<< insan ne okursa odur >>
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 1
15.01.2013 11:14:46
Faşizm Önümüzden Giderken kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 7
15.01.2013 11:14:48
8 l Kahverengi Veba
Bu kitapta bir araya getirilmiş yazıların bütününe önsöz niteliği taşıyan bir sonraki metin 1954 İlkbaharında yeniden kaleme alındı. “Sol” üzerine özel bir sayı hazırlayan Temps modernes dergisi benden faşizmin işçi sınıfı ve demokratik güçlerin önünden gittiği o uğursuz on yılı incelememi istemişti. Ama, daha önceki anlaşmamıza rağmen dergi tarafından yayınlanmayan bu makale, daha sonra iki kez broşür halinde basıldı. Bu makaleyi güncelleştirirken sadece bazı sonuç çözümlemelerini değiştirdim.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 8
15.01.2013 11:14:48
Faşizm Önümüzden Giderken l 9
Biz, hepimiz insanlık tarihinin sayfalarını şimdiye dek rastlanmamış ölçüde kirletecek olan amansız ve korkunç bir despotizmin Demir Ökçesi altında ezileceğiz... Jack London
Faşizme karşı mücadele etmenin ve onun tarafından yok edilme pahasına onu yenmenin söz konusu olduğu 1930-1940 on yılının başlangıcında, Fransız solu bölünmenin, duyarsızlığın, güçsüzlüğün acınası tablosunu sergiliyordu. Bunun nedeni günümüzde olduğu gibi zor durumda olması değildi. Kişilikli, deneyimli, kararlı kadrolar açısından zengindi. Hâlâ yaşıyor, şanlı bir geçmişin son ışıklarını yansıtıyor, klasik sosyalizmin ve komünizmin geleneklerini sürdürüyordu. Kimileri hâlâ Guesde ve Jaurès’nin izinden gidiyor, kimileriyse hâlâ Rus Devrimi’nin ve insanlık tarihinin en verimli deneyimlerinden biri olan Komintern’in ilk yıllarının görkemli destanıyla aydınlanıyorlardı Ama Fransız solu işçi sınıfının bölünmesi batağına gömülmüş, kardeş kavgası alışkanlığı kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Her iki parça da basmakalıp düşüncelerin içinde donup kalmıştı. Bir yanda, etkisini hâlâ bazı sınıf katmanları üzerinde sürdüren, ve kuşkusuz Guy Mollet’nin günümüzdeki partisinden daha ‘solda’ olan (en azından söylemiyle) “örgüt içi demokrasiye” Guy Mollet’nin partisinden daha bağlı kalan, henüz gücün baskısıyla bozulmasa da, sınıf işbirlikçiliğinin, parlamentarizmin tuzağına düşen ve son enerjisini “Tours bölücüleriyle” girdiği polemiklerin tek düze söylemlerine harcayan yaşlı SFIO1 vardı. 1 2. Enternasyonalin Fransa seksiyonu -çn.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 9
15.01.2013 11:14:48
10 l Kahverengi Veba
Diğer yandaysa, boğazına kadar “sosyal hainleri” gündelik olarak ifşa etmeye gömülen, Moskova’nın dünyanın altıda birinde “sosyalizmi inşa etmek” (teoride), yeni bir bürokrasiyi oluşturmak (pratikte) için ihtiyacı olduğu “Nep sonrası” kapitalist dünyayla barış içinde bir arada yaşama tezinin cafcaflı ve aşırıya kaçan klişe sözleri arkasına gizlenen ve günümüz Komünist Partisi’nden nicelik olarak çok daha zayıf olan, goşist, sekter, hatta avantürist komünist parti yer alıyordu. Ve on yıl boyunca, ne tahmin edebildiği ne de nasıl yönlendireceğini bilemediği, her seferinde kendinden daha güçlü rakiplerin saldırganlığıyla pasifliğinden sıyrılmaya çalıştığı büyük olayların