Ben sizin bütün günahlarınızım tutup bir türlü yüzleşemediğiniz
1
2
Bir yere gitmek iรงin deฤ il Bir yerden gitmek iรงin
3
4
“... Benim deli gibi mutlu olmama da, mutsuzluktan ölmeyi bile istememe de neden olabiliyorsun. Seni seviyorum. Bunu sana yaşadığım en büyük heyecan ve içtenlikle söylüyorum. Seni bir parçam gibi seviyorum.” Mektup’tan N. Kenti, 09.03.1994
5
Bir uzaklık olan Sevgili’ye... Kendisi uzak, sevgisi hep yakın Oğulcuk‟a... Anıları bizi asla terk etmeyen „babalar‟a... Ve elbette Haksızlıklarımızın değiĢmez tek muhatabı „anneler‟e ...
6
Bu şehrin bize benzeyen bir yanı var yaşadıklarımız uydurma Bu yolu yürürken elbette birbirimize yaslanacaktık zaten yollardan gayrı kaç dostumuz kaldı ki! 7
GEZGİN VE KATİL Uzaklara giden ses uzaklarda kaybolur Yolun zulmü yolcuyadır Büyük acılarla yürünür göç yolları Erir toprak ayaklar altında Bir kentin de üĢüyen yerleri olur Tek baĢınalık acıtır insanı Solgun bir gözyaĢı ansızın dökülür ayrılıĢ sözlerine ah, nasıl da dalgın olur insan bekleyiĢ kapısında oysa mendilin kaçıncı konukluğudur bu göz ucunda bu kaçıncı unutuĢudur kendini sokak ortasında bu kaçıncı son durağıdır ah, bu yalnızlık kalabalıklar ortasında ah, bu konukluk tüketiyor insanı tut, üstüne gelmesin yeryüzü 8
Yolun hükmü yolcuyaydı bu yetmedi, göğsünü jiletledi bir renk, yetmedi vurdular bildin acı, ah dedi oracıkta vurdun, birden kan durup dururken sözlerinde söz aktı, söz aktı söz aktı sızıldayan her yerden al beni ne olur bu kalabalıktan, dedin al beni yalnızlığımıza büyük çocukları avutamıyor artık anneler al şarkıların sesi ayrılığın soluduğu yanık kokulara benzemeden 9
bildin önce bir tanrı eskidi; bir kitap, bir mucize ve onların yalancısı bir peygamber bir ZerdüĢt, onun sönmeyen ateĢ kazanları kendini durmadan göğe taĢıtan bir kilise vergiyle yalıtılmıĢ bir ayazma, bir cami bir Ģaman, bir tanrı misafiri, bir hain, bir kısas-ı enbiya on bir kiĢilik bir yemek, artı bir uzak belki unuttuğumuz bir havra, uzaklarda bir Buda tapınağı gerçek bir tanrı: insan, hüzünlü bir keĢiĢ, bir tarikat kokusu yüreğinin gizlisindeki o bir ulus büyüklüğünde düĢ o büyük çağlayan, o ucu bucağı görünmez ırmak yatağı denizler, o gün doğumları, o bir sevda günahı o bekleyiĢi haklı kılan kavga; o sevimli, o büyük kin omuzlarında büyümüĢ bir çocuk gülüĢü ilk kez kusursuz bir ses yığını bir zaman ayarlı bomba, bir ilahi söz taĢ üzerinde ilk kez bir sesleniĢ yakın bir kavimden -kavmin yollarda büyüyüp düĢlerini düzlükte yitiren kavminkutsal bir ayrılık, inkârcı bir softa çerçinin biri, antika düĢkünü bir sarraf eskidi, küçüldü; mal, can için ölümdü ellerini alnına götürdün, sesin eyvah az daha unutuyordun: yüreğin Ģuracıkta bir yerde söyledin, dinlemediler; sesin eyvah, kırmızı sesim eyvah yola çık 10
Bekledin: değiĢen olur diye belki bir dokunan olur diye düĢlerine bekledin: belki çarmıhın da bir sevabı vardır elbet senin de anlayacağın bir dil bulunur yola çık, toprağa dokun yola çık, suyu dinle yola çık, ateĢ seninle büyütsün tarihini yola çık, uzaklar, elbette anlar dilinden yola çık; yol, elbette zulmündür. 11
Yola çıktın, unutmadın: onu gördün bir ırmak serinliği, bir ceviz tazeliği, bir toprak bereketi onu: bir yalnız, bir keĢiĢ, bir havari, bir yasa koyucu elbet tasavvuf ehli bir sonsuz yolcu gördüm: Tanrının kutsal yerlerinde tanrının memurları oturuyor mezar taĢlarının üstünde onlar yiyor cennet meyvelerini kıbleler sonsuz bir kazanç çan sesinin durmadan çoğalttığı mücevherler onların ellerinde temiz halklar durmadan çarmıha gerilirken durmadan çarmıha gerilirken halklar kâbeler köle tüccarı, kilise sütunlarında Afrika karası. Unutma: mabetler yükselirken Ģehirlerde insanlar su diplerinde boğulur. Unutma: Tuz, gemi ambarlarında yakar ulusları Yelken rüzgârları onların ciğerlerinden beslenir Unutma: halkların vergisiyle parlatılır apoletler Unutma: çarmıhta ölümü beklerken dilimiz Ģarabî Ortadoğu çöl unutma: kuytuluk yerlerde kan sızar sesimizden unutma: her din kendi iĢkencesiyle karĢılar peygamberini onu gördün, biliyorum, unutmadın bir kimsesizlik, sonsuza rüzgarla yürüdü senin ardından yürüdün ve gördün: 12
