İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2016 Fiyat/Price: ¨ 25
Ferrari GTC4Lusso ile FF’e Veda
n
Sanlorenzo 460 Explorer
SPECIAL TOPIC: GULFSTREAM G650 THE HELPER OF THOSE WHO MAKE THE WORLD REVOLVE
GF TÜRKİYE ÖZEL DOSYA: GULFSTREAM G650 DÜNYAYI DÖNDÜRENLERİN GÖKYÜZÜNDEKİ YARDIMCISI
Yeni BMW 7 Serisi
www.bmw.com.tr
LÜKSÜN ZİRVESİ. YENİ BMW 7 SERİSİ. Zamanın ötesinde bir teknoloji ve hayallerinizin ötesinde bir deneyim sizi bekliyor. Modern lüksün, tasarım, inovasyon ve konforla buluştuğu Yeni BMW 7 Serisi Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’nda.
Sheer Driving Pleasure
WOMAN AND MOTHER!
KADIN VE ANNE! GF Türkiye yayına başladığından bu yana hiçbir yazımızda dergiden, içerikten, bu güne kadar yaptıklarımızdan, bu günden sonra yapacaklarımızdan söz edemedik. Edemedik zira her dergi yayını sırasında kadına yönelik bir istismar oldu. Projelerimizden yine söz edemeyeceğiz! 26 Ocak 2016 gece yarısı İstanbul’un sözde en elit (!) yaşam merkezlerinden Bağdat Caddesi’nde bir genç kız, gece yarısı evine dönmekte iken gözü dönmüş bir mahluk bu kızımıza bıçak zoru ile tecavüz etti! Yer İstanbul’un göbeği!.. Bu uğursuz olay 19 yaşındaki üniversiteli kızımız arkadaşlarıyla eğlenmekten dönerken gerçekleşti. Asıl yıkıcı olan kendini ve söylediklerini bilmez bir kesimin “O kızın o saatte sokakta işi ne?” demeleriydi. Kadınlar ve erkekler kanun uyarınca toplumun tüm alanlarında aynı haklara sahiptirler. Aile içinde de kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip partnerlerdir. Ev işlerinin yapılmasından ve çocuk bakımından her ikisi sorumludur. Kadınlar kadar erkekler de ev işlerinden sorumludur. Kadınlar da erkekler gibi eğlenme hakkına sahiptir. Acı olan şudur ki toplumumuzda, hukukun verdiği, devletin tanıdığı hak ve özgürlükleri kadına layık görmeyen bir kesim hep vardı, korkarız hep olacak. Sivas’taki pembe taksi uygulamasını da aynı çerçevede mütalaa ediyoruz. Bu, yalnızca kadınların binmesi ve “kadına şiddet olaylarına bir nebze çare olması için” kadın şoför tarafından kullanılacak taksiymiş. Böylece normal sarı taksiye binip başına olmadık işler gelen kadına, “O da pembe taksiye binseymiş, demek ki aranıyor!” ilkelliğinin sergilenmesine zemin hazırlanmış oldu. Bir toplum içerisinde bunun uygulamaya geçmesinin bir gereği var mıdır? Pembe taksiye binmeyen kadınlar resmen hedef gösteriliyor değil midir? Her şeye rağmen 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun sevgili hanımlar. Biz erkeklerin izin verdiği ölçüde kutlu olsun demek istiyoruz tabii (!).
Since GF Turkey started to be published, we haven’t been able to talk about the magazine, the content, what we have done until today, and what we will be doing after today; in any of the issues. We haven’t been able to do that, because every time we published an issue, there was an incident of violence against women. It is not different this time, either. On 26th of January, 2016; a raving creature raped a girl at knifepoint who was on her way home at midnight, in one of the so called elite neighbourhoods of Istanbul, Bağdat Street. This location is the very heart of Istanbul. This unfortunate event took place while this 19-year old college student was coming back from partying with her friends. The actual devastating thing is that, some oblivious people said “Well, ok, but what was she doing there, at that time?” Men and women legally have the same rights in every aspect of the society. Women and men are also equal partners in a family. They are both equally responsible for the housework and taking care of the children. Men are as responsible as women for the house chores. Women, just like men, have the right to have fun. What is so unfortunate is that there is always a group of people who do not think women deserve the rights and freedom that are lawfully given to them and acknowledged by the state; we fear that this group of people will always be there. We consider the pink taxi practice in Sivas in the same sense. These taxis are supposed to be driven and used only by women so that “it would somewhat solve the problem of violence against women”. Now, if a woman takes a normal, yellow cab and if something bad happens to her, people will have a base to primitively say “If she hadn’t taken the pink taxi, it means that she was definitely ‘looking for’ it”. Is there a reason for such a practice to be started in a society? Is it not true that the women who do not take the pink taxis are shown as targets? Despite everything; happy Women’s Day, dear ladies! We of course mean that as happy as we, men, let it to be (!).
İsmail Baydar GF Türkiye Genel Yayın Direktörü nokta@gf-turkiye.com
Editor
GF Turkiye
1
Diamonds: 40.55ct D Color - Internally Flawless
KAFKAS KAPALIÇARŞI 0212 522 03 26
KAFKAS NİŞANTAŞI 0212 296 38 80
KAFKAS İSTİNYEPARK 0212 345 52 04 - 05
KAFKAS ZORLU CENTER 0212 353 63 50
w w w.k a fk a sj ewelle r y. co m
KAFKAS AKASYA AVM 0216 510 43 21
KAFKAS HILLSIDE 0252 614 39 26
KATAR CAD. NO: 11 SARIYER / ISTANBUL
GF TÜRKİYE
SELECTION Sahibi SMG Görsel Yayıncılık Reklam ve Prodüksiyon Hizmetleri Ltd. Şti. Genel Yayın Yönetmeni İsmail Baydar ismail.baydar@gf-luxury.com Yazı İşleri Müdürü Oya Koç oya.koc@gf-turkiye.com
C
M
Katkıda Bulunanlar Birkan Demir Çalışkan
Y
Burcu Gürtürk CM
Cem Talu Eda Durum eda.durum@gf-turkiye.com
MY
CY
Elif Ekiz elif.ekiz@gf-turkiye.com
CMY
İkbal Gercik K
İrem Gültan irem.gultan@gf-turkiye.com Serkan Özdemir
Yönetim Adresi Müeyyetzade Mah. Yüksek Kaldırım Cad. No: 42/2 Karaköy Beyoğlu/ İstanbul Tel: 0212 244 06 33 Faks: 0212 244 06 34 ISSN 2149-9187
Sanlorenzo 460 Explorer
Basım Azra Ambalaj Kağıt ve Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Litrosyolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No:11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: +90 212 674 10 51 Faks: +90 212 612 79 27
SPECIAL TOPIC: GULFSTREAM G650 THE HELPER OF THOSE WHO MAKE THE WORLD REVOLVE
n
Grafik Tasarım ve Uygulama Okan Koç okan.koc@gf-turkiye.com
Ferrari GTC4Lusso ile FF’e Veda
Reklam Direktörlüğü reklam@gf-turkiye.com 0850 346 62 43 Dahili:102
İLKBAHAR-YAZ / SPRING-SUMMER 2016
Tibet Ağırtan
GF TÜRKİYE ÖZEL DOSYA: GULFSTREAM G650 DÜNYAYI DÖNDÜRENLERİN GÖKYÜZÜNDEKİ YARDIMCISI
Fiyat/Price: ¨ 25
12
KAPAK / COVER: Gulfstream G650
İÇİNDEKİLER
CONTENTS
KAPAK KONUSU GULFSTREAM G650
SPECIAL TOPIC 68
JAGUAR, F-PACE
200
BVLGARI RESORT, BALİ
184
GULFSTREAM G650
68
68
JAGUAR, F-PACE
200
BVLGARI RESORT, BALI
184
SANLORENZO 460 EXPLORER 190
SANLORENZO 460 EXPLORER 190
C
M
Y
14
KOLEKSİYONER ANTİKA PANDANTİF
200
109
70 YIL İÇİN 70 GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ
116
VISCONTI TUĞRA DOLMA KALEM
134 126
SUTOR MANTELLASSI
134
ASTON MARTIN
140
TIFFANY&CO.
148
İçindekiler
106
176
VISCONTI TUĞRA FOUNTAIN PEN
CY
CMY
109
70 SUNGLASSES FOR THE 70TH ANNIVERSARY 116
122
POLTRONA FRAU
GF Turkiye
‘OTTOMAN SPLENDORS’ FROM PATEK PHILIPPE
106
USTALARA SAYGI
CM
MY
ANTIQUE PENDANT
106
PATEK PHİLİPPE’TEN OSMANLI İHTİŞAMI
COLLECTOR
122
RESPECT FOR THE MASTERS POLTRONA FRAU
126
SUTOR MANTELLASSI
134
ASTON MARTIN
140
TIFFANY&CO.
148
K
Burcu Gürtürk burcu.gurturk@gf-turkiye.com
BİR TROPİKAL LÜKS CENNETİ
KOH SAMUI Tayland’da bulunan ve yeryüzündeki cennet adalardan biri Koh Samui. Adanın dört bir yanını sarmış Hindistan cevizi ağaçları yüzünden Coco Island (Hindistancevizi Adası) olarak da anılıyor. Koh Samui’nin isminin nerden geldiğine dair bir takım rivayetler bulunuyor. Bunlardan en hoşumuza gideni ise şu: “Koh” zaten Thai dilinde ada anlamına geliyor. Samui’nin ise Malay dilindeki Saboey kelimesinden geldiği düşünülüyor. Saboey “güvenli cennet” demek ve hepsi birleştiğinde ise “güvenli cennet ada” Koh Samui çıkıyor ortaya. Peki, bu güvenli cennete ilk kez adım attıysanız adanın tadını doyasıya çıkarabilmek için nerelerde konaklayabilirsiniz? Cevap Koh Samui dosyamızda…
A TROPICAL LUXURY PARADISE
KOH SAMUI Koh Samui is one of the paradise-islands in Thailand. It is also known as Coco Island thanks to the coconut trees surrounding all around the island. There are many stories about the origin of the name of Koh Samui. This is the one that we like best: “Koh” already means “island” in Thai. “Samui” is believed to stem from the Malay word “Saboey”, which means “safe paradise” and when it all comes together, we get “safe paradise island” Koh Samui. The question is, if you take your first step on this safe paradise, where could you stay in order to be fully enjoy the island? The answer is in our Koh Samui case.
GEZ-GÖR MUST SEE
#1 LÜKS VE SALAŞLIK BİR ARADA… LUXURY AND CASUAL AT THE SAME TIME Bembeyaz kumsalları, turkuvaz renkli suları, tropikal atmosferi ile Koh Samui, misafirlerine çok çeşitli konaklama alternatifleri sunuyor. Sırtçantalılar için beach kenarlarında bulunan mütevazı bungolowlar bulunurken, tropikal adada bile konforundan taviz vermeyenler için her türlü ihtiyaca cevap verebilecek lüks tesisler de mevcut. Dileyen misafirler son derece lüks villalar da kiralayabiliyorlar. Koh Samui’nin her bir kasabası ve beach’i size farklı bir atmosfer vadediyor. Hedonist bir parti atmosferi mi istiyorsunuz, biraz sessiz sakin huzurlu bir ortam mı arıyorsunuz yoksa bolca aktiviteye katılıp adanın kültürünü yaşayıp geleneksel yönlerini mi keşfetmek istiyorsunuz? Siz ne istediğinize karar verin biz de aradığınızı nerelerde bulabilirsiniz onları söyleyelim.
18
Koh Samui, with its white beaches, torques water, tropical atmosphere, offers a wide range of alternatives for accommodation to its visitors. While there are bungalows on the beach that are suitable for backpackers, there are fully-equipped luxury facilities for the ones who do not want to compromise from their comfort even on a tropical island. Every beach and town of Koh Samui promises you a different atmosphere. Are you looking for a hedonist party atmosphere? Are you looking for a silent, peaceful place or do you want to experience the culture of the island and discover its traditions by participating in various activities? Decide on what you want and we will tell you where you can find what you are looking for.
GF Türkiye
Gezgin
ENJOY SHOPPING AT ITS FINEST LUXURY Vakko Woman, Vakko Man, Vakko Shoes&Bags, Vakko Couture, Vakko Wedding, Vakko Home, Vakko Made to Measure
Save 10% and enjoy tax-free returns Available at the following VAKKO stores: Vakko Zorlu, Vakko İstinyePark, Vakko Nişantaşı, Vakko Akasya, Vakko Kanyon
GEZ-GÖR MUST SEE
#2 POPÜLER BİR EĞLENCE NOKTASI “CHAWENG BEACH”
A POPULAR ENTERTAINMENT POINT “CHAWENG BEACH” Adanın en popüler beachlerinden biri Chaweng Beach. Koh Samui’nin kuzeydoğusunda havaalanına yakın bir mesafede yer alıyor. Gece hayatı bu noktada son derece hareketli, tam bir parti merkezi. Ayrıca adanın en büyük ve güzel alışveriş kompleksi de burada bulunuyor. Lüks otel ve restoranlar bu beach’de bulabileceğiniz diğer olanaklar… Gündüzleri ise palmiye ağaçları, ince beyaz kumu ve berrak denizi ile konuk-
larını mest ediyor. Parti seviyor, kalabalıktan hoşlanıyorsanız ve her şey elinizin altında olsun istiyorsanız Chaweng tam size göre… Chaweng Beach’de bulunan en lüks üç tesis ise şöyle: KC Resort and Over Water Villas dört yıldızlı modern bir konaklama seçeneği jetski ve rüzgâr sörfü gibi su sporu aktiviteleri bulunuyor.
C
M
Y
CM
20
MY
CY
CMY
K
Chaweng Beach is one of the most popular beaches of the island. It is located on the north eastern side of Koh Samui, close to the airport. The night life is very active here and it is a true party centre. Here you can also find the biggest and nicest shopping complex. Luxury hotels and restaurants are some of the other facilities you can find on this beach. During the day
GF Türkiye
Gezgin
it mesmerizes its visitors with the palm trees; thin, white sand and the vivid sea. If you like partying and crowded places and want everything to be within your reach, Chaweng is the perfect place for you. The top three luxury facilities on Chaweng Beach are: KC Resort and Over Water Villas is a four star hotel and offers water sport activities such as jet skiing and windsurfing.
GEZ-GÖR MUST SEE
#3 SPA’LAR DİYARI “LAMAI BEACH” THE SPA REALM “LAMAI BEACH” Chaweng Beach’in güneyinde bulunan Lamai Beach, adanın bir diğer popüler bölgesi. Chaweng’in benzeri ancak daha küçük ölçeklisi… Gece hayatı hareketli, yeme içme konaklama seçenekleri bol. Daha ucuz ve sevimli bir atmosfere sahip. Büyük ve güzel Spa’lar bulunuyor. Buraya kadar gelmişken bir Thai masajı almadan dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Lamai Beach, aileler için ideal. Lamai Beach, which south of Chaweng Beach, is another popular region of the island. It is very similar to Chaweng, but it is more like a smaller version of it. The night life is active, there is a wide range of restaurants and hotels. It is cheaper and has a cuter atmosphere. There are big and wonderful spas. Do not even think about leaving this place without getting a Thai massage first. Lamai Beach is ideal for families.
22
GF Türkiye
Gezgin
GÜNEYDOĞU
ASYA HAFTADA 400 SEFERLE 31 ŞEHRE UÇUŞ
Singapur Havayolları uçuşları:
BANDAR SERI BEGAWAN BANGKOK DENPASAR HANOI HO CHI MINH CITY J A K A R TA K UA L A L U M P U R M A N I L A YA N G O N S I N G A P O R E
SilkAir* uçuşları: BALIKPAPAN BANDUNG CEBU CHIANG MAI DA NANG DAVAO HANOI KOH SAMUI KOTA KINABALU KUALA LUMPUR KUCHING LANGKAWI LOMBOK MANADO PENANG PHNOM PENH PHUKET SIEM REAP SOLO CITY
MEDAN PALEMBANG SURABAYA YANGON
PEKANBARU SINGAPORE
SilkAir* Singapur Havayollarının bölgesel havayoludur
GEZ-GÖR MUST SEE
#4 ESKİ İLE YENİ AYNI POTADA “BOPHUT” OLD AND NEW IN THE SAME BASKET “BOPHUT” Eski ile yeninin bir karışımı olan Bophut, adanın kuzey sahillerinin balıkçı kasabası havasında. Eski ağaç evleri, Thai ve Çin kültürünü yansıtan dükkânlarının yanı sıra iki kilometrelik sahili boyunca pek çok modern ve lüks resort’e de ev sahipliği yapıyor. Şık ve Retro restoranları, eğlence aktiviteleri, gelenekselliği ile ön plana çıkan aile dostu bir destinasyon… Bophut, which is a mixture of the new and old, has an atmosphere of a fisherman town of the northern shores. There are not only old wooden houses and shops that reflect Thai and Chinese cultures, but also many luxury resorts all through its two km. long shores. It is a familyfriendly destination with its chic and retro restaurants; entertainment activities and traditionalism.
24
GF Türkiye
Gezgin
GEZ-GÖR MUST SEE
#5
SOFİSTİKE BİR GECE HAYATI “MAENAM BEACH”
26
A SOPHISTICATED NIGHT LIFE “MAENAM BEACH” Koh Phangan’ı gören Maenam Beach, Koh Samui’nin nispeten daha hesaplı bir bölgesi. Lüks ve modern resortlerin yanında daha düşük bütçeli konaklama seçenekleri de mevcut. Yüksek kaliteli beş yıldızlı resortleri, yeme içme olanakları sessiz ve sofistike gece hayatıyla ön plana çıkıyor. Kısacası Maenam kafa dinlemek için birebir. Maenam Beach is a rather cheaper region in Koh Samui. In addition to the luxury and modern resorts, there are also more low-budget accommodation options. It stands out with its high quality five star hotels, restaurants, peaceful and sophisticated night life. In short, Maenam is ideal for those who want to relax.
GF Türkiye
Gezgin
GEZ-GÖR MUST SEE
#6
28
KÜLTÜREL CAZİBE MERKEZİ BIG BUDDHA CULTURAL ATTRACTION CENTRE “BIG BUDDHA” Adanın bir diğer bölgesi pek çok kültürel cazibeye ev sahipliği yapan Big Buddha. Destinasyon, havalimanına ve Koh Phangan’a giden Had Rin feribotuna yakın. Bu bölgede daha çok orta seviyedeki konaklama seçenekleri bulunuyor. Özellikle sırtçantalılar için uygun oteller mevcut. Another region of the island is Big Buddha, which offers many cultural attractions. This destination is close to the airport and to the Had Rin ferryboat that travels to Koh Phagan. In this area, there are mostly middle-priced accommodation facilities. There are hotels that are especially suitable for backpackers.
GF Türkiye
Gezgin
Dünyanın en efsanevi fırını ancak böyle üretilir – El işçiliği.
Farkı yaşamak için Gaggenau. EB 388 modelini 30 yıldan beri üretiyoruz. Temelde son 30 yılda neredeyse hiç değişmedi. Geçmişte olduğu gibi günde sadece 20 adet ve el işçiliği ile üretilmektedir. Bundan bir gelişme olmadığı varsayılabilir - ancak yine de en iyisini arayanlar için en güncelidir. Bu sayede EB 388 modelimizi gelecekte de dünyanın en modern mutfaklarında ve Gaggenau satış noktalarımızda bulacaksınız. www.gaggenau.com veya 444 55 33 nolu çağrı merkezimizden bilgi edinebilirsiniz.
GEZ-GÖR MUST SEE
#7
KC HOTEL & OVER WATER VILLAS
NORA BURI RESORT
BOPHUT RESORT
SILAVADEE POOL SPA RESORT 30
RENAISSANCE RESORT&SPA
SANTIBURI BEACH RESORT&SPA
LE MERIDIEN KOH SAMUI RESORT & SPA
GF Türkiye
Gezgin
Dışarıdan bakıldığında çelik bir soğutucu. İçeriden bakıldığında da.
31
Vario Cool 400 serisi. Kaliteli pişirme doğru soğutma ile başlar. Bu yüzden Vario Cool 400 Soğutucu serisinin hem içi hem dışı, profesyonel mutfaklarda karşılaşabileceğinize eşdeğer bir kalite ve hijyen standardı için yüksek kaliteli paslanmaz çelik malzeme ile kaplanmıştır. Diğer göze çarpan özellikleri, masif alüminyum kapı içi rafları, tek tuş dokunuşu ile hareket eden asansörlü cam raflar ve ısı ayarlı saklama çekmeceleri. Bütün olarak değerlendirildiğinde, bu sadece bir paslanmaz çelik soğutucu değildir. Bu, bizim uzmanlığımızın bir sonucudur. Farkı yaşamak için Gaggenau. www.gaggenau.com veya 444 55 33 nolu çağrı merkezimizden bilgi edinebilirsiniz.
Traveller
GF Turkiye
4 SANATÇI 4 KASABA KARŞINIZDA TOSKANA 4 ARTISTS, 4 TOWNS: TUSCANY
34
GF Türkiye
Özel Haber
35
Toskana, İtalya’nın en güzel bölgelerinden biri. Onu ayrıcalıklı kılan pek çok özelliğinden biri de dünyanın en ünlü İtalyan sanatçılarının buradan çıkmış olması. İtalyan sanatçılarının sanatlarının doğduğu yer olan kasabalardan bir seçkiyi sizler için derledik. Keyifli seyirler… Tuscany is one of the most beautiful regions of Italy. The fact that the most famous Italian artists of the world come from Tuscany is one of the many reasons why this region stands out. We put this anthology of the towns where the art of Italian artists’ are born together for you. Enjoy reading...
Special Report
GF Turkiye
1
VINCI
Adından da tahmin edebileceğiniz gibi Vinci, Leonardo’dan geliyor yani Rönesans’ın en ünlü adamlarından birinden, Mona Lisa ve Last Supper gibi en dâhiyane projelerin üreticisinden. Vinci’nin doğum yeri olmaya en kuvvetli aday Anchiano’daki Vinci yakınındaki bir ev. Leonardo da Vinci Müzesi de, Vinci’nin kalbinde yer alıyor ve iki binadan oluşuyor. İlk bina Palazzina Uzielli, sevimli Piazza dei Guidi’nin karşısında yer alıyor. Leonardo’nun çizimlerinin ruhunu taşıyan bina Mimmo Paladino’nun yeniden tasarımı. Diğeri ise Castello dei Conti Guidi. Ortaçağdan kalma bu yapı şehrin adeta sembolü haline gelmiş. İki binadan oluşmasına rağmen ev müze olarak tek bir birim olarak algılanıyor. Sanatçı, mühendis bilimadamı, tasarımcı olan bir adamın büyük zekâsını gösteriyor. Burada bulabilecekleriniz arasında savaş belgeleri, mimarlık, mühendislik ve uçuş makineleri, saatler ve belgeler yer alıyor. Toskana’nın bu dehasını anlamak için müzeyi ziyaret etme onun doğum yerini ziyaret etmek kadar önemli. Onu daha iyi anlamak için sesli rehberi de dinleyebilirsiniz. Ancak bunların hepsini yapmak bile onun vizyonunun tamamını anlamaya yetmiyor. As you can guess from its name, Vinci comes from Leonardo, i.e. one of the most famous men of Renaissance and the maker of many genius projects such as Mona Lisa and Last Supper. The strongest candidate for being the birth place of Vinci is a house in Anchiano, nearby Vinci. The museum of Leonardo da Vinci lies in the heart of the city, consisting of two buildings. The first building is Palazzina Uzielli, and it is opposite of Piazza dei Guidi. The building that reflects the spirit of Leonardo’s drawings is a re-make of Mimmo Paladino. The other one is Castello dei Conti Guidi. This mediaeval building has become the symbol of this city. Although it consists of two buildings, this museum is perceived as a single unit: a house-museum. This reflects the incredible intelligence of this man, who was an artist, an engineer, a scientist and a designer. War documents; architecture, engineering and flying machines; clocks and other documents are some of the items that you can find there. In order to grasp this genius from Tuscany, visiting the museum is as important as visiting his birth place. You can listen to the audio-guides to understand him better. However, even doing everything is not enough to be able to fully understand his vision.
36
GF Türkiye
Özel Haber
2
VICCHIO
C
M
Y
CM
38
MY
CY
CMY
K
Vicchio, Floransa’ya çok uzak olmayan küçük bir kasaba. Yolculuğumuzun duraklarından biri olmasının sebebi ise buradan gelen en ünlü sanatçılardan biri olan Giotto. Giotto di Bondone, 1267 yılında Floransa yakınlarındaki Colle di Vespignano’da dünyaya gelmiş. Sanatçı ile ilgili en ünlü hikâye onun ustası Cimabue ile tanıştığı zaman yaşanmış. Vasari’nin dediğine göre bir kayanın üzerine koyun resmi çizerken görmüş ustası onu. Bu şanslı karşılaşma Vespignano’nun yakınlarında bir köprüde yaşanmış ki o köprünün adı şu an Cimabue Köprüsü olarak geçiyor. Vespignano’nun eteklerinde, San Martino kilisesinin altında, Casa di Giotto’yu bulacaksınız, yıllar önce modernize edilmiş bir ortaçağ yapısı. Son restorasyon 2008 yılında yapıldı. Sanatçının mirasını ve önemini keşfetmek üzere müzeye dönüştürüldü. GF Türkiye
Özel Haber
Vicchio is a small town, which is not very far from Florence. The reason for it to be one of the stops of our journey is one of the most famous artists, Giotto, who is from Vicchio. Giotto di Bondone was born in Colle di Vespignano, near Florence in 1267. The most famous story about this artist is about the time when he met his master, Cimabue. According to Vasari, his master saw him drawing a sheep on a rock. This fortunate encounter took place on a bridge around Vespignano. The name of this bridge is now Cimabue Bridge. On the slopes of Vespignano, below the San Martino Church, you will find Casa di Giotto, a medieval structure that was modernized years ago. The last restoration was carried out in 2008 and the building was turned into a museum to be able to explore the legacy and importance of the artist.
3
CAPRESE
40
Kasabanın adı zaten her şeyi söylüyor. Tiber River Valley’in yeşil tepelerinde bulunan bu küçük kasaba, 6 Mart 1475 Michelangelo Buonarroti’nin doğduğu yer. O dönem babasının belediye başkanı olduğu ve Caprese adıyla kaynaklara geçen kasaba daha sonra sanatçıya hürmeten Michelangelo’yu ekleyerek kullanmaya başlanmış adını. Sanatçının figürleri her yerde kendini belli ediyor: Doğduğu yerde, Palazzo Clusini’de, Sale della Rocca’daki belediye binasında… Floransa müzelerinde, çalışmalarının alçı kopyaları sergileniyor. The Museo Michelangelo ise 1964 yılında sanatçıya saygı ifadesi olarak inşa edilmiş. Sanatçının ölümünden 400 yıl sonra Michelangelo’nun doğum yeri ve Palazzo Clusini, Sale della Rocca ve Açıkhava heykel müzesini içeren bir turun parçası haline geldiler. Bu müzelerde sanatçının zekâsına saygı ifadesi olarak Canova’dan Boccioni’ye pek çok heykeltıraş tarafından yapılmış sanatçının heykellerinden ve tasvirlerinden alçı kopyalar bulunuyor.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
The name of the town already says everything. This town, which lays on the green slopes of Tiber River Valley, is where Michelangelo Buonarroti was born on 6th of March, 1475. The town, which was known with the name ‘Caprese’ and of whose mayor was Michelangelo’s father at that time, is now Caprese Michelangelo out of respect for this artist. The figures of the artist are visible everywhere: His place of birth, Palazzo Clusini, the municipality building in Sale della Rocca. In Florence museums his works’ plaster replicas are exhibited. The Museo Michelangelo was built in 1964 out of respect for the artist. 400 years after his death, the artist’s birth place and Palazzo Clusini became a part of a tour that also includes Sale della Rocca and the outdoor sculpture museum. In these museums, there are plaster replicas of the artist’s sculptures and depictions made by many sculptors such as Canova and Boccioni, as a symbol of the respect for the artist’s genius.
GF Türkiye
Özel Haber
4
SANSEPOLCRO
42
Piero della Francesca, Toskana Apenin eteklerindeki, Yüksek Tiber Nehri Vadisi üzerindeki bu kasabada 1400’lü yılların başlarında dünyaya gelmiş İtalya’nın en ünlü sanatçılarından bir diğeri. Sansepolcro, Arezzo’dan 40 km kadar uzaktaydı. Ortaçağ ve erken Rönesans dönemleri arasında inşa edilmişti. Charlemagne gününden itibaren heybetli Duomo’nun içinde tahta bir çarmıha gerilmiş İsa figürü bulunmaktadır. Medici tarafından 1500’lü yıllarda inşa edilen bir kale de bulunuyor. Sansepolcro, İtalya’nın Via XX Settembre gibi dar sokaklarında yürümek, şehir sarayını görmek ve diğer ortaçağa ait tarihi binaları ile yüksek kuleleri görmek için harika kasaba. Piero della Francesca’nın adımlarını takip edin, onun doğum yerinden zarif Rönesans binalarına, Palazzo dei Conservatori içinde bulunan Piero della Francesca vakfına ait evleri görün, 1300’lerden kalma bu evlerin bazıları gerçekten birer hazine… Burada, sanatçının başyapıtlarından biri kabul edilen Diriliş adlı yağlı boya eserini ayrıca, Madonna della Misericordia ile San Giuliano ve San Ludovico’nun resimlerini bulabilirsiniz. Piero della Francesca’ya teşekkür etmek lazım, onun çalışmaları sayesinde Sansepolcro ideal kent olarak gösterilmeye başlandı.
GF Türkiye
Özel Haber
In the Tuscan Apennine’s foothills, high above the Tiber River Valley, Sansepolcro is where Piero della Francesca was born in the early 1400s. The town is about forty km from Arezzo and has stately buildings constructed between the Middle Ages and Early Renaissance. The Duomo has an imposing Romanesque portal and a “Volto Santo,”a wooden sculpture of Christ on the cross that dates from Charlemagne’s days. There is also a fort from the 1500s built by the Medicis. Sansepolcro is rightly called the city of towers and palazzi and a walk along its narrow streets, like the Via XX Settembre, is an excellent way to admire historical buildings from the Middle Ages with their high towers. Following in Piero della Francesca’s footsteps, you can walk from his birthplace, an elegant Renaissance building which today houses the Piero della Francesca Foundation, to the Museum inside the Palazzo dei Conservatori, which dates to the 1300s and houses some real treasures. Here the Tuscan artist painted the Resurrection fresco, considered one of his masterpieces and you’ll also find the Madonna della Misericordia and paintings of San Giuliano and San Ludovico. It’s thanks to Piero della Francesca, who frequently included views of his hometown in his work, that San Sepolcro began to be planned along the lines of an “ideal city,” praised amongst other Italian courts.
Adora SLQ WP
Çevre dostu Adora SLQ WP: Isı pompası teknolojisine sahip çamaşır makinesi
Dünyada ilk Buharlı Düzleştirme Programı ütünün yerini alıyor
Suyu son derece verimli kullanan V-ZUG, tüm zamanların en ekolojik çamaşır makinesi Adora SLQ WP ile bu iddiasını en iyi şekilde gözler önüne seriyor. Yenilikçi ısı pompası teknolojisi serisinin en üst sırasında yer alan ve enerji tüketimi konusunda yepyeni standartlar oluşturan Adora SLQ WP, her yıkamada çevrenin korunmasına büyük bir katkı sağlamaktadır.
Adora, kırışıklıkları gidermek için buhar kullanan ilk çamaşır makinesidir ve çoğu durumlarda bunu o kadar iyi bir şekilde yapar ki çamaşırlarınızı ütülemenize gerek kalmaz.
Enerji tüketimi, sıradan çamaşır makineleri ile kıyaslandığında yaklaşık olarak yüzde 55 daha düşüktür. Bu durum yeni Adora SLQ WP’yi çevreyi koruyan en verimli çamaşır makinesi haline getirmektedir.
Dünyanın ilk ısı pompası teknolojisine sahip çamaşır makinesi Su sadece geleneksel bir ısıtma sistemiyle değil, son derece yüksek verimliliğe sahip ve aynı zamanda enerji tasarrufu sağlayan ısı pompasıyla ısıtılmaktadır. Yıkama sıcaklığına bağlı olarak sistem, geleneksel ısıtma sistemini kullanmadan da çalışabilmektedir. Adora SLQ WP’de ısı pompası oldukça kolay bir şekilde kontrol edilmektedir. Bu modelde ne kadar enerji tasarrufu yapabileceğinize siz karar verirsiniz. Üç farklı EcoHybrid kademe arasında seçim yapabilir ve tercih ettiğiniz kademeyi kaydederek her yıkamada bu seçimin kullanılmasını sağlayabilirsiniz.
ÖZEL BİR YILDÖNÜMÜ İÇİN 70 SEÇKİN KOKU 70 EXCLUSIVE FRAGRANCES FOR A SPECIAL ANNIVERSARY 46
70 Parfüm Koleksiyondan ‘Limited Edition’ yani, yine sınırlı sayıda üretilen bir parça daha: ‘Extrait Intense’… Kokusundan önce ambalajıyla etkileyen ve ‘mutlaka sahip olmalıyım’ hissi uyandıran bir parfüm bu. Asaleti ve şıklığıyla lüks duygusunu veren geometrik şekilli şişe, buzlu camdan yapılmış. Kapağı ise ayrı bir hikâye; elde yapılmış ve numaralandırılmış gümüş kapağın tasarımcısı da Fredrikson Stallard. Tabii, bu kadarla sınırlı değil, tasarım harikası şişe ayrıca aynı şıklığı rafine bir ahşap kutuda devam ettiriyor. Böylece aldığınız andan itibaren, çok değerli bir ürüne kavuştuğunuz duygusu devam ediyor. Şık, sofistike ve maskülen parfüm, markanın terzilik geleneğini yoğun ve büyüleyici turunçgiller, yaka çiçeği ve ağaç notalarıyla canlandırıyor. Menekşe yaprakları, Fransız lavantası ve iç gıdıklayıcı muskat, Akdeniz güneşinin canlandırıcı enerjisini aktarırken, yıllanmış konyak ve altın safran onun baştan çıkarıcı maskülenliğinden ipuçları da taşıyor. Manolya’nın çiçeksi notaları kalbini tanımlarken, tütsü, sandal ağacı, öd ağacı, esmer amber, hint baklası, kaşmir ağacı etkileyici bir parfümün zenginliğini taşıyor. Tüm dünyada yalnızca 70 adet üretilen ve kendinizi lüks tarafından sarıp sarmalanmış hissetmenizi sağlayacak bu parfüme sahip olmak isterseniz, Brioni mağazasından sipariş vermeniz gerekiyor.
GF Türkiye
Parfüm
70 Fragrances From the 70th Anniversary Collection, we meet again a piece of ‘Limited Edition’ but this time another object of desire: ‘Extrait Intense’… Impressive with its presentation even before you get the sense, a reviving fragrance that makes you say ‘I need to have it’ right from the start. The geometric shaped frosted glass bottle conveys the luxury feeling through its graciousness. The cap is another story; its hand-made and numerated silver design belongs to Fredrikson Stallard. Certainly, this is not all, the state of design bottle sustains the same refined elegance in its wooden box. Thereby, from the moment you have the fragrance under your possession, the feeling of having acquired a very special product continues. The stylish and sophisticated fragrance invigorates the sartorial tradition of the brand via captivating notes of citrus, boutonniere and wooden notes. While the violet leaves, French lavender and intriguing nutmeg convey the vitalizing energy of the Mediterranean sun; cedarwood, aged cognac and golden saffron trace hints of masculinity. Floral notes of magnolia characterize the heart and incense, sandalwood, Oud, ambergris, tonka bean, bois de cashmere take you to the richness of the essence. If you wish to treat yourself with this specialty and be one in a limited number of 70 people all around the world, the Brioni store in Nişantaşı will order it for you.
STEFANO RICCI: DUYULAR YOLUYLA SANATA ÖVGÜ… Klasik çizgiler taşıyan modern ve şık lüks erkek giyim markası Stefano Ricci, piyasaya yeni bir parfüm serisi sürdü: Royal Eagle.
STEFANO RICCI: A TRIBUTE TO ART THROUGH SENSES… Stefano Ricci, the classically modern and elegant luxury men’s clothing brand released a new fragrance series: the Royal Eagle.
48
Floransa markasının logosu olan kraliyet kartalı, seriye ait üç farklı kokunun metal çerçeveli şişesinin merkezinde bulunuyor. Bu estetik tasarıma sahip şişeleri koruyan siyah deri kaplı sekizgen kutunun kapağını açtığınız andan itibaren güçlü, şık, maskülen ve ayrıcalıklı bir ürüne ulaştığınız hissine kapılıyorsunuz. Özel Royal Eagle parfümleri, özlerinde Floransalı Modaevinin imajı ve amblemi olan altın kartalın tüm görkemli asaletiyle uçtuğu göklere ulaşmanın baş döndürücü etkisine konsantre olmuş. Bu sayıda seçtiğimiz Royal Eagle Gold; içindeki turunçgil ve baharat aromalarının yasemin ve kakaoyla harmanlanması ve paçuli ve öd ağacı detaylarıyla pekiştirilmesiyle ortaya çıkan yoğun, etkileyici ve maskülen bir koku. İtalyan ustalığını ve Floransa’nın mirasını devam ettirme misyonuna sahip Stefano Ricci, Royal Eagle Gold parfümüyle ve sunumuyla sanata olan övgüsünü yineliyor.
GF Türkiye
Parfüm
The Florentine brand’s logo, the royal eagle centers itself on the gilded metal frame bottles of three different kinds of scents. Right from the start, as you open the lid of the black leather octagonal box, in which these aesthetic bottles are preserved you get the sense of a powerful, elegant, masculine, and distinguished fragrance. The exclusive Royal Eagle fragrances concentrate in their essence the vertigo of the altitudes and the sky, where the golden eagle – image and emblem of the Florentine Maison – flies across with its majestic elegance. Our particular fragrance, Royal Eagle Gold is an intensely masculine scent, a blend of citrus accents and spiced nuances, enhanced by jasmine and coca and harmonized with patchouli and oud notes that give a feeling of strength and virility. With its mission to carry on the Italian craftsmanship and its Florentine heritage, Stefano Ricci continues to give its tribute to art through the Royal Eagle Gold fragrance and its presentation.
Satış Noktası Quadran Saat İstinye Park No:73, İstanbul
ZEGNA’NIN BAĞLARINDAN BİR ESİNTİ... Ermenegildo Zegna’nın Essenze Koleksiyonu; her biri özel tasarımların etkileyici sadeliğine sahip sıra dışı hammaddelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş sekiz adet erkek parfümünü içeriyor.
...A BREEZE FROM THE FIELDS OF ZEGNA Ermenegildo Zegna’s Essenze Collection is a collection of men’s fragrances with eight signature scents, each expressing an extraordinary raw material, brilliantly composed like the finest tailored design presented with striking simplicity.
50
Koleksiyondaki kokuların ortak noktası; tamamının Zegna’nın kendi bağlarından toplanmış Kalabriya bölgesine özgü bergamot meyvesini içeriyor olmaları. Günümüzün seçkin parfüm zanaatkârları tarafından tasarlanan kokular ve şişeleri, içeriklerine uygun şekilde birbirinden farklı renklere sahip. Bu çok özel koleksiyonda öne çıkan ve sizin için seçtiğimiz parfüm, bergamotun canlandırıcı ama aynı zamanda da hafif ve taze kokusu esas alınarak hazırlanmış olan “Italian Bergamot”. Sizi tutku dolu bir yolculuğa çıkaran ve klasik şıklığa ve erkeksiliğe dair ipuçları taşıyan bu harika aroma, kusursuzluğa dair bir gelenek yaratmak amacıyla tek bir bağdan toplanan İtalyan bergamotunun yanı sıra, hemen göze çarpmayan biberiye, güve otu ve portakal çiçeği esanslarının muhteşem uyumuyla bir araya getirilerek oluşturulmuş. Üzerinizde ağırlığını hissettirmeyen bu çok yönlü parfüm, şık ve mütevazı olmasının yanında modern şişe tasarımıyla üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. GF Türkiye
Parfüm
All fragrances from this collection have one ingredient in common: Calabrian bergamot, all harvested from Zegna’s very own. Each fragrance and its flacon, designed by prominent modern artisan perfumers, have a different color in order to mark the central ingredient. Out of this very special collection, we encounter the invigorating yet light and fresh fragrance based on the scent of Italian Bergamot. The fragrance takes you on a journey of passion, carrying a hint of classical elegance and masculinity. The particular fragrance; Italian bergamot was harvested from a single field for a future tradition of excellence, blended with a noble harmony of bright and subtle notes of rosemary, vetiver and neroli. This versatile fragrance is elegant and understated at the same time not overpowering and rises to the occasion with its modern glass bottle design.
Fancy
Jewellery & Watches
www.fancy-jewellery.com
ŞIK VAKKO ERKEĞİ NEREYE GİTSE FARKEDİLİR; TABİİ Kİ ÖNCE KOKUSUYLA… ELEGANT/SOPHISTICATED VAKKO MAN IS ALWAYS NOTICABLE/RECOGNIZABLE, WHEREVER HE GOES…
52
Çok eskiden beri idolümdür Vakko erkeği; çünkü sofistike ve her daim şıktır, tarz sahibidir ve kendinden emindir. Özgüvenini; giyimi ve duruşuyla yansıtmasının yanında kendisini en iyi ifade edeceği kokulardan biri, Infiniti… Hayal edin…modern ve şehirli erkek; banyodan yeni çıkmış ve bu tazelik hissini gün boyunca sürdürmek, etrafına yaymak istiyor. İşte o zindeliği en iyi yakalayacağı bu odunsu kokunun üst notalarında misket limonu, bergamut, sakız ağacı, biraz daha derinlerde ise karakterini bulduğu; paçuli, adaçayı ve kırmızı biberin karışımı bulunuyor. Ferahlatıcılığını da gül yapraklarına borçlu… 100 ml’lik şişesinde sandal, sedir ağaçları ve meşe yosunundan dipnotlarıyla çok daha fazlasını vaadeden koku; ilk sıktığınız andan itibaren çok kısa süre içerisinde ikinci bir tene dönüşebilir üzerinizde… Hatta yağmur sonrası aldığınız toprak ve ağaç kokularını da sezdirebilir gün boyunca. Yetmez diyorsanız, o kusursuz dengeyi belki, aromasındaki amber harmanı ve misk otunda bulabilirsiniz. Klasik ama bir o kadar da maskülen ve farkedilir aromanın, kadınlar üzerinde de başdöndürücü bir etki yaratacağını söylemek yanlış olmaz. Bir erkeğin kokusuyla yarattığı etki, hatta gittikten sonra uzun süre de hafızanızda yer etmesine neden olan bıraktığı o iz her neyse, Infiniti’nin kapağını kapattıktan sonra devam eden etkisi de aynen öyle... GF Türkiye
Parfüm
Vakko man has been my idol, since long with his sophisticated manner/ appearance, style and self-confidence. A fragrance that may best represent himself with; this self-esteem, besides the way he dresses and manners, might be Infiniti… Imagine…a modern city guy; just out of the shower and would like the feeling of freshness to carry on through out the day, convey this feeling to his surrounding. Exactly that … woody essence contains lime, bergamot, mastika tree in its upper notes and as we go deeper, we find a beautiful combination of patchouli, adaçay and red pepper. It gets its ferahness from rose petals… Preserved in a 100 ml. bottle, the fragrance promises a lot more with sedir trees and oak yosun; following the moment you spray it on yourself you will feel it like a second skin…It may even give you the aromas of soil and trees right after a rain all day long. ıf it still doesn’t satisfy you, the perfect balance may be found in the amber blend and misk plant throughout its aroma. As classical as Infiniti may be, it is just as masculine and recognizable and wouldn’t be wrong to declare its undeniable effect on women. The impact a man makes with his fragrance/essence, and whatever it may be that makes him linger in the corners of your memory long after he’s gone, the effect of Infiniti is just the same, even after you close the cap...
TOM FORD’UN KARŞI KONULAMAZ CAZİBESİ TOM FORD’S IRRESISTIBLE CHARM
54
Tom Ford tüm cazibesiyle kadınları büyülemeye devam ediyor. Jasmine rouge, 50 ve 250 ml boyutlarındaki koyu kırmızı şişesiyle zaten en başında kışkırtıcılığına dair ipuçları veriyor. Kapağı açtığınızda ise, derinden gelen baharatlı ve çiçek notalarına sahip koku cinin lambasından kurtulması misali dışarı çıkarak duyularınızı uyarmaya başlıyor. Uzakdoğunun baharatlı egzotizmini taşıyan parfümün içerisinde; mandalina, bergamot, zencefil, portakal çiçeği, süpürge otu, vanilya, deri, ağaç, beyaz ve karabiber, misk adaçayı, sambac yasemini, ylang-ylang, ladin reçinesi ve amber özleri bulunuyor. Her ne kadar, yasemin çiçeği diğer notaların arasında kaybolacakmış izlenimi verse de bu erotik karışımın içindeki kalıcılığını uzun süre koruyor. Bir davette ya da özel bir akşam yemeğinde; şık ve vücudunuzu mükemmel saran bir elbise gibi üzerinize giyeceğiniz parfüm olma sözü veriyor, ‘Jasmine Rouge’. Tüm gece boyunca taşıyacağınız bu çekici, şehvet dolu ve cesur koku kadınları olduğu kadar erkekleri de etkisi altına alabilir. Hatta biraz da maskülen bir hava taşıyan parfüm; erkekler tarafından da tercih edilebileceği gibi, dişi-erkek arasında uyumlu ve dengeli bir köprü kurarak, kullanan herkesi adeta yin-yang’ın çemberi içine alıyor. GF Türkiye
Parfüm
Tom Ford with all his charm, continues to enchant women. Jasmine rouge, gives hints on its seductive power with its deep red bottle, in sizes of 50 and 250 ml, right from the beginning. As you lift off the cap, the floating spicy and floral notes start to evoke your senses just like a genie freed of its lamp. Bearing the spicy exoticism of the Far East, the perfume comprises of; bergamot, mandarin, cinnamon, ginger, cardamom, black and white pepper, sambac jasmine, broom, neroli, ylang-ylang, clary sage, vanilla, labdanum, leather, wood and amber notes. Even though the jasmine scent gives the impression of passing unnoticed; this floral note maintains its existence among others in this erotic blend. At a party or a special evening occasion; ‘Jasmine Rouge’ is as promising as that beautiful and perfect-fit dress you love to wear. Surrounding your body the whole night; this bold, voluptuous and sensual fragrance might captivate men as well. For that matter, the perfume with a hint of masculine spirit may also be the gentlemen’s choice. ‘Jasmine Rouge’ creates a harmonious balance between malefemale and embraces every user in the circle of yin-yang.
56
BİR KADININ ÜÇ FARKLI HALİ: DURU, ENERJİK VE BÜYÜLEYİCİ… Her kadının farklı ruh halleri ve zaman içerisinde denemek isteyeceği değişik tarzlar vardır. Vakko Infiniti for Her, üç farklı kokusuyla işte aynen bunu yakalamış.
ONE WOMAN, THREE DIFFERENT STATES: PURE, ENERGETIC AND FASCINATING… All the women have changing moods and versatile styles they’d like to try on, every now and then. Vakko Infiniti for Her, has managed to capture just that with its three different fragrances.
GF Türkiye
Parfüm
Fransız parfümörlerin binlerce özel çiçek bileşenleri üzerine yaptığı uzun süren çalışmaların sonucunda ortaya çıkan No.1, No.2 ve No.3’ün başdöndürücü kokularıyla mükemmel uyum içerisindeki şişeleri, onları daha özel kılıyor. Bu 3 numarayı, yalnızca koku olarak adlandırmak haksızlık olur, çünkü arkalarında unutulmaz bir etki de bırakıyorlar. Hepsi de kendilerine özgü zarif, sade ve cezbedici bir ruha sahipler. Ortak özellikleri; iddialı olmaları. Infiniti for Her’ün hitap ettiği, özel bir kadın; gizemli, büyüleyici ve bir hikâyesi var. İlgi uyandıran, çekici, duygu yüklü, tarifi zor. Hayal ettiğiniz ama tanımlayamadığınız bir çok duygu, düşünce, imge gibi. Bir o kadar da gerçek, bir o kadar da ayakları yere basıyor. Özünde çok şey gizleyen, ama yakınlaştıkça daha iyi tanımak isteyeceğiniz bir kadın bu...
The very special No.1, No.2 and No.3, emerged with dazzling aromas perfectly harmonious to their beautifully presented bottles, as a result of French perfumers’ due diligence on several floral ingredients. It would do injustice to name these three numbers solely as fragrances, since they leave an unprecedented impression on everyone around. The fragrances all embody a specific elegant, austere and mesmerizing spirit, and what they possess in common is their assertiveness. Infiniti for Her appeals to a special kind of woman; enigmatic, enchanting and she has a story. She arouses interest, is attractive and emotional, elusive. Just like a dream, a feeling, an image in your mind, but indefinable. Yet, so real and both feet on the ground. A woman who conceals herself in essence, but someone you’d like to get to know better the closer you get...
No.1: Kadınların günlük kullanımı için tasarlanan No.1, gülün zarafetini ve menekşenin yumuşaklığını tek kokuda buluşturuyor. Böğürtlen ve pembe biber notaları bu muhteşem bileşime eşlik ederek, benzersiz ve rafine bir kokuya dönüştürüyor. Pelesenk ve sandal ağaçlarının dinginliğiyle vanilyanın seçkin uyumu tatlı bir keyif veriyor. Bir zamanlar dinlediğim ama hikâyesi hafızamda bulanık bir masalı çağrıştırıyor, Infiniti No.1…ormanın derinliklerine girdikçe o rahatlatıcı, bir yandan da etkisi altına alan ağaç kokularının baharatlarla birleşerek meyvelerin tatlı aromasına karıştığı ve hazzın, büyünün hâkim olduğu bir yer burası.
No.1: Designed for the daily use of women; the freshness of No.1 stems from the elegance of roses with the softness of violets, in one fragrance. Notes of blackberry and pink pepper accompany this magnificent composition, and transform it into a unique and refined fragrance. The serenity of rosewood and sandalwood, in perfect cohesion to the distinguished vanilla, brings a sweet kind of pleasure. It’s reminiscent of a vague tale, Infiniti No.1…this is a place where, as you stride to the depths of the forest the aromas of wood mixed into spices and sweet fruits that calm your nerves and captivate your senses at the same time; overtaken by magic.
