GÜNDEM
Neoliberalizme karfl› savunmac› tepkilerinin yenilgisinden sonra uzun bir sessizli¤e gömülen s›n›f hareketi, üzerindeki ölü topra¤›n› at›yor. Ad›m ad›m izleyerek, AKP iktidar›n›n huzurunu kaç›ran güvencesiz iflçi hareketleri ve halk›n hak mücadeleleri, devrimci öznenin güvencesizlik k›l›¤›ndaki muhteflem dönüflünü haber veriyor
H
ak mücadeleleri yükseliyor. Ülkenin hemen her taraf›ndan “paras›z e¤itim, paras›z sa¤l›k, paras›z ulafl›m” gibi hak taleplerinde bulunan kitlelerin direniflleri yükseliyor. Sermayenin önünü açmak için halk› güvencesizlefltiren neoliberal politikalar derinlefltikçe halk›n tepkileri de art›yor. Eme¤in ve yaflam›n›n güvencesizlefltirilmesine, do¤an›n tahrip edilmesine karfl› geliflen tepkiler hak mücadelelerine yöneliyor. Neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› halk›n biriken tepki ve hoflnutsuzluklar›, giderek kendini daha fazla hak mücadelesi formuyla dile getirmektedir. Melih Gökçek’in, yoksul Dikmen halk›n›n bar›naklar›n› sermayenin kentsel dönüflüm rantlar›na peflkefl çekmesi, vadi halk›n›n bar›nma hakk› mücadelesiyle durdurulmufltu. Vadi halk›, t›pk› Mamak, Mehmet Akif, Ayazma, Bafl›büyük halk›, Ar›zl›l› depremzedeler ve adlar›n› sayamayaca¤›m›z daha niceleri gibi halk›n bar›nma hakk›n›n onurlu, yi¤it temsilcisi oldu. Y›llard›r güvencesizlefltirme bask›lar› alt›nda ezilen tafleron sa¤l›k iflçilerinin güvencesizlefltirmeye karfl› direnifllerini örgütleyen Devrimci Sa¤l›k ‹flçileri Sendikas›, iflçilerin hak mücadelesinin yolunu gösterdi. ‹fllerini ve yaflam güvencelerini yitiren Tekel iflçilerinin 78 gün süren Ankara direnifli bu yolda gerçekleflen en simgesel eylem oldu. Art›k emek hareketinin toplu sözleflme gibi geleneksel yöntemlerinin t›kand›¤› yerlerde, iflçilerin tek güvencesi hak mücadelesi direniflleri oluyor. Ankara ve ‹stanbul’da ulafl›m zamlar›na karfl› yürütülen ulafl›m hakk› mücadelesini, Ege Mahallesi halk› günlerce süren kitlesel direnifller boyutuna s›çratt›. Türkiye’nin ço¤u kentinde dolmufl-otobüs zamlar›na karfl› ortaya ç›kan örgütlü tepkiler an›lamayacak kadar fazlalaflt›. ‘90’lardan beri gençlik hareketinin paral› e¤itime karfl› süren mücadelesi; özellike kay›t zamanlar›nda ciddi veli tepkileri; güvencesiz (atanamayan, vekil, ücretli, sözleflmeli) ö¤retmenlerin eylemeleri ve yine gençlik hareketinin Aral›k 2010’da iktidar›n sinir sistemini bozan ç›k›fl› e¤itim hakk› mücadelesinin geliflti¤i ana kulvar› oluflturuyor. Neredeyse tümüyle piyasalaflan sa¤l›k sisteminin halk›n sa¤l›¤›n› hiçe sayan y›k›c› etkilerine karfl›, TTB, SES ve Dev Sa¤l›k ‹fl’in örgütledi¤i ortak direnifller, halk›n sa¤l›k hakk› mücadelesinin sürükleyici dinamiklerini bar›nd›r›yor. ‹kizdere, Loç Vadisi, Munzur gibi do¤an›n y›k›m›na yol açan HES projelerine karfl› direnifller, k›r yoksuller›, tar›msal üreticiler, yerli halk, kentli ilerici emek örgütleri ve ayd›nlar› bir araya getiren zeminlere dönüflüyor.
Hak mücadelesi toplumsal muhalefete yol gösteriyor Halk›n tepkilerinin politikleflmifl kitle hareketleri olarak örgütlenebildi¤i hak mücadelelerinin halk kitleleri üzerindeki politik etkisi büyüktür. Neoliberal politikalar bir sömürge kapitalizmi olarak yerlefltikçe, halk›n yayg›n, kendili¤inden tepkileri de h›zla artmaktad›r. Ne yaz›k ki toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, bu yayg›nl›ktaki tepkisel birikimin akabilece¤i muhalefet kanallar›n›n› yetersizli¤i sorununu gündeme getirmektedir. Kentten k›ra, fabrikadan mahalleye, üniversiteden soka¤a birbirinden çok farkl› düzlemlerde ortaya ç›kan, iflsizlik, yoksulluk ve güvencesizlikten kaynaklanan farkl› türden (heterojen) tepkileri birleflik bir toplumsal muhalefet çat›s› alt›nda toplayabilecek bir adres henüz bulunmamaktad›r. Bürokrasi seçkinlerine daralm›fl sendikal ha-
GÜNDEM
AKP’ye ‹slamc›milliyetçi tahkimat
Hak mücadelesi yükselirken
Yükselen hak mücadeleleri, AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n› art›r›yor, Erdo¤an’›n otoritesini sars›yor. ‹ktidar›n süreklili¤i ve Erdo¤an’›n cumhurbaflkanl›¤› bunlar›n bast›r›lmas›na ba¤l›. Gerici iktidarlar›n en güvenilir kitle pasifikasyon arac› ‹slamc›-milliyetçi gericilik, bu sefer resmi devlet söylemi düzeyinden devreye giriyor. Ne var ki at›lan her ad›m, AKP iktidar›n›n çeliflkilerini derinlefltiren dinamikleri de büyütüyor
reket, salt mesleki ç›karlar›na daralm›fl ilerici emek örgütleri ve eski çat›flmalara göre mevzilenmifl solun geleneksel aktörleri neoliberal y›k›mdan do¤an yeni dinamikleri kapsayamamaktad›r. Toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, örne¤in emek hareketinde klasik toplu sözleflmecili¤in, ücret sendikac›l›¤›n›n ve sendikal bürokrasi seçkinlerinin krizidir. Yani ‘80’lerden ‘90’lar›n ortalar›na dek neoliberal sald›r›n›n Özal ve ANAP’›n kurmayl›¤›nda yürütülen ilk dalgas›na karfl› geliflen dinamiklerin krizidir. ‹flvereni masaya oturtma gücünün; “refah devleti”ni ekonomik kazan›mlar çerçevesinde geriletebilme gücünün ve iktidar›n fliddet ayg›t›n›n etkisini k›ran sendikal militanl›¤›n krizidir. K›saca, toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, neoliberal sald›r›ya karfl› dar kesimsel-yerel ç›karlar› savunma çerçevesinde ortaya ç›kan aktörlerin krizidir. ‹flçi s›n›f›n›n tarihsel kazan›mlar›na yönelen sermayenin genel sistematik sald›r› dalgas›n›, s›n›f›n dar-kesimsel mevzilerinde korumaya odaklam›fl bu strateji, bugün hareketi ilerletme gücünü yitirmifl durumdad›r. Kimi özellefltirme hamlelerini duraksatmay›, iflkolu barajlar›n› afla¤› çekmeyi, görece güvenceli s›n›fsal kesimlerin kazan›mlar›n› korumay› hedefleyen mücadele, yads›namaz yararlar› yan›nda, art›k stratejik olarak sonuç al›c› olmamaktad›r.
Birincil çat›flma, AKP-hak mücadelesi aras›nda Oysa hak mücadeleleri, toplumsal muhalefetin geleneksel aktörlerini aflan bir politik içerikle tarih sahnesine ç›kmaktad›r. ‹radenin rolünü ve haz›rl›k aflamalar›n› bir kenara b›rak›rsak, hak mücadeleleri do¤uflunda itibaren politik kitle hareketleri olarak ortaya ç›kmaktad›r. Fiilen uygulamaya soktu¤u talepleri ve muhalefet tarz›yla do¤rudan siyasal iktidar› hedeflemektedir. Hak mücadeleleri do¤rudan iktidar karfl›t› hareketlerdir. Toplumsal muhalefetin t›kanan gelenekesel aktörlerinden farkl› olarak, AKP iktidar›n›n halk-s›n›f-do¤a düflman› neoliberal politikalar›n› kesintiye u¤ratt›kça sonuç al›c› olmakta, kazan›m elde etmektedir. Ortaya ç›k›fl koflullar›n›n zorunlu bir sonucu olarak, AKP iktidar›na, sermayeye ve neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› politik bir içeri¤e sahiptir. Meflruiyetini siyasal iktidara yönelik basit taleplerinden de¤il, temel kamusal haklardan almaktad›r. Militan kitle direniflleri bu sürecin fiili güvencesidir. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, ulafl›m, güvencesiz çal›flma gibi belli bir halk-s›n›f kitlesinin somut sorunlar›ndan hareket eden hak mücadelesinin kazan›mlar›, zamlar›n geri al›nmas› ya da gecekondular›n›n y›k›lmamas› gibi dar kesimsel isteklerinin yerine getirilmesiyle mümkün de¤ildir. Sonuç al›c›l›¤›n›n görünmesi bak›m›ndan sadece taktik anlamda de¤erli olan bu kazan›mlar›n kal›c› baflar›ya dönüfltürülmesi, AKP iktidar›na ve neoliberal kapitalizme devrimci bir karfl› ç›k›flla mümkün olacakt›r. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin içinde bulundu¤umuz dönemindeki birincil politik karfl›tl›k, AKP iktidar›yla hak mücadelesi aras›ndaki çat›flmad›r. Ç›karlar› birbiriyle uzlaflmaz karfl›tl›k içeren bu iki politik kamp›n varl›¤› ve süreklili¤i, hasm›n› bütünüyle etkisizlefltirmesine ba¤l›d›r.
2
H
aziran 2011 genel seçimine do¤ru, egemenlerde “sand›k merkezli” siyasal hareketlenme artmaktad›r. Kürt hareketi, “iki dilli yaflam” ve “demokratik özerklik” temelinde yeni bir siyasallaflma dönemine girerken, toplumsal muhalefet ise “hak mücadelesi merkezli” hareketlenmelerle AKP iktidar›n› zorlamakta. Dokuz y›ll›k AKP iktidar›n›n ve temsil etti¤i ‹slamc› liberal rejimin kaderi genel seçim sonuçlar›yla do¤rudan iliflkili. AKP, iktidar›n bütün olanaklar›n›, seçimden tek parti iktidar› olarak ç›kmak için seferber etmektedir. AKP’nin “mutlak iktidar”›n› pekifltirecek ad›mlar›n süreklili¤i ve Erdo¤an’›n cumhurbaflkanl›¤› hesaplar› buna ba¤l›. AKP iktidar›n›n özgül ç›karlar›ndan söz ederken, AKP’nin, s›n›fsal olarak, neoliberal sermaye düzenini sermayenin ortak genel ç›karlar›n›- temsil etti¤i göz ard› edilmemelidir. Yani sermaye düzeninin ve sermaye iktidar›n›n süreklili¤i temelinde AKP’nin ‹slamc› liberal özgül ç›karlar›ndan söz edilmektedir. Genel seçimin AKP için bir kader an› olmas›na karfl›n, sermaye birikim süreçlerini en küçük toplumsal ve çevresel hücreye kadar tafl›yan politikalardan h›z kesmemesi bu nedenledir. Enerji özellefltirmelerinden yasal de¤iflikliklere, finansal tedbirlerden ulusal istihdam plan›na kadar AKP, hâlâ, neoliberal dönüflümün en ideal ve giriflken kurmay partisidir. Zaten TÜS‹AD gibi tekelci sermaye temsilcilerinden gelen ve AKP sermayesi-tekelci sermaye çeliflkisi hanesine yaz›lan utangaç elefltiriler de sermaye mant›¤›n›n gereklerine göre at›lm›fl bu ad›mlardan kaynaklanmamaktad›r. Elefltiriler daha çok iktidar›n egemen s›n›flar aras› sermaye aktar›m›ndaki operasyonel kullan›m biçimlerinden kaynaklanmaktad›r. Bugünlerde bu elefltiriler, seçim yat›r›mlar›ndan ve popülizmden uzak durulmas›; yap›sal reformlar›n h›zland›r›lmas›; ekonominin küresel dalgalanmalar›ndan kaynaklanabilecek olas› k›r›lganl›klara; cari aç›k, d›fla ba¤›ml›l›k ve iflflizlik konular›na iliflkin tedbirler al›nmas›na odaklanmaktad›r. Öte yandan AKP, kendi özgül iktidar›n› pekifltirecek politikalar› birbiri ard›nca gündeme getirmektedir. Özellikle enerji, inflaat, turizm ve hizmet sektörlerinde geliflen ve AKP’nin kurucular zemininde yer alan ‹slamc› sermaye kesimlerine ihale, yat›r›m, tafleronluk kanallar›yla sermaye aktarmakta; bütçeye girmeyen vergi gelirlerini seçim yat›r›m› olarak da¤›tmakta; sermaye ve orta s›n›flar›n vergi borçlar›na “ödeme kolayl›¤›” getirmekte; esnaf ve çiftçilere sübvansiyonlu faiz oranlar› ile kredi kulland›rmakta; üniversiteli ö¤rencileri kredi
ve burs zamlar›yla “destek”lemektedir. ‹ktidar-cemaatSTK dayan›flma a¤lar›n›n ifllevselli¤ini saymaya bile gerek yok. Bu desteklere bakarak bir yan›lg›y› ortadan kald›rmakta yarar var. Asl›nda AKP, ‹slamc› yoksul kitlelerin s›n›fsal ç›karlar›n› temsil etmemektedir. Dayan›flma a¤lar›yla afla¤›ya do¤ru damla damla aktar›lan olanaklar, yoksullar› yap›sal olarak güvenceli toplumsal kategorilere dönüfltürmemektedir. Ancak yoksullar›n iktidara dönük beklenti ve desteklerini canl› tutacak kadar aktar›lan kaynaklar, cemaat seçkinlerine ve sermaye kesimlerine aktar›lanlar›n yan›nda önemsiz kal›r. Öyle ki bu kaynaklar, yap›sal olarak cemaat seçkinlerini bir “‹slamc› aristokrasi”ye, sermaye giriflimcilerini ise bir “‹slamc› burjuvazi”ye dönüfltürecek denli büyük miktarlarda olmaktad›r. AKP’nin ‹slamc› kitleleri temsiliyeti daha çok ideolojik alana özgüdür. ‹slamc› kitlelerin dinsel talepleri AKP iktidar›nda karfl›l›¤›n› bulmaktad›r. Neoliberal dönüflümün zinde kuvveti haline gelen ‹slamc› gericili¤in iktidarca önü aç›lmaktad›r. Önceleri “demokratik aç›l›m” söylemini öne ç›karan AKP, seçimlerin yaklaflt›¤› bu günlerde ‹slamc›-milliyetçi hegemonik bir dil oluflturdu. Kars’taki insanl›k An›t›’na “ucube” yak›flt›rmas›; içki sat›fl› ve sunumunu yeniden düzenleyen yasakç› tutum; “Kanuni” dizisine karfl› tak›n›lan yasakç› tav›r, asl›nda rastlansal geliflmeler de¤il. Seçimlere gidilirken hedef kitlenin ideolojik beklentilerine göre popülist bir söylem kullan›l›yor. Hedef kitle ise bu popülist söylemdeki ikiyüzlülü¤ü ya görememekte ya da önemsememekte. Baflbakan an›ta neden “ucube” dedi¤ini ve y›k›lmas›n› istedi¤ini flöyle aç›klamaktad›r: “Seyyid Hasan el Karakani türbesi ve camisi ile heykelin bulundu¤u tepenin yüksekli¤i adeta eflit. Tarihi eseri gölgeleyecek bir inflaata izin veremezsiniz.” Ama ayn› baflbakan 2 bin 300 y›ll›k Zeugma Antik Kenti’nin sular alt›nda b›rakacak baraj› yapt›rmak için ç›rp›nmad› m›? ‹çki sat›fl›na yeni yasaklar getirecek düzenlemeyi, “çocuklar›n ve gençlerin kendi kendine irade gelifltiremeyece¤inden” hareketle savunuyor. Oysa ayn› baflbakan 13 yafl›ndaki k›z çocuklar›n›n evlendirilmesine, 11 yafl›ndaki k›z çocuklar›n›n türban takarak okula gitmesine, “onlar›n iradesi” diye yaklaflabiliyor. Dildeki bu de¤iflim AKP’nin yeni hegemonya projesiyle iliflkili oldu¤u gibi, devletten topluma cemaat kadrolaflmas›n›n do¤al-gündelik durumuyla da iliflkilidir. Yarg›, M‹T, emniyet, maliye ve idari bürokrasideki kadrolaflma, AKP içinde seçim sonras› olas› iktidar hesaplaflmalar›n›n temel gerilim alan› durumundad›r. ‹slamc› kadrolaflman›n art›k iyice yerleflik hale gelmesiyle ortaya ç›-
9
3
GENÇL‹K HAREKET‹
‹ki, üç daha fazla yumurta... Üniversitedeki iflgalini, ö¤renci hareketini bast›rarak sa¤lamaya çal›flan AKP, gençlik hareketinin militan inisiyatifiyle bozguna u¤rat›ld›. Piyasac›l›k ve gericilik sald›r›lar› alt›nda ezilen üniversitelilerin AKP karfl›t› öfkeleri ilk kez bu denli siyasallaflt›
R
eferandum sonucunda elde etti¤i enerjiyi genel seçimlere tafl›may› hedefleyen AKP iktidar›n en temel hedeflerinden birini etki gücü yüksek toplumsal kesimlerlerle özel iliflkiler kurulmas› oluflturuyor. Bu iliflkiler bir çeflit halkla iliflkiler çal›flmas› gibi durup özünde AKP iktidar›n›n hegomonik etkisinin bu güçler üzerindeki etkisinin artt›r›lmas›yla hedefiyle kuruluyor. AKP’nin bu dönem üniversiteyle kurmaya çal›flt›¤› iliflkide özünde bu hedefi tafl›yordu. Ö¤renci aff›ndan, Erdo¤an’›n her mitinginde mutlaka de¤indi¤i üniversite ö¤rencilerine verilen kredi ücretlerinin artt›r›ld›¤› vurgusu, göstermelik YÖK reformu tart›flmas› ve en nihayetinde neredeyse tümünü kendi atad›¤› üniversite rektörleriyle yap›lan Dolmabahçe toplant›lar›.
Ka¤›t üzerinde baflar›l› olaca¤›ndan neredeyse hiç flüphe edilmeyen bu plan demokratik ö¤renci hareketinin etkili militan müdahaleleriyle adeta bozguna u¤rat›ld›. Gelinen noktada sonuç AKP’yi, üniversitelerde yapt›¤›n›n plan›n çok daha gerisine sürüklenmesiyle sonuçland›. Ülkemizde son birkaç ayd›r üniversitelerde yaflanan durumun özeti budur. AKP operasyonuna etkili bir müdahalede bulunan gençlik hareketi AKP ve üniversite ars›ndan bir kriz ortam› yaratmay› baflarm›flt›r. Yarat›lan kriz ortam›ndan üniversitelerde y›llard›r biriken AKP karfl›t› öfke görünür k›l›nm›fl, üniversitelilerinin acil talepleri duyurulabilmifl, gerici ve piyasac› dönüflümün ilerlemesi karfl›s›ndan etkili bir direnç merkezi yarat›labilmifltir. Sistem içi muhalefetini kendine avantaj yaratarak yö-
netme baflar›s› gösteren AKP’nin temel korkusu sokak hareketleridir. Dünyan›n her yerinde etkili biçimlere dönüflebilen ve h›zla geliflen toplumsal hareketleri AKP’de iyi izlemektedir. Bu nedenle iktidar, ülkemizde bu dinami¤i yaratabilecek güçler karfl›s›nda sistematik bir bask› ve denetim politikas› gelifltirmektedir. 8 y›ll›k iktidar›n›n sonucunda yap›s› ciddi anlamda k›r›lganlaflan AKP sokaktan ç›kan her ses karfl›s›nda öfkeleniyor. Bu öfkeyi baflbakan›n Kas›mpaflal›¤›na vermek sadece safl›kt›r. Bu öfkenin temeli neo liberal gericilik politikalar›na karfl› biriken öfkenin siyasalaflabilece¤i, akabilce¤i vede görünürülk kazanabilece¤i her hangi muhalefet hareketine yol açam›n endiflesi ve savunmas›d›r. Gençlik hareketi karfl›s›nda AKP’nin yandafl tüm güçleriyle gençlik hareketine sal›d›rmak, gündemi so¤utmak yerine gençlik hareketinin yarat›¤› toplumsal etkiyi tamemen marjinalefltirmek için yo¤un cabas›n deni budur. AKP ayn› zamanda iktidar›n› kurumsallaflt›rmak için ele geçirme operasyonu büyük oranda baflard› üniversiteleri iktidar›n›n yayg›laflmas› için daha fazla kullanma iste¤i sçim sonuna haz›rlanan üniversitenin köklü piyasa dönüflümü hedefi karfl›s›ndan gençlik harektini zme ve üniversite muhalefetini kontrol alt›nda tutma hdefine referandum hemen ard›ndan bafllad›.
Bask› ve denetim karfl›s›nda militanlaflan gençlik YÖK’ün üniversiteler üzerindeki bask› ve denetimi “uzmanlaflt›rma” çal›flmalar›, Ekim ay›n›n bafl›nda Yusuf Ziya Özcan’›n yapt›¤› “Güvenli olmayan ortamdan özgür düflünce ç›kmaz” aç›klamas›yla raporlaflt›r›ld› ve rektörlere servis edildi. Bu rapor kapsam›nda üniversitelerde sivil polislere özel yerler tahsis edilmesi, parmak izi uygulamas›n›n, kameralar›n ve girifl-ç›k›fllarda denetimin art›r›lmas› talep ediliyordu. Üniversiteyle iktidar aras›ndaki çat›flman›n gelecek dönemde dallan›p budaklanacak temel ekseni böylece su yüzüne ç›km›fl oldu: Üniversitenin muhalif damar›n› kurutmak, üniversiteyi piyasac› ve gerici etkiye karfl› korunmas›z b›rakmak için önce gençlik hareketinin hareket alan›n› k›s›tlamak ve susturmak. ‹ktidar›n kolayca alt edilebilir gördü¤ü gençlik hareketi, beklenenin ötesinde dirençli oldu¤unun ilk sinyalini Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nde verdi. Türban karfl›t› eylemlerinde polis sald›r›s›na u¤rayan ve ard›ndan üniversiteye al›nmayan ö¤rencilerin üniversite kap›s›nda bafllatt›klar› oturma eylemi üniversite yönetiminin geri ad›m atmas›n› ve rektörün özür dilemesini sa¤lad›. 6 Kas›m eyleminin örgütlenmesi sürecinde Hacettepe ve Eskiflehir’de yaflanan polis sald›r›lar›na ra¤men son y›llar›n en genifl kat›l›ml› YÖK protestosu gerçeklefltirildi. Sivil polis ve türban uygulamalar›n› hedefine alan ve ortak bir AKP karfl›tl›¤› ile gerçeklefltirilen 6 Ka-
yalizmin yenilgisi ve neoliberal sald›r› dalgas›. ‹çiçe geçen yenilgi süreçleri ve bunun üzerine gelen yo¤un neoliberal sald›r› dalgas›, Türkiye solunun hemen bütün ak›mlar›ndan hat›r› say›l› bir bölümünün sa¤a savrulmas›na yol açt›. Sa¤a savrulma, yükselen neoliberal sald›r› dalgas›na tutunarak geçmiflin inkâr›, karalanmas› ve neoliberal kapitalizmle bütünleflme üzerinden oldu. Yo¤un neliberal ideolojik bombard›manlar alt›nda yenilgi psikolojisinin ve y›lg›nl›k kültürünün sürekli yeniden üretilmesi sa¤land›. Daha çok solun emekçi s›n›flarla ba¤lant›s›na iliflkin, öncülük, önderlik, devrimci parti, proletarya diktatörlü¤ü tart›flmalar›na liberal ideolojik tezler fl›r›nga edildi. Marksizmin meflru savunmaya dayal› silahl› eylem deneyimleri, solun fliddete düflkünlük genlerine ba¤land›; direnifl e¤ilimleri bast›r›ld›. Siyasal iktidarlar›n halk üzerindeki sistematik fliddetini ve bask›s›n› gizleyen bu tav›r, bugün de liberal solun en çok baflvurdu¤u yöntemlerden biridir. Gençlik hereketinin AKP protestolar›nda oldu¤u gibi, ne zaman iktidara karfl› meflru direnifl eylemleri yükselse ya da IMF protestolar›nda oldu¤u gibi ne zaman kent yoksullar›n›n militan eylemleri kent merkezlerinde patlasa, hep ayn› sald›r› ve karalamalarla bast›r›lmaya çal›fl›l›r. Liberal sol, eylem alanlar›nda k›r›k cam-çerçeve parçalar› arar. Bulamazsa arfliv tarar; “çiçekleri koparan gösterici” foto¤raf› imdad›na yetiflir. Bunu geleneksel solun fliddet düflkünlü¤ünün ve mülkiyete yönelik suç al›flkanl›¤›n› canlanmas›, eski kafal› solculuk olarak yarg›lar. Yine ne zaman solun yenilenmesinden söz edilse, karalamalar Stalinizm gibi solun kimi tarihsel deneyimlerine odaklan›r. Elbette tahmin edilece¤i gibi “Stalin’in totaliter yönetimi” yine solun geneti¤ine flifrelenir. Stalin’in totaliter yönetimine iliflkin kopar›lan pat›rt›n›n ard›nda, örne¤in kap›kullu¤unu yapt›klar› otoriter Tayyip Erdo¤an’›n tek adam yönetimine iliflkin tek bir elefltiri k›r›nt›s› bulamazs›n›z. Ömer Laçiner’in Birkim Dergisi’nin yeni misyonu olarak ilan etti¤i “sosyalzimin yenilenmesi giriflimi”ne iliflkin kala kala elde geleneksel sola yönelik eski karalama taslaklar› kald›. Marks’›n siyasal çal›flmalar›n›n en parlak tezlerinden biri olan, “Sosyalizm kapitalizmi y›kan gerçek bir harekettir” tezi hiç hat›rlanmaz bile. Bilindi¤i üzere Marks, sosyalizm tart›flmalar›n›n bafl›na kapitalizmin devrimci elefltirisini koydu. Murat Belge, Ahmet ‹nsel gibi medyada her gün saatlerce boy gösteren bu “her fleyi bilen” sosyalizm alimleri, nedense sosyalizmin alameti farikas›n› unutuyorlar. Ya da kendilerinde, en az›nda adet yerini bulsun diye flöyle yalandan bir AKP iktidar› elefltirisi yapacak cesareti bile göremiyorlar. Hat›rlanaca¤› üzere, bu yaklafl›m›n öncülleri, ilkin 1980 ve 1990’larda geliflen yasallaflma eksenli liberalleflme dalgas›nda da ortaya ç›kt›. “Sosyalizmin yenilenmesi”,
s›m eylemi gençlik hareketinin sonraki eylemleri için önemli bir dönüm noktas› oldu. Kitleselli¤i ve AKP karfl›t› net politik hedefleriyle 6 Kas›m eylemi gençli¤in enerjisinin Dolmabahçe eylemlerine aktar›lmas›na ön ayak oldu. Gençlik hareketinin, iktidar›n gençlik kitleleri üzerindeki fliddetli bask›s›n› zay›flatmas› ve iktidar›n yenilebilir oldu¤unu göstermesi gençlik hareketinin süreklilik gösteren direnciyle yak›ndan iliflkili. AKP’nin üniversitedeki piyasalaflt›rma sürecini yavafllatan en önemli unsur kuflkusuz böyle bir dirençle bask› ve denetim ayg›tlar›yla yüzleflebilen, iradeci ve militan yönleri geliflmifl bir gençlik hareketidir.
Yumurta Eylemleri: AKP’nin Bask› Politikas›n›n Çözülüflü AKP’nin marjinallefltirme ve fliddetle bast›rma siyaseti toplumsal muhalefeti görünmez k›lmay› ço¤u kez baflarabiliyordu. Gençlik hareketinin iktidar›n özel ilgisine maruz kald›¤› dönemsel yükseliflleri, referandumda ya da harç zamlar›nda oldu¤u gibi AKP kurmaylar› taraf›ndan ö¤rencileri “adaba” davet ederek ve “bunlar ö¤renci de¤il” diyerek sindirilmeye çal›fl›ld›. Fakat ezip, susturmak ve toplumsal tepkiyi kontrol etmek üzerine kurulu bu döngü, SBF’deki yumurtal› eylemlerin ard›ndan k›r›ld›. Burhan Kuzu’nun yumurtalarla protesto edilmesinin ard›ndan AKP’lilerin yapt›klar› aç›klamalar, Dolmabahçe’deki sald›r›ya duyulan tepkiyi geçifltiremedi; aksine daha da büyüttü. Dolmabahçe’de gençlik hareketinin taleplerinin kamuoyunca tart›fl›lmas› ve desteklenmesi, tüm karfl› propagandaya karfl› engellenemedi. Dolmabahçe eylemlerinin ard›ndan, polisin üniversitelilere sald›rmas›, “orant›s›z fliddet” olarak ve polisin iç disiplininin sa¤lanamamas› olarak de¤erlendirildi. “Ezici” bir fliddet yerine “önleyici” bir fliddetin kullan›lmas› üzerinden biçimlenen tart›flma en ileri noktada protestonun demokratik bir hak oldu¤u noktas›nda kilitlendi. Fakat tüm bu tart›flma eylem yapan ö¤rencilerin yaflad›¤› ma¤duriyeti özellikle bebe¤ini düflüren kad›n üzerinden öne ç›kararak onlar›n gerçek taleplerinin göz ard› edilmesiyle sonuçland›. ‹ktidar›n fliddetinin, toplumsal vicdan›n “keflke olmasayd›” diyerek temizlenece¤i rutin bir olay olarak alg›lanmas› tasarland›. SBF’de gerçekleflen yumurtal› eylemler, gençlik hareketinin eylemlerine gerçek bir politik biçim kazand›rarak, polisle ö¤renci aras›nda s›k›flt›r›lan sorunun asl›nda siyasal iktidar ve ö¤renciler aras›nda cereyan etti¤ini a盤a ç›kard›. Üniversitenin gerçek özneleri olarak, gençli¤in maruz kald›¤› sald›r›lara karfl› yumurtalar›yla hesap soran ö¤renciler, kendilerine biçilen ma¤dur kimli¤ini y›rt›p att›lar. Polisin sald›r›lar›na karfl› biriken kitlelerin ortak tepkisi yumurta eyleminin iktidar›n meflru fliddet ayg›tlar›nda açt›¤› gediklerden yolunu buldu. De-
26
N
2
“inand›r›c› bir sosyalizm tan›m›n›n yap›lmas›” gibi ideolojik sorunu birincil sorun olarak öne ç›karan yaklafl›mlar, geliflen yeni sald›r› dalgas›na karfl› mücadele sorunlar›n› geri plana itti. Tart›flma toplant›lar›nda inand›r›c› bir sosyalizm tan›m› yap›lamad›. Üstelik neoliberalizmin ilk sald›r› dalgas›na karfl› yükselen toplumsal muhalefeti ilerletecek sol müdahalenin de yap›lmas› da mümkün olmad›. Sistematik sald›r›lar karfl›s›nda savunmac› bir mücadele çizgisi izleyen toplumsal muhalefet bast›r›ld›. Bast›r›lan toplumsal muhalefetin engel olmaktan ç›kar›lmas›yla neoliberal yeni sömürge kapitalizmi, AKP’nin kurmayl›¤›nda yerleflik bir düzen haline geldi. Yasallaflma ekseninde ortaya ç›kan liberal solun, ana geliflme yata¤›n› ÖDP’yle simgelenen yasal partiler ve solun hemen bütün ak›mlar›nda bafl gösteren yasallaflma e¤ilimleri oluflturdu. 1960’lardan 1980’lere TKP’den Devrimci Yol’a, TDKP’den Troçkistlere dek sol gelene¤in önemli figürleri düzen içi solun yeni e¤ilimlerini oluflturdular. Ayr›t›, ‹letiflim (Birikim), Metis yay›nlar› liberal düflünsel atmosferin kaynaklar›n› oluflturdu. Bugün ilk akla gelen sol liberal isimlerin ço¤unun evriminde bu sürecin ciddi bir olgunlaflt›r›c› katk›s› oldu.
