opsiyonlarını yeniden değerlendirmek durumunda kaldı. Pandemi, insan/çalışan riskini gündemin en başına yerleştirdi. İnsan kaynakları ve risk yönetiminin bu riskleri hafi fl etmek için beraberce çalışabilmelerini sağlamak adına iş liderlerinin organizasyon bünyesindeki engelleri ortadan kaldırmanın yollarını bulmaları gerekiyor. İşveren destekli sağlık sigortaları ve wellbeing planlarının artı değer olarak görüldüğü zamanların geride kaldığı, günümüzde bu uygulamaların çalışan değer önerisinin temel unsuru haline geldiği artık açıkça görülüyor. Çalışanların olumsuz yönde değişen zihinsel sağlık durumunun ardında fi ziksel sağlık endişeleri, yakınların kaybı, iş stresi, şirketlerin çalışanlar üzerinde baskıya neden olan yaklaşımları, Zoom yorgunluğu, ebeveyn olmanının getirdiği yükümlülükler dahil olmak üzere birçok faktör rol oynuyor. Şubat 2021’de Türkiye özelinde yaptığımız araştırmada da şirketlerin çalışanların bütünsel sağlığı için yan hak paketlerini gözden geçirdiklerini gözlemledik” dedi.

İş gücü tükenmişliği riskini işverenler gözardı ediyor

İş gücü tükenmişliğinin hem İK hem de risk yöneticileri açısından önemli bir endişe nedeni olsa da, anket sonuçlarına göre bu konunun işverenler tarafından henüz temel bir sorun olarak değerlendirilmediğini ifade eden Ünal, “Bu konu ‘organizasyonunuz bu riski şu anda ne ölçüde ele alıyor’ sorusuna verilen yanıtlarda, tüm riskler arasında 13’üncü sırada yer alıyor. Şirketlerin iş gücü tükenmesini göz ardı etmesi, bu riskin etkileri daha da kötüleştirecek; duygusal sağlık durumunun kötüleşmesi, işe devamsızlık, fi ziki olarak işte olma ancak işe konsantre olamama (presenteeism), düşük üretkenlik ve daha yüksek sağlık tazminatları gibi durumlara neden olabilecek. İnsan kaynaklarıyla ilişkili risklerin başarılı bir şekilde çözümlenebilmesi için, organizasyonlar söz konusu risklerin proaktif olarak yönetilmesine en üst kademeden destek verilmesini, liderlerin konuya bağlılık göstermesini, beceri kaynaklarına yatırım yapılmasını, kültürleri ve uygulamaları değiştirmek için yeterli bütçe tahsis edilmesini ve personel destek programlarının düzenlenmesini sağlamalı” dedi.

Pandemide değişen tüketici davranışları kalıcı hale geliyor

PwC küresel trendleri içeren ve bunları Türkiye özelinde bulgularla destekleyen “Tüketici Dünyasının Geleceği” raporunu yayınladı. Rapora göre; Covid-19’un değiştirdiği tüketici alışkanlıkları en çok tüketim ürünleri ve perakende sektörlerinde kalıcı olacak ve sektörün geleceğini şekillendirecek.

PwC, “Tüketici Dünyasının Geleceği” raporu Covid-19 döneminde değişime uğrayan tüketim alışkanlıklarının artık eskiye dönmeyeceğini ortaya koyuyor. Rapora göre; son yirmi yılda sektörlere etki eden temel değişimler pandemi ile birlikte hızlandı ve bunun sonucunda beş makro trend küresel çapta ön plana çıktı. PwC’nin “Geleceğin Mağazası”, “Marka”, “Dijital Tedarik Zinciri”, “Gıdanın Geleceği” ve “Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG)” olarak beş küresel trend belirleyen çalışması, tüketicilerin yeni alışkanlıklarına ve tüketim ürünleri ile perakende sektörlerinden beklentilerine ışık tutuyor.

Tüketiciler akıllı telefondan alışverişi tercih ediyor

Raporda yer alan “Tüketici İçgörüleri Araştırması Türkiye” bulgularına göre Covid-19, döneminde akıllı telefondan alışveriş yüzde 23 ile tüketicilerin en çok tercih ettikleri kanal olurken, bunu bilgisayar ve tablet gibi diğer mobil platformlarda yapılan alışverişler izledi.