ardı arkası kesilmeyen yıldırımlarıyla ansızın uykusundan sıçrayarak uyanacak olan işte bu bölünmüş, kemikleşmiş, bakış açısı kocaman at gözlükleriyle sınırlanmış hareketti. Önce, 1929 yılı sonlarında patlayan ve teorisinde öngörmediği için aslında onu hazırlıksız yakalamasına rağmen, ona kağıt üzerinde kolay bir zafer, hoş karşılanan bir haklılık duygusu sağlayan dünya ekonomik krizinin yıldırımı düştü. Kapitalist dünyanın geçici istikrarına gizlice bel bağlamış olan Kremlin yöneticileri (aksi yöndeki açıklamalarına rağmen) bu olay karşısında, kendilerini “Amerikan refahının” hayaline kaptırmış olan naif sosyal demokratlar kadar şaşırmışlardı. Ve birkaç ay sonra, 14 Eylül 1930’da, çizmelerin gürültüsünün ve Sieg Heil!2 naralarının eşliğinde, Naziler’in Reichstag’daki koltuk sayılarını 107’ye çıkardıkları (önceki dönemde 12 idi) Alman seçimlerinin yıldırımı düştü. Eski saptamalarının tutsağı olan skolastik Fransız solu aniden karşısında, geldiğini fark edecek ve onu uzaklaştırmaya çalışırmış gibi görünecek zamanı bulamadığı faşizmin neredeyse hiç tanınmayan hayaletini bulmuştu. Yine de, bu tehdit edici hayalet hiç de yeni değildi. Sosyoloji doktorları tarafından hâlâ yeterince teşhis edilemeyen bu hastalık sekiz yıl önce komşu İtalya’da ortaya çıkmış, onu mahvetmişti. Ama 2 Almanca, Zafere Seslen -çn.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 10
15.01.2013 11:14:48
Faşizm Önümüzden Giderken l 11
bu Alpler Ötesi hastalığı asla ciddiye almayan sol, Matteotti’nin katillerini yasak savarmış gibi kınadıktan sonra işi şakaya vurmuş, Paul Boncour onu “Soytarı Sezar” olarak nitelemişti. Karşı karşıya kalınanın bulaşıcı bir hastalık olduğu ve aynı nedenlerin aynı sonuçları doğuracağı kabul edilmek istenmemişti. İtalya’da bile sosyalistler, Roma yürüyüşünün hemen arifesinde bu gelişmeye kahkahalarla gülmüşlerdi. Komünistlere gelince, burjuva iktidarın yönetim tarzları arasında ister “demokratik” ister “faşist” etiketiyle pazarlansın bir özdeşlik olduğunu öne sürerek faşist tehlikeyi yok saymaya mahkum olmuşlardı. Bozgundan sonra, İtalyan mağlupları diğer Batılı ülkelerdeki kardeşlerini benzer bir olaydan korkmamaları gerektiğine, Berlin üzerine asla yürünmeyeceğine, Weimar Cumhuriyeti’nin her şeyin üzerinde olduğuna inandırmışlardı. Ve iyi niyetli Almanlar, kibirli dinginlikleriyle buna inanmışlar, sosyal demokratlar ve komünistler Alman işçi sınıfının siyasal bilincinin çok yüksek olduğunu, Goethe’nin ülkesinde “demokrasinin böyle şiddetle ezilmesinin” mümkün olmadığını açıklamışlardı. Faşizm sadece geri bıraktırılmış ve üretimi ağırlıklı olarak tarıma bağlı, vs. ülkelerde iktidar şansına sahipti. 14 Eylül 1930 yıldırımı körlerin gözlerinin açılmasına yetmemişti. 