![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
10 minute read
İlim ve Mefkûre İnsanı: Erol Güngör- Dr. Murat Emre Şahin
İlim ve Mefkûre İnsanı: Erol GÜNGÖR
Dr. Murat Emre Şahin
Advertisement
Ölümün en güzel tarafı, Onun (Dündar Taşer’in vefatının ardından) sohbetlerine yeniden kavuşmak olacak. Erol GÜNGÖR
Erol Güngör, 25 Kasım 1938 Kırşehir doğumludur. İlk orta ve lise tahsilini babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir’de ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde tamamladı. Büyük dedesi Hafız Osman Efendi hem medrese tahsili yapmış ilim sahibi bir imam hem de Ahi Şeyhi olduğu söylenmektedir. Küçük yaşlardan itibaren de ilmi gelişiminde Dedesi Hafız Osman Efendi’nin önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Kendisinden Arapça ve Osmanlıca yazı (rika dâhil) yazmayı öğrenmiştir. İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde okuduğuna dair Yağmur Atsız’ın bir bilgisi var ancak bu farklı kaynaklardan teyit edilmemektedir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yükseköğrenimine başlar. Yağmur Atsız burada sınıf arkadaşıdır. Ancak bulunduğu muhitten çevrenin, Fethi Gemuhluoğlu ve Mümtaz Turhan’ın da yönlendirmesiyle Felsefe Bölümüne geçiş yapar. Burada Hilmi Ziya Ülken’den dersler alır. Hüseyin Nihal ATSIZ ile yakın bir ilişkisi vardır. Bunu daha sonra Atsız’a Armağan adlı takdim eseri bu yakınlığın ne boyutta olduğunu bize gösteriyor. Ancak Dündar Taşer, Erol Güngör’ün şahsiyetinin gelişiminde önemli bir etki bıraktığı görülmektedir. Bunu da başucu kitaplarında Türk Milletinin rüyası olarak Taşer’in Türkiyesi başlıklı bölümleriyle aralarındaki fikri ve dostluğa dair ilişkiyi bizlere anlatır. Dönemin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı’nın tavsiyesi ve ısrarıyla önce OMÜ’ye (kabul etmedi), sonrasında Konya Selçuk Üniversitesi rektörü oldu. Görevi kabule ettikten 8 ay sonra 24 Nisan 1983 yılında kalp krizinden vefat etti.
Fethi Gemuhluoğlu, dönemin gelecek vadeden genç ilim ve fikir adamlarının İstanbul kültür hayatındaki ilk uğrak yerlerinden birisidir. Erol Güngör’deki meziyeti fark eden, Fethi Gemuhluoğlu, Mümtaz Turhan, Hilmi Ziya Ülken gibi hocaların yanına Felsefe Bölümüne yönlendirir. Felsefe Bölümünün önemli hocalarından Hilmi Ziya Ülken’in öğrencisi olur. Erol Güngör, Hilmi Ziya Ülken’in ders notlarını eski yazı ile muazzam tuttuğu görülmektedir. Öyle ki, Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce Akımları adlı eseri, Erol Güngör’ün derste tuttuğu notların bir araya getirilmesiyle oluşmuş bir eserdir.
Erol Güngör’ün biyografisinde akademik gelişimi açısından iki önemli husus dikkati çekmektedir. Bunlardan biri Erol Güngör’ün gelişiminde, tasavvuf ve medrese geleneğine sahip bir aile ortamı, diğeri ise Mümtaz Turhan gibi alanında önemli bir şahsiyetin yanında bulunmasının önemli katkıları vardır. Dolayısıyla bir ilim adamı olması noktasında gerekli alt yapıya fazlasıyla sahipti. Bütün bu bileşenlerin yanında Erol Güngör’ün ilmi disiplini ve muhakemesi
de eklenmesiyle Gökalp silsilenin en önemli halkasını oluşturmuştur.