No.2: No.2’de yıllar boyu sürecek lüks anlayışı; aktif, modern ve girdiği ortamlarda farkedilmeyi seven kadınlar için yaratılmış. İçeriğindeki saf ve duru portakal çiçeği, amber aroması ve vanilya ile enerjik ve taptaze bir koku vadediyor. Notalarındaki miskin oynadığı başdöndürücü rol, yaseminle yumuşatılarak, sandal ve kaşmir ağaçlarıyla birleştiğinde dinginleştirici bir etkiye dönüşüyor. Duyuları harekete geçiren tatlılığıyla, Vakko kadınının hafta sonu kullanımı düşünülerek tasarlanmış parfüm, herhangi bir tatil kaçamağında da yanınızdan ayırmak istemeyeceğiniz, gündüzden geceye geçişi keyifli kılan bir güçlü gövdeye sahip. No.3: Dikkat çekiciliğiyle hipnotize eden kadının gece ‘giyineceği’, No.3’te feminenlik ve tutku, çarpıcı bir şekilde harmanlanıyor. Cazibeli ve gizemli, kendinden emin kadınlara özel hazırlanan bu kokuda; paçuli, konyak, viski, pembe biber ve kimyonun baharatlı ve duyarlı notaları, gül, ıtır, papatya, lavanta gibi floral aromalarla birlikte harika bir denge yakalamış. Baş döndürücü bir etkiye sahip olan No.3, amberin değerli aroması ile zenginleşerek tutkulu bir koku oluşturuyor. Üzerindeki bakışların farkında bu esrarengiz kadın, No.3’le gecenin engin karanlığında binlerce yıldızın parladığı gökyüzü gibi ışıltılı...
No.2: The perennial luxury concept of No.2 has been created for active, modern women that like to make an entrance. It commits to an energetic and a fresh fragrance with the pure neroli, amber and vanilla in the composition. The bedazzling musk softened by jasmine, morphs into a calming aroma combined with sandalwood and sycamore on the upper notes. The stimulating dulcitude it incorporates, was designed for the needs of a Vakko woman on a weekend getaway, a fragrance with a strong body they will easily wear day into night… No.3: The hypnotizing and spectacular woman’s ‘dress’ for the night, No.3 blends femininity and passion in a very conspicuous manner. Specially designed for mysterious women with charm and selfassurance, this fragrance embraces a perfect balance between the sensitive and seasoned notes of patchouli, cognac, whiskey, pink pepper, cumin and floral aromas of rose, geranium, lavender and chamomile. Don’t underestimate No.3, for it makes a dazzling impact rising to a passionate fragrance with the dignified amber it embodies. The self-assertive, enigmatic woman will glow with No.3, like the night sky filled with a thousand stars... Parfume
GF Turkiye
57
58
AYDINLATMANIN YÜZÜKTEKİ TEMSİLİ A SPECTACLE OF ILLUMUNATION ON A RING
Horoz, pek çok kültürde güneşin sembolü olarak kullanılır ve aydınlatmanın işaretidir. Bu sembol, Atilla Karat mücevher koleksiyonundaki Cock Ring isimli bu yüzüğe de ilham kaynağı olmuştur. Atilla Anlı’nın kendisi tarafından üretilmiş bu yüzükte horozu simgelemek için kullanılan değerli taşlar 0.27 karat 25 adet G VS1 beyaz pırlanta, 1.16 karat 5 yakut, 0.35 karat 24 adet siyah pırlanta, 1.03 karat 53 adet mavi pırlanta, 0.51 karat 31 adet kahverengi pırlantadır. El işçiliğinin güzel örneklerinden olan bu yüzük 16.28 gr 18 ayar beyaz ve sarı altın kullanılarak üretilmiştir. GF Türkiye
Özel Haber
Cock is known for a solar symbol and a sign of illumination. This symbol has been the inspiration for the Jewellery collection of Atilla Karat, on a precious piece called the Cock Ring. Manufactured by Atilla Anlı himself, the precious stones used to symbolize the cock are respectively; 25 pieces of 0.27 carats G VS1 white diamond, 5 pieces of 1.16 carats ruby, 24 pieces of 0.35 carats black diamond, 53 pieces of 1.03 carats, 31 pieces of 0.51 carats brown diamond. One of the best examples of hand-made craftsmanship, this ring was produced with 16.28 gr of 18 carats white and fine gold.
Yeni Grand Ocean Extreme Sailing serisine özel olarak Edox tarafından üretilen bu muhteşem saat tam da yelkencilere özel dizayn edilmiş. Edox zorlu yelken yarışlarına özel hassas zamanlama sunan bu modeli ile Extreme Sailing Series ile yaptığı ortaklığını taçlandırıyor.
Yarışlarda Edox’un hassas zaman tutuculuğu ile yarışçılar yarıştaki 4 dakikalık zaman ritmini kaçırmadan o heyecanı yaşayacaklar.Edox Class1 Dünya Offshore Şampiyonası, Dakar Rallisi, ve Extreme Sailing Series yarışlarının resmi zaman tutucusudur.
60
ZARİF BİLEKLERE KAFKAS IŞILTISI KAFKAS GLARE FOR THE ELEGANT WRISTS
İstinye Park AVM, VIP Kat: 1 No: 35 Sarıyer - İstanbul
GF Türkiye
Özel Haber
61
Pırlantalarla bezeli platin bilezik, Kafkas Mücevher koleksiyonundaki özel parçalardan birisi(dir). Bu özel ürün, hasır bileziği andıran pırlantalar ile bezeli 11 sıradan oluşuyor. Oval pırlantaların sıralanması ile oluşturulmuş merkezindeki her bir sıra, baget pırlantaların bulunduğu 6 sıra ile çerçevelenmiş. Toka bölümüne daha yakından bakıldığında, geçmeli toka tercih edilmiş. Tokanın üzerinde yer alan pırlantalar, adeta, tasarımın pırlantadan yana ödün vermediğini garanti ediyor. Özenle yapılmış tasarımın vintage görünümü bileziğin platinden olması ile de desteklenmiş. Tokanın ardı sıra gelen püskül detayı ise klasik dememizin asıl nedeni. Bileziğin gövdesindeki tasarım püskülde de devam ettirilip finali damla pırlantalar ile yapılmış. 148,52 gr platin, 49,05 ct. oval kesim pırlanta, 13,26 ct. baget pırlanta ve 4,57 ct. damla pırlanta bilekteki zarif ışıltısının sebepleri.
This platinum bracelet adorned with brilliants is one of the special pieces in the collection of Kafkas Jewellery. This special piece consists of 11 lines that resemble to a mesh bracelet. Every line that is created by aligning oval brilliants, are surrounded by the 6 lines of baguette brilliants. When we take a closer look at the buckle part, we see that a snap buckle is preferred. The brilliants on the buckle guarantee that there has been no compromise from using brilliants, so to say. The vintage look of the bracelet and that it is made of platinum further improve the meticulous design. The fringe detail that follows the buckle is the reason we call this bracelet classic. The body design of the bracelet extends through the fringe and finalized with the drop-cut brilliants. 148,52 gr platinum; 49,05ct. oval-cut brilliants; 13,26ct baguette brilliants and 4,57ct. drop-cut brilliants are the reason of the elegant glimmer of this bracelet. Special Report
GF Turkiye
RALPH RADTKE “Çırağan Sarayı’nda kendimi Türk misafirperverliğinin bir elçisi gibi görüyorum.” “I see myself as ambassador of Turkish hospitality, at Çırağan Palace.” Röportaj: İrem Gültan - Fotoğraflar: Cem Talu
62
GF Luxury: Sayın Radtke, sizinle tanışmak büyük bir zevk. İstanbul’a gelişinizden bu yana ne kadar süre geçtiğini öğrenerek başlamak isteriz. Ralph Radtke: Ekim 2011’de geldim, yani dört yıldan biraz daha uzun bir zaman…
GF Luxury: Mr. Radtke, it is very nice to meet you. We would like to start by asking you how long it has been since you’ve been in Istanbul, so far. Ralph Radtke: Actually I arrived here in October, 2011 so more than 4 years…
Öncelikle buraya gelişinizin hikâyesini alabilir miyiz sizden? 90’larda ailemle birlikte İstanbul’u ziyaret etmiştim, o zamanlar şimdikinden çok daha gençtim, tabii ki. Daha sonra 2011’in Haziran’ında misafir olarak üç gün Çırağan’da kaldım, harika kahvaltılar ve mükemmel hizmet sayesinde çok iyi vakit geçirdim. Bu benim için gerçekten keyifli bir tatil olmuştu, çünkü o sıralar çok çalışıyordum. Eşim Türk olduğundan, ona “Haydi İstanbul’a gidelim” dedim. Türk olmasına ragmen, İstanbul’u henüz görmemişti ve ben şehri ondan daha iyi tanıyordum. Aynı yılın Ağustos’unda, kendisi de yakın arkadaşım olan Kempinski’nin başkanından bir telefon geldi, benden yardım istiyordu. Reddettim, çünkü gayet başarıyla yürüttüğüm kendi işime sahiptim. Otelciliğe geri dönmek istemiyordum, ama bahsettiği otelin Çırağan Sarayı olduğunu öğrendiğimde, eşimIe konuştum ve o da onayladı ki bilirsiniz kadınlar her zaman haklıdır.
Could you please tell us the story of how you came here in the first place? I had visited Istanbul with my parents in the ‘90s. I was much younger, for sure. Then I came back in June, 2011 as a guest because I was here only for 3 days, having a nice time at Çırağan; with great breakfasts and a wonderful service. That was a really relaxing time for me because I was working a lot at the time. Since my wife is Turkish, I said, “Let’s go to Istanbul.”Although she’s Turkish, she hadn’t yet seen Istanbul and I knew the place better than she did. Later in August of the same year, 2 months later, I received a call from the president of Kempinski, who is a longstanding friend of mine, asking me for help which I refused because I was running a successful business of my own. I just didn’t want to go back to the hotel business. As I learned it was Çırağan Palace, I talked to my wife and she said ok, because as you know women are always right.
Aramızda olduğunuzu görmek çok güzel. Peki, İstanbul’un en çok nelerini seviyorsunuz? Ya da varsa, en beğenmediğiniz özellikleri hangileri? En sevmediklerimi belirtmek daha kolay çünkü belli başlı bir çok özelliği var sevdiğim: örneğin, tarihi yönü, burada olup biten her şey, aynı bir macera filminden çıkmış gibi. İstanbul eskiyle yeninin harika bir karışımı. İstanbul’un kozmopolit tarzını seviyorum, bu şehir benim için herhangi bir ülkeyi temsil etmiyor, eşsiz… Bence, ülkenin geri kalanı da farklı kültürlerden insanların biraraya gelerek yaşamayı öğrenmesi adına bu şehir gibi olmaya çalışmalı. Kendimi İstanbul’da asla tehlikede hissetmedim. İstanbul’un ayrıca küçük kafelerini seviyorum, ortak bir dil konuşmadığım insanlarla iletişim kurmak hoşuma gidiyor. Öte yandan, doğal olarak en sevmediğim tarafı trafiği. Bütün büyük
It’s really nice having you here. What are the characteristics of Istanbul that attract you the most? And also what do you dislike the most about this city? What I dislike is easier to say than what I like because, I like these specific things: the historical part, whatever happens here, just like an adventure film. Istanbul is a fascinating blend of the old and the new. I like Istanbul’s cosmopolitan style, this city doesn’t represent any country for me… It’s unique. I think even the rest of the country should aspire itself to how people from a variety of cultures manage to live together. I’ve never felt unsafe in Istanbul. I like the little cafés, I like communicating with people although we don’t speak the same language. On the other hand, what I hate the most is of course, the traffic. They say in every big city there’s a traffic, but it’s an unorganized one here. The reason for
GF Türkiye
İstanbul’da Bir Yabancı
63
A Foreigner in Istanbul
GF Turkiye
that is too many real estate, but the infrastructure of the roads and public transportation is extremely important. Another matter is; people should beware of cheating taxis, because this gives the city a bad reputation although Turkish people are very hospitable. Even if tourists would have to pay for example like in Grand Bazaar, they should leave happy. I never paid the price I was told, there I always bargain.
64
şehirlerde trafik olur derler ama buradaki farklı, organize olamayan bir trafik. Bunun nedeni de sanırım, çok fazla yapılaşma olması, oysa altyapı ve toplu taşıma da aynı derecede önemli. Bir başka konu da; insanları kandırmaya çalışan taksiciler, çünkü bu şehre gerçekten kötü bir şöhret getiriyorlar. Halbuki, Türkler misafirperver insanlar. Örneğin, Kapalıçarşı’da turistler daha fazla para ödemek durumunda kalsalar da, mutlu ayrılmalılar. Ben orada asla bana söylenen fiyatı ödemedim, her zaman pazarlık yaparım. İstanbul’da boş kalan vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Size bunu söyleyemem, çünkü çok özel ve etrafta çok fazla şahit var… Şaka bir yana, boş zamanımda mutlu olmak için, rahatlamaya ve yeniden enerji toplamaya çalışıyorum. O yüzden, purolarımı içiyorum ve buradaki bazı yakın arkadaşlarımdan davet alıyorum. Özellikle dinlendiğim yerlere gitmeyi seçiyorum; yalnızca kendim olabildiğim, arkadaşlarımla içkimi yudumladığım, keyif aldığım yerlere. Özel alışveriş turlarına gitmiyorum, Türkiye’nin diğer bölgelerini keşfetmeyi seviyorum, toplumun geri kalanı nasıl yaşıyor, gelenek görenekleri nedir anlamak istiyorum. Ben çok meraklı bir insanım, bilmediğim ne varsa öğrenmeye çalışırım. Parti insanı sayılmam, arkadaşlarımla yemeğe çıkmak ve kalktığımda, “Yeni bir şey öğrendim bugün de, ne güzel…” demek hoşuma gidiyor. Seyahat etmeyi, yeni insanlarla tanışmayı ve farklı kültürleri öğrenmeyi seviyorum. İstanbul’dayken de değişik restoranları denemekten zevk alıyorum ama benim asıl hobim GF Türkiye
İstanbul’da Bir Yabancı
How do you spend your leisure time in Istanbul? I cannot tell you because it’s very private, there are too many witnesses around…Joking aside, in my leisure time I try to relax and recharge in order to be happy. Therefore I smoke my cigars and a couple of my friends here, invite me to a lot of places. I choose places that I feel relaxed in, I just want to be myself, have a nice drink with friends, have fun. I’m not going on special shopping tours, I like to discover other parts of Turkey, to understand how these communities live together, the Turkish customs. I’m a very curious person, what I don’t know I look for it. I’m not a party guy, it’s nice to have dinner with friends and when I get up I like saying to myself, “I learned something again, even though it’s my free day…” I like travelling, meeting people and getting to know other cultures. While in Istanbul, I go around to taste different restaurants, but my real hobby is the hotel. Actually it’s not a job but a passion for me and I feel very lucky to be paid for what I like the most. I’ve always worked abroad and I try to take the best in each country I go to, my time is precious. Also in my private life, I spend time with people I enjoy the most and bring me something intellectually. We already have a difficult job so… Çırağan, as we all know, is one of the most significant places for accommodation in Istanbul. How do you perceive the palace, does it have a special place in your heart? I would say, in the first place, dating back to 17th century it’s the only Ottoman Imperial Palace and Hotel located on the shores of the Bosphorus that once hosted Sultans; in which I’m also living in… Also the land we have, nobody has. Actually we’re an urban resort, it’s like I feel completely outside here even though I’m right in the center of a city with 14 million. Since we have a high level security and maybe because of the big walls surrounding us, it’s just like an island of peace in the middle of a busy city. The other fantastic thing about this place is its reputation for 25 years, under Kempinski management. Still very
otelin kendisi. Aslına bakarsanız bu benim için bir iş değil ve en sevdiğim şeyle uğraşırken para kazanıyor olduğum için de çok şanslıyım. Hep yurtdışında çalıştım ve gittiğim her ülkeden de alabileceğimin en iyisini almaya çalışıyorum, çünkü zamanım değerli. Ayrıca, özel hayatımda da yanında en çok keyif duyduğum ve bana yeni bir şeyler katan insanlarla vakit geçirmeye özen gösteriyorum. Çırağan, hepimizin bildiği gibi, İstanbul’da konaklama anlamındaki en önemli noktalardan birisi. Burayı siz nasıl algılıyorsunuz, kalbinizde özel bir yere sahip mi? Bir kere, öncelikle 17. yüzyıla kadar gidecek olursak, zamanında sultanlara evsahipliği yapmış, Boğaz kıyısında bulunan tek Osmanlı İmparatorluğu Saray ve Otel binası, Çırağan, ki aynı zamanda da benim yaşadığım yer... Ek olarak da kimsede bulunmayan bir araziye sahibiz. Aslında bir tür resort otel gibiyiz de, 14 milyonluk nüfuslu bu şehrin tam göbeğinde olmamıza karşın bir yandan da kendimi dışındaymış gibi hissediyorum. Üst düzey güvenlik nedeniyle ve belki de bizi çevreleyen duvarlardan olabilir, kalabalık bir şehrin tam ortasında huzurlu sakin bir ada gibi burası. Otelle ilgili bir başka harika özellik de, Kempinski yönetimi altında 25 yıldır edindiği haklı şöhret. Hala çok genç…eski bir otel değil. Tüm dünyada ve otel dışındaki algı da en iyilerden birisi olduğumuz yönünde. Hikayeleri yaratmamıza gerek yok, zaten onlardan fazlasıyla var. Lütfen bize Çırağan Sarayı’nın tarihinden de bahsedebilir misiniz? Saray inşaatına ilk başladıklarında burada bir Ermeni mezarlığı ve Topkapı Sarayı’ndan sonra yapılacak ilk taş bina olduğunu biliyorum. Daha sonra, Almanya, Fransa ya da İngiltere’deki akımlara uyarak 14.yüzyıla yakışır farklı bir saray inşa etmek istemişler, ve bugün gördüğümüz ‘Türk usulü Barok’ diyebileceğimiz halini almış. Mesela, pencere pervazlarında gotik tarzını görebilirsiniz, Venedik’tekilere benziyorlar. Yapım aşaması farklı sultanlar zamanında uzun bir döneme yayılmış ve daha sonra Abdülaziz tarafından tamamlanmış. Bu arada söylenene göre, çok da ilginç bir aşk hikâyesine tanıklık yapmış; söylentiye göre Abdülaziz Fransız İmparatoru 3.Napolyon’un eşi Eugenie’ye aşık olmuş. Eugenie’nin kalbine girmesini sağlayan neydi bilmiyoruz ama aldığımız bilgi Abdülaziz’in Beylerbeyi Sarayı’nı onun kalması için yaptırdığı yönünde. Bu doğal olarak imkansız aşk hikayesi sona ermiş. Ünlü kişilere ait başka hikâyelerimiz de var elbet, ama misafirlerimizin
young… Not an old hotel. The perception we have outside of the hotel and worldwide, we’re considered one of the best hotels. We don’t have to invent stories, we already have lots of them. Could you please tell us a little about the history of Çırağan Palace? I know there used to be an Armenian cemetery here when they first started to build the palace and only the rich could build from stone as in the case of Topkapı palace. Afterwards, like in Germany, France or England they decided to go with the trends and build a different kind of palace in the 14th century, and what we see today is the ‘Turkish Baroque’. You could see the gothic style, for example on the windowpanes, they look Venetian. The construction was built over a period of time, during different sultans until it was finished by Abdülaziz. There’s also a very interesting love story, that took place here. It is rumored that Abdülaziz, back then, had fallen in love with the wife of the French Emperor, Napoleon 3rd: Eugenie… We don’t know what captured her heart but it is rumored that the Ottoman Emperor built the Beylerbeyi Palace for her to stay in. This was of course an impossible love affair that came to an end. There are other stories with celebrities of course, but our other guests are just as equally important to us. There are fun things happening as well as the tragedies. For a general manager like myself, a hotel is like a theatre place and the curtain goes down every night as I go to bed. I feel like an artist, a psychologist, director at the same time. Those who succeed in A Foreigner in Istanbul
GF Turkiye
65
66
tamamı bizim için eşit derecede önemli. Eğlenceli olup bitenin yanında trajik olanları da bulunuyor. Genel müdür olarak ben otelleri tiyatro salonuna benzetiyorum. Her gece yatağıma girdiğimde perde de iniyor. Kendimi eş zamanlı olarak bir sanatçı, psikolog ve yönetmen gibi görüyorum. Bu işte başarılı olanlar da tutkulu kişiler; onlar diğerlerinden yüzde 10-20 daha fazla katıyorlar işe. Günün sonunda, çalışmış gibi hissetmiyorum kendimi. Hangi otelin idaresinde olursam olayım, evimdeyim. Tüm hayatım boyunca otellerde yaşadım ve ne zaman bir konuğumuz içeri adımını atsa onu evimde karşılamış gibi hissediyorum. Çırağan olarak Türk misafirperverliğinin elçileri olma misyonunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Konuklarımla, çalışanlarımla vakit geçirmeyi seviyorum; elbette bir lider olmalı ama etrafında insanlar olmadan ne işe yarar? Hiç…Bu tutku için hep birlikte çabalamamız gerekiyor, bu keyif alınacak bir iş. Eğer insanları sevmiyorsanız, işe yaramaz çünkü biz rüya satıyoruz. Konuklar, akıllarında bir etkinlik fikriyle buraya geldiğinde onlara istediklerini verebilmeli ve “Bugün hayatımın en güzel günüydü…” dedirtebilmeliyiz. Aksi takdirde, işimizi doğru yapmıyor oluruz. Biz insanların dışarı çıktıklarında ne kadar çok para ödediklerinden bahsetmelerini istemeyiz – ucuz lüks tabii ki olmaz – ama onun yerine kendilerini özel bir deneyimin parçası hissederek memnun ayrılmaları için çaba gösteriyoruz. Sarkis Balyan binanın mimarı, bilmediğimiz başka detaylar var mı paylaşabileceğiniz? Bina bütünlüğünü koruduğu sırada, sarayın arazisi içinde başka binalarda bulunuyormuş, örneğin daha sonra yıkılan bir Çin çardağı varmış. Ayrıca, sonradan kaybolan özel bir sera olarak adlandırabileceğimiz bir bina da mevcutmuş. Binanın öteki yanında, orijinalinde sarayın ‘harem’i olan şimdiki haliyle bir okul var. Şu anda gördüğümüz Four Seasons’ın binası, Yıldız Parkı, Malta Köşkü ve Galatasaray Üniversitesi hep sarayın arsası içinde bulunan yerler. Sn. Radtke bize lütfen geçtiğimiz yıl başında kazandığınız ‘2015 En İyi Otelci Ödülü’nü de biraz anlatabilir misiniz? Aslına bakarsanız, ödüller bir kişinin yaptığı işleri, tüm çabasını onaylamanın bir göstergesi. Benim durumumda, kırk yıllık çalışma hayatım boyunca hiçbir zaman ödül peşinde koşmadım, hatta asla ‘Ayın GF Türkiye
İstanbul’da Bir Yabancı
this business are the passionate ones; they do 10-20% more than the others. At the end of the day, I don’t feel like I’ve worked. Each time I’m in charge of a hotel, I feel like I’m home. All my life, I’ve lived in hotels and every time a guest arrives I feel like they’ve arrived at my house. As Ciragan what we want to achieve here is to be ambassadors of Turkish hospitality… I love to be with my guests, my staff; there has to be a leader, sure but what can he do without others? Nothing… We have to work for this passion together. It’s a business where you have to have fun. If you don’t like people, it won’t work because we’re actually selling dreams. When guests arrive, with a special occasion in mind, we have to deliver and make them say “This was the greatest day of my life…”Otherwise we’re not doing our job, we don’t want people to go out and talk about the price they paid – of course cheap luxury doesn’t exist - but instead be pleased with the whole experience itself as a part of something special. Sarkis Balyan was the architect of this building, are there any more details on the palace that you would like to mention? There were other buildings on the property when the palace was still intact, for example there was a Chinese pavilion which was later
destroyed. There was another building called ‘orangerie’, which is also gone. On the other side of the building walls there’s the school, which was originally the ‘harem’ of the palace. The building of Four Seasons Bosphorus as we see now, Yıldız Park, Malta Köşkü and Galatasaray University were all in our territory.
Elemanı’ bile seçilmedim. Bu tabii ki çok değerli bir ödül, dünyanın her yanından meslektaşlarımın bana oy vermiş olması. Dolayısıyla da çok duygusal geçen bir etkinlikti. 800 kişinin bulunduğu bir ortamda büyük ekranda resmimi görmek, benim için unutulmaz bir andır. Kendi adıma, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim ve sağlığım elverdiği sürece de devam etmek istiyorum, 80-90 yaşımdayken bile. Otelimizde çalışan herkes için uluslararası alanda başka ödüllerimiz de bulunuyor ama bu özel, çünkü benim başarı hikâyem.
Mr. Radtke please tell us about the ‘Best Hotelier 2015 Award’ you received in Paris, at the beginning of this year… Well, awards are a way of recognition of the work somebody has done, for all the effort. In my case, I was never hunting for awards; during the forty years I’ve worked I was never even ‘The Employee of the Month’. Certainly it is very valuable, my colleagues around the world voted for me. It was certainly a very emotional event. When I see my name and picture on the big screen among 800 people, it was an unforgettable moment. I only try to do my best, and I will continue to do so as long as my health is ok, even though I may be 80-90 years old. We also have quite a lot of global awards for everybody who worked in our hotel, but this one’s special because it’s personal, my success story.
İstanbul’u tek kelimeyle anlatacak olsanız, ne derdiniz? ‘Sihir’.
If you were to describe Istanbul with one word, what would that be? ‘Magic’.
Sn. Radtke bizi ağırladığınız ve bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz. Teşekkürler, benim için de bir zevkti…
Thank you so much Mr. Radtke, for receiving us and this very enjoyable interview. Thank you, it was a pleasure for me… A Foreigner in Istanbul
GF Turkiye
67
Birkan Demir Çalışkan birkandemircaliskan@gmail.com
68
GULFSTREAM G650 THE HELPER OF THOSE WHO MAKE THE WORLD REVOLVE Gulfstream G650 is the choice of the leaders and business people who want to travel intercontinental long distances fast and comfortably. G650 continues to win awards thanks to its latest flight and cabin technologies.
GF Türkiye
Özel Haber
GULFSTREAM G650 DÜNYAYI DÖNDÜRENLERİN GÖKYÜZÜNDEKİ YARDIMCISI Gulfstream G650, kıtalararası menzilleri hızlı ve konforlu bir şekilde aşmak isteyen liderler, iş adamları ve önderlerin tercihi. En son uçuş ve kabin içi teknolojileri ile G650, ödüller almaya devam ediyor. Zaman sizin için en büyük ihtiyaç ise ve kullandığınız her araç buna hizmet için varsa o vakit Gulfstream G650 de yeni uçağınız olmalı. İlk olarak 2008 yılında 7 bin kadar Gulfstream çalışanı ile beraber tanıtılan G650, 2012 yılında hem Amerikan hem de Avrupalı havacılık kurumlarından gerekli onaylarını aldı. İlk G650 teslimatı da Aralık 2012’de gerçekleşti. 2015’e gelindiğindeyse Gulfstream G650, Amerika’da uçuş teknolojileri, konfor ve güvenlik alanında verilen en prestijli ödül olan 2014 Robert J. Collier Ödülü’nü kazandı. İki adet, her biri 16.900 pound/75.20 kilonewton itiş gücüne sahip Rolls-Royce BR725 motoruyla Gulfstream model ailesi içindeki en uzun menzil, en yüksek seyir hızı, en geniş kabin ve en gelişmiş uçuş teknolojilerini barındıran G650, “Business Jet”ler arasında yeni bir dönem başlattı. If time is what you need most and every tool you use serves to this purpose, Gulfstream G650 must be your new plane. G650, which was first launched in 2008 alongside with 7.000 Gulfstream employers, received the necessary approvals both by American and European aviation institutions in 2012. The first G650 delivery took place in December, 2012. Moreover, in 2015, Gulfstream G650 won 2014 Robert J. Collier, the most prestigious award in aviation technologies, comfort and safety. G650, which has two Rolls-Royce BR725 engines -each of which have 16.900 pound/75.20 kilo newton impulse-, started a new era in Business Jets; as it has the highest flight range, cruise speed, largest cabin and the latest aviation technologies among Gulfstream family. Special Report
GF Turkiye
69
70
Maksimum seyir hızı 0.925 Mach olan Gulfstream G650, 51.000 feet/ 15.545 metrelik irtifaya kadar ulaşarak kıtalararası uçuş trafiğine veya olumsuz hava koşullarını aşmanızı sağlıyor. Düşük emisyonlu bu motorlar sayesinde Stage 4 ses sınırlarının altında kalan G650, 10 bin saatlik bakım aralığıyla da verimli ve ekonomik bir işletim gideri sunuyor. Söz konusu uçuş menzili olunca Gulfstream G650 yeni bir döneme imza atıyor. New York’tan Pekin’e, Los Angeles’tan Kahire’ye, Sao Paulo’dan Moskova’ya, Cape Town’dan Hong Kong’a, Londra’dan Jakarta’ya veya Dubai’den Sydney’e aralıksız uçuş avantajını G650 ile yaşamak mümkün. Teknik olarak belirtmek gerekirse; 0.85 Mach’ta 7 bin deniz mili/12.964 km veya 0.90 Mach’ta 6 bin deniz mili/11.112 km menzile ulaşıyor. Bu da sekiz kişi için yaklaşık 14.5 saat anlamına geliyor. Gulfstream filosundaki en gelişmiş teknolojileri barındıran G650, PlaneViewTM II kokpit, Gulfstream Enhanced Vision Sistemi (EVS), Synthetic Vision-Primary Flight Display (SV-PFD) sistemi ve Head-Up Display (HUD) gibi donanımlara sahip. Uçuş teknolojileri haricinde kabin içi konforu için de yüksek teknolojiler söz konusu. 16 pencereli kabinde, Gulfstream tasarımı olan kabin yönetim sistemi sayesinde yolcular kişisel elektronik cihazlarını üzerinden kabin ısısını, aydınlatmayı, pencere perdelerini kontrol edebildikleri gibi; müzik ve video GF Türkiye
Özel Haber
With Gulfstream G650 you can avoid the intercontinental air traffic and bad weather conditions thanks to its ability to reach the altitude of 51.000 feet/15.545 m and it also reaches the maximum cruising speed of 0.925 Mach. G650, which scores below Stage 4 noise limits thanks to its low emission engines, offers an efficient and economical maintenance expense with its 10.000 hours maintenance interval. When it comes to flight range, G650 pioneers a new era. It is possible to fly non-stop between New York and Pekin, Los Angeles and Cairo, Sao Paulo and Moscow, Cape Town and Hong Kong, London and Jakarta or Dubai and Sydney with G650. To specify it more technically, it reaches the flight range of 7.000 sea miles/ 12.964 km at 0.85 Mach; or 6.000 sea miles/ 11.112 km at 0.90 Mach. This means 14.5 hours for eight people. G650, which is equipped with the latest technologies in Gulfstream fleet, has PlaneViewTM II cockpit, Gulfstream Enhanced Vision System (EVS), Synthetic Vision-Primary Flight Display (SV-PFD) System and a Head-Up Display (HUD). In addition to the latest aviation technologies, the cabin comfort is also ensured with the use of high technologies. In the 16-window cabin, the passengers can control the cabin heat and lighting, window blinds; as well as video and music functions via
71
Special Report
GF Turkiye
72
gibi fonksiyonlara da hakim oluyorlar. Ultra-yüksek aerodinamiği ile havanın oluşturduğu sürüklenmeyi minimuma indiren tasarımı ile G650, kıtalararası uçuşları maksimum konfor ve yükleme hacmi ile sunan en prestijli “Business Jet” unvanına sahip. Güçlü motorları sayesinde sadece büyük havaalanlarında değil, kısa pistlere sahip havalimanlarında da kalkış-iniş imkânı sağlayan Gulfstream G650, hedefinize en yakın yere sizi ulaştıracak. Gulfstream G650, 18 kişiye kadar taşıma kapasitesine göre düzenlenebiliyor. 12 farklı zemin kaplaması haricinde istendiği takdirde uçağınızı kendinize göre de tasarlayabiliyorsunuz. Son olarak uçağın teknik verilerine de bir göz atalım. G650’nin kanat açıklığı 30.36 metre, toplam uzunluğu 30.41 metre, yüksekliği ise 7.82 metre. Kabin içi tavan yüksekliği 1.96 metre olan uçağın kabin içi genişliği 2.59 metre ve toplam kabin uzunluğu bagaj hariç 14.27 metre. Gulfstream G650’nin dört kişilik kabin görevlileri dahil ağırlığı ise 24.494 kg. Gulfstream filosunda ayrıca G650ER, G550, G450, G280 ve G150 gibi modeller bulunuyor. their personal electronical devices, thanks to the cabin management system that was developed by Gulfstream. G650, which is able to minimize the drift that is caused by air thanks to its ultra-high aerodynamics, is now known as the most prestigious “Business Jet” that offers the maximum comfort and loading volume in intercontinental flights. Gulfstream G650, which can take off from and land to not only big airports, but also the airports with shorter landing fields, will take you to your destination. Gulfstream G650 can also be arranged to accommodate up to 18 people. In addition to 12 different floor-cover options, you can still customize your plane according to your wishes and taste, if you prefer to do so. Lastly, let us take a look at the technical specifications of the plane: G650’s wingspan is 30.36 m, length in total 30.41 m and its height is 7.82 m. The ceiling height of the cabin is 1.96 m and the cabin width is 2.59 m and the total cabin length excluding the luggage part is 14.27m. Gulfstream G650’s total weight, including the 4 cabin attendants is 24.494 kg. In Gulfstream fleet, there are also other models such as; G650ER, G550, G450, G280 and G150. GF Türkiye
Özel Haber
73
Special Report
GF Turkiye
HELİKOPTER DEYİP GEÇMEYİN... DO NOT UNDERESTIMATE THIS HELICOPTER...
74
GF Türkiye
Özel Haber
75
Special Report
GF Turkiye
76
ABD’nin en büyük ve en prestijli helikopter üreticilerinden biri olan, Bell Helicopter Textron firmasının Türkiye’deki tek temsilcisi, Saran Savunma Havacılık San. ve Tic Ltd. Şti., bu haklı gururu şimdi de ‘Bell 429’ modeliyle taşıyor... Kapsamlı küresel servis ağıyla sektörde bir numara olan tüm ‘Bell Helikopterleri’nin arkasında; 24 saat aralıksız sunulan ve alanında ödüllü müşteri desteği bulunuyor. Saran Şirketler Grubu’na ait firma, dünyanın her yerinde her türlü gereksinimi karşılamak için ihtiyaç duyulan uzmanlık, yedek parça ve servis desteği ile tüm hava taşıtlarının arkasında durmaya devam ediyor. Kendi sınıfındaki en iyi performansa sahip olan ‘Bell 429’ model helikopter; son teknoloji ürünü avyonik (elektronik sistemleri) ve diğer tüm sistemleri ile tam entegre olan “Glass Cockpit” özelliğiyle diğerlerinden ayrılıyor. Yüksek performansı ve manevra kabiliyeti, kompozit teknolojisinin üstün uyumu onu özellikle öne geçiriyor. Her helikopterde standart olarak sunulan tek pilot IFR özelliği ve güçlü iki adet Pratt & Whitney motoru, onu pek çok farklı görev tipinde emniyetli uçuşlar yapabilen mükemmel bir helikoptere dönüştürüyor. Türkiye, Avrupa ve Asyanın en geniş 429 filosuna sahiptir. Gerek devlet, gerek ticari maksatlı olarak bir çok şirket tarafından tercih edilen modelin kokpiti, ‘Gece Görüş Gözlüğü’ (NVG) ile uçuş kabiliyetine uyumluluk gösteriyor. B429’un son teknoloji ürünü dijital kokpiti bu kadarla da GF Türkiye
Özel Haber
One of the largest and most prestigious helicopter manufacturers of the USA, Bell Helicopter Textron’s sole distributor in Turkey, Saran Aviation, nowadays takes a justified pride in purchase of the model ‘Bell 429’... Rated number one in the industry for it’s a far-reaching global service network, ‘Bell Helicopters’ provides an awarded 24-hour nonstop customer support. The owner, Saran Enterprises stands behind the whole fleet to meet each and every requirement with an unfailing expertise, spare parts and meticulous services support all around the world. The model ‘Bell 429’ shows the best performance in its class; differentiating itself with a cutting-edge technology of avionics and a “Glass Cockpit” integrated into all other systems. The helicopter’s high performance and maneuverability, the supreme adaptation of its composite technology gives it the upper hand. The pilot IFR feature, standard in every helicopter, and the two powerful engines, Pratt & Whitney make B429 an excellent helicopter that performs safe rides on several missions. Turkey has the largets fleet of 429s in Europe and Asia. Both opted for by the state and the commerces industry, the helicopter hosts a cockpit with the ‘Night Vision Goggle’ included, adjustable to its flight capability. The digital cockpit equipped with the latest technology, on
TEKNİK ÖZELLİKLER
kalmıyor; iki/üç çok fonksiyonlu gösterge, çift dijital 3 veya 4 eksenli oto-pilot ve entegre elektronik veri kaydediciye de sahip. Helikopterin ayrıca sıcak hava ve yüksek irtifada üstün performans kabiliyeti bulunuyor ki, bunu da 6.096 m (20.000 ft) servis tavanı ve 4.267 m’den (14.000 ft) fazla HIGE (Yer Tesiri İçindeki Havır) ve 3.353 m’den (11.000 ft) fazla HOGE’sine (Yer Tesiri Dışındaki Havır) borçlu. B429’un kabini ise bambaşka bir konu: 5,78m³ (204 ft³) kullanılabilir hacim ile ferah kabinin 152,4 cm (60 inç) genişliğinde de yan kapıları mevcut. Farklı gereksinim ve görevlerde kullanabilmek amacıyla, iç düzenlemelerde esneklik ve kolaylık sağlayan, düz zeminli büyük ve açık kabinin, bir de 2,1 m3 (74 ft³) hacimli geniş bir bagaj alanı var. Tüm bunların üzerine, ekip ve yolcular için enerji hafifleten koltukların da aralarında bulunduğu üstün güvenlik özellikleri de eklenince en kısa zamanda tur atmaktan başka düşünecek bir şey kalmıyor...
VNE
155 knot
Azami Uçuş Hızı
150 knot
287 km/saat 278 km/saat
Menzil,VLRC1
411 deniz mili
761 km
Azami Havada Kalma Süresi²
4,5 saat
KAPASİTE Standart Oturma Düzeni
1+7
Standart Yakıt Tankı
217 ABD galonu
821 litre 148 litre
Yedek Yakıt Tankı
39 ABD galonu
Kabin Hacmi³
204 ft³
5,78 m³
Bagaj Bölümü Hacmi
74 ft³
2,1 m³
4.628 lbs
2.099 kg
AĞIRLIK Boş Ağırlık
1
Standart Dahili Brüt Ağırlık
7.000 lbs
3.175 kg
Faydalı Yük, Standart
2.372 lbs
1.076 kg
Azami Brüt Ağırlık, ISA, Standart Yakıt – Rezerv yakıt yok, Deniz seviyesinde
² Azami Brüt Ağırlık, ISA, Standart Yakıt – Rezerv yakıt yok, Deniz seviyesinde ³ Bagaj bölümü dahil olmak üzere, toplam bitişik alan
77
top of all, possesses two/three multi-functional indicators, double digital 3 or 4 axes auto-pilot and an integrated electronic data logger. The helicopter on the other side, has a supreme performance capacity in warm air and high altitude, owing to its 6.096 m (20.000 ft) service ceiling and HIGE, above 4.267 m (14.000 ft) and HOGE above 3.353 m (11.000 ft). B429’s cabin is a different matter: inside the spacious cabin 5,78m³ (204 ft³) volume is available and 152,4 cm (60 inch) wide side doors exist. For the purpose of different requirements and missions; the large and spacious cabin with a level surface, convenient and flexible internal arrangements, has an additional volume of 2,1 m3 (74 ft³) for baggage storage. On top of all these unique details, energy relieving seats with outstanding security features for the passengers and the crew, there’s no choice left for you but to tour around in the earliest time possible...
TECHNICAL SPECIFICATIONS VNE
155 knots
287 km/hour
Max Cruise
150 knots
278 km/hour
Range at VLRC
411 nautical miles
761 km
Maximum Endurance²
4,5 hours
1
CAPACITY Standard Seating
1+7
Standard Fuel
217 US galon
821 litres
Aux Fuel
39 US galon
148 litres
Cabin Volume³
204 ft³
5,78 m³
74 ft³
2,1 m³
Empty Weight
4.628 lbs
2.099 kg
Maximum Gross Weight
7.000 lbs
3.175 kg
Useful Load, Standard
2.372 lbs
1.076 kg
Baggage Compartment Volume WEIGHT
1
Maximum Gross Weight, ISA, Standard Fuel – No reserve, at sea level
² Maximum Gross Weight, ISA, Standard Fuel – No reserve, at sea level ³ Total contaguous area, including baggage compartment.
Special Report
GF Turkiye
78
Babam şöyle derdi:‘Hermés modern kadın ve erkeğin günün her anındaki şıklıklarına eşlik etmek ister.’ Pierre-Alexis Dumas
Hermés Sanat Yönetiminden Sorumlu Başkan Yardımcısı
GF Türkiye
Özel Haber
79
My father said the following: ‘Hermés would like to accompany the classiness of modern men and women in every part of their daily life.’ Pierre-Alexis Dumas
Hermés Executive VP in charge of Artistic Direction
Special Report
GF Turkiye
Kendi alanındaki iki önemli marka Apple ve Hermés şimdilerde günümüzün en popüler ürünü akıllı saatte yalnızca isimlerini değil kendi alanlarındaki uzmanlıklarını birleştirdikleri Apple Watch Hermés ile adlarından bahsettiriyor. Apple Watch’un yeni koleksiyonu Apple Watch Hermés, tanıtılan ilk koleksiyondaki tasarım ve işlevselliğine sadakati elden bırakmamış. Ürünün lüks olarak konumlandırılmaya başlanmasını sağlayan en çarpıcı hamle hikâyesi 1837 yılında koşum eyer takımı üretimi ile başlayan Hermés el işçiliğinin ürünü olan ve daha ilk bakışta stilini ortaya koyan deri kayış ile tamamlanmış olması oldu. Apple Watch Hermés koleksiyonu paslanmaz çelik kasa alternatiflerini sonlandırmada Hermés’in binicilik geçmişine de bir hatırlatma yapan üç farklı deri kayış modeli sunuyor. Simple Tour bir nevi at eyerini anımsatan tokalı deri kayışı 38mm ve 42mm paslanmaz çelik kasa alternatiflerini tamamlamakta tercih edilmiş. Simple Tour modellerde kayış rengi alternatifleri olarak Fauve ve Noir renkleri karşımıza çıkıyor. Bileği iki kez saran ince uzun deri kayışa sahip model ise Double Tour: Fauve, Étain,
Capucine ve Bleu Jean renk seçenekleri 38 mm paslanmaz çelik kasayı tamamlamakta kullanılıyor. En son model ise Hermés imzalı binicilik aksesuarlarından alınan ilhamın ürünü olan biraz daha kalın ve enli bir versiyon olan Manchette. Diğer modellerde deri kayış saatin kasasına hiç değmeyen klasik bir saatte gördüğümüz türdendi. Ancak bu modelde kayış kasanın arkasından geçerek bileği sarıyor; söz konusu ürün akıllı saat olduğundan, tene temasını sağlamak için kasa arkasında sensörlerin bulunduğu bölgede bir açıklık bulunuyor. Manchette modelinde 42mm paslanmaz çelik kasayı sonlandırmak için tek bir alternatif olarak Fauve renk deri tercih edilmiş. Koleksiyon genelindeki her bir paslanmaz çelik kasada Hermès imzası kazınmış. Hermés imzasının gravür olarak yer almasının yanı sıra Hermès kol saati modellerinden Clipper, Cape Cod ve Espace’den esinlenilerek dizayn edilmiş üç özel tasarım içeren kişiselleştirilebilir kadran özelliği de modellerdeki yerlerini almışlar.
Apple and Hermés, which are two leading brands in their own areas, are attracting attention in smart watch pitch -which is one of the most popular products these days- with Apple Watch Hermés, for which they not only bring their brand names, but also their expertise together. The new collection of Apple Watch, Apple Watch Hermés, did not give up on their loyalty to design and functionality in the first collection that was introduced. The story of behind reason why this product started to be categorized as luxury is the fact that this watch is complemented by the handmade leather band that shows its style at the first blink and dates back to 1837, when Hermés started by producing saddlery sets for horse riding. Apple Watch Hermés collection offers stainless steel and three different band models, which make a reference to Hermés’ history of horse-riding. Simple Tour, which has a leather band with a buckle and looks like a horse saddle, was preferred to complement the 38mm and 42mm stainless steel cases. Simple Tour models offer Fauve and Noir as band colour alternatives. The model which has a slim and long band that wraps twice around the wrist is the Double Tour
and it is used with 38mm stainless steel case and offers the Fauve, Étain, Capucine and Bleu Jean colour options. The last model is Manchette, which has a thicker and wider band and is a result of inspiration from horse-riding equipment by Hermés. In other models, we do not come across with a band that has any contact with the case itself. However, in this model, the band wraps around the wrist and extends behind of the case; and because we are talking about smart watches, there is an opening in the area of sensors, behind the case in order to establish the skin contact. Manchette model accompanies 42mm stainless steel case and comes only in Fauve colour leather.In every stainless steel case in the collection, the signature of Hermés is engraved. In addition to this gravure, these models also offer personalizable clock face feature, including three special designs that were inspired from Hermés arm watch models such as Clipper, Cape Cod and Espace.
80
GF Türkiye
Özel Haber
81
Special Report
GF Turkiye
82
TISSOT KOLEKSİYONUNDA MİDAS DOKUNUŞU MIDAS TOUCH ON THE TISSOT COLLECTION GF Türkiye
Özel Haber
Dokunduğu her şey altına dönüşen Kral Midas’ın efsanesini hepimiz duymuşuzdur. Klasik Tissot çizgisine Kral Midas’ın ellerinin dokunduğu koleksiyonu T-Gold içerisinde özel bir model yer alıyor: Tissot Sculpture Line Skeleton. 42,5mm kasa çapına sahip bu model, som altından mekanik iskelet mekanizması ile adeta Tissot’un geleneksek saatçiliğe saygı duruşunu temsil ediyor. Tissot Sculture Line Skeleton, ince bir anlayışla iskelet mekanizmanın hareketinin kadranından görülmesine izin verir. Saat 12 konumunda ve merkezin altında özenle kesilmiş açıklıklar, iskelet mekanizmasının kadranından göz kırpmasını sağlar. Bunu yaparken siyah veya beyaz alternatifleri olan kadranı üzerinde yer alan altın Roma rakamları da görsel olarak bir zarafet katmayı ihmal etmez. Roma rakamları gibi altın olan kollar, saat ve dakikayı işaret eder. Kadrandaki bir diğer detay, Roma rakamlarının çevresinde dizili Arabik rakamlardır. Merkeze daha yakın olan arabik rakamlar sayesinde saatin 24 saatlik zaman dilimindeki değeri okunuyor. Dış hatta ise 60’a kadar yer alan rakamlar ile dakikanın rahatlıkla okunması sağlanıyor. Sculpture Line Skeleton, 49 saatlik güç rezervine sahip ETA 6497 makine ile donatılmıştır. Bu özel iskelet kalibrenin hareketleri şeffaf arka kapağından keyifle izlenebilmektedir. 30 metreye kadar su geçirmezlik sunan model, çizilmelere karşı dayanıklı safir cam ile korunur. Bu özel model, sarı ve pembe altın alternatifleri ile satışa sunulmuştur. Her iki alternatif de üzerinde beyaz dikişler görülen kahverengi timsah derisi kayış ile sonlandırılmıştır. Saat severlerin en çok ilgi gösterdiği kelebek toka kayışların finalinde yer alır.
We are all familiar with the legend of King Midas, who turned everything he touched into gold. There is a special model in T-Gold which is one of the classical Tissot collections that King Midas touched: Tissot Sculpture Line Skeleton. This model, which has a case diameter size of 42.5mm, represents Tissot’s respect for the traditional watchmaking thanks to its skeleton mechanism made of solid gold. Tissot Sculpture Line Skeleton allows the movement of the skeleton mechanism to be seen through the dial thanks to a fine insight. The openings that are meticulously cut at the 12 o’clock and under the center allow the skeleton mechanism to be seen through the dial. Moreover, the golden Roman numerals on the black or white dial alternatives make this watch even more visually attractive. The hands, which are golden like the Roman numerals, signal the hour and minute. Another detail on the dial is the Arabic numerals lined two sides of around the Roman numerals. On the line that is closer to the centre, the hour is read; and on the outer line, thanks to the numbers that go up until 60, the minute is read with ease. Sculpture Line Skeleton is equipped with ETA 6497 mechanism, which has a 49-hour power reserve. The works of this special calibre can be observed through the transparent case back with pleasure. This model, which is water proof up to 30m, is protected against scratches by a resistant sapphire glass. This special model is available in yellow and pink gold cases. Both of these alternatives are complemented with brown alligator leather strap with visible white stiches. The butterfly buckle that is most widely preferred among watch lovers is located at the end of the strap. Special Report
GF Turkiye
83
Tibet Ağırtan tibet@tibetagirtan.com
AMAN TANRIM! OH MY GOD!
