![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
4 minute read
Felekten Bire Gece- Davut Karataş
FELEKTEN BİR GECE
Yaşlılar anı gençler hayallerini anlatırmış derler. Her daim on sekiz ve her daim Ocakçı biri olarak felekten bir gece çalma hayalimi yazayım istedim.
Advertisement
Ağustosun sonları yıl 2020 gökyüzünde kocaman bir dolunay. Kızılırmak kenarında yerleşim yerlerinden oldukça uzak telefon çekmeyen bozkır. Otomobillere uygun yol olmadığı için traktörle gidilebilen bir arazi. Arazi dediysem tarım yapılmıyor, hiç yapılmamış da sadece boş arazi yani bozkır. Akşam yemeği için malzeme hazır, domates, biber, peynir, zeytin, soğan ve yeterince ekmek. Muhabbet için sınırsız çay ve sınırsız sigara.
Ve bulunabilirse kafa dengi muhabbet seven birkaç kişi. Sonra Asya bozkırları gibi uçsuz bucaksız hayaller. Süre sıkıntısı yok, çalan telefon yada uğraşılan bir laptop yok. Ertesi gün tatil.
İnsanlar hayallerini dillendiriyorlar. Kırgınlıklar kızgınlıklar unutulmuş. Unutulmasa bile söylenmiyor. Herkes bohçasındaki hayalini çıkarıyor gün yüzüne. Kızılırmak deli deli akıyor. Saçmalayan olursa atın bana der gibi. Gerçekten saçmalayanları atsak mı acaba Kızılırmağa? Bu da senin nasibinmiş diyerek.
Başlıyor hayaller Turan’a dair Dünya’ya dair. Önce Çin’deki zulmü hatırımıza getiriyoruz. Toplama kamplarında işkencenin en alasına katlanmak zorunda kalan tüm dünyanın kör ve sağır kaldığı zulmü nasıl sonlandırırız hayalleri kuruyoruz. Organ nakli için potansiyel olarak bekletilip kime hangi doku grubundan hangi organ gerekiyorsa o organın alındığı kardeşlerimizin dertlerini konuşuyoruz. Bu zulmü nasıl duyurabiliriz bu zulmü nasıl durdurabiliriz diyerek dertleniyoruz hep birlikte.
Sonra Suriye’de yıllardır süren savaş sonucunda yetim kalmış çocuklar geliyor gözümüzün önüne. O çocukları almışız mesela evlerimizde birer hafta misafir etmişiz.
Davut Karataş
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/2dd0cf08e10f71d109b016aeaadf9efe.jpg?width=720&quality=85%2C50)
Demişiz ki onlara annen baban olmasa da bizler senin kısa süreli annen ve babanız seni yatılı okula gönderdiğimizi düşün. Seni çok seviyoruz. Olur ya Esed’in bir bombası seni bu dünyadan ayırırsa sakın bizi Allaha şikâyet etme. Birileri vardı Türkiye’de bizim için bir şeyler yapmak istediler bizi misafir ettiler de. Ona isteklerini soruyoruz. Seviyorsa sınırsız dondurma ısmarlıyoruz mesela boğazı şişermiş diye bile korkmuyoruz. Bir hafta evinin sıcaklığını yaşatıyoruz onlara. Sonra bu acıyı çocuklarımızdan uzak tutması için neler yapmamız gerektiğini konuşuyoruz.
Bangladeş e gidiyoruz Arakan mülteci kampına. Hatırlarsanız babası ve annesi gözünün önünde öldürülen o kızı bulup ona sarılıyoruz. Babasının mezarını yaptırıyoruz sonra babasının mezarına çiçekler ekiyoruz. Senin Türkiye’de bir ailen var merak etme diyoruz geleceğiz yakında seni babanı mezarından ayırmayacağız ama acılarını hafifletmek için geleceğiz. Biliyoruz ki senin acıların dinmez ama belki hafifletiriz umuduyla geleceğiz.
Afrika’ya uzanıyoruz oradan, siyah derili olduğu için her daim sıkıntı çeken zülüm gören o kardeşlerimize. Senin derini siyah olarak yaradan Allah hamdolsun diyerek yemek götürüyoruz oraya. Açlıktan ölmek üzere olan çocuklara ulaşıyoruz. Karınlarını doyuruyoruz onlar yemek yiyor bizim karnımız doyuyor. Onlar yemek yiyor bizim ruhumuz doyuyor. Onlar yemek yiyor yaşadığımızın farkına varıyoruz. Bir lokma ekmeğin ne kadar kıymetli olduğunun farkına varıyoruz.