Erol Güngör’ü anlayabilmek için bir noktaya önemle değinmek gerekir. Erol Güngör, ilmi inkişafını bir metot içerisinde ele almaktadır. Fuat Köprülü ve Zeki Velidi Togan’ın usul ilminin karşılığını Erol Güngör’ün ilmi hayatında görebiliriz. Bu bakış açısı Hilmi Ziya Ülken ve Mümtaz Turhan’da da vardır ve haliyle Erol Güngör de ilmi meseleleri belli bir perspektiften ele almaktadır. Erol Güngör’ün eserlerini bu anlamda bir bütün olarak değerlendirdiğinizde, rastgele ele alınmış biraz oradan biraz buradan eserler değildir. Hepsi bir bütünlük gösterir ve kendi içerisinde de tutarlı olduğunu görürüz.
Erol Güngör’ün üzerinde en çok durduğu meseleler; kültür değişmesi ve modernleşme, Türk Kültür ve Medeniyeti, tarih ve milliyetçilik, aydın-halk ikiliği, İslamiyet ve muhafazakârlık olarak sıralanabilir. Erol Güngör’ün ortaya koyduğu eserlerde Doğu Batı Medeniyetleri arasındaki mukayeseleri, toplumların değişim ve gelişimindeki temel dinamikleri üzerine kültür ve medeniyetin belirleyici etkisini ortaya koymaya çalışmıştır. Kültür ve Medeniyete ilişkin yaklaşımlarını ele aldığı Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Dünden Bugünden Tarih, Kültür ve Milliyetçilik, Tarihte Türkler, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, Türk Tasavvufunun Meseleleri gibi temel eserleri bulunmaktadır. Bunların yanında Sanayileşmenin Kültür Temelleri, Batı Düşüncesindeki Değişimler, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, İktisadi Gelişimin Merhaleleri ve Sosyal Psikoloji gibi çeviri kitaplarını da Türk kültür hayatına kazandırmıştır. Bu eserlerinde genel olarak kültür ve medeniyet bağlamında, toplumsal değişimi ve gelişimi irdelemiştir. Diğer bir ifadeyle toplumsal değişimi ve gelişimi meydana getiren unsurların arkasındaki temel saikleri, yani kültürel değerleri ve buna bağlı olarak toplumsal birikimlerin üzerinde durmuştur. Ayrıca bütün bu eserlerin yanında Değerler Psikolojisi ve Estetik üzerine yazdığı tezleri, Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Sosyal Meseleler ve Aydınlar ile ilgili makalelerin bir araya ge-
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/2947e3f027b84b0e7bf68068036fe684.jpg?width=720&quality=85%2C50)
tirildiği kitabı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir dönem ders kitabı olarak okutulan Etik kitabının da yazarıdır. Erol Güngör’ün bütün bu eserleri incelendiğinde genel hatlarıyla bir tutarlılık vardır. Bu da ilim adamının yazdığı eserlerde, döneme ve şartlara göre bir takım endişelerden ziyade, olması gerekenleri kendi ilmi perspektifinde soğukkanlılıkla ele almasından kaynaklanmaktadır.
Erol Güngör’ün eserlerini Dündar Taşer öncesi ve sonrası diye iki ayrı döneme ayırabiliriz. Dündar Taşer’in vefatından önce ortaya koyduğu eserler genel itibariyle çeviri eserlerdir. Erol Güngör’ün Türk tefekkür hayatında başucu kitapları olarak değerlendirebileceğimiz eserlerini Dündar Taşer’in vefatından sonra kaleme aldığı görülmektedir. Erol Güngör ilim adamı olmasının yanında bir mefkûre insanıdır. İlmi meziyetlerini sahip olduğu mefkûreyle birleştirmiştir.
Bugün burada Erol Güngör üzerine konuşacak isek, meselelere yaklaşımda ilmi perspektifin önemi vardır. Bu doğrultuda da öncelikle şunu ifade etmek gerekir, Sosyal bilimlerin yapı taşı kavramlardır. Bu anlamda da Erol Güngör için kültür ve medeniyet kavramları, anahtar kavramlardır. Değerleri, estetiği, milliyetçiliği, iktisadi gelişimi, sosyal ilişkileri, aydın düşüncesinin temelini, sosyal ahlak anlayışını hep bu kavramlarla ilişkilendirerek ele almaktadır.