Yollar çığlıktır gezgin! Bak: iktidar göz yaĢartıcıdır! Dinle: ezilen halkların bahçesinde kırmızı öter güvercin! Bil: sevgili parmaklar dokununca açar yürek! Yürü: Sokağın sesi elbette yenecektir iktidarın sesini yola çık, yaralı suda yıkan yola çık, bakir topraklarda temizlen yola çık, seninle büyüyen uzaklar seninle kucaklasın kendini yola çık, ateĢ bir kez daha sınasın kendi diliyle seni yola çık zulüm insan olup elbet bekleyecek seni her yol ayrımında 13
Yola baĢladın. Önce kendin. Sonra kardeĢlerin sonra katliamlar! Bunlar senin bedenin bu ırmak, ezilen halkların bahçesinde. Islak bu kesik baĢ, öylesine, son kez gülümser gibi gülüĢünü yüzünde unutmuĢ gibi yanına almamıĢ kör kuyu bakıĢlarını. Katı hep böyle olmuĢ gibi sahaflar, aktarlar, ırgatlar bir gezgin: saklısında bir uzak bir katil: ardında hep devlet ve göğüste sertleĢmiĢ keçe Karadeniz’de benzetilmiĢ bir altıpatlar Trakya’da günebakan toprağı karĢı kıyıda unutulmuĢ bir Kalimera mayında bırakılmıĢ bir evlat Ermeni dilinde kıyım Süryanice bir elveda kuĢ dilinde “yeter artık” ta ki ezilen halkların bahçesinde kırmızı kokuncaya dek güvercin ta ki sevgili dilinde yeĢerinceye dek hayat 14
Nesneler dilin durağanlığıdır gezgin! Otur düĢler devingendir. Su bu yüzden akar. Yıkan söze söz acıya acı kavgaya kavga ekle ama ihanet bırak tek baĢına asılı kalsın gökte bırak bu çığlık sonuna dek götürsün partizanı kavgaya yol ancak böyle yaratılır yol ancak böyle baĢlatır kendini bağır çığlık bu çığlık bu çığlık hiçbir kıyı yok yola çık 15
ġimdi sen Sen, Ģimdi kendini yangın sokakları sanacaksın önceden yaĢanmıĢ bir zaman, küçük bir gülüĢ kaçak sayılmıĢ bir coğrafya haritalara hiç tanımadığın bir sesle eklenen bir ova adı değiĢtirilmiĢ bir yağmur susmalara gizlenmiĢ bilgin bütün ateĢlerin yalana yanıp söndüğü sürek avları, talanlar ve bir ayin üzre konaklanmıĢ sema sanacaksın dönen dur, dönen dur, dönen dur bir mesnevi üzre bir çelebi namazgâhı bil gülü. 16
Gül, bir Mevlevi secdesidir elbet. Nice ki Tebriz nice ki ġems Sen nice ki Mevlana, nice ki Celaleddini Rumi! Çünkü elimize düĢen o bahar mihengi ansızın bir sonra güne miras kalacak o hantal ay parçası ve hiç olmayacak bir mısrayı birlikte yürümek demek mavi bir kuĢ sesi çeltik tarlalarında demek bir yağma daha baĢladı. Korkma dönen dur, bil Ģehrin bir sorusu varsa dağın elbette cevabı vardır, dönen dur uç Sen onu yangın sokakları sanmaya devam et. Sen onu hüznünü mavzer kılıp gezinen eĢkıya, yağız yüzlü mermi sen. KöreltilmiĢ yas, göğe iliĢtirilmiĢ suret sen onu cepte yasak bir kitap, dudaklarda isyan bir ıslık her an çekip gidebilir gezgin... Sen onu... 17
Bil söz eskir ölüm aldatır insanı, sahipsiz bir bekleyiĢ olur bak iĢte böyle de yürünebilir böyle de ölünebilir belki bir yurt daha eskir, yağmur yağar efsane ilkin insanla baĢlar, efsane mutlaka insanla baĢlar insanla baĢlar haklı olan her insan, sözle büyür bir elinden tarih sızar, bir elinden onun bütün rezillikleri bil: ġehrin soruları oldukça, dağın mutlaka cevabı olacaktır. Yola çık 18
Sabah. Serinlik. ġehir. Kokusundan anlaĢılan uykusuz bir sokak Umarım tanıdık bir köĢe baĢı, bir kavĢak bir ev, hiç olmazsa böyle tek baĢına yürümez ağaçlar, seslen belki bir duyan olur. KonuĢ belki dilini bilen biri çıkar Sabah. Yükselen ıĢık. Kapısı aralanan gece. Ġlkin karanlıkta tattığın küçük yalanlar terk eder seni uzakta sesinden korktuğun birileri olur bir uzağa daha ihtiyaç duyarsın anlamak için kendini belki bunun için gözlemektedir uzaklar seni bunu anlarsın: üstüne yıkılmıĢ her borç kendinedir bunu anla: sendendir giden her güzellik 19
anla: parçaladıkları bu yürek senin sızan bu kırmızılık senin damarlarından anla: bu ip senin için yağlanmıĢ bu bıçak senin için keskin bu mermi senin için hızlı anla: bu uzaklar senin için anla: belki bir baĢka gün bir baĢka vakit bir baĢka yerde olurum bir de orada parçalanırım, taĢlanırım, derim yüzülür belki bir sevgili düĢü olurum. Sabah... Oldu. Yürüdün kendini. Bıraktıklarını hatırla: bu bulutu daha önce de görmüĢtün, bu çimen serinliğini bu dağı, bu toprağı da ama sen bu insanı da, üstelik bu zulmü... 20
Belki bütün bunları söylemek için yaratıldın ama dayanamadın, ekledin: Kapıma bekleyiĢi yazdılar. Yetmedi, yalnızlığı yazdılar. Yetmedi, korkulu yüzümü kazıdılar taĢlara. Baktım geride kocaman bir kırgınlık benimle duruyor yüreğimde ıĢık olan ne varsa oraya bıraktım ilkin tenden sızdı kan; yetmedi, tırnaktan ve topraktan fahiĢenin namusunu temizlemek bana düĢtü, kırıldım belki bir yararı olur diye yol diliyle yazdım: Zürafaların boynu uzamak zorundadır. Anladım: bu kan durmalı haritalar buraya kadar bundan sonrası canavar öyle ya da böyle sevgilim topraktır anla 21
