KUNYE64.indd 1
5/15/12 12:56 PM
KUNYE64.indd 1
5/15/12 12:56 PM
Genel Yayın Yönetmeni begum@edu-artdergisi.com
Cemil İpekçi… Bu sayımızın kapak konusu o… Onu bundan iki sene önce 2 Mayıs 2010’da Diyarbakır’da tanıdım. Orada onun o yaşam enerjisini aldıktan sonra daha da sarıldım işime gücüme. Geçtiğimiz hafta yine Cemil İpekçi’nin yanına gittim ve aynı yaşam enerjisinden 2 yıl daha depoladım. Onun gözlerinde aşk var, huzur var, yaşanmamışlıklar var. Keşke fırsatını bulsanız da Taksim’de Cezayir Sokağı’nın hemen girişinde sol taraftaki yerine gitseniz. İnanın havanız değişir. 64 yaşındaki bu adam, gençlere taş çıkarırcasına “Daha hayatımın aşkını yaşamadım” diyor… Hepimize feyz olmasını diliyorum… Bazen bezer insan hayattan. Hani bazen iş çıkışında “Bu işi mi yapıyoruz?”, “Yeter artık”, “Patron da ne biçim adam, zam yapmadan bir sürü iş istiyor. Önce zam yapsın! Ne kadar ekmek ne kadar köfte” diyoruz. Ya da eşimizle tartıştığımızda “Boşuna evlendim”, “Bu hayattan bıktım”, “Bitsin bu çile” gibi söylemlerimiz olabiliyor. Yıllar geçtikçe de aslında bu sözlerin ne kadar gereksiz olduğunu, kendimizi ne kadar tükettiğimizi fark ediyoruz ama iş işten geçmiş oluyor. PEKİ NE YAPMALI? En iyisi boş vermek.. Hayatı akışında yaşamak ve ufak şeylerden mutlu olmak… Ne kadar zor da olsa başarabiliriz belki de. İstemek bitirmenin yarısıdır! Bunu isteyin ve hemen uygulamaya başlayın. Olumlu enerjiler gönderin evrene ve evrenin size getireceği güzellikleri bir bir yaşayın! Bu da size bir dost tavsiyesi olsun… Günün yoğunluklarının da tadını çıkarmayı bilin. Herkese gülümseyin evvela! Mesela işyerinizdeki arkadaşlarınıza elinizle kahve ya da çay hazırlayın… Ve bunu yüzünüzden gülücük eksik olmadan yapın. Gülümseyerek başladığınız her şey başarılı ve tadından yenmez kıvamda olur. Arada gazetelerin, dergilerin, internet sitelerinin magazin sayfalarına bakın. Ünlülerin hayatları belki de bahar yorgunluğunuzu, gerginliğinizi üzerinizden alabilir. Bir de günlük tutmaya başlamadıysanız hemen bunu yapabilir-
siniz. Gün içinde yaşadığınız, hissettiğiniz ne varsa yazın. Yazın ki olumsuz enerjiniz kağıda dökülsün, size olumlu şeyler kalsın… Haftada bir cilt bakımına gidin, kuaföre gidin ya da sıkı bir yürüyüş yapın. Demem o ki kendinize zaman ayırın. Bırakın telefonlarınız kapalı kalsın, varsın size kimse ulaşamasın! Kendi kendinize kaldığınızda ne kadar dinlendiğinizi, sakinleştiğinizi göreceksiniz. İnternet sitelerinden tarot falı açın, Solitere oynayın… Bırakın zaman akıp geçsin. Yani kafanızı boşaltabileceğiniz ne varsa günde yarım saatinizi buna ayırın. Bakın neler olacak neler… Aşık olun! Bir çiçeğe, bir sanatçıya fark etmez… Kendinizi kaptırın gitsin. Yatağınıza uzandığınızda aşık olduğunuz o objeyi düşünün… İnanın uyumadan önce koyun saymaktan daha iyi gelecektir. Hayal kurun bol bol. Bırakın hayalleriniz uçursun sizi… Hayalinizde farklı ülkelere gidin. Mesela ben uyumadan önce bol bol farklı ülkelerde hayal ederim kendimi ve rüyamda gerçekten de o ülkedeymişim gibi hissederim… Uçağa binerim ve o ülkeye giderim… Gezerim, yeni insanlarla tanışırım… Uyandığımda ise rahatlamış hissederim kendimi… Bir daha söylüyorum: KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN! Bu hayat, bu zamanlar kolay kolay geri gelmiyor çünkü. Ne desek boş, ne yapsak boş… O yüzden yaşayın, eğlenin, doya doya zamanın tadını çıkarın! Bu kadar hayat dersi yeter sanırım. Gelelim dergimizin içeriğine… Başta söyledim… Cemil İpekçi, modaya nasıl atıldı? Onun gençliğinde hayat nasıldı? Müziğe nasıl atıldı? Resim merakı nasıl başladı? gibi soruların yanıtlarını aradık. Amerika’dan gelen Hot Rod’la Türkiye hakkında konuştuk. Ve efsanevi isim Michael Jackson’ın hayatını ve nasıl bu konuma geldiğini irdeledik. Rüya analizleri, doğru spor, eğitim gibi bölümlerimizle ajandamız var! Keyifle okuyacağınız bir sayı daha elinizde! Size şimdiden iyi okumalar, keyifli dakikalar
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Begüm ÇELİKKOL
01
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 3
5/15/12 12:21 PM
İÇİNDEKİLER
24 10 YENİLMEZLER KAHRAMANLARIN HEPSİ BİR ARADA Marvel Studyoları, Tüm zamanların en büyük süper kahraman takımı Yenilmezler’i sunar... Yenilmezler, Marvel’in en çok iz bırakan kahramanlarını bünyesinde topluyor: Demir Adam, Hulk, Thor, Kaptan Amerika, Hawkeye ve Black Widow.
ŞEN... YARATICI... SANATÇI...
CEMİL İPEKÇİ
Renkli isimlerden biridir Cemil İpekçi. Şen kişiliği, sivri diliyle çoğumuzun dikkatini çeken bir insan. Mardin ve Diyarbakır’da yaptığı defileler, açtığı okullarla dikkatleri üzerine toplayan İpekçi şimdilerde farklı projeler içerisinde. Resim yapmaya yeniden başlayan İpekçi bir yandan da müziğe yönelmiş durumda...
12 “KEŞKE BURADA OLSAYDIN” Ödüllü gazeteci yazar Kürşat Başar, iki yıldır canlı performanslarıyla devam eden müzik serüvenini, ünlü sanatçılar ve klasikleşmiş şarkılarla “Keşke Burada Olsaydın” adlı albümüne taşıyor.
04 ETKİNLİKLER H KÜÇÜKAY GİTAR ÜÇLÜSÜ H STEPHAN SCHMIDT SAHNEDE! MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
H FERHAT GÖÇER AŞK SANATI H BEN BERTOLT BRECHT KABERE
20
H GSUFEST12: ATHENA - GAZİNO - TRAMWAY H CRR İSTANBUL SENFONİ ORKESTRASI KONSER H KREMLİN ODA ORKESTRASI H HÜSEYİN SERMET BESTELERİ CEMAL REŞİT REY’DE SESLENDİRİLİYOR!
SÖYLEŞİ RODNEY TOOLE NAM-I DIĞER “HOT ROD” Amerikalı R&B, Hip Hop ve House müziğin yıldız ismi Rodney Toole’u nam-ı diğer “Hot Rod” desek size... Fifty Cent ile başlayan bir başarı öyküsünün sahibi o. Biz onu ABD’nin İbrahim Tatlıses’i olarak yorumladık. Çünkü hikâyesi tıpkı bir Türk filminden çıkmış gibi.
02 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 4
5/15/12 12:21 PM
RESİM
60 Renklerin denizinde derin bir ışık yolculuğu... Sergileri, resim sanatı ve gelecek planları ile bir sanatkar...
İPEK BETNİ
PLASTİK SANATLAR
52
Güneşin cömertçe aydınlattığı bu coğrafyada efsaneleri yorumluyor
Ahmet Güneştekin
EFSANELER
Yirminci yüzyılın en önemli müzik ikonu... Nesillere ilham veren daima çocuk, daima ‘moonwalk’...
MICHAEL JACKSON
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
14
03
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 5
5/15/12 12:21 PM
AJANDA MayısÊ
Tarih: 26 Mayıs 2012 Saat: 22:00 Hayal Bistro, İstanbul
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
www.biletix.com
KORAY CANDEMİR FEAT. SERKAN ÇELİKÖZ
Koray
Candemir, son birkaç yıldır yaşadığı yurtdışı serüveninden sonra yuvasına dönüp solo çalışmalarına başladı. Önce sahne performanslarıyla dinleyicisiyle buluşmayı isteyen müzisyen, önümüzdeki aylarda kariyerinin 2. solo albümünü çı-
karmayı planlıyor. Sahnede ona Kargo ve Maskott’ta beraber çalıştığı yol arkadaşı Serkan Çeliköz de eşlik ediyor. Beraber kurdukları Maskott’un şarkılarını da repertuarlarında bulunduran bu tecrübeli ekip konserleriyle çok yakında karşınızda olacak.
04 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 6
5/15/12 12:21 PM
MayısÊ
Tarih: 28 Mayıs 2012 Saat: 21:00 Tiyatro Kedi Şişli Black Out Sahnesi, İstanbul
FERHAT GÖÇER AŞK SANATI
Ferhat
Göçer’in kurduğu ve Türkiye’nin tek şahsa özel senfoni orkestrası olan Metropol Senfoni Orkestrası ile konserler veren sanatçının ilk albümü 2005 yılının Ekim ayında yayınlandı. 2007 senesinde ikinci albümü olan ‘Yolun Açık Olsun ‘ ile ödül kazandı. Dünya opera repertuarından günümüz şarkılarına,
napolitanlardan şansonlara, rembetikolara; Türk Sanat Müziği’nin seçkin eserlerinden, Halk Müziğimizin örneklerine, hafif batı müziğinin nostaljik parçalarından günümüz müziğine kadar farklı müzik türlerini seyircisiyle buluşturan Ferhat Göçer, müzikte yeni bir hedef belirledi: Türk Müziğini aldığı klasik eğitim ile birleştirip, dünyaya tanıtmak.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
www.biletix.com
05
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 7
5/15/12 12:21 PM
AJANDA MayısÊ
Tarih: 23 Mayıs 2012 Saat: 20:30 Kenter Tiyatrosu İstanbul
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
www.biletix.com
BEN BERTOLT BRECHT
KABARE
Çağımızın en büyük yazarlarından biri olan Bertolt Brecht’in şiir, şarkı ve öykülerinden Genco Erkal’ın uyarladığı müzikli kabare oyununda Kurt Weill, Hans Eissler, Paul Dessau ve Sarper Özsan’ın müzikleri eşliğinde dünyanın düzeni, kadının konumu, savaş ve barış gibi konularda eğlenceli bir yolculuğa çıkıyoruz. Oyunun Yazarı: Bertolt Brecht
Uyarlayan: Genco Erkal Oyunun Yönetmeni: Genco Erkal Dekor Tasarım: Ali Yenel Işık Tasarım: Yüksel Aymaz Kostüm Tasarım: Özlem Kaya Müzik: Kurt Weill, Hans Eissler, Paul Dessau, Sarper Özsan Müzik Direktörü: Emin Fındıkoğlu Koreografi: Tan Temel, Sernaz Demirel Oynayanlar: Tülay Günal, Genco Erkal Piyano: Yiğit Özatalay
06 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 8
5/15/12 12:21 PM
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 9
5/15/12 12:21 PM
MAYIS GÜNLÜĞÜ
18.05
19.05
21.05
GSUFEST12: ATHENA GAZINO - TRAMWAY
Galatasaray Üniversitesi Öğrenci Konseyi ve Mezunlar Derneği tarafından Ortaköy’deki kampüsde gerçekleşecek festival, katılımcılara 3 gün süren doyumsuz bir müzik ve eğlence şöleni yaşatacak. Birbirinden farklı aktivitelerin, amatör grup performanslarının, folklör gösterilerinin, öğrenci kulüplerinin etkinliklerinin yansıra festival süresince Bay J ile söyleşi ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi Balkan Korosu festival bünyesinde yer alacak.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
CRR ISTANBUL SENFONI ORKESTRASI KONSER
Keman eğitimine 7 yaşında Prof. Gönül Gökdoğan ile başladı, 2003 yılında Prof. Nuri İyicil’in sınıfından mezun oldu. Ustalık çalışmalarını Prof. Cihat Aşkın ile sürdürdü. Fransa, Yunanistan ve Özbekistan’da gerçekleştirilen uluslararası festivallerde ülkemizi temsil etti. Cemal Reşit Rey’in “Keman Konçertosu”nun da ilk seslendirilişini 2006 yılında, Rengim Gökmen yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası ile birlikte gerçekleştirdi. Keman solistliğinin yanı sıra, bestecilik alanında da Yalçın Tura ve Hasan Uçarsu ile çalışan Hasan N. Tura, 2004 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın açtığı Ulusal Beste Yarışması’nda, Büyük Ölçekli Senfonik Yapıtlar dalında “1. Senfoni”siyle birincilik ödülünü kazanmış, 2007 yılında da E. www.iksev.org Org. Aytaç Yalman’ın librettosu üzerine “Şehitler Oratoryosu”nu bestelemiştir. www.biletix.com
KREMLIN ODA ORKESTRASI
Rusya’nın en iyi yaylı çalgı topluluklarından biri olarak kabul edilen Kremlin Oda Orkestrası, dünyanın en iyi orkestralarından biri olarak da anılıyor. Nispeten genç sayılan orkestra üyelerini bir araya getiren Misha Rachlevsky, dünyanın pekçok yerindeki seyircileri, bu kusursuz müzik ile şaşkına çeviriyor. 1991’de Misha Rachlevsky tarafından kurulan orkestra, Rusya’nın ulusal ve uluslar arası alanda sayılan bir topluluğu haline gelmiştir. Gerek etkileyici konserleri gerekse çok beğenilen albümleri ile Kremlin Oda Orkestrası, sıcaklığı ve yüksek enerjisiyle birlikte; dinleyicilere son nota çalındıktan sonra dahi kıpırdamak istemeyecekleri, bağımlılık yaratan performanslar sunmaktadır…
www.biletix.com
www.biletix.com
08 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 10
5/15/12 12:21 PM
22.05
25.05
KÜÇÜKAY GITAR ÜÇLÜSÜ
30.05 HÜSEYIN SERMET BESTELERI CEMAL REŞIT REY’DE SESLENDIRILIYOR!
Küçükay Gitar Üçlüsü 22 Mayısta Akbank Sanat’ta sahne alacak. 2011 yılında kurulan ve Bekir Küçükay ile öğrencileri Fatih Akbulut ve Erkin Çavuş’tan oluşan grup, üç gitar için yazılan eserleri kendilerine özgü yorumlarıyla seslendirmeyi amaçlamaktadır.
30 Mayıs akşamı gerçekleşecek olan konserde Hüseyin Sermet’i bu kez besteci kimliğiyle izleyeceğiz. Paris Konservatuarı yıllarında Olivier Messiaen, Henri Dutilleux gibi komposizyon dalının en büyük isimleriyle çalışmış olan Hüseyin Sermet müziğe başladığından beri besteciliğe oldukça düşkün. 1977 yılında yaylı çalgılar için bestelemiş olduğu ilk eser ile Lili Boulanger kompozisyon ödülünü kazanan Sermet, daha sonraki yıllarda piyanist kimliğinin yani sıra kompozisyon dalında da ön plana çıkmayı başarıyor.
Günümüzün en yenilikçi gitaristlerinden biri olarak değerlendirilen Alman gitarist, Trossingen’de başladığı müzik yaşamını Paris’te ve New York’ta devam ettirdi. 1988 yılında Paris Fransız Radyosu, 30. Uluslararası Gitar Yarışması’nda Birincilik ödülünü kazandı. Maurice Ohana’nın tüm gitar eserlerinden oluşan albümü, “Grand Prix du Disque de l’Académie Charles Cros” ve “French Victoires de la Musique, 1994” gibi pek çok www.iksev.org saygın ödüle layık görüldü. Stephan Schmidt 25 Mayısta Akbank Sanat’ta sahne alacak. www.biletix.com
www.biletix.com
www.biletix.com
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
STEPHAN SCHMIDT SAHNEDE!
09
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 11
5/15/12 12:21 PM
SİNEMA
KARŞINIZDA SÜPER KAHRAMANLAR
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Yenilmezler
Kendilerini tek başlarına kötülere karşı savaşırken seyrettiğimiz Thor, Hulk, Iron Man, Kaptan Amerika, Hawkeye ve Black Widow’un, uluslararası barışı koruma teşkilâtı S.H.I.E.L.D’ın yöneticisi Nick Fury’i de yanlarına alarak küresel bir tehdide karşı savaştıkları Yenilmezler (The Avengers), MARVEL evreninin gözü pek kahramanlarını aynı film içinde buluşturuyor. Bu yazın gişe rekortmeni filmlerinden ilki olan yapım, vizyona girdiği ülkelerde bir haftada 260 milyon dolar yapmayı başardı. Ülkemizde ABD ile aynı anda vizyona giren yapım televizyondan tanıdığımız yönetmen Joss Whedon’un ellerinde yükseliyor. Bir süper kahraman filminden beklentileri fazlasıyla karşılayan Yenilmezler, DC’nin Adalet Ligi’ne şimdiden gözdağı verdiği gibi, Marvel’in gişedeki üstünlüğünü de bir kez daha perçinledi. Her yüksek bütçeli ve beklentilerin yüksek olduğu film gibi daha proje aşamasından bugüne konusu sır gibi saklanan film özelde çizgi-roman severleri, genelde ise tüm sinemaseverleri mutlu edecek... Orjinal adı: The Avengers • Yönetmen: Joss Whedon • Yapım: Aksiyon, Bilim Kurgu • Oyuncular: Robert Downey Jr., Chris Evans, Mark Ruffalo • Ülke: ABD • Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu • Yıl: 2012
10 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 12
5/15/12 12:21 PM
DVD
SİYAH BEYAZ BİR ÖYKÜ
Siz siz olun bu son derece zekice göndermeler içeren ve sinemanın en saf halini, beyazperdede yeniden yaşatan bu filmi “Kesinlikle kaçırmayın” derim. Yer yer ‘Singin in the Rain’den de pasajlar bulacağınız, nostaljiyi ucuza kaçmadan yaşatan ‘Artist’, sezonun en iyi yapımlarından biri. George Valentin (Jean Dujardin) son derece karizmatik ve Kinograph film şirketiyle çalışan, zamanın en ünlü sessiz sinema idollerinden biridir. Bir filminin galası sırasında yolu, hayat dolu, özgür ruhlu ve muhteşem bir gülümsemesi olan genç ve güzel dansçı Peppy Miller (Bérénicé Bejo) ile
ALTERNATIFLER
kesişir. Filmlerde birlikte rol almaya başlayan ikili kamera karşısında adeta doğal bir ritim tutturmuştur. Kısa bir süre sonra Hollywood, yepyeni bir yıldız adayının etkisi altına girecektir: Sesli filmler. George bu yeni teknolojinin ve sessiz filmlerin bu bayağı moda karşısında itibar kaybetmesinin bir parçası olmayı reddeder. Ancak 1929 yılında Kinograph şirketinin sessiz film yapımına tamamen son vermesiyle George zor bir seçimle karşı karşıya kalır: Genç yıldız Peppy Miller gibi sesli filmleri kucaklamak ya da tamamen unutulmayı göze almak.
n Düşler Bahçesi (We Bought A Zoo) n Çizmeli Kedi (Puss In Boots) n Berlin Kaplanı n Karanlık Saat (The Darkest Hour)
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
http://www.idefix.com/video/
The Artist
11
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 13
5/15/12 12:21 PM
MÜZİK
KÜRŞAT BAŞAR’DAN CAZ ALBÜMÜ:
“KEŞKE BURADA OLSAYDIN”
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Ödüllü gazeteci yazar Kürşat Başar, iki yıldır canlı performanslarıyla devam eden müzik serüvenini, ünlü sanatçılar ve klasikleşmiş şarkılarla “Keşke Burada Olsaydın” adlı albümüne taşıyor. Onu gazeteci, köşe yazarı ve çok satan romanların yazarı olarak tanıdık yıllarca. Kelimelerle arası bu kadar iyi olan Kürşat Başar’ın, müziğe de tutkusu büyük oldu her zaman. 80’li yıllarda TRT için hazırladığı “Caz Duygusu” adlı TV programını müzikseverler mutlaka hatırlayacaktır. Son dönemde müzikle ilişkisini daha da yoğunlaştıran Kürşat Başar, yazdığı “Bizim Şarkımız” müzikali ve grubuyla birlikte gerçekleştirdiği canlı performanslarıyla dikkat çekti. Başar, bu keyifli müzik yolculuğuna şimdi de bir stüdyo albümüyle devam ediyor. Kürşat Başar, klasikleşmiş Türkçe pop şarkılarını ve biri kendine ait olmak üzere iki yeni eseri, birçok ünlü sanatçının konuk olarak seslendirdiği caz yorumlarıyla bir albümde topladı. Kürşat Başar, albümünün ortaya çıkış hikayesini şöyle anlatıyor: “Yakından tanıyanlar, müziğin benim hayatımda ne kadar önemli olduğunu bilirler. Ama romanların, yazıların arasında müzik yıllar boyunca hep geride kaldı. İki yıl önce bir rastlantıyla sahneye çıkmam ve uzun zamandır bir kenarda duran saksafonumu yeniden çalmaya başlamam bu albümün başlangıcını oluşturuyor.” “Keşke Burada Olsaydın” albümü, konuk sanatçıların seslendirdiği 9 şarkı, 2 enstrümantal eser ve 1 eserin radyo versiyonundan oluşuyor. 90’larda “Neredesin” adlı şarkısıyla tanınan Ayşen’in seslendirdiği ve aynı zamanda albümün çıkış parçası olan “Keşke Burada Olsaydın”, Kürşat Başar ve Zeynep Talu’nun ortak çalışması. Albümde Sezen Aksu, Yaşar, Yeşim Salkım, İlhan Şeşen, Levent Yüksel, Erol Evgin, Zeynep Talu gibi Türk popunun önemli isimleri ve piyanosuyla Burçin Büke, Kürşat Başar’a eşlik ediyor. Berkay Özideş ve Şenay Lambaoğlu gibi genç seslerin de bulunduğu albüm, Marşandiz Stüdyoları’nda, Kürşat Başar’ın müzik direktörlüğünde, tümüyle canlı olarak kaydedildi. Güçlü seslerle buluşan unutulmaz şarkılar ve albümde yer alan yeni eserler, Kürşat Başar’ın saksafonuyla tekrar anlam kazanıyor.
RAFTAKILER n Karnaval / Sinan Akçıl n Turkish Ethnic Music / Göksun Çavdar n Meşk / Sibel Can n Napir /Melek Akman
12 EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 14
5/15/12 12:21 PM
KİTAP
AŞK VE GURUR JANE AUSTEN ÇEVİREN: ZEYNEP YEŞİLTUNA YAYIN YILI: 2012 472 SAYFA DİLİ: TÜRKÇE
Klasik dönem romanları arasında önemli bir yere sahip olan Aşk ve Gurur, 18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen unutulmaz bir aşk hikâyesini konu alıyor. Orta halli bir ailenin zeki ve neşeli kızı ile kibirli ve mağrur olmasının yanı sıra son derece dürüst ve varlıklı genç bir adamın neredeyse nefretle başlayan ilişkilerinin büyük bir aşka dönüşünü anlatan bu kitapta, biri gururlu diğeri önyargılı iki insanın zaman ilerledikçe yanıldıklarına ve
birbirlerine yaptıkları onca haksızlığın yalnızca aşkla telafi edilebileceğine şahit olacaksınız. Jane Austen’ın büyüleyici bir dille kaleme aldığı, yazarın karakter tahlillerindeki ustalığı ve insan psikolojisini yansıtmadaki yeteneği sayesinde çağının ötesine geçmiş ve klasikler arasında önemli bir yer edinmeyi başarmış Aşk ve Gurur, günümüzde de aynı etkisini koruyarak ses getirmeye devam ediyor…
RAFTAKILER n Tılsımlı Gömlekler / Hülya Tezcan n Aşka Veda / Can Dündar n Denizlerin Davası / Mustafa Balbay
n Kanuni ve Şehzade Mustafa / Bernardo Nabagero n Hayalet Tugay / John Scalzi n Bazen Hayat / Sine Ergün
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
UNUTULMAZ BİR AŞK HİKAYESİ
13
EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 15
5/15/12 12:21 PM
EFSANELER
Yirminci yüzyılın en önemli müzik ikonu... Nesillere ilham veren daima çocuk, daima ‘moonwalk’...
Ne kadar büyük bir yıldız olursanız, bir o kadar da büyük bir hedef olursunuz. Popülerliğinin artmasıyla birlikte hakkında çıkan dedikodular da arttı ve bunların hiçbiri doğru değildi. Ne zaman ki en çok satan albüm rekorlarını kırmaya başladı, o zaman bir gece içerisinde hakkında “Tuhaf, garip, kaçık, kız, eşcinsel, fil adamın kemiklerini almaya çalışıyor, oksijen çadırında uyuyor” gibi yakıştırmalar yaptılar ve bunların hiçbiri doğru olmadı, hepsi uydurmaydı.
29
Ağustos 1958 tarihinde ABD’nin İndiana şehrinde doğdu. Michael Jackson, müziğinin ötesinde dünya eğlence sektörünün ve onu besleyen sistemin ortaya sürdüğü bir efsanedir.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Kariyeri : Babası Joseph, Michael Jackson’ın müzik ve dansa olan ilgisini fark edince, vaktini ve gücünü onun eğitimine ve gelişimine harcadı. Yoğun çalışmalar sonucunda 8 kardeş olan Jackson ailesinden Michael, Marlon, Tito, Jermaine, Jackie “Jackson 5” grubunu oluşturdular. 1964’de Jackson 5 profesyonel anlamda çalışmaya başladı. Bir yıl içinde Jackson kardeşler şarkılarını ve danslarını Harlem, New York’a taşıdılar. Harlem’in ünlü Apollo tiyatrosunda sahne alan Jackson 5 salonu doldurdu ve amatör şov yarışmasında birincilik ödülünü aldı. 1969 yılına kadar Jackson 5 konserlere ve gece şovlarına devam etti. Dönemin en başarılı R&B plak şirketi olan Motown’un kurucusu Berry Gordy’nin “Jackson 5” grubunu dinlemesi ile grubun önü açıldı. Beatles’tan sonraki en hızlı çıkışı yakalayan “Jackson 5” arka arkaya yaptıkları başarılı albümler ile kitlelerin ilgisini kazandı. Listelerde 1 numaraya çıkan hitler ”I Want You Back”, “ABC”, “The Love You Save” ve “I’ll Be There” hala çalınan ve tanınan klasikler haline geldiler. Artık tek başına Motown, kısa zaman içerisinde Michael Jackson’un solo yeteneklerini keşfetti. 1971-76 yılları arasında “Got To Be There”, “Rockin’ Robin”, “I Wanna Be There”, “Ben” single’ları yapıldı. Ardından “Music&Me”, “Forever Michael” ve “The Best Of Michael Jackson” solo albümleri piyasaya çıktı. Bu albümler ile Michael Jackson’un kariyerinin ne denli güçleneceği belli oldu. Michael solo çalışmaları ile beraber Jackson 5 ile beraber çalışmaya devam etti.
14 EFSANELER.indd 2
5/15/12 12:23 PM
“
Bana ilham veren şey çok basit, ben sadece kendim gibi oldum, sevdiğim şeyleri yaratarak. Benim sevdiğim şeyler, aynı zamanda çocukların sevdiği ya da yetişkinlerin içindeki çocukların sevdiği şeyler. Bu çok kolay oldu çünkü ben bir çocuk olarak yapamadığım şeyleri düşündüm yalnızca.
“
EFSANELER.indd 3
5/15/12 12:23 PM
EFSANELER Grubun ilk üç albümü sırasıyla; “Diana Ross Presents Jackson 5”, “ABC”, “Third Album” piyasaya çıktı. Üçü de satış listelerinde ilk beşe kadar yükseldi. Albüm için çalışmadıkları dönemlerde kapalı gişe dünya turnelerine çıktılar. Alt grup olarak o sıralar tanınmayan “Commodores” isimli bir grup ile Lionel Richie eşlik ediyordu. Motown için 11 albüm yapan “Jackson 5”, 1976’da ilerleyen yıllarda Sony Müzik olacak olan CBS şirketi ile anlaştılar. Aynı yıl içine Motown, “Jackson 5 Anthology” karışık albümünü piyasaya çıkarttı. Jackson 5, Motown’dan ayrılana kadar 100 milyon albüm sattı.
Off The Wall 1979’da Michael Jackson yetişkin bir sanatçı olarak ilk solo albümünü çıkarttı. Bu albüm ile pop müzik ve şov dünyasının öne çıkan bir tipi haline gelen Michael Jackson, ilk Grammy ödülünü kazandı. Albümde yer alan “Don’t
Stop ‘till You Get Enough”, “She’s Out Of My Life” ve “Off The Wall”, bütün listelerde 1 numaraya kadar yükseldiler ve milyonu aşan rakamlarda satıldılar. “Off The Wall” albümü Amerika Birleşik Devletlerinde 5, dünya genelinde 8 milyondan fazla sattı. Solo kariyeri ile beraber The Jacksons ile çalışmaya devam eden Michael Jackson besteci ve yazar olarak gücünü platin albüm olan Triumph ile ispatladı. Bu albümün dev turnesinde The Jacksons 34 şehirde konserler verdiler ve 5,5 milyon dolarlık bir turne cirosu elde etti. Atlanta Çocuk Vakfı için 100,000 dolar getiren bir konser verdiler. 1982’de Michael Jackson, Diana Ross için The Muscles şarkısını yazdı. E.T. (Extra-Terrestrial) albümü ile en iyi çocuk albümü olarak bir Grammy daha kazandı.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
“The Jacksons Grup”, ismini “The Jacksons” olarak değistirdi. Solo kariyerine başlamak için Jermain Jackson Motown’da kaldı ve yerine küçük kardeş Randy geçti. The Jacksons, daha
önce olduğu gibi hit üretmeye devam etti. İlk albümleri ‘The Jacksons’da yer alan “Enjoy Yourself” şarkısı single olarak bir milyondan fazla sattı. CBS televizyon kanalında yaptıkları bir gösteri ile kız kardeşleri Rebbie, La Toya ve Janet ekranlarla tanıştılar. Bu dönemde Michael Jackson kendini geliştirme imkanı buldu. Kariyerlerinde ilk kez kendi başına albüm yapma şansı yakaladı. “Destiny” albümü ile Michael Jackson hit besteci olarak da ün salmaya başladı. Albüm, iki milyondan fazla satıldı.
16 EFSANELER.indd 4
5/15/12 12:23 PM
We Are The World 1984’te Michael Jackson ve kardeşleri ”Victory” albümünü çıkarttılar. Thriller’ın sürmekte olan etkisi ile “Victory” çift platin oldu ve Jacksons’ın en çok satan albümü haline geldi. Uluslararası basının büyük ilgisi sayesinde Jacksons’ın “Victory” turnesi bü-
müzik mağazalarına giren albüm, müzik piyasasının gördüğü en büyük sipariş olarak tarihe geçti. Bir başka ilk: Albümde yer alan “Man In The Mirror”, “The Way You Make Me Feel”, “Bad, I Just Cant Stop Loving You” single’larının hepsi, listelerde 1 numarada kalmayı başardı. Michael, 127 konserlik dünya turnesine çıktı. Turne, 1989’un Ocak ayında 125 milyon dolarlık ciro ile “Bad” için üçüncü bir dünya rekoru kırmış oldu. Daha önce “Thriller” ile elinde tuttuğu “En Çok Satan Klip” rekorunu 94 dakikalık “Moonwalker” ile kıran “Michael” (1 milyon satış), 1989’da çıkan “Michal Jackson”… “The Legend Continues” ile (500,000 satış) eski rekorunu bir kere daha geçti.
yük ilgi gördü. Michael Jackson, bütün turne gelirinin bağışlanacağını ilan etti. Bunun üzerine Hollywood Ticaret Odası, yıldızlar geçidine Michael Jackson’ın özel yıldızını ekledi. Kariyerinin bir başka baş yapıtı olan ‘We Are The World’u 1985’de Lionel Richie ile beraber besteledi. 40’tan fazla sanatçının katıldığı “We Are The World”, en çok satan single olma özelliğini hala koruyor. Single satışlarından elde edilen gelirin bir kısmı, Afrika’da hüküm süren açlık ile mücadele için harcandı. Michael ve Lionel, bu performanslarıyla Yılın Şarkısı Grammy Ödülü’nü kazandılar. Bad 1987’de “I Just Can’t Stop Loving You” ile Michael Jackson, tekrar dünya müziğinin gündemini belirledi. 31 Ağustos’ta
“Bad” ile Michael Jackson sayısız ödül ve ünvan kazandı. Dehasının bütün bu ödüllerden daha belirgin kanıtı, dünya çapında elde ettiği satış rakamlarıdır. Toplam 110 milyon albümü satılan “Michael Jackson”, “Jackson 5”, “The Jacksons” ve arada çıkarttığı solo albümleri de eklendiğinde, 210 milyonluk satış rakamlarına ulaşıyor. Dangerous 1991’de MTV Video Vanguard ödülünün adı, sanatçının onuruna “Michael Jackson Video Vanguard” olarak değiştirildi. Bir ay sonra “Black Or White” yayınlandı ve 7 hafta boyunca 1 numarada kaldı. Albümünde yer alan single yine bütün listelerde en üst sıralara kadar yükseldi. “In The Closet 6” numaraya, “Jam” 3 numaraya yükseldi. Albüm dünya genelinde 17 milyon adet sattı. “Dangerous” dünya turnesinde Michael Jackson, her gittiği ülkede bir numaralı gündem oldu. Sadece Japonya’da, 500,000 se-
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Thriller 1982’de yayınlanan “Thriller” albümünün ilk single şarkısı “The Girls Is Mine” (Paul McCartney ile düet), milyonu aşan satışları ile albümün yolunu açtı. Thriller, Noel başında müzik mağazalarına girdi. Aynı günlerde radyo ve televizyonlara çıkan ikinci single Billy Jean ile albüm satışları birkaç hafta içinde bir milyonu aştı. Üçüncü single “Beat It” ile Michael Jackson ismi pop dünyasının dışına da taşındı. Rock müziğin efsane gitaristi Eddie Van Halen’in da çaldığı “Beat It” kısa zamanda rock radyolarında da boy gösterdi. The Jacksons, Motown’un 25. yıldönümü için hazırlanan özel televizyon şovu için tekrar bir araya geldi. Bu televizyon programında, Michael Jackson tek başına Billy Jean şarkısını ve tarihe geçen Moonwalk dansını yaptı. Sadece Amerika içinde 50 milyon seyirciyi ekran başına toplayan şov, dünyada da milyonlarca televizyonda yayınlandı. 1983’de Thriller’ın satışları 10 milyonu aştı ve tarihte en çok satan albüm olarak rekorlar kitabına geçti. Bir başka rekor, Thriller’ın klibi ile kırıldı. 14 dakikalık bu klip 900,000 adet satılarak en yakın takipçisini geride bıraktı. Albüm bir çok ödülü almaya hak kazandı: 8 Grammy, 7 Amerikan Müzik Ödülü, 4 Siyah Altın Ödülü, 4 Amerikan Video Ödülü, 3 MTV Ödülü ve People’s Choice Award...
17
EFSANELER.indd 5
5/15/12 12:23 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
EFSANELER
yirci Michael Jackson’u izledi. 1993 yılında bütün dünya basını Michael Jackson’ın müziğini ve kliplerini yayınlıyordu. 27. Superbowl maçının devre arasında sahne alan Michael Jackson, 100 milyon Amerikalı’yı ekran başına toplayarak bir başka rekora imza attı. Kitle kültürünün rantiyecileri 24 Şubat 1993’te 35. Grammy ödüllerinde Michael Jackson’un Yaşayan Efsane ödülünü verdi. 9 Mart’ta Soul Train Müzik ödüllerinde bir başka balon ödül olan “Yılın Hümanisti” ödülünü aldı. Michael Jackson, özellikle ölümünden ön-
ceki son yıllarda bazı sağlık sorunları ve skandallarla gündeme gelmiştir. Üç çocuk babası olan Michael Jackson, 25 Haziran 2009 günü Los Angeles’taki evinde geçirdiği rahatsızlık sonucu koma halinde hastaneye kaldırılmış fakat kurtarılamamıştır. Ölüm nedeni kalp durması sanılsa da, Los Angeles Adli Tıp Kurumu’nun yaptığı otopsi ile ölüm nedeninin uykusuzluk tedavisinde kullandığı çok güçlü anestezi ilacı “propofol” olduğu açıklanmıştır. “Propofol” ve sakinleştirici lorazepam ilaçlarının Jackson’ın ölümünün en önemli
nedenleri olduğu kaydedilen açıklamada, Jackson’ın kanında midazolam, diazepam, lidocaine ve ephedrine ilaçlarının da bulunduğu söylenmiştir. Olayın cinayet olmasından şüphenilmekle birlikte Jackson’ın şahsi doktoruna Şubat 2010’da “Kazara ölüme sebebiyet verme” suçundan dava açılmıştır. Bu dava doktorun mahkeme kararıyla hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. O, yaşarken ölümsüzleşti... Öldüğünde ise aslında yeniden doğdu ve doğmaya devam edecek...
18 EFSANELER.indd 6
5/15/12 12:23 PM
YAŞAM KOÇLUĞU
Gülümseyen nesiller Gülümseyen MERHABA, Benim için çok önemli ve özel bir içeriğe sahip bu dergide yazıyor olmaktan mutluluk duyuyorum. Bu dergiyi yaratmada emeği geçen herkesi de ayrıca tebrik ediyorum. Akademik olarak konservatuarda oyunculuk eğitimi aldım. Buna rağmen o dönemin şartları gereği hayatımın 8 yılını profesyonel olarak tekstil sektöründe Planlama Uzmanı olarak görev yaptım. Bu yıllar boyunca edindiğim tüm tecrübeler bana aslında ne kadar da iş hayatında kendime çözüm bulmaya çalışırken aslında yine çözümün kendimde olduğunu fark ettirdi. O dönemde evlenip bir de bir çocuk sahibi olunca bu alanda eğitim alma ihtiyacı hissettim. Tüm bu süreçlerin sonucunda da bu işi bu alanda eğitmenlik yaparak devam ettirmeye karar verdim. Aslında “İş” dediğim şey benim için bir hayat tarzı. Beni her zaman buna yönlendiren, insanlara her noktada bir şey verebiliyor ve dokunabiliyor olmak beni en mutlu eden şey . Buradan siz okuyucularıma bu alanda profesyonel olarak uygulayan biri olarak elimden geldiği kadar bu köşeden sizlere ışık tutmaya çalışacağım. Ana temamız eğitim ve sanat olduğuna göre derginin ilk sayısı olması sebebiyle benim için en değerli eğitim çocuklarımızın eğitimi. Bu yüzden biraz bundan bahsetmek istedim. Çocuklarımız küçük minik sevimli insanlar, onları neden bu kadar çok sever ve onlarakıyamayız? Çünkü onlar hep masum ve bizim verdiklerimizle şekillenecek ve birer yetişkin olacaklardır. Bu da bize çocukların gelecekteki yapılanmalarının tamamen bizim sorumluluğumuz da var olduğunu hatırlatır. Çocuklarla ilişkimiz, anne karnında başlar. Bu sorumluluğun ne kadar derinlerde ve ne kadar üzerimizde baskı yarattığı konusunda, yetişkinleri anlamak ve onların bu
sorumluluğuna eğitimle liderlik etmek ve hayatlarını bu alanda kolaylaştırmak, hizmet etmek en yüce görevdir. Beni eğitimci olma motivasyonumu artıran ve eğitimin gerçek sorumluluğunu bana öğreten küçük oğlum Arda oldu. İnsanların davranışlarını anlamaya ve deneyimlemeye çalışırken bir de anne olarak “Çocuğumla nasıl bir iletişim içerisinde bulunursam, onu geleceğe en iyi şekilde hazırlayabilirim?” sorusunun gözümün önünde pat-
laması ile gerçekleşti. Daha henüz küçücük bir noktayken annenin yaşadıkları etrafta olan bitenlerin yaydığı enerjiyle kendi yapısını şekillendirir ve oluşturmaya başlar... Bu yüzdendir ki biz eğitimciler, çocukların eğitimlerinde bu kriterleri de göz önünde bulundurarak eğitim modelimizi belirlediğimizde onlar için en yüksek faydayı sağlayabiliriz. Çocuklar, her türlü bilgiyi veriyi almaya hazır ve nazırdırlar. Çocukluğundan beri tüm öğrendiği yaşadığı şahit olduğu her şeyi biriktirir ve tüm hayatlarına bunu yayarlar. Bu geçmişteki referansların etkisi ile hareket ederler. İşte bu noktada anne - baba olarak bizler çocuklarımızı mutlu birer insan olarak görmek için çocuklarımıza nasıl davranmanın ve çocuklarımızın nasıl doğru yöntemlerle bu temelleri oluşturmaları gerektiğini öğrenmek bu alanda hayatımızı ne kadar kolaylaştırır... Bu onlara lüks bir okul ve lüks bir hayat tarzı sunmanın ne kadar
ötesinde öyle değil mi? Şimdi bu noktada çıtayı fiziki şartlardan ötesine taşırken, başarırken yüzleri gülen çocukla sonrasında mutlu olmayı öğrenmeye çalışan yetişkinler olmamak için, mutlu bebek - mutlu çocuk - mutlu genç - mutlu yetişkin alışkanlığını kazandırmak olmalı bizim hedefimiz... Her çocuk doğduğunda her şeyi yapmaya, başarmaya hazırdır. Bizler anne - babalar olarak kendimizde beslediğimiz korkularımızı, başarılarımızı, hedeflerimizi yani kısaca tüm duygularımızı onlara aktararak , o her şeyi başarabilecek güçte olan çocuğumuzun kaynaklarını ve engellerini belirleriz . Bütün bu bilgiler ışığında artık bizim odak noktamız SBS’deki hedefini tuttururken ya da tutturmaya çalışırken bu başarıyı tüm hayatına yaymasını sağlamaktır. İşte bizim hedefimiz ve amacımız anne baba olarak başarırken yüzleri gülen birer çocuk yetiştirmektir. Büyüdüklerinde çocukluktan bu yana her türlü sevgi, cesaret, özgüven, dram vb gibi deneyimleri hayatlarına yön verir. Birimiz yolda gördüğümüz bir köpeği bir canavar olarak görürken diğerimizin aynı köpeğe sevgiyle bakması bunun en büyük ispatıdır. Bu gerçeği ilk öğrendiğimde çocuklarla konuşurken yani daha doğrusu iletişim kurarken, vücut dilimizden kullandığımız kelimelerin çıkardığı ses tonuna kadar kurduğumuz iletişim önemlidir. Çocuklara verdiğimiz her mesaj, eğitimlerinde önlerine birer engel ya da destek olarak şekillenecek ve onların birer düşünce parçası olarak onların eğitiminin birer parçası olarak kalacaktır. Bu eğitimleri alırken hocalarımdan biri olan Erl MORRELL STİNSON’ın bana söylemiş olduğu bir şeyi asla unutmayacağım ve bunu sizinle paylaşmak istiyorum. ‘’Çocuğunuza vereceğiniz en büyük hediyenin onun göz hizasına inerek ve gözlerinin içine bakarak (Senin büyüdüğünde ne kadar başarılı ve mutlu bir çocuk olacağını çok merak ediyorum) cümlesidir.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Esra Abay Özkurt • Sertifikalı Koç / Eğitmen • esra.ozkurt@edu-artdergisi.com
19
EFSANELER.indd 7
5/15/12 12:23 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
ŞÖYLEŞİ
20 ROPORTAJ RT.indd 2
5/15/12 12:24 PM
Röportaj: Begüm Çelikkol
Fifty Cent ile başlayan bir başarı öyküsünün sahibi o. Biz onu ABD’nin İbrahim Tatlıses’i olarak yorumladık. Çünkü hikâyesi tıpkı bir Türk filminden çıkmış gibi. Kardeşiyle inşaatlarda çalışırken doldurduğu CD’yi dünyaca ünlü Fifty Cent’e gönderdi ve kaderi bir anda değişti... Türkiye’den DJ Burak Yeter ile Hot Girl isimli parçayı yaptı... Hot Rod Türkiye’ye gelmişken, yakaladık ve sohbete başladık
Biri bana şaka yapıyor sandım. O şekilde konuşmaya başladık. Fifty Cent sonrasında beni New York’a davet etti. İşimi ve kardeşimi bıraktım, müziğe döndüm. Size neden “Hot Rod” diyoruz? Otomobilleri çok seviyorum. Hot Rod buradan geliyor. Hot kısmı ateşten geliyor. Ben ateşliyim. O yüzden böyle denmesini istiyorum. Burak Yeter ile güzel bir performans sergilediniz. Neden Burak Yeter’le çalıştınız? Çok cool bir kişi. İyi bir DJ. Prodüktör olarak beğeni-
yorum. Türkiye’ye çok geldim. Geldiğimde kendisiyle buluştuk ve iş konuşmaya başladık. Kimlerle çalıştınız? Eminem, Fifty Cent, Şu anda neler yapıyorsunuz? İki ay sonra yeni single çıkacak. Onunla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Sonrasında albüm olacak... Müzik anlamında kimleri tanıyorsunuz ülkemizden? Ceza, Sezen Aksu, İbo (İbrahim Tatlıses) İbrahim Tatlıses’in sesini nasıl buluyorsunuz? Harika bir sesi var. Dünyada zor bulunur özellikte bir sesi var. Tatlıses’in başına gelen olaylardan haberiniz var mı? Evet var. Vuruldu ve bir tedavi süreci geçirdi.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
20’li yaşlarınıza kadar kardeşinizle inşaatlarda çalışıyordunuz. Sonrasında neler oldu da rotanız müziğe döndü? Phoenix’te kardeşimle inşaatlarda çalışmaya başladım. Aynı zamanda müzik de yapıyordum. Bir CD kaydettim. Onu da Fifty Cent’in şirketine gönderdim. Bir gün beni aradılar ve, “Sesini çok beğendim” dedi.
21
ROPORTAJ RT.indd 3
5/15/12 12:24 PM
ŞÖYLEŞİ
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Geçmiş olsun demek için aradınız mı? Telefon numarasına ulaşamadım. Ulaşabilirsem gitmek istiyorum kendisine. Sezen Aksu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sesini, yüzünü ve bakışlarını çok beğeniyorum. Onu seksi ve güzel bulduğumu söyleyebilirim. Bir konser sonrasında tanışmıştık. Çok etkileyici bir isim. Dünya üzerinde müziği nasıl değerlendiriyorsunuz? Güzel bence. Bu kadar savaş olan bir dünyada bu kadar iyi müzik çıkmasını çok iyi buluyorum İnsanlar müzik dinlediğinde, dans ettiğinde dertlerini unutup mutlu olabiliyor. Bu da çok güzel bir durum bence.
Fifty Cent sizce nedir? Ona saygım sonsuz. Benim ağabeyimdir. Bana çok şey öğretti. Onun sayesinde bu konuma geldim. Karakterindekien sevdiğim özellik de yardımsever olması. Şimdi de Afrika’daki çocuklara yardım ediyor. Kazandığı paranın bir kısmını onlara bağışlıyor. Eurovision hakkında ne düşünüyorsunuz? Eurovision nedir? Bilmiyorum... Şarkı yarışması... Hiç bir bilgim yok... Türkiye’yi nasıl buluyorsunuz? Türkler nasıl sizce? Türk kızlarına bayılıyorum. Türkiye’yi
çok seviyorum. İstanbul, Marmaris, Antalya ve Bodrum’u çok seviyorum. Benim en favori yerlerimden biri Türkiye. Türkler çok cana yakınlar. Türkleri çok seviyorum. Türkiye’nin gece hayatını da çok seviyorum. Çok fazla Türk hayranım var. Türkiye’de olmadığımda sosyal paylaşım sitelerinden hayranlarımla iletişim kuruyorum. Bir Türk kızıyla evlenir misiniz? Neden olmasın... Doğru kızı beklemek istiyorum. Aşk olması önemli. İstanbul’daki favori mekânınız neresi? Reina, Masquerade mekân olarak çok hoşuma gidiyor.
22 ROPORTAJ RT.indd 4
5/15/12 12:24 PM
GÜNCE
Pittsburgh Senfoni Orkestrası solistini YouTube’da arıyor.. Gözde Turgut • gozdeturgut@edu-artdergisi.com
Daha sonar bu 20 solist adayının videoları youtube üzerinden oylanmaya başlanacak ve dünyanın dört bir yanından isteyen herkes oylamaya katılabilecek. En fazla oy alan 4 finalist Manfred Honeck tarafından dinlenmeye(sinavaudition) hak kazanacak. Kazanan kişi 10 000 dolar para odunlu ve Pittsburgh’ta bulunan Heinz Hall (konser salonu) da solist olarak yerini alacak, ayni zamanda yol ve kalma masrafları da ödenecek. Solistin piyano, keman, çello, flüt, obua, klarnet, fagot, trompet, arp, ve korno enstrümanlarının içerisinden seçileceği yarışmada videolar 10 dakika dan uzun olmayacak. Jüri seçtiği ilk 20 yarı final finalistlerini Nisan in 13 ünde açıklayacak ve acık oylama bundan sonar Nisan in 30 una kadar devam edecek. Son 4 kişinin Honeck ile olacak olan sınavları ise Haziran ayında gerçekleşecek. Kazanan müzisyenin solist olarak yer alacağı konser ise Kaşım aynin 30 u ve Aralık ayinin 2 sinde. Honeck yaptığı bir söyleşide Pittsburgh
Senfoni orkestrasının Amerika’nın en iyi orkestralarından biri olduğunu ve seçilecek olan solist in de orkestraya layık niteliklerde olması gerektiğini söyledi ve eğer aradıkları özelliklerde bir solist bulamazlarsa kimseyi seçmek zorunda olmadıklarını ekledi.
Orkestranın kendi internet adresinden ve facebook sayfalarından linklere ulaşılabiliyor. MOZART – YENİ KEŞİF Avusturya da – Mozart Institute – bir müzik tarihçisi tarafından Wolfgang Amadeus Mozart in daha onceden bilinmeyen bir eseri bulundu. El yazisi ile yazilmis olan eser 1780 yilindan kalma bir muzik kitabinin icinden cikti. The Mozart Foundation (kurum) daki uzman kişiler bu müziğin Mozart tarafından yaz ildiğini tasdik ettiler. Bu eserin 1769 yılında Mozart 13 yaşında iken 3 yıllık yaptığı İtalya yolculuğundan önce yazdığına inanılıyor. Bu değerli ve nadide eser Mart ayının
23’ünde Salzburg’daki Mozart Ev inde Florian Birsak tarafından konseri gerçekleşecek. 3 BOYUTLU YAZICIDAN STRADİVARİUS 3 boyutlu yazılım teknolojisinde uzman olan Alman firması EOS GmbH bir Stradivarius kemanın 3D replikasını yaptı. Keman tam olarak işlemse bir halde çalınabiliyor. Bu enstrümanın yapımına sıradan bir kemanın dijital modelinin oluşturulmasıyla başlandı. Daha sonra bu model 3D yazıcıya yollandı. Yazıcı bu modeli termoplastik bir maddeden tek parça keman halinde çıkarıyor. Daha sonar bu kemanin üzerine teller ve korusunun de içinde bulunduğu parçaları ekleniyor. Geçtiğimiz bahar da The Economist dergisi bu kemani kapak haberi yap misti ve o zamandan beri birçok icatçının ilgisini üzerine çekmekte. EOS in temsilcisi Wired mogazinine bu kemanin bir teknoloji egzersizi olduğunu ve kendilerini neler yapabilecekleri üzerine test ettiklerini söyledi. Tabii bu enstrümanların yakın zamanda konser salonlarına girmeleri daha beklenmiyor. En büyük avantajı kullandıkları Lazer-Sinterleme yöntemi ile kemanin birkaç saat içerisinde hazire olması. Bu teknoloji ile bi flut de geliştirilmişti. Kemani izlemek isteyenler google üzerinden “3D Printed Stradivarius by EOS” arama yapıldığında videosuna ulaşabilirler.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Pittsburgh Senfoni orkestrasının müzik direktörü Manfred Honeck 9 Şubat ta orkestranın solistinin youtube üzerinden yapılacak yarışma sonucunda seçileceğinin duyurusunu yaptı. Yarışmanın ilk aşamasında orkestranın kendi içinden seçilmiş müzisyenler, şefler ve güzel sanatlar kadrosunda ki jüri 20 kişilik yâri finalistleri belirleyecek.
23
ROPORTAJ RT.indd 5
5/15/12 12:24 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
KAPAK KONUSU
24 KAPAKKONUSUCEMIL.indd 2
5/15/12 12:27 PM
Şen...Yaratıcı...Sanatçı... Renkli isimlerden biridir Cemil İpekçi. Şen kişiliği, sivri diliyle çoğumuzun dikkatini çeken bir insan. Mardin ve Diyarbakır’da yaptığı defileler, açtığı okullarla dikkatleri üzerine toplayan İpekçi şimdilerde farklı projeler içerisinde... Resim yapmaya yeniden başlayan İpekçi bir yandan da müziğe yönelmiş durumda...
AJDA PEKKAN KONUSU Albüm çıkaracağınızı biliyoruz. Hatta Ajda Pekkan için “Ben de şarkıcı olacağım” demiştiniz... Ne oldu albüm işi? Herkes Ajda’nın modaya merak salmasından dolayı böyle bir şey söylediğimi düşündü. “Ajda Pekkan sahneyi bırakıyor” dediklerinde üzüldüm. Çünkü o benim arkadaşım. Aynı zamanda ben Ajda Pekkan’ın hayranıyım. Tüm gençlik yıllarım onun şarkılarıyla geçti. Sonra da hayatıma Sezen Aksu girdi. Şar-
kı söyleyebilirim. Belçika’da talebeyken beş sene boyunca bir kulüpte Fransızca- İngilizce şarkılar söyleyerek para kazanıyordum. Türkiye’ye döndüğümde teklif almıştım sahne için. Ama annem nedense küpe takmama, özel hayatıma karışmadı; sahneye izin vermedi. Ben de unuttum... Niye izin vermedi acaba? Bilmiyorum, istemedi ben de onu dinledim. Modayı zaten daha çok seviyordum. Yazı yazmayı da çok seviyorum. Yıllardan beri kendimi tuttum, iyi yazdığımı ve iyi konuştuğumu biliyorum. Birden bire yine şarkı sözleri yazmaya başladım ve onları kendim seslendirmek istedim. Şarkıcı olmak için büyük bir sese ihtiyaç yok. Fransızca’da şiirsel anlamda şarkı söyleyen çok kişi var. Şarkıcı olmak için tenor olmanız, çığlık çığlığa bağırmanız gerekmiyor. Duymanız gerekiyor. Tiyatro var mı hayalinizde peki? Madem sahneden girdik konuya... Tek kişilik bir oyun da istiyorum bir - iki seneye kadar. Çalışmalar içindeyiz. Kitaplarım da sıraya girdi. Resme yeniden başladım, belki de sergi açacağım. Bakarsınız bir gün bir dizide de oynarım. Sanatçı yapmak istediğini yapar. Beğenilir ya da beğenilmez. Ben bu işe başlarken modadan 380 ödül alacağımı bilerek başlamadım. 1971 yılında basma ile başladım, Müslüman mahallesinde salyangoz sattım. Çok önemli insanlar benim basma eteklerimi giydi. Kimse alkış almak üzere başlamaz, siz istediğiniz için yaparsınız.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Gençliğinize gitmek istiyorum. Hayat o zamanlar nasıldı, şimdi nasıl? Mukayese etmeniz mümkün değil. Çünkü benim jenerasyonum 68 jenerasyonu. Bir yerden bir yere geçişi biz yaşadık. Mesela Cumhuriyet’in kuruluşunda bile Türkiye o kadar büyük bir aşama yaşamadı. Biz Osmanlı adetlerini yaşadık; örf ve adetlerimizi, bayramlarımızı, kandillerimizi koruyarak bugüne geldik. Şimdilerde “Dindar gençlik yetiştireceğiz” deniliyor. Bizim dönemimizde gençlik beş vakit namaz kılmıyordu ama Allah’a daha bağlıydı. Ramazan’ı, bayramları, kandilleri kaçırmazdık. Büyüklerimizin ellerini öperdik. Şimdiyi anlayamıyorum. Dini zorlayamazsınız. Zorlama ile inancın olacağını düşünmüyorum. Biz Anadolu insanıyız. Şimdi inanç üzerinden yürüyorlar. Allah istediği insanların gönül gözünü açar, istediğininkini kapar. Siz ne yaparsanız yapın, inanç Allah ile kul arasındadır. 11 yaşındaydım Kur’an-ı Kerim okuduğumda, şimdi 64 yaşındayım. Biz yanlışlarımızla, doğrularımızla Allah’a gideceğiz.
25
KAPAKKONUSUCEMIL.indd 3
5/15/12 12:27 PM
KAPAK KONUSU Albümde ne aşamadasınız? Sözleri yazıyorum. Cemil İpekçi Event kuruldu. Nişan, düğün, kına organizasyonları yapacağız. Dükkanımız hazırlanıyor. Mayıs itibariyle sözlerin arajmanları yapılacak. Yazın ortasına doğru biter herhalde. Önümüzdeki seneye de çıkar albüm sanırım. Yorulmayın, sağlığınıza dikkat edin bu arada... Bana çalışıyorum gibi gelmiyor. Bir süre sonra hayat çalışmaktan çıkıyor yaşam biçiminiz oluyor. Para kazanmak için yapsaydım, benim de fabrikalarım, ihalelerim olurdu. Tabii ki para gerekli ama benim parasız günlerim de oldu, yine oluyor. Benim için önemli olan hayatta ne yapmak istediğim. Ne alkışları ne de yuhalanmaları önemserim. Bazıları alkışlar, bazıları yuhalar. Ben baktığımda çok içten sevgiler kazanmışım. İnsanlara ters görünmeme rağmen böyle olmuş. Film artisti değilim ama gençlerin gelip “Cemil Ağabey” diye seslenmeleri büyük bir servet, sosyal sigorta gibi. Ben zaten aşk insanıyım. Aşksız, sevgisiz bir hayat düşünemiyorum. Atölyede talebelerimle, herkesle sevgi yaşıyorum.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
36 BEDEN GELİNLİK KALMADI Mardin, Diyarbakır defileleri devam edecek mi? Bir daha gitmeyeceğinizi duyduk... “Mardin’i terk etti” dediler. Benim sorunum Mardin halkıyla değil. Geçen gün devletten bir kurumdan telefon geldi. Ben gittiğimden beri turizmde düşüş olmuş. Ben oradayken her gün Mardin haberleri çıkıyordu. Devlet bunu ciddiye almış. Ama oradaki bürokrasiyle sorunum var. Kendi aralarında entrika var. Ben 4 senedir para kazanmıyorum orada, para kaybediyorum. Halk ne kadar yanınızda olursa olsun bürokrasiyle savaşmanın anlamı olduğunu düşünmüyorum. Onlarla savaşması gerekenler hükümet. Milli Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı, İçişleri Bakanı ilgilenmeli. Bir tasarımcı İstanbul’dan her ay 10 gün oraya gidiyorsa destek olsunlar isterdim. Şu an durdurmuş haldeyim. Bodrum’da, Kırıkkale’de bir okulum var. Şişli’de Roman kültürünü canlandırmak istiyorum. Bu sebeple bir okul açacağız Mustafa Sarıgül’le birlikte. Beni çok üzdüler, bunu hakettiğimi sanmıyorum. Bu yüzden bir yerden sonra tavrımı koymak mecburiyetindeyim. “36 beden gelinlik kalmadı” demiştiniz. Açar mısınız? Kızlar 19 - 20 yaşında evleniyordu. Artık 35 yaşından önce evlenen yok. 35 yaşından sonra da gelinlik giyersin ama 20 yaşındaki gibi taze durmaz. Vücutlarını örtecek gelinlikler giyiyorlar. 40 bedenden başlıyorlar. Utanmasalar menopoza girecekler, hormonlar değişiyor. Ama Amerika’da kadın beşinci kez evleniyor gene gelinlik giyiyor. Takdir ediyorum. Bir insan evlenirken halen ruhunu bakir hissediyorsa ne güzel. Ruhunda genç kızlığını hissediyorsa 70 yaşında da giymeli...
Kızları evde bırakan erkeklere ne diyelim o zaman? Erkekler de “Askerliğim bitmedi”, “Cebimde 200 bin TL olmadan evlenmem”, “Ev almadan evlenmem” diyor ve evlenmiyor. Olan kızlara oluyor... Ama kızlar da “Kariyer yapacağım” diyor. Her biri çalışıyor, kadın kadına geziyor. “Bir erkeğin kahrını neden çekeyim. Kendi yemeğimi kendim yaparım, kafam rahat olur” diyor. Ama öyle değil. Sen 35 yaşında anne olursan çocuk 35’ine gelince 70 yaşında oluyorsun. Kuşak farkı oluyor. O yüzden ben herkese “19’unda bir evlen, bir de çocuk yap. İstersen boşan. Sonra kariyer de yaparsın, çocuğun da büyür” diyorum. Genç anne olmanın keyfi daha hoş... Bekir Bey’in eşiyle dükkan açtınız değil mi? Adımı verdim. Haftada bir - iki kez gidiyorum. Bekir’in eşi zaten manikür, pedikür biliyor. Çocukları 2 yaşında oluyor. Artık yuvaya da gidebilir. Bekir benim arkadaşım. Onlar benim ailem. Biri gelinim, biri evladım. “Dede” kelimesini duyuyorum. Bütün gün arıyor, “Dedem” diyor bana. Saf bir sevgi, Allah bana bu lütfu da verdi. “Baba” kelimesini duyamadım ama “Dede” kelimesini duydum şükürler olsun... İki sene önce siz “Pınar bana çocuğu göstermiyor, çok üzülüyorum” demiştiniz... Bir ay kadar görmedim. Pınar da beni tanıdı ve anladı. Tanıyınca anladı. Benden zarar gelemez, fayda gelir. Benim Bekir’e olan sevgim büyük. Bekir benim sevgilim değil, sevdiğim. Arada büyük fark var. Bir insana aşık olabilirsiniz ama sevgi bitmez. Onun ailesi benim, benim ailem o. Birbirimizin çok kahırlarını çektik. Herşeyi konuşuruz. Birine aşık olmak üzereydim, iyi ki de olmamış. Sohbet ettik, aşkım bitti. Herşeyimizi paylaşırız, böyle bir dostluk var aramızda. Bazı fitneler var, bu sınıf ülkemizde daha çok var. Okyanusa bir taş atabilirsiniz ama okyanus bulanmaz. Ben sokakta her havlayana taş atsam, taş kalmaz. Sokaklarda havlayanlar, arkamdan miyavlayanlar beni ilgilendirmez. Unutmasınlar ki, ben hayatımı çok açık yaşıyorum. Dört duvar arasında herkes o kadar tenkit edilecek şeyler yaşıyorlar ki. Evli adamların kalkıp da karısını üç kişiyle boynuzlaması, 70 yaşındaki adamın 15 yaşındaki kızı alması, tecavüzler, kadına şiddet o kadar topluma zararlı ki... Benim hayatımın ne ekonomiye, ne topluma zararı yok. Keşke herkes bu kadar açık yaşasaydı. Benim arkamdan bu hayatı yaşayanlar konuşmuyor. Kendisi muhakkak gizlice bu işi yapıyor konuşanlar. Korkaklarsa benim ne suçum var... Daha önce sizi mayoyla çekenler için “Beni çekenleri ben de çekeceğim. Bir ekip kuracağım, internette yayınlayacağım” demiştiniz. Ne oldu o proje? Ben kadın değilim ki mayoyla çekiyorsunuz. Bu vücut 20 ya-
26 KAPAKKONUSUCEMIL.indd 4
5/15/12 12:27 PM
Yakaladığınız birisi oldu mu? Oldu, olmaz mı? Fakat yayınlayamayacak kadar çirkin bir poposu vardı. Denize girerken gördüm. Bir gazeteciydi... Basmak isteyenler de önce kendilerine baksın. Bastıklarında mutlu oluyorum. 64 yaşına gelip de böyle güzel vücudumun olması mutlu ediyor beni
Bakalım biz 64 olunca nasıl olacağız? Gazete benim için önemli, o kağıt sayfası çok önemli. Bana verdikleri manasız yeri ülkeye faydalı bir şeylerle doldursalar daha iyi olur. Emekliler maaş alamazken benim mayomu koymak ayıp... Ünlülerin ilişkileri neden kısa sürüyor peki sizce? Dünyada da öyle. Şöhreti taşımak zor. Bir insan ünlüyse düşünceleri normal değildir. Ünlüler daha düz insanı seçiyor. Düz insanın ünlüyü taşıması zor. Mesela sabahın 4’üne kadar oturuyorum. Müzik dinlerken birden bire çizmek istiyorum. Kimonolar giyiyorum, çizerken ağlamaya başlıyorum. O da yataktan kalkıp bakıyor... Nasıl anlasın ki? Bir ortama girerken herkes ünlüyle ilgileniyor, diğeri çanta gibi hissediyor
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
şındaki birinin vücudu gibi değil ki. Kalkıp da frikik çekmeye çalışıyor. Ne var benim frikiğimde. Her sene denize girerken özel mayo yapıyorum. Bu sene çeken kimse onu nasıl olsa yayınlayacağım. Benim de web sitem başlıyor. Bir bölümü haber sitesi gibi olacak. Türkiye halkı da benim sitemi tıklayacak. Politika, ekonomi de olacak içinde. Bana yapılanları, onlara yapma hakkına sahibim.
27
KAPAKKONUSUCEMIL.indd 5
5/15/12 12:27 PM
KAPAK KONUSU kendisini. Ya ünden vazgeçeceksiniz ya da ilişkiniz kısa sürecek. Ben ünü seviyorum, insanların beni çok sevmesini seviyorum. Çok da güzel büyük aşk yaşadım. Biri 17 yıl, biri 8 yıl sürdü. Hangi kadın ve erkeğin böyle bir ilişkisi olmuş ki? “İşini bırakacaksın” deseler, neden bırakayım? Şu an hayatıma bir insanın girmesi zor. Şimdi Bekir’i, karısını, çocuğunu, asistanlarımı da kabul etmek zorunda biri gelse. Ben tek başıma da aşk yaşarım. Size aşık olabilirim, siz bilmeyebilirsiniz. Bir şey olmadan da aşk yaşanıyor. Zor olanı daha mı güzel? Valla bilmiyorum ben aşk yaşamayı seviyorum
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
“HÜRREM’LE KANUNİ’Yİ YAZARKEN İKİ SALAVATLA YAZMALISINIZ” Dönem dizilerinin kıyafetleri nasıl? Muhteşem Yüzyıl’dakiler dönem kıyafeti değil. Baktığınızda başında iyi değildi. Dönem kıyafeti değil ama “Ben o dönemde yaşasam böyle tasarlardım” denilebilir. Kıyam diye bir dizi var. O dönemi yansıtıyor ama çok kötü. Renkler, dikiş, formlar kötü. Lacivert makyajlar, oksijenle boyanmış saçlar. Muhteşem Yüzyıl böyle değil. Zevkli, göze hoş geliyor. Takılarıyla birlikte uyum içinde. Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Hanımın Çiftliği. Kıyafetler bire bir. İki dönemi de yaşadım. Cemil İpekçi ödülü olsaydı o ödülü verirdim Hanımın Çiftliği’ne. Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de de öyle. Sorunumuz senaryolar. Sakız gibi uzatıyorlar. Üç sene olsun diye ellerinden geleni yapıyorlar. Senaryoyu bir kişi yazmaz bir ekip yazar. Aksiyonlar daha hızlı olmalı. Türk sineması en başarılı döneminde. Çağdaş yönetmenler var. Bir sonraki sahneyi tahmin edebiliyorsanız o senarist başarılı değil. Ben Muhteşem Yüzyıl ve Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi izliyorum. Bu kadar acı dolu yapmak zorunda değiller ama. Herkes şişti. İkinci Bahar mesela unutulmadı. Her şey dolu doluydu. Ömür boyu unutamayız o
diziyi. Öyle Bir Geçer Zaman Ki öyle değil. Muhteşem Yüzyıl dört sene sürecekmiş sanırım. Ne Pargalı öldü, ne Mustafa. Tarihi yanlışlara rağmen, kurguya rağmen en iyi yapılmış tarihi dizi. Ama kötünün iyisi Meral Okay ile ilgili söyledikleriniz tepki gördü... Allah rahmet eylesin. Sizin sevmediğim yönleriniz varsa, gönlümü kırmışsanız- ki benim gönlümü çok kırmıştı- tamir etmemişseniz, siz ölünce ben cenazeye gelip gözyaşı dökemem. Hastalık etrafa kötü davranmam için bir neden değildir. Ben de kalp krizi geçirdim, iki stent takıldı. Çok kötü hastalığa da yakalanabilirsiniz. Benim annem de ablam da kanser oldu. Bu etrafa saldırmak için bir neden değil. Ben ruhlardan çok korkarım. Siz Kanuni ve Hürrem’i yazarken iki salavatla yazmalısınız. Kostümde serbestsiniz. Hürrem’i Kanuni’ye azarlatıp, karısı olmuşken mindere oturtamazsınız. Haberler yolladım, rahmetli hep ters cevaplar verdi. Normal saray adabına aykırı. Mahidevran cariye ve kul. Onu sandalyede oturup, Hürrem minderde oturamaz. Kanuni’nin öyle davranmadığını biliyoruz. Hürrem’i ortalık paçavrası yapamazsınız. Rahmetli tersleyip telefonu yüzüme kapatmıştı. Kul hakkım helal olsun ama ölüm herkese. Önemli olan gönülleri kırmamak. Ben de kul hakkı aldıysam, kimse gelmesin cenazeme. Uzaktan rahmet okusun... CEMİL İPEKÇİ IVANA SERT’İ NASIL BULUYOR? Cemil İpekçi en çok neleri sevmez? Ünlülerde sevmediğim şeyler var. Mesela Eyüp Sultan’a gidip dua etmek va o sırada resim çekilmek. Yardım yaparken, kurban keserken fotoğraf çekilmesini sevmem. Kimseye göstermek zorunda değilim. Benim duam Allah ile aramda. Kimseye ispat etmek zorunda değilim. Kim namaz kılıyor diye düşünmek istemem...
Şöhreti taşımak zor. Bir insan ünlüyse düşünceleri normal değildir. Ünlüler daha düz insanı seçiyor. Düz insanın ünlüyü taşıması zor. Mesela sabahın 4’üne kadar oturuyorum. Müzik dinlerken birden bire çizmek istiyorum.
28 KAPAKKONUSUCEMIL.indd 6
5/15/12 12:27 PM
Tasarımları nasıl? Ivana’nın tarzı kendine ait değil. Ama kendi başına yaptığı şeyler de var. Zevki olan bir kadın. Tasarımcı olup olmadığını jüri toplayıp konuşmak gerek... Ne yiyorsunuz, içiyorsunuz da bu kadar gençsiniz? Akşam altıdan sonra yemek yemem. Otlarımı içerim. Yüzümü temizlemeden ne yatarım, ne kalkarım. Kiloma dikkat ederim. Masaj yaptırırım. Çok da genç kaldığımı sanmıyorum... 64 gibi değilsiniz... “Yüzümü gerdireyim” diye bakmam. Çok yakışıklıydım ama hiçbir ameliyat benim 20 yaş halimi getiremez. Maymuna döneceksem kendi yaşımın hoşu olmak daha iyi. 20 yaşındaki Cemil değilim, o yaştaki aptal Cemil miyim? En lezzetli yaşımdayım. Kendime bakıyorum. Yaş alıyorum ama söylemeseler hissetmiyorum. Kendimi 25 gibi hissediyorum. Elma şekeri seviyorum, balon seviyorum, koklaşmayı seviyorum. Hala “Hayatımın en büyük aşkını yaşadım” diyemiyorum. Yaşayacağım gibi geliyor. Yaşıtlarımla görüşmem. Ninem 100 yaşındaydı arkadaşları 50 yaşındaydı. Kendi yaşıtlarımı sevmem, “Benim kolesterolüm kaç?” muhabbetlerini istemiyorum Nasıl bir aşk bekliyorsunuz? Sanatçı olsun. Hayatımda bir ressam, heykeltraş olmadı... Sanatla ilgili bir şey olsun istiyorum. Bedenin dışında başka şeyler de olsun. Ağzını burnunu bilmem. Fizik önemli değil. Genç olmaz. En az 45 olmalı. Bundan sonra daha güzel aşk yaşarım. Kıskançlıklarım yok. Her gün beraber olur muyum bilmiyorum. Sanatçı olmasını istiyorum, paylaşmak istiyorum. Bahr da geldi. Sultanahmet’e gidip, onunla dolaşabi-
leyim. Çiçekleri koklayabilelim. Kimse olmazsa tek başıma da dolaşabilirim... CEMİL İPEKÇİ’NİN ÖĞRENCİSİ MÜZEYYEN Müzeyyen Geyik var bir de burada. Öğrenciniz. Bir şeyler de ona soralım. Neden Cemil İpekçi? Ağustos’tan beri buradayım. Cemil Bey’i çok seviyordum ve Hollanda’dan geldim buraya. Neler öğrendiniz ondan? Tasarım ve içimdeki şeyleri dışarı çıkarıp uygulayabilmeyi. Kendim dikebiliyorum. O bize çok şey öğretiyor. Sadece moda değil hayatla ilgili şeyleri de öğretiyor. Orada moda kursuna gidiyordum. Ama en iyisinden öğrenmek istiyordum o yüzden Cemil İpekçi’nin yanına geldim. Araştırdım, görüşmeye geldim. Cemil Bey, Müzeyyen gidecek mi? Onlar benim öğrencilerim. Ama Müzeyyen’in kendi kanatlarıyla uçma zamanı geldi. Erol da öğrencimdi, Erol Albayrak oldu. Bugün bir defilem olsun aradığımda hemen gelirler. Kuşlarım uçarken keyif alıyorum. Uçurduğunuz kuşlar kendi kanatlarıyla gidiyorlar... Müzeyyen kişilik olarak nasıl buluyorsun Cemil Bey’i? Kişiliğine hayranım. Aynı burcuz, ben de aslan o da aslan... Ben de aslanım... Sahi mi? Tehlikeli bir oda oldu burası... Evet... Cemil İpekçi çok dürüst, anlayışlı. Sabahtan akşam 18:30’a kadar çalışıyoruz. Yorgun oluyorum, evime gidiyorum... Sıkı bir okul mu burası? Nereyi gezdiler, ne yaptılar kontrolüm altındadır. Her şeyin bedeli var, oturup çizmekle bir yere gelemezsiniz. Çok talebe geliyor ama maalesef disipline dayanamıyorlar.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Ivana Sert’i nasıl buluyorsunuz? Çok güzel bir kadın. Hükümet gibi kadın. Programı o götürüyor. Programı beğenmiyorum. Ivana Sert tek başına olsa keşke programda. Güzel bir kadın. Podyuma çıkacak kadar alımlı bir kadın. İzleyenler de onun güzelliğini izlemek için açıyordur.
29
KAPAKKONUSUCEMIL.indd 7
5/15/12 12:27 PM
KAPAKKONUSUCEMIL.indd 8
5/15/12 12:27 PM
KAPAKKONUSUCEMIL.indd 9
5/15/12 12:27 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
MODA
1990’da adım attığı tasarım dünyasında kısa sürede kendine özgü bir yer edindi. Hem de modanın merkezi Paris’te en özel defilelere davet edilecek kadar. Dilek Hanif, mesleğinde azimli ve hırslı bir portre çiziyor. Ama ona göre hırsını pozitif kılan çok önemli bir özelliği daha var; takdir etmesini bilmek. O, iyi olan her girişimi takdir ediyor, sonra hırsıyla takdir ettiğinin daha da iyisini yapıyor. İşte buna gelişme diyorlar!
32 MODA.indd 2
5/15/12 12:30 PM
Bir yazıda sizin hırslı biri olduğunuzdan söz ediliyordu… Hırs, iyi bir şey midir? Hırslı olmak iyidir, yeter ki bu hırs negatif olmasın. Yani hem hırslı olacaksınız hem de iyi iş çıkartanları takdir etmeyi bileceksiniz. Takdir etmek çok önemlidir. Daha iyisini yapabilmeniz için başkalarını takdir etmelisiniz. Şu anda geldiğim noktadan çok memnunum. Haute couture ve hazırgiyim alanında yaptıklarımdan eminim. Bunu da hırsıma ve takdir etme yeteneğime borçlu olduğuma inanıyorum.
Kısa zamanda başarı kazanmak, hele ki haute couture gibi bir alanda zor iştir? Nedir kısa zamanda büyük başarının formülü?.. 90’lı yılların başında moda dünyasına adım attım. Kısa zamanda başarı kazandım, ki bunun sebebini işimi çok sevmeye, işime saygılı olmaya, en önemlisi de kendimi müşterinin yerine koyup, kıyafeti ona göre dikmeye bağlıyorum. Tabii ki eğitimin önemini vurgulamadan geçmemek gerek. Mimar Sinan Üniversitesi’nde kara kalem, desen çalışması, kumaş boyama gibi dersler alarak kendimi her konuda yetiştir-
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
1990’lı yıllarda yıldızınız parladı… Peki ondan önce neler yapıyordunuz? Caddebostan’da annemin bir mağazası vardı. Bu mağaza Türkiye’nin ilk butiklerinden biridir. Adı Bonmarşe’ydi… O zamanlar ilkokuldaydım. Ama giyim dünyasıyla içli dışlı olmaya başlamıştım. Daha sonra erkek kardeşim imalat yapmaya başladı. Stilistlerle çalışırdı. Satın alma, pazarlama gibi önemli konuları burada öğrendim. Daha sonra erkek kardeşimle birlikte ithalat yapmaya başladık. Sanıyorum, 1990’a kadar böyle devam etti.
33
MODA.indd 3
5/15/12 12:30 PM
MODA
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
“Bir dönem koleksiyonlarımı hazırlarken, otantik ipek kumaşlar aramıştım. Bursa’daki ipek tezgahlarının kapandığını öğrendim. Pek çok yörede özel kumaşlar üretiliyor Anadolu’da, ancak pazarlaması yapılamıyor. Ulaşılabilir değil, aynı zamanda istediğiniz miktarda kumaşı temin etmek ciddi bir sorun. Her zaman aynı kalitede olacağının da bir garantisi yok. Bu nedenle Anadolu’ya özgü kumaş bulmakta sıkıntı yaşıyoruz.”
34 MODA.indd 4
5/15/12 12:30 PM
İlk defileniz ne zaman gerçekleşti… Nereden nereye geldiniz?.. İlk markam Dilek Hanif Line’ı 1990 yılında yarattım. Küçük bir atölyede modellerimi hazırladım. Haute couture kıyafetler tasarlamaya başladım. İlk haute couture defilemi 2002’de Aya İrini’de sundum. Geleneksel iğne oya figürlerinin öne çıktığı ‘2003 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu’ ile ‘Yılın En Başarılı Kadın Moda Tasarımcısı’ ödülünü aldım. 2004 İlkbahar- Yaz Koleksiyonunu Haute Couture Haftası etkinliğinde Paris’te sundu. Ve bu haftada koleksiyon sunan ilk Türk tasarımcısı unvanını aldı. Semazenlerden esinlenerek hazırladığım 2005 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu’ ile aynı yıl Ralph Lauren öncülüğünde yürütülen ‘Moda Meme Kanserını Hedefliyor’ kampanyasını desteklemek amacıyla Ankara’daki ABD Büyükelçilkiği’nde sergiledim. Yine aynı yıl Avrupa Birliği Yeni Üyeleri Fuarı için Lizbon’a davet aldım. 2006 yılında Stockholm’de gerçekleştirdiği Osmanlı Haremi’nden esinlendiğim koleksiyon büyük ilgi topladı. Bu koleksiyonda işlemeli cepkenler ve Osmanlı motiflerinin yer aldığı kıyafetler bulunuyordu. Haute couture’ün ciddi bir sıkıntı içinde olduğu söyleniyor… Zaten pret-a-porter haute couture’ü dar bir alana sıkıştırıyor. İnsanların eskisi gibi provaya ayıracakları zamanları yok. Özellikle de Avrupa’da orta ve orta üst gelir grubunun yaşam standartlarının gerilemesi de bir diğer etken… Bu yüzden haute couture’de ayakta kalmayı hedefleyen tasarımcıların, mutlaka özgün tasarımlar ortaya çıkarması gerek. Bence özgün tasarım yaratabilmenin en etkili yolu, kendi kültürünüzü temel almaktır. Farklı olamazsanız, şansınız kalmaz. Dünyaca ünlü haute couture firmaları, her yıl defile düzenlerken, buradan herhangi bir gelir beklemiyor. Bir şovla kendi yeteneğini ve tarzını ortaya koymayı amaçlıyor. Markasının devamlılığını sağlamak ve diğer ürün segmentlerinde markalı ürünlerini satabilmek için bu defileleri yapmak zorundalar. Eğer bu sürekliliği göstere-
mezseler, aksesuarlarının, parfümlerinin ve diğer ürünlerinin satışları azalır. Bu pazar daralmasından yeni stratejiler oluşturarak çıkmak mümkün. Ben, bir yandan haute couture tasarımlarımı sürdürüyorum bir yandan da kendi markamla hazırgiyim kulvarında yer alıyorum. Tabii ki burada ince bir çizgi var… Haute coutur’ün el işçiliğinden, kişiye özel tasarımından, kendi üslubunuzdan taviz vermeyeceksiniz. Diğer yandan hazırgiyimde de bu üslubunuzu sürdürürken, kaliteden ödün vermemelisiniz. Sonuçta haute couture müşterisi hazırgiyim ürünlerinizi tercih etmemeli, arada bir kalite farkı olmalı… İnce bir çizgi var arada, ama onu mutlaka korumak lazım. Bildiğim kadarıyla Anadolu’ya özgü otantik pek çok kumaşımız var. Söz gelimi Bursa ipeği, şile bezi, Ödemiş ipeği gibi… Ama haute couture tasarımcıları bu otantik kumaşlara yeterince ilgi göstermiyor gibime geliyor. Nedir bunun sebebi? Bir dönem koleksiyonlarımı hazırlarken, otantik ipek kumaşlar aramıştım. Bursa’daki ipek tezgahlarının kapandığını öğrendim. Pek çok yörede özel kumaşlar üretiliyor Anadolu’da, ancak pazarlaması yapılamıyor. Ulaşılabilir değil, aynı zamanda istediğiniz miktarda kumaşı temin etmek ciddi bir sorun. Her zaman aynı kalitede olacağının da bir garantisi yok. Bu nedenle Anadolu’ya özgü kumaş bulmakta sıkıntı yaşıyoruz. Bu sorunu birilerinin çözmesi lazım. Tekstil ve hazırgiyim sektöründeki birlikler mi olur, hükümetle ortak bir girişimle olur, bir şekilde Anadolu’da özgün kumaşların üretimi desteklenmeli… Son dönemlerde birkaç olumlu gelişme oluyor gerçi… Mesela Diyarbakır’da ipek tezgahları kurulmuş. Yine aynı şekilde Adıyaman’da da kumaş tezgahları faaliyete geçmiş. Yerel kültürden yola çıkan tasarımlar, özgün oldukları için küresel ölçekte de ilgi görüyor. Ama bizim tasarımcılarımızın yerel kültürü tasarımlarına taşımakta biraz eksik kaldığını görüyoruz. Siz, özellikle Osmanlı kültürüne vurgu yapan tasarımlarla dikkat çekiyorsunuz. Peki
ya Selçuklu, ya da daha eski Anadolu medeniyetleri?.. Bu adım adım bir süreç… Bugün Avrupa ve ABD’de ‘Ottoman’ dediniz mi herkesin ilgisini çekiyor. ‘Harem’ konseptli her çalışma için de geçerli bu… Önce buna iyice alışmaları lazım. Türk tasarımcısıyla bu kavramları bağdaştırabiliyorlar artık. Osmanlı’yı iyice tanıttıktan sonra sıra Selçuklu’ya da gelecek. Selçuklu estetiğinin de kendine has ve çok beğenileceğini düşündüğüm bir tarzı var. Sonra da diğerlerine… Bir haute couture tasarımcısı, müşterisinin her isteğini yerine getirmeli… Söz gelimi bile bile sadece müşteri istedi diye ona yakışmayacak, fizyonomik dezavantajlarını öne çıkaracak bir kıyafet dikmek doğru mudur? Benim hiçbir müşterim bu duruma düşmedi. Bu hem bir etik meselesidir benim için hem de kariyerimle ilgili bir konudur. Müşteri istese de onun fizyonomisine yakışmayacak, onu komik duruma düşürecek bir kıyafet dikmem. Müşterimin istekleri önemlidir, ama benim de bir çizgim var ve bundan taviz vermem. Kilolu, basenlere geniş, kısa boylu bir hanıma kırmızı fırfırlı bir elbise dikmem! Bizim kadınımızın fizyonomizi belli… Belli handikaplar var ve bu handikapları daha da belirginleştiren hazırgiyim ürünleri vitrinlerde ağırlıkta… Neden böyle?.. Türkiye’de hala marka bağımlılığı ve modayı yakışıp yakışmadığını dikkate almadan izleme eğilimi egemen. Sonuçta bu bir arz-talep meselesi… Pazarda varolabilmek için hazırgiyim markaları mecburen bu talebe yönelik tasarım ve üretim yapmak zorunda. Müşteri ne istiyorsa onu üretiyorlar. Bu bir kültür meselesi, süreç içinde iyileşeceğini sanıyorum. Pek çok gazete ve dergide giyime yönelik rehber niteliğinde köşeler var, yazılar yayımlanıyor. Dediğim gibi zaman içinde daha iyi bir giyim gustosuna sahip olacağımızı umuyorum. Öte yandan artık genç neslin fizyonomisi, bu handikapların çoğunu taşımıyor bence… Boylar uzadı, kilolar azaldı… Yani yakıştıranı da var, yakıştıramayanı da…
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
meye özen gösterdim. Moda dünyasında etkili bir isim olan Dilek Hanif’in kendi adına iki mağazası var.
35
MODA.indd 5
5/15/12 12:30 PM
AŞK’A DAİR
RÜYALAR ÂLEMİNDE AŞK Nalan Güven • nalan@edu-artdergisi.com
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Sadece bir düşten mi ibaretti gördüklerim? Turkuaz yeşili denizi yararak içinden geçtik birlikte. Dönüşü olmadığını umursamayacak kadar emindik bu yolculuktan. Belki de bu yüzden korkutmuyordu bizi nereye gittiğimizi bilmemek… Rüzgâr değiyordu martıların kanatlarından yüzümüze… Gökyüzü avucumuzu değdirebileceğimiz kadar yakın, güneş yakmayacak kadar ılıktı… Sen bir şiir okuyordun adı, “Aşk” olan… Ben ağlıyordum mutluluktan… Yeryüzü ayaklarımızdan kayıp giderken sadece -biz- vardık bu âlemde… Sonra ne mi oldu? Gözlerin kaldı geriye ve o bildik kendinden emin bakışların… Bir de rüyada bile sorgusuz ardından gelen ben… Düşlerin içinden hakikatlerin geçtiğini söylerdi anneannem. Her gecenin sabahı uzun uzun anlatırdım ona, uykuda gezip gördüklerimi. ‘Sus!’ derdi sonra, ‘Sakın anlatma! Yoksa bir daha tekrar göremezsin aynı rüyayı.’ Ve büyüdüm ya da büyüdüğümü zannettim, kalabalıklar içinde bir başıma… Kimsenin bilmediği hayallerden, düşlerden bir dünya kurdum kendime. Belki biraz melankoli, biraz şizofren, biraz paranoyak… Ne yalnızlığımı söyledim, ne düşlerimi… Bir sen bildin… Söyleyemediğim birçoklarının içinden sadece bir kaçını öğrendin, gerisini ben bile unuttum… Bir kelimeni sakladım içimde… Veda ettiğim bir günün sonunda, ta gözlerimin içine bakarak söylediğin tek bir sözü… Düşlerimin, hayallerimin kalbine alıp sakladım… Sustum… Bekledim… Dualar ettim… Gün geldi etti-
ğim dualardan utandım… Sayısız kereler umudumu tükettim… Gün geldi gelin tacı gibi bir bir açtı Lillium çiçeklerin, yeşerdi ağacın… Gözlerinin ardındaki ışığı gördüm… Birer siyah elmas parıltısıyla aydınlattı yolumu. Bütün aşk kitaplarını okudum… Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun… Ben Züleyha mıydım bilmiyorum ama sen Yusuf oldun… Işığım oldun, yolum oldun, sabrım oldun… Artık içime çektiğim her koku senin çiçeklerin… Karanlığın son bulduğu her ışık senin gözlerin… Sırları bir bir dökülen aynamda gördüğüm yüz senin… Bundan böyle söze gerek yok anlatmak için sendeki beni… Düşlerim gerçeğin ta kendisi…
Uyanılır mı hiç dersiniz böylesi bir düşten? İnsanoğlunun eski çağlardan beri esrarını çözemediği rüyayı kitaplar kısaca, “Şuuraltı faaliyetlerinin uyku sırasında zihinde yarattığı hayallerdir,” tanımı ile yapsa da, “Rüyalar aynalara benzerler, bazen içlerinde başımıza gelecek şeyleri görürüz,” demiş Moliere.
Dokunmadığı halde avuçlarımın içine sinmişse kokusu teninin, gitmen ayrılık değil kavuşmak bundan böyle bana… Tıpkı mahşere bıraktığım gibi gelmeni, geceleri de beklerim aynı hasretle… Çünkü bilirim düşlerim varılacak son değil, seninle birlikte gerçeğe gidilen yoldur… Düşlerim başka bir âlemde seni bana kavuşturandır… Düşlerim yaşayamadığım aşktır…
Oysa ki bizler her gördüğümüz düşün ardından rüya kitaplarına sarılıp gerçek dünyaya dönüştürebileceğimiz bir işaret aramaz mıyız? Ya da ruhumuzun derinliklerinde kendimizce anlamlar yüklemez miyiz bu zahiri hayallere? Belki de aşk gerçek dünyada yaşanamayacak kadar bir hayaldir. Ve ancak rüyalarda yaşanır. İşte bu yüzden şarkılarda bile aynı şey söylenir, “Rüyalar Gerçek Olsa!”… Rüyalardaki aşklar romanlarda, şiirlerde söze dökülür… Bir ömür gibi yaşanan, hâlbuki birkaç dakikaya sığdırılan bir sevda masalıdır düşümüz… Ve her şeye rağmen aşk rüyada bile AŞK’ tır…
Kaçımız uyandığında gördüğünün bir rüya olduğu gerçeği ile sarsılmış ve o âleme tekrar geri dönebilmek için gözlerini sımsıkı kapatmıştır? Belki de aşk düşlerde yaşanınca daha bir gerçek, daha bir yalansız olmuştur. Bilinçaltımızda kendimize dahi anlatamayacağımız hayallerimizi bize sunmuş, aşkın peşinden koşmuştur.
Zihnin en savunmasız olduğu anlarda bilinçaltını kaplayarak gizli bir dünyanın film şeridi gibi gözümüzün önünden geçerek gizemlerin, sırların açığa çıktığı bu âlem her zaman merak konusu olmuş ancak görülen hayallerin gerçekle bağlantısının ve geleceğin habercisi olup olmadığının kesin açıklaması ne bilim adamları ne de din adamları tarafından yapılabilmiştir.
AŞK ile yol almanız dileğiyle.
36 MODA.indd 6
5/15/12 12:30 PM
DÜŞ düşümde yığılıyor sessiz öyle çok ki susmak yılgınlık
NİHAT POLAT / Kırlangıç Düşleri
*Kız kalk yüreğimin üzerinden yaralıyım kız yüz verme ben bir rüyayım
SON BALAD Şarkı söylenirken Orkestra vardı zaten Salon ağzına kadar doluydu Ve orkestranın görüntüsü Duvarda asılıydı Kocaman dudaklı zenci Söylemeye çalıştı Söylenecek son baladı Ritmi vardı Beste çok güzeldi Orkestra şefi Her zaman harikaydı Hiç bilinmeyen bir zamanda Evren durdu sanki Dünya kalçalarının Üzerinde dönüyordu Aşk gitar tellerinin Arkasında kaldı Son zenci söyledi Bu bitmeyen baladı Bütün salon dinlerken Kulağa hoş gelen bu şarkı Sonsuzlukta bitti de Kimse anlayamadı 02.02.2012 AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
gel dedikçe gece gel havadan ve sudan ve insandan ari düşünce bir balık nasıl yaşar gökyüzüne gök yüzün mavi değil anne yeşilin güzel sesi duyamıyorum acın tam göbeğindeki beyazın kırmızı lekesi doğur beni demişlerdi bu lafı başkası sen yine de öldürdüğün gibi doğur beni kursağından öyle ki yaşamak telaşından kurtulsun acziyetim var olduğuna sevili kus beni, bırak dağılayım taş sokakları bırak çırpınayım kanatlarımı sargılasın küçük bir çocuk ellerini koymuş yanağına üzgün al ışıklı saçların kar ışıklı saçların yorgun, çocuğum keçê rabe li ser dilê mın birîndarım keçê rû nede ben bir rüyayım* taşlarına dokundum ve ahşap ve demir ve tarih ve kapısı hayatın ulu bir çınarın gölgesine saklandım yağmurlar yürürken şehre mihrimahın koynundayım.
37
MODA.indd 7
5/15/12 12:30 PM
BİLİŞİM
Sosyalleşmenin sol anahtarı...
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Niyetlerin veri tabanı google’dan hemen sonra hayatımızın olmazsa olmazı haline gelen Facebook’un kısa hikayesine tanık olacağız. Mark Zuckerberg’in biricik oyuncağı Facebook’un üniversite kampusünden yeryüzündeki internet ağının eriştiği en ücra noktaya dek yolculuğuna çıkacağız hep birlikte
Facebook, insanların arkadaşlarıyla iletişim kurmasını ve bilgi alışverişi yapmasını amaçlayan bir sosyal paylaşım web sitesidir. 4 Şubat 2004 tarihinde Harvard Üniversitesi 2006 sınıfı öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından kurulan Facebook, öncelikle Harvard öğrencileri için geliştirilen bir projeydi. Daha sonra Boston civarındaki okulları da içine alan Facebook, iki ay içerisindeki Ivy Ligi okullarının tamamını kapsadı. İlk sene içerisinde de; Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
tüm okullar Facebook’da mevcuttu. Üyeler önceleri sadece söz konusu okulun e-posta adresiyle (.edu, .ac. uk, vb.) üye olabiliyordu. Daha sonrasında da ağ içine liseler ve bazı büyük şirketler de katıldı. 11 Eylül 2006 tarihinde ise Facebook tüm e-mail adreslerine, bazı yaş sınırlandırmalarıyla açıldı. Kullanıcılar diledikleri ağlara; liseleri, çalışma yerleri ya da yaşadıkları yerler itibarıyla katılım gösterebilmektedirler. Alexa istatistiklerine göre Facebook 31 Ekim 2010
itibariyla; Dünya’nın en fazla ziyaret edilen 2’inci sitesi olmuştur. Bunun yanı sıra; Kanada, Güney Afrika ve Norveç’in en fazla ziyaret edilen sitesi; İngiltere ve İsveç’in 2. en fazla ziyaret edilen sitesi, Mısır ve Panama’nın 3., ABD, Avustralya ve Türkiye’nin de 5. en fazla ziyaret edilen sitesidir. Sosyal paylaşım portalı Facebook ismini “Paper Facebooks”’dan alır. Bu form A.B.D. üniversitelerinde okulların öğrencilerine, öğretmenlere ve
38 BILISIMFACEBOOK.indd 2
5/15/12 12:31 PM
BILISIMFACEBOOK.indd 3
5/15/12 12:31 PM
BİLİŞİM çalışanlara doldurttuğu, onları tanıtan bir formdur. Facebook şu anda 800 milyondan fazla kullanıcısı var ve Fcebook, dev bir şirkettir.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Hayatımızın her anında facebook bizimle. Akıllı telefonlarla bir dokunuş uzaklığında
Site kullanıcılara ücretsizdir ve gelirini banner reklamlarından ve sponsor gruplarından almaktadır (Nisan 2006’da gelirlerin haftalık 1,5 milyon dolar olduğu öne sürülmüştür). Kullanıcı profilleri fotoğrafları, ilgi alanları, gizli ya da açık mesajları ve arkadaş grupları sergilemektedir. Profillerin gösterimi sadece arkadaşlara görünecek şekilde veya belli ağların dışındakilere açık olmayacak şekilde sınırlandırılabilir. TechCrunch’a göre; A.B.D.’deki üniversitelerdeki öğrencilerin %85’inin Facebook’ta bir hesabı bulunmakta ve bunların %60’ı
her gün bağlanmaktadır. %85 her hafta, %93 her ay bağlananlar arasındadır. Facebook sözcüsü Chris Hughes ise kullanıcıların her gün ortalama 19 dakika Facebook’ta vakit geçirdiğini söylemektedir. 13 Mart 2009 itibarıyla Facebook’un yeni ara yüzü tüm hesaplarda kullanılmaya başlamıştır. Ancak bu ara yüz, kullanıcılar arasında ikilik yaratmıştır. Bazı kullanıcılar bu ara yüzü çok başarılı bulurken, bazı kullanıcılar protesto etmektedir. Facebook yöneticileri ise bu yeni arayüz için ısrar etmektedirler. Teknik açıdan ise Facebook, web otoriteleri tarafından en başarılı Web 2.0 uygulamalarından biri olarak gösterilmektedir. 2006 yılında, MySpace’in News Corporation’a satılmasından hemen
Mark Zuckerberg’i tanımayan ya da ortaya çıkardığı paylaşım ağını kullanmayan yoktur. Sadece 7 yıl önce 19 yaşında bir üniversite öğrencisi iken üniversitedeki arkadaşları ile paylaşımda bulunmak, bir nevi sosyalleşmek için bir web paylaşım portalı kurdu. Ve şimdi 800 milyon arkadaşı var, dünyanın en genç milyarderi.
40 BILISIMFACEBOOK.indd 4
5/15/12 12:31 PM
Facebook yöneticilerinden Peter Thiel ise, Facebook’un iç değerinin 8 milyar dolar olduğunu ve proje gelirlerinin 2015 yılı için 1 milyar dolar olduğunu söylemiştir. 24 Ekim 2007’de Microsoft, Facebook’un %1,6’lık hissesini 240 milyon dolar ödeyerek satın almıştır. Google ve diğer şirketler de benzeri bir yöntemle Facebook hisselerine yönelmektedir. 2008 Ağustos’unda Facebook’un aylık 100
milyon aktif kullanıcısı vardı. İnsanlar birbirini Facebook’a çağırdı ve bu sayı 7 ayda iki katına çıktı. 2009 Nisanı’nda ise bu sosyal ağın ulaştığı insan sayısı 200 milyondu. 2009 Temmuz’unda ise dört aydan kısa bir sürede Facebook kullanıcı sayısı 50 milyon daha artarak 250 milyona ulaşmıştır. 23 Temmuz 2009’da başlayan bir uygulamayla Facebook’a, Yahoo sitesi içerisinden ulaşma imkânı getirilmiştir.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
sonra Facebook’un da satılacağı söylentileri çıkmıştır. Zuckerberg ise Facebook’u satmak istemediğini belirtmiş ve söylentileri yalanlamıştır. İlk teklifin Viacom tarafından 975 milyon dolar olduğu öne sürülürken; Eylül 2006’da Yahoo 1 milyar dolar teklifte bulunmuştur. Ekim ayında ise; Google YouTube’u satın aldıktan sonra, Facebook için 2,3 milyar dolar teklifte bulunmuştur.
41
BILISIMFACEBOOK.indd 5
5/15/12 12:31 PM
TANITIM
Özel günlerin tek adresi Petitchocolat markasının yaratıcısı Gülnur ULUCAN’dan markanın doğuşunu ve şimdiye dek olan süreci dinliyoruz
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Ben bir anneyim ve hayatımda en önemli yeri kaplayan varlığım çocuklarım. Şuan burada bu işi yapıyorsam çocuklarımın bunda büyük bir etkisi bulunmaktadır. Şöyle ki bu işletmeyi açmadan önce çocuklarım için doğum günü mekanları düşünürdüm ve istediğim gibi bir çocuk eğlence mekanı bulamazdım hiçbir zaman. Daha sonra neden kendi kafamda tasarladığım bir çocuk eğlence mekanı kurmuyorum diye düşündüm ve düşüncelerimi hayata geçirdim. Öncelikle ilk düşüncem doğum günü parti-
leri yapmak, çocuklara güzel bir eğlence mekanı sunmaktı. Daha sonra farklı aktiviteler yapabileceğim aklıma geldi ve baby shower, diş buğdayı, kına geceleri,toplantılar düzenlemeye başladım. Herkesin kendi iste-
ğine, arzusuna göre concept uygulamaktayız. Hayattaki en güzel varlıklar; çocuklarımız için hijyenik bir ortam, sağlıklı yemekler. Veliler için ise, çocuklarının güvenli ve bilgili animatörler eşliğinde eğlendirilirken rahat ve huzur içerisinde oturup kahvelerini yudumlarken hoş sohbetler etmelerini sağlamak, hizmetlerimizin arasındadır. En başta da söylediğim gibi ben de bir anneyim ve benim için en önemli şey hijyendir. Sağlıklı besinlerle yapılan yemek servisimizde ve hijyenik bir ortamda çocukların gözlerindeki pırıltıları görmek, paha biçilemez bir mutluluktur benim için.
42 BILISIMFACEBOOK.indd 6
5/15/12 12:31 PM
BILISIMFACEBOOK.indd 7
5/15/12 12:31 PM
TANITIM
Siz hayaledin biz yapalım Hayal dünyanızın kapılarını açan pastaların kalite ile buluştuğu noktadasınız. Elzbieta Tan sizlere ekonomik ve özel günlerinizin değişmezi olacak pasta tasarımlarını sunuyor...
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Bir
tasarım virtüyozü Elzbieta Tan uzun yıllar pastacılık alanında tecrübeler kazanmış bir usta. Polonya’da başlayan hayat yolculuğu Türkiye’ye gelişi ile farklı bir çizgide ilerlemiş.Yaptığı birbirinden özel pastalarını çevresininde desteği ile bir çatı altında toplayıp sunmaya karar vermiş. Yurt dışında aldığı özel eğitim sayesinde çocukların, büyüklerin en özel günlerinde sahip olacakları eşsiz pastalar tasarlıyor ve tüm özel günleriniz için içerik olarak kaliteli ve rengarenk pastalar hazırlıyor Elzbieta Tan. Yapmanız gereken sadece hayal ettiklerinizi söylemek. Bir
çizgi film karekteri yada herhangi bir obje, neyi nasıl hayal ediyorsanız bu yetenekli usta ellerde hayalleriniz çabucak gerçekleşiyor. Elzbieta Tan pasta yaparken dış görünüşüne kattığı ustalığı, içinede veriyor. Kreması, pandispanyası, aromalarını hepsinı birbirinden güzel ve özenle yapılıyor. Kesinlikle hazır pasta kremasi kullanmıyor. Yaptığı kremalar sadece belli marka çikolata ve kaymaktan oluşuyor, diğer özel içeriği oluşturmak istediğinizde size bol çeşitli seçenekler sunuyor (meyve, çikolata parçaları, krokan seçenekle-
ri). Pasta kremasına kattığı özel aromalar ise Elzbieta’nın asıl sırrı. Yurt dışından özel olarak gelen aromalar bunlar ve pastanın asıl lezzetinin sırrı. Pastaların dışında kullandığı şeker hamuru ise özellikle pastaları vazgeçilmez hale getiren, sağlıklı en önemli etken. Bir doğum günü için hazırladığı bilgisayar şeklindeki pastayı oğlu buzdolabında görünce tepkisi “ Anne bilgisayarin buzdolabinda ne isi var!” olmuş. Kalite, hijyen ve hayalgücü sınırlarınızı zorlayacak tasarımları bulabileceğiniz en doğru adres Elzbieta Tan’ın ellerinden çıkacak tasarımlar olacaktır.
44 BILISIMFACEBOOK.indd 8
5/15/12 12:32 PM
BILISIMFACEBOOK.indd 9
5/15/12 12:32 PM
EĞİTİM
Eğitim sistemine
farklı bir bakış
Okyanus Kolejleri kendini sürekli yenileyen, eğitim sistemindeki değişiklikleri takip eden, eğitim teknolojilerinin kullanımına önem veren ve bu özellikleri nedeniyle de büyümeye devam edebilen bir kurumdur.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Röportaj: Seval Akça • seval@edu-artdergisi.com
Okul öncesi eğitim neden önemlidir? Sizce okul öncesi eğitime başlama yaşı kaç olmalıdır? Eğitimin ilk basamağını oluşturan okul öncesi eğitim, çocuğun yüksek öğrenme potansiyeline sahip olduğu bir dönemi kapsamaktadır. Uygun fiziksel, sosyal çevre koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen
çocuklar, daha hızlı ve başarılı bir gelişim gösterirler. Çocukların, zihinsel, duygusal, sosyal, bedensel gelişiminin %70’i 0-6 yaş arasında tamamlanmaktadır. Okul öncesi dönem olarak adlandırılan 0-6 yaş dönemi, çocuğun öğrenmesinin en yoğun olduğu, temel alışkanlıklarının, zihinsel yeteneklerinin
en hızlı geliştiği ve biçimlendiği dönemdir. Bu süre içinde kazanılan davranış biçimleri, tüm yaşam boyunca devam etmektedir. Okul öncesi eğitim, insan gelişiminin en hızlı ve en duyarlı dönemini oluşturur. Yaşamın ilk yıllarında alınan eğitimin ve geçirilen deneyimle-
46 OKYANUS.indd 2
5/15/12 12:33 PM
Okyanus Koleji’nde, okul öncesi eğitimde nasıl bir program uygulanmaktadır? Okullarımızda eğitim modeli olarak Yapılandırmacı Eğitim Sistemi ve Gardner’ın “Çoklu Zeka Kuramı” ile öğrenci merkezli eğitim uygulanmaktadır. Milli Eğitim müfredatına uygun ola-
rak interaktif ortamda desteklenerek hazırlanmış olan eğitim faaliyetlerimizde öğrencilerimizin; düşünen, sorgulayan, araştıran, üreten ve kendine güvenen bireyler olarak yetişmelerini hedefliyoruz. Bu amaçla derslere görsel, işitsel, dokunsal, ses video ve animasyonlar entegre edilerek çocukların ekranda gördükleri ile bütünleşmesi sağlanıyor. İnteraktif eğitimle çocuk çok rahatlıkla kendini ifade edebiliyor. Aynı şekilde interaktif ortamda desteklenerek verilen ve dünyanın bir çok ülkesinde kullanılan Fastrac-
kids eğitimimiz var Fastrackids, ABD ve Avrupa ülkelerinde kullanılan farklı bir eğitim modeli. Zikzak eğitim yöntemi kullanılarak hazırlanmış olan Fastrackids Öğrenme İstasyonları’ndaki derslerde öğrenciler fırsat dolu ve eğlenceli bir eğitim almış oluyorlar. Bu eğitim sistemi uygulamış olduğumuz eğitim sistemimize entegre edilmiş bir programdır. İnteraktif eğitim sistemiyle uygulanan derslerde öğretmen aktif olarak görev almaktan ziyade, gözlemleyici ve yönlendiricidir. Öğretmen doğru soruyu sorarak, çocuğun aktif olmasını ve kendini ifade edebilme fırsatını sağlıyor. 12 konudan oluşan Fastrackids dersleri 2 yıl süren bir programdır ve her ders 2 aylık bir zaman diliminde gerçekleşmektedir. 12. konunun sonunda görüyorsunuz ki, çocuk kendini topluluk önünde çok rahatlık-
la ifade edebiliyor. Çoklu zeka kuramı ile yürütülen bir başka eğitim çalışmamız da ilgi ve yetenek odalarımızdır. “Eğitimde öğrencilerin neler yapabildiğinden çok neleri yapabileceğinin düşünülmesi” çoklu zekâ kuramının bir amacıdır. Öğrencilerimizin neleri yapabileceklerini keşfedebilmeleri için eğitim sürecine aktif katılımı ve bağımsız öğrenmelerini hedeflenir. Bu amaçla çoklu zekâ alanlarını destekleyici çalışmalar yapmaktayız. Öğrencilerimiz eğitim-öğretim sürecinde sekiz ilgi ve yetenek odasına Psikolojik Danışma ve Rehberlik Birimi psikologları ve sınıf öğrenmelerimizin gözlemleri çerçevesinde yerleştirilir. Bu konularda eğitimli öğretmenlerimiz tarafından desteklenir. Okyanus Koleji, okul öncesi öğretmen kadrosunu neye göre oluşturuyor? Kriterleriniz nelerdir? Her çocuk bireysel olarak farklıdır. Bu nedenle öğretmen seçimi bizim için çok önemlidir. Okyanus Kolejleri olarak bizler öğretmenleri seçerken öncelikle psikolojik açıdan güler yüzlü, sevgisini gösterebilen, şefkatli, üniversitelerin çocuk gelişimi ve eğitimi bölümlerinden mezun, akademik bilgilerini çalışma hayatlarında aktif olarak kullanabilen öğretmenleri tercih ediyoruz. Kurumsal açıdan da diğer alanlarda da olduğu gibi öğretmen yeterlik sınavı ve titizlikle sürdürülen mülakat süreci söz konusu olmaktadır. Özellikle okul öncesinde 4 yaşında anneden ilk defa ayrılan çocuğu sevgiyle, güler yüzle, oyunla eğitebilirsiniz. Okul öncesinin temel çıkış noktası oyundur. Okul öncesi eğitmeninin dramatik yönünün çok iyi olması gerekir. Ayrıca sabırlı olmak çok önemlidir. Veliler, okul öncesi eğitim kurumlarını seçerken nelere dikkat etmelidir? Ülkemizde verilen okul öncesi
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
rin, ileri yaşlardaki öğrenme yeteneği ve gelecekteki başarı üzerinde de önemli etkileri vardır. Bu nedenle, çocuğun küçük yaşlarda sağlıklı bir ortamda gelişimini sürdürmesi önem kazanmaktadır. Çocuğun dış dünya ile ve okul öncesi eğitim kurumlarıyla tanışma yaşının mümkün olduğu kadar erken olması ilkokula ve yaşama hazırlık için oldukça önemlidir. Özellikle gelişimin hızlı olduğu 3-6 yaş dönemini eğitimöğretim anlamında iyi değerlendirmek gerekir. Her çocuğun bireysel farklılıkları ve hazır bulunuşluk düzeylerine bakarak tuvalet eğitimini, günlük temizlik alışkanlığını kazanmış olması, basit komutları izleyebilmesi, yürüme ve koşma gibi kaba motor fonksiyonlarının gelişmiş olması gerekir. Ancak bu sayede çocuk okul ortamına uyum sağlayıp, keyif alabilir, paylaşımda bulunabilir. Başlangıç olarak okul öncesi eğitimi, ilkokula hazırlık olmaktan çok, ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. İlk üç yıl içinde çocuk, model olarak gördüğü anne ve babasından alabileceğini alır ve kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde belirli bir psikososyal olgunluğa varır. Ancak bu gelişim sınırlıdır. Froebel’in deyişiyle: “Anaokulunun amacı, öğrenmeye ilgi uyandırmaktır.” Çocukların hazır bulunuşluk düzeylerine göre 3-4 yaş arasını okul öncesi eğitime başlama yaşı olarak söyleyebiliriz. Böylelikle çocuk, anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girer.
47
OKYANUS.indd 3
5/15/12 12:33 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
EĞİTİM eğitim hakkında neler düşünüyorsunuz? En değerli varlığınız olan çocuğunuzu, emanet edeceğiniz, eğitimöğretim hayatının başlangıcı olan kurumları seçerken titiz ve özenli davranılmalıdır. Aileler için önemli olması gereken ilk temel nokta çocuklarının güvende olacaklarını hissedecekleri okulu bulabilmektir. Eğitim kurumunun eğitime bakış açısı, vizyonu, okul mekânının donanımı, eğitmen seçiminde izlediği yöntemler, yönetici ve öğretmenlerin iletişimi ve sorunlara bakış açıları ile sorun çözme yöntemleri temel göstergeler olarak ifade edilebilir. Okulun fiziksel yapısı, eğitim materyali donanımı, sınıf başına ortalama öğrenci sayısı, özellikle büyük bir oyun alanının olup olmaması çocuğun bilişsel ve motor gelişimi için önemli birer faktördür. Ders çeşitliliği eğitim kalitesini arttırmakla birlikte, çocuklarımızın farklılıklarının farkına varmalarına, uyum sağlamalarına ve kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmaktadır. Okulunuza duyacağınız güven okulveli-öğrenci üçgenindeki rolünüzü de belirleyecektir. Bu çerçevede ağırlıklı olarak çocuğunuzun yetişmesinde özellikle aile rehberliği boyutunda sunulanları ön yargısız biçimde anlamalı, bunlara uygun davranışları geliştirebilmek gerekmektedir. Bizim zaman zaman en çok zorlandığımız konulardan bir tanesi budur. Aile bireyleri çocuğun eğitimi konusunda yeterli dikkat ve özeni göstermiyorsa, okuldaki faaliyetlere zihinsel olarak da destek olmuyorlarsa bizlerin çabası ne yazık ki her zaman olumlu sonuçlar vermeyebiliyor. Çocukların yanı sıra velilerle yapılan çalışmalar, ebeveynlerin eğitime katılması da önemli bir noktadır. Seçeceğiniz eğitim kurumunda bir pedagog bulunması hem çocuğunuzun psikolojik açıdan gelişim takibinin daha sistematik ve sağlıklı olmasını sağlayacak hem de size merak ettiğiniz konularda yol gösterici olacaktır. 4+4+4 eğitim yasası, okul öncesi eğitimi nasıl etkileyecek? Türkiye’de okul öncesi eğitimin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yeni eğitim-öğretim yılında okul ön-
cesi eğitimin yaş aralığı 36-60 aya çekilmiş oluyor. Bunun yanı sıra velilerin tercihine bırakılan 60-72 ay aralığında çocuğun gelişimine bağlı olarak ilkokula başlamasına karar verilecek bir grupta bulunmaktadır. Bu öğrencilerimizde aynı zamanda okul öncesine devam edebileceklerdir. Okul öncesinde sınıflarımızı ve eğitim programlarımızı bu ay aralığındaki çocukların bireysel gelişim farklılıklarını göz önünde bulundurarak belirliyoruz. Bu yaş aralığında, önemini yukarıda da belirttiğim gibi “oyunu” eğitim programlarımızın temeline yerleştiriyoruz. Yeni eğitim yasasında okul öncesi için zorunlu ibaresi bulunmasa da ilköğretime geçişin sağlıklı olabilmesi açısından çocukların sosyal-duygusal ve bilişsel açıdan hazırlanması gerekmektedir. Bu nedenle de eğitime devam edilmesi gerektiğinin uygun olacağını düşünmekteyim. Bireyin yaşamı boyunca edineceği becerilerin temelinin okul öncesinde atıldığı gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Çocuk, bu dönemde öğrenmeye açık ve gördüklerinden en iyi biçimde yararlanmak isteyen bir yapıda olduğu için; bu yıllarda verilen eğitim, çocuğun yeteneklerinin gelişmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Eğitimciler ilkokula başlangıç öncesindeki oyun çağının sosyalleşme açısından önemi konusunda fikir birlikteliğine sahiptir. Okula başlama yaşı ne olursa olsun, tüm çocukların en az bir yıl okul öncesi eğitime devamı önemlidir. Okyanus Koleji’nde okul öncesi eğitimde kaç öğrenci bulunuyor? Okyanus Koleji olarak, okul öncesi eğitimde yeni projeler ya da çalışmalar yapacak mısınız? Okyanus Kolejleri kendini sürekli yenileyen, eğitim sistemindeki değişiklikleri takip eden, eğitim teknolojilerinin kullanımına önem veren ve bu özellikleri nedeniyle de büyümeye devam edebilen bir kurumdur. İstanbul’un Avrupa yakasında dört kampüsle hizmet veren kurumumuz, bu yıl Anadolu yakasında da yeni bir başlangıç yapmış olacaktır. Avrupa yakasındaki okullarımızdan Avcı-
lar, Güneşli ve Bahçeşehir’ de anaokulu bölümleri de kampüslerimizde bulunmaktadır. Ayrıca Beylikdüzü ve Solarkent anaokullarımızda müstakil okullar olarak faaliyet göstermektedir. Anadolu yakasında ise Ataşehir ve Sancaktepe’ deki okullarımızda yeni eğitim-öğretim yılı için hazırlanmaktadır. Bir sonraki yıl için ise öncelik Halkalı olmak üzere Kemerburgaz’da da yeni okullar açılması gündemdedir. Okyanus Kolejleri Okul Öncesi Okulları’nda şu an yaklaşık 600 öğrenci eğitim görürken, 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı’nda bu sayının muhtemelen iki katına çıkacağı öngörülmektedir. Okyanus Koleji’nin, okul öncesi eğitimde diğer okullardan farkı nedir? Okyanus Koleji olarak bizi diğer okullardan ayıran özellik çocuklarımızın bireysel farklıklarını göz önünde bulundurmamızdır. Bu farklılıklarda çoklu zeka uygulamalarımızda öne çıkmaktadır. Aynı zamanda uygulanan Fastrackids gibi farklı eğitim yöntemleriyle ve çoklu zeka kuramına uygun ilgi ve yetenek odalarıyla diğer okul öncesi eğitim kurumlarından farklılaşıyoruz. Tüm bu çalışmalar ve eğitim öğretim planlanırken rehberlik birimi ile yapılan ortak çalışmalarla, veli iletişimi, öğrenci gözlem ve değerlendirmeleri desteklenmektedir. Rehberlik birimiyle aynı adımları atıyoruz. Bütün öğretmenlerimiz okullardaki psikologlarla iletişim halinde. Psikologlarımız, “Sosyal Beceri ve Karakter Eğitimi” dersleri ile çocukları derslerde de gözlemleyebiliyorlar. Çocuklar çok farklı gelişim ortamlarından geçiyorlar. Hepsi farklı ailelerde yetişiyorlar. Çok farklı karakterlere sahip olabiliyorlar. Bu noktada gelişimin hızlı olduğu dönem dediğimiz 0-6 yaş döneminde ise, biz bu farklılıkları veya eksiklikleri psikologlarımız sayesinde erken keşfedip, doğru yönlendirme yapabiliyoruz. Ve interaktif çalışmalarla desteklenen eğitimimizle, “altın çağ” olarak değerlendirilen okul öncesi dönemde; öğrencilerimizin sosyalduygusal-bilişsel açıdan donanımlı, kendine güvenen, ifade edebilen lider bireyler olarak eğitim-öğretim yaşantılarının temelini atıyoruz.
48 OKYANUS.indd 4
5/15/12 12:33 PM
OKYANUS.indd 5
5/15/12 12:33 PM
SPOR
Mutlu ve Fit olmak için günde 20 dakika yeter!! Göksel Yavuz • goksel@edu-artdergisi.com
Sabahları işe gitmeden önce kulaklarınızda her sabah uyanmak için duyduğunuz bir ses var ya sizi uyanmaya ve uyanmanın ardından günlük rutininize sizi çağırır işte o sesi her zamankinden bir saat önceye ayarlamanızı istiyorum ve “Erken kalkan yol alır” ata sözüyle de bu sözümü perçinlemek istiyorum. Yazımın ilerleyen bölümlerinde sizlerle 12 tane hareket paylaşağım ve bu hareketleri sadece 20 dakika uygulayarak daha enerjik ve mutlu olarak gününüze başlamış olacaksınız.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Tabii herkes o inanılmaz kaslara ve fit vücuda sadece spor ile ulaşmıyor. Fight Club filmindeki o efsanevi vücuda sahip (benim kendi düşüncem) Brad Pitt. Sadece spor yaparak o kasları yaratmadı ya da Sarah Jessica Parker ilerlemiş yaşına rağmen fiziğini sadece çok fazla spor yaparak elde etmedi. Hepsini sihirli sözcüğü hatta yaşam felsefeleri herkesin çok iyi bildiği beslenmeden geçti.
1 SQUAT
Bu sıralarda bütün büyük gazetelerde ya da süper marketlerde satılan belli başlı dergilerde “Yaza fit girelim”, “İşte size yurt dışından ünlü isimlerinden bilmem ne diyeti” gibi yazılar çıkıyor. Belki bazılarımız gerçekten de bunları takip ediyor ve bu diyetleri uyguluyor. Harika sonuç elde edenlerimiz de vardır buna inanıyorum çünkü bu programlar belli kalori değerlerine göre hesaplanıp sizin normalde aldığınız kaloriyi düşürüyor ve belki de günlük vücudunuzun ihtiyacını karşılamadan enteresan besinler yiyerek kilo veriyorsunuz. Buna bağlı olarakta etrafınızdaki kişilerden iltifatlar duyarsınız “Ne kadar zayıfladın”, “Vücut hatların resmen ortaya çıkmış” “Harika olmuşssun” gibi. Gerçekten ben de tebrik ediyorum zor bir şeydir bazılarının kilo vermesi ancak kilo vermenin en önemli etkeni gerçekten beslenmeye dikkat etmektir. İnsanların kavuşmak istedikleri sağlıklı ve fit bir vücut için sporun %30 luk bir önemi vardır, geri kalan %70 lik kısım beslenmedir.
Beslenme de iradeyle alakalıdır. İradeniz ve disiplininiz yerindeyse zaten kilo verirsiniz. Bazı şeylere “Hayır” diyemiyorsanız ve çabucak bıkıyorsanız üzgünüm, sihirli bir formülüm yok ancak söyleyeceğim tek şey var o da “Eğer vücudunu değiştirirsen, hayatının da olumlu yönde değişeceğidir.” Bunu aklına yaz, telefonuna yaz, duvarına yaz, bilgisayarına yaz; ancak en önemlisi kafana yaz ve bugün kendin için bir şey yap, fiziksel görüntün için ideal bir değişilik yapmaya karar lütfen. Diyetle alakalı konuya gelince kilolarını verirsin, hedefindeki kiloya ulaşırsın ve “Artık ben rahatladım, istediğim kiloya eriştim dersin” ve işte bunu demenle birlikte eski yeme alışkanlığına ucundan ucuna girmeye başlarsın. Öğrendiğin diyet programındaki besinlerin bazılarını atlarsın istediğini yemeye başlarsın. Uyguladığın diyet tarzından uzaklaşırsın ve dikkat edersin yine yemeğine ancak başlardaki kadar değil ve tartıya çıkarsın kilo almamışsındır. Mutluluk
2 SQUAT THRUST
50 OKYANUS.indd 6
5/15/12 12:33 PM
3 SQUAT THRUST, PUSH UP, JUMP
5 JUMPING JACKS
8 PUSH UP
4 POWER IN AND OUT
6 PLYOMETRIC SQUAT
7 STATIONARY SQUAT
9 PUSH UP 2
hissi içini kaplar ve bunu takip eden sürelerde böyle gidecek düşüncesi içini sarar ve başlarsın eski beslenmenin cazibesine kapılmaya ve aradan 4 ay geçer tartıya denk gelmişsindir ve bir bakmışsın aylarca verdiğin o kilonun bir bölümü geri gelmiş. İşte o an üzüntü kaplar seni, moraller bozulur ya… Gerisini anlatmayacağım çünkü biliyorsun zaten ancak dert etme. Başta bahsettiğim hareketler istediğiniz kiloya eriştikten sonra haftada minimum 3 gün, 20 dakika ayıracağı-
nız bir program ile erişebildiğiniz kiloyu muhafaza etme programı gibi olacak. Sabahları spor yapmak normalde gün içinde yapacağınız egzersizlerden daha etkindir çünkü metabolizma hızınız, normal gün içinde çalışan metabolizmanızdan daha fazladır. Ancak seçim sizin ister sabahları isterseniz de gün içinde istediğiniz saattede uygulayabilirsiniz. Bu hareketleri yapmanızın nedenine gelince insan vücudu kaslarla örülü bir organizmadır ve vücudunuzda kas oranı ne kadar fazla
olursa metabolizma hızınızda o kadar atar. Siz gelin beni dinleyin ve günde 20 dakika ile kilonuzu koruyun. • Hareketleri yaparken lütfen şunlara dikkat ediniz: Boyun omurlarınızda, omurganızda, kalçanızda, dizinizde, dirseğinizde, el ve ayak bileğinizde daha önceden ağrılar hissettiyseniz ya da cerrahi bir müdahale gerektirecek derecede rahatsızlıklar yaşadıysanız/yaşıyorsanız lütfen doktorunuza danışmadan bu hareketleri uygulamayın.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Hareketleri yapmak için herhangi ekstradan bir malzemeyye gerek yok. Mat eğer matınız yoksa kalın bir havlu üstünde de hareketleri yapabilirsiniz. Her hareketi 1 dakika yapın ve hareketler arası 15 saniye dinlenin. Başlangıçta zor gelecektir ancak pes etmeyin yapabildiğiniz kadar yapın ve 4 hafta sonunda bu hareketleri 2 set yapar hale geleceksiniz. Hepinize iyi çalışmalar. Değişiminiz kutlu olsun. :)
51
OKYANUS.indd 7
5/15/12 12:33 PM
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
PLASTİK SANATLAR
52 PLASTIKSANATLAR.indd 2
5/15/12 12:33 PM
Güneşin cömertçe aydınlattığı bu coğrafyada efsaneleri yorumluyor
Ahmet Güneştekin Hep güneşe bakmış, onun izinden yürümüş. Güneşin aydınlattığı bu coğrafyanın efsaneleriyle beslenmiş resmi. Yeni bir efsane anlatmıyor resimlerinde, sadece farklı bir yorum katıyor sezgileriyle… Şimdi efsaneleri yeniden yorumlarken üçüncü bir boyut eklemiş eserlerine… Ahmet Güneştekin, güneş aydınlattığı sürece içini, yorumlarını zenginleştirmeye devam edecek. resimden üç boyutlu bir düzleme taşımış Ahmet Güneştekin. Bu topraklara özgü efsaneleri yeniden yorumlarken, resmin iki boyutu dar gelmiş ona… Kullandığı materyalleri de çeşitlendirmiş. Hiç vaz geçecemediği güneş, her eserinde hazır ve nazır. Tıpkı bu coğrafyayı cömertçe aydınlattığı gibi efsaneleri de aydınlatıyor. Güneştekin, Batı resmini yeniden yorumlamayı tercih eden pek çok ressamdan farklı olarak, bu topraktan beslenmeyi tercih ediyor. Siz de eserlerine şöyle bir bakın, hangisi bir sanatçı için daha sağlıklı beslenme? Karar sizin!.. Plastik sanatlarda her sanatçının bir ya da birkaç simgesi vardır. Sende öne çıkan özellikle güneş… Senin eserlerinde bu simge, salt yerel kültürden kaynaklanan bir metafor mu, yoksa evrensel bir ileti mi taşıyor? Güneş gibi evrensel bir simge, yerel kültürden kaynaklanan bir metafor olarak ele alınabilir mi? Dünyayı varolduğu günden bugüne aydınlatan, her akşam battığında sabah yeniden
doğacağını bildiğimiz, bütün düşüncelerin, dinlerin, felsefelerin kutsadığı, ölümsüzlük anlamına gelen, karanlığı aydınlatan güneş, tabii ki evrensel bir simge olarak benim eserlerimde de var. Güneşe yüklediğim kişisel birçok anlam olabilir, ama bununla beraber her eserimin bir köşesinde yer alan güneş, bir kültürlerdeki anlamlarını içeriyor. Melek-i Tavus yorumunda, kutsal bir hale gibi tabloya yerleşen güneş, bir Yunan efsanesinde ölümsüzlüğü, bir Anadolu efsanesinde karanlığı yırtan güç olarak yer alabiliyor. Ama hepsinden de önemlisi güneş, yaşam kaynağıdır… Sanat da dahil olmak üzere, her alana damga vurmuş, her alana damga vuracak evrensel bir figür… Resimle heykel, hatta mimari yavaş yavaş iç içe geçiyor. Üçüncü boyuta geçmenin sebebi nedir? Sanatçı doyum noktasına ulaştığında onu bekleyen en büyük tehlike çoğaltmanın tuzağına düşmektir. İşte bu yüzden kişinin yaratıcı sezgisi devreye girer. Bu sezgiyle kurduğu dili başka bir mecraya taşır sanatçı. Tuvalin boyutlanması ve boyutlu mekanda kurgula-
nan dile ilişkin sorgulama kaçınılmaz oldu benim için. Farklı malzeme kullanımına da giriyorsun… Hangi boyaları ve materyalleri kullanıyorsun? Bu materyaller, anlatım açısından ne gibi ek olanaklar sağlıyor? Resim dilindeki gelişim teknik olarak kullanılan malzemeye de yansır elbet. Tuvale ek olarak ahşap ve bronz kullanmaya başladım bir yıldır. Bu çeşitlilik gittikçe artacaktır. Renklerin kullanılışı, resminde özellikle dikkat çekici… Renk simgeciliğini öne çıkartıyorsun. Bu, işlediğin temalardan dolayı mıdır, yoksa genel resim anlayışından mı kaynaklanıyor? Büyüdüğüm coğrafyada hayat renk demekti. Doğanın binbir çeşit rengi, gündelik hayatın içine de sonsuz işlemişti. Morlar, kırmızılar, sarılar, yeşillerle doluydu bütün dünya. Elbiseler, duvarlar, yemek kabları, süsler, gözler, eller… Birbiriyle alakasız her şey rengarenkti. Resmim efsane temalı olunca, bütün bu renk cümbüşü doğal olarak öne
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Sanatını
53
PLASTIKSANATLAR.indd 3
5/15/12 12:33 PM
PLASTİK SANATLAR
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
“Büyüdüğüm coğrafyada hayat renk demekti. Doğanın binbir çeşit rengi, gündelik hayatın içine de sonsuz işlemişti. Morlar, kırmızılar, sarılar, yeşillerle doluydu bütün dünya. Elbiseler, duvarlar, yemek kabları, süsler, gözler, eller… Resmim efsane temalı olunca, bütün bu renk cümbüşü doğal olarak öne fırlıyor ve her bir renk olması gerektiği şekilde yerini alıyor.”
54 PLASTIKSANATLAR.indd 4
5/15/12 12:33 PM
fırlıyor ve her bir renk olması gerektiği şekilde yerini alıyor. Senin fırçan da çok kendine özgü… Çok darbeli, ince işçilik isteyen ayrıntılı bir stilin var. Ve her yeni serginde bu yoğunlaşıyor. Sence, bu eserlerinde nasıl bir farklılaşmaya yol açıyor? Dediğin gibi, resmin konusu, teması, renklerine ek olarak yapılış biçimi de ön planda. İnce işçilik, işte bütün mesele bu. Devasa ebatlardaki resimlerin her bir köşesinde, her bir tarafında ayrı özeni görebilirsiniz. Bu resmi nakış gibi ince ince işleme anlayışımdan kaynaklanıyor. Benim tarzım, resim anlayışım bu, çok yorucu, çok mesai gerektiriyor ama sonuçta ortaya çıkan eser, bütün bu yorgunluğa değiyor.
Efsaneler ve masallar… Zaten Mezopotamya bunların diyarı… Dolayısıyla her tema zaten sembolik öğeler içeriyor. Yani aslında sen simgeleri bir kez daha simgeleştiriyorsun eserlerinde… Bu süreçte hem ileti hem de teknik açısından nasıl bir kurgu izliyorsun? Benim yaptığım simgeleri simgeleştirmekten ziyade, tehlikeli sularda yüzmektir aslında. Mitolojiyi yorumlamak büyük tehlikedir çünkü. Ama burada önemli olan şu, varolanı yeniden yorumlamıyorum. Varolandan yola çıkarak başka bir bakış açışı kuruyorum. Yani izleyici de benim yakaladığım bu anlık duruma yakalanabiliyor. “Biz hiç böyle bakmamıştık” durumu, varolan efsaneden yola çıkarak kurulan sonsuz bir resim dilini ortaya koyuyor. Ayrıca yaptığım bir resim tam olarak hiçbir zaman bitmiyor. Bütün kenarlarından ve bütün boyutlarından sonsuz devam edebiliyor.
Her gittiğin ilde 5 ila 12 yaş arası çocuklara dönük sanat performansları düzenliyorsun. 5 bin çocukla buluşmuşsun sanırım. Bu performanslarda çocukların tepkisi nasıl oluyor? Çocuklarla resim etkinlikleri olarak özetleyebileceğimiz bu etkinlikler uzunca bir süredir devam ediyor. Bazen bir şehirde, bazen bir kasabada, bazen de bir köyde toplanıp resim yapıyoruz. İlk başta tamamen kendi çabalarımla yürüttüğüm bu etkinlikler, şimdilerde daha profesyonel yürüyor. Çağdaş sanatın önemli ustaları da benimle beraber bu etkinliklere katılıp, çocuklarla resim yapıyorlar. Ayrıca sponsorlar aracılığıyla onlara boyalar dağıtıyor, resim malzemeleri sağlıyoruz. Resim ilkokuldan itibaren diğer derslerden tamamen farksız bir şekilde işleniyor. Çocuklara bir şeyler dayatılıyor… Bu da onları, çok ilgili olmayanları soğutuyor. Bizim yaptığımız ise, onlara resmin özgürlük olduğunu anlatmak. Boyalarla, beyaz sayfalara düşlerini aktarıyorlar. Çocuklar da, etkinliklere katılan usta ressamlar da çok memnun bu projeden. Aslında tek başına dernek gibi çalışıyorsun galiba! ‘Ustalarla Güneşin İzinde’ adı altında Anadolu’nun onlarca şehrinde açıkhava sergileri düzenledin… Bu sergileri düzenlerken nasıl bir seçim yapıyorsun? Tüm plastik sanatları mı kapsıyor? Eser seçerken tematik bir kıstas mı uyguluyorsun? ‘Ustalarla Güneşin İzinde-Türkiye Sergileri’, 2005 yılından beri üzerinde çalıştığımız ve 2008 yılında hayata ge-
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
İlk serginden bugüne, kendi sanat yolculuğunu nasıl tanımlarsın? Belli dönemlerin olmuş mu? Hangi dönem hangi bakışa tekabül ediyor? Elbette her sanatçı gibi benim de dönemlerim oldu. İlk sergiden kasıt, profesyonel olarak açtığım ilk sergiyse eğer, o günden bugüne kısa bir zaman dilimi olmasına rağmen, çok uzun yol aldığını görebiliyoruz resmimin. Ama resim yapmaya başladığımdan beri diyorsanız, ta lise yıllarına gitmeliyiz. Fakat profesyonel yaşam içerisinde üç ana dönemden geçti resimlerim şu ana kadar. Bunları benim anlatmam ve isimlendirmem doğru olmaz, sanat tarihçilerinin bu konuda çok sayıda makalesi, eseri bulunuyor. Onların yorumuyla bu üç dönem şöyle şe-
killeniyor: Renkli dönem. Tamamen yukarıda sözünü ettiğim, doğaya ve hayata hakim renklerden oluşan, her bir rengin havada uçtuğu bir dönem. Meydan okuyor adeta resim ve yanında yer alabilecek her görsel malzemeyi eziyor. Renksiz dönem: Burada, bütün bu coşkunun üzerine bir perde çekmişim. Küçücük pencereler açmışım resmimde ve o pencerelerden bakıyorum renkli dünyaya. Boyutlu dönem: Yaklaşık iki yıldır, resmimin boyutlanması ve izleyiciyi etrafında gezdirmesi olarak adlandırılan, teknik olarak resmin içine ahşap ve bronzun girdiği bir dönem.
55
PLASTIKSANATLAR.indd 5
5/15/12 12:33 PM
PLASTİK SANATLAR tan, Ender Güzey, Şenol Yorozlu, Çerkes Karadağ... Proje halen devam ediyor. Türkiye’nin farklı noktalarına eserleriyle beraber taşımak istediğimiz sanatçılardan bazıları şunlar: Adnan Çoker, Ömer Uluç, Mehmet Güleryüz, Burhan Doğançay, Bedri Baykam, Tomur Atakök, Fevzi Karakoç, Balkan Naci İslimyeli, Koray Ariş ve Ara Güler... Son olarak da TRT’ye bir belgesel hazırlıyorsun… Adını yine güneşten almış; ‘Güneşin İzinde’… ‘İlk sanat temalı belgesel’ diyorlar… Belgesel nasıl ortaya çıktı? Formatını nasıl hazırladınız? İlgi görüyor mu? ‘Güneşin İzinde’, benim 1997’de başladığım Anadolu yolculuklarını, 2005’te belgesleşmiş hali aslında. Ben Anadolu’yu karış karış gezerek, efsane, mitoloji ve söylence derledim. El sanatlarına ilgi duydum. Bir süre sonra, gazeteci, televizyoncu arkadaşlarımın da ekibe katılmasıyla Güneşin İzinde adını alarak belgeselleşti bu geziler. Halen de TRT 2 kanalında devam ediyor pro-
je. Cumartesi günleri saat 17:10’da yayınlanıyor ve her hafta bu gezilerden birini izliyoruz. Güneşin İzinde belgeselini bir gezi programından ya da klasik bir belgeselden nasıl çıkarabiliriz, sorusuna cevap ararken, görsel sanatları olabildiğince işin içine koyup, bir sanat belgeseline dönüştürdük. Ben genel yönetmenliğini yapıyorum, yönetmenliğini Cem Yaz, yayın koordinatörlüğünü ve metin yazarlığını Ferzende Kaya yapıyor. 20’ye yakın isimden oluşan profesyonel bir ekip tarafından hazırlanıyor. Türk ressamları, yurtdışında alıcı bulmakta zorlanıyor. Bulsalar da fiyat eşiği oldukça düşük kalıyor. Bunun sebebi sence nedir? Sanat piyasası Batı’da büyük bir sektöre de dönüşmüş durumda. Bu sektörde yer almak için, o sektörün aktörleriyle, galerilerle, sanat eleştirmenleriyle, sanat dergileriyle çalışmak zorundasınız. Türkiye’den sanatçılar henüz bunlarla ciddi anlamda ilişkiler geliştirmiş değiller. Yeni yeni bazı anlaşmalar yapılıyor ve o sözüne ettiğimiz ilişkiler yeni yeni
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
çirdiğimiz bir sanat etkinliği. Tek başına düşünüldüğünde, bütün Türkiye’yi dolaşacak bir sergi olarak tasarlandı ve hayata geçirildi. “Görsel sanatları sergi salonlarının dışına nasıl çıkarabilirim, daha çok kitleye nasıl ulaştırabilirim, tarihi mekanlarla nasıl buluşturabilirim?” sorularından yola çıkarak böyle bir projeye imza attım. ‘Güneşin İzinde- Türkiye Sergileri’ kapsamında, Türkiye’yi dolaşarak, çağdaş sanatı gittiğimiz yerlere taşıyoruz. Gittiğimiz her ile, çağdaş Türk sanatının önemli bir ismini de eserleriyle götürerek, oradaki tarihi mekanlarda bir günlük sergi etkinlikleri düzenliyoruz. Kimi zaman tarihi bir hamamda, kimi zaman bir mağarada, kimi zaman bir kilisede, bazen tarihi bir külliyede gerçekleştirilen bu sanat performanslarının her biri alanında bir ilk olma özelliğine sahip. ‘Güneşin İzinde - Türkiye Sergileri’ne eşlik etmiş sanatçılar şunlar: Zekai Ormancı, Ergin İnan, Ferruh Başağa, Bubi, Zahit Büyükişliyen, Mustafa Ata, Ziyatin Nuriyev, Yusuf Taktak, Özdemir Al-
56 PLASTIKSANATLAR.indd 6
5/15/12 12:33 PM
Resim sanatında kendi kültürel köklerimizden yola çıktığımız pek söylenemez. Oysa ki kültürümüzde plastik sanatlarda tema teşkil edecek pek çok unsur var. Neden bu temaları yeterince eserlere yansıtamıyoruz? Bu plastik sanatlarda Batı dünyasının, bizim dünyamızdan epeyce bir ilerde olmasıyla direk ilgili bir durum. Her şey orada, akımlar orada başlamış, büyük ustalar orada doğmuş. Dolayısıyla dünyanın başka bir yerindeki herhangi bir kimse ilk olarak yönünü oraya veri-
yor. Akademiler Batı resmini öğretiyor, alıcılara bu öğretiliyor, resim alıcısı ona ilgi gösteriyor. Bu belki de doğal bir süreç. Ne zaman ki biri çıkıp, Batı resminden, o resim geleneklerinden, o akımlardan farklı bir eser yapsa, farklı bir teknik kullansa, otomatik olarak akıp giden sanat tarihinin dışına itiliyor. Bu da bir üretici için, bir sanatçı için çok büyük bir tehlike ve çok çok zorlu, hatta imkansız bir yol. İşte bu nedenle kimse buna cüret edemiyor, bir süre sonra sanat tarihi içerisinde yer alarak çalışmak doğalmış, doğruymuş gibi geliyor. Öyle olunca da bizim dünyamızdan kalkıp, evrimini tamamlamış bir sanat dünyasının içine girmek, farklı ve yeni bir eser üretmek, bir yorum getirmek imkansızlaşıyor… İşte tam da bu noktada taklitçilik başlıyor. Herkes bir öncesini taklit etmeye başlıyor. Bu herkese daha kolay geliyor, çünkü bu herkesin önüne “Doğru olan budur” diye konuluyor. Böyle olunca da
kimse dönüp kendi kültürüne, geleneğine bakamaz hale geliyor. Türk resim piyasası, hala hedeflenen düzeyin zok gerisinde… Piyasa yapıcılar yani galeri sahipleri, eleştirmenler ve resim sanatçıları arasındaki ilişkilerin zayıf ya da sorunlu oluşu bu durumun oluşmasında bir etmen midir? Aslında hedeflenen düzeyin altında değil, çünkü daha çok yeni. Yakın zamana dayanıyor. Cumhuriyet tarihi bile bu kadar yeniyken, resim tarihini sorgulamak, oluşan piyasayı yetersiz bulmak haksızlık olur. Kendi gelişimi içerisinde değerlendirildiğinde iyi bir gelişim seyri izlemiş. Ama yeterli mi, tabii ki hayır! Bundan çok daha ilerde olmalı. Gerek galeri bazında, gerek koleksiyonerler bazında, gerekse sanatçıların çalışma şartları açısından henüz tam bir profesyonellik yakalanmış değil. Ama buna doğru gittiğini görüyor ve seviniyoruz.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
kuruluyor. Onlar Türkiye’deki sanat ortamını yeni keşfediyorlar. Ayrıca sanatta bizden epeyce ilerde olan Batı dünyası, Türkiye’ye veya Doğu’ya dönüp baktığında, kendisinde olmayan bir şeyler arıyor. Kendi sanatında bulunmayan, yapılmayan bir eser, bir yorum arıyor. Bunun dışındaki eserlerle, isimlerle pek ilgilenmiyorlar.
57
PLASTIKSANATLAR.indd 7
5/15/12 12:33 PM
EDEBİYAT
MAHMUT CAHİT KÜLEBİ Ayhan Hüseyin Ülgenay • ayhan@edu-artdergisi.com
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
‘’MAHMUT CAHİT ERENCAN’’ ( 20.Aralık.1333 ) 12.Ocak.1917 tarihinde Tokat / Niksar, Zile Çeltek Köyü’nde doğdu. İlk ismi Mahmut Cahit ERENCAN. Ailesi soyadı kanunu çıkınca ilk önce ERENCAN soyadını aldı. 01.01.1930 tarihinde soyadlarını KÜLEBİ olarak değiştirip tescil ettirdiler. Baba ismi; Necati, Anne ismi Feride. Evli. Eşinin ismi; Fatma Süheyla. 1940 yılında nişanlandı, 1941 yılında nikahlandı, 1942 yılında evlendi. (Fatma Süheyla hanım 15.04.1993 tarihinde hayata gözlerini yumdu). İki çocuk babası. (Ali - Ahmet) Fransızca ve Almanca biliyor. Öğretmen, Şair, Yazar, Müfettiş, Kültür Ateşesi, Bakanlık Baş Müfettişi. Baba soyu; Erzurum’un Kasımpaşa Mahallesi Gullebiler’den. Anne soyu; Pasinler’in Aşağı Tahir Hoca Köyünden Kara Bey Oğulları’ndan. Ailesi Erzurum’un işgalinden sonra batıya göç etti. Babası devlet memuru. Cahit KÜLEBİ doğduğu köy olan Çeltik köyün de çok az kaldı. Üç yaşında iken Zile’deki anaokuluna verildi. Çamlıbel bucağının merkezi olan Artova’da bulunan Davutlar İlkokulunda 1.ci ve 2.ci sınıfları okudu. 3.cü, 4.cü ve 5.ci sınıfları Niksar’da Danişment İlkokulunda, Ortaokulu Sivas Erkek Lisesi’nin Ota bölümünde yatılı olarak okudu. Liseyi Sivas Erkek Lisesinde başladı. Lisenin son sınıfında iken Bursa Erkek Lisesinde iki ay, daha sonra Sivas Erkek Lisesinde yatılı okuyarak 1935 - 1936 öğrenim yılı Haziran döneminde mezun oldu. Yüksek öğretmen okulunun sınavlarını birincilikle kazandı. Bu okulda okurken kendi çabaları ile Fransızca öğrendi. 1938 yılının Haziran - Eylül aylarında Öğretmeni Raşit ARAT yardımları ile Almanca öğrenmek için Berlin’e gitti. Yüksek Öğretmen Okulunu 1938 - 1940 ders yılı Eylül döneminde bitirdi.
ÇALIŞMA HAYATI; 01.10.1940 - 17.12.1942 tarihleri arasında;
Askerliğini Yedek Subay olarak Trakya’da 46. Süvari Alayın’da yaptı.( 01.10.1940 31.03.1941 Yedek Subay Okulu. 31.03.1941 - 31.10.1941 Asteğmenliği. 31.10.1941 – 17.12.1942 Teğmenliği.) 28.01.1943 - 01.05.1944 Antalya Lisesi Edebiyat Öğretmeni Stajeri. 02.05 1944 - 25.01.1946 Antalya Lisesi Edebiyat Öğretmeni. 26.01.1946 -07.02. 1946 Devlet Konservatuvar Diksiyon Öğretmeni. 07.02.1946 - 11.12.1954 Devlet Konservatuvar Edebiyat Öğretmeni. 12.12.1954 - 10.09.1956 Ankara Gazi Lisesi. 10.09.1956 - 03.12.1959 Maarif Vekaleti 3.cü sınıf Müfettişi. 03.12.1959 - 20.09.1960 Maarif Vekaleti 2.ci sınıf Müfettişi. 20.09.1960 - 30.11.1962 İsviçre Bölgesi Öğrenci Müfettişi ve Kültür Ateşe si. 30.11.19 62 - 27.04.1964 Bakanlık 1.ci sınıf Müfettişi ve İsviçre Bölgesi Öğrenci Müfettişi ve kültür Ateşesi. 27.04.1964 - 28.02.1966 Bakanlık 1.ci sınıf Müfettişi. 28.02.1966 - 04.12.1969 Bakanlık Müfettişi. 04.12.1969 - 30.11.19 70 Bakanlık Baş Müfettişi olup Kültür Müsteşar Muavini. 30.11.1970 - 04. 08.1971 Kültür Müsteşar Muavini. 04.08.1971 - 03.01.1973 Bakanlık Baş Müfettişi. 03.01.1973 tarihinde emekli oldu. Emekli olduktan sonra TÜRK Dil Kurumu yönetim kuruluna seçildi ve yayın kolu başkanı oldu. 1976 yılında yazmanlığa getirildi. 12.09.1983 tarihinden sonra istifa ederek ayrıldı. 22.08.1983 tarihinde kurulan Sosyal Demokrasi Partisi ( SODEP) kurucuları arasında yer aldı, veto edildi. Daha sonra 05.11.1985 tarihinde kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti ( SHP ) kurucuları arasında yer aldı. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi oldu. Parti Müfettişi olarak da çalıştı.
SANAT HAYATI; Cahit KÜLEBİ, ilkokul yıllarında şiir yazmaya başladı. Babasının hayata gözlerini yummasından sonra ortaokulda yazdığı şiir ha-
tırlıyabildiği nadir şiirlerdendir. 1933 yılından sonra Sivas Erkek Lisesi’nin dergisi olan ve Ahmet Kutsi TECER’in gayretleri ile yayınlanan ‘’TOPLANTI‘’ isimli dergide şiirlerini yayınladı. Öğretmeni Fazıl YANAL tarafından şiir yazması teşvik edildi. Yayınlanan ilk şiiri olarak kabul ettiği şiiri ‘’YÜCEL‘’ Dergis’nin Mayıs 1935 tarihli 4.cü sayısında yayınlanan ‘’GİDENE’’ isimli şiiridir. Bu şiirde Sivas Erkek Lisesi - Ahmet ismini kullandı. Sivas’ta yapılan ‘’AŞIKLAR BAYRAMINDAN‘’ İstanbul’a geldikten sonra da Fransız şairlerinden etkilendi. Şiirlerinde KARACAOĞLAN-BAKİŞEH GALİP-NEDİM gibi Türk şairleri etkileri görülür. Çocukluğunda HAŞİM-HAMDİ TANPINAR-NECİP FAZIL, daha sonraları MUHİP ile CAHİT SITKI’yı beğendiğini söyler. İstanbul’da ‘’GENÇLİK‘’ Dergisi’nde Mahmut Cahit ismiyle iki, Nazmi Cahit ismiyle iki şiirini yayınladı. Daha sonra Cahit ERENCAN ismiyle SOKAK-GENÇLİK-VARLIK Dergileri’nde şiirlerini yayınladı. ( 1950 – 1954 ). ‘’TÜRK DİLİ DERGİSİ‘’ kurucularından. ( 1951 )
ÖDÜLLERİ; 1 - ‘’YEŞEREN OTLAR‘’ ile Türk Dil Kurumu Edebiyat ödülü 1955 2 - ‘’YANGIN‘’ ile Yeditepe şiir armağanı 1981 Mahmut Cahit KÜLEBİ 20.06.1997 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini yumdu. İlk mezarı Cebeci Mezarlığı’ndadır. Daha sonra oğlu Ali KÜLEBİ başvuruşu üzerine mezarı Niksar Karşıbağ Mahallesindeki şair Erzurumlu Emrah Türbesi’nin yanına taşındı.
CAHİT KÜLEBİ HEYKELİ; 1992 tarihinde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının daveti üzerine Gürcistan doğumlu Prof. Dr. Sait RÜSTEM Türkiye’ye geldi. Prof.Dr.Sait RÜSTEM 1994 yılında Cahit KÜLEBİ Heykelini yaptı. Heykel T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Ge-
58 PLASTIKSANATLAR.indd 8
5/15/12 12:33 PM
14.07.2004 tarihinde yürürlüğe girdi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün Kültür Alanın’da bulunan Cahit KÜLEBİ heykeli Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY direktifleri ile 28.07.2008 tarihin de Milli Kütüphane’nin giriş kapısının önündeki alanın sol tarafı-
na nakledildi. 29.07.2008 tarihinde Milli Kütüphane’ye oluru geldi. Mustafa Şerif ONARAN tarafından hazırlanan “A’DAN Z’YE Cahit KÜLEBİ” isimli kitabın 40.cı sayfasında Cahit KÜLEBİ’nin T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Alanı’nda bulunan heykelinin önünde çekilmiş bir resmi vardır.
ESERLERİ;
11 - Bütün Şiirleri 1982-1985-1988-1990-19921993-1994-1996-1997-1997-1998-1998-1999-20002001-2002-2003-2004-2006 -2007-2009-2010 12 - Şiir Her Zaman 1986-1992 13 - İçi Sevda Dolu Yolculuk 1986-1999-2007 14 - Güz Türküleri 1991 15 - Seçmeler 1993-1994 16 - Seçme Şiirler 1997-1998 17 - Atımın Yelesi Bulut Renginde 2003-2003 (Aynı sene iki değişik baskı )
4 - Cahit KÜLEBİ Hırçın ve Lirik Vecihi TİMUROĞLU 1995 5 - Cahit KÜLEBİ ve Şiiri İsmail ÇETİŞLİ 1998 6 - Cahit KÜLRBİYE Saygı Edebiyatcılar Derneği 1998 7 - A’ dan Z’ ye Cahit KÜLEBİ Mustafa Şerif ONARAN 2004 8 - Cahit KÜLEBİ ‘’LİRİK‘’ Üsküp baskısı ‘’Mekodonca‘’ 9 - The Turkish Blue 2008 10 - Cahit KÜLEBİ ‘’ANTOLOJİ DERGİSİ‘’
1 - Adamın Biri 1946-1954-1954 ( Aynı sene iki baskı ) 1963 2 - Rüzgar 1949-1954-1962 3 - ATATÜRK Kurtuluş savaşında 1950-1952-1954-19591971-1981(1954 ve 1959 tarihli kitaplar Yeşeren Otlar isimli kitaplarla birlikte basılmıştır.) 4 - ATATÜRK Oratoryosu ‘’Nevit KODALLI‘’ 1953-19551960-1961-1963-1973-1980-1990 -1994 5 - Yeşeren Otlar 1954-1959 6 - Süt 1965 7 - Şiirler 1969 8 - Türk Mavisi 1973 9 - Sıkıntı ve Umut 1977 10 - Yangın 1980
HAKKINDA; 1 - Sarı Meçli Yarimle Elele Hikmet Tufan DOYE 1982 2 - Un Uomo Gualungue 1986 ( İTALYA baskısı. İtalyanca )
3 - Cahit KÜLEBİ Muzaffer UYGUNER 1991
ÇEVİRİLERİ; 1 - Renate Teodor STORM ‘’Dora GÜNAY’la‘’ 1947 2 - Papatya Falı 1965-1965 ( Aynı sene iki baskı ) 3 - Anadili Öğretim Julia MARSHAL 1974 4 - Anadili ve Yazın öğretimi Julia MARSHAL 1994 5 - Avrupa Konseyi Ülkelerde Anadili Öğretim Julia MARSHAL 1994
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
nel Müdürlüğü’nün Kültür Alanı’na konuldu. Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kanunu ( 2863 No’ lu. ) 21.07.1983 tarihinde kabul edildi. Kanun zaman içerisinde işlevini yitirince ‘Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkın’da ( 5226 No’ lu) Kanun
59
PLASTIKSANATLAR.indd 9
5/15/12 12:33 PM
RESİM
Röportaj: Seval Akça • seval@edu-artdergisi.com
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
Kendinizden bahseder misiniz? 1966 yılında İstanbul’da doğdum. Babamın mesleği gereği eğitimime farklı şehirlerde ve okullarda devam ettim. Liseyi İstanbul’da okuduktan sonra Yıldız Üniversitesi İşletme Bölümü’nde ön lisans eğitimi aldım. (1986) Daha sonra okuduğum bölümün kişiliğime uygun olmadığını düşünerek Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde lisans eğitimi gördüm ve derece ile okulu bitirdim. (2001) Bu tarihten itibaren de Milli Eğitim’de Görsel Sanatlar öğretmenliği görevime devam etmekteyim. Resim sanatına olan ilginiz nasıl başladı? Resme küçük yaşlardan itibaren ilgi duyuyordum. Almış olduğum işletme eğitiminin beni mutlu etmemesi ve daha sonra eşimin desteğiyle resim konusunda akademik eğitim almak istedim.t Tekrar sınavlara hazırlanarak fakülteye iyi bir dereceyle girdim ve dere-
ceyle okulu bitirdim. Hayatımın büyük bir parçası sanat ve sanat etkinliklerine katılmaktan keyif alıyorum. Önceleri çeşitli karma sergilere katıldıktan sonra şimdi kişisel sergilerimle sanat faaliyetlerimi sürdürüyorum. Resim yaparken kullandığınız malzemeler nelerdir? Bu malzemeleri seçme sebebiniz nedir? Resimlerimde malzeme olarak suluboya ve akrilik tercih ediyorum. Suluboya tekniği bilindiğinin aksine en zor tekniklerden birisidir. Çünkü geri dönüşü yoktur. Hata yapma şansımız yoktur. Beğenmediğimiz bir yerini değiştiremezsiniz. İşte bu yüzden bana sulu boya çok heyecanlı bir malzeme olarak geliyor. Onunla yarattığınız etkiyi hiçbir malzeme ile yaratamazsınız. Bu malzeme ile heyecanlı ve coşkulu çalışıyorum. Bu yüzden sulu boya çalışmaktan vaz geçmiyorum. Bunun dışında akrilikle çalışıyorum. Çabuk kuruyan bir malzeme olduğu için
hızlı çalışmak gerekiyor ve bu da bana daha uygun bir malzeme. Resimlerinizde ne tür konular seçiyorsunuz? Akrilik çalışmalarımda renge dayalı lekeci bir anlayışla soyut çalışmalar yapıyorum. Sulu boya çalışmalarımda da yine renge dayalı lekeci soyut anlayışın yanında reel peyzaj çalışmalarımda yer alıyor. Bunlar genellikle İstanbul peyzajlarından oluşuyor. Sanata bakışınız hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz? Doğaçlama olarak yarattığım tanımlanamayan formlar sanat anlayışımı ortaya koyuyor. Bütün doğaçlamalar soyutlama arayışımın ürünü. Görünenin altındaki görünmeyeni renklerin yarattığı değerlerle ortaya çıkarıyorum. Saf haliyle düşüncenin şekle dönüşmesine fiziki olmayanın vücut kazanmasına ve görünmeyenin görünür olmasına yar-
60 RESIM.indd 2
5/15/12 12:34 PM
dım ediyorum. Resimlerim düşünmenin ve iç hesaplaşmanın resimleri. Hayal gücümün sınırlarını aşarak gördüğümü değil, hissettiğimi yansıtıyorum.
Resimlerinizde vazgeçemediğiniz renkler? Mor en sevdiğim ve vazgeçemediğim renk bunu tabii ki siyah destekliyor.
sı, okullarda sınıfların kalabalık olması, atölye imkanlarının olmaması ve görsel sanatlar ders saatinin yeterli gelmemesidir.
Resimlerinizi yaparken nasıl bir yol izliyorsunuz? Öncelikle suluboya ile doğaçlama soyut kompozisyonlar yapıyorum. Daha sonra bunlardan yola çıkarak tuval üzerinde akrilik ile çalışmaya başlıyorum. Böylece renk ve leke planları oluşmaya başlıyor.
Sanat çalışmalarının dışında öğretmen olarak eğitim sisteminin içindesiniz. Mevcut sistem hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? Ben ilköğretimde öğretmenlik yapmaktayım. Bu çerçevede değerlendirme yaptığımda, genel olarak sanat eğitimi sistemi çağdaş bir seviyeye oturtulamamıştır.
Gelecek planlarınız nelerdir? Ben şu anda eğitmenliğimin dışında kendime zaman ayırıp resim çalışmalarımı sürdürmekteyim ve her sene bu çalışmalarımı kişisel sergilerimle paylaşıyorum.
Tuval yüzeyindeki fırça ve spatul hareketlerindeki devinim içinde dinamik kompozisyonlar şekilleniyor.
Bunun nedenlerinin başında ekonomik nedenler, nüfusumuzun hızla artma-
Gelecekte çalışmalarıma daha hızla devam etmek en büyük hedefim. Yeni ve farklı şeyler enemek, yenilenmek ve gelişmek. Eserlerimi sürekli insanlarla paylaşmak istiyorum.
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
İPEK BETNİ KİMDİR? 1966 yılında İstanbul’da doğdu. 1987 de Yıldız Teknik Üniversitesi Kocaeli Meslek Yüksek Okulu İşletme bölümünü bitirdi. 2001 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden dereceyle mezun oldu. İstanbul’da çeşitli galeri ve sanat evlerinde karma resim sergilerine katıldı. 2007 yılından itibaren Bakraç Sanat Galerisi’nde Sait Günel ile çalışmalarım devam etmektedir. Halen Kartal Emir Sencer İlköğretim Okulu’nda resim öğretmenliği görevime devam etmekte.
61 RESIM.indd 3
5/15/12 12:34 PM
HİKAYEDEN HAYATLAR
KARAR
Feyhan Uzunoğlu • feyhan@edu-artdergisi.com
Tesadüf mü değil mi bilmiyorum ama kafamın karışık olduğu anlarda, son durak hep bu cafe olur. İstiklal Caddesi’nin şamatası ile eski Osmanlı Mezarlığı’nın arasına kendini siper eden bu dar balkonu çok severim. Tam ortadaki masaya oturup kahvemi içerken, günlük karmaşaları İstiklal Cadde’sinde bırakır, Haliç’in muhteşem manzarasıyla ruhumu tazelerim. Ancak bugün farklı. Bir türlü o tanıdık huzuru bulamıyorum. Çoğu yan yatmış, tepelerinde sarıklar olan mezar taşlarının hüznü, gün batımıyla birleşip üzerime üzerime geldiğinden, elimdeki kitaba aklımı veremiyorum bir türlü. Suçu tümüyle mezar taşlarına atarak haksızlık yaptığımın farkındayım aslında. Kafamın içini dağıtan şey sabah sabah Serdar’ın son sözleri oldu.
malıyız” diyerek kestirip attı. Bir an önce düşünmeye başlamalıyım o halde, zaman daralıyor, konu çok hassas. Serdar hazretleri buyurdu, karar ver: Bu çocuğu doğuracak mıyım? Serdar’la evlenecek miyim? Duvar rengi seçer gibi patadanak karar verilir mi böyle şeylere? Hadi ilkine zaten karar verdim, doğuracağım. Üstelik bunu Ona da söylemiştim zaten. Hatta “Annelik sana çok yakışacak. Yalnız çocu-
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
“Beni o salak, eski kocanla karşılaştırmayı bırak artık!” Her kavagamız, ki sayısı fazla değildir, genelde bu cümle ile biter. Serdar, cevabımı beklemeden, çıkar gider. Söyleyeceklerim iki dudağımın arasında kalıveririm. Yalnız bu sabah, o malum cümlenin sonuna bir uyarı eklendi: “Düşün taşın, bu böyle gitmez!” Akşama doğru gelen telefonu, önce barışma sinyali sandım ama telefonun ucundaki soğuk, ruhsuz ve asabi ses, düşünmek için fazla zamanım olmadığını söylüyordu gerçekte: “Akşam sekizde Barba’nın Yeri’nde bekleyeceğim seni.” Hayır yarın akşam olmazmış çünkü yemekten sonra Ankara’ya gitmesi gerekiyormuş; ne zaman döneceği de belli değilmiş. “Bu akşam konuş-
ğu bahane edip beni bir kenara itersen, külahları bozuşuruz” diye takılmıştı. Doğurmam yetmiyor Serdar Efendi’ye “Bu çocuğu istiyorsan evleneceğiz!” diyor. Genelde kadınlar yapar bu üç kağıdı. Bizde bu da ters, hamilelik durumunu Serdar kullanıyor ve rest çekiyor. Ne yani “Evlenmiyorum ama bu çocuğu da doğuruyorum kardeşim” desem, karnıma tekme mi atacak? Bir çocuğun, bir annesi bir de babası olmalıymış. Sanki ben olmasın diyorum! Son-
ra kendi korkularım yüzünden, çocuğumuzu toplum dışına itilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyormuşum. Neden korkuyorsam artık! Ya gerçekten dediği gibi çeker giderse? Keşke zamanı ileri alıp neler olacağını görebilsem. “Merhaba Damla!” Hakan ne zamandır tepemde dikiliyordu acaba? Mırıltılı bir merhaba çıkıverdi ağızımdan. “Yalnız mısın, oturabilir miyim?” sorusunu “Yalnız olup olmadığım seni ilgilendirmez! Ayrıca oturamazsın, hadi güle güle” diye cevaplayan aklıma inat, dilimin “Tabii” demesi Hakan’ı bile şaşırttı. Vazgeçmemden korkarcasına, atıverdi kendini sandalyeye. “Ben de günlerdir seni aramayı düşünüyordum. Karşılaşmamız iyi oldu. Özlemişim seni” dedi. Yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım var. Şu anda en son istediğim şey böylesi yapmacık bir sohbet. Ancak merak da etmiyor değilim “Neden arayacaktın? Ne oldu?” “Bir sebebi yok. Eski bir arkadaşla iki çift laf etmek istedim sadece” diye yanıtladı. Aynı sıkıcı adam, hiç değişmemiş olması da çok normal. “Ne eski arkadaşı Hakan? Biz evliyken bile arkadaş olamamış iki salağız!” deyiverdim. “Haksızlık etme. Hem sana bir haberim var.” “Ya, neymiş?” “Evleniyorum.” İlk defa başımı çevirip dikkatle yüzüne ve gözlerinin içine baktım. Bir zafer pırıltısı, bir alay ifadesi, bir “Bak se-
62 RESIM.indd 4
5/15/12 12:34 PM
dim. Benim hayalimin ne olduğunu hiç sormadın!” “Saçmalama! Ne kadar çok çalıştığımı biliyordun. Benim tek isteğim, seni ve çocuğumu emin ellere emanet etmekti” dedi. Bu beni daha da sinirlendirdi “Savaşta mıydık? Seferberlik mi ilan edilmişti? Neden çocuğunu ve karını başkalarına emanet etmek yerine, her ikisini de kendin sahiplenmeyi seçmedin? Ama yok o zaman fedakarlıklar devreye girerdi, ki fedakarlık senin sıfatlarından biri değildi! Üstelik kullandığın kelimeler dikkat et biraz, ‘çocuğumu’ diyorsun. Sen hiç içinde ‘biz’ geçen cümle kuramazdın zaten!”
“Biz, yani sen ve ben... Şey... Damla bizim ikinci bir şansımız olur muydu?” Son yudum kahveyi nasıl oldu da püskürtmedim bu soruyla? “Sen deli misin Hakan? Üzerinden kaç sene geçti. İkimiz de birbirimizi çok kırmadık mı? Şu anda bile yüzyüze bakabiliyor olmamız bir mucize!” dedim bir nefeste. “Biliyorum ikimiz de hatalar yaptık. Ben seni çok yalnız bıraktım. Önceliklerimde hiçbir zaman ilk sıralarda değildin. Çoğu kez bunu bana açık açık söylemene rağmen seni dinlemedim” dedi. “Yooo kendine haksızlık etme. Sen beni hep dinledin ama hiç önemsemedin!” Eski günlere dönmüştük. İçimde yine onun canını yakmak, karşımda ezik büzük hale getirmek isteyen canavar uyanmıştı. “Ama sen de çocuk konusunda beni hiç anlamadın! Hayatta en çok istediğim şey anneme bir torun verebilmekti! Sen ise rahatın bozulmasın diye sürekli erteledin durdun.” dedi. Artık ikimiz de savunmaya geçmiştik anlaşılan. Garson kahve servisini bitirip, uzaklaşınca dişlerimin arasından tısladım: “Bu son söylediğin bile seni çok iyi anladığımı ve neden birlikte olamadığımızı gösteriyor işte. Sen annene bir torun vermek istiyordun. Ben ise bizim bir çocuğumuz olsun istiyordum. İkiniz oturup hayaller kuruyordunuz. Annen çocuğuna bakacak, baban bahçelerle ilgilenecek. Ben ise bu hayaller içinde sadece bir ‘taşıyıcı anne’ rolündey-
“Bayılıyorsun değil mi herşeyi çarpıtıp kendine göre şekillendirmeye!” Savunma yetmiyordu. Artık saldırıya geçmişti demek “Bayılmıyorum. Hatta içinde senin olduğun hiçbir şeye bayılmıyorum. Hesaplaşma için bu geceyi mi buldun? Hem yıllar sonra karşıma çıkıp eski defterleri açmanın kime, ne yararı olacak?” “Bu gecenin ne özelliği var?” diye sorduğu anda cep telefonum çalmaya başladı. Ekranda kocaman bir Serdar yazısı yanıp sönüyor. Hakan’ın dudakları kıpırdıyor, bir şeyler söylüyor ve şüpheli gözlerle beni süzüyor, yan masadakiler telefonunun sesinden rahatsız olmuş dönüp dönüp bakıyorlar. Ben ise telefonun ışığına dalıp kalmıştım. Bu gecenin ne özelliği olduğunu Hakan’a
anlatamam. Serdar hakkında onunla konuşamam. Karşımda Hakan otururken de Serdar’a laf anlatamam. Panikle aramayı iptal ettim. Saate baktım, henüz buluşma saatine zaman var. Serdar başka bir şey için aramış olmalı. Hakan’ın kolumu sarsmasıyla kendime geldim: “İyi misin sen? Ne oluyor? Serdar kim? Seni rahatsız mı ediyor?” “Yeter Hakan! Sus biraz!” diye bağırdım. Sustu ve geriye yaslanıp çatıların üzerinden denize çevirdi gözlerini. Birbirinden habersiz bu iki adama teşekkür borçluydum aslında. Serdar’ın araması, beni Hakan’la girdiğim uçsuz bucaksız, itiş kakıştan çıkarttı. Hakan ise geçmişe yaptırdığı kısa yolculukla aradığım cevapları avucumun içine bırakmıştı. “Hakan benim gitmem gerek artık. Sana bağırdığım için özür dilerim. Sinirlerim çok bozuk bugünlerde” dedim. “Neden, benim yapabileceğim bir şey var mı? diye sordu ilgiyle. “Yok sağol. Sen elinden geleni yaptın zaten” dedim gülerek. Yüzündeki merak hoşuma gitti. Ayağa kalkıp elimi uzatırken “Tekrar mutluluklar dilerim. Ve teşekkür ederim” dedim. “Sağol da teşekkür ne için?” Gözümü kırpıp “Her şey için” dedim. Hakan’ın anılarımdaki son görüntüsü yüzündeki bu şaşkın ifade ve neredeyse orta yerinden çatlatacakmış gibi bakan meraklı gözleri olacaktı. Barba’nın Yeri’ne doğru yürürken Serdar’ı aradım. İlk çalışta cevap verdi: “Niye kapadın telefonu yüzüme. İyi misin, merak ettim?” “Dur ya iyiyim bir şey yok. Çantamdaydı, kendi kendine kapanmış meret.” “Ben geldim Barba’ya” “Tamam ben de iki dakikaya kadar oradayım... Serdar?” “Efendim” “Sen alyans takacak mısın?” “Ne?” “Bak evlenince sen alyans takmazsan ben de takmam. Baştan söyleyeyim!” attığı kahkaha sanki tüm caddeye dalga dalga yayıldı. “Süslü püslü gelin arabası isterim diye tutturmazsan alyans konusunda son kararı sana bırakırım” “Anlaştık,”
MAYIS EDU&ART DERGİSİ 2012
nin yerini nasıl da doldurdum” bakışı aradım. Yoktu. Aksine çekingen ve üzgündü bakışları. “Yaaa! Mutluluklar dilerim. Ne zaman?” diye sorarak ilgili bir ‘eski arkadaş’ kimliğine büründüm. “Gelecek hafta. Korkuyorum Damla. Aynı hataları yaparım diye endişeleniyorum.” E yok artık, eski kocası, ikinci evliliği için kendisinden cesaret vermesini beklemiyordur herhalde. Gerçi bu adam hep böyle sümsük, annesinin eteğine yapışık bir küçük çocuk tablosu çizerdi. Bak yine aynı şey oldu. Hakan’ın sorunlarını baş köşeye yerleştirip kendi derdimi unuttum. Karar vermem lazım artık.
63
RESIM.indd 5
5/15/12 12:34 PM
KÜNYE
Mayıs 2012 Sayı: 3
EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz Sahibi Açelya ÜLGENAY acelya@edu-artdergisi.com Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİKKOL begum@edu-artdergisi.com
NİSAN EDU&ART DERGİSİ 2012
Editör Feyhan UZUNOĞLU feyhan@edu-artdergisi.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY acelya@edu-artdergisi.com Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİK ferhat@edu-artdergisi.com Reklam Müdürü Seval AKÇA seval@edu-artdergisi.com
Abone-Dağıtım Ahu ÇELİKYÜREK abone@edu-artdergisi.com YÖNETİM YERİ VE ARDESİ Defne 4 Villa 14 Bahçeşehir /İstanbul Tel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 26 info@edu-artdergisi.com www.edu-artdergisi.com BASKI VE CİLT Koridor Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İpkas Sanayi Sitesi 3.Etap B 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/ İstanbul / TÜRKİYE Tel: 0212 549 88 60 (pbx) Faks: 0212 549 88 65 Sertifika No: 16206
KAPAK TASARIMI: FERHAT GEDİK
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez.
64 KUNYE64.indd 4
5/15/12 12:35 PM
KUNYE64.indd 1
5/15/12 12:56 PM