1932 sonlarında, Hitler’in zaferinin hemen arifesinde, Vorwärts ve Rote Fahne yazarları nasyonal sosyalizmin “çürümüş ceset” kokusu yayan bir ideolojiden başka bir şey olmadığını belirtmekte ısrar ediyorlardı. Almanlar böyle yazdıklarına göre, aynı dönemde çok ünlü bir makalesinde Führer’in çöküşünü ve başarısızlığını öngören Léon Blum bağışlanabilirdi. Ama günümüzde söylendiği gibi “zincirleme reaksiyonlar” solumuzu acımasız bir tempoyla şaşırtmaya devam ediyorlardı. Nasyonal sosyalizmin 30 Ocak 1933’te iktidara gelişinin yıldırımını, Reichstag yangını provokasyonu ve Alman işçi hareketinin mücadelesinin devre dışı bırakılması, yasadışı ilan edilmesi izledi. Nihayet bu kez Fransız solu bıçağın kemiğe dayandığını hissetti. Faşist salgının önünü kesmek onun için ölüm kalım sorunu haline geliyordu. Kapitalist rejimi çıkmaz ayın son Çarşamba’sında devirmeye (teoride) ve o rejimin sınırları içinde onu rahatça eleştirmeye dayanan küçük hesapların güvenilirliği kalmamıştı. Ölüm pahasına da olsa solun kendisini savunmayı düşünmesi gerekiyordu.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 11
15.01.2013 11:14:48
I Felaketten Ă&#x2013;nce [1932] kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 31
15.01.2013 11:14:52
32 l Kahverengi Veba
Bu ilk bölüm, Ağustos-Eylül 1932’de, Hitler öncesi Almanya’sına yaya olarak yapılmış bir yolculuğun öyküsüdür. Bu yolculuk üzerine aynı yılın Sonbahar’ında çeşitli yayın organlarında yayınlanan bir dizi makale yazdım: Vu dergisi, Henri Barbusse’ün yazı işleri müdürlüğünü yaptığı haftalık Monde dergisi, devrimci sendikal Révolution Prolétarienne dergisi, komünist Regards dergisi. O zamanlar, editörüm, zihnimde bir sonraki senenin Almanya’sı üzerine röportajıma giriş bölümü oluşturabilecek bu tanıklıkları bir araya getirmeyi gerekli görmedi: Kahverengi veba orayı yıkıp geçti. Yıllar sonra bu yazıları yeniden okuduğumda, onları oldukları gibi yayınlamanın mümkün olmadığını fark ettim. Bazıları iki kere kaleme alınmıştı. Bütünsellikten yoksundular. Bazen temel konu olan nasyonal sosyalizmin yükselişinden uzaklaşıyorlardı. Bu yüzden, bu ilk malzemenin yardımıyla, otobiyografik bir tarzla, ilk yolculuğumun öyküsünü yeniden kaleme almayı tercih ettim. Bu yüzden okunacak olan metin hiçbir yerde yayınlanmamıştır. İlk kez 1965’te Maspero tarafından yayınlanan bu kitapta sözü edilecek olan bu ilk yolculuk daha önceki Kahverengi Veba baskılarında yer almıyordu.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 32
15.01.2013 11:14:52
Felaketten Önce l 33
1932 yılının Ağustos ayında, Germen ritüellerine uygun bir tarzda, sırtımda çantam, yaya olarak Almanya’ya uzun bir yolculuk yapmaya karar verdim. Yolculukta bana eşlik edecek olan arkadaşımla ateşli bir hazırlık sürecine giriştik. Ourcq Kanalı’nın sağ kıyısı komşumuz Romainville sığınağının dibinde yer alıyordu. Kendimizi yolculuğa alıştırmak için doğa yürüyüşçülerinin deri ceketlerini, kısa kadife pantolonlarını, ağır postallarını ve yün konçlu çoraplarını giydik; sırt çantalarımızı yolculuğumuz sırasında taşıyacağımız ağırlıkla orantılı olarak doldurduk. Ve, elimizdeki haritaların üzerinde, kanalın kıyıları boyunca uzanan 12,5 km’lik bir yürüyüş güzergahı belirledik. Başımızı dik tutarak, karnımızı içeri çekerek, göğüslerimizi şişirerek, esnek ve tempolu bir yürüyüşle bu mesafeyi her gün kat ettik. Belirlediğimiz noktaya vardığımızda, neredeyse askeri bir geri dönüş yaptıktan sonra güneşe ve bozuk havalara aldırmadan, her şeyle yüz yüze gelmeye hazır bir halde ters yönde başlangıç noktamıza geri