Raporda mağaza kavramının gelişerek devam edeceği, modern perakende devlerinin etkisiyle, fi ziksel ve dijital perakende alanlarında inovasyonun ön planda yer alacağının altı çizildi. Rapordaki Türkiye bulgularına* göre Covid-19 sonrasında, tüketicilerin mağaza içi deneyimlerini iyileştirmek için en çok yüzde 46 ile otomatikleşmiş ödeme ve yüzde 45 ile mağaza içi reyon bulma uygulamalarını tercih ettikleri görülüyor. Tüketicilerin alışveriş süresini hızlandıracak ve mağaza çalışanları ile diyaloğu azaltacak yöntemlere yöneldikleri görülüyor.

Geleceğin mağazalarında fiziksel ve dijital dünyalar bir arada

PwC Türkiye Perakende ve Tüketici Ürünleri Lideri Adnan Akan, “Covid-19, birçok sektör için büyük zorluklar yaratmaya devam ediyor. Pandemi sırasında çalışma, yaşama ve alışveriş şekillerimizde oluşan belli değişiklikler artık hayatımıza yerleşti. Ancak kabul etmeliyiz ki Covid-19’un uzun vadeli etkileri, tüketim ürünleri ve perakende sektörleri üzerinde derin ve kalıcı olacak.” dedi.

Geleceğin mağazalarının çok kanallı bir yapıda, zengin bir deneyim sunabilmek için fi ziksel ve dijital dünyaları bir araya getireceğini belirten Akan, “Tüketiciler, sorunsuz ve gelişen teknolojiye uyumlu deneyimler talep etmekteler. Rapordan çıkan bir diğer sonuç ise tüketicilerin sağlık ve güvenlik konularıyla ilgili endişelerinin perakende sektörünü etkilemeyi sürdürecek olması. Perakendeciler ve üreticiler doğrudan tüketici deneyimine yönelik bir modeli benimsedikçe geleneksel kanallar ikinci planda kalacak ve teslimat deneyimi gittikçe daha da önem kazanacak.” dedi.

Önümüzdeki yakın dönemde fi ziksel mağazaların başarılı olabilmek için kişiselleştirilmiş müşteri deneyiminin her şeyden önemli olduğunun kavranması gerekiyor. Tüketicilerin yüzde 68’i ürünleri deneyebildikleri için fi ziksel olarak mağazalardan alışveriş yapmayı tercih ediyor. Rapora göre mağazalardan alışveriş söz konusu olduğunda, yüzde 21 ile giyim/ayakkabı ve yüzde 18 ile sağlık/güzellik kategorilerinde en çok tercih edilen mağazalar, markalı perakende zincirleri olurken, tüketiciler elektronik alışverişlerini yerinde karşılaştırmaya imkan veren karma büyük mağazalardan yapıyorlar.

PwC Türkiye Perakende ve Tüketici Ürünleri Lideri Adnan Akan Perakende ve Tüketici Ürünleri Sektörü, Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Yiğit Arslan

Toplumun ve dünyanın iyiliğini düşünen markalar öne geçiyor

PwC “Tüketici Dünyasının Geleceği” raporu, tüketicilerin sürdürülebilirlik konusunda kendilerine de pay çıkardığını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre tüketiciler, sürdürülebilirlik konusunda en büyük sorumluluğu kamu kurum ve kuruluşlarından sonra kendilerinde görüyorlar. Pandemi öncesinde olduğu gibi tüketicilerin sürdürülebilirlik için yaptıkları en büyük eylem, plastik kullanımından kaçınma ve daha az ambalaj tüketme (yüzde 70) yönünde.

Raporun bir diğer saptaması ise tüketicilerin markalarla ilişkisine yönelik. Rapor, özellikle genç nesillerin sadece kendi sağlığı ve iyiliğini değil, toplumun ve dünyanın da sağlığını ve iyiliğini düşünmeye başladığını ve etkileşime girdikleri markalardan beklentilerinin de arttığını belirtiyor. Rapora göre tüketiciler Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG) ile ilgili konulara daha duyarlı ve bu alana odaklı markalara yöneliyorlar. Markaların müşteri kazanmak için ürün ve hizmetlerine ek olarak sosyal açıdan da güçlü değer önerileri sunmaları gerekeceğini belirten rapor, sosyal medyanın marka algısı ve itibarı üzerindeki etkisinin daha da artacağını savunuyor. Perakende ve Tüketici Ürünleri Sektörü, Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Yiğit Arslan konuyla ilgili şunları söyledi: “Tüketiciler tercih ettikleri markalara yönelik beklentilerini yeni baştan belirliyor, söz konusu bu beklentilerin yüksek tutulduğu bir dönem yaşıyoruz. Tüketiciler, kendi değer ve inançlarını yansıtan, amaçodaklı marka arayışı içinde ve şirketlerden de sosyal bilinci gerçekçi ve somut yöntemlerle hayata geçirmelerini bekliyorlar. Bu açıdan