Neolibaral sol proje Neoliberalizmin sol aya¤›, neoliberal dönüflüm operasyonlar›nda liberal sol flah›slar›n etkin bir flekilde kullan›lmas›ndan do¤ar. Bu projede liberal sol, yap›s› gere¤i politik-örgütsel bir gücü olmad›¤›ndan, idelojik ifllevlerine ba¤l› olarak iki alanda kullan›l›r: devletin neoliberal dönüflümünde inand›r›c›l›k ve orta s›n›flar›n yeni düzene eklemlenmesinde.
AKP iktidar›n›n inand›r›c›l›k aparat› Yasallaflma ekseninde gelifllen liberal sol dalgayla, yenilgilerden süzülen Türkiye solu ve toplumsal muhalefetten arta kalanlar›n yeni düzenle eklemlenme süreci tamamland›.Yerini iktidar eksenli geliflen liberal sola b›rakt›. Fakl› sol geleneklerden ve toplumsal katmanlardan gelen liberal sol, AKP iktidar›n›n ititfaklar temelinin liberal sol kanad›n› oluflturdu. Bugün liberal sol, 1960’lardan 1980’lere yükselen solun geleneksel kadrolar›ndan; 1980’lerden 2000’lere yasallaflma eksenli geliflen liberal sol dalgadan; yükselen yeni orta s›n›flardan; üniversite, medya, araflt›rma flirketleri gibi mesleklerden devflirilen çok katmanl› bir yap›ya sahiptir. Buralardan elde ettikleri bütün olanak, ayr›cal›k, birikim ve yetenekleri iktidar›n hizmetine sunan bu kesimler, ciddi bir politik güce sahip olmad›klar›ndan, esasen
27
SOSYAL DEMOKRAS‹
REJ‹M
Suni denge, AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤› ve hak mücadelesi Veysel Dere
Neoliberal kapitalizminin y›k›ma u¤ratt›¤› halk kitleleri, kendili¤inden bir flekilde, kendi kaderlerini eline al›p mevcut düzeni y›karak devrimci bir toplumsal projeyi kuracak harekete yönelmemektedir. Asl›nda sorun özünde bir politikleflme sorunudur. Sorun devrimci politikan›n birincil sorunu olan devrimci öznenin örgütlenmesi sorunudur. Konuyu yeni sömürge devrim stratejisi aç›s›ndan ele alan Mahir Çayan, soruna “suni denge” kavram›yla aç›kl›k getirdi. Bugün AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n›n ortaya ç›kar›lmas› ve hak
E
mperyalizmin daha yay›lmac› ve sald›rgan bir geliflim stratejisi izledi¤i 4. Bunal›m Dönemi’nde, neoliberal yeni sömürge kapitalizmi, halka, gittikçe de¤ersizlefltirilen bir insanl›k durumu dayatmaktad›r. Yap›sal krizlerini bir süreli¤ine de olsa yat›flt›rmak için üretici güçleri, toplumun ilerici dinamiklerini ve hak›n devrimci potansiyelini sürekli bask› alt›na almaktad›r. Çünkü neoliberal kapitalizm, ancak, iflçi s›n›f›n›n yarat›c› potansiyelini sürekli de¤ersizlefltirerek ve bask› alt›na alarak varl›¤›n› sürdürebilmektedir.
SOSYAL DEMOKRAS‹
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu partisi, sa¤ partiler bu kuruculuk rolünü ondan çal›nca, yani zorunlu bir karfl›tl›k eseri kendine sol demeye bafllad›. Daha sonra buna 70’lerin sol dalgas› ve 80’lerin 12 Eylül’e karfl› gençlik ve iflçi mücadelesi eklendi. Dalga çekilince, Baykal kald›.
Tarihin en büyük proleterlefltirme dalgas› olan güvencesizlik odakl› neoliberal proleterlefltirme, Türkiye toplumunda ciddi altüst olufllar, dramatik y›k›mlar ve çözülmeler yaratmaktad›r. Halk›n büyük ço¤unlu¤u geçim araçlar›ndan kopar›larak yaflam›n› sürdüremez duruma sürüklenmektedir. Semaye birikiminin, do¤an›n ve toplumun en genifl s›n›rlar›na uzanmas›yla tar›msal üreticiler mülksüzleflmekte; memur, küçük üretici ve esnaf gibi geleneksel orta s›n›flar iflçileflmektedir. ‹flçi s›n›f›n›n yap›sal bir parças› durumuna getirilen iflsizlik, süreklileflmekte, art›k nufus kitleleri oluflmaktad›r. Proleterlefltirme sürecine sokulan halk›n bütün s›n›f ve katmanlar› mevcut konumlar›n›, avantajlar›n›, ayr›cal›klar›n› ve tarihsel kazan›mlar›n› kaybederek güvencesiz çal›flma ve güvencesiz yaflam statülerine itilmektedir. Sürekli kriz, istikrars›zl›k ve güvencesizlik ortam›nda sürekli geçim s›k›nt›s›, güvenlik ve gelecek kayg›s› içinde yaflamaya mahkûm edilen halkta, hoflnutsuzluk, tepki, tedirginlik ve korku e¤ilimleri artmaktad›r. Ancak neoliberal kapitalizminin y›k›ma u¤ratt›¤› halk kitleleri, kendili¤inden bir flekilde, kendi kaderlerini eline al›p mevcut düzeni y›karak devrimci bir toplumsal projeyi kuracak harekete yönelmemektedir. Asl›nda sorun özünde bir politikleflme sorunudur. Sorun devrimci politikan›n birincil sorunu olan devrimci öznenin örgütlenmesi sorunudur. Devrimci öznenin güncel somut görünümü olan proleterleflme ve güvencesizleflme ekseninde parçalanm›fl halk s›n›flar›n›n her düzeyden devrimci hareketler olarak örgütlenmesi, devrimci politikan›n öncelikli konular› aras›ndad›r. Hak mücadelesi eksenli toplumsal muhalefet hareketi, devrimci gençlik hareketi, emek hareketi, devrimci halk hareketi ve nihayet düzeni alafla¤› eden bir devrim hareketi bu önceliklerden baz›lar›d›r.
oliberal çeliflki ve kamplaflmalardan do¤an gerilim hatt›yla (Türk-Kürt, zengin-yoksul, güvenceli-güvencesiz) birleflerek çok katmanl› bir görünüm oluflturmaktad›r. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin do¤as› gere¤i Türkiye toplumu, istikrars›zl›k ve krizlerin, çeliflki ve çat›flmalar›n toplumudur. Ne var ki, düzen içi politik iktidar projelerine, alternatif iktidar hareketlerine ve halk aras›ndaki adi çat›flmalara kan tafl›yan çat›flkan enerji, mücadelenin bafllang›c›nda devrimci bir iktidar hareketine kitlesel kan tafl›mamaktad›r. Düzenin y›k›m›ndan, çöküntü ve çürümelerden do¤an halk kitlelerinin hoflnutsuzluklar› ve tepkileri, halk içindeki çat›flmalara ve düzen içi hareketlere dönüflmekte; ancak devrimci bir halk hareketi olarak sisteme yönelmemektedir.
Asl›nda bir yan›yla da bak›l›rsa, Türkiye toplumu gerilimli bir toplumdur. Cinnet vakalar›, linç olaylar›, kan davalar›, aile içi fliddet ve töre cinayetleri gündelik-s›radan olaylardand›r. Bu yayg›n gündelik gerilimler, ne-
Devrimci özne ve onun somut güncel görünümü olarak halk›n politikleflmesi ve devrime kitlesel kat›l›m›, devrimci siyasetin birincil sorunudur. Ama ne yaz›k ki bugün gerekli ve yeterli teorik ilgiyi görememektedir.
Suni denge
35
Sosyal demokrasiye neoliberal pansuman Fark›n› soranlara, “Benim ad›m Kemal!” diyor. “Kemal, Kemal!” diye ba¤›ran kitleler olsayd› meydanlarda, daha baflka t›nlard› bu yan›t. Ancak yaratt›¤› heyecan ve beklentinin yan›na giderek büyüyen bir flüphe eklendi¤ini kim inkar edebilir. Neoliberalizm taraf›ndan manevra alan› tüketilmifl sosyal demokrasi anlay›fl› ile “yeni CHP”nin genifl kitlelere ulaflmas› çok zor Celal K›raç
C
HP’deki yönetim de¤ifliklikleri, hemen her kesimce ilgiyle izlenen bir siyasal olaylar dizisi haline geldi. Neoliberal dönüflümle birlikte çok boyutlu bir krize sürüklenmifl, uzun süredir iktidar yüzü görmemifl, hizip çat›flmalar›ndan erimifl, yorgun ve hareketsiz düflmüfl bu partideki “küçük bir k›p›rt›” bile büyük bir beklenti ve heyecana yol açt›. Bunun bir yenilenme hamlesi; Türkiye sosyal demokrasisini içinde debelendi¤i krizinden ç›karacak ileri bir at›l›m oldu¤u yönünde iddia ve de¤erlendirmeler var. ‹yimser de¤erlendirmeler ve iddialar bir yana b›rak›l›rsa, olup bitenleri neoliberal dönüflüm ve sosyal demokrasinin krizi ba¤lam›nda irdelemek yerinde olacakt›r. Bugüne dek parti bürokrasisinde, biraz da söylemde gerçekleflen de¤iflime bak›l›rsa, at›lan ad›mlar›n, krizi derinlemesine ele almaktan ve yeni siyasallaflma dinamiklerini yakalamaktan uzak; yüzeyde kalan popülist, pragmatist ad›mlar oldu¤u görülecektir. Sosyal demokrasinin genel özelliklerine, ilkelerine, zamana ve mekana ba¤l› olarak farkl› biçimlerine göre de¤iflik, hatta birbiriyle çeliflen tan›mlar yap›l›r. Gerçekten de bütün zaman ve mekanlarda geçerli tek tip bir sosyal demokrasiden söz edilemez. Ülkeye ve zamana göre de¤iflik türde sosyal demokrat hareketlere rastlan›r. Ancak özünde burjuva reformist hareket olarak sosyal demokrasinin siyasal gücü, her nerede olursa olsun, iflçi s›n›f›na (halka) de¤iflen her koflulda düzen içi iktidar alternatifleri sunabilme yetene¤inde sakl›d›r. Kriz’in odak noktas› bu yetenekteki t›kanmad›r. Yeni sömürge kapitalizmine özgü biçimlerde ve tarihsel olarak CHP’nin parti yata¤›nda geliflen Türkiye sosyal demokrasisi, neoliberal dönüflümle birlikte ideolojik, s›n›fsal ve örgütsel olarak üç temel düzlemde derin krizler yaflamaktad›r. CHP’nin s›n›fsal temeli, neoliberal politikalar›n y›k›ma u¤ratt›¤› yoksul emekçi halk s›n›flar›n›n tepkilerini AKP iktidar›na alternatif bir siyasal harekete dönüfltürmeye elveriflli de¤ildir. Zaman zaman “eme¤in kitle partisi” ya da “varofllara yönelmek” gibi söylemler kullansa da daha çok çözülen orta s›n›flar›n, görece güvenceli biçimlerde çal›flan iflçilerin ve kamu çal›flanlar›n›n eski s›n›fsal konumlar›n›n korunmas› temelinde seçkinci bir çizgi izlemektedir. Neoliberal politikalar›n derinlefltirdi¤i sorunlara “sosyal demokratça” elefltirel bir tav›r tak›nmamas› ve çözüm üretememesi, CHP’nin krizinin ideolojik düzlemini oluflturur. Kürt sorunu, ‹slamc› gericilik ve emekçi halk›n temel yaflam ve çal›flma biçimi olarak güvencesizlik gibi yak›c› sorunlara karfl› gündelik pragmatik yaklafl›mlar d›fl›nda sistematik politikalar üretmemektedir.
Tersine bütün geri çekilme ve t›kanma zamanlar›nda yapt›¤› gibi baba oca¤›n›n bildik ulusalc›-devletçi-merkezci çizgisine çekilmektedir. Gündemi en fazla meflgul eden parti içi sorunlar, krizin örgütsel düzlemini oluflturmaktad›r. Sosyal demokrat hareketin farkl› partilere bölünmesi, parti içi hizip çekiflmeleri, tart›flma ve karar alma mekanizmalar›n›n daralarak partinin bir lider partisine dönüflmesi, örgütün s›n›fsal ba¤lar›n›n kopmas› CHP’nin örgütsel-yap›sal krizini göstermektedir. Ülkemizin tersine, sosyal demokrasi dünya çap›nda bu ve benzeri sorunlara getirdi¤i çözüm çerçevesinde yenilenme deneyimleri yaflamaktad›r. Örne¤in, kimi Kuzey Avrupa, Güney Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinde sosyal demokrat partiler, neoliberal y›k›m›n halkta yaratt›¤› tepkileri düzen içi iktidar seçene¤i olarak örgütleyebilmektedir. ‹ngiltere ‹flçi Partisi, ‹spanya PASOE, Brezilya ‹flçi Partisi gibi birbirinden çok farkl› deneyimler üretseler de, asl›nda bütün bu deneyimler, sosyal demokrasinin neoliberal kapitalizmde ald›¤›, “neoliberal sosyal demokrasi-neoliberal sol” biçimlenme örnekleridir. ‹ngiliz ‹flçi Partisi, bir emperyalist metropolde, yeni sa¤c› neoliberal muhafazakar Thatcher iktidar›na alternatif “yeni sol” projeyle düzene eklemlenme stratejisi izledi. Brezilya’da ise Lula, “insani yüzlü neoliberal proje”yle, devrimci bir sendikal-toplumsal hareket birikiminin düzen içi iktidar seçene¤ini oluflturarak “radikal bir sosyal demokrasi” örne¤i ortaya ç›kard›. ‹flçi s›n›f› hareketinin reformizm ve devrimci sosyalizm olarak bölünmesinden bu yana, sosyal demokrasi karfl›s›ndaki tav›r devrimci siyasetin hep ciddi konular›ndan biri olmufltur. Sosyal demokrasinin burjuva reformist hareket olarak yenilenmesinin devrimci analizi ve sorunun do¤ru konuluflu, devrimci siyasetin yeniden üretimi bak›m›ndan devrimcilere kaç›n›lmaz görevler yüklemektedir. ‹flçi s›n›f›n›n devrimci iktidar seçene¤inin örgütlenmesi, onun düzen içi-reformist e¤ilimlerinin sistematik olarak devrimci siyasetin konusu haline getirilmesini gerektirmektedir. Yoksul emekçi halk kitlelerinin toplumsal davran›fl ve eylem biçimlerinin antikapitalist bir nitelik kazanmaya bafllamas› süreci, ayn› zamanda, sermaye s›n›f›n›n bu mücadelenin nas›l etkisizlefltirilece¤i sorununu önüne koymas›yla birlikte yaflan›yor. Sosyal Demokrasi, böyle bir konjonktürün ürünü olarak ortaya ç›k›yor. Sermaye s›n›f› giderek ideolojik hegemonyas›ndan uzaklaflan, kendi politik aktörlerini yaratmaya yönelen emekçi halk kitlelerini sistem içinde tutmay› baflaracak bir “oluflum” gerçeklefltirip onu aray›fl içinde olan kitlele-
44
45
ENERJ‹
ENERJ‹
Çat›flmalar›n kavfla¤›ndaki
ENERJ‹ “Enerji köprüsü olarak kalk›nmak”, “Türkiye’nin artan enerji ihtiyac›n› karfl›lamak”, “enerji ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamak”, “temiz enerjiye yönelmek” gibi söylemler gerçek hayatta herhangi bir karfl›l›¤› olmayan demagojik ezberlerdir. Enerji alan›nda savafltan özellefltirmeye kadar her ad›m sermayenin ihtiyaçlar›n› güvence alt›na alan küresel bir enerji piyasas› yaratma amac›na hizmet etmektedir
Oligarflinin Kürt Burjuvazisi Peki gerçekte, “zengin Kürtler” in ötesinde bir s›n›f veya özerk bir “sosyal grup” olarak bu “Kürt Burjuvazisi” nedir? Birbiriyle çeliflik beklentilere konu olan bu sosyal grup kimlerden oluflur; hangi iliflki a¤lar›nda var olur; hangi yönde geliflir; ve hepsinden önemlisi, bugünkü uluslaflma hareketindeki yeri nedir? Azer Ulafl
nayasa de¤iflikliklerine dair referandum sürecinde, Türkiye’deki Kürt hareketi içindeki bir “fay hatt›” yeniden k›p›rdad›. Kendisine “Kürt burjuvazisi” etiketi ilifltiren bir grup “Kürt zengini”, Kürt hareketi “Boykot” tavr›n› örgütlerken, yüksek sesle “Evet” demeyi seçti.
A
Kürt hareketinin “ifladamlar› kanad›”n›n bu tutumu, AKP ve “liberal ayd›nlar›” taraf›ndan büyük bir coflkuyla karfl›land›. AKP’ye muhalif burjuva sözcüleri bile Kürt hareketindeki bu “makul” yönelimden hoflnut olduklar›n› belli ettiler. Egemen güçler aç›s›ndan, Kürt hareketinde yönetilebilir iki bölünme ekseni bulundu¤u düflünülüyor. Bunlardan birincisi “dinsel eksen”, ikincisi ise “s›n›fsal eksen”. Kürtlerin düzen kontrolünde tutulmalar›nda, dinsel eksenin “siyasal ‹slam” kanal›yla, s›n›fsal eksenin ise neoliberal politikalar kanal›yla yard›mc› olmas› öngörülüyor.
Kürt sorununda “neoliberal çözüm” perspektifinin Kürt toplumu içindeki bayraktarl›¤›n› yapacak bir “Kürt burjuvazisinin” imal edilmesi iktidar güçlerinin önemli bir gündemi. ‹ktidar güçlerinin, bölgede ifladamlar›ndan, büyük toprak sahiplerinden ve iktidardan nemalanmay› “meslek” haline getirmifl “STK yöneticilerinden” bir “beflinci kol” meydana getirmeye çal›flt›klar› bir süreden beri görülüyordu. Öte taraftan Kürt özgürlük hareketi de, Kürt mülk sahipleri aras›nda kendisini destekleyen bir “milli burjuvazi”nin oluflmas›n› istiyor. Bölgenin ekonomik olarak “terkedilmiflli¤i” nedeniyle, Kürt ifladamlar›n›n “ulusal” duyarl›l›klar›n›n ön plana ç›kar›labilece¤i ve az çok istikrarl› bir “ulusal güç” oluflturulabilece¤i düflünülebiliyor. Peki gerçekte, “zengin Kürtler” in ötesinde bir s›n›f veya özerk bir “sosyal grup” olarak bu “Kürt Burjuvazisi” nedir? Birbiriyle çeliflik beklentilere konu olan bu sosyal grup kimlerden oluflur; hangi iliflki a¤lar›nda var
58
59
DÜNYA
Levent Kara
E
nerji; do¤algaz, petrol ve kömür gibi birincil kaynaklar›n ç›kar›lmas›n›, tafl›nmas›n›, elektrik enerjisi üretim ve da¤›t›m›n› içeren ve bugün için y›ll›k hacmi 1 trilyon dolar› aflan devasa bir sektördür. Enerjiyi önemli k›lan yaln›zca bu büyük ekonomik hacim de¤il, enerjinin üretimin temel girdisi ve toplumsal yaflam›n temel bir gereksinimi olmas› nedeniyle tafl›d›¤› stratejik pozisyonudur. Enerji üretim, iletim ve da¤›t›m kanallar›n›n kimin elinde bulunaca¤› sorusu günümüz toplumsal-politik çat›flmalar›n ana gündemlerinden biridir. Enerji savafllar›, enerji nakil hatt› projeleri ve enerji özellefltirmeleri bu çat›flman›n güncel gönümleridir.
Türkiye’nin içinde bulundu¤u bölge 1 trilyon dolarl›k enerji piyasas›n›n 600 milyar dolarl›k dilimini oluflturmakta ve Türkiye’nin de taraf oldu¤u askeri çat›flmalara sahne olmaktad›r. Enerji kaynaklar› aç›s›ndan zengin olmayan Türkiye, enerji zengini bölgeler ile enerji al›c›s› bölgeler aras›nda bir köprü haline getirilmeye çal›fl›lmakta, bu amaçla k›talar aras› petrol/do¤algaz boru hatlar› ve enterkonnekte elektrik flebekeleri infla edilmekte ve tasarlanmaktad›r. Son 25 y›lda enerji piyasas›n› ad›m ad›m özellefltirmeye açan Türkiye 2010 y›l›nda elektrik da¤›t›m›n› bütünüyle özellefltirmifltir. Üretimde kamunun giderek azalan pay›n›n da özellefltirilmesi planlanmakta, bugünkü
ana yönelimleri HES inflas› olan özel enerji flirketleri teflvik edilmektedir. Büyük sermaye, yat›r›mlar›n› enerji üzerinde yo¤unlaflt›rmakta, enerji alan›nda fliret karl›l›¤›n› güvence alt›na alacak poltikalar yaflama geçirilmektedir.
tekelci sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda yönetilmektedir. Enerji alan›nda savafltan özellefltirmeye kadar her ad›m tekelci sermayenin ihtiyaçlar›n› güvence alt›na alan küresel bir enerji piyasas› yaratma amac›na hizmet etmektedir.
Tüm bu süreçte egemenlerce sarf edilen “Enerji köprüsü olarak kalk›nmak”, “Türkiye’nin artan enerji ihtiyac›n› karfl›lamak”, “enerji ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamak”, “temiz enerjiye yönelmek”, “enerji piyasas›n› etkin ve verimli iflletmek” gibi söylemler gerçek hayatta bir karfl›l›¤› olmayan demagojik ezberlerdir. Türkiye’nin enerji politikalar› ABD ve AB emperyalizmi ile Dünya Bankas› gibi uluslararas› finans kurulufllar› taraf›ndan
Neoliberal emperyalizm enerji alan›ndaki herhangi bir geliflmeyi emek ile sermaye, halklar ile emperyalizm aras›ndaki çat›flman›n do¤rudan bir parças› olarak karfl›m›za ç›karmaktad›r. Bu durum, bir emekçi ailesinin evini ayd›nlatma kayg›s› ile emperyalist savafllar›, bir enerji iflçisinin iflyerindeki mücadelesi ile do¤ay› savunma mücadelesini birbirine ba¤layan yeni bir toplumsal çat›flma ve politikleflme sürecine iflaret etmektedir.
66
67
DÜNYA
DÜNYA
DÜNYA
NATO nedir? Kuzey Atlantik Antlaflmas› Örgütü veya Kuzey Atlantik Pakt› (NATO) 9 Nisan 1949’da Washington Antlaflmas› ile kuruldu. NATO ‹ngiliz Lord Ismay’›n deyifliyle “Ruslar› (Sovyetler Birli¤i) d›flar›da, Almanya’y› alafla¤› edilmifl halde ve ABD’yi içeride” tutmak amac›yla, temel amaç olarak Emperyalizmin 3. Bunal›m Dönemi’nde, “So¤uk Savafl” dönemi olarak tabir edilen dönemde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli¤i (SSCB) ve di¤er sosyalist blokta yer alan ülkelere karfl› emperyalist kapitalist sistemin hegemonyas›n› sa¤lamak için ortaya ç›km›flt›r. Ancak birli¤in ortaya ç›kmas›n›n tek sebebi komünizme karfl› mücadele etmek ve ABD’nin bu konuda sosyalist blo¤a yak›n olan Avrupa’ya yard›m etmesi de¤il, ayn› zamanda ana emperyal gücün 2. Dünya Savafl›’ndan y›k›mla ç›kan Almanya’n›n da kontrollü olarak yeniden toparlanmas› ve yeni bir tehdit oluflturmamas› içindir.
NATO, kriz ve neoliberal konsept Sonbaharla birlikte yeni siyasi geliflmelerin yaflanaca¤› bir döneme giriliyor. Geçmifl dönemden kalan sorunlar›n bir k›sm› hafiflemifl olmas›na ra¤men, yeni
Esen Özdemir
ihayet beklenen an geldi ve yeni bir stratejik konsepte kavufltuk… So¤uk savafl y›llar›nda kurulan sald›rgan “savunma” örgütü Kuzey Atlantik Antlaflmas› Örgütü (NATO), “ça¤›n gereklerine uyum sa¤lamak için” 19–20 Kas›m’da Portekiz’in baflkenti Lizbon’da topland› ve y›llard›r gündemde olan “yeni stratejik konsept”ini belirledi. NATO ülkelerinin Lizbon’da ald›¤› kararlar küresel sistemin askeri gücünün yeni dönemde nerelerde konufllanaca¤›na ve emperyalizmin yeni dönemde hedef tahtas›na, hem ekonomik hem de politik olarak, neleri koyaca¤›n› da ortaya ç›karm›fl oldu. Yeni konseptin temel dire¤i ise uzun süredir gündemi meflgul eden, Türkiye’nin de çok önemli bir rol oynayaca¤› füze kalkan› sistemi oldu. Kurulacak olan füze sistemiyle kurulacak olan enerji
N 80
hatlar› ve mevcut kaynaklar emperyalistlerin öngördü¤ü flekilde ve ölçüde korunmufl olacak. Tüm Asya’y› tehdit olarak görecek füze “savunma” sistemi emperyalist hegemonyan›n sa¤lama al›nmas› için fethedilmesi gereken topraklarda bu tahakküme karfl› ç›kabilecek olan ülkelerin de sözde tüm sald›r› gücünü k›rm›fl olacak. Toplant›n›n egemen devletler aç›s›ndan en önemli sonuçlar›ndan bir di¤erini ise so¤uk savafl›n etkilerini en çok hisseden ve bu dönemde topraklar› Do¤u ve Bat› olmak üzere ikiye ayr›lan Almanya’n›n, baflbakan› Angela Merkel büyük bir sevinçle aç›klad›: “So¤uk savafl nihayet tamamen sona erdi”. Bu tespitin temel nedeni Obama ile de¤iflen, Rusya’ya karfl› Amerikan taktikleri elbette. Hat›rlanaca¤› gibi Bush döneminde Ukrayna ve Gürcistan’da giriflilen operasyonlar Rusya taraf›ndan
tersyüz edilmiflti. Ayr›ca Bush döneminin önemli projelerinden biri olan “y›ld›z savafllar›” projesi (uzaya yerlefltirilecek ve ABD'yi Rusya’ya karfl› bir olas› füze sald›r›s›na karfl› koruyacak bir sistem) Obama taraf›ndan rafa kald›r›lm›flt›. Bunlar yerine bölgesel iflbirliklerinin a¤›rl›k kazanaca¤› farkl› taktikler gündeme gelmiflti. Bu de¤ifliklikler Rusya’n›n NATO’ya muhalefetini engellemifl hatta Lizbon zirvesi sürecinde neredeyse Rusya’n›n bile NATO’ya üye olabilece¤i konuflulur hale gelmiflti. NATO toplant›s› sonras› egemenler her ne kadar “zafer” ve “birlik beraberlik” mesajlar› verseler de durumun esasen öyle olmad›¤› aç›k. Asya’daki enerji kaynaklar›na göz diken ABD’nin NATO arac›l›¤›yla yapaca¤› bir müdahalede Rusya’yla yüz yüze gelmesi hiç flafl›rt›c› olmayacakt›r. Öte yandan egemenler aras›nda
Birli¤in kuruluflundan itibaren en önemli maddeleri kurulufl anlaflmas›n›n üçüncü, dördüncü ve beflinci maddeleridir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini gelifltirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlü¤ü, siyasî ba¤›ms›zl›k ve güvenli¤i tehlikede oldu¤unda bir araya gelmeyi ve herhangi birine sald›r›ld›¤›nda bu sald›r›ya hepsine karfl› yap›lm›fl bir sald›r› olarak kabul etmeyi taahhüt etmifllerdir. Bu maddelerle NATO’nun genifllemesi ve emperyalist tahakkümü, iflgalleri dünyan›n dört bir yan›na götürebilmesi sa¤lanm›flt›r. Afganistan’da yaflanan iflgal bunun bir kan›t›d›r. Türkiye Kore Savafl›’na asker gönderip emperyalist ç›karlara destek verdi¤i için üyelik hakk› kazanm›flt›r. 17 Ekim 1951’de üyeli¤e kabul edilen Türkiye 18 fiubat 1952’de NATO’ya resmi olarak üye olmufltur. Teflkilat›n askeri yap›s›, üye ülkelerin Genelkurmay Baflkanlar›ndan veya onlar ad›na daimi görev yapan temsilci askeri personelden oluflur. Konseye karfl› sorumlu olan Askeri Komite, ittifak›n en üst düzeydeki askeri merciidir. Konseye ve Savunma ve Planlama Komitesine askeri konularda bilgi sa¤layan ve önerilerde bulunan Askeri Komite, iki büyük NATO Komutanl›¤›na direktif verebilmektedir. Merkezi Brüksel'de bulunan NATO'nun en yüksek karar alma organ›, Kuzey Atlantik Konseyi'dir. Konsey müttefikler aras›nda genifl bir görüflme ve koordinasyon forumu oluflturur. Kuzey Atlantik Antlaflmas›n›n 9. Maddesi uyar›nca kurulmufl olan Konsey'de kararlar oydaflma consensus ile al›n›r ve toplant›lar üç düzeyde yap›l›rd›.Genel olarak Konsey, d›fliflleri bakanlar› düzeyinde y›lda iki kez toplan›r. Bazen de (örne¤in 1957, 1974, 1975, 1977 ve 1978'de oldu¤u gibi) hükümet yada devlet baflkanlar› da ülkelerini Konsey toplant›lar›nda temsil edebilir. Bunun d›fl›nda Konsey, her üye devletin büyük elçi düzeyindeki daimi temsilcilerinin kat›l›m›yla toplant›lar›n› sürdürür ve bu, Konseye süreklilik kazand›r›r. Konsey, bu düzeyde, esas olarak her çarflamba toplan›r. Konsey toplant›lar›na Genel Sekreter baflkanl›k chairman eder. Ayr›ca, her y›l, bir üye ülkenin d›fliflleri bakan›, ‹ngilizce alfabetik s›raya göre, Konsey Baflkanl›¤› President görevini üstlenir. Türkiye’de NATO’nun en büyükleri ‹ncirlik ve ‹zmir’de olmak üzere 26 üssü bulunmaktad›r.
81
Tunus Bahar› Politik düzlemde, eski rejimin kal›nt›lar› hala iktidardalar ve daima rejimin bir dekoru olarak ifl görmüfl sahte muhalefetle müzakereler yürütüyorlar. Ancak, halk komiteleri ve sendikalar ve gerçek muhalefet bu durumu de¤ifltirmeye ve devrimin politik karfl›l›¤›n› oluflturmaya çal›fl›yor. Diktatörün ülkeden kaçmas›n›n ard›ndan oluflturulan ilk uzlaflma hükümeti, yeni bir isyan› tetikledi ve bir gün içinde devrildi. Halk köklü bir de¤iflim istiyor Diyab Ebu Jahjah & IMT
U
Seçimler tek bafl›na bir fleyi de¤ifltirmez Politik düzlemde, eski rejimin kal›nt›lar› hala iktidardalar ve daima rejimin bir dekoru olarak ifl görmüfl sahte muhalefetle müzakereler yürütüyorlar. Ancak, halk komiteleri ve sendikalar ve gerçek muhalefet bu durumu de¤ifltirmeye ve devrimin politik karfl›l›¤›n› oluflturmaya çal›fl›yor. Seçim yap›lmas›na yönelik bir politik yol haritas› ç›kar›lmas›n›n uzun sürmeyece¤ine inan›yorum. Eski rejime göre yap›lacak seçimlerin bir fleyi de¤ifltirmeyece¤ini belirtmekte fayda var. Bu nedenle gerçek muhalefet ve halk, seçimlere gitmeden önce anayasay› de¤ifltirmeyi talep ediyor.
