Atlar覺n En Haval覺s覺.indd 1
11.3.2014 00:18:38
Sevgili Lotte Okurları, Eskiden gerçek bir at delisiydim. Her boş dakikamı ahırda geçirirdim, hatta hep en sevdiğim atımın yanında olmak istediğim için okulu bile asardım. Feci olay çıkardı. Siz sakın böyle bir şey yapmayın! Aşağı yukarı bir milyon at kitabı okumuşumdur ve zamanla kendim de birkaç tane yazdım. Sonra bir gün Lotte gökten düşüverdi. Atlarla uzaktan yakından ilgisi olmayan, kaykay kaymayı tercih eden bir kız çocuğu. Üstüne bir de hiç de rüyaları süsleyecek gibi görünmeyen bir at. Bunlardan bir at kitabı çıkar mı? “Tabii,” dedi Lotte ve “Yaz bir şeyler,” dedi Motte. Ben de bir şeyler yazıverdim ve çok eğlendim. Gerçek bir at kitabı oldu mu derseniz… Hiçbir fikrim yok. Belki de daha çok Lotte kitabı olmuştur. Ya da bir Motte kitabı. Hatta belki hain ördekler kitabı. Lotte olsa, gerçek bir yün çorap gibi olduğunu söylerdi. “Giyer giymez iyi hissediyorsun, asıl olan da bu.” Kesinlikle haklı! Sizleri selamlar, Lotte, Motte ve hain ördeklerle iyi eğlenceler dilerim. Dagmar Hossfeld
Atların En Havalısı.indd 2
11.3.2014 00:18:38
1. Bölüm’de
karnımı tıka basa doyuruyorum, yere kapaklanıyorum ve bir yerlerde bir at kişniyor. “Hayatta her şey beze gibi ağızda dağılsaydı, ne muhteşem olurdu,” diyor Büyükanne Li, bir tabak sıcak supangleyi önüme koyarken. Böyle bir sürü özlü söz bilir. Buna “kocamışların bilgeliği” der ve sürekli yenilerini uydurur. Ben de bu deyişleri çok eğlenceli bulurum. Büyükanne Li, bana bir kaşık uzatıp afiyet diliyor. Supanglenin üzerinde kuğu şeklinde üç beze duruyor. Enfes! Bezeye bayılırım! Supangleye de hiç dayanamam. Kaşıkla kuğuları itelerken onları yemenin üzücü olacağını düşünüyorum.
Atların En Havalısı.indd 3
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
Bugün salı ve salı günleri okuldan eve geldiğimde yemek yapma sırası büyükannemdedir. Çünkü salıları annem tam gün çalışır. Öğleden önceleri Halk Eğitim Merkezi’nde ev hanımları için yoga dersleri verir ve öğleden sonraları da arkadaşı Petra’nın sahibi olduğu Cafe Plüsch’te çalışır. Böyle günlerde bazen eve çok geç gelir, ama bu benim için hiç sorun olmaz. Çünkü Büyükanne Li var. Hem Büyükanne Li hep istediğim yemekleri yapar. Kuğulu supangle gibi mesela; hatta yumurtalı ekmek; olmadı, krepe sarılmış üç çeşit dondurma. Anne ve babama kalsa bunlar doğru dürüst yemek değil, ama bence hepsi mis gibi yemek. Neyse ki Büyükanne Li de benim gibi düşünüyor. “Ödevin var mı?” diye soruyor Büyükanne Li. Başımı ‘evet’ anlamında sallıyorum. “Biyoloji dersindeki göl projemiz için yusufçuk çizeceğim. Almanca dersi için okumam gereken bir şeyler var ve bir de İngilizce’den kelime ezberlemem gerekiyor. Haftaya test olacağız.” “Projeler, testler…” Büyükanne Li başını iki yana sallıyor. “Benim zamanımda böyle şeyler yoktu.”