değerlendirildiğinde, markaların sosyal konularda artık sessiz kalma haklarının dahi olmadığı bir döneme girdik diyebiliriz.”

Geleceğin trendi; dijital tedarik zincirleri

Raporun öne çıkardığı bir diğer küresel trend de dijital tedarik zincirleri oldu. Geleceğin tedarik zincirinin otonoma yakın bir seviyede faaliyet göstereceğini ve kendi işleyişini düzenleyebilecek “akıllı” kararlar alabileceğini saptayan rapor, değişen tüketici davranışlarının tedarik zincirlerini daha hızlı cevap vermeye ve şeffaf olmaya zorlayacağını gösteriyor. Tedarik zincirlerinin çok kanallı alışveriş, birden fazla teslimat noktası gibi yeni zorlu konularla karşılaşacağını belirleyen rapor, uçtan uca görünürlüğün etkili bir tedarik zinciri yönetimi için birinci öncelik olacağını ve dijitalleşmenin tedarik zincirinin evriminde kilit önemde olacağının altını çiziyor.

Gıdanın geleceği sağlıklı seçimler, şeffafl ık ve sürdürülebilirlikte

Tüketicilerin gıda değer zincirinde daha fazla şeffafl ık ve sürdürülebilirlik beklentisinin yanı sıra daha sağlıklı ürünlere yönelik talebinin de artacağını ifade eden rapor, gıda dünyasında lokal butik ve toplu üretim ile kişiselleştirilmiş ürünler gibi üç ana trendin öne çıkacağını savunuyor. Raporda tüketicilerin sağlık ve çevresel sürdürülebilirlik konularındaki hassasiyetleri ile kişiselleştirilmiş ürünlere yönelik ilgilerinin de gıda sektörünü kökten değiştireceği belirtiliyor.

Çevresel, Sosyal ve (Kurumsal) Yönetişim (ESG)

PwC “Tüketici Dünyasının Geleceği” raporunun saptadığı küresel trendlerde sıkça değinilen ESG konusu ayrı bir trend olarak da detaylı ele alınıyor çünkü ESG’ye giderek daha fazla öncelik verenler artık sadece tüketiciler değil. Üst düzey yöneticiler, hissedarlar ve kamu kurum ve kuruluşları, ESG girişimlerinin artık seçenek değil zorunluluk olduğunu ifade ediyor.

Diğer sektörlerdeki liderler gibi tüketici pazarları liderlerinin de buna karşılık değer yaratma stratejilerini yeniden tasarlamaları gerekecek. Değer yaratmanın artık fi nansal verimliliğe olduğu kadar dayanıklılığa ve şirketlerin toplumun iyiliğine katkısına bağlı olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Türkiye’nin teknoloji firmaları birbiri ardına unicornlar çıkarıyor

Türkiye’nin ilk unicorn şirketi Peak Games’in yolundan ilerleyen oyun sektöründe, Dream Games ve Hungry Games de aldıkları 1’er milyar dolarlık yatırımlarla unicorn oldular.

Aldığı yatırımlarla değerlemesi 1 milyar doları geçmiş teknoloji girişimlerine Unicorn deniyor. ABD’li yatırımcı Aileen Lee tarafından girişim dünyasına kazandırılan unicorn kavramı, Latince “tek boynuz” anlamına geliyor ve mitolojik tek boynuzlu at efsanesine dayanıyor. Kuruluşunun ardından yatırımcı ve girişim sermayesi fonlardan yatırımlarla çok hızlı büyüyerek 1 milyar dolar değerlemeyi aşan şirketler, teknoloji fi nansmanı terminolojisinde “unicorn” olarak nitelendiriliyorlar.

Türkiye’den çıkan ilk unicorn şirket 2020 yılında 1 milyar dolar değerlemeyi aşan Peak Games olurken, Trendyol ve son olarak Getir, e-ticaret alanında aldıkları uluslararası yatırımlara büyüyen Türkiye fi rmaları oldular.