anla: sokaktan toplandı pazar eĢyaları sadece kokusu nane yapraklarının sadece yıllar önce kendini terk etmiĢ bir kentin gölgesi kasabalar, dedin kasabalar, anne dilinde ‘cız...’dır. Görmeye baĢla: dayanılmaz aldanıĢlar, onulmaz sözler gelip kapına dayanan bir ayrılık vakti önce bir kırgınlık, bir Ģehir asla böyle terk edilmez bildiğin veda kelimeleri yetmez dönersin, ne kadar az sevinç var yedeğinde kırgınlıkların ne çok, dönmezsin dönebileceğin hiçbir yurt senin değildir yine de bak: 22
bu senin ilk düĢlerin, yanına bir türlü varamadığın bir ses bu senin ilk boyunbağın ilk bununla öğrenmiĢtin ölülerin rengini gördün: her dost her sevgili yeni ve uzun bir yolculuktur. Hayatı onlar büyütür: Yollar, acılar, sevgiler. Bir Ģehir baĢlar ansızın, mutlaka bir insan sen dönüp geçmiĢ denizlerinde bir ada bulmak istersin Su biter. Yol baĢlar. Gör: geçmiĢle hesaplaĢır her aĢk bir Ģafak, bir serinlik, bir göl kıyısı nasılsa unutulmuĢ bir çocuk düĢü bir baba ölüsü, bir sürgün yurt, bir kaçak söz Yolun ortasında dur Geldiğin ve gideceğin her yer aynı cehennem Anla: hüzün nedense hep ağır çekiyor yağmurlardan Anla: bir ayrılık daha bekliyor bizi yolda Anla ve yürü bekleyene doğru 23
Bir ölünün yüzünde kendimize en çok benzettiğimiz nedir nedir bizi kendi cenazemize gitmekten alıkoyan Uygun adım marş! tören kıtası hazır, silah sesleri Komutanım, düşman yok, her taraf insan! Gömülmek için siper kazılacak, kaz! Erteleyelim erteleyelim ne olur bu gidiĢi, kıt’a dur! Gittim: 24
Gittim ve anladım. BaĢka dile çevrilemezdi hüzünler aĢklar da, ayrılıklar da herkes kendi diliyle öderdi gözyaĢlarının bedelini çılgınlıktı suyun fıĢkırdığı yere duyulan hayranlık Git. Gece ayrılıktır, saçlarını tarama tırnağını kısa kes ama mutlaka Ģarkılarını söyle sokaklara seni anlayan biri bulunur elbette. Her ne kadar uzaksa da gece öykünü bir gün biri yazar ama acı ekler ama sevgi ekler ama mutlaka ayrılıklarla… Yola çık geleceğin bir ucundan tut anla beyaza yakın bütün renkler beyaz sayılmalıdır kanın akıtıldığı yerlerde acıya benzeyen seslerle söylenir türküler biraz da bunun için korkulardır insanı insan yapan biraz da bunun için bir taĢra istasyonu her seferinde ağlar her seferinde mendil bağlar gözlerine gidenin ardından 25
bırak ateĢte ve suda ihanette ıssız topraklarda, bir ucu sevgi olan gökte gözyaĢlarıyla biriken denizde bırak dağda, acıda, umutta, sevdada... Dağ dağa, acı acıya, umut umuda hesap sormada ustadır Bil: Sevda acemidir... Bil: Her acı, mutlaka bir yerinden kırılır. Bu yüzden bir tenhalıkta tutar bir gülüĢ iliĢtiririz yüzümüze, kimse bilmez tutar bir sevinç takarız göğsümüze, kimse anlamaz tutar bir sevgili çizeriz gözlerimize kimse görmez; yürürüz: 26
Yürüdün. Yılan kıvrıldı. Keklik öttü. Durdun. Belki insan unuttu kıyımları. Sen, onlardan değildin. Bir ateĢi çıplak tutup yüreğine koydun. Kor, günahlarına değdi yıka öyleyse kendini ateĢinle, tenini sıyır etinden, gör: gün, dönüyor. Bir silah sesi, kar fırtınası ayaklar altında eriyen bir toprak bir yoldaĢın yanık sesi, masum türküsü, kara tütünü Dedin: Biz bu çiçeğe kanımızı verdik ömrümüzle yazdık bu tarihi yoldaĢlarımızı toprağa bıraktık ĠĢte birinin daha aramızdan ayrılıĢı, bir çalı sesi, çıt! Güzellik olan ne varsa kendimizle ödedik bedelini ucuz değil bunun için kavga bunun için satılık ilanları yok hayatımızın üstünde 27
Deli olan bir yanım varsa çocuk bir bombanın pimi bir silahın tetiği bir hançerin kabzası ve ayaklar altındaki boynum Deli olan bir yanım varsa çocuk yola çık bir yumruk alnını soğukla sınayan çocuk onun için bir yumruk gibi bir inat gibi tutunuyorum dünyaya onun için bir kavga gibi anlıyorum sevgiyi gülen bir gözüm varsa bundandır günü ısıran bir diĢim varsa bundan bunun için Deli olan bir yanım var çocuk... 28