4
Atların En Havalısı.indd 4
11.3.2014 00:18:38
“Senin zamanın çok eskidendi zaten.” Hâlâ sıcak olan supangleyi üflüyorum. Kuğular sallana sallana denizin üzerinde gider gibi, tabağın diğer kıyısına yalpalıyor. Bu arada benim adım Lotte, Lotte Blunck. Beşinci sınıfa gidiyorum ve İngilizce öğrenmeyi çok havalı buluyorum. Yakın zamanda buna Fransızca da eklenecek. Bu, hakikaten şahane bir şey. İleride çevirmen olmak istiyorum, bunun için elbette yabancı dil bilmek gerekiyor. O zaman yabancı politikacılar arasında oturur, sohbetlerini çeviririm. Olur da birbirlerinden hoşlanmazlarsa yanlış anlamalara veya kavgalara mahal vermemek için çevirirken cümlelerinin başını sonunu biraz değiştirir, durumu idare ederim. ‘İnsan daha ne olduğunu anlayamadan, tartışma ve yanlış anlaşılmalardan ciddi çatışmalar doğabilir,’ der babam. Bu durumun zamanında önüne geçmek gerek. Kim bilir kaç çevirmen ufak numaralarla ciddi çatışmaları önlemiştir? Ama belki de uçak teknisyeni olurum ya da alışılmışın dışında pastalar yaratmakla uğraşırım. Henüz tam olarak karar vermedim. Büyükannem yanımda dikilmiş supangleyi bitirmemi bekliyor. Bir ayağının ucunu sabırsızca yere vuruyor.
5
Atların En Havalısı.indd 5
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
Bir tabağı önümden çekip almadığı kaldı. Sabır onun meziyetlerinden biri değil ne yazık ki! “Birazdan dükkâna gitmem gerek. Tek başına kalabilir misin?” “Tabii ki de.” Büyükannemin şehir merkezindeki bir pasajda butiği var. Madame Pompadour adındaki butiği altı ay önce kiraya verdi ve böylece emekliye ayrılmak istedi. Ama görünen o ki, aklı hâlâ dükkânda. Arada sırada her şey yolunda mı diye bakmak için dükkâna uğruyor ya da tatile gidenlerin yerine bakıyor. Büyükanne Li bütün gününü çorap örerek geçirmek için çok dinç zaten, ama yine de arada sırada keyif için çorap da örer. Oturduğumuz daire ona ait. Eskiden Georg Dede’yle bu evde oturuyorlardı, ama dedem uzun zaman önce aramızdan ayrıldı. Babam bizimle yaşamıyor. Dediğine göre, Büyükanne Li ile aynı çatı altında yaşayamıyormuş, çünkü babama göre büyükannem fazla dominantmış. Hâlbuki Büyükanne Li onun annesi. Dominant sözcüğünün anlamını Google’da özellikle araştırdım. Baskın, egemen demekmiş. Harika! Bu
6
Atların En Havalısı.indd 6
11.3.2014 00:18:38
özellikler tanıdığım bütün yetişkinlerde var. En çok da öğretmenlerle anne babalarda var. Babamın yaygara koparmasına hiç gerek yok aslında. Belki annem, büyükannem ve ben özgür kadınlar olduğumuz için korkuyordur. Üçe karşı bir kalmasından dolayı falan belki de. Özgür demek, kendi ayakları üzerinde durabilen ve serbest düşünebilen demekmiş. Bu arada bunu da Google’da araştırdım. Belki de biz babam için fazla özgürüz. Verilen kararlarda azınlıkta kalıp geri çekilmek zorunda kaldığı için üç kadın ona fazla geliyor. Hemen yan mahallede bir evi var, ama yoğun çalıştığı için oraya çok az uğruyor. Babam emlakçıdır ve inşaat arazileri satar. Kuğuları supanglenin içine batırıp kaşıklamaya koyuluyorum. İki buçuk tabak sonra tenceredeki supangle bitiyor ve ben de tıka basa doyuyorum. Biyoloji dersi için hazırlamam gereken yusufçuk çiziminin başına oturmak üzere bir gayret odama doğru sürükleniyorum. Sınıfım terk edilmiş bir fabrika arazisi üzerinde hepimizin katkılarıyla bir göl oluşturdu. Bu proje,