Arap dünyas›nda devrimci canlan›fl mman ve Birleflik Arap Emirlikleri gibi yerlerde dahi Arap rejimleri titriyor ve Arap halk› kab›na s›¤mayan bir hareketlilik içinde. Bu devrimci canlanma bütün Arap dünyas›nda geçerli
Tunus devrimi bütün düzeylerde kendi mant›¤›n› kabul ettirmeye devam ediyor… Rejimin kal›nt›lar›n›n, baz› taktiklerle (araçlarla sokaklarda dolafl›p insanlara ve evlere rasgele atefl ederek, altyap›y› tahrip ederek vs)
88
sabotaj amaçl› s›zmalar oldu¤u da söyleniyor. Bunlar›n münferit vaka m› yoksa arkas› gelecek vakalar m› olup olmad›¤› bilinmiyor.
kaosu yaymaya dönük giriflimlerinin ard›ndan, Tunus halk› her kentte ve her mahallede olmak üzere bütün ülkeye yay›lan komitelerde örgütlenerek, sokaklarda devriye gezmeye ve kendini korumaya bafllad›. Hatta halk komiteleri eski rejimin milis güçlerinin de pefline düfltü ve bir silahl› çat›flmada iki milis gücü halk taraf›ndan infaz edilirken bir kifli de flehit düfltü. ‹srail’in karfl›devrimi desteklemek için Tunus’ta faaliyette oldu¤una iliflkin haberler var. Ayr›ca Libya’dan
Umman ve Birleflik Arap Emirlikleri gibi yerlerde dahi Arap rejimleri titriyor ve Arap halk› kab›na s›¤mayan bir hareketlilik içinde. Twitter’da, Suudi gençli¤i de Tunus devrimine destek gösteriyor ve tiran› hofl gören kendi ülkelerinden utançlar›n› ifade ediyor. M›s›r rejimi baz› temel ihtiyaçlardaki devlet sübvansiyonunu kald›rma planlar›n› erteledi ve Kaddafi üzüntüsünü dile getirerek Tunuslular›n Ben Ali’ye ömür boyu itaat etmeleri gerekti¤ini söyledi. Kaddafi net olarak, Libya
s›n›r›nda kendisinin sahte devrimiyle alakas› olmayan geçek bir devrim olmas›ndan korkuyor. Di¤er bir yandan, M›s›r muhalefeti flimdi gerçek yan›t›n sokaktan baflka bir fley olmad›¤› fikrine daha da ikna olmufl durumda. Bu devrimci canlanma bütün Arap dünyas›nda geçerli. Cezayir’de üç yurttafl›n kendini yakt›¤› ve bunlardan birinin öldü¤ünün kaydedildi¤i bildiriliyor. M›s›r ve Cezayir Tunus’ta yaflananlar›n yank›s›n› en çok bulaca¤› iki Arap ülkesi olarak görülüyor. Hizbullah, Tunus devrimini selamlad› ve bütün Arap liderlerini yaflananlardan ders ç›karmaya ça¤›rd›.
Bu devrim herkesin hofluna gitmez Uluslararas› düzlemde, Frans›zlar ve Amerikal›lar üst düzey bir ikiyüzlülü¤ü a盤a vuran aç›klamalar yay›nlad›lar. Eski rejimi daima desteklediler, Wikileaks’in a盤a ç›kard›¤› gibi onun nas›l bir fley oldu¤unu biliyorlard› ve flimdi gelip de bize sözüm ona halk›n tercihlerine destek ç›kt›klar› mavallar›n› satamazlar. Onlar Ukrayna, Gürcistan ve Lübnan’dakiler gibi CIA ve CIA-destekli taraf›ndan yönetilmeyen devrimleri görmekten hofllanmazlar. Bu gerçek bir devrim ve bu yüzden de bu konuda karars›zl›k duyuyorlar. • Diyab Ebu Jahjah, Arap Avrupa Ligi’nin kurucusu ve eski baflkan›d›r. Bu makale ilk olarak 16 Ocak 2011’de kiflisel blogu Abou Jahjah Comments’te ard›ndan MrZine’de yay›nland›.
89
Hak mücadelesi yükselirken Hak mücadelesinde ortaya ç›kan farkl› deneyimler ileri bir hareket evresinin ilk giriflimlerini bar›nd›r›yor. Afl›lan her polis barikat›, atlanan her paral› geçifl turnikesi, durdurulan her y›k›mc› dozer kepçesi, yeniden do¤ufl sürecine giren toplumsal muhalefetin her gün biraz daha flekillendi¤i mevzilere dönüflüyor
H
ak mücadeleleri yükseliyor. Ülkenin hemen her taraf›ndan “paras›z e¤itim, paras›z sa¤l›k, paras›z ulafl›m” gibi hak taleplerinde bulunan kitlelerin direniflleri yükseliyor. Sermayenin önünü açmak için halk› güvencesizlefltiren neoliberal politikalar derinlefltikçe halk›n tepkileri de art›yor. Eme¤in ve yaflam›n güvencesizlefltirilmesine, do¤an›n tahrip edilmesine karfl› geliflen tepkiler hak mücadelelerine yöneliyor. Neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› halk›n biriken tepki ve hoflnutsuzluklar›, giderek kendini daha fazla hak mücadelesi formuyla dile getirmektedir. Melih Gökçek’in, yoksul Dikmen halk›n›n bar›naklar›n› sermayenin kentsel dönüflüm rantlar›na peflkefl çekmesi, vadi halk›n›n bar›nma hakk› mücadelesiyle durdurulmufltu. Vadi halk›, t›pk› Mamak, Mehmet Akif, Ayazma, Bafl›büyük halk›, Ar›zl›l› depremzedeler ve adlar›n› sayamayaca¤›m›z daha niceleri gibi halk›n bar›nma hakk›n›n onurlu, yi¤it temsilcisi oldu. Y›llard›r güvencesizlefltirme bask›lar› alt›nda ezilen tafleron sa¤l›k iflçilerinin güvencesizlefltirmeye karfl› direnifllerini örgütleyen Devrimci Sa¤l›k ‹flçileri Sendikas›, iflçilerin hak mücadelesinin yolunu gösterdi. ‹fllerini ve yaflam güvencelerini yitiren Tekel iflçilerinin 78 gün süren Ankara direnifli bu yolda gerçekleflen en simgesel eylem olmufltu. Art›k emek hareketinin toplu sözleflme gibi geleneksel yöntemlerinin t›kand›¤› yerlerde, iflçilerin tek güvencesi hak mücadelesi direniflleri oluyor. Ankara ve ‹stanbul’da ulafl›m zamlar›na karfl› yürütülen ulafl›m hakk› mücadelesini, Ege Mahallesi halk› günlerce süren kitlesel direnifller boyutuna s›çratt›. Türkiye’nin ço¤u kentinde dolmufl-otobüs zamlar›na karfl› ortaya ç›kan örgütlü tepkiler an›lamayacak kadar fazlalaflt›. ‘90’lardan beri gençlik hareketinin paral› e¤itime karfl› süren mücadelesi; özellike kay›t zamanlar›nda ciddi veli tepkileri; güvencesiz (atanamayan, vekil, ücretli, sözleflmeli) ö¤retmenlerin eylemeleri ve yine gençlik hareketinin Aral›k 2010’da iktidar›n sinir sistemini bozan ç›k›fl› e¤itim hakk› mücadelesinin geliflti¤i ana kulvar› oluflturuyor. Neredeyse tümüyle piyasalaflan sa¤l›k sisteminin halk›n sa¤l›¤›n› hiçe sayan y›k›c› etkilerine karfl›, TTB, SES, Halkevleri ve Dev Sa¤l›k ‹fl’in örgütledi¤i ortak direnifller, halk›n sa¤l›k hakk› mücadelesinin sürükleyici dinamiklerini bar›nd›r›yor. ‹kizdere, Loç Vadisi, Munzur gibi do¤an›n y›k›m›na yol açan HES projelerine karfl› direnifller, k›r yoksullar›, tar›msal üreticiler, yerli halk, kentli ilerici emek örgütleri ve ayd›nlar› bir araya getiren zeminlere dönüflüyor.
Hak mücadelesi toplumsal muhalefete yol gösteriyor Halk›n tepkilerinin politikleflmifl kitle hareketleri olarak örgütlenebildi¤i hak mücadelelerinin halk kitleleri üzerindeki politik etkisi büyüktür. Neoliberal politikalar bir sömürge kapitalizmi olarak yerlefltikçe, halk›n yayg›n, kendili¤inden tepkileri de h›zla artmaktad›r. Ne yaz›k ki toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, bu yayg›nl›ktaki tepkisel birikimin akabilece¤i muhalefet kanallar›n›n›n yetersizli¤i sorununu gündeme getirmektedir. Kentten k›ra, fabrikadan mahalleye, üniversiteden soka¤a birbirinden çok farkl› düzlemlerde ortaya ç›kan, iflsizlik, yoksulluk ve güvencesizlikten kaynaklanan farkl› türden (heterojen) tepkileri birleflik bir toplumsal muhalefet çat›s› alt›nda toplayabilecek bir adres henüz bulunmamaktad›r. Bürokrasi seçkinlerine daralm›fl sendikal ha-
2
reket, salt mesleki ç›karlar›na daralm›fl ilerici emek örgütleri ve eski çat›flmalara göre mevzilenmifl solun geleneksel aktörleri neoliberal y›k›mdan do¤an yeni dinamikleri kapsayamamaktad›r. Toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, örne¤in emek hareketinde klasik toplu sözleflmecili¤in, ücret sendikac›l›¤›n›n ve sendikal bürokrasi seçkinlerinin krizidir. Yani ‘80’lerden ‘90’lar›n ortalar›na dek neoliberal sald›r›n›n Özal ve ANAP’›n kurmayl›¤›nda yürütülen ilk dalgas›na karfl› geliflen dinamiklerin krizidir. ‹flvereni masaya oturtma gücünün; “refah devleti”ni ekonomik kazan›mlar çerçevesinde geriletebilme gücünün ve iktidar›n fliddet ayg›t›n›n etkisini k›ran sendikal militanl›¤›n krizidir. K›saca, toplumsal muhalefetin geleneksel dinamiklerinin krizi, neoliberal sald›r›ya karfl› dar kesimsel-yerel ç›karlar› savunma çerçevesinde ortaya ç›kan aktörlerin krizidir. ‹flçi s›n›f›n›n tarihsel kazan›mlar›na yönelen sermayenin genel sistematik sald›r› dalgas›n›, s›n›f›n dar-kesimsel mevzilerinde korumaya odaklam›fl bu strateji, bugün hareketi ilerletme gücünü yitirmifl durumdad›r. Kimi özellefltirme hamlelerini duraksatmay›, iflkolu barajlar›n› afla¤› çekmeyi, görece güvenceli s›n›fsal kesimlerin kazan›mlar›n› korumay› hedefleyen mücadele, yads›namaz yararlar› yan›nda, art›k stratejik olarak sonuç al›c› olmamaktad›r.
Birincil çat›flma, AKP-hak mücadelesi aras›nda Oysa hak mücadeleleri, toplumsal muhalefetin geleneksel aktörlerini aflan bir politik içerikle tarih sahnesine ç›kmaktad›r. ‹radenin rolünü ve haz›rl›k aflamalar›n› bir kenara b›rak›rsak, hak mücadeleleri do¤uflunda itibaren politik kitle hareketleri olarak ortaya ç›kmaktad›r. Fiilen uygulamaya soktu¤u talepleri ve muhalefet tarz›yla do¤rudan siyasal iktidar› hedeflemektedir. Hak mücadeleleri do¤rudan iktidar karfl›t› hareketlerdir. Toplumsal muhalefetin t›kanan geleneksel aktörlerinden farkl› olarak, AKP iktidar›n›n halk-s›n›f-do¤a düflman› neoliberal politikalar›n› kesintiye u¤ratt›kça sonuç al›c› olmakta, kazan›m elde etmektedir. Ortaya ç›k›fl koflullar›n›n zorunlu bir sonucu olarak, AKP iktidar›na, sermayeye ve neoliberal yeni sömürge kapitalizmine karfl› politik bir içeri¤e sahiptir. Meflruiyetini siyasal iktidara yönelik basit taleplerinden de¤il, temel kamusal haklardan almaktad›r. Militan kitle direniflleri bu sürecin fiili güvencesidir. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, ulafl›m, güvencesiz çal›flma gibi belli bir halk-s›n›f kitlesinin somut sorunlar›ndan hareket eden hak mücadelesinin kazan›mlar›, zamlar›n geri al›nmas› ya da gecekondular›n y›k›lmamas› gibi dar kesimsel isteklerinin yerine getirilmesiyle mümkün de¤ildir. Sonuç al›c›l›¤›n›n görünmesi bak›m›ndan sadece taktik anlamda de¤erli olan bu kazan›mlar›n kal›c› baflar›ya dönüfltürülmesi, AKP iktidar›na ve neoliberal kapitalizme devrimci bir karfl› ç›k›flla mümkün olacakt›r. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin içinde bulundu¤umuz dönemindeki birincil politik karfl›tl›k, AKP iktidar›yla hak mücadelesi aras›ndaki çat›flmad›r. Ç›karlar› birbiriyle uzlaflmaz karfl›tl›k içeren bu iki politik kamp›n varl›¤› ve süreklili¤i, hasm›n› bütünüyle etkisizlefltirmesine ba¤l›d›r.
3
Hak mücadelelerinin AKP iktidar› üzerindeki sars›c› etkileri, toplumsal muhalefet üzerindeki etkisini de art›rmakta, halkta ciddi bir sempati ve politik duyarl›l›k yaratmaktad›r. Sendikal bürokrasinin ve solun al›fl›ld›k dar pratiklerine s›k›flm›fl kanallar›nda kendini ifade edemeyen bu yayg›n ve flekilsiz duyarl›l›k, kendini ifade ederken daha çok hak mücadelelerinin yasalgeleneksel kal›plara s›¤mayan yarat›c› militan pratiklerinden esinlenmektedir
4
Hak mücadelelerinin AKP iktidar› üzerindeki sars›c› etkileri, geleneksel toplumsal muhalefet üzerindeki etkisini de art›rmakta, halkta ciddi bir sempati ve politik duyarl›l›k yaratmaktad›r. Egemenler aras› iktidar çat›flmalar›n›n yaratt›¤› kitle pasifikasyonlar›n›n etkisiyle tepkileri bast›r›lan halk kitleleri, hak mücadelelerinin etkisiyle yeni bir muhalefet dili ve eylem tarz› kazanmaktad›r. Toplumsal muhalefetin t›kanan aktörleri hak mücadelesinin muhalefet tarz›yla yolunu aramaktad›r. Hak yoksunlu¤unun ortaya ç›kt›¤› her uygulamada örgütlenen ortak direnifller ya da iktidar temsilcilerinin gitti¤i her yerde karfl›laflt›klar› bireysel protestolar, bu yeni muhalefet tarz›n›n etkisini ve yayg›nlaflma kapasitesini göstermektedir. Sendikal bürokrasinin ve solun al›fl›ld›k dar pratiklerine s›k›flm›fl kanallar›nda kendini ifade edemeyen bu yayg›n ve flekilsiz duyarl›l›k, kendini ifade ederken daha çok hak mücadelelerinin yasal-geleneksel kal›plara s›¤mayan yarat›c› militan pratiklerinden esinlenmektedir. Bu bak›mdan Tekel iflçilerinin Ankara direnifli gibi devrimci gençlik de toplumsal muhalefetin kolektif sesi oldu. Gençlik hareketinin AKP iktidar›n› hedefleyen ç›k›fllar›, iktidar›n sinir sistemini bozarak sermaye yanl›s›, sald›rgan yüzünün iyice a盤a ç›kmas›na yol açt›. “Devletin yenilmezli¤i” fikrini kendi “mutlak iktidar›”nda yeniden üreten AKP, gençlik eylemleri karfl›s›nda serinkanl›l›¤›n› yitirdi. Gençlik hareketini fliddet ayg›t›na ve ‹slamc› liberal gericili¤e dayanarak bast›rma yoluna gitti. Bir de hemen eski ezberine dönüverdi. Her muhalif hareket “komünistlikle, marksist ve leninist” olmakla damgalanmaya çal›fl›ld›. “Provakatörler ifl bafl›ndayd›.” Ancak eylemlerin meflrulu¤u, genifl halk kitlelerinde sempati ve duyarl›l›k yarat›rken, iktidar cephesinde bocalamalar yaratt› ve yer yer çatlak sesler ortaya ç›kt›. ‹flte bu nedenle, AKP’nin mutlak iktidar›n› pekifltirerek gücünün doru¤una ç›kt›¤› bir konjonktürde ç›k›fl yapan gençlik hareketi, iktidar›n k›r›lganl›¤›n› ve toplumsal muahelefetin yeni politikleflme efli¤ini gösteren etkisiyle sald›r›n›n temel hedefi haline geldi.
‹ktidar›n ittifaklar ekseninde çözülme: liberaller yedek lastik Hak mücadeleleri, iktidar üzerindeki etkileri bak›m›ndan sonuç al›c› özellikler tafl›maktad›r. F›rat’›n Do¤u yakas›ndan “iki dilli yaflam ve demokratik özerklik projesi” ekseninde yükselen Kürt hareketi ve Bat› yakas›ndan kararl› ad›mlarla yükselen hak mücadeleleri karfl›s›nda AKP iktidar›, ittifaklar temelinde eksen de¤iflimine gitmek zorunda kald›. AKP’nin birinci hegemonya projesi, devlet iktidar›n› ele geçirerek hegemonyas›n› merkeze kadar geniflletmekti. Bunda büyük ölçüde baflar›l› da oldu. ABD emperyalizminin, tekelci sermayenin, ‹slamc› sermayenin ve cemaatlerin gücüne dayanarak köfleye s›k›flt›r›lm›fl ulusalc› rakibini azar azar etkisizlefltiren AKP, “mutlak iktidar›n›” ilan etti. Hegemonya projesini “‹slamc› liberal ittifak” ekseniyle meflrulaflt›rd›. Eski bürokrasi seçkinlerinin otoriter-darbeci iktidar›na karfl› “demokrasi ve özgürlük” vaatlerini liberal söylemle inand›r›c› k›ld›. Yine ‹slamc› kitlelerin “türban” gibi dinsel taleplerini “inanç özgürlü¤ü” olarak liberal bir söylemle lanse etti. Tam “mutlak iktidar”›n› ilan etti¤i s›rada AKP, hiç donan›ml› olmad›¤› yeni bir “düflman”la karfl› karfl›ya kald›. Bu sefer tehdit, “tehlikeli s›n›flar”›n sokakta yükselen hak mücadelelerinden gelmektedir. Üstelik eski çat›flmada kendisine büyük üstünlükler sa¤layan silahlar›, hak mücadelelerine karfl› etkili olamamaktad›r. Her fleyden önce ‹slamc›-ulusalc› çat›flmalar alt›nda pasifize olmufl halk›n tepkileri hak mücadelesi kanallar›nda politikleflmektedir. Egemenler aras› iktidar çart›flmalar›n›n ilerletici gücüne inanarak egemen güç odaklar›na bel ba¤layan solun engelleri hak mücadelelerinde bulunmamaktad›r. Hak mücadelesi, sermayeden ve egemen siyasal güç odaklar›ndan ba¤›ms›z bir çizgide geliflmektedir. Üstelik hak mücadeleleri, neoliberal yöntemlerce etkisizlefltirilen geleneksel toplumsal muhalefetin t›kanmalar›n› aflacak dinamikler gelifltirebilmektedir. Hak mücadeleleri, do¤rudan, neoliberal düzenin hak yoksunluklar›n› sistematik olarak yaratan piyasalaflt›rma gibi kurucu dinamiklerine karfl›tl›k içinden do¤maktad›r. Do¤umundan itibaren devletin bask› ve engellemeleriyle karfl› karfl›ya gelmekte ve bu durum halk›n politikleflmesini h›zland›rmaktad›r. Gençlik hareketinin ç›k›fl›, “iki dilli yaflam, demokratik özerklik” ve hak mücadelesi taleplerini ‹slamc›-ulusalc› çat›flma ayg›tlar›yla ve liberal “demokratikleflme ve özgürlük” söylemiyle bast›ramayaca¤›n› gören AKP, yeni bir sald›r› dalgas› bafllatt›. Böylece AKP’nin seçim stratejisinin politik içeri¤i de belli oldu. AKP, toplumsal muhalefeti, ‹slamc›l›ktan miliyetçili¤e uzanan gericilik blo¤uyla bast›rma politikas›n› gündeme getirecek. AKP’nin yeni hegemonya projesinin s›n›rlar› or-
taya ç›kt›. AKP, ‹slamc› Kürtlerden MHP taban›na uzanan yeni hegemonya projesinin toplumsal temelini, içki yasa¤›, put k›r›c›l›k (“ucube heykel”) ve Osmanl›-Türk büyüklerinin manevi flahsiyetininm korunmas› (Kanuni dizisi) gibi temalar etraf›nda yaratt›¤› tepkilerle geniflletmeye çal›flmaktad›r. Bu giriflimlerini, ‹slamc›l›¤› ve miliyetçili¤i do¤rudan resmi devlet söylemi haline getirerek meflrulaflt›rmaktad›r. Do¤rudan iktidar›n operasyonel sol uzant›s› durumundaki liberal solu saymazsak, yeni projede liberallere eskisi kadar gerek de kalmad›. Liberaller flimdilik yede¤e al›nd›.
AKP faflizminin yeni sald›r› modeli Yeni sald›r› dalgas›nda AKP, ‹slamc› liberal rejimin -sömürge tipi faflizmin- bütün gerici olanaklar›n› kullanmaktad›r. Polisten yarg›ya devletin fliddet ayg›t› tümüyle AKP’nin emrinde. Devlet içindeki egemenler aras› küçük siper çat›flmalar› bu genel durumu de¤ifltirmez. Devletin geleneksel bask› düzenekleri son model izleme ve denetleme teknolojileriyle tahkim edilmektedir. ‹slamc› entelektüellerin yerleflti¤i medya ve kitle iletiflim ayg›tlar›; istihbarat ve dezenformasyon teknikleri; kontrgerillan›n kitle pasifikasyon taktiklerinin tümü art›k AKP’nin resmi flddet ayg›t›n› (AKP faflizmi) oluflturmaktad›r. Ayr›ca AKP, genifl ‹slamc›-milliyetçi topluluklar›n içine nüfuz edebilen gerici kadro yap›lanmalar›na da sahiptir. ‹slamc›-milliyetçi resmi devlet söylemiyle, devletin yeniden yap›land›r›lmas›nda ve toplumun yukardan afla¤› ‹slamc›laflt›r›lmas›nda eflik atlanmaktad›r. Kontrgerilla operasyonlar›nda kullan›lan tetikçi katillerin fideli¤ini yapan ve bu süreci sokakta tamamlayan BBP gibi “sivil” uzant›lar da cabas›. Öncü pratiklerle AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n› gösteren hak mücadeleleri henüz en mükemmel haliyle - Halk›n Haklar› Hareketi olarak- tarih sahnesine ç›kmadan bast›r›lmak istenmektedir (“önleyici müdahale”). Hak mücadelesi eksenli geliflen toplumsal muhalefete karfl› AKP’nin bask› modeli afla¤› yukar› flekillenmifl durumda. Farkl› kesimlerden AKP muhalifleri üzerinde denenmifl bu model fliddet, yasal düzenlemeler, sat›n alma, asimile etme, yedekleme, istihbarat, dezenformasyon, komplo, itibars›zlaflt›rma gibi unsurlar› bar›nd›rmaktad›r. AKP has›mlar›n› ve toplumsal muhalefeti bu yöntemlerle denetim alt›na almak, etkisizlefltirmek istemektedir. Devlet bask›s›, polis operayonlar›, resmi terörle mücadele söylemini destekleyecek uydurma örgüt operasyonlar›, yarg›n›n bir adalet kurumu gibi de¤il de iktidar›n müdahale arac› olarak kullan›lmas› gibi düzlemleri kapsamaktad›r. Egemenlerin geleneksel korku ve düflman odaklar yaratarak yönetme yöntemlerini AKP de yinelemektedir. “Kaset vakalar›”nda görüldü¤ü üzere, istihbarat, dinleme, izleme, gözetleme olanaklar›n› kullanarak has›mlar›n› itibars›zlaflt›rarak gözden düflürme art›k s›kça rastlan›lan bir operasyon biçimi oldu. Ya da internet-bilgisayar ortam›nda sanal suç delilleri üretmek de bu tarz operasyonlar›n örnekleri aras›nda yer almaktad›r. Kendisini rahats›z eden ya da gereksinim duydu¤u muhaliflerini aldatarak, sat›n alarak ya da korkutarak kendine yedeklemek, içsellefltirmek ve asimile etmek, yine AKP’nin yeni gözde operasyon biçimlerinden biridir. Benzer flekilde, sat›n alma ya da çeflitli destekler sunarak halk›n-iflçi s›n›f›n›n üst kamanlar›na görece iyi bir yaflam standart› sunarak iktidar blokuna eklemleme yöntemleri de giderek geliflmektedir. ‹slamc› liberal destek a¤lar› ve STK’laflt›rma gibi yöntemlerle kitle tepkilerinin düzene eklemlenmesi için büyük fonlar ay›r›lmaktad›r.
‹ktidar karfl›t›, direniflçi, militan, kitlesel ve “potansiyel sosyalist” Hak mücadelelerini bast›rmak ve derinleflen krizini ötelemek için bütünüyle siyasal gericili¤e s›¤›nan AKP faflizminin, hak mücadeleleri ve onlar›n devrimci öncüleri üzerinde etkili olma flans› yoktur. Burjuva siyasetin yozlaflm›fl komplo ve operasyonlar›nda s›nanm›fl yöntemlerin, devrimcilerin düzen d›fl› ve düzen karfl›t› devrimci sosyalist yenilenme giriflimlerinde geçerli olma flans› bulunmamaktad›r. Kayna¤›n› sermaye gericili¤i ve toplumsal çürümüfllükten alan burjuva siyasetçilerinin tersine, devrimciler, halk›n yarat›c› potansiyelinden, toplumun ilerici güçlerinden ve yaflam›n yenilenmeci dinamiklerinden beslenirler. Ayn› flekilde iktidar›n bask›, sat›n alma ve engelleme gibi yöntemlerinin hak mücadeleleri üzerinde de baflar›l› olma flans› bulunmamaktad›r. ‹nsanca bir yaflam›n asgari koflullar› u¤runa hak mücadeleleriyle harekete geçen halk kitlelerinin iktidar ve düzen karfl›tl›¤›, varl›k yokluk sorunudur. Hak mücadelesi, AKP iktidar›yla ve onun temsil etti¤i neoliberal kapitalizmle uzlaflmaz karfl›tl›k içindedir.
Hak mücadeleleri fiilen uygulamaya soktu¤u talepleri ve muhalefet tarz›yla do¤rudan siyasal iktidar› hedefleyen, iktidar karfl›t› hareketlerdir. Toplumsal muhalefetin t›kanan geleneksel aktörlerinden farkl› olarak, AKP iktidar›n›n halk-s›n›f-do¤a düflman› neoliberal politikalar›n› kesintiye u¤ratt›kça sonuç al›c› oluyor, kazan›m elde ediyor
5
Hak mücadelesi, iktidar›n güvencesizlefltirici sald›r›s› karfl›s›nda, öncelikle bir direnifl hareketi biçiminde ortaya ç›kmaktad›r. Bar›nmadan sa¤l›¤a, ulafl›mdan HES’lere, üniversitelerden fabrikalara kadar, mücadelenin bafllang›c›nda mutlaka iktidar›n sald›r›s›na karfl› direnifl vard›r. Fakat bunlar›, ilk neoliberal sald›r› dalgas›na karfl› yükselen savunmac›-tepkici hareketlerle kar›flt›rmamak gerekir. Kazan›mlar›n korunmas› temelinde ortaya ç›kan direnifller, dar kesimsel ç›karlar etraf›nda uzlaflmac›l›¤›n, küçük ayr›cal›klar çerçevesinde katmanlaflmay› da getirdi. Hak mücadelesinde ise, bafllang›çta örgütlenen direnifller, hak talepleriyle, politik iktidar ve sermaye karfl›t› politik bir niteli¤e bürünmektedir. Hak mücadelesi talepleri, ma¤dur kitlelerin iktidardan basitçe arzuhalde bulunmas›n› de¤il, fiilen yürürlü¤e sokulmufl ve militan kitlesel eylemlerle güvence alt›na al›nm›fl talep hareketlerini ifade etmektedir. Burada mücadeleye ideolojik meflruiyetini kazand›ran temel kamusal haklar kavram›, gücünü eski güzel günlere dönüfl özlemlerinden almaz. Ne bir zamanlar reel sosyalizmin yar›m kalm›fl devlet ekonomisi deneyimleri, ne burjuva refah devletinin sosyal güvenlik sistemi, ne de neoliberal projenin sosyal dayan›flmac›l›¤›, onun karfl›s›nda bir seçenek de¤ildir. Güvencesizlefltirme eksenli proleterlefltirme ça¤›nda, sermayenin ve ‹slamc› gericili¤in temel niteli¤ini kazand›rd›¤›, kamusal alana karfl› hak mücadelesi, proleter-sosyalist nitelikte bir haklar katalo¤uyla meydan okumaktad›r. “Paras›z e¤itim hakk›”na meflrulu¤unu, toplumsal mülkiyet ilkesi vermektedir. Proleter kamusall›kta hareket asla bafllang›ç noktas›na dönmez; yar›m kalm›fl sosyalist deneyim, karfl›tlar› refah devleti ve neoliberal sosyal dayan›flmac›l›kla sentezlenerek afl›l›r. Bu noktada hak mücadelesinin, iki temel özelli¤i daha ortaya ç›kmaktad›r. Hak mücadelesi do¤uflundan itibaren militan ve kitlesel bir nitelik tafl›maktad›r. Temel kamusal haklar› fiilen güvence alt›na alma zorunlulu¤u mücadeleye militan (kavgac›) bir nitelik vermektedir. Yine ayn› flekilde hak mücadelesi bafllang›çtan itibaren h›zla kitlesel bir forma dönüflebilmektedir. Militan kitlesel muhalefet tarz›, baflta AKP iktidar› olmak üzere en çok liberal solu rahats›z etmekte. Çünkü hak mücadelesi, demokratikleflme ve neoliberal kalk›nma hamlelerinden oluflan iktidar›n neoliberal siyaset oyununu ve bu oyunda solu temsil eden liberal solun statüsünü bozarak gerçek bir politik-s›n›fsal çat›flma sürecinin önünü açmaktad›r. Bu süreçte liberal sol eski varl›k konumunu sürdüremez durumdad›r: ya art›k gerçek s›n›fsal-gerici niteli¤i hiçbir kuflkuya yer b›rakmayacak flekilde teflhir olan siyasal iktidarla aras›na mesafe koyma çabas›na girmekte ya da bütünüyle soldan koparak iktidar›n do¤rudan hizmetine girmektedir. Örne¤in üniversiteli gençlik hareketinin Aral›k 2010 ç›k›fl›ndan sonra AKP’nin liberal ittifak kanad›nda ciddi çözülmeler bafl gösterdi. Ali Bayramo¤lu gibi sa¤ liberaller iktidar karfl› elefltirel tav›r tak›n›rken, DS‹P gibi liberal sol kesimler, AKP faflizmini, sola karfl› giriflti¤i düflmanl›k kampanyas›n›n arkas›na saklad›. Bu bak›mdan hak mücadelesi solda yeniden saflaflman›n da ekseninde yer almaktad›r.
Türkiye solunda reformist-pasifist yar›lma Bireysel “yurttafl tepkileri”nden geleneksel sendikal harekete ve sola kadar toplumsal muhalefetin bütün aktörleri, bu yeni siyasallaflma rotas›nda bir çözülme ve yeniden oluflum-dönüflüm gerilimi yaflamaktad›r. Hak mücadelesinin yeni muhalefet tarz›, devrimci-sosyalist solun kendi içinde de yeniden saflaflmas›na yol açmaktad›r. AKP iktidar›n›n fliddet ayg›t›na karfl› özünde bir kendini savunma tarz› olan hak mücadelesinin özgün militanl›k tarz›, gençlik eylemlerinin sonucunda da görüldü¤ü üzere, sol içinde ayr›flt›r›c› ve yeniden saflaflt›r›c› bir etki de yaratt›. Türkiye solunun egemen politik saflaflmalar›ndan beslenen kimi reformist yaklafl›mlar, kendini yeni muhalefetin militanl›k tarz›ndan ayr›flt›rmaya çal›flmaktad›r. Solun bu kesimleri, gençlik eylemlerinden sonra, “fliddetin dozu ve orant›s›z güç” tart›flmalar›yla, polis fliddetini hedefleyen genel muhalif söylemi tersine çevirmeye dönük bast›rma operasyonlar›n›n s›n›rlar›na tak›ld›. Sol, sistematik polis fliddeti karfl›s›nda ortaya ç›kan yayg›n hoflnutsuzluk ve duyarl›l›¤›, sistemin k›r›lganl›¤›n› almak için asl›nda “orant›l› güç-düflük yo¤unluklu fliddet” talebiyle flekillendirmek isteyen popüler egemen muhalif söylemin etkisinde kald›. Hak mücadelesinin militanl›k tarz›n›, soyut içeriksiz bir “fliddet eylemi” ve bir tür “gençlik macerac›l›¤›” olarak de¤erlendiren bu yaklafl›mlar, neolibeal düzenin kendi ihtiyac›na ba¤l› devrimci atefli söndürülmüfl bir muhalefet aray›fl›na kap›lmaktad›r. Neoliberal fliddet ayg›t› ve fliddet ideolojisiyle terbiye edilen muhalif eylemler, Türkiye solunun reformist-pasifist gelene¤inin yeniden canland›¤› ana damarlardan biri haline gelmektedir. Hak mücadelelerinin karfl› karfl›ya kald›¤› en ciddi engellerden biri de karfl›s›na ç›kar›lan sosyal liberal seçenektir.