Aldığı yatırım değeri 10 milyar doları geçen Unicorn girişimler “Decacorns”, 100 milyar dolar değerlemeyi geçen girişimlerse de “Hectacorns” olarak adlandırılıyor.

Teknoloji yatırımlarının en hızlı büyüyen ekonomik yapılar haline geldiği günümüzde unicorn şirket her geçen gün değişiyor. Dünyada bu alanda ABD başı çekerken, önce gelen ülkeler Çin, İngiltere, Hindistan, İsrail, Almanya, Endonezya, Japonya, Fransa, Filipinler ve Avustralya olarak sıralanıyor.

Digital Oyun’da yeni unicorn, Dream Games

İstanbul merkezli mobil oyun geliştiricisi Dream Games, 1 milyar dolar değerleme ile 155 milyon dolar yatırım aldı.

Türkiye’de oyun sektörü 1 milyar değerlemeye ulaşan bir şirket daha çıkardı. Türkiye’nin ilk unicorn’u olan Peak Games’in eski çalışanları tarafından 2019’da kurulan Dream Games, 1 milyar dolar değerleme ile 155 milyon dolar yatırım aldı. Dream Games böylece Türkiye’den çıkan en son unicorn şirket oldu.

Royal Match ile yatırım aldı

İlk oyunu Royal Match’i dünya geneline pazarlamaya başladıktan sadece birkaç ay sonra 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan şirket tarafından yapılan açıklamaya göre seri B yatırım turunda şirketten en büyük pay alan yatırımcılar Index Ventures ve Makers Fund olurken, Balderton Capital, IVP ve Kora da şirkete yatırım yaptı.

Açıklamada şirketin kurucularından olan CEO Soner Aydemir’in, “Royal Match’in erken dönemde elde ettiği başarıyla gurur duyuyoruz. Bu yatırımı oyunun her yerde büyümesi için kullanacağız” dedi.

Oyun Şirketi Hungri Games 1,1 milyon dolar yatırım aldı

Türk oyun şirketi Hungri Games, İngiltere merkezli oyun yatırım ve fi nans şirketi Triple Dragon’dan 10 milyon dolar değerleme üzerinden 1,1 milyon dolar yatırım aldı. Kısa sayılabilecek bir sürede dünya çapında dikkat çeken oyunlarla yıldızı parlayan Hungri Games, 2019 yılında global mobil oyun pazarında hit olmuş oyunları yönetmiş deneyimli bir ekip tarafından kuruldu ve şu anda portföyünde iki mid core oyunu bulunuyor.

Hungri Games, halihazırda EMEA bölgesinde ve ABD’de geniş bir oyuncu kitlesini yakalamış olan God of Gods ve Legend of Khans gibi SRPG oyunlarıyla hızlı bir ivme yakalamayı başardı. İnteraktif hikaye tabanlı RPG türündeki üçüncü oyunu olan “Affairs Interactive Stories” ise 2021 yazında oyun severler ile buluşacak.

“Global ölçekte tanınan bir oyun şirketi olacağız”

Hungri Games Kurucu Ortağı Kağan Berk Koçak aldıkları yatırıma ilişkin yaptığı açıklamada; “Hungri Games dünya oyun sektöründe tecrübeli ve başarılara sahip bir ekip tarafından kuruldu. 2 yıl gibi kısa bir sürede 2 mid-core oyunu global pazarda yayınlayabilmek ve alanında dikkat çeken oyunlar ürettik. Kurulduğumuz günden beri en net hedefi miz küresel çapta alanında tanınan ve saygı duyulan bir mobil oyun şirketi olmaktı. Yenilikçi ve yetenekli ekibimizle bu yolda ilerliyoruz. Şu an için global hedefl erimize uygun gördüğümüz Triple Dragon ile ilk yatırım sürecimizi tamamladık. Yeni hedefl er için çalışmaya devam ediyoruz” dedi. Temel mobil oyunlar segmentinde devrim yaratıyor

Yatırım turunu melek yatırımcılarla birlikte yöneten Londra merkezli oyun yatırım ve fi nans şirketi Triple Dragon’un Kurucu Ortağı Pieter van der Pijl ise yatırım sürecini şu sözlerle değerlendirdi: “Hungri Games, küresel oyuncu tabanının yanı sıra EMEA’da da son derece iyi yankı uyandıran içerikler sunarak temel mobil oyunlar segmentinde devrim yaratıyor. Yeni ve alternatif kullanıcı edinme ve iş geliştirme ortaklıklarından yararlanarak şimdiden ilgi odağı olmayı başardı. Hungri Games’i portföylerini genişleterek ve Birleşik Krallık’ta yeni bir stüdyo açarak desteklemek için sabırsızlanıyoruz.”