7
Atların En Havalısı.indd 7
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
belediye tarafından destekleniyor ve bizim de düzenli olarak rapor tutmamız gerekiyor. Raporda dikkat etmemiz gerekenler hangi bitkilerin tuttuğu, yabani hayvanların olup olmadığı ya da suyun kalitesinin nasıl olduğu gibi şeyler. Sonbaharda belediye binasının önünde çeşitli okulların çalışmalarının sunulacağı bir sergi düzenlenecek. Birinci gelene bir takdir belgesi ve sınıf kasasına para ödülü verilecek. Sergiye koymak üzere gölümüzde nelerin yüzüp nelerin süründüğünü gösteren bir pano yapmak istiyoruz. Bunun için de benim bir yusufçuk çizmem gerekiyor. Bir fotoğraf çok daha anlamlı olurdu aslında. Ama beni dinleyen kim? Fabrika arazisinde çalışmak her şeye rağmen çok zevkli. Eskiden orada kocaman bir lastik fabrikası varmış. İşletme iflas edince fabrika bomboş kalmış. Sanat Derneği kiri pası, yıkıntısı döküntüsü ve etrafını çirkinleştiren yabani otlarıyla satın alana dek yıllarca kaderine terk edilmiş. Bazı eski bölümleri tarihî eser koruması altına alındı ve Sanat Derneği tarafından restore ediliyor. Diğer
8
Atların En Havalısı.indd 8
11.3.2014 00:18:38
bölümleri ise harabe halinde ve her geçen gün biraz daha yıkılıyor. Arada sırada orada konserler veriyorlar ya da sergiler açıyorlar. Etrafındaki arazi dinlence yeri olarak halka hizmet edecekmiş, en azından gazetede böyle diyordu. Dinlence yeri olmaktan henüz çok uzak, ama üzerinde çalışıyoruz. Biyoloji kitabımdan bulduğum yusufçuk resmini çizmeye çalışırken mutfaktan gelen tencere tava seslerini duyuyorum. Büyükanne Li bulaşıkları yıkamakla meşgul. Kısa bir süre sonra neşeyle “Görüşmek üzere!” diye koridora doğru seslenip evden çıkıyor. Evde yalnız kalıyorum. Havanın güzelliği aklımı çeliyor. Güneşli bir öğleden sonrayı gerçekten ödevlerle harcamak istiyor muyum? Şeytana uyup ‘Biraz temiz hava kesinlikle iyi gelir,’ diye düşünüyorum. “Hadi o zaman,” diyerek son yusufçuk kanadını çiziyorum (İlginizi çekerse diye söylüyorum, yusufçukların iki çift kanatları var, toplamda dört kanatları var yani). Sonrasında güzel yazı ile adımı yazıp kâğıdı defterimin içine koyuyorum.
9
Atların En Havalısı.indd 9
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
Yusufçuk çizimim bitti, ama muhtemelen kimse onun bir yusufçuk olduğunu anlamayacak. Çünkü resmimin yusufçuğa benzer bir tarafı yok. Yusufçuk resmi piyangosunun özellikle bana vurması ne şans! Uğurböceğini kesinlikle daha çok tercih ederdim ya da bir su piresini. Su piresi için sadece minicik bir nokta çizmem yeterdi. Ama olsun, yeter ki, yusufçuklar hakkında sunum yapmak zorunda kalmayayım. Aman, aman, eksik olsun! Kaykayımı kolumun altına sıkıştırmış tam dışarı fırlayacakken İngilizce kelime ödevim aklıma geliyor. Peki, kelimeleri açık havada ezberlemeyi yasaklayan bir kural var mı? Yok. Bunun üzerine, kelime defterini alıp kot pantolonumun arka cebine sokuşturuyorum. Askıdan anahtarlığımı kaptığım gibi özgürlüğe doğru atılıyorum. Maalesef sokağımızın asfaltı çatlak çutlak, ayrıca kaldırım da buzdolabımızdaki gravyer peynirinden daha delik deşik. Temkinli davranıp ilk metrelerde kaykayımı koltuğumun altında taşıyorum. Zaten yeteri kadar hasarlı. Belki doğum günüm için yenisini dileyebilirim.