Sosyal bilimlerde kavramlara yüklenen anlamlara göre sosyal meselelere yaklaşımlar değişebilmektedir. Bu doğrultuda sosyal bilimlerde ve özellikle sosyolojide bu anlamda birçok kavram vardır. Bu kavramlar içerisinde en karmaşık olanlarından birisi kültür kavramıdır. Bu anlamda sosyologlar arasında üzerinde uzlaşılmış bir kültür tanımlaması yoktur. Her paradigmanın, bakış açısına göre farklı tanımlamalar ortaya konulmuştur. Kültür kavramı içerisinde medeniyet, değerler, modernleşme, milliyetçilik, milli kimlik gibi kavramları da barındırmaktadır. Diğer bir ifadeyle değerler, millet, milliyetçilik, milli kimlik gibi unsurlar kültür kavramı içerisinde ele alınmaktadır.
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
Sosyal bir varlık olarak insanın duygu, düşünce ve davranışlarıyla ortaya koyduğu her şey kültür içerisinde yer almaktadır. Çünkü kültür, tarihsel birikime dayanır. Bu birikimin içinde tecrübeler, alışkanlıklar, içselleştirilmiş davranış kalıpları ve buna bağlı olarak aynı toplum içerisinde belli standart ölçüler vardır. Kültürün bu özelliğini dikkate almayanlara yönelik olarak Erol Güngör, bir eleştirisini şöyle ifade etmektedir: Başka kültürlerin özlemi ile hareket edenler, başka kültürlerin etkisi altında kalan zihniyetlerin, kendi kültürlerine ihanet ettiklerini ve bu nedenle taklit ettikleri kültürler içerisinde de komik gözüktüklerini belirtmektedir.
Erol Güngör’ün düşüncesinde her ilim adamında olması gereken, Türk Kültür hayatına ilişkin, bazı temel varsayımları vardır. Tarihte Türkler adlı eseriyle de bu varsayımını desteklemektedir. Erol Güngör’ün varsayımları nelerdir diye baktığımızda, en belirgin olanı tarihi bir bütün olarak görmesidir. Kültür de bu tarihsel birikim üzerine inşa edilmektedir. Belli bir toplum içinde insanın kendisi, yaşadığı coğrafya, sosyal çevresi ve diğer maddi ve manevi unsurlarla tarihsel bir süreç içerisindeki etkileşimi ve bu etkileşim neticesinde tecrübeler, birikimler, alışkanlıklar kültürü oluşturur. Bütün bunların yanında Türk tarihine ve kültürüne ilişkin varsayımlarına baktığımızda; Erol Güngör, Türk kültürünü dünya üzerindeki en zengin kültürlerden biri olarak resmetmektedir. Türklerin çok eski bir tarihe sahip olduklarını ve Türk kültürünün insani değerler açısından Batı medeniyetinden daha güçlü ve köklü olduğunu söylemektedir. Ona göre, Türk kültürünün Batılılaşmaya direnmesinin sebebi de budur. Buradan da anlaşılacağı üzere, Güngör’ün temel varsayımı Türk tarihini ve kültürünü, yani İslam öncesi ve İslam sonrası dönemi, bir bütün olarak görmektedir.
Kültür ve medeniyet üzerine araştırma yapanlar, çok farklı yaklaşımlarla karşılaşırlar. Bunlardan en belirgin olanı kültür ve medeniyet arasındaki ayrımın belirgin bir şekilde yapılamadığıdır. Öyle ki, bazen kültüre atfedilen anlamlar ile medeniyete atfedilen anlamların
birbirlerinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Bu farklılığı Gökalp silsilesi içerisindeki Yılmaz Özakpınar’da görebiliriz. Diğer bir ifadeyle kültür ve medeniyet kavramlarının ne olduğuna ilişkin Türk düşünce hayatındaki tartışmalar Ziya Gökalp’ten beri devam etmektedir. Bazıları bu konunun Gökalp’inkine benzer şekilde daha keskin bir ayrıma tabi tutulmasını, bazıları da bu ayrımın sunî bir ayrım olduğunu iddia etmektedir.
