Yepyeni yıl, yepyeni bir
EDU&ART
birbirinin aynı aslında. Yeni sene de öyle olacak. Belki iş değiştireceksiniz, belki evleneceksiniz, belki ailenize yeni bireyler gelecek, belki de birileri komple hayatınızdan çıkıp gidecek. İşte 2012 de benim için öyle bir yıl oldu. Beş yıllık Habertürk macerası 2012’de son buldu, Yenişafak serüveni başladı. Evlendim. Hala oldum... En önemlisi de Edu&Art doğdu... Ve kocaman bir aile olduk. Şimdilerde ailemizi büyütme dönemindeyiz... Eskileri bir kenara atın, yeni yıla adapte olmaya başlayın. Gerçi kelin ilacı olsa kendi başına sürer ama... Benim için Ocak başı hesaplaşma zamanı. Eski senenin hatalarını kenara yazıp, bir daha yapmamaya çalışma çabalarım devam eder Ocak boyunca. Buna destek bulmaya çalışıyordum, sonunda buldum! Indian Times isimli internet sitesinde kısa bir gezinti yaparken, yeni yılda neler yapmamız gerektiğine dair bir veriye ulaştım. Aynen listelenen şöyleydi. * Yapmak istediklerinizin listesini yapın ve hedefinize odaklanın * Egzersize başlayın, beslenmenize dikkat edin * Eskileri boşverin, yeni limanlara yelken açın * Pişmanlıklarınızı bir kağıda yazın, sonra o kağıdı yakıp küllerini denize atın * Sevdiklerinize zaman ayırın * İnsanlarla yardımlaşın * Evinizde işinize yaramayanları bir kenara çıkarın ya ihtiyacı olanlarla paylaşın ya da çöpe atın gitsin * Evinizin dekorunda değişiklikle yapın. Mesela yeni bir zigon sehpa alın ya da yeni bir kitaplık * Sık sık seyahat etmeye çalışın * Yeni insanlarla tanışın Ben hepsini uygulamaya çalışacağım. Bakalım yüzde kaçında başarılı olacağım? Bunu da 2014’e girerken düşünürüz. Bırakıyorum Indian Times önerilerini, kendi önerilerime geçiyorum: Üzüntüyü bırakın, akıp gitsin denizdeki akıntılarla birlikte. İsteyen yeniden aşık olsun, isteyen yeni bir iş olsun. Ama
begum@edu-artdergisi.com
Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ
her adımı attığınızda gülümsemekten vazgeçmeyin ve asla bir daha “Keşke” demeyin... Size zarar verdiğini düşündüğünüz herkesi hayatınızdan bir bir çıkarın... Pişman olmazsınız... Canınız nerede olmak istiyorsa, er ya da geç orada olun. Aklınız kalmasın! Bir daha dünyaya mı geleceğiz Allah aşkına. Yeni hobiler edinin ya da bir kursa gidin. Fotoğrafçılık olabilir, Ebru olabilir belki senaryo yazarlığı bile olabilir. Ayda bir kendinize hediye alın. Ayda bir hamama gidin, masaja gidin. Yenilenirsiniz. Her sinirlendiğiniz zaman o konuyu bir kağıda yazıp denize atın Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin. Abur cubura kota koyun! Sık sık ailenizle biraraya gelin. Büyüklerinizin tavsiyelerini iyi dinleyin, özellikle de annenizin. Daha uyanık olun, radarlarınız her zaman açık konumda bulunsun.Telefonunuzu değiştirin. Her hafta evinize bir çiçek alın. Reklam değil ama Serdal Kara ve Deniz Altuntaş ortaklığıyla devam eden Bahçeşehir Pelin Çiçekçilik tavsiyemdir. İkisi de derin ruhlu insanlar. Muhteşem çiçeklere sahipler... Bir enstrüman çalmayı öğrenin. Değerli piyanist, ayrıca Yönetim Kurulu Başkanı’mız Açelya Ülgenay ve Müzist bunun için biçilmiş kaftan! Her ay Edu&Art’ı mutlaka okuyun. Mutluluk kazanacaksınız... Sevgili Ferhat Gedik’in muhteşem tasarımlarıyla çok keyifli anlar geçireceksiniz... Son maddeyi Edu&Art olarak yazdım. Biraz da içerikten bahsetsek mi? Biz de bir yenilik yaptık ve biraz cemiyet hayatına giriş yaptık. Edu&Art artık cemiyet hayatının, ünlülerin de nabzını tutacak. Ocak sayısında, Türkan Şoray hayranları zevkten dört köşe olacak. Ne de olsa o bir efsane... Güzelliğiyle dillere destan, sanatıyla akıllarda kalan Banu Zorlu da bu sayımızın yıldız isimlerinden. Muhteşem şair Hüseyin Gazi Ekşioğlu da konuğumuz oldu bu ay. Ve aşkın tarihi... Ve İstanbul partileri... Yine dolu doluyuz. Bundan sonra da hep dolu dolu olacağız... Şimdiden herkese keyifli okumalar ve de keyifli seneler...
Esen kalın
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Her gün
Genel Yayın Yönetmeni
01 ONSAYFALAR.indd 3
1/14/13 1:29 PM
İÇİNDEKİLER
14 10 Pİ’NİN YAŞAMI
GERÇEK BİR GÖRSEL ŞÖLEN İzleyiciye çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor. Heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğuna tanık olacak, yeni bir hayatı onunla keşf edeceğiz.
BEYAZPERDENİN VE KALBİMİZİN SULTANI
TÜRKAN ŞORAY
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın canlandırdığı Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı değil de çocuğuna ve kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder. Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı tercihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz...
11 SLY VE EKİBİ GERİ DÖNDÜ! CEHENNEM MELEKLERİ II
OCAK
2012 yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş yapan yabancı filmler arasında yedinci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi görünen bir görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar...
04 ETKİNLİKLER H NESILLER BOYU FERHANGI ŞEYLER H PASCAL CONTET, BIR AKORDEON VIRTÜÖZÜ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
H JESSICA GALL MÜZIK ZIYAFETINE HAZIR OLUN
12
H GÖKHAN TÜRKMEN’DEN FARKLI BİR PERFORMANS H KATIA - MARIELLE LABÈQUE H MELIHAT GÜLSES: TEGANNÎ H VOLKAN KONAK KULAKLARIN PASINI SİLECEK H JASON ANDREWS MAGIC SHOW H LUBOMYR MELNYK
GLORIA’DAN 90 MILLAS Gloria Estefan, “90 Millas” ile her şeyin başladığı yere dönüyor: köklerine. Eşi Emilio Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde yazımında Gloria Estefan’ın da bulunduğu yepyeni İspanyolca şarkılar Küba müziğine bir saygı duruşunda bulunurken geleneksel ritimlere modern etkiler aşılıyor.
02 ONSAYFALAR.indd 4
1/14/13 2:19 PM
GEZİ
48
KUZEY AVRUPA’NIN LALESİ
AMSTERDAM
ZANAAT
34
ZAMANIN TİK TAK SESLERİ...
PORTRE
22
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
SIRADIŞI BİR ŞARKICI
03 ONSAYFALAR.indd 5
1/14/13 2:20 PM
AJANDA OCAK Tarih: 21 Ocak 20:30 Yer: Caddebostan Kültür Merkezi, İstanbul
NESILLER BOYU FERHANGI ŞEYLER
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Ferhan
Şensoy Türk tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu, roman, deneme, günlük, tiyatro oyunu, televizyon dizisi ve sinema filmi senaryo yazarı, Ortaoyuncular tiyatro topluluğunun kurucusudur. Türkiye’de yapılmakta olan stand-up tarzının esin kaynağı olan tek kişilik oyunu Ferhangi Şeyler en tanınmış oyunudur. Kel Hasan Efendi’den günümüze gelen Ortaoyuncuları Kavuğu’nu Münir Özkul’dan devralmıştır. Her oyundaki emeği geçenlere, zaman gözetmeksizin oyun gelirlerinden pay vererek mali olarak da Türk Tiyatrosu’nda
kendine özgü bir yer edinmiştir. Ferhangi Şeyler. Ferhan Şensoy’un 7 Mart 1987’den beri aralıksız oynadığı tek kişilik gösterisi. Gündelik herhangi olayların `Ferhanca` bir mizah penceresinden değerlendirilmesi. 2011’in Şubat ayında 1670. oyun sergilenmiştir. Ev sahibi Orkinos hanım,bakkalın aptal çırağı, Tayfun gibi hayali karakterler de mevcuttur. 2 perdelik bir oyundur. 21 Ocak’ta Caddebostan Kültür merkezinde sevenleri ile buluşacak oyun, büyük ustanın bir kez daha hünerlerini sergileyeceği ve eşsiz anların yaşanacağı özel bir gün olacak şüphesiz.
04 ONSAYFALAR.indd 6
1/14/13 1:29 PM
Tarih: 24 Ocak 20:00 Yer: Borusan Müzik Evi, İstanbul
PASCAL CONTET
BIR AKORDEON VIRTÜÖZÜ
Akordeon
’un dünya çapında tanınan ustası Pascal Contet, modern çağın ses dünyasını Borusan Müzik Evi’nde huzurlarınıza taşıyacak. Fransa’da, Alman ve Danimarkalı ünlü eğitmenlerin yanında repertuvarını geliştiren ve akordeon ile çağdaş müziği bir araya getiren bir reper-
tuar oluşturan Contet, kendi bestelerinin yanı sıra, Philippe Hurel, Arne Nordheim, Bruno Mantovani, Pierre Jodlowsky, Franck Bedrossian ve Jacques Rebotier gibi öncü bestecilerin müziklerini seslendirerek çalgısının çokyönlülüğünü ve modern çağın tınılarını dinleyenleri ile buluşturuyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
OCAK
05 ONSAYFALAR.indd 7
1/14/13 1:29 PM
AJANDA OCAK Tarih: 31 Ocak 2013 20:00 Yer: Akbank Sanat, İstanbul
JESSICA GALL
MÜZIK ZIYAFETINE HAZIR OLUN
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
1980
Berlin doğumlu olan ve Almanya’da yaşayan ünlü vokalist Jessica Gall, ana akımın dışında yer aldı ve contryden soula, cazdan lounge ve popa pek çok türe yöneldi. İlk piyano derslerini altı yaşındayken büyükannesinden aldı, 7-8 yaşlarındayken aile korosunda ilk şarkı söyleme deneyimlerini yaşadı. Çocukluğunda büyükannesinin ona dinlettiği Marvin Gaye, Aretha Franklin gibi ustaların plakları ona caz sevgisini aşıladı. 2001’de babası ve büyükannesinin mezun olduğu Hochschule für Musik Hanns Eisler Caz Bölümü’nden mezun oldu. 5 sene önce yaynlanan ilk Cd’si “Just like
You” ile Alman caz çevrelerinde büyük sükse yapan Gall, daha sonra Sony Music Germany’den çıkan CD’si “Little Big Soul”dan ve son olarak da, 2012 Ağustosu’nda yayınladığı ve basmakalıp caz ve pop müzik bariyerlerinin cesurca ötesine geçtiği “Riviera” adlı albümleriyle listelerde üst sıralarda yer alarak ününü pekiştirdi. Özlem duygusuyla dolu bu harika kayıt, dinleyiciyi Berlin’den alıp büyük okyanusların kıyısına götürmektedir. Alman basınının “Cazın yeni yıldızı” olarak nitelediği Gall, “Riviera” albümünün aynı adlı şarkısını piyanist Robert Matt ile Türkiye’ye yaptığı bir seyahat sırasında yazdı.
06 ONSAYFALAR.indd 8
1/14/13 1:29 PM
ONSAYFALAR.indd 9
1/14/13 1:29 PM
OCAK GÜNLÜĞÜ
18.01
18.01
19.01
KATIA - MARIELLE LABÈQUE
Klasik müzik sevenlerin yakından tanıdığı Labèque piyano ikilisi, dünya çapında tanınmalarını sağlayan, George Gershwin’in “Rhapsody in Blue” adlı eserini kaydettikleri albümün ardından Berlin Filarmoni, Londra Senfoni, Boston Senfoni gibi büyük orkestralarla ve Sir Colin Davis, Sir John Eliot Gardiner, Paavo Järvi, Zubin Mehta, Sir Simon Rattle ve Michael Tilson Thomas gibi orkestra şefleriyle konserler verdiler. Labèque kardeşler bu proje ile alternatif rock ve klasik müziği birleştirirken, çok yönlülüklerini de bir kez daha göstermiş oldular. 2012 yılında Pedro Almodovar’ın yapımcılığını, Felix Cabez’in ise yönetmenliğini üstlendiği bir belgeselle hayranlarının karşısına çıkan ikili, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile verecekleri konserin hemen ardından bu kez Borusan Müzik Evi’nde hayranlarıyla buluşacak.
Klasik Türk Müziğinin en önemli eserlerinin seslendirileceği ve geçmişten günümüze kadar gelen bir repertuar çerçevesinde düzenlenen konserin birinci bölümünde Melihat Gülses, 6 kişilik bir erkekler korosu ve klasik sazlar eşliğinde, Teganni geleneği içinde bestelenmiş ve musikimizin çeşitli devirlerini yansıtan, en seçkin eserleri, temiz bir üslup ve tavrının yanında geleneksel icrayı bozmadan ancak kendi yorum özellikleriyle birleştirerek dinleyiciler ile buluşturacaktır. Konserin ikinci bölümünde ise günümüze kadar gelen, ancak hafızalardan silinmeye yüz tutmuş çok önemli eserlerin, tekrar gün yüzüne çıkarılarak, farklı bir orkestra anlayışıyla dinleyicilere sunulması sağlanacaktır.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GÖKHAN TÜRKMEN’DEN FARKLI BİR PERFORMANS
2000 yılından itibaren çeşitli mekân ve organizasyonlarda gitar ve sesiyle boy gösteren Gökhan Türkmen’in yıldızı “Büyük İnsan” şarkısının Youtube’ta 5 milyon kişi tarafından dinlenmesiyle parladı. “Dön” ve “Efkarlıyım” şarkılarının da internetten yayılmasıyla albüm çalışmalarına başladı. “Biraz Ayrılık” adlı albümyle büyük bir başarı www.iksev.org sağlayan Türkmen aynı parçayla radyolarda va müzik kanallarında en çok çalınan sanatçı oldu. www.biletix.com
MELIHAT GÜLSES: TEGANNÎ
www.biletix.com
www.biletix.com
08 ONSAYFALAR.indd 10
1/14/13 1:29 PM
20.01
23.01
JASON ANDREWS MAGIC SHOW
25.01 VOLKAN KONAK KULAKLARIN PASINI SİLECEK
Uluslararası Şampiyon İllüzyonist ve Showman Jason Andrews İstanbul’a geliyor! Bugün 25 yaşında olan Las Vegas kökenli Jason Andrews’in illüzyona olan ilgisi, 12 yaşındayken, Usta Sihirbaz Lance Burton’un gösterisini izledikten sonra başladı. Jason, sahne sanatları eğitimi için Las Vegas Akademisi’ne katıldıktan sonra, 2007 ve 2008 yıllarında 2 kez Amerikan Ulusal Turnesi’nde misafir yıldız olarak yer aldı.Jason Andrews Las Vegas döndükten sonra, prestijli kuruluşlardan Boyd Gaming’den “Yılın Showman’i” ve Uluslararası Sihirbazlar Kardeşliği’nden “Uluslararası Sihir Şampiyonu” ödüllerini aldı.
Kendine özgü yorumu ile seslendirdiği şarkılara hayat veren Volkan Konak, Sunar Medya organizasyonu ile Bostancı Gösteri Merkezi’nde sahne alıyor. 2000 yılında “Şimal Rüzgarı” adlı albümünü çıkararak dinleyicilerine ulaşan Konak, 2003 yılı Aralık ayında 3.5 yıl aradan sonra “Maranda” isimli albümü ise büyük beğeni topladı ve 2004’e müzik dünyasının iddialı yapımlarından biri olarak girdi. Bu albümü ile en çok satan albümler sıralamasında Elmas Plak ödülünü kazandı. 2006 yılında yine “Mora” adlı albümü Altın Plak ödülüne layık görüldü. 2009 yılında çıkardığı “Mimoza” albümü ise hem Altın, hem de Platin Plak ödülü alarak Türkiye’de en çok satan albüm olarak birinci sırada yer aldı. Seslendirdiği şarkıların yanı sıra sahne performanslarında okuduğu şiirler ile de beğeni kazanan Volkan Konak sayısız ödüle layık görülen Volkan Konak 25 Ocak Cuma akşamı Bostancı Gösteri Merkezi sahnesinde.
LUBOMYR MELNYK
Peter Broderick, Nils Frahm ve Robert Raths ile işbirliği yaptığı yeni albümü 2013 sonbaharında Erased Tapes etiketiyle yayımlanacak. Dünyanın en hızlı konser piyanistleri arasında anılıyor. Farklı bir piyano www.iksev.org tekniğiyle icra edilen “Continuous Music” adlı türün öncüsü olarak tanınıyor. www.biletix.com
www.biletix.com
www.biletix.com
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Kanadalı piyanist ve besteci Lubomyr Melnyk, Klasik müzik eğitimi aldı, 1970’lerin minimalist müzik akımından etkilendi.’KMH: Piano Music In The Continuous Mode’ adını taşıyan ilk albümünü 1979’da yayımladı.
09 ONSAYFALAR.indd 11
1/14/13 1:29 PM
SINEMA
Pi´nin Yaşamı
Pasifik, bir çocuk, kaplan ve sonsuzluk...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
İzleyiciye
çok farklı bir deneyim yaratacak olan LIFE OF PI, bizleri genç bir çocuğun inanılmaz macerasına sürüklüyor – heyecan verici, spiritüel, keyifli, tüyler ürpertici, espirili ve aynı zamanda trajik bir hikaye. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikayesini sunuyor. Pi, uçsuz bucaksız okyanusta bir sandalda başbaşa kalan bu enteresan dörtlünün arasında hayatta kalma savaşı verirken, zekası sonucu besin zincirine kurban gitmemeyi başarır ve sonunda Kaplan Richar Parker ile başbaşa kalır. Pi hayatta kalmak için bu devasa kaplana büyük bir anlayışla yanaşmak zorundadır ve inanılmaz masalları böylece devam eder.
Yönetmen : Ang Lee Tür : Aksiyon, Dram, Macera Süre : 127 dakika Senaryo: Yann Martel, David Magee Oyuncular: Tobey Maguire, Gérard Depardieu, Tabu, Adil Hussain, Ayush Tandon
10 ONSAYFALAR.indd 12
1/14/13 2:45 PM
DVD
Cehennem Melekleri 2
2012
yılında Türkiye Sinemalarında en çok iş yapan yabancı filmler arasında yedinci sırada.Takımımız Barney ve onun eski kafalı paralı askerlerden oluşan çetesine oldukça kolay lokma gibi görünen bir görev alır. Fakat işler ters gitmeye başlar ve içlerinden birisi rakip bir paralı asker tarafından öldürülür. İntikam için can alan ekibimiz, düşman topraklarında yaptığı yıkımla dikkat çekeceklerdir. Bu karga-
şa devam ederken, bir yandan da son anda hiç beklenmedik bir tehlikeyle savaşmak, beş tonluk plütonyumun yanlış ellerle geçmesini önlemek zorundadırlar. Slyvester Stallone, Jason Statham, Jet li, Dolph Lundgren, Chuck Norris, Terry Crews, Randy Couture, Liam Hemsworth, Jean-Claude Van Damme, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger gibi Aksiyon sinemasının en ünlü isimleri bu aksiyon fırtınasında buluştu.
ALTERNATİFLER n 127 Saat n Sineklerin Tanrısı n Loraks n Kara Altın n Abraham Lincoln: Vampir Avcısı n Dünyanın Sonu Filmleri
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
http://www.idefix.com/video/
Aksiyon patlamasına hazır olun!
11 ONSAYFALAR.indd 13
1/14/13 2:45 PM
MÜZİK
GLORIA ESTEFAN Bugüne
kadar kaydettiği 24 albümle 70 milyonu aşkın satış rakamına ulaşan ünlü sanatçı Gloria Estefan, “90 Millas” ile her şeyin başladığı yere dönüyor: köklerine. Eşi Emilio Estefan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği albümde yazımında Gloria Estefan’ın da bulunduğu yepyeni İspanyolca şarkılar Küba müziğine bir saygı duruşunda bulunurken geleneksel ritimlere modern etkiler aşılıyor. Albüm ayrıca son elli yılın en saygı gören ve en etkili latin müzisyenlerine de hürmette kusur etmiyor. Albüme katkıda bulunan bu müzisyenler arasında Carlos Santana, Johnny Hnny Pacheco (kimileri ona ‘Salsanın Babası’ diye hitap ediyor), trompet virtüözü Alfredo ‘Chocolate’ Armenteros, konga divası Sheila E., aktör ve müzisyen Andy Garcia ve mambo’nun yaratıcısı ünvanlı Cachao bulunuyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
İşte bu müzisyenlerin katılımı “90 Millas” albümünü tarihi önem taşıyan bir albüme dönüştürüyor. İlk defa bir CD’de bu kadar efsanevi sanatçı bir araya geliyor. Örneğin albümün ilk single’I “No Llores”de Gloria Estefan’a Carlos Santana, Sheila E. ve Jose Feliciano eşlik ediyorlar.”Hakiki Küba sound’larını canlı tutmak benim için çok önemli. Tüm bu müthiş sanatçılar latin müziğin çehresini değiştiren isimler oldular ve onlarla bu albümde bir arada olmak benim için büyük bir onur kaynağı. İnanıyorum ki bu albüm Küba müziğinin zenginliği hakkında yeni bir kuşağa ışık tutacak.” diyor Gloria Estefan.
RAFTAKILER
n Güneşi Beklerken - Mor ve Ötesi n Karnaval - Sinan Akçıl n Brave - Jennifer Lopez n Lincoln John Williams
12 ONSAYFALAR.indd 14
1/14/13 1:29 PM
KITAP
UTANMAZLIK MAHARETİ YAZAR ADI: PEMRA OĞUZ YAYIN EVİ: VENEDIK YAYINCILIK / ŞIIR DIZISI 80 SAYFA DILI: TÜRKÇE - 10 TL
UTANMAZLIK MAHARETI
“O belki size “yakışıklı orospum benim” diye bakıyor, bilemezsiniz... “Aşk ve ayrılık yüklü hayatlarımız erken boşalma sebebi olabilir” “Çarşaflarımı kirletmesine izin veriyorum””Siz üstünüze alınmayın bayım. Uzak sayılmaz 5 adım ötemde dudaklarınız. Siz soyunun biz yine de sevişeceğiz” “Şimdi “Uslu Orospular” yetiştir kerhane yokuşlarında, O sütünden çıkardığın ak kaşığınla” Pemra Oğuz’u ve şiirlerini Türkiye’ye, geçen sene “Şehvetin Tadı” sergisinde ilk kez sunma keyfi benim oldu.
RAFTAKILER
Bu kız kayınvalideleri panik ettirecek cinsten bir saatli bomba. Ne zaman, nerede, hangi sözcük kurgusuyla sizi gözünüzün içine bakarak kalbinizden veya erkekliğinizden şişleyecek, bilemezsiniz. Pemra’nın dizeleri gerçeküstü tatlar içerse de esas ağır yaşanmışlıkların “erken olgun” şaşkınlığını taşıyor. Bunlar kurgu değil, spontanlık içinde dökülen kelimeler...Jack Kerouac’tan Charles Bukowski’ye, Erje Ayden’den küçük İskender’e yürüyen bu çizgi, ister düz yazsın, ister şiir, ruhumuza yasemin kokulu bir kasap bıçağı gibi damardan giriş yapıyor. Pemra, yalnız gezinen bir at olarak kalmalı, kovboysuz...” Bedri Baykam
n Komünist Manifesto - Frederich Engels, Karl Marx n Oyunname - Tilda Tezman n Antikçağ Sanat Tarihi - Johann Joachim Winckelmann n Mimarlık: Zor Sanat - Doğan Tekeli n Yaşlı Kavak - Lev Nikolayeviç Tolstoy
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GERÇEKÜSTÜ TATLARA YOLCULUK BAŞLIYOR...
13 ONSAYFALAR.indd 15
1/14/13 1:29 PM
EFSANELER
gönlümüzün ve
beyaz perdenin sultanı
TÜRKAN ŞORAY
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filminin finalindeki bu sözü hatırlarsınız. Şoray’ın canlandırdığı Asya, finalde bir seçim yapmak zorunda kalırken, sevdiği Kadir İnanır’ı değil de çocuğuna ve kendisine ‘sevgi ve emek veren’ Ahmet Mekin’i tercih eder. Şoray ‘Gerçek hayatta da aynı tercihi yapardım’ diyor. Türkan Şoray’ın hayatı ve sinema yolculuğuna hepbirlikte uzanıyoruz... Yazı : Ferhat Gedik
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
28
Haziran 1945’de devlet demir yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray’ın kızı olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray, öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu’nda tamamladı. Şoray’ın babası bir süre sonra işini bırakıp polis memuru oldu, annesi ise bir lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray,
küçük yaşta evin işleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı. 1954’te kız kardeşi Nazan Şoray dünyaya geldikten sonra anne babası arasındaki geçimsizlik üst noktalara ulaşmıştı ve çift boşanma kararı aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesinde kalan Şoray, liseye devam ediyordu. Boşanma sonrası Karagümrük’teki Sarmaşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu günler bekliyordu. Ancak Şoray’ın ev sahiplerinin kızı Emel Yıldız’la taşınması hayatının dönüm noktalarından biri olacaktı. Yıldız sayesinde Yeşilçam’a adım atan Şoray’ı o dönem Nisan Haper’in asistanı olan Türker İnanoğlu keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim fil-
mindeki rol için önceden Emel Yıldız’la anlaşılmasına rağmen Şoray’a şans verildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris olmasını istemediği halde maddi sıkıntıları yüzünden çalışmasına onay vermişti. İlk filmi için kamera önüne geçen Şoray’ı sinemada uzun soluklu bir kariyer dönemi bekliyordu. O dönemde henüz 15 yaşında olan ve Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray, ilk filminden sonra yeni teklifler almaya başlamıştı. Bir süre sonra Çadırcı’dan ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu, Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam filmlerinden sonra basının da dikkatini çekmeye başladı ve dönemin ün yapmış
14 EFSANELER.indd 2
1/14/13 1:33 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
15 EFSANELER.indd 3
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER haftalık popüler dergilerinden “Sinema” için kapak kızı seçildi. Şoray’ın 15 Mart 1961’de basılan dergiyle artık yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından Artist, Büyük Gazete ve Ses gibi yayınlarda da görüldü. Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı’da bulan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı’nın evli olması nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve “Şoray Kanunları” olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı’nın büyük rolü vardı. Zira Adlı, Şoray’ın her filmde rol almasını istemiyor, dekolte giymesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çıkıyordu. Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve ona “Sultanım” diye hitap ediyordu. Bu hitap biçimi daha sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray, “Sultan” lakabıyla anılmaya başladı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra, aktris olarak kendini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat’ta rol aldı. Sinema yazarları tarafından “Yılın filmi” seçilen Acı Hayat, Şoray’a 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı. Şoray, filmografisi için oldukça önemli olan bu filmdeki rolüyle sinema eleştirmenleri ve senaristlerden büyük övgüler aldı. Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray’ı filmlerinde oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Oyuncu 60’lı yıllara çok kısa sürede damgasını vurmuş, 1965’te Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın’la birlikte Türk sinemasının en iyi dört kadın oyuncusundan biri olmuştu. Aynı yıl rol aldığı “Sürtük” adlı film, Türk sinema tarihi açısından önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri dönemini başlatmıştı. Ancak 1966’dan sonra yapımcıların para makinesi olarak gördüğü Şoray, ardı ardına benzer konulu filmler
Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ın yolları ilk defa 1961 yapımı “Otobüs Yolcuları” filminde kesişmişti.
16 EFSANELER.indd 4
1/14/13 1:33 PM
“
Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik’le birlikte, Türk sinemasının bir dönemine damgasını vurmuş dört önemli kadın oyuncudan biri kabul edilir. Bu dörtlü içerisinde, yönetmenlik yapan tek sinema oyuncusudur.
“
EFSANELER.indd 5
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
çekmeye başlamıştı ve sinemalarda sadece Şoray filmleri gösteriliyordu. Bu durum oyuncunun filmlerine gösterilen ilgiden kaynaklanıyordu ancak sinema izleyicisinde bir süre sonra bıkkınlık yaratmaya başlamıştı. 70’lerin başında yine zirvede görünen Şoray, 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir döneme başladı. Zira film sayısını ciddi anlamda azaltma kararı almıştı. Aynı yıl çektiği Cemo ve Dönüş filmleriyle başarı kazanan Şoray için Dönüş filmi ayrı bir önem taşıyordu. Çünkü oyuncunun ilk yönetmenlik deneyimiydi. Tepkilerle karşılaşsa da o dönemde hapiste olan Yılmaz Güney’den rejisörlüğü için kutlama mesajı alan Şoray’ın kendine güveni arttı. Film yılın en büyük hâsılat getiren yapımı olmasının dışında 1973 yılında “Moskova Film Festivali”nde özel bir ödül aldı. İkinci yönetmenlik denemesi olan Azapta için 1973’te kamera arkasına geçen Şoray, ilki kadar başarılı olamadı. 70’li yıllarda ortaya çıkan porno film furyasının yanında muhtıra nedeniyle de Şoray, bu süreç için-
de çok az yapımda yer aldı. Bunlardan biri de Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde büyük ses getiren ve başrollerini Kadir İnanır’la birlikte paylaştıkları Selvi Boylum Al Yazmalım’dı. 80’ler, Şoray’ın hem özel hayatında hem de sinema kariyerinde önemli değişikliklerin gerçekleştiği yıllar oldu. Zira oyuncu, 1983’te Rüçhan Adlı’yla 20 yıl süren
18 EFSANELER.indd 6
ilişkisini sona erdirdikten sonra, Şoray kanunlarının pek hükmü kalmamıştı. Kendisi gibi oyuncu olan Cihan Ünal’la yine 1983’te dünya evine giren Şoray’ın 1 yıl sonra annesi hayata gözlerini yumdu. 1985 yılında kızı Yağmur Ünal dünyaya geldikten sonra Şoray film çalışmalarına bir süre ara verdi ve 1987’de Hayallerim Aşkım ve Sen’de başrolde oynadı. Aynı yıl Ünal’dan boşanan Şoray, Rumuz Goncagül, Gramofon Avrat, Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu gibi başarılı filmlerde rol aldı. 1993’te Aziz Nesin’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan Tatlı Betüş isimli TV dizisinde kamera önüne geçtikten sonra ona Altın Portakal’da ikinci kez en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıracak olan Bir Aşk Uğruna 1994’te vizyondaydı. Aynı yıl babasını bir yıl sonra da büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kaybeden Sultan, Yerçekimli Aşklar, Nihavend Mucize gibi yapımlardan sonra, Türk televizyon tarihinde çok önemli bir yere sahip olan İkinci Bahar’da Hanım rolünü canlandırdı. 2001’de TV izleyicisiyle Haluk Bilginer’le başrolleri paylaştıkları Tatlı Hayat ile yeniden buluşan Şoray, 1997’den sonra ilk kez uzun bir metrajlı bir filmle kamera önüne geçecekti: Gönderilmemiş Mektuplar. Şoray, Mürüvvetsiz Mürüvvet ve Cemile isimli TV dizilerinden sonra son olarak 2006’da Uğur Yücel’in yönetmenliğini yaptığı “Hayatımın Kadınısın” isimli filmle izleyiciyle buluşmuştur. Sayısız ödül sahibi olan Şoray beyazperdedeki ölümsüz yerini almış ve yarım yüzyılı aşan kariyeri ile efsaneler arasına katılmıştır.
BAZI FİLMLERİ
Altın Kızlar - 2009 (Dizi) Suna - 2007 Hayatımın Kadınısın - 2006 Aşk Beklemez - 2006 Cemile - 2006 Mürüvvetsiz Mürüvvet - 2004 Gönderilmemiş Mektuplar - 2002 Tatlı Hayat - 2001 (Dizi) İkinci Bahar - 1998 (Dizi) Nihavend Mucize - 1997 Gözlerinde Son Gece - 1996 Yer Çekimli Aşklar - 1995 Bir Aşk Uğruna - 1994 Tatlı Betüş - 1993 Şahmaran - 1993 Menekşe Koyu - 1991 Soğuktu Ve Yağmur Çiseliyordu - 1990 Berdel - 1990 Ölü Bir Deniz -1989 Ada - 1988 Rumuz Goncagül - 1987 On Kadın - 1987 Gramofon Avrat - 1987 Hayallerim, Aşkım Ve Sen - 1987 Selvi Boylum, Al Yazmalım - 1977 Devlerin Aşkı - 1976 Bodrum Hakimi - 1976 Deprem - 1976 Acele Koca Aranıyor - 1975 Açlık - 1974 Çılgınlar - 1974 Yüreğimde Yare Var - 1974 Şenlik Var / Bal Kız - 1974 Dert Bende - 1973 Gazi Kadın / Nene Hatun - 1973 Namus Borcu - 1973 Yalancı / Çok Yalnızım - 1973 Asiye Nasıl Kurtulur? - 1973 Sultan Gelin - 1973 Azap - 1973 Güllü Geliyor Güllü - 1973 Güllü - 1971 Yedi Kocalı Hürmüz - 1971 Unutulan Kadın - 1971 Mavi Eşarp - 1971 Melek Mi Şeytan Mı? / Asrın Kadını - 1971 Ateş Parçası - 1971 Gelin Çiçeği - 1971 Sevmek Ve Ölmek Zamanı - 1971 Mağrur Kadın - 1970 Herkesin Sevgilisi - 1970 Merhamet - 1970 Birleşen Yollar - 1970 Mazi Kalbimde Yaradır - 1970 Tatlı Meleğim - 1970 Ağlayan Melek - 1970 Hayatım Sana Feda - 1970 Kara Gözlüm - 1970
1/14/13 1:33 PM
EFSANELER.indd 7
1/14/13 1:33 PM
SİNEMA
KIYAMET SONRASI SİNEMA Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • bugra@edu-artdergisi.com
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Kıyamet
sonrasını (Post Apokaliptik) konu alan yapımlara baktığımızda , eleştirilen konuların genellikle “Devlet Otoritesi” ve “Sistemin İşleyişi” üzerine olduğunu görüyoruz. İnsanlık , kişisel olarak korkularının üzerine gidemesede sinema sanatı her daim bunu bizim yerimize yaptı ve yapmaya da devam edecek. En büyük merakımız ve korkularımızdan biri muhtemelen kıyamet olgusu. Buradaki korkuyu oluşturan kıyamet olgusu , dini anlamda olmayıp daha çok insanlığın kendi kendisini yok etmesi ve dış etkenler üzerinedir. İnsanlığın daha önce yaşamış olduğu Dünya savaşları ve büyük depremler gibi olaylar bir nevi yaşanmış kıyamet sendromlarıdır. Sinemanın sanat olarak kabul edilip türlerine ayrılmasıyla birlikte insanlık tarihinde yaşanan kimi felaketler ve trajik olaylar ,yedinci sanatta alt türlerin ortaya çıkışına neden olup bu tip olaylar kendilerine post-apokaliptik denilen alt türde yer bulmuştur. Sinemada “Post Apokaliptik” yapımların her dönem ilgi görmesi , merak duygusuyla açıklanabilir. Bilinmeyene karşı duyulan bu merakın sonucunda sinema sanatı , bizlere geçmişinden günümüze birçok başarılı eserler (Metropolis - 1927 ,THX 1138 – 1971) verdi. Genellikle Bilim-Kurgu türünde yaratılmış olan bu tür yapımların yanında, kıyamet sonrasını işleyen birçok başarılı “Animasyon” da (Ghost In The Hell -1995) gerçekleştirildi. Yaşanılan büyük bir felaket sonrası yeniden toparlanan toplumları ve yaşanılan trajik kitlesel olayların sonucunda yeniden yapılanan Hükümetlerin Faşizan ve Totaliter bir tutum sergiliyor olması bu tarz yapımların ortak özelliğini oluşturuyor. Bu açıdan , Post Apokaliptik eserlerin Bilim-Kurgu sinemasının bir alt türü olduğunu söyleyebiliriz. Kıyamet sonrasının neye benzeyeceğini merak eden izleyici için bu tip yapımlar birer prototip örneği olabilmekte. Sinema tarihinde ciddi anlamda mevcut sistemi ilk eleştiren yapımın Metropolis (1927) olduğu görülüyor. Avusturyalı yönetmen Fritz Lang , başyapıtında ezilen işçi sınıfını gözler önüne sererek , zengin sınıfın bu ölesiye çalıştırılan ve sosyal haklardan yoksun kitle sayesinde refah için-
de yaşadığını gözler önüne sermişti. Yapımın sonunda , işçi sınıfı ayaklanıp hakları için mücadele eden birer savaşçıya dönüşüyordu. Devasa gökdelenlerin , uçan araçların ve insanımsı robotların ilk kez kullanıldığı bu yapım günümüz Bilim-Kurgu’sunun temellerini atmakta ve öngörüleri ile halen güncelliğini korumaktadır. Yakın zamanda gerşekleşen “Wall Street” ayaklanması Metropolis’teki işçinin varlıklı kesime karşı olan tavrı ile birebir örtüşmekte. Aynı Metropolis-
te olduğu gibi günümüzde de işçi sınıfının giderek fakirleşmesi , bir diğer tarafı (%1’lik dilimi) zengin etmekte. George Lucas’ın ilk uzun metrsajlı yapımı THX 1138 (1971) , daha karanlık gelecek portresi sunmaktaydı. George Orwell’in “1984” eserinin izlerini taşıyan bu yapımda , insanlığın yaşanan bir felaket sonucu yer altında kurulmuş şehirlerde yaşadığını görüyoruz. Herhangi bir sınıfsal ve sosyal ayırımın olmadığı bu Dünya’da, insani olan her türlü duygunun , sevmek , sevişmek , eleştirmek... , yasak olduğunu ve duyguların otoritenin verdiği ilaçlar sayesin-
de ortadan kalkmış olduğunu görüyoruz. Adeta robotikleştirilen insanlık , otorite için çalışmakta ve yirmi dört saat boyunca gözlemlenmektedir. Bu sayede birey , sisteme karşı herhangi bir eleştiri yapamamakta ve nerdeyse varlığını bile sorgulayamaz duruma getirilmiştir. Otorite , bireyi istediği gibi yönlendirmekte ve kullanmaktadır. Günümüz Hükümetlerinin , birey ve toplum üzerindeki politikalarına baktığımızda gerek “1984” romanı gerekse THX 1138’in öngörülerinin artık birer ütopya olmadığı görülebiliyor. George Orwell’in kitlelerin paranoyalarına ışık tuttuğu 1984 romanı kıyamet sonrası yapımların baş referansı olmaya halen devam etmekte. Bunun gibi birçok başarılı , kıyamet sonrası Dünya’yı konu olan eserleri incelediğimizde hepsinin ortak paydasının gerçekte günümüz Dünyasının birer yansıması ve eleştirisi olduğu görülüyor. Bu da , sinemacılık bilgisinin tarihle , politikayla ve felsefeyle ne kadar içli dışlı olduğunun birer kanıtı. Gerçek entelektüel sanatçılar , eserlerinde alt metinler vasıtasıyla günümüz toplumunu ve sistemini eleştirebilmekte ve tespitlerde bulunabilmekte. Kıyamet sonrasını konu alan yapımlarda başvurulan bir diğer öğe , “Korku” . “Zombi” teması , kıyamet konulu yapımların en favori teması diyebiliriz. Zombi türünün babası olan George A. Romero , Night Of The Living Dead (1968) ile sinemaya Zombi’leri armağan etmiş olup daha sonra gelecek olan Apokaliptik yapımlara da ilham kaynağı olmuştur. Romero , birer yaşayan ölü olan “Zombi” teması ile adeta ahlaktan yoksun yalnızca kendi açlığının ve ihtiyaçlarının peşinde olan bencil insanlığı simgelemiştir. Daha sonra gerçekleştirdiği iki devam filmlerinde (Dawn Of The Dead – 1978 , Day Of The Dead – 1985) sistem haricinde kapitalist düzene de baş kaldırılmıştır. Kendilerini korumak için bir süpermarkete sığınan bir grup insanın tehlike anında bile kapitalizme yenik düşüp , markaların arasında kalıp tüketme güdüsüne yenik düşüşüne şahit olduk Dawn Of The Dead ile. Zombi
20 KOSE YAZARLARI.indd 4
1/14/13 1:36 PM
siborgu yerleştirerek , varoluşsal meselesini bu karakter üzerinden çözümlemek istiyordu. Yapay zekanın , kimliğini ve ruhunu bulma arayışı diyebileceğimiz bu yapımda , insan yapımı olan düşünebilen ve karar verebilen bu Siborg’un bir varlık olarak kabul edilebilirliği sorgulanıyordu. 80’ler ve 90’larda altın çağını yaşayan uzak doğu animasyon sinemasının bir diğer klasiği olan Battle Angel Alita yapımında da ölüm makinesi olarak yaratılan yapay zekanın post-apokaliptik ortamda kendi varoluş arayışına şahit olduk. Uzak doğu sinemasında , Kıyamet Sonrasını konu alan yapımlarda en başarılı eserlerin Animasyon türünde çıkmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Wachowski kardeşlerin The Matrix üçlemesi , felsefesini “Aksiyon ve Uzakdoğu Animasyon Sineması” ekseninde oluşturarak benzer yapımlardan daha popüler oldu. İnsanların aslında yaşadıkları hayatın tamamen sanal olduğu düşüncesinden çıkan yapım , bu öngörüsü ile kitleleri etkisi altına almayı başarmıştı. Wachowski biraderler , daha önce bu türde başarılı olan birçok ya-
salt Bilim-Kurgu yada birer fantezi olarak ele almayıp günümüz Dünya’sının birer yansıması olarak ele almak doğru olacaktır. Sinemanın gelişmesi ve ilerlemesi güncel olay ve oluşumlara mutlak suretle bağlıdır. İster BilimKurgu , Korku hatta Komedi türü olsun zeki yapımlar tüm dinamiklerini mevcut düzen ve sitem üzerinden şekillendiriyor. Dünya’yı etkisine alan bulaşıcı bir virus , Planet Of The Apes (Maymunlar Cehennemi -1968) gibi bir başyapıtın şekillenmesine ilham olabildiği gibi sanayide makineleşme “The Terminator” gibi yapımlara da ön ayak olabiliyor. Şu sıralar tekrar gündemde ola yeni Godzilla projesi , izleyici olarak felaketi konu alan yapımlara karşı olan meraklarımızın bir gerekliliği sanki. Yakın zamanda Japonya’da gerçekleşen büyük deprem neticesinde yıkılan nükleer santral olayı Godzilla’nın tekrar dirilmesine önayak oldu belkide. Mutasyon geçirmiş bu sevgili canavarımız , nükleer felaketlerin bir sonucu nede olsa. Sistemin canavar bedenine bürünmüş hali.
pımı referans alarak , Ghost In The Shell gibi... , özellikle ilk The Matrix yapımıyla özgün bir işe imza atmışlardı. Görülüyor ki , kıyamet sonrası yapımlar çoğu yönetmen ve senariste meselelerini yansıtma fırsatını yaratmış. Baş korkularımızdan biri olan Dünya’nın felakete uğraması düşüncesi , sinema sanatçılarına sınırsız kurgu imkanı tanımakta. Günümüz hükümetlerinin kitleleri korkutmaya yönelik kimi politikaları bu tür yapımları anlamlı kılmakta. Bu sebepten bu tarz yapımları
Tür olarak bir savaş filmi olsada Francis Ford Coppola’nın Apocalypse Now (Kıyamet – 1979) eseri Vietnam savaşını adeta bir felaket bölgesi olarak ele alması ve Benjamin L. Willard karakterinin asker kaçağı Walter E. Kurtz’a ulaştığı bölümlerde Coppola adeta kıyamet sonrası bir ortam yaratmıştır. Kıyametten sonra tekrar toparlanmaya çalışan bir gurup insan Kurtz’u adeta tanrıları olarak görür. Sistem ve otoritenin hayli dışında olan Kurtz yeni Dünya anlayışı ve felsefesiyle kitleleri peşinden sürüklemiştir. Willard’ın kendisine ulaşmasıyla kaçınılmaz sonunun farkında olsada “Kıyamet Sonrasında” kendi ütopyasını kurmayı başarmasıyla artık huzurlu ölebilecektir. Usta yönetmen Vietnam savaşını metafor olarak kullanıp adeta bizlere kıyameti yaşatmıştır. Son dönem değişen devlet politikaları ve bireylerin giderek edilgenleştirilmeye çalıştırılması ve beyinlerin boş verilerle uyuşturulması gibi göstergeler neticesinde sinemada daha önce önceleri fazla ciddiye alınmayan bu alt tür şuan her zamankinden daha çok ciddiye alınmakta. Ciddiye alınması , bireylerin ve toplumların uyanışa geçmesiyle açıklanabilir. Bu tip uyanışlar , sinemanın arasında kıyısında kalmış bu alt türde yapılmış kimi mücevherlerin tekrar keşfedilmesine ön ayak olacaktır. Son tahlilde sistem ve otorite eleştirilerin yapıldığı başarılı yapımların çoğunluğunu “Kıyamet Sonrası” eserlerin oluşturduğunu görüyoruz. Bizlerede bu yapımları keyifle izleyip , kendi kişisel birikim ve donanımlarımız ölçüsünde eserlerdeki alt metin ve okumaları keşfedip çıkarımlarda bulunmak kalıyor.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
türü , hiçbir zaman popülerliğini yitirmeden farklı yönetmenlerin elinde sık sık farklı yapımlarda karşımızda çıkarılmakta. Bunun son dönemde en popüler örneğini televizyonlara konuk olan çizgi roman uyarlaması The Walking Dead serisi oluşturuyor. İnsanlığın bulaşıcı bir virüs neticesinde yaşayan ölülere dönüştüğü bu Dünya’da , hayatta kalan bir gurup insanın hayatta kalma mücadelesini izleriz. Devletlerin çöktüğü ve herhangi bir otoritenin kalmadığı Dünya’da herhangi bir demokratik ve benzeri bir düzen de söz konusu değildir. The Walking Dead , “doğa ve insan için en büyük tehdit gene insandır” mitosundan yola çıkıp izleyicileri düşünmeye çağırıyor. Bir gurup insanın kurtuluş öyküsünü olabildiğince insani boyutta ele alıp günümüz toplumuna , daha büyük güçlere karşı durmak için birbirlerine kenetlenmeyi öğütlüyor. Kendi sinemamıza bakarsak kıyamet sonrasını konu alan belki de tek ciddi eser olarak Talip Ertük ve Murat Emir Eren yönetiminde gerçekleştirilen Ada Zombilerin Düğünü’nü (2010) örnek gösterebiliriz. Buluntu film (Found Footage) tekniğini kullanan yapım ilk ciddi zombi türk filmi örneği. Büyük Ada’ya arkadaşlarının düğününe gitmekte olan bir gurup gencin adada maruz kaldıkları zombi saldırıları karşısında hayatta kalma mücadelelerine şahit olduk. Mizahi yönünü ön plana çıkartarak kendisini fazla ciddiye almadan hikayesinin altından başarıyla kalkan bu değeri bilinmemiş yapım , zombi salgınının hükümetin halka bedava dağıttığı kömürlerden çıkan zehirli gazlar sonucunda çıkmış olduğunu espirili bir şekilde aktarıyordu. Kömür espirisi ile mevcut sisteme dokundurmayı başarmış bir yapım. Zombi temasından farklı olarak The Terminator gibi eserlerde makineleşmenin sonucunda zeka olarak evrimleşen makineler insanlardan intikam alırcasına ayaklanmakta ve onları kedilerine birer tehdit olarak görmekteler. Bir nevi frankenstein sendromu. İnsanın kendi düşmanını kendi elleriyle yaratması. Devletlerin başka devletler üzerinde oynadıkları politikalar ve sonucunda kendilerine yeni düşmanlar kazanmalarını sinema sanatı kendisine referans olarak alıp The Terminator gibi yapımlarında düşmanı farklı bedende sunabilmekte. Görüldüğü gibi kıyamet sonrası konulu yapımlar , farklı alt türlerde karşımıza çıkabiliyorlar. Başlı başına bir tür olan “Animasyon” sinemasında da “Post Apokaliptik” kavramı rahatlıkla kendisine yer bulabiliyor. Mamoru Oshii , Ghost In The Shell (1995) ile kendine özgü kıyamet sonrası bir evren yaratarak ; izleyiciyi varoluşsal sorularla baş başa bıraktı. Oshii , bu unutulmaz animasyonunda baş karakter rolüne bir
21 KOSE YAZARLARI.indd 5
1/14/13 1:36 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
PORTRE
22 PORTRE.indd 2
1/14/13 1:47 PM
SIRADIŞI BİR POPÇU: Banu Zorlu, hem güzelliğiyle hem de sesiyle son günlerde göz dolduruyor. “Ansızın” isimli albümüyle sevenlerinin karşısına çıkan Zorlu, bildiğimiz pop şarkıcılarından değil. Opera mezunu, kız kardeşiyle birlikte sanat okuluna sahip… Biz de Zorlu ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik… Müzik kariyerinize nasıl adım attınız? Show dünyasının renkli simalarındansınız... Günlük yaşantınızla kameralardaki Banu Zorlu aynı mı? Rahmetli babam Eser Zorlu tanınmış bir yönetmendi. Annem Yasemen Zorlu’da senarist olduğu için sinema dünyasının içinde büyüdüm. Çocukken birçok film ve dizide rol aldım. Müziğe piyano dersleri alarak başladım. Lisede TRT sınavlarını kazanıp orada solistlik yaptım. Sonra konservatuvara girdim. Şan bölümünde okudum. Opera mezunuyum. Üniversiteden sonra profesyonel müzik yaşantıma başladım. Günlük yaşamımla kamera karşısındaki yaşamım arasında pek fazla fark yok. Samimiyet ve doğallığı seven bir insanım. Bazı sanatçılar gibi iki ayrı kişiliğim yok. Günlük hayatta çok fazla makyaj
PORTRE.indd 3
1/14/13 1:47 PM
PORTRE
yapmam. Özel gece ve davetlerde hafif makyajla yetinirim.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Banu Hanım en belirgin özelliğiniz nedir? Kendinizde sevdiğiniz tarafınız, keşke şöyle olmasaydım dediğiniz yönleriniz var mı? Yapı itibariyle kendime güvenen bir insanım. En belirgin özelliğim kendime güvenmektir. “Yaparım” dediğim şeyi yaparım. Söz verdiğimde de bunu yerine getiririm. Beğenmediğim özelliğim affetmeme. Yanlış yapan birisini asla affedemiyorum. Biraz inatçı bir insanım. Başkalarını kırmamak için azami özen gösterirken yanlış görmek beni üzer. En sevdiğim özelliğim paylaşıma açık bir insan olmam. İnsanlara yardım ettikçe daha da mutlu oluyorum. Bencil değilim. “GÜZEL KADINLAR KISKANILIR” Güzel ve çekici görüntünüzle adınızdan sıkça söz eden bir isimsiniz... Sizce bayan şarkıcıların kısa sürede popüler olması için seksi olması önemli mi? Çok önemi var tabi. Güzel ve başarılı kadınlar genelde kıskanılır. Güzel, başarılı ve çekici olmak hem güzel bir şey hem
de çok zor. Dostunuz olduğu kadar düşmanınız da oluyor. Güzel ve ünlü kadınların derdi bu. Müzik dünyasında başarılı bulduğunuz bay ve bayan şarkıcılar kimler? Ajda Pekkan’ı Sertab Erener’i, Sezen Aksu’yu ve Tarkan’ı çok beğenirim. Tarkan, Türkiye’de sahneye en çok yakışan sanatçı. Çok karizmatik ve tam bir sahne adamı. Yaydığı elektrik insanları çok etkiliyor. Sahne şovları ve görüntüsüyle çok farklı. Sezen Aksu’nun besteleri süper. Bende beste yapıyorum. Sezen Aksu pop müziğin en üretken sanatçısı. Bir şarkıcının beste yapması kadar güzel bir şey yok. Bu sektörde bayanlar mı erkekler mi daha fazla ön plana çıkıyorlar? Kadınların tabi erkeklere göre sahnede çok avantajı var. Sahne işinde görsellik çok daha fazla olduğu için kadınlar olarak avantajlıyız. Erkekler çok fazla değişiklik ve imaj çalışması yapamaz. Kadın daha değişken bir yaratık. Belki de bu yüzden erkeklerden daha fazla konser veriyoruz.
ÖNEMLİ OLAN İŞİNİZİ İYİ YAPMANIZ Süperlife Dergisi’nin yaptığı ankette “En güzel şarkıcı siz seçildiniz. Sizce Türkiye’de en güzel bayan şarkıcı kim? En çekici, en seksi bayan şarkıcı kim? Siz kendinizi nasıl buluyorsunuz? Benim (gülüyor). En güzellerden biriyim. Kendimi beğeniyorum. Dediğim gibi kendime güvenen bir şarkıcıyım. Türkiye ortalamasının üzerinde olduğumu düşünüyorum. Şarkıcı arkadaşların tümü çok bakımlı ve en güzel kostümlerle sahneye hazırlanıyor. Hepsi çok özenip bezenip sahneye çıkıyor. Güzel çok sayıda şarkıcı var. Kendimi de güzeller arasında görüyorum. Ancak güzellikten daha önemli iyi müzisyen ve şarkıcı olmak. Yaptığınız işte istediğiniz kadar güzel olun önemli olan önce işinizi iyi yapmanız. Bende önce iyi bir müzisyen olma çabasındayım. Mankenlerin şarkıcılık yapmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sadece mankenler değil biraz şarkı söyleyen herkes şarkıcı oluyor. Ama şarkı-
24 PORTRE.indd 4
1/14/13 1:47 PM
BANU ZORLU KİMDİR?
cı olmak çok zor bir şey. Popüler şarkıyı yakalayan şarkıcı oluyor. Ama sahne sanatçısı olmak kolay değil. Uzun dönemde şarkıcı olamıyorlar. Mankenlerin şarkıcılığı genelde popülerlik olarak kalıyor. Kariyerinize sadece şarkıcı olarak mı devam etmek istiyorsunuz? Sunuculuk, oyunculuk, televizyon veya radyo programı gibi show dünyasının çeşitli yerlerinde yer almak ister misiniz? Şarkıcılığı uzun zamandır profesyonel olarak yapıyorum. Oyunculuk da çocuk-
luktan itibaren yaptığım bir iş. Uzak değil bana. Çocukken birçok dizi ve sinema filminde rol aldım. Sunuculukta yapabilirim. Ama radyoculuk çok ayrı bir iş. Radyocu olmak için ağzının iyi laf yapması lazım. Radyocular dinleyicileriyle bir süre sonra dert ortağı oluyor.
Okulu’na gidiyorum. Günlük rutin işleri hallediyorum. Çekim veya konserim varsa ona hazırlanıyorum. Orkestrayla provalarımda olabiliyor. İşlerimi bitirince eve geçiyorum. Her gün değişik bir koşturmaca içinde ama yoğunum.
Günlük hayatınızda neler yapıyorsunuz? Sosyal yönleriyle Banu Zorlu’yu tanıyalım... Sabah 07:30’da uyanıyorum. İyi bir kahvaltı yapıyorum. 15 dakika evde spor yapıyorum. İş yerim Mavi Bale Dans
Akşamları diyet yaptığım için fazla yemiyorum. Ana haber bültenini izleyip memlekette gelişen olayları öğreniyorum. Çok film izlerim. Genellikle yabancı filmleri tercih ederim. Biraz kitapta okur uyurum.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Banu Zorlu İzmir’de sanatçı bir ailenin kızı olarak doğdu.Babası film yönetmeni, annesi senaryo yazarı olan sanatçı baba ve ailesinin ii dolayısıyla doğar doğmaz İsviçre Zürih şehrine yerleştiler.Burada 3 yıl kaldıktan sonra Almanya ya Duseldorf şehrine gittiler, burada da ilkokula kadar kaldılar.İlk öğrenimini İzmir İtalyan İlköğretim Okulu’nda tamamladıktan sonra, orta öğrenimini Fransız Lisesi’nde sürdürdü. Zorlu, ilkokuldan sonra girdiği konservatuar sınavında yarı zamanlı olarak piyano bölümünü kazandı. Lisede konservatuarın şan bölümü sınavlarına giren sanatçı, opera bölümüne girdi. Liseden mezun olan Banu Zorlu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Şan ve Opera bölümüne (Sahne Sanatları) girdi. Burada piyano, solfej, ritim, mimik rol, opera ve sahne dersi aldı. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera bölümünü kazandı. Burada da İtalyanca, Almanca, İngilizce, tiyatro, ülkeler danı, şan, ritmik, modern dans, korrepetisyon, ensemble , sahne, diksiyon, yabancı dillerde diksiyon, opera tarihi, ritim, piyano gibi dersler aldı. Lisede TRT Radyo Evi’nin açtığı sınavı kazanan Zorlu, solist olarak yabancı dillerde şarkı söyledi. Sanatçı, sahnede yedi dilde şarkı söyleyebilen ender solistlerden biridir. Popüler anlamda ilk albümü “Boom Boom”u 2004’de Dubai’de piyasaya çıkaran Banu Zorlu, 500 binlik satış rakamına ulaştı. Daha sonra Türkiye’de müzik çalışmalarına devam eden Zorlu, 2006’da “Aşk” ve 2008’de “Gönül Çiçekleri” albümleriyle sevenleriyle buluştu. “Gönül Çiçekleri” albümü, başta “Altın Kelebek” olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında birçok ödüle layık görüldü. Yeni albümü “Ansızın” sanatçının kariyerindeki dördüncü albüm çalışması. Oyunculuğuyla da adından övgüyle söz ettiren Banu Zorlu, birçok dizi ve filmde başrol oynadı. Zorlu, şimdiye kadar 10 sinema filmi ve dört dizide kamera karşısına geçti.
25 PORTRE.indd 5
1/14/13 1:47 PM
EDEBİYAT
AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Ayhan Hüseyin Ülgenay • ayhan@edu-artdergisi.com
ŞENOL KARADENİZ 12.04.1974 tarihinde Trabzon’da doğdu. Baba adı; Mehmet Reşat. Ana adı; Nurhan. Evli bir çocuk babası. İlk Okulu Trabzon’da Fatih İlk Okulunda, Orta Okulu ve Liseyi Muğla Yatağan da Yatağan Lisesinde bitirdi ( 1991 ). Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi (Kütüphanecilik ) bölümünden 2002 yılında mezun oldu. Aynı bölümde ( Türkiye’de Halk Kütüphanecilerinin Hizmet İçi Eğitim Gereksinimi ) isimli Tez çalışması ile 2008 yılında Yüksek Lisansını tamamladı. İngilizce biliyor. Kütüphaneci – Bürokrat – Yazar. 1997 yılında askerliğini bitirdi. Çalışma hayatına Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi’nde başladı ( 2002 ), daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğünde 29.12.2004 tarihinde
çalışmaya başladı. Aynı yerde Kültür ve Turizm Uzmanı olarak çalışmalarına devam etmekte. Kültür ve Turizm Uzmanları Derneği ( KTUD ), Türk Kütüphaneciler Derneği ( TKD ), Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK ) Üyesi. ÖYKÜLERİNİN YAYINLANDIĞI DERGİLER ; 1 – Karadeniz Şenol. ( 2003 ). Çığlık. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık 1 ( 4 ),100-103 2 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Kırmızı Burunlu İhtiyar. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık 2( 1 ). 42 – 47 3 – Karadeniz Şenol. ( 2005 ). Nar-ı Aşk. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık,2( 3 ) 4 – Karadeniz Şenol.( 2005 ) Kırmızı Kiremitteki Deniz. Düşünceler. Ankara; Türk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şb. KasımAralık ( 61 ). 23-24
5 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Halk Otobüsü. Kül Öykü. Ankara; Kül Sanat ve Yayıncılık. Ocak – Şubat,( 7 ), 64-67 6 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Sinek. Düşünceler. Ankara; Türk Kütüphaneciler Derneği Ankara Şb. Nisan – Mayıs ( 62 ), 25-27. 7 – Karadeniz Şenol. ( 2006 ). Berberoyi. Ada; kültür sanat edebiyat dergisi. Samsun; Doğan Ofset,Haziran-Temmuz ( 10 ),52-53. ESERLERİ; 1 – Kırmızı Deniz. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi, Haziran 2009 Ankara. 2 – Bab-ı Zaman. ( Öykü ), Phoenix Yayınevi, Mart 2012 Ankara. NOT; Şenol Karadenizi 26.06.2012 tarihinde işyerinde ziyaret ettim. 28.08.2012 tarihinde yaptığımız telefon görüşmesiyle hazırladığım özgeçmişin eksiklerini tamamladık.
26 KOSE YAZARLARI.indd 8
1/14/13 1:36 PM
Gökyüzüne diklenen yüksek bloklar arasına neredeyse sıkışmış, mahcup bir apartmanın üst katındaki odandan, ne zaman dışarıya baksan, görebildiğin yalnızca gökyüzüydü. Üç direkli kartondan yelkenlisini koyup da pencere pervazına, oyuncak gemisinin mavi gökyüzüne yelken açtığını hayal eden karşı apartmandaki ço-
cuk gibi tıpkı. Arada bir göz göze geldiğin, utangaçça el salladığın, hınzırca dil çıkardığın. Adı Deniz olmalı diye düşlediğin. Göz kapaklarını ancak aralayıp, usulca geceyi yansılayan camdan denizsiz gökyüzüne baktın. Bir de bana. Ellerin terli ve de titrek. Avucumda. Parmaklarını sıvazladım hasretle. Alnında billur damlacıklar. Dudakların kıpır kıpırdı; titriyorlar sandım önce. Sonra, karanlığı mı beni mi sesledin, bilemedim. Öpülesiydiler. Öptüm. Dudaklarında yangın. Gözümde yaş. Açtın da gözlerini yeniden, bir uhde ilişti gözbebeklerine, karanlığa baktın. Kapadın sonra yine. Deniz’i gördün düşünde. Ak bıyıklı köpükler saçan devasa yelkenli-
sine almış da bizi, pusulasız, yelken açmıştı. Akşamüstüydü. Temmuz sıcağına dolanmıştık. Bir de denizden esen, yorgun imbata. Yönümüzü kızıllığa çevirip oturmuştuk da minderler neredeyse esir almıştı bizi. Suskunduk. Şarabın buruk tadı genzimizi yakarken, ben günbatımını gözlerinde seyreylemekten esrimiştim. İşte seni tam o anda sevdim. Bir nefeslik rüzgar yok, sadaka niyetine. Başucunda beklemek, kımıltısız, tüketir beni. Varsın güleç gözlerin değmesin gözlerime bundan böyle, hiç. Yahut kara saçlarında dolaşmasın parmaklarım. Sen, bir tek gülsen, üstelik ay ışığı şımarık bir kedi gibi dolanırken yüzünde. Cennetti alıp geleceğini bilmezsin. Sen sakın gitme, kokunu özlerim.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
DENİZİ OLMAYAN YELKENLİ Perdeleri aralanmış camdan, odaya sızan ay ışığı, bir an karanlıkta bocalayıp da sonra gözlerindeki maviliği keşfeyleyince, akıverdi onlara tereddütsüz. Aktı da senin solgun çehren aydınlanıverdi sandım, bir dem. Böylece ben, yanı başında çömelmiş -belki de yığılıvermiş- binbir umutla iyileşmeni beklerken, gözlerini araladığını bildim.
27 KOSE YAZARLARI.indd 9
1/14/13 1:36 PM
SÖYLEŞİ
“Bugün Nazım Hikmet çıksa ne yapabilir ki?”
Hüseyin Gazi Ekşioğlu
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Hüseyin Gazi Ekşioğlu, sınıf geçmesini bile sağlayan çocukluk aşkı şiirleri hayatı boyunca hep içinde yaşatmış ancak bunları uzun yıllar içinde saklamak zorunda kalan bir şair. Hayat koşturmacasından fırsat buldukça şiirlerini kaleme alan Ekşioğlu, ilk kitabı “Geç Kalmış Şair”le edebiyat dünyasında olumlu tepkiler almayı başardı. İki kitabı daha yayınlanmayı bekleyen Hüseyin Gazi Ekşioğlu ile şiir sevdasını ve bunun için verdiği mücadeleyi konuştuk...
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? 01.01 1957 Rize İkizdere doğumluyum. İlkokul 2. sınıfta ailemle İstanbul’a geldim. 1980 İhtilali sebebiyle üniversiteyi bitiremedim. O yıllardan beri aile mesleği olan inşaatın içindeyim. İlkokuldan beri şiirle çok yakın irtibat içindeyim. Hatta şiirle sınıf geçmiş durumdayım. Hikayesi çok ilginçtir. Karadeniz’den İstanbul’a geldiğimizde şive bozuklukları yaşamımızı olumsuz etkiliyordu. Hiçbir şeyden anlamıyordum. Diğer çocuklarında baskısıyla çocuk halimle psikolojik dengemi kaybettim. 2. Sınıfta kalıp geçmesi konusunda karar verilen ilk öğrenci benim herhalde. Son güne kadar sınıfta kalacağım kesindi. Bunu öğretmenim babama “Bu şekilde sınıf geçmesinin bir faydası yok” demiş. Öğretmenim İstanbul’lu Nihal Erentürk adı Hiçbir ana doğurmadı Böyle Müslüman evladı Mahpuslar uğruyor affa Babam sinirli bir kalfa Sen bilirsin öğretmenim Bırakma beni sınıfa diye biten şiir son saniyede bu şiiri görüyor. Ben bir gün kala bu şiir vasıtasıyla sınıfı geçiyorum. Şiir o günden beri benim hayatımda çok önemli. Hobinin çok daha ötesinde benim için bir yaşam biçimi oldu.
Neden kitap çıkarmak için uzun yıllar beklediniz? Uzun yıllar iş hayatı, evlilikler ve çocuklar derken şiire gereken önemi veremedim. İstanbul’da 1000’e yakın konut yapmış bir şirketin sahibiyim. İş hayatım biraz rahatlayınca tekrar şiire yaklaştım. Şu an 1000’e yakın şiirim var. “Geç Kalmış Şiir” adında ilk kitabımı çıkardım. 2. Ve 3. Kitap hazır. Şiirlerim sosyal medyada sürekli paylaşılıyor. Şiir geçmiş yıllarda iş hayatımın gerisindeyken şu an önüne gelmiş durumda. İşi rolantiye alıp şiire ağırlık vermeyi düşündüm. Maneviyatımı güçlendirmeyi düşündüğüm bir dönem yaşıyorum. Şu an 2. Ve 3. Kitabın hazırlıkları içindeyim. Yakın zamanda çıkarmayı düşünüyorum. Şiirin Türkiye2de insanlar üzerinde etkisi büyük ama şiir sevgisi çok fazla sayılmaz. Hatta bir teklif vermek istiyorum. Gelecekte polis olacak kişiye ikametgah, nüfus sureti istendikten sonra keşke bir de dörtlük şiir ezberleme görevi verilse. Dörtlük yazan bir polisin elinde copla insanları coplayabilme ihtimali daha azdır. Şiirsel gelişiminiz nasıl oldu? Şiir ilk başladığımda hobi boyutundaydı. Zamanla hayatımda o kadar öne çıktı ki şu an hayatımı kazandığım işten
önemli hale geldi. Şiirin sosyal dünyada çok etkili olacağını düşündüğüm için şiirin her yönüyle değerlendirilmesi taraftarıyım. Tanınmamız ve şiirlerimizi insanlara ulaştırmamız çok zor. En büyük sıkıntımız bu. Ne yazarsanız yazın o kadar çok şiir yazan ve şair olduğunu iddia eden insan var ki. Televizyonda edebiyat programı yok. Bugün kime sorsanız şiiri sever. En beğenilen şairler 40 sene önce yaşamış şairler. Türk edebiyatında yeni şairlerin tanıtılması için hiçbir gayret sarf edilmiyor. Basın bunu bir görev olarak düşünmüyor. Belki de bir çok Can Yücel, Nazım Hikmet Özdemir Asaf tanıtılamadığı için yok olup gidiyor. Size şiiri sevdiren ne oldu? Şiir sonradan mutlaka sevilir ama şiir yazma merakı insanın içinde olmalı. Küçük yaştan beri şiire karşı çok özel bir ilgim var. Bütün şairlerin şiir yeteneği doğuştan, sonradan geliştirilmiştir. Hayata şiirsel bakmaya çalışmış bir insanım. Bu duygusal insan olmamdan da kaynaklanabilir. Sonradan şiir seveyim diye olmaz. Bu konuyla ilgili keşkeleriniz var mı? İş dünyasının gerçekleriyle şair dünyanın gerçekleri çok farklı. O romantik
28 SOYLESI.indd 2
1/14/13 1:49 PM
SOYLESI.indd 3
1/14/13 1:49 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
SÖYLEŞİ
ve duygusal dünya benim gerçek dünyam oldu. Mecburen iş hayatında olduğum için o şair kimliğim hep ikinci planda kaldı. Zaman zaman bunun rahatsızlığını yaşadım. Keşke hiç işadamı kimliğim değil de yalnız şair kimliğim olsaydı da onunla yaşamımı sürdürebilseydim. Onunla hayatımı kazanabilseydim. Tamamen şiire yönelik bir dünya kurmayı çok isterdim. Türkiye şartlarında pek mümkün olmuyor bir tek şiirle yaşamı sürdürmek pek mümkün olmuyor. Belki birçok şairimiz öldükten sonra bu işten para kazanılabildiğini ispat edebildi. Yaşarken para kazanıp yaşamını sürdüren şairler oldukça azdır. En çok etkilendiğiniz şairler hangileri oldu? Türk şairlerinden tartışmasız Nazım Hikmet benim gözümde şair ötesi insan üstü bir canlı. Türkçeyi nasıl bu kadar güzel ve akıcı kullandığını hep merak ede-
rim. Nasıl bir eğitim almış ki bunu başarıyor? Hayret edilecek bir şey. Kendi tarzıma benzettiğim Özdemir Asaf’tır. Onun tarzıyla benim tarzım çok örtüşür. Ahmet Arif, İlhan Berk, Necati Cumalı, Faruk Nafiz Çamlıbel. Bunlar Türk şiirinde çok kaliteli ve değerli şairler var. Keşke insanlarımız bunu biraz takip etse. Hayatına öyle bir renk katar ki. Farklı bir bakış açısı getirir. Şiiri seven insan için hayat bambaşka bir boyuta geçebilir. Sadece birkaç şiiri dikkatli okumak bu sevgiyi kazanmaya yeter. Bu şairlerden tanışıp şiirlerinizi dinlettikleriniz var mı? Fazıl Hüsnü Dağlarca Kadıköylüdür. Onunla çok ileri yaşa geldiğinde tanıştım. Sohbetlerimizde birkaç şiirimi okudum. Tanıştığımızda 90’lı yaşlardaydı. Beğense de çok olumlu konuşmayı sevmezmiş. Sonradan şiirlerimi beğendiğini başkalarından duydum. Bu olay beni çok mutlu etti. Fazıl Hüsnü
Dağlarca benim hayranlık duyduğum, Türkçe’yi çok iyi kullanan bir şairdir. Tema olarak yalnızlığı çok kullanıyorsunuz... Yaşamın içindeki tüm konular benim şiir konum olabilir. Çevrem beni aşk şairi olarak düşünür. Benim doğayla, hayvanlarla, dostluklarla da ilgili şiirlerimde var. Şiirin malzemesi acıdır zaten. Şiir acıyı ortaya çıkarır. O yüzdendir ki çok modern ve acı olmayan, çok gelişmiş toplumlarda şair sayısı azdır. Dolayısıyla şiirin çimentosu acıdır. Tüm konular benim şiir konum olabiliyor. Ama öncelikle aşk birinci sırada. Aşka bakış açınız nedir? Şaire aşk nedir diye sormuşlar. O da “Bilenler söylemiyor, söyleyenlerde bilmiyor” diye cevap vermiş. Aşk için herkesin kendisine göre tanımları var. Aşkın standart bir tanımı yok. Herkesin
30 SOYLESI.indd 4
1/14/13 1:49 PM
Size göre en özel şiirleriniz hangileri? Şiirlerim arasında aşktan bahsediyorsak “Ağlama” şiirinin güzel olduğunu düşünürüm. Benim şiirlerimde şöyle bir özellik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Güzeldir veya çirkindir buna okuyucu karar verir. Ama yüzde yüzü yaşanılmış olayların etkisiyle yazılmış şiirlerdir. Ormanda insanın elinde balta gördüğüm manzara benim şiir konum olabiliyor. Yolda sahipsiz geçen köpeği okşarken karnı aç mı diye düşünmediğimiz anlar oluyor. Bu da benim şiir konum olabiliyor. Şiir yazmak için özel çalışmanız oluyor mu? Kağıt ve kalem sürekli yanımda olur. Burası benim şiir yazdığım yalnız kaldığım bir ortamım. Tuvalette bile kağıt kalem bir tarafta durur. Her an arabamda, sağda solda aklıma gelen bir cümle olur. Sonra bunu geliştiririm. Olaylara şahit olmam veya bizzat yaşamam benim şiir yazma şeklimdir. İlkokulda bile biliyordum ki ne olursa olsun şiir hayatımın bir yerinde olacak. Ama işin içine bu denli girdikten sonra op insanın kendisini tanıtması ve dillerde dolaştırılmasının ne kadar zor olduğunu anladım. Onları bir kez daha takdir ediyorum. Çok olağanüstü işler başarmışlar. Bugün çok zor bir şey. Çok yıllar alıyor. Tanınmak için TV, gazete var. Onlarda geçmişte çok daha etkili edebiyat
programları yapardı kanallar. Şimdi ondan tamamen vazgeçmişler. Herhalde halk pek ilgilenmiyor diye düşünüyorlar ama halka sunulsa insanlar ilgi duyar. Birkaç gazete alıyorum ama hiç birinde göremiyorum. Şiir adına bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz? Ölene kadar şiirin içinde olacağım kesin. Şair olarak kalmaktan çok çözüm bulmak istiyorum. Sokaktaki insanlara şiiri sevdirecek bir yol bulmamız lazım. Şair olduğunu iddia eden insanlar halka şiiri sevdirmenin yolunu bulmak zorunda. Halk şiir sevmiyor diye onları kenara atmanın kimseye faydası yok. Doğruda değil. Müzisyen kendisini sevdirecek şarkıları yaparsa halk onu seviyor. Yapmazsa da kaybolup gidiyor. Şiir de böyle. Halkın şiiri seveceği bir yol bulmak lazım. Ben kendimce birçok şey yapıyorum. Kitabımın birinci baskısının gelirini Tema Vakfı’na ba-
ğışladım. Şiir dünyasında ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz? Bir yere varmak a’dan z’ye kadar zorluklarla dolu. Onun için sonuna kadar yazacağım. Etrafımda şiiri hiç sevmeyen 10’larca insana şiiri sevdirdim. Ben şiir sevmem diyen çok arkadaşım vardı. Bugün en son ne yazdın diye sabahın köründe telefon açan arkadaşlar var. Kendinizi Don Kişot gibi mi görüyorsunuz? Şu an görüntü o. Çok kolay bir şey değil. Şiir konusunda edebiyat dünyasında bir yerlere varmak hakikaten çok zor. Şairlerde egoları yüksek duygular herhalde. Böyle bir birliktelik yok. Şiir yarışmaları yine var ama çok zayıf. Eskiden basını meşgul ediyordu, orada tanıtım imkanı oluyordu. Şimdi yarışmaları bulmak için bile internette saatlerce araştırmak lazım. Dünyasına şiiri sokan insanın kötü olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Şair ruhlu insanın şiir sevmeyen insana göre insancıl yönü daha fazladır. Şiir albümü yapma projeniz var mı? Şiir albümü düşünüyorum. Hatta birkaç tane görüşmem oldu. Şiir okuduğum bir demom da var. Çok meşgul olunması lazım. Biraz daha işlerimin rahatlaması lazım. Çıkacak şiir kitabıyla beraber şiir albümünü birlikte çıkarabilirim. O yönde düşüncelerim var. Bu tanıtım anlamında çok önemli. Şiirin yazılmasından çok daha önemli bir şey okunması. Çok güzel bir şiir çok güzel okunmazsa değerini asla bulamaz. CD’de güzel okunan şiir insanları çok daha fazla etkileyecektir. Şiir okunmamasında kültür seviyesinin düşük olması neden mi sizce? Kültür seviyesi edebiyatla çok paralel ilerleyen bir şey. İnsanlarımız o kadar mutsuz ki. Odaklandığımı noktalar para, ticaret, kazanç, borç. Günlük ya-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
kendisine göre yorumları vardır. Hepsi de doğrudur. Kimse Senin aşk tanımın doğru değil diyemez. Genelde karşı cinse karşı olan duygu yoğunluğudur. Kelimeleri kağıda en güzel o duygular döktürür. Çok hafife alınıp çok dalga geçilmesine rağmen; çok bastırılan bir tema olarak işlenmeye çalışılsa da gerçekten bir insanın yaşadığı binlerce duygunun en güçlüsüdür. Bunu kabul edip öyle düşünmek lazım. Kenara itilecek bir duygu değil.
31 SOYLESI.indd 5
1/14/13 1:49 PM
SÖYLEŞİ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
şayan bir toplum olduk. Sanat ve edebiyata yönelik hiçbir gayretimiz yok. Çok para kazanan insanlar var. Bunlar karınlarını doyuruyor ama ruhunu doyurmak için sanat ve edebiyatın öneminin farkında değiliz. Ne kadar paran olursa olsun ruhun açsa tok değilsin. Mutlaka bir eksik hissedeceksin kendinde. Çok parası olup da hayattan zevk almayan bir çok insan var. Ruhlarını tatmin edecek bir konu bulamadıkları için maalesef psikolojik sıkıntılar yaşıyorlar. Herkese mutlaka edebiyatla ilgili, hobi edinmelerini öneriyorum. Kendi ruhlarının açlığının giderebilmeleri için. Kültür Bakanı olsanız neler yapardınız? Edebiyat ve sanat yönelik programlar yapılmasını teşvik edecek bir takım girişimlerde bulunurdum. Devletin edebiyat ve şiir konusunda vatandaşını yönlendirici ve bunun karşılığında bir yerlere varılmasını sağlayacak planlar yapardım. Bu konuda en önemli sorunumuz her konuyu herkes çok iyi biliyor. İyiyle kötü güzelle çirkin bir karmaşadır gidiyor. Ben şairim diyen herkes şair olabiliyor. Toplumda şiir okuyucusu kadar şair var. Bunları ayırabilecek bir kuruluş lazım. Roman tiyatronun edebiyatın diğer alanlarına da Kültür Bakanlığı el atsa topluma bundan daha büyük hizmet herhalde olmaz. 10 tane üniversiteye bedel.
Neler yapılmalı sizce? Bu işi iyi yapan insanları ayır edecek bir beyin kurulu kurulması lazım. Her şiir yazan şair değildir. Roman yazan yazar değildir diye bunları ayır edecek bir takım kriterlerin konulması lazım. Onu da kültür Bakanlığı ancak yapabilir. Sanatçıların hiçbir sorunlarıyla ilgilenilmiyor. Atatürk’ten bu yana çok görülen bir şey değil. Bir tek Atatürk döneminde sanata ve sanatçıya çok önem ve değer verilmiştir. Kültür Bakanlı yarışmalar yapabilir. Bu yarışmalar karşılığında en önemlisi bu yarışmaları yapacak kişilerin uzman kişilerden oluşması şart. Herkes yazıyor. Hangimiz şairiz belli değil. Doğruyla yanlış, güzel ile çirkin ayrılmalı. Şiirin tarifi yok. Bir standartı yok. Bunu bilgi sahibi akil insanlar yapabilir. Devletin buradaki konuma tamamen şiiri yüceltme ve geliştirme şiarlı olacağı için o yönde bir çalışma edebiyatı uçurur. Dünyada çok önemli bir yere getirir. Toplumun kültür seviyesini başka nasıl yükseltirsiniz? Yayınevleriyle de sorunlar yaşamışsınız? Yayınevimin katıldığı imza günlerine katılıyorum. Bir yılda 15 imza gününe ve fuarına katıldım. Okuyucularla tanıştığımız ortamlar oldu. Şiir gecelerimiz oluyor. Ama şiirde insanlara ulaş-
ma anlamında tatminsizlik içindeyiz. Sosyal medyadan gelen güzel tepkiler beni motive ediyor. Gelen olumlu eleştiriler insana güç veriyor. Yayınevleri ticarethane. Duygusal bir dünyanız var. Adam manavlık yaparken yayınevi açmış. Şiirden anlamayan bu adama şiirin güzel olduğunu nasıl anlatacaksınız? Yayın evleriyle sorunlar yaşıyorum. Yayınevim Kültür Bakanlığı’nın benim kitabımı seçtiğini ve ülkenin her yerindeki kütüphaneler dağıtılacağını bildirdi. Bunun bütün gelirinin kendilerinde kalması şartı koydular. Benle böyle sözleşme imzalamak istediler. Kabul etmeyip yayıneviyle sözleşmemi iptal ettim. Ulaştığınız son noktada neler düşünüyorsunuz? Ne yazarsanız yazın şöhretli ve tanınan birisi olmadan bir yere gelemiyorsunuz. Şiir kitapları çok satmıyor. Şairin çok silahı yok. Bugün Nazın Hikmet çıksa ne yapabilir ki? Ancak 40 - 50 sene sonra bir yere gelebilir. Dahi olsanız dünyayı yerle bitecek şiirlerde yazsanız işiniz zor. Bu işi bırakmak niyetinde değilim. Bütün gayretim şiirlerimin tanınması. Şair duygularını ortaya koyup kenara çekilmek ister. Duygularının birileri tarafından memnuniyetle okunması onun en büyük mutluluğudur. Onu gerçekleştirme gayretindeyim.
32 SOYLESI.indd 6
1/14/13 1:49 PM
SOYLESI.indd 7
1/14/13 1:49 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
ZANAATKAR
34 ZANNAT.indd 2
1/14/13 1:50 PM
Tıkır tıkır geçen bir ömür… Bizim için meydanlardaki saat kuleleri bir buluşma mekânı. Nadir de olsa saatimizin doğru işleyip işlemediğini kontrol ettiğimiz dev bir saat. Peki bir kule saati, yapan kişi için ne anlam ifade ediyor? İşte cevabı.
İşaret
Saate ilginiz nasıl başladı? Saat tamirciliğine nasıl geçtiniz? Çocukluğumda oyuncaklarımı kendim yapardım. Zaten o yıllarda isteseniz de oyuncak bulamazdınız. Dünyada bir oyuncak sanayi olduğunu, ancak Kore’ye gidip gelen askerlerin getirdiği oyuncakları görünce anlamıştık. Beş yaşlarındaydım, dokuz yaş büyük ağabeyimden esinlenip cam üstüne suluboya resim yapıyor, büyüklerimden aferin alıyordum. El becerisi isteyen işler bana çok keyif veriyordu. Zamanla maharetim daha da arttı. Saatle tanışıklığım ise ortaokul yıllarında oldu. Yakın bir arkadaşımın babasının mahallemizde saatçi dükkânı vardı. Arkadaşım her tatilde babasının yanında çalışırdı. Meraklı olduğumu bildiklerinden, “Gel bize yardımcı ol, sana da yapacak bir şeyler buluruz” dediler. Böylece saatçilik sevdası başlamış oldu. Birkaç yıl içinde değişik yerlerde, başka başka ustalarla çalıştım, deneyim edin-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
parmağınızın tırnağı çapında, ortalama 80 parçadan oluşan makinayı nefes vermeden, paslanmaması için parmak izi bırakmadan sökeceksiniz; işinizi bitirip, en ufak bir toz kondurmadan toplayacaksınız. Hayli ince bir iş değil mi? Bu ince işi, yaklaşık yarım asıra yakın tecrübeye sahip bir saat ustasından, Önder Şahmal’dan dinledik. Önder Bey’e göre işin en keyifli tarafı yaptığı saatin önünden geçerken, bir komutan edasıyla saati denetleyip ‘aferin aslanım’ demek.
35 ZANNAT.indd 3
1/14/13 1:50 PM
ZANAATKAR
“BIG BEN’İ ÇOK BEĞENİYORUM” En beğendiğiniz saat hangisi? BigBen’i özel bulurum. Uzun zaman almış bir mühendislik işi. Tabii yeterli teknik eleman ve donanımın katkılarıyla. Kendi yaptığınız saatin önünden geçerken neler hissediyorsunuz? Gurur duymuyorum desem yalan olur. Makinenin sağlıklı çalıştığını da gösteriyor aynı zamanda. Zaten çalışmayan saatlerin altında pek kimse resim çektirmiyor. Keşke şu meydana saat yapsaydım, dediğiniz bir yer var mı? Olmaz mı... Taksim Meydanı. Yaptığınız saatin önünden geçerken neler hissediyorsunuz? Denetlemeye çıkmış komutan edasıyla, “aferin aslanım” diyorum.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
dim. Beş, altı yıl sonra, birçok ustanın “usta” dediği hale gelmiştim. 1974’te Wolfgang Meyer’in ustaları arasına katıldım. Oradan emekli oldum. Şimdi bir arkadaşımla (Nafiz Usta) beraber büyük saat makineleri yapıyoruz. Ama yine de bir ayağım Meyer’de. “SABIRSIZ OLANLARIN İŞİ DEĞİL” Mesleğinde yarım asra yaklaşan bir saat ustasısınız. Sizden bu zanaatın inceliklerini dinleyebilir miyiz? Bu işi yapabilmek için hangi özelliklere sahip olmak gerekir? Zor zanaat derler ya, gerçekten öyle. İğne ucu ya da nokta kadar bir vidayı, parçayı, çiftin (cımbızın sivri uçlusu) ucuyla tutup üç parmakla istenilen hareketi yapmak maharet ister. Diyeceksiniz ki “Ne var ben de yaparım,” ama öyle değil. Elinizdeki çifti tutuşunuzdan, ucundaki vidayı, parçayı hareket ettirişinizden, çiftle aranızdaki samimiyetin derecesini anlarım. Süngü gibi tutmak var, mikro cerrah dikkati, hassasiyetiyle tutmak var. Mesleğin inceliği bu mu özetle? Mesleğin inceliği büyük ölçüde uğ-
36 ZANNAT.indd 4
1/14/13 1:50 PM
“RUSYA VE BULGARİSTAN’A GÖNDERDİK” Saat sizin için ne ifade ediyor? Ben saatlerin medeniyetin ve zamanın aşamasını gösterdiğine inanırım. Gelişmiş toplumlarda yaşam ve çalışma hayatı dakika sekmeden yapılırken, diğerleri gün ışıdı, sabah oldu, gün battı terimlerini kullanırlar. Aynı zamanda saat tasarımı da yapıyorsunuz. Kule saatleri yaptığınızı bi-
liyoruz. Biz kule, meydan saatlerine dönüğüz, küçük çaplı saat üretimimiz yok. Tasarımını, üretimini kendi çapımızda yapıyoruz. Dileyene yardımcı oluyoruz. Yapacağımız saatlerin kabataslak çizimleriyle işe başlıyoruz. İnsan değişiklik peşindedir, “Rakamlar şöyle olsun, kadran böyle, kasayı şundan yapalım” derken, bir model çıkıyor. Rakam karakterini, akrep, yelkovanını, kadranını beğenilecek hale gelene kadar çalışıyoruz. Önemli olan görenlerin dikkatini çekecek, beğenisini kazanacak tarzda dizayn edebilmek. Sipariş verenler, akıllarındaki tasarımların aynısını isteyebiliyor. Bu durumda onlara uyuyoruz. İsterlerse fikren katkıda bulunuyoruz. Tamamen işi bize bırakanlara çeşitli alternatifler sunuyoruz. Kırıkkale Mühimmat Fabrikası’nın meydan saatini biz yapmıştık. Rusya ve Bulgaristan’a gönderdiğimiz saatler de var. 36 METREYLE EN YÜKSEĞİ... İlk yaptığınız kule saati hangisiydi? İlk saatimi Azerbaycan’a yaptım. Türkiye’deki ilk büyük cephe saatim ise Meyer Saat binasını süslemekte-
dir. Fakat kule saati olarak İzmir Çimentaş Sağlık ve Eğitim Vakfı Işıkkent Yerleşkesi’nde bulunan kule saatidir. Şimdiye kadar yaptığım çalışmalar içerisinde en ilginç olanı Yozgat’ın Gedikhasan beldesindeki kule saati. Çünkü bu kule 36metre ile halen yurdumuzun en yüksek saat kulesi. Geleneği sürdürmek için birini yetiştiriyor musunuz? Gençler bu mesleğe ilgi gösteriyor mu? Ustalaşmaya başlayan yardımcım var. Yavaş yavaş yetişiyor saat ustası. Gençler kısa yoldan kazanma hevesinde olduklarından uzun ve zahmetli saatçilik eğitimini cazip bulmuyorlar. Bununla birlikte zamanında bana da öğretim üyeliği teklif edilen Fatih Meslek Lisesi’nde saatçilik eğitimi veriliyor. Çok büyük saatlerle çalışıyorsunuz. Bu büyüklük nedeniyle tehlikeli olaylar yaşadınız mı? Bir ilçe belediyesinin saatlerini tamir için, uzay lifti dedikleri kepçeyle saate yaklaşırken, operatör hesap hatası yapınca, kafes duvara çarptı ve düşme tehlikesi atlattım.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
raştığınız makinelerin en küçük makineler oluşundan ileri geliyor. İşaret parmağınızın tırnağı çapında, üstelik otomatik bir saati söktüğünüzü düşünün. Arızasız olup sadece bakıma gelmiş olsun. Ortalama 80 parçadan oluşan makineyi nefes vermeden, paslanmaması için parmak izi bırakmadan sökeceksiniz. Benzinden geçirip, ön temizleyiciden geçirip, tekrar benzin banyosu yaptırıp, nem oranı 0.004 olan özel yağla yağlayıp bu arada en ufak toz kondurmadan toplayacaksınız. Ayar verip kapatacaksınız. Evet, biraz ince iş değil mi? Üstelik bu anlattığım parça tamiri bile yapılmamış, düz bir saatçilik. Parça tamiri ise çok daha zor iştir. Bu iş, sevmeyenin, sabırsız olanın işi değil.
37 ZANNAT.indd 5
1/14/13 1:50 PM
AŞK’A DAİR
AŞK ÖLÜMDÜR
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Nalan Güven • nalanguven@pkitap.com
“Sessiz adımlarla duvarları nemli bir girdap içinde sürükleniyor yok oluşlarım… Kirpiklerimin demirlerinden sızmaya çabalayan isyan damlaları karanlıklarıma gri perdeler indiriyor. Gölgeleri kayıp bir şehrin çocukları gibi ürkek ve kimsesiz kalmış hayallerimi unutulmaya yüz tutmuş yaşanmışlara ekliyorum nicedir. Umudu hecelemeyi bıraktım. Suskunluğumun çemberi dar geliyor artık bedenime. Kimliğimi kaybettiğim sokağa serptiğim ekmek kırıntıları rüzgârın savurduğu bilinmez adreslere ulaşmış olmalı. Dönüşü yok artık bu yolun. Kaybettiklerimi doldurduğum valizim taşıyamayacağım kadar ağır bir yük yapıyor ruhuma. Bir solukluk mola vermeli. Ama nereye? Hangi duvara güvenip yaslanmalı? Çürümüş bir aldatıcılıkla çekse de kendine, biliyorum bundan sonrasında olacakları, üzerime nasıl yıkılacağını. Duvarlar nemli ve soğuk… Tıpkı yalnızlığı bile ürkütecek kadar bir kimsesizliğin kollarına sığınmış bekleyişlerim gibi. Ve tıpkı çekip giden yalancı bir dost gibi… Ter damlaları boncuklaşmış alnımda, şakaklarımda… Fakat üşüyorum… Başımı örttüğüm yorganımın altında dişlerim birbirine vuruyor, zangır zangır titriyor bedenim. Affet beni bile diyemem sana… Suç işlemedim ki… Yaşadıklarımı ben mi abartıyorum yoksa abartılı mı yaşıyorum bilmiyorum… Belki de hayatın kendisi abartılı… Gündüz olmasın istiyorum… Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim! Gündüzler size kalsın verin karanlıkları bana…” Bu güne kadar okuduğum hiçbir yazar benim kadar yalnız değil. Ne Victor Hugo, ne
Stenhdal, ne de Balzac… Hepsi bir yerlerdeydiler yalnızlıklarını tarif ederken ama ben hiçbir yerdeyim… Onlar yalnızlaşarak var oldular oysa ben seçmediğim bir yalnızlıkla sarınıp sarmalandım… Birçok insan yaşamındaki insanları çıkarttığında kendisi olmaktan çıkarken ben yalnızlığımla ancak ben olabiliyorum… Ölümü içimde Tanrılaştırdım… Ona ulaştığım zaman sadece gözyaşlarım şahit olacak yaşadığıma… Gitmeliyim… Ama nereye? Sana benimle gel diyemem…”(*)
Gitmek istemek…Giderken yanında sevdiklerini de götürmek… Ama o zaman gitmek, ‘Gitmek!’ olur mu? Aşk yaşam vadederken sevgiliye, bir yandan da ölümle eş değer değil midir? Evet, AŞK ÖLÜMDÜR, çünkü aşk vaz geçmektir her şeyden, en başında da kendinden… Kendini bırakmaktır bir meçhule ve şikâyet etmemektir bu kendinden geçişten… Hem kaçmak istemek hem de yaka-
lanmak için geri dönmektir… Erişilmeze umut bağlamak, sevgilinin yolunda ölümü dahi düğün şenliği ile kabullenmektir. Dile atılan düğümün en güzelini kaleme dökülen mektuplarla, şiirlerle çözmektir… Ve aşk her şeye rağmen aslında gidememektir... Aşk ile yol almanız dileğiyle. Tanıdık kelimeler arıyorum yokluğunu paylaştığım mektuplarda. On haftayı doldurmuş sensizliği kabullenmişim ama bir yanı eksik hayatın. Geldiğini fark ettirmeden çoktan yaza bırakmış kendini bahar. Bahçemdeki yeni tomurcuk vermiş meyve ağaçları gibi hazırda bekliyor kelimelerim. Güneşin alnında susuzluğu konuşmak ıslatmıyor yüreğimi. Sensizlik susturmuş, kavruk otlar gibi bir kıvılcımlık bekleyişte sabrım. Yalnızlığımı bile doldurmuşken yokluğun, tek başıma kalamıyorum artık odamda. Duvarlarımdan sızıyor bakışların, beni düşündüğünü hissediyorum o an. Aklından geçtiğim bir zamanın diliminde seninle olduğumu biliyorum. Yalnızlığına dokunuyorum parmak uçlarımla. Biliyorum, o kadar kolay değil paylaşmak seninle kimsesizliği. Sen yalnızlığın efendisi… Ben bir bekleyiş kapında… Kendinde bulamadıklarını senin kimsesizliğinde arayan bir zavallı belki de. Önemi kalmamış zamanın, kilitlerin, hatta günahların. Her köşesinde bir başka kaçış var karanlıkların. Kendinden kaçıyorsun fark etmeden. Dönüp gelmeni bekliyorum, görmeni, duymanı… Yalnızlığına katmanı özleyişlerimi… Aldırmazlığın acıtmıyor diye avutuyorum kendimi. Oysaki cevapsız mektuplarımın bir bir istiflendiğini biliyorum. Ve biliyorum… Adımın ince ince işlendiğini hayatının saklı bir köşesine… (**) (*) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 174-175’den alıntıdır. (**) AŞK ÖLÜMDÜR / Syf 181-182’den alıntıdır.
38 KOSE YAZARLARI.indd 6
1/14/13 1:36 PM
BİTİK
Evin önünde hark vardı, Harkın önünde alçacık köprü, Köprünün üstündeki çocuklar Hayalet gibi bir kuş gördü.
ÇOCUKLARINIZ
Böyle deyip kuşun dört yanında Akşama kadar hora teptik İnsan olduğumuzu iyice Garip kuşa öğrettik
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhları yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geri dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
CAHIT KÜLEBI
HALIL CIBRAN
Eğilip baktık tahtalar arasından Uzaklardan gelme bir garip kuş. Kuzgun gibi,balıkcıl gibi birşey, Köprünün altına yorğun düşmüş. Kutupların,denizlerin,romanların, Sihrini taşıyordu. Biz ona bakıyorduk, o bize Korkusuyla karanlık ormanların. Kimimiz deynekle dürte dürte... Kimimizde kaynar su döktük İşedik bir güzelce üstüne, Garip kuşu öldürdük. Yaralı bir gemi gibi yüze yüze Köprünün dışına çıktı. Vura vura eğlendik, Attık birbirimize. Uzaklardan gelme garip kuş Mürekkep rengi gözlerinle Artık dünyamızı göremezsin! Bağrışmamız gitmez kulaklarına, Yaprakların arasında güneşe karşı Çiftleşemezsin. Dişiysen yumurtlayamazsında!
KOSE YAZARLARI.indd 7
DILEK ALTAY
Kendine göre bir müzik bul Biten hislerinle Söylemeyi dene İstersen tempo tut ellerinle Kötü anılar yaş olur dökülür Sabahları aç pencereyi Avazın çıktığı kadar bağır Sonra postala gitsin Mavi gökyüzüne Vefasız duyarsa Belki oda üzülür Kumsalda çıplak ayakla yürü Denizin mavi suları Islatsın ayaklarını Sonra at derdini Engin sulara O martı görmese Başka bir martı görür 12.08.2012
AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
KUŞUN HIKAYESI
Her yaz bitiminde kulağıma haykırır türkün Her yaz bitimi durulandıkça ağırlaşır soğuk duvarım Baştan ayağa sararım sararmış yapraklarını beyazıma İçimde zehirlerin zehri o malum üç harfli… Dudaklarım sızlar susuz ve sensiz kaldıkça Dudaklarımızdan sızar mührün lekesi her yaz bitiminde… Hep suskun yol alırsın Şikayetsiz gider ardın sıra öleyazmış umutlarım Bırakıp emanetlerini dönerler aç ve bitik Beslerim onları… İşte ben, her yaz bitimi böyle başa sarar baştan başlarım…
SENDE BÖYLE YAP
39 1/14/13 1:36 PM
TARİH
AŞK
Dünüyle, Bugünüyle, Yarınıyla...
Hiçbir dilde, hiçbir toplumda aşk, bir diğer toplumdan ya da dilden daha farklı, daha kuvvetli değildir. Bizde de o üç harfi ilk kim yan yana getirmiştir bilinmez; ama “aşk” kelimesi, diğer dillerdeki karşılıklarından çok daha “aşk”tır sanki Türkçe’de.
Aşk
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
, öyle bir şeydir ki; romanda, oyunda, şarkıda, şiirde anlatılır binlerce yıldır. Nesiller değişir, iklimler değişir, hayatın kendisi değişir; ama o duygu baki kalır. Üzerine söz söylemeyen filozof kalmasa da, herkesin aşk tanımı, aşkı yaşayışı, aşk anlayışı farklıdır. Montaigne, ‘Denemeler’de aşkın, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey olmadığını dile getirir. Aşkın hayvani bir duygu olduğunu söyler. Sokrates’e göre aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur örneğin. Shakespeare; Montaigne ve Sokrates’e inat, “değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir. Aşk gözle değil, ruhla görülür” der. La Cordaire ise aşkı her şeyin başlangıcı ortası ve sonu olarak tanımlar. Peki, her şeyin başlangıcı olan aşk nasıl başlamıştır?
BAZEN BİR ELMA, BAZEN BİR OK... İlk, kim kime ‘seni seviyorum’ ya da ‘sana aşığım’ demiştir bilinmez. Karşı tarafın buna tepkisi nasıl olmuştur; o da bilinmez. Ancak aşkla ilgili hikâyeler, efsaneler, inanışlar bize yol gösterebilir... Bazı aşklar hiç unutulmadı. Varlığından bile emin olamadığımız insanların, delicesine aşklarına inandık. Öyle olmasını istedik. Kimilerince aşk Adem ve Havva ile başladı; kimilerince Eros’ta varlığını kanıtladı. Eros’tan bahsetmişken, Afrodit’i unutmak olmaz. Leyla’nın aşkı yüzünden Mecnun oldu Kays. İnsanoğlunun başı-
40 DUNDENBUGUNE.indd 2
1/14/13 1:51 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Roma’daki Duomo Katedrali’nin fasadındaki Adem ve Havva figürü cennetten yasak elmanın koparılışını anlatıyor.
37 DUNDENBUGUNE.indd 3
1/14/13 1:51 PM
TARİH
EROS VE AŞK
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Yunan mitolojisinde Eros, aşk, seks ve şehvet kölesidir. Bazen doğurganlık tanrısı olarak da tapılan Eros, erotik gibi kelimelerin de kökünü oluşturur. Eros, genelde Afrodit’le beraber anılır ve Dionysus gibi bazen Eleutherios yani kurtarıcı olarak görülür. Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan aşkını temsil ederken Eros esasında erkek için olan aşkın temsilcisiydi.
nı bazen bir elma, bazen bir ok, bazen de Afrodit’in kendisi yaktı ya da insanoğlu kaybetti aşkın karşısında aklını. Unutulmamalı ki; geçmişte yaşayan filozoflar, şu anki yaşantımızdan daha farklı anlamlar yüklediler aşka. Sevgi duygusunu ciddi biçimde ele alan, analiz etmeye çalışan ilk filozof Eflatun. Şölen ve Phaidros diyaloglarında, sevgi tanrısı Eros’u ve onun insanlar arasında yarattığı sevgiyi ele alıyor. Eflatun’a göre, güzel bedenler hep birbirine benzer. İnsan bu gerçeğin farkına varınca da tek bir bedene düşkünlüğü ve hayranlığı küçümsemeye ve oradan hareketle de bütün güzellikleri aramaya başlar. Literatüre Platonik (Eflatunî) adıyla geçen bu aşk anlayışı, geçici güzelliklere değil, güzellik fikrine duyulan aşkın ifadesidir aslında. LEYLA VE MECNUN Fuzuli de 1535’te Leyla ile Mecnun’un hikâyesini mesnevi türünde ele aldı. Bu hikâyede, Leyla ve Kays (Mecnun’un asıl adı) küçük yaşlarda birbirlerine âşık olur. Bu aşkı duyan annesi Leyla’nın Kays’la görüşmesini yasaklar. Kays, ayrılığın ızdırabıyla mahvolur ve halk arasında Mecnun diye anılmaya başlar. Aşkı yüzünden çöllere düşen Mecnun’a çok kişi Leyla’yı unutmasını söyler; ancak Mecnun için artık kainat, Leyla’dan ibarettir ve aşkından vazgeçmez. Hatta dedesi, onu bu dertten kurtarmak amacıyla Allah’a yakarması için Kâbe’ye götürür. Ama Mecnun tam tersine derdinin, aşkının artması için dua
42 DUNDENBUGUNE.indd 4
1/14/13 1:51 PM
eder. Bu sırada Leyla başkası ile nikâhlanır ve kocasından kendisini uzak tutmak için hikâyeler uydurur. Bir süre sonra adam ölür. Mecnun çöllerdedir ve dünyayla bütün bağlantısı kesilir, sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leyla’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Leyla bir gün çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimde, sen kimsin” der. Leyla, durumu anlar, evine geri döner ve kısa zaman sonra ölür. Mecnun, onun mezarına uzanır ve hıçkıra hıçkıra ağlar. Allah’a yalvarır; canını almasını, kendisini Leyla’sına kavuşturmasını ister. Duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte Leyla’sına kavuşur. SON KELİME AYNI: ELVEDA Leyla ile Mecnun kadar ünlü, aşk ve aşıklar denildiğinde akla gelen diğer bir hikâye de Romeo ve Juliet’tir. William Shakespeare’in sinemaya da çokça uyarlanan bu eserinde Romeo ve Juliet, birbirine düşman iki ailenin çocuklarıdır. Karşılaştıkları ilk anda birbirlerine aşık olurlar ve öykü bu şekilde başlar. Juliet, Romeo’ya kavuşmak için ailesini yok sayamaz. Fakat kendini yok saymayı tercih eder. Rahibin de yardımıyla bir zehir bulur ve içer. Bu zehir yoluyla, herkes onu ölmüş bilecektir. Aslında Juliet ölmemiştir; ama Romeo döndüğünde Juliet’i görür ve onun öldüğünü zannedip kendini öldürür. Günümüze biraz daha yaklaşacak olursak, aşk üzerine yazılmış en güzel eser-
İşte edebiyat ve sinema tarihine geçmiş, aşkı simgeleyen kahramanlar... Ali McGraw ve Ryan O’Neal’lı Love Story (Aşk Hikayesi), 1970 sonrasının kült aşk filmiydi. Elizabeth Taylor ve Richard Burton’lu olan, Mısır kraliçesinin aşkını anlatan Cleopatra filmlerinin en akılda kalanıydı. Napoleon’un Josephine’e duyduğu tutkulu aşk ise bugün bile hâlâ dillerde...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
HAFIZALARA KAZINAN AŞKLAR
43 DUNDENBUGUNE.indd 5
1/14/13 1:51 PM
TARİH
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
lerden biri de kuşkusuz Goethe’nin Genç Werther’in Acıları adlı mektup-romanıdır. Werther’in mektuplaştığı hayali arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır. Werther, şehrin üzerinde yarattığı ruhsal çöküntüden Wahlheim’e yerleşerek kurtulmak isteyen aydın bir gençtir. Orada soylu bir ailenin güzel kızı Lotte ile tanışır ve aşık olur. Lotte de Werther’e karşı boş değildir; ama Albert ile nişanlıdır. Ahlâki değerleri ve verilen sözleri aşkından üstün tutar ve Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostudur artık. Fakat bu kolay değildir. Lotte, aşk ve dostluk arasındaki çizginin zayıflığından korkar ve bir daha görüşmek istemediğini belirtir Werther’e. Werther acılar içindedir. Lotte’ye bir mektup yazar, “Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle de mektubuna ve yaşamına son verir. AŞK ŞAHİDİ MEKTUPLAR Yazarlar, sadece kurgulamadılar hikâyeleri. Bazen bizzat yaşadılar. İçlerindekileri, yaşadıklarını, çocuksuluklarını, hislerini mektuplarla ifade etmeye çalıştılar. Victor Hugo ile Juliette Drouet, Mozart ile karısı Constanze, Napolyon ile Josephine, Abelard ile Heloise, Frida Kahlo ile Diego Rivera, Stendhal ve Mathilde arasındaki mektuplaşmalar geçmişten günümüze kadar geldi. Bunlar arasında en çarpıcı olan örneklerden biri de, Franz Kaf-
44 DUNDENBUGUNE.indd 6
1/14/13 1:51 PM
ka ve Milena Jesenska arasındaki mektuplaşmalardı. Kafka, uzun uzun mektuplar yazar sonuna “Sizin Franz K.” derdi. Söz konusu olan mektuplar olunca Nazım Hikmet ile Piraye arasındaki mektuplardan, şiirlerden de bahsetmek gerekir: “Ne güzel şey hatırlamak seni, Yazmak sana dair, Hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek: Filanca gün, falanca yerde söylediğin söz, Kendisi değil Edasındaki dünya...” ELBETTE SEVGİLİLER GÜNÜ Aşktan bahsetmişken Sevgililer Günü’ne değinmemek olmaz. Herkesin bildiği gibi şubat ayının 14’üncü günü, Sevgililer Günü
olarak kutlanıyor. Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıktı. Bu sebeple bazı toplumlarda Aziz Valentin Günü (St. Valentine’s Day) olarak biliniyor. Ayrıca, Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılıyor. 1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç Aziz Valentine bulunuyor. Bahsedilen asıl Valentine’in kim olduğu tam bilinmiyor. Ayrıca, romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı da, o tarihlerdeki dokümanlarda hiç geçmiyor. Hatta kimi tarihçilere göre sadece bir efsaneden
ibaret. Hıristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14’üncü yüzyılda ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu efsanelerin birisinde Valentine, öldürüleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine ‘Valentine’inden’ imzalı bir aşk notu vermiş; diğerinde ise, Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmiş. Aşkın, sevmenin günü olur mu, bilinmez. Ama bir şeyleri kutluyor olmak; bir şeyleri hatırda kalır kılmak; sevdiğinize onu sevdiğinizi söylemek güzeldir. Sevdiğinizden duymak da güzeldir. Nice mutlu, sevgi dolu sevgililer günü sizinle olsun! Sevgililer gününüz kutlu olsun!
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Simgesi her dilde kalp olan aşka ulaşmak için bugün kimine göre tek tuş yeterli Fakat bu sanal dünya efsanelerde adı geçen aşklara çok uzak olsa gerek...
45 DUNDENBUGUNE.indd 7
1/14/13 1:51 PM
HİKAYEDEN HAYATLAR
TEYZE
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Feyhan Uzunoğlu • feyhan@edu-artdergisi.com
“Şu duvarın önünde oturan yaşlı adama soralım bakalım, tanıyor mu teyzeyi. Mahallenin eskisi belli. Gelene geçene selam veriyor.” diye mırıldandı Merve. O sırada gözlerini karşı köşede duran, dalları yola doğru eğilmiş, ağaca diken Ercan, onu duymadı bile. Bunu farkeden Merve, sinirle “hadi Ercan yürü!” dedi dişlerinin arasından. Ercan yürümeye başladı ama gözleri hâlâ ağaçtaydı. Merve durmadan söyleniyordu! Bugün çok işi vardı aslında... Nereden çıkmıştı şimdi teyzesinin avukatı... Kimbilir ne saçma sapan birşey için yollara düşmüşlerdi... Ercan çok yavaş yürüyordu... Zaten trafikte çok zaman kaybetmişlerdi... Acaba ortağı yeni müşterilerle olan toplantıyı erteleyebilmiş miydi? İnsan bir haber verirdi... Bu bozuk kaldırımlar ayakkabısının topuğunu mahvetmişti... Tüh tüh sabah o telaşla evden çıkarken bakıcının parasını bırakmayı unutmuştu... Ercan derin bir sessizlik içindeydi. Her zaman böyle olmuştu zaten. Merve’nin olduğu yerde herkes susardı ve sorgusuz sualsiz onun isteklerini yerine getirirlerdi. Merve’ye kaçamak bir bakış attı. Yine çok şıktı. Saçındaki tokadan ayakkabısına kadar herşey tam bir uyum içindeydi. Muhtemelen bugün ne giyeceğine iki gün önce karar vermişti. Düzen delisiydi ve hayatı programlıydı. Ve bu düzeni sağlayabilmek için arabasının şöförü, çocuğunun bakıcısı, evinin hizmetçisi, bahçesinin bahçıvanı, işinin sekreteri vardı. Tüm bu kalabalığı idare edebilmek için gece gündüz çalışıp duruyordu. Bu yüzden ne çocuğunun ilk adımla-
rını görebildi, ne bahçedeki çimenlerin üzerine yayılabildi, ne arabasına atlayıp Boğaz’da tur atabildi! “Afedersiniz beyfendi birşey sorabilir miyim?” dedi Merve en yumuşak sesiyle. Yaşlı amca gülerek başını evet dercesine salladı. Ercan hafifçe yüzünü aksi yöne çevirmişti.
layan tek kişi teyzesiydi. Ne de olsa teyzesi de aileden aforoz edilmişti. Birbirlerine çok benziyorlardı Ercan ile Nihal Teyze. Aralarındaki tek fark Nihal Teyze’nin en olmadık hallerde bile duruma gülünecek bir yan bulabilmesiydi. Ercan’ın hep bir mahzun, ürkek hali vardı. Ürkekliği korkak olmasından değil içinde bulunduğu durumun altından kalkıp kalkamayacağına emin olamamasındandı. Nihal Teyze bir gün Ercan’a “şu köşedeki ağaca benziyorsun” demişti. “Tıpkı onun gibi tek başına, dimdik ve bir o kadar da kırılgan. Baksana dalları yola eğilmiş. Hani her an bir araba çarpıp dört bir yana savuracakmış gibi...” demişti. “Bu yolu düz devam edin. Eczaneyi geçtikten sonra ilk sağdan sapın. Soldaki ikinci bina.”
“Siz acaba Nihal Doğcan’ı tanıyor musunuz?” “Tanımaz mıyım... Mahallemizin şen kahkahasıydı O. Çok üzdü bizi rahmetli!” Aldığı yanıtla birden sendeledi Merve. O anda Ercan dönüp omuzlarından yakaladı ve yaşlı amcayla gözgöze geldi. Adam şaşkınlık içinde Ercan’a baktı. Tam birşey diyecekken Ercan atıldı: “Evini tarif eder misiniz lütfen?” İkizinin aksine Ercan çok daha sade bir hayatı seçti. Bu yüzden ailenin yüzkarası ilan edilse de kendini bu kaosun içine atmadı bir şekilde. Onu en iyi an-
Kuru bir sesle teşekkür eden Ercan, Merve’yi hafifçe iterek yürümeye başladı. Merve’nin omuzları düşmüş, adımları yavaşlamıştır. “Teyze ölmüş!” dedi hissizce. “E biz kime gidiyoruz o zaman?” diye de ekledi. Sorusuna yanıt alamayınca Ercan’a döndü baktı. Ercan ağlıyordu. “Bana söz ve oğlum. Ben öldüğüm zaman ağlamayacaksın! Kimseye haber verme, sadece sen gel cenazeme. Ama ağlama bak.” demişti teyzesi. Bunları söylerken öyle yorulmuştu ki oksijen maskesini takıp uzun süre nefesini düzeltmeye çabalamıştı. Ercan ne cenazede ne de sonrasında ağlamamıştı. Hatta sabah Merve arayıp, teyzesenin avukatından garip bir mek-
46 KOSE YAZARLARI.indd 10
1/14/13 1:45 PM
“Ercan bak bize yazılmış bunlar.” dedi Merve şaşkınca. Kendi zarfını hemen açtı ve yüksek sesle okumaya başladı:
“Kendine gel Ercan! Sokak ortasında rezil edeceksin bizi!” “Ol Allah’ın belası! Bir kere de rezil ol. Olacaksan da teyzeme ağladığım için ol!”
“Merve, kızım ne yazık ki sana bırakacak çok şeyim yok. Oysa bu sandığı doldurmayı ne çok isterdim. Olsun, ziyanı yok! Belki sen doldurursun. Belki bugün başlarsın, olmaz mı? Hayat senin sandığın kadar hızlı akmıyor yavrum. Hızla geçen sensin! O zamanda ne geride kalanları ne de yanından geçtiklerini göremiyorsun. Kaçırıyorsun detayları. Oysa detaylarda gizli tüm incelikler. İncelikleri pas geçiyorsun yani. Böyle böyle ruhun kalınlaşıyor, kabalaşıyor. Hep iki adım sonrasını düşünüyorsun. Oysa o iki adımda kimbilir ne nefis anlar kaçırıyorsun? Belki iki adım sonrasında birşey yok! Bu ihtimal aklına gelmiyor değil mi? O kadar eminsin ki yürüdüğün yolun bitmeyeceğine, hiçbir yere varamadığını farkedemiyorsun! Sedefli sandık senin!”
Ercan’dan böyle bir çıkış beklemeyen Merve belki de ilk kez verecek cevap bulamadı. Bu sırada aradıkları apartmanın önüne gelmişlerdi. Merve sessizce çantasından sabah gelen zarfı çıkardı. İçinde üç tane anahtar vardı. İkinci denemede apartman kapısını açtı. Teyzesinin dairesi giriş katındaydı. Daire kapısının anahtarını çevirirken bir yandan da bundan sonra neler olabileceğini düşünüyordu. Teyzesi öldüğüne göre içeride kimse olmamalıydı. Ya varsa? Hemen polisi aramalıydı o zaman. Acaba önce mi polisi arasaydı? Elinin üzerinde bir baskı hissetti. Ercan uzanıp kapıyı açıvermişti bir çırpıda. Salon sabah güneşi alıyordu. Perdeler ardına kadar açıktı. Son zamanlarda Nihal Teyze salondaki kanepede yatıyordu. Yastığı ve oksijen tüpü hâlâ oradaydı. Ercan kaskatı kesilmiş halde duruyordu. Merve üç dört adımda pencerenin önüne gitti. Yemek masasının üzerinde iki küçük sandık, üzerlerinde de isimlerinin yazılı olduğu birer zarf duruyordu.
Merve’nin beyni uyuşmuş gibiydi. Sanki bilmediği bir dilde, tanımadığı birinin hayatı anlatılıyordu. Gayri ihtiyari sedefli sandığa uzandı ve açtı. İçinde bir tek fotoğraf vardı. Merve ve Nihal Teyze, Kalamış’taki evin bahçesinde, sarmaş dolaş, güllerin dibinde otururken. İkisi de başlarını arkaya atmış, çılgınca kahkaha atarken. “Bu fotoğrafın çekildiği günün akşamı Nihal Teyze her nedense evi terk etmişti hatırlıyor musun” dedi Merve titreyen sesiyle.
“Hatırlıyorum. Sahi nedenini bilmiyor musun hâlâ?” “Hayır ama sorduğuna göre sen öğrenmişsin! Neden gitmişti?” Yanıt vermedi Ercan. Teyzesinin sardığı yaraları tekrar kanatmaya gerek yoktu. Yine isyan ettiği günlerden birinde “saygın ve masum bir babayı Merve’nin gözünde baldızına sarkan bir sapığa dönüştürmek sana ne kazandıracak?” demişti Nihal Teyze. Haklıydı! Zarfına uzandı. Açtığında yüzünde önce kızgınlık sonra hayalkırıklığı en sonunda da o her zamanki mahzun ifade yerleşti. “Ercan, oğlum, ne yazık ki sana yazacak çok şeyim yok. Ne mutlu ki hepsini konuşmuşuz ve ne çok şey biriktirmişiz. Aynalı sandık senin!” “Bu kadar mı yazmış sana? Ne bu? Bana hayat dersi, sana teşekkür! Bana baksana sen, siz ne zamandır görüşüyordunuz? “Çok uzun zamandır.” “Neden kimseye söylemedin?” “Annem biliyordu.” “Ya babam?” “Asla” “Sandığı açmayacak mısın?” Aynalı sandığın içi tıklım tıklım doluydu. Fotoğraflar, konser biletleri, filim afişleri, mektuplar, kartpostallar... Yaşanan ne varsa hepsinden biraz...
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
tup geldiğini, mektupta ikisinin teyzesinin evine davet edildiğini söylediğinde bile... Şimdiye kadar...
47 KOSE YAZARLARI.indd 11
1/14/13 1:45 PM
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
YOLCULUK
48 GEZI.indd 2
1/14/13 1:52 PM
KUZEY AVRUPA’NIN LALESİ
AMSTERDAM kenti simgeleyen detaylar vardır. Amsterdam’ın belki diğerlerinden daha çok. En başta çok kültürlü yapısıyla dikkat çekiyor burası. 17. yüzyıl zenginliğinin izlerini taşıyan Amsterdam’da her iklimden insan yaşıyor. Romantik çehresiyle ünlenen şehir aynı zamanda müzeleriyle de bir sanat galerisi görünümünde. Kelimelerle anlatmak gerekirse Amsterdam’ı: Bisiklet, kanal, köprü, tekne ve müze en başta gelen sözcükler olur. Amsterdam dünyada en çok bisikleti görebileceğiniz yerlerden biri. Kent içinde bisikletliler için çok iyi tasarlanmış bir yol ağı bile var. Yokuşsuz kentte bisiklet sayısı neredeyse insan sayısına eşit. Dahası kanal zengini bir kent. 165 kanal şehri içten içe sarmış. Keyifli bir Amsterdam turu için kentin neredeyse tamamını üstleri açık ya da cam tavanlı turistik gezi tekneleriyle dolaşabilirsiniz. Tekne turları kenti gezmenin ve ‘gracht’ adı verilen kanalları tanımanın iyi bir yolu. Bu teknelerden şehri seyre daldığınızda ilk önce dünya mimarlık ekollerini etkileyen Hollanda evlerini fark edeceksiniz. Bu evler Amsterdam’daki kültürel çeşitliliğe dair size önemli ipuçları verecek.
MÜZELER KENTİ Çok sayıda tiyatro, konser salonu, sanat galerisi, sinema ve müzik mekânıyla dolu kent, müzeleriyle de iddialı. Herkesin hemfikir olduğu ortak nokta müzelerin şehre kattığı büyüleyici atmosfer. Kentin, uluslararası üne sahip müze-
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Her
FOTOĞRAF: EMRE KASAP
Kuzey Avrupa’nın en çok ziyaret edilen kentlerinden biri Amsterdam. Birbiriyle kesişen dar sokaklardan oluşan mahalleleri, mimarisi, eğlence yerleri, müzeleri ve kanallarıyla tarih boyunca denizcilerin, bugünse turistlerin vazgeçemediği ‘bisiklet dostu’ bir kenttesiniz…
49 GEZI.indd 3
1/14/13 1:52 PM
YOLCULUK
LALERİYLE ÜNLÜ HOLLANDA
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
lerine gelince... Van Gogh Müzesi sanatçının 200’den fazla eserine ev sahipliği yapıyor. Müzede Van Gogh’un yaşamı ve çalışmalarıyla ilgili tüm ayrıntıları öğrenebilirsiniz. Klasik sanat eserleri ağırlıklı Rijks Museum ve modern sanata dair çalışmaların sergilendiği Stedelijk Museum kentin görülmeye değer müzelerinden. Ayrıca Madame Tussaud’s Müzesi, Rijksmuseum (Devlet Müzesi) Amsterdam’ın en önemli durakları. En büyük ve en önemli müzelerinden olan devlet müzesinde birçok Rembrandt eseri bulunmakta.
BANLİYÖLER
Hollanda’nın sembollerinden yel değirmenlerini görebileceğiniz bu bölgede, aynı zamanda lezzetli Hollanda peynirleri de üretiliyor.
FOTOĞRAF: EMRE KASAP
Lale soğanları Hollanda’ya Osmanlı imparatorluğu döneminde iki ülke arasında sürdürülen yoğun ticaret faaliyetleri esnasında girdi. 17. yüzyılda bir dönem ‘tulipomania’ yani ‘lale çılgınlığı’ yaşandı. Evler lale soğanlarıyla alınıp satıldı, ticari sözleşmeler yine bu çiçeğin soğanlarıyla düzenlendi. Her yıl nisan ayında Hollanda’yı kaplayan laleler muhteşem bir görüntüye sahip. Lalenin tarihini merak ediyorsanız, Amsterdam Lale Müzesi’ni mutlaka görün.
KENTİN KALBİ: DAM MEYDANI Hareketliliğin hiç eksik olmadığı Dam Meydanı, turistlerin uğrak yeri. Onlarca bisikletliyi, bir sokak sanatçısının ya da bir grubun gösterilerini izlemeniz mümkün bu meydanda. Tarihi mekânda hünerlerini sergileyenlere de rastlayabilirsiniz. Burası neşesi, hareketi ve rengi hiç dinmeyen bir yer. Bir yanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), Madame Tussaud’s Müzesi, diğer yanda beyaz taştan yapılmış ulusal anıtıyla Dam Meydanı, turistlerin en
50 GEZI.indd 4
1/14/13 1:52 PM
19. yüzyılın son çeyreğinde, bazı kanallar daha uzun, daha temiz ve daha sessiz yapıldı. Bu kanalların trafik için önemli bir işlevi var ve turizm amacıyla bu kanallar gezdirilebiliyor.
GEZI.indd 5
1/14/13 1:52 PM
YOLCULUK
ÇİÇEK PAZARI
NİEUWE KİLİSESİ
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Amsterdam Çiçek Pazarı ya da orijinal ismiyle Bloemenmarkt, 1862 yılında kurulmuş bir pazar. O günden günümüze rengârenk çiçeklerin görüntüsüyle şölen sunan bir pazar burası. Çiçek pazarında birbirinden ilginç bitkiler var. Böcek yiyen bitkiler, çeşit çeşit egzotik soğanlar ve tohumlarıyla renkli pazar, kentin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden. çok ziyaret ettiği yerlerden biri. Dam Meydanı’ndan keyifli bir yürüyüşle kısa sürede ulaşabileceğiniz Museumplein ise ünlü ressamların eserlerine ev sahipliği yapıyor. Şehrin en turistik ve en eğlenceli merkezi ise Leidseplein Meydanı. Bu meydanda da neredeyse her gün bir etkinlikle karşılaşabilirsiniz. Kafe ve restoranlar, canlı müzik yapan
Nieuwe Kerk Dam Meydanı’nda Royal Palace’ın yanında bulunuyor. Meydanı süsleyen kilise, 1385 yılında yapılmış, 1421 ve 1452 yılında çıkan yangınlarda büyük hasar almış ve 1645 yılındaki yangınla da neredeyse yıkılacak duruma gelmiş. Bundan sonra Nieuwe Kerk, Gotik tarzda tekrar yapılmış. Bugün burada çeşitli sergiler düzenleniyor.
mekânlar iyi vakit geçirmenizi garantiliyor. Cafe American en eski ve ünlü kafelerden biri. Amsterdam’ın bir diğer eğlence bölgesi de Kırmızı Fener Mahallesi. Burası eski liman bölgesi ve özellikle hafta sonları çok kalabalık. DÜNYA MUTFAKLARI HER YERDE Amsterdam’da eğer farklı tatlar deneyimlemek isterseniz, çok fazla se-
çenek var. Endonezya, Hint, Çin, Japon, Rus, İtalyan ve Fransız mutfaklarının seçkin örneklerinin yanı sıra Yunan, Arap, İran ve Latin Amerika yemeklerini sunan mekânlarda da değişik lezzetler tatmanız mümkün. Kent merkezinde dönerden noodle ve pizzaya uzanan atıştırmalık tatlar da bulabilirsiniz. Türk lokantası ve büfeleri de mevcut.
52 GEZI.indd 6
1/14/13 1:52 PM
GEZI.indd 7
1/14/13 1:52 PM
CEMİYET 2012’nin son defilesi Yarattığı Sexyy’s markasıyla son dönemde adından söz ettiren tasarımcı Seval Birinci, 20122nin son günlerinde 2013 koleksiyonunu Etiler Locca Bar’da düzenlenen defileyle tanıttı. Defileden önce sahneye çıkan yerli Paris Hilton Ece Filiz playback şarkı söyledi. Defilede podyuma çıkan modeller Sexyy’s2in 2013 koleksiyonundan parçaları tanıttı. Konuklar defielnin ardından DJ müziğiyle ilerleyen saatlere kadar eğlendi. Para yerine kredi kartı Defileyi izleyenler arasında eşi Levent Kızıl’a 10 milyon TL’lik boşanma davası açan Sema Kızıl’da vardı.Emel Sözen, dans eden Seval Birinci’nın anlına para yerine kredi kartı yapıştırdı. Seval Birinci, gecenin finalinde dansöz Dora’ya göbek attırdı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Dicle Başaran, Arte Tahir
Seval Birinci
Sema Kızıl
54 CEMIYET.indd 2
1/14/13 1:55 PM
Dostlara teşekkürler
Müge Canmutlu
Mert Vidinli - Didem Özgen
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Gül Ergi
Türkçe “teşekkürler dekorasyon” anlamına gelen Thanks & You, Akaretler’de düzenlenen yılbaşı partisiyle 2012’yi uğurladı. Televizyonların dahi çocuğu Acun Ilıcalı’nın eşi Zeynep Ilıcalı ve ortağı Melda Aksu’nun ev sahipliğini yaptığı parti oldukça neşeli bir ortamda geçti. Thanks& You çadırı içinde ağırlanan konuklar yanan varillerde ısınıp, ikram edilen içecekler ve hareketli müzikle havaya girdi.
55 CEMIYET.indd 3
1/14/13 1:55 PM
CEMİYET
EDA TAŞPINAR İDDİALI STİLİNİ LIDYANA.COM İÇİN TASARLADIĞI DESIGNER COLLECTION’I İLE YANSITTI. Her giydiğiyle konuşulan, dikkat çekici tarzıyla Türkiye’nin sayılı stil ikonları arasında öne çıkan Eda Taşpınar, moda aşkını tasarım tutkusuyla birleştirerek farklılık yaratacak Designer Collection’ını Lidyana.com için tasarladı.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Moda dünyasının en konuşulan, stili kitleler tarafından takip edilen ismi Eda Taşpınar, gerek kıyafet, gerekse aksesuar seçimleriyle hayranlık uyandırıyor. New York, Paris ve Milano Moda Haftaları’nda, podyumlarda fırtına gibi esen lüks markaların en dikkat çekici parçaları Türkiye’de ilk Eda Taşpınar’ın üzerinde görülüyor, katıldığı tüm davet ve organizasyonlarda tüm objektifler ilk onun üzerine çevriliyor. İddialı stilini yalnız kıyafet seçimleri ile değil, tasarımlarıyla da konuşturan Eda Taşpınar, içindeki yaratıcı ruhu özgür bırakarak bu defa çok özel bir takı koleksiyonu tasarladı. Eda Taşpınar koleksiyonuyla ilgili duygularını “Lidyana.com için tasarladığım bu koleksiyonla, hep hayalini kurduğum ama aradığımda hiçbir yerde bulamadığım, tarzımı birebir yansıtan takılara hayat verme şansı yakaladığım için çok mutluyum. Bu heyecan dolu sürecin sonunda takılarımı moda takipçilerinin üzerinde, kendi kombinleriyle bir arada görmek ise benim için bambaşka bir deneyim olacak!” sözleriyle kelimelere döktü. Koleksiyon, derinin başkaldıran ruhunu bütünleyen metal detaylarla bezeli bilekliklerden oluşuyor.
56 CEMIYET.indd 4
1/14/13 1:55 PM
Mehtap Elaidi
Dünyanın bir numaralı moda ikonu olan Brezilyalı top model Gisele Bundchen’in iç giyim koleksiyonu Twigy ile Türkiye’ye geldi. markafoni.com üzerinden satışa çıkarılan koleksiyon Grand Hayat Hotel’de yapılan defileyle tanıtıldı. Twigy Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel’in ev sahipliğini üstlendiği defileye basın ve cemiyet hayatından çok sayıda tanınmış isim katıldı. Öner Evez’in koreografisini, üstlendiği defilede sunulan Gisele Bundchen iç giyim ürünleri büyük beğeni kazandı. markafoni.com’la ortaklıktan mutluluk duyduğunu ifade eden Sinan Öncel, Gisele’in kışkırtıcı dokunuşlarını hissettirdiği tasarımlar, Türk kadınlarının güzelliğini daha da ortaya çıkarmak hedefinde olduklarını dile getirdi.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
GISELE’IN iç giyimi Türkiye’de
57 CEMIYET.indd 5
1/14/13 1:55 PM
CEMİYET KANYON’DAN HEDİYE PARTİSİ: #hediyekanyonda
Kanyon’un Ödüllü Instagram Yarışması “Instakanyon”a Aralık ayında konuk olan Çağdaş Ertuna, en güzel hediye önerilerini Kanyon’da gerçekleşen Instagram sergisinde topladı. Kanyon’un bir süredir devam eden Ödüllü Instagram Yarışması “InstaKanyon”, Aralık ayı konusu #hediyekanyonda kapsamında köşe yazarı Çağdaş Ertuna’yı konuk etti. Çağdaş Ertuna’nın Kanyon’daki en güzel hediye önerilerinden oluşan Instagram #hediyekanyonda sergisi The House Cafe Kanyon’da yapılan bir yılbaşı partisi ile davetlilerin beğenisine sunuldu. Çağdaş Ertuna’nın ev sahipliğinde gerçekleşen yılbaşı partisine Leyla Alaton, Siren Ertan Çarmıklı, Sibel Büyükuğur, Pelin Karahan, Gül Ağış, Işın Görmüş, Işık Şimşek, Orhan Gorbon, Selin-Nuri Has, Melis Alphan, Neslihan Sadıkoğlu gibi sanat,medya, iş ve cemiyet hayatının önemli isimleri katıldı.
Leyla Alaton
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
The House Cafe Kanyon’un ikramları ve DJ’inin müzikleri ile partinin tadını çıkaran davetliler, yeni yıl alışverişinin hız kazandığı yılın son günlerinde en güzel hediye seçeneklerinin adresi Kanyon’daki yılbaşı partisi ile yeni yıla merhaba dediler.
Siren Ertan Çarmıklı - Sibel Büyükugur Pelin Karahan Bekiroglu - Ahu Düvencioglu
58 CEMIYET.indd 6
1/14/13 1:55 PM
YETENEK
“TIPIŞ TIPIŞ” GELDİ Müzik hayatına çocuklu yaşlarda başlayan Esen Şahin, Tıpış tıpış isimli ilk albümünü piyasaya çıkardı. Kendisi de bir köpek sahibi olan Şahin, albümünün gelirini sokak hayvanlarına bağışlayacağını ifade etti. GELİR SOKAK HAYVANLARINA Hayvanları çok sevdiğini ve onlar için bir köpek kasabası kurmayı çok istediğini ifade eden Esen Şahin, “İlk klibimi albümle aynı işimi taşıyan tıpış tıpış şarkısına çekeceğim. Hayvanları Koruma Derneği yararına konserler vereceğim. Hayvanların koruma altına alınması lazım. Hedefim bir kedi ve köpek kasabası kurmak” dedi.
ESENGÜL HAYRANI İbrahim Tatlıses ve Esengül hayranı olduğunu dile getiren Esen Şahin, “Onların şarkılarıyla büyüdüm. Müzik sevdamın bir parçası da onlar oldu. İlk okul 2 sınıfta başlayan müzik sevdam şimdi buralara kadar gelmemi sağladı. Çocukken bağlama çalmaya başladım. Arif Sağ Müzik Okulu’nda eğitim aldım. orduevleri ve beş yıldızlı otellerde kendimi geliştirdim. Şu anda sahne aldığım Kumkapı Zorba ve Yenikapı Kordon Restaurant’ın sahibi sevgili Cihan Karagöz’ün bana verdiği desteği hiç unutamam. İyi ki onun gibi iyi bir patronum var” diye konuştu.
CEMIYET.indd 7
1/14/13 1:55 PM
HUKUK
Av. Nedret ÇAVDAR 1970, Şumen/Bulgaristan doğumlu Nedret ÇAVDAR, 1994 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1998 yılında Türkiye’de telekomünikasyon sektörünün özelleştirilmesi ve lisansların verilmesi ile başlayan süreçte, 2010 yılına kadar Telekomünikasyon Sektöründe Hukuk Müşavirliği yapmıştır. 2010 yılından sonraki hukuki çalışmalarını kendi ofisinde yürütmektedir. e-mail: cavdar.nedret@gmail.com Tel. 0542 5610009
TÜRKİYE’DEKİ GÖÇMENLER Türkiye’deki ” EXPAT” sayısı son yıllarda artış göstermiştir. EXPAT’lar, çalışma ve oturma izni başta olmak üzere Türkiye’de pek çok hukuki ve idari sorunla karşılaşmaktadır. EXPAT’ların en önemli özelliği kendi ülkelerinde veya gittikleri diğer ülkelerde ülkemizi tanıtan kişiler olmalarıdır. Ülkemizde çalışan yabancıların, ülkemizde edindikleri deneyimler ülkemizin tanıtımına katkı sağlamaktadır. Bilindiği üzere, en etkili reklam aracı kişilerin çevrelerine anlattığı, aktardığı izlenimlerdir. Bu açıdan, EXPAT’ları ülkemizin kültürünü diğer ülkelerde anlatacak birer kültür elçileri olarak düşünmeliyiz. EXPAT NEDİR ? Expat, İngilizce expatriate (göçmen) kelimesinin kısaltılmasıyla oluşturulmuş bir kelimedir
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
YABANCILAR NEDEN TÜRKİYE’Yİ TERCİH EDİYORLAR ? TÜRKIYE’YE GELEN YABANCILAR • İş kurmak, • Türkiye’deki çok uluslu şirketlerde çalışmak • Emlak yatırımı yapmak • Akademik personel,• Ev hizmetleri •Yeni bir gelecek arayışı gibi pek çok amaçla gelebiliyorlar. Bu farklı amaçlarla gelen “Expat”lar çok farklı ülkeden, kültürden ve sosyoekonomik sınıftan olabiliyorlar. Son yıllarda Türkiye’ye gelen “Expat” larda belirgin bir artış söz konusu. Önceki yıllarda Türkiye’ye gelen yabancılar, çok uluslu şirketlerde ve ev hizmetlerinde çalışmaya gelirken, günümüzde expatların sayısı artmış, geliş amaçları ve geldikleri ülkeler daha çeşitli olmaya başlamıştır. Avrupa ve Arap ülkelerindeki ekonomik ve sosyal çalkantılar, Türkiye’nin bölgede istikrar ve ge-
lecek vadeden bir ülke olarak dikkat çekmesine, yaşamak, yatırım yapmak ve iş kurmak için cazip hale getirmeye başlamıştır. Son birkaç yıldır Suudi Arabistan, Katar, Azerbaycan, Rusya gibi ülkelerden emlak yatırımcılarının ve İspanya, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinden iş kurma amaçlı girişimcilerin sayısında artış gözlenmek-
tedir. Buna ilaveten, özel okulların ve bilhassa üniversitelerin sayısındaki artış yabancı akademik personel sayısında da belirgin bir artışa sebep olmaktadır. EXPAT’LAR GÜNLÜK HAYATA NASIL UYUM SAĞLIYORLAR ? Aslında sorunlar uçaktan indikleri ve bu devasa şehirle karşılaştıkları anda başlıyor diyebiliriz. Taksi şoförünün otomobilini hızlı kullanmasından, trafik sıkışıklığına, adres bulmaktan, evini seçeceği doğru muhiti seçmeye kadar pek çok konuda çeşitli sorunlarla karşılaşıyorlar. Emlak, taşınma, gümrük işlemlerinde güvenilir acenteler ve İngilizce bilen personel eksikliğinden ötürü çok sıkıntı yaşıyorlar. Ev tadilat ve tamiratı, elektrik, telefon, doğalgaz aboneliklerinden günlük market alışverişlerine kadar, Türkçe bilmemenin getirdiği sıkıntıları yaşıyor, adres ararken kayboluyor, adetlerimize ve yaşam tarzımıza yabancı olduklarından sosyal iletişimde engellerle karşılaşıyor-
lar. Ülkemizi daha önce ziyaret eden, tarihimiz, dinimiz, kültürümüz hakkında bilgi sahibi olan ve şirketimizden kültürel adaptasyon desteği alan expatların adaptasyon süreci, diğerlerine göre çok daha kolay oluyor. Günlük hayatımız, iletişim şeklimiz, nasıl selamlaştığımız hakkında fikirleri oluyor… Ancak bu kişinin geldiği ülkenin bizim kültürümüze olan benzerliği ve bireyin uyum göstermeye istekli olmasıyla da ilgili olarak değişiklik gösterebilen bir süreç. ÜLKEMİZDE ÇALIŞAN YABANCILAR İLE İLGİLİ MEVZUAT Türkiye, bölgede güçlenmesiyle birlikte yabancılar için tercih edilen bir yer haline geldi. Türkiye’deki yabancıların öncelikle ikamet ve çalışma izni konularında hukuki desteğe ihtiyaçları oluyor. Devlet, bu ihtiyaca paralel olarak yabancı çalışma izinleri ile ilgili incelemenin şeffaf ve hızlı yapıldığı e-devlet sistemi ile entegre bir sistem kurdu. Bu sistem ile ülkemize gelen yabancıların işlemleri daha kolay yapılır hale geldi. Mevzuat da aynı ihtiyaç doğrultusunda güncellenerek, ihtiyaçların giderilmesi sağlandı. Tabii bu noktada, yabancıların kültürel oryantasyon dersleri, özel Türkçe dersleri ve günlük hayatı kolaylaştırmak için belli destekler almaları da önemli. Bu destek, expatların Türkiye’deki hayata uyum süreçlerini kısaltmakta ve doğal olarak işlerinde daha verimli ve aileleriyle birlikte daha mutlu olmaları anlamına gelmektedir. İşin bu boyutu ile, bu amaçla 2009 yılında kurulmuş bulunan Asist Danışmanlık & Destek Hizmetleri ilgilenmektedir. (www. asistexpat.com)
60 61-63.indd 2
1/14/13 1:57 PM
DENTAL
Dr. Kenan ÇAVDAR Tel: 02125717999 / GSM : 0533 810 46 36 Fax. 02128531999 e-mail: cavdarortodonti@gmail.com Adres: İncirli cad. Alemdar Apt. No: 79 Daire No:5 Dikilitaş-Bakırköy/ İstanbul www.cavdarortodonti.com INVISALIGN NEDİR? Bu ayki konumuzda, ortodonti tedavi yöntemlerinden biri olan “Invisalign” tedavisine kısaca değineceğiz. Bu system, ortodonti tedavisinde tellere şeffaf bir alternative olarak düşünülmüştür. Tabii bu tedavi her hastanın durumuna göre değerlendirilip yapılmaktadır. Bu nedenle, Invisalign’ın sizin ihtiyaçlarınızı ne kadar iyi karşılayabildiğini anlamak için tecrübeli Invisalign sertifikalı bir doktora başvurmanız çok önemlidir. Kliniğimiz, İnisalign Sistemi ile çalışan kliniklerden biri olup, bu sistemi, uygun olan hastalarımıza, tellere alternative tedavi olarak sunmaktayız. Invisalign Sistemi ilk olarak 1999 yılında Align Technology tarafından Amerika Birleşik Devletlerinde ve 2001 yılında da Avrupa’da tüketiciye sunulmuştur. Türkiye’de ise Dental Couture Ltd. Invisalign ürünlerinin ve hizmetlerinin tek yetkili distribütörüdür. Invisalign Sistemi ile çalışan Ortodonti Uzmanları bu şirketin web sayfasında ilan edilir. (www.invisalign.com.tr) Invisalign Sistemi’nde ortodonti tedavisi, neredeyse görünmez ve çıkartılabilir seri halinde “alignear” adı verilen plaklardan oluşur. Bu şeffaf aligner sadece sizin dişleriniz için size özel üretilir. Her bir alignerı değiştirdiğinizde, dişleriniz azar azar, her hafta hareket eder ve sonunda doktorunuz tarafından belirlenen final pozisyonlarına düzelerek ulaşır. Invisalign ile tedavi ne kadar? Diğer tüm ortodontik tedavilerde olduğu gibi, Invisalign ile tedavi ücreti, sizin vakanızın ve tedavinizin zorluğuna bağlıdır, ancak fiyat geleneksel braket tedavilerine yakındır. Tedavi fiyatları, tedaviyi yapacak olan doktor tarafından belirlenmektedir ve ortalama fiyatlar 4500$ ile 8500$ arasında de-
61-63.indd 3
ğişmektedir. Sizin Invisalign tedavinizin ne kadara mal olacağını bulmak için Invisalign eğitimli doktora gidip ilk muayenenizi olmanız gerekmektedir. 1. Adım : İlk Muayene İlk muayene sırasında doktorunuz sizinle, dişleriniz ile ilgili problemleri ve nasıl sonuçlara ulaşmak istediğinizi tartışır. Eğer Invisalign sizin için uygunsa, ulaşılmak istenen sonuçlar ışığında bir tedavi planı hazırlanır. Doktorunuz dişlerinizin ölçüsünü alarak bunları işlemler için Invisalign laboratuarlarına gönderir
2. Adım : Tedavi Planı Doktorunuzun, dişlerinizin 3 boyutlu komputerize görüntüsünü (ClinCheck® setup) incelemesi için ölçüle-
riniz taranır ve dijital bir görüntü elde edilir. Doktorunuz tedaviniz boyunca dişlerinizin hareketini belirler ve inceler. Siz de dişlerinizin Invisalign tedavisi öncesinde, sırasında ve sonrasında sanal sunumunu görebilirsiniz, böylece tedavi bitiminde gülüşünüzün nasıl olacağını görebilirsiniz.
3. Adım : Size Özel Alignerlar Siz ve doktorunuz tedavi planına karar verdiğinde, size özel alignerlar, size özel üretilir. Her bir alignerı seride bir sonrakine geçmeden önce 2 hafta boyunca takarsınız. Alignerlar, sayısı kişiden kişiye değişmekle beraber, üst ve alt çene full bir tedavi için 18-36 aligner içerir ki bu vakanızın durumuna göre yaklaşık 9-18 ay gibi bir zamana karşılık gelir. 4. Adım : Tedavi İşlemi Tedavinizi, siz ve doktorunuz tarafından belirlenen sürede tamamlamak için, alignerları, yemek yemek ve dişlerinizi fırçalamak haricinde gece gündüz takmalısınız. Tedavinizin takibi için ve bir sonraki aligner setinizi almak için 4-6 haftada bir doktorunuza kontrole gidersiniz. Tüm tedavi süresince küçük hareketler farkedeceksiniz ve dişleriniz yavaş yavaş dengeli ve sağlıklı bir gülüşe doğru hareket edecek. Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz bize uşabilirsiniz. Amacımız, hastayı sağlıklı ve estetik dişlere kavuşturmaktır. Gülüşleriniz bol olsun.
1/14/13 1:57 PM
SAĞLIK
PRP NEDİR? PRP: “PLATELET RİCH PLAZMA”–“Platelet Yönünden Zenginleştirilmiş Plazma Uygulaması” yönteme verilen kısa isim olarak literatürlerde geçmektedir. PRP uygulaması hastadan çok az miktarda kanın alınarak özel bir tüpte santrifüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve zenginleştirilmiş plazma’nın yine aynı kişiye enjeksiyon yolu ile geri verilmesini temel alan bir uygulamadır. Avrupa da yaygın olarak kullanılan bu yöntem FDA onaylıdır. PRP HANGİ ALANLARDA UYGULANMAKTADIR? Kırışıklık tedavisi, Cildi canlandırma, deriye esneklik ve parlaklık kazandırılması, İyileşmeyen yara tedavileri, Yara izleri, Akne tedavileri, Saç dökülmesini önlemek ve Yeni saç oluşumunu desteklemek.
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
LİPOLİZ : En popüler zayıflama yöntemlerinden olan Lipoliz yönteminde etken madde Fosfatidilkolin olan bir ilaç kullanılıyor. Fosfatidilkolin soyadan elde edilen (Lesitin) etken maddesidir. Yaklaşık yedi seneden beri tıpta yüksek kolesterolü düşürmek için kullanılan bu ilaçlar, vücuda yerleşen ve bir çok tedaviye cevap vermeyen yağ hücreleri içerisine enjekte edildiğinde onları eritir ve küçültür. Komplikasyon riski olmayan neredeyse ağrısız ve acısız olan Lipoliz uygulaması karın, yüz, baldırın iç tarafı, sırt ve kalçalar, basen gibi yumuşak vücut yağının bulunduğu her bölge için idealdir. Ameliyatsız Burun Estetiği : İnsanlar tarih boyunca burun estetiğine önem vermiştir. Kimilerinde güçlü bir karakterin simgesi, kimilerinde vazgeçilmez bir güzellik unsuru, kimilerinde sadece bir nefes alma organı, kimilerinde ise yüz estetiğini bozan bir problemdir burun. Hatta bu öyle bir problemdir ki, insan en çok kendi rahatsız olur ve defalarca ameliyat olmayı göze alır. Ancak günümüzde ameliyat dışında da bir seçeneğimiz var. Klinik ortamında, 10 dakikada uygulanabilen dolgu malzemeleriyle de burun estetiği yapılabiliyor. Doğ-
ru eğitimle, doğru seçilmiş dolgu materyali ve estetik bir bakış açısı ile kusurları ortadan kaldırmak mümkün. Yurt dışında da yıllardan beri uygulanmakta olan bu yöntem, ekonomik olmasının yanı sıra son derece hızlı ve tatminkar sonuçlar vermektedir. LEKE TEDAVİSİ’NDE PPx : Leke tedavisinde önemli bir IPL (Intense Pulse Light / Yoğunlaştırılmış Işın Demedi) teknolojisi olan PPx / Mavi Işık lekelerin temizlenmesi, cilt kalitesinin artması ve sıkılaşması konularında başarılı sonuçlar elde edilen güvenli uygulamalardan biridir. Bu sistemde “mavi grup” diye adlandırılan ışık dalgaları cildin vakumlanmasıyla birlikte verilerek etkin bir şekilde kullanılır. PPx’in vakumla birlikte kullanılması sayesinde deri içeri çekildiğinden, daha düşük bir enerji emniyetli bir şekilde derinlere kadar ulaştırılır. Böylece deri altındaki bütün üretim mekanizmaları harekete geçirilebilmektedir. BOTOX ENJEKSİYONU NEDİR? Tüm dünyada en çok başvurulan medikal anti-aging ürünü olan Botox enjeksiyonu, neştersiz estetikte vazgeçilmez bir uygulama haline gelmiştir. Yüzdeki mimik kaslarının hareketleri Botox uygulandığında zayıflar, hatta kas bir süreliğine hiç çalışmaz. Kasların hareketlerindeki zayıflamadan dolayı derideki kas hareketleri ile ortaya çıkan çizgiler yavaş-yavaş silinir. Sonuç olarak kızgın, yaşlı, bezgin gibi görünen yüz ifadesi giderilerek, daha genç, daha canlı bir ifade kazandırılır. Ayrıca Botox aşırı terleme ve Migren tedavisinde de kullanılmaktadır. DOLGU ENJEKSİYONU : Yıllar içerisinde ciltte elastik lift, collagen lift, yağ tabakası ve hyalüronik asidin azalmasına bağlı olarak kırışıklıklar meydana gelir. Dolgu maddeleri deri altına enjekte edilerek derideki ince ve derin kırışıklıkları gidermek, yara izlerini tedavi etmek, cilttaki çukurları yok etmek, ince dudaklarını kalınlaştırmak, yanaklara dolgunluk vermek amacı ile kullanılan maddelerdir. Dolgu maddesi olarak pek çok farklı molekül ortaya konmuş, ancak bir kısmı yüksek alerji riski yada sert doku gelişebilmesi gibi yan etkileri yüzünden gözden düşmüştür.
Hyalüronik Asit tüm dünyada giderek popülaritesi artan etkin ve en güvenilir dolgu maddesidir. Dolgu enjeksiyonu 20 ile 30 dakika arası sürmektedir. Uygulama sonrası kişi rutin aktivitelerine hemen dönebilir. AMELİYATSIZ YÜZ GERME D-Lift : Ameliyatsız yüz germe tekniklerine bir yenisi daha katıldı: D-Lift. Artık cildimizin sarkmasını engellemek, zamanı yavaşlatıp daha genç, dinç görünmek için çok önemli bir avantaj daha var elimizde. D-Lift aslında gözümüzün önünde duran bir oluşumdan esinlenilmiş bir buluş. Hepimiz biliriz ki ameliyat edilmiş dikiş yerlerinin etrafında uzunca bir süre daha sert bir doku oluşur. Araştırmacılar bu sert dokuya bakıldığında görülmüş ki ipliklerin etrafında gelişen fibroblastik aktivasyon sonucu kolajen dokusu artmış ve böylece hem yara kaynamış, hem de etraf doku bir hayli sıkı bir yapıya dönüşmüş. Bunu göz önüne alan bilim adamları, uygun tepki gösterebilecek incelikte özel bir ameliyat ipliğini bir iğnenin içine yerleştirerek cilt altı dokusuna döşenebilecek bir teknik geliştirmişler. Bu işlem, cilt altı bölgesine 1 cm aralıklar bırakarak adeta beton bir yapının içindeki demir kafesler gibi döşenerek yapılmaktadır. İplik yerleştirme işleminde, anestezi krem veya lokal anestezi de kullanılabileceği gibi, uygun bir el tekniği ile işlemi anestezisiz bile yapılabiliyor. Tedavinin tamamı işlem bölgesini göre en fazla 20 dakika sürmektedir. İplikler yerleştirildikten sonra hissedilmemektedir ve çok ince olduklarından cilt yüzeyine dışarıdan bakıldığında gözle fark edilmemektedir. Erken etki 15 gün içinde fark edilmeye başlayıp, gerçek etki ise giderek artarak kolajen aktivasyonu ile 2 -3 ay içinde çok daha da belirginleşecektir. 7- 8 ay kadar sonra eriyebilen bu özel bir çeşit ameliyat ipliği herhangi bir alerji veya reaksiyona sebep olmamaktadır. İplikler erise bile etrafında oluşan kolajen dokusu hemen erimeyecek, varlıkları uzunca bir süre devam edecektir. Gerekirse ilaveler her zaman yapılabilir. Diğer tedavilerle de birlikte kullanılabilir. Adres: Çınar Mah. Ada 11 Villa No:8 Bahçeşehir Tel no: 0 212 669 8259 / 0 532 810 4636 Mail adresi: bahcesehir@dermamed.com.tr
62 61-63.indd 4
1/14/13 1:57 PM
61-63.indd 5
1/14/13 1:57 PM
KÜNYE
Ocak 2012 Sayı: 9
EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz Sahibi Açelya ÜLGENAY acelya@edu-artdergisi.com
Reklam&Halka İlişkiler Sorumlusu Pemra OĞUZ pemra@edu-artdergisi.com
Yönetim Kurulu Başkanı Serdal KARA serdal@edu-artdergisi.com
Reklam&Halka İlişkiler Sorumlusu Müge EŞKİL muge@edu-artdergisi.com
Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİKKOL ALTUNTAŞ begum@edu-artdergisi.com
OCAK EDU&ART DERGİSİ 2013
Magazin Müdürü Eyüphan Kurtçu eyuphan@edu-artdergisi.com Editör Feyhan UZUNOĞLU feyhan@edu-artdergisi.com Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY acelya@edu-artdergisi.com Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİK ferhat@edu-artdergisi.com Reklam Müdürü Seval AKÇA seval@edu-artdergisi.com
Abone-Dağıtım Suzan Ergül abone@edu-artdergisi.com YÖNETİM YERİ VE ARDESİ Defne 4 Villa 14 Bahçeşehir / İstanbul Tel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 26 info@edu-artdergisi.com www.edu-artdergisi.com
BASKI VE CİLT Şan Ofset Ayazağa Mah. Kemerburgaz Cad. No:13 80670-01 Şişli -İstanbul 0212 289 24 24 www.sanofset.com Sertifika No: 12049
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.
64 KUNYE64.indd 4
1/14/13 2:04 PM