4 Ayakli Mucize.indd 3
7.1.2014 11:47:43
4 Ayakli Mucize.indd 4
7.1.2014 11:47:43
George’a… Dünyanı tanımamı ve o dünyanın ne kadar mükemmel bir yer olduğunu görmemi sağladığın için… Babam Colin’in güzel hatırasına… Yüzüme kondurduğu ve her gün George’a da miras bırakmaya çalıştığım gülümseme için…
4 Ayakli Mucize.indd 5
7.1.2014 11:47:43
4 Ayakli Mucize.indd 6
7.1.2014 11:47:43
Giriş İlk bakışta Ben’in çok da dikkat çekici bir kedi olduğu söylenemezdi. O çok sevdiğimiz minicik, tatlı, tepesindeki turuncu tüyleri parlayan yavru kedilerden ya da parlak, benekli tüylü kedilerden biri değildi. Aslına bakarsanız, siyah beyaz tüyleri kıpkırmızı kana bulanmıştı, kırmızı poposu tamamen tüysüzdü ve küçük kuyruğuysa tüylerle kaplı ince bir dalı andırıyordu. Neyse ki, uzaktan bakınca uyuzlu bir pire torbası olduğu çok anlaşılmıyordu. Bu başıboş sokak kedisi bahçemde gezinmeye başladığında dışarıya yiyecek koydum, çünkü hayvanlar sözkonusu olduğunda her zaman çok yufka yürekli olmuşumdur. Evde beslediğim tavşanım Fluffy bile renkli çiçek desenleriyle süslediğim bir kulübede yaşıyordu ki, bu bir tavşan için lüks bir otel sayılabilirdi. Minik kediye de bir kedi taşıyıcısının içinde yatak hazırladım. Yatağı kulübenin içinde bırakırsam orada uyuyacağını umuyordum. Sokak
4 Ayakli Mucize.indd 7
7.1.2014 11:47:43
Dört Ayaklı Mucize
kedisi günden güne kötülüyordu, kedi taşıyıcısının içinde kendini evinde hisseder hissetmez, taşıyıcının kapısını kapattığım gibi onu bir veterinere götürmeyi planlıyordum. On yaşındaki oğlum George’la yemeğini yiyip yemediğini kontrol etmek için bahçede gezindiğim her sabah “lütfen uyuyor olsun” diye geçiriyordum içimden. Oğlumla birlikte karanlık kulübenin arkasına bakıyor ve küçük kedinin gözlerini görmeye çalışıyorduk. Parlak, açık yeşil gözleri baharda henüz yeşillenmeye başlamış limon ağaçlarının yapraklarına benziyordu ve gözlerini her gördüğümde olduğum yerde birkaç saniye durup beklemeden edemiyordum. Kedicik bazen bir rafın ya da bir saksının üzerinde oturuyor, ama ona yaptığım yuvanın içinde hiç oturmuyordu. “Bööö!” diye bağırıyordu George ne zaman kediyle saklambaç oynamaya çalışsa. Bu beni çok mutlu ediyordu, çünkü George kimseyle oyun oynamazdı. Otizm George’un dünyasını çok yalnızlaştırmıştı. Diğer çocuklar onu ne kadar anlaşılmaz buluyorsa, George da diğer çocukları o kadar yabancılıyordu. Etraftaki çocuklar George’un aniden patlak veren öfke nöbetlerinin bağırış çağırışından ürküyorlardı. Onlar ürktüklerinde çıkardıkları seslerden ve onu okul koridorunda itip kakmalarından da George ürküyordu. Bu nedenle George’un kediyle ilgilendiğini görmek çok güzeldi, her ne kadar kedi bu ilgiye karşılık vermese de… İkimizden biri ne zaman yanına gitse kedi tıslayıp tükürüyor, dişlerini gösteriyordu, gördüğü
8
4 Ayakli Mucize.indd 8
7.1.2014 11:47:43
Giriş
ilgi karşısında tüyleri dimdik oluyordu. İkimizle de zaman geçirmek istemediği açıktı. Zaman ve iyi beslenme insanlara nasıl yarıyorsa hayvanlara da yarıyor. Sokak kedisi zamanla kedi taşıyıcısındaki yatakta uyuyacak kadar iyileşti ve birkaç hafta sonra süpürgenin ucuyla taşıyıcının kapısını kapatmayı başardım. Veterinere götürdüğümde sahibi olmadığımı söyleyerek kediyi onlara emanet ettim. Kendime üzerime düşeni yaptığımı söylüyordum. Yakın çevremize kedinin resimlerini asarak bir sahip bulmaya çalıştım. Ama bu çabalarım sonuç vermedi ve birkaç hafta sonra içten içe korktuğum telefon konuşmasının vakti gelip çattı. Veteriner “Kediye evinin kapılarını açmak istemez misin?” diye sorduğunda ne diyeceğimi bilemedim. Beni tanısaydınız, bunun benim için çok da alışıldık bir durum olmadığını bilirdiniz. Annem “çenesi düşük” sıfatının beni ifade etmek için