Erol Güngör, Gökalp’in kültür ve medeniyet anlayışına ilişkin ortaya koyduğu ayrımın, dönemin koşulları içerisinde sosyal meselelere ilişkin pratik endişeleri gidermek maksadıyla ortaya koyduğunu iddia etmektedir. Batı dünyasının teknik anlamdaki gelişmişliği karşısında, Türk kültürünün korunması açısından böyle bir ayrıma gitmiştir. Gökalp, kültürü, milli yapılara ait; medeniyet ise beynelmilel bir mesele olarak ele almıştır. Ancak Erol Güngör bu meseleye daha soğukkanlı ve ilmi olarak yaklaşmaktadır. Erol Güngör’e göre; kültür ve medeniyet ayrımı bizler –Türkler- için sadece sosyolojik bir kavram meselesi değildir; millet hayatına nasıl bir yön vereceğimiz konusundaki isteklerimize objektif veya ilmî destek bulma gayretidir.
Erol Güngör’e göre, Gökalp devrinin aydınlarının karşılaştıkları en önemli çıkmazlardan birisi, Batı dünyasının bizi maddi bakımdan ezen bütün medeni vasıtalarına sahip olmak istenirken, öbür taraftan aynı dünyanın zevkleri, aile hayatı, her türlü sosyal münasebetleri, felsefi ve dini inançları, sanat ve eğlence hayatından nasıl uzak tutulacaktı? Gökalp bu endişelere yönelik pratik çözüm olarak Kültür ve Medeniyet ayrımına gitmiştir. Gökalp’in kendi tabiriyle, hars olarak ifade ettiği kıymet hükümlerinin bir milletin devamlılığı ve milli kimliğini koruması açısından önemli olduğunu düşünmektedir. Erol Güngör, Gökalp kadar keskin bir ayrım içerisinde olmamasına karşın, kültürün millete ait unsurlar, medeniyetin ise teknik gelişmeler olarak ele almaktadır. Ancak Erol Güngör, kültür ve medeniyet arasında Gökalp’in aksine belirgin bir ayrımın yapılamayacağını da ifade etmektedir. Bilindiği üzere, Gökalp de
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
ğiştirilmesi talep edilmeyen her şeyi kültür kategorisine sokmuştur. Ancak Güngör, bu görüşün özellikle din kavramı konusunda epey çelişkili olduğunu söylemektedir. Gökalp’e göre, İslamiyet Türklerin bir icadı olmadığı için, medeniyete dâhil olması gerekir. Güngör ise Türk milleti İslamiyet’i kendine has bir biçimde benimseyerek kültürünün bir parçası yapmıştır. Dolayısıyla Türklerin İslamiyet’i yaşayışı ile diğer toplumların İslam’ı yaşayışı arasında üslup farklılığı vardır. Bunun sebebi de kültürel farklılıklardır.
Erol Güngör’e göre, kültür, bir tarihi gelişimin ürünüdür. Ona göre, kültürün eskisi ve yenisi olmaz. Toplumsal yaşam oluşmaya başladığı andan itibaren kültür başlamış ve gelişerek bir yere gelmiştir. Kültür, teknik değildir, teknoloji değildir. Teknolojinin yenilenmesi sonucu demode olan bir eşyanın çöpe atılması gibi, yerleşmiş kültür unsurlarını bir kenara ayıramazsınız ve atamazsınız. Medeniyet ise, insanlık tarihi boyunca daima tek istikametli ve ileriye doğru bir gelişme göstermiştir. Bu yüzden medeni veya teknolojik eserlerde yenilik her zaman mükemmellik manasına gelir. Erol Güngör’e göre; medeniyet için teknoloji için bunu söyleyerek yeniyi eskiye tercih edeceğimizi ifade eder ama kültür sahasında eski ve yeni tabirlerinin objektif manası yoktur, bu tabirler sadece iki şey arasındaki zaman farkını işaret eder, diyerek kültürün yerini belirler.