Düzen içi ‘sosyal liberal’ seçenek CHP’deki siyasal çizgi de¤iflimi toplumsal muhalefette sosyal liberal bir yar›lma e¤ilimi yaratmaktad›r. CHP’nin ulusalc›-milliyetçi muhalefet ekseninden koparak AKP iktidar›na alternatif sosyal liberal bir muhalefet çizgisine yönelmesi, toplumsal muhalefetin ve solun yeniden yap›lanmas›nda düzen içi beklenti ve e¤ilimleri güçlendiren önem-
6
li bir etken durumundad›r. CHP’nin yeni çizgisi, neoliberal dönüflüm politikalar›n›n y›k›nt›lar›ndan do¤an tepki ve hoflnutsuzluklar›n, AKP alternatifi düzen içi bir muhalefet projesi olarak politiklefltirilmesi esas›na dayanmaktad›r. Bu anlamda yeni CHP projesi, konjonktüre solun önünü açan bir müdahale de¤il, tersine neoliberalizm karfl›tl›¤›n›n devrimci-sosyalist gelifliminin önünü kesen bir projedir. Neoliberalizme karfl› muhalefetin devrimci siyasal çizgisi, CHP projesiyle kökten bir karfl›tl›k içindedir. Y›llard›r neoliberal siyasetin y›k›m›ndan tarumar olmufl emekçi kitlelerde kendilerini güvende hissedebilecekleri bir Türkiye için CHP’yi iktidarda görmeye e¤ilimli hafife al›namaz bir beklenti oluflmaktad›r. Bu beklenti yoksul kitlelerde kendili¤inden politik bir irade haline dönüflmese de en az›ndan, devrimci sosyalist solun hareket alan›n› daraltan, al›fl›lm›fl bir seçmen tavr›na dönüflmesi çok güçlü bir olas›l›k halinde geliflmektedir. Bir süredir halk kitleleri aras›nda CHP’nin gerçek gücü ve baflar›s›ndan ba¤›ms›z olarak geliflen, ama yine de CHP’ye mal edilen bir sol rüzgâr esmektedir. Bundan sermaye medyas›n›n pay› ç›kar›ld›¤›nda, yine de ciddi bir politik sorun ortaya ç›kmaktad›r. Olas› bir CHP iktidar›n›n sunaca¤› asgari olanaklar ve bunu elde etmeye yönelik politik muhalefet enerjisi, CHP’nin hareket alan›n› geniflletirken, devrimci sosyalist solunkini daraltmaktad›r. ‹ktidar›n emek üzerindeki bask›s›n›n hafiflemesi, devletteki gerici kadrolaflman›n geriletilmesi, sosyal haklarda ve ücretlerde görece asgari iyileflme beklentileri halk›n düzen içi umutlar›n› sürekli canl› tutmaktad›r. Üstelik toplumda “sol bir geliflmenin” önünü açaca¤› varsay›m›yla, solda yerleflik bir gelenek haline gelen aç›ktan ya da örtük olarak CHP’ye bel ba¤lama tavr›n› da güçlendirmektedir. Daha kötüsü, toplumsal muhalefetin düzen karfl›t› ileri talepleri bu asgari politikleflme k›skac› içerisine çekilerek törpülenmek istenmektedir. Ayr›ca neoliberal dönüflüm karfl›s›nda solun krizine egemen saflaflmalara dayanarak yan›t arayan sol, CHP’nin dönüflüm hamleleri sonucunda bofllu¤a düfltü¤ü gibi; solun kimi kesimlerinin sand›ksal siyaset kulvar›nda da daralmalar meydana gelmektedir.
Hak mücadelesi yükselirken AKP iktidar›n›n çeliflkileri derinlefltikçe, halk›n düzenden kaynaklanan tepkileri giderek kendini hak mücadelesi olarak dile getirmektedir. AKP iktidar›n›n çeliflkileri derinlefliyor ve hak mücadelesinin yükselme koflullar› giderek olgunlafl›yor. Neoliberal çeliflkilerin uzand›¤› her toplumsal-çevresel hücrede, sermayeyle ve onun iktidar›n› temsil eden AKP’yle kökten bir karfl›tl›k içine giren hak mücadelesinin özneleri, giderek kendilerini bir toplumsal muhalefet biçiminde ifade etmektedirler. ‹ktidar›n neoliberal sadakac›l›kla, geleneksel denetleme düzenekleri ve yarg›, polis gibi fliddet ayg›tlar›yla denetim alt›na alamad›¤› hak mücadeleleri ülke çap›nda yayg›nlaflmaktad›r. Ezilenler, mazlumlar, hak ma¤durlar› ad›na yolsuzlu¤a, adam kay›rmac›l›¤a, devletin hortumlanmas›na açt›¤› bayrakla devlet seçkinlerinin iktidar›na yürüyen AKP, dokuz y›ll›k kendi iktidar›nda yeni seçkin s›n›flar ve devlet seçkinleri yaratt›. Burjuvazinin belli bir kanad› ve yeni bürokrasi seçkinlerinin yan›nda cemaat liderleri ve ileri gelenlerinden oluflan kaymak tabakay› (“‹slamc› aristokrasi”) sürekli besledi. Bu durum ‹slamc› yoksul kitleler içinde “yolsuzluk ideolojisi”yle meflrulaflt›r›lan yeniden paylafl›m gerilimlerini de art›rmaktad›r. ‹slamc› cemaatlerin geleneksel sosyal dayan›flmac›l›k yöntemleriyle neoliberal STK’c›l›k yöntemlerinin içiçe geçmesinden oluflan ‹slamc› liberal destek a¤lar›yla iktidar›n uzant›s› haline getirilen kitleler, hak mücadelesinin de etkisiyle giderek “güvenceli talepler”den daha fazla etkilenmektedir. ‹slamc› kitlelerin dinsel taleplerinde, iktidar hâlâ ciddi beklentiler ve destek yaratabilirken, s›n›fsal taleplerinde k›r›lmalar görülmektedir. Sivilleflme, demokratikleflme, askeri vesayetin kald›r›lmas› gibi kurulu devlet düzenine karfl› demokrasi vaatleriyle iktidar olan AKP, otoriter-merkeziyetçi devlet gelene¤ini ve devletin fliddet ayg›t›n› sivil bir eksende yeniden üretti. Bu durumda halk›n demokrasi beklentilerinde k›r›lmalar gözlenirken, iktidar›n ‹slamc› liberal ittifak ekseninde çözülmeler gözlenmektedir. Bu koflullarda iktidarla hak mücadelesi aras›ndaki çat›flma, giderek Türkiye siyasetinin merkezine daha fazla yerlefliyor. Toplumsal muhalefetin t›kanan geleneksel aktörlerinden, “bireysel yuttafl tepkileri”ne kadar düzene karfl› tepki ve hoflnutsuzluklara hak mücadelesi, özgün bir muhalefet dili ve tarz› kazand›r›yor. Hak mücadelesi, halk›n tümünün ç›karlar›n› temsil edebilecek duyarl›klar gelifltiriyor. Toplumsal muhalefet, yavafl yavafl hak mücadelesinin niteledi¤i bir evreye giriyor. Hak mücadeleleri, önüne birleflik toplumsal muhalefet hareketi gibi ülke genelini kucaklayabilen politik hedefleri koyabilecek olgunlu¤a ulaflt›. Ayr›ca hak mücadelesi çizgisinde ortaya ç›kan farkl› türden deneyimler, bu deneyimlerin halk›n haklar› hareketine nas›l götürelece¤inin ipuçlar›n› da vermektedir. Kimi ulafl›m hakk› mücadeleleri gibi salt öncü iradeyle geliflen deneyimler, kimi do¤rudan yerel platformlar olarak ortaya ç›kan deneyimler, kimi sa¤l›k gibi sendikal hareket aktörlerinin sürükledi¤i deneyimler, kimi bar›nma gibi mahalli-yerel direnifller, kimi e¤itim gibi farkl› özneleri bir araya getiren meclis türü deneyimler … hak mücadelesinde ileri bir hareket evresinin ilk giriflimlerini bar›nd›rmaktad›r. ‹ktidar›n, afl›lan her polis barikat›, atlanan her paral› geçifl turnikesi, durdurulan her y›k›mc› dozer kepçesi bir yeniden do¤ufl sürecine giren yeni toplumsal muhalefetin her geçen gün biraz daha flekillendi¤i mevzilere dönüflmektedir.
7
GÜNDEM
AKP’ye ‹slamc›milliyetçi tahkimat Yükselen hak mücadeleleri, AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n› art›r›yor, Erdo¤an’›n otoritesini sars›yor. ‹ktidar›n süreklili¤i ve Erdo¤an’›n cumhurbaflkanl›¤› bunlar›n bast›r›lmas›na ba¤l›. Gerici iktidarlar›n en güvenilir kitle pasifikasyon arac› ‹slamc›-milliyetçi gericilik, bu sefer resmi devlet söylemi düzeyinden devreye giriyor. Ne var ki at›lan her ad›m, AKP iktidar›n›n çeliflkilerini derinlefltiren dinamikleri de büyütüyor
GÜNDEM
H
aziran 2011 genel seçimine do¤ru, egemenlerde “sand›k merkezli” siyasal hareketlenme artmaktad›r. Kürt hareketi, “iki dilli yaflam” ve “demokratik özerklik” temelinde yeni bir siyasallaflma dönemine girerken, toplumsal muhalefet ise “hak mücadelesi merkezli” hareketlenmelerle AKP iktidar›n› zorlamakta. Dokuz y›ll›k AKP iktidar›n›n ve temsil etti¤i ‹slamc› liberal rejimin kaderi genel seçim sonuçlar›yla do¤rudan iliflkili. AKP, iktidar›n bütün olanaklar›n›, seçimden tek parti iktidar› olarak ç›kmak için seferber etmektedir. AKP’nin “mutlak iktidar”›n› pekifltirecek ad›mlar›n süreklili¤i ve Erdo¤an’›n cumhurbaflkanl›¤› hesaplar› buna ba¤l›. AKP iktidar›n›n özgül ç›karlar›ndan söz ederken, AKP’nin, s›n›fsal olarak, neoliberal sermaye düzenini sermayenin ortak genel ç›karlar›n›- temsil etti¤i göz ard› edilmemelidir. Yani sermaye düzeninin ve sermaye iktidar›n›n süreklili¤i temelinde AKP’nin ‹slamc› liberal özgül ç›karlar›ndan söz edilmektedir. Genel seçimin AKP için bir kader an› olmas›na karfl›n, sermaye birikim süreçlerini en küçük toplumsal ve çevresel hücreye kadar tafl›yan politikalardan h›z kesmemesi bu nedenledir. Enerji özellefltirmelerinden yasal de¤iflikliklere, finansal tedbirlerden ulusal istihdam plan›na kadar AKP, hâlâ, neoliberal dönüflümün en ideal ve giriflken kurmay partisidir. Zaten TÜS‹AD gibi tekelci sermaye temsilcilerinden gelen ve AKP sermayesi-tekelci sermaye çeliflkisi hanesine yaz›lan utangaç elefltiriler de sermaye mant›¤›n›n gereklerine göre at›lm›fl bu ad›mlardan kaynaklanmamaktad›r. Elefltiriler daha çok iktidar›n egemen s›n›flar aras› sermaye aktar›m›ndaki operasyonel kullan›m biçimlerinden kaynaklanmaktad›r. Bugünlerde bu elefltiriler, seçim yat›r›mlar›ndan ve popülizmden uzak durulmas›; yap›sal reformlar›n h›zland›r›lmas›; ekonominin küresel dalgalanmalar›ndan kaynaklanabilecek olas› k›r›lganl›klara; cari aç›k, d›fla ba¤›ml›l›k ve iflflizlik konular›na iliflkin tedbirler al›nmas›na odaklanmaktad›r. Öte yandan AKP, kendi özgül iktidar›n› pekifltirecek politikalar› birbiri ard›nca gündeme getirmektedir. Özellikle enerji, inflaat, turizm ve hizmet sektörlerinde geliflen ve AKP’nin kurucular zemininde yer alan ‹slamc› sermaye kesimlerine ihale, yat›r›m, tafleronluk kanallar›yla sermaye aktarmakta; bütçeye girmeyen vergi gelirlerini seçim yat›r›m› olarak da¤›tmakta; sermaye ve orta s›n›flar›n vergi borçlar›na “ödeme kolayl›¤›” getirmekte; esnaf ve çiftçilere sübvansiyonlu faiz oranlar› ile kredi kulland›rmakta; üniversiteli ö¤rencileri kredi
ve burs zamlar›yla “destek”lemektedir. ‹ktidar-cemaatSTK dayan›flma a¤lar›n›n ifllevselli¤ini saymaya bile gerek yok. Bu desteklere bakarak bir yan›lg›y› ortadan kald›rmakta yarar var. Asl›nda AKP, ‹slamc› yoksul kitlelerin s›n›fsal ç›karlar›n› temsil etmemektedir. Dayan›flma a¤lar›yla afla¤›ya do¤ru damla damla aktar›lan olanaklar, yoksullar› yap›sal olarak güvenceli toplumsal kategorilere dönüfltürmemektedir. Ancak yoksullar›n iktidara dönük beklenti ve desteklerini canl› tutacak kadar aktar›lan kaynaklar, cemaat seçkinlerine ve sermaye kesimlerine aktar›lanlar›n yan›nda önemsiz kal›r. Öyle ki bu kaynaklar, yap›sal olarak cemaat seçkinlerini bir “‹slamc› aristokrasi”ye, sermaye giriflimcilerini ise bir “‹slamc› burjuvazi”ye dönüfltürecek denli büyük miktarlarda olmaktad›r. AKP’nin ‹slamc› kitleleri temsiliyeti daha çok ideolojik alana özgüdür. ‹slamc› kitlelerin dinsel talepleri AKP iktidar›nda karfl›l›¤›n› bulmaktad›r. Neoliberal dönüflümün zinde kuvveti haline gelen ‹slamc› gericili¤in iktidarca önü aç›lmaktad›r. Önceleri “demokratik aç›l›m” söylemini öne ç›karan AKP, seçimlerin yaklaflt›¤› bu günlerde ‹slamc›-milliyetçi hegemonik bir dil oluflturdu. Kars’taki ‹nsanl›k An›t›’na “ucube” yak›flt›rmas›; içki sat›fl› ve sunumunu yeniden düzenleyen yasakç› tutum; “Kanuni” dizisine karfl› tak›n›lan yasakç› tav›r, asl›nda rastlansal geliflmeler de¤il. Seçimlere gidilirken hedef kitlenin ideolojik beklentilerine göre popülist bir söylem kullan›l›yor. Hedef kitle ise bu popülist söylemdeki ikiyüzlülü¤ü ya görememekte ya da önemsememekte. Baflbakan an›ta neden “ucube” dedi¤ini ve y›k›lmas›n› istedi¤ini flöyle aç›klamaktad›r: “Seyyid Hasan el Karakani türbesi ve camisi ile heykelin bulundu¤u tepenin yüksekli¤i adeta eflit. Tarihi eseri gölgeleyecek bir inflaata izin veremezsiniz.” Ama ayn› baflbakan 2 bin 300 y›ll›k Zeugma Antik Kenti’ni sular alt›nda b›rakacak baraj› yapt›rmak için ç›rp›nmad› m›? ‹çki sat›fl›na yeni yasaklar getirecek düzenlemeyi, “çocuklar›n ve gençlerin kendi kendine irade gelifltiremeyece¤inden” hareketle savunuyor. Oysa ayn› baflbakan 13 yafl›ndaki k›z çocuklar›n›n evlendirilmesine, 11 yafl›ndaki k›z çocuklar›n›n türban takarak okula gitmesine, “onlar›n iradesi” diye yaklaflabiliyor. Dildeki bu de¤iflim AKP’nin yeni hegemonya projesiyle iliflkili oldu¤u gibi, devletten topluma cemaat kadrolaflmas›n›n do¤al-gündelik durumuyla da iliflkilidir. Yarg›, M‹T, emniyet, maliye ve idari bürokrasideki kadrolaflma, AKP içinde seçim sonras› olas› iktidar hesaplaflmalar›n›n temel gerilim alan› durumundad›r. ‹slamc› kadrolaflman›n art›k iyice yerleflik hale gelmesiyle ortaya ç›kan rahat-
9
GÜNDEM lama ve AKP içindeki cemaatler aras› iktidar çekiflmeleri, dinci gericili¤in toplumsal yaflama daha fazla müdahil oldu¤u bir sürece evrilmesine yol açmaktad›r. AKP’nin yeni hegemonya projesi, temel olarak, Kürt hareketiyle MHP aras›ndaki gerilim hatt›na dayanmaktad›r. AKP’nin yeni hegemonya stratejisinin ad›mlar› flöyle s›ralanabilir: Önce, ‹slamc› hareketten, yani “afl›r› sa¤ uç”tan gelerek DYP ve ANAP’›n temsil etti¤i geleneksel merkez sa¤a yerleflti. Böylece destek taban›n› geniflletti. CHP’yle MHP’nin ulusalc›-milliyetçi bir siyasallaflma ekseninde oluflturduklar› muhalefet ekseni, özellikle Habur’la birlikte, AKP’nin kitle temelinde erimeler yaratt›. Fakat, CHP’nin bu muhalefet eksenini terk etmesi ve PKK’nin uzun erimli ateflkesiyle birlikte bu muhalefet ekseni çözüldü. fiimdi ise AKP hegemonyas›n› ‹slamc› Kürtlerden MHP taban›na kadar uzanan bir hatta geniflletmeye çal›flmaktad›r. Ne var ki hegemonyay› Kürtlerin taban›n› da kapsayacak flekilde geniflletme politikas›, son günlerde ciddi t›kanmalar yaflamaktad›r. Referandumda gelifltirdi¤i darbe karfl›t› söylem, hemen ard›ndan Kürt hareketinin ateflkesi seçime dek uzatmas›, MHP taban›n›n çözülmesinde AKP’nin elini kolaylaflt›rm›flt›. Ancak Kürt hareketinin gündeme getirdi¤i “iki dilli yaflam” ve özerklik projesi”, AKP’nin “demokratik aç›l›mc›” imaj›n› bozarak ‹slamc›-Türkçü potansiyelini iyice görünür k›ld›. “Tek devlet, tek bayrak, tek millet” söylemi, MGK çat›s›nda sa¤lanan Kürt hareketini tasfiyeye yönelik mutabakat›n yeniden simgesi oldu. Kürt hareketiyle MHP aras›na s›k›flan AKP’nin idarei maslahatç› pragmatizmi t›kand›. Bugün için temel varolufl politikas›n›n Kürt hareketi karfl›tl›¤› eksenine oturtan, ancak bir süredir bocalayan MHP de, böylece yeniden hareketlenme aral›¤› yakalam›fl oldu. fiimdilik merkez sa¤daki toparlanma giriflimleri ciddi bir tehdit oluflturmuyorsa da, daha çok Saadet Partisi’nin teflkilat›yla ortaya ç›kan d›fl siyaset odakl› canlanma AKP’yi biraz s›k›flt›racak gibi görünmektedir. Ayr›ca 2011’in uluslararas› siyasette olas› kriz dinamikleri AKP’nin d›fl siyasetinde de yeni t›kanmalar›n habercisidir. Bölgenin, yeniden flekillenen emperyalist projelere eklemlenmesi noktas›nda aktif tafleronluk rolü oynayan AKP’nin, tökezleyen giriflimleri sonucunda, bu ad›mlar› ‹slamc›-Türkçü kitle temeli gözünde meflrulaflt›rmas› giderek zorlaflmaktad›r. Mavi Marmara sald›r›s›ndan sonra oldu¤u gibi, uzun zamand›r görünmeyen ‹slamc› motiflerin süsledi¤i kitlesel eylemler yavafl yavafl sokaklarda görülmeye bafllad›. Sokaklarda karfl›l›¤›n› bulan bu dinamizmin denetimi, art›k “one minute”
10
flovlarla o kadar da kolay görünmemektedir. Ancak Ortado¤u’nun en uçlar› içinde bar›nd›ran kriz ortam›, AKP’ye “profesyonel arabulucu” rolüne uygun yeni görevler ç›karacakt›r. Davuto¤lu’da zaten bu misyonu kovalamakta; ABD ile ‹ran, ‹srail Suriye ve bu s›ralarda ise Lübnan’da Hizbullah ile Hristiyanlar aras›nda arabuluculuk yapmaya çal›flmaktad›r. Öte yandan AKP’nin yeni hemonya projesi dahil, parlamenter siyasetin köfle tafllar›n› yerinden oynatan unsur, CHP’deki yenilenme hamleleri oldu. CHP, “ulusalc›-miliyetçi muhalefet ekseni”ni terk ederek neoliberalizme tepkileri düzen içi iktidar alternetifi olarak örgütleme sürecine girdi. “Yolsuzlu¤a ve yoksullu¤a karfl›” muhalefet çizgisiyle CHP, yeni bir “neoliberal korporatist sentez”le (emek-sermaye uzlaflmas›/müzakeresi) AKP’yi, kendi politikas›n› tersine çevirerek s›k›flt›rmaya çal›flmaktad›r. Bütün bunlara karfl›, uzun y›llard›r AKP’nin kurmayl›¤›n› yapt›¤› neoliberal dönüflümden do¤an hoflnutsuzluk ve tepkiler, art›k kendini hak mücadelesi eksenli bir toplumsal muhalefet olarak ifade etmeye bafllad›. Hak mücadelelerinin kararl› militanlar›n› saymazsak, tek tek, kendili¤inden, gelifligüzel hareketlenmeler giderek ülke çap›nda genelleflip yayg›nlaflmaktad›r. Egemenlerin sand›k merkezli gündemlerinden ba¤›ms›z olarak toplumsal muhalefet “hak mücadelesi merkezli” yeni bir geliflme evresine girmifltir.
Büyüyen Türkiye ekonomisinde iflçi s›n›f› ve yoksullar yok AKP iktidar›, küresel krizlerin ve ekonomik dalgalanmalar›n yafland›¤› bir dönemde, Türkiye ekonomisini baflar›yla yönetmesiyle övünmekte; bunu kitlelerin deste¤ini kazanmak için bir propaganda malzemesine dönüfltürmektedir. En çok da dünya devlerinin, kimi Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin küçülürken Türkiye’nin “ekonomik büyüme” kaydetti¤ini vurgulamaktad›r. Yabanc› spekülatif sermaye, AKP ve kimi yerli sermaye kesimlerinin büyümesini sa¤layan; ancak iflsizli¤i ve yoksullu¤u da büyüten bir ekomomik büyümedir söz edilen. S›cak paraya dayal› büyüme politikalar› özellikle kredi sistemine muhataç olan ‹slamc› sermaye kesimleri taraf›ndan desteklenmektedir. Bunun karfl›s›nda, Ersin Özince (‹fl Bankas›) ve TÜS‹AD gibi geleneksel tekelci sermaye temsilcileri, dünyadaki s›cak para dalgalanmalar›n›n k›r›lganl›¤›n› da gerekçe göstererek, s›cak para yerine, enerji gibi ucuz iflçilik ve do¤an›n y›k›m›na yol açan yat›r›mlara a¤›rl›k verilmesini istemektedirler.
GÜNDEM
‹ddia edilen bu “yüksek tempolu büyüme” döneminde ekonomideki yap›sal dönüflüm de h›z kazanm›flt›r. Tar›m sektörü daralm›fl, özellikle hizmet sektörü ve ‹slamc› sermayenin yöneldi¤i inflaat, enerji gibi sanayi sektörlerinin a¤›rl›¤› artm›flt›r. Küresel ba¤lant›lar› olan tekelci sermayede büyüme gözlenirken, emek yo¤un çal›flan geleneksel küçük üretim daralm›flt›r. Hizmet sektöründe de büyük sermaye kesimler büyürken, sektörünün hemen hemen tüm alt kollar›nda daralma gözlendi. En baflta g›da olmak üzere perakende ticarette, dev tekeller geleneksel küçük ticareti bitme noktas›na getirdi. Et ve süt ürünlerde yaflanan kriz bunun somut göstergelerindendir. Finans sektöründe yabanc› yat›r›mc›lar›n, lojistik sektöründe ise büyük lojistik firmalar›n›n a¤›rl›¤› att›. (Bkz. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014) Türkiye kapitalizmi yeniden flekillenen emperyalist ekonomiye yeniden eklemlendi¤i 2000’ler asl›nda genel olarak bir büyüme ve canlanma dönemidir. AKP, 2001 krizinden sonra toparlanan Türkiye ekonomisini devrald›. Küresel sermaye hareketlerinin ve dünya ticaretinin canland›¤› bu dönemde, AKP bu genel büyümenin “avantajlar›”n› Türkiye’ye tafl›d›. Neoliberal “yap›sal uyum program›yla” ülkenin yeni sömürgesel ba¤›ml›l›k iliflkilerini neoliberal çerçevede yeniden üretti. Ekonomiyi tamamen d›fl kaynaklar›n girifline ba¤›ml› k›ld›. Böylece Türkiye ekonomsinin ana özelliklerinden biri olan “borçlanma k›s›r döngüsünü” sürekli pompalad›. Spekülatif sermaye hareketleriyle elde edilen vurgunlarla cari aç›k finanse edilmeye çal›fl›ld›. O da cari a盤› daha da büyüten yeni borçlanmalar anlam›na gelmektedir. S›cak parayla finanse edilen cari aç›klar, ya-
ni cari aç›kla ödenen borçlar büyümenin ana özelli¤ini oluflturmaktad›r. “Kas›m 2009-Eylül 2010 aras›nda ekonomiye 38 milyar dolarl›k yabanc› sermaye girmifltir. Önceki dönemde gerçekleflen 5 milyar dolarl›k yabanc› sermaye ç›k›fl›n› izleyen bu geliflme, büyüme ivmesini canland›ran ana etken olmufltur.” (Korkut Boratav) Yabanc› sermaye girifli, üretim ve yat›r›ma de¤il, çok büyük a¤›rl›kla (%86) s›cak para olarak spekülatif vurgunlara girmektedir. D›fl borca dayal› büyüme ivmesi, ekonomik sistemin temel k›r›lganl›k noktalar›ndan biridir. Merkez Bankas›n›n uluslararas› likidite bollu¤undan kaynaklanan k›r›lganll›klar› dikkate alan son tedbir karar› da asl›nda borçlanma k›s›r döngüsü gerçe¤ini iflaret etmektedir. Merkez Bankas›’n›n Aral›k 2010’daki faiz indirimi, ekonominin yap›sal ba¤›ml›¤› nedeniye 2011’de olas› küresel dalgalanmalardan kaynaklanan k›r›lganl›klar› yumuflatmaya dönük bir tedbir olarak gündeme geldi. TL’nin afl›r› de¤erlendi¤i, ithalattaki art›fl oran›n›n, ihracattaki art›fl oran›n› 6’ya katlad›¤› bir ortamda cari a盤›n artmas› Merkez Bankas›’n› bu karara sevk ett. Cari a盤›n daha fazla büyümemesi için “para politikas› faizinin düflürülmesi” ve mevduatlara uygulanan “zorunlu karfl›l›klar›n art›r›lmas›” karar›n› ald›. En az›ndan seçimlere kadar böyle idare edip ekonomik büyümeyi yüzde 4,5 civar›nda tutmay› hedefliyorlar. Borç k›s›r döngüsünün yeniden yap›land›r›lmas› buna ba¤l›. S›cak para-d›fl borç k›s›r döngüsünün yan›nda, emek politikalar› aç›s›ndan bak›l›rsa durum daha vahim görünmektedir. AKP’nin büyüme stratejisi tümüyle “düflük maliyet stratejisi”ne -ucuz ve güvencesiz iflçili¤e-
11
GÜNDEM
dayanmaktad›r. Yani, yabanc› sermayenin pay›n› ç›kar›rsak, Türkiye’de büyüyen AKP ve genel olarak sermaye s›n›flar› olmaktad›r. Büyüme emekçi s›n›flar›n ve yoksul halk›n toplumsal y›k›m› pahas›na olmaktad›r. ‹flgücü maliyetlerinin olabildi¤ince afla¤›lara çekilmesi, sosyal güvencenin kald›r›lmas›, halk›n çok büyük bir kesiminin kimliksiz, kifliliksiz, iflsiz ve güvencesiz kitlelere dönüfltürülmesi ekonomik büyüme baflar›s› olarak gösterilmektedir. fiimdi yeniden flekillenen uluslararas› emperyalist sisteme ba¤l› olarak, yeni kriz dalgalanmalar› karfl›s›nda sistemin k›r›lganl›¤›n›n al›nmas›, yap›sal reformlar›n sürdürülmesi, sermaye yasalar›n›n h›zla meclisten geçirilmesi AKP’nin ve sermayenin temel gündemini oluflturmaktad›r. Yine bir seçim sürecinde olunmas› nedeniyle, her ne kadar “seçim yat›r›mlar›na ve popülizme izin vermeyece¤iz” dese de, bunlar kendi iktidar›n›n süreklili¤i aç›s›ndan AKP’nin birincil gündemini oluflturmaktad›r. Sermaye, seçim sürecinden dolay› hükümete k›smi bir “hoflgörü kredisi” verse de ekonomik ç›karlar›nda ödünsüz davranmaktad›r. Aralar›ndaki ç›kar çat›flmalar›na karfl›n TÜS‹AD, TUSKON, MÜS‹AD, TÜRKONFED, TOBB ve ASKON gibi her kesimden sermaye temsilcisi, Türkiye ekonomisinin Do¤u’ya yönelik a¤›rl›¤›n›n artt›r›lmas›ndan yana bir tutum izlemektedir. Rusya, Çin, Hindistan gibi Asya ülkelerinden söz edilmektedir. 2011 geliflim stratejisini Asya eksenli yapmakla övünen Eczac›bafl›’yla (TÜS‹AD, Görüfl, Aral›k 2010 ) MÜS‹AD ayn› paralel çizgide yer almaktad›r. ‹flsizlikle mücadele stratejisi çerçevesinde sunulan bu pazar aray›fl›nda vurgu farklar› “özel ç›karlar›” temsil ediyor. “‹flsizli¤in önlenmesi ve istihdam›n art›r›lmas› için mutlaka yeni ilave yat›r›mlara ve dolay›s›yla yeni giriflimlere ihtiyaç vard›r. Bu alandaki çabalar, ülkemizin uluslararas› mukayeseli
12
üstünlü¤e sahip oldu¤u ve istihdam kapasitesinin yüksek oldu¤u sektörlerde yo¤unlaflt›r›lmal› ve bu alanlardaki teflebbüsler öncelikli olarak desteklenmelidir. Özellikle ticaret, haberleflme, ulafl›m, inflaat, finansman, sa¤l›k hizmetleri, e¤itim, kamu hizmetleri, endüstriyel teknik yard›m gibi dallar öne ç›kmaktad›r.” (www.musiad.org.tr) TÜS‹AD, kendi uzant›s› TÜRKONFED a¤›yla Diyarbak›r’da toplanan Bölge Kalk›nma Ajans›’nda kürsüdeki Kürtçe selamlaman›n ve Kürt halay›n›n coflkusuna kap›larak, çözümün ad›n› 100 milyar dolar olarak koydu. Her ne kadar “tafllar yerinden oynad›”, “aç›l›ma devam” gibi demokrasi mesajlar› verse de uluslararas› rekabete ancak Diyarbak›r’› Türkiye’nin Çin’i yaparak kafa tutmay› düflünmektedir. Türkiye’nin Çin’i demek bol ucuz Kürt iflçisi demektir. TÜS‹AD daha çok Bölge Kalk›nma Ajanslar› (BKA) ile bu süreci götürmeye çal›flmaktad›r. Yap›sal reformlar›n bölgesel kalk›nma aya¤›n›n›n h›zland›r›lmas› gere¤ine vurgu yapan TÜS‹AD, 26 bölgede 26 kalk›nma ajans›n›n giriflimcili¤ini üstlenmifl durumda. “Yeniden flekillenen küresel sisteme adapte olmak” (Ümit Boyner) ad›na Türkiye’nin bütün bölgelerini sermaye süreçlerine ba¤›ml› hale getirirken, hasm› MÜS‹AD ve TUSKON gibi egemen oldu¤u sektörlerde ucuz ve güvencesiz iflçili¤e yat›r›m yapmaktad›rlar.