dönerdik. Nihayet, 9 Ağustos 1932 akşamı yola çıktık. Her gece ParisStrasbourg postası yapan bir kamyoncu bizi ağır vasıtasına almayı kabul etti. Devasa kamyon bir demir hurdası yığınının gürültüsüyle Pantin kaldırımlarının üzerinde sıçrıyordu. Arkadaşım ve ben yara bere içinde kalmış bedenlerimiz, üzerlerinde birer sefertasının yer aldığı ağzına kadar dolu şekilsiz sırt çantalarımızla römorktaki çapları oldukça geniş, mantarlı iki muşamba rulosunun arasına yerleştik. Şoför kabininde ara sıra iki laf ettiğimiz soğuk yüzlü, sarışın Alsace’lı delikanlılar vardı. Dışarıdaki manzarayı seyretmek için çadır bezini kaldırmak yeterliydi. Ama, sıklıkla pürtüklü balyaların üzerine uzanmış tembel krallar gibi kendimizi zamanın akıp gidişine kaptırıyorduk. Gecenin ilerleyen saatlerinde, sürücülerimiz yoruldukları için yol kenarında mola verdiklerinde, kenardaki tarladan römorkun çıkıntılarını
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 33
15.01.2013 11:14:52
34 l Kahverengi Veba
yuvarlaştırmak ve sarsıntıların etkisini hafifletmek için yeni kesilmiş yumuşak buğday demetlerini almaya koştuk. Fôret-Noire’ın girişinde, içimi henüz toplumsal mücadelelerin çalkantılarının sarsamadığı ve kuşkucu, güvensiz küçük burjuva arkadaşımın hiç paylaşmadığı bir iyimserlik dalgası kapladı. Yozlaşmış yaşlı bir ülkede, uzun süren içe kapalı bir atalet döneminden sonra, gençliğimden beri hayranlık duyduğum bu genç, modern ve dinamik Almanya’da belki de kendimi nihayet eylemlerin ortasında bulacaktım. Sosyalizm başka hiçbir yerde değil burada zafere ulaşacaktı. Dünyanın en örgütlü, en birikimli işçi sınıfı buradaydı. Ekonomik ve toplumsal çelişkilerin yarattığı gerilimler burada doruk noktasına ulaşmıştı. Ücretlilerin olağanüstü kitlesi büyük sermayenin paralı askerlerine karşı nihai mücadeleyi burada verecekti. Yine de, dışarıdan sağlıklı görünen bu bedeni şimdiden ölümcül bir hastalığın bakterileri kemiriyordu. Hava ağırdı, kuşlar fırtına öncesinde olduğu gibi alçaktan uçuyorlardı. Bu ülkenin derinliklerine indikçe ayaklarım suya erecekti. Gerçekten de, sağda soldaki birkaç yanıltıcı görüntü dışında her şey -henüz tam olarak bilincinde olmasam da- Hitler faşizminin zaferini haber veriyor, bu zaferi tetiklemeye çalışıyordu. Güzel bir akşam üstü Rhein ötesi yolculuğumuzun ilk etabı sona erdi. Bu mesafeye antrenmanlı olsak da 25 kilometrelik bir yürüyüşten sonra, sırt çantalarımızın kayışları ağır gelmeye başladı. Pencerelerinden sardunyalar sarkan beyaza yeni boyanmış küçücük evleriyle bizimkilere oranla daha şirin görünen bir köyden geçtik. Bu küçük yerleşim biriminden çıktıktan sonra, ahırını hisseden atlar gibi daha neşeli adımlarla yürümeye devam ettiğimizde, biraz ileride, ağaçların arasından aradığımız gençlik yurdu belirdi. Bu yurtlarda her gece kendimizi evimizde gibi hissedecektik. Ortak salon şimdiden on beş yirmi yaşları arasında, sarı saçlı, erkek sesli, yüz ifadeleri kararlı gençlerle dolmuştu. Haki ya da yeşil renkli spor gömleklerinin kıvrılmış kollarından güneşte bronzlaşmış önkolları seçiliyordu. Heykeli andıran dizlerinin alttan belirdiği kadife ya da deriden kısa pantolonlarını, sıklıkla göğüs kaslarının arasında adeta bir köprü oluşturan, deriden geniş dikdörtgen bir kemerle