uydurulmuş olduğunu iddia eder ve bence haklı da. Ama veteriner kediyi benim almamı önerdiğinde tamamen dilim tutulmuştu. Bir yandan hayvanları çok seviyordum, ama diğer yandan da evime hayvan almamaya yeminliydim, çünkü çocukken evimizde o kadar çok hayvan vardı ki, bana yer kalmazdı. Ayrıca George bu sokak kedisiyle çok ilgilenmiş gibi görünse de, hayvanlarla ilişkimizde çok da başarılı olamamıştık, çünkü George herhangi bir şeye bağlanma konusunda çok zorlanıyordu. Muhabbet kuşumuz Polly’ye yeni bir ev bulmak zorunda kalmıştık, çünkü çıkardığı sesler George’u çok rahatsız etmişti. Tavşan Fluffy’ye de ilgisini çabucak kaybetmişti. Ama bu onun 9
4 Ayakli Mucize.indd 9
7.1.2014 11:47:43
Dört Ayaklı Mucize
suçu değildi. George’un çevresindekilerle ilişki kurma şekli, ben ne kadar diğer çocuklarınkiyle aynı olmasını istesem de, onlarınkinden çok farklıydı. Başka bir hayvan istemiyordum, çünkü George’un bakımıyla uğraşmak zaten bütün zamanımı alıyordu. Ben tereddüt içinde ne diyeceğimi bilemezken veteriner kediyi hiç olmazsa bir ziyaret etmemizi önerdi. “Çok üzgün görünüyor. Bence bir dost ziyareti ona da çok iyi gelirdi.” Ne yapsaydım? Kalbim aklıma üstün geldi ve George’u da alıp veterinere gittim. Siyah beyaz bir tüy yumağı yuvasında kıvrılmış yatıyordu. Ayağa kalktığında karnının büyük bir bölümünün tıraş edilmiş olduğunu ve yaralarını yalamaması için de boynunun etrafına plastik bir boyunluk takıldığını gördüm. Bu haliyle eskisinden de çirkin görünüyordu, ama bu bile George’un kedinin bulunduğu kafesin yanına diz çökmesine engel olmamıştı. “Beniiiibuu!” diyerek daha önce hiç duymadığım bir şekilde çığlık attı. Sesi umut ve heyecan doluydu. “Kendini daha iyi hissediyorsun mu, Ben?” diye sordu George. “Rahatsın mı?” Sesi daha önce duymadığım bir şekilde şarkı söyler gibi çıkıyordu, kedi de ona miyavlayarak karşılık veriyordu. “Bence kedicik senden çok hoşlandı,” dedi bize odayı gösteren veteriner hemşiresi gülümseyerek. 10
4 Ayakli Mucize.indd 10
7.1.2014 11:47:43
Giriş
George birden sessizleşti. Bırakın bir yabancıyı, kimseyle konuşmaktan hoşlanmıyordu. İnsanlar onunla konuşmayı denediklerinde gözlerine bakamıyor, sessizce uzak bir noktaya, karşısındakinin gözleri dışında herhangi bir noktaya odaklanıyordu. Nitekim hemşirenin başka bir şeyle meşgul olduğunu ve artık kendisini izlemediğini fark eder etmez yeniden kafesin yanına eğildi. “Beniiiibuu!” diye seslendi George. “Karnın acıyor mu?” Yüzünü kedinin bulunduğu kafesin parmaklıklarına iyice bastırdı ve ben de hep başımıza geldiği gibi, kedinin parmaklıkların arasından yüzünü tırmalayacağını düşünerek ileri doğru atıldım. Ama daha sonra durdum, kedi George’a o kadar sakin bakıyordu ki. Öne doğru uzanıp parmaklıklara sürtünmeye başladı. Tıslayarak salyalarını akıtan o kedi nasıl bu kadar munisleşebilmişti? Hayal gördüğümü sandım. Sonra aslında bir muhabbete tanıklık ettiğimi anladım: George onunla konuştukça sokak kedisi hareket ediyor ve boğazının derinlerinden hırıltılar çıkarıyordu. “Ben! Ben!” diye mırıldandı George. “Minik kedicik şimdi iyisin mi? İyisin mi, minik kedicik?” Kedicik havayı kokladı. George da eğilerek ona iyice yaklaştı. George’un başı kedininkiyle aynı hizaya geldiğinde kedi dosdoğru onun gözlerinin içine baktı. O sırada George’un başını çevireceğinden emindim. Ama çevirmedi. Bakışlarını başka yere çevirmek ya da başını yana eğ-
11
4 Ayakli Mucize.indd 11
7.1.2014 11:47:43
Dört Ayaklı Mucize