10
Atların En Havalısı.indd 10
11.3.2014 00:18:38
Aslında bir tek tekerlekli bisikletimin olmasını istiyorum, ama ailem bunu çok tehlikeli buluyor. “Sirkte değiliz ya!” diye tepki vermişti babam, ona ilk bahsettiğimde. Ah, baba… Ailemin her konuda stres yapması ve eğlenceli bulduğum her şeyi yasaklaması çok sinir bozucu! Diyorum size, bildiğiniz helikopter ebeveyn onlar. Etrafımda bir biri, bir diğeri dönüp duruyor ve devamlı ne yapmam ya da yapmamam gerektiğini söylüyor. Bir yandan radyoda duyduğum şarkıyı mırıldanırken bir yandan da zihnimde İngilizce kelimeleri tekrarlıyorum. Bayağı güzel kotarıyorum, ta ki Max Müller’i köşede görene kadar. Ne zaman onu görsem otomatik olarak düşünme eylemimi durdururum. Yani düşünüyorum tabii, ama sadece onun ne kadar çatlak bir tip olduğunu. Metro istasyonunun orada, Pia’nın loto bayiinin önünde dikilmiş, burnunu camekâna dayamış içeri bakıyor. Hâlbuki Pia’nın camekânından sadece plastik çiçekler, çirkin kül tablaları, birkaç ölü sinek ve deniz
11
Atların En Havalısı.indd 11
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
feneri şeklindeki çakmaklar görünür. Ama belki de Max ölü sineklere ve sevimsiz deniz feneri çakmaklara ilgi duyuyordur. Onda bu düşük zekâ seviyesi varken neden olmasın. Zekâ seviyesinin düşük olduğundan eminim, çünkü onunla aynı sınıftayım. Ona çaktırmadan yolumu değiştiriyorum. Kavşağa yaklaştım sayılır. Ağaçların arkasında kalan, kaykay parkurunun bulunduğu parkı görebiliyorum. Bir süredir oraya bir ‘halfpipe’ yapma planı vardı, yani kaykaycıların ustalıklarını sergilemeleri için kullanılan bir rampa. Ancak babam, şu anda belediyenin bunun için parası olmadığını söylüyor. Görünen o ki, belediyenin köpek pisliği temizlemek için de parası yok. Az kaldı bir tanesine basıyordum. Resmen köpek pisliği slalomu yapıyorsun burada. Iyy! Parka birkaç adım kala yolun asfaltı adam akıllı düzeliyor. Kaykayıma zıplıyorum ve tam kaymaya başlayacakken sesini duyuyorum. “Patlak Lotte! Lotte Çatlakküvette!” Yok artııık! Max Engerizekâlı Müller. Son metrelerde beni görmüş!
12
Atların En Havalısı.indd 12
11.3.2014 00:18:38
“Uyuz Lotte! Lotte Başıdertte!” Bana niye böyle adlar taktığını bana sormayın. Max ne kadar saçma olursa olsun arkamdan böyle seslenmeyi eğlenceli bulur. Ne de olsa daha bebek. “Kapat çeneni!” diye tıslıyorum. Kaykayımla kaymaya başlıyorum, ama maalesef yol yukarı meylediyor, o nedenle hemen uzaklaşamıyorum. Üstelik lamba da kırmızı yanıyor. Çok moktan. Kaykayımı yine koltuğumun altına alıyorum. “Kemiklerini mi kırmak istiyorsun, Hurda Lotte?” Ben dosdoğru önüme bakarken Max da yanıma yaklaşıyor. “Kaykayın üzerinde bir kız… harharhar!” Boğmacaya tutulmuş fok balığı gibi gülüyor. Onu hiç takmıyorum. En iyi arkadaşlarım Rudi ve Titus parkta beni bekliyor çünkü. Max onları görse beni daha fazla kızdırmaya cesaret edemez. Var mısınız iddiasına? Çünkü onlar Max’tan daha iri ve yaşça büyükler, hatta ondan daha da zekiler. Maalesef başka bir okula gidiyorlar ve parkın diğer tarafında oturuyorlar.
13
Atların En Havalısı.indd 13
11.3.2014 00:18:38
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
Lamba yeşil yanıyor ve tam adım atacakken yüzüstü kapaklanıyorum. “Of, yaaa! Salakkafa! Delirdin mi sen?” diye Max’a çıkışıyorum. Resmen çelme taktı bana. “Gördün müü! Kızlar düz yolda bile yürüyemezken bir de kaykaya mı binecekler!” Pis bir gülümseme ile kaykayıma tekme atıyor. Hemen ayağa fırlayıp kaykayımı bir arabanın altında gözden kaybolmadan yakalıyorum. Bir kamyon korna çalıyor. Yeniden kırmızı yanıyor. Genç bir kadın bana yardım edip edemeyeceğini soruyor, ama başımı ‘hayır’ anlamında iki yana sallıyorum. Sol dizim acıyor ve elim de biraz sıyrılmış. Aslında bir tur ağlamayı isterdim, ama bu iyiliği Max Müller’e yapmayacağım. Hayatta olmaz! Hem nereye kayboldu ki? Acıyan dizimi ovalarken etrafa bakınıyorum. Neyse ki, Salakkafa’dan iz yok. Ondan korkmuyorum, ama yine de aramızda Danimarka ve Papua Yeni Gine arasındaki kadar bir mesafe olursa sevinirim. Max’ın neden devamlı benimle uğraştığına dair en ufak bir fikrim yok. Anaokulundan beri yapıyor bunu. Büyükanne Li ve
14
Atların En Havalısı.indd 14
11.3.2014 00:18:39
annem onun ailesiyle konuşmasına rağmen beni sinir etmekten bir türlü vazgeçmiyor. Ama kendimi savunabilirim. Babam bana kendimi savunmayı öğretti, özellikle kızlar için önemli olduğunu düşünüyor. Gençken judo yapmış ve birkaç havalı hareket biliyor. Max’ın ortadan kaybolmasına üzülüyorum. Üzerinde ne güzel birkaç judo numarası denerdim. Parkın girişinde çok eski bir binicilik okulu var. Uzun zamandır terk edilmiş halde öylece duruyor. Ahırın birinde panjur kanatları menteşelerinden çıkmış ve talim alanındaki renkli engeller sanki biri mikado oynamış da toplamayı unutmuş gibi darmadağın duruyor. Normalde binicilik okulunun önünden geçer giderim, ama bu sefer duruyorum. Ahırın önünde iki araba park etmiş. Tulum giyinmiş kadınlar oradan oraya koşuşup kereste ve bir sürü alet taşıyorlar. Birbirlerine seslenip gülüşüyorlar. Ahırdan komik bir kişneme sesi geliyor. Tuhaf… Ne zamandan beri orada at var ki?