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 34
15.01.2013 11:14:52
Felaketten Önce l 35
birbirlerine bağlanan Tirollüler’e özgü bir çift askı tamamlıyordu. Esmer bacaklarının kasları gergin ve sertti. Cilalı sağlam ayakkabılarının üzerinde kalın, kısa çoraplar vardı. Bazılarının başında, din adamlarınkine benzeyen gri keçeden, tepesi kesik eski bir şapka vardı. Onlarla tanışmakta gecikmedik. Fransız olmamız kardeşçe karşılanmamıza neden olmuştu. — Franzose? Mümkün değil! Burada Franzosenler’e nadir rastlanır. Ardından bir soru yağmuruna tutulduk: — İşsizlik sizde de çok mu? — Söylendiği gibi, Fransızlar’ın çok zengin olduğu, çok fazla altınları olduğu doğru mu? — Sizde askerlik hizmeti mecburi mi? — Bize nasıl hitap ediyorsunuz? Pat... pata... Patatesçiler. Sorulara elimizden geldiğince yanıt vermeye çalıştık. Etrafımızda ortasında kendimi iyi hissettiğim bir çember oluştu. Gözlerinde, yapay sınırların, gazetelerin ve yalancı nutukların ötesinde kalan bir doğrudan iletişim kurma ihtiyacı, birbirimize benzediğimizi hissetmenin şaşkınlığı okunuyordu. Bir masanın üzerinde ziyaretçilerin duygularını yazabilecekleri bir defter duruyordu. Herkes onun üzerine ismini yazmak, bir hatıra -bir düşünce, bir şiir ya da resim- bırakmak üzere masaya davet ediliyordu. Baş sayfasında boşuna yazılmış şu uyarı yer alıyordu: “Bu defterin önünde politikayı unutmanız rica olunur.” Yine de, sayfaları karıştırdığımda her yandan politikanın fışkırdığını gördüm. Politika bu gençleri hanın tarafsız görünen ortamında bile uzak duramayacakları kadar etkiliyordu. Bir el: “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” yazmış, öfkeli diğer bir else üstünü çizmişti. Başka bir sayfada sosyalistlerin üç oku gamalı haçı delip geçiyordu. Bize bu siyasallaşma tutkusunun kısa süre önce ortaya çıktığı anlatıldı. Onlara kayıtsız, cahil, spor gazetelerinin afyonuyla başı dönmüş Fransız gençliğini tasvir ettiğimde, bana Alman gençliğinin sporcular ya da yıldızlardan çok Hitler ya da “Teddy” Thälmann’a ilgi göstermelerinin kısa bir süre öncesine dayandığını söylediler. Ama işsizlik, yoksulluk, nasyonal sosyalizmin heybetli bir şekilde ortaya çıkışı her
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 35
15.01.2013 11:14:52
36 l Kahverengi Veba
şeyi değiştirmişti. Bir akşamlık genç dostlarımın -çünkü ortalama on sekiz yaşındaydılar- bakışlarında yaşama sevincini, ama aynı zamanda endişeyi ve açlığı okuyordum. Kullanılmayan güzel fırınları sıkılan kemerlerle tezat oluşturan bu şatafatlı biçimde döşenmiş hanlar ölmekte olan bir dünyayı yansıtıyorlardı. Politik fanatizmin salgını erginlik çağına gelmemiş çocuklara kadar yayılmıştı. On üç yaşındaki bir yumurcak bana Hitler’e duyduğu sevgiyi haykırırken, küçük bir kız ciddi bir ifadeyle Şansölye von Papen’in son nutkunu anlatıyordu. Birkaç kararsızın dışında herkes tavrını belirlemişti. Ortak salon yavaş yavaş boşalıyordu. Yine de, iki grup karşı köşelerde toplanmıştı. Alacakaranlıkta, her birinin elinde bir şarkı defteri olan küçük öğrenciler yöneticilerinin