CHP: Ad›m ad›m neoliberal iktidar›n sosyal demokrat alternatifine… Türkiye siyasetinin en hareketli sorunlar›ndan bir CHP’deki de¤iflim hamleleridir. Bu de¤iflim hamlelerinin, neoliberal dönüflümle birlikte çok yönlü bir krize sürüklenen Türkiye sosyal demokrasisinin krizine yan›t olup olamayaca¤› tart›fl›l›yor. Yaflanan son iki kurultaya ve bu süreçte meydana gelen de¤iflimlere bak›l›rsa,
GÜNDEM de¤iflimler, sosyal demokrasinin temel t›kanma noktas›na yan›t olacak hamleleri içermiyor. B›rak›n ‹slamc› liberal rejimin y›k›ma u¤ratt›¤› kitlelere düzen içi bir iktidar alternatifi sunabilmeyi, en dar anlam›yla AKP’ye bile alternatif sunabilmesi zor görünmektedir. De¤iflimler CHP’nin, ideolojik, s›n›fsal ve örgütsel alanlarda yaflad›¤› krizi çözerek, onu bir iktidar alternatifi yapabilecek dinamikleri bar›nd›rm›yor. CHP’nin 2010 May›s-Haziran kurultaylar› Türkiye sosyal demokrasisinde bir yenilenme giriflimi olarak gündeme geldi. Bu süreçte parti iki kurultay yaflad›; partinin genel baflkan›, yönetim yap›s› ve söylemi de¤iflti. Baykal’›n olayl› gidifli ve K›l›çdaro¤lu’nun genel baflkanl›¤a gelifli bile partideki ve partiye bel ba¤layanlardaki de¤iflim umutlar›n› atefllemeye yetmiflti. Ard›ndan “parti içi statüko”nun temsilcisi Önder Sav’›n gidifli ve yönetim ekibinin de¤iflmesi beklentileri biraz daha art›rd›. 18 Aral›k 2010 ola¤anüstü kurultay›yla birlikte parti bürokrasisindeki ve yönetim ekibindeki de¤iflim, CHP’yi yeni bir geliflme çizgisine soktu. CHP Genel Baflkan› Kemal K›l›çdaro¤lu bu süreci, parti statükosunun temsili isimlerini rahats›z eden bir ifadeyle “Yeni CHP” diye adland›r›yor. “Yeni CHP”, en az›ndan 2011 Haziran genel seçimi sonuçlar›na dek Türkiye sosyal demokrasisinin yeniden yap›lanaca¤› ana geliflim kanal›n› oluflturacak. Bugüne dek olup bitenlere, özellikle partinin yeni yönetim kadrosu ve K›l›çdaro¤lu’nun söylemine bak›l›rsa, CHP’deki de¤iflim, bir ç›rp›da köklü bir kopufl de¤il, uzun sürece yedirilen yavafl de¤iflimler olarak yaflan›yor. Bu durum, partinin yeni ideolojik söylem, eylem ve örgütlenmesinin oluflturulmas›nda, salt K›l›çdaro¤lu’nun temsil etti¤i çizgiye de¤il, parti içi di¤er güçlere de inisiyatif aral›¤› veriyor. CHP’nin yenilenme sürecinde görülen tutars›zl›k, karars›zl›k, küçük geri çekilmeler, hayal k›r›kl›¤› yaratan ileri hamlelerin temelinde bu gerçeklik yatmaktad›r. Yani asl›nda CHP, neoliberal düzenin gereksindi¤i “sosyal-liberal” bir yenilenme sürecine girdi; ama kendi mant›¤› çerçevesinde bunun baflar›s›n›n kuvvetli bir garantisi yok. Sermayenin ve emekçi halk s›n›flar›n›n genel beklentileri aç›s›ndan bak›l›rsa, CHP’deki de¤iflim, sosyal demokrasinin uzun zamand›r içinde oldu¤u krizden ç›kar›p bu beklentilere yan›t verecek bir nitelik tafl›m›yor. Partinin ideolojik söylemine, yeni yönetim yap›s›na ve s›n›fsal ba¤lant›lar›na bak›l›rsa partinin yetmezlikleri daha da netlik kazan›yor.
Yönetimde yenilenme, bürokraside statükonun süreklili¤i CHP’deki de¤iflimin en kolay gözlendi¤i yer, partinin örgütsel yap›s›ndaki de¤iflimdir. May›sta büyük bir heyecanla bafllayan de¤iflim ve 18 Aral›k 2010 ola¤anüstü kurultay›nda belirlenen yeni yönetim yap›s›, “yenilikçilerin statükoculara karfl› zaferi” gibi sunuldu. Yenilenme hamlelerinin süreklili¤i bak›m›ndan K›l›çdaro¤lu’nun elinin geniflledi¤i ileri sürülerek parti çevrelerine ve destekçilerine heyecan ve umut pompalanmaktad›r. Öncelikle belirtmek gerekirse, partinin Baykal-Sav yönetimince belirlenmifl delegeler taraf›ndan “seçilen” parti meclisi (PM) ve genel baflkanca “atanan” merkez yönetim kurulu (MYK), yönetimde belli bir yenilenmeyi gösterebilir, ancak bu yenilenme parti bürokrasisinin yenilendi¤i anlam›na gelmez. Parti bürokrasisinde statüko devam etmektedir. Bunun en belirgin göstergesi, tart›flma ve karar alma düzeneklerinin, yani “parti içi demokrasinin” temel iflleyifl biçiminin de¤iflmemesidir. CHP’yi bir “lider partisi”ne dönüfltüren bu iflleyifl, bütün yetkiyi (otorite) parti liderine veren, bütün kararlar›n yukardan al›nd›¤› bir hiyerarflik-bürokratik parti iflleyifli ortaya ç›karmaktad›r. Bu durumda lider söyleminde öne ç›kan, “parti içi demokrasinin geniflletilmesi”, “kat›l›mc›k ilkelerinin esas al›nmas›” gibi vaatler bir niyet bildiriminden öteye geçip gerçekçi bir projeye dönüflmüyor. Kurultayda yönetim organlar›n›n vaadedildi¤i gibi “çarflaf liste” yerine “blok liste”yle seçilmesi de bunu göstermektedir. Benzer bir durum önümüzdeki seçimlerde milletvekili adaylar›n›n nas›l belirlenece¤ine iliflkindir. Bu seçimde de CHP’nin adaylar› “merkez” taraf›ndan belirlenecek. De¤iflime iliflkin beklentiler hep canl› tutulup, ancak gerçek dönüfltürücü ad›mlar, parti içi güç dengeleri gerekçe gösterilerek at›lm›yor. fiimdi K›l›çdaro¤lu’nun devralarak yeniden üretti¤i köklü bürokrasi gelene¤i, CHP’nin halkç› bir kitle partisi olarak yeniden örgütlenmesinin önün-
13
GÜNDEM deki ciddi engellerden biridir. Bu engel, halk›n “organik temsilcilerinin” do¤rudan belirleyici olabilece¤i bir parti yap›s›na izin vermemektedir. Üstelik b›rak›n halk›n do¤rudan temsilcilerini, üniversiteden, soldan ve sendikal bürokrasiden s›n›rl› say›da devflirilmifl insan› saymazsak -ki bunlar›n ço¤uda “liberal ve ulusalc›” e¤ilimlidir- yönetimde a¤›rl›kla sermayenin “organik temsilcileri” yer almaktad›r. CHP parti yönetimini olufltururken AKP’nin merkez sa¤ için yapt›¤› “koalisyon”un bir benzerini, sözde, merkez solda kurmaya çal›flmaktad›r.
Parti ‘halkç›’, ama yönetim burjuva CHP tarihi, burjuva seçkinlerin bürokrasi seçkinleriyle bütünleflti¤i önemli kavflak noktalar›n› bar›nd›r›r. CHP bugünlerde de böyle bir kavflak noktas›nda bulunmaktad›r. Görüntüde soldan bir rüzgâr yaratmaya çal›flan CHP’nin yönetici kadrolar›n›n ço¤u sermayenin parlak temsilcilerinden oluflmaktad›r. K›l›çdaro¤lu zaten bürokrasiden geliyor. Bihlun Tamayl›gil, uzun y›llar finans ve turizm sektöründe yer ald›; flimdi CHP genel sekreteri. Gürsel Tekin, AKP’nin Müslüman tüccar yeni giriflimcilerine bile tafl ç›karacak petrol ürünleri tüccar›d›r. Petrol Ürünleri ‹flverenler Sendikas›’ndaki giriflimleriyle ünlüdür. Burada kazand›¤› deneyimleri flimdi CHP’ye aktarmaktad›r. ‹stanbul il baflkanl›¤›na getirilen Rag›p Nebil ‹lseven, Do¤an Holding’in CEO’lu¤unu yaparken bizzat K›l›çdaro¤lu taraf›ndan yolsuzlukla suçlanm›flt›. Faik Öztrak, Koç Grubu ve TÜS‹AD ba¤lant›l›, MYK üyesi, ekonomiden sorumlu genel baflkan yard›mc›s›. Umut Oran, tekstil sanayiinin önemli patronlar›ndan, partinin en genel olarak sermaye iliflkilerini düzenleyen yöneticisi, MYK üyesi. Alaattin Yüksel, otomotiv a¤›rl›kl› Yükselifl fiirketler Grubu YK Baflkan›. AR-GE’den sorumlu genel baflkan yard›mc›s›. Erdo¤an Toprak, eski Befliktafl yöneticilerinden, TÜG‹AD üyesi, Arçelik Bayii sahibi. Yerel yönetimlerden sorumlu genel baflkan yard›mc›s›. Vahap Seçer, Mersin-Adana hatt›n›n tekstil temsilcilerinden. Mehmet Ali Susam, ‹zmir’in tütün sektörü temsilcilerinden. Ali Arif Özzeybek ve Bülent Kuflo¤lu özel sa¤l›k sektöründen. Ferit Mevlüt Aslano¤lu, bankac›l›k sektöründen. Mehmet Kaban, ayakkab› sektöründen, Cabani’nin YK baflkan›. Sena Kaleli, Kâmil Koç’un YK baflkan›. MYK üyesi, e¤itimden sorumlu genel baflkan yard›mc›s›. Aylin Coflkuno¤lu Nazl›aka, HRM Dan›flmanl›k yöneticisi. Gülseren Onanç, KAG‹DER baflkan›, TÜS‹AD çevresinden, 10 y›ll›k bir Eczac›bafl› kariyeri var, Ticketturk’ün kurucusu. Hurflit Günefl, MYK üyesi, idari-mali ifllerden sorumlu genel
14
baflkan yard›mc›s›. Kemal Dervifl çevresine ve finans sektörüne yak›n isimlerden biri.
Parti içi ideolojik koalisyon K›l›çdaro¤lu’yla birlikte ilk göze çarpan de¤iflim hamlesi söylemdeki de¤ifliklikti. Partinin ideolojik çizgisinde köklü bir yenilenmesinin habercisi olarak lanse edilen bu sol söylem, sol seçmen kitlelerde belli bir heyecan yaratmaktad›r. K›l›çdaro¤lu kitlelere, içinde devrim, devrimci, yoldafl, faflizm, sömürü gibi kavramlar›n s›kça geçti¤i ve devrimci-sosyalist hareketin önderlerinin isimlerinin s›k s›k an›ld›¤› bir söylemle seslenmektedir. Kurultaylarda devrimci figürler öne ç›kar›lmakta, K›l›çdaro¤lu’na “devrimci Kemal”, “halkç› Kemal” gibi isimler yak›flt›r›lmaktad›r. Ne var ki popülist-pragmatist bir siyaset tarz›n›n dili olarak geliflen bu yeni söylem, krizi giderek derinleflen neoliberal kapitalizme karfl›, tutarl› bir elefltiriden yoksundur. Zaten böyle bir kayg›s› da yok. Partinin ideolojik çizgisini belirleyen kadrolar›n düflünsel yaklafl›mlar›ndan da bu anlafl›lmaktad›r. CHP Parti Meclisi’ne bak›ld›¤›nda, yerlici, ulusalc›, içe kapanmac›, hür demokrat, muhafazakar, sermayeci, iflbirlikçi, liberal, sol ve Kürt siyasetinden gelen ideolojik koalisyon olufltu¤u görülecektir. Kürt siyasetinden iki farkl› çizgiyi temsil eden eski baro baflkan› Sezgin Tanr›kulu ve afliret reisi Mesut De¤er, partinin Kürt siyasetini temsil edecekler. Üniversiteden gelen Binnaz Toprak, Sencer Ayata gibi liberal, Süheyl Batum gibi ulusalc› akademisyenler yan yana bulunuyor. Merkez sa¤ kökenli Bülent Kuflo¤lu, soldan Enver Aysever, ilahiyatç› Muhammet Çakmak ve varl›¤›n› dinci gericili¤e karfl› mücadeleye adam›fl isimler yine ayn› yönetimde yan yan bulunuyor. Bu, uzun zamand›r kendine ideolojik bir ç›k›fl arayan partinin, krizini çözebilecek bir yap›lanma de¤il. Olsa olsa, e¤er iyi yönetilebilirse, esnek bir pragmatizmle partiyi s›k›flt›¤› zor durumlar›ndan kurtaracak, herkese duymak istedi¤ini söyleyen manevralarda kullan›labilir. Cemaatle yak›nlaflma çabalar› olarak gündeme gelen ilahiyatç› Muhammet Çakmak’›n Fethullah Gülen güzellemeleri, bir yandan da, önceki “çarflaf” operasyonlar›nda oldu¤u gibi, CHP’nin dinci gericilik karfl›s›ndaki sert tavr›n› yumuflatacak sürece yedirilmifl küçük oprasyonlardan birini oluflturmaktad›r. Benzer bir karars›zl›k ve pragmatizm Kürt sorunu konusunda da yaflanmaktad›r. Kürt sorunu karfl›s›nda CHP’nin k›r›lganl›¤›n› gidermek, gerekirse esnek manevralar› yapabilmek amac›yla partide yönetime-vitrine yerlefltirilen Kürt siyasetçiler, daha flimdiden Kürt hareketinin “iki dilli ya-
GÜNDEM flam” politikas› konusunda parti yönetimiyle ters düfltüler. CHP, Kürt hareketine bask› politikas›nda AKPTSK mutabakat›n›n yeniden üretildi¤i bir ittifak ekseninde saflaflm›fl oldu.
Devflirme vaatler K›l›çdaro¤lu söylemi, daha çok “Erdo¤an-AKP alternatifi” bir yeni iktidar sürecinin haz›rl›k söylemi olarak tasarlan›yor. Kurultayda gündeme gelen 41 vaatte de görüldü¤ü üzere, AKP iktidar›na karfl› hak mücadelesi eksenli geliflen toplumsal muhalefetin gündeme getirdi¤i sorunlar ve talepler devflirilerek eklektik bir CHP program› haz›rlanm›fl. Vaatlerin hepsinde de bir flekilde “adalet, eflitlik, sömürü” göndermesi var. YÖK kald›r›lacak, üniversiteler özerk olacak, gençli¤e yönetimde söz hakk› verilecek, harçlar kald›r›lacak, iflsizlik fonu amac›na uygun olarak kullan›lacak, aile sigortas› getirilecek, kamuda tafleron iflçilik kald›r›lacak, “4B” ve “4C” uygulamalar›na son verilecek, tar›m ve çiftçi desteklenecek, yüzde 10 seçim baraj› kald›r›lacak, Güneydo¤u’daki may›nl› araziler topraks›z köylülere da¤›t›lacak, yenilenebilir enerji kaynaklar›na öncelik verilecek, çevre talan›na dur denecek, rant de¤il kent yasalar› ç›kar›lacak… Neoliberal dönüflüme cepheden meydan okumadan bu vaatlerin nas›l kafl›lanaca¤› ayr› bir sorun. Zaten as›l sorun bu de¤il. As›l sorun, neoliberal iktidara soldan halkç› bir temsiliyet görüntüsü yarat›rken esas olarak sermayenin deste¤ini kazanabilmektir. Yoksa gerçekten Erdo¤an’›n candostu, iktidar›n iyi polisi, cemaatlerin koruyucu mele¤i, sermayenin serin iktidar›, ABD’nin aktif tafleronu, NATO’nun prestij kurtar›c›s› Abulluh Gül, acaba halk›n nesi oluyor?
eme¤in-halk›n iradesinin temsiliyeti söz konusu de¤il. Vaatlerinde halk›n taleplerine a¤›rl›k veren CHP, yap›lanmas›nda sermaye temsilcilerine yer vermektedir. K›l›çdaro¤lu eme¤e sosyal liberal çözümler vaadederken, sermayeye de eme¤in taleplerinin düzene eklemlendi¤i AKP alternatifi bir iktidar vaat etmektedir. Kurultayda dile gelen ekonomi politikas›n›n temelinde, AKP politikalar›na “yoksullukla mücadele” çizgisiyle muhalefet etmek yer al›yor. “Yolsuzlukla, yoksullukla, iflsizlikle mücadele” sloganl›yla popüler hale getirilen ekonomi politikas›, ayn› zamanda CHP’nin seçim politikalar›n›n da merkezinde yer almaktad›r. Yolsuzlukla mücadele, asl›nda bir emek politikas› de¤il, sermaye içi yeniden adil paylafl›m politikas›d›r. ‹ktidar›n yeniden paylafl›m arac› olarak sosyal adalet ilkelerine ba¤l› yeniden yap›land›r›lmas› talebidir. Asl›nda burada iktidar›n sermaye aktar›m›ndaki AKP taraf›ndan operasyonel kullan›m›n›na muhalefet edilmektedir.
CHP’nin s›n›fsal yetmezli¤i CHP’nin yeni misyonu, neoliberal kapitalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› emekçi halk s›n›flar›n›n tepkilerini düzen içi bir iktidar alternatifi haline getirmektir. Yani neoliberal düzenin AKP alternatifi bir iktidar partisine dönüflmektir. Ancak bu konuda yap›sal bir yetmezlik içindedir. Toplumsal muhalefetten talep devflirmek ve emekten yana sol bir söylem kullanmak CHP’nin s›n›fsal krizini çözmüyor. CHP’nin s›n›fsal temeli, neoliberal politikalar›n y›k›ma u¤ratt›¤› yoksul emekçi halk s›n›flar›n›n tepkilerini AKP iktidar›na alternatif bir siyasal harekete dönüfltürmeye elveriflli de¤ildir. Çözülen orta s›n›flar›n -yani toplumun görece güvenceli kesimlerinin- savunmac› tepkilerinin siyasallaflt›r›lmas›na dayanan CHP çizgisi yavafl yavafl terk ediliyor. Asl›nda tam anlam›yla terk edilmeyip, Ayata gibi yeni CHP stratejistleri taraf›ndan “orta s›n›flar› varofllarla buluflturan” bir politika gelifltirilmeye çal›fl›l›yor. ‹flçi s›n›f›, emekçi ve halkç›l›k kavramlar›na bol bol soyut göndermeler yap›l›yor. Fakat sorunu somut bir çerçevede ele ald›¤›m›zda, sürecin CHP’nin s›n›fsal ba¤lant›lar›n›n güçlendirmesi yönünde ilerlemedi¤i görülecektir. AKP iktidar›na karfl› toplumsal muhalefetin s›n›fsal temelini a¤›rl›kl› olarak, iflçi s››f›n›n ve halk›n güvencesiz kesimleri oluflturmaktad›r. Bu kesimlerin muhalefet enerjisi, toplumsal muhalefetin geleneksel kanallar›yla ortaya ç›kmamaktad›r. CHP’nin, temas halinde oldu¤u ve yönetimde simgesel anlamda yer verdi¤i bu geleneksel yap›lar üzerinden giderek güvencesizlerin muhalefet potansiyelini ortaya ç›karma flans› yok. Türkiye’de parti bürokrasisiyle sendikal bürokrasinin iflbir-
15
GÜNDEM
li¤i sonucu harekete geçebilecek bir güvencesizler toplulu¤u bulunmamaktad›r. AKP iktidar›n›n, halk›n ve iflçi s›n›f›n›n güvencesiz kesimlerinden yükselen muhalefetle zor duruma düflmesi CHP’nin ifltah›n› kabart›yor olabilir. Ancak onca iktidar gücü ve olana¤›na karfl›n, üstelik daha büyük bir sendikal bürokrasiyle yapamad›¤›n› CHP nas›l yapacak?! fiimdilik elde, sadece, ‹zzet Çetin gibi eski sendikal bürokrasiden parti yönetimine aktar›lan sendikac›lar ve daha çok sendikal kesimden oy kayg›lar›yla partiye ça¤›r›lan sendikac›lar var.
Ertelenmifl krizler y›l›nda aktif tafleron ç›plak 2011’e girerken, AKP d›fl politikas›na iliflkin yan›lsamalar›n da¤›lmakta oldu¤u görülüyor. Toplumsal meflruiyetini ve emperyalist sistem aç›s›ndan ifllevselli¤ini yan›lsamalara borçlu olan AKP’nin ifli eskisi kadar kolay de¤il. Bir yandan içinde bulundu¤u bölgenin emperyalist sistemle bütünleflmesine hizmet ederken; öte yandan bölge ç›kar›na hizmet eden, ba¤›ms›z, dik durufllu ve bar›flç›l bir hükümet görüntüsü vermeye çal›flmaktayd›. Bu türden ideolojik yan›lsamalarla emperyalizmin tafleronlu¤unu ‹slamc› miliyetçi kitlelerin gözünde meflrulaflt›ran AKP’nin d›fl politikadaki tökezlemeleri, bu yan›lsmalar› sürdürmesini zorlaflt›rmaktad›r. Kas›m 2010’daki NATO zirvesinde, ‹ran’› hedef alan füze kalkan›n›n Türkiye’ye kurulmas› karara ba¤land›. Türkiye NATO belgelerinde ‹ran’›n ad›n›n geçmesine engel olarak ‹ran’› de¤il, Abdullah Gül’ün dedi¤i gibi “NATO’nun prestijini kurtard›.” NATO’nun prestijini kurtaranlar kendi prestijlerini ise kurtaramad›. Gazze’ye yard›m götüren Mavi Marmara gemisine yönelik ‹srail
16
sald›r›s›nda dokuz yurttafl›n› kaybeden Türkiye’nin özür ve tazminat talebi kabul edilmedi. ‹srail üstüne basa basa özür dilemeyece¤ini söyledi. Ancak Mavi Marmara sald›r›s›n›n ard›ndan özür ve tazminat olmadan iliflkilerin normalleflmeyece¤ini söyleyen AKP hükümeti, bu sözlerini unuttu. D›fliflleri Bakan› Ahmet Davuto¤lu, “‹srail’le bar›flmaya niyetimiz var” dedi. Turizm Bakanl›¤› da ‹srail’le iliflkilerin normalleflmesi için flubat ay›nda turizmcilerle birlikte Tel Aviv’e gidilece¤ini aktard›. Afganistan ve Pakistan’da savafl t›rman›rken, Türkiye Kabil’deki iflgalci NATO ISAF birliklerinin komutas›n› tek bafl›na sürdürüyor. 2009’dan itibaren El Kaide’den tehdit almaya bafllayan Türkiye’ye, 26 Aral›k’ta dört vatandafl›n›n kaç›r›ld›¤› haberi geldi. Daha önce iki asker ve birkaç tafleron flirket çal›flan›n› yitirmifl olan Türkiye aç›s›ndan bunlar yaln›zca ihtar niteli¤inde. AKP bu ihtarlara ra¤men iflgale deste¤ini sürdürürse, direniflin baflkenti hedef almas› durumunda baflkentteki tek iflgal gücü olman›n bedelini ödeyecek. Irak’ta ise, seçim sonras› hükümet aray›fllar›nda AKP ABD ile birlikte ‹yad Allawi’nin partisini destekledi. Kas›m ay›nda sonuçlanan hükümet kurma çal›flmalar›nda Allawi kaybetti, AKP’nin karfl› ç›kt›¤› fiii-Kürt ittifak› kazand›. ABD ve kuklas› yenilince AKP de kaybetmifl oldu. 2010’un son iki ay›nda a盤a ç›kan bu geliflmeler gerek bölge halklar›n›n gerekse Türkiye halklar›n›n gözünde AKP d›fl politikas›na iliflkin yan›lsamalar› ortadan kald›rm›flt›r. AKP, bölgede ABD ve ‹srail müttefiki bir hükümet olarak ne yapmas› gerekiyorsa onu yapmaktad›r. Bu iflbirlikçilik emperyalist iflgal ve sald›r› politikalar›n› desteklemekte, bölge ülkelerinin iç ifl-
GÜNDEM lerine emperyalistler ç›kar›na müdahalelerde bulunmakta ve kendi ülkesinin en temel egemenlik haklar›n› dahi savunamamaktad›r. AKP bu haliyle, kendi bölgesinin emperyalist sistemle bütünleflmesi için gerekti¤inde durumdan vazife ç›kararak kendi bafl›na rol alan “aktif tafleron” siyasetini ba¤›ms›z, bar›flç›l, dik durufllu ve bölge halklar› ç›kar›na bir d›fl politika olarak sunma kapasitesini yitirmektedir. AKP bu sürecin erken yafland›¤› Kafkasya’dan art›k söz etmemektedir. Rusya’n›n etkisini pekifltirdi¤i Güney Kafkasya’da bir ABD iflbirlikçisi olarak güvenilmez ilan edilip d›fllanan AKP yönetimindeki Türkiye’nin, Ortado¤u halklar›nda kazand›¤› k›smi sempatiyi yitirmesi de sürpriz olmayacakt›r. Ne var ki bu haliyle dahi AKP hükümetinden vazgeçilmifl de¤ildir. Bölgenin emperyalist sisteme entegrasyonu (bütünleflme) gerek bölge rejimleri gerek emperyalist merkezler taraf›ndan istenmekte ve AKP d›fl politikas› bu do¤rultuda hala ifl görmektedir. Bu nedenle d›fl politikadaki meflruiyeti zay›flam›fl olsa da, bölgesel ve/veya ulusal düzeyde alternatifleri ç›k›ncaya kadar AKP yoluna devam edecektir. AKP’nin eylemi ve söylemi aras›ndaki çeliflki, bölge ülkeleri ve emperyalist merkezler taraf›ndan elefltirilmekte, ancak AKP kullan›lmaya devam edilmektedir. Di¤er yandan halklar›n ç›karlar› bu neoliberal emperyalist bütünleflme süreci ile karfl›tl›k içindedir. Dolay›s›yla halklar›n, AKP’nin eylemi ve söylemi aras›ndaki çeliflki karfl›s›nda tak›naca¤› tav›r da farkl› olacakt›r. AKP’nin bu çeliflkisinin toplumsal meflruiyet yitimi eflli¤inde bir krize dönüflmesi ancak bu çeliflkiyi teflhir eden ve iflbirlikçi politikalar› hedef alan bir toplumsal muhalefetin varl›¤› ile mümkün olacakt›r. Aksi takdirde, yüksek sesli bir demagoji ile iflbirlikçilik perdelenmeye çal›fl›lacakt›r. ‹srail’le her büyük askeri, ekonomik ortakl›kta somut bir karfl›l›¤› olmayan sözlü at›flmalar yafland›¤› hat›rda tutulmal›d›r. Ertelenmifl krizlerin ard› ard›na s›ralanaca¤› 2011, bölgesel kar›fl›kl›klar›n t›rmanaca¤›, AKP’nin söylemiyle eylemi aras›ndaki aç›n›n giderek aç›laca¤› ve dolay›s›yla da demagojinin dozunun yükselece¤i bir y›l olacak. Ahmet Davuto¤lu’nun, 2010 sonunda gazetecilerle ve d›fliflleri bürokratlar›yla düzenledi¤i toplant›larda söylediklerine bak›l›rsa AKP eylemden bütünüyle kopuk bir söylemle karfl›m›za ç›kacak. Davuto¤lu, söz konusu toplant›larda somut hiçbir gündemden söz etmeksizin 2010’u de¤erlendirip sonraki 10 y›la iliflkin hedeflerini anlatt›. “Düzen kurucu, dünyan›n farkl› eksenleri aras›nda birlefltirici, NATO ve BM içindeki etkinli¤i art-
m›fl, ba¤l› oldu¤u ittifak›n ç›karlar›n› savunurken insanl›¤›n vicdan›n› da temsil eden” bir Türkiye hedefinden söz etti. Ama Kafkasya’da var olan k›smi iliflkilerin dahi yitirildi¤inden ve bunun nas›l onar›laca¤›ndan söz etmedi. ‹ran’›n nükleer program› konusundaki gerginli¤e çözüm diye sundu¤u anlaflman›n iki gün içinde geçersiz say›lmas›ndan, Güvenlik Konseyi geçici üyesi olarak bulundu¤u BM’de reddedilip yaln›z b›rak›lmas›ndan ve bundan sonra nas›l bir çözücü katk›da bulunaca¤›ndan söz etmedi. Kafkasya ve ‹ran’da oldu¤u gibi Suriye ile ‹srail aras›ndaki arabuluculuk çabalar›n›n da baflar›s›z oldu¤undan, bu durumda kendini nas›l düzen kurucu olarak kabul ettirece¤inden söz etmedi. 9 Türk’ü katledip üstüne özür talebini bile geri çeviren ‹srail’le iliflkileri normallefltirmeye çal›fl›rken, Filistin sorununda inisiyatif alma çabas›n› neye dayanarak sürdürece¤inden söz etmedi. Füze kalkan›ndan, Afganistan iflgalinden, Irak’ta “kaybedilen” seçimlerden söz etmedi. 2011 gündeminden de söz etmedi. Ocak ay›nda Sudan’da “bölünme” referandumu yap›l›yor. Referandum sonuçlar› her koflulda bir iç savafl olas›l›¤›n› bar›nd›r›yor. ABD’nin destekledi¤i bölünme projsinin arkas›nda Güney Sudan’›n petrol yataklar› bulunmaktad›r. Güney Sudan y›ll›k 8 milyar dolarl›k bir petrol rezervine sahiptir. Petrol ç›karma antlaflmalar› Çin ve Hindistan taraf›ndan yap›lmaktad›r. ABD, ‹srail ve ‹ngiltere gibi ülkeler de Güney Sudan’› destekliyor. Silah yard›m› ve maddi yard›m da bulunuyorlar. Sudan’›n ABD ile bafl› dertte olan lideri Ömer El Beflir’in uluslararas› alandaki s›n›rl› say›da destekçisinden olan AKP, bu deste¤in s›n›rlar›n› test etmek zorunda kalabilir. Her ne kadar Beflir yönetimi Güney Sudan’›n ayr›lma yönünde karar vermesi halinde karara sayg› duyaca¤›n› aç›klasa da ülkenin petrol sahalar› Kuzey’le Güney’in tam ortas›nda yer al›yor. S›n›rdaki petrol zengini bir eyaletin hangi tarafta kalaca¤› ise tart›flma konusu. Petrol, su, orman ve tar›m arazileri bak›m›ndan zengin olan H›ristiyan nüfus a¤›rl›kl› Güney, Beflir yönetimindeki Müslüman Arap nüfus a¤›rl›kl› çöllerle kapl› Kuzey’e karfl› arad›¤› deste¤i ABD ve AB’den görüyor. AKP, bir kriz durumunda, Politik ‹slam’›n uluslararas› a¤›nda ‘s›k›nt›l›’ faaliyet ve gruplara deste¤iyle bilinen Beflir’le dostlu¤unu sürdürme ya da koparma tercihleri aras›nda s›k›flabilir. Ocak ay›n›n sonunda ise 5+1 ülkeler grubu (Birleflmifl Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, ‹ngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya) ile ‹ran ‹stanbul’da bir araya gelecek. Bu toplant›da ‹ran’›n nükleer program› ve uluslararas› yapt›r›mlar görüflülecek. ‹ran’a karfl› kurulacak olan füze kalkan›n›n ev sahibi
17
GÜNDEM Türkiye, üstlendi¤i rol gere¤i ‹ran’› ikna etme çabas›na devam edecek. Ancak, nükleer programdan vazgeçmek istemeyen ‹ran’›n, “NATO’nun prestijini kurtaran” AKP’nin prestijini kurtarmak gibi bir derdi de olmayacak. Bugüne kadar d›flar›dan uranyum al›rken, aral›k ay›ndaki görüflmelerde uranyum zenginlefltirmeye kendi kaynaklar›yla devam edece¤ini aç›klayan ‹ran’›n geri ad›m atmaktan çok gerginli¤i t›rmand›racak flekilde pazarl›¤› üstten açmas› bekleniyor. ‹ran krizinin ard›ndan, Lübnan, iç savafl tehlikesini de bar›nd›ran bir belirsizlik sürecine girdi. Hariri suikastinden sorumlu tutulan Hizbullah’›n bakanlar›n›n istifas›yla bafllayan siyasal kriz, gerilimleri de beraberinde getirmektedir. Bu gerilimler hala “BM Bar›fl Gücü UNIFIL” kapsam›nda bölgede asker bulunduran Türkiye’yi de do¤rudan ilgilendiriyor. Olas› bir iç savafl, Hizbullah-‹srail çat›flmas›n› ve bu durumda as›l görevi ‹srail’i Hizbullah sald›r›s›ndan korumak için tampon bölge oluflturmak olan UNIFIL’in çat›flmaya çekilmesini de gündeme getirebilir. Bu durum Erdo¤an-Davuto¤lu ikilisine yeni bir f›rsat yaratt›: Lübnan’da taraflar aras›nda yeni hükümetin kurulmas› için arabuluculuk. Lübnan’dan sonra gündeme gelmesi beklenen di¤er bir kriz oda¤› da ‹srail-Filistin. ‹srail’in Filistin topraklar›nda yasad›fl› yerleflim birimleri inflas›na devam etmesi, bar›fl görüflmelerinin ask›ya al›nmas›yla sonuçland›. Bu süreçte ‹srail’den kendi katledilen vatandafllar› için dahi bir özür alamadan iliflkileri normallefltirmeye/ilerletmeye devam eden AKP’nin bölgesel bir inisiyatif merkezi olarak tan›nmas› mümkün görünmüyor. Aksine AKP’ye “One minute” gibi ç›k›fllar nedeniyle tan›nan kredinin de giderek tükendi¤i bir süreç yaflan›yor. Bu kesinleflmifl gündemlere ekleyebilece¤i sürprizlerle birlikte 2011 uluslararas› politikada zor bir y›l olacak. Krizlerin sonraya ertelendi¤i, söylemlerin p›r›lt›s›n›n henüz yitmedi¤i önceki y›llar›n aksine AKP, yan›lsama kalkan›n› yitirip “aktif tafleron” çizginin gerçek sonuçlar› ile yüzleflecek. Bu yüzleflmenin politik maliyetini ise öncelikli olarak halk muhalefeti belirleyecek.