Erol Güngör’e göre, kültürde geri dönüş de olmaz. Çünkü kültür tarihsel bir birikimin, alışkanlıkların, örf, adet ve gelenek haline gelmiş bütün kıymet hükümlerini içerisinde barındırır. Bu konuda Erol Güngör, eski bir kültür bugünkü kültürümüzün daha önceki zamanlarda kullanılan formlarını ifade eder. Bu eski unsurlar bize gelinceye kadar birçok değişikliğe uğramıştır. Yani eski unsurlar ile yeni unsurlar bir araya geldiğinde yeni bir sentez oluşur. Ancak eski ve yeni durum arasında bir uyumluluk söz konusudur. Daha doğru bir ifade ile uyarlama söz konusudur. Dolayısıyla kültür ve kültürel değişime bağlı olarak kültürel devamlılık da burada gizlidir. Kültür unsurlarında meydana gelen değişimler, zamana bağlı
olarak oluşur, değişiklikler çoğu zaman hissedilmez ve toplumu meydana getiren insanlar arasında uyumlu hale gelir. Zaten uymuyorsa, kültür olarak ele alamayız, dolayısıyla toplum o değişikliği bünyesinde kabul etmez. Kültür unsurlarında meydana gelen tahripler, toplum içinde uyumsuzlukları ortaya çıkartır. Durkheim, bunu anomi olarak tarif ediyor. Kültürün bu anlamda, toplumu koruyucu, normalleştirici, uyum ve ahenk sağlayan bir özelliği vardır. Bu yüzden, Erol Güngör, bir toplum hayatında kültürün gerekliliği üzerinde durur.
Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra kültüre ilişkin bir tanımlama yapmak gerekirse, kültür, insanın ortaya koyduğu her şeydir. Ancak insanın kültür olarak ortaya bir şeyler koyabilmesi için; tarihsel birikim ve süreçlere, tecrübeye, terbiyeye, sosyalleşmeye, ahlaka, alışkanlıklara, sosyal ahlaka, değerlere ve bütün bunların yanında örf, adet ve geleneklere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlar da hep belli ortamlarda, belli mekânlarda ortaya çıkar, gelişir ve nesilden nesile de aktarılır. Bu anlamda tarihin, coğrafyanın, insanın kendisi ve sosyal çevresinin etkileşimi bir bütün olarak ele alındığında kültür oluşur. Bütün bunların yanında en önemli husus şudur: İnsanlar sahip olduk
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
ları kültürel birikimi sürdürme eğilimindedir. Toplumdaki uyumu gösteren, sosyal ilişkilerin yönünü tayin eden bu kültürel birikimdir.
Erol Güngör, kültüre ilişkin olarak, bir kültür kendi kaynağında ne kadar canlı ve güçlü olursa olsun, kaynağından uzaklaştıkça orijinalliğini kaybeder ve çok basit bir taklit konusu haline gelir. İşte bu noktada da devreye milliyetçiler girer. Onların görevi kültür hayatına sahip çıkmaktır. Milli kültürlerin yok olmasını engellemektir. Taklitçi zihniyetin hâkimiyetine, milli kültürün yozlaşmasına sebep olabilecek her türlü davranışa karşı tavır koymaktır. Bu noktada da milliyetçilerin destek alabilecekleri tek kaynak, Gökalp’in de iddia ettiği gibi halktır. Bu konuda Erol Güngör şunları ifade etmektedir: Milliyetçilerin milli kültür davası işte bu soysuzlaşmayı önlemeyi hedef tutmaktır. Milliyetçilik, milli kültürü bizzat bir medeniyet kaynağı haline getirmek ve cemiyeti soysuz değişmelerin açık pazar yeri halinden kurtarmak hareketidir. Binaenaleyh, milliyetçilik aynı zamanda bir MEDENİYET DAVASIDIR. Bu bağlamda Erol Güngör’e göre milliyetçiliğin asıl gayesi memlekette halka dayanan bir rejim kurarak Türkiye’yi modern bir milli devlet haline getirmektir.
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/6dc76529f2ac2edd5b5642bcbb517948.jpg?width=720&quality=85%2C50)