15
Atların En Havalısı.indd 15
11.3.2014 00:18:39
Atların En Havalısı, Hain Ördekler ve Ben
“Yeni bir binicilik okulu açılıyor,” diyor Rudi. Rudi’nin yanında beton yolun kenarında dikilirken o kocaman erkeklerin arasında bana ve kaykayıma yer açılmasını bekliyorum. “Sadece kadınlar için,” diye ekliyor sırıtarak, gıcır gıcır mavi diş tellerini göstere göstere. “Neden sadece kadınlar için ki?” diye soruyorum. “Kadınlar erkeklerden daha çok at biniyor da ondan,” diye gaklıyor Kırıntı. “Öyle ya!” Kırıntı, Rudi’nin kız kardeşi. Henüz beş yaşında. Rudi onu her yere yanında götürmek zorunda, çünkü gün içinde evde Kırıntı’yla ilgilenecek kimse olmuyor. Kırıntı yaşına göre çok zekidir. “Bütün kızlar atları çoooook sever ve onlarla koklaşırlar,” şeklinde bir açıklama getiriyor bize. “Hiç şaşmaz.” Titus gülerek başını iki yana sallıyor. Uzun saçlarını alın bandı ile toplamış ve üzerinde “Hayat midilli çiftliği değildir” yazan bir tişört giymiş. Cuk oturdu!
16
Atların En Havalısı.indd 16
11.3.2014 00:18:39
“Atlarla koklaşmak mı?” diyor Titus iPod’unun kulaklıklarını kulaklarına yerleştirirken. “Bööyk! Hastalıklı bir durum! Onlar kokar ki!” Ona sonsuz hak veriyorum. Harri Halam bir sürü at, inek, koyun, tavuk ve domuzun bulunduğu bir köyde oturuyor. Orada etraf hayvanî bir şekilde gübre kokar. Her zaman olmasa da çoğunlukla. Şişko sineklerden bahsetmiyorum bile. Yeşil mavi renkte ve devasa büyüklükte sinekler. Vızıldamaya başladıkları an uzaylılar saldırıya geçti sanırsın. Şehirde o model sinek bulamazsın! “Atlar kokmaz bir kere,” diye protesto etti Kırıntı. “Atlar çok tatlı!” “Öyle olsun, bana göre hava hoş,” deyip kaykayıma atlıyorum. Sonunda neler olup bittiğini görebilmek için insanlar arasında kendime bir yer buluyorum.
17
Atların En Havalısı.indd 17
11.3.2014 00:18:39
Dagmar Hossfeld, Yazar
1960’ta Kiel’de doğdu. Bugün Ostsee ile Schlei arasında küçük bir köyde yaşıyor ve kendi deyimiyle dünyanın en güzel mesleğine sahip; yazarlık yapıyor. Dagmar Hossfeld ve kitapları hakkında daha fazlası www.dagmarhossfeld.de’de sizleri bekliyor.
Berna Topal Çevirmen
1980’de Almanya’da doğdu. Üsküdar Anadolu Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Halen Avusturya Liseliler Vakfı’nda çalışmaktadır. Almanca’dan birçok çevirisi bulunmaktadır.
Atların En Havalısı.indd 231
11.3.2014 00:18:55