Kürt sorununda yeni siyasallaflma ekseni: “iki dilli yaflam” ve “ demokratik özerklik” Kürt hareketi, “iki dilli yaflam” ve “demokratik özerklik” projesiyle yeni at›l›m dönemine girdi. Genel seçime gidilirken geliflen bu at›l›m sonucunda, AKP iktidar›n›n seçim planlar› zora girerken, egemenler devletin fliddet ayg›t› etraf›nda yeniden saflaflt›. Kürt hareketinin ileri taleplerle çözüm sürecine yeni bir gündem
18
kazand›rmas›, “diyalog, bar›fl, özgür tart›flma” söylemiyle lanse edilen AKP’nin “demokratik aç›l›m” politikas›n›n ulusal bask›c› ve neoliberal asimilasyoncu niteli¤ini teflhir etti. ‹ktidar›n uzun vadede Kürt hareketinin tasfiyesi ve Kürtlerin neoliberal yeni sömürgecilikle bütünlefltirilmesi, k›sa vadede ise genel seçimde Kürtlerden gelen deste¤i art›rmak oldu¤u bir kez daha su yüzüne ç›kt›. “‹ki dilli yaflam” projesi, Kürt illerinde halk›n gündelik yaflam›nda fiilen yer etmifl olan bir gerçekli¤i politiklefltirerek gündeme tafl›d›. Pazar›n, belediyelerin ve kentin düzenlenmesinde Kürtçe-Türkçe ortak dil haline getirildi. Tabelalar, etkiketler ve anonslara Kürtçe ifadeler eklendi. Resmi dilin Türkçe, ana dilin Kürtçe olmas›ndan kaynaklanan halk›n yaflam›ndaki kimi güçlüklerin giderilmesi ve asl›nda fiili bir durumun “yasal bir talep” haline getirilmesi aç›s›ndan yayg›n kabul gördü. “Ulusal birlik politikalar›” çerçevesinde, Kürt burjuvalardan ‹slamc›lara kadar Kürtlerin büyük ço¤unlu¤unun bu konudaki ortak duyarl›l›¤›n› temsil eder hale geldi. Ne var ki, bir yandan, Kürt halk›n›n›n temel siyasal teleplerini bar›nd›rmas› bak›m›ndan güçlü, birlefltirici bir muhalefet potansiyeli tafl›yan bu politikalar, Kürt burjuvalar› gibi her an AKP’yle uzlaflmaya haz›r kesimleri de içermektedir. ‹ki dilli yaflam projesinin hemen ard›ndan gündeme gelen “demokratik özerklik tasla¤›”, henüz tam, kapsay›c› ve bütünlüklü fleklini almasa da Kürt hareketinin siyasallaflmas› bak›m›ndan önemli bir ad›m› oluflturmaktad›r. 9 Aral›k 2010 da Demokratik Toplum Kongresi taraf›ndan Diyarbak›r’da düzenlenen “Demokratik Özerklik Çal›fltay›”nda gündeme gelen “demokratik özerklik tasla¤›” Bat› yakas›nda f›rt›nalar kopard›. Çal›fltaya sunulan ve henüz Kürtlerin ortak çözüm program› haline dönüflmemifl bu taslak, as›l olarak Kürtlere siyasal bir statü kazand›rmay› hedefliyor. Köy komünleri, kooperatifler, kent meclisleri gibi do¤rudan demokrasi ve yerinden yönetim ilkelerini temel alan siyasal örgütlenme modeliyle; anti-tekelci, eflitlikçi ekonomik yaflam önerileriyle taslak, sol vurgular içeriyor. Kürt burjuvalar, ‹slamc› Kürtler hatta Türkçü entelektüeller tasla¤a bu yan›yla tepki gösterdiler. Diyarbak›r Ticaret ve Sanayi Odas› Baflkan› Galip Ensario¤lu, özerkli¤in Kürtlerin as›l talebi olmad›¤›n› söyleyerek, “Kürtlerin ortak talebi anadilde e¤itim, seçim baraj›n›n düflürülmesi ve eski isimlerin iadesidir” diye bu kesimlerin ortak sesi oldu. Fakat as›l sald›r› AKP iktidar›ndan geldi. ‹ktidar Kürt hareketinin bu hamlesini “demokrasiyi sekteye u¤ratma-
GÜNDEM ya yönelik bir provokasyon” olarak niteledi. AKP iktidar›n›n “demokratik aç›l›m” politikas›n›n ulusal bask›c› niteli¤ini bir kez daha ortaya ç›kt›. MGK çat›s› alt›nda Kürt hareketini tasfiye etmeyi amaçlayan AKPTSK mutabakat› yeniden tesis edildi. ‹slamc› Türkçü entelektüeller, içindeki “ayr› kolluk kuvveti” ve “ayr› bayrak” gibi unsurlar› öne ç›kararak tasla¤›n siyasal özünü ›rkç›-floven bir bo¤untuya getirmeye çal›flt›. Liberaller her zamanki gibi karars›z ve kaypak tav›rlar sergilerken, ‹slamc›-Türk entelektüeller bu gerici mutabakat› meflrulaflt›rmak için iktidar›n gölgesinde saflaflt›lar. Kürt hareketinin ateflkesi uzun erimli olarak Haziran 2011 genel seçimine kadar uzatmas›, AKP iktidar›na alt›n tepside sunulmufl bir avantaj olarak yorumlanm›flt›. (Her ne kadar iktidar taraf›ndan “tehdit” amaçl› oldu¤u söylense de, flartlara ba¤l› olarak savunma amaçl› ateflkese son verilebilece¤i de hep gündemde tutulmaktad›r.) Ateflkesin uzamas›, AKP’ye hegemonyas›n› Kürtlerden MHP taban›na kadar geniflletme olana¤› veriyordu. Oysa Kürt hareketinin yeni politik taktikleri, AKP’nin bölgedeki planlar›n› ifllemez hale getiriyor. ‹slamc› hareketten gelerek düzenin-devletin merkezine yerleflen AKP’nin, iktidar temelini daha güçlendirmek için ‹slamc›, milliyetçi, Türkçü kitlelerin büyük bir ço-
¤unlukla deste¤ini almas› gerekmektedir. Bu kitlelerin örgütlü oldu¤u geleneksel siyasal yap›lar›n çözülmesi bu politikan›n birincil ad›m›d›r. Saadet Partisi’yle ‹slamc› kitlelerin iktidar› yavafl yavafl sorgulamaya bafllad›¤›, MHP’yle ise, Türk milliyetçili¤inin Kürt sorunundan kaynaklanan sonuçlar yüzünden AKP’yi s›k›flt›rd›¤› bir durumda AKP’nin hegemonyas›n› ‹slamc› ve Türkçü unsurlara do¤ru geniflletme takti¤i yaflamsal önem tafl›maktad›r. AKP, referandumla bafllayan süreçte “darbe karfl›t›” bir söylemle faflist hareketin eski unsurlar›n› MHP taban›n› çözmek için yeniden saflaflt›rd›. PKK’nin uzun erimli ateflkesi ise bu süreçte AKP’nin elini güçlendirecek olanaklar yaratt›. Temel varl›¤›n› Kürt hareketi karfl›tl›¤›nda bulan MHP’nin, “flehit cenazeleri” ve “asker u¤urlama gösterileri”nden yoksun kalmas›, onu dura¤anl›¤a sürüklemekte ve AKP hamlelerine aç›k hale getirmektedir. En net haliyle Habur sonras› görünen “ulusalc›-milliyetçi” muhalefet ekseninden CHP’nin kopmas›yla MHP iyice yaln›z kald› ve erimeye bafllad›. Öyle ki MHP’nin baraj›n al›nda kalma olas›l›¤›ndan söz edilir oldu. Ne var ki gelinen noktada Kürt hareketini yine ulusal bask›c› politikalar, devletin fliddet ayg›t› ve ‹slamc› Türkçü gerici ideolojik sald›r›larla bast›rma politikas› MHP’nin de yeniden inisiyatif alabilece¤i canl›
19
GÜNDEM
‹slamc› gericili¤in güncel köfle tafllar› ‹slamc› gericilik uzun ve köklü bir gelene¤e dayan›r. Bu gelenek, gerici bir dinsel ideolojinin yan›nda, siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda derin kökler oluflturmufltur. Devlet-siyasal iktidar, ticaretpiyasa ve cemaat-tarikat-vak›f iliflkileri etraf›nda örgütlenen ‹slamc› gericilik, devletin himayesinde uzun ve kararl› bir büyümenin ard›ndan, sonunda ülkemizdeki en güçlü siyasal hareketlerden biri haline gelmifltir. Devlette ve toplumda derin maddi kökleri olan ‹slamc› hareket, elbette, emperyalist bölge stratejilerinin de vazgeçilmez tahakküm araçlar›ndan biri olmufltur. Özellikle Ortado¤u’da, emperyalist iflgal ‹slamc›lardan ciddi güç almaktad›r. Ülkemizde ‹slamc› gericilik, neoliberal yeni sömürgecili¤in kuruluflunda düzen kurucu bir hareket olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. ‹slamc› hareket, AKP’yle birlikte, bask›n iktidar güçlerinden biri haline gelmifltir. Art›k, ‹slamc› hareketin bütün ideolojik, siyasal, ekonomik ve toplumsal güçleri neoliberal kapitalizmin ve ‹slamc› liberal iktidar›n hizmetinde seferberlik halindedir. Bu bak›mdan “AKP iktidar›-gericilik-neoliberalizm” ba¤lant›s›n› çözmek, bugün dinci gericili¤in niteli¤ini anlaman›n, dolay›s›yla gericili¤e karfl› mücadelenin mihenk tafl›d›r. Bugün AKP iktidar› taraf›ndan yeniden üretilen ‹slamc› gericili¤in güncel köfle tafllar› flunlard›r:
1. Model ülke “Model ülke” adland›rmas›, genellikle ABD ile girilen iliflki biçimine dair kullan›lmakta. Yani ABD’nin dünya ölçe¤inde yay›lmac›, hegomonik iliflkilerinde en ideal iflbirlikçi olma misyonunu üstlenen ülke olarak. Oysa “model ülke” tan›m›, ayn› zamanda ‹slamc›-gerici bir hükümetle neoliberal dönüflümün gerçekleflmesi ve bu sürecin ayn› tür ülkeler için de, özellikle M›s›r, Cezayir, Suriye gibi Müslüman ülkelerde bir model haline getirilmesini de içermektedir. Dolay›s›yla gericili¤e karfl› mücadele, gerici iktidara ve ayn› zamanda emperyalizme karfl› mücadeleyi içermektedir.
2. ‘Yurttafl’ yerine ‘ümmet’ Kuruluflunda ve sürdürülüflünde burjuva eflitli¤inin temel al›nd›¤› bir toplumsal/siyasal sistem yerine, eflitli¤e ait bu özelliklerin bir k›s›m elite devredildi¤i, hatta öbür dünyaya ertelendi¤i bir toplumsal/si-
bir siyaset aral›¤› oluflturmaktad›r Ayr›ca Kürt hareketiyle MHP aras›na s›k›flan AKP’nin yeni hegemonya projesi ve idarei maslahatç› pragmatizmi ciddi yaralar almaktad›r. AKP’nin islamc› liberal ittifak›n›n özellikle liberal kanad›nda “demokratik aç›l›m›ndan geri çekilme”nin yaratt›¤› hayal k›r›kl›¤›ndan kaynaklanan baz› çözülmeler ve karars›zl›klar da gözlenmektedir. Ancak ‹slamc›-Türkçü entlektüeller ve siyasetçiler, böylesi bir sert k›r›lma döneminde bile AKP hegemonyas›n› destekleyip meflrulaflt›racak ideolojik bir söylem oluflturmaya çal›flmaktad›r. “Tek devlet, tek bayrak, tek millet” söylemini meflrulaflt›rmak için “din
20
yasal sisteme geçifl. Burjuva eflitlik ilkesi, baflta medeni hukuk olmak üzere tüm hukuk sistemi, siyasete kat›l›m biçimi, sosyal kazan›mlar›n paylafl›m›n› içermektedir. ‹slamc› ümmet anlay›fl›yla birlikte talep eden de¤il verilene flükreden bir insan tipi ortaya ç›kmaktad›r. Bu geçifl için gerekli “nüveler” flimdiden yetifltirilmeye çal›fl›l›yor. Burjuva hukuk ile iç içe iflleyen cemaat/tarikat hukuku (ikili hukuk); fitre ve zekat›n devlet eliyle yap›lan biçimine dönüflmüfl sosyal yard›m a¤› (sadakalaflt›rma); kritik toplumsal sorunlarda “ulemaya soral›m” zihniyetiyle yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›lan “din yöneticileri s›n›f›” gibi özellikler en belirgin olanlar›.
3. Yeniden üretim yerine, üretilmifl olan› uygulayan ekonomik/toplumsal sistem Kapitalizm, toplumsal ç›kar yerine sermaye ç›kar›n› esas alan bilgi üretim (bilim üretim de¤il) süreçleri örgütlemekte. Üstelik bu süreçler emperyalist merkezlerde “üretim”, merkez d›fl›nda “uygulama” olarak ayr›lm›fl durumda. ‹stenen bilimin yeniden üretimi de¤il, verilmifl/varolan bilginin kullan›m›d›r. Bu anlay›fl ‹slami-gerici ideolojinin, tüm toplumsal iliflkileri Kuran’›n kurallar›na göre, hiçbir yeniden üretime tabi tutmadan uygulanmas› zorunlulu¤u temel anlay›fl› ile bire bir örtüflmektedir. Soran, gelifltiren, yeniden üreten de¤il, seçilerek verileni uygulayan toplumsal ve ekonomik sistem. Zenginli¤in ve fakirli¤in tanr› taraf›ndan paylaflt›r›ld›¤›n› vaaz eden anlay›fl!
4. Liyakate göre de¤il, dini referansa göre kadrolaflma Belki de gericili¤in, neoliberal esaslarla en uyuflmayan yönü budur. Yönetici kadrolar›n seçiminde piyasa kriterlerine ek olarak hatta baz› durumlarda o kriterlerin ilk s›ras›na din referans› yerleflmektedir. Üstelik baz› örnekler, mezhebin ve hatta ba¤l› olunan tarikat ya da cemaatin bile belirleyici oldu¤unu kan›tlamakta. Ayr›ca devlet olanaklar›n›n kullan›m› ve da¤›t›m›nda sürekli bir ayr›cal›k talep eden tekelci sermayenin, bu ayr›cal›¤›n kendi aleyhinde kullan›lmas›na karfl› gösterdi¤i hoflnutsuzluk da zaman zaman gerilim yaratmaktad›r.
kardeflli¤i”nden “stratejik ortakl›¤a” kadar ‹slamc› Türkçü hegemonyay› meflrulaflt›racak zay›f, inand›r›c›l›ktan uzak tezler gelifltirmektedirler. Öte yandan, AKP iktidar›n›n hegemonyas›n› ‹slamc› Kürtlerden MHP taban›na dek geniflletme politikalar› güttü¤ü bir dönemde, Kürt hareketinin ‹slamc› harekete yönelik yak›nlaflma sinyalleri vermesi, riskli bir sürecin önünü açmaktad›r. Öcalan’›n avukatlar› Fethullah Gülen cemaatinin sözcülerinden Zaman gazetesi yazar› Hüseyin Gülerce ile görüfltü. Görüflmede, Kürt sorunun çözümü do¤rultusunda ittifak kap›s›n› aralad›lar. Yine benzer flekilde, Hizbulahç›lar›n tahliyesinin ard›ndan
GÜNDEM Öcalan, özelefltiri yapmalar› halinde Diyarbak›r Kent Konseyi’nde ve Demokratik Toplum Kongresi’nde Hizbullahç›lar›n da yerini alabilece¤ini söyledi. Kürt hareketinin siyasal ‹slamla bitirilmeye çal›fl›ld›¤› bir zamanda, ‹slamc› gericili¤in önünü açan, onun yasallaflmas›n› ve meflrulaflmas›n› kolaylaflt›ran tutumu, kendisi aç›s›ndan ciddi bir handikap oldu¤u gibi, halklar aras›ndaki ayr›flm›fl devrimci süreçlerin yak›nlaflt›r›lmas› bak›m›ndan da ciddi bir engeldir.
nin- ç›karlar›na odaklanan bu sendikalar, giderek geniflleyen güvencesiz iflçi s›n›f›n›n beklentilerine yan›t verememektedir. Asgari ücret tespit komisyonlar›nda, sendikalar yasas›n› müzakere toplant›lar›nda vakit öldüren sendika yöneticilerine ciddi tepkiler yönelmektedir. TTB gibi ilerici emek örgütlerinin üyelerinin k›smi, yerel ç›karlar› temsil eden ç›k›fllar› ise, kendi çerçevesinde çok de¤erli olmakla birlikte, toplumsal muhalefeti genel olarak hareketlendirebilecek nitelikte de¤ildir.
Toplumsal muhalefet
Bu dönemde Aleviler, AKP iktidar›na karfl› ilerici demokratik taleplerle toplumsal muhalefetin canl› dinamikleri aras›ndaki yerini almaktad›r. Cemevlerinin ibadethane olarak tan›nmas› gibi Alevili¤i resmi-yasal bir mezhep haline dönüfltürmeye çal›flan anlay›fllar, Alevileri iktidar›n güdümüne sokmaya çal›flmaktad›r. ‹ktidar›n “Alevi aç›l›m›” ve bunun soldaki yans›mas›n› temsil eden liberal sol kesimlerin bütün eklemleme çabalar›na karfl›n, Alevi muhalefetinin ilerici dinamikleri de güçlenmektedir.
Türkiye siyasetinin hareketlendi¤i, egemenler aras› “sand›k merkezli” iktidar hesaplaflmalar›n›n fliddetlendi¤i bugünlerde, hak mücadelesi öznelerinin karakterize etti¤i toplumsal muhalefet, ba¤›ms›z militan ç›k›fllar›yla, siyaseti egemenler aras› bir iktidar oyunu olmaktan ç›karmaktad›r. Geçen y›l Tekel Ankara direnifliyle kendini gösteren bu muhalefet tarz›, 1May›s’ta Taksim’e, referandumda “Hay›r” cephesine ve y›l biterken üniversite gençlik hareketinin iktidar karfl›t› protestolar›na hep ayn› dinamizmin politik ifadelerini kazand›rd›. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin, yüksek kârl› birikimler için halk› ifle yaramaz art›k nüfus kitlelerine indirgedi¤i her yerde, neoliberal düzenin ana programatik ak›fl›na kökten bir karfl›tl›k konumu ortaya ç›kmaktad›r. Karadeniz, Ege, Akdeniz, Dersim, Kastamonu k›rsal›ndaki HES karfl›t› direnifller; son üç ayda Nemtrans, Berikap, Sa-Ba, Polylex, Akdeniz Çivi, metal toplu sözleflmeleri, Eruslu Sa¤l›k Ürünleri, Hacettepe tafleron ve belediye iflçilerinin örgütledi¤i onlarca direnifl; güvencesizlik karfl›t› mücadelenin oda¤› haline gelen Devrimci Sa¤l›k ‹fl’in asgari ücret Ankara yürüyüflü; hemen hergün bir yenisi eklenen kentsel dönüflüm alanlar›ndaki y›k›m karfl›t› direnifller; art›k gündelik çat›flma konusu haline gelen paral› e¤itim-paral› sa¤l›k karfl›t› direnifller bu karfl›tl›k konumundan beslenen mücadele örnekleridir. Hak ve talep eksenli direnifller, henüz politik bir toplumsal muhalefet hareketine dönüflmüfl de¤ildir. Ancak toplumsal muhalefetin geleneksel yap›lar›nda kendini ifade edemeyen hak ve güvencesizlik eksenli bu yayg›n muhalefet potansiyeli, yine de toplumsal muhalefetin sürükleyici dinamizmi durumundad›r. Geleneksel toplu sözleflme düzenekleri ve ücret sendikac›l›¤› iktidar›n sald›r›lar› karfl›s›nda t›kanm›fl durumdad›r. Üye say›lar› baraj›n alt›na düflerek toplu sözleflme gereklerini yerine getirmekten uzaklaflan D‹SK ve TÜRK-‹fi gibi konfederasyonlar hükümetin barajlar› aç›klama flantaj›n›n tutsa¤› olmufl durumdalar. Sadece sendikal bürokrasinin -biraz da geleneksel görece güvenceli iflçi-
Türkiye solunun referandumda “Hay›r” cephesine sol bir nitelik kazand›ran anlaml› eylem birli¤inin d›fl›nda etkin bir varl›¤›ndan söz edilemez. Zaman zaman gündeme gelen “sol birlik” ya da “cephe” gibi önerilerin genel seçim beklentilerine seslenen yanlar› d›fl›nda, hak mücadelesi eksenli toplumsal muhalefeti ilerletici bir çerçevesi bulunmamaktad›r. Yine Kürt hareketinin iki dilli yaflam ve demokratik özerklik mücadelesi, sermaye ve neoliberalizm karfl›t› vurgular›yla toplumsal muhalefetin hak mücadelesi eksenli geliflim çizgisiyle paralellikler oluflturmaktad›r. “Anadilde, paras›z e¤itim” ile “anadilde, paras›z, ulafl›labilir sa¤l›k” talepleri bunun iki önemli örne¤i olarak gündeme gelmektedir. Bu dönemde üniversite gençlik hareketi, yeniden toplumsal muhalefetin etkin aktörlerinden biri olarak ç›k›fl yapt›. Do¤rudan AKP iktidar›n›n temsilcilerini hedefleyen protestolarla, üniversiteki gerici liberal dönüflümü teflhir etti. “Paras›z e¤itim” ve “özerk demokratik üniversite” talebini merkezine alan gençlik hareketi, hak mücadelesi temalar›yla paralellik kurdu¤u gibi, toplumsal muhalefette ve halkta hat›r› say›l›r sempati ve duyarl›l›k yaratt›. Toplumsal muhalefeti ilerletecek y›¤›nak noktalar› hak mücadelelerinin geliflmekte oldu¤u toplumsal çat›flma alanlar›d›r. ‹çine girilen seçim atmosferinde, AKP iktidar› sermayenin ve kendi özgül ç›karlar›n› pekifltirecek hamleleri derinlefltirdikçe hak mücadelerleri de sürekli büyüyen ve güçlenen bir dinamizm olarak toplumsal muhalefetin merkezine yerleflmektedir.
21
“Kriz Te¤et Geçti” iddias› safsatad›r 2010’da ekonominin h›zla toparlanmas›ndan teselli bulmak isteyenler yan›l›yor. 2008-2009’daki küçülme henüz telafi edilmemifltir. Eski politikalar aynen sürdürülmekte; ekonominin kaderi spekülatörlerin insaf›na teslim edilmektedir. ‹ki y›l› net olarak kaybedilmifltir ve seçimlere kadar d›fl dünyadaki havan›n bozulmamas›n› ummaktan baflka bir fley yap›lamamaktad›r
2
008-2009’da ABD’de patlak veren ve d›fl dünyaya yay›lan uluslararas› krizi en a¤›r yaflayan ülkelerden biri Türkiye’dir. Baflbakan Erdo¤an’›n “kriz Türkiye’yi te¤et geçti” ve “krizi en hafif yaflayan ülkelerden biri Türkiye olacakt›r” iddialar› yanl›flt›r; safsatad›r.
Krizin etkisini nas›l ölçece¤iz? Ekonominin iyiye mi, kötüye mi gitti¤ini öncelikle üretime bakarak anlar›z. Üretimde yarat›lan katma de¤erleri tüm ekonomiye tafl›rsak, milli gelire ulafl›r›z. Bu
22
nedenle krizin etkisini milli gelir hareketlerine bakarak ölçmek gerekir. Türkiye’de milli gelir 2008’in Ekim ay›nda düflmeye bafllad›; on iki ay sürdü. Ekim 2009’da son buldu. Milli gelir hesaplar› üç ayda bir yap›l›r. Krizin en a¤›r seyretti¤i üç ayl›k dönem OcakMart 2009 aylar›d›r. Bu dönemde milli gelir bir y›l öncesine göre yüzde 14.6 oran›nda düflmüfltü. Bu boyutta bir ekonomik daralma, “te¤et geçme” bir yana, bu dönemde çok a¤›r bir bunal›m›n yafland›¤›n› gösterir. Milli gelirin küçüldü¤ü 12 aya, yani Ekim 2008 ile Eylül 2009 aylar›n› kapsayan döneme bakal›m. Bu dö-
nemin milli gelirini, daha önceki 12 ayla (yani Ekim 2007-Eylül 2008 ile) karfl›laflt›ral›m. Krizin yafland›¤› on iki ay içinde ekonominin yüzde 7,8 oran›nda küçüldü¤ü belirlenecektir. Peki, 2008-2009 krizinin üretime ve milli gelire yans›mas›, daha önceki krizlerden daha m› a¤›r, daha m› hafif olmufltur? Türkiye, yak›n geçmiflte (1994 ve 2001’de) iki kriz içinden geçti. Her ikisinde de krizler, (2008-2009’dakinin aksine) hemen hemen tamamen takvim y›llar› içindeki (1994 ve 2001’deki) on iki ayda yafland›. Ekonomi 1994’te yüzde 6,1; 2001’de ise yüzde 5,7 oranlar›nda küçüldü. Bu gösteriyor ki, AKP hükümeti alt›nda yaflanan 2008-2009 krizi, te¤et geçmek bir yana önceki iki krize göre çok daha a¤›r seyretmifltir. Son olarak y›ll›k milli gelir hareketlerine bakal›m. 2008’in son üç ay›nda gerçekleflen küçülme önceki dokuz aydaki büyüme rakamlar›yla birlefltirildi¤inde o y›l›n tümüne (2008’e) ait büyüme h›z› binde 7’den (yüzde 0,7’den) ibaret kalmaktad›r. 2009’da ise ilk dokuz ayl›k küçülme, son üç aydaki büyüme ile birlefltirildi¤inde y›l›n tümünde milli gelirin yüzde 4,7 oran›nda küçüldü¤ü ortaya ç›kmaktad›r.
Türkiye’nin krizi; baflkalar›n›n krizi Uluslararas› krizin Türkiye üzerindeki etkisini di¤er ülkelerle karfl›laflt›rarak “te¤et geçme” safsatas›n› ortaya koyal›m. ‹lk önce hangi ülkelerle karfl›laflt›raca¤›m›z› belirleyelim. Neoliberal dönemde yaflanan önceki krizlere göre, 2008-2009 krizi emperyalist sistemin merkezinde (metropolünde) patlak verdi. ABD, AB ve Japonya krizi ilk önce ve en yo¤un yaflayan, tümüyle
küçülen ekonomiler oldular. Bunal›m metropolden emperyalist sistemin çevresinde yer alan az geliflmifl ekonomilere tafl›nd› ve oralara genel olarak daha hafif boyutlarda yans›d›. Bu nedenle, Türkiye’nin krizden etkilenme derecesini, metropol ekonomileriyle de¤il, sistemin çevresinde yer alan ekonomilerle karfl›laflt›rmak gerekir. Bu karfl›laflt›rman›n anlaml› olmas› için de koflullar› Türkiye’den çok farkl› olan birço¤u adalardan oluflan; hammaddeci, minik tropikal ülkeleri d›flta tutmak uygun olacakt›r. Krizin çevre ekonomilerine yans›mas› 2008-2009 y›llar›nda oldu¤u için milli gelir hareketlerini bu iki y›l›n ortalamas›n› veya toplam›n›, kriz öncesiyle (2007) karfl›laflt›rarak yapal›m. IMF verilerini kulland›¤›m›zda ortaya flu tablo ç›kmaktad›r: Yukar›daki ölçütleri kulland›¤›m›zda emperyalist sistemin çevresinde (Do¤u ve Orta Avrupa’da, Asya’da, Latin Amerika’da, Kuzey Afrika, Ortado¤u’da yer alan) ve geliflmekte olan, “yar› sanayileflmifl” veya “yükselen piyasa ekonomileri” gibi çeflitli adlar alt›nda toplanan 84 ülkeyle ilgili milli gelir hareketlerine bak›yoruz. 2008 ve 2009’u birlikte ele ald›¤›m›zda, bunlardan 68’i büyümeyi sürdürmüfl; sadece yavafllam›flt›r. “Kriz te¤et geçti” diye bir iddia sözkonusu olacaksa bu iddiay› sürdürme hakk›na sadece bu 68 ülkenin yöneticileri sahip ç›kabilir. Buna karfl›l›k, “geliflmekte olan”, “yükselen” ekonomilerden 16’s› 2008-2009’da küçülmüfllerdir; milli gelirleri 2009’da kriz öncesinin (2007’nin) alt›ndad›r. Örne¤in bu ülkelerden biri olan Türkiye’nin 2009 milli geliri, 2007’deki düzeyinin yüzde 4.1 gerisindedir. Demek oluyor ki, uluslararas› krizin iki y›l›nda, emperyalist sistemin çevresinde yer alan ülkeler içinde Tür-
23
GÜNDEM kiye milli geliri gerileyen az›nl›k gruptad›r; yani krizden a¤›r etkilenmifltir. ‹ncelenen 84 ülkenin “a¤›r etkilenme” s›ralamas›nda Türkiye’den daha kötü durumda olan sadece dokuz ülke vard›r.