rehberliğinde zafer kazanan kahramanları, bozguna uğrayan düşmanları anlatan savaş şarkıları söylüyorlardı. Kuşkusuz proleter olan Vestfalyalı üç sıkı delikanlı onları neşeyle dinliyor ve nakaratlara koro halinde eşlik ediyorlardı. Salonun diğer ucunda, bu gösteriden rahatsız olan ve onları asık suratla, sessizce gözlemleyen ajistler20 vardı. İçlerinden biri büzüşmüş parmaklarıyla günlük komünist gazetesi Rote Fahne’yi sıkıyordu. Ve boşuna bir çabayla onu konuşturmaya çalıştığımda, bana baş işaretiyle karşıdaki rakip grubu gösterip omuzlarını silkti. Naziler ve devrimciler ışıkların sönme saati gelene kadar bu şekilde, savaş öncesindeki sessizliğin ortasında karşı karşıya beklediler. Yatakhaneye giderken, diğerinden daha geveze ya da daha açıkgöz olan bir genç kulağıma şunları mırıldandı: — Gördüğün gibi, artık karşı cephelerdeyiz. Tutkular birbirimizi öldürebileceğimiz ölçüde kızıştı, ama aslında hepimiz aynı şeyi istiyoruz... — Gerçekten mi? — Evet, aynı şeyi, milyonlarca insan açlık çekerken, kahvenin ve buğdayın imha edilmediği yeni bir dünya, bugünkünden tamamıyla farklı bir dünya, yeni bir sistem istiyoruz. Ama birileri bu dünyayı onlara Hitler’in, diğerleri Stalin’in vereceğine inanıyor. Aramızdaki tek fark bu... İşte bu yüzden yatakhanede, ışıklar sönmeden önce elli ötümlü 20 O dönemde Gençlik Yurtları Hareketi üyelerine verilen isim.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 36
15.01.2013 11:14:53
Felaketten Önce l 37
göğüsten sokak serserilerinin, Naziler’in de sosyalistler ya da komünistler kadar inançla söyledikleri şarkısının gürültüsü yankılandı: Yan yana yürüyüp Ormanların bize yankılarını gönderdiği O eski şarkıları söylediğimizde, O zaman, onun geldiğini hissediyoruz: Bizimle yeni bir dönem başlıyor! Bizimle yeni bir dönem başlıyor! Tıpkı bir iyi geceler dileği ya da son bir meydan okunma gibi hep bir ağızdan söylenen üç rakip çığlığın uyumsuzluğunun neredeyse çatlaklaşmış bütünlüğü: - Heil Hitler! - Freiheit!21 - Rot Front!22 Yine de, 1914 öncesinin Jugendbewegung’nun (“gençlik hareketi”) amatör sanatçıları, şairleri, romantik ve edebi kazazedeleri -henüz- tamamıyla ortadan kaybolmamıştı. Ertesi gün yolda rastladığımız ve kızgın güneşin altında sadece kısa pantolonlarıyla neredeyse çıplak bir halde yürüyen öğrenci grubu bunun kanıtıydı. Esmerleşmiş sırtlarında tencere, tava, sefertası dolu bir çanta vardı. Adeta erzak taşıyan bir deve kervanına benziyorlardı. Bu neşeli gamsızlar doğacılığı siyasi tartışmalara yeğlemekte ısrar ediyorlar ve bir gitarın eşliğinde cephede ölmüş bir şairin23 şu barışçı dizelerini söylüyorlardı: Ve yüreğim, yüreğim Kendisiyle birlikte göğe yükselen, Esintideki kuştüyü yumağını andıran Küçük bir buluttan Daha hafif, daha yumuşak Daha şirin, daha zarif Bir şarkı söylüyor... 21 Almanca, özgürlük -çn. 22 Almanca, kızıl cephe -çn. 23 Hermänn Löhne.
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 37
15.01.2013 11:14:53
Kemankeş Mahallesi Mumhane Caddesi No: 39/39 Karaköy 34425 Beyoğlu - İstanbul +90 212 244 48 87 info@habituskitap.com www.habituskitap.com
kahverengi veba duzeltilmis hali1.indd 160
15.01.2013 11:15:11