Dedin: kimse ağlamayacak gülüĢler analar içindir. Gün dönecek geceye sığın, kuytulara dikkat et, kendini koru tüfeğin, mermin... Seninle birlikte büyüyen sorular Kınından çıkmıĢ bıçak gibi yalnızlık uysal bir çocuk sanki, eski sevdaları hatırlayacak kadar ve uyanık ateĢi renk diye bilen suyu tanıyan yolları, uçurumları, dağları gören rüzgarı ve kartalı ĢimĢeği, büyük yer uğultularını, inancı duyan kendine dokunan kınında olmayan bir hançer gibi orada doğan orada büyüyen yollarda bil katliamlar Ģehirlerde yapıldı Tarih, hep sur dıĢındaydı 29
Dur yine vuruldun on sekizinde bir kan sızdı silahtan Dur kendini satamazsın üretim fazlası olarak ansızın tutuklanır bir ev, acıyla yüzleĢilir Acıya katlan, dağlansın yaraların, ölüm uslansın sen diren ve kaldır yiğit baĢını gideceksin, kuĢku yok, inancını çaldılar kuĢku yok, vuracaklar; Ģakağın büyük sığınak ellerine sahip ol, parmaklarını koru, tırnakların düĢmesin senin bu, senin hayatla olan kavgan, vurulduğun ama düĢmediğin, zikrettiğin ve haykırdığın toprak kokusu, direnç rengi sevgiline dair ansıdığın son mermi son dipçik tutuĢu, son yasak bildiri, Celalî senin bu, bıraktığın ve kuĢkuya düĢtüğün kavgasını baĢın üzre yürüttüğün, efsanelerin, Kürdî senin bu, asla unutmadığın, Jîn büyük bir direniĢ bu, senin bu, Mem asla bir vazgeçmeyiĢ, Apé Musa durdular, tarihini yaktılar, ansıdın ve dedin: Toprağa düĢen can topraktan gelmiĢtir Kırmaya değil, kırılmaya geldik dünyaya! 30
Göğün ve tüm varlıkların istediği dünya yalanlanmıĢ kadınlar, beklenmedik misafirler bütün bunların ardında bir sonsuzluk bir sıcaklık, beklenmeye değer düĢ Artık, bir menekĢe eklenmeli öykümüze Bir sevda kazınmalı ürkek tarihimize yeni ülkeler, eski giysiler, dost sevgililer inanılabilecek bir kardeĢ, bir pir efsanesi ve bütün serçelerle birlikte kendi tarihine kanat vurmak desem inanılmayacak serüven sanılacak meydanlarda yürümek siren sesleri ilkin kendini korkutacak uzak yaĢamak bir türlü kabullenilmeyecek böylece kimileyin geri çekilmek zorunda kalacak insan sanırım bütün günah ezgiler de böyle baĢlayacak Yolu yarat, seni seviyorum, Ģehri terk et Unutma: Sömürgecilerin vitrininde canlı yanar ıĢıklar bir ulus, sözünde yakar kendini ilkin ateĢ saçlarında sözcükler tutuĢur Unutma: DireniĢler tarihidir insan partizan yürüyüĢler bitirir tarih kitaplarının yoksulluğunu cephe, insanın kendisi olur 31
Yürü: ĠĢte Vietnamlı bir kadın kurĢunların önünde yiğit. ĠĢte: bir Buda öğrencisi bedenini ateĢle sınayarak büyütüyor kendini ĠĢte: yeraltı sığınakları, büyük direniĢi bizim çocukların ĠĢte: kirli ellerin onurlu boyunlarda ölümle dolaĢması ĠĢte: büyük yürüyüĢ, büyük kavga, büyük onur ĠĢte. Pirinç tarlaları kutsaldır, bir halkın özgürlüğü de. ĠĢte: devrimcilerin onurlu direniĢi Gör: iĢgalcileri Yürü: iktidarın olmadığı yerde güzeldir insan kanla yükselmiĢtir saraylar mermerleri parlatan terdir saraylar, yetim ulusların solgun yüzleridir. Gör: tuhaf bir yalnızlık diktatörler Yürü: mülkiyet yakılsın meydanlarda Yürü: sevgi, devrimcidir; sen dağlısın Yeryüzünün renkleri ilkin seninle bilinir göğe çıksan bir ayağın topraktır. 32
Elbette halkların bahçesinden toplanır ganimetler Tören alanları, uygun adım marĢlar, mermi paraları oradan ölüler oradan mezar taĢları oradan anaların çığlığı bir yetim kalmıĢlık oradan ayrılık, halkların bahçesinden derlenir. Oradan bir çocuk düĢü, ağıtlar, hüzün rengi, gözyaĢları bir gelinlik, bir ziynet eĢyası, eklenmiĢ bir karanfil kokusu bir ağıt, sonra bütün bir gelecek orada gözleri bir umut Kürt anası orada elveda sözü dökülür Süryani dilinden orada Keldani bir çıkmaz sokak dur, Rumca bir Ģarkı söylemek lazım Ģimdi dağın terkisine kurmak lazım köyü kavgayı unutma oradan direniĢ de derlenir elbet yeraltında bir Fransız, kendini ateĢ kılan bir Hindistan taĢlarda büyüyen bir Filistin kâbenin Ģehrin dıĢına kurulması kendi Ģarkısını kendi dilinde söylemek isteyen insanlar Doğrudur: Halkların bahçesine kurulur zindanlar. 33
Bütün kıyılar biter elbet sonra büyük bir boĢluk elbette yol Uzak bir atlıyı barındıran zamanlarda bütün ayrılıklarda kendini sağdığın toprakta bir anlam soyunup koynuna girer. Dur. Bu ülke senin değil kimse anlamıyor dilini eğreti bir öpüĢ gibi duruyor ağzında sözcükler Acısan, acına sarılacak kimse yok düĢsen, kaldıracak bir tek insan Dur: buralı değilsin sen. 34