Krizin a¤›r yaflanmas›n›n sorumlusu AKP’dir Türkiye krizden en a¤›r etkilenen bir avuç ekonomi içinde yer almaktad›r; ancak, bu durumun sorumlulu¤u Türkiye d›fl›nda m› aranmal›d›r? “Te¤et geçme” söyleminin geçersizli¤i zaman zaman ortaya ç›k›nca baflbakan, “kriz Türkiye d›fl›ndan kaynakland›; sorumlusu biz de¤iliz” savunmas›na s›¤›nmaktad›r. Krizin baflta ABD olmak üzere, emperyalist sistemin merkezinde patlak verdi¤i do¤rudur. Bu nedenle sistemin çevresinde yer alan ülkelerin büyük ço¤unlu¤u (yukar›da kullan›lan gruplaflmaya göre 84 ülkeden 68’i) iki kriz y›l›nda büyümeyi sürdürebilmifller; uluslararas› bunal›m› sadece yavafllayarak geçifltirmifllerdir. O zaman bir sorunu ortaya koymak gerekir: Geliflmekte olan ekonomilerin büyük ço¤unlu¤u d›fltan kaynaklanan floku hafifçe atlat›rken, istisna oluflturan, yani uluslararas› bunal›m ortam›nda küçülmeye zorlanan ülkelerde, bu arada Türkiye’de baz› bozukluklar, ekonomik yönetimde kusurlar aramak do¤al olacakt›r. Gerçekten de krizden küçülerek, a¤›r boyutta etkilenen ülkelerle Türkiye aras›nda ortak özellikler vard›r. Türkiye hariç bu ülkelerden üçü Latin Amerika’dan, on ikisi eski sosyalist bloktand›r. Hemen hemen hepsi kriz öncesindeki befl y›l boyunca (2003-2007’de) kronik, giderek artan cari ifllem aç›klar› vermifller ve d›fl borçlar›n› dörtnala art›rm›fllard›r. Türkiye de bu özellikleri göstermifltir. Kriz öncesindeki befl y›l içinde ve AKP yönetimi alt›nda emperyalist sistemden Türkiye’ye toplam 185 milyar dolar yabanc› sermaye girmifl; 2002 sonuyla krizin arifesi (Eylül 2008) aras›nda Türkiye’nin d›fl borçlar› neredeyse bir buçuk misli artarak 130 milyar dolardan 291 milyar dolara ç›km›flt›r. AKP bu geliflme biçimini izleyerek “emperyalizmle artan ba¤›ml›l›k içinde bütünleflme” stratejisine teslim olmufltur. Baflbakan›n “biz IMF ile anlaflmay› reddettik” iddias› aldat›c›d›r. Kemal Dervifl’ten devral›nan IMF anlaflmalar›n› AKP May›s 2005’e kadar kesintisiz sürdürdü ve o tarihte 10 milyar dolarl›k yeni bir kredi karfl›l›¤›nda üç y›ll›k bir standby daha imzalad›. Bu anlaflma 2008 May›s’ta son buldu¤unda Türkiye’nin d›fl dünyaya karfl› k›r›lganl›¤› iyice yo¤unlaflm›flt›. Bu k›r›lganl›¤a yol açan IMF politikalar›n›n ana ö¤elerini hat›rlatal›m: D›fl dünya ile Türkiye aras›ndaki ser-
24
maye hareketleri kevgir gibi tamamen serbestleflmiflti. Dönem boyunca faizler yüksek; döviz ucuz tutuldu. Devlet bütçesi borç ödemeye kilitlendi. ‹çerideki pahal› kredilerden kaçan yerli sermaye dövizle, d›flar›dan borçland›. Uluslararas› spekülatif finans kapital baz› y›llarda y›ll›k yüzde 30’u aflan oranlarda getiri toplad›. Türkiye halk› yaratt›¤› de¤erleri emme-basma tulumba gibi emperyalizme aktarmaktayd›. Uluslararas› kriz patlak verince, Türkiye’ye sermaye ak›m› durdu; d›fl borçlar›n anaparas› talep edildi; ödenmeye bafllad›; iç talep darald›. Çin, Hindistan, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin büyük ço¤unlu¤u büyümeyi, biraz yavafllayarak da olsa sürdürürken Türkiye h›zla küçüldü. AKP’nin neoliberalizme teslimiyetinin kaç›n›lmaz, zorunlu sonucu böylece gerçekleflti. 2010’da ekonominin h›zla toparlanmas›ndan teselli bulmak isteyenler yan›l›yorlar. 2008-2009’daki küçülme henüz telâfi edilmemifltir. Eski politikalar aynen sürdürülmekte; ekonominin kaderi spekülatörlerin, önceki dönemden daha fazla s›cak para girifllerinin insaf›na teslim edilmektedir. Ekonomi iki y›l› net olarak kaybetmifltir ve seçimlere kadar d›fl dünyadaki havan›n bozulmamas›n› ummaktan baflka hiçbirfley yap›lamamaktad›r.
Halk›n krizi te¤et mi geçmektedir? Ekonomi bunal›ma sürüklenirken, fatura oldu¤u gibi halka yüklenmifl; bankalar rekor kârlar elde ederken Türkiye’deki dolar milyarderlerinin say›s› artm›flt›r. Halk›n krizinin en aç›k-seçik göstergesi iflsizlik rakamlar›nda gözleniyor. 2001 krizi nedeniyle dip noktaya vurmufl olan Türkiye ekonomisi AKP’nin iktidar y›llar›nda istihdam yaratmayan büyüme “mucizesi”ni gerçeklefltirmifltir. 2002-2007 aras›nda kriz ortam› afl›l›rken aç›k iflsizlik oran› de¤iflmemifl yüzde 10,3’te kalm›flt›r. Ümitsizlik ve baflka nedenlerle ifl aramaktan vazgeçen; ancak “çal›flmaya haz›r” olanlar› da katarsak, iflsizlik ayn› dönemde yüzde 14’ten, yüzde 16,7’ye yükselmifltir. ‹flte AKP’nin alt›n y›llar›n›n Türkiye halk›na arma¤an etti¤i bunal›m… 2008-2009 krizi içinde iflsizlik tablosu daha da a¤›rlaflt›. Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün belirledi¤i verilere göre, 2008-2009 krizinde Türkiye, iflsizlik art›fl› bak›m›ndan en a¤›r etkilenen ülkelerden biri olmufltur. Ülkemizde aç›k iflsizlik yüzde 14,5’e; genifl anlamdaki iflsizlik 6 milyon kifliye yükselerek yüzde 22’lik efli¤e yaklaflm›flt›r. Hat›rlatal›m ki AKP iktidar›n›n kriz öncesi y›llar›nda (2002-2007 aras›nda) tar›mda istihdamda 2,6 milyon düflmüfltü. 2008-2009’da (yani toplam iflsiz
GÜNDEM
say›s› yaklafl›k 1,4 milyon artarken) bir “mucize” gerçekleflmifl; tar›m istihdam› 370 bin kiflilik bir art›fl göstermifltir. Gerçekte ise, kentlerde ifllerini yitiren insanlar›m›z›n bir bölümü köylerine s›¤›nm›fl; TÜ‹K bunlar› “tar›msal istihdamda art›fl” olarak kaydetme marifetini göstererek önceki y›llarda tar›mda gerçekleflen istihdam çöküntüsünü “tersine çevirmifl”; toplam iflsizlik say›s›nda ve oran›ndaki art›fl›n bir bölümünü perdelemifltir. Halk›n refah›n›n bir baflka göstergesi, ifllerini kaybetmeyip çal›flmaya devam eden iflçilerin ücret hareketleridir. Di¤er sektörlere göre, kay›t-d›fl› yap›lanman›n daha az oldu¤u sanayide 2010’un ilk alt› ay›nda reel ücretler 2008’in ayn› dönemine göre yüzde 6,3 oran›nda gerilemifl; emek verimi ise yüzde 2,7 oran›nda artm›flt›r. Böylece, patronlar, verimleri artan iflçilere daha az ücret
ödemeyi baflarm›fllard›r. Bunun ad›, sömürü oran›n›n yükselmesidir. 2010’un ilk yar›s›nda ekonominin canlanmaya bafllad›¤› dikkate al›n›rsa, iflçi s›n›f›n›n krizinin bu canlanmadan pay almad›¤›; aksine halk›n (iflçilerin) krizinin hafiflemeden sürdü¤ü ortaya ç›kmaktad›r. Ücretlerle emek verimi aras›ndaki karfl›laflt›rmay›, 2009 ile 2008 aras›nda yapal›m. Krizin yo¤unlaflt›¤› 2009’da reel ücretler (henüz ücretler üzerindeki bask›n›n hissedilmedi¤i) 2008’e göre yüzde 7,7 oran›nda düflmüfl; sanayide emek verimi ise afla¤› yukar› ayn› kalm›flt›r. ‹flverenler sömürü oran›n› ayn› verim düzeyi alt›nda ücretleri bask› alt›nda tutarak yukar› çekmeyi baflarm›fllard›r. K›saca, Türkiye a¤›r bir krizden geçmifltir; ekonomi 2010’da toparlan›rken halk›n krizi hafiflemeden sürmektedir.
25
‹ki, üç daha fazla yumurta... Üniversitedeki iflgalini, ö¤renci hareketini bast›rarak sa¤lamaya çal›flan AKP, gençlik hareketinin militan inisiyatifiyle bozguna u¤rat›ld›. Piyasac›l›k ve gericilik sald›r›lar› alt›nda ezilen üniversitelilerin AKP karfl›t› öfkeleri ilk kez bu denli siyasallaflt›
R
eferandum sonucunda elde etti¤i enerjiyi genel seçimlere tafl›may› hedefleyen AKP iktidar›n en temel hedeflerinden birini etki gücü yüksek toplumsal kesimlerlerle özel iliflkiler kurulmas› oluflturuyor. Bu iliflkiler bir çeflit halkla iliflkiler çal›flmas› gibi gösterilip özünde AKP iktidar›n›n hegomonik etkisinin bu güçler üzerindeki etkisinin artt›r›lmas› hedefiyle kuruluyor. AKP’nin bu dönem üniversiteyle kurmaya çal›flt›¤› iliflki de özünde bu hedefi tafl›yor. Ö¤renci aff›ndan, Erdo¤an’›n her mitinginde mutlaka de¤indi¤i üniversite ö¤rencilerine verilen kredi ücretlerinin artt›r›ld›¤› vurgusu, göstermelik YÖK reformu tart›flmas› ve en nihayetinde neredeyse tümünü kendi atad›¤› üniversite rektörleriyle yap›lan Dolmabahçe toplant›lar›.
26
Ka¤›t üzerinde baflar›l› olaca¤›ndan neredeyse hiç flüphe edilmeyen bu plan demokratik ö¤renci hareketinin etkili militan müdahaleleriyle adeta bozguna u¤rat›ld›. Gelinen noktada sonuç AKP’yi, üniversitelerde yapt›¤› plan›n çok daha gerisine sürüklenmesiyle sonuçland›. Ülkemizde son birkaç ayd›r üniversitelerde yaflanan durumun özeti budur. AKP operasyonuna etkili bir müdahalede bulunan gençlik hareketi AKP ve üniversite aras›ndan bir kriz ortam› yaratmay› baflarm›flt›r. Yarat›lan kriz ortam›ndan üniversitelerde y›llard›r biriken AKP karfl›t› öfke görünür k›l›nm›fl, üniversitelilerinin acil talepleri duyurulabilmifl, gerici ve piyasac› dönüflümün ilerlemesi karfl›s›ndan etkili bir direnç merkezi yarat›labilmifltir. Sistem içi muhalefetini kendine avantaj yaratarak yö-
GENÇL‹K HAREKET‹ netme baflar›s› gösteren AKP’nin temel korkusu sokak hareketleridir. Dünyan›n her yerinde etkili biçimlere dönüflebilen ve h›zla geliflen toplumsal hareketleri AKP’de iyi izlemektedir. Bu nedenle iktidar, ülkemizde bu dinami¤i yaratabilecek güçler karfl›s›nda sistematik bir bask› ve denetim politikas› gelifltirmektedir. 8 y›ll›k iktidar›n›n sonucunda yap›s› ciddi anlamda k›r›lganlaflan AKP sokaktan ç›kan her ses karfl›s›nda öfkeleniyor. Bu öfkeyi baflbakan›n Kas›mpaflal›l›¤›na vermek sadece safl›kt›r. Bu öfkenin temeli neoliberal gericilik politikalar›na karfl› biriken öfkenin siyasallaflabilece¤i, akabilece¤i ve de görünürülük kazanabilece¤i her hangi muhalefet hareketine yol açman›n endiflesi ve savunmas›d›r. Gençlik hareketi karfl›s›nda AKP’nin yandafl tüm güçleriyle gençlik hareketine sal›d›rmak, gündemi so¤utmak yerine gençlik hareketinin yarat›¤› toplumsal etkiyi tamemen marjinalefltirmek için yo¤un çabas›n›n nedeni budur. Ayn› zamanda AKP, iktidar›n› kurumsallaflt›rmak için bafllatt›¤› üniversiteleri ele geçirme operasyonunu büyük oranda baflard›. AKP, iktidar›n› yayg›nlaflt›rmak için üniversiteleri daha fazla kullanma giriflimini seçim sonuna b›rakt›. Seçim sonuna b›rak›lan üniversitelerin köklü piyasa dönüflümü hedefi karfl›s›nda, gençlik hareketini ezme ve üniversite muhalefetini kontrol alt›nda tutma hedefine ise referandumun hemen ard›ndan bafllad›.
Bask› karfl›s›nda militanlaflan gençlik YÖK’ün üniversiteler üzerindeki bask› ve denetimi “uzmanlaflt›rma” çal›flmalar›, Ekim ay›n›n bafl›nda Yusuf Ziya Özcan’›n yapt›¤› “Güvenli olmayan ortamdan özgür düflünce ç›kmaz” aç›klamas›yla raporlaflt›r›ld› ve rektörlere servis edildi. Bu rapor kapsam›nda üniversitelerde sivil polislere özel yerler tahsis edilmesi, parmak izi uygulamas›n›n, kameralar›n ve girifl-ç›k›fllarda denetimin art›r›lmas› talep ediliyordu. Üniversiteyle iktidar aras›ndaki çat›flman›n gelecek dönemde dallan›p budaklanacak temel ekseni böylece su yüzüne ç›km›fl oldu: Üniversitenin muhalif damar›n› kurutmak, üniversiteyi piyasac› ve gerici etkiye karfl› korunmas›z b›rakmak için önce gençlik hareketinin hareket alan›n› k›s›tlamak ve susturmak. ‹ktidar›n kolayca alt edilebilir gördü¤ü gençlik hareketi, beklenenin ötesinde dirençli oldu¤unun ilk sinyalini Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nde verdi. Türban karfl›t› eylemlerinde polis sald›r›s›na u¤rayan ve ard›ndan üniversiteye al›nmayan ö¤rencilerin üniversite kap›s›nda bafllatt›klar› oturma eylemi, üniversite yönetiminin geri ad›m atmas›n› ve rektörün özür dilemesini sa¤lad›. 6 Kas›m eyleminin örgütlenmesi sürecinde Hacettepe ve Eskiflehir’de yaflanan polis sald›r›lar›na ra¤men son y›llar›n en genifl kat›l›ml› YÖK protestosu gerçeklefltirildi. Sivil polis ve türban uygulamalar›n› hedefine alan ve ortak bir AKP karfl›tl›¤› ile gerçeklefltirilen 6 Ka-
s›m eylemi gençlik hareketinin sonraki eylemleri için önemli bir dönüm noktas› oldu. Kitleselli¤i ve AKP karfl›t› net politik hedefleriyle 6 Kas›m eylemi gençli¤in enerjisinin Dolmabahçe eylemlerine aktar›lmas›na ön ayak oldu. Gençlik hareketinin, iktidar›n gençlik kitleleri üzerindeki fliddetli bask›s›n› zay›flatmas› ve iktidar›n yenilebilir oldu¤unu göstermesi gençlik hareketinin süreklilik gösteren direnciyle yak›ndan iliflkili. AKP’nin üniversitedeki piyasalaflt›rma sürecini yavafllatan en önemli unsur kuflkusuz böyle bir dirençle bask› ve denetim ayg›tlar›yla yüzleflebilen, iradeci ve militan yönleri geliflmifl bir gençlik hareketidir.
Yumurta eylemleri: AKP’nin bask› politikas›n›n çözülüflü AKP’nin marjinallefltirme ve fliddetle bast›rma siyaseti toplumsal muhalefeti görünmez k›lmay› ço¤u kez baflarabiliyordu. Gençlik hareketinin iktidar›n özel ilgisine maruz kald›¤› dönemsel yükseliflleri, referandumda ya da harç zamlar›nda oldu¤u gibi AKP kurmaylar› taraf›ndan ö¤rencileri “adaba” davet ederek ve “bunlar ö¤renci de¤il” diyerek sindirilmeye çal›fl›ld›. Fakat ezip, susturmak ve toplumsal tepkiyi kontrol etmek üzerine kurulu bu döngü, SBF’deki yumurtal› eylemlerin ard›ndan k›r›ld›. Burhan Kuzu’nun yumurtalarla protesto edilmesinin ard›ndan AKP’lilerin yapt›klar› aç›klamalar, Dolmabahçe’deki sald›r›ya duyulan tepkiyi geçifltiremedi; aksine daha da büyüttü. Dolmabahçe’de gençlik hareketinin taleplerinin kamuoyunca tart›fl›lmas› ve desteklenmesi, tüm karfl› propagandaya karfl› engellenemedi. Dolmabahçe eylemlerinin ard›ndan, polisin üniversitelilere sald›rmas›, “orant›s›z fliddet” olarak ve polisin iç disiplininin sa¤lanamamas› olarak de¤erlendirildi. “Ezici” bir fliddet yerine “önleyici” bir fliddetin kullan›lmas› üzerinden biçimlenen tart›flma en ileri noktada protestonun demokratik bir hak oldu¤u noktas›nda kilitlendi. Fakat tüm bu tart›flma eylem yapan ö¤rencilerin yaflad›¤› ma¤duriyeti özellikle bebe¤ini düflüren kad›n üzerinden öne ç›kararak onlar›n gerçek taleplerinin göz ard› edilmesiyle sonuçland›. ‹ktidar›n fliddetinin, toplumsal vicdan›n “keflke olmasayd›” diyerek temizlenece¤i rutin bir olay olarak alg›lanmas› tasarland›. SBF’de gerçekleflen yumurtal› eylemler, gençlik hareketinin eylemlerine gerçek bir politik biçim kazand›rarak, polisle ö¤renci aras›nda s›k›flt›r›lan sorunun asl›nda siyasal iktidar ve ö¤renciler aras›nda cereyan etti¤ini a盤a ç›kard›. Üniversitenin gerçek özneleri olarak, gençli¤in maruz kald›¤› sald›r›lara karfl› yumurtalar›yla hesap soran ö¤renciler, kendilerine biçilen ma¤dur kimli¤ini y›rt›p att›lar. Polisin sald›r›lar›na karfl› biriken kitlelerin ortak tepkisi yumurta eyleminin, iktidar›n meflru fliddet ayg›tlar›nda açt›¤› gediklerden yolunu buldu.
27
GENÇL‹K HAREKET‹ Demokratik ö¤renci hareketinin yumurta eylemiyle öne ç›kmas›, gençli¤in ne istedi¤ine dair soru iflaretlerinin ço¤almas›n› ve iktidar›n k›r›lgan noktalar›n›n görünmesini beraberinde getirdi.*
Y›pratma ve yaln›zlaflt›rma stratejisi ‹lk olarak Burhan Kuzu’nun a¤z›ndan ç›k›p h›zla AKP yandafl› medyan›n diline pelesenk olan “68 korkusu”, politik iradesi 10 y›llardan beri görmezden gelinen gençli¤in, suskunlu¤unu bozmas›n›n egemenlerde yaratt›¤› telafl› ifade ediyordu. “68 korkusu”nun ortaya att›¤› “geçmiflte kardefli kardefle k›rd›rd›lar” ajistasyonlar›, gençli¤i yeniden “toplumun tehlikeli kesimi” kategorisine koymaya çal›flsa da, gençli¤in talepleri olan ve taleplerini militan biçimlerde ifade eden bir özneye dönüflmesi engellenemedi. Burhan Kuzu’nun Ankara SBF’nin ard›ndan ziyaret etti¤i ‹stanbul Üniversitesi’nde düzenlenen toplant›ya ö¤rencilerin al›nmamas›, AKP’nin üniversitenin dönüflümü için olmazsa olmaz bir destekten yani ö¤rencilerin deste¤inden mahrum kald›¤›n› gösterdi. Son bir denemeyi kurmaylar›yla beraber ODTÜ’de yapan Tayyip Erdo¤an, üniversitenin bünyesinin AKP’yi kabul etmedi¤ini ö¤rencilerin eylemleriyle anlad›. Bu yüzden AKP’nin gençlik hareketini bast›rma stratejisi, daha uzun bir sürece yay›lm›fl bir marjinallefltirme ve yaln›zlaflt›rma üzerine kuruldu. Bunun içinse AKP hem egemenleri ortak ç›karlar üzerinden görüfl birli¤ine getirmeye, hem de üniversitenin “sar› yöneticileriyle” buluflarak gençlik hareketinin üniversitenin bir bilefleni olamayaca¤› alg›s›n› hâkim k›lmaya çal›fl›yor. ‹MKB’nin kurulufl y›ldönümü etkinliklerinde, medyan›n ö¤renci hareketine destek vermesini elefltiren Erdo¤an, “‹MKB’de prim yapamazs›n›z” aç›klamas›yla, TÜS‹AD’›n 41. Genel Kurulu’nda ise “Aral›k ay›nda CEO'larla yap›lan ankette yüzde 73 yumurtal› eylemi do¤ru bulmad›...D›flar›da da yap›lan bu gösteriler kimler taraf›ndan yap›ld›¤›na bakt›¤›m›zda Marksist, Leninist ideolojik baz› gruplar” diyerek gençlik hareketinin sermayenin ç›karlar›na bir tehdit unsuru oldu¤unu kabul ettirmeye çal›fl›yor. Erdo¤an’›n bu sözü ö¤rencileri gündeme tafl›makla suçlad›¤› medyan›n patronlar›n› kendi yan›na çekmek ve gençlik hareketine karfl› birleflmifl bir egemen cephesi oluflturma kayg›s›n› gösteriyor. Erzurum Atatürk Üniversitesi kariyer kulübünün Burhan Kuzu’yu davet etmesiyle bafllayan “iktidar› seven ö¤renci” tiplemesi, Kuzu’ya ve Erdo¤an’a gül atanlarla, omlet piflirenlerle devam ettirilmeye çal›fl›l›yor. ÖTK üyelerini üniversitenin seçilmifl, gerçek temsilcileri olarak göstermek ve iktidar›n gençli¤in sorunlar›na duyarl› oldu¤unu ifade etmek için düzenlenen toplant›lar AKP’nin kendisini üniversiteye kabul ettirmek ve gençlik hareketini marjinallefltirmek için benimsedi¤i bir
28
yöntem olarak öne ç›k›yor. Fakat AKP’nin, AKP karfl›tl›¤›n›n yayg›n oldu¤u gençlik kesimlerini kazanmak için yapacaklar›, ayn› zamanda gençlik hareketinin eylemlerini de gündemde tutuyor. Jaguarl› ÖTK baflkan›n›n temsiliyet konusunda oluflturdu¤u soru iflaretleri iktidar›n elini zay›flat›rken, gençlik eylemlerinin etkisi 30 ÖTK baflkan›n›n kat›ld›klar› toplant›y› protesto etmelerini sa¤layabiliyor. Piyasalaflt›rma ve gericili¤e karfl› mücadele program› ve militan bir mücadele tarz› olmayan hiçbir kurum ya da hareketin üniversitenin temsilcisi olamayaca¤›, AKP’nin “sar› yönticilerle” görüflme stratejisinin baflar›s›zl›¤›nda görülüyor. AKP’nin gençlik hareketini ezip, susturmaya dair stratejisinde yaflad›¤› kriz gibi benzer bir kriz de AKP’nin üniversiteye dair gündemi manipüle etmedeki yetene¤inde yaflan›yor.
Bask›n›n çözülmesi ve kazan›mlar Bask›-denetim ayg›tlar›nda yaflanan krizin derinleflti¤ine dair emareler gençlik hareketinin son dönemdeki kazan›mlar›yla aç›klanabilir. Örne¤in ‹stanbul Üniversitesi etraf›nda polisin arama yetkilerini art›ran yasan›n geri çekilmesi, Eskiflehir’de ö¤rencilere ÖGB müdahalelerinin üniversite karar›yla önüne geçilmesi, polislerin üniversiteye girmesinin tekrar rektör iznine tabi tutulmas› ve YÖK baflkan›n›n “üniversitede sivil polislere yer ayr›lmas› talebini geri çektiklerini” aç›klamas› devletin fliddet ayg›t›nda aç›lan gediklerin gençlik hareketine kazan›mlar sa¤lad›¤›n› gösteriyor. Bir baflka örnek ise; Tayyip Erdo¤an’›n ziyareti sonras› bir daha üniversiteye polisin girmemesi yönündeki taleplerini rektöre ileten ODTÜ’lüler, çat›flmal› eylemleri s›ras›nda polisin üniversite kap›s›ndan girmemesini sa¤lam›fllard›r. Tüm bunlar bask› ve denetim ayg›tlar›na karfl› gençlik hareketinin demokratik taleplerinin kazan›m olanaklar›n›n artt›¤›n› iflaret ediyor. Demokratik ö¤renci hareketinin özellikle yumurta eylemleriyle ortaya ç›kard›¤› önemli sonuçlardan birisi medyadaki ve akademideki ayr›flmalar›n olumlu yönde derinlefltirilmesidir. AKP medyas›n›n karalama kampanyalar›na karfl›, yazarlar›n medyada gençli¤in taleplerini gündeme getirmesi ve yumurta eylemini gençli¤in isyan›n›n simgesi olarak görmesi, gençlik hareketinin yarat›¤› toplumsal etkinin önemli birer yans›mas›. Bir di¤er yandaysa, akademisyenler, “ö¤rencime dokunma” bafll›¤›yla imza toplayarak ve bas›n aç›klamalar› yaparak gençli¤in eylemlerine destek verdiler. Bu destek gerici ve piyasac› sald›r›lara karfl› üniversitenin duyarl›l›¤›n› ve üniversite bileflenlerinin ortakl›¤›n› yans›tmas› bak›m›ndan da önemliydi. Ayd›n ve demokrat bir entelektüel kesimin ön plana ç›kmas› ve ö¤renci hareketinin sahip oldu¤u meflru zeminin korunmas›, neoliberal ve gerici entelektüel blo¤un çat›rdamas›na ya da sessiz kalmas›na sebep oldu.
GENÇL‹K HAREKET‹
Militan özne Ö¤renci Kolektifleri Demokratik ö¤renci hareketinde Ö¤renci Kolektifleri’nin yapt›¤› devrimci müdahalelerle öne ç›kmas› onun neoliberalizme ve gericili¤e karfl› izledi¤i politik çizgisinin ve militan tarz›n bir kazan›m›d›r. Koordinasyon hareketiyle neoliberal sald›r›ya karfl› ilk kitlesel gençlik hareketini yaratan bu politik çizgi, Ö¤renci Kolektifleri döneminde ulafl›ma, harçlara yap›lan zamlar›n geri al›nmas› gibi örneklerle gençlik hareketinin en dinamik damar›n› oluflturmaya devam etmektedir. Ö¤renci Kolektifleri, hem yerel-demokratik dinamiklerden beslenen üniversitenin özgücü olan, hem de militan eylemleriyle halk›n hak mücadeleleriyle buluflan özgün bir çizgiyi devam ettirmektedir. Genifl zaman dilimlerinde ›srarc› bir mücadeleyle gericili¤e ve piyasac›l›¤a karfl› gençlik içerisinde bir birikim yaratan bu politik hat, Dolmabahçe eylemlerinde oldu¤u gibi k›r›lma anlar›nda inisiyatif gelifltirerek gençlik hareketinin en görünür öznesi olabilmektedir. Bu k›r›lma anlar›n› yaratabilmek içinse Kolektifler, yumurta eylemleri örne¤inde oldu¤u gibi yayg›n direnifl örnekleri ve araçlar› yaratmaktad›r. Bunlar›n simgeleflmesi ve görünürlük kazanmas› için de eylemlerine süreklilik kazand›rmaktalar. Bu politik çizgiyi hayata geçirmenin önemli bir unsuru olan militanl›k anlay›fl›, nesnel durumun dengelerini de¤ifltirebilen, kitlesel tepkinin somutlaflmas› olarak ifade edilebilir. Militanl›k anlay›fl› sadece devrimci fliddet kullanabilme becerisini de¤il, bir siyasi üretim sürecinin ›srarc›l›kla örgütlenmesini, öncülük alg›s›n›n ve inisiyatif alma yetene¤inin geliflmifl olmas›n› da kapsamaktad›r. Kolektifler ayn› zamanda kitlelere ulaflabilecek kurumsal kanallar gelifltirmektedir. Bu kurumsal kanallar arac›l›¤›yla gençlik kitlelerinin çok yönlü e¤ilimleri kapsanabilmektedir. Güncel bir örnek olarak Uluslararas› Gençlik Filmleri Festivali, üniversitelerde bulufltu¤u binlerce üniversiteliyle, Türkiye genelinde son y›llar›n en kitlesel üniversite etkinliklerinden biri olmufltur. Aral›k ay›n›n sonunda befl ilde yap›lan etkinliklere toplamda on binin üzerinde üniversiteli kat›lm›flt›r. Üniversitelerin toplumsal ba¤›n›n tamamen kopart›lmas› hedeflenen bu süreçte Kolektifler üç y›ld›r her yaz yüzlerce üniversiteliyi yoksul mahallere tafl›makta ve ayd›n kimli¤ini ezilenlerin içinde yeniden üretmeyi hedeflemektedir. Üniversite mücadelesi içinde izlenen politik stratejik çizgiyi tek bir bafll›k ve yöntem yerine çok yönlü, yarat›c› ve infla edici muhalefet tarz› Kolektiflerin temel özelliklerinden birini oluflturuyor. Üniversiteli kad›n çal›flmas› bu tarz›n›n görünürlü¤ü aç›s›ndan en sade örneklerinden birini oluflturuyor. “Üniversiteli Kad›n Kolektifi” birimiyle kurumsal olarak ilerleme sürecinde olan kad›n çal›flmas› önümüzdeki dönem gençlik hareketi içinde özgün ve canl› bir muhalefet tarz›n› gelifltirecektir.
Kolektifler yakalad›¤› yerel geliflkinlikleri, üniversiteyi temsil etme gücünü, yeni bir üniversite infla etme hedefini ve iktidar karfl›s›nda daha genifl bir gençlik hareketini yaratabilmek için merkezileflme hedefini önüne koymaktad›r. Ö¤renci Kolektifleri’nin merkezileflmesi gençli¤in çok parçal› tepkilerine politik bir hareketin dilini ve hedeflerini kazand›rmay› amaçlaman›n yan›nda ayn› zamanda yerel çal›flmalar›n zenginli¤i, temsiliyetini ve geliflkinli¤ini artt›rma hedefi de tafl›maktad›r. Merkezileflme çal›flmalar›yla, Ö¤renci Kolektifleri çok daha disiplinli, koordineli, h›zl› ve üretken bir yap›ya kavuflacak ve iktidar politikalar›na seri cevaplar üretebilecektir. Bu sayede gençlik kitlerinin neoliberal-gerici sisteme karfl› biriken tüm tepkileri merkezi bir bünyede toplanabilecek, h›zla yayg›nlaflabilecek ve iktidara etkin ve y›k›c› bir biçimde yöneltilecektir. Militan eylemleriyle yol açan gençlik hareketi, merkezi ve kurumsal yap›s›yla genifl kitlelerle buluflabilecek ve aç›lan yol kitleselleflme olanaklar›n› artt›racakt›r.