Getir, yatırım almaya devam ediyor

Çevrim içi hızlı market uygulaması Getir; son aldığı yatırımla değerlemesini 7,5 milyar dolara çıkardı.

Çevrim içi hızlı market uygulaması Getir; Sequoia Capital, Tiger Global, Silver Lake, DisruptAD ve Mubadala Investment’ın katıldığı yatırım turunda 555 milyon dolar yatırım alarak değerlemesini 7,5 milyar dolara çıkardı.

Getir, Mart ayında 300 milyon dolar yatırım alarak Peak Games’in ardından 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan ikinci Türkiye merkezli şirket olmuştu. Son dört ayda yaklaşık 1 milyar dolar yatırım alan Getir, son yatırımla birlikte Grubhub ve Deliveroo gibi yemek teslimatı uygulamalarıyla Marks and Spencer ve WM Morrison gibi market zincirlerinden daha değerli bir şirket haline geldi.

Şimdiye kadar Türkiye dışında sadece Londra’da hizmet veren Getir, yılın ikinci yarısından itibaren Amsterdam, Paris ve Berlin’de; yılın son çeyreğinde ise ABD’de hizmet vermeye hazırlanıyor. Şirketin kurucusu Nazım Salur,

E-ticaret, istihdam açığıyla birlikte büyüyor

2020’de internetten satış yapan işletme sayısı bir önceki yıla kıyasla 4 katına çıktı, ciddi oranda personel açığı oluştu. TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, “E-ticaretin her kademesinde yeni personel ihtiyacı var ve bu ihtiyaç her geçen ay

artıyor” dedi. Pandemi sürece, son yıllara dikkat çeken bir büyüme sergileyen e-ticaret sektörünün hızına hız kattı. Bilişim Sanayiciler Derneği’nin (TÜBİSAD) son raporlarına göre; pandeminin etkisiyle 2020’de internetten satış yapan işletme sayısının bir önceki yıla kıyasla 4 katına çıktığını hatırlatan TOBB E-ticaret Meclisi Üyesi, Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, “E-ticarete katılan işletme sayısı 2015’ten bu yana toplam yüzde 42 arttı. E-ticaretin GSYH’ya oranının yüzde 4,5’e ulaşmasıyla Türkiye artık olgun pazarlar arasına girdi. E-ticaret harcamaları yüzde 45 büyüdü. Dünyada da internet kullanan her beş kişiden dördü e-ticareti deneyimlemiş bulunuyor” dedi. TÜBİSAD raporlarına göre; Türkiye’de e-ticaret yapan işletmelerin yüzde 22’si ek istihdama ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken Çiğdemli “Fakat sektör sadece internet satışı yapan fi rmalardan da ibaret değil. E-ticaret ile bağlantılı birçok yan sektör var. Tüm sektör paydaşlarını hesaba katarsak, sektörde ek istihdam ihtiyacı duyan fi rma oranı yüzde 50’den fazladır” ifadesini kullandı.

Sektörde gençlere çok fazla fırsat var

Sektörde e-ticaret uzmanı, e-ticaret yöneticisi, pazarlama uzmanı, grafi ker, SEO uzmanı, lojistik uzmanı, sosyal medya temsilcisi, çağrı merkezi personeli, depo personeli, yazılımcı, proje yöneticisi ve analist gibi birçok kategoride istihdam açığı olduğunu vurgulayan Çiğdemli, “Sektörde şu an en önemli sorun, uzman personel bulunamaması. E-ticaret çok büyük bir sektör ve gittikçe de büyüyor. Sektör özellikle gençlere bu alandaki istihdam boşluklarını doldurmak için çok fazla fırsat sunuyor” diye konuştu.