Evet, pervasızsın, pervasızım bizim gördüğümüzü onlar görmüyor bizim yaĢadığımızı onlar yaĢamıyor bizim direniĢimizi bizim sevgili kavgamızı bizim gülüĢümüzü bizim yenilgimizi DüĢ sonra ezgi sonra bir yüzyılın emeği ganimet sonra dağın gölgesine sığınmıĢ bir Ģarkı Ģarap ve ay ıĢığının dallar arasındaki korkusu ay yükselir, ben Rum’um kalbim, yokuĢ aĢağı doludizgin koĢan bir yalnızlık Ġhanet, kendi diliyle ödeyecek elbette her bedeli 35
Gör, bebek ölüleri akıyor, ürperiyoruz yürü, hiç bu denli korkunç ve ağlayıĢ olmamıĢtı doğumlar yürü, silahlar iĢliyor iĢte yeniden topraklarımızda yürü, aralıksız çalıĢıyor hafiyeler yürü, bir perde çekilmiĢ hayat ile aramıza, gizleniyoruz gör, ayrılık mendilleri var cebimizde gör, çalıntı imzamı atabilirdim istedikleri yere gör, çay içtik, bakıĢtık elvedayı bilerek sakladık birbirimizden Gördün: kimimiz uykudaydı göğsümüzden çiçek adlarını koparıyorlardı Yürü ve anla: sürgünde bir çocuksun yeryüzünün bütün parçalarında doğumun anlamlıydı, ölürken yüzün ıĢıldamalı Sen bütün bunları önce beyninle sonra elinle en son dilinle anlatmaya çalıĢtın duymadılar anladın: yollara çıkmalısın, yollarda ölmeye 36
Anladın: sesin en uzun çığlıktır kıĢın ortasında Dedin: Hadi vurun artık en uysal yerinden yaralı hayvanı sürek yağmurları dökülsün üstüne avın yumuĢak sözlerle anlatılmaya çalıĢılsın yaĢananlar Hadi vurun artık bu yaralı çığlığı! 37
Zaman öldürüyor seni Usul! Oysa ayrılık senin asi saçlarına hep asılı dururdu hadi bir daha dene, savurmaya çalıĢ anıları nasıl olsa bir yerde yüreğini yedeğe alırlar bütün bunları anlamaya çalıĢ Anlamaya çalıĢtın: Bir ölüden hangi aĢk sızardı ki geriye bir hançer kalbimize, bir kılıç boynumuza vurun vurun hadi Yaralı ceylanı en çok kanatan onu seyreden ceylan değil midir? Eğilip bir çiçeğe su verdin dedin: acılar bizim için değilse kimin içindir? acıdın: 38
Ölüm kendini öğütür, seni tanır, beni sıraya alır katlin sonradır, büyüdükçedir. ġimdi efkâr dağıt, mermileri savur baĢucunda gürlesin tüfeğin demirin ve ateĢle suyun büyüdüğü bütün günlerin kardeĢlendiği emek bilinsin sen iĢte sensin bu, düĢün iĢte sensin ve ucuz ölürsün altmıĢ bin kiĢiyle Urfa’Ģima’da sensin, usulsun, tanrısın Anladın: Gece, kadın örtüsüyle gizlenir günün ardına ve raks eden semah eski bir yumuĢaklıkla resmeder kendini ölüm ikrar bilinir. ĠĢte ikrar bilindik, senin ve seninle birlik bütün dinlerin zamanı bu yavaĢ ve basit. Öylesine çocuk ve taze. 39
O Yavru. Ve kesik ezgi. O Bala. Ki hey! Ġkrarınla öleyim. Sen yüksek çığlık gecelerin karanfil tadı... Tüy nasıl uçuĢur hafif bir esintinin ritmiyle! Nasıl değer ellerine ellerim! Öyle uysal, sessiz. Yavru balaban. Sen su içmeye ineceksin kıyıya. ĠĢte ikrar ĠĢte buyruk: birlikte vuracaklar bizi. Sen bir garip bir uysal balaban. Ben çılgın gecelerin karanfil tadı. ĠĢte ikrar: sen su içmeye ineceksin kıyıya DüĢün iĢte sensin bu ve gittikçe ucuzlarsın namluların dilinde. 40
Ġnsen suya, ceylanlara koĢsan. Ġnsen suya ceylanlara koĢsan. Ġnsen suya... KuĢkusuz birileri tanır seni yeni bir duvar görene dek koĢarsın Sonra oturup ağla. Ġnsen suya, ceylanlara koĢsan. Sonra sevin BağıĢık bir gönlün var yenilgilere Güne suçlu çiçeklerin bilinir insen suya. Hiçbir kaptan anlamasa seyrini. Sular unutulsa Sonra ağla. Sonra sevin. Uzun uzadıya anlat kendini ki mümkündür: insen suya... DüĢün iĢte sensin bu ve gittikçe ucuzlarsın ateĢin dilinde yanlıĢ bir imlayla tüketirsin kalbini Deneyimli bir yanlıĢ olmaya kalksan düĢünmeye vaktin var. Sonra sen hep kendini sorsan, kendini yanıtlasan ki mümkündür: insen suya biri gülse sana anlaĢılmaz bir kimlikle tüketirsin kendini resmin çizilir yola Bil: aydınlığa dönük yüzümle yaĢadım bunları ben bildim: avuttuğum bu yürek benim değil artık 41
Ölüm segâh ve sürgün. Hapishane duvarında yaralı gelincik türkülenmiĢ sevgi ve erken bir matem tadı durup sözün kendi sınırlarında öylece durup kendini en saklı, en ayıp yerlerinden okĢatan ve öylece gezinen sipahi ulufeyle büyüyen yeniçeri kanla beslenen iktidar eziyeti hak etmiĢ rezil reaya ve baĢak tanesi, kum fırtınası ve gün doğusu ve düzene bulanan korku ve kıyıda yaĢanan gün. Ve yitik gibi. Ġkrardır, durgun sular ve ölü mevsimlerce... Devletin beylik silahlarıyla vurulduk o uzun düzlükte kölenin efendiye saygısı olduk ve sonsuz sözümüzü söyledik: her isyan, kendi bedeninde çürür taşlarda özetlenir her ölüm dedik: ölüm segâh ve sürgün dediler: Fırat kükremiş, turnanın umrunda mı? 42
Dedin: ĠnatlaĢan yüzlerimiz ve sevecen yüreklerimizle dağılıp giden, kırılan bir Ģeyler var hayatımızda güzellikle baĢlayan ve sürdükçe tükenen hep eksik kalan ve kokusunu geleceğe süren iĢte bu bütün yaptığımız: uzakları umut bilmek ĠĢte bu Ömrümüz: sokakların tenhalıkları Bir rüzgar geçiyor üstümüzden bütün tanıdık korkular gibi hep yan yana ve uzak, öpüĢürken öylesine ayrı hep düĢünmek için vaktimiz var oysa daha bütünüyle silinmedik listelerden kendi adımızın altını imzalayabiliyoruz bizim için bir yer ayırıyorlar sinemada mesela oturup konuĢuyoruz, istesek denizi duyuyoruz bir balığın pullarını kokluyoruz bir vezneye yanaĢıp para ödüyoruz aylık hesaplarımız var, kefaletimiz geçersiz ama kendimize yetmiyoruz bizim yerimize de konuĢuluyor kararları bizim adımıza da alıyorlar gazeteler yazınca biliyoruz oyumuzun rengini 43
ġimdi duyuyoruz: dönüp dönüp vitrinlerle oynaĢılmıĢ kendini bir mankene denk düĢüren insanlar meydanlarda adı konulmamıĢ çocuklar ve çılgın boyalar sürünmüĢ sokak afiĢleri Sonra bana gülecekler, sonra gülecekler sonra hep gülecekler tenha sularda raks edecek semah eski bir yumuĢaklıkla resmedecek kendini Yola çıkacaksın. Yola çık. Biz bu yola kendimizden baĢladık uzaklardan baĢladık ilkin senin çocukluğundan baĢladık sevgili senin ufacık saçlarından ve hüznünden dev hüznün senin sevgili bir damla su olan bakıĢın sana ait, senden sonra, hep bağırma isteği: Seni seviyorum, Ģehri terk et seni seviyorum, Ģehri terk et 44
Hangi yoldur seni eskiten Usul! Yola çık, uzaklara çevir ruhunu. Senin mekânın yok artık Çocukluğun inanılmaz bir büyümüĢlük/ seni ey sevgili orada, o uzak ülkede öpme isteği Biraz bekle, cenazemi kaldıracaklar duamı kendim okuyacağım 45
Hep bir yerlere yetiĢme kaygısı yarattıklarına denk düĢen bir ömür seni, ey sevgili/ seni hep özlemek, sana değebilmek seni, ey sevgili/ dokunsam, belki de un-ufak bir coğrafya sırf yok olmasın diye bu aldanıĢ bir yerlerde ağlamasın diye bir insan Seni, ey sevgili/ bak: bu, benim bak, dokunmanın da bir dili vardır isyan, en güzel dokunuĢtur sevgiliye Senin ülken sensin artık, senin ülken çocukluğun Bana uysal sesinle yeniden anlat. Söyle: hangi efsanedir yolu kaçınılmaz kılan ne alıp götürür bir insanı kendi ruhundan bir kadını ne düĢürür sokağa bir gece vakti hangi ayrılık düĢüncesidir onu toprağından koparan bu hançer, ay ıĢığında neden böyle parlar dağın ateĢini tutuĢturan gerilla onu çoğaltmak için neden kendini yakar bombanın pimini çek bombanın pimini çek bombanın pimini yola çık hayat, tek baĢına da büyüyebilen bir çocuktur 46
Ölümün iz sürdüğü, yitirilmiĢ bir ömrün cennetinde geciken giysilerimiz oldu, boyasız ayakkabılarımız ayaklarımızda kar tanecikleri ve sırtına mavzer yüklediğimiz çocukluğumuz isyan kokuları... Güzel giysilerimizi gizledik, Ģen türkülerimiz sonrada ağlayıĢlarımızda hayatla kesiĢen hıçkırıklar düĢlerimizde gülüĢün tazeliği BekleyiĢ, belki de hiç silinmeyecek tarihten eski evlerin, avluların unutulmazlığı Kapı önünde bitkin duran zamanlar hep o bir büyümemiĢlik tandırlı odalar, dost sesler ansızın Ģehrin boynuna dolanan bir ip birden gözyaĢı bir tarih toprakta kan rengi her koku beyaza yakın bütün renkler demiĢtin oysa kanatlarını kendine vuran ülkesini ateĢe dayayan ve eriyen mumlarını hiçbir zaman yakamayan bir abartma tanrısı, demiĢtin bir anı iĢte sana anılar arasında bir bakarsın bir baba vurulmuĢ bir meydanda bir bakarsın bir bekleyiĢ daha yetim kalmıĢ 47
Yıldırımlarda, demiĢtin mutlaka bir ağaç yıkılacaktır gökyüzü senden utanacaktır mutlaka sabi gözyaĢlarından giysilerden, gömleklerden, yazmalardan ĠĢte anılardan artakalan bir ağıt Yıllar sonra da olsa hep aynı çocukluk yıkımları bir babanın vuruluĢu/ hey!/ meydanlar Söyle, anlat, konuĢ de: Yola çık, bir de seni vursunlar meydanlarda Ve birden bir sıla Ve birden bütün bir acının Ģiiri Ve bir Ortadoğu Elleri bahara değen bir sonsuzluk Sevdaya gönlü düĢen bir çığlık ve hâlâ Kale, taĢtan iki burç değil Meydanlar da vurulsun 48
Hâlâ aklında nasıl tutarsın kimse anlamaz gizil sözleri ve hasreti kimse anlamaz bir toprak neden öpülür bir yazı neyi anlatır baĢucunda bir çiçek adı neden açmalıdır göğsümüzde neyine vurgunsun mezarların kimse anlamaz taĢlarda seni çeken kokuyu ġimdi rüzgâra ver ruhunu anılar, yılları kanla geçiyor. Yüreğini kan göllerine hazırla. Bu/ senin en ateĢ günün. Bu ses çağların bakir yorgunluğunu taĢıyor. Hatırla ölümler senin çocuk ellerinle avuçlanıp babaların göğsünden koparılıyor ġakaklarındaki kızgın hançer rengi ve kırık defne dalının yaĢlı sesi yeryüzüne yayılıyor: babamı vurmuĢlar bir meydanda bir efsaneyi bir sonrasızlıkla vurmuĢlar yetim koymuĢlar beni/ hey! 49
Sen orda gölgesi kendini serinleten bir mesnevi mısrası gibi büyüyorsun tek baĢına... Ben burda kendi kozamı örüyorum içine bütün acılarımı koyarak Sen orda tek baĢına büyüyorsun oğulcuk bir çınar gibi ben burda bir ömrü törpülüyorum içimi kanatarak Yüzüm ıĢıldıyor ne zaman aklıma gelsen ne zaman seni düĢünsem ay parlıyor kendi rengini tanımaya çalıĢan bir su akıp gidiyor aramızdan akıp gidiyor su bütün kumları alıp götürüyor ama giderken 50
Sen Gül’dün oğulcuk Yeryüzü gül’dü ilk kez. Yürümek istedim bütün hüzünleri yollarda bir yalnızlık daha aradım kendimden baĢka tırmanmak için hazırdım sevgilere dağlarda yağmur gökte ıslık toprakta ıĢıltı derken Sen Güldün. Çıkıp gidiyorum iĢte her bir yerden durup dururken hep bir umut çiziyorum yolun sonuna sana sonsuz sarılıyorum asla duymadığın Ģarkılar söylüyorum uzaklara tutup Ģimdi gözyaĢlarımla yıkasam yüzünü Ah, kimse bilmeyecek ayrılık neden acıdır kimse anlamayacak neden gecenin yüzü soğuk biz neden üĢüyoruz böyle ateĢler içinde Sen orda bir çınar ağacı gibi büyü dur, tek baĢına Ben elbette bir mesnevi mısrası olup beklerim seni her yol sonunda 51
Ben sizin kapınıza yılgınlığımı bırakmak isterdim en çok kendimi kanatan sözlerimi Ģarkıları bırakmak isterdim hiç olmazsa yanık bir mektup ucu gibi Ben sizin kapınıza kendimi bırakmak isterdim Ben tuttum yitik bir evlat gibi yürüdüm Yürüdüm geçtim gözlerinizden tuttum bu yolu bir yurt gibi sevdim Ben sizin evlerinize konuk olmak istedim. Dedim: Birbirimize acılarımızı gösterelim, kırgınlıklarımızı sevinçlerimizi, ayrılıklarımızı ve buluĢma anlarındaki gülüĢleri bir kapı aralığına sıkıĢmıĢ parmak morluklarımızı göç zamanı geride bıraktığımız çocukluğumuzun bütün anlarını babalarımızın mezarlarını; ilk aĢkları, doğumları ölümden hemencecik sıyrılmıĢ hıçkırıklarımızı GözyaĢlarımızı birbirimize sürelim gülüĢle ıslatalım bir diğerinin yüzünü bir korku bir korkuyla çürüsün bir umut bir umutla beslensin birden Ģehrin bütün ıĢıkları sönsün üstümüze suyun zamanıdır, diyelim kendi içimizde buna 52
Birbirimize acılarımızı gösterelim, en zayıf yanlarımızı AĢklarımızı gösterelim, yılgınlıklarımızı Sonra çocuksu yanlarımızı büyüdüğümüzde yanılgılarımızı DüĢkırımlarını, bir merdiven baĢı yorgunluğumuzu Kapısı açık unutulmuĢ yolları Sonra tutup birbirimizi yaĢamaya mecbur kılalım Diyelim: Sen benden, ben ondan, o hepimizden sorumlu Birlikte büyüyelim. Büyüyelim, büyüyelim. Ölürken: birbirimize çıplaklığımızı, kimsesizliğimizi gösterelim. Acırken sesimiz Diyelim: Sesin Usul, sesin yağmurlu bir sokaktır artık Her suyun baĢında bir baĢka ıslanır 53
Anla Usul: Senin yokluğun bu, düĢe kalka büyüyen sesine sessizliği iĢleyen Ağaç bir dal verdi sonunda... Ey yaprak: bir daha sustun, bir toprağa eğildin. Sen dilin yaralandığı tek sözdün Eğer süzülen bir Ģafağın ıĢıkları dökülürse eğer gölgeler kirlenirse Bir kurĢun akıtılır önce. Ġnsanlar dizilir duvarlara bir kadın gözyaĢlarını bahara gizleyip ilk ıĢıklara yaslar baĢörtüsünü. ġarkılar söylenir, bayraklar çekilir göndere ġimdi bırak gecenin bağrına düĢen sözlerin çözsün sessizliği Bak! Bu yaprak benim, bu kurĢun da ben Bak! Bu yol da, bu yolcu da Bak ve bil: Kendime dokunuyorum, sana dokunduğumu sanarak 54
Anla Usul: Altın taslarda kanımızı içiyorlar. Anla: Suyun öte yanına atar bir iktidar seni bir ölüyü bir yanda bırakırsın, bir yüreği öte yanda kalbinin yarısı fermanla gider komĢunun adını değiĢtirir hesaplanmıĢ bir karanlık bir adresi alıp götürür kül rengi bir yağma caddeler cam kırıkları kristal geceler, ayaklar altında bir hayat yüzde belli bir korku, saklıda elbette kin yağmur utanarak siler sermayenin kirini vergi çıkartılır yolculuklara, varlıklısın tarihin yağmalanır her kapı çalınıĢında kapa kapıları, Ģehri terk et, yol anlar seni, bak bir insan ancak kendinde baĢlayıp kendinde biter dur 55
Her sevgilinin bir rengi, kokusu olmalı bir yol, onun adıyla baĢlamalı; bir umut onun sesiyle Sen burada burada büyütmeye çalıĢırken kendini bir kız orada, kıyıda intiharı ömrünün bir parçası sayıyor damarlarını bir broĢ gibi takıyor göğsüne Her sevgilinin bir kanı olmalı kanı büyüten upuzun bir boynu bir yol, onun özlemiyle bitmeli bir umutsuzluk onun sesiyle O, orada O, orada yok artık. ağzının yarısında bıraktığı öpüĢ en son kendine dokunan elleri sonraya bıraktığı bekleyiĢi ve çıplaklığı, kırgınlığı, acıları Sevgili ben sende senin çocukluğunu sevdim ağlayıĢını, bekleyiĢ kapısında benden olan gülüĢünü. Tuttum yolları kokladım her seferinde senin kokunu duydum ölümün karanlık çadırında. 56
Bir kuĢ daha kan rengini tanıdı iĢte ova sustu, suya düĢen taĢ ürktü Ģafakta el-ayak birbirine karıĢtı bir Ģehri bir göğü bir sevgiliyi bırakıp gitmeye yazgılıyken bak bir kadın dayanamadı kendi örtüsüyle gizlendi güne ve ölüm en uysal imgesi oldu onun usuldan bulandı korku göğsüne bütün hafifliği ve dağlı yazgısıyla. Sensin bu, anla artık Yalnız bir katliamda ve onun durmadan büyüttüğü sayılarda düĢün ki sensin bu Ģoseden patikalara atlayan ve diplerde bir yerde -diyelim ki sızıda bir yerdebir yerde ve kuytuda. DüĢün ki sayısız kiĢilerden birisin ölümde bir yerde ġimdi okĢarcasına ve öylesine uysal; tüy gibi. ġimdi usulca süzülen karanlıkta. Ağır 57
ġimdi bırak kendini dağıtsın efkâr sonra geciksin; gün, kendine bir sefer sayısı uydursun Büyüme! Büyümeyeceksin: Siyah bir mektupla. Yazgı değil bu. Kırabilirsin. Kır. Devlet fermanıyla büyümeyeceksin Bağır: Ġktidar dokunamayacak yalnızlığımıza Bağır: KomĢumu kendi dilinde, kendi adıyla hatırlayacağım Bağır: Ermeni dilinde gözyaĢı demeyi unutmadım Rumca merhaba demeyi de biliyorum Bağır: Bir Ortodoks günah asla temizlenmeyecek yürüyüĢümle ama yaĢlı bir Kürt kadınının ağıdı hep öyle Ģivan rengi olacak 58
ĠĢte ölümün iĢte aĢkın ve Ģiirin bilge çiçekleri, menekĢeler. Kendi esintisiyle oynaĢan üveyikler kanına susanmıĢ ceylanlar iĢte bitirilmiĢ toprak. Bunlar senin tarihin gezgin Elleri aĢka dokunmamıĢ bir kadın senin tarihin. Gün dağlarda yiter. Suda görünür. SilinmiĢ bir ömrün cennetinde salınır. Sen gelirsin beklenmedik bir misafir gibi gelirsin bilirsin varılan her mekân, gidilecek bir sonsuzluk için baĢlangıçtır unutma! yola çık Unutma: Yola çıkanın yoldan alacağı vardır! 59
Unutma ve yürü gezgin AĢklar ancak uzaklarla sınanır dokunuĢ özlenir ilkin, tenin kokusuyla kamçılanır ayrılık sarıldığın hiçbir anı yetmez yüreğinin avuntusuna yetmez düĢlere hükmetmek sevgiliyi baĢucuna resmetmek yetmez En anlamlı Ģarkıyı yol söyler: Ah, o nerdedir Ģimdi nerdedir o gülüĢ, o hayat nerededir Ah, o ipince bir sızı olan bakıĢ nerede seni bir ömür söyleyecek o ses hangi dildedir uzaktadır gezgin, baĢka dildedir unutma uzaklara giden sesler elbette uzaklarda kaybolacaktır. 60
ŞEHİRLER Elbette İzmir’den baĢlanacaktı. Nazilli durağında istenerek durulmamıĢtı; ama kitabı belirleyen Sevgili oradan katıldı yolculuğa. Sonra kısa bir Ankara... İstanbul’a, bir pazar günündeki yaz yağmurundan; özellikle de sema ayininden ötürü teĢekkürler. Urfa çok sıcaktı. Babamın mezarının önünde, ağlayarak; “Unutmak, ihanettir!” demiĢtim. Sonra bunun baĢkasına ait olduğunu söylediler. Herkesin bir mezar önünde ağladığını anladım. Siverek’te biraz korkmuĢtum. Ama 1-5 yaĢım arası Siverek’ini bir ciğer kebapçısında bulduğumda sevindim. Diyarbakır Ģenlikti. Belki bunun için kimse acı çektiğimi anlamayacak. Sevgili yolu yarıda bıraktı. Saçları ufacıktı.
Sedat
61
SEDAT ŞANVER: 07.12.1963, Urfa… YayınlanmıĢ ġiir Kitapları: Dilin İsyanı (1985) Aşiret ve Otomobil (1990) Haremdeki Kadınlar (1994) Gezgin ve Katil (2004) Kendine Akan Su (2009) (hamse mesnevinin ilk parçası) Devletin Piç Yatakhanesi (2011) (hamse mesnevinin ikinci parçası) Cümle Kapısı (2014) (hamse mesnevinin üçüncü parçası)
62
Sedat ġanver Gezgin ve Katil (2. Baskı) İletişim: sedatsanver@gmail.com yazikulturu@hotmail.com Baskı Öncesi Hazırlık: Yazı Kültürü Baskı: Kanyılmaz Matbaası 5609 Sokak, No: 13 Çamdibi/ ĠZMĠR 0.232.449 14 43 Baskı Tarihi: 04.04.2014
Yazı Kültürü Yerel Süreli Yayın Sahibi ve Sorumlu Yazı ĠĢleri Müdürü: Sedat ġanver ÖĞE Yönetim Yeri: Atatürk Mahallesi, 927 sokak No. 4/ 1 Bornova/ ĠZMĠR 0.507.801 22 37
63
issn: 2146-5290-13 64