Sonuç yerine: AKP iktidar› üniversitelerde sermayenin ve kendisinin ihtiyaçlar› için bir dönüflüme ihtiyaç duyuyor. Fakat bu dönüflüme, bask› ve denetim organlar›na baflkald›rarak karfl› ç›kan gençlik hareketi AKP’nin yönetme stratejisinde bir çözülmeye yol açt›. Bu çözülmenin pratik yans›malar›ndan birisi AKP’nin toplumsal tepkiyi manipüle edememe ve bast›ramamas›nda görülüyor. AKP’nin bask› ve denetimi daha da art›rmas› iktidar›n›n meflru zemininin sars›lmas›na yol aç›yor. Gençlik hareketinin AKP’nin ve neoliberal üniversitenin krizinde yakalad›¤› bu olanaklar gençlik hareketinin geliflimiyle art›r›labilir. Bunun için gençlik hareketinin daha genifl gençlik kesimleriyle buluflmas›n› sa¤layacak ve gençli¤in biriken tepkisini iktidar karfl›t› politik bir hareket içinde seferber edebilecek tam anlam›yla merkezi bir hareketin yarat›lmas› gerekmektedir. (*) 4 Mart 2008 günü Kocaeli Üniversitesi'nde YÖK baflkan› Yusuf Ziya Özcan,13 Eylül 2008 günü Karaköy'de demirleyen 2 NATO gemisi, 5 Kas›m 2009 günü KTÜ'de ‹srail Büyükelçisi, 5 fiubat 2010 günü ‹TÜ'de Nato Güvenlik Sekreteri'nin kat›ld›¤› toplant›, 2 Mart 2010 günü ODTÜ'de Savunma Sanayi Müsteflarl›¤› Uluslararas› ‹flbirli¤i Daire Baflkan›, 4 Mart 2010 günü ‹stanbul Ticaret Odas› (‹TO) Baflkan› Murat Yalç›ntafl, 19 Mart 2010 günü ‹stanbul Üniversitesi'nde AKP'li bakan Nihat Ergün, 24 Mart 2010 günü Mersin Üniversitesi'nde BDDK Baflkan›, 29 Mart 2010 günü Samsun OMÜ'de Ali Sabanc›, 8 Nisan 2010 günü Cumhuriyet Üniversitesi'nde Kayseri Sanayi Odas› Baflkan›, 24 Temmuz 2010 günü Maltepe Üniversitesi'nde ÖSYM Baflkan›, 4 Eylül 2010 günü “yetmez ama evet” diyen Osman Can, Y›ld›ray O¤ur, fienol Karakafl, 18 Ekim 2010 günü Ankara Üniversitesi'nde AKP'li Bakan Egemen Ba¤›fl, 8 Kas›m 2010 günü Hacettepe Üniversitesi'nde British American Tobacco Ankara Bölge Temsilcisi, 26 Kas›m 2010 günü Anadolu Üniversitesi'nde Anayasa Mahkemesi Baflkan›, 8 Aral›k 2010 günü Ankara Üniversitesi SBF'de AKP'li Burhan Kuzu, 11 Aral›k 2010 günü Çanakkale'de DS‹P üyesi Roni Margulies, 14 Aral›k 2010 günü Akdeniz Üniversitesi'nde Yaflar Holding Yönetim Kurulu Baflkan› yumurtalarla protesto edildi.
29
Odun k›r›c›s›n›n h›nk deyicisi
1
Neoliberal sol projenin iflas› Güvencesizlerin s›n›f politikas› sürece damgas›n› vuruyor. Süreç, liberal hafiflikleri kald›ramayacak kadar ciddileflti. Hak mücadeleleri ve gençlik hareketi neoliberal siyaset oyununu bozdu. AKP’nin emek politikas› çözülüyor. Liberallerin uzun y›llard›r beslendi¤i “neoliberal sol proje” iflas etti. Güvencesizler sokakta ve liberal solun yapabilece¤i hiçbir fley yok Elif Y›ld›z
2
011 genel seçimlerine do¤ru, AKP iktidar›n›n ittifaklar temelinde yer alan liberal sol kanat çözülürken ittifak, ‹slamc›-milliyetçi gericilik blokuyla tahkim ediliyor. Devletin ve toplumun en gerici güçleri yeniden saflaflt›r›larak bir kez daha iktidarda kalman›n en garantili yolu deneniyor. Türkiye emek eksenli bir siyasallaflma sürecine girdi. Bu sefer risk oran› düflük eski devlet seçkinlerinden farkl› olarak, sokaktan gerçek bir tehlike yükseliyor. Bu, egemenler aras› bir iktidar savafl›m› de¤il. Devletin çürümüfl, yozlaflm›fl kanatlar›n›n iktidar çat›flmalar›nda s›rt›n› yükselen egemen güçlere dayayarak “liberalizm ve sol ad›na” güvenceli siyaset yapanlar›n karfl›s›nda art›k silahs›zland›r›lm›fl, “zarars›z” darbe çeteleri
30
yok. Gerçek s›n›f siyaseti yeni bafll›yor. Sokakta “açl›k ordular›” var; temel yaflamsal haklar› u¤runa var›n› yo¤unu ortaya koyan güvencesiz iflçiler, yoksul halk s›n›flar› var. Onlar sokaktayken “emekten yana-sol” bir görüntü çizmenin imkân› yok. Süreç, liberal hafiflikleri kald›ramayacak kadar ciddileflti. Hak mücadeleleri ve son olarak gençlik hareketinin ç›k›fl›yla neoliberal siyaset oyunu bozuldu. AKP’nin emek politikas› çözülüyor. Liberallerin uzun y›llard›r beslendi¤i “neoliberal sol proje” iflas etti.
Yasallaflma’dan neoliberal sol projeye Liberal solu niteleyen en önemli karakteristik özellik, do¤uflunda ve geliflimindeki çarp›kl›kt›r. Çarp›kl›¤›n temelinde üç tarihsel olay bulunur: 12 Eylül faflizmi, sos-
L‹BERAL SOL yalizmin yenilgisi ve neoliberal sald›r› dalgas›. ‹çiçe geçen yenilgi süreçleri ve bunun üzerine gelen yo¤un neoliberal sald›r› dalgas›, Türkiye solunun hemen bütün ak›mlar›ndan hat›r› say›l›r bir bölümünün sa¤a savrulmas›na yol açt›. Sa¤a savrulma, yükselen neoliberal sald›r› dalgas›na tutunarak geçmiflin inkâr›, karalanmas› ve neoliberal kapitalizmle bütünleflme üzerinden oldu. Yo¤un neoliberal ideolojik bombard›manlar alt›nda yenilgi psikolojisinin ve y›lg›nl›k kültürünün sürekli yeniden üretilmesi sa¤land›. Daha çok solun emekçi s›n›flarla ba¤lant›s›na iliflkin öncülük, önderlik, devrimci parti, proletarya diktatörlü¤ü tart›flmalar›na liberal ideolojik tezler fl›r›nga edildi. Marksizmin meflru savunmaya dayal› silahl› eylem deneyimleri, solun fliddete düflkünlük genlerine ba¤land›; direnifl e¤ilimleri bast›r›ld›. Siyasal iktidarlar›n halk üzerindeki sistematik fliddetini ve bask›s›n› gizleyen bu tav›r, bugün de liberal solun en çok baflvurdu¤u yöntemlerden biridir. Gençlik hereketinin AKP protestolar›nda oldu¤u gibi, ne zaman iktidara karfl› meflru direnifl eylemleri yükselse ya da IMF protestolar›nda oldu¤u gibi ne zaman kent yoksullar›n›n militan eylemleri kent merkezlerinde patlasa, hep ayn› sald›r› ve karalamalarla bast›r›lmaya çal›fl›l›r. Liberal sol, eylem alanlar›nda k›r›k cam-çerçeve parçalar› arar. Bulamazsa arfliv tarar; “çiçekleri koparan gösterici” foto¤raf› imdad›na yetiflir. Bunu geleneksel solun fliddet düflkünlü¤ünün ve mülkiyete yönelik suç al›flkanl›¤›n›n canlanmas›, eski kafal› solculuk olarak yarg›lar. Yine ne zaman solun yenilenmesinden söz edilse, karalamalar Stalinizm gibi solun kimi tarihsel deneyimlerine odaklan›r. Elbette tahmin edilece¤i gibi “Stalin’in totaliter yönetimi” yine solun geneti¤ine flifrelenir. Stalin’in totaliter yönetimine iliflkin kopar›lan pat›rt›n›n ard›nda, örne¤in kap›kullu¤unu yapt›klar› otoriter Tayyip Erdo¤an’›n tek adam yönetimine iliflkin tek bir elefltiri k›r›nt›s› bulamazs›n›z. Ömer Laçiner’in Birkim Dergisi’nin yeni misyonu olarak ilan etti¤i “sosyalzimin yenilenmesi giriflimi”ne iliflkin kala kala elde geleneksel sola yönelik eski karalama taslaklar› kald›. Marks’›n siyasal çal›flmalar›n›n en parlak tezlerinden biri olan, “Sosyalizm kapitalizmi y›kan gerçek bir harekettir” tezi hiç hat›rlanmaz bile. Bilindi¤i üzere Marks, sosyalizm tart›flmalar›n›n bafl›na kapitalizmin devrimci elefltirisini koydu. Murat Belge, Ahmet ‹nsel gibi medyada her gün saatlerce boy gösteren bu “her fleyi bilen” sosyalizm alimleri, nedense sosyalizmin alameti farikas›n› unutuyorlar. Ya da kendilerinde, en az›ndan adet yerini bulsun diye flöyle yalandan bir AKP iktidar› elefltirisi yapacak cesareti bile göremiyorlar. Hat›rlanaca¤› üzere bu yaklafl›m›n öncülleri, ilkin 1980 ve 1990’larda geliflen yasallaflma eksenli liberalleflme dalgas›nda da ortaya ç›kt›. “Sosyalizmin yenilenmesi”,
“inand›r›c› bir sosyalizm tan›m›n›n yap›lmas›” gibi ideolojik sorunu birincil sorun olarak öne ç›karan yaklafl›mlar, geliflen yeni sald›r› dalgas›na karfl› mücadele sorunlar›n› geri plana itti. Tart›flma toplant›lar›nda inand›r›c› bir sosyalizm tan›m› yap›lamad›. Üstelik neoliberalizmin ilk sald›r› dalgas›na karfl› yükselen toplumsal muhalefeti ilerletecek sol müdahalenin de yap›lmas› da mümkün olmad›. Sistematik sald›r›lar karfl›s›nda savunmac› bir mücadele çizgisi izleyen toplumsal muhalefet bast›r›ld›. Bast›r›lan toplumsal muhalefetin engel olmaktan ç›kar›lmas›yla neoliberal yeni sömürge kapitalizmi, AKP’nin kurmayl›¤›nda yerleflik bir düzen haline geldi. Yasallaflma ekseninde ortaya ç›kan liberal solun, ana geliflme yata¤›n› ÖDP’yle simgelenen yasal partiler ve solun hemen bütün ak›mlar›nda bafl gösteren yasallaflma e¤ilimleri oluflturdu. 1960’lardan 1980’lere TKP’den Devrimci Yol’a, TDKP’den Troçkistlere dek sol gelene¤in önemli figürleri düzen içi solun yeni e¤ilimlerini oluflturdular. Ayr›nt›, ‹letiflim (Birikim), Metis yay›nlar› liberal düflünsel atmosferin kaynaklar›n› oluflturdu. Bugün ilk akla gelen sol liberal isimlerin ço¤unun evriminde bu sürecin ciddi bir olgunlaflt›r›c› katk›s› oldu.
Neoliberal sol proje Neoliberalizmin sol aya¤›, neoliberal dönüflüm operasyonlar›nda liberal sol flah›slar›n etkin bir flekilde kullan›lmas›ndan do¤ar. Bu projede liberal sol, yap›s› gere¤i politik-örgütsel bir gücü olmad›¤›ndan, idelojik ifllevlerine ba¤l› olarak iki alanda kullan›l›r: devletin neoliberal dönüflümünde inand›r›c›l›k ve orta s›n›flar›n yeni düzene eklemlenmesinde.
AKP iktidar›n›n inand›r›c›l›k aparat› Yasallaflma ekseninde geliflen liberal sol dalgayla, yenilgilerden süzülen Türkiye solu ve toplumsal muhalefetten arta kalanlar›n yeni düzenle eklemlenme süreci tamamland›. Yerini iktidar eksenli geliflen liberal sola b›rakt›. Fakl› sol geleneklerden ve toplumsal katmanlardan gelen liberal sol, AKP iktidar›n›n ititfaklar temelinin liberal sol kanad›n› oluflturdu. Bugün liberal sol, 1960’lardan 1980’lere yükselen solun geleneksel kadrolar›ndan; 1980’lerden 2000’lere yasallaflma eksenli geliflen liberal sol dalgadan; yükselen yeni orta s›n›flardan; üniversite, medya, araflt›rma flirketleri gibi mesleklerden devflirilen çok katmanl› bir yap›ya sahiptir. Buralardan elde ettikleri bütün olanak, ayr›cal›k, birikim ve yetenekleri iktidar›n hizmetine sunan bu kesimler, ciddi bir politik güce sahip olmad›klar›ndan, esasen ideolojik olarak, iktidar›n meflrulaflt›r›lmas›na hizmet ediyorlar. Yeni liberal solun temel ifllevi solun düzene eklemlenmesi de¤il, iktidar operasyonlar›n›n
31
L‹BERAL SOL
meflrulaflt›r›lmas›d›r. Bir zamanlar Radikal gazetesi neoliberal düzenin ideal sol tipini temsil ederken, staj›n› Birgün ve Radikal’de tamamlayan kimi flah›slar bugün Taraf gazetesinde do¤rudan iktidar operasyonlar›nda kullan›lmaktad›r. AKP’nin hamlelerini meflrulaflt›ran “sivilleflme” (anayasa, demokrasi vb.), “inanç özgürlü¤ü”, demokratikleflme”, “ileri demokrasi” (eski TKP tezi) söylemi, liberal sol taraf›ndan üretiliyor. ‹slamc› medyadan Birikim’e, fiahin Alpay’dan Ömer Laçiner’e; Radikal’den Taraf’a, Ahmet ‹nsel’den Murat Belge’ye, Roni Margulies’a, Nabi Ya¤c›’ya, Gülay Göktürk’e; EDP’den DS‹P’e, Ufuk Uras’tan Do¤an Tarkan’a daha birçoklar› AKP iktidar›n›n liberal sol kanad›n› oluflturuyorlar. Sa¤ kanat-‹slamc› liberaller ise daha çok neoliberal dönüflümle cemaat yap›lanmas› aras›ndaki gerilimleri giderme görevini üstlendiler. Medya, üniversite ve dan›flmanl›k hizmetlerinde görevlendirilen ‹slamc› entelektüeller, daha çok, neoliberal dönüflümünün siyasal ‹slam ve cemaat yap›lanmas›na uyumlu hale getirilmesinin görevlerini yerine germektedir. ‹slamc› entelektüeller, son derece yayg›n olan ‹slamc› yay›mc›l›ktan; cemaat evlerinin e¤itim tezgahlar›ndan; yine ‹slamc› dayan›flma a¤lar›yla gönderildi¤i yurt içinde ve yurt d›fl›ndaki üniversitelerden ve az say›da da olsa, ‹slamc›, faflist hareketin gerici sokak hareketlerinden geliyor. Düflünsel kökleri, dünya görüflleri ve yaflam tarzlar› liberal dönüflümün gereklerine uygun de¤il. Geçerken vurgulamak gerekirse, kimi ‹slamc› liberallerle sa¤ kanat liberaller “Müslümanlar›n muhafazakâr özelliklerini yitirmeden modernleflmesi ve yeni piyasa toplumuna uyumu” konular›nda çal›fl›yor. AKP’nin, neoliberal dönüflümün ideolojik-düflünsel altyap›s›n› üretebilecek ve liberal söylemle bunu meflrulaflt›racak nitelikte bir entelektüeller “kast”› bulunmuyor. ‹flte liberal sol burada devreye giriyor. ‹ktidar›n ve siyasal ‹slam›n, emperyalizmle yeni iflbirlikçilik ba¤lar›n›n derinlefltirilmesi, devletin neoliberal dönüflümü ve AKP’nin devletteki gücünün art›r›lmas›na, ‹slamc› sermayenin yükselen piyasalara pompalanmas› ve ‹slamc› gericili¤in ve cemaat hukukunun toplumsal yap›da yayg›nlaflt›r›lmas› hamlelerini liberal sol bir söylemle meflrulaflt›r›yor. TSK gibi AKP’nin has›mlar›n›n y›prat›lmas›, solun bask› alt›na al›nmas›, yeni orta s›n›flara ide-
32
al düzen içi yüksek standartl› bir yaflam kültürünün pompalanmas› ve emekçi s›n›flar›n düzene dönük alg›lar›n›n buland›r›lmas› ifllevlerini üstleniyor. Asl›nda ‹slamc› liberal ittifak›n derin tarihsel kökleri bulunur. Türkiye kapitalizminde devletin yeniden yap›lanmas›na iliflkin her giriflim (Demokrat Parti, Özal, AKP) ‹slamc› liberal ittifaka dayan›r. Liberaller, burjuvazi gibi ‹slamc›lar› da devlete karfl› demokrasinin tafl›y›c›lar› olarak görürler. ‹slamc›lar ise devletin dönüflümünü ‹slamc› ideolojiyle meflrulaflt›ramad›klar›ndan gerekli ideolojik aparat› liberal söylemden al›rlar. Liberal sol söylemin teorik öncüllerini, yenilgi ve inkâr üzerinden kurulmufl çarp›k bir sivil toplumculuk anlay›fl› sa¤lar. Sivil toplumculuk, Türkiye’de s›n›flar üstü biçimde olufltu¤u ve tüm s›n›flar› eflit biçimde bask› alt›na ald›¤› varsay›lan “ceberut” devlet düzeninin, sivil toplumun önünü t›kayarak demokratik geliflmelerin önünü t›kad›¤› anlay›fl›na dayan›r. Bu durumda tarih s›n›f mücadelelerinin de¤il, devlet ile bu heterojen sivil toplum aras›ndaki mücadelenin tarihidir. Devletin karfl›s›nda yeralan sivil toplumun devleti gerileterek demokratik geliflmelerin önünü açabilecek bafll›ca gücü oluflturur. ‹flin çarp›kl›¤› flurda ki, demokrasi sicilinde en küçük bir cesaret par›lt›s› olmayan ‹slamc› burjuvazi, bu devletin karfl›s›nda (!) demokrasinin itici gücü olarak görülmektedir. Daha kötüsü, y›llard›r siyasal iktidarlara tutunarak büyüyen, iktidarlarca desteklenen ve iktidarlar› destekleyen; kontrgerillan›n Komünizme Karfl› Mücadele derneklerinde beslenen, Kanl› Pazar ve Sivas gibi katliamlar›n kullan›lan ‹slamc› hareket de demokrasinin itici gücü olarak görülmesidir.
Burjuvaziye bel ba¤lamak T›pk› ulusalc›lar gibi liberaller de egemenlerin bir kanad›na bel ba¤layarak siyaset yap›yorlar: ulusalc›lar TSK’ya, liberaller burjuvaziye yaslan›yor. “Gelenek solu, modas› geçmifl s›n›f siyasetinin peflini b›rakmamakla suçlayan liberaller, bu tav›rlar›yla emek düflmanl›¤›n› a盤a vururlar. Asl›nda kendisi de burjuvazinin s›n›f siyasetini yapan liberal solun, s›n›f siyaseti diye karalad›¤› fley “iflçi s›n›f›” (emek-halk) siyasetidir. Onlara göre, AKP iktidar› ve onun temsil etti¤i baflta ‹slamc› burjuvazi (“otantik”), Türkiye’de “burjuva demokratik devrimin” tafl›y›c›s›d›r. “Devrimci burjuvazi”nin varl›¤›na, yani “demokrasi u¤runa devrim yapacak” bir burjuvazi varsay›m›na dayanan bu iddia geçersizdir. Bu iddia burjuvazinin devrim yapmas›n› gerektiren koflular› varsayar. Oysa bu koflullar ülkemizde mevcut de¤ildir. Her fleyden önce, sermayenin birikim süreçlerin önünü kesen yap›sal engellerin varl›¤›ndan söz edilemez. Ülkenin bütün olanaklar› sermaye için seferber edilirken ve iktidarda tarihsel olarak ç›karlar› burjuvaziyle kök-
L‹BERAL SOL ten çeliflen feodal egemenler gibi s›n›flar bulunmazken burjuvazi ne için devrim yapacak? B›rak›n devrimi, Kürt aç›l›m›nda da görüldü¤ü gibi, ülkemizde demokrasi ve özgürlükler u¤runa en küçük bir riski bile göze alabilecek bir bujuvazinin varl›¤›ndan söz edilebilir mi? Tabi yalanc› darbelere karfl› ald›¤› riski saymazsak!) Bütün büyük tarihsel kazan›mlar›n› barikatlarda dökülen devrimci proletaryan›n kanlar›na borçlu olan burjuvazi, flimdi bütün gericili¤ini proletaryan›n devrimci hareketini engellemek için seferber ediyor.
Orta s›n›flar›n yeni düzene eklemlenmesi Son otuz y›lda Türkiye’de hareketli bir orta s›n›f oluflumu gözlenir. Bir yandan kamusal sektörün tasfiyesiyle birlikte kamuda çal›flan kesimlerde çözülme ve güvencesizlik eksenli proleterleflme yaflan›r. Buna kentli küçük üreticiler ve tüccar tak›m› da efllik eder. Öte yandan neoliberal piyasalar›n yükselen sektörlerinde ciddi büyüme söz konusudur. Finans piyasalar›, bankac›l›k, reklamc›l›k, dan›flmanl›k, sigortac›l›k, turizm ve hizmetler, baflta televizyonculuk olmak üzere medya gibi yaflam standartlar› yükselen yeni orta s›n›flar ortaya ç›kmaya bafllar. Güvencesiz-ucuz emek sömürüsünün sonucunda büyüyen sermaye s›n›flar›n›n gölgesinde çöplenen (ana yeme¤in etraf›ndaki k›r›nt›lar› at›flt›rmak) bu s›n›flar, uydu kentlerde, ayaktak›m›ndan ar›nd›r›lm›fl “güvenli, temiz” semtlerde oturur. Yüksek standartl› orta s›n›f tüketim kültürüne ve kredi sistemine ba¤›ml›d›r. Türkiye’de bu y›llarda iki dalga halinde liberalleflme s›n›fsal olarak iflte bu orta s›n›f kesimlere dayan›r. Neoliberal sol projesi, çözülen eski orta s›n›flar›n görece güvenceli-ayr›cal›kl› kesimleriyle yeni orta s›n›flar›n s›n›fsal-politik enerjisinin neoliberal düzene eklemlenmesi projesidir.
Liberal sol can çekifliyor Polisin son zamanlardaki hemen hemen bütün toplumsal muhalefet eylemlerine sald›r›s›, özellikle gençlik hareketine yönelik bast›rma kampanyas›, liberallerle iktidar aras›ndaki ilk ciddi k›r›lma noktas› oldu. Ard›ndan gelen ‹slamc› kurallar›n dayat›lmas› ve yasaklamalar, iktidar›n liberal kanad›n› bunal›ma soktu. Liberal “sivil toplumcu anti-devlet” anlay›fl› ve “inanç özgürlü¤ü” ilkeleri çerçevesinde, ‹slamc› gericilli¤e, AKP iktidar›n›n gerici piyasac› bütün uygulamalar› ve iktidar fliddetine meflruluk kazand›ran liberal kanat, art›k bu ifllevini yerine getirmekte zorlan›yor. ‹ktidar›n her “anti-liberal” hamlesiyle yaflad›¤› hayal k›r›kl›¤›n› yüksek sesle dile getiren liberaller, üstelik yedikleri f›rçayla iyice onursuzluk konumuna itiliyor. ‹slamc›-liberal ittifak›n eflit onurlu bir üyesi olmad›klar› an›msat›larak s›k s›k ayar veriliyor. Fethullah Gülen cemaatinin Zaman Gazete-
Ömer Laçiner
Ahmet ‹nsel
Do¤an Tarkan
Gülay Göktürk
si’ndeki sözcüsü Hüseyin Gülerce, liberal müttefiklerine, buyurgan bir ses tonuyla bu “geçici demokratikleflme molas›”n› sineye çekmelerini nasihat ediyor. Seçim sonras› tek parti iktidar›n›n gerçeklefltirece¤i beklenen anayasal de¤iflim için, bütün bunlar› görmezden gelmelerini istiyor. Ne var ki durum idare edilecek bir durum de¤il. “Devlet adam›n›n manevi flahsiyetine hakaret”ten dolay› liberal cephenin en keskin kalemi, iktidar›n bafl destekçisi Ahmet Altan, Erdo¤an taraf›ndan mahkemeye veriliyor. ‹ktidar›n dayand›¤› ‹slamc›-liberal ittifak ekseni çözülüyor, liberaller yede¤e al›n›yor… Bütün bunlara karfl›n, liberaller, bu ifllerin bafl sorumlusu olarak, AKP iktidar› de¤il, kendisinin gözden düflmesine yol açan “devrimci solu” görüyor. Neoliberalizme karfl› kitle tepkilerine yenilenmeci dinamikleriyle yol gösteren sol hareketleri kendisine karfl› bir tehdit olarak görüyor. Bu konuda yan›lm›yor da! Geleneksel solun hayaletleriyle bo¤uflmaktan yorgun düflen liberal sol, kafl›s›nda gölgesinde büyüdü¤ü iktidara karfl› güvencesizlerin politik hareketlerini görünce cam çerçeve gibi “mülkiyet suçlar›”na sar›lmaktan baflka çare bulam›yor. Solu oyunbozan olarak görüyor. Tam neoliberal düzen egemenli¤ini ilan etmiflken, yükselen piyasalar üzerinde geleneksel solun önemli bir bölümü ve orta s›n›flar güvenceli yaflam standartlar› oluflturmuflken flimdi bu militan hareketler de nereden ç›kt›? Düflman› düflmana, muhalefeti muhalefete, demokrat› demokrata, sivili sivile ve solu sola benzemeyen neoliberal siyaset oyunu bozuldu! fiimdi gerçek s›n›f çat›flmas› bafll›yor. Art›k güvencesizler sokakta ve liberal solun yapabilece¤i hiçbir fley yok!
Dipnotlar (1) Nasrettin Hoca kad›l›k yapar. Bir keresinde bir adam gelerek baflka bir adamdan flikayetçi oldu¤unu bildirir. Hoca adama, “Anlat bakal›m ” der. Dâvâc› meseleyi anlat›r: — Bu adam otuz çeki odun yard›. O baltay› vurdukça bende karfl›s›na geçtim, h›nk, h›nk diye kuvvet verdim. Kendisi paralar› ald›, benim hakk›m› vermedi. Hoca dâvây› dinledikten sonra dâvâc›ya: — Evet hakk›nd›r. Sen bu kadar yorul, bütün paralar› o als›n, olur mu? der. Dâvâl› hayk›r›r: — Aman Kad› Efendi, odunu ben yard›m, karfl›mda seyretmekle ne hakk› olabilir? — “Sus senin akl›n ermez” deyip istenen paralar› getirmesi için ›srar eder. Paralar gelir. Hoca, paralar› yüksekten birer birer atarak sayar. Daha sonra odun yar›c›ya döner, “Al flu paralar›” der. H›nk diyene de, “Haydi sen de paralar›n sesini al” diyerek dâvây› halleder. (2) 1960-1980 aras›nda Sol Yay›nlar›, devrimci-sosyalist hareketin geliflimi ve devrim merkezli düflünüflün ana kaynakças›n› oluflturmufltu.
33
Suni denge, AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤› ve hak mücadelesi Veysel Dere
Neoliberal kapitalizminin y›k›ma u¤ratt›¤› halk kitleleri, kendili¤inden bir flekilde, kendi kaderlerini eline al›p mevcut düzeni y›karak devrimci bir toplumsal projeyi kuracak harekete yönelmemektedir. Sorun devrimci politikan›n birincil sorunu, devrimci öznenin örgütlenmesi sorunudur. Konuyu yeni sömürge devrim stratejisi aç›s›ndan ele alan Mahir Çayan, soruna “suni denge” kavram›yla aç›kl›k getirdi. Bugün AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n›n ortaya ç›kar›lmas› ve hak mücadelelerinin gelifltirilmesi aç›s›ndan suni denge kavramsal çerçevesi aç›klay›c› olmaya devam ediyor
REJ‹M
E
mperyalizmin daha yay›lmac› ve sald›rgan bir geliflim stratejisi izledi¤i 4. Bunal›m Dönemi’nde, neoliberal yeni sömürge kapitalizmi, halka, gittikçe de¤ersizlefltirilen bir insanl›k durumu dayatmaktad›r. Yap›sal krizlerini bir süreli¤ine de olsa yat›flt›rmak için üretici güçleri, toplumun ilerici dinamiklerini ve hak›n devrimci potansiyelini sürekli bask› alt›na almaktad›r. Çünkü neoliberal kapitalizm, ancak, iflçi s›n›f›n›n yarat›c› potansiyelini sürekli de¤ersizlefltirerek ve bask› alt›na alarak varl›¤›n› sürdürebilmektedir. Tarihin en büyük proleterlefltirme dalgas› olan güvencesizlik odakl› neoliberal proleterlefltirme, Türkiye toplumunda ciddi altüst olufllar, dramatik y›k›mlar ve çözülmeler yaratmaktad›r. Halk›n büyük ço¤unlu¤u geçim araçlar›ndan kopar›larak yaflam›n› sürdüremez duruma sürüklenmektedir. Semaye birikiminin, do¤an›n ve toplumun en genifl s›n›rlar›na uzanmas›yla tar›msal üreticiler mülksüzleflmekte; memur, küçük üretici ve esnaf gibi geleneksel orta s›n›flar iflçileflmektedir. ‹flçi s›n›f›n›n yap›sal bir parças› durumuna getirilen iflsizlik, süreklileflmekte, art›k nufus kitleleri oluflmaktad›r. Proleterlefltirme sürecine sokulan halk›n bütün s›n›f ve katmanlar› mevcut konumlar›n›, avantajlar›n›, ayr›cal›klar›n› ve tarihsel kazan›mlar›n› kaybederek güvencesiz çal›flma ve güvencesiz yaflam statülerine itilmektedir. Sürekli kriz, istikrars›zl›k ve güvencesizlik ortam›nda sürekli geçim s›k›nt›s›, güvenlik ve gelecek kayg›s› içinde yaflamaya mahkûm edilen halkta, hoflnutsuzluk, tepki, tedirginlik ve korku e¤ilimleri artmaktad›r. Ancak neoliberal kapitalizminin y›k›ma u¤ratt›¤› halk kitleleri, kendili¤inden bir flekilde, kendi kaderlerini eline al›p mevcut düzeni y›karak devrimci bir toplumsal projeyi kuracak harekete yönelmemektedir. Asl›nda sorun özünde bir politikleflme sorunudur. Sorun devrimci politikan›n birincil sorunu olan devrimci öznenin örgütlenmesi sorunudur. Devrimci öznenin güncel somut görünümü olan proleterleflme ve güvencesizleflme ekseninde parçalanm›fl halk s›n›flar›n›n her düzeyden devrimci hareketler olarak örgütlenmesi, devrimci politikan›n öncelikli konular› aras›ndad›r. Hak mücadelesi eksenli toplumsal muhalefet hareketi, devrimci gençlik hareketi, emek hareketi, devrimci halk hareketi ve nihayet düzeni alafla¤› eden bir devrim hareketi bu önceliklerden baz›lar›d›r. Asl›nda bir yan›yla da Türkiye toplumu gerilimli bir toplumdur. Cinnet vakalar›, linç olaylar›, kan davalar›, aile içi fliddet ve töre cinayetleri gündelik-s›radan olaylardand›r. Bu yayg›n gündelik gerilimler, neoliberal çe-
liflki ve kamplaflmalardan do¤an gerilim hatt›yla (TürkKürt, zengin-yoksul, güvenceli-güvencesiz) birleflerek çok katmanl› bir görünüm oluflturmaktad›r. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin do¤as› gere¤i Türkiye toplumu, istikrars›zl›k ve krizlerin, çeliflki ve çat›flmalar›n toplumudur. Ne var ki, düzen içi politik iktidar projelerine, alternatif iktidar hareketlerine ve halk aras›ndaki adi çat›flmalara kan tafl›yan çat›flkan enerji, mücadelenin bafllang›c›nda devrimci bir iktidar hareketine kitlesel kan tafl›mamaktad›r. Düzenin y›k›m›ndan, çöküntü ve çürümelerden do¤an halk kitlelerinin hoflnutsuzluklar› ve tepkileri, halk içindeki çat›flmalara ve düzen içi hareketlere dönüflmekte; ancak devrimci bir halk hareketi olarak sisteme yönelmemektedir.
Suni denge Devrimci özne ve onun somut güncel görünümü olarak halk›n politikleflmesi ve devrime kitlesel kat›l›m›, devrimci siyasetin birincil sorunudur. Ama ne yaz›k ki bugün gerekli ve yeterli teorik ilgiyi görememektedir. Kimi pratik durumlar d›fl›nda teorik çal›flma ve araflt›r-
35
REJ‹M malar neredeyse yok denecek kadar azd›r. Bu yetersizlik, ‘80’lerden sonra Türkiye solunun merkezinden devrim kavram›n›n uzaklaflmas›yla yak›ndan iliflkilidir. Bu süreçte solun ana ak›mlar›n›n liberalleflmesi, geri kalanlar›n ise bu sürece tepkiyle birlikte ya da beraber a¤›rl