Afganistan’a gidiyoruz. Oradakilere sizin tüm sıkıntılarınızı biliyoruz ve hepsini dindireceğiz diyerek gidiyoruz. Yıllardır gelmeyen barışı getirmişiz yanımızda. Yıllardır süren iç savaşlarını bitirmişiz. Çocuklar top oynuyor. Bir hastane açmışız orada hastalarını tedavi ediyoruz tedavi olmak için başka yere gitmek zorunda kalmıyorlar. Kızlar da insan olduklarını anımsıyorlar. Meta gibi başlık parası karşılığı satılmıyorlar. Evlilik için onların rızasının şart olduğunu anlatıyoruz onlara ve o coğrafyada yaşayan sözüm ona dindarlara o coğrafyada yaşayan erkeklere. Gönülleri olduğunu söylüyoruz o kızlara ve gönüllerinin istedikleriyle evlenmeleri gerektiğini söylüyoruz. Başlık parası karşılığı 15 yaşındaki kızların yetmiş yaşındaki erkeklerle evlenmelerine gerek olmadığını anlatıyoruz.
Toprağa gidiyoruz sonra misak ı milli sınırımız içinde olan ve milyonlarca Türkmen’in yaşadığı yerlere. Öncelikle mezhep kavgalarını bitiriyoruz. Şii-Sünni çatışmasının gereksizliğini anlatıyoruz. Bir yanımızda şii diğer yanımızda Sünni kardeşlerimizle beraber. Bu kavganın kazananını anlatıyoruz ve bu kavganın kaybedeninin her daim Türkmenler olduğunu defalarca vurguluyoruz. Hoyratlarını dinliyoruz sonra Türkmen hoyratlarını
Bağa girdim budanmış
Güle bülbül dadanmış
Ben sevdim alamadım
Yari yadeller almış.
Sonra o hoyrattaki yârin Musul ve Kerkük olduğunu anımsıyoruz ve gözlerimiz doluyor. Kimse gözlerimizin neden dolduğunu anlamıyor oysa sanıyorlar ki bizim yarımız et ve kemikten müteşekkil bir kadındır. Sonra o bağa çöreklenen baykuşları nasıl kovarızı konuşuyoruz Türkmenlerle.
Sonar en münasebetsizimiz alıyor lafı eline. Ben diyor, ben devlet başkanı olacağım içinizden en yakışıklınız, en karizmatiğiniz, en zekiniz ve rüzgara karşı en uzun mesafeye işeyeniniz benim, etrafındaki insanlara bakanlıkları dağıtıyor; sen milli eğitim bakanım olacaksın, sen adalet bakanım, sonra
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/ddfcdc59719579cd9e4ef47c23895b26.jpg?width=720&quality=85%2C50)
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200911051355-3435806a25db19573bb157c75ad705cd/v1/2dd0cf08e10f71d109b016aeaadf9efe.jpg?width=720&quality=85%2C50)
sağlık bakanlığına geliyor sıra Mehmet Çetin ve bana bakıyor bir ara duraksıyor. Mehmet Çetin sağlık bakanı olsun diyor Davut abi sen de lüzumsuz işlerden sorumlu devlet bakanı olursun. Sonra bu sığ hayalleri olan arkadaşımızı Kızıl ırmağın sığ sularına atıyoruz. Boğulmuyor merak etmeyin soğuk su iyi gelir sonrada harıl harıl yanan odun ateşinin karşısında kuruyor yavaş yavaş sığ hayaller kurmanın cezasını böyle çekiyor. Odun ateşinde dana eti ne de güzel olur aslında.
Alperen Gökçe hiç gelmiyor mesela hem üşendiğinden gelmiyor hem de menüyü beğenmediği için gelmiyor. Çok akıllıca bir yaklaşım. O kadar yoldan gelip peynir zeytin yemek ne bir mangal bile yok diyor.
Sabaha karşı soruyor biri Davut abi seneye kurbanları nerede kesiyoruz? Bir de sen bu işleri ne zaman bırakacaksın? Yeni Delhi ocak olarak yedi hisseli bir danayı Hindistan’da kestiğim gün bu işleri bırakacağımı deklare ediyorum.
Sabaha karşı bitiyor muhabbet ilk ışıklarla beraber dağılıyoruz. Hayat normale dönüyor. Geciken kredi taksitimizi, arabamızın periyodik bakımını düşünüyoruz. Kimisi de eşinin kalbini nasıl alacağının hesabını yapıyor.
Hayat normale dönüyor, Amerikan telefonu hayalleri kurmaya başlıyoruz Alman arabası hayalleri İtalyan takım elbise hayalleri kuruyoruz. Hayat normale dönüyor kendimize geliyoruz bir günlük Âleme nizam verme hayalimizden vazgeçip normal kapitalist hayatımıza dönüyoruz.
Gençler seneye de nasip olursa ölümümüzün hayalini kuralım ne dersiniz? Nerede, nasıl, kaç yaşında? Yanımızda yakınımızda kimler olsun son nefesimizi verirken. Mirasımızı nasıl paylaştıracağımızı konuşalım, kimleri kimlere emanet edeceğimizi. Kimler var mesela derdine derman olduğumuz, biz olmasak Allah’tan başka kimsesi kalmayacak kimler var. Onları emanet edelim birbirimize.
Ya da boş verin film bitti dağılın….