mek şöyle dursun, kedinin bakışlarına karşılık verdi. Göz teması kesintisiz bir iki saniye sürdü ve bu süre boyunca George tatlı tatlı konuşmaya devam etti. Nefesimi tutmuş şok içinde ikisine bakıyordum: George kediyle konuşuyor ve bunu sanki hep yapıyormuşçasına gülümsüyordu. Kedi de yeşil gözleriyle ona bakmaya devam ediyordu. Kedinin bakışlarından gördüğüm şeyi ise ancak “kabullenme” şeklinde ifade edebilirim. Kedicik, hayatta her şeyi görmüş geçirmiş ve artık hiçbir şeye şaşırmayan yaşlı bir ruhu andırıyordu. Artık yapmam gereken şey belliydi, öyle değil mi? Hep söyledikleri gibi, umut hiçbir zaman tükenmez. George’un kediyi neden sevdiğini anlamamıştım, belki öylesine kendiliğinden, nedensizce olan bir şeydi ya da belki de o tuhaf görünüşlü yaratığı dünyanın kabullenmekte zorlanacağını anlamıştı. Tıpkı kendisinin başına geldiği gibi… Ama başka bir şeyin pırıltısını daha görmüştüm o anda. George’ta bütün hayatı boyunca göstermesini arzuladığım sevgiyi sezdim. Aynı sevgiyi kedicik de George’a gösteriyor gibiydi ve bu benim için yeterliydi. O zamanlar umut ettiğim tek şey kedinin George’la arkadaş olmasıydı. O zamanlar aklımın ucundan bile geçmeyen şeyse, bu minik kedinin hepimizin hayatını sonsuza dek değiştirecek olduğuydu. Hem de aklımızın ucundan geçmeyen yollarla…
12
4 Ayakli Mucize.indd 12
7.1.2014 11:47:43
Ben’den Öncesi 4 Ayakli Mucize.indd 13
7.1.2014 11:47:43
4 Ayakli Mucize.indd 14
7.1.2014 11:47:43
1 Her ne kadar Londra küresel bir şehir olsa da, orada doğup büyümüş olan birine çok küçük gelebilir. Kraliyet sarayları ve parkların, gökdelenler ve müzelerin, köşe başlarında korna çalan kırmızı otobüslerin, kalabalık sokaklarda yürüyebilmek için birbirini itip kakan yayaların yanı sıra, komşularınızın kim olduğunu bildiğiniz ve sokakları çocukken gezindiğiniz hallerinden pek de farklı olmayan yerleri de vardır. Benim doğduğum yer de işte tam olarak böyle bir yerdi. Londra’nın batısında, şehir merkezinin dışında kalan Hounslow adlı kasabada kuşaklardan beri orada yaşayan aileler yeni taşınanlarla kaynaşırlardı. İnsanlar henüz bahçe çiti üzerinden muhabbeti koyultmamışlarsa da, birbirlerini mutlaka simaen tanırlardı. Biliyor musunuz, Londra’da kartpostallarda görüldüğü gibi yalnızca saraylar ve gökdelenler yoktur. Şehir merkezinden birkaç kilometre uzaklaştığınızda bambaşka bir
4 Ayakli Mucize.indd 15
7.1.2014 11:47:43
Dört Ayaklı Mucize
dünyayla karşılaşırsınız. Burada sıra sıra dizilmiş teraslı evler toplu konut binalarıyla yer kapmaca oynar ve bazı yerlerde şehir düzenlemeleri yapılmış olsa da çoğu yerde buna rastlamak pek mümkün değil. Büyüdüğüm yer olan Hounslow’un en nezih semt olduğunu iddia edemem, ama en çirkini olduğu da söylenemez. 1930’larda inşa edilmiş, iki girişli binanın diğer yarısında büyükannem Doris ve büyükbabam George’un oturduğu bir evde büyümüştüm. 1973 yılında İspanyol paça pantolonların, BeeGees’in, kaykayın revaçta olduğu bir dönemde doğmuştum. Bugüne uyarlanmış bir Austin Powers filmini andırdığının farkındayım. Birçok insan böyle söyler biliyorum, ama benim gerçekten de mutlu bir çocukluğum oldu. Evde altı kişiydik: gözünü üzerimizden ayırmayan annem Carol, ekmeğini kazanmak için siyah bir Londra taksisi süren babam Colin, büyük ablam Victoria, küçük erkek kardeşlerimiz Colin ve Andrew. Tabii ki hiçbirimiz bu adlarla anılmıyorduk. Victoria, Tor olarak çağırılırdı, bana Ju, Colin’e Boy, Andrew’a ise Nob denirdi (bu adın kulağa tuhaf geldiğini biliyorum, ama neden böyle dediğimizin hiçbir açıklaması yok). Neden dosdoğru adlarımızı kullanmadığımızı hiç sorgulamamıştık, çünkü aslında hiçbir şeyi sorgulamazdık. Birlikte sürdürdüğümüz hayat yıllardır giyilen terlikler kadar rahattı. O zamanlar çocukların hayatı şimdikinden farklıydı. Hafta sonları ve okulların tatil olduğu dönemlerde sabah saat dokuzda evden çıkar, eve ancak öğle yemeğinde bir şeyler atıştırmak ya da kanayan dizimize yara bandı 16
4 Ayakli Mucize.indd 16
7.1.2014 11:47:43