84
Aman tanrım; uzaylılar!!! Gerçekten insanı merak ve hayret içine iten en az bir çift “ses veren heykel”... Yoksa heykel biçiminde ses mi daha doğru olur?? Geometrik moder görünümü ile, daha asıl görevi anlaşılmadan, sadece görseli ile hayranlık uyandırıyor Beolab 90. En az bir çift, çünkü fiyatı parça başı ama en az iki adet alabiliyorsunuz. O fiyatı siz düşünün. Neden mi? Çünkü fark yaratmak, kalitedeki en pahalı unsur; ve bu unsuru B&O ziyadesi ile yaratmış. Görseli ne kadar etkileyici ise teknolojisi 10 kat daha etkileyici. B&O bu ürününde psikoakustik yöntemlerinin dibine vudurmuş ve akustik teorisinin en ücra detayı ile yeni müthiş bir konsepte imza atmış. Kısacası bir çift hoparlöre ne yapması gerektiğini söylemekten daha zoru olan ne yapmaması gerektiği programlanmış, ama elektronik olarak değil, akustik tasarım ile. Her tarafında sürücüler bulunan bu heykellere, ses yönünü ve ses derinliğini istediğiniz şekle getirerek size istediğiniz akustik ortamı yaratıyor. İsterseniz oda duvarlarından seken ekstra dalgaları yok ediyor, isterseniz bu dalgaları güçlendirerek daha “ambient” bir sound’a getiriyor, isterseniz de yine akustik teorisini kullanarak odadaki yerinize göre sanki hoparlörleri terar yerleştirmişsiniz gibi plasman yapıyor. Yani isterseniz köşenize çekilip, yine de müziği, tam merkezindeymiş gibi dinliyorsunuz. Üstelik de bütün bunları yaparken karınız salonun ne kadar güzelleştiği konusunda fikrini beyan ediyor. Ya da bir parti veriyorsunuz ve ortadaki bu güzellikler tam tersini uygulayarak sesi 360 derece dağıtıyor; herkes memnun. Kısacası siz bu bu ultra modern tasarımlı (hem görsel hem de işitsel olarak) canavarlara değil onlar sizin yaşam tarzınıza uyum sağlıyorlar. Eh teknolojiden beklediğimiz de bu değil mi? Üstelik hem görsel hem de işitsel 100 üzerinden 110 alacak bir yenilik ile. GF Türkiye
Özel Haber
Oh my god, it’s the aliens!!! Honestly, at least a pair ‘a sculpture that gives out sound’ that amazes and keeps you wondering…or is it better to describe it as sound in the shape of a sculpture? In the form of a geometric moder, before grasping its function, Beolab 90 leaves you in awe with only its visual appearance. You need at least a couple, since the price is per piece, however you may get a minimum of two. Go figure the price… The reason? Because to make a difference, is the most important element in quality and B&O created that to the extreme. How impressive the image ten times more impressive the technology. B&O, hits the bullseye in its psycho-acoustic methods with this product and signed its name on a magnificent concept with the most marginal detail of acoustics theory. In short, a pair of speakers are programmed what not to do, instead of the opposite. Don’t get us wrong; not electronically, but through an acoustic design. Surrounded by drivers all over these sculptures, they create the acoustical atmosphere of your desire, by changing the sound direction and its depth. Whether you wish it to demolish the sound waves that reflect on the room walls, or empower them to turn the sound into a more ‘ambient’ one, or even make a placement according to your position in the room by using the acoustics technology, it’s all there. In other words, you may go into a corner and still listen to music as if in the center of the room. On top of that, while you’re doing all these, your wife may be giving her opinion on how beautiful your living room has turned into. Maybe you throw a party and these beauties in the center distributes the sound 360 degrees around; everybody’s content. Briefly, there’s no need to adapt to these ultra-modern design (both in visuals and audial) monsters, but instead they have to adapt to your life-style. Isn’t that exactly what we expect of technology? On the plus side, with a visual and audial innovation of 110; on the scale of a hundred.
85
Special Report
GF Turkiye
86
GF Türkiye
Özel Haber
EMAAR SQUARE: İSTANBUL’UN YENİ ÇEKİM MERKEZİ EMAAR SQUARE: THE NEW ATTRACTION CENTER IN ISTANBUL
87
Emaar’ın Bölge CEO’su Ozan Balaban, GF Türkiye’ye İstanbul’un Anadolu yakasında yükselen büyük projelerini anlatıyor: Emaar Square.
Ozan Balaban, the Regional CEO of Emaar, tells GF Türkiye about their latest project on the Asian side of Istanbul, Turkey: Emaar Square.
Ozan Bey, bize Emaar Square projesi hakkında detaylı bilgi verebilir misiniz? Sizin projenizle Türkiye pazarına ilk kez girecek olan markalar hangileri? Emaar Properties, gerek Dubai gerek faaliyet gösterdiği uluslararası pazarlarda karma projeler geliştirme konusunda uzman bir firma. Emaar Square; konut, otel, AVM ve ofisi aynı yerde buluşturan ve karma projenin içindeki bu birimlerin birbirine sağladığı
Mr. Balaban, could you please give us details on the Emaar Square project? Which are the brands that will access the Turkish market for the first time? Emaar Properties, is a leading company that has expertise in mixeduse projects both in Dubai and in the international arena. Emaar Square; is a project combining residence, hotel, mall and offices under the same roof, therefore it is dynamic with regard to the synergy these Special Report
GF Turkiye
88
sinerjiyle değişik dinamikler sağlayan bir proje. Emaar Square projesine başladığımızda Anadolu yakasına kim gider, nasıl olur, gibi sorularla karşılaşmıştım. Ama proje o kadar büyük ki zaten kendi dinamiğini kendisi yaratıyor. İncelediğinizde 150 bin m2’lik bir AVM’ye sahip. Tabii ki, en büyük demek en iyisi demek değil. Eğer, siz doğru karmayı yapamıyorsanız küçük ya da büyük fark etmiyor ve ne yazık ki AVM’ler iş yapmıyor. Ama Emaar olarak perakende bizim ana sektörlerimizden biri olduğundan, markaların kendileriyle uluslararası arenada ilişkilerimiz var. Markalar biliyor ki Emaar’ın olduğu yerde, yatırım olsun işletme olsun çok üst düzey standartlar var ve bu projelerden iyi bir sonuç alınıyor. Ayrıca Emaar Square projesi mağaza karmasıyla da çok özel: gelen ziyaretçiler hem ultra lüksün olduğu, hem de B ve C sınıflarına hitap eden markaları bizim projemizde rahatlıkla bulacaklar. Türkiye’ye ilk kez giren markalara gelince…Galeries Lafayette’i daha önce duyurmuştuk. Şimdilik sadece kendi kategorilerinin en lüks markaları gelecek diyebiliriz. Bizi asıl heyecanlandıran, aynı proje içerisinde hem Galeries Lafayette hem de geniş kitlelere hitap eden markaların oluşu. O yüzden hepsini aynı yerde toplayabilmek çok zor bir iş. Bunu başardığımızı düşünüyorum. Üstelik keyifli zaman geçirecekleri yerler de tasarladık. AVM’mizin 105 restoran ve kafesi var. Biz Anadolu yakasındaki boşluğu gördük. Çünkü artık İstanbul’da iki farklı şehir var demek yanlış olmaz ve turist dışında lüks segmentte alışveriş yapanların yüzde 60-65’inin, ikameti Anadolu yakasında. GF Türkiye
Özel Haber
Bunun yanında, Emirates’in Sabiha Gökçen’e haftada yedi uçuşla giriş yapması çok önemli, burası ciddi miktarda turistin geleceği bir nokta olacak. Bizim ‘The Address’ otelimiz muhtemelen Emirates’in anlaşmalı olduğu bir yer olacak. İstanbul o kadar büyük bir şehir ki, insanlar Anadolu yakasında da otellerde kalıp, yaşayıp, artık tünellerle, köprülerle trafiğe bağlanıyor. Biz bu nedenle Anadolu yakasını seçtik, lüksün buraya geleceğine inandık ve getirdik. Türkiye’nin hem jeopolitik önemi, hem bölgedeki parayı kendine çekebilme imkanı artıyor. Aramızdaki probleme rağmen, Rus turist yine gelir, Çinli ya da İranlı gelir. Özellikle lüks segmente baktığınızda, Irak, Suriye, İran, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan zaten yıllardır ihtiyaçlarını Türkiye’den alıyor. Ortadoğulu zaten uzun zaman önce Türkiye’yi keşfetti. Eskiden Arap turist suistimal edilirdi ama son 5-6 senede bu zihniyet de değişti. O nedenle biz çok pozitifiz, bu yatırımı gerçekleştirme ve projelerimize güvenme sebeplerimiz bunlar… Hedeflediğiniz kitle içerisinde yabancı turistler oldukça büyük bir oranı temsil ediyor. Aslında burayı yabancı turist için inşa etmiyoruz; oran yüzde 20-25, ama biz yılda 30 milyon ziyaretçiyi alırız. Zaten hafta sonu İstanbul’a alışveriş yapmaya gelen büyük bir potansiyel var. Markalar da yaptıkları analizde İstanbul’u bir üçgen gibi görüyorlar. İstinye Park o üçgenin en sağlam ayaklarından bir tanesi, Nişantaşı’yla Zorlu Center arasında bir çekişme olabilir; üçüncü ayak da burası.
units provide for each other. When we first started the Emaar Square project, I was posed questions on if it would work. However, the project is so massive that it creates its own dynamics. In analysis, a mall with 150.000 m2 area is way bigger than the rest. Certainly the biggest doesn’t mean the best unless you make the optimal combination. On the other hand, as retail is one of the main sectors Emaar excels at, most brands fall within our umbrella in the international arena. All these retail brands are aware that wherever Emaar is, the investment and the management of the project will be high-level and they’ll receive results. Besides, Emaar Square project is very special with its combination of shops: our visitors will find luxury as well as brands that appeal to B and C classes, in the same place. As to the brands entering the Turkish market for the first time, we had previously announced the arrival of Galeries Lafayette. What really excites us is that other brands that reach large masses are all gathered in the same area, which really is a difficult job. I think we succeeded there, on top of that we designed it in a way that people can have a good time. Our mall consists of 105 restaurants and cafés. That is the main reason behind the need to fill this gap on the Asian side. In Istanbul, it would be fair to say there are two cities and 6065% of luxury shoppers reside on the Asian side. Besides, it is crucial that Emirates enters Sabiha Gökçen Airport with 7 flights each week attracting an incredible number of tourists.
Our hotel, ‘The Address’ will probably be the contracted hotel of Emirates. Istanbul is such a big city that, people stay on the Asian side and go to the other side using bridges and tunnels. This is the reason we chose the Asian side, believed that people looking for luxury will come here, too. The geopolitical significance of Turkey increases its advantage of attracting the money in the region. Despite our current political situation, Russians will still come, The Chinese and Iranians also. When you examine the high-end markets; Iraq, Syria, Azerbaijan, Kazakhstan, Turkmenistan have been catering for their needs from Turkey for many years now. It’s been long since the Middle-east discovered Turkey. Arab tourists used to be exploited, that mentality has also changed completely in the past 5-6 years now. Hence, we are very positive, these are the main reasons behind our decision to realize and rely on this project so much… Do foreigners represent a high percentage in your target market? We aren’t actually developing this place for the foreign tourists, the rate is no higher than 20-25%; but we’d probably receive around 30 million visitors annually. People already swarm Istanbul for shopping. It also shows in many brand analyses that Istanbul is a triangle; on one corner firmly stands Istinye Park, the other will be a competition between Nişantaşı and Zorlu Center, the 3rd will be Emaar Square.
Special Report
GF Turkiye
89
90
Ozan Bey gayrimenkulden de bahsedebilirseniz biraz, hedeflediğiniz kitle kimleri kapsıyor? Emaar’ın olduğu yerde yabancı mutlaka olur çünkü uluslararası bir portföyümüz var ama burada az çünkü onlar bizim The Address oteline bağlı, dayalı döşeli daireleri tercih ediyorlar. Ailelerini yolladıklarında, ki bizim müşteri portföyümüz özellikle Körfez’den, otel lüksüyle dairesinde kalsın istiyor. Burada zaten The Address de bu boşluğu dolduruyor. İster kiralasınlar biz işletelim, ister kullansınlar; oradaki müşteri portföyü yüzde 90 yabancı olur. Bu noktada bizi en çok şaşırtan ise şu oldu: Bizim projemizin avantajlarından biri de kanun değişmeden önce ruhsatı alıp inşaata başladığımız için 149 m2’den küçük dairelerde yüzde 1 KDV’den faydalanabilmesi. O yüzden büyük metrekareli daireleri az tuttuk, ama ilk satılanlar da bunlar oldu. Bu, şunu gösteriyor; insanlar burada yaşamak istiyor, zaten karma projenin amacı da o. Onlar AVM’yi, AVM oteli, otel ofisi destekleyecek. Böyle mega bir proje hem İstanbul’a hem de bu yakaya yakışıyordu. Biz de onu tamamladık. Tam teşekküllü olarak hangi tarihte kullanılmaya başlanabilecek Emaar Square? Konutlarımızı bu sene Şubat, Mart gibi teslime başlıyoruz. Muhtemelen konutların yüzde 50’sini 2016 içerisinde teslim etmiş oluruz, konuştuğumuz rakam 500 adet, oldukça büyük bir rakam. AVM’miz 2016 Eylül’ünde açılıyor. Otelimiz de 2017’nin sonunda biGF Türkiye
Özel Haber
tecek. Ofis binamızda ön kiralamaya başladık, ilk kiracısı Emaar olarak biziz. Satmıyoruz, bu ayrı bir detay; AVM, ofis ve oteli kendi bünyemizde tutuyoruz. Emaar Türkiye’yi halka açacağız, o nedenle kendi sepeti içerisinde gelir üreten, gerçek yatırımcıya değer yaratan ürünler olmasını istiyoruz. AVM ve restoranlar haricinde eğlence merkezi gibi de düşünülen alanlarınız var mı? Emaar Square aynı zamanda içerisinde eğlenceyi de barındıran bir yaşam merkezi. İki ayrı çocuk konseptimiz var: Bir tanesi 5000 m2 civarında ‘discovery center’ dediğimiz çocukların gelip hem eğlenebilecekleri hem de eğitim alabilecekleri bir yer. Bunun yanında, 4500 m2’ye yakın büyüklükte bir ‘fun lab’, hem büyüklerin hem çocukların ailece vakit geçirebileceği ikinci bir konseptimiz var, bu da çok önemli. İstanbul’un en büyük sinemaları geliyor; 15 salonlu, IMAX’li. 105 tane kafe, restoranıyla burası bir sadece bir alışveriş değil, yaşam merkezi... Tüm mimari detaylar, yerine, konumuna, markasına göre hep insanların iyi hissetmesi üzerine tasarlandı. O yüzden biz burayı açtığımız zaman hem malzemeleriyle hem hem de değişik sürprizleriyle çok enteresan bir yer olacak ve İstanbul’un turizmine de çok büyük katkı sağlayacak. İstanbul’un bu en yeni lüks noktasında yer alacak başka markalar var mı? Belirli bir tarihte ortak bir basın açıklamasıyla yapmak istiyoruz bunu.
Mr. Balaban, please tell us about your target market in real estate. Wherever Emaar invests in, there will always be foreign customers since we have an internationally-wide portfolio. However, that is relatively low here, because they choose our fully-furnished flats managed by our hotel, The Address. Most of our foreign customers are from the Middle-east and when their families come here they prefer them to stay in the luxury of a five-star hotel. The Address fulfills that need; whether they let us rent out their apartments or they use it, the customer profile to that effect will consist 90% of foreigners. At this point the most surprising development for us was that the larger flats were gone sooner than we anticipated. Our smaller flats benefit from the low VAT of 1%, therefore we kept the number of larger ones relatively low, however they were bought rapidly which shows us that people really want to live here. That is the main aim of a mixed-use project; the apartments support the mall, the mall supports the hotel and so on, creating its own dynamics within. A mega project such as ours really suit this side of Istanbul, so we realized it. When will Emaar Square start its full-fledged operation? We begin to deliver our residences in March this year, hopefully we’ll have completed delivering 50%, which is 500 of them by the end of 2016. Our mall is opening in September, 2016. The hotel will be completed by the end of 2017. We have already started pre-renting our office building and as Emaar, we will be the first tenants. There is another important detail; we’re not selling, instead keeping the mall, offices and the hotel under our own incorporation. We will later open Emaar to Turkish public, therefore we’d like to keep it in a basket that creates income and drive value for the real investor. Do you have any other kind of recreational areas besides the mall and restaurants? Emaar Square also consists of entertainment centers with 2 separate concepts for children: One with a ‘discovery center’ with 5000 m2 of area, that kids can come to play and learn at the same time. Another is a ‘fun lab’, where both adults and their children can spend time together, which is quite important. The largest cinemas in Istanbul will be here: 15 IMAX theatres. This place isn’t only a mall, but a lot more with its 105 cafés and restaurants… Special Report
GF Turkiye
91
All the architectural details, in regard to their location and brands have been designed with the consideration of making people feel at ease. Consequently, when we open up, this place will be a very interesting location with many surprises and will contribute a great deal to the tourism of Istanbul. What are the other luxury brands in Istanbul that will take their place at Emaar Square? We would like to announce them with a mutual press release on an agreed date. But I can tell you that in total we have 490 shops and boutiques and amongst 80-100 of them are luxury brands, 10-15% will be new ones that haven’t yet entered Istanbul. We also have boutiques with VIP areas; these have 2 storeys, because customers desire to receive exclusive service. Luxury has a different kind of definition.
92
Toplamda 490 mağazamız var ve bunların içinde içerisinde takriben 80-100 tanesi lüks, en azından yüzde 10-15’i Türkiye’ye daha önce hiç gelmemiş yeni markalar. VIP dediğimiz alanlar var. Bu dükkanlar iki katlı, çünkü müşteri kendine özel hizmet almak istiyor. Lüksün ayrı bir tanımı var. İstinye Park’taki gibi tax-free, paraya dönecek mi peki burada? Tabii ki, bizim burada ayrıca çok yeni hizmetlerimiz var; örneğin, insanların elinden paketlerini alıp depolamaktan tutun da kaybolan çocuklarla ilgilendiğimiz kreşe kadar…Mesela, ‘click & collect’ diye bir yerimiz var: internetten sipariş ettiğiniz ürünü eviniz yerine buraya göndertip, deneyip beğenmiyorsanız burada bırakabileceksiniz. Çok büyük bir otoparkımız var 5 bin araçlık. Bir adet tabletimiz olacak, plakanızı yazacaksınız, size tam olarak yerini söyleyecek. Emaar’ın deneyimleri sayesinde, tüm bu yenilikler üzerinde çalışan bir ekibimiz var. Kolay gelsin ama siz zaten çok sağlam ortaklıklara sahip bir firmasınız bu da diğerlerine göre satış avantajınızı çok yükseltiyor. Tebrik ederiz… Teşekkürler. Şimdiye kadar yaptığımız satışları, insanlar görmeden sadece markamıza güvenerek aldı, eminim teslimler başlayıp, inşaat kalitesi gözle görünür hale geldiğinde Emaar’a olan güvenleri konusunda ne kadar haklı olduğunu anlayacaklar. GF Türkiye
Özel Haber
Will tax-free be declared here and refunded instantaneously in cash, the same way in Istinye Park? Certainly, but we have other improved services such as, storing excess shopping bags of our customers, bringing lost children to a day-care center…For instance, we have a place called, ‘click&collect’: whatever you order online will arrive here, all you have to do is come, try and return if you wish. We also have a huge car park to fit in 5000. We’ll provide you with a touchpad which will tell you the exact location of your car as soon as you enter the number plate. We have a whole team of innovation working on these ideas with the expertise of Emaar, of course. This certainly is a very impressing and assertive project and hence will lure its own target audience. What other marketing strategies do you have? We started marketing last year, now we have launched several TV commercials and applications for the androids. Guests of The Address will all be acknowledged about the project, which in turn will all create a synergy. It’s really exciting in many senses… Good luck with that, but you already are a company with firm partnerships which helps you rise above many others. Congratulations… Thank you. Upto this point, people have been buying from us without seeing a sight, but I’m certain from this point on as the construction emerges and proves its quality they will understand how rightful their choice was, confiding in Emaar.
/slimwellcomtr
/slimwellcomtr
/slimwellcomtr
BEBEK 11/13 EVDEN UZAKTAKİ EVİNİZ İstanbul’da konaklama çözümü bulmak için çok uzağa gitmeye gerek kalmadı; Bebek 11/13 harika konumu ve sunduğu olanaklarla en doğru yer olabilir…
94
GF Türkiye
Özel Haber
BEBEK 11/13 A HOME AWAY FROM HOME In Istanbul you won’t have to go very far in search of an accommodation solution; Bebek 11/13 might just be the right place with its beautiful spot and the amenities it offers…
95
Special Report
GF Turkiye
96
İstanbul’un en iyi semtlerinden bir tanesi olan Bebek’te – hep havalı, hep moda ve envai çeşitteki sosyal yaşam seçenekleriyle; yürüme mesafesindeki barlardan restoranlara, kulüp ve parklara olduğu kadar şehir merkezindeki önemli noktalara da arabayla yaklaşık 30 dk. içerisinde ulaşabileceğiniz bu sessiz ve sakin konut, kendini çok güzel bir noktada saklamayı başarmış! Çatı katı dairesinin terasında, bu karmaşık şehirde geçirdiğiniz yoğun bir günden sonra elinizi atsanız ulaşabilecekmişcesine yakınlıktaki Boğaz’ın muhteşem manzarasına bakarak gevşemekten, daha iyi bir seçenek yoktur. Eve 1 dakikalık yürüyüş mesafesinde otopark bulunduğunu belirtmekte de fayda var. Uzun süredir ayakta duran binanın öyküsünü dinliyorum; 20. yüzyılın başında inşa edilmiş karakteristik ve tarihi bir şehir evi. Daha sonra 2012’de şimdiki sahipleri tarafından satın alınarak kısa süreli kiralama amaçlı möbleli daireler olarak restore edilmiş. Bu restorasyon, zevkli ve sade ama şık dekorasyonun tamamlayıcılığıyla da oldukça başarılı olmuş, hele ki şehrimizdeki üzücü örneklere kıyasla. Dairelerin ortamı, özellikle de benim kaldığım çatı katı dairesininki, sıcak, rahatlatıcı ama aynı zamanda da tasarım mobilyaların ayrıntılarıyla da stil sahibi, öyle ki modern bir kır evine benziyor. Burada kiralanan daireler; kusursuz hizmet anlayışı, lüks ve kaliteli yaşam alanları, parti vermeye uygun veranda ve teraslardan oluşan olanaklarıyla sizi bekliyor. Yalnızca kiracıları tarafından açılabilen dış kapıyla apartmana ulaştıktan sonra bahsettiğim çatı katına da kendine ait özel bir anahtarla açılabilen asansörü sayesinde ulaşılabiliyor. Ayrıca kendinizi güvende hissetmeniz için alarm sistemi de bulunuyor. 1-6 ay arası kiralama yapılabilen dört dairede her şey konfor, dinlenme ve uluslararası ziyaretçilerin ve işadamlarını tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik düşünülmüş… Kurutma makinelerinden, size özel banyodaki havlu takımlarına, hatta GF Türkiye
Özel Haber
Situated in one of the best locations in Istanbul, Bebek – always hip, always in trend and with a vast variety of options for social life; within walking distance from bars to restaurants clubs and parks and approximately a 30 min. drive to some essential spots in the center of the city, this calm and quite pied-a-terre hides itself beautifully. The magnificent view of the Bosphorus is within grasp, as you’re standing on the roof terrace of the penthouse on top there’s nowhere better to chill out on a night after a busy day in this cosmopolitan city. Car parks are in close proximity, not more than 1 min. walk from the house. I hear the story of the building as a long-standing one; a characteristic historical townhouse initially built in the beginning of 20th century. Later in 2012, it was acquired to be renovated as a serviced apartment of rental suites, fully equipped and furnished. The renovation has been a successful one; with tasteful and simplistically elegant decoration, despite many other heartbreaking examples in the city. The ambiance of the flats, especially the one I stayed in, the penthouse is warm, cosy yet stylish with details of design furniture that brings out the resemblance to a modern country house. Amenities await you with a splendid understanding of service, highend and quality living areas, beautiful porches and terraces to throw parties on. The building can only be accessed by its residents and with an elevator solely for the use of this flat, that may only be activated by its key, there’s also an alarm set-up to make you feel secure. Everything for the comfort, relaxation and requirement of international visitors or business people is already thought of in this apartment of 4 flats for a rental period of 1-6 months…From the drying machines, bathrobes in your private bathroom to the printer in the office space and all the equipment that’s thoroughly considered for a functioning kitchen; including an espresso machine, tableware and so forth. The
ofis alanındaki yazıcı ve işlevsel bir mutfağın sahip olması gereken tüm ekipmana varıncaya kadar; espresso makinesi ve tabak çanak gibi ince detaylarla. Dairelerin tamamı, haftada bir temizleniyor ve bu hizmet de tabii ki kiraya dahil olan; kablolu TV, wi-fi, elektrik, su ve doğalgazla birlikte veriliyor. Halihazırda dairenin kiralamasıyla birlikte verilenlerin dışında, istenirse ‘concierge’ hizmeti de sağlanıyor; yani havalanından alınıp bırakılma, rehberli özel kültür ve sanat turları, şoförlü lüks araç kiralama, misafirleriniz için catering ve parti organizasyonu bunlardan şimdilik bir kaçı… Bana amade bu özel alanda bir tam gün (ve de gece) kalmaktan oldukça hoşnuttum, ama şunu da eklemeliyim: alan o kadar büyük ki tek başınıza hangi odasında zaman geçireceğinizi şaşırıyorsunuz. Boğaz’ın nefes kesici manzarasına hakim olan üst kattaki oturma odasında devasa ekrana sahip TV’yi de izleyebilirsiniz, rahat ve geniş koltuklarında da dizüstü bilgisayarınızla çalışabilirsiniz. Elbette, yapacak çok işiniz olsa da kendinizi terasa çıkmaktan ya da arkadaşlarınızı bir içkiye davet ederek bu sakin ve dingin, belki de romantik çatıda vakit geçirmekten alıkoyamayabilirsiniz. Aşağıda; üç kişiye yetecek iki yatakodası dışında, iki güzel banyo, ofis, mutfak ve etkinlikler için ideal ve büyüleyici arka bahçeye açılan yemek alanı bulunuyor. Çift kişilik odanın inanılmaz rahat yatağında bebek gibi uyuduktan sonra Bebek’in denizkenarındaki doğasına uyanmak kelimelerle tarif edilemez bir keyif. Yine de eklemeliyim ki, bu güzel dairenin sunduğu nimetlerden faydalanmak için bir gün kesinlikle yeterli değil, ama bir ay yeter mi ondan da emin değilim! Daireleri görmek isterseniz, www.bebek1113.com’daki formu doldurmalısınız. Konum: Bebek Mahallesi, Bebek Bostanı Sokak No:11-13 Beşiktaş, İstanbul
whole place is cleaned once a week and that’s already included in the services these flats have to offer; like cable TV, wi-fi, electricity, water, heating. Currently all these services come with the full package, however should you demand further ‘concierge’ services, such as; airport transfers, guided cultural and art tours, private car rentals with chauffeur, catering and party organizations for your guests, they will be provided as well… I was delighted to spend a full day (and night) in this exclusive space all at my disposal, but I have to say first of all it has such a huge area that it’s hard to decide where to spend time. You may choose to watch the gigantic TV, or work on your laptop in the spacious living room upstairs, overlooking the breathtaking view of the Bosphorus. Of course, if you have a lot of work to do it may not be easy for you to prevent yourself from going out to the terrace or call your friends, to have drinks in this quite and calming, maybe even romantic rooftop. Downstairs; besides the 2 bedrooms, ready to accommodate 3 people, with 2 separate and delightful bathrooms, there’s also the kitchen, office and dining areas, which you can have access to an enchanting backyard to throw parties or have dining events in. After sleeping like a baby, in the tranquility of the double-bedroom on a very comfortable bed, waking up to the scenery of Bebek’s seaside was beyond words. I have to add one day definitely didn’t suffice to make use of the whole beautiful place, in the best way possible, however I’m not certain a month would do, either! To go and check it out you have to fill the contact form on www.bebek1113.com Location: Bebek Mahallesi, Bebek Bostanı Sokak No:11-13 Beşiktaş, Istanbul
Special Report
GF Turkiye
97
KOLEKSİYONER
Sevgili Okurlarımız, Bu köşemizde, koleksiyonerlerin aklını çeleceğine inandığımız kıymetli ustalıkların meyvelerine ve limitli ürünlere yer veriyoruz. Koleksiyonerler geçmişin değerini bilen kişilerdir. Bugünün aslında yarının dünü, geçmişi, olacağını bildiklerinden nadide ürünleri kendi koleksiyonlarının birer parçası haline getiriler. Limitli üretim tematik objeler ve nesneler bazen hikâyeleri, bazen de özellikleri ile bu sayımızdaki köşemizin başlıkları arasındaki yerlerini aldılar. Tekerleklerine dolanan kırmızı eşarp ile hatırladığımız efsane otomobil Bugatti’nin hikâyesini, Brioni’nin 70. Yılına özel 70 adetle limitli üretilmiş Brioni gözlüğün 34 no.lu ürününün İstanbul butiğinde yer aldığını, İsviçreli saat üreticisi Patek Philippe’in Türk Motiflerini saat kadranına taşıdığını ve daha pek çoğunu bu bölümde okuyabileceksiniz. Keyifli okumalar, GF Türkiye Ekibi
COLLECTORS Dear readers, In this column, we present you some limited-edition products and precious fruits of craftsmanship that we think will attract collectors’ attention. Collectors are people who appreciate the value of the past. They acquire rare pieces to extend their collections, because they know that today will actually be tomorrow’s yesterday, i.e. past. These limited edition, thematic objects and pieces are mentioned in this issue either because of their stories or their properties. You will read that the story of the legend automobile Bugatti, which we remember with the red scarf tangled around its tyres; that the number 34 of the Brioni glasses is in the boutique in Istanbul and that it only has 70 examples because of the 70th anniversary of Brioni; and that the Swiss watch brand Patek Philippe carried Turkish motifs to the dial of its watch; and many more. Enjoy reading! GF Türkiye Team
100
GF T端rkiye
Koleksiyoner
BİR MAVİ TUTKU “BUGATTİ TYPE 35B” Poster kültürünün yaygın olduğu 80’ler veya ilk dönem 90’larda Lamborghini Countach, Ferrari Testarossa ya da Porsche 911’in fotoğrafları oda duvarlarını süslerdi. Bu gösterişli otomobiller her ne kadar popüler kültürün gerekliliği olarak filmler, diziler, dergiler veya müzik kliplerinde boy gösterse de hiçbiri yüzyılın başında efsaneleşen bir marka kadar popüler olamayacaklardı: Bugatti. 101
THE BLUE PASSION: “BUGATTİ TYPE 35B” In the 80’s or early 90’s, when the popular culture was symbollized by posters decorating the walls of bedrooms; Lamborghini Countach, Ferrari Testarossa or Porsche 911’s photos used to fulfill every boy’s dream. No matter how flashy these cars were, appearing in films, shows, music videos or magazines, none came close to being as famous as the legendary brand of the century: Bugatti.
Koleksiyon: Cengiz Artam Fotoğraflar: Cem Talu
The Collector
GF Turkiye
102
GF T端rkiye
Koleksiyoner
Şimdilerde Volkswagen çatısı altında hayatını sürdüren Bugatti, genel kanının aksine İtalyan değil Fransız bir markadır. Markanın kurucusu Ettore Bugatti 1881’de Milan’da doğar. Henüz 17 yaşındayken motosiklet ve üç tekerlekliler üreten Prinetti & Stucchi şirketinde kariyerine adım atar. 1900 yılına gelindiğinde ve henüz 19 yaşındayken Kont Gulinelli’nin finanse ettiği ilk otomobilini üretir ve bu eseri ile Milan Endüstri Fuarı’nda ödül kazanır. De Dietrich’in otomobillerini üretmek için Teknik Direktör olarak atanan Ettore Bugatti, Alsace’ye taşınır. Öyle ki yaşı henüz yetmediğinden sözleşmeyi babası Carlo Bugatti imzalar. 1904 yılında da firmadan ayrılıp kendi markasıyla otomobil üretmenin çalışmalarına başlar. Takvimler 1907’yi gösterdiğinde Ettore’nin hayatı büyük değişimlere uğrayacaktır. Evlenir ve ilk otomobilinde kullanacağı motoru tedarik edeceği Alman Gasmotoren-Fabrik Deutz ile anlaşma imzalar. Mulheim Köln’de kendi geliştirdiği ilk otomobili tamamlar. “Tüy siklet” olan bu otomobil 1909 yılında Bugatti markası ile yollara çıkacak olan bir modeldir. Yani Bugatti Type 13 (T13). Deutz ile anlaşmasını sonlandıran Ettore, Molsheim, Alsace’de bu hayallerini gerçekleştirir. Bir dönem Peugeot’ya da “Bebe” modelini geliştirmekte yardım eden Bugatti, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile Milan’a, oradan da Paris’e taşınır. Bugatti, bu dönemde 8 ve 16 silindirli uçak motorları üreterek hayatını sürdürmeye çalışır. Savaş bittiği gibi Molsheim’daki fabrikasına geri dönen Bugatti, en parlak dönemlerini de iki dünya savaşı arasında gerçekleştirir. Hem yarışlar hem de soylular için hafif, güçlü ve çok hızlı otomobiller üretmeye başlar. Le Mans veya Brescia gibi katıldığı her yarıştan zaferle ayrılır. Bu yarışlarda kullanılan otomobiller genellikle Type 35’lerdir ve hikâye 1930’lara kadar uzanır. Tam olarak kaç yarış kazanıldığına dair efsaneler olsa da, Ettore Bugatti bu rakamı 412 olarak belirlemiştir. Yarışlardan elde edilen başarılar, bırakın dönemini bugün bile çok büyük ve lüks otomobillerin, hatta hiç satılamayacak olan otomobillerin üretimi ile devam eder. II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve öncesindeki işçi sorunlarını takiben Bugatti, artık otomobil üretimine devam edemeyecek seviyeye gelir. 1987 yılında, İtalyan finansör Romano Artioli tarafından yeniden otomobil üretmeye başlayan Bugatti, bir kez daha iflas eder. 1995’teki bu üzücü olayın ardından Volkswagen Grubu 1998’de markayı satın alır ve halen dünyanın en prestijli ve en kompleks otomobili olarak kabul Veyron’u üretmeye başlar. Zamanında Arnavut Kralı’na “Sofra adabını bilmediği için” Type 41 üretmeyi reddeden Bugatti’nin mirası günümüzde parası olan herkese ulaşabiliyor! Ettore Bugatti’nin hikâyesi böyle iken, Bugatti’yi “Bugatti” yapan otomobile gelelim: Type 35. 1924-1931 yılları arasında 300 adetten fazla üretilen Type 35, A, B, C, T, TC gibi uzantılara sahip. Bugatti Type 35,
Today, living under the roof of Volkswagen, Bugatti is French not Italian, despite common knowledge. Founder of the brand, Ettore Bugatti was born in Milan, 1881. He had turned 17 when he stepped into the world of motorcycles and 3-wheels, at the Prinetti & Stucchi company. At the beginning of 20th century, just 19, he produced his first automobile sponsored by Kont Gulinelli and won an award with his work at the Milan Industrial Fair. Appointed to the position of Technical Director at the De Dietrich’in automobiles, Bugatti moved to Alsace. In fact, because he was underage at that time his father signed the deal. In 1904, he left the company to start his own automobile production company. As the pages of calendars turned to year 1907, Ettore’s life changed drastically. He got married and signed an agreement with the German Gasmotoren- Fabrik Deutz company, the supplier of the engines used in his subsequent automobiles. He completed his first vehicle in Mulheim Köln. Described as “feather-weight”, this automobile was the first model to hit the roads under the Bugatti name in 1909, which we know as Bugatti Type 13 (T13) today. After terminating the deal with Deutz, Ettore continued to realize his dream in Molsheim, Alsace. Once helped out Peugeot on the development of their “Bebe” model, as the WW1 broke out, Bugatti first moved to Milan, then to Paris. Bugatti, tried to maintain his life by producing 8 and 16 cylinder-plane engines during this period. As the war ended, Bugatti returned to his factory in Molsheim, reached his primetime between the two world wars. He started to produce very light, yet powerful and fast automobiles for both the races and the royals. He arose triumphant from all the races he competed in, like Le Mans or Brescia. The cars generally used were Type 35 models and the story stretched out to the 1930’s. Although there are several myths on how many races were won, Ettore Bugatti specified them as many as 412. The success acquired at the races, continued with the manufacturing of large and luxurious cars to date, however never to be sold, let alone in that period. Following the break out of WW2 and the employee problems thereon, Bugatti reached a state where he could not produce automobiles any longer. In 1987, under the favour of Italian financier Romano Artioli helped Bugatti restart his business, nevertheless to go bankrupt once more in 1995. After this sad event, the Volkswagen Group bought the brand in 1998 and started producing Veyron,
The Collector
GF Turkiye
103
104
en fazla yarış kazanmış olan otomobil unvanını sürdürmeye devam ediyor. Her şey bir yana, Targa Florio gibi çok yüksek dayanıklılık ve konsantrasyon gerektiren bir mücadeleyi beş yıl üst üste kazanmış bir otomobilden bahsediyoruz. Önde uzunlamasına yerleşimli sekiz silindirli motora sahip olan Type 35’in Türkiye’de bulunan bir örneği de 1926 Type 35B’dir. Günümüzde genellikle dört silindir motorlarda görmeye alışkın olduğumuz sekiz silindirli 1991 cc’lik hacminden 80 HP güç üreten Type 35B, alüminyum gövdesi sayesinde çok başarılı bir güç/ağırlık oranına sahiptir. Bugatti ile özdeşleşen Grand Prix Mavisi ve at nalı formundaki radyatör ızgarası Type 35’lerin en belirgin özellikleri arasındadır. Bugatti Type 35, hem yarış hem de yolda kullanılabilen ilk otomobil olarak anılır. Yarışlara meraklı, yüksek sosyetenin içinden, tutkulu ve para ile sorunu olmayanlar... Önceki yüzyılın başlarındaki bu insanlar zamanla bir Bugatti siparişi vermişlerdi. Bunlardan biri de Cenek Judek’tir. Praglı bir bankacı olan Judek’in Bugatti’sinin bu denli ünlü olması eşi Elisabeth sayesinde olur. 1928 yılında Targa Florio yarışında uzun süre Mercedes’lerin önünde liderliği götüren Elisabeth Judek, kalkan dumandan kolayı görüşünü kaybeden ve kaza yapar. Yeniden yarışa döner ve beşincilikle yarışı bitirir. Bugünkü adıyla Çek Cumhuriyeti olan ülkesine döndüğünde kahraman gibi karşılanır. Yarış tutkusunu hiç kaybetmeyen Judek’ler, Cenek’in Nurburgring’deki bir kazada yaşamını yitirmesi ile yarış dünyasından ebediyen çekilirler. Bugatti Type 35 zaferlerinin yanında acıları da yaşatmış bir otomobil olması ile tarihin tozlu sayfalarında yer almaktadır. Önceki yüzyılın başındaki en ünlü dansçılardan Isadora Duncan bir Type 35’de yaşamını yitirmiştir. Amerikalı dansçı Isadora Duncan, o dönem “Dansın kraliçesi” olarak anılmaktadır. Klasik bale ile modern dansı harmanlayan Duncon, çıplak ayakla gerçekleştirdiği performanslarla da kısa zamanda Atlantik’in her iki kısmında ünlenir. Duncan bir Bugatti’ye sahip olmak istemektedir ancak gerekli parası yoktur. Nice, Fransa’da katıldığı bir partide eski bir pilot olan Benoit Falchetto ile tanışır. Falchetto, Duncan’a bir test sürüşü önerir. Bunu kabul eden Duncan ile beraber yola çıkarlar. Yolculuğun ilk dakikalarında Duncan’ın arkadaşlarına, “Elveda arkadaşlar, mutluluğa gidiyorum” derken boynundaki kırmızı ipek eşarp Bugatti’nin arka tekerleğine dolanır ve Duncan orada boynu kırılarak 50 yaşındayken yaşamını yitirir. 1968 yılında beyaz perdeye aktarılan hayatında Duncan’ı Vanessa Redgrave canlandırır ve 1969 Cannes Film Festivali’nde oyuncuya “En İyi Aktris Ödülü”nü kazanır. Bugatti Type 35’in hikâyesi büyük zaferler ve acılarla doludur. Gelmiş geçmiş en başarılı yarış otomobillerinden biri olarak anılan Type 35, döneminin en gözde kadınları için de trajediler yaşatmıştır. Tutkunun doruklarında yaşayanların simgesi olmuştur. GF Türkiye
Koleksiyoner
recognized as the most prestigious and complex automobile ever to be manufactured even to this day. The legacy of Bugatti, once refusing to produce Type 41 for the Albanian King because he had “No table manners”, is easily attainable today by anyone who’s willing to pay the price! Ettore Bugatti’s on one side, we would like to share the story of the automobile that gets Bugatti where it is today: Type 35. Produced more than 300 between the years of 1924-1931, Type 35 has A, B, C, T, TC versions. Bugatti Type 35, still holds the record of “the automobile with most winnings” at the races. All aside, we are talking about Targa Florio, an automobile that won a challenge demanding a very high level of endurance and concentration, five years in a row. With an 8-cylinder engine placed lengthways at the front, 1926 version of Type 35 can also be found in Turkey. In our day, it is more likely to see the features of this automobile on a 4-cylinder, rather than an 8-cylinder with 1991 cc volume; Type 35B breeds the power of 80 HP and has a very good balance between power and
105
weight, with regard to its aluminium trunk. Identified with its Grand Prix Blue, Bugatti Type 35’s most typical characteristic is its grille in the shape of a horseshoe. Bugatti Type 35 is memorialized as the first automobile in history to be driven both at the races and on the open roads. Driven by the race aficionados, members of the jet-set, passionate people and having no issue of the money... At the beginning of the century, one of these people had ordered a Bugatti: Cenek Judek. A banker from Prague, Judek’s Bugatti is renowned with regards to his wife Elisabeth. In 1928, taking the lead among Mercedes cars for a while at the Targa Florio race, Elisabeth Judek lost her sight due to rising smoke and had an accident. She then returned to the race and came fifth. When she arrived in her country, known as the Czech Republic today, was greeted as a hero. Never having lost their passion of racing Judeks left the world of races for good as Cenek died at a crash in Nurburgring. Bugatti Type 35; an automobile that invited a lot of victories yet caused suffering on its behalf definitely earned its place in the pages of history. One of the most famous dancers of 21st century, Isadora
Duncan lost her life at a Type 35. American dancer Isadora Duncan, used to be called “The Queen of Dance” of her period. Having blended classical ballet with modern dance, Duncan earned reputation with her performances at both sides of the Atlantic. Duncan desired a Bugatti, however didn’t have the necessary means to buy one. At one of the parties she attended in Nice, France; Duncan met an ex-pilot, Benoit Falchetto. Falchetto, offered Duncan a test drive. Accepting this offer, Duncan set off with him. At the beginning of the journey, Duncan said her last words, “Farewell my friends. I go to glory”. The red scarf around her neck got caught up in the rear wheel of Bugatti and Duncan broke her neck right there and then causing to lose her life at the age of 50. In 1968, Vanessa Redgrave played the role of Duncan on the motion Picture film, which brought her the “Best Actress Award” at the 1969 Cannes Film Festival. Bugatti Type 35’s story is full of great victories and suffering. Acclaimed ‘one of the most successful race cars of all times’ Type 35, brought tragedies to the most popular women of that period. Since then, it has become the symbol of those that live on the edges of passion.
The Collector
GF Turkiye
106
MOLU MÜCEVHER KOLEKSİYONUNDAN ANTİKA PANDANTİF GF Türkiye
Koleksiyoner
ANTIQUE PENDANT FROM THE COLLECTION OF MOLU MÜCEVHER
Molu Mücevher koleksiyonu içerisinde yer alan bu pandantif, üç yapraklı ve merkezinde aşağıya doğru taşan sap kısmı ile Fleurde-lys’i* anımsatıyor. Fransız tasarımı olduğunu ortaya koyuyor. 150 yıllık bu pandantifin yapraklarının merkezinde işlenmemiş Burma yakutları yer alıyor. Etrafı ise elmaslar ile bezeli. Aşkın ve mutluluğun sembolü yakut, tarih boyunca kraliyet aileleri tarafından en çok tercih edilen değerli taş. Yakutlar arasında renginden dolayı en değerlisi kabul edilen Burma yakutun tercih edilmiş. Bu parçaya artı bir değer katıyor. Burma yakutu, günümüzde Myanmar olarak bildiğimiz topraklarda çıkarılıyor. Söz konusu topraklar önceden Burma Krallığı’nın sınırları içerisinde olduğundan ismi de buradan gelir. Ülkenin şimdiki siyasi yapısı Burma yakutunun özellikle işlenmemiş halde bulunmasını oldukça zor bir hale getirmiş durumda. Burma yakutunun rengi, çok eskilerden beri güvercin kanı renginde şeklinde ifade edilir. Eskiden Burmalı satıcılar, ürünlerinin kalitesini göstermek için beyaz bir bez üzerinde sergilerlermiş. Bunu yaparken de bir güvercinin kanını orada akıtarak beze sürer ve yakutun renk kalitesini ortaya koyarlarmış. Burma yakut, kendi hikâyesini 150 yıl boyunca dolaştığı ellerdeki yolculuğu ile birleştirdiğinde değeri paha biçilemez bir hal alıyor. Göz kamaştırıcı elmasların yarenliğindeki aşkın sembolü, kadının kalbine en yakın yere pandantif formunda layık görülmüş. Kırmızının büyüsü pandantif, Molu Mücevher’de sahibini bekliyor.
This pendant, which is in the collection of Molu Mücevher (Jewellery), resembles to a Fleur-de-lys* with its three leaves and its stem that expands from the centre to downwards. It reveals that it is a French design. There are Burma rubies located at the centre of the leaves of this 150-year-old pendant. Ruby, which is the symbol of love and happiness, has been the most popular stone for the royal families throughout the history. Burma rubies are used here, as they are considered to be the most valuable ones because of their colour; which adds to the value of this piece. Burma rubies are mined in the soils of what we know now as Myanmar. These mentioned soils used to be within the borders of the Burma Kingdom and this is where its name comes from. The political structure of the current government makes it very hard to find Burma rubies, especially processed ones. The colour of the Burma ruby has been described as the colour of the pigeon blood, since very old times. Burman tradesmen used to exhibit their products on a white cloth in order to show its quality. While doing that, they also used to draw a pigeon’s blood, put it on the cloth and demonstrate the colour quality of the rubies they were selling. Burma ruby becomes priceless when it puts it story together with its 150-year-long journey. The symbol of love, accompanied by blazing diamonds, was deemed worthy at the closest place to a woman’s heart, in form of a pendant. The pendant under the spell of red is waiting for its owner at Molu Mücevher.
*Fleur-de-lys: Fransız Kraliyet armasında yer alan amblem.
*Fleur-de-lys: The emblem in the French royal coat of arms.
The Collector
GF Turkiye
107
KADRANA TAŞINAN TÜRK MOTİFLERİ TURKISH MOTIFS CARRIED ONTO THE DIAL
108
Saat endüstrisinde İsviçre Yapımı “Swiss Made” tabirinin herkesi etkilediği gerçeğinin yanı sıra Patek Philippe mekanik ustalığın el işçiliği ile bezenerek sunulma sanatının öncülerinden birisidir. Koleksiyoner köşemizdeki yerini alan bu ürün ise Patek Philippe’in Modern Koleksiyonlar ismi ile sunduğu köşesinden Calatrava Turkish Motifs. Bilindiği üzere Calatrava Patek Philippe’in ikonik koleksiyonlarından birisi ve mavi, turuncu ve kırmızının uyumunun görsel bir ziyafete dönüştüğü bu model, bu ikonik koleksiyonun Türk motifleri ile süslenmiş hali. İstanbul’un camilerinin dekorasyonunda kullanılan, çini işçiliğinin temel sembollerinden biri olan karanfil Turkish Motifs isimli modelin kadranında bu defa mine işçiliği ile aktarılıyor. Sadece kadran üzerinde desenin inşası için 10 renk mine ve 50 cm altın uzunluğunda altın sicim kullanılmış. Bezelinde 113 adet 0.8 karat ağırlığında pırlanta bulunan saatin kayış tokasında da 0.22 karat ağırlığında 29 adet pırlanta kullanılmış. Turkish Motifs isimli model gösterişi ve albenisi ile ön plana çıkarken saatin mekanizması olarak da oldukça ince otomatik kalibre 240 kullanılarak zarafet katılmış. 38 mm çapa sahip kasası ile Türk motiflerini bileğine taşımak isteyecek kadınların koleksiyonlarındaki yerlerini almak için hazır.
GF Türkiye
Koleksiyoner
In the world of horology, it is a fact that the expression “Swiss Made” impresses everyone and it wouldn’t be forthcoming to say that Patek Philippe is a pioneer of the artistry for mechanical craftsmanship embedded in impeccable hand-work. The product that takes its place in our collector’s corner this issue, is no other than the Calatrava ‘Turkish Motifs’ presented by Patek Philippe under its Contemporary Collections. As it is known to all, Calatrava is one of Patek Philippe’s iconic collections and a visual feast for the sore eyes; this model in the harmony of blue, orange and red, represents the version adorned with Turkish motifs. The carnation, mainly used as one of the symbols on traditional tiling work and decorating the many walls of İstanbul mosques, is conveyed through champlevé on the dial of the model called, Turkish Motifs. 10 different colours of enamel and 50 cm gold wire were used only for the motif on the dial. Its bezel is adorned with 0.8 ct 113 diamonds, Besides, 29 diamonds (0,22 ct.) are used to adorn the buckle of its strap. Turkish Motifs named model stands out with its vanity and charm, as well as the watch’s mechanism is incorporated with elegance by the use of a slim automatic caliber 240. With a case in diameter of 38 mm, it is ready to take place in the collections of ladies that would like to carry the Turkish motifs on their wrists.
PATEK PHILIPPE’TEN OSMANLI İHTİŞAMI ‘OTTOMAN SPLENDORS’ FROM PATEK PHILIPPE
109
Lüks saat üreticisi Patek Philippe’in koleksiyonundaki her bir minik detayında Osmanlı saraylarının esintilerini göreceğiniz bu cep saati ürünlere hikayeleri ile değer biçen koleksiyonerlerin dikkatini çekecek bir başka ürün. 992/100J referanslı Osmanlı ihtişamı anlamına gelen Ottoman Splendors’un genelinde sarı altın ve kırmızı mine işçiliği göze çarpıyor. Osmanlı saraylarındaki dekorasyon anlayışının temel figürlerinden karanfil, nar ve geometrik şekiller bu üründe öne çıkan semboller arasında. Tamamı el işçiliği olan bu cep saatinin kasa kapağı cloisonné tekniği ile uygulanmış mine işlemeler ve sekiz altın pul ile zenginleştirilmiş. El ile uygulanmış gravür ise kasa kapağının tamamlayıcısı. Kasa kapağını açtığınızda kadran üzerinde el işçiliği guilloche usulü taramalar ve kırmızı mine işçiliği el birliği ile sizi kendi büyüsüne davet ediyor. Bu cep saatinin tepe kısmında ise 0.25 ct ağırlığında kırmızı yeşim taşı kullanılarak tasarıma katılan bütünlük tepenin etrafını çevreleyen yay üzerindeki kırmızı mine ile tamamlanmış. Detaylarında bunca ustalık barındıran Ottoman Splendors, saat fonksiyonu yanı sıra kadran üzerinde 6 pozisyonundaki sayaç ile saniye fonksiyonu da sunan elle kurmalı 17’’’ LEP PS kalibreye ev sahipliği yapıyor.