Ticimax Akademi, sektöre uzman yetiştiriyor

E-ticaret alanında kendini geliştirmek isteyen herkese Ticimax Akademi bünyesinde 5 yıldır ücretsiz e-ticaret eğitimleri vermekte olduklarını belirten Çiğdemli şu bilgileri aktardı: “Pandemiyle beraber eğitimlerimizi webinar serisi ve uzmanlar tarafından yapılan canlı yayınlar ile online ortamda vermeye başladık. Şimdiye kadar on binlerce kişiye ulaştık. E-ticaret, e-ihracat, pazaryerleri, SEO, sosyal medya satış ve pazarlama yöntemleri, Google Ads, Facebook reklamcılığı, Google Analytics, e-ticaret fotoğrafçılığı gibi onlarca başlıkta ücretsiz eğitim sunuyoruz. Özellikle bu sektörde kendisini geliştirmek isteyen gençleri eğitimlerimize bekliyoruz. Bu sektörün geleceği çok parlak.”

Siber suç ile siber casusluk yan yana yürüyor

Araştırmalara göre; siber suç ekonomisi dünyada organize suç çeteleri ve devlet destekli yapılarla büyüyor. ESET uzmanları geleneksel siber suçlar ile devlet destekli gruplara atfedilen saldırılar arasındaki çizginin giderek bulanıklaştığına dikkat çekiyor.

Küresel siber suçların her yıl trilyonlar değerine ulaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu kirli ekonomi birçok ülkenin milli gelirinden daha fazlasını üretiyor. Uzmanlar, hükümetlerin zaman zaman savunma ihtiyaçları için bu dünyadan destek aldıklarını, siber suçlular ve onların kaynaklarının gayri resmi ve geçici olarak hükümetler tarafından kullanıldığını belirtiyorlar. Siber uzay ile ilgili kuralların oluşmasında ülkeler fi kir birliğine varmadıkları için boşluklar oluşmuş durumda. Bu da bazı ülkelerin doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik casusluğa destek olmalarına olanak sağlıyor. Hatta daha da ileri giderek organize siber suçların etkileri rakip ülkelere odaklandığı sürece kendi işlerini yapmalarına izin verildiği görünüyor.

Düşman ülkeler birbirlerinin BT ekiplerini kullanmaya çalışıyor

Bir an için fırsat bulan düşman ülkeler, jeopolitik hedefl eri doğrultusunda diğer devletlerin BT ekiplerini kullanmaya çalışıyorlar. ESET uzmanları geleneksel siber suçlar ile devlet destekli gruplara atfedilen saldırılar arasındaki çizgilerin ayırt edilmesinin giderek daha zor olduğuna dikkat çekiyor. İşte bazı örnekler:

• Karanlık ağdaki birçok satıcı artık devlet aktörlerine istismar ve kötü amaçlı yazılımlar satıyor • Devlet destekli saldırılar sadece ısmarlama araçları değil, aynı zamanda çevrimiçi satın alınan kötü amaçlı yazılımları da kullanabilir durumda • Bazı devlet saldırıları aktif olarak yarı siber suç organizasyonlarında gelir elde etmeye çalışıyor • Bazı hükümetler üretken siber suç fi gürleri ve gruplarıyla bağlantılı • Bazı hükümetler siber suçlara yardımcı olmak için serbest çalışan bilgisayar korsanlarını işe almakla suçlanırken, diğer faaliyetlere göz yumuyor • Bazen hükümet ajanlarının, ekstra para kazanmaları için moonlight’a bile izin verildiği öne sürülüyor

Çok katmanlı savunma şart

Siber suç gruplarının enerji ve gıda tedarik zincirlerinde yaşanan ciddi aksamalar nedeniyle suçlandığı bu dönemde fi dye yazılımı salgınıyla ilgili öfke oluşmuş durumda. ABD, Evil Corp gibi bazı grupları resmi yaptırım listelerine koydu. Bu, mağdurların ve sigortacıların yasayı ihlal etmeden fi dyeyi ödeyemeyeceği anlamına geliyor. Ancak bu gruplar, bu kuralları aşmak için yeniden markalaşmaya devam ediyor. Bu tür gruplar, ulus devletlerin gizli desteği veya aktif sponsorluğu ile çalışmaya devam edeceğe benziyor. Bu nedenle sürekli risk profi li oluşturma, çok katmanlı savunma; sıkı kurallar ve proaktif, hızlı tespit ve müdahale her yapı ve organizasyon için zorunlu hale geliyor.

This article is from: