Editörden…
güneybursa
Aylık Yerel Kültür Dergisi
Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai Hüseyin Koçak İbrahim Ferik Mustafa Bay Fethi Yıldız Selami Acar İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı MatGer 0224 273 25 76 güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr
Ne birileri tuttu elimizden, ne elimizden tutacak bir el aradık bunca yıl. Kendi içimize çekildik, içten içe eridik… Oysa biz bu ülkenin en büyük şehirlerinden birinin içindeyiz. Bir medeniyetin tohumlarına toprak olmuşuz. Zaman aşımına uğramamış değerlerimizi basmışız bağrımıza: Alabildiğine sevecen, alabildiğine mütevazı, alabildiğine razı olmuşuz kaderimize… Ne ki, merhem niyetine tuz bastığımız yaralarımızın acısı yayılmadan vücudumuza, bir Lokman Hekim gerek bize. Sağaltsın ağrılarımızı… Bir kervan gerek; derinliğinde kaybolmadan, çekip çıkarsın bizi, düştüğümüz kuyulardan. Kalabalıklar arasında kalmış yalnızlar gibiyiz dağın ardında. Yeniden gülsün istiyoruz yüzümüz... Bu kadar cümleyi, bu sayımızda bir çıkış yolu olarak gündeme taşımaya çalıştığımız, dağ yöresi ilçelerimizin kalkınmada öncelikli ilçeler kapsamına alınmasının faydasına binaen kurduk. Bu bizim ilçelerimizin düşlerinden bir düştür. Dört ilçemizin ortak düşüdür. Gelin düşümüzün peşine düşelim… Eleştirel yaklaşımlarıyla GüneyBursa’nın içerik ve görsel anlamda gelişimine katkıda bulunan tüm okuyucularımıza teşekkür ediyoruz. Sizlerden gelen önerileri de dikkate alarak dolu dolu bir dergi hazırlamaya çalıştık. Keyifli okumalar diliyoruz. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle. Sefer Göltekin
8 10 12 16 26
bir türkmen köyü ihsan ishaklar aydın ilk türkmen yerleşmeleri
türkan genç
uludağ’ın ali arka yüzü kahrıman
ilçe belediye sefer başkanlarımız ile göltekin söyleşi
kaşıkların dili ahmet
erdönmez
içindekiler 5 çözüm: “kalkınmada öncelikli ilçe”ler erkan aydın 6 haberler 8 bir türkmen yörük köyü: ishaklar ihsan aydın 10 dağ yöresinde ilk türkmen yerleşmeleri türkan genç 14 sarnıç: ve dağın gülen yüzleri cem şeflek - bufsad 16 ilçe belediye başkanlarımız ile söyleşi sefer göltekin 22 bir gölge oyunu: karagös 24 dünden bugüne kocayayla 26 kaşıkların dili ahmet erdnmez 28 bursa ve kültür endüstrisi cihan erden 30 48. uluslararası bursa festivali
sunuş sunuş DAĞ YÖRESİNİN GERİ KALMIŞLIĞINA TEK ÇÖZÜM:
“KALKINMADA ÖNCELİKLİ İLÇE”LER!.. “Kalkınmada öncelikli iller” projesinin kapsamının genişletilmesiyle Türkiye’nin bir kaç ilçesinin “kalkınmada öncelikli ilçeler” olarak değerlendirilmesi Bursa dağ yöresinin de bu kapsamda makus talihini yenebileceğinin işareti sayılabilir.
D
ergimizin ikinci sayısında yeniden birlikteyiz. Öncelikle hem dağ yöremizden hem de Bursa genelinden GüneyBursa’ya ilgisini esirgemeyen bütün okuyucularımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle basın yayın kuruluşlarına, köşe yazarlarımıza ayrıca teşekkür ediyorum. Katkılarıyla bizi yüreklendirdiler. Dergimiz bayilere ulaştığı andan itibaren kısa sürede tükendi. Yayıncılığın sürekliliği açısından sevindirici olan bu durum aynı zamanda Bursa’nın kültürel birikime sahip çıktığının da göstergesidir. Siz değerli okuyucularımızdan aldığımız bu güçlü destek, zamanla kültürel hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer alacak olan bir GüneyBursa’nın habercisidir. İkinci sayımızdan itibaren, dergimizin okuyucusuna daha hızlı ulaşması noktasında çalışmalarımızı da başlattık. Dergimiz bayi satışlarının yanında abonelik yoluyla okuyucularımızın adreslerine ulaştırılacaktır. Dağ yöresinni ekonomik ve kültürel anlamda rehavetini atıp hareketlendiği bir zaman dilimindeyiz.
erkan aydın
Dağ-Der Genel Başkanı
Önümüzdeki aylarda ilçelerimizin tamamında ayrı ayrı gerçekleştirilecek olan festival, şenlik gibi organizasyonlar gelenekselleşen yapısıyla dağ yöresine renk katan çalışmalardandır. Biz sorumluluk anlayışımız gereği bu konuyu gündemimize taşıdık ve değerli ilçe başkanlarımızla bir röportaj gerçekleştirdik. Festival ve şenlikler münasebetiyle yaptığımız bu söyleşilerde ilçelerimizin sorunlarını ve çözüm yollarını masaya yatıralım istedik. Siyasi açıdan yeni bir dönemin başında yaptığımız bu söyleşiler ilçelerimizin gelecek vizyonuna bakış açısından son derece önemli bir çalışma oldu. Yazarlarımızdan Ali Kahrıman’n yazısıyla bağdaşan çok önemli bir habere değinmeden geçemeyeceğim. “Kalkınmada öncelikli iller” projesinin kapsamının genişletilmesiyle Türkiye’nin bir kaç ilçesinin “kalkınmada öncelikli ilçeler” olarak değerlendirilmesi Bursa dağ yöresinin de bu kapsamda makus talihini yenebileceğinin işareti sayılabilir. Bu konuda önemli adımların atılabileceğine dair valiliğimizden aldığımız duyumlar hepimizi sevindirmiştir.
Konunun yakın takipçisi olacak olan bizler bu konunun gümdemden düşmemesi hususunda elimizden gelen gayreti göstereceğiz. bütün platformlarda dillendirip dağ yöremiz için hayati önem arzettiğini ısrarla vurgulayacağız. Dileğimiz, bugüne kadar makus talihini yenemeyen dağ ilçelerimizin bir Avrupa kenti, bir dünya kenti olma yolunda ciddi adımlar atan Bursa’nın tüm ilçeleriyle birlikte gelişim ve değişimini sürdürmesidir. Bursa’nın diğer ilçeleriyel birlikte dağ yöresi ilçelerimizin de gelişmiş ilçeler kervanına katılması için Bursa’nın en büyük biriminden en küçük birimine kadar görev düşmektedir. Çanakkale’nin Bozca ada ve Gökçe ada ilçeleri gibi bizim ilçelerimizin de kalkınmada öncelikli ilçeler kapsamına alınması noktasında katkıda bulunabilecek herkese şimdiden teşekkürü bir borç biliriz. Dergimizin her ay düzenli olarak size ulaşmasında, içeriğinin zenginleşmesi ve kalitesinin artması ve her şeyden öte bu önemli çalışmanın yaşaması noktasında aboneliğin önemine bir kez daha vurgu yapıyor, tüm hemşehrilerimizi muhabbetle selamlıyorum.
Dileğimiz, bugüne kadar makus talihini yenemeyen dağ ilçelerimizin bir Avrupa kenti, bir dünya kenti olma yolunda ciddi adımlar atan Bursa’nın tüm ilçeleriyle birlikte gelişim ve değişimini sürdürmesidir.
haberler haberler VALİ HARPUT DAĞ İLÇELERİNDE
BTSO’DAN DEV IMZA Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, şirketleri, kendi alanları içinde insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele konularında harekete geçirmeyi hedefleyen Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni İstanbul’da düzenlenen törenle imzaladı. Böylece BTSO, BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne taraf oldu. BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atan ilk Oda olmaktan büyük bir mutluluk duyduklarını; Türkiye’de sözleşmeye ilk imza atan Oda olmaktan büyük onur duyduklarını belirterek, “Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin amacı olan ortak bir küresel kalkınma kültürünü yaymakla, bizim kurumsal hizmet anlayışımız arasında büyük parelellikler bulunuyor. Sözleşmeye imza attığımız bugünden itibaren geçmişte olduğu gibi sözleşmenin içerdiği duyarlılıklara daha büyük bir önem vereceğiz. Ama daha da önemlisi, 120. yaşımızı kutladığımız bir yılda, sözleşmeye taraf olarak, BTSO çatısı altındaki tüm şirketlerin bu ilkelere göre hareket etmelerini teşvik etmekten büyük bir onur duyuyoruz” dedi.
Bursa Valisi Şahabettin Harput, dağ ilçelerinden olan Orhaneli ve Harmancık ilçelerine beraberinde İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Kemal Demirel, İl Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar, İl Sağlık Müdürü İsmail Hakkı Çelik, Orman Bölge Müdürü Ali Girgin ve İl Tarım Müdürü Hüseyin Yıldızer olmak üzere bir ziyarette bulundu. Özellikle yol, okul, sağlık, tarım ve diğer sorunları bizzat yerinde görmek ve vatandaşın taleplerini de dinlemek üzere öncelikle Orhaneli ilçesine gitti. Orhaneli Kaymakamı Ahmet Atılkan, Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu ve çoğunluğu muhtarlardan oluşan kalabalık bir vatandaşla karşılandı. Çay bahçesinde vatandaşlarla sohbet eden Vali Harput, öncelikle Kaymakam’dan ilçenin genel durumu ve ihtiyaçları hakkında bilgi aldı. Kaymakam Atılkan, Bursa – Orhaneli yolunun büyük bir bölümünün genişletilip düzleştirme çalışmalarının yapıldığını, bunun da memnuniyetle karşılandığını ancak diğer bölümlerinin de bu çalışmalara dahil edilmesini istedi. Öğrencilerin pansiyon ve
yemekhane sorunlarının da olduğunu belirten Atılkan, birinci önceliğin yemekhaneye verilmesi gerektiğini bunun için de kaynak talep ettiklerini belirtti. Vali Harput yemekhane inşaatının başlaması için 50.000 TL’lik bir kaynağın sağlanacağı sözünü verdi. Ayrıca köylerin sulama problemlerini de belirten Kaymakam Atılkan, özellikle Fadıl Köyünün gölet ihtiyacının karşılanmasının önemli olduğunu ifade etti. İl Özel İdaresi olarak öncelikli işlerinin gölet olduğunu ifade eden Vali Harput, “Bölge her şeye rağmen tarım bölgesi ve halen sulanamayan ciddi arazilerimiz var. Bu bölgelerin sulanabilmesi, mevcut ürünlerinin misliyle değer kazanması olmazsa olmaz sulamayı ihtiyaç göstermekte. Bunun için de gölet ihtiyacı olan köylere imkanlar nispetinde birinci öncelik olarak gölet yapımını önemsiyoruz” dedi. Ardından Orhaneli Devlet Hastanesine geçen Vali Harput, hastanede bekleyen vatandaşlarla kısa bir sohbet etti. Tek tek geçmiş olsun dileklerini sunan
Vali Harput, çalışan doktor ve diğer sağlık personelinin de çalışmaları hakkında bilgi aldı. Devlet hastanesinin fiziki koşullarının yetersizliğinin bilindiğini ve en kısa zamanda Orhaneli ilçesine ve buradaki vatandaşlarımıza yakışacak bir hastanenin yapılacağını söyledi. Orhaneli ilçesinden Harmancık ilçesine geçen Vali Harput’u Kaymakam Kemal Duru ve Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya ile vatandaşlar tarafından karşılandı. Öğrencileri ziyaretinde tek tek sohbet ederek hangi mesleği tercih edeceklerini sordu. İki öğrencinin Kaymakam olacaklarını söylemesi üzerine Vali Harput, “Bütün sınavları başarıyla geçtiğinizde bende sağ olursam sizin Kaymakam olmanız için mülakatta referans olacağım ve size destek olacağım” dedi. Ayrıca dağ yöresi insanının çocuklarını okutması gerektiğini ve yine bu yöreye Doktor, Öğretmen, Hemşire, Mühendis ve buranın gelişimine katkıda bulunacak bir birey olarak tekrar gelip hizmet etmelerinin çok önemli olduğunu belirtti.
haberler haberler BURSA’DA FESTİVAL COŞKUSU
İBRAHİM YAZICI YENİDEN BAŞKAN
Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 48. kez düzenlenecek olan ‘Uluslararası Bursa Festivali’nin basın toplantısı, Hünkar Köşkü’nde yapıldı. Festivalin yıldızlarını Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe açıkladı. Başkan Altepe konuşmasında, tarihin ve medeniyetin merkezi Bursa’da kültür ve sanat faaliyetlerin artarak devam edeceğini söyledi. Yeni dönemde Bursa’nın tarihi değer taşıyan yapılarının sosyal tesis olarak halka açılacağını belirten Altepe, 15 gün sonra vatandaşların Hünkar Köşkü’nden yararlanabilecekleri müjdesini verdi. Bursa Festivali’nin kentin 48 yıllık geleneği olduğunu söyleyen Başkan Altepe, “Bursamız’ın kültürel kimliği, uzun yıllar ‘sanayi kenti’ imajının gölgesinde kalmıştır. Osmanlı medeniyetinin oluştuğu, ilk eserlerin yapıldığı Bursa’da varolan eserlerin ortaya çıkması ve Bursamız’ın yaşayan, canlı bir tarih kenti olması için hep birlikte çalışacağız” dedi.
Renkli organizasyon Kültürün ve sanatın toplumun canlı ve dinamik yapısının en önemli yapıtaşları olduğunu belirten Başkan Altepe, “Kültürünün her köşede canlı bir şekilde yaşadığı, her yönüyle örnek bir Bursa’yı oluşturmayı hedefliyoruz. ‘Uluslararası Bursa Festivali’nde de her türlü müziğin can bulacağı renkli bir organizasyonu hayata geçireceğiz” diye konuştu. Festivalin gelecek yıllarda daha kapsamlı ve halkla iç içe bir programa sahip olacağını belirterek, “48. Uluslararası Bursa Festivali’nin, Bursa’ya yakışan bir festival olacağını umuyorum” dedi. Festival bütçesinin 1,5 milyon TL olduğunu kaydeden Altepe, festivalde her yıl olduğu gibi bu yıl da sponsor desteği alındığını sözlerine ekledi. Dünyaca ünlü yıldızlar ve proje konserleri Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Danışmanı Ahmet Ö. Erdönmez de konuşmasında, Türkiye’nin en uzun soluklu kültürel etkinliği olma özelliği
taşıyan ‘48. Uluslararası Bursa Festivali’nde, dünyaca ünlü yıldızların Bursa’ya geleceğini bildirdi. Programın içeriği hakkında bilgi veren Erdönmez, Bursa Festivali’nin 48 yıldır Bursa’nın kültür ve sanata bakış açısını gösterdiğini ifade etti. Erdönmez, başarılı sanatçıların yer alacağı festivalde proje konserlerinin yapılacağını vurguladı. Altın Karagöz’e 22 ülke katılacak 48. Uluslar arası Bursa Festivali’nin ardından 5 Temmuz Pazar günü başlayacak olan ’23. Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması’na ise Bulgaristan, Bosna Hersek, Endonezya, Kosova, Kosta Rika, Danimarka, Kazakistan, Kolombiya, Kore, İtalya, Macaristan, Senegal, Yunanistan, Gürcistan, Cezayir, Porto Riko, İspanya, Martinik Adaları, Polonya, Çin ve Mısır’dan halk dansları ekipleri ve İtalya’dan bir de bayrak grubu katılacak. Festivalle ilgili ayrıntılı bilgiler sayfa 30’da...
Bursaspor Kulübü’nün 46. Olağan Genel kurulu dün akşam Atatürk Spor Sarayı’nda yapılırken, başkanlığa yeniden İbrahim Yazıcı seçildi. Bin 514 delegeden bin 11’inin oy kullandığı kongrede Başkan İbrahim Yazıcı 619 oy alırken, diğer adaylardan Lemi Keskin’e 147, Osman Çelik’e ise 240 oy çıktı. Vali Şahabettin Harput’un konuşmasının ardından Bursaspor’u genel kurullarının 3 yılda bir mayıs ayında yapılmasıyla ilgili tüzük değişikliği oylanarak kabul edildi. Bundan sonraki genel kurul mayıs 2012’de yapılacak. Oy sayımının ardından rakiplerine büyük bir fark atan İbrahim Yazıcı, yönetim kurulu ile birlikte sahneye çıkarak, “Çok büyük onur duydum. Bu kadar onurlu bir görevi tekrar aldığım için hepinize teşekkür ediyorum. Beni destekleyen herkese teşekkür ediyorum. Üzerimdeki yük daha da arttı. Bursaspor’un başarısı için var gücümle çalışacağım. Birlik beraberlik içinde Bursaspor’un önünde hiç kimse duramaz. Bekle bizi Avrupa” dedi.
köylerimiz köylerimiz BİR TÜRKMEN YÖRÜK KÖYÜ
İSHAKLAR
Bursa’nın en ucunda Kütahya sınırına bekçilik yapan İshaklar, Tavşanlı ilçesinin Dümrek Köyü ile il hudutlarını paylaşmaktadır. ihsan aydın
Nüfusu da 200’ün altına kadar düşen İshaklar’da genç kuşak iş için kente göçetmiştir. Genç neslin doğdukları yöreyle irtibatı kopmamış olsa da, ne yazık ki köydeki sakinler sadece ata ocaklarının bacasını tüttüren yaşlılardır.
K
öylerimiz toplu yaşamın vazgeçilmez parçalarıdır. Her köyde ayrı bir heyecan, ayrı bir duygu seli vardır. Bu sayımızda sizlere Harmancık ilçemizin şirin köylerinden birini daha tanıtıyoruz. İshaklar, Harmancık-Simav yolu üzerinde ilçeye 10, Bursa’ya 110 kilometre uzaklıkta küçük ama bir o kadar da sevimli bir Türkmen Yörük köyüdür. Bursa’nın en ucunda Kütahya sınırına bekçilik yapan İshaklar, Tavşanlı ilçesinin Dümrek Köyü ile il hudutlarını paylaşmaktadır. Köyde bir sağlık evi bulunmaktadır. 60’lı yıllarda yapılan okul bugün ortak mekan olarak kullanılmaktadır. İlçeyi İshaklar’a bağlayan grup yolu 1994 yılında ilk kez asfaltlanırken, bugün ihtiyaca cevap vermediği için yeniden genişletilmiş ve asfalta hazır hale getirilmiştir. İshaklar’ın kanalizasyon ve elektrik şebekeleri ise 80’li yılların başında devreye girmiştir. İshaklar etrafındaki Akpınar, Kozluca, Dümrek ve Kışmanlar köyleri ile Ulu Mahalle ve Karaca Mahallesi’ne komşudur. Bir dönem civardaki maden ocaklarının etkisiyle 250 haneye kadar çıkan köyde bugün 65 hane ayaktadır.
Nüfusu da 200’ün altına kadar düşen İshaklar’da genç kuşak iş için
kente göçetmiştir. Genç neslin doğdukları yöreyle irtibatı kopmamış olsa da, ne yazık ki köydeki sakinler sadece ata ocaklarının bacasını tüttüren yaşlılardır. Taşımalı sistemle köyde oturan 9 öğrencinin ilçe merkezinde eğitim gördüğünü ele aldığımız da aslında İshaklar Köyü’ndeki göçün tehlikeli boyutlara ulaştığı ortadadır. Göç bugün sadece İshaklar’ın değil kentimizin güneyindeki diğer tüm dağ köylerinin de en önemli sorunudur. Madenler Kapandi Yaşam Etkilendi... İshaklar zengin yeraltı kaynaklarına sahip bir köyken, bugün kapanan maden ocakları kente kaçışı tetiklemiştir. Zengin krom, manyezit ve kömür yataklarına sahip İs-
haklar arazilerinde artık madenler de çoktan kapalıdır. Geçimini madencilikten sağlayan İshaklar bugün maden ocaklarından emekli olmuş yaşlılarıyla ayakta kalmaktadır. Gurbetçiliğin de bir dönem hızlı olduğu İshaklar halen değişik il ve ülkelerdeki çalışanlarıyla da bilinir. Tarim Ve Hayvancilğa Susuzluk Engeli... Tarım ve hayvancılığın anca kendine yeter durumda yapılabildiği İshaklar’ın bir başka handikapı da susuzluktur. Sulama göleti bulunmayan İshaklar üzülerek belirmeliyiz ki, kendi topraklarından alınan malzemeyle ana gövdesi doldurulan Karaca Göleti’nden de kod farkı yüzünden yararlanamamaktadır.
Susuzluğun tarım ve hayvancılığın gelişmesine en büyük engel olarak görüldüğü İshaklar şimdi İl Özel İdaresi’nden sulama projesine destek beklemektedir. Son dönem İl Özel İdaresi yatırımlarının arttığı köyde bugün halen yatırım programına alınması beklenen projelerde de bulunmaktadır. Yeraltindaki Kilise Turizme Kazandirilmali... Yukarıda da belirttik. Aslında İshaklar yeraltı zenginlikleriyle biliniyor. Ama yeraltında başka bir hazine daha var. Bugün temelleri 600 yıl önceye dayandığını sanılan Bizans’tan kalma bir kilise kalıntısı Cumayanı Mevkii’nde gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Rivayete göre bir çobanın keçisi tarafından yıllar önce havalandırma bacası bulunan ve sonradan camiye çevrilen bu önemli tarihi miras tekrar yeraltına gömülmüştür. Bir dönem civardaki köylerin cuma ve bayram namazları için toplandığı Cumayanı Mevkii bağrında zengin bir tarihi barındırmaktadır. Geçmişte hazine avcılarının delik deşik ettiği bu bölge akademik ellerce bilimsel kazı yapılarak ilçe ve Bursa turizmine kazandırılmayı bekliyor. Gerek Uludağ Üniversitesi gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gömüdeki bu eseri meydana çıkarması yörenin en büyük beklentileri içinde yeralmaktadır.
İshaklar’da yine Dedealtı Mevkii’nde 5-6 asırlık yaşa sahip olduğu tahmin edilen ve gövdesi 3 kişiyi saracak büyüklükte bir de tarihi çam bulunmaktadır. Yarim Asirlik Dernek Ve Yeni Kurulan Ishak-der... İshaklar Köyü’nde bugün temelleri yarım asır önce atılan ve o tarihten bu yana yaşatılan bir dernek de var. İshaklar Köyü Cami Yaptırma Yaşatma Köy Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği 50 yıldan fazladır kuşaktan kuşağa ayakta tutuluyor. Dernek sayesinde bugün kubbeli bir cami yapılmış. Kurucularının çoğunun bugün hayatta olmadığı bu dernek çok aktif değil. Ancak o derneği bugün çok sollayan, temelleri 3 yıl önce Bursa’da atılan ve kısa adı İSHAKDER olan İshaklar Köyü Dayanışma ve Kültür Derneği İSHAK-DER bugün yörenin en aktif sivil toplum örgütlerinden biri haline geldi.
İSHAK-DER’in 3 yıldır Kaynarca Piknik Alanı’nda düzenlediği Hıdrellez Şenlikleri de unutulmaya yüz tutmuş örf, adet ve gelenekleri gelecek kuşaklara taşıma görevi üstleniyor. Harmancık Belediyesi panayırından sonra ilçenin ikinci en büyük etkinliği haline gelen şenliklere katılım her geçen yıl artıyor. Sadece 2009 şenliklerine 3 bine yakın insanın katılmış. İSHAK-DER ülkemizin çeşitli üniversitelerinde eğitim gören 12 köy çocuğuna burs verirken, tüzüğüne uygun olarak İshaklar’ın tarih ve kültürüne yönelik araştırmalar da yapıyor.
İSHAK-DER’in 3 yıldır Kaynarca Piknik Alanı’nda düzenlediği Hıdrellez Şenlikleri de unutulmaya yüz tutmuş örf, adet ve gelenekleri gelecek kuşaklara taşıma görevi üstleniyor. Harmancık Belediyesi panayırından sonra ilçenin ikinci en büyük etkinliği haline gelen şenliklere katılım her geçen yıl artıyor.
tarih tarih DAĞ YÖRESİNDE
İLK TÜRKMEN YERLEŞMELERİ Dağ yöresindeki ilk Türk yerleşmeleri, Bursa’nın fethinden 50 yıl kadar önce kurulmuştur. Bu konu pek bilinmez, bilinse de önemsenmez. Oysa bunlar Bursa’nın fethine zemin hazırlamışlardır.
türkan genç
Bugünkü dağ yöresinde yaşayan değişik Türk boylarına mensup Türkmenlerin / Yörüklerin buralara ilk yerleşmeleri o yıllarda, yani XIII. yy. ortalarında başlamıştır. Uzun süre, ‘yurt’ adını verdikleri çadırlarda yaşayan bu Türkmenler, XIV. yüzyılın sonlarına doğru peyderpey yerleşik yaşama geçmeye başlamışlardır. Keşiş dağının hakimi onlardı.
10
T
ürkmenlerin Anadolu’ya ilk gelişleri Malazgirt Savaşı’ndan (1071) çok daha öncedir. Daha XI. yüzyılın başlarında, 1018’de Çağrı Bey kumandanlığında bir grup Türkmen atlısı Doğu Anadolu’ya keşif akınları düzenlemiştir. Çağrı ve Tuğrul beylerin kumandanlığında, 1040’taki Dandanakan Savaşı’nda Gaznelileri yenen Türkmenler, Büyük Selçuklu Devleti’nin temellerini attılar. Horasan’a yerleştiler. Tuğrul Bey, akıncıları Doğu Anadolu’ya gönderdi. 1054’te Van-Ahlat, 1064’te Kars yaylası fethedildi.
Ertuğrul’un Türkmen taifesi yöreye geldiğinde bunlarla karşılaştı. Bunların yanında Rumeli’den getirilmiş veya İznik’in Selçuklu başkenti olduğu dönemden kalma az sayıda Hıristiyan ve Müslüman Türk de vardı. Söğüt ve Domaniç o yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sultanönü Sancağı sınırları içindeydi. Ertuğrul’a bağlı Kayı boyu ve Karakeçili Türkmenleri, özellikle Keşiş (Uludağ) dağının güneyinde yer alan Gölcük, Görecik, Eslik, Kocayayla gibi yaylalara sürüleri ile gidiyorlardı. Bu gidiş gelişler sırasında İnegöl tekfuru ile aralarında sürtüşmeler yaşanırdı.
1071’deki Malazgirt zaferinden sonra Türkmenlerin Anadolu’ya göçleri arttı. 1220’den sonra Orta Asya’daki Türk yurtlarını çekirge sürüleri gibi istila eden Cengiz Han’ın Moğolları, Türkmenlerin kalabalık kafileler halinde Anadolu’ya göçlerine neden oldular. Bunların arasında Kayılar ve en büyük oymağı olan Karakeçililer de vardı. Kayılar ilk önce Ahlat civarına yerleşirler. Bir kısmı sonraları Urfa tarafına göçer. Oradan Ankara yakınlarındaki Karacadağ yöresine, daha sonra da Ertuğrul Gazi yönetimindeki 400 çadırlı obalarıyla Söğüt’e gelirler. Domaniç kendilerine yaylak olarak tahsis edilir. Burası Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç bölgesiydi. Buraya Bitinya deniyordu. Bu topraklarda birçok Rum tekfurları vardı. Bunların bir kısmı Selçuklu’ya bağlıydı ve Sultan’a vergi ödüyorlardı.
Bugünkü dağ yöresinde yaşayan değişik Türk boylarına mensup Türkmenlerin / Yörüklerin buralara ilk yerleşmeleri o yıllarda, yani XIII. yy. ortalarında başlamıştır. Uzun süre, ‘yurt’ adını verdikleri çadırlarda yaşayan bu Türkmenler, XIV. yüzyılın sonlarına doğru peyderpey yerleşik yaşama geçmeye başlamışlardır. Keşiş dağının hakimi onlardı. Dağ yöresinin Çeki, Karaoğlanlar, Küçükkovacık, Kocakovacık gibi yerlerinde, daha Selçuklular döneminde Sultanönü sancağındaki ser piyadelere ve müsellemlere ayrılan araziler vardı. Ayrıca tımar arazileri bulunuyordu. Bu arazileri kullananlar, orduya atlı asker veriyorlardı. Ertuğrul Gazi 1281’de vefat edince, yerini oğlu Osman Gazi alır. Onun döneminde de dağ yöresine
geliş gidişler sürer. Nilüfer hatunun düğününün de Kocayayla’da yapıldığı ifade edilir. Osman Gazi, Harmancık’ın Kozağacı mevkiini burada yaptırılan bir zaviyeye bırakmıştır. Sonraki yıllarda Orhan Gazi ve I. Murat birçok köyün arazisini ve gelirini kendi vakıf hizmetlerine tahsis etmişlerdir. Bu köyler dağ yöresinin en eski yerleşmeleridir. Orhan Gazi’nin vakıf köylerinden bazıları: Eskidanişment, Kıranışıklar, Adranos (Orhaneli) ancak 1325 yılında fethedilmiştir. I. Murat’ın vakıf köylerinden bazıları: Akçabük, Beğce, Çerçiler, Deliballılar, Çöreler, Girencik, Burmu, Çivili, Sağırlar, İkizoluk, Sadağ, Kusumlar, Durhasan, Ericek, Karalar, Osmanlar, Timurlar, Kınık, Çeribaşı, Gedikler, Kayapa, Balaban Danişmend, Söğüd, Karaoğlanlar, Kabaklar.
Dağ yöresinin Çeki, Karaoğlanlar, Küçükkovacık, Kocakovacık gibi yerlerinde, daha Selçuklular döneminde Sultanönü sancağındaki ser piyadelere ve müsellemlere ayrılan araziler vardı. Ayrıca tımar arazileri bulunuyordu. Bu arazileri kullananlar, orduya atlı asker veriyorlardı.
Bursa ovasındaki ve iki taraftaki dağların yamaçlarında kurulan Türkmen ve Yörük köyleri genelde Bursa’nın fethinden (1326) sonra kurulmuşlardır. Anlaşılacağı üzere dağ yöresindeki ilk Türk yerleşmeleri, Bursa’nın fethinden 50 yıl kadar önce kurulmuştur. O yıllarda bu köyler Sultanönü (Eskişehir) sancağına bağlıydılar. Bu konu pek bilinmez, bilenler de önemsemez. Oysa bunlar Bursa’nın fethine zemin hazırlamışlardır.
11
yorum yorum HARMANCIK, ORHANELİ, KELES, BÜYÜKORHAN
ULUDAĞ’IN ARKA YÜZÜ Harmancık, Orhaneli, Keles, Büyükorhan Bursa’nın dört dağ ilçesi. Bursa’nın 17 ilçesi arasında en geri kalmış dört ilçe. Ülkenin en fakir bölgelerinden...
T
ali kahrıman
Tarihsel geçmişi bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan bu dağ ilçelerimizde ne değişti de bugün unutulmaya yüz tuttu? Bir tek ekmeğini dahi rahatlıkla paylaşabilecek kadar ‘misafirperver’ olan yöre halkı bana göre beklide dürüstlüğün cezasını çekiyor.
12
arihin derinliğine şöyle bir göz gezdirdiğimizde, yüzyıllar öncesinde dahi birçok padişah, sadrazam ve vezirlerin özellikle ilkbahar ve sonbahar ayları arasında aile ve çocuklarını daha temiz hava ve sağlıklı besin alabilmeleri için gönderdikleri mekânlar arasında bugünkü adlarıyla Harmancık, Orhaneli, Keles ve Büyükorhan gibi ilçelerin ilk sıralarda yer aldığına tanık oluyoruz. Peki, tarihsel geçmişi bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan bu dağ ilçelerimizde ne değişti de bugün unutulmaya yüz tuttu? Bir tek ekmeğini dahi rahatlıkla paylaşabilecek kadar ‘misafirperver’ olan yöre halkı bana göre beklide dürüstlüğün cezasını çekiyor. Harmancık, Orhaneli, Keles, Büyükorhan Bursa’nın dört dağ ilçesi. Bursa’nın 17 ilçesi arasında en geri kalmış dört ilçe. Ülkenin en fakir bölgelerinden. Örneğin ülke genelinde fert başına düşen milli gelir 6000-7000 dolar civarında iken ilçelerimizde yaşayan halkın fert başına 600-700 dolar civarında. Bursa’nın güneyinde kalan bu ilçeler en çok göç veren ilçeler
Dağ yöresinin içinde bulunduğu durum göz ardı edilmeye çalışılmamalıdır. Unutulmamalı ki Harmancık, Orhaneli, Keles Büyükorhan Türkiye’nin en gelişmiş şehirlerinden dördüncüsü olan ve Avrupa şehri unvanı almış Bursa’ya bağlıdır. arasındadır. Nüfusunun 3/4’ü göç etmek zorunda kalmış ve en son nüfus sayımına göre Bursa’da yaşayan Dağlıların Bursa nüfusunun % 20’sine tekabül ediyor. Türkiye genelinde işsizliğin en yüksek boyutlarda olduğu ilçelerde dağ ilçelerimizdir. Orhaneli Termik Santralini saymayacak olursak devletin bu bölgeye istihdam yaratacak hiçbir yatırımı yoktur. Bu yüzden yoksulluk, işsizlik, geri kalmışlık buna bağlı olarak eğitim, sağlık ve alt yapı gibi sorunları da had safhaya ulaşmış durumda. Bu durumda olan başka ilçelerde mutlaka vardır. Ancak, böyle bir gerekçe ileri sürülerek Dağ yöresinin içinde bulunduğu durum göz ardı edilmeye çalışılmamalıdır. Unutulmamalı ki Harmancık, Orhaneli, Keles Büyükorhan Türkiye’nin en gelişmiş şehirlerinden dördüncüsü olan ve Avrupa şehri unvanı almış Bursa’ya bağlıdır. Haliyle gariplikte buradadır. Öte yandan bu ilçeler iklim, coğra-
fik ve demografik yapı bakımından kalkındırılmaya da oldukça uygun. Bu kanıyı destekleyecek veri istenir ise çilek üretiminden söz edilebilir. İlçelerimiz Türkiye’de üretilen çileğin %26’sını üretmektedir. Ancak son yıllarda bu değer düşmeye başlamıştır. Bu tabloya göre bile ilçelerimiz Bursa’nın gelişmişliğinden yeteri kadar pay alamamıştır. Bursa’nın Avrupa Şehri olmasından nasiplenememiştir. Bursa’nın sanayisinden hemen hemen hiç katkı görememiştir. Peki neden? Bursa ile aramıza Türkiye’nin sayılı kış turizm merkezlerinden biri olan Uludağ girdi de ondan mı? Coğrafi bakımdan dağlık, yollarının kıvrımlı ve dik olmasından dolayı bir türlü aşılamamış ve buralara ulaşılamamış da ondan mı? Dağın arkasında kalarak gözden ırak olup gönülden de uzak kaldığımız için mi? Yoksa dağın ardında kalarak unutuldular mı? Yahut yöremiz insanının bir kabahati mi oldu? Ülkenin savu-
nulması gerekti de katılmadılar mı? Vatanın savunması gerekti de katılmadılar mı? Kesinlikle hayır. Çünkü İstiklal Savaşı’nın yapıldığı yıllarda ‘Çanakkale Geçilmez’ destanı yazılırken en çok şehit veren ilçelerimizdir Harmancık, Orhaneli, Keles ve Büyükorhan. Belge isteyenler Askerlik Şubelerinin kayıtlarına bakabilirler. Bu yörenin insanları devletin yardıma ihtiyacı oldu da yapmadılar mı? Devletin ve ülkenin çıkarlarını kendi çıkarlarına tercih etmediler mi? Kesinlikle hayır. Çünkü İstiklal Savaşı sonrası ordumuzun teçhizat ve donanıma ihtiyacı olduğu yıllarda yok hallerine rağmen ordumuza uçak hediye edebilmişlerdir. Bu yörenin insanları devletin milletiyle bölünmez bütünlüğüne zarar verecek bir girişim ve oluşum içinde mi oldu? Devlete, kanun ve nizamlara uymadı mı? Devletin aleyhine olabilecek zararlı bir eylemde mi bulundu? Kesinlikle hayır. Peki bu geri kalmışlık, bu işsizlik, bu yoksulluk niye? Bu insanlar niye göç etmek zorunda bırakılmışlar? Acaba bir ilgisizlik duyarsızlık hatta bir ihmal mi söz konusu? Evet, diğer ihtimaller söz
konusu olmadığına göre sorun burada. Kimden ilgi göremedi. Kamudan mı, özel sektörden mi? Yukarıda da belirttiğim üzere bu ilçelere Termik Santral hariç kamunun hiçbir yatırımı yok. Hatta Dağ yöresini Bursa’ya bağlayan karayolu bile hala tam anlamıyla olmuş değil. Ulaşım zorlukla yapılıyor kimi zaman. Özel sektörün ise hiçbir yatırımı yok. Bunlar ilgisizliğin kanıtı değil mi? Peki ya siyasilerden gereken ilgiyi görebildi mi? Ne yazık ki buna da olumlu bir cevap bulmak oldukça zor. Oysa bu ilçeler son dönem hariç hemen her dönemde milletvekili düzeyinde temsil edilmiş. Ama ne yazık ki değişen yine bir şey yok. Bu ilgisizlik hala devam etmekte. Diğer bir yandan yöre insanı siyasiler tarafından aldatılmış olmanın burukluğunu da içten içe hissediyor. Örneğin ilçelerin kalkındırılması için büyük katkı sağlayacak ‘Kalkınmada Öncelikli Yöre’ kapsamına alınmayı siyasetçiler gündeme getirmişti. 1995 seçimleri öncesinde seçim konuşmalarında adaylar tarafından da anlatılmıştı. Halk oy verdi. Ama seçilenler sözlerini yerine getirmediler. Hatta bunun olmayacağı-
nı da ispat etmeye kalktılar. Fakat ne yazık ki halkı ikna edemediler. Çünkü ileri sürdükleri gerekçeler inandırıcı bulunmadı. Neydi bu gerekçeler? Bir bölgenin kalkınmada öncelikli bölge kapsamına alınması mutlaka ismen Meclis’ten geçmeli. Bir bölge ancak il bazında kalkınmada öncelikli bölge kapsamına alınabilir. İlçeler bazında kalkınmada öncelikli bölge kapsamına alınması kanunen mümkün değil. Bu gerekçeler yöre halkı tarafından bir işin nasıl olabileceğini değil de nasıl olamayacağını ortaya koymaya yarayacak çarpık bir girişim olarak algılandı. Çünkü ülkemizde kalkınmada öncelikli bölge kapsamına alınmış ellinin üzerinde bölge var. Bunların bir kısmı Bakanlar Kurulu kararı ile kapsama dahil edilmiş. Çanakkale’nin Bozca ada ve Gökçe ada ilçeleri ilçe düzeyinde bu kapsama dahil edilmiştir. Demek ki ilçe bazında bir ilçeyi kalkınmada öncelikli bölge kapsamına almaya kanuni bir engel yok. Ancak siyasi risk engeli var. Fakat bunu da açıkça ifade etmek istemiyorlar. Umarım ve inşallah gerçekleşir ki bir köyden farksız olan dağ yöresi ilçeleri gerçekten K.Ö.Y (Kalkınmada Öncelikli Yöre) kapsamına girer.
Bu yörenin insanları devletin yardıma ihtiyacı oldu da yapmadılar mı? Devletin ve ülkenin çıkarlarını kendi çıkarlarına tercih etmediler mi? Kesinlikle hayır. Çünkü İstiklal Savaşı sonrası ordumuzun teçhizat ve donanıma ihtiyacı olduğu yıllarda yok hallerine rağmen ordumuza uçak hediye edebilmişlerdir.
13
belgesel belgesel
SARNIÇ
VE DAĞIN GÜLEN YÜZLERİ Köy odası halı kaplı. Divan ve koltuklar dizilmiş duvarlara. Bir de 1.000 dereceyle yandığını tahmin ettiğimiz büyük bir soba var içerde... metin: cem şeflek
Sarnıç, dağın az sayıdaki kalabalık köylerinden. Birçok çocuk gördük sokaklarda, alışık olmadığımız şekilde.
14
Ç
ökene dönüşü, dağlı üyemiz kâtip Hayri KURMUŞ aklımızı çeliyor, Büyükorhan’a bağlı Sarnıç köyünde bir semerci ustadan bahsediyor. Şunun şurasında semer isteyen kaç eşek kaldı ki deyip kaybolmakta olan bu sanatı da fotoğraflayalım istiyoruz. Sarnıç, dağın az sayıdaki kalabalık köylerinden. Birçok çocuk gördük sokaklarda, alışık olmadığımız şekilde. Sarnıç’ın muhteşem bir camisi ve 20 m. uzağında güzel bir minaresi var. Şaka gibi bir görüntü. Tebessümle seyrettik. Olağan hoş geldinler sırasında kelimenin tam anlamıyla “zıp zıp” zıplayan, yerinde duramayan bir ihtiyar sıyrıldı aradan. “Beni çekmeye mi geldiniz?” diye sorarken göz ucuyla da grubumuzdaki tek bayan Semra SEVİMLİ’yi süzüyordu. Açıkçası pek gözü tutmamıştı Semra hanımı. “Sen de resim çekebiliyon mu?” diye sordu merakını yenemeyip. Öyle ya, kadından da fotoğrafçı mı olurmuş? Gülüştük bir süre. “Öğreniyor” filan deyip geçiştirdik. “Kıyafetlerimi giyeyim o zaman” deyip, mutlaka fotoğraflanacağına dair bir emrivaki ile “Let’s go!” diye bağırarak uzaklaştı. Öğrendik ki;
Öğrendik ki; amcanın adı Ahmet YAVUZ. 81 yaşında, Kore gazisi. Eh, buraya kadar pek de olağanüstü görünmüyordu hikâye. amcanın adı Ahmet YAVUZ. 81 yaşında, Kore gazisi. Eh, buraya kadar pek de olağanüstü görünmüyordu hikâye. Asıl bundan sonrası çarpıcı. Ahmet amca savaşta esir düşmüş. Tam 10 yıl esarette yaşadıktan sonra, esir mübadelesiyle yurduna dönebilmiş.
Eşi Asya nine daha gencecik bir gelinken, öldü dedikleri eşini tam 10 yıl beklemiş bir gün döner diye. Görümceleri “kocan öldü, git babanın evine” dedikleri halde inatla gitmemiş. Bebeğini büyütüp, kendi tabiriyle “ere varmamış.” Bir gün çıkıp gelmiş Ahmet YAVUZ, genç eşine ve yüzünü hiç görmediği 10 yaşındaki oğluna. Askeri elbiselerini giyip madalyasını takmış Ahmet amca ve şimdi 81 yaşında olan eşi Asya nineyle evlerinde buluştuk. Abidin mutluluğun resmini yapamamıştı ama biz aşkın fotoğrafını çektik Sarnıç’ta. Ahmet amca eşinden söz ederken gözleri doluyor. Hele Asya nine-
nin Ahmet amcaya bakışları fazla söze gerek bırakmıyor. Evinin bahçesinde direğe çekilmiş bayrağımızın altında uzun uzun pozlar verdi bize Ahmet amca. Aman üşütürsün, hastalanırsın dediysek de dinletemedik. Bu ihtiyar hep böyle zıp-zıp mıdır dedik. “Ara sıra ayarı bozulur, hastalanır. Askeriye gelir, alır bunu. Bir iki ay tedavi eder, bakımını yapar, sonra geri getirir. Gelir gelmez de yine zıplamaya başlar” dediler. Yörüklerin bu samimi anlatımı epey güldürdü bizi. Asya ninenin laf arasında Ahmet amca hastalanırsa “bir telefon ediveririm, askeriye gelir, alır, iyileştirir O’nu” diye emin bir ifadeyle konuşmasından, ordunun bu gazisine sahip çıktığını ve köylüler arasında sarsılmaz bir güven oluşturduğunu anladık. Ahmet amcaya kendi tabiriyle “Let’s go!” deyip, başta muhtar Mehmet KAYA olmak üzere, 8-10 köylüyle beraber semercinin yolunu tuttuk. Semerci Halil İbrahim ERİM (62) ve eşi güler yüzle karşıladılar kalabalık grubumuzu. Evinin alt katında küçük bir odayı atölye olarak kullanıyor Halil İbrahim ağabey. Mesleğinin güzel zamanlarından konuşuyoruz bir müddet. Şimdiler-
Ahmet amca savaşta esir düşmüş. Tam 10 yıl esarette yaşadıktan sonra, esir mübadelesiyle yurduna dönebilmiş. Eşi Asya nine daha gencecik bir gelinken, öldü dedikleri eşini tam 10 yıl beklemiş bir gün döner diye.
de diyor, ayda yılda bir tane sipariş geliyor. Çoğu da eski semerlerin tamiri işi zaten diye ekliyor. Elinden gelen bir iş diye sürdürüyor sanatını. Yoksa geçinmek mümkün değilmiş semercilikle. Geçimini esas tarla bahçe işlerinden sağlamaya çalışıyor.
Köy meydanına dönüyoruz. Kahvede bir şeyler içerken, köyün ihtiyarlarının kahveye değil, köy odasında oturduğunu fark ediyoruz. Biz de odanın kapısını aralayıp; köyün delikanlılarıyla oturup konuşmak istediğimizi söylüyoruz. İhtiyarların yüzüne tebessüm yayılıyor, “yanlış geldiniz, burası sübyan koğuşu” diyorlar. Tebessümlerinden bize de veriyorlar bolca.Köy odası halı kaplı. Divan ve koltuklar dizilmiş duvarlara. Bir de 1.000 dereceyle yandığını tahmin ettiğimiz büyük bir soba var içerde. Sigara içmek yasak. Malum; sübyanlara zararlı!
Arif GÜRBÜZ(84), Akif ACAR(95), Durali TURA(86) ve içerdeki diğer delikanlılarla sohbet ediyoruz. Konuşmalar mutlaka tebessümle, alçak sesle ve etkileyici bir dinginlik ifadesiyle yapılıyor. Bu koca çınarları dinlemeye doyamıyoruz. Bu arada grubumuzdaki Dr. Kemal bey birkaç yaşlı hastayla ilgileniyor. Gitme vakti geldiğinde, kırk yıllık dostlar gibi sarılarak vedalaşıyoruz, Semra hanımın fotoğrafçılığına ikna olmamış Sarnıçlı dağlılarla...
Bu çalışma, Bufsad belgesel Atölyesi’nin “Bursa Dağ Köyleri” projesindendir. www.bursaliyiz.biz Bufsad Belgesel Atölyesi üyeleri Av. Cem ŞEFLEK, Av. Murat KARAMAN Kenan KAYA, M. Ali DURMUŞLAR Hayri KURMUŞ, Dr. Kemal GÖZÜBÜYÜK, Refik AYDIN, Ecz. Seher GÖZÜBÜYÜK Esra GÜLER
15
söyleşi söyleşi İLÇELERİMİZİN SORUNLARI ÜSTÜNE
BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ İLE SÖYLEŞİ
Bu sayımızdaki söyleşimizi, dağ yöresi ilçelerimizi değerli belediye başkanlarıyla gerçekleştirdik. Sorunlardan çözüm yollarına, festivallerden merkezi idareden beklentilere kadar bir çok konuda sorduğumuz sorulara aldığımız cevapları ilgiyle okuyacaksınız...
Ö
söyleşen: sefer göltekin
Sadece Orhaneli değil, tüm dağ yöresinin temel sorunu, bitmeyen derdi, hepimizin büyük yarası Yöreden Bursa’ya olan göçün önüne geçilememesidir. Dağın en büyük sorunu insanımızın doğduğu yerde doymamasıdır.
16
ncelikle ilçelerimizin, geçmiş yıllarla kıyaslandığında gelişmişlik açısından nerede durduğumuzla başlamak istiyorum. Orhaneli ilçemiz ile başlayalım. Buyurun sayın başkanım: İrfan Tatlıoğlu: Orhaneli kasabadan Modern bir kente dönüştü. Bu sorunun en güzel cevabını 29 Mart yerel seçimlerinde de halkımız verdi. Mustafa Bektaş: Bildiğiniz gibi diğer üç dağ ilçesiyle birlikte Keles Bursa’mızın geri kalmış ilçeleri içinde olduğu gibi ülkemizin de geri kalmış sayılabilecek ilçeleri içinde yer almakta. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki göreve geldiğimiz günden itibaren “geri kalmışlık” genel kanaatini bir yana bırakıp, bunun edebiyatını da yapmadan çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Bütün ilçe
düzeyinde halkımıza her gün yeni bir hizmet sunmanın heyecanını yaşıyoruz.
geçireceğiz ve halkımıza daha yaşanabilir bir Büyükorhan sunacağız.
Selami Selçuk Türkmen: İlçemiz Önceki yıllarra göre sürekli geriye gitmektedir. Ben öncelikli olarak şunu belirtmek istiyorum: İlçemiz Belediye Başkanları yıllardır muhalefet partilerinden olduğu için Büyükorhan, Belediyecilik anlamında yeterli hizmeti alamamış. Hükümetlerle Belediye arasında bir kopukluk olmuş ve hizmetler konusunda mutabakata varılamamış. İlçemiz her türlü hizmet açısından geri kalmış. Bursa Türkiyenin gelişmiş dördüncü ili olmasına rağmen dağ yöresi ilçeleri olarak bilinen yerler geçmişten beri hükümetlerden yeteri desteği alamamış, buralara hep üvey evlat gözüyle bakmışlar. Düşünebiliyormusunuz, Bursa Türkiyenin dördüncü büyük kenti, sanayi şehri fakat dört dağ ilçesi Türkiye ilçeleri arasında gelişmişlik bakımından en alt sıralarda. Biz öncelikli olarak ilçemizi üst sıralara taşıyacak projeleri hayata
Mustafa Çetinkaya: Harmancık İlçemizin Sosyoekonomik gelişmişlik endeksi 0,41614; gelişmişlik grubu ise 4’tür. Türkiye 872 ilçe bazında Harmancık 551 , il içinde ise 13. sırada yer almaktadır. Söz konusu verilere dayanarak Harmancık Bursa’nın geri kalmış ilçeleri arasında bulunmaktadır. Fakat söz konusu geri kalmışlığı önümüzdeki süreçte gerekli önlemleri alarak ilçenin elinde bulundurduğu potansiyelleri projelendirerek kurtaracağız. İlçemizin en önemli sorunları nelerdir? İrfan Tatlıoğlu: Sadece Orhaneli değil, tüm dağ yöresinin temel sorunu, bitmeyen derdi, hepimizin büyük yarası Yöreden Bursa’ya olan göçün önü-
ne geçilememesidir. Dağın en büyük sorunu insanımızın doğduğu yerde doymamasıdır. Mustafa Bektaş: İlçemizin temel sorunu sanayiye dayalı bir istihdamın olmaması nedeniyle gerçekleşen hızlı göçtür. Bu temel sorunun etrafında ulaşım, eğitim, sağlık gibi sıralayabileceğimiz sorunlarımız aslında hızlı nüfus göçünün sonuçlarıdır. Selami Selçuk Türkmen: Bursa Türkiyenin dördüncü büyük kenti sanayi şehri fakat dört dağ ilçesi Türkiye ilçeleri arasında gelişmişlik bakımından en alt sıralarda. Şimdi bu geri kalmışlık bizim ayıbımız mı, yoksa birilerinin mi? Şimdi biz bu ayıpları biraz olsun örtmek ve ilçemizi daha modern ve gelişmiş bir ilçe haline getirmek için çalışmalara başlayacağız. İlçemizin çözüme kavuşması gereken birçok sorunu var. Nedir bunlar? Ben bunları içme suyu, şehir içi içme suyu şebekesinin değiştirilmesi, Yüksekokul, Bursa-Büyükorhan yolu, Büyükorhan’ın gelişmesi ve ekonomik olarak insanların rahatlaması ve iş imkânı nedeniyle tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi için
mutlaka sulama göletlerinin yapılması ve araziye su verilmesi gibi çalışmalar olarak sıralayabilirim. Bence bunlar ilçemizin olmazsa olmazları. Bu saydıklarımın mutlaka yapılması gerek ve de biz bunların hepsini gerçekleştireceğiz. Mustafa Çetinkaya: Dağ yöresinin ve tabii ki Harmancık ilçemizin sorunlarının en önemlisi işsizlik ve buna paralel olarak göç gelmektedir. Bu sorunların çözümü noktasında ne gibi önlemler alınacak? İrfan Tatlıoğlu: Gerek coğrafi şartlar gereği, gerekse Bursa’ya olan mesafe gibi etmenlerle yöremize yatırımcıyı çekemiyoruz. İlçelerimizde yeni iş sahaları açılabilmesi için önce alt yapının oluşturulması gerekiyordu. Bunun için de işe önce Bursa yolumuzun yapımından başladık. Gerek merkezi hükümet, gerekse İl Özel İdaresi ile koordineli bir şekilde çalışarak yolumuzun büyük bölümünü bitirdik. Önümüzdeki aylarda yolun en zor etabı olan Kapıkaya- Doğancı Barajı arasını yapacağız. Hedefimiz
Bursa- Orhaneli arasındaki mesafeyi 30 dakikaya düşürmek. Bir diğer etmen ise yöremizdeki dört ilçenin özel bir yasa ile teşvik kapsamına alınması olacak. Bu konuda sayın Devlet Bakanımız Faruk Çelik ve San.Tic. Bakanımız Nihat Ergün başta olmak üzere bursa milletvekilleri ile görüşüyoruz. Dağ Yöresi’nin tek kurtuluş yolu yörenin Teşvik kapsamına alınmasıdır. Eğer bu yasa gerçekleşirse hem dağ yöresi, hemde Bursa kazanacak. Bursa sanayicisi son yıllarda teşvikli illere (Uşak, Kütahya) kaçmaktadır. Bursa sanayicisini il içinde tutup, Bursa ekonomisinin küçülmesini engelleyecek aynı zamanda yöremizin istihdam sorunu ortadan kalkacaktır. Mustafa Bektaş: Göçün durabilmesi için gençlerimizin geleceğini doğduğu yerde görmesi gerekiyor. Bunun için son yıllarda ilçemizde tarım alanında ciddi ilerlemeler sağlandı. Özellikle kiraz en önemli gelir kaynağımız haline geldi. Sulu tarıma yönelik çalışmalarımız hızla devam ediyor. Ama ne olursa olsun 500- 600 kişinin sürekli çalışabileceği bir işyerinin ilçeye kazandırılması şart.
Bursa Türkiyenin dördüncü büyük kenti sanayi şehri fakat dört dağ ilçesi Türkiye İlçeleri arasında gelişmişlik bakımından en alt sıralarda şimdi bu geri kalmışlık bizim ayıbımız mı yoksa birilerinin mi?
17
Dağ Yöresi’nin tek kurtuluş yolu yörenin Teşvik kapsamına alınmasıdır. Eğer bu yasa gerçekleşirse hem dağ yöresi, hemde Bursa kazanacak.
18
Selami Selçuk Türkmen: Bunların hayata geçirilmesi konusunda zaten şu an çalışmalar devam ediyor nedir bu çalışmalar; Yol, BüyükorhanBursa ulaşım yolumuzun Demirciköy diye tabir ettiğimiz 16 kilometrelik kısmında yol yapım ve genişletme çalışmaları şu an devam etmekte. Yerel seçimlerden önce devlet Bakanımız sn. Faruk ÇELİK’ in talimatları ve Bursa Milletvekillerimizin destekleri ile bu yolumuzun proje çalışmaları yapıldı ve ihaleye çıkıldı. Şu anda yolumuzda özel firmalar ile Karayolları ekipleri çalışmaktalar. Yol çalışmalarında çok büyük bir mesafe kat edildi. Yol çalışmalarımızın bu yaz sonunda bitirilerek ilçemize yakışır bir yol olmasını hedefliyoruz. Yolumuz bittiğinde hem Bursa ile mesafe kısalacak hem de ilçemize dışarıdan gelen birisi yolumuzu bahane edip de gelmemezlik etmeyecek. Yani yolumuzu bahane edemeyecek. Yolun yapımı için ben öncelikli olarak Sayın devlet Bakanımız ile Bursa Milletvekillerimize buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Gerçekten onlara bu konuda çok teşekkür ediyorum. İlçemizin en önemli sorunlarından birisi de içme suyu ile içme suyu şebekesi. Dağlık bir bölgede olmamıza rağmen içme suyu sıkıntısı çekiyoruz aslında suyumuz yeterli fakat yaz aylarında bir
veya iki ay gibi kısa bir zamanda susuzluk çekiliyor. O da her zaman değil. Şimdi biz de bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak için projeler ürettik. İlçemize bağlı Zaferiye köyümüz var ve bu köyde kaynak suyu var. Biz, olursa öncelikli olarak bu sudan faydalanmayı düşünüyoruz. Tabi önce bu köylülerin rızasını alarak, baktık olmadı, başka alternatiflerimiz var. İlçemizin Ortacılar diye tabir edilen yerde daha önce sulama amaçla planlanmış bir gölet yapımı projesi vardı. Bu projeyi tekrar gündeme alarak içme suyu ve sulama göleti olarak yapmayı düşünüyoruz. İlçemizin içme suyu şebekesi 1988 yılında yapılmıştı. Yıl 2009 aradan 21 yıl geçmiş ve o zaman şebeke yenilenirken asbestli borular kullanılmış. Bu boruların acilen değiştirilip ilçenin içme suyu şebekesi yenilenmesi gerekiyor. Bunun için de ön çalışma başlattık ve en kısa zamanda projesini çizdirip içme suyu şebekesi yenileme çalışmalarına başlayacağız. Bu proje bittiğinde halkımız evlerindeki çeşmelerinden gönül rahatlığı içinde su içebilecekler. İlçemizde önümüzdeki eğitim-öğretim yılında Bursa Uludağ Üniversitesine bağlı olarak Büyükorhan Meslek Yüksek Okulu açılması gündemde ve bir aksilik çıkmadığı takdirde bu gerçekleşecek. Tabi bu Meslek Yüksek Okulunun açılabilmesi için Üniversite tarafından hem okul için hem de öğrenci yurdu için yer talebinde bulunuldu. Geçmiş Belediye
yönetimi tarafından mülkiyeti Belediyemize ait eski Adliye Binası öğrenci yurdu için Üniversiteye tahsis edilmiş. Meslek Yüksek Okulu içinde Bursa İl Özel İdaresine ait Büyükorhan eski Lise ve Pansiyon Binası tahsis edilmiş. Öğrenci yurdu olarak tahsis edilen Belediyeye ait olan binada tamirat ve tadilat çalışmaları geçmiş dönem Belediye Başkanı arkadaşım tarafından başlatılmış, gücünün yettiği oranda binada birçok istenenler yapılmış. Biz de şu anda bu binadaki çalışmalara devam ediyoruz. Yalnız bu binadaki tadilat ve tamirat masrafları Belediye tarafından karşılanması nedeniyle bu konuda biraz sıkıntı yaşamaktayız. Bu konuda hükümetimizin mutlak desteğine ihtiyacımız var. Üniversite bizden bir takım isteklerde bulundu. 30 bilgisayarlı tam donanımlı bilgisayar laboratuarı, 1 adet hizmet aracı ile öğretim görevlileri için 2 takım oturma grubu. Biz de bu istekleri imkânlarımız doğrultusunda temin etmeye çalışacağız. Meslek Yüksek Okulu için tahsis edilen Bursa İl Özel İdaresine ait binanın tadilat ve tamiratı için 350 bin TL’ lik bir ödenek çıktı. Binada yapılması gerekenler için ön çalışmalar yapılarak tamamlandı. Önümüzdeki günlerde bu binada tadilat ve tamirat işlerine başlanacak tüm bu çalışmalar neticesinde önümüzdeki eğitim-öğretim döneminde İlçemiz Meslek Yüksek Okuluna kavuşmuş olacak.
Mustafa
Çetinkaya: Öncelikli Önem verdiğimiz hedeflerden olan göç ve işsizliği önleme noktasında bahsettiğim gibi ilçemizin elinde bulundurduğu ulaşım potansiyeli, kültür turizm ve jeotermal potansiyeli, orman potansiyeli, madencilik potansiyeli ve bunun gibi alanlarda geliştirmekte olduğumuz gerek merkezi idare gerekse Avrupa birliği destekli projelerimiz ile göç ve işsizliğin önüne geçilecektir. Gelecek 5 yıl içinde ilçelerimizde yapılması planlanan projeler nelerdir? İrfan Tatlıoğlu: Mütevazi olmayacağım. Orhaneli İlçe Merkezi olarak alt yapı gibi bir sorunumuz yok. Bundan önceki beş yıllık süreçte ilçemizin kanalizasyon, kaldırım, yol çalışmalarını büyük bölümünü tamamladık. 29 Mart seçimlerinden önce de halkımıza sadece ilçe merkezini değil, tüm dağ yöresini kapsayacak ve kurtaracak makro projeler hazırlayacağımızı beyan ettik. Orhaneli modern bir devlet hastanesine kavuşacak. Toki tarafından ihalesi yapılan hastanemizin inşaatına önümüzdeki ay başlanacak. Orhaneli, MYO’na modern bir kampus oluşturmak için başlattı-
ğımız çalışmalar devam ediyor. İşadamlarımız ve belediyemizin desteği ile tam teşekküllü bir Yüksek Öğrenim kurumunu ilçemize kazandıracağız. Bursa- Orhaneli karayolu’nun tamamlanması için her türlü çalışmayı yapıyoruz. Şehir atıklarının temizlenmesi için Atık su arıtma tesisi kurulması konusunda tüm ön çalışmaları yaptık. Alt yapısını bitirdiğimiz ilçemizin, prestijini artıracak sosyal alanlar ve meydan düzenlemelerini başlatıyoruz. Yöneticilerin görevi halkını mutlu etmektir. Biz de bu uğurda halkımızın eğitimden, sağlığa, tarımdan, hayvancılığa sorunlarının çözmekle mükellefiz. Bu uğurda 2004-2009 yılları arasında Sosyal Belediyecilik kavramını ile Orhaneli halkını tanıştırdık. Önümüzdeki dönemde de halkımızın tüm sorunlarının çözüm merkezi olacağız. Mustafa Bektaş: Önümüzdeki 5 yılda geçmiş 5 yılda olduğu gibi kalıcı eserler bırakmak hedefindeyiz. Konuyu Belediye hizmetleri ve bütün ilçeyi ilgilendiren hizmetler olarak ikiye ayırmak lazım. Temel belediyecilik hizmetlerinde hiçbir sorun yaşamayız. Ama bizim ihtiyacımız bunun ötesinde, belediyemizin ve ilçemizin gücünü aşan çalışmaları yapmak. Burada
ayrıntılara girersem çok zaman alır düşüncesindeyim. Selami Selçuk Türkmen: Yukarıda sıraladığımız projelerden başka aşağıda sıraladığım konularla ilgili projeleri hayata geçireceğiz. İlçemiz dağlık bir bölge olduğu için halkın büyük bir çoğunluğu geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamakta. İlçemizde çilek üretimi önemli bir gelir kaynağı. Tabi hayvancılık da. Fakat bunlar için su lazım. İlçemizde 1993 yılında bitirilerek faaliyete geçen Büyükorhan Cuma Barajı var. Ne yazık ki bu sudan Büyükorhan halkı faydalanamıyor. Su Orhaneli ovasına gidiyor. Seçimlerden önce biz bu konuda bir çalışma başlattık, suyu Büyükorhan topraklarına sulama amacıyla getirmek için. Hatta bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik İlçemizi ziyareti esnasında bu konuda ilçe halkına söz verdi. Şimdi sulama için çalışmalar devam ediyor yalnız burada bir sıkıntı var. Bu iş hem zahmetli hem de pahalı olacak. Elektriğe dayalı olacağı için insanlarımız ekonomik yönden üzülecekler. Biz bunun böyle değil de başka bir alternatifi arayışı içindeyiz. Daha önce de bahsettiğim üzere İlçemizin Ortacılar Mevkiinde bulunan yere hem içme hem de sulama amaçlı bir gölet yapalım diyoruz. Eğer bu
Halkımız ilçe ekonomisine katkısı olacak projeleri hayata geçirebilecek, her vatandaşına aynı mesafede olan, sorunlarına en kısa zamanda çözüm bulabilecek bir yönetim istemektedir.
19
Dağ yöremizin teşvik kapsamına alınması ve kalkınmada öncelikli yöreler içinde yerini almasını istiyoruz. Çünkü dağ yöremizin kabuğunu kırması, geri kalmışlığı ve işsizliği yenmesi için bunun şart olduğunu görüyoruz. Bizim bu günlerde merkezi idareden en büyük beklentimiz bu.
20
fikrimiz kabul görülürse bu projeyi hayata geçireceğiz. Bu projemiz hayata geçtiğinde İlçemizin içme suyu sorunu çözülmüş olacak. Hem de tarımsal alanda kalkınma sağlanmış olacak. İlçemizin bir de çöplük sorunu var. Sadece bizim değil diğer dağ yöresi ilçelerinin de ortak sorunu. Bu sorunu çözmek için diğer ilçe belediye başkanları ile bir araya gelip orta bir noktada Çöp Ayrıştırma ve Geri Kazanım projesini yapmak istiyorum. Eğer bu kabul görürse dağ yöresi ilçelerinin tümünün çöp sorunu ortadan kalkmış olacak. İlçemizin konut sorunu var. Bunu da TOKİ ile işbirliği çerçevesinde 100 konutluk bir proje ile çözmeyi planlıyoruz. Belediyemize ait olan bir düğün salonu var. Fakat bu salon yetersiz. Biz şimdi bunun yerine 1000 kişilik bir düğün salonu yapmayı planladık ve bunun için de önümüzdeki günlerde çalışmalara başlayacağız. İlçemiz dağ yöresi olduğu için tam doğa harikası bir yer. Bir de Derecik Köyümüzde bulunan Bazilika var. Bu Bazilikanın kazı ve restorasyon çalışmaları Uludağ Üniversitesi ile İsviçre Lozan Üniversitesi işbirliği içinde her yıl devam etmekte ve 2011 yılında bu çalışmaların bitirilerek Bazilikanın turizme inanç turizmine kazandırılması planlanıyor. Biz de bu çalışmalar tamamlandıktan sonda doğa harikası yerlerimiz ile bu Bazilikanın Ülke genelinde iyi bir reklamını yaparak İlçemizi turizm açısından canlandırmayı hedefliyoruz. Bu sayede hem İlçe-
miz üne kavuşacak, hem de ekonomik olarak halkımıza yeni gelir kaynakları kazandırmış olacağız. Aslına bakarsanız İlçemizin birçok yapılması ve kısa vadede çözüme kavuşması gereken sorunları var. Biz öncelikli olarak yukarıda saydığım olmazsa olmazları yapıp hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bursa’nın 17 İlçesinden müstakil Hükümet Konağı olmayan tek ilçesi Büyükorhan. 1988 yılında İlçe statüsüne kavuşan Büyükorhan’ da Hükümet Konağı yok. yıllardır Belediyeye ait binada hizmet vermekte. Hükümet Konağı için tahsis edilmiş arsası da var. Nedendir bilinmez bu konuda şimdiye kadar hiçbir girişimde bulunulmamış. Biz şimdi İlçemize yakışan müstakil bir Hükümet Konağı yapmayı hedefliyoruz. Bu saydıklarımın dışında İlçemize Kültür Merkezi kazandırmak, Cumhuriyet Meydanında bulunan Merkez Camimizi yıkarak yerine daha modern bir cami inşa etmek, Belediye ve Özel Sektör işbirliği ile İlçemizde bir Et ve Süt işlemeye yönelik bütünleşmiş tesis kurulması, yine Belediye ve özel sektör işbirliğiyle Çilek şoklama tesisi kurulması ve diğer dağ yöresi ilçeleri ile ortaklaşa yapılması, en büyük projelerimizden biri olan Gölpark Projemiz, İlçemiz Cuma Barajı kıyısında yapılması öngörülen proje çerçevesinde hayvan barınakları, çocuk oyun parkları, piknik alanları, iskeleler, yürüyüş bantları, spor alanları gibi tesisler yapmayı planlıyoruz. Tabi bu
sonradan bahsettiğim projeler zaman içersinde olabilecek projeler ömrümüzün ve gücümüzün yettiği sürece bahsetmiş olduğum tüm bu projelerimizi hayata geçireceğim. Yalnız Büyükorhan halkı bizlere inansın, güvensin ve sabretsin. Yapacağımız her bir projede bize manevi olarak destek olsunlar ilçe halkından bunu istiyorum. Mustafa Çetinkaya: Gerekli önlemleri alarak projeler geliştirilerek işsizlik ve göçün önü kesilecektir. 9 mahallemize ayrım gözetmeksizin şeffaf ve sosyal belediyecilik anlayışı içerisinde hizmet edilerek merkezi idare avantajlarından Harmancık halkı yararlandırılacaktır. Sıkıntılar gidirilecektir. İlçemizin merkezi idareden beklentileri nelerdir? İrfan Tatlıoğlu: Orhaneli’miz merkezi idareden beklentisi bundan önceki yatırım alamadığı 70 yılın 100 yılın alacağını tahsil etmek. Biz Orhaneli Belediyesi olarak ve ilçemizdeki diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte hareket ederek çok kereler merkezi idarenin kapısını çaldık ve minnetle ifade etmek istiyorum ki hiçbir zaman da elimiz boş dönmedik.
Ama tabi ilçemizin gelişmesi için önümüzde kat etmemiz gereken daha çok yol var. Bizim şu an da merkezi idareden sadece Orhaneli için değil tüm dağ yöresi için bir talebimiz ve büyük bir beklentimiz var. Dağ yöremizin teşvik kapsamına alınması ve kalkınmada öncelikli yöreler içinde yerini almasını istiyoruz. Çünkü dağ yöremizin kabuğunu kırması, geri kalmışlığı ve işsizliği yenmesi için bunun şart olduğunu görüyoruz. Bizim bu günlerde merkezi idareden en büyük beklentimiz bu. Bu konuda bizi ve yöremizi çok iyi tanıyan milletvekillerimizden ve bakanlarımızdan destek bekliyor, bu talebimize büyük bir hassasiyet göstereceklerine de inanıyorum. Mustafa Bektaş: Düşündüğümüz, hedeflerimiz hizmetlerin bir çoğu bizi aşan merkezi idarenin el atması gereken konular. Merkezi idarenin yanında başta Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep ALTEPE’den beklentilerimiz çok yüksek. Özellikle Bursa-Keles yolu başta olmak üzere ulaşım konusuna çok önem veriyoruz. İşsizliğin önlenmesi konusunda Harmanalan Kömür ocağına yönelik kurulacak bir termik santralinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Selami Selçuk Türkmen: Halkımız ilçe ekonomisine katkısı olacak projeleri hayata geçirebilecek her vatandaşına aynı mesafede olan sorunlarına en kısa zamanda çözüm bulabilecek bir yönetim istemektedir. Kısa vadede ise : İlçemizin içme ve sulama suyu sorununun bir an önce çözülmesini üniversitenin açılmasını, ve Bursa yolunun bir an önce bitirilmesini istemektedir Mustafa Çetinkaya: İlçemiz söz konusu hizmetler ve potansiyelleri değerlendirme aşamasında destek göreceğinin sözünü almıştır. Harmancık hal-
kının günümüze ulaşan sıkıntıları merkezi idare desteği ile aşılacaktır. Her ilçemizin kendine özgü şenlik festivali var. Bu festivaller kültürel ve ekonomik anlamda bölgede istenilen hareketliliği sağlıyor mu? Keles bu açıdan ne durumda? İrfan Tatlıoğlu: Şimdi tabi her ilçenin kendine özgü festival kimliği farklıdır. Biz kendimizden bahsedecek olursak bizim Orhaneli Karagöz Kültür Şenliğimiz çok boyutlu amaca hizmet etmekte ve doğal olarak da çok boyutlu ihtiyaçlara cevap vermektedir. Orhaneli Karagöz Kültür Şenliği ilçemizin ve yöremizin ulusal platformlarda sesinin duyulmasını sağlayan yöremizin en büyük ülkemizin de ilçeler arasında 3. büyüklükteki organizasyonudur. Festivalimiz Yörük Türkmen kültürünü geçmişten geleceğe taşımakla kalmıyor aynı zamanda diğer kültürler tarafından da tanınmasını sağlayan bir misyonu üzerinde taşımaktadır. Festivalimize her yıl 40-45 bin kişilik bir katılım oluyor ki bu da bölge halkı için ekonomik yönden büyük bir önem arz etmektedir. Festivalimize pek çok gazeteci, yazar, sanatçı ve milletvekili katılım sağladığı gibi bakanlarımız düzeyinde devletimiz de temsil edilmiş olmaktadır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Orhaneli Karagöz Kültür Şenliği sosyal ekonomik ve kültürel yönden kendisinden beklenen her türlü isteği karşılamaktadır. Mustafa Bektaş: Bizim şölenimiz yani Kocayayla Şöleni Keles’ten daha fazla bilinir. Bu yılda 44.sünü gerçekleştireceğiz. Yani uluslararası Bursa Festivalinden sonra il düzeyinde en eski kültürel etkinlik konusunda. Bu etkinliğimiz geçmişte ilçemiz için çok daha önemliydi. Ancak neredeyse her köyün şölen şenlik yaptığı günümüzde eskisi kadar ilgi gördüğünü söyleyemem. Ama biz son beş yılda şölenimizi Türk Cumhuri-
yetlerindeki kardeşlerimizle birlikte kutluyoruz. Şölenimizin adını da “ Kocayayla Türk Kültürü Şöleni” olarak değiştirdik. Sanırım bundan böyle şölenimiz farklı bir anlam ve boyut kazanmakta. Selami Selçuk Türkmen: Festivaller ekonomik katkısından çok bölgemirin kültürü ve tanıtımı için çok önemlidir. biz de bundan sonraki festivallerde kültürel faaliyetlere daha çok önem ve zaman vererek ilçe tanıtımına daha çok katkısı olacak ve ilçe dışında daha çok ses getirecek (tabiri caiz ise biz burdayız diye haykıracak) projelere yöneleceğiz ekonomik yanına gelince belediyemiz için getirisi olmamaktadır ama ilçe esnafımızın alışveriş yapması açısından önemlidir. en azından ekonomik bir hareketlilik oluşturmaktadır.Ama şu an itibariyle istenilen düzeyde değildir .bizim görevimiz yapacağımız çalışmalarla festivali hem kültürel hemde ekonomik olarak istenilen düzeye getirmektir. ve de bunu yapabilecek güç ve projeleriniz mevcuttur. Mustafa
Çetinkaya: Harmancık panayır ve Yağlı pehlivan güreşleri 1947 yılından bugüne aralıksız olarak yapılmaktadır ve çevre ilçelerimiz arasında en eski ve bu yönü ile de önemli bir değere sahip olan şenliktir. Bu yıl 05-09 ağustos tarhleri arasında 62.si düzenlenecek olan şölenimiz ,Kültürel anlamda yaşattığı hareketliliğin yanında 5 gün büyük bir yoğunlukla sürmekte ayrıca çevre il ve ilçe (Kütahya, Balıkesir, Bursa, Simav, Orhaneli , Keles , Dursunbey ,Tavşanlı v.b.) esnafı ve haklı büyük ilgi göstermektedir. Dolayısıyla ilçeye.potansiyel anlamda getirdiği canlılığa paralel olarak ekonomik anlamda da artılar kazandırdığı bilinmektedir.. Güneybursa dergisine teşekkür ederim. Sizlerin aracığı ile bu yıl düzenleyeceğimiz şölenimize tüm hemşerilerimizi davet ediyorum. Bu güzel söyleşi için sizlere teşekkür ediyoruz...
Göçün durabilmesi için gençlerimizin geleceğini doğduğu yerde görmesi gerekiyor. Bunun için son yıllarda ilçemizde tarım alanında ciddi ilerlemeler sağlandı.
21
bilgi bilgi BİR GÖLGE OYUNU
KARAGÖZ
Evliya Çelebi’ye göre Karagöz Selçuklu Türklerinden Bali Çelebi adında bir demirci, Anabritanica Ansiklopedisinin 578. sayfasında ise Selahattin Eyyubi´nin Subaylarından Bahaddin Karakuş veya Orhaneli ilçesinin Karakeçili aşiretinden KARAOĞUZ adında bir köylü olduğu kayıt altına alınmıştır.
Karagöz, Türk gölge oyununun Hacivat ile birlikte iki temel tipten birisidir. Karagöz halkın sağ duyusunu simgeler. Özü sözü bir, dürüst, mert ve halktan biri görüntüsü verir.
K
aragöz ve Hacivat´ın hayatları üzerine Evliya Çelebi ve bazı kayıtlar çeşitli yorumlarda bulunmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre Karagöz Selçuklu Türklerinden Bali Çelebi adında bir demirci, Anabritanica Ansiklopedisinin 578. sayfasında ise Selahattin Eyyubi´nin Subaylarından Bahaddin Karakuş veya Orhaneli ilçesinin Karakeçili aşiretinden KARAOĞUZ adında bir köylü olduğu kayıt altına alınmıştır. Rivayete göre Padişah Sultan Orhan, Bursa’ya bir cami yaptırmaya karar verir. Ülkenin dört bir yanından gelen usta ve işçiler ile birlikte Karagöz ve Hacivat da bu inşaatta çalışırlar. Neşeli ve tatlı dilli bu insanları sohbetleri cami inşaatını yavaşlatır. Padişah durumu öğrenir her ikisinin de başını vurdurur. Daha sonra Padişah bu duruma çok üzülür. Padişahın bu üzüntüsünü hafifletmek için Şeyh Küşteri adında biri günümüze kadar gelen Karagöz Oyunu’nu perde arkasında oynatır.
22
Bir diğer söylentiyi Evliya Çelebi’de buluyoruz: Ona göre, (Hacivat) Hacı İvaz, Selçuklular çağında Mekke’den Bursa’ya gi-
dip gelen Yorkça Halil adıyla da anılan tanınmış biriydi. Karagöz ise İstanbul Tekfuru, Konstantin’in seyisiydi. Sofyozlu Bali Çelebi olarak da anılırdı. Yılda bir kez, Tekfur kendisini Selçuklu Sultanına gönderirdi. O da bu ziyaretleri sırasında Hacivat ile buluşup sohbet ederdi. Hayal-i Zilli (Hayal Oyunu) sanatçıları da onların söyleşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı. Karagöz, Türk gölge oyununun Hacivat ile birlikte iki temel tipten birisidir. Karagöz halkın sağ duyusunu simgeler. Özü sözü bir, dürüst, mert ve halktan biri görüntüsü verir. Yuvarlak yüzlü, değirmi top sakallı ve kocaman gözlüdür. “Işkılar” denilen başlığı, kırmızı rengin egemen olduğu giyimi salta, dizlik ve kuşak yemeni’den oluşan giysisi ve tütün kesesi vardır.Oyunu Hacıvat ile birlikte hep aynı biçimde bitirir.
Karagöz Anıtı, Çekirge caddesi üzerinde, Karagöz evi Müzesinin tam karşısındaki parkın içindedir. Geleneksel gölge oyunumuzun başkahramanları Karagöz ve Hacivat’ın ve perdedeki yaratıcıları olarak kabul edilen Şeyh Küşteri ’nin hatırasını yaşatmak amacı ile yapıldı. Anıtın arka tarafında, Hacivat’ın, Karagöz’ün ve Şeyh Küşteri ’nin mezarlarının sembolik olarak orada bulunduğunu ifade eden, isimlerinin yazılı olduğu taşlar vardır. 1960lı yıllarda, bu anıtın yerinde basit figürlerin yer aldığı panolar yer alırken, 1982 yılın-
da Belediyenin siparişi üzerine, Sanatçı Gönül Akın tarafında yapılan, seramik figürlerle bezeli şimdiki anıt yapıldı. Bursa kökenli Karagöz ve Hacivat tiplemeleri ile ulusal kimlik kazanan, Türk Tiyatro tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip gölge oyunu geleneğini canlandırabilmek ve geliştirebilmek amacıyla, ilk kez 1993 yılında gerçekleştirilen ULUSLARARASI BURSA KARAGÖZ GÖLGE VE KUKLA OYUNLARI FESTİVALİ Bursa Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde UNIMA Bursa Şubesi’nin katkıları ile düzenlenmektedir. Karagöz yalnız Türkiye’de değil, Türkiye dışında, birçok İslam ülkesinde ve Balkan ülkelerinde de etkisini göstermiştir. Türkler dışarıdan aldıkları gölge oyununa Türk yaratıcılığını, beğenisini, sanat gücünü katıp onu geliştirerek, görüntüleri deri sanatındaki ustalıklarıyla işleyip Osmanlı imparatorluğunun geniş etki alanı ve çevresinde yaymışlardır. Türkiye’ye Mısır’dan gelen gölge oyunu, yeni bir kimlik kazanarak yeniden Mısır’a dönmüştür. Nitekim birçok gezgin, 19. yüzyılda Mısır’daki gölge oyununu anlatırken, bunun Karagöz olduğunu, Mısır’a Türkler tarafından sokulduğunu ve çoğunlukla Türkçe oynatıldığını belirtmişlerdir. Karagöz’ün bugün de yaşayan en derin etkisi Yunanistan’da görülmektedir. Yunan Karaghiozis’i her bakımdan Türk Karagöz’ünün bir dalı, bir çeşitlemesidir. Yunan Karagöz’ü tarihi gelişmesinde üç
aşama göstermiştir. 1821 ayaklanmasından önce Yunanistan’da Türkiye’den gelen Karagöz gösterilmektedir. 1822’de sultanın ordusu Yanyalı Ali Paşa’yı yenik düşürdükten sonra Yanya’daki Yunan Karagözcüleri Paşa’yı perdeye çıkarmışlardır ve oyundaki Türk kişilerine rağmen, bilinçli bir Yunanlılık yavaş yavaş kendini göstermiştir. Oyundaki kişilere Büyük İskender, Antakya Kralı gibi kendi kişilerini de katmışlardır. 1830’dan sonra güney Yunanistan özgürlüğüne kavuşmuş ve Atina’da Karagöz oynatılmıştır, bunlarda Türk etkisi belirgindir. Türk Karagöz’ü gibi Yunan Karagöz’ünün de siyasal yanı güçlüdür. “Yalova Safası”, “ Salıncak” oyunlarının konularında olduğu gibi, kişilerinde de Türk etkisi kendini gösterir. Kişiler iki karşıt kesime ayrılır Karaghiosiz (Karagöz) ile Hatziavatis (hacivat) oyunun baş kişileridir. Karagöz’ün karısı “Aglaia” veya “Karaghiozaina”, annesi “Ambla”, Karagöz’ün oğulları “Virkiko”, “Kopritis” ve “Kollitiri”, bir çeşit Frenk olan “Nionios”, Hırbo’ya benzeyen “Baba Yorgos”, Çelebi’ye benzeyen “Selim Bey”, Arnavut taklidine benzeyen “Derven Ağa” gibi çeşitli benzerliklere rastlanır. 1991 yılından bu yana da Orhaneli ilçesinde Karagöz Kültür Festivali düzenlenmektedir. Yağlı güreş, at yarışı, Karagöz gölge oyunu gösterisi, film gösterimi, folklor gösterileri ve konserler gibi etkinliklerin gerçekleştirildiği kültür etkinliği Karagöz Kültür Festivali, Kültür Bakanlığı verilerine göre, 2005 yılında Türkiye genelinde yapılan şenliklerde kırkbin kişinin katılımyla üçüncü olmuştur.
1991 yılından bu yana da Orhaneli ilçesinde Karagöz Kültür Festivali düzenlenmektedir. Kültür Bakanlığı verilerine göre, 2005 yılında Türkiye genelinde yapılan şenliklerde kırkbin kişinin katılımyla üçüncü olmuştur.
Bu bilgilerin hazırlanmasında Raif Kaplanoğlu’nun yazılarından yararlanılmıştır.
23
bilgi bilgi
dünden bugüne
kocayayla
Osmanlıların kuruluş dönemlerinde civardaki yörük aşiretleri tarafından Domaniç yaylarıyla birlikte yaylak olarak istifade edilmiş, ayrıca saray atları için nitelikli bir otlakiye vazifesi görmüştür.
Yaklaşık 400.000 m2. lik açık çayır ve mer’a alanına sahip olan Kocayayla, Türkiye’nin de en büyük yaylalarından biridir.
24
K
ocayayla; Keles ilçe merkezi yakınlarında yer alan, adından da anlaşılacağı üzere oldukça büyük bir yayladır. Keles’in 4 km. güneydoğusunda bulunan Kocayayla, Bursa’nın en ünlü piknik ve mesire yerleri arasındadır. Etrafı karaçam ağaçlarıyla örtülü olup ayrıca yayla içinde yer yer çam, meşe, gürgen, alıç, kavak ve erik ağaçları da vardır. Yaklaşık 400.000 m2. lik açık çayır ve mer’a alanına sahip olan Kocayayla, Türkiye’nin de en
büyük yaylalarından biridir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1.200 m. olan yayla; bol oksijenli temiz havası ile kalp, verem, akciğer, astım, anemi ve benzeri hastalıklar için tavsiye edilen nitelikler taşımaktadır. Kocayayla’da Keles Belediyesi ve Orman İşletmesi tarafından muhtelif spor alanları, masa-bank, ocak, restaurant, kır kahvesi, büfe, mescit, oyun parkı ve tuvalet yaptırılmış, şehir şebekesinden ayrı olarak su getirilmiştir. Bu itibarla; gelen misafirlerin tüm ihtiyacını
karşılayabilecek altyapıya sahiptir. Bu bölge Bursa, İnegöl ve Atranos (Orhaneli)’tan önce Osmanlıların hakimiyetine girmiş, Bizans’a ait bu üç tekfurluğun ortasında ve oldukça stratejik bir konumda bulunduğu için buraların fethi sırasında üs olarak kullanılmıştır. Osmanlıların kuruluş dönemlerinde civardaki yörük aşiretleri tarafından Domaniç yaylarıyla birlikte yaylak olarak istifade edilmiş, ayrıca saray atları için nitelikli bir otlakiye vazifesi görmüştür. Bir rivayete göre Orhan Gazi ile Nilüfer
Hatun’un düğünleri de bu yaylada yapılmıştır. Konar-göçer yörük aşiretleri her yıl yaz başlangıcında hayvanlarını otlatmak üzere yaylalara çıkmadan önce yazı karşılamak ve yaz mevsiminin gelişini kutlamak amacıyla burada toplanır ve şenlikler düzenler, çevredeki dede yatırırlarının başında “hayır” yaparlarmış. Zira; yörükler için yaz, bir yayla mevsimi ve yörüğü yörük yapan unsurları icra edebilme mevsimidir. Yazın gelişi yörük için en önemli bayramdır. Bu nedenle Orta Asya’dan beri yazın müjdecisi olan hıdrellezde tüm yörükler biraraya gelip kurbanlar keser, dualar eder, yemekler yer, oyunlar sergiler, at koşturur, cirit oynar, gençler güreş tutar, ozanlar atışır hülasa topluca bayram yaparlarmış. Aynı zamanda bilge ve ulu kişilerin mezarlarının ziyaret edildiği, “toy” adı da verilen bu şölenler şamanist gelenekleri içeren umumi bir kurban ziyafeti şeklinde gerçekleşir, katılan tüm Türk boylarına kurbandan birer parça verilirmiş. Ayrıca; artık yaylalara çıkılacağı için insanlar 5-6 ay gibi uzun bir süre birbirini göremeyeceklerinden bu şölenler bir nevi “helalleşme” işlevi de görürmüş.
İşte bu şekilde; Osmanlının Söğüt ve Domaniç dolaylarını yeni yeni yurt tuttuğu sıralarda dönemin yaylağı ve gazi atlarının otlağı olan Kocayayla da bu şölenlerin yapıldığı önemli yerlerden ve geleneksel halk edebiyatının ilk merkezlerinden biri haline gelmiş, yüzyıllar boyunca ozan/baksı geleneğinin süregeldiği bir yer olmuştur. Eski Türk geleneklerini sürdüren, kopuz çalıp şiir söyleyen ozanlar uzun yıllar Kocayayla şölenlerinde buluşarak atışmışlardır. Halen civarda yatırları bulunan ve kendilerine “dede” denilen kişilerin bu ozan/baksı geleneğinin kalıntıları olması muhtemeldir. Bu şölenleri yaşatmak amacıyla; bir yaylalar diyarı olan Keles’ in Kocayayla’ sında da halen her yıl Haziran ayında “Geleneksel Keles Kocayayla Şöleni” düzenlenmektedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi oldukça eski bir geçmişi olan bu şölen Osmanlıların son dönemlerine kadar yaşatılmış, ancak Kurtuluş Savaşı yıllarında ara verilmiş daha sonra 1966 yılında tekrar canlandırılmıştır. Bu şölende; yağlı güreş müsabakaları, kiraz ve çilek teşvik yarışmaları, halkoyunları gösterileri yapılmakta ve çeşitli sanatçılar konser vermektedir. İlçedeki muh-
telif dernek ve kuruluşlar yararına tertip edilen Kocayayla Şöleni’ nde Keles yöresinin “temsili gelin alayı” merasimi gelen misafirlerin oldukça ilgisini çekmektedir. Ne yazık ki; Kocayayla Şöleni günümüzde asli özelliklerini yitirmiş, tamamen bir festival / konser havasına bürünmüştür. Bir an önce otantik görüntüsüne kavuşturulması dileğimizdir. Son yıllarda Kocayayla’ da çeşitli izci kampları düzenlenmekte, Bursa’ dan gelen çim kayağı, güreş ve futbol takımları çalışmalarını bir müddet burada sürdürmektedir. Yeni tesislerin yapılması bir kamp yeri olarak burayı daha cazip hale getirecektir. Zira ulu çam ağaçlarının içinde yer alan bu yayla; çadır turizmi, kampçılık, trakking ve sair doğa sporları için ideal bir mekandır. Ayrıca her yıl tertiplenen Geleneksel Kocayayla Şöleni’nden ayrı olarak siyasi partiler, dernekler ve çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından da zaman zaman Kocayayla’ da büyük şölenler tertip edilmekte, yağlı güreş, cirit, boğa güreşi müsabakaları yapılmaktadır. Bu şölenlerle birlikte Kocayayla, her yaz mevsiminde ortalama 200.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Eski Türk geleneklerini sürdüren, kopuz çalıp şiir söyleyen ozanlar uzun yıllar Kocayayla şölenlerinde buluşarak atışmışlardır. Halen civarda yatırları bulunan ve kendilerine “dede” denilen kişilerin bu ozan/baksı geleneğinin kalıntıları olması muhtemeldir.
25
araştırma araştırma ELİMİZDEN DÜŞMEYEN
KAŞIKLARIN DİLİ
Z
ahmet erdönmez
Günümüzde kullanılan kaşıkların az çok serüvenini biliyoruz. Metal, parlak ve şık demir parçaları ama diğer malzemelerden yapılan kaşıkların öyküsü özellikle “tahta kaşıklar” farklı.
26
enginin, fakirin, alimin zalimin, padişahın, sultanın, güzelin, çirkinin, aklınıza gelen herkesin her gün elinden düşmeyen tek şey nedir bilir misin? “Kaşık” Şöyle bir düşünün kaşıkla işi olmayan bir kimse olabilir mi? Kaşıksız bir ev düşünebilir misiniz? Kaşıksız bir sofrayı sadece belgesellerde görebilirsiniz. Hayatımıza bu kadar girmiş bu araç hakkında ne biliyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Sizlere bir anımı anlattıktan sonra kaşığın tarihinde yolculuk yapacağız. Benim doğduğum köyde yemek zamanı odanın ortasına bir sofra bezi serilir. Bezin tam ortasına bakırdan yapılmış sini oturtulurdu. Sininin üzerine sırayla ekmekler ve sonra kaşıklar dizilir, sininin göbeğine de yemekler konurdu. Sonra aile fertleri yere çömelerek sofraya sokulur, sofra bezini dizine çeker, evin büyüğünün yemek duası ile yemek başlardı. O dönemde kaşıkların hepsi ağaçtan yapılırdı. Geniş ağızlı, dar ağızlı, uzun saplı, işlemeli boy boy tahta kaşıklar dizilirdi sofralara. Ben her
zaman küçük tahta kaşıkları almaya çalışırdım. Çünkü dedemin kaşığı bana geldimi vay halime. Kepçe büyüklüğünde bu araç ağzıma sığmadığı için neredeyse kase yerine kullanırdım. Tabii ki karnım doymazdı. Çünkü ağzımı anca yanaştırabiliyordum. Her akşam sofrada benim kaşık kavgam çok meşhurdu. Küçük tahta kaşığı kapabilmek için dakikalar öncesi sofraya çöküp nöbet beklediğimi çok iyi hatırlarım. Rahmetli ninem kaşık hassasiyetimi bildiği için beni yanına oturtur kaşığımı da belinden çıkarıp bana verirdi. Yörenin o güzel yemeklerini tahta kaşıklarla bir güzel yer, sofra duasından sonra kaşığımı kapıp saklardım. Gel zaman git zaman bu olaylar şuur altına o kadar yerleşmiş ki kaşık toplayıp koleksiyon yapmaya başladım. Koleksiyonumda bulunan bu güzel kaşıkların bende ayrı bir yeri vardır.
Kaşiğin Tarihi Koleksiyonumdaki kaşıkları incelerken, onların tarihini sizlerle paylaşmak istedim ve araştırdım. Karşıma ilginç bir öykü çıktı. Her gün soframızdan eksik etmediğimiz, dostlarımızdan birisi olan kaşığın tarihine birlikte yolculuk yapalım. Günümüzde kullanılan kaşıkların az çok serüvenini biliyoruz. Metal, parlak ve şık demir parçaları ama diğer malzemelerden yapılan kaşıkların öyküsü özellikle “tahta kaşıklar” farklı. Kaşık yapımının Anadolu’da yıllardır devam eden bir meslek olduğunu hepimiz biliriz. Bu el sanatı ürünlerinin en tanınmışlarındandır. Konya ka-
şıkçılığının ilk kez Karaman’dan Konya’ya gelen medrese öğrencileri tarafından başlatılmış olabileceği öne sürülür. Bunlar geçimlerini kaşık yaparak sağlıyorlardı. Tahta kaşıkların yapımında genellikle şimşir, meşe ya da armut ağacı kullanılır. Küçük bir keser ya da törpü yardımı ile biçimlendirilen kaşıklar genellikle Akseki, Gediz, Geyve’nin taraklı bucağında yapılır. Burada sağlanan işlenmemiş kaşıkla. Konya, İstanbul, Çorum, Kastamonu, Tokat’ta son biçimini alır. Tahta kaşık üzerine
çeşitli resim ve bezemeler de yapılır, yazılar yazılır. Kaşık ustaları süsleri ve yazıları elle yaparlar, kaşıkların üzerine resimler, dualar, atasözleri, beyitler, turalar işlerler. Kaşıkçılıkta hat sanatından da yararlanılır. Koleksiyonumda bulunan kaşıkların pek çoğunun ağız kısmında kaşığı kullanan kişiye itafen “buyrun efendim, buyursun, kusura bakmasın” gibi cümleler bulunmaktadır. Tahta kaşıkların yanı sıra özellikle İstanbul’daki kaşıkçılar altın, gümüş v.s. gibi değerli madenlerden de kaşık yapıyorlardı. Bunlar üzerine sanat kakma oyma tekniklerle bezemeler yapılıyor. Sapları mercandan, sedeften takılıyor, uçlarına inci püsküller geçiriliyordu. Kaplumbağa kabuğu, fildişi, mercandan yapılmış kaşıklara da sıkça rastlanabiliyordu. Bugün bu sanat eseri kaşıklar evlerimizden uçup gittiler, yerlerini demirden yapılmış kardeşlerine bıraktılar. Sessizce sofralarımızdan çekilen sanat eserleri müzelerde ve koleksiyonerlerdeki yerlerini aldılar. Geçmişi gururla hatırlayarak.
Kaşiklar Üzerindeki Yazilar Koleksiyonumda bulunan Konyalı sanatkarlar tarafından yapılmış üzerindeki çeşitli şiirler ve beyitler yazılmış kaşıkların üzerindeki osmanlıca yazıların günümüz türkçesine çevrilmiş halini sizlere sunuyorum
amân sonra Garibin başına devlet amândan sonra Ateş-i aşkınla vücûdum yandı sabâh- mesâ kendi düşünle münsidir bendeki âb-ı hayât çukur kısımda yeyün efendim Men câmi’iyim mürivetinin ve hatrı selâm-ı aleykin
Âdem geldi Kadem bastı cihâne.
Konya 1314 H.
Ecel geldi baş ağrısı behâne
Kendi düşünle mûnşîdir bendeki âb-ı hayâ(t)
Bu dünyanın sofasından sofasına nevbet gelmez. Âkıllı isen kıl namazını bu dünyâdan giden gelmez. Sarıoğlu mülkü Mehmet Sarıoğlu Ali mülkiyetiyle
1312 H. Pek rengine aldanma felek eski felektir zirâ felek müşîrû’l ûnâs dönektir Konya
Bu kaşığı al eline besmeleyle götür diline buyurun
Olmuşun gümüşte mağrûr kasr-ı asrâne olan taht-ı sarayında
Sarıoğlu mülkü Mehmet Sarıoğlu Ali mülkiyetiyle
Alaaddin bak virâne şura
Gam değildir geride dünya kala diye. Gam oldur ki kala dünyâ geride diye Yâdigâr-ı Konya Abdurrahman Cihânda buldum bir yâr-i sâdık muvâfıkla sandığım çıktı Bana benden olur her ne olur ise başını rahat bulur dilim durur ise Şirin Mehmet 5.8.1946
Servi Kadem gûlîzârım ağsamıyam gül benbesi (pembe) Nergülü (nergüzü) sa’y ider sesim bir murâda ölmez imiş mukadderden ziyade kepçe içi efendim buyursun kusura bakmasın Tahir Konya Gayr-ı istemem açdırma benim ağzımı zinhâr zâlim beni söyletme derûnümde neler var buyursun
Bugün bu sanat eseri kaşıklar evlerimizden uçup gittiler, yerlerini demirden yapılmış kardeşlerine bıraktılar. Sessizce sofralarımızdan çekilen sanat eserleri müzelerde ve koleksiyonerlerdeki yerlerini aldılar. Geçmişi gururla hatırlayarak.
Kimseye bâki değildir bütün dünya sîmuzer(simzer) bir (pir) harâb olmuş gönül olmaktır hüner Şirin Mehmet 5.8.1946 Nadir bulunur tîynet-i Kâmilede kusûr Kem Saatde eyleme her ne eyler ise zuhur Şirin Mehmet 5.8.1946 Felek vakf-ı murâd üzerinde döner
27
makale makale bursa ve
kültür endüstrİsİ
Yaşayan kaynak kişiler olarak tanımladığımız nice büyüklerimizden yalnızca biri olan İsmet İNCİ ile yaptığım çalışmalardan birinde kendisinden aldığım türkünün öyküsü...
G
cihan erden
Toplumları gerçek kılan yaşanmışlıklar, tarihsel geçmiş ve en önemli, gelenekleri ve yerel davranış biçimleri olarak nitelediğimiz kültürleri ve kültürel miraslarıdır.
ünümüz dünyasında
göz okullardan dışlanmış, sosyal
risiyle acaba günde kaç kişiyi ken-
otomotiv, tekstil, ağır
hayattan dışlanmış, kitle iletişim
dine çekebiliyor.
sanayi gibi bir çok
araçlarından dışlanmış ve unutul-
sektör ekonomik bu-
maya yüz tutmuştur.
M.Öcal Oğuz Türkiye’de günü-
nalım içindeyken krizin etkilenmediği tek sektör kültür endüstrisidir. Prof. Dr Nebi Özdemir yirmi birinci asrın kültür asrı olacağını belirtmektedir. Ayrıca değerli hocamız Prof. Dr. M.Öcal Oğuz günümüzün kitle iletişim araçları yoluyla yerel imgelerin ve simgelerin, kolaylıkla küresele taşınabildiğini ve küreselleşen bu imgeler etrafında önemli kültür sanayilerinin oluşabildiğini belirtmektedir. Bugün Çin panda, Avusturalya Kuala, Paris Eyfel kulesi, İspanya boğa güreşleri,
İtalya bordo şarabı ve spa-
getti üzerinden kültür endüstrisi oluştururken biz hala Karagöz Yunanlıların mı bizim mi, Nasreddin Hoca Eskişehir’ de mi, Akşehir’de mi yoksa Özbekistan’da mı doğdu sorularını cevaplamaya çalışıyoruz. Bugün Türkiye’de ortak belleğin önemli bir imgesi olan Karagöz üzerinden bir endüstri
28
oluşturmak şöyle dursun Kara-
müzde kültürel politika oluşturma
“Gelenek ve tarih” özgünlüğü ve
anlamında en büyük problemin
farklılığı üzerinde kurguladığı kül-
yerel imge oluşturamama ya da
tür ekonomisi ve de turizmi saye-
var olan imgeleri bir endüstriye
sinde yılda kırk beş milyon turisti
dönüştürememe olduğunu belirtir.
çeken Paris’in dünyada tek rakibi
...
görülen ve iki bin on Avrupa kültür başkenti seçilen ve Paris’ten kat kat zengin kültüre sahip olan İstanbul yılda sadece beş milyon turist çekebilmektedir. Osmanlının ilk başkenti olan Bursa; camileri, külliyeleri,
hanları,
sinagogları,
kiliseleri, kestane şekeri, tatlısı, ve iskenderiyle yılda sadece yüz elli bin turisti kendine çekebiliyorsa genelde Türkiye’de özelde Bursa’da ne derece başarılı bir kültürel politikanın izlendiği söylenebilir. Ankara’ya yaklaşık 60 km uzaklıkta olan Beypazarı geleneksel mimarisiyle bir günde altmış binin üzerinde turisti çekerken; Kınalı Kar, Yeşeren Düşler gibi dizi filmlerin çekildiği, Bursa merkeze çok yakın olan Cumalıkızık mima-
Kökenini batı mitolojisinden alan ve bugün sevgililer günü diye bildiğimiz on dört şubatın baş kahramanı Saint Valentin’in beşten fazla yerde mezarı vardır. Batı hiçbir zaman hangi Sen Valentin gerçek diye araştırma yapmadı ama bunun üzerinden bir endüstri oluşturdu. Bugün yılbaşından sonra dünyada ellerin cebe en çok atıldığı, kartların en çok post makinelerinden geçtiği gündür. Peki bu anlamda bizde ne yapılıyor? Aşkı uğruna yanarak kül olan Kerem’in mezarını kaç kişi biliyor ya da Amasya’da olan mezarın yerini kaç Amasyalı biliyor? Sabaha kadar sar beni Romeo Romeo diye şarkı yaparken acaba kaçımız aşkları uğruna yanarak kül
olan Kerem ile Aslı’yı, mezarların-
ekonomisi alanında çalışıyordu.
Belediyesi başkanlığında iyi niyetli
da biten güllerin bile kavuşama-
2004 yılında Almanya- 1.138 bin,
yaklaşımlarıyla önemli adımlar at-
dığı Arzu ile Kamber’i, Şirin öldü
İngiltere- 1.065 bin, İtalya- 622
mıştır; fakat bu çalışmaların Bursa
diye külüngünü havaya atıp başını
bin, Fransa- 618 bin, İspanya- 558
için yeterli olduğunu söyleyeme-
altına tutan Ferhat’ı biliyorduk ya
bin kişinin kültürel istihdam alanla-
yiz. Bu anlamda Bursa geleneksel
da hangimiz bunlar üzerinden bir
rında (kültür turizmi dâhil) çalıştığı
mimarisi, Kemalpaşa tatlısı, İsken-
kültür endüstrisi oluşturuyordu.
belirlenmiştir. Bu verilerden de an-
der kebabı, İnegöl köftesi, camisi,
Dizilerimizde, filmlerimizde med-
laşılacağı üzere kültürün endüstri-
sinagogu, kilisesi, hanı, külliyesi,
yamızda bunlara ne kadar yer ver-
leştirilmesi Avrupa ve Amerika’da
Karagöz’ü, halısı ve ipeğiyle mar-
dik. Bunlar üzerinden özgünlüğü,
bir yandan işsizliğe çözüm olur-
ka şehir olabilir ve bunlar üzerin-
değişikliği yakalayıp da film çeke-
ken diğer yandan ekonomik can-
den bir endüstri oluşturabilir.
bilseydik acaba bugün Hollywood
lanmayı sağlamıştır.
dünya sinema sektörünün %85
Sonuç olarak yukarıda verilen ör-
ini elinde tutabilir miydi? Amerika kültürün pazarlanma alanlarından biri olan sinema sektöründen yılda 250 milyar dolar kazanmaktayken Türkiye sadece 200 milyon dolar kazanabilmekte ve bu sektör Türkiye’de 30 bin kişiye istihdam sağlamaktadır. Kültür endüstrisinin günümüzde ne derece önemli istihdam kaynağı olduğu Nebi Özdemir’in verdiği şu bilgilerden anlaşılmaktadır: Londra’da bütün işlerden beşte biri kültür ekonomisi alanıyla ilgilidir. Yine 2000-2001 dönemi verileri dikkate alındığında İsveç’te 400 000 kişi (toplam istihdamın %10’u) kültür ve deneyim
neklerden de anlaşılacağı üzere bugün dünyada kültür çok büyük bir pazar haline gelmiştir. Bu anlamda bize düşense popüler kültürü alıp yerele empoze etmek
Kaynakça
değil yerel üzerinde farklılığı ve
Prof.Dr. Nebi Özdemir. “Kültür Eko-
özgünlüğü yakalayıp bir kültür endüstrisi oluşturmak ve bu farklılık üzerinden oluşturduğumuz ya da var olan imgelerimizi küresele taşımaktır. Bursa’da kültürel politika oluşturma anlamında başarısız bir politika izlenmiştir diyemeyiz. Bu anlamda özellikle, şuan büyük şehir belediye başkanımız olan Sayın Recep Altepe Osmangazi
Bursa geleneksel mimarisi, Kemalpaşa tatlısı, İskender kebabı, İnegöl köftesi, camisi, sinagogu, kilisesi, hanı, külliyesi, Karagöz’ü, halısı ve ipeğiyle marka şehir olabilir ve bunlar üzerinden bir endüstri oluşturabilir.
nomisi ve Endüstrileri İle Kültürel Miras Yönetimi İlişkisi”(Yayımlanmamış sempozyum bildirisi). Prof.Dr. Nebi Özdemir.”Kültürel Ekonomik İmge Olarak Nasreddin Hoca” Millî Folklor, 2008,Sayı 77 Prof. Dr. M.Öcal Oğuz. “Folklor:Ortak Bellek veya Paylaşılan Deneyim. Milli Folklor.2007, Sayı 74.
29
kültür-sanat kültür-sanat 48. uluslararası
bursa festİvalİ
30
1983 yılında hizmete giren Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu ile sahne olanakları gelişen festival, o yıllardan itibaren programında büyük organizasyonlara yer vermeye başladı böylece konser ve sahne gösterileri de yavaş yavaş ön plana çıkmaya başladı. Festivale gösterilen ilgi ve alt yapı olanakla-
rının yeterliliğini dikkate alan yerel yönetimlerce halk dansları bölümü, 1987 yılında Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması adı altında farklı bir formatta yeni bir kimlik kazandı. Uluslararası Bursa Festivali, 1988 yılında Bursa Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı öncülüğünde kurulan Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı tarafından düzenlenmeye başlandı. 1990 yılından itibaren 12 Haziran-12 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen festival tarihleri, 2001 yılında 1 Haziran-12 Temmuz olarak değiştirildi.2009 yılında 48. kez düzenlenen Bursa Festivali, köklü geçmişi ve sürekliliği ile Türkiye’nin en eski organizasyonları arasında yer almaktadır. Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan hızlı değişim süreci sonucunda klasik
Rafet El Roman
Ömer Faruk Tekbilek
Loreena Mckennitt
Kubat
B
ursa’nın en köklü geleneksel etkinliği olan Bursa Festivali, ilk olarak 1962 yılında düzenlendi. Daha ilk yılında uluslararası kimlik kazanan festival, farklı ülke ve yörelerden gelen otantik topluluklarla kent halkına farklı bir atmosfer yaşatırken, etnik, geleneksel aynı zamanda çağdaş ve modern unsurlarla, organizasyon her geçen yıl biraz daha güçlendi.
Emel Sayın
Bu güne kadar toplam 328 konser gerçekleştirildi ve bu konserlere 505.835 sanatsever geldi. Uluslararası Karagöz Halk Dansları Yarışmasına 293 ülke ve 476 topluluk katıldı. Toplam 625 gösteri gerçekleştirildi ve 11.273 konuk şehrimizde ağırlandı. Bu gösterilere toplam 1.566.405 sanatsever izledi.
Ahmet Özhan
Bu yıl 48. kez düzenlenen Bursa Festivali, köklü geçmişi ve sürekliliği ile Türkiye’nin en eski organizasyonları arasında yer almaktadır.
sanat etkinliklerinin yanı sıra ağırladığı Gloria Gaynor, Jose Feliciano, Tanita Tikaram, Black, Paco Pena, John Williams, Inti Illimani, Christina Hoyos, Salif Keita, Africando, Olodum, Peppino Di Capri, Los Paraguayos, Nina Corti, Maria Farandouri, Mory Kante, Magire Sylla, Goran Bregoviç, Glykeria ve Emma Shaplin, Bonny M ve Vanessa Mea gibi dünya starları ile Türkiye’nin sanat platformunda önemli bir yere sahiptir. Toplam 328 konser gerçekleştirildi ve bu konserlere 505.835 sanatsever geldi. Uluslararası Karagöz Halk Dansları Yarışmasına 293 ülke ve 476 topluluk katıldı. Toplam 625 gösteri gerçekleştirildi ve 11.273 konuk şehrimizde ağırlandı. Bu gösterilere toplam 1.566.405 sanatsever izledi.
12 Haziran Cuma Senfonik Açiliş Programi Bursa Bölge Devlet Senfoni Ork. Tuncay & Golden Trombone 14 Haziran Pazar Loorenna Meckennitt 16 Haziran Sali Ahmet Özhan & Emel Sayin 18 Haziran Perşembe Ömer Faruk Tekbilek 20 Haziran Cumartesi Kibariye & Trio Rosenberg 22 Haziran Pazartesi Gül Ve Lale Tarihi Müzikal Gösteri 24 Haziran Çarşamba Kirk Ney Bir Nefes 26 Haziran Cuma Kubat & Aşkin Nur Yengi 28 Haziran Pazar Rafet El Roman 30 Haziran Sali Funda Arar 02 Temmuz Perşembe M. F. Ö. 04 Temmuz Cumartesi Fatih Erkoç FESTİVAL NOTLARI Türk Halk Müziğinin genç ve usta yorumcusu Kubat ve Pop Müziğinin saygın ismi Aşkın Nur Yengi “Türküler” için ilk kez biraya geliyor…
Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması 22 yıldır düzenleniyor olmasına karşın öyküsü Bursa Festivali kadar eski bir organizasyon Altın Karagöz. Yarışma tanımlamasını bir yana bırakırsak, kent sakinlerinin halk dansları ile tanışması Bursa festivalinin ilk yıllarına yani 43 yıl geriye uzanıyor. Belki de bu yüzden Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması, konusunda ilk olmasının yanı sıra gerisi gelmeyen kimi girişimlerin dışında hala tek organizasyonu ülkemizin. Ülkemizin konusunda ilk ve tek organizasyonu olan yarışmamız geride bıraktığı süreç içinde bir çok dünya ülkesinden 300’ü aşkın Halk Dansları Topluluğu ile yaklaşık 11 bin kişiyi yüz akı ile ağırladı. Otantik folklorik değerlerini çağdaş formlarda sahne koşullarına uygulayan topluluklara açık bir organizasyon olan bu yarışmanın, emsallerinden farklı olarak tek bir ödülü var. O da Altın Karagöz.
Kibariye ve Trio Rosenberg ilk defa böyle bir proje konserinde bulunacaklar. Trio Rosenberg ve Kibariye Türk Müziği ve Avrupa Cazının bir sentezini ortaya koyacak.
22.Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması 07- 12 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek
40 neyzenin aynı sahnede hep beraber icra ediyor. Ve onlardan bir nefesin sesini duyacağız,
Katılan ülkeler; Bulgaristan, Bosna Hersek, Endonezya, Kosova, Kostarika, Danimarka, Kazakiztan, Kolombiya, Kolombia, Kore, İtalya, İtalya, Macaristan, Mısır, Senegal, Yunanistan, Gürcistan, Cezayir, Portorico, İspanya, Martinik Adaları, Polonya ve Çin.
“Gül ve Lale” Orta Asya’dan Avrupa’ya Türk’lerin göçünü anlatan müzikal ve danslı gösteri... Biletler 04 Haziran Perşembe günü satışa sunulacak. TKM Gişesinde satılacak ayrıca etkinlik günlerinde de saat 18:00 den sonra AHT gişesinde bilet satışı yapılabilinecek. Festival programı için www.bursafestivali.org internet sitesini ziyaret edebilirler.
22.Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması 07- 12 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Bu seneki yarışma yaklaşık 700 kişiyi konuk edecek ve 24 ülke katılacak
Bu seneki yarışma yaklaşık 700 kişiyi konuk edecek ve 24 ülke katılacak
Bu ülkeler arasından; Kostarika, Senegal, Portorico ve Martinik Adaları ilk kez festivale katılılıyorlar.
31
32