The high-end watch producer Patek Philippe’s collection will be revealing an air of Ottoman palaces with every single detail in this pocket watch, another product that catches the eye of a collector who appraises objects according to their stories. Ottoman Splendors with ref. 992/100J draws attention to the fine gold and red champlevé all over. The basic symbols of Ottoman palaces, like carnations, pomegranates and other geometric figures shine out through this product. Hand-work all throughout this pocket watch; is adorned with a case-back of eight gold spangles and cloisonné enamel. The handcarved engraving supplements the lid. As you open the caseback; the craftsmanship, guilloche design and the red enamel on the dial are enough to fascinate all together. The wholeness added to the design by the use of red jasper cobachon (0.25 ct) on top of the watch, is completed with enamel work on the bow. Besides so many details of mastery Ottoman Splendors beholds, the watch function also does honours to the manually wound caliber 17’’’ LEP PS that offers the second function at 6 o’clock.
The Collector
GF Turkiye
ZOO COLLECTIONS BACCARAT’LA HAYVANLAR DÜNYASINA YOLCULUK…
110
GF Türkiye
Koleksiyoner
Adı neredeyse cevher (gem) kelimesi ile özdeşleşmiş olan Jaime Hayon, maceraperest bir tasarımcı. Olağanüstü bir yaratıcılık hazzına sahip. Bir dilden öbürüne anında geçiş yapabilen Jaime, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’yı rahatlıkla konuşabiliyor. Madrid’te dünyaya gelen Jamie Hayon, tasarım dünyasının Almodóvar’ı olarak gösteriliyor. O her zaman rastlantılar ve yeni alanlar için bitmez tükenmez bir arayışta. Yeni çıkardığı her bir eser de bu arayışın bir sonucu. Eserlerindeki paradoks, bu özgür ruhun ve ilhamlarının örtüşmesinden kaynaklanıyor; kokular, sesler, diller, çocukluk imgeleri ve İberyalı köklerine uzanan geçmişinin
duygusallığından doğuyor. Jaime Hayon, keyifli Candy Şekerlik Seti ve Candy Lamba kreasyonlarından sonra Baccarat için Artoyz’dan ilham alan hayvan figürleri koleksiyonunu tasarladı. Hayon, ayı, maymun, ördek ve filden oluşan renkli dört eseri, ışıltılı berrak kristal olarak veya canlı renk tonlarında sunuyor. Jamie Hayon’un imzasını taşıyan Ambiance Zoo Koleksiyonunda yer alan ve çizgi filmleri anımsatan eserlerin üst kısımları kristal. Berrak kristal modellerin altın kaplama beyaz porselen tabanı var. Her bir heykelciğin porselen tabanının altına, özgün numarası yazılıyor ve Jaime Hayon ve Baccarat tarafından imzalanıyor.
ZOO COLLECTIONS A JOURNEY INTO THE ANIMAL KINGDOM WITH BACCARAT Jaime Hayon, whose name is almost identified with the word ‘gem’, is an adventurous designer. He has an incredible passion for creativity. Jaime can speak English, French, Italian and Spanish; and can switch between these languages more than comfortably. Jamie Hayon, who was born in Madrid, is considered to be the ‘Almodóvar’ of the design world. He is on a continuous search for coincidences and new spaces. Every artwork he creates is a result of this search. The paradox in his works stems from the match between the free sipirit and inspiration; smells, sounds, languages, childhood images and the emotions of his past extending to his Iberian roots make up
his style and work. After having designed the Candy Set and Candy Lamba creations, he designed animal figures for Baccarat; with the inspiration from Artoyz. Hayon presents his four designs consisting of a bear, monkey, duck and elephant; in shiny bright cristal or in different vivid colour tones. The designs of the Ambiance Zoo collection by Jamie Hayon look like cartoon characters and the upper parts of these are made of crystal. The bright crystal models have a gold-covered porcelain foundation. Under the foundation of every single mini-sculpture, you can find the original number of the item and signatures of Jaime Hayon and Baccarat.
The Collector
GF Turkiye
111
112
DOUBLE TOURBILLON’A MAVİ MİNE KADRAN YORUMU GF Türkiye
Koleksiyoner
Bugün dünyanın en çok satan birkaç lüks saat üreticisi arasında yer alan Cartier, erkekler için üretilen kol saati Santos’u 1904 yılında yaratmıştı. Günümüze gelindiğinde marka her geçen yıl daha komplike şıklıkları bileklerinizde taşımanız için ustalığını konuşturmaya devam ediyor. 2015 yılı koleksiyonunu yılın başında SIHH fuarında tanıtan marka yılın sonlarına gelirken Hong Kong Watches & Wonders sergisine de yeni incelikli tasarımları ile katıldı. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise “Rotonde de Cartier Fine Watchmaking Trilogy” ismi ile sunduğu üçlü setti. Rotonde de Cartier Mysterious Double Tourbillon da bu özel set içerisinde yer alan modellerden birisidir. Tourbillion hala en komplike mekanizma kabul edilirken Cartier’in ilk defa 2013 yılında tanıttığı Mystery Double Tourbillion modeli Hong Kong fuarında da boşlukta dönüyormuş gibi görünen flying tourbillion mekanizmasını mavi mineli kadranı ile sunuyor. Flying tourbillion her bir dönüşünü 60 saniyede tamamlarken komplikasyonun tam bir devri ise beş dakikada bir gerçekleşiyor.
Rotonde de Cartier Mysterious Double Tourbillon Cenevre mührüne ve 9454 MC kalibreye sahiptir. 45mm platinyum kasaya sahip olan bu özel modelin tepesi de plantinyum boncuklar ile süslü pul ile tutuşturulmuş safir mavi camdandır. Beyaz altın kadranı ise flame adı verilen desenlerle mavi mine işlidir. Rodyumdan kılıç şeklindeki kolları saate daha güçlü bir görünüm katarken safir kasa kapağı da içerisinde muhafaza ettiği bu mükemmel mekanizmanın seyri için sizi göz ziyafetine davet etmektedir. 3 ATM su geçirmezlik sunan model siyah timsah derisi kayış ile sonlandırılmış. Cartier, koleksiyonerlerin iştahını kabartmak üzere Hong Kong saat fuarında Rotonde de Cartier Mysterious Double Tourbillon modelinin yanı sıra Rotonde de Cartier Minute Repeater Flying Tourbillon, Rotonde de Cartier Astrocalendair modellerinin mavi mine işlemeli kadran versiyonlarını aynı kutunun içine yerleştirmiştir. Bu set sadece beş kişinin koleksiyonunu süslemek üzere Cartier koleksiyonundaki yerini almıştır. 113
BLUE ENAMEL DIAL INTERPRETATION OF DOUBLE TOURBILLON Today, placed among one of the best selling luxurious watch manufacturers of the world, Cartier had produced Santos a watch for men in 1904. In our day, the brand proceed to play its craftsmanship for you to carry more sophisticated elegance on your wrists. Having introduced its 2015 collection at the SIHH fair, beginning of the year the brand participated at the Hong Kong Watches & Wonders exhibition with its graceful designs towards the end of year. Among these, the most notable one is the “Fine Watchmaking Trilogy” called, “Rotonde de Cartier”. Mysterious Double Tourbillon is one of the models that falls into this exclusive set of watches. Still considered the most complicated mechanism, tourbillion; presents the flying tourbillon mechanism with a blue enamel quadrant. Cartier had introduced this model in 2013, as Mystery Double Tourbillion at the Hong Kong fair. The flying tourbillon, appearing as if rotating in empty space, completes each rotation
every 60 seconds, yet the complication of the whole cycle takes place every five minutes. Rotonde de Cartier Mysterious Double Tourbillon has a 9454 MC calibre with The Genova seal. This exclusive model consists of a 45mm platinum case embedded with platinium beads and sapphire blue glass at the top. The white gold dial on the other hand, is engraved blue enamel called ‘flame’. Sword-shaped hands of rodium, gives the watch a stronger effect while the sapphire case lid soothes the eye with a perfect mechanism that it witholds. Presenting a 3 ATM waterproof feature the model is finished with the touch of black alligator straps. Cartier, whets the appetite of collectioners at the Hong Kong Watch Fair, by placing Rotonde de Cartier Minute Repeater Flying Tourbillon and Rotonde de Cartier Astrocalendair in the same blue enamel dial box aside Rotonde de Cartier Mysterious Double Tourbillon. This set supersedes in the exclusive Cartier collection only to crown five customers’ collections.
The Collector
GF Turkiye
18. YÜZYILDAN BİR OSMANLI KILICI Tiara vitrininde koleksiyonerlerin beğenisini toplayacak bir kılıç yer alıyor: 18. yüzyıldan bir Osmanlı kılıcı. Esas formunu 16. Yüzyılda bulan Osmanlı kılıçlarından güzel bir örnek. İlk bakışta da fark edildiği üzere namlu kısmından itibaren eğim görülen bu kılıç yeniçeriler ile özdeşleşmiş eğri pala kılıçtır. Namlusu Şam çeliğinden yapılmadır. Dövüş sırasında kılıcın ağırlığını azaltmak için tercih edilen kan oluğu bu kılıçta da görülüyor. Mahmuz ismi verilen kısım, sırttaki eğimin sonlandığı yerde altın işleme ile işaretlenmiş.
114
GF Türkiye
Koleksiyoner
Kılıcın uç kısmının iki tarafı da tahrip gücünü arttırmak için keskindir. Günümüze ulaşan kılıçların genelde kabzası zarar görmüş olur ve kabzasının renove edilmesi gerekir. Bu kılıç ise üzerinde altın kakmalar bulunan gergedan boynuzundan orijinal kabzasını korumayı başarmış. Kabzasının ucundaki ip deliği ele alıp dövüşmek için üretilse de evinde sergilemeyi sevenler için asmaya da uygun olacaktır. Kılıcın kını üzerinde altın işlemeler bulunması kınında sergilemek isteyenler için şık bir dekorasyon aracı da olabilir.
AN 18TH CENTURY OTTOMAN SWORD
Ragıp Gümüş Pala Cad. No:69 34085 UNKAPANI/Fatih/İstanbul
There is a sword at Tiara’s boutique that will attract collectors’ attention: An 18th Century Ottoman sword, which is a beautiful example of swords that found their shape in 16th century. As it is noticed at the first black, this sword, which exhibits a degree of inclination starting from its point, is the curved pala sword that was fully associated with janissaries. Its point is made of Damascus steel. The blood gutter that was used to reduce the weight of the sword during the combat is also found in this sword. The part that is called Mahmuz (spur) is marked with gold engraving where the curve stops at the back of the sword. The tip of the sword is sharpened in order to increase the damage. Usually, the grips of the swords that have survived until today are damaged and have to be renovated. However, this swords has managed to preserve its original grip adorned with golden damasks and made of rhino horn. The string hole that is located at the tip of the grip was originally made for the hand combat, however, it is also suitable for hanging the sword for those who want to exhibit it at their home. The sheath of the sword, which is adorned with golden engravings, can also be a very nice decoration piece, if the sword is preferred to be displayed in it.
The Collector
GF Turkiye
115
116
No.34
70 YIL İÇİN 70 GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ
GF Türkiye
Koleksiyoner
70 SUNGLASSES FOR THE 70TH ANNIVERSARY
Brioni’nin 70. yılı için 70 adet üretilen gözlük koleksiyonu markanın tutkunlarına kendilerini seçkin ve ayrıcalıklı hissettirecek...
The sunglasses collection by Brioni celebrating its 70th anniversary will make those passionate about the brand feel special and distinguished.
70 Gözlük Brioni geçtiğimiz yaz, kuruluşunun 70. yıldönümü şerefine tam 70 adet çok özel gözlük üretimi yaptı. ‘Gold Edition 70’ olarak adlandırılan bu seri, sınırlı sayıda üretilmiş olmalarından dolayı yalnızca belli başlı mağazalarda satışa sunuluyor. Her biri, ayrı bir numarayla adlandırılan ve kendi bünyelerinde ürettikleri bu çok şık ve ayrıcalıklı gözlüklerden ‘No.34’ün nerede olduğunu tahmin edebilirsiniz, tabii ki… Numaraları verilirken, kuyumculukta değerli taşların işlenişindeki hassasiyet gösterilmiş; elde biraraya getirilen parçalardan oluşan 18-ayar beyaz altın çerçevesi de şakaklarda Brioni logosuyla son dokunuşlarına kavuşuyor. Brendan Mullane’in kreatif direktörlüğünde pilot-gözlükleri olarak adlandırabileceğimiz formlarıyla, kendine özgü stili ve değerli malzemeleriyle Brioni’nin dokunuşunu taşıyan bu klasik gözlükler ayrı bir değer kazanıyor. Polarize ve yansımayı engelleyen belli belirsiz ayna özellikli camlar, hidro-oleofobik denilen bir işlemden geçerek, gözlüğe ışık ve karakter katıyor. Ayrıca, 18-ayar metalden lüks aksesuarlar da Brioni’nin detaylardaki kusursuzluğa verdiği önemi ön plana çıkarıyor. El yapımı acı çikolata rengindeki nubuk kılıfı ve ceviz ağacından seçkin kutusuyla yarattığı etki bile yalnızca bakarak size hayran bırakmaya yetiyor. Bir mücevher mağazasındaki gibi, seçkin ve çok özel bir ürünle tanışmanın ayrıcalığını yaşıyorsunuz. Brioni’nin Nişantaşı, Abdi İpekçi Caddesi’ndeki butiğinde satışa sunulan ve yalnızca bir adet bulunan ‘34 numaralı’ bu gözlüğü takan kişinin kendini çok özel hissedeceğine şüphemiz yok.
70 Shades Past summer, Brioni produced 70 exclusive objects of eyewear for its special 70th anniversary. The series named as, ‘Gold Edition 70’, has been manufactured in a limited number and hence only sold in selected stores. Each piece is denominated with a separate number and made in-house; you don’t certainly have to take a wild guess as to where ‘No.34’ hits the store… When numerated the shades have been given the precision in jewellery making; the hand-assembled 18-carat white gold frame matches the last touches of Brioni with a logo at the temples. Under the creative direction of Brendan Mullane, the aviatorshaped sunglasses gain more value with the details of Brioni signature of an innovative style and precious materials. Polarized and non-glare lenses with a subtle mirrored effect, go through what we call an hydro-oleophobic process, are given an additional light and character to them. Moreover, 18-carat metal accessories are further proof to Brioni’s emphasis on immaculate details. Hand-made bitter chocolate brown nabuk case and elegant walnut box suffice to strike you in admiration. You experience the privilege of coming across a distinguished and very special piece in a jewellery store. We have no doubt that whoever buys the unique ‘No.34’ for sale at the only Brioni store in Nişantaşı, Abdi İpekçi Street, will feel as special.
The Collector
GF Turkiye
117
DAMLA ALEM Beykoz cam ustaları tarafından çesm-i bülbül tekniği ile altın çubuklarla üflenen cam alemler, tamamen el işçiliği ile üretilmiştir. Alemin tepesinde kullanılan gücün sembolü olan ve Osmanlı döneminde padişahların kaftanlarında görülen çintemani figürü altın kaplamadır. Damla Alem’lerden almak için gideceğiniz adres ise Hiref’in İstinye Park’taki butiği...
ALEM* DROPS
118
Blown by glass masters of Beykoz, with golden pipes using the ‘çeşm-i bülbül’ (nightingale’s eye) technique these ‘Glass Alem’ figurines are all handcrafted. The Chintamani symbol placed on the top, once used as the emblem of power on sultans’ caftans in the Ottoman period, is coated in gold. If you’d like to purchase one of these, the address to go to is Hiref boutique in İstinye Park… *Crescent And Star On The Minaret Top
GF Türkiye
Koleksiyoner
BACCARAT THE NIGHT BY MAILLOL
120
2016 yılında Baccarat, kristali sanata dönüştürme geleneğini sürdürerek Maillol’u kutlamak için La Nuit adlı bronz eserin ışık saçan bir versiyonunu Paris’teki Jardins des Tuileries’de sanatseverlerin beğenisine sundu. Orjinaline sadık kalınarak tasarlanan eser, 20 yüzyılın büyük temsilcilerinden biri olan sanatçının baş harfi olan M imzasını taşıyor. Bu olağanüstü parçayı oluşturmak için Baccarat, sanatkârların bilgi birikimini kullandı. 250 yılın mükemmelliğini yansıtan, her bir oyukta ustanın otantik teknik cesaretini ve maharetini gösteren “The Night” (La Nuit) duygusallıkla büyüyen şeffaflığı anlatıyor. Arzunun nesnesi, zarafet ve güzelliği ile sonsuza kadar hayran olunacak bir parlaklığa sahip. Eser, 300 adet olarak sınırlı sayıda üretilmiş.
GF Türkiye
Koleksiyoner
In 2016, Baccarat launched a beaming version of the bronze art work called La Nuit in Jardins des Tuileries in Paris in order to celebrate Maillol by continuing the tradition of turning crystal into art. This art work, which was designed by adhering to the original, carries the signature M, which is the first letter of the name of the artist, who was one of the most important representatives of 20. Century. In order to create this peace, Baccarat made use of artists’ fund of knowledge. “The Night”(La Nuit), which reflects the perfection of 250 years and shows the master’s authentic technical courgae and skills in every cavitation; expresses the transparency that grows with sensibility. With its elegance and beauty, this object of desire has such radiance that will be admired forever. This piece has a limited availability of 300 examples.
122
VISCONTI TUĞRA DOLMA KALEM VISCONTI TUĞRA FOUNTAIN PEN İtalyan kalem üreticisi Visconti tasarımı Tuğra; ilhamını Osmanlıdan alıyor. Aslında Tuğra, Türklere özgü bir semboldür. Osmanlı Devleti’nde Orhan Gazi’den başlayıp Vahidettin’e kadar toplam 35 farklı tuğra kullanılmıştır. Visconti Tuğra kalemde tercih edilen ise Sultan Reşat’a (V. Mehmet) ait olanı. Tuğra kalem tasarımında Osmanlı ile özdeşleşmiş pek çok sembol görülüyor. Kalemin klips kısmı Osmanlı askerleri, yeniçeriler, tarafından kullanılan eğri kılıç şeklinde. Lale motifleri ise kalemin yüzük kısmındaki yerlerini almışlar. Kaleme ismini veren tuğra ise kalemin hem kapağında hem de özel kutusu üzerinde yer alıyor. İtalyan üreticinin Türkiye’ye özel üretimi Tuğra, artık sadece dolma kalem olarak üretiliyor.
GF Türkiye
Koleksiyoner
The sultan’s signature (tuğra) pen designed by the Italian pen brand Visconti takes inspiration from the Ottoman Empire. Sultan’s signature is actually a Turkish symbol. In the Ottoman Empire, there were 35 different sultan’s signatures from Orhan until Mehmed VI. The signature that is used in the Visconti pen is of Mehmet V. There are many other symbols that are associated with the Ottoman Empire integrated in the design of this pen. The clip part of the pen is in shape of the curved sword that was used by the Ottoman soldiers and janissaries. The tulip motifs are located in the ring part of the pen. The sultan’s signature after which the pen is named is to be found both on the lid and the special box of the pen. Tuğra, which is a special edition for Turkey produced by the Italian brand, is only produced as fountain pen.
USTALARA SAYGI Sevgili okurlarımız, İlk sayımızdan bu yana, kuruluşundan bu yana 100 yaşını geçmiş olan markaların hikayelerini sizler için yazdık. Bu sayımızda da Poltrona Frau, Sutor Mantellassi, Aston Martin, Tiffany&Co. markalarının günümüze kadar süre gelen hikâyelerini sizlerle paylaşıyoruz. GF-Türkiye Ekibi
RESPECT FOR THE MASTERS Dear readers, Up to our first issue, we have written the stories of the brands are bigger than 100 years old for you. In this issue, for you, we share the continuing stories of Poltrona Frau, Sutor Mantellassi, Aston Martin and Tiffany&Co. GF- T端rkiye Team
126
GF T羹rkiye Ustalara Sayg覺
127
İTALYAN İKONU: POLTRONA FRAU ‘İkon’ kavramı, dilimizde bir tür kesinlik, tam olma anlamı içeriyor, böylece ikonik bir nesne de zamansızlığa işaret ediyor. ‘İkon’, dikkatli bir algı yaratarak asla unutulmayan ve sonuç olarak ilgi ve yakınlığı tetikleyen bir nesneyi temsil ediyor.
ITALIAN ICON: POLTRONA FRAU The term ‘icon’ in contemporary language is commonly used to refer to some form of semantic absoluteness, similarly an iconic object refers to a sort of timelessness. The ‘icon’ works as a stimulator of perceptive attention, an element that is memorable and ultimately that represents affection.
Respect for the Masters GF Turkiye
128
Poltrona Frau markası, 1912’de kurulduğu günden bu yana, bu kelimenin hakkını vererek halen tasarım ve dekorasyonda birer ‘ikon’ haline gelmiş nesneleriyle örnek olmaya devam ediyor. Poltrona Frau ikonları aşık olunacak ölçüde net ve yoğun nesneler. Görür görmez tanıyacağınız ve dikkatinizi çekecek bu eşyalar gelip geçici akımlardan etkilenmeden nesillerdir varlığını koruyor. Poltrona Frau’nun bu arzu nesneleri, en başından beri, kendileri de ikon haline gelen tasarımcılar tarafından yaratılmış. Kurucusu Lorenzo Frau, nam-ı diğer ‘Renzo’, çalışmak üzere gittiği İngiltere’deki Chesterfield koltuklarından etkilendikten sonra İtalya’da kendi atölyesini kurarak mobilya üretimi yapmaya başlamış. O zamandan itibaren, Poltrona Frau bir üretim havuzu misali bir asrı aşkın süredir dünyanın her yerinden sanatçı ve entelektüelleri biraraya getirmiş; Gio Ponti, Guglielmo Ulrich, Gastone Rinaldi, Achille and Pier Giacomo Castiglioni, Gianfranco Frattini, Lella and Massimo Vignelli, Gregotti Meneghetti Stoppino, Tapio Wirkkala en öne çıkan figürler. Poltrona Frau’nun en büyük klasikleri, Vanity Fair ve Chesterfield bugün çağdaş formlardaki mobilyadaşlarının yanında sağlam yerlerini koruyor. Şekillerindeki benzersizlik, kullanılan malzemelerin güzelliği ve el-yapımı işçilikteki kusursuzluk; her bir mobilya parçasını diğerlerinden ayırarak bu denli özel kılan en önemli özellikler. Kendi alanlarında öncü tasarımcıların biraraya getirilmesiyle Poltrona Frau’nun ikonik mobilyasının pratiklikle ortamın uyumunu, stille ergonomiyi ortaya çıkan şık, rahat ve kişiye özel formların üzerinde bugün bile çalışma ve araştırmalar devam ediyor. GF Türkiye Ustalara Saygı
The brand Poltrona Frau, founded in 1912 to this day, justifies the word in meaning and still stands as one of the best examples of iconic objects in design and decoration. The Poltrona Frau icons are clear, intense objects to fall in love with. They are immediately recognizable and become the main calls for attention, those set to last out passing trends, across generations. These objects of desire have been designed by icons themselves since the start of its day, founded by Lorenzo Frau, known as ‘Renzo’, in Italy. Highly attracted by British furnishings such as the Chesterfield, while he was working in Great Britain, he decided to create artisanal production of his own. Henceforth, Poltrona Frau became a production pole as well as a meeting point for artists and intellectuals over the course of the century such as; Gio Ponti, Guglielmo Ulrich, Gastone Rinaldi, Achille and Pier Giacomo Castiglioni, Gianfranco Frattini, Lella and Massimo Vignelli, Gregotti Meneghetti Stoppino, Tapio Wirkkala. The great classics of Poltrona Frau, such as Vanity Fair and Chesterfield sit freely alongside contemporary forms and furnishings. The uniqueness of shape, the beauty of the materials and the fineness of the hand-crafted work are the distinctive traits that make each furniture so distinguished. Together with the selection of most forecoming designers in their field; the research into elegant, comfortable and personal shapes and solutions continue in the work place, interpreted by poltrona Frau with iconic furnishings combining practicality with atmosphere, style with ergonomics. Today, they are working closely with contemporary artists and
Günümüzde, geçmişten gelen ikonik modellerin yeniden yorumlanarak canlandırılmasında çağdaş sanatçı ve tasarımcıların da yeri büyük; Renzo Frau’nun ‘Chesterfield’ı, ‘Lira’sı ya da 1934’te yeniden tanımlanan Lyra, Tabarin’i, ‘Vesta’sı, Frau’nun varisleri tarafından yorumlanan ‘1919’, ‘Club’ ve ‘Vanity Fair’, eşi Savina’nın New Deal’ı, Gastone Rinaldi’nin ‘Letizia’sı, Castiglioni kardeşlerin ‘Sanluca’sı, Gregotti Meneghetti Stoppino’nun ‘Cavour’u, Guglielmo Ulrich’in ‘küvet koltuğu’, Ponti’nin ‘Dezza’sı aralarında yalnızca bir kaçı. Geçmişten gelen tasarımcılara övgü, Guglielmo Ulrich’in ünlü ‘Brera’ bankı, Vignelli’lerin ikonik ‘Mesa’sı ve Tapio Wirkkala’nın Fin sadeliğine getirdiği yenilikçi yaklaşımıyla ‘Bird’ sehpası retrospektif ürünlerin arasında yerini alıyor. Çağdaş tasarımcıların tasarım, kalite ve fonksiyonelliğe getirdikleri yorumlarıyla eksik kalmadığı isimler arasında; Çin kutularına getirdiği şık yorumla Virginia Harper’ın ‘Hudson’ı, Roberto Lazzeroni’nin sandalye ve koltuklardan oluşan koleksiyonu ‘Montera’ ve ‘Aida’sı, Jean-Marie Massaud’nun stilini yansıttığı parçaları; göze çarpan yuvarlaklığıyla tüm ilgiyi üzerine çeken ‘Scarlett’ kanapesi ve ‘Archibald’ın yeni versiyonu ‘Gran Comfort’ en öne çıkanlar olarak sıralanabilir. Poltrona Frau’nun işbirliği yaptığı ikonik tasarımcılar arasında Türkiye’den de Sezgin Aksu, Neslihan Işık görüyoruz.
designers besides evoking and interpreting iconic models of the past; like Renzo Frau’s the Chesterfield, Lira or redefined in 1934 as Lyra, Tabarin, the ‘Vesta’, the ‘1919’, the ‘Club’ and ‘Vanity Fair’ designed by Frau’s successors, his wife Savina’s New Deal, Gastone Rinaldi’s Letizia and DU 30, Sanluca by Castiglioni brothers, The Cavour armchair by Gregotti Meneghetti Stoppino, Guglielmo Ulrich’s ‘tub armchair’, Ponti’s ‘Dezza’are a few among them. We see other retrospective pieces in their original form as an ode to the designers; Guglielmo Ulrich’s famous ‘Brera’ bench, the iconic ‘Mesa’ table by Vignellis and Tapio Wirkkala’s ‘Bird’ side table with its Finnish simplicity in innovative design. Contemporary artists, nevertheless catch up with the predecessors in their interpretation of design, quality and functionality; Virginia Harper with her elegant interpretation of Chinese boxes-the ‘Hudson’, Roberto Lazzeroni’s ‘Montera’ collection of chairs and armchairs also in stackable versions and ‘Aida’ armchair evoking the corolla of a flower with its curves, ‘Scarlett’ sofa stealing the show with its eye-catching circular form and a new version of ‘Archibald’ as ‘Gran Comfort’ reflecting very much of Jean-Marie Massaud’s style. Amongst the designers of this iconic brand’s collaborators Turkish designers like Sezgin Aksu, Neslihan Işık take their place.
HİKAYE Renzo Frau tarafından kurulduğu 1912 tarihinden sonra, Poltrona Frau’ya 1927’de Cassina ve 1946’da Cappellini’nin katılımıyla marka büyüyerek gelişmeye devam ediyor. 1960’lardan itibaren Tolentino’da-
THE STORY A story that goes back to 1912 with the foundation of Poltrona Frau by Renzo Frau, followed by the creation of Cassina in 1927 and Cappellini in 1946. Since the 1960’s the Poltrona Frau headquarters in Tolentino Respect for the Masters GF Turkiye
129
130
ki merkezinde, Poltrona Frau tek bir üretim zinciri altında topladığı, kaliteye kendini adamış uzman departmanlarıyla tüm parçaları standart hale getirdiği sürede ortaya çıkarıyor, örneğin; tarihindeki ikonlardan biri Chester kanapesinin elde özenle yapım aşaması 55 saatte bitiyor. Yıllar boyunca Poltrona Frau Grubu, cesaretin ve kurallara meydan okumanın önemini kavrayan girişimcilerinin ve yöneticilerinin ileri görüşlülüğü sayesinde, çağdaş yaşamın evrimini yorumlama kabiliyetini halen geliştiriyor. Grup bugün lüks mobilya pazarının, uluslararası alanda en önemli tasarımcı ve mimarlar tarafından referans noktası olarak alınıyor. İtalyan yapımı ürünlerin tasarımını, zarafetini ve kusursuzluğunu temsil eden, sağlam İtalyan köklerinden kopmadan tüm dünyanın kolaylıkla ulaştığı bir uzaklıktaki bu uluslararası marka Poltrona Frau, mobilya sektöründe liderliğini sürdürüyor. Kurulduğu günden beri, bir asır boyunca Poltrona Frau sofistike uzmanlığını el-işçiliğinde gösterdiği gibi, bu bilgi ve beceri mirasını mobilyalarının her bir parçasına da aktarmayı başarıyor. Marka, bu çok özel ve zamansız zarafetin en modern formlardaki parçalarda bile karakter bulduğunu gösteriyor. Renzo Frau’nun koltuk kılıfından yola çıkarak dünya çapında başarı yakalamasını sağlayan dönüşümü, Poltrona Frau’nun doğal derideki keyif verme duygusunu yakalamasıGF Türkiye Ustalara Saygı
has brought together highly specialized departments committed to highest quality and processing standards in a single product chain. Each product is associated with a timeframe: for example 55 hours for the meticulous hand processing of the historic icon, Chester sofa. Over the years Poltrona Frau Group has underlined its ability to interpret and anticipate the evolution of contemporary living thanks to the far-sightedness of entrepreneurs and managers who have understood the importance of being bold and challenging the rules. The Group is now a point of reference in the high-end furniture market for the most important international designers and architects. An international brand name representing the design, elegance and perfection of Italian-made products, coming from solid Italian origins but with an international reach, Poltrona Frau is a leader in top of the range furniture. Since its foundation, Poltrona Frau has been refining its sophisticated expertise in hand-crafted workmanship throughout the century. Today, this heritage of knowledge and skill is captured within each piece of furniture. The intimate and timeless elegance and the personality of each individual piece enhance handcrafted workmanship in the most modern forms. Following Renzo Frau’s transformation of a seat cover into an international success,
Vignellis
Renzo Frau
Guglielmo Ulrich
Tapio Wirkkala
Castiglioni Kardeşler 131
na yön veriyor. Poltrona Frau derisi ancak laboratuardaki doku, tuşe, renk, görüntü, nefes alma ve lekelere karşı dayanıklılık gibi testlerden geçtikten sonra 21 adımda süren işlemlere dahil olabiliyor. Pelle Frau derisi, değerlerin, şıklığın, rahatlığın ve prestijin eşsiz hikâyesine anahtar görevi görüyor. Bu ikonik malzeme, araştırma ve geliştirmeyle birleşmiş üretim uzmanları sayesinde; derinin orijinal ve yumuşak dokusunu korurken bir yandan da estetik, dayanıklılık ve kaliteyi temin ediyor. Pelle Frau derisi, tuşe, doku, sıcaklık ve görüntüsüne göre birbirinden ayrılan özel altı koleksiyona bölünüyor. Ayrıca, Poltrona Frau’nun bir çok oturma grubunun iskeletinde kayın ağacı ve dolgu malzemesi olarak da, at kılı ve kaz tüyü kullanılıyor. KİMLİK Firma, temellerini attığı; tutku ve sezgi, tasarım ve mimarinin yetenekli tasarımcılarıyla işbirliği, zanaatkarlık - yani gelenek ve bilgiyle harmanlanmış beceri, lüks duygusunu veren malzemelerin kalitesi, ergonomi, çevreye ve çalışanlarına gösterdiği saygıyla sürdürülebilirlik gibi değerlerden gücünü alıyor. Poltrana Frau’nun misyonu; İtalyan gelenekleri ve stilini anlayarak tasarlanmış ürünlerindeki kalite ve kusursuzluğu, üretimin her aşama-
Poltrona Frau has developed exclusive processes to enhance the sensory pleasure of natural leather. The leather at Poltrona Frau can only be admitted through 21 working stages after it has passed a series of tests in the laboratories: evaluated for its hand, touch, colour, appearance and breathability, resistance to rubbing and stains. Pelle Frau leather has been key to a unique story of values, elegance, comfort and prestige. This iconic material preserves the original and natural softness to guarantee its aesthetic, durability and quality, thanks to the manufacturing expertise combined with research into materials. Pelle Frau leather is divided up into six collections each with distinctive qualities in terms of hand, feel, warmth and appearance. In addition to the materials used in Poltrona Frau’s seatings include; beech wood for structure, horsehair and goose down for padding and filling. IDENTITY The company stands its grounds on; working with talents of design and architecture, craftsmanship with intelligence of hands meaning ability combined into tradition and know-how, sensory qualities for perception of luxury via materials, ergonomics and sustainability in respect of the environment and its employees. Respect for the Masters GF Turkiye
132
GF T羹rkiye Ustalara Sayg覺
sında sürekli gelişerek yakalamak. Poltrona Frau’da; sorumluluk, liderlik, insan odaklılık, dürüstlük ve takım çalışmasına ne kadar önem verildiğini vurgulamaya bile gerek yok aslında. New York’tan Roma’ya, Paris’ten Milano’ya 50’den fazla mağazasıyla, Poltrona Frau evrensel ve lüksü zarafetle yorumlayan zanaatkarlık ve mükemmelliğin bir sembolü. Bu geleneksellikle modernlik arasındaki kendine özgü karşılaşmanın sonucunda, Poltrona Frau, ev, ofis, inşaat, otomobil, uçakiçi, yat ve helikopter döşemeleri gibi farklı alanlarda da ortaklıklara imza atıyor. Milan Borsa Binası, Los Angeles Disney Konser Salonu, Strazburg Avrupa Parlamentosu gibi şık ve görkemli alanlarda da Poltrona Frau projelerine rastlıyoruz. Grubun mobilya çeşitleri arasında: oturma ve dinlenme sehpalarından, ofis masa ve sandalyelerine, yatak ve yatakodası parçalarından salondaki oturma gruplarına olduğu kadar aydınlatmaya da yer veriliyor. Eğer hala Poltrona Frau’nun ikon haline gelmiş parçalarından birine sahip değilseniz, Türkiye temsilcisi olan BMS’in Etiler’deki mağazasına mutlaka uğramalısınız. BMS Büro Mobilyaları Sanayi A.Ş. Ayazma Yolu Sokak No:5 Etiler, İstanbul Tel: 212-263 6406 www.bms.com.tr
The company’s mission is to guarantee the excellence and quality of products through innovation in all phases of the production process, designed with the understanding of Italian tradition and style. It goes without saying that at Poltrona Frau, they value attributes such as, a sense of responsibility, leadership, focus on people, integrity and teamwork. With more than 50 monobrand stores, stretching from New York to Rome and Paris and Milan, Poltrona Frau is the brand name that symbolizes luxury of universal elegance, craftsmanship and perfection. This original encounter between tradition and modernity has made Poltrona Frau a highly recognizable presence in a number of sectors through partnerships: residential, office, contract work and interiors for cars, aeroplanes, yachts and helicopters. It’s possible to see projects for sophisticated settings in the Milan Stock Exchange, Los Angeles Disney Concert Hall, Strasbourg European Parliamanet buildings. In furniture the product group consists of; seating-relaxing tables, office chairs and desks, beds and bedroom furniture, all sorts of seating for privacy and lounge areas and last but not the least, lighting. If you still don’t own one of these iconic pieces from Poltrona Frau, you must definitely stop by their Turkish distributor BMS’s shop in Etiler, Istanbul. BMS Büro Mobilyaları Sanayi A.Ş. Ayazma Yolu Sokak No:5 Etiler, İstanbul Tel: 212-263 6406 www.bms.com.tr
Respect for the Masters GF Turkiye
133
ÜSTÜN KALİTEDE DERİ, YETENEKLİ ELLERLE BULUŞTU HIGH QUALITY LEATHER MEETS SKILLFUL HANDS
134
İtalya ve Avrupa’nın usta ayakkabı üreticisi Sutor Mantellassi’nin hikâyesi 1912 yılında başlar. Bu tarihten itibaren babadan oğula çıraklık yoluyla devam eden gelenek, yirmibirinci yüzyıla kadar ulaşır ve markanın hikâyesi aynı başarılı çizgisini daha uzun yıllar sürdüreceğinin garantisini temelinden aldığı güçle kanıtlamaya devam etmektedir.
GF Türkiye
Ustalara Saygı
Pistoia ilinde Quarrata yakınlarındaki Tizzana köyünde Ettore ve Enea adındaki iki kardeş, kendilerinden sonraki üç kuşağın da hayatını değiştirecek bir ayakkabı atölyesi açtıklarında tarih yaprakları 1912 yılını gösteriyordu. Kardeşlerden 1888 yılında doğan Enea, ayakkabıcılık mesleğiyle ilk tanışan oldu. 1912 yılında I. Dünya Savaşı’na katılmış ancak savaş esnasında yaralanınca tedavi için Bologna hattının ilerisine gönderilmişti. Burada, Bologna ve Ferrara’da ayakkabı üretiminde çalışan çok yetenekli dikiş ustalarıyla tanışan Enea onlardan çok şey öğrendi ve evine zengin birikimlerle dönüş yaptı. Tizzana’daki atölyesinde orta ve
The story of Sutor Mantellassi, the expert shoe manufacturer of Italy and Europe, began in the year of 1912. Since then the tradition, which has been passed on through apprenticeship of father to son, has lived on until the 21st century and with regard to the strength it derives from the very foundation, the brand has retained its story of success for many years to come.
135
It was the year of 1912 when the two brothers, Ettore and Enea opened a shoe atelier that would change the lives of next three generations, in Tizzana village near Quarrata in Pistoia. Enea, born in 1888, was the first one to acquire the know-how of shoe making. He joined the WW1 in 1912 but was sent to Bologna after being injured in combat, where he met very talented sewing masters that manufactured shoes in Bologna and Ferrara. Enea learned a great deal from them and returned home having obtained resourceful experiences. He started producing
for middle and higher classes in his atelier in Tizzana, aiming the Pistoia and Prato market. He moved out of Tizzana in 1920. Enea’s oldest son Lido was born in 1913 and his second Ledo, in 1924. The latter graduated from the science high school and became a chemistry technician. He later signed up for college, but the WWII broke out. Mantellassi broadened his territory in Bologna after the war; opened stores in Florence, in Piazza della Repubblica in 1957; in Bologna, in Via Indipendenza in 1959; and in Galleria Cavour, Via Rondinelli and Prato in 1963.
Respect for the Masters
GF Turkiye
136
üst sınıfa yönelik üretimler yaptığı sırada hedef Pistoia ve Prato pazarlarıydı. 1920 yılında buradan taşındı. İlk oğlu Lido 1913, ikinci oğlu Ledo ise 1924 yılında dünyaya geldi. Ledo fen Lisesini bitirerek kimya teknisyeni oldu. Üniversiteye kaydını yaptırdı fakat o esnada İkinci Dünya savaşı patlak verdi. Mantellassi savaştan sonra Bologna’da iş alanını genişletti. 1957 yılında Floransa’da Piazza della Repubblica’da, 1959 yılında Bologna’daki Via Indipendenza’da, 1963 yılında ise Galleria Cavour, Via Rondinelli ve Prato’da dükkânlar açtı. 1962 yılında Ledo ve Lido kardeşler kendi aralarında iş bölümü yapmaya karar verdiler. Lido operasyonun pazarlama bölümüyle, Ledo ise tasarım, styling ve üretimle ilgilenecekti. Lido Bologna’daki Prato ve Via Indipendenza’da bulunan dükkânlarından Mantellassi markasını korurken, Ledo, Floransa’da Piazza della Repubblica ve Bologna’da Galleria Cavour’da Sutor Mantellassi markasını lanse etti. Marka için doğru logo seçimi önemliydi. Bunun için markanın amacı esas alındı; yüksek kaliteli işçilik. ‘Sutor’ kelimesi de bu nedenle seçildi: Latince yetenekli dikici ve ayakkabıcı anlamına geliyordu. Bu dönemde Ledo’nun tasarımları sadece Bologna ve Ferrara bölgesinde revaçtayken, 60’lı yıllarda özellikle kadın modellerinde Napoli’de, erkek modellerinde ise Parma ve Toskana’da tercih edilmeye başlandı. Via Rondinelli böylece üst-orta sınıftan müşterilerin olduğu kadar ve uluslararası üne sahip müşterilerin uğrak noktası haline de geldi. Klasik çizgiye ek olarak iş botları ve spor ayakkabıları da piyasaya sunuldu. 70’lerde marka, yılda 1500 çift satışla kadın ayakkabı markaları arasında üçüncü sıraya oturdu. 17. yüzyıl ayakkabılarından esinlenerek tasarlanan kare uçlu ayakkabılarıyla Latin tarzında modeller ürettiler. Zamanla, Sutor Mantellassi ürünleri farklı tarzlara da hitap etmeye başladı. Erkek ayakkabılarında sportif, şehirli gündelik stiller, deri GF Türkiye
Ustalara Saygı
ayakkabılar ve botlar bulunurken, kadınlarda yine erkek stillerinden ilham alınarak hazırlanmış daha şık modeller göze çarpıyordu. Süetler, tokalı mokasenler, danteller sıkça kullanılıyordu. Özellikle kadın spor ayakkabılarında kullanılan altın aksesuarlar dikkat çekiciydi. Marka her zaman geleneksel yaklaşımına uygun bulduğu çeşitli caddelerdeki ayakkabı butiklerini keşfetmeye çalışıyordu. Bu sayede, mağazaların bulunduğu noktalardaki teknikler ve tasarımlar her zaman markanın tasarımına dâhil edilebilirdi. Örneğin, Münih’te Eduard Meier atölyesi 1596’dan bu yana Court için ayakkabı üretmekteydi. Mantellasi başarısını sürdürmek için firmayı tek bir çatı altında Bologna’da toplamaya karar verdi. Aynı üretim süreçlerini burada uygulayarak el yapımı ayakkabılara ve perakende satışa yöneldi. 1977 yılında San Pietro’daki eski bir Mantellassi tedarikçisi ve bir ayakkabı dükkanı işlerini Manatellasi’ye devretti ve böylece imalathane birkaç yıl içinde yeni binasına taşındı. Bu arada, Ledo ve eşi, Floransa’da süregelen operasyonun pazarlama bölümüyle ilgileniyordu. İki sezonun çizgileri Ledo tarafından tasarlandı ve onun talimatları doğrultusunda yapıldı. Şirket arşivlerinde saklanacak muazzam bir koleksiyon, önemli bir ilham kaynağı haline geldi ve dünya çapında üne kavuştu. Ledo; İtalya, Fransa, İngiltere ve Almanya’daki tabakhanelerden gelen en iyi derileri alarak kaliteye saplantı derecesinde önem veren seçimler yapıyordu. Deri taban her zaman İtalyandı, danteller ise ünü Avrupa’ya yayılmış bir firma olan Strupai’ya ait idi. İtalyan müşteriler çoğunlukla yüksek kaliteli deriden etkileniyordu. Bir yandan da devekuşu ve timsah derisi ihraç ediliyordu. Tüm üretim süreci elle ve büyük özenle yapılıyordu. Bu dönemde kadın ayakkabılarının satışı ayda yaklaşık 200 çifte çıkmıştı. Bologna’ya bir, Floransa’ya iki dükkân eklendi. Ülkenin geri kalanındaki outlet’lerde perakende satışı yapılıyordu. Kemerler, kü-
In 1962, Ledo and Lido decided to divide the labour. Lido would take care of marketing, while Ledo would deal with design, styling and production. Lido kept the ‘Mantellassi’ trademark and the stores in Bologna, Prato and Via Indipendenza while Ledo launched the ‘Sutor Mantellassi’ brand in Piazza della Repubblica in Florence and Galleria Cavour in Bologna. It was important to pick the right logo for the brand. For this purpose the real mission of the brand was taken into account; high quality craftsmanship. It is no coincidence that “sutor” means talented sewing master and shoemaker in Latin. While Ledo’s designs were only popular in Bologna and Ferrara, especially in the ‘60s women’s shoes were preferred in Napoli and men’s in Parma and Tuscany. Via Rondinelli became the meeting point of high middle-class customers as well as internationally renowned customers. In addition to the classical line, company boots and sneakers were released. In the ‘70s the brand ranked in 3rd place within women’s shoe brands of 1500 pairs. Being inspired from the 17th century, they produced Latin-style models with slightly square shoe tips. Sutor Mantellassi started to appeal different styles; in men’s shoes there were sporty, city-wear, every day style leather shoes, while in women’s, more elegant models inspired from men’s shoes attracted more attention. Suede leather, buckled moccasin and laces were used often. Especially the golden accessories used in women’s sports shoes stood out. Sutor Mantelassi discovered shoe shops
on different streets in line with their traditional attitude, which meant that, techniques and designs in the region of the store could always be included in the brand’s design. For example, Eduard Meier atelier in Munich had been producing shoes for Court since 1596. Mantellassi decided to gather the firm under a single roof in Bologna in order to retain its success. By applying the same production procedures, they headed for handmade shoes and retail. In 1977 the former Mantellassi supplier and a shoe shop in San Pietro passed their business on to Sutor Mantellassi and thus the whole production line moved to its new building in a couple of years. Meanwhile, Ledo and his wife were in charge of marketing side of the operation in Florence. The following two seasonal lines were designed by Ledo and were manufactured according to his instructions. A magnificent collection, which was to be kept in the company archives, became a major source of inspiration and gained international significance. Ledo purchased the finest leathers from tanneries from Italy, France, England and Germany and he was obsessively sensitive while picking his material. Leather footplate had always been Italian, laces belonged to Strupai, a firm that was well-known throughout Europe. Italian customers mostly liked the high quality leather. Ostrich and alligator leathers were imported. The whole production process was carried out by hand and meticulously. During this period 200 pairs of women’s shoes were being sold on a monthly basis.
Respect for the Masters
GF Turkiye
137
çük deri eşyalar, çantalar, seyahat çantaları, anahtarlıklar da koleksiyona katıldı. Zamanla, markanın ünlü düzenli müşterileri oluşmaya başladı; Louis Aragon, Ezra Pound, Oriana Fallaci, Giovanni Spadolini, Javier Pérez de Cuéllar, Fas Kralı, Manchester Düşesi, Prens von Metternich, Kral Juan Carlos, Nino Manfredi, Sutor Mantelassi ayakkabılarını giyiyordu. Marcello Mastroianni, 1965 yılında Hollywood Bulvarı’na ayak izini bırakırken Mantellassi giyiyordu. 1978 yılının Eylül ayında Sutor Mantellassi, Pitti Uomo’daki moda fuarında yer almaya başladı. Maison Dior’un yaratıcı yönetmeni Gérard Penneroux’un ziyareti ise markayı bambaşka bir yere taşıdı. Penneroux, Sutor Mantellassi’nin ayakkabılarından çok etkilenmişti. Daha sonra bir takım detay notlar içeren bir teklif gönderdi; bazı değişikliklerle ayakkabıları daha kişiye özel hale getirerek 200 çift sipariş etti. O tarihten itibaren Sutor Mantellassi 10 yıl boyunca Dior’un resmi tedarikçisi haline gelerek uluslararası alanda büyük ün kazanmasına vesile oldu. Marka, Pitti Fuarı’nın yanı sıra lüks ayakkabı pazarının bulunduğu Bologna ve Milano’daki fuarlarda da yer aldı. 1978 yılında Ledo’nun oğlu Luca şirkete katıldı. 1987 yılında şirket, başka bir grup şirketi olan Classico Italia’ya katıldı. Bu birliktelik markaya büyük fayda sağladı. 90’lı yıllarda üretim günde 200 çift ayakkabıya kadar çıktı. Firma üretimde gösterdiği hassasiyeti hiçbir zaman bırakmadı ancak pazarlama stratejileri döneme uygun hale getirildi. Artık Almanya, Hollanda, İspanya Fransa, New York, Boston, Miami, Seattle, ve Los Angeles’da gibi dünya çapındaki 300 dükkanın stoklarında Sutor Mantellassi bulunuyordu. Bu dönemden sonra basınla ilişkilere ağırlık verildi. Tüketicilere ulaşmak ve markayı daha çok duyurmak için en ideal yol olarak halkla ilişkiler alanında faaliyet gösteren özel bir ajansla anlaşma yapıldı. Bu noktadan itibaren markanın L’Europeo, Corriere della Sera, La Repubblica, La Stampa, Il Giorno, La Gazzetta di Parma and La Gazzetta di Firenze, L’Uomo Vogue, Uomo Harper’s Bazaar, Fashion, Vogue Pelle, Moda Pelle, Foto Shoe 30, Il Mondo della Calzatura, Trépoints gibi yayınlarda pek çok haberi çıktı. Görüşlerin çoğu aynı noktada birleşiyordu; ürünler GF Türkiye
Ustalara Saygı
pahalıydı ama kesinlikle değerinin karşılığını veriyordu. 1992 yılında, Sutor Mantellassi özel sipariş üzerine ürettiği Norveç tarzı Finis Austriae’yi lanse etti. Deri yine son derece yüksek kalitedeydi ve hem şık hem de spor modelleri mevcuttu. 1986 yılında Milan’s Via della Spiga’da yeni bir dükkan ve 1992 yılında Via Paleocapa’da bir showroom açıldı. 1994’te Via Verri’de bir butik açıldı; Dallas, Seattle, Galleries Lafayette in Paris’teki outlet’lere yeni satış noktaları eklendi. 1996 yılında Tokyo’da tamamen Sutor Mantelassi modellerine adanmış bir dükkân açıldı. 2000’lerin başında Sutor Mantellassi, Moskova’daki Crocus şirketine distribütörlük verdi. Sutor Mantellassi açtığı her yeni lokasyonda, dükkanların iç dekorasyonuna ve yansıttığı tarza çok önem veriyordu. Firma 90. yaşını kutladığı 2002 yılında, Dizionario della Moda’ya giriş yaparak 101 çift özel üretim ayakkabı üretti ve bu sınırlı sayıda özel koleksiyonu satışa çıkardı. Sutor Mantellassi, 2006 yılında firmanın geleneksellerine bağlılığını ve yüksek standartlarını korumak amacıyla, tek-markalı butikleri yeniden lanse etti. 2007 yılında aralarında Amerika, Rusya, Japonya, Milan, Tokyo ve Floransa’nın bulunduğu pek çok şehir merkezinde showroom’lar açtı. Bugün, Sutor Mantellassi’nin el yapımı ayakkabıları The Blake, The Bologna, The tubular, Goodyear, Norwegian gibi pek çok farklı tekniklerle üretilmektedir. Geleneğe saygı, mükemmel işçilik, kaliteli malzeme kullanımı ve özel tasarım, Sutor Mantellasi’nin en ayırt edici özellikleridir. Ayakkabıdan çantaya her bir ürün modern insanın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde üretilir ve onun değerlerini yansıtan kusursuz, zarif ve rahat tasarımlardır. Her bir Sutor Mantellassi, moda dünyasının gerekleri göz önüne alınarak, trendler takip edilerek, muazzam bir sabırla yetenekli ustaların elinden çıkmaktadır. Marka 100 yılı aşkın deneyimi ile sektörde geleneksel işçiliği, tutkusu, kaliteli deri seçimi ile köklü ve haklı bir yere sahiptir. Sutor Mantellassi’yi Türkiye’de Alkon Grup temsil etmektedir. Birbirinden eşsiz modelleri Abdi İpekçi Caddesi No:14/A Nişantaşı İSTANBUL adresinde bulunan Classico Butik’te bulabilirsiniz. Web Sitesi: alkon.com.tr
One more shop was opened in Bologna, and two more in Florence. Retail was carried out in the outlets in the rest of the country. Belts, small leather bags, travel bags and key holders were introduced. The brand was also favoured by celebrities. Louis Aragon, Ezra Pound, Oriana Fallaci, Giovanni Spadolini, Javier Pérez de Cuéllar, the King of Morocco, Duchess of Manchester, Prince von Metternich, King Juan Carlos and Nino Manfredi wore Sutor shoes. Marcello Mastroianni was wearing Sutor Mantellassi when he left his footprint in Hollywood Boulevard in 1965. In September of 1978 Sutor Mantellassi started to attend the ‘Pitti Uomo’ fashion fair. The visit of Gérard Penneroux, the creative director of Maison Dior, gave the brand a unique direction. Later he sent a proposal with some notes and ordered 200 pairs by making some changes in order to customize the shoes. After that point on, Sutor Mantellassi became the official supplier of Dior for 10 years. Dior was the first prominent international customer of this brand and helped the brand accelerate its reputation. In addition to Pitti, the brand affiliated with other fairs in Bologna and Milan, that hosted the luxury shoe market. In 1978, Ledo’s son Luca joined the company. In 1987 the company merged with another group company, Classico Italia. This merge helped the brand greatly and in the ‘90s the daily production increased up to 200 pairs. The firm never abandoned their sensitive approach in production, however the marketing strategies were adapted to be able to keep up to date. In the early ‘90’s, Sutor Mantellassi was available in the stocks of 300 international stores in Germany, Holland, Spain, France, New York, Boston, Miami, Seattle and Los Angeles. After this period, the brand placed more emphasis on media relations. Public relations was entrusted to a special studio as the optimal way to reach a wider range of customers and to increase brand awareness. Several editorials and stories started to appear in publications such as L’Europeo, Corriere della Sera, La Repubblica, La Stampa, Il Giorno, La Gazzetta di Parma and La Gazzetta di Firenze, L’Uomo Vogue, Uomo Harper’s Bazaar, Fashion, Vogue Pelle, Moda Pelle, Foto Shoe 30, Il Mondo della Calzatura; and Trépoints. Most reviews reached a consensus: the products were costly but definitely worth it. In 1991 Sutor Mantellassi launched Norwegian style Finis Austriae, produced upon special order. The choice of leather was again of high quality and there were
elegant yet sportier models available as well. A store was opened in 1986 in Milan’s Via della Spiga and a showroom in 1992 Via Paleocapa. A boutique was opened in Via Verri in 1994 and more selling points were added to the outlets in Dallas, Seattle and Galleries Lafayette in Paris. In 1966, a new footwear store wholly dedicated to Sutor Mantelassi shoes was opened in Tokyo. In the beginning of the new millennium, the brand gave distribution rights to Crocus in Moscow. Sutor Mantellassi cared a great deal about the interior design and the style reflected in each store opened in a new location. The company entered Dizionario della Moda and produced 101 pairs of custom-made shoes and put this limited, special collection on the market in 2002, for the celebration of their 90th year. In 2006 Sutor Mantellassi re-launched the one-brand boutiques in order to sustain company’s high standards and devotion to tradition. In 2007 several showrooms were opened in city centres such as USA, Russia, Japan, Milan, Tokyo and Florence. Now the handmade shoes of Sutor Mantellassi are produced with many different techniques such as The Blake, The Bologna, The tubular, Goodyear, Norwegian. Respect to tradition, superb craftsmanship, quality materials and exclusive design are attributes that distinguish Sutor Mantellassi from others. From shoes to bags, every product is manufactured in a way to satisfy modern people’s needs and with an impeccable, elegant and comfortable design that reflects the brand’s values. Each and every Sutor Mantellassi is a product of great patience and expert hands; made by taking the necessities of fashion world into account as well as following the new trends. This brand, with its more than 100 years of experience, traditional craftsmanship and quality leather choice; has a rooted and well-deserved place in the sector. Alkon Group is the Turkey representative of Sutor Mantellassi. You can find their unique models at the Classico Butik in Abdi İpekçi Street No:14/A Nişantaşı İSTANBUL. Website: alkon.com.tr
Respect for the Masters
GF Turkiye
139
GF T羹rkiye Ustalara Sayg覺
ASİL, GÜÇLÜ VE ESTETİK ASTON MARTIN NOBLE, STRONG AND AESTHETICAL ASTON MARTIN
141
Respect for the Masters GF Turkiye
142
Otomotiv sektöründe zenginliğin ve prestijin simgesi olarak bilinen Aston Martin’in hikâyesi 1913 yılında başlıyor. Londra’da küçük bir atölyede Robert Bamford ve Lionel Martin tarafından ilk olarak “Bamford & Martin Ltd.” adıyla kurulan şirket yüksek performans ve elegan özellikleri ile zamanla ikon bir marka olmayı başarıyor.
Known as the symbol of wealth and prestige in the automotive sector, Aston Martin’s story commences in 1913. Established as “Bamford & Martin Ltd.” by Robert Bamford and Lionel Martin at a small workshop in London, the company succeeds as an iconic brand with its high performance and elegant features.
Bir ikon doğuyor… İlk otomobillerini 1915 yılında Kensingon’daki Henniker Placa adlı tesiste üreten Robert Bamford ve Lionel Martin, Aston Martin olarak adlandırdıkları bu aracı; 4 silindirli, 1908 model bir şaseye Coventry Climax motor takılmış bir şekilde tasarlandı. Aston Martin otomobilleri tamamen el yapımıydı ve üzerlerine, en son parçayı monte eden işçinin adı yazılıyordu. Araçta plastik madde kullanılmadığından küllük, düğmeler ve havalandırma ızgaraları alüminyumdan imal ediliyordu. Ancak seri üretim, Birinci Dünya Savaşı başlaması dolasıyla iptal edildi ve Martin de savaşa katılmak üzere deniz kuvvetlerine katıldı. Tüm ekipmanlar da Avition şirketine satıldı. Savaştan sonra, şirket Aston-Martin adı ve yeni otomobil modelleri ile Abingdon Road, Kensington’da yeniden kuruldu. 1920 yılında Bamford şirketten ayrıldı ve Court Louis Zborowski şirketi ile çalışmaya başladı. 1922 yılında, Bamford & Martin, daha sonra da dünya rekorunu kıracakları Brooklands’daki Fransa Grand Prix’sine katıldılar. Üç otomobil takımı ve 16 motor, yarışmak ve rekor kırmak üzere dizayn edildi. Yaklaşık 55 araç kısa ve uzun versiyon şeklinde olmak üzere satış için
An icon is born… Having produced their first automobile in 1915, at a site called Henniker Place in Kensington, Robert Bamford and Lionel Martin name this vehicle ‘Aston Martin’. It had been designed as a 4-cyllinder, Coventry Climax engine placed on a 1908 model chassis. Aston Martin automobiles were completely hand-made and written on them were the names of worker whoever mounted the final piece. The vehicle was plastic-free, so all the ashtrays, buttons and grilles were made from aluminium. However, serial production was abolished and Martin joined the navy to fight in war. All the equipment was sold to the Avition company. Following the war, the company with a new name ‘Aston-Martin’ and their latest automobile models, were reestablished in Abingdon Road, Kensington. In 1920, Bamford left the company to work with Court Louis Zborowski. In 1922, Bamford & Martin participated at the France Grand Prix in Brooklands, where later they broke a world record. Three automobile teams and 16 engines were created to race and break records Approximately 55 vehicles were manufactured in short and long versions. Nevertheless, the company went bankrupt in 1924 and was
GF Türkiye Ustalara Saygı
üretildi. Ancak 1924 yılına gelindiğinde şirket iflas etti ve Lady Charnwood’a satıldı. 1925 senesinde tekrar başarısızlığa uğradı ve 1926 senesinde Lionel Martin’in ayrılması ile fabrika kapandı. Sonraki yıllarda, yatırımcı Bill Renwick Lady Charnwood’dan fabrikanın kontrolünü aldı. Şirketi Aston Martin Motors Ltd. olarak yeniden adlandırdı ve Feltham’da bulunan Whitehead Hava Yolları şirketinin eski çalışma alanına taşıdı. Renwick ve Bartelli birkaç sene ortaklaşa çalıştılar ve Ranwick’in patenti ile 4 silindirli motor dizaynı geliştirdiler. Sadece “Renwick ve Bertelli” motoru yapıldı ve “Buzzbox” adı ile adlandırıldı. 1926-1937 yılları arası Bartelli hem teknik yönetici hem de Aston Martin otomobillerinin bütün yeni dizaynlarını yapan kişi oldu ve o tarihten sonra “Bertelli Otomobilleri” olarak adlandırıldı. Bu araçlar; the 1½-litre «T-type”, “International”, “Le Mans”, “MKII” yarış için, the “Ulster”, yarış için 2-litre 15/98’dan oluşuyordu. 1947 yılında David Brown, Aston Martin’i satın aldı. Bu alımdan sonra DB modellerinin üretimine geçildi. Yani günümüzün lüks modellerinden biri olan Aston Martin DB9’un kökeni, 1950 yılında üretilen DB2’ye kadar gidiyor. DB modellerinin ismi David Brown’un baş harflerini simgeliyor. Aston Martin, David Brown’dan sonra sıklıkla el değiştirmeye devam etti. 1972 yılında Company Developments LTD, ardından Peter Sprague ve George Minden, 1981 yılında Victor Gauntlett, 1987 yılında Ford ve 2006 yılında David Richards’ın yönettiği bir konsorsiyuma devroldu.
bought by Lady Charnwood. In 1925, it experienced another failure and the factory was shut down due to the departure of Lionel Martin, in 1926. In the following years, investor Bill Renwick took over the control of the factory from Lady Charnwood. He renamed the company as Aston Martin Motors Ltd. and moved it to the plant of Whitehead Airlines located in Feltham, back then. Renwick and Bartelli co-partnered for a few years and developed a 4-cyllinder engine design with Renwick’s patent. It was the only “Renwick and Bartelli” engine built, called the “Buzzbox”. Between the years 1926-1937, Bartelli was both the designer and the technical director of Aston Martin automobiles and after that, these vehicles were called the “Bartelli Automobiles”. These vehicles comprised of; the 1½-litre “T-type”, “International”, “Le Mans”, “MKII” for racing, the “Ulster” 2-litre 15/98 for racing. In 1947 David Brown purchased Aston Martin, followingly they passed onto production of DB models. That is to say, one of the most luxurious models of today, Aston Martin DB9’s roots go back to the DB2 produced in 1950. The DB represents initials of David Brown’s name. Aston Martin, continued to pass into other hands, several times after David Brown. In 1972, it was passed onto Company Developments LTD, later to Peter Sprague and George Minden, in 1981 to Victor Gauntlett, in 1987 to Ford and in 2006 to a consortium executed by David Richards. Respect for the Masters GF Turkiye
143
En ikonik modeller Aston Martin, 1972 yılında Aston Martin V8 üretimine başladı. 1988 yılında ise yarışlarda altıncı olan AMR1 modelini desteklemeye karar verdi. Tarih yaprakları Mart 1993’ü gösterdiğinde Aston Martin DB7’yi Cenevre Otomobil Fuarı’nda tanıttı. 2006 yılında DBS modeli bir Bond filmi olan Casino Royale’de kullanıldı. 2009 yılında V12 Vantage ve DBS Volante’nin lansmanları yapıldı. 2009 yılında Aston Martin ailesinin en hızlı üyesi The One-77 piyasaya sürüldü. Model İtalya’daki Concorso d’eleganza’da tasarım ödülü kazandı. 7.3 litrelik V12 motoru ile 750 beygir gücündeki bu araç, 0-100 km/s hızlanmasını sadece 3.5 saniyede tamamlıyordu. Bu otomobillerden şimdiye kadar yalnızca 77 adet üretildi ve ne yazık ki bazıları büyük kazalara kurban gitti! 2011 yılında Aston Martin Virage ve V8 Vantage S modellerinin lansmanı yapıldı. 2013 yılında ise V12 Vantage S görücüye çıktı.
144
GF Türkiye Ustalara Saygı
The most iconic models Aston Martin, started producing Aston Martin V8 in 1972. In 1988, they decided to support the AMR1 model which came sixth in the races. As the pages of history turned to March 1993, Aston Martin promoted its DB7 model at the Genova Automobile Fair. In 2006, the DBS model was used in a Bond movie, the Casino Royale. In 2009, V12 Vantage and DBS Volante were launched. In 2009, the fastest member of Aston Martin family; One-77 was released. The very same model won the best design award at Concorso d’Eleganza in Italy. With a 7.3 litre V12 engine and a 750 horse-power, this vehicle reached a speed of 0-100 km/s in only 3.5 seconds. Only 77 of these automobiles were produced and unfortunately some of them were lost to big accidents! In 2011, Aston Martin Virage and V8 Vantage S models were launched. In 2013, V12 Vantage S görücüye çıktı.
1921-1926
1927
1930
1932
1939
1950
1971
1972
1984
145
2003 sonrası
İkonik Marka, İkonik Logo Aston Martin geçmişinden bugüne logosunda kanatları kullanıyor. Tasarımı S.C.H. Davis’e ait. 1927 yılındaki revizesinden bu yana ikonik kanatlı rozet Aston Martin’le eş anlamı olmuş. O günden bu yana çağa uyum sağlamak için küçük değişiklikler yapılmış ancak kanatlardan vazgeçilmemiş. Logoya en son yenileme 2003 yılında yapılmış. Günümüzde en lüks markalar arasında gösterilen Aston Martin, birçok otomobil tutkununun hayallerini süslüyor. Sağlamlığı ve kaliteli malzemesiyle dikkat çeken otomobillerin hepsi birer sanat eseri.
Iconic Brand, Iconic Logo Aston Martin from the very beginning to this day, has used the same wings in its brand logo, designed by S.C.H. Davis. In 1927, after its revision this iconic winged tag has been the synonym of Aston Martin. Since that day, there has been made minor changes in order to adapt it contemporary trends, yet wings were never given up on. The logo was lastly improved in 2003. Currently perceived as one of the high-end brands Aston Martin, fill many automobile aficionados’ dreams. All these automobiles are works of art with their rieting durability and quality materials. Respect for the Masters GF Turkiye
146
Bond’un vazgeçilmezi: ASTON MARTIN Aston Martin, James Bond filmlerinde sıklıkla kullanılıyor. Hatta markanın popülerliği, James Bond ile değişti desek yeridir. Şirket filmden önce de tanınıyordu; ancak Bond’la birlikte popülerliği tavan yaptı. James Bond filminde kullanılan araçlar, reklama ihtiyaç kalmadan binlerce kişi tarafından sipariş edildi. Öyle ki firma, 2015 yılında son Bond filmine özel, James Bond’un En Yeni Lüks Aston Martin Modeli konseptiyle yeni DB10 modelini görücüye çıkardı. James Bond’un Aston Martin marka otomobilini ilk olarak 1964 yapımı Goldfinger’de gördük. Serinin devamında da Aston Martin sıklıkla kullanılmaya devam etti. En çok kullanılan modeller: DB5, DBS, V8 Vantage Volante, V12 Vanguish ve DBS V12 oldu. 1990’lar Aston Martin’in Bond filmlerinde iyice parladığı yıllar oldu. Golden Eye ve Tomorrow Never Die filmlerinde DB5 arzı endam etti. Goldfinger filminde Bond’un kullandığı DB5 modeli ile ilgili de bir rivayet bulunuyor. Silahlandırılmış DB5 modelinin şu an nerede olduğu bilinmiyor. Şöyle ki otomobil 1986 yılında yapılan açık artırmada 250 bin dolara satılmış; ancak 1997 yılında Boca Raton’dan çalınmış.
GF Türkiye Ustalara Saygı
147
Bond’s essential: ASTON MARTIN Aston Martin is used very often in James Bond movies. It would not be a mistake to state that the popularity of this brand has been shifted upward by James Bond’s character. The company was long-known before the film; but its popularity hit the peak with Bond. The vehicles used in James Bond films, were pre-ordered without the use of advertisement campaigns. In fact, the company made a debut with its Newest Luxurious Aston Martin Model, DB10 specifically made for the latest Bond movie in 2015. We first saw James Bond’s Aston Martin in Goldfinger, the year of 1964. In the follow-up of the series, Aston Martin was frequently used. The most current models were: DB5, DBS, V8 Vantage Volante, V12 Vanguish and DBS V12. 1990’s were the years that Aston Martin shined as a star in Bond films. DB5, made an appearance in the ‘Golden Eye’ and ‘Tomorrow Never Dies’ films. There’s also a rumour going on about the DB5 model used by Bond in the Goldfinger movie. The armed DB5 model is nowhere to be found, currently. In 1986, the automobile had been sold for 250 thousand dollars in an auction; however was stolen in Boca Raton, 1997.
ASTON MARTIN’S FILMOGRAPHY 1964 1965 1969 1977 1995 2002 2006 2008 2012 2015
“GOLDFINGER” & DB5 ”THUNDERBALL” & DB5 “ON HER MAJESTY’S SECRET SERVICE” & DBS “THE LIVING DAYLIGHTS” & ASTON MARTIN V8 VANTAGE “GOLDEN EYE” & DB5 “DIE ANOTHER DAY” & ASTON MARTIN V12 “CASINO ROYALE” & DBS “QUANTUM OF SOLACE” & DBS “SKYFALL” & DB5 “SPECTRE” & DB10
Respect for the Masters GF Turkiye
A BAŞLAYAN UN HİKÂYESİ
em güzellikteki hayal gücü ile birlikte, anımlamak üzere New York’a geldi. Bu r güzellik olduğunu tahmin edebileceği en bir marka yaratmayı başardı.
E ‘BLUE BOX’ N NEW YORK
Tiffany, 1851 yılında, gümüşte 925 ayar standardını başlatan ilk Amerikan şirketi oldu. Tiffany’nin gümüş ikonik sofra takımlarını da içinde bulundurarak, günümüze uzanan bütün ışıltısıyla şık mücevher tasarımlarından biri haline geldi. Tiffany kapılarını ilk kez 1837 yılı 14 Eylül günü, 259 Broadway Caddesi New York’ta açtı. İlk günün toplam satışı 4.98 dolardı. O günden bu yana, beyaz bir kurdele ile taçlandırılmış olan “Tiffany Mavi Kutu”, stil ve ince bir zevkin uluslararası sembolü haline geldi.
T u s o T B t t
1840-1860’lar 1845 yılında Tiffany, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk posta sipariş kataloğunu yayınlar. Kullanışlı ve Gösterişli Eşyalar Kataloğu, At kamçısından Fransız şekerlemelerine kadar her şeyi satmıştır. Şimdi ise, Blue Book dünyanın en güzel ve en nadide mücevherlerini yayınlar.
1 I U h m
1870’ler 1878 yılında Charles Lewis Tiffany, 287 karatlık gösterişli bir sarı pırlanta satın aldı. Pırlanta, 128,54 karata kadar kesildi ve “Tiffany Elması” adı verildi. Tiffany pırlanta kesim standartlarına uygun olması açısından, kesimde 158 karattan fazlası gözden çıkarılmış ve mükemmel “Tiffany Yellow Diamond” oluşturulmuştu. Tiffany Elması satılık değildi, fakat Tiffany şaşırtıcı derecede büyük ve güzel taşlarla daha birçok muhteşem mücevher tasarlamıştı. Tiffany & Co’nun sarı pırlantası markanın adeta sembolü haline geldi.
1 I d “ s s w p d
1880’ler Charles Lewis Tiffany 1886 yılında pırlantalı tek taş yüzüğü Tiffany® Setting’i tanıttı. Bu pırlantalı nişan yüzüğü, o zamandan beri dünyanın en büyük ve muazzam aşk hikâyelerinde rol oynadı.
1 C ‘ p
Tiffany, in the year of 1851, was the first American company to start using the 925 fineness in silver. With its containment of Tiffany’s iconic silver table-ware, it became one of the most elegant jewellery designs of all times to this day. Tiffany opened its doors for the first time in 1837 on Sep. 14th, on 259 Broadway St., New York. The first day’s sale was only 4.98 dollars. Since then the “Tiffany Blue Box”, crowned with a white ribbon, has become the international symbol of style and sophistication.
1840-1860’s In the year of 1845 Tiffany, publishes the first mail-order catalogue of USA: Useful and Fancy Articles Catalogue, has sold everything from horsewhip to French confectionery. Today, the Blue Book publishes the most beautiful and precious jewellery of all times.
1870’s In 1878 Charles Lewis Tiffany, bought a flamboyant 287-carat yellow diamon. The diamond was cut well into 128,54-carat and named the “Tiffany Diamond”. To be in accordance with Tiffany diamon cutting standards, during the process of cutting more than 158 carats were sacrificed for the perfect “Tiffany Yellow Diamond”. Tiffany Diamond, wasn’t for sale however surprisingly Tiffany had designed several other pieces of jewellery with big and beautiful stones. Tiffany & Co’s yellow diamond became the brand symbol.
1880’s Charles Lewis Tiffany introduced its solitaire diamond ring, the ‘Tiffany® Setting’, in 1886. This diamond engagement ring played a part in the greatest love stories since then.
149
150
Blue Book Tiffany, ilk Blue Book Kataloğunu 1845 yılında yayınlamıştır. Kusursuz işçiliği ve eşsiz tasarımları barındıran bu yıllık sunum, dünyadaki en geniş ve zarif tasarım mücevher koleksiyonları ile sonbahar sezonunu müjdeler. Son derece nadide taşlarla hazırlanan bu nefes kesici şaheserleri ilk kez gören olabilmek ve bu hazinelerden birine sahip olabilmek için, dünyanın başlıca mücevher duayenleri Tiffany’e akın eder. Blue Book Tiffany, published its Blue Book Catalogue in 1845. This annual presentation of impeccable craftsmanship and unique designs, announces the autumn collection of the most elegant and widest range of jewellery worldwide. The major jewellery connoisseurs from all around the world are eager to rush to Tiffany in order to be able to see and own one of these breathtaking treasure pieces.
GF Türkiye
Ustalara Saygı
1890’lar Tiffany değerli taş uzmanı George Kunz, bugün hala imrenilen nadide değerli taşları bulabilmek için dünyanın en ücra köşelerine kadar seyahat etti. 1900’ler “Güzellik doğanın bize cömertçe sunduğu yüce bir hediyedir.” LOUIS COMFORT TIFFANY Kurucu Charles Lewis Tiffany’nin oğlu Louis Comfort Tiffany, başarıya ulaşmak için kendi yolunu takip ederek, parlayan tasarımları ile dünya çapında bir üne kavuştu. 1902 yılında Tiffany’nin ilk tasarım direktörü olduğunda, kendi imalatı olan mücevher ve kıymetli eşyalar için Fifth Avenue mağazasının içinde Tiffany Sanatsal Mücevher bölümünü oluşturdu. 1910-1940’lar Saygıdeğer Tiffany amiral gemisi mağazası 57. Cadde ve Beşinci Bulvar köşesinde kapılarını açtı. Tiffany tasarımcıları Amerika Birleşik Devletleri Donanması Onur Madalyası’nı tasarladı. 1926 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Tiffany’nin platinyumda saflık standardı olan yüzde 95 oranını, platinyum için ülkenin resmi standardı olarak kabul etti.
1890’s Tiffany jewel expert George Kunz, traveled to back of the beyond in pursuit of the most precious stones envied even today. 1900’s “Beauty is what nature has lavished upon us as a supreme gift. “ LOUIS COMFORT TIFFANY Son of the founder Charles Lewis Tiffany’nin, Louis Comfort Tiffany, became globally renowned by following his own lead in his brilliant designs. When he became the first creative director of tiffany in 1902, he created the Tiffany Artistic Jewellery department for his own making of jewellery and valuable belongings inside their Fifth Avenue store. 1910-1940’s The respectable Tiffany flagship store opened its doors on the corner of 57th St and Fifth Avenue. Tiffany designers created the US Navy Medal of honor. In 1926, Tiffany’s platinum purity standard of 95% was recognized as the official standard throughout the country.
151
Respect for the Masters
GF Turkiye
1950’ler Efsanevi tasarımcı Jean Schlumberger 1956 yılında Tiffany’e katıldı. Schlumberger’in doğadan ilham alan cömert tasarımları, dünyanın en çekici kadınları tarafından takıldı. Ünlü modacı Elsa Schiaparelli tarafından kendi tasarımlarına mücevherler tasarlaması için işe alındığında, zamanının en beğenilen mücevher tasarımcısı olmuştu. Schlumberger’in Tiffany&Co.’ya katılmasıyla da, doğadan ilham alan göz kamaştırıcı tasarımlarının Elizabeth Taylor, efsanevi Vogue Editörü Diana Vreeland ve Babe Paley gibi isimlerin de dâhil olduğu dünyanın en şık ve stil sahibi kadınları tarafından çabucak benimsenmesine sebep olmuştu.
152
1960’lar 1961 yılında, Audrey Hepburn “Breakfast at Tiffany’s.” filmi tanıtımında Kurdele şekilli kolyesi üzerinde “Tiffany Pırlantası” ile katılmıştı. Bilinen en büyük ve en parlak sarı pırlanta bugüne kadar sadece iki kez, iki özel kadını süslemiştir. Bunlardan ilki 1957 yılında Mrs. Mary Whitehouse, ikincisi ise 1961’de Audrey Hepburn olmuştur. Audrey Hepburn “Tiffany’de Kahvaltı” filminin tanıtımı için, sarı pırlantanın etrafı Jean Schlumberger tasanmlı fiyonk şeklindeki pırlantalarla süslü görkemli bir kolyesi ile poz verdi. Tiffany’nin sarı pırlantası normal bir pırlantadan farklıdır. Çünkü pırlanta 58 fasetten oluşurken, bu eşsiz sarı pırlantada tam 82 faset vardır. Bu sayı sarı pırlantanın ışığı çok daha iyi yansıtmasını sağlamaktadır. 170 yılı aşkın süredir Tiffany, Amerika’nın en önemli anlarında oradaydı. İç savaş sırasında, Tiffany resmi kılıçlar üretti. Amerika Başkanları Tiffany’e dönerek Beyaz Saray için porselen takımları tasarlamak, yüksek rütbelileri ziyaret sırasında götürülecek hediyeler veya First Lady için mücevher tasarlamasını istemişlerdi. 1968 yılında Tiffany, Amerika Başkanı Lyndon B. Johnson ve eşi için Beyaz Saray’a “Porselen Sofra Takımları” tasarlamakla yetkilendirilmişti.
GF Türkiye
Ustalara Saygı
1950’s The legendary designer, Jean Schlumberger joined Tiffany in 1956. Schlumberger’s generous designs inspired by nature were worn by the most beautiful women in the world. He had already become the most favourite jewellery designers of all times when he was hired by the famous fashion designer Elsa Schiaparelli. With Schlumberger’s participation in Tiffany&Co., his dazzling nature-inspired designs were embraced by the most elegant and stylish women of the World; such as Elizabeth Taylor, legendary Vogue Editor Diana Vreeland and Babe Paley in no time.
1960’s In 1961, Audrey Hepburn had attended the Premier of the film“Breakfast at Tiffany’s” with her ribbon-shaped necklace, the “Tiffany Diamond”. The famous biggest and brightest yellow diamond has adorned 2 very special ladies, twice until today. The first was Mrs. Mary Whitehouse in 1957, and the second was Audrey Hepburn in 1960. Audrey Hepburn posed with her yellow diamond ribbon necklace designed by Jean Schlumberger for the promotion of her debut “ Breakfast at Tiffany’s. Tiffany’s yellow diamond differs from a regular diamond: a regular one would consist of 58 facets oluşurken, while this exquisite yellow diamon has 82 facets in total. This fact makes the yellow diamond reflect light a lot better. Over 170 years Tiffany, has been there for the most significant times in US history. During the Civil War, Tiffany produced official swords. American Presidents had asked Tiffany to design porcelain chinaware for the White Hall, jewellery for the First Lady and gifts for the high-rank officers. In 1968 Tiffany, had been assigned to design “Porcelain Tableware” for the American President Lyndon B. Johnson and his wife, at the White Hall.
1970’ler Heykelvari yontulmuş, organik, duygulara hitap eden... Bu kelimelerin hepsi, doğal şekillere mükemmel saygısı ile genç mücevher tasarımcısı Elsa Peretti çalışmalarını anlatır. Floransa doğumlu Elsa Peretti 1974 yılında Tiffany’e katıldığında, onun organik ve duygulara hitap eden formları mücevher tasarımlarında devrim yaratmış ve tüm dünyayı baştan çıkarmıştı. Usta zanaatkâr Peretti, bir bilimadamının zekâsı ve bir heykeltıraşın vizyonu ile doğayı araştırmaktaydı.
1970’s Statuesque, carved, organic, sensuous... All these words come together to describe the work of the young jewellery designer Elsa Peretti, with her respectful approach to natural forms. Florentian Elsa Peretti, having joined Tiffany in 1974, her organic and sensual forms in jewellery design had started a revolution and allured the whole world. Master craftsman Peretti, had been exploring nature with the inquisitive mind of a scientist and the vision of a sculpture.
1980’ler Paris’te Pablo Picasso ve Françoise Gilot’tan doğan Paloma Picasso, cesur orjinal tasarımlarını göz kamaştırıcı renkli değerli taşlarla tamamlaması ile ünlü ve kendi doğruları olan gerçek bir sanatçıydı. Mücevher tasarlamaya genç bir kızken başlamıştı. Kısa süre içerisinde öncü tiyatro prodüksiyonlarında styling ve efsanevi modacı Yves Saint Laurent’e mücevher tasarımları yapmaya başlamıştı. 1979 yılında Tiffany tasarım direktörü John Loring tarafından, Tiffany sergilerinden birinde masa düzenine dekorasyon yapması için çağırılmıştı. Bir yıl sonra, tasarımcının ilk özel mücevher koleksiyonu Tiffany’de tanıtılmıştı. 1995 yılında, Louvre Müzesi «Şehrin İçinde bir Elmas» isimli, geçmişi yâd eden bir Jean Schlumberger tasarımına ev sahipliği yaptı. (“Bird On A Rock.” - Tiffany Sarı Pırlantası’nın farklı bir versiyonu)
1980’s Having been born to Pablo Picasso and Françoise Gilot in Paris, Paloma Picasso, was a true artist with her integrity and attitude towards courageous and original designs, combining them with incandescent coloured precious stones. She had started designing jewellery when she was little. In a short period of time, she started designing jewellery for the legendary Yves Saint Laurent and made styling for pioneer theatre productions. In 1979, she was invited to decorate one of the tables at one of Tiffany exhibitions, by creative director John Loring. A year later, the first special edition of the designer’s jewellery collection was promoted at Tiffany’s. In 1995, Louvre Museum hosted “A Diamond in the City”named design harking back Jean Schlumberger. (“Bird On A Rock.” – A different version of Tiffany Yellow Diamond) Respect for the Masters
GF Turkiye
153
154
Tiffany New York mağazası girişine 1853 yılında koyularak taçlandırılmış saatten esinlenilen Atlas Koleksiyonu 1995 yılında tanıtıldı. Mitolojiye atıfta bulunan roma rakamları koleksiyonun belirleyici özelliğini oluşturdu. 1999 yılında Tiffany, onlarca yıllık geliştirmeyle göz kamaştırıcı bir kesim sunan Lucida. Diğer tüm Tiffany pırlantaları gibi Lucida, parlaklığı en üst seviyeye çıkarmak amacıyla kesildi. Yirminci yüzyıldan bu yana, dünya Tiffany’nin çekiciliği karşısında mest oldu. 1961 yılında bir Hollywood klasiği olan Tiffany’de Kahvaltı filminde, Audrey Hepburn® Tiffany stilini temsil etmişti. Amerika başkanı eşleri, stil öncüleri ve ünlü fotoğrafçılar da son moda aksesuar olarak Tiffany mücevherleri kullanmaya yönelmişti. Bugün, Tiffany’nin zarif ve seçkin tasarımları incelik ve zerafet içinde dergilerde, filmlerde ve kırmızı halıda yayılmaya devam etmektedir. Kate Winslet, Angelina Jolie, Anne Hathaway ve popüler kültürün daha sayısız şöhretini süslemektedir.
The Atlas Collection, inspired by the crowned watch placed in 1853, was introduced in 1995 at the Tiffany New York store entrance. Referring to mythology, the roman numericals composed significant aspects of the collection. In 1999, Tiffany designed Lucida with its magnificent cut to aiming to peak brightness, just like other Tiffany diamonds. Since the beginning of 20th century, the world has been mesmerized by the glamour of Tiffany. In 1961, now a Hollywood classic “Breakfast at Tiffany’s”, Audrey Hepburn® had represented the Tiffany style. American First Ladies, stil icons and famous photographers had started using Tiffany jewellery. Today, Tiffany’s elegant and distinguished designs continue to spread across the media, movies and the red carpet. They adorn Kate Winslet, Angelina Jolie, Anne Hathaway and several other celebrities of popular culture.
2000’ler Tiffany&Co. Vakfı kuruldu. Görevi çevre koruma ve sosyal sorumluluk projeleriydi. Öncü mimar Frank Gehry 2004 yılında Tiffany ile çığır açan bir ortaklık kurdu. 2007 yılında minder kesim Tiffany Pırlanta kesim standardı baz alınarak oluşturulan, Tiffany Novo® tanıtıldı. “Tiffany Anahtar”ların lansmanı 2009 yılında yapıldı. Tiffany&Co. arşivlerindeki eski anahtarlıklar kolye ve kolye uçlarından oluşan, maceraya ilginç bir davet olan bu yeni koleksiyona ilham kaynağı olmuştur.
2000’s Tiffany&Co. Foundaiton was establiashed with a mission to carry out environmental protection and social responsibility projects. Prominent architect Frank Gehry formed a ground-breaking partnership with Tiffany in 2004. In 2007, the cushion-cut Tiffany Novo® based on the Tiffany Diamond cutting standards, was introduced. “Tiffany Key”s were launched in 2009. The old keychains and pendants from the Tiffany&Co. Archives were the main inspiration for this invitation of an adventure.
2010’lar 2012 yılında 175’inci kuruluş yılımız şerefine bir Tiffany buluşu olan RUBEDO® metali Tiffany 1837™ koleksiyonu ile ilk kez tanıtıldı. 175. yıl şerefine “Tiffany Pırlantası” yeniden dizayn edildi. 128.54 karatlık bu şaşırtıcı sarı elmas, 100 karatlık beyaz pırlantalara asılı dizaynı ile göz kamaştırıyor. 2014 yılında Tiffany T Koleksiyonu tanıtıldı. Tasarım Direktörü Francesa Amfitheatrof’un Tiffany için tasarladığı ilk koleksiyondur.
2010’lar In 2012, in honour of our 175th anniversary, a Tiffany invention RUBEDO® metal was introduced with the Tiffany 1837™ collection and «Tiffany Diamond” was redesigned. This stunning yellow diamond of 128.54 carats, is dazzling with its design hanging on 100-carat white diamond. In 2014, Tiffany T Collection was introduced. It is Creative Director, Francesa Amfitheatrof’s first collection designed for Tiffany.
GF Türkiye
Ustalara Saygı
İstinye Park AVM Pazaryeri Kat -2 İstinye / İSTANBUL Tel: 0212 345 65 33 Mail: istinyepark@laledevri.com.tr www.laledevri.com.tr
İrem Gültan irem.gultan@gf-turkiye.com
156
DEMSA GROUP CONTINUES TO MAKE A BREAKTHROUGH IN RETAIL WITH NEW PROJECTS… We conversed with our guest; Simge Telman Güngör, Demsa Group Luxury Multibrands General Manager, on current and future projects of the company.
GF Türkiye
Özel Haber
DEMSA GRUBU YAPTIĞI YENİLİKLERLE PERAKENDECİLİKTE ÇIĞIR AÇMAYA DEVAM EDİYOR… Konuğumuz, Demsa Grup Luxury Multibrands Genel Müdürü Simge Telman Güngör’le gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette grubun halihazırdaki ve gelecekteki projelerini konuştuk. GF: Geçtiğimiz aylarda, Gucci Türkiye mağazaları Doğuş Holding’den Demsa Grubu’na geçti. Bu anlamda, büyük bir markanın Türkiye’deki temsilcileri olarak nasıl farklılıklar yaratmayı düşünüyorsunuz, bizi ne gibi projeler bekliyor? Simge Telman Güngör: Tabii, Gucci dünyada da çok önemli bir marka; hem ‘department store’ hem de butikler olarak. Pek çok markanın iniş ve çıkışları olur ama en büyük on markayı saymak isteseniz, içlerinde mutlaka Gucci yer alır. Daha çok yeni, iki gün önce Harvey Nichols İstanbul ve Ankara’nın reyonlarındaki yerini aldı. Bundan sonra ‘mono’ butikler açılacak, projelerimiz arasında bunlar var. Birisi Emaar Square’de diğeri de Avrupa yakasında olmak üzere, çok yakında açacağımız iki butiğimizi sizler de görebileceksiniz.
Fotoğraflar: Serkan Özdemir
Sizin ayrıca çok büyük bir projeniz daha var: 120 yıllık Galeries Lafayette’I Türkiye’ye getiriyorsunuz. Bu haklı gururu yaşayacağınız yer de 10.000 m2’lik alanıyla Emaar Grubu’nun projesinde bulunuyor. Bize bu işbirliğinin nasıl oluştuğunu anlatabilir misiniz? Galeries Lafayette, uluslararası arenada büyüme, genişleme hedefi olan dünyanın en önde gelen ‘de-
GF: In the past couple of months, Gucci Turkey stores passed into the hands of Demsa Group from Doğuş Holding. In this sense, as representatives of a grand brand what are the differences you intend to make, what shall we expect? Simge Telman Güngör: Gucci certainly is a very significant brand worldwide; both in means of ‘department store’s and mono-boutiques. Many brands have rises and falls, however if you were to count up the biggest ten clothing brands, Gucci would definitely be among them. It’s very fresh, just 2 days ago Gucci departments have taken their place inside Harvey Nichols, in Istanbul and Ankara. From now on, ‘mono’ boutiques will be opening, within our future projects, among 2 of them; one will be in Emaar Square, the other will be on the European side. As a group you also have another huge project: you’re bringing 120 years old Galeries Lafayette to Turkey. You must take a justified pride in this project of 10.000 m2, within Emaar Square. Could you please tell us the story of how this collaboration came into existence? Galeries Lafayette, is one of the preeminent‘department store’s of the world with an objective to develop Special Report
GF Turkiye
157
partment store’larından bir tanesi. Pek çok ülkede zaten bulunuyorlar, ama onlar hep yeni ülke araştırması içindeler. Türkiye de uluslararası büyüme anlamında, tüm markalar açısından en önemlilerinden biri. Harvey Nichols bu konuda öncüydü; Kanyon mağazamızda 10. yılımızı kutlamak üzereyiz. Dolayısıyla, Galeries Lafayette’in gözü de hep Türkiye’nin üzerindeydi fakat böyle büyük çaplı ‘department store’ lar çok ciddi bir deneyim ve bilgiye sahip olmalarına rağmen, gittikleri ülkelerde mutlaka yerel ortaklara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü, oradaki müşterilerin ne istediğini, alışkanlıklarını, müşteri profilini, nasıl bir hizmetten ve alışveriş deneyiminden hoşnut kaldığını asıl bilen o yerel ortaklar. İster istemez kültürel farklılıklar, nüanslar oluyor ve en iyi sonucu da yerel ortaklarla birlikte kendi DNA’larını birleştiren markalar veriyor. Bu arayış içerisindeki Galeries Lafayette için de Demsa’nın en uygun partner olduğunu söyleyebiliriz…Bu karşılıklı bir şey tabii, Galeries Lafayette ismi bizim için de çok önemliydi, iki taraf için de çok iyi bir birliktelik oldu.
158
Galeries Lafayette’in bir söylemi var: kendilerini Fransa’nın ‘alışveriş penceresi’ olarak konumlandırıyorlar. Ancak kendi ülkelerindeki gelişme stratejilerini askıya aldıklarından, dış dünyada büyümeye gidiyorlar. Peki, Türkiye için onların beklentileri, projeksiyonu nedir? Zaten halihazırda 60 mağazaları var, bunların çok küçük ölçekte olanlarını kapatıp daha büyük metrekare odaklı bir gelişme yolundalar. Türkiye içinse, bu sene sonu Emaar’da açılacak mağazamızdan sonra Avrupa yakasında konumlanacak ikinci yer arayışı içerisindeyiz. Tabii, Paris’teki mağaza 80.000 m2, bir yüzyılı devirerek sembol haline gelmiş, dünyanın metrekarede en çok ciro yapan ‘Department Store’u. Paris’i ziyaret eden turist sayısını da düşünecek olursanız, Türkiye’den ya da herhangi bir civar ülkeden bu denli yüksek bir ciro beklemek, çok gerçekçi olmaz. Yine de, bizim Türkiye oranına göre yaptığımız projeksiyonlar da oldukça iyi. Tabii bunun üzerine çok ciddi bir tecrübemiz de var, Harvey Nichols ve Brandroom’lardan gelen. En doğru projeksiyonu yaptığımıza inanıyorum, Galeries Lafayette de aynı görüşte bizimle. Sadece Türk perakendeciliğine değil, turizmine de katkısı olacak bir proje bu. Bizim en büyük beklentilerimizden birisi de; hem AVM’nin hem de Galeries Lafayette’in isimleriyle çok ciddi bir çekim, cazibe merkezi oluşturması. O noktanın bir ‘hub’ haline getirilmesi, yani yalnızca İstanbul’u ziyaret eden turisti oraya getirmek yönünde değil, aynı zamanda da yalnızca bahsettiğimiz noktalarda alışveriş yapacak turisti ülkeye çekmek için. En yakın Galeries Lafayette Dubai’de, ama tabii oraya gidenlerin alışveriş bakış açısı bizimkinden çok farklı. O nedenle, çok da kıyaslamıyoruz açıkcası. Tam ortadayız, dolayısıyla çok da kilit bir nokta burası. GF Türkiye
Özel Haber
and expand in the international arena. They already exist in several countries, but they always seize to find new prospects. Turkey, being one of the important players in means of international growth, Harvey Nichols was the pioneer, celebrating its 10th anniversary this year at Kanyon. Hence, Galeries Lafayette always had an eye on our country. On the other hand, ‘department store’s on a big scale such as this one, always are in need of local partners, whichever market they enter. This is due to the fact that local partners know what their customers want, their habits and profile, what kind of a service they like to receive. There are unavoidable cultural discrepancies, nuances and the optimal results are obtained by joining their DNA’s with local partners. We could say that Demsa was the best fit for Galeries Lafayette in such a search… This is mutual of course, Galeries Lafayette name is a pivotal one for us too, the partnership has been optimum for both sides. Galeries Lafayette has an expression: they position themselves as the ‘shopping window’ of France. Due to their temporary suspension of growing in their own country, they tend to expand abroad, thus what are their expectations or projections of Turkey? They already have 60 stores, and currently closing up the smaller scales have their focus on bigger ones. About Turkey, we are in search of a second store on the European side after the opening of the one in Emaar. Certainly, the store in Paris has an area of 80.000 m2, a symbol over a century and the department store with the highest revenue in the whole world. If you would compare the number of tourists visiting Paris, it would not be realistic to expect a similar revenue neither from Turkey nor any neighbor countries. Nevertheless, our projections on Turkey are relatively high, of course combining our substantial experience from Harvey Nichols and Brandrooms. I believe to have made the most realistic projection, so does Galeries Lafayette. This project will not only contribute to Turkish retail but also to tourism. One of our main expectations is that both the Mall itself and Galeries Lafayette will act as a center of attraction through their names. That specific spot is planned to act as a ‘hub’ so not only for the tourists in Istanbul, but in order to lure shoppers from surrounding countries as well. The nearest Galeries Lafayette is in Dubai, yet people that shop there have a completely different perspective from our own. Therefore, we don’t compare so much; we are right in the middle, hence a key point. As Harvey Nichols you continue to run a successful business in Turkey. What about upcoming projects we haven’t heard of yet? As I stated earlier, Harvey Nichols is celebrating its 10th anniversary in Istanbul. In Ankara, there has been a change of place 2 years ago, so
159
Special Report
GF Turkiye
Harvey Nichols olarak da Türkiye’de uzun yıllardır çok başarılı işler yapmaya devam ediyorsunuz. Yeni projeleriniz var mı, henüz bilinmeyen, duyulmayan? Dediğim gibi, İstanbul’da 10.yılını kutluyor Harvey Nichols. Ankara’da da iki yıl önce bir yer değişikliği yaptı, dolayısıyla orası da şimdi giderek büyüyor. 10 yıllık bir mağaza olarak da kendi içimizde bir takım değişiklikler yapacağız; konseptte yenilikler, sürprizlerimiz var. Ama çok da kolay değil, yaşayan bir mağazada farklılık yaratmak. Küçük parçalar halinde, kimseye hissettirmeden gerçekleştirmeye çalışıyoruz ki bu da bir süreç, doğal olarak. Aslında tüm konsantrasyonumuz, İstanbul ve Ankara’daki mağazalarımızda müşterilerimize en iyi şekilde alışveriş deneyimini yaşatmak. Çok fazla lokasyonda yer almak yerine; varolan hizmeti, ürünü en iyi ve kaliteli şekilde sunmak bizim için hep en önemli kriter oldu.
160
Brandroom’ların artık bir de online satış mağazası var, hayırlı uğurlu olsun. Bize bu heyecan verici gelişmeden de biraz bahsedebilir misiniz? 2015’te Brandroom’lar açısından en büyük projemiz bu websitesini açmaktı ve bunu da Aralık ayının içinde gerçekleştirdik. Beklentilerimizin üzerinde çok da iyi başladı, mutluyuz gidişattan, daha da gelişecek gibi gözüküyor. Bu çok önemli, çünkü perakendenin geleceği büyük oranda internette. Yapılan araştırmalara göre ‘omni-channel’ dediğimiz, mağaza ve internette yaşatılan deneyim çok önemli. Çünkü müşteri online alışveriş yapmasa da, bu kararı yüzde 60 oranda internette gezinirken veriyor. Bize gelmeden önce müşteri göz gezdiriyor; ‘neler var, ne alabilirim, fiyatlar nedir’ diye mağazamızı öyle ziyaret ediyor. Artık böyle bir alışkanlık var, o nedenle bu sitenin açılması bizim için çok önemliydi. Biz burada, sezon ürünlerini satıyoruz, yani şu anda mağazalarımızda hangi fiyata, ne buluyorsanız brandroom.com’da da aynı şekilde yer alıyor. Ama tabii, bunun yanında ayrı bir ‘outlet’ ya da indirim bölümü de yapıyoruz, orada geçmiş sezon ürünlerinden de bir seçki sunmayı düşünüyoruz sonuçta her türlü müşteriye hitap etmek istiyoruz. Kampanyalarımızdan ayda bir yaptığımız ‘pırlanta günü’ indirimleri aynı şekilde online satış mağazamızda da geçerli. Websitemizin kilit noktası da mağazalarımızda bulunan markalardan Michael Kors, Sandro, Maje, Salvatore Ferragamo haricinde bir de Mothercare, Laura Ashley ve Guess’in de bulunması. Bu kapsamda çeşidimiz çok; her kategori ve fiyat seviyesine uygun ürün bulunuyor. Bizi diğer online satış mağazalarından ayıran en belirgin özelliğimiz de bu aslında. Bildiğimiz kadarıyla, yurtdışındaki moda haftalarını da takip ediyorsunuz. Demsa Group olarak orada henüz adı duyulmamış, GF Türkiye
Özel Haber
that one is growing as well. As a store of 10 years, we will be making considerable and surprising changes; concept-wise. On the other hand, it is not that easy to make a difference in an on-going store. In parchments, we are trying to follow through without being noticed, which of course takes time as it is a natural process. In fact, our main focus is on maintaining the ideal shopping experience for our clientele of our stores in Istanbul and Ankara. Instead of being located in various places, the most crucial criteria for us has always been to offer the best service and products. Good luck on your new development: Brandrooms now have an online retail store. Could you comment on this exciting news? Our biggest project for 2015 was to open this website with regard to Brandroom and so we made it come true as of last December. It has started up beyond our expectations and seems to be going in that direction, which is quite important since the future of retail lies in online sales. According to research on the matter, the so-called ‘omni-channel’ meaning the experience online and in stores is vital. The reason for that is; even though the customer may not shop online, 60% of the decision to come and shop in stores is made there in advance. Prior to shopping with us, our customers glance through to see what we have, their choices and the prices. This habit played a huge role in our opening of the website. Online we sell season’s products, whatever you can find in our stores are also for sale on brandroom.com. But of course we have another section for ‘outlet’ or sale campaigns, there we intend to offer a selection of previous seasons and eventually we want to appeal to a larger audience. Our current campaigns, such as ‘diamond day’ each month, are applied online the same way. The key aspect of our website is, apart from the brands that lie within our stores; Michael Kors, Sandro, Maje, Salvatore Ferragamo there’s additionally Mothercare, Laura Ashley and Guess. In this context, we offer an abundant variety of choices in several categories and price ranges. That feature might be the one differentiating us from other online stores. As far as we’re concerned, you also follow the fashion weeks abroad. As Demsa Group, do you have a mission to launch and support designers in and outside our borders? This is two-sided certainly; internationally Harvey Nichols already carries on that mission, especially in the London store. It is known as the ‘department store’ that promotes the newest trends, designers. Therefore on Turkey’s part we take this mission upon ourselves. We are always looking for new designers and brands, the percentage of new
161
Special Report
GF Turkiye
162
GF Türkiye
Özel Haber
yeni ortaya çıkan ya da yurtiçinde de aynı şekildeki tasarımcıları lanse etmek ve desteklemek anlamında projeleriniz var mı? Bu iki taraflı tabii ki; yurtdışında Harvey Nichols olarak, özellikle Londra mağazasında böyle bir misyon var. Modanın en yeni trendlerini, tasarımcılarını sunan ‘department store’ olarak bilinir, dolayısıyla Türkiye ayağında da biz bu misyonu üstleniyoruz. Sürekli olarak yeni tasarımcı ve marka peşindeyiz, genel olarak her sezon giren yeni marka oranı yüzde 20. Bütün satınalma ekibimizle böyle bir arayış içindeyiz; yurtdışına çıktığımızda da showroom ve defilelerden yeni gelecek marka ve trendleri araştırıyoruz. Ayrıca, Brandroom olarak da Nişantaşı’nda tüm Türk tasarımcılarına bir yer açtık ve dedik ki, “Buyurun gelin, tüm koleksiyonlarınızı burada sergileyin”, ki halihazırda da oradalar. Nişantaşı da çok turist alan bir bölge, istedikleri zaman geldiklerinde basında duydukları ya da gördükleri Türk tasarımcılarına ulaşabilecekleri bir yer oldu. Projemizin adı da; ‘Brandroom Loves Turkish Designers’. Bunun dışında sadece biz değil, yurtdışındaki department store’lar da, Harvey Nichols, Galeries Lafayette hep yeni markalar peşindeler. Onlarla da dolayısıyla paylaşıyoruz, hangi Türk tasarımcılar çıktı, yenilik anlamında kim var, neler yapılabilir şeklinde, çok sıcak bakıyorlar. Bu kapsamda buradaki ‘fashion week’leri de elimizden geldiğince takip etmeye çalışıyoruz. Simge Hanım siz, iki yoğun ve zorlu görevi birden yürütüyorsunuz: biri Demsa Grubu’nun Luxury Multibrands Genel Müdürlüğü diğeri de Tescilli Markalar Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı. Nasıl bir temponuz var, her ikisine nasıl yetişebiliyorsunuz? Çok klişe olacak belki ama yaptığınız işi sevdiğiniz zaman oluyor. Perakende ve moda işi dışarıdan bakıldığında çok güzel görünse de aslında çok ciddi zaman, sabır ve emek istiyor. Hem fiziksel hem de zihinsel güç gerektiriyor. Fakat bu zehri bir kere aldığınızda da, ondan bir daha vazgeçmeniz mümkün değil. O hızlı tempo, gerektirdiği çabukluk sizi alıp götürüyor. O kadar dinamik bir iş ki, sektörümüzde ürünlerin üç ayda bir modası geçebiliyor. Dolayısıyla da bu dinamizme sektörün çalışanları olarak enerjiyle ayak uydurmamız gerekiyor. Yalnızca Harvey Nichols’da 300 markamız var, Galeries Lafayette’e girecek 400 markayla da her biri ayrı emek, tutku ve özeni istediğinden çok organize çalışmamız lazım. Ama bu bir ekip işi, kimse tek başına böyle bir organizasyonu yürütemez; biz her şeyi birlikte başarıyoruz. İnsanların hobi olarak yaptığı şey, yani hafta sonlarında mağaza gezmek, alışveriş yapmak benim işim. Girdiğim her mağazaya iş gözüyle bakıyorum; ne yapmışlar, ne gibi değişiklikler var diye. Bu bir dezavantaj ama ben işime aşığım. Ekip olarak çok meşakkatli bir işimiz var, ama çok severek yapıyoruz, başarımızın sırrı da bu…
ones coming in annually is 20%. We are always in search as the whole buying team; whenever we go abroad, we check each and every trend and brand in the showrooms and catwalks. Moreover, on behalf of Brandroom we opened a pop-up store in Nişantaşı and invited all Turkish designers, which they did. Nişantaşı is tourist receving district, this has become a spot for them to come and find Turkish designers they see on TV or want to know about. The name of our project is; ‘Brandroom Loves Turkish Designers’. Apart from this, it’s not only us but international department stores such as Harvey Nichols and Galeries Lafayette are always after new brands. We share with them our findings on Turkish designers and our newest trends, accordingly, which they are very open to…Within this scope we are trying to keep track of the ‘fashion week’s here, as much as we can. Personally you juggle two very challenging and important positions simultaneously: one being the ‘Demsa Group Luxury Multibrands General Manager’ the other, ‘Registered Brands Association Vice Chairwoman’. How do you manage both, could you tell us a bit about your scheduling? This may sound a bit stereotype but, it works when you love what you do. On the other hand, retail and fashion are two very enjoyable sectors from the outside but it is very demanding, in terms of patience, time and endeavor. You need to have both a physical and a mental strength. However, once this poison gets in your system, it is never possible to give up on it. That fast pace, the speed it demands carries you away. Such dynamism, with trends passing through every 3 months, requires adaptation of your energy. In only Harvey Nichols we have 300 brands, another 400 entering Galeries Lafayette; since they all need our passion, attention and care; we have to work efficiently in an organized manner. Yet, this is a team work, nobody is capable of handling such an organization all by oneself. What other people enjoy doing on weekends, my job is to see what’s new in other stores. Whenever I go into one, I see it as a part of my work; taking in developments, new trends. This might be the sole disadvantage, but it’s what I do and I love it. As a team, we have a tedious job but we do it lovingly and that is the key to our success…
Special Report
GF Turkiye
163
164
Greenwich Zorlu Center’daki mağazasıyla müşterilerine
Türkiye’de ilk ve tek olmanın ayrıcalığını yaşatıyor… Greenwich with its store at Zorlu Center offers its customers the privilege of a unique and exclusive concept in Turkey…
GREEN GF Türkiye
Butik
165
WICH Boutique
GF Turkiye
166
Greenwich, Zorlu Center’a adımınızı attığınız andan itibaren dışarıdan görüntüsüyle de etkileyen, oldukça görkemli bir mağaza. Burada, satılan ürünler artık ikon haline gelmiş; Franck Muller, Breguet, Jaeger LeCoultre, Hublot, IWC gibi lüks İsviçre saatleri, ama aralarında başka bir çok farklı marka da bulunuyor. Tasarımına verilen önemin göstergesi olan şık ve zarif dekorasyonlu mağazada, saatlerin dışında başka objeler de satılıyor; Shamballa bileklikleri, Reuge müzik kutusu, Montegrappa kalemler, Dupont çakmakları ve farklı zevklere hitap eden çok geniş bir kehribar tesbih koleksiyonu, bunlardan bir kaçı. Diğer markaların mağazaları çoğunlukla, mono-brand olma özelliği taşırken, Greenwich multi-brand bir mağaza olarak öne çıkıyor. Bünyesinde bulundurduğu İsviçre’deki bir çok büyük saat markasının aynı zamanda distribütörü de olması sayesinde, içeride yer alan 10-15 farklı markayla, diğerlerine kıyasla çok daha fazla ürüne ve çeşitliliğe ev sahipliği yapıyor. Zorlu Center’daki Greenwich’in ürün grubundaki farklılığının ön plana çıktığı asıl nokta ise diğerlerinde bulunmayan high-complication, yani yüksek komplikasyonlu, fiyatları 200-300 bin İsviçre Frangı’ndan başlayan saatler. İçlerinde; Franck Muller’in Giga Tourbuillon’u, Skeleton’u gibi az adette üretilen saatler, özel müşterilere sunulan ürünlerinin arasında yer alıyor. Greenwich mağazası, Zorlu Center için özel olarak geliştirdiği konseptiyle Türkiye’de yeni ve ilk olmanın haklı gururunu da müşterileriyle paylaşmaya devam ediyor. GF Türkiye
Butik
As you step inside Greenwich’s store at Zorlu Center, you find yourself in a sublime shop of iconic luxury Swiss watches; Franck Muller, Breguet, Jaeger LeCoultre, Hublot, IWC, amongst others. This multibrand shop has a lot to offer in addition; such as, Shamballa bracelets, Reuge music box, Montegrappa pens, Dupont lighters and an amber rosary collection sought after by people of a peculiar taste. Since other brands are mostly boutiques with a monobrand concept; this one stands out with 10-15 brands, a larger product range and more versatility in comparison. This stems from the fact that Greenwich is also the sole distributor of the biggest Swiss watch brands in Turkey. Their distinctive aspect is high-complication watches worth 200-300 thousand Swiss Francs each, of which amongst are Franck Muller’s Giga-tourbuillon or Skeleton models, both produced in a limited number and exclusively offered. Greenwich, Zorlu Center takes a justified pride in introducing a new concept to luxury shopping as the first and foremost, in Turkey. Over a scrutiny on a concept of ‘luxury outside the box’ for the retail sector, the outcome has been this exquisite store. Customers receive the watch retail service in a comfortable environment, while having a delicious meal at Le Baron and smoke their cigars in the comfort of soft and spacious sofas, simultaneously. In a total of 250 m2 area; 110m2 reserved for Le Baron, the rest 140 m2 especially for the watch retail, only reveals how
167
Boutique
GF Turkiye
168
Mağazacılığın dışında, ‘insanlara lüksü farklı bir şekilde nasıl yaşatabiliriz’ fikrinden yola çıkan konsept; keyifli bir salonda müşterilerinin hem saat servisi aldıkları hem de Le Baron’da güzel bir akşam yemeği eşliğinde ya da geniş ve rahat kanapelerde purolarını içtikleri sıcak bir ortamdan oluşuyor. Toplamda 250 m2’lik mağazanın; 110m2’sinin Le Baron’a, yani restoran kısmına geriye kalan 140 m2’sinin ise saat satış hizmeti vermek üzere ayrılmış olması da bu keyfi yaşatma misyonlarının en büyük kanıtı, aslında. Le Baron’un fine-dining olması dışında bir diğer özelliği de ‘cigar lounge’ özelliği taşıması. Dünyada sayılı örnekleriyle mağazacılık ve hizmet sektörü adına bu yeniliği Türkiye’de ilk ve tek gerçekleştiren, Greenwich. Henüz yeni bir restoran olmasına rağmen, konuk ettikleri Le Cordon Bleu Masterchef’lerinden de tam puan aldıklarını söylemeden geçmeyelim. Ayrıca, lüks sektörünün artık olmazsa olmazı 10-15 m2 büyüklüğünde bir V.I.P. odaları da bulunuyor; müşteriler mağazaya geldiğinde bireysel servis almak, özel parçalara rahatlıkla bakmak istediklerinde, burada ağırlanıyorlar. Greenwich’teki VIP odası; şifreyle girilebilen ve dışarıdan görülemeyen, kişiye özel hizmetin verildiği bir yer. Çünkü, insanlar ayakta durup vitrinlerin önünde gezmek yerine, arkadaşlarıyla oturup sohbet edebilecekleri; bir yandan kahvelerini yudumlayıp lüks hizmet alabilecekleri ortamlara ihtiyaç duyuyor. Hitap edilen sektör, kişiler ve rakamlar söz konusu olduğunda, müşterinin şeffaflık yerine mahremiyet araması doğal karşılanıyor. Şu anda yalnızca multibrand kısmı açık olan Greenwich’in, Şubat-Mart aylarında yine içeriden geçiş yaparak girilebilen Jaeger-LeCoultre ve Frank Müller mono butikleri açılacak. Her yerde bulunamayan özel ürünlerin satılacağı butiklerden oluşan bu bölümler; Jaeger LeCoultre Mağazası ve yine Greenwich’in bünyesinde hizmet verecek olan, Franck Muller. Greenwich, lüksü sevenlerin çok rahat ettiği ve alışkın olmasalar da müşterilerinin hoşuna giden bir mağaza, aldıkları yorumlar da bu yönde. Alışverişini yaparken aynı zamanda restoranda keyifli vakit geçirmekten memnun olmayacak kimse var mıdır? GF Türkiye
Butik
much they care for making their customers feel at ease in Greenwich. Another feature of Le Baron, apart from its fine-dining aspect, is its ‘cigar lounge’. That’s another breakthrough at Greenwich, Zorlu Center; they are the first to establish this concept in Turkey, on behalf of retail and services sectors both, amid a limited number of examples worldwide. Let’s not surpass an event that has recently taken place; the master chefs of Le Cordon Bleu Turkey have dined here and gave it a thumbs-up! VIP rooms currently go hand in hand with the territory of luxury. When it comes to the sector and clientele they address, within the mentioned prices; the very natural desire of the customer is to remain non-transparent and anticipate an exclusive service. At Greenwich, there is a different approach to a separate room that can only be opened with a passcode and has no visibility from the outside; a V.I.P. room of 10-15 m2. When the customers arrive with the wish to receive an exclusive service and take a look at special pieces with a peace of mind, they are accommodated in that very place. The reason behind this necessity is the fact that people are tired of windowshopping; they’d rather sit with their friends, have a chat while sipping coffee and receive a luxurious service at the same time. Currently, only the multi-brand section is open but by February or March, they will be opening a new boutique of Jaeger LeCoultre, with an exclusive line of products. And again, within the shop there will be a separate section reserved for Franck Muller. The Greenwich store in this location; is a shop that luxury aficionados feel very comfortable in, although the concept isn’t one they are accustomed to. However, we all know when luxury or comfort is in question, who wouldn’t easily get used to that?
169
Boutique
GF Turkiye
170
İSTANBUL’DA BAŞLAYIP AMERİKA’DA DEVAM EDEN BİR AŞKIN ÖYKÜSÜ GÜRHAN MÜCEVHERAT A LOVE STORY STARTING IN ISTANBUL AND ALL THE WAY TO THE STATES… GÜRHAN JEWELLERY
GF Türkiye
Özel Haber
Amerika’nın çok iyi tanıdığı bir mücevherat markası o. Adı “Gürhan”. Marka adı da sahibinden geliyor. Gürhan Orhan bir gün Kapalıçarşı’dayken eline saf altın geçiyor. Eğiyor, büküyor, elinden düşürmüyor. Bu parça onu o kadar etkiliyor ki şimdilerde kraliyet ailelerinden, Hollywood yıldızlarına ulaşan bir markanın doğuşuna vesile oluyor. Gürhan Mücevherat İstanbul’da başlayıp Amerika’da devam eden bir aşk öyküsüne de bulaşınca ortaya tadına doyum olmaz bir marka hikâyesi çıkıyor. Gürhan Mücevherat’ın marka hikâyesini anlatır mısınız? Nerede ve ne zaman kuruldu? Zamanla nasıl bir yol aldı? Gürhan Orhan: Saf altınla tanışmam 1994 senesinin sonlarına tekabül ediyor. Aşağı yukarı bir sigara paketi büyüklüğünde çok ince, astar tabir ettiğimiz bir levha. O zamanlar Kapalıçarşı’da bir arkadaşımın yanındaydım, saatlerle uğraşırdım. Orada biliyorsunuz, birileri gelip dükkânlara bir şeyler satabiliyor, o adam da gelip bu altın astarı satıyordu. Neyse tarttılar hesapladılar ve adam parçayı sattı, parasını aldı gitti. Parçayı inceledim biraz. Yumuşacık, nereye bükersen öyle kalan bir şeydi. İlk defa saf altına orada temas ettim. Çok çok keyifli bir malzemeydi. O esnada karar verdim ki ben bu malzeme ile bir şeyler yapacağım. Ertesi gün, oradaki arkadaşlarıma bana küçük bir atölye bulmaları için haber saldım. Minik bir dükkân buldular. Oraya kapandım ve aşağı yukarı 15 ay sonra oradan elimde bir yüzükle çıktım. Saatlerce çalışıyordum. Kapalıçarşı’da düşündüm ki birileri bana yardımcı olur, yol gösterir. Ama kimseden çıt çıkmıyordu. Önceleri zannettim ki bilgi saklanıyor. Sonra arkadaş oldum birtakım insanlarla, baktım gerçekten bilmiyorlar. Çünkü saf altınla kimse uğraşmamış. Babam o zamanlar hayattaydı. O bir takım araştırmalar yaptı. Osmanlıca okurdu, eski kitaplar buldu, bunlardan bir çok önemli bilgiler edindim; sahaflardan bir dolu kitap aldım. Özellikle arkeoloji kitapları... Binlerce yıl önce nasıl yapıldığını araştırarak başladım bu işe. Önce alet ve edevatları yaptım sonra gerisi geldi. Burada başladıysanız Amerika’ya gitmenize ne vesile oldu? Ben mal üretmeye başladıktan sonra Kapalıçarşı’daki mentorum Saatçi
The name, ‘Gürhan’ is a well-recognized jewellery brand in the U.S. The brandname originates from the owner himself. One day, Gürhan Orhan gets hold of a piece of pure gold at the Grand Bazaar. He twists and bends the object, never to lose it out of his sight as if the object is glued to his hands. He is charmed by this piece of gold and it conduces toward the birth of this brand which later expanded its horizons to Hollywood celebrities and the royalties. As Gürhan Jewellery gets involved in a love story that begins in Istanbul and makes its way to the States, we come across a delicious tale of the brand. Could you please tell us the start up story of Gürhan Jewellery? When and how was it established? How did it evolve through time? Gürhan Orhan: My acquaintance with pure gold dates back to the end of year 1994. It was approximately a cigarette pack size sheet that we call undercoating. Back then, I worked with a friend of mine, indulged in watches. As you know in Grand Bazaar, people would stop by shops to sell stuff and this particular guy had come to sell the golden undercoating. Anyway, they weighed it and made some calculations, the man received his money and left. I observed the piece a little. It was really soft, and very flexible. That was the first time I laid my hands on pure gold. It was a very enjoyable material. At that point in time I made a decision; I’m going to sort out something to do with this object. One day later, I spread the word via my friends to find me a workshop at the Bazaar. They found me a small one. I shut myself off at that very shop and give or take 15 months later I came out with a ring in my hand. I used to work for hours. I thought people at the Bazaar would help me, show me a way, but there was no sound to be heard. At first I thought they were hiding information from me, only later as I became friends with some would I find out that they didn’t have a clue either. Because none of them had dealt with pure gold. My father was alive back then, he made some researches. He was
Special Report
GF Turkiye
171
172
Ali, benim ürünlerimi kendi vitrinine koymayı teklif etti. Yaptığım ilk beş yüzük hemen satıldı. Yeniden yaptım; hep yüzük yapıyorum ama. Bu arada Bodrum’da dükkânı olan bir arkadaşım “Ne yaparsan koy bir kutunun içine kapağını açmadan alacağım”dedi. Kendime ahşaptan kutular yapmaya başladım. Ürünleri kutularıyla Bodrum’a gönderiyordum. Kapalıçarşı’da canım sıkılmaya başladı. Bana faydası olur derken zararı olmaya başladı çarşının. Taşınalım, dedik. Beşiktaş’ta bir apartmanın en üst dairesini tuttum, atölye yaptım orayı. Başladık imalata. Arkadaşım da Bodrum’daki o küçük dükkânını geliştirdi. Ancak bir zaman geldi, ürünleri sadece yazın almaya başlar oldu. İşte o zaman ihracat yolları aramaya başladım. Portekiz ve İspanya’ya ihracat yaptım. O arada, Bodrum dışında Türkiye’nin başka noktalarına da mal satmaya başladım. Bir gün Bodrum’daki dükkândan bir telefon aldım. Dediler ki bir turist kız geldi. 5-6 parçayı birden alacak ama senin telefonunu istiyor. Verin dedim, zaten ilk defa da olmuyordu böyle bir istek. Ürüne düşkün olanlar kaynağı bulup hem daha çeşitli hem daha ucuza takı almak isteyebiliyorlardı. Neyse aradan 20-25 gün geçti. Bir telefon geldi. “İngilizce konuşuyor musunuz” dedi telefondaki ses. “Konuşurum” dedim. Ben dedi sizin ürünlerinizi aldım Bodrum’dan. Hatırladım dedim ben de… Görüşmek istedi, memnuniyetle dedim. Dört arkadaşı ile birlikte buluşmaya geldi. Arkadaşları bir şeyler aldı, kendisi bir iki parça daha bir şeyler aldı. Bodrum’dan aldığı parçalardan birinde bir hata gördüm o sırada. Bunu ben alayım, yarın gelir otelde teslim ederim sana, dedim. Sultanahmet’te bir otelde kalıyorlardı. Ertesi gün götürdüm kolyeyi. Bu sefer öğle yemeği yedik. “Bu işi çok keyifle yapıyorsun ama eğer ticarete dökmek istersen New York’a gel”, dedi. O zaman yıl 1995. Bu görüşmeden sonra aradan iki yıl kadar geçti. Para tahsilatı problemli olmaya başlamıştı. Dedim bir de Amerika’ya gideyim bakayım. Şu kız bizi hala hatırlar mı acaba diyerek telefon açtım. Hemen
GF Türkiye
Özel Haber
hatırladı. 1997 yılının Şubat ayıydı. Düştüm Amerika yoluna… Yanıma da bir miktar mamul mal aldım. Ahşap kutuma koydum. Bana çok yardımcı oldu. Bir sürü yerden randevu almış, onlarla görüştüm. Ürünlerimi Amerika’da satmaya karar verdim. Önce ortak şirket kurduk, peşinden nişanlandık; sonra evlendik. Halen evliyiz. Şirketin başına o geçti. O toptan işini idare ediyor, ben perakende işini idare ediyorum şu anda. Son derece başarılı götürüyor işi. Amerika’daki müşteri profilinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? Amerika’da işimiz toptan dağıtım. Oldukça büyük firmalarla çalışıyoruz: Neiman Marcus, Saks Fifth Avenue, Bloomingdales, Northstorms, birçok mağazası olan firmalar. Bir de butiklerle çalışıyoruz. Aşağı yukarı toplamda 260 mağaza Amerika’da çalıştığımız, üç mağazamız da Kanada’da var. Zannediyorum Karayipler’de de bir iki müşterimiz var. Amerika’nın kıta olarak pek dışına çıkmadık. Ürünlerinizin çok sayıda ünlü fanatiği var. Reklam yapsınlar diye ürün verdiğiniz oluyor mu? Angelina Jolie, Jennifer Lopez, Jennifer Aniston, Hillary Clinton, Sandra Bullock, Deborah Messing, Faith Hill, Gven Stefanie ürünlerimizi kullanan ünlülerden. Yaptıkları çekimlerde ya da oynadıkları dizi film ya da şovlarda da takıyorlar mücevherlerimizi. Sanırsın ki reklam yapıyoruz. Halbuki değil. Gitmiş almışlar bir bayiden, bizim haberimiz bile yok. Angelina Jolie, bir mücevher dergisinin kapağına çıktığında bizim ürünlerimizi takıyordu. Gittim araştırdım ve öğrendim ki kendisine aitmiş. İstanbul’la olan bağınızı hiç koparmadınız mı Amerika’da? Hayır, İstanbul’da kurdum imalathaneyi, her şey burada. Dediğim gibi
able to read Ottoman Turkish, found some books on the matter and I learnt a great deal from him, bought many books at the secondhand booksellers. Especially the ones on archeology…I started this business by inquiring how they did it thousands of years ago. First I made the gears and then the rest followed. Since you started up here, what made you go to the States? Following my manufacturing process, my mentor at the Grand Bazaar, Watchseller Ali proposed to display them at his shop window. The first 5 rings I made were immediately sold. I made new ones, but I always produced rings. In the meanwhile, a friend of mine who owned a shop in Bodrum told me, “I will buy whatever you make, just put it in a box and send me.” I started to carve boxes out of wood, put my rings in them and sent to Bodrum. I started to get bored at the Bazaar. At the beginning I was thinking it would be for my benefit, but then I began to suffer from it. Let’s move, we said. I hired a flat at the top of a building in Beşiktaş, turned it into a workshop. We started to manufacture. My friend in Bodrum also developed his shop. But there came a time when he started to buy my products only in the summertime. Right there and then I started to look for ways to export my jewellery. I sent them to Portugal and Spain. At the same time I was selling to other cities in Turkey. One day, I received a phone call from the shop in Bodrum. They told me a tourist came to visit the shop, wanted to buy 5-6 pieces altogether but was asking for my number. I told them to give it to her, since this wasn’t the first time. People that were fond of my products always tended to find the source to find more variety and at a cheaper
price. Anyhow, 20-25 days passed. I received a call, “Do you speak English?” asked the voice on the other end. “I do”, I said. She told me she bought my products from Bodrum. I told her I remembered… She asked to get together, and I said with pleasure. She arrived with four of her friends, who bought some pieces and one or two of them herself. At that moment, I saw a flaw on one of the pieces she had bought in Bodrum. I said, “Let me take this, I will deliver it to you at the hotel.”They were staying at a hotel in Sultanahmet. I brought her the necklace the other day. This time we had lunch together. She told me, “You’re apparently enjoying your work but if you want to really do business come to New York.”This was the year of 1995. After this meeting, two years passed. Collecting money had started to become a problem in those days. I told myself to go and check it out in the USA. I called her wondering if she’d remember me. She recalled instantly. It was February of 1997. I set off for the States, taking some sample products with me, in a wooden box…She helped me a lot, had already made several appointments on my behalf. After meeting with those potential clients, I decided to sell my products in the States. We first became business partners, right after we got engaged and finally got married. We are still married. She’s the head of the company now, dealing with wholesale and I’m managing the retail side. She’s really successful at what she does. Could you tell us a little bit about your customer profile? Our set-up in the States is on wholesale. We work with quite large companies with several stores like, Neiman Marcus, Saks Fifth Avenue, Bloomingdales, Nordstrom. We also work with boutiques,
Special Report
GF Turkiye
173
nasıl çalışılacağını ben kendim öğrendim öncelikle. Ardından yanıma dört kişi aldım. Onlarla devamını öğrendik. Hiçbiri kuyumculuktan gelmiyordu. Bu ekiple devam ettim.
174
Hedefiniz ne peki? Basel’de 11 yıl denediniz ama Avrupa pazarı ile ilgilenmiyorsunuz. Peki, bizim Günaydoğumuz, Doğumuz? Arap Yarımadası yani? Orası biraz enteresan bir dünya. Arap yarımadası ve Çin. Saf altın orada para yerine geçiyor ve gramla alınıp satılan bir emtia. Şimdi yeni bir projem var. Tamamen yeni bir çizgide bir mal üreteceğim. Henüz karar vermedik; Gürhan ismi ile mi olacak ya da ilave bir şey mi ekleriz isme bilmiyorum ama dünyanın diğer taraflarında da satabileceğim mallar üretmeye başlayacağım. Bu yılın ortalarında ilk parti ortaya çıkacak, şu anda bunun üzerine çalışıyorum. Las Vegas’taki fuara da bu tur malları tanıtacağız. Couture Show’a? Evet, Couture Show’a. Bizim iki şovumuz var: Biri Couture/Las Vegas diğeri Centurion/Arizona senenin ilk şovu. Şimdi ona hazırlanıyoruz. Dünyaya açılmak her zaman aklımızda. Ürünlerimiz çok niş. Çok özel koleksiyoncularımız var. Zaten sıkıntılı günlerde onlar yaşattı bizi. Çünkü ne yaparsak onların içinden bir şeyleri seçip koleksiyonlarına katıyorlar. Ben bazı imza günlerinde imzalayayım diye getiriyorlar. Yalanım yok bir keresinde bir koleksiyoncu 220 parçanın olduğu bir valizle gelmişti. Peki siz nasıl bir koleksiyonersiniz? Var mı bir koleksiyonunuz? Tabii, ki var. Ben antika parçalar topluyorum. Bir de biz eşim Fiona ile birlikte çok geziyoruz. Her gittiğim yerden bir şeyler topluyorum yani. Hiç unutmuyorum bir bit pazarından artık tamamen erimiş demir bir yüzük almıştık . Onu açtık, üstünde Zeus’un oturmuş şekli çıktı. Bizim intaglio dediğimiz mühim taşlardan. Mesela o hala durur bir köşede. O GF Türkiye
Özel Haber
taş benim için çok kıymetlidir. Paralar ile başladım ilk koleksiyonuma. Ondan sonra mısır skarapları ile devam ettik. Japon satsuma 16. yüzyıl antika parçalarım var. Her sezon bir tane ekledim. Bu sezonda Papa madalyonlarını kolyeye çevirdim. 19. yüzyıl İtalyan mikro mozaiklerim var, Lava-Cameo lar var. Saat kadranları toplarım, onları da mücevhere çevirmeye başladım. Bir taraftan topluyorum bir taraftan satıyorum. 11 Eylül’den sonra iş hacminizde bir değişiklik oldu mu? Çok kısa bir süre etkiledi. Belki altı ay kadar, hepsi o. New York çok kozmopolit bir şehir, Amerika’dan ayrı. Biz memleket olarak görüyoruz orayı. Açık konuşmak gerekirse ben de kendimi New Yorklu olarak hissetmeye başladım. Yerleştim, ruhen yerleştim. Türk mücevhercilerinden Sevan Bıçakçı örneğin Couture Show a yıllardır katılıyor. Katıldığında da ödüller alıyor. Bu sayı daha çok artmadı sanıyorum. Birkaç kişi ile sınırlı. Var aslında. Arman diye bir arkadaşımız var o yerleşik orada. Gayet iyi işler çıkartıyor. Son Couture’de Pınar Öner vardı. Amerika’da mücevherle uğraşan insanlar rekabetleri olmasına rağmen diğer endüstrilere göre birbirlerine çok bağlıdırlar, birbirlerini çok kollarlar. Benim çok hoşuma giden bir endüstri, mücevher endüstrisi. İstanbul’u sizin bir markanız olarak ele alsaydık, bu markayı Amerika’ya nasıl pazarlardınız? Amerika’dakilere hep söylediğim bir söz var. İstanbul’u görmediyseniz çok yazık ediyorsunuz kendinize… İstanbul marka olarak kendini çok güzel pazarlar. Yani İstanbul’u pisletme, yeter. İstanbul’u görüp de hayran olmayan hiç bir kimse tanımadım. Rahat bıraksalar İstanbul’u, uçar İstanbul. Ama sürekli bir takım tersine olay ve reklamasyonla işi zora sokuyorlar. Yoksa İstanbul’u pazarlamaktan kolay bir şey yok. İstanbul dünyanın en güzel canlı şehri, herkes biliyor bunu.
reaching approximately 260 shops in the States and 3 in Canada. I think we have a couple of clientele in the Caribbean. We haven’t really gotten out of the American Continent. Your products have many celebrity devotees. Do you sometimes give them away so that they would promote? Angelina Jolie, Jennifer Lopez, Jennifer Aniston, Hillary Clinton, Sandra Bullock, Debrah Messing, Faith Hill, Gwen Stefanie are among some of our celebrity customers. They wear our jewellery in some of their shows. You would think we’re advertising, which is not true. They went out to buy our products from some of our franchisees beyond our knowledge. Angelina Jolie was wearing our jewellery on the cover of of a magazine. I made researches and found out she bought them for herself. You haven’t cut your ties with Istanbul while you are in the States? No, I built my first workshop in Istanbul, everything was here. As I stated earlier, I learnt everything on my own. Later I employed four other people, only to learn more with them along the way. None of them came from the jewellery business. I continued with the same team. What is your target then? You tried it in Basel for 11 years but not interested in the European market anymore. What about the southeast of Turkey, the Arabic Peninsula? That part of the world is an interesting territory, Arabic peninsula and China. Pure gold is a commodity of exchange there, one you can sell and buy in grams. I have a new project nowadays, I will produce a completely different line. We haven’t decided on the name yet; if it will remain Gürhan or we’ll give it an additional name but I will be producing pieces that I can sell in other parts of the world. Towards the end of this year, the first party will come out as I’m currently working on it. We will be introducing this special line at the fair in Las Vegas. At the Couture Show? Yes, the Couture Show. We attend 2 shows: one Couture/Las Vegas and the other Centurion/Arizona, which is at the beginning of the year. We are getting ready for that one now. Our products are very niche, so we have special collectors. They were actually the ones that got us through difficult times, because whatever we make they choose one piece among them and add to their collection. They even bring them to me on autograph sessions for me to carve
my signature on them. I’m not lying, once a collector brought me a suitcase full of 220 pieces. Well, what kind of a collector are you? Do you have one? Of course, I do. I collect antique pieces. My wife Fiona and I enjoy traveling a lot. I gather stuff from everywhere I go. I can’t forget the time we bought a completely molten iron ring at a flea market. We opened it up, there came out the figure of Zeus in a seated position. It is a special stone we call intaglio. It still is resting on a shelf, a very special piece for me. I first started to collect coins. Later I continued with Egyptian sacarab beetles. I have antique objects dating back to the 16th century Japanese Satsuma. I added one each season. This season I converted Pope lockets into necklaces. I possess 19th century Italian mosaics, Lava-Cameos. I collect quadrants which I also started to turn into jewellery. On one hand I collect and on the other I sell them. Has there been a major change in the volume of your sales following September 11? It did make an impact only for a short while. Maybe only for 6 months, that’s it. New York is a very cosmopolitan city, apart from the rest of U.S. We perceive it as a separate country. To be frank, I regard myself a New Yorker. I settled here, mentally as well. Sevan Bıçakçı for instance, a Turkish Jeweller, has been attending the Couture Show for many years now. He receives several awards each time. This might not have changed I assume, limited to a certain number of people. Actually there are some. We have a friend named Arman, who lives there, is doing a very good job. At the latest Couture there was Pınar Öner. In the States, despite the rivalry between jewelers they are very interdependent, we look after each other compared to other industries. I enjoy this industry a lot. If we had approached Istanbul as one of your brands, how would you market it to the U.S.? There’s something I always say in America. If you haven’t already seen Istanbul, you are missing out a lot…Istanbul would easily sell itself. The only exception would be to make a mess of it. I haven’t met a person in my life that’s been to Istanbul and haven’t fallen in love with it. Had they let it alone, Istanbul would fly on its own wings. Instead, they are putting a spoke in its wheel with bad publicity. Otherwise, there’s nothing easier than promoting Istanbul, since it’s the liveliest, one of the most beautiful cities in the world. Everybody is well aware of that.
Special Report
GF Turkiye
175
176
SHANGRI-LA’DA BİR GECE Dünya üzerinde bir cennet varsa eğer, söylenildiği gibi, orayı bulmuş olabilirim. Ve işte o kayıp cennet köşesindeki bir gece, belki de gerçek huzuru bulduğum binbir geceye bedeldir…
GF Türkiye
Özel Haber
177
ONE NIGHT AT SHANGRI-LA If there’s a heaven on earth, as they say, I might have just found that place. And one night at that lost piece of heaven, might be worth a thousand nights of peace…
Special Report
GF Turkiye
178
GF Türkiye
Özel Haber
Şehrin tam göbeğinde olmasına karşın bir vahayı andıran yere, yani Beşiktaş İskelesi’nin önündeki eski tütün deposunun restore edilmesiyle beş yıldızlı otele dönüştürülen meşhur Shangri-La’ya varıyorum. Shangri-La, İstanbul’da çok eski değil, üç yıldır faaliyette ancak uzun yıllardır Uzakdoğu ve dünyanın diğer bir çok ülkesinde de 100’e yakın oteliyle bilinen ve sevilen bir marka. Shangri-La’nın enteresan da bir kuruluş öyküsü var: 1933’te James Hilton’ın yazdığı ‘Lost Horizon’ adlı kitabın içerisinde geçen ve dünya üzerinde bir cenneti tarif eden yerden ilham alan Çinli Kuok ailesine ait otel grubu. Bu hikâyeyi bilerek ve oldukça merak içerisinde, İstanbul keşmekeşi içerisindeki kendi cennetimi bulmaya gidiyorum. Otelin iskele tarafından arabayla girilebilen bariyerlerini geçtikten sonra, kapısından içeri, güleryüzlü ve sıcak bir karşılamayla giriyorum. Resepsiyona ilerlediğimde, tercih edersem odamda check-in yapma ve otel hakkında bilgilendirilme gibi bir ayrıcalıktan faydalanabileceğimi öğreniyorum ki, bu bir çok farklı otelde karşılaşmadığım, konforlu ve pratik bir uygulama. Daha ilk dakikalardan itibaren burada hizmetlerin tamamen müşteriyi hafifletme odaklı olduğunu farkına varıyorum. Zaten lobiden asansöre geçişim boyunca arptan yükselen melodilerin dinginliği de aynı izlenimin bir uzantısı… 179
Although situated right at the heart of the city, I arrive at an oasis-like place, that is the restored building of an old tobacco warehouse into a five-star hotel, the well-known Shangri-La facing the Bosphorus at Beşiktaş Pier. Shangri-La, has not been long in İstanbul, its operation has been running for three years now, however it has along-known reputation dating back to 1971, in the Far East and many other countries with approximately 100 hotel establishments. The story of how ‘Shangri-La’ came out as a hotel concept is quite interesting: The family’s first generation was inspired by a heavenlike place on earth in a book by James Hilton written in 1933, ‘Lost Horizon’ and later started the hotel business, with the intention to meaning to find the same tranquility and beauty. Having received that information I’m really anxious to experience my stay at the hotel, wondering how it looks and will make me feel, in a quest of my own paradise within the chaos of Istanbul… After I pass through the hotel barriers by the pier, I enter a lobby with welcoming and smiling faces of the personnel. As I approach the reception, I am informed by the kind staff that I could continue my check-in procedures and receive more information about the amenities of the hotel, in the comfort of my room should I choose to, which is a very practical approach that I haven’t experienced in any Special Report
GF Turkiye
180
GF Türkiye
Özel Haber
Odama doğru eşlik içerisinde ilerlerken, yalnızca Shangri-La’ya özel (içeriğine dair bilgisi verilmeyen) ve istenirse tüm otellerinde satılan, odalarında da eşantiyon olarak bulunan esansın dinginleştirici kokusunu alıyorum. Kapı açılıp içeri girdiğim andan itibaren; ne göreyim İstanbul’da gerçekten cennet parçası denilebilecek bir odadayım; deniz kenarında değil burası-denizin üzerinde! Odaya adım attığınız andan itibaren, öyle büyük bir metrekare karşılıyor ki sizi, bu kadar alanda ne yapacağınızı başta kestiremiyorsunuz. Tavanların yüksekliği de cabası, ferahlığına ayrı bir boyut katmış. Öncelikle, deluxe-premier olarak rezerve edilmiş ve de camların kalınlığından mı, yoksa yolun hemen üzerinde değil de, otelin konum olarak avluyla ayrılan bir bölümden sonra geriden başlamasından mı bilinmez, odanın ne kadar sessiz ve sakin olduğu dikkatimi çekiyor ki, yol tarafına bakan odalarda da aynı durumun hâkim olduğunu öğreniyorum. Çalışma masasının üzerinde; check-in işlemlerim yapılıp, otelle ilgili bilgi alırken bir yandan da Genel Müdür tarafından elde yazılmış ve imzalanmış, kişiye özel-sıcak karşılama ve özel ilginin sürdürüldüğünün göstergesi olan “Hoşgeldiniz” kartını buluyorum. Şahane boğaz manzarasıyla o kadar yakınım ki denize, boydan boya camdan dışarı baktığımda Beşiktaş İskelesi’nde vapura inip binenleri görebiliyorum. Sanki odanın sakin renklerine uyum sağlamaya çalışıyormuşcasına turkuazdan yeşile dönen, parçalı bulutlu gökyüzünün eşlik ettiği deniz, buradan bakınca kendi özel göletimmiş hissi veriyor bana. Boğaz trafiğinde geçip giden gemileri, güneşin bulutların arasından ışıldayarak görünüp kaybolmasını, martıların iskelenin çatısına konup kalkmasını izliyorum bir süre… Bu odanın sakin ve keyif verici; bej, sütlü kahve, mavi ve turkuaz gibi yumuşak tonlardan ve uyumlu desenlerden oluşan dekorunu es geçmemeliyim. Duvarlar nötr. Rahatlık hissi veren renkleriyle ferah ve geniş odada oldukça şık parçalardan oluşan kontrast renklerde ağır mobilyalar da kullanılmış; büfe, çalışma masası ve sehpa gibi... Osmanlı motiflerine dokunuşların sergilendiği zevkli mobilyalarla dekore edilmiş odam, Uzakdoğu’nun modernize desenleriyle yatak örtüsü ve duvarlarını süsleyen resimlerde buluşuyor. İki kişi için düşünülmüş – king size olduğu söylenen ama bundan çok daha geniş, aile boyu demek daha doğru - ve inanılmaz rahat yatak, odanın merkezine oturuyor. Odama yerleştiğimde, yataklarının rahatlığından söz etmişlerdi, yer yadırgayan bir insan olarak benim bile karşı koyamayacağım bu konforun üzerine uzandığım andan itibaren derin ve rüya dolu bir uykunun gelmek üzere olduğunu hissediyorum. Başucunda, otelin kuruluşunun sebebi ve ilhamı, ‘Lost Horizon’ kitabı bulunuyor. İsterseniz odanızda okumanız, isterseniz de otelden satın almanız için…
other hotel, so far. From the first few moments on, I realize all the services at this place are fully dedicated to lighten the guest’s mood. The soft melodies coming out of the harp and following me all the way to the elevators are a testament to that… As I walk towards my designated room with my company from the front desk, I sense a beautiful and invigorating fragrance throughout the corridor, which I learn is a Shangri-La specialty (and exclusive), ready to be sold for those who would like to carry the calming essence to their homes. The moment I step inside my room, I am in awe by what I see standing right across the magnificent view of the Bosphorus outside the window. If that is not the heaven they told me about, I don’t know where is. My room is not just near the sea, it is in fact on top of it! The room greets you with such an area in squaremeters that, at first you are astonished by what to do in a huge space like this. The high ceilings add to the depth and airiness of the room, for sure. Initially I have to admit that I admire the quietness inside, contradicting the busy life outside the hotel walls, owing either to the double-glazed glass windows of my deluxe-premier room or to the fact that the building locates itself not right by the street but a bit deeper towards the pier, divided by a yard surrounded by walls. The same tranquility apparently applies to the rooms looking out to the street. On top of the desk, as my check-in procedure is completed and I receive additional info, I find the ‘Welcome…’ card personally written and signed by the General Manager, all adding to my impression of how the whole team at Shangri-La strives to make their guests feel at ease and taken care of. I am so close to the fabulous scenery of Bosphorus, that the faces coming in and out of boats stopping by the Beşiktaş Pier are very visible...as if the sea is in harmony with the colours of the room from turquoise to green and blue and above the scattered clouds in the sky, I get the feeling that this is my own private lake. Thankfully the Bosphorus traffic of ships wake me from my daydream, I continue to watch and immerse myself in the sun’s gleam behind the clouds, seagulls flying on and off the roof of the pier… I shall not pass over the quite and relaxing colours of the décor in pastel and harmonious shades of beige, light brown, blue and turquoise. The walls are neutral; yet the spacious and airy room is decorated with elegant pieces of contrast colours, like the buffet, desk and the coffee table… A touch of Ottoman patterns are accompanied by the modernized Far Eastern style on the bed spread and the pictures ornamenting the walls. Special Report
GF Turkiye
181
182
Oturma alanındaki sehpanın üzerinde özenle seçilmiş bir canlı çiçek buketi vazosunun içinde beni selamlıyor. Bir çok seyahat dergisi ve şehir tanıtım rehberinin yanında GF Türkiye de yerini almış. Zıtlığın ve koyu renklerin yarattığı klas ve lüks hissini banyoda yaşatmışlar: siyah mermerin hâkim olduğu görkemli ve geniş (neredeyse odanın büyüklüğündeki) banyo, tek başına bu odada keyif yapmak, rahat etmek adına yeterli. Küvette köpük banyosunda rahatlamanız için her şey düşünülmüş; banyo kristalleri, kumandasının açma düğmesine basmadan farkedemediğiniz aynanın içinde gizli bir televizyon…Duş için ayrı, klozet için de ayrı bir bölüm düşünülmüş, ne kadar doğru ve pratik. Gümüş rengi, şık detaylarla süslü armatürler… Banyoda kullanılan tüm ürünlerin tamamının Bulgari olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Odanızda menüsü bulunan ‘Chi’ isimli ve Shangri-La GF Türkiye
Özel Haber
imzasını taşıyan, Spa’nın sayısız seçeneğinden hangisini istediğinize karar vermekte zorlanabilirsiniz, malum insan bu denli çok çeşitle karşılaşınca şımarıyor. Spa’ya inmeyi tercih ederseniz, bilin ki size bekleyen yalnızca Çin, Bali, Hint ya da Tayland yörelerine özgü ya da Chi’nin yine kendisinin özel olarak yetiştirdiği terapistlerince verilen sıcak taş, refleksoloji masajları gibi özel uygulamalar değil. Bu otelin özelliği, her ne kadar Uzakdoğu’yla bezenmiş de olsa, yöresel yani bize özgü bir şeyler de taşıyor olması. Yani, tercih ederseniz, tellağınız size ferah ve modern hamam ortamında özel kese ve köpük deneyimini yaşattıktan sonra, bal ve süt karışımıyla sarıp sarmalayabilir, kendinizi her şeyden hafif ve bir bebek gibi hissedebilirsiniz. Akşam yemeği için otelin içinde iki harika alternatifiniz var: biri İst-Too gibi, dünya mutfağından seçeneklerle kendinizi kaybedeceğiniz deniz
kenarındaki restoranı diğeri de mutfağıyla kendi özel cennetimi bulduğum ve İstanbul’daki en iddialı Çin restoranı olan, Shang Palace. Onca masaj ve keyiften sonra odanızı terk edecek haliniz kalmadıysa da bir alternatif daha var; okudukça akıl alan enginlikteki menüden harika yemek alternatifleriyle bitmek bilmeyen keyfinizi yattığınız yerden devam ettirmeniz de mümkün tabii ki… Nasıl olur bilemiyorum ama uykusuzluk çekenler için; televizyonda dünyanın her yerinden 50’den fazla kanalla film seçenekleri bulunuyor ya da isterseniz, deniz kenarındaki pencereden olağanüstü güzellikteki manzarasıyla dillere destan İstanbul Boğazı’nın geceyarısı hareketliliği devam ediyor… Gece ışıklarının büyüleyiciliği, esrarengiz gemilerin seyri bir süreliğine hipnotize edebilir, dikkat!
Sabah uyandığınızda, güneşli bir gününe uyandıysanız Boğaz’ın, benim şansıma olduğu gibi, Beşiktaş İskelesi’ndeki canlı, keyifli, coşkulu iş trafiğine seyirci olabilir, geçenlere el sallayıp dünya üzerindeki cennetten bir köşenin konforlu kucağında olduğunuz için şükredebilirsiniz, ki ben aynen öyle yaptım. İst-Too’da denize nazır, hangi büfesine uğrayacağımı şaşırdığım, envai çeşitteki kahvaltı seçkisinden (ki bir sabahta hepsini tatmanız mümkün olmuyor, denedim) midemin elverdiği ölçüde seçerek, açgözlülükten alıkoydum kendimi. Güleryüzlü ve ilgili personelin hiç boş bırakmadığı masamdan ayrılırken; karnım tok, gözüm pek, ruhum şen ve zihnimde yer eden görüntülerle, Shangri-La’ya bir kez daha gelip daha uzun süre keyfini çıkarma sözü verdim kendime…
Apparently designed for two – described as king-size but definitely a lot larger and family size is more appropriate – and the unbelievably cosy bed, centers itself in the highlight of the room. Before I settled in, I was told about the reputation of their beds’ comfort and I was suspicious on how true that might be I have to confess. However as I lay on it I cannot resist the sleep coming over me. By my bedside, I see the famous book; ‘Lost Horizon’ the reason and inspiration behind the hotel’s initiation, for the guests to either read or buy at the hotel… In the living room area, an eloquent bouquet of fresh flowers in their vase on the coffee table, is greeting me. Among several travel magazines and city guides, GF Turkey has established itself... The feeling of class and luxury conveyed by the dark and contrast colours in the bathroom: with the black marble’s domination over the stunning and spacious area, are enough reasons alone to stay here. Everything is much thought after for the guests to relax and blow the steam off in the tub with bath crystals and the TV inside the mirror, disguised unless you press the remote’s button…there’s a separate space for the shower and another for the WC, how clever and practical! Elegant details of armature in silver…I cannot help but mention that all the bath products are by Bulgari. In the room, the menu of ‘Chi’ appeared before me; a Shangri-La signature Spa, with an abundant number of choices which one might have difficulty to choose from, this much of pampering may be overwhelming for one person and for one night. Should you wish to go down to the Spa, you have to know beforehand that the it is not only the massage therapies like the traditional Chinese, Balinese, Indian or Thai that await you but also hot stone or reflexology treatments given to you by no other than the international therapists specially trained by Shangri-La. Nevertheless, this hotel may have a Far Eastern culture,
yet with local tendencies, so there’s another authentic choice for Turkish bath lovers; ‘The Hammam’ experience with scrub and foam, followed by a heavenly cover of honey and milk on top which may later make you feel lighter than feather… You have two wonderful alternatives within the hotel premises: one is Ist-Too, an abundant variety of delicious plates from world cuisine, right by the sea. The other is my personal heaven of Chinese cuisine, the acclaimed best one in town: Shang Palace. In case you are one of those people who don’t want to leave the comfort of their room for the night, it is possible to carry on indulging in the delicious food alternatives that will just blow your mind… I have no idea if it would be possible but for those who cannot sleep in the comfort of the broad bed, there are over 50 channels from all over the world on TV. On the other hand, a better choice would be, in my opinion, to sit on your sofa by the sea and watch the legendary and exquisite view of Istanbul Bosphorus in midnight…the enchantment of night lights, the cruising of mysterious ships may hypnotize you for a while! If you are lucky to wake up to the beautiful sunny sky of the Bosphorus, be grateful for the snug caress of a place from heaven on earth, while waving hands to trespassers as you watch the busy, live, joyful traffic at Beşiktaş Pier, the same way I did… At the İst-too, one of the two famous restaurants in Shangri-La, I tried to refrain myself from going crazy with all the choices at several breakfast buffets. As I finally managed to get up from my table, which the warm and kind waiting personnel had never left empty, I was full and satisfied, in ecstasy with all the joy I had experienced and with the images that are long to stay in my memory. I promised myself to come again and to enjoy a longer duration at Shangri-La … Special Report
GF Turkiye
183
184
CENNETE KAÇIŞ BULGARI RESORT, BALI Bulgari, dünyanın en egzotik ve özel seyahat rotalarından biri olan Bali’deki 59 villalık butik otelini Eylül 2006’da kullanıma açtı. Bu kalabalıklardan uzak yerin nefes kesici doğallığı, Bulgari Hotels & Resorts’un seçkin tasarımıyla uyum içerisinde.
GF Türkiye
Özel Haber
Bu vahaya ayak bastığınız andan itibaren, geleneksel Bali stiliyle çağdaş İtalyan tasarımının karışımı ve nerede olsa ayırt edebileceğiniz Bulgari hizmetlerinin çeşitliliğiyle, ne kadar özel bir yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Bulgari Resort, Pecatu köyünün yakınında bulunuyor; Jimbaran Körfezi ve uluslararası havaalanı tatil yerinin aşağı yukarı 20 km. kuzeyinde kalıyor. Deniz kıyısının 150 m. yukarısındaki eşsiz konumuyla otel, Hint Okyanusu’nun muhteşem manzarasını gözler önüne seriyor. Okyanusla uçurumun arasında kalan 1.5 kilometrelik kumsala yalnızca otelin asansörüyle ulaşılabiliyor. Otelde okyanus manzaralı 58 villa, beş köşk ve Bulgari Villa’sı yer alıyor. Konaklamanın tamamında bir havuz ve gözlerden uzak tropik bir bahçeyle birlikte, ileri teknoloji ve rahatlığınızı sağlamaya dair akla gelebilecek ne varsa, mevcut. 300’den fazla çalışanıyla otel, misafirlerine son derece kişiye özel ve ketum bir hizmet sunmasının yanında kahyalarının en üst düzeyde lüks deneyimini yaşatmasını garanti ediyor.
A HEAVENLY ESCAPE: BULGARI RESORT, BALI Bulgari opened its 59-villa property in Bali - one of the world’s most exclusive and exotic destinations – in September 2006. The breathtaking natural beauty of this secluded setting is matched only by the exquisite design of Bulgari Hotels & Resorts. It’s easy to get the sensation of exclusivity as you arrive at this resort: its unique location, the blend of traditional Balinese style with contemporary Italian design and the distinguishable Bulgari variety of services. The Bulgari Resort is located near the village of Pecatu; the Jimbaran Bay and the international airport lie approximately 20 kilometres north of the resort. Uniquely positioned at more than 150 metres above the sea shore, the resort offers magnificent views across the Indian Ocean. Between the cliff and the ocean, a 1.5 kilometre long beach is accessible only through the resort’s elevator. The resort contains 58 villas with ocean view, 5 mansions and the Bulgari Villa. All accommodations offer a pool and secluded tropical garden, high technology features and an extensive range of amenities. More than 300 employees deliver a highly personalized and discreet service, while butlers anticipate guest needs to offer the ultimate luxury experience. Special Report
GF Turkiye
185
186
BÖLGE Bukit, üzerine kurulu olduğu yağmur ormanlarıyla Bali’den çok Akdeniz’in sahil bölgelerini anımsatıyor. Havanın açık olduğu bir günde ada, güneş battığı sırada Java adasının beliren uç noktasıyla en büyülü deneyimlerinden birini yaşatıyor. 1930’lardan bu yana, Sörfçüler Bali’nin batı sahilini ilk defa keşfettiklerinde, ada dünyanın en iyi dalgalarına ev sahipliği yaptığının müjdesini veriyordu. Sahilin az ilerisinde, Padang Padang’ın sessiz koyuna çıkan mağaranın içinden geçen patika Bali’nin en iyi saklanan sırlarından birini ortaya çıkarıyor: güneşi arayanlar için temiz ve güvenli göletiyle, resimlere layık küçük kumsalı. 1500’lere dek Batı’lılar tarafından keşfedilmemiş olması, Bukit yarımadasının günümüzdeki münzeviliğini korumasını sağlıyor. Ancak 1930’lardan sonra bölgede turizm gelişmeye başlayarak, 90’larda lüks otel ve tatil yerlerinin yapımı devam etmiş ve bugün milyon dolarlık yerleşimlerle dolu bir sahil şeridine dönüştürmüş. GF Türkiye
Özel Haber
THE AREA Bukit, resembles the coastal regions of the Mediterranean far more than Bali, surmounted by rainforests. On a clear day, the tip of the island of Java is visible at a distance as the sun sets and is one of the most magical experiences the island offers. Since the 1930s, when surfers first discovered Bali’s Western coast, the island has established itself as the home of some of the world’s finest waves. Further along the coast, the path through a cave to the quiet cove at Padang Padang masks one of Bali’s best kept secrets: a tiny picturesque beach that adds a clean and safe lagoon for the sun seeker. The early inaccessibility of the Bukit peninsula has parallels with the discovery of its island home. Until the 1500s, it remained untouched by Western influences. It was not until the 1930s that tourism began to take hold. Luxury resort development continued in the 1990s and the Southern coastline is now dotted with million-dollar private properties.
187
TASARIM Bulgari otellerinin sunduğu atmosferin kalitesi, misafirperverliğe verdiği önem ve yaşattığı eşsiz deneyim bu muhteşem yerde bulabileceğiniz her şeyi içeriyor. Tasarımın bütününde, kültür ve doğal hayata dair detaylar kullanılmış; volkanik taşlardan, egzotik ahşap ve incelikle dokunmuş kumaşlara. Seçkin Bali antikaları ve sanat eserleri de otelin her yerini süslüyor. Şıklık ve zarafetle içiçe geçmiş doğal ortamdaki yumuşak dokular ve renkler, ruhunuzu sarmalayan huzuru arttırmaya yarıyor. Mercan kayalıkları tarafından çevrelenen kumsal uçurumun altında konumlanmış, dolayısıyla karadan ya da denizden erişilemiyor. Eğimli bir asansör, misafirleri şezlongda uzanıp gölgede içkilerini yudumlayabilecekleri Beach Club’a ulaştırıyor. Tatil yeri, villalarında sunduğu en üst düzey mahremiyet ve sessizliğin yanında, misafirlerini görkemli ve enerjik açık alanında ağırlıyor. Bu cennet köşesindeki odalar; kendine ait iki büyük oda, küvet ve duşlarıyla 55 villadan oluşuyor. Perdeler odanın tüm pencerelerinin
THE DESIGN The quality of the ambience, the special attention to hospitality, and a unique experience connected with the Bulgari resorts is everything one can find in this exquisite place. The overall design includes the culture and natural elements of the location with volcanic stones, rich exotic woods and refined fabrics. A collection of exquisite Balinese antiques and exotic art pieces adorn the entire resort. The soft textures and colours only add to the peace surrounding one’s soul in this elegance dissolved natural-habitat. The beach is located under the cliff, inaccessible both from the earth and the sea protected by the reef. An inclined elevator takes guests to the beach where the Beach Club welcomes them with deckchairs and a drink in the shadow. The resort offers the quiet and secret atmosphere of the villas ensuring maximum privacy as well as the glamourous and energetic open area. All the guestrooms in this heavenly retreat are 55 villas; each including two equally large spaces, a bathtub and two showers. Curtains Special Report
GF Turkiye
188
çevresini kaplıyor. Açık alandaki oturma odası, özel bir bahçe ve Hint Okyanusu’na bakan küçük bir havuza sahip. Daha büyük üç adet villada ayrıca mutfak ve stüdyo da mevcut. Otelin batı ucuna 1,300 m2’lik alanıyla Bulgari Villa’sı yerleşmiş; üç odası, iki oturma odası ve mutfağıyla, terasın çevrelediği 17 metrelik bir havuzu bulunuyor. Otantik Bali mutfağının servis edildiği Endonezya restoranı Sangkar’ın yukarısında ise baştan çıkarıcı atmosferiyle İtalyan mutfağını çağdaş yorumuyla sunan Il Ristorante yerleşmiş. Uçurumun kenarında bulunan incelikli ve keyifli ‘lounge bar’, minderlerinin rahatlığında nefes kesici okyanus manzarasını ve muhteşem günbatımlarını önünüze getiriyor. Açıkhava terası, bahçe köşkü ve şık toplantı odasıyla oldukça geniş etkinlik salonu, otelin 50-150 kişi arası hem iş hem de düğün organizasyonlarına uygun bir tesis olmasına olanak tanıyor. Bali’deki tek Bulgari mağazası da otelde bulunuyor.
GF Türkiye
Özel Haber
surround the bedroom, entirely enclosed with glass. The open-air living room, between the private garden and the small swimming pool, overlooking the Indian Ocean. The larger three two-bedroom villas feature a large pool in the garden as well as a separate kitchen and a studio. In the western part of the resort, stands the Bulgari Villa; a 1,300-sq. metre unit with three bedrooms, two living rooms and a kitchen. Its garden hosts a 17-metre-long swimming pool surrounded by an extensive terrace in the open. On top of the Sangkar, the all-day dining Indonesian restaurant that offers authentic Balinese dishes with a selection of international specialties on the cliff; the resort includes Il Ristorante which serves a contemporary interpretation of Italian cuisine in a seductive ambience. The sophisticated and comfortable lounge bar alongside the cliff, is furnished with comfortable cushions and an ideal setting to enjoy breathtaking ocean views and magnificent sunsets. A spacious function room with outdoor terrace, gazebo and an elegant boardroom comprise the resort’s business and wedding facilities, for people of 50-150. There’s also the Bulgari boutique, which represents the only Bulgari store in Bali.
189
SPA Spa, dar bir vadinin bitimindeki uçurumun üzerine kurularak tatil yerinin kalbi olma özelliğini taşıyor. Spa’nın içerisinde bir adet yoga çardağı, ayrıca denize açılan küçük çardaklar ve dinlenmek için ideal okyanus manzaralı yüzen bir ahşap köprü bulunuyor. Bali’deki Bulgari Resort’unun okyanusa sıfır Spa’sını eşsiz kılan en belirgin özelliği, Asya geleneklerine ve tekniklerine bağlı kalınarak geliştirilmiş, özel uygulamalarının yanında şifa verme felsefesiyle yola çıkmış olması. Spa’nın sunduğu olanaklar; donanımlı altı odayı ve açık alanda bahçeli iki çardağı, yağmur duşlarını ve havuzları, bir güzellik ve spor salonunu da kapsıyor. Spa’da; misafirlere Bali, Asya ve Avrupa terapilerinden oldukça geniş bir yelpaze sunuluyor. Seanslar, yoğun eğitim programından geçen uzman bir kadrodaki profesyoneller tarafından veriliyor. Spa ya da yüze yapılan uygulamalar yalnızca bu alanda değil, aynı zamanda odaların özel alanlarında, kumsal veya havuz kenarında da günün her saatinde alınabiliyor. İnsan cennetten bir köşede inzivaya çekildiğinde başka ne isteyebilir ki?
THE SPA The Spa, at the heart of the resort, is built on a cliff at the foot of a narrow valley. The Spa includes a yoga pavilion, additional small pavilions open to the sea, a floating wooden bridge stretching over a pond with ocean view for relaxation. A unique space, exclusive treatments along with a philosophy for well-being - based on traditional Asian traditions and techniques - are the distinguishing features of the oceanfront Spa at the Bulgari Resort in Bali. With 6 fully equipped treatment rooms and 2 pavilions with outdoor gardens, rain showers and plunge pools, the Spa facilities include a beauty salon and a fitness center. The Spa offers a complete range of Balinese, Asian and European therapies. Treatments are provided by an expert staff of professionals who undergoes an intense training programme. Spa or facial treatments are available not only in the privacy of the villas but also by the beach and the pool, at dawn or sunset. What else would anyone ask for if only to escape to a heavenly retreat?
Rezervasyon: (62) 361 847 1000 Websitesi: www.bulgarihotels.com Infobali@bulgarihotels.com
Reservations: (62) 361 847 1000 Website: www.bulgarihotels.com Infobali@bulgarihotels.com
Special Report
GF Turkiye
190
GF Türkiye
Özel Haber
SUYUN ÜSTÜNDE LÜKS BİR DENEYİM YAŞAMAK İSTEYENLERE
SANLORENZO 460 EXPLORER FOR THOSE WHO WANT TO EXPERIENCE LUXURY ON SEAS
SANLORENZO 460 EXPLORER
191
Special Report
GF Turkiye
192
Lüks hayatın her alanında yaşanabilen bir deneyim. Zamandan ve mekandan bağımsız bir tutku. Deniz tutkunları için de lüksü suyun üzerinde yaşamak başka bir keyif. Ve bu keyfi yaşatan milyon dolarlık oyuncaklar da yok değil. Bunlardan biri de SanLorenzo 460 Explorer. San Lorenzo, sadece 42 metre uzunluğunda ve 460 groston hacminde. Uzun menzilli seyirler için her türlü yeterliliğe sahip. 460 Exp.’nin değişebilir bir çelik gövdesi bulunuyor. Karakteristik alüminyum üst yapısı onu her zaman tanınabilir kılıyor. Büyük keşif gemileri tarafından ilham alınan SanLorenzo kusursuz hatlara sahip. SanLorenzo’da, yatçılığa ilişkin alışılmış sınırların ötesinde gemide maceranın gerçek anlamını sahibine yaşatacak güvenlik ve yeterlilik kapasitesi odağında üç önemli faktör bulunuyor: Uzak ve harika destinasyonları keşfedebilme, süperyatlarda bulunan güvenlik ve konfor kombini ve Sanlorenzo işçiliği ve inovasyonu. Bu harika yat teknik özelliklerinin yanı sıra çevreye duyarlı donanıma da sahip. RINA tarafından iki sınıflandırma almış. Biri düşük ses seviyesi ve minimize akustik titreşimler diğeri Green Plus sınıflandırması. Bu iki sınıflandırma teknik özelliklerinin bir sonucu olarak onu çevre dostu da yapıyor. Bu boyuttaki diğer motoryatlara göre yeterlilik seviyesi ve seyir uzunGF Türkiye
Özel Haber
luğu oldukça yüksek. Ayrıca düşük yakıt tüketimine de sahip. Rıhtım ve limanlara yanaşırken çevik manevralar yapabilmesi de cabası. 460 EXP. tüm bu özellikleri ile keyifli bir tekne deneyimi vadediyor. Teknenin kıç tarafında güneşlenebilir, sonsuzluk havuzunda yüzmenin keyfini sürebilirsiniz. Kıç tarafında ayrıca bir beach club, bar, sauna ve bir dalış bölümü bulunuyor. Büyüleyici dış hatları onun kullanım alanını daraltmış görünse de teknede cömert boşluklar da mevcut. Alt güvertede dört büyük çift yataklı kabin, sonsuzluk havuzu, fitness, sauna ve Türk hamamının bulunduğu bir terapi odası bulunuyor. Odada egzersiz yaparken dikey camlardan dışarıyı seyredebilir, denizden gözünüzü bir an bile ayırmayabilirsiniz. Alt güvertede mürettebat kabinleri bulunuyor. 1958 yılından bu yana Sanlorenzo yatlarındaki iç dekorasyonlarda kullanılan malzeme tercihleri pek fazla değişiklik göstermemiş. İç dekorasyonu keşif teknesi felsefesi ile uyumlu. 460m EXP’de de maun ve tik ağaçlarından ahşap ağırlıklı bir kullanım ile konforu sağlamak için yoğun renkli deriler sıklıkla kullanılmış. SanLorenzo 4 bin milden fazla yol alabiliyor, 16b deniz mili maksimum hıza ulaşabiliyor. 1300 HP’lik iki motoru sayesinde keyifli bir yelken deneyimi sunuyor. Ayrıca 50 bin litrelik bir yakıt tankına sahip.
Luxury is a kind of experience that you can have in every aspect of your life. It is a passion that is independent from time and space. It is even better for sea enthusiasts to experience luxury on the sea. And it isn’t the case that there aren’t million-dollar-worth toys that can make this possible. SanLorenzo 460 Explorer is one of those. SanLorenzo is only 42m long and 460 gross tons. It has every qualification needed for long distance cruises. 460 Exp has a changeable steel body. Its characteristic aluminium upper structure always makes it stand out. SanLorenzo, which was built with the inspiration from the big exploration ships, has perfect lines. There are three safety and competency specifications of SanLorenzo that provides its owner with the possibility of experiencing the true meaning of adventure aboard that exceeds the usual limits of yachting: The ability to explore remote and wonderful destinations, the comfort and safety combination of superyachts; and SanLorenzo craftsmanship and innovation. In addition to its technical features, this great yacht also has environmentally friendly equipment. It received two classifications from RINA. One of them is low noise level and minimized acoustic vibrations; the second one is the Green Plus classification. These two, as a result of its technical specifications, make this yacht environmentally friendly. Compared to size motor yachts of the same size, it has a high efficiency level as well as a long range. Moreover, it has low fuel consumption. The fact that it can make agile manoeuvres while approaching ports and docks is just another extra advantage. 460 EXP. promises a pleasant yachting experience thanks to all these features. On the tail part of the boat, you can sunbathe and enjoy a swim in the infinity pool. There is also a beach club, bar, sauna and diving point on the boat tail. Although its mesmerizing outer lines seem to restrict its area of use, there are generous spaces on the boat. There is a therapy room on the lower deck which includes four big double-bed cabins, an infinity pool, fitness facilities, as well as a sauna and Turkish bath. While you are exercising in the room, you can enjoy the view outside through the verticallyaligned windows and you may not be able to take your eyes off the sea. Staff cabins are also on the lower deck. SanLorenzo has not made very big changes in the materials used for the interiors since 1958. The interior decoration is in line with the scout boats. Teak and mahogany wood is widely used combined with intense colour leather in order to ensure comfort. SanLorenzo has a range that is longer than 4000 miles. Its maximum speed is 16b sea miles. Thanks to its two 1300 HP engines, it offers an enjoyable sailing experience. Additionally, the fuel tank’s capacity is 50.000 lt.
193 TEKNİK ÖZELLİKLERİ: • Brüt 460 Groston • Toplam uzunluk 42,20 metre • Su hattı uzunluğu 38,20 metre • 5-6 kişilik misafir kabinleri • 4 kişilik mürettebat kabini • Motorlar: Caterpillar C32 Acert veya Mtu 8V 4000 M63 • Güç çıkışı: 2 x 970 kW veya 2 x 1.000 kW • Maksimum hız 16 mil • Yakıt 50.000 litre • Su 8.000 litre • Çelik ve alüminyum materyal • Bir SanLorenzo tasarımı
TECHNICAL SPECIFICATIONS: • Gross weight: 460 gross tons • Total length: 42,20 m. • Water line length: 38,20 m. • Guest cabins for 5-6 people • Staff cabin for 4 people • Engines: Caterpillar C32 Acert or Mtu 8V 4000 M63 • Power outlet: 2 x 970 kW or 2 x 1.000 kW • Maximum speed: 16 mil • Fuel tank capacity: 50.000 lt. • Water capacity: 8.000 lt. • Steel and aluminium material • A SanLorenzo design
Special Report
GF Turkiye
OTOMOBİL Sevgili Okurlarımız, Otomobilde lüksün sınırı var mıdır? Yoksa bazen az olan bile fazla mıdır? Bu sayıda Bentley’nin kişiselleştirme programı Mulliner’nin Flying Spur için yaptıklarıyla sınırları nasıl zorladığını göreceksiniz. Ferrari’nin yeni Amiral Gemisi GTC4Lusso ile performansın limitleri zorlanıyor. Jaguar’ın ilk SUV’si F-Pace ise markanın yeni sularda yüzmesini sağlıyor. BMW’nin en kompakt SUV’si X1 ise bütün bu lüksü unutturacak kadar iyi bir teklif sunuyor. Karar sizin! Birkan Demir Çalışkan
CAR Dear readers, Is there a limit to luxury in cars, or is some times less is more? In this issue, you will see how Mulliner, Bentley’s customization program, pushes the limits with what they have done for Flying Spur. Ferrari’s new flagship ,GTC4Lusso, also pushes the limits of performance. The new SUV of Jaguar, F-Pace, allows the brand to set foot in new territories. And BMW’s most compact SUV, X1, makes such a good offer that it can make you forget about all this luxury. It is up to you. Birkan Demir Çalışkan
Birkan Demir Çalışkan birkandemircaliskan@gmail.com
FERRARI GTC4LUSSO İLE FF’E VEDA Ferrari’nin yeni Amiral Gemisi dört tekerlekten çekiş haricinde dört tekerlekten yönlendirme sistemini sunmasıyla da bir ilki gerçekleştiriyor.
196
GF Türkiye
Otomobil İnceleme
197
FAREWELL TO FF WITH FERRARI GTC4LUSSO Ferrari’s new flagship breaks new ground with its four-wheel steering system in addition to four-wheel drive.
Car Review
GF Turkiye
198
Dört tekerlekten çekiş sistemine sahip ilk Ferrari modeli olan FF, 2012 yılında ortaya çıktığında tartışmaları da beraberinde getirmişti. Shooting Brake tarzı tasarımı dört kişi için yer sunuyordu ve büyük bir bagajı vardı. Açıkçası bir Ferrari gibi gözükmüyordu. Öyle ki iki kapısı unutulmuş kocaman bir station gibiydi. Her ne olursa olsun; çok hızlı ve çok havalıydı. Ancak bu dünya kimseye kalmıyor ve 2016 Cenevre Otomobil Fuarı’nda tanıtılacak GTC4Lusso ile devir teslim gerçekleşiyor. Ferrari, yeni modelinde FF’i bir adım öteye taşıyor. FF’e sadece bir harf ekleyerek yeni olduğunu belirtmek yerine komple bir değişim öngörülmüş. Adını; 330 GTC, Enzo Ferrari’nin favorilerinden biri olan 330 GT ve zarafet ile yüksek performansı eşsiz bir şekilde birleştiren 250 GT Berlinetta Lusso gibi ünlü seleflerinden esinlenerek alan Ferrari GTC4Lusso, markanın Amiral Gemisi konumuna gelecek. Modelin neredeyse tüm panelleri FF’den farklı. Vahşi bakışları ve karakteristik radyatör ızgarası ile bir Ferrari olduğunu belli eden GTC4Lusso, arka bölümünde çift yuvarlak stop lambaları ile de bu yansımayı sürdürüyor. Panoramik cam tavan ve bagaj camının birleştiği noktadaysa bir tavan spoyleri bulunuyor. 4 yolcu ve bagajları için yeterli bir iç mekan sunan GTC4Lusso’da kokpit GF Türkiye
Otomobil İnceleme
de FF’den farklılık gösteriyor. Kokpitin merkezinde yer alan 10.25 inçlik dokunmatik HD ekrana sahip yeni bilgi-eğlence platformu da ilk kez tanıtılıyor. GTC4Lusso’nun enteresan özelliklerinden bir diğeri de her sürücü hem de yolcu için ayrı ayrı sürüş göstergelerine sahip olması. Böylelikle aracın sağında ya da solunda oturmanız, hız ve devir göstergelerini takip edemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. GTC4Lusso’da 690 HP’lik V12 motor (FF’in 651 HP’si yerine), önde boylu boyunca uzanıyor. GTC4Lusso, ilk defa arka tekerlekten yönlendirmeyle entegre edilen Ferrari patentli 4RM Evo dört tekerlekten çekiş sistemi sayesinde her türlü yol koşuluna uygun bir çok yönlülük gösteriyor. 0-100 km/s hızlanması 3.4 saniye olan GTC4Lusso’nun maksimum hızı ise 335 km/s. Teknik veriler Marka model
Ferrari GTC4Lusso
Motor
6.3 lt-V12-690 HP
Maksimum hız
335 km/s+
0-100 km/s hızlanması
3.4 saniye
199
FF, the first Ferrari model to have four-wheel drive function, gave rise to some discussions when it first came out in 2012. Its Shooting Brake style design had a capacity of four people and a big trunk. Indeed, it did not look like a Ferrari. It actually more looked like a big station wagon whose two doors were just forgotten to be installed; yet, it was still very cool and very fast. However, the earth shall be left to no one, and it will be replaced by GTC4Lusso, which will be launched in Geneva Motor Show 2016. Ferrari takes the FF one step further with its new model. Instead of adding another letter to ‘FF’ to signal novelty, a complete change was believed to be more suitable. Ferrari GTC4Lusso, which took its name from its predecessors such as; 330 GTC; 330GT, one of Enzo Ferrari’s favourites; and 250 GT Berlinetta, which combines elegance and performance in a unique way; will be the new flagship of Ferrari. Almost all the panels of this model are different than the ones of FF. GTC4Lusso, which manifests itself as a Ferrari with its wild eyes and
characteristics radiator grille, complements its pure Ferrari look with the back double stop lights. At the point where the panoramic glass window and the truck window come together, there is a roof spoiler. GTC4Lusso, which offers enough space for four passengers and their luggage, has different cockpit than FF’s. The infotainment platform with 10.25 inches HD touch screen, which is located at the centre of the cockpit, is also introduced for the first time. Another one of the interesting features of GTC4L is that it has different displays for the driver and passengers, which means that just because you sit on the right or left side of a car, you can still follow the speed and rpm indicators. 690HP V12 engine of GTC4Lusso (instead of FF’s 651 HP one), lies down in the front part. GTC4Lusso exhibits versatility that is suitable for every road condition, thanks to its 4RM Evo four-wheel-drive system patented by Ferrari. It can dispatch the 0-100 km in 3.4 seconds and its top speed is 335 km/h. Car Review
GF Turkiye
Birkan Demir Çalışkan birkandemircaliskan@gmail.com
200
JAGUAR ENTERS SUV MARKET WITH F-PACE Now, there is a Jaguar which is ready to scratch in the face of Range Rover Sport, Porsche Cayenne, BMW X6 or Mercedes GLE Coupe.
GF Türkiye
Özel Haber
JAGUAR, F-PACE İLE SUV PAZARINA GİRİYOR Range Rover Sport, Porsche Cayenne, BMW X6 veya Mercedes GLE Coupe’nin karşısında artık, tırnaklarını geçirmeye hazır bir Jaguar var! Aristokratların otomobilleri arasına yeni bir üye geliyor: F-Pace. İngiliz Jaguar uzunca bir süredir binek otomobillerinde 4 tekerlekten çekiş teknolojisine yer veriyordu. Şimdi sıra gerçek anlamda arazi sürüşlerine de olanak veren bir seçeneğe geldi. Her geçen gün daha da arzulanan SUV pazarındaki yeni modeli olan F-Pace, her noktasında bir Jaguar olduğunu hissettiriyor. Ian Callum tarafından tasarlanan F-Pace, markanın büyük radyatör ızgarası ve kısık kedigözlerini andıran bakışlarına sahip. Yüksek motor kaputunun altındaki 2.0 litrelik Ingenium turbo dizeli 180 HP güce sahip. Bu motor ile F-Pace 0-100 km/s hızlanmasını 8.7 saniye gibi etkileyici bir zamanda tamamlarken ortalama 5.3 lt/100 km’lik ortalama yakıt tüketimiyle de verimlilik anlamında bir başyapıt. 8 kademeli otomatik şanzıman ve 4 tekerlekten çekiş sistemi aracın üstün özelliklerinden. Benzinli motor tutkunları ise SuperCharge destekli 380 HP’lik bir V6’yı sipariş edebilecekler. Bu motor ile F-Pace, 0-100 km/s hızlanmasını sadece 5.1 saniyede tamamlıyor. F-Pace’in tasarımı için, bir spor otomobil ile arazi aracının müthiş birlikteliği tanımını yapabiliriz. Jaguar’ın son dönem coupe temsilcisi F-Type’ın stop grubunun benzerleri F-Pace’te de yer alıyor. Kısık bakışlı bu arka aydınlatma grubu, coupe gibi sonlanan sırt bölümü ve kaslı omuzların etkisini güçlendiriyor. Büyük bagaj kapağının ardında ise 650 litrelik, SUV’lere yakışan bir yükleme alanı sunuluyor.
There is a new member joining the group of the cars of aristocrats: F-Pace. The English brand, Jaguar, has been using 4-wheel-drive technology in its cars for a long time. Now it is the turn of an option that also allows off-road driving in its real sense. F-Pace; which is the new model of SUV market where the demand is rising every day; shows that it is a Jaguar in every detail. This model, which was designed by Ian Callum, has two characteristics of the brand: large radiator grille and the squinty cat eyes. The 180HP 2.0lt Ingenium turbo diesel, which lies under the high engine hood. Thanks to this engine, F-Pace not only accelerates from 0 km to 100 km in an impressively short amount of time, 8.7 seconds; but also is an efficiency masterpiece with an average fuel consumption of 5.3lt/100km. 8-speed automatic transmission and the 4-wheeldrive are some of the superior functions of this car. Those who like a gasoline engine will be able to order a SuperCharge supported 380HP V6. With this engine, F-Pace reaches from 0 km to 100 km in only 5.1 seconds. We can describe the design of F-Pace as the perfect combination of a sports car and an off-road vehicle. F-Pace’s stop lights are similar to the ones of F-Type, which is the recent coupe representative of Jaguar. These squinty looking back stop lights, intensify the effect of the back and muscular shoulders that are in shape of a coupe. There is a 650lt trunk space that very much suits to SUVs under the large deck lid. Special Report
GF Turkiye
201
202
Gövdesinin yüzde 80’inde alüminyum kullanılan F-Pace’in 2.0 litrelik dizel versiyonun ağırlığı, 1775 kg gibi bu segmentte pek alışılagelmedik bir seviyede. Hafif karoseri sayesinde kıvrak bir kullanım ve yüksek performans ve ekonomik yakıt tüketimi gibi bugünün ve de yarının verimlilik ihtiyaçları karşılanıyor. Beş kişilik iç mekânda Jaguar’ın bilindik kalitesiyle yolculuk ediliyor. Deri, ahşap, krom veya alüminyum detaylar ile kişiselleştirilebilen F-Pace, ısıtmalı ve elektronik olarak yatırılabilen arka koltuklar, InControl Touch Pro bilgi-eğlence sistemi, 3D navigasyon ekranı içeren 12,3 inç büyüklüğünde HD gösterge paneli, lazer head-up display özelliği ile son teknolojilerin müthiş bir birleşimini sunuyor. Sürtünmenin zayıf olduğu kar ve buz gibi yüzeylerde düşük hızda sürüş için geliştirilen All-Surface Progress Control mümkün olan en iyi çekiş gücünü sunmak üzere fren ve gazı otomatik olarak yönetiyor. Bu sayede F-Pace yumuşak ve kolay bir kalkış yapabiliyor. ASPC 3.6 km/s ve 30 km/s arasında çalışıyor ve arzu edilen hız, hız sabitleme düğmeleri aracılığıyla sürücü tarafından belirleniyor. F-Pace’in 4 tekerlekten çekiş sisteminde (AWD) yer alan Akıllı Güç AkGF Türkiye
Özel Haber
F-Pace, whose body is 80% aluminium, weighs 1775 kg (2.0lt diesel engine version), which is uncommon in this segment. Because of its light bodywork, it provides an agile drive, high performance and economical fuel consumption which are among both today’s and tomorrow’s efficiency requirements. In this 5-seat car, pass angers travel with the known quality of Jaguar. F-Pace, which can be customized with leather, wooden, chromium or aluminium details, also offers a great mixture of the latest technologies with its heated and split folding rear seats, InControl Touch Pro infotainment system, the 12,3 inch HD display panel that includes a 3D navigation screen and the laser head-up display feature. All-Surface Progress control, which was developed for low speed cruising on the low-friction surfaces such as snow and ice, controls the gas and brake in order to ensure the best traction possible. This is how F-Pace can start softly and easily. ASPC works between 3.6km/h and 30km/h and the desired speed level can be set by the driver using the cruise control buttons. The smart power transfer dynamic, which is a part of the AWD system
203
tarım Dinamiği sabit AWD sistemlerine kıyasla daha az yakıt tüketimi sunuyor ve daha düşük emisyon üretilmesini sağlıyor. Sistem, çekiş kuvvetini yeniden kazanmak için çaba harcamanız yerine kaybetmenizi önlemek amacıyla tepkisel olduğu kadar öngörülebilir özelliğe de sahip. Sürücü koltuğuna oturduğunuzda dijital gösterge tablosu dikkat çekiyor. Analog görünümlü bu tablo yüksek teknoloji barındırıyor ve kullanımdaki özelliklere göre değişken aktarımları ile dikkatinizin dağılmasını önlüyor. Orta konsoldaki dokunmatik ekrandan tüm multimedya sistemleri komuta edilebiliyor. Bu bölümün altında da havalandırma kontrollerine ulaşılıyor. Dairesel formda ve araç çalışınca yerinden yükselen vites değiştirme butonu ise Jaguar’ın sektöre kazandırdığı etkileyici detaylardan bir diğeri. İsteyenler, F-Pace’i açılabilir panoramik cam tavan ile de alabilecekler. Güneşin veya yıldızların tadını çıkartmak isteyenlerin mutlaka tercih etmeleri gereken bir donanım bu! Jaguar, kardeş kuruluş Land Rover’den edindiği 4 tekerlekten çekiş teknolojileri ile süslediği F-Pace ile lüks SUV segmentinde kendinden bekleneni yaptı. Aracın Türkiye’de yollara çıkma tarihi için ise 2016’nın ikinci çeyreği işaret ediliyor.
of F-Pace, offers lower fuel consumption and emission compared to the stable AWD systems. The system has a reactive and predictive nature in order to retain the traction level instead of making effort to reach that level again. The digital display panel attracts attention once you take the driver’s seat. This analogue-looking panel is a product of high technology and keeps you from being distracted thanks to its various transmission that change according to the features that are used at the time. The entire multimedia system can be controlled from the touchscreen located at the centre console. Air-conditioning controls are just under this part. The round gear button that rises once the car is started is one of the impressive details that Jaguar contributed to the automotive sector. If desired, F-Pace can also be ordered with a panoramic glass ceiling. This is a must equipment for those who want to enjoy the sun and stars. Jaguar achieved what it was expected to with F-Pace that it equipped with the 4-wheel-drive technologies acquired from its sibling company, Land Rover. This vehicle seems to be arriving in Turkey in the second quarter of 2016. Special Report
GF Turkiye
Birkan Demir Çalışkan birkandemircaliskan@gmail.com
BENTLEY FLYING SPUR ARTIK DAHA DA ÖZEL 204
BENTLEY FLYING SPUR IS EVEN MORE SPECIAL NOW Bentley’in şirket bünyesindeki sipariş gövde üretim bölümü olan Mulliner, Flying Spur için, müşterilerinin dört kapılı lüks sedanda yapabilecekleri kişiselleştirmeleri daha üst seviyeye taşıyan yeni seçeneklerini tanıttı. Flying Spur, ilk kez arka koltukların arasında yer alacak olan şişe soğutucu, boyalı kaplamalar, Mulliner dolgulu deri, Sterling gümüş püskürtücüler ve döşeme desenli malzeme kutularıyla kişiselleştirilebiliyor. Sayısız opsiyon listesine eklenen bu yenilikler ile beraber Flying Spur, ultra-lüks kara ulaşımının simgesi olmayı sürdürüyor. Flying Spur’da 4.0 litrelik V8 ve 6.0 litrelik W12 motor seçenekleri sunuluyor. MULLINER ŞİŞE SOĞUTUCU Flying Spur’da ilk kez lüks bir şişe soğutucu yer alıyor. Arka koltuktaki yolcular, eğik bir konumda duran ve bir şampanya şişesi alabilen soğutucuyu, bir şişe ağızlığını ve iki özel üretim flüt şampanya kadehini, parlak krom detaylara sahip buzlu camın arkasında gizlenmiş olarak bulacaklar. Flüt kadehlerin taban kısmı, Bentley lastiklerinin tasarımını andırırken bu kadehler orta konsol kolçağındaki özel tasarlanmış tutacaklara yerleştirilerek yudumlar arasında güvenli bir şekilde tutulmaları sağlanıyor. Kullanılmadığında, şişe soğutucu ve bardaklar, beşinci GF Türkiye
Özel Haber
Mulliner, which is the carcase production division under Bentley, introduced the new options which improve the possible customizations of the four-doored luxury sedan, Flying Spur. Flying Spur can be now customized for the first time with the champagne cooler located between the back seats, painted veneer, Mulliner filled leather, Sterling silver sprayers and hide-trimmed stowage boxes. Flying Spur continues to be the symbol of ultra-luxury road transportation thanks to these new functions that have been added to the infinite list of other options. There are two engine options that are offered for Flying Spur: a 4.0lt V8 and a 6.0lt. W12. MULLINER CHAMPAGNE COOLER It is the first time that there is a champagne cooler in Flying Spur. The passengers on the back seat will find the champagne cooler, a bottle of champagne, a bottle nozzle and two special edition champagne flutes behind the motorised frosted glass panel. These champagne flutes, whose bases resemble to the design of Bentley tires, can be kept safe between the zips by being placed in the special holders on the centre console armrest. When not used, the champagne cooler and the glasses
oturma yeri açılarak kapalı ve gizli bir haznede saklanabiliyor. Her şişe soğutucu, sipariş edildikten sonra elle yapılıyor ve Mulliner atölyesinde 15 saatlik bir usta işçilik süreci sonucunda üretiliyor.
can be kept away in a closed and hidden section by opening the 5th seat. Every champagne cooler is produced by hand upon the order and is finished after 15 hours of expert craftsmanship at Mulliner atelier.
BOYALI KAPLAMALAR Bentley, dış renk gamını, Flying Spur’da ilk kez yer alacak olan boyalı kaplama ile kabine taşıyor. Her kaplama, alt katman ile eşleştirilip ona uygulanmadan önce, Bentley’in uzman zanaatkârlarınca özenle seçiliyor. Kaplamalar verniklenmeden önce elle zımparalanıyor, daha sonra boya pürüzsüz bir sonuç almak için özenle uygulanıyor. Boyama sonrasında, kaplamanın cam gibi keskin görünmesi için koyunyünüyle son bir cila atılıyor.
PAINTED VEENERS Bentley carries the exterior colour ranges into the cabin with the painted veneer which is applied on Flying Spur for the first time. Every veneer is carefully selected by the expert craftsmen of Bentley, before being matched with the lower layer and applied to it. Before the veneers are varnished, they are sandpapered by hand; and then the paint is applied meticulously. After the painting, the veneer is lastly polished with sheep wool to give it a look that is as sharp as a glass.
STERLING GÜMÜŞ PÜSKÜRTÜCÜLER Mulliner, zarif ve pratik olmaları için Flying Spur’un kapılarına kaliteli gümüş püskürtücüler ekleyerek, onları yeniden tasarladı. Bu Sterling gümüş ürünler, ince taneli bir şekilde su ya da parfüm püskürterek, arka koltuktaki yolculara güzel bir koku taşıyor ya da tazelenme imkanı veriyor.
STERLING SILVER SPRAYERS Mulliner redesigned the doors of Flying Spur to make them more elegant and practical by adding quality silver sprayers. This Sterling silver gives out a good odour to the passengers on the back seat and provide them with the possibility to be refreshed by spraying fine mist water or perfume.
DÖŞEME DESENLİ EŞYA SAKLAMA BÖLMESİ Flying Spur’un orta konsolu, artık el yapımı arka eşya saklama bölümü ile özelleştirilebiliyor. Bu lüks ancak pratik özellik, bir saat tutacağının yanı sıra kol düğmesi, bozuk para ve benzeri şeyleri güvenle saklayabilecek bir bölmeyle tamamlanıyor.
HIDE-TRIMMED STOWAGE BOXES The centre console of Flying Spur can now be customized with a hide-trimmed stowage box at the back. This luxury and yet practical function consists of another part that can keep cufflinks, coins and such likes safe; as well as a watch-holder. Special Report
GF Turkiye
205
Birkan Demir Çalışkan birkandemircaliskan@gmail.com
206
BMW’NİN LÜKS SUV’YE GİRİŞ DAVETİYESİ: X1 Bavyeralılar şehirli lüks ama kompakt bir SUV’nin nasıl olması gerektiğini yeni X1’de gösteriyorlar. BMW’nin SUV segmentindeki geçmişi, Land Rover ya da Mercedes kadar eski sayılmaz. Ancak geriden geldikleri bu yarışta rakiplerini kısa zamanda yakaladılar ve bazı konularda geride bile bıraktılar. BMW, X5’i ilk olarak tanıttığında, bu aracı için, bir arazi aracından ziyade, yerden yüksek sportif bir otomobil olarak tanımlamayı tercih ediyordu. Gerçekten de ilk X5 ve akabinde gelen X3 modelleri aşırı sert sürüş karakterleri ile salına salına ilerleyen arazi araçlarından çok daha farklılardı. Gel zaman git zaman bu modellerde kullanılan adaptif sürüş modlarının da yardımı bir yana, bir miktar daha konfor odaklı ayarlar sayesinde daha genele hitap eden otomobillere dönüştüler. X5 ile büyük ölçekli bir SUV sunan (BMW bu tip araçlarını SAV olarak adlandırıyor) marka, bu tip araçların giriş seviyesini X1 olarak belirledi. Her yeni tanıtılan X versiyonu bir öncekini alttan-üstten sıkıştırırken, her biri diğerinin başarılarını bir adım öteye taşıdılar. Bu sayımızda birkaç gün geçirdiğimiz ikinci nesil X1’de ise işler oldukça olgunlaşmış gözüküyordu. Chris Luk tarafından tasarlanan yeni BMW X1, bir önceki verGF Türkiye
Özel Haber
siyona göre çok daha hacimli ve heybetli bir görünüm sunuyor. Çocuk sayılabilecek yaşlarda BMW’nin eski tasarım başkanı Chris Bangle’a ulaşan ve sonunda markada kendine BMW’de bir iş edinen Luk, X1 ile sınavlarına iyi çalışmışa benziyor. Boyutları itibarıyla, rekabet ettiği modellerin “sevimli” ifadelerine X1’de rastlamak pek mümkün değil. BMW’nin tamamen yeni önden çekişli platformu üzerinden yükselen X1, test ettiğimiz modelde olduğu gibi 4 tekerlekten çekiş seçeneklerini de barındırıyor. xDrive isimli bu dünyanın en hızlı tepki veren akıllı 4 tekerlekten çekiş sistemiyle donatılmış X1 modeli Türkiye’de sadece 2.0 litrelik turbo dizel motor ve 8 kademeli muhteşem şanzıman ile satılıyor. Başlangıç fiyatı 68.000 Euro seviyesinde olan BMW X1 xDrive20d haricinde bir de 1.5 litrelik, 3 silindirli 116 HP’lik bir versiyon daha isteğe bağlı olarak alınabiliyor. Sadece 2 tekerlekten çekişli ve manuel şanzımanlı bu versiyonun fiyatı ise 44.000 Euro gibi çok uygun bir seviyede. BMW X1’in Türkiye’de en fazla denk geleceğimiz versiyonu ise sDrive18i. 1.5 litrelik, 3 silindirli ve 136 HP gücündeki bu benzinli
BMW’S INVITATION TO LUXURY SUV: X1 Bavarians show how an urban, luxury but compact SUV should be with the new X1. BMW’s history in the SUV segment is not as long as of Land Rover or Mercedes. However, BMW has caught up with its rivals in this race that it started later and even have outdistanced them in some categories. When BMW first introduced the X5, it was described as a high sports car rather than an off-road vehicle. X5 and X3 that followed it were indeed very different from the wiggly off-road vehicles thanks to their extremely solid driving styles. Over time, they have become cars that were appealing for wider range of people because of the adaptive driving modes and some adjustments that focused on the comfort feature. The brand, which offers a large-scale SUV (BMW actually calls these SAV), set X1 as the entrance level of this kinds of cars. Every newly launched X version carry the success of its ancestor one more step ahead. The things seemed to have improved with the second generation X1, with which we spent a couple of days for this issue. The new BMW X1, which was designed by Chris Luk, is more spacious and majestic compared to the previous version. Luk; who contacted
to the former design manager of BMW, Chris Bangle, while he was still very young and finally managed to get a job at BMW; seems to have done his homework pretty well with the X1. The cute looks of its rivals are not possible to be found in X1 because of its size. The X1, which rises on the front-wheel-drive platform, also offers a 4-wheeldrive system, just like the model that we tested. This X1 model, which is called xDrive20d and is equipped with the fastest reacting, smart 4-wheel-drive system option, xDrive; is available in Turkey only with a 2.0lt turbo diesel engine and a wonderful 8 speed transmission. Its price starts from 68.000€. There is also another version of engine which is 1.5lt, 3-cylinder and 116HP. This version, which has only 2-wheel-drive and manual transmission, costs 44.000€, which is very affordable. The version that we will see most often in Turkey is sDrive18i. This car, which has 1.5lt, 3-cylinder and 136 HP petrol engine, as well as 8 speed automatic ZF transmission; costs 45.000€, which is again within the affordable range. 207
Special Report
GF Turkiye
versiyon 8 kademeli ZF markalı otomatik şanzımana ve yaklaşık 45.000 Euro gibi makul bir fiyat etiketine sahip. 208
İliklerinize kadar hissettiğiniz bir BMW Gelelim bir kaç günlüğüne direksiyonu başına geçtiğimiz X1’e. Markanın bilindik ve çokça sevdiğim 4 silindirli turbo dizel motoru bu X1’de 190 HP güç üretiyordu. 3 farklı modda bu aracı kullanmak mümkün. Bunlar EcoPro, Comfort ve Sport. EcoPro adından da anlaşılacağı üzere sizi sürekli yakıt verimliliği konusunda eğiterek ilerlemenizi ve maksimum yakıt tüketimi yapmanızı sağlıyor. Sport moduna geçtiğinizde de gerçek bir BMW’de olduğunuzu hissediyorsunuz. X1 ile İstanbul’un popüler semtlerinde yaptığımız gezintilerde “Angel Eye” yani hare biçimindeki gündüz farları sayesinde gereken saygıyı gördük. Ön bölüm tamamen bir BMW gibi görünüyor. Kocaman böbrek formlu ızgara ise motoru rahatlıkla temiz hava ile dolduruyor. Direksiyon sistemi şehir içi sürüşleri çocuk oyuncağına çeviriyor; yönlendirme çok başarılı. Rotamızı biraz şehir dışı yollara, asfaltın bittiği yerlere çeviriyoruz. Yağmur sonrasındaki taze çimen ve toprak kokularının olduğu bir yol bulup kendimizi buraya doğru atıyoruz. Yerden çok yüksek olmasa da yeterli seviyedeki taban açıklığı sayesinde aracın altını vurmadan hızlı sürüşler gerçekleştirilebiliyor. Çamur, mıcır ve hatta balçığa yakın zeminlerde ise xDrive mucizesini yaşıyoruz. Sport konumuna alıp gaza oturduğumuzda X1, olağanüstü hisli direksiyonu ve her tekerleğe milisaniyeler içinde güç aktarımı ile adeta bir ralli otomobiline dönüşüyor. O ne performans! Bütün bunları yaparken deponun çabucak GF Türkiye
Özel Haber
boşalma ihtimali aklımızın ucundan bile geçmiyor. Arazi şartlarından çıktığımızda yakıt depomuzda İstanbul’un her köşesini dolaşabilecek kadar stoğa sahip olduğumuzu görmek büyük bir mutluluk veriyor. BMW mühendislerine buradan bir teşekkür yollamak farz oluyor! BMW X1’in içinde yolculuk nasıl bir his? BMW, X1 ile yeni bir platform üzerinde nasıl harikalar yaratılabileceğini kanıtlıyor. Selefinin iç mekan hacmi ile bu model arasında büyük farklar var. Önceden, hem sürücü hem de arka koltuklarda sunulan alan bu denli geniş değildi. Boyutları itibarıyla kompakt bir model olsa da X1’in içinde hiçbir şekilde kasvet hissetmiyorsunuz. Aksine boyundan büyük bir araç algısı var. Ne bir arazi aracı kadar yüksek ne de bir otomobil kadar alçak olmaması sayesinde çok ideal oranları barındırıyor. Bayıldım! Uzun vites topuzu kabin içindeki en abartılı obje. Basit ancak anlaşılır. BMW’nin bir önceki elektronik vites topuzundan daha kullanıcı dostu bir aparat. Kokpitteki kocaman ekranın takibi çok kolay. iDrive isimli kontrol ünitesi ile olgunluk çağını yaşıyor. Grafikleri ise gelmiş geçmiş en iyilerden. Az ama öz sayıdaki butonlar ise sürüşe odaklanmanızı sağlıyor. Vites topuzunun önünde, çift yönde açılan bardaklıkları da kapsayan eşya gözü ise cep telefonundan cüzdana, anahtarlarınızdan su şişelerine kadar her şeyi organize etmenizde yardımcı. Bu otomobil boyundan büyük işler başarıyor ve çok daha pahalı seçenekleri sorgulamanıza neden oluyor. Boy değil işlev arıyorsanız X1 tam size göre!
A BMW that you feel to the hilt Let’s look at the X1, which we got to test for a couple of days. The 4-cylindir turbo diesel engine that is known for this brand and I very much like, produce 190HP in this X1. There are three different modes that you can drive in: EcoPro, Comfort and Sport. EcoPro, as it is obvious from its name, tries to ensure the minimum fuel consumption by continuously training you in fuel efficiency. When you switch to the Sport mode, you really feel like you are in a BMW. We were shown the necessary respect during our drive around the popular neighbourhoods of Istanbul thanks to the “Angel Eye” daytime running lamps. The front part looks like a characteristic BMW. The big, kidney-shaped grille easily fills the engine with clean air. The steering system makes driving in the traffic a child’s play. The direction is very good. Then we set out to the country side, where the asphalt ends. We found a road that smelled like fresh grass and soil right after the rain and started driving there. Even though the car is not very high, the opening at the bottom is enough to drive fast without hitting the car’s bottom. We witnessed the xDrive’s wonder on the surfaces such as mud, stone chips and even almost loam. In the Sport mode, the X1 becomes a rally car thanks to its sensitive steering system and the power transmission that is applied adaptively to each tyre in milliseconds. What a performance! The possibility of running out of gas quickly did not even cross our minds while we were doing all these. It made us very happy to see that we had enough gas to drive to every corner of Istanbul after leaving the countryside. We are very much obliged to send our thanks to the BMW engineers.
How does it feel to travel in BMW X1? BMW proves that it can work wonders on a new platform with X1. There are big differences in interior volume between this model and its ancestor. In the previous model, the space that was offered both for the driver and the passengers on the rear seats was not as large as this one. Even though it is a compact car in terms of its sizes, it feels very spacious inside of the new X1. It creates a bigger volume perception that its actual size. Because it is neither as high as an off-road vehicle, nor as low as an automobile, it has ideal proportions. I loved it! The tall lever knob is the most excessive object in the cabin. It is simple and understandable. It is a more user-friendly device than the previous electronic lever knob of BMW. The big screen in the cockpit is very easy to follow. The control unit, iDrive is in its mature era. The graphics are the best ever. The concise and complete number of buttons help you concentrate on the drive. The storage box located in front of the level knob helps you organize your belongings including your cell phone, wallet, keys and water bottles. This automobile achieves bigger things than its size and makes you question the options that are much more expensive. If you value function over size, X1 is the right car for you.
Special Report
GF Turkiye
209
(Soldan sağa) Ammar Khliel, Duygu Yürük, Işıl Mumcu Tural, Burcu Sezel, Hande Ekeroğlu, Cansu Coşkunseda, Ahmet Ramiz, Esra Öner, Gülçağ Tuncer, Ceren Yılmaz, Defne Apaydın, Fehmi Apaydın, Ezgi Toparlar, Ali İhsan Pirgan.
ESTEE LAUDER COMPANIES TÜRKİYE LE CORDON BLEU ETKİNLİĞİNDE… 210
Özyeğin Üniversitesi’nin Çekmeköy’deki kampüsüne doğru yola koyulduğumuzda, İstanbul’da yer yer tipi hakimdi. ‘Dönüşte yolda kalmasak bari’ dileklerimizin yanında o cumartesi sabahının asıl eğlencesine; prestij kozmetiğin global lideri Estée Lauder Companies Türkiye’nin farklı departmanlarından temsilcileri, Le Cordon Bleu ile gerçekleştirilecek olan GF Türkiye etkinliğini deneyimlemek üzere varmışlardı bile. Tüm öğrenciler, tam zamanında sınıftaki yerlerini aldığında, Fransız mutfağının ördek ve kaz ciğerinden oluşan oldukça zorlu ve zengin menüsüne hazır görünüyordu. Şefimiz Ammar Khliel, yardımcılarıyla birlikte o gün yapmayı öğreneceğimiz menüyü anlatmaya başladığında, hepimiz kağıt, kalem ve telefon kameralarımızla hazırdık. Aslında bir çoğumuz, ördek eti ya da kaz ciğeri denememiş olanlarımız da dahil, pek hevesliydik: izlemeye! Daha sonra, izlediklerimizin tamamını endüstriyel mutfakta kendi başımıza yapacağımız söylendiğinde ürkmediğimizi söylemek herhalde yanlış olur. Çekincemiz yersiz çıktı neyse ki. Şefimiz gayet tatlı bir sohbet içerisinde anlattı dersi, tabii dikkat edilmesi gereken püf noktalarını es geçmeden… Zihnimizdeki ve kameralarımızla çektiğimiz görüntüler sonradan, kendi pişirme deneyimimiz sırasında bize yardımcı olacaktı nasıl olsa.Ana yemek olarak; yer elması püresi ve mandalina sosu eşliğinde baharatlı ördek ‘magret’ ve kaz ciğeriyle başlayan ziyafetin sonunda bizi bekleyen balzamik sirkeli ve çilekli ‘Vacherin’ ile şampanyalı sorbeden bir şölendi. Dersi dinlerken ve izlerken bile ağzımız GF Türkiye
Özel Haber
sulanmaya başlamıştı. Oldukça detaylı ve her açıdan görüntü alınmasına uygun aynalı, ekranlı ve tam teçhizatlı derslikte Şef Ammar Khliel, bir sihirbaz edasıyla hiç çaba sarfetmemişcesine ve el çabukluğuyla muhteşem yemekler ortaya çıkardı. Tadına bile bakmadan yalnızca sunumlarıyla, iştahımızı kabartan bu gurme zevklerini tattığımızda kendimizden geçtik, doğal olarak. Ördeğin inanılmaz lezzetinin yanında, kaz ciğerinden çok zevk almayan bir kaçımız ‘eğer yüksek kalitede ve de bu şekilde pişirilirse’ nasıl damağımızda eriyip gittiğinin birinci ‘ağızdan’ tanıklarıydık. Keplerimizi takıp, önlüklerimizi üzerimize geçirdikten sonra hemen karşıdaki uygulama mutfağına geçtiğimizde hazır olduğumuzu sanıyorduk. Ama endüstri gerçekleriyle – ekipman ve donanım – yüzleştiğinizde, hafif de olsa ürperiyorsunuz. Neyse ki, şeflerimiz tüm aşamalarda yanımızda ve yardımcı olacaklarını söylediler de yüreğimize su serptiler. Herkesin kendine ait çalışma tezgahı, bıçağı, et ve sebze kesme tahtaları, tavaları, kapları ve malzemeleri hazır bekliyordu. Bireysel olarak başladığımız bu macerada zaman ilerledikçe birbirimizin ocak üzerindeki yemeklerine göz kulak olmaktan tutun da doğramada desteğe, sunumda işbirliğine; takımlar halinde çektiğimiz ‘selfie’ler’, arada atışmalar sonucunda ders eğlenceye dönüştü. Sonuçta ortaya çıkan yemekler şefimizinki kadar olmasa da, hatta bazıları hafif yanmış da olsa, bize göre son derece lezzetliydi ve eş-dosta anlatılacak (ama büyük olasılıkla evimizde denemeye cesaret edemeyeceğimiz) güzellikte bir anı paylaşmış olduk. Kendi adıma, bir sonraki ‘Le Cordon Bleu’ etkinliğini dört gözle bekliyorum.
Ahmet Ramiz Estée Lauder Companies Türkiye Genel Müdürü
Işıl Mumcu Tural Estée Lauder Companies Türkiye Kurumsal İletişim Müdürü
Gülçağ Tuncer Smashbox Türkiye Marka Müdürü
ESTEE LAUDER COMPANIES TURKEY AT LE CORDON BLEU EVENT… As we set off to Özyeğin University’s campus, Istanbul was partly dominated by a blizzard. Wishing, ‘Let’s hope not to be stranded on our way home’, that Saturday morning the main experience for us was GF Turkey’s event, hosted by Le Cordon Bleu and the global leader in prestigious cosmetics, Estée Lauder Companies Turkey’s representatives from different departments were already present. All the students, as well as taking their seats right on time, also appeared to be ready for the plentiful yet challenging menu of duck and ‘foie gras’, fundamental examples of French cuisine. As our chef Ammar Khliel, commenced that day’s lecture on the menu he was about to teach, we were all prepared with our pen and paper, and last but not least our phones’ cameras. In fact most of us, including the ones who have not yet tried duck or ‘foie gras’, we were all very open to the experience: to watch! Once they told us, we’d be cooking the same menu on our own, later, it would not be true to say we weren’t intimidated. Fortunately our reservation proved irrelevant. Our chef gave the lecture in such a smooth and conversational mood, certainly not passing over the key points… The scenes we recorded to our minds and cameras would support us through our very own cooking experience, anyhow. The main dish as the startup point: duck ‘magret’ and foie gras with mandarine sauce, accompanied by Jerusalem artichoke purée was a feast on itself, and the treat at the end was a delicacy of strawberry and aged balsamic vinegar ‘Vacherin’ with champagne sorbet. Our mouths had already begun to water, as
the lecture continued. In the fully-equipped classroom with a mirror at the top and a screen the chef brought out splendid dishes with the effortless performance of a wizard. Presentations single-handedly sufficed to whet our appetites, prior to tasting; naturally even nibbling this degustation delight we were in ecstasy. Beside the incredible taste of duck, some of us although not a fan of ‘foie gras’, can bear as witnesses in first-hand of how it slides over the palate should you cook it in that specific manner. As we replaced our caps over our heads and wore our aprons, and passed across the hall to where we were going to apply everything we’d just learned, we felt ready. Right as you come face-to-face with industrial facts – in equipments and hardware - you are slightly intimidated. Thankfully, our chefs reassured us on how they’d be by our side each step of the way, that made us feel a little better. Everybody had a worktable, knives, meat and vegetable chopping boards, pans, saucers and all the ingredients at hand. During this adventure we started individually, after a few minutes we turned into pairs; watching over each other’s dishes, support the other where help is needed, later the fun set in and we were taking selfie’s as rookie chefs, bickering the other teams and so on. The final delicious yet not-so-gourmet delicacies, some slightly burnt even, were the best we ever conceived. Ultimately, we departed that kitchen with a lot of laughter and a memory to be told (never to be to made again, I assume) our friends and family. Personally, I’m looking forward to the next ‘Le Cordon Bleu’ event… Special Report
GF Turkiye
211
Billur Kalkavan billur@billurkalkavan.com
212
GF TĂźrkiye
Ă–zel Haber
213
SLIMWELL Biz kadınlar dünyada her gün bizim için yaratılan yeni gençleşme yöntemlerini duyuyor ve hatta önümüze geldiğinde de deniyoruz. Artık biliyoruz ki kimse yaşlanmak istemiyor. Haksız mıyız?
We, women, hear about the new techniques that will make us look younger every day; and we even try them when they are offered to us. Now we know that nobody wants to get old? Are we wrong?
Ben de bu kadınlardan biri olarak Slimwell’i duyar duymaz koşarak gittim. Bana söyleyen arkadaşım “Biliyorum, sen zayıfsın ama denemen lazım.” deyince “O zaman zayıf olmaktan başka işlere de yarıyor herhalde...” diye düşündüm. Doğru düşünmüşüm, çünkü öyle hoş vakit geçirdim ki devam etmeye karar verdim. Bu yazıyı da sizi hem bilgilendirmek hem de biraz da olsa özendirmek için yazıyorum. Slimwell “incelmede devrim” adı altında 2015 yılında doğmuş. Artık spor salonlarında çok vakit harcamayı istemeyen kadınlar için bir devrim gerçekten de. Çok kısa bir zamanda istediğiniz vücuda sahip olmanız için, ozon, vakum, kızılötesi, selülit giderme, kolajen, kroma terapi (renk terapisi), aromaterapi (koku terapisi) içeren yepyeni bir teknoloji. Şimdi diyeceksiniz ki “Bunların hepsi nasıl bir arada oluyor?” İçeri girer girmez sizi saran bir atmosfer var; şıklık, ferahlık, temizlik duygusu ve güler yüzlü personel. Sahibi ile konuştum, dünyanın nere-
As one of these women, I went there running as soon as I heard about Slimwell. When my friend, who first told me about it, said “I know you are thin, but you still have to try it.”, I thought that it had more to offer than making you slimmer. I was right, because I had such a pleasant time that I decided to continue. I am writing this to both inform and encourage you. Slim well came about in 2015 under the name “revolution in weight loss”. It is indeed a revolution for those who do not want to spend a long time in the gym. It is a new technology which includes ozone, vacuum, infrared, cellulite, collagen, chromotheraphy and aromatherapy treatments in order for you to have the body that you want to. Now, you might ask how they are all possible at the same time. There is a nice atmosphere that surrounds you as soon as you enter: elegant, spacious, clean and friendly staff. When I talked to the owner, I learned that the same level of quality has to be retained all Special Report
GF Turkiye
214
sinde olursa olsun hep aynı kalitede olması gerektiğini de öğrendim. Size soruyorlar neye ihtiyacınız olduğunu. Kilo problemi mi, selülit mi, yaşlanma-sarkma mı; ona göre bir program belirliyorlar. Haftada üç, en az iki kez gitmeniz gerekiyor; bir kerede sonuç vermiyormuş. Ben de sizin için deneyeyim dedim. Her ne kadar zayıf da olsam yaş itibarıyla bacaklarda deformasyon başladı. Beni ilk sefer için Hidro Masaja aldılar. Üstü açık bir kabin içinde bisiklet var. Seni içine oturtuyorlar ve 27 derece suyla dolduruyorlar hemen hemen göğüs altına kadar, başlıyorsun bisiklet çevirmeye, tam yarım saat. Ben ki hiç sevmem spor salonu bisikletlerini ve hep kaytarırım ama otuz dakika durmadan rahatça çevirdim. İster müzik dinleyin, ister televizyon seyredin; her şey ayarlanmış. Suda ozon var ve kabinin içinde devamlı renkler değişiyor; mis gibi de bir koku var. Bu Hydroshape’in amacı inceltme, kilo kaybı, selülit yok etme, ozon tedavisi, su atma, kas gelişmesi, lenf drenajı, kardiovasküler direnç; dolayısıyla kuvvetlenmek ve daha sağlıklı olmak. GF Türkiye
Özel Haber
over the world. They ask you what you need. They give you a program according to your problem: weight loss, cellulites, aging-sagging. You should do it 3 times a week, or at least two; as once a week does not yield any results. I decided to give it a try for you. No matter how thin I am, my legs have started to get deformed because of my age. I was first taken to the hydro massage. There is a cycle in a cabin with an open ceiling. You sit there and they fill 27-degree water until your chest line and you start cycling for half an hour. I am a person who does not like the cycles in the gyms and I always slack off, however this time I was easily able to cycle nonstop for half an hour. Everything is ready and set, you can listen to music, or watch TV. There is ozone in the water and the colours constantly change in the cabin; it also smells very good. The purpose of this Hydroshape is thinning, weight loss, cellulite elimination, ozone treatment, water discharge, muscle development, lymph drainage, and cardiovascular stamina; i.e. to
Sonra dediler ki seni kızılötesi dediğimiz Rollshape’e alacağız. O kadar zevkli ki inanamazsınız. Rollshape dönen tahta yuvarlaklar sayesinde hem masaj yapıyor hem selülitleri gideriyor, ağrıları dindiriyor hem de kan akışını hızlandırıyor. Kendi kendinize masaj yapmak gibi... Bir sürü değişik hareket var, hepsini maksimum ikişer dakika yapıyorsunuz. Bir de Bodyshape var, onu denemedim. Size göre ayarlanan programın hepsini bir günde yaptırmıyorlar ama, onu da sordum tabii. Bodyshape bir nevi koşu bandı. Yürürken veya koşarken düşük bir atmosferik basınçta vakum ve kızılötesi ışınların yardımıyla haftada ortalama 5000 kalori veriyorsunuz. Hiç terlemeden, kirlenmeden, yorulmadan bir saatte bitti. Son olarak beni bir de Activcouch’a aldılar; yasemin çayı eşliğinde uzandım koltuğun bana masaj yapmasına izin verdim. Mutlu, güler yüzlü ve enerjik bir şekilde iki gün sonra buluşmak üzere çıktım. Slimwell’in sahibiyle şöyle bir şeye karar verdik: Ben bana uygun görülen paketi minimum bir ay deneyeceğim ve bir dahaki sayıda sonuçlarını sizlere anlatacağım. Bakalım nasıl bir sonuç alacağım! Yeni teknolojilere merakınız varsa, salonlardan sıkıldıysanız ve alternatif bir şeyler arıyorsanız, Slimwell tam size göre. Hani nasıl spalara gidip kendimize ödül veriyoruz; bu da öyle bir şey. Deneyimlemeye giderken yanınıza mayo ve tayt alın. 215
gain strength and become healthy. Then I was told that I would be taken to the Rollshape that they call infrared. It was incredibly fun. The rotating wooden plates of the Rollshape not only massage you, but also eliminate cellulites, alleviate ache and accelerate your blood circulation. It is like massaging yourself. There are many different movements and you should do each for maximum 2 minutes. There is also Bodyshape, which I did not try. I of course asked if you can do your whole program in one day and the answer was negative. Bodyshape is a kind of a treadmill. You lose approximately 5000 calories per week with the help of low atmospheric pressure and infrared beams while walking or running. I was done in an hour; without sweating, becoming dirty or getting tired. Lastly, I was taken to the Activcouch and I let this couch massage me while drinking my jasmine tea. I left in a happy, content and energetic state only to come back after two days. I made the following deal with the owner of Slimwell: I will try the most suitable program for me for at least a month and tell you about the results in the next issue. Let’s see what happens! If you are interested in new technologies, bored of going to the gym and looking for an alternative thing, Slimwell is the right thing for you. It is just like going to spa to reward ourselves. Take a swimsuit and a pair of leggings when you go to experience Slimwell. Special Report
GF Turkiye
Billur Kalkavan billur@billurkalkavan.com
SICAK KUMLARDAN BOĞAZ MANZARASINA… LYING ON WARM SAND WITH A VIEW OF THE BOSPHORUS…
216
Yine her zamanki gibi tam vaktinde geldi davet. GF Turkiye sağ olsun, benim ne zaman masaja ihtiyacım olduğunu benden iyi biliyor. Bu sefer masaj için Grand Tarabya Otel’inin SPA’sı Therapia ağırlayacak beni. Dediler ki, bir sıcak kum masajımız var, kesin denemelisiniz. “O da neymiş? Yaz aylarındaki gibi sıcacık kumlara mı bulanacağım yoksa?” diye düşünerek düştüm Tarabya yollarına. İtiraf etmeliyim, Bağdat Caddesi’nde ikamet eden biri olarak Grand Tarabya otelinin yeri bana yurt dışına çıkıyormuş hissi verecek kadar uzak geldi. Hayatım boyunca eski Türk filmleri hariç herhalde bir ya da iki kere ancak gitmişimdir. Ancak otele vardığımda gözlerime inanamadım. Şahane olmuş. O eski köhne yapının yerine ultra şık bir bina, şık bir lobi almış. Güler yüzlü bir personel beni ağırlayacak olan Yansı Hanımı beklemem için buyur etti. Birazdan Yansı Hanım gelip beni aldı ve birlikte SPA’ya indik. Boğaz’ın en özel yerinde, Tarabya Koyu’nda muhteşem bir konuma sahip olan Grand Tarabya’nın SPA’sı Therapia, kesinlikle insanın kendini şımartabileceği bir yer. Bir kere son derece geniş. 4500 metrekarelik yüzölçümü ile Therapia’nın İstanbul’un en büyük Boğaz manzaralı SPA’sı olduğunu öğreniyorum. Burası çok özel terapi ve ürünlerle misafirlerine ayrıcalıklı bir SPA ve sağlık deneyimi sunuyor. GF Türkiye
Özel Haber
As usual, the invitation came right on time. Thanks to GF Luxury, they always know when I need a massage. This time around, ‘Therapia’, the SPA of The Grand Tarabya Hotel will be hosting me. I was told that they have a ‘warm sand massage’ and I definitely had to try it. Thinking to myself, “What kind of a massage could that possibly be? Will I be covered with feet burning, hot sand like in the summertime?, I set off on my journey to Tarabya. I have to admit though, as someone residing on the other coast of Istanbul, the whereabouts of Grand Hotel Tarabya made me feel as if I was traveling abroad. I must have been in that district only once or twice a long ago, apart from the old Turkish movies. Nevertheless, I couldn’t believe my eyes as I entered the lobby. The innovation had been immaculate. Standing there was a magnificent building with an elegant entrance instead of the old and worn hotel that it used to be. I was greeted by the debonaire staff and told that I’d be expecting Ms.Yansı whom not long after, came to the lobby to receive me and together we wandered off to the SPA. Therapia, the SPA of The Grand Tarabya, with its spectacular location at the
Kapalı ve açık yüzme havuzu, geleneksel Türk hamamı, kadınlara ve çiftlere özel hamam, sauna ve buhar odaları, lifestyle duşlar, buz çeşmesi, özel SPA süiti, sauna, çift kişilik banyo ve çiftlere özel SPA bakım odası, Air recliner ve vücut jetlerine sahip tuzlu su havuzu, kardio ve fitness ekipmanlarıyla donatılmış modern bir fitness center verilen hizmetler arasında yer alıyor. Loş, mis kokulu bir ortamda, soyunma odama doğru ilerliyorum, derken bana masaj yapacak olan tatlı kız gelip beni alıyor. Acaba kumlar üstüme başıma yapışacak mı? Yüzümü ne yapsam falan diye düşünürken odaya giriyoruz. Kocaman dümdüz bir yatak, üzeri kum kaplı ama kumlar bulaşmasın diye tül gibi bir örtüyle kaplanmış. Açıkçası kumla uğraşmayacağım için seviniyorum. Soyunup yüzüstü yatıyorum, bu masada kafa deliği olmadığından başımı yana çevirmek zorunda kalıyorum, bu durum pek de rahat sayılmıyor ama kız bana bu masajda neden delikli masa kullanmadıklarını anlatıyor. Bu masajda mümkün olmuyormuş, haklı da kumları zapt edemezsin ki... Amanın aman! Masaj yatağı bir sıcak ki anlatamam. Soğuk bir havadan geliyorsanız ilaç gibi gelebilir ama ilk birkaç dakika hafif cehennem sıcağı oluyor. Sonradan kumun ısısına alıştı bedenim ben de cinnet geçirmekten vaz geçip kendimi teslim ettim maharetli ve yumuşak ellere... Sıcacık kumun üzerinde klasik rahatlama masajı rica ettim. Bana öyle baskılı ve acılı masajlar iyi gelmiyor iyice strese giriyorum. O yüzden hep yumuşak masaj seçiyorum. Bu sefer sessizlik kuralımı da bozup biraz muhabbet etmek istedim Filipinli masözümle. Filipin üzerine, kültürleri üzerine epey koyu bir muhabbete daldık. Memnun kalıp kalmadığım soruldu masaj bitiminde ve tabii ki yanıtım son derece olumluydu. Sonra beni Grand Tarabya Oteli’nin en nadide bölümlerinden biri olan dinlenme salonuna aldılar, deri ve şık bir şezlonga uzanıp bitki çayımı yudumlarken karşımda İstanbul Boğazı, eşsiz bir manzara, rahatlamış bir beden, daldım hayallere... Burası evim olsaydı ne güzel olurdu değil mi?
heart of Bosphorus, is a place where anyone can really indulge themselves. First of all, it’s quite spacious. I learn that Therapia is the biggest SPA in Istanbul with a view of the Bosphorus, with its 4.500 m2 of space. The place offers its guests a unique spa and wellness experience with its one of a kind therapies and products. Its indoor and outdoor pools, traditional Turkish bath-exclusive for ladies and couples, sauna and finnish baths, lifestyle showers, ice fountain, a salt water pool with air recliner and private jets, a modern fully-equipped fitness center, a private suite with a double bath tub and a spa treatment room for couples, are amongst their services. I walk through a dimmed, aromatic hallway to the changing room, later a nice lady who will give me a massage arrives. Thoughts such as, “Will the sand stick on me? What shall I do with my face?” cross my mind. As I enter the chamber, there’s a large flat bed covered in sand but also a fine muslin cloth over it so that the sand doesn’t become messy. To be honest, I’m glad I will not have to deal with all that sand. I take my robe off and lie face down, and since there’s no hole to rest my face in I have to turn my head to one side. This position is not the most comfortable yet the masseuse tells me they wouldn’t be able to keep the sand on an ordinary massage table. Oh my God, the bed is so hot! If you’re coming in from the cold outside it might be soothing, but for the time being it feels like I’m in hell. In time, my body gets used to the heat and I let go of my body into the skillful and soft hands…I requested a classical relaxation massage on the warm sand, because I don’t enjoy painful and pressure massage sessions as they make me feel even more stressed out and therefore I always prefer a soft one. For the first time, I break my own rule of silence and chat with my Phillipine masseuse. We fall into a deep conversation on the Philippines’ culture. When the massage was over, she asked me if I was satisfied which I no doubt was. Later they showed me into a relaxation lounge, one of the most precious places in The Grand Tarabya Hotel. As I sipped my herbal tea lying on the chic leather chaise-longue facing the exquisite scenery out the window of the Bosphorus with a fully relaxed body, I fall into a reverie. How sweet it would be if this were my home…
Special Report
GF Turkiye
217
BARBIE HAYRANLARININ BAYRAM ETME ZAMANI
218
Dünyada Barbie bebeğin adını duymamış, onunla karşılaşmamış ya da eline almamış çok fazla insan yoktur herhalde. Oyuncak firması Mattel’in meşhur figürü, 60 yıldan uzun süredir geçtiği tüm zaman dilimleri ve stilleriyle artık müzede sergileniyor. Barbie her zaman tartışmaya neden olan bir figürdür; bazıları için kadının güç kazanmasının sembolüyken, diğerleri için kendi zamanının sosyal ve politik olaylarını yansıtan bir moda ikonudur. Hatta, bir kısmı da basmakalıp bir cinsiyet rolünü pekiştirdiğini ve gerçekçi olmayan bir beden imajına sahip olduğunu iddia eder. Hangi gruba girseniz de, 1959’da Amerikan oyuncak şirketi Mattel tarafından üretilen bu bebeğin bir stil ikonu ve popüler kültürün önemli bir parçası haline geldiğini yadsıyamazsınız. Üstelik, çocukluğunda bir Barbie’ye sahip olan herkesin bebeğin sonradan üretilen modellerinde de gözü kaldığına şüphe yoktur. Hafızanızı canlandırmak adına sizi geçmişte şöyle kısa bir yolculuğa çıkaralım: önce Barbara Millicent Robert olarak adlandırılan ve kısaltılarak Barbie olarak anılan bebeğin tasarım annesi de Mattel’in sahibinin eşi olan Ruth Handler. Bugünlerde ise, Milan’daki ‘Museo delle Culture’de dünyanın bu en ünlü bebeğinin kendisine ait bir sergisi bulunuyor. “Barbie: İkon” olarak isimlendirilen ve küratörlüğü Massimiliano Capella tarafından yapılan sergi bol GF Türkiye
Özel Haber
There’s not many people on earth who haven’t heard, come across or held a Barbie doll, may it be one of your own or belong to somebody else. The famous figure of the toy company Mattel, is today exhibited in each episode and style over 60 years... Barbie has always been a controversial figure; to some a symbol of female empowerment, to others a fashion icon reflecting the social and political issues of her times. There are also many who would argue that she reinforces gender stereotypes and an unrealistic body image. No matter which group of people you may fall into, you cannot ignore the fact that she is a style icon and has become a crucial part of popular culture since the time it was created in 1959, by American toy company Mattel. There’s no doubt that whoever owned a Barbie in childhood, also coveted latter versions of the doll. To tickle your minds a bit down memory lane; it was initially named Barbara Millicent Robert, designed by wife of Mattel’s founder Ruth Handler. Nowadays, the world’s most famous doll has an exhibition of her own at the Museo delle Culture in Milan. Titled, “Barbie: The Icon” and curated by Massimiliano Capella, it’s filled with plenty of nostalgia. The exhibit is organized into five sections for both adults and kids, introduced by the “Who is Barbie?” room, featuring one signature Barbie doll from each
IT’S TIME TO REJOICE FOR THE ADMIRERS OF BARBIE
219
miktarda nostaljiyle dolu. Sergi, hem yetişkinler hem de çocukların gezmesi için beş bölüme ayrılmış. İlk tanıtım odası; “Barbie kimdir?” yaklaşık 70 yıl içerisinde imza haline gelmiş yedi bebekle, ziyaretçilerine kim olduğunu anlatarak başlıyor. • “Barbie Moda’dır” bölümü; aralarında, Valentino, Gianfranco Ferré, Versace, Christian Dior, Gucci, Calvin Klein, Vivienne Westwood, Prada ve Givenchy’nin de bulunduğu ünlü moda tasarımcılarıyla sahip olduğu yakın ilişkilerini sergiliyor. • “Barbie Ailesi”, bebeğin ailesini ve arkadaşlarını kapsıyor. • “Barbie’nin Kariyerleri”, büründüğü farklı profesyonel rolleri gözler önüne seriyor. • “Dünyadan Bebekler”, yeryüzünün farklı ülkelerinden Barbie bebeklerini içine alıyor. • “Kraliçe, diva ve şöhret. Bir dünya ikonu olarak Barbie”, bebeğin; Kleopatra’dan, Kraliçe I. Elizabeth’e, Caterina de’ Medici’den Madame Pompadour’a çeşitli kadın kahramanlara dönüşmesini konu alıyor. Sanıyoruz ki, kimse Barbie bebeğinin bir çok döneme ve kıtalara yayılma ayrıcalığını elde ettiğine itiraz etmeyecektir. Tüm kültürel, lisan, sosyal ve antropolojik engeli aşan bebek, yalnızca bu nedenle bile bir ziyareti hak ediyor. Siz Milan uçağına henüz yerini ayırtmadınız mı?
of the past seven decades to show visitors who she really is. • “Barbie is Fashion”, showcases her close-knit relationship with fashion designers, such as; Valentino, Gianfranco Ferré, Versace, Christian Dior, Gucci, Calvin Klein, Vivienne Westwood, Prada and Givenchy. • “Barbie Family”, includes the doll’s family and friends. • “Barbie Careers”, displays the different professional roles she’s taken. • “Dolls of the World”, comprises dolls from many nationalities around the globe. • “Queen, diva and celebrity. Barbie as a global icon”, highlights how the doll was transformed into various heroines; Cleopatra, Queen Elizabeth I, Caterina de’ Medici and Madame Pompadour. No one would argue that this doll, Barbie has had the privilege of crossing distant eras and lands. Having managed to knock down every linguistic, cultural, social and anthropological barrier, thus deserves a visit solely for that sake. Haven’t you reserved your seats on a flight to Milan yet?
Special Report
GF Turkiye
İrem Gültan irem.gultan@gf-turkiye.com
220
GF Türkiye
Özel Haber
221
EN LÜKS CENNET, PALMALIFE MARINA HOTEL Günbatımını izleyeceğiniz eşsiz bir manzara… Odanızdan çıkar çıkmaz ulaşabildiğiniz, rakip tanımayan güzellikte size özel incecik taneli beyaz bir kumsal… A unique view where you can watch the sunset… An unrivalled exclusive beach with its fine and white sand which you have access to, right out of your room…
Special Report
GF Turkiye
222
Luxury Hotels of the World EMEA’nın seçimiyle en iyi lüks otel ödülünü kazanan Palmalife Marina Hotel, Türkiye’nin en muhteşem konumuna sahip. Türk sahil şeridinin, ya da diğer adıyla ‘turkuaz kıyılar’ın en popüler noktasında, yani Bodrum Yarımadası’nın Yalıkavak mevkiinde yer alan otel konuklarını eşsiz konumu, canlı kumsalı ve tropik atmosferiyle karşılamaya tüm yıl boyunca hazır… Bölgedeki en iyi ve en büyük yat marina’sıyla bilinen Palmarina’nın dinamik gündüz ve gece hayatının canlılığıyla çevrili otelden çıktığınız andan itibaren restoran, bar ve kafelerin yanında fitness&spa merkezine ya da lüks dünya markalarının butiklerine ulaşmak mümkün. Kendilerine özel beyaz kumsalda; sonsuz bir dinginlik ve mavinin içinde inzivaya çekilmek isteyenler için Palamalife’ın koyu en doğru yer. Otelin girişinde sıcak bir şekilde karşılayan bambu benzeri panjurlar size modern ve tropik kaçamağın davetkâr ipuçlarını veriyor en başından. Otel aynı zamanda, inci taneli plaja kendi içlerinden geçiş sağlayan 15 rahat ve şık süitiyle seçkin bir iç alana da evsahipliği yapıyor. İçeride, 1+1 ya da 2+1 seçenekleriyle süitlerin tamamı, bej, vizon, sütlü kahvenin pastel ve nötr tonlarından oluşan minimalist ve sade dekorları bir resim ya da odanın merkezindeki büyük seramik bir vaGF Türkiye
Özel Haber
zonun turkuazıyla kontrast sağlayarak, dışarıdaki harika manzaraya uyum sağlıyor. Tasarım mobilyalar size, stil sahibi ve zevkli, özel detayların ipuçlarını veriyor, bunun yanında canlı bitkilerin bulunduğu odalara yatakların başucundaki orkideler ayrı bir canlılık katıyor. Mutfak ve banyo içeren tüm odalar aydınlık ve geniş olmalarının yanı sıra, içerideki özel alanını korumak isteyenler için separatörlerle de ayrılabiliyor. Oturma odanızda televizyon izlemeyi de tercih etseniz, size özel bu cennet parçasına ait bembeyaz kumsalı ve turkuaz suları gözünüzün ucuyla izleyebilirsiniz. Plajda uzanırken de, burada doruk noktasına ulaşan güneş, deniz ve kum üçlemesinin güzelliği karşısında dış dünyayı tamamen unutup; gölgenin altında şezlongunuzda kitabınızı okuyarak bütün bir günün nasıl geçtiğini fark etmemeniz olası. Bütün bunlara rağmen, bazıları havuz kenarını tercih edebilir, onlar için de üst katta çok özel bir veranda bulunuyor; pek de küçük sayılamayacak havuzunda denizen büyüleyici manzarasına nazır kokteylini yudumlamak üzere bekleyen... Palmalife Marina Hotel tüm yıl boyunca açık ve belki de şu an bu sakin kaçamak için en doğru zaman olabilir.
223
Award winning Palmalife Marina Hotel, as one of the best luxurious hotels by Luxury Hotels of the World EMEA, is situated in a spectacular location of Turkey. At one of the most popular holiday corners of the Turkish Riviera also known as the ‘turquoise coast’; the Bodrum Peninsula - Yalıkavak; it is ready to welcome guests with a unique location, a lively beach and a tropical atmosphere… Surrounded by the liveliness of day or night, with an abundant variety of facilities from restaurants, bars and cafés or fitness&spa center to stores of high-end global brands in the dynamism of Palmarina; one of the best and largest yacht marinas around the region. For those who prefer a retreat with everlasting calmness and an endless blue right by their own white sandy beach; this cove where Palmalife has hidden itself might just be right place. The bamboo-like blinds in front of the entrance greet you to a modern and embracing tropical getaway. The hotel provides very distinguished living area indoors as well, with 15 cosy yet elegant suites with direct passages from the large private porches to the pearl-like sand beach. Inside, all the suites with 1+1 or 2+1 options have minimalist and quiet decors with pastel and neutral colours of beige, taupe, light brown all contrasted smoothly by the turquoise accessories like the painting or the large ceramic vase,
in harmony with the beautiful scenery outdoors. The design furniture gives you hints of the stylish, tasteful and special details while the whole room is covered with live plants, with orchids by the bedside adding to its vivacious spirit. The euphotic and spacious bedrooms, all inclusive of a kitchen and a bathroom, give you a private space via separators within. You may choose to stay inside and watch TV, while glancing out to the white beach and clear turquoise waters in your private paradise. On the beach, where you may forget the outside world covered in the beauty of the ultimate sun, sea and sand, it is possible to spend the whole day lying on the relaxing chez-longues, reading a book under a shadow. Nevertheless, some prefer to be by the pool; they will find a private deck on the upper floor with a not-so-small pool letting you sip a cocktail while looking out to the magnificent view of the sea. The Palmalife Marina Hotel is open all-year long, this might be a good time to enjoy the tranquility of the region while at it. Contact Information: PALMARINA Bodrum, Merkez Mah. Çökertme Cad. No: 6 Yalıkavak, 48990 Bodrum, Muğla / TURKEY T +90 252 311 06 00 F +90 252 385 32 81
Special Report
GF Turkiye
DİŞ FIRÇASINA TİTANYUM İLE TAŞINAN LÜKS LUXURY CARRIED ONTO THE TOOTHBRUSH FROM TITANIUM 224
Teknolojinin her gün geliştiği günümüzde lüksün artık hayatımızdaki her objeye taşınabileceğini gösteren firmalardan Reinast, titanyum gövdeye sahip diş fırçası ile kendinden söz ettiriyor. 4.200 Dolardan başlayan fiyatı ile dört farklı renk seçeneğine sahip diş fırçası titanyum, şampanya, gül ve mat siyah renk alternatiflerine sahiptir. Gelişen teknoloji ile havacılık, uzay alanlarının yanı sıra medikal operasyonlarda da titanyumun tercih edilmesinin en temel sebebi diğer materyaller ile karşılaştırılamayacak hafifliğinin aksine yüksek dayanıklılığa sahip olmasıdır. Dört yıllık Ar-Ge çalışmasının ürünü olan Reinast Lüks Diş Fırçası tasarımında misvaktan ilham alınmıştır. Fiyatı dile geldiğinde ürünü özel yapan tek şey titanyum olması değil. Lüks tanımını ismine de taşıyan ürün, süreklilik esasını da göz önünde bulundurarak çıkarılabilir fırça başlığı ve başlık yedekleri ile birlikte özel kutusunda müşterisi ile buluşuyor. Gövdesi ile monte edilebilir fırça başlığı arasında yer alan anti bakteriyel tabaka medikal dünyasındaki en son gelişmelerden birisi. Bu anti bakteriyel tabaka diş fırçanız yerine sadece başlığını değiştirerek sağlıklı dişlere kavuşmanızda yardımcı olacak. Başlık değişimi için firma her altı ayda bir müşterilerine beş adet başlığı hiçbir ücret talep etmeden gönderiyor. GF Türkiye
Özel Haber
Hardly a day goes without our encounter of a technological innovation that proves us luxury can be materialized in the objects of our daily use. Reinast, demonstrates this very fact and promises to stay in the limelight with its titanium-bodied toothbrush. Being made of titanium is not the only attribute of this toothbrush that makes it so special: they come with a price range starting from 4.200 U.S. Dollars and consist of four different colour choices: titanium, champagne, rose and matte-black. Titanium metal is more commonly used as time goes by and technology improves, in several industries such as aviaton, aerospace and a diverse range of surgical applications with regard to its super strength, lightness and biocompatibility. After 4 years of R&D, Reinast derived its inspiration of a luxurious toothbrush from the traditional miswak our predecessors used. The product carries the definition of luxury to its name as well as the sustainability principle; replaceable bristle heads and ready to meet its customer in a very special box. The latest medical development is the antibacterial protective layer between the socket and the bristle head, that will help you maintain your dental health just by changing the heads every six months which the company sends a pack of five, naturally at no charge.
YATIRIMDA BEKLENTİNİZİ EN YÜKSEĞE TAŞIYIN Hiçbir yatırım aracı gayrimenkul kadar kazandırmaz, hele tercihiniz Nurol Tower ise parlak bir gelecek kaçınılmaz. Adalet Sarayı’nın karşısında, Çağlayan Meydanı’na komşu olan Nurol Tower, yol avantajıyla da ön plana çıkarak, E5 cepheli konumu, çevreyolu ve boğaz köprüsü bağlantılarına kolay ulaşılabilirliği, metro ve metrobüs durağına yakınlığıyla ulaşımda önemli bir kolaylık sağlıyor. Eşsiz konumu ve benzersiz ayrıcalıklarıyla Nurol Tower, şehrin gerçek merkezi Mecidiyeköy’de mükemmel bir yatırım fırsatı sunuyor.
TAKE YOUR INVESTMENT EXPECTATIONS TO NEW HEIGHTS Real estate brings higher returns than any other investment tool, and if you prefer Nurol Tower, a bright future is inevitable. Neighbouring Çağlayan Square, opposite the main courthouse, Nurol Tower boasts an advantageous location overlooking the main route with easy access to motorway and bridge connections, as well as public transportation stops. Nurol Tower offers unique privileges at a prime location, making it an excellent investment opportunity in Mecidiyeköy, an important center in the metropolitan area.
Featuring multiple units, Nurol Tower offers panoramic views of Istanbul from the Sky Lounge, embracing the historic and cultural sites on the one side, and the unparalleled Bosphorus on the other.
4 metre tavan yüksekliğine sahip birçok bağımsız bölümden oluşan projenin çatı katında yer alan Sky Lounge, panoramik İstanbul manzarasıyla, bir tarafta şehrin tarihi ve kültürel yanını yansıtırken diğer tarafta ise eşsiz bir boğaz manzarası sunuyor.
Nurol Tower, rising in Mecidiyeköy, at the heart of the metropolitan area, combines the comfort of a luxury residence with the amenities of a home, an office or a home-office.
Nurol GYO’nun şehrin merkezi Mecidiyeköy’de bulunan projesi Nurol Tower; ev, ofis ve evofis olarak lüks bir rezidansın konforunu tek bir yapı içinde buluşturuyor.
NUROL TOWER. BE AT THE HEART OF THE CITY WITH THE BEST INVESTMENT!
NUROL TOWER. ŞEHRİN MERKEZİNDE, YATIRIMIN ZİRVESİNDE OL!
With windows opening to a breathtaking view of the largest forest in Istanbul, interiors created by Global Luxury London, a variety of Concierge services including reception, valet, booking and private chauffeur to serve as a 24/7 personal assistant that makes life easier, stunning floor plans with every square meter tailored for you, and a unique Penthouse collection, Nurol Life awaits its exclusive residents.
İstanbul’un en büyük orman manzarasına açılabilen pencereleri, Global Luxury London imzalı iç mimarisi, 7/24 kişisel asistanınız gibi çalışarak resepsiyondan valeye, rezervasyondan özel şoföre birçok hizmetle hayatınızı kolaylaştıran Concierge hizmetleri, her metrekaresi sizi düşünerek özel olarak tasarlanan fonksiyonel ve çarpıcı kat planları ve benzersiz Penthouse koleksiyonuyla Nurol Life, seçkin sakinlerini bekliyor.
PRACTICAL
LUXURY
“
“Real luxury is living a practical life.
”
Luxury for us is not excess and flamboyance. It is about everything that refines life. It is all about making life easier and more enjoyable with all the details that add value. This is why Nurol Life offers you a new lifestyle, a new residence concept.
Açılabilir pencereler / Orman manzarası French Window / Forest view
With numerous features and amenities including interior design conceived by Autoban Spacious and bright apartments with 4-meter high ceilings Windows opening to breathtaking views of the largest forest in Istanbul Guest House services to accommodate your guests Pet Care services that you can entrust your pet friends Premium food service with a variety of exclusive flavors and organic options Roof Bar with panoramic views on the 50th floor Cinelife where you can enjoy movie screenings 24/7 Concierge services to cater to your needs, and many other exclusive services to make your life easier, Nurol Life awaits you.
PRACTICAL
LUXURY
“
Asıl lüks, hayatı pratik yaşayabilmektir.
”
Bizce lüks, abartılı ve gösterişli olan değildir. Hayatı zorluklardan arındırabilen her şeydir. Her günü olduğundan daha kolay, daha keyifli hale getiren ve hayata değer katan tüm ayrıntılardır. İşte bu yüzden Nurol Life, size yeni bir hayat tarzı, yeni bir rezidans konsepti sunuyor.
4 metre tavan yüksekliği 4-meter high ceilings
Autoban imzalı iç mimarisi 4 metre tavan yüksekliği sunan geniş ve ferah daireleri İstanbul’un en büyük orman manzarasına açılan pencereleri Misafirlerinize özel Guest House hizmeti Sevimli dostlarınızı emanet edebileceğiniz Pet Care hizmeti Seçkin ve organik lezzetleriyle premium yemek servisi 50. katta yer alan panoramik manzaralı Roof Bar Sevdiklerinizle film izleme keyfi sunan Cinelife Özel ihtiyaçlarınızı 7/24 karşılayan Concierge hizmeti ve hayatınızı kolaylaştıran daha pek çok ayrıcalıklı hizmetiyle Nurol Life sizi bekliyor.
ALL THE PRIVILEGES OFFERED BY NUROL LIFE CREATE A PERFECT LIFE Nurol Life combines all the amenities of a residence with exciting details, redefining the concept of luxurious living to ensure you enjoy your life more with “Practical Luxury” elements. Rising on a total land area of 9,500 sqm, Nurol Life features 440 tower residences, 26 terrace residences and 50 offices, all exuding prestige and comfort. Featuring a Roof Bar on the 50th floor with indulgent views, Nurol Life stands apart with exquisite details. An exterior facade covered with natural stone and glass, allowing the building to breathe... A five-level parking lot for 1,019 vehicles... 23 elevators to save precious time... French Window through out and a lofty 4-meter high ceiling offering space.
Diamond Zone Diamond Zone created by Eric Bernard Interior Design spans the 37-44th floors of Nurol Life where design packages by internationally renowned brands such as Ralph Lauren Home will be available exclusively for you. Another advantage of the residences in the Diamond Zone will be the short and medium term lease opportunities. Thanks to the Lock-Up Closets that you can use to store personal belongings, you will be able to transform your residence into an investment tool anytime you want. And the stunning views overlooking the largest forest in Istanbul also await you at Nurol Life…
NUROL LIFE’TA TÜM AYRICALIKLAR MÜKEMMEL BİR YAŞAM SUNUYOR Nurol Life, bir rezidansın tüm ayrıcalıklarını heyecan verici detaylarla buluşturuyor. Lüks konseptini yeniden tanımlayan Nurol Life, “Practical Luxury” öğeleriyle hayatı hem daha keyifli hem de daha pratik yaşamanızı sağlıyor. 9.500 m2’lik alan üzerinde yükselen Nurol Life, 440 kule dairesi, 26 teras evi ve 50 ofisiyle prestiji ve konforu bir arada sunuyor. 50. katta yer alan, Roof Bar’ın ayrıcalığını da yaşatan Nurol Life, seçkin detaylarıyla fark yaratıyor. Binaya nefes aldıran doğal taş ve camdan oluşan dış cephe... 1.019 araçlık 5 katlı kapalı otopark... Değerli zamanınızı düşünen 23 asansör... Dairelerde açılabilir pencere ve 4 metre tavan yüksekliği...
Diamond Zone Diamond Zone, Eric Bernard Interior Design tarafından Nurol Life projesinin tepesinde, 37-44. katlarda konumlanıyor. Ralph Lauren Home gibi dünyaca ünlü firmalardan da dekorasyon paketleri size özel olarak sunuluyor. Diamond Zone'daki ayrıcalıkların bir diğeri ise kısa ve orta süreli kiralama hizmeti. Kişisel eşyalarınızı kilitleyebileceğiniz "Lock-up Closet" sayesinde istenildiğinde rezidansınız bir yatırım aracına da dönüşüyor. İstanbul'un en büyük ormanına açılan muhteşem bir manzara da Nurol Life’ta sizi bekleyenler arasında...
LIFE IS HOW YOU SEE IT Nurol Life is located nearby Maslak and Levent, and also offers easy access to the Fatih Sultan Mehmet and Bosphorus Bridges that connect to the Asian side of Istanbul. Rising high in close proximity to Türk Telekom Arena Stadium, Nurol Life is in walking distance to the metro station.
In addition to its prime location allowing easy access to the third bridge across the Bosphorus, the third airport, and the Northern Marmara Motorway, currently all under construction, Nurol Life is situated conveniently next to the Maslak – Levent – Zincirlikuyu axis, Istanbul’s main business district, making it an excellent investment option.
HAYAT, ONA NEREDEN BAKTIĞINDIR Maslak ve Levent’in hemen yanında konumlanan Nurol Life, Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprülerine yakınlığıyla öne çıkıyor. Aynı zamanda Türk Telekom Arena’nın yanı başında yükselen Nurol Life, metroya da yürüme mesafesinde bulunuyor.
Yapımı devam etmekte olan 3. Boğaz Köprüsü, 3. Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu’na yakın konumda bulunan Nurol Life, İstanbul’un iş merkezi Maslak-Levent-Zincirlikuyu aksına komşu olmasıyla, kaçırılmayacak bir yatırım fırsatı sunuyor.
ENJOY THE DETAILS, REVEL IN LUXURY IN THE CENTER OF LIFE WITH NUROL REIT Founded in 1997, Nurol REIT (Real Estate Investment Trust) operates in the fields of real estate and property development, project design, and marketing & sales, supported by highly qualified and experienced staff. Nurol REIT’s current portfolio includes: Nurol Tower, Nurol Life and Nurol Park. Nurol Tower, rising in Mecidiyeköy, at the heart of the metropolitan area, combines the comfort of a luxury residence with a home, an office or a home-office. From the “Tower Offices” and “Summit Offices” to the “Full Floor Offices” in the lower levels, every single detail in Nurol Tower is carefully thought out for your comfort. The Nurol Life project, located in the sprawling Seyrantepe district of Istanbul, is set to become the most desirable address for luxury residential living with exclusive modern services.
Nurol Life is an opportunity not to miss for those that prefer privileged living, while its prime location promises high return on investment. Nurol Life combines luxury and practicality, offering tailored solutions for the requirements of modern living. “Penthouse”, “Diamond Zone”, “Residence”, and “Office”, the four different sections of Nurol Life will make you feel right at the center of all things luxurious. Nurol REIT developed Nurol Park as a mixed-use project comprising residences, a hotel, an office and shopping center located on the Basın Express, a prime location in Istanbul. Nurol Park, the most prestigious project of its kind in the district, offers a unique lifestyle experience, opening the doors to peaceful, landscaped surroundings spread on 43,200 sqm of land, buildings with high-quality materials, and shopping areas inspired by traditional life in the neighbourhood.
NUROL GYO İLE KEYFİ DETAYLARDA, LÜKSÜ YAŞAMIN MERKEZİNDE YAŞA 1997 yılında kurulan Nurol GYO, nitelikli ve tecrübeli kadrosuyla arazi geliştirme, proje tasarımı, pazarlama ve satış alanlarında hizmet vermektedir. Nurol GYO’nun İstanbul’da devam eden üç büyük projesi bulunmaktadır: Nurol Tower, Nurol Life ve Nurol Park. Nurol GYO’nun şehrin tam merkezi Mecidiyeköy’de bulunan Nurol Tower projesi; ev, ofis ve evofisleriyle lüks bir rezidansın konforunu tek bir yapı içinde buluşturuyor. Nurol Tower’da bulunan “Kule Ofisler”, “Zirve Ofisler” ve binanın alt kısmındaki “Tam Kat Ofisler” ile her şey sizin için en ince ayrıntısına kadar düşünülüyor. İstanbul’un yükselen değeri Seyrantepe’de yer alan Nurol Life, ayrıcalıklı, modern hizmetleriyle şehirdeki seçkin yaşamın en gözde adresi olacak şekilde tasarlanıyor.
Konumuyla da yüksek yatırım değerine sahip Nurol Life, İstanbul’da ayrıcalıklı bir yaşamı tercih edenler için kaçırılmayacak bir fırsat niteliğinde. Nurol Life, lüksü pratik bir yaşamla sağlarken, modern yaşamın ihtiyaçlarına yönelik özel çözümlerle destekliyor. “Penthouse”, “Diamond Zone”, “Residence” ve “Ofis”leriyle 4 ayrı bölümden oluşan Nurol Life’ın her yerinde lüksün merkezinde olduğunuzu hissedeceksiniz. Nurol GYO, İstanbul’un en önemli lokasyonlarından biri olan Basın Ekspres’te karma proje kapsamında “konut, otel, AVM, ofis” olarak hayata geçirdiği Nurol Park ile eşsiz bir yaşam imkanı sunuyor. Bölgenin en prestijli projesi Nurol Park, 43.200 m2 peyzaj alanı, geleneksel sokak yaşamından ilham alan alışveriş alanları, avantajlı lokasyonu ve yüksek standartlardaki malzeme kalitesiyle huzurlu bir yaşamın kapılarını aralıyor.
Seyrantepe
444 6 496 www.nurollife.com
HAYATINIZI KOLAYLAŞTIRAN HER AN LÜKS YAŞAMA ARMAĞAN Tüm detayları titizlikle düşünülmüş bir mimari, 4 metre tavan yüksekliğine sahip daireler ve ofisler, tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacak Concierge hizmeti, misafirlerinizi ağırlayabileceğiniz Guest House hizmeti ve açılabilir pencerelerle sunduğu eşsiz orman manzarasıyla hayatınızı kolaylaştıran lüksler, Nurol Life’ta sizi bekliyor.
LUXURY & COMFORT OFFERED TO MAKE LIFE EFFORTLESS AND EXQUISITE Architectural design with every detail throughout, residences and offices with 4-meter high ceilings, Concierge services to cater for all your needs, Guest House services to accommodate your guests, windows opening to refreshing forest view are only some of the many luxury aspects that await you at Nurol Life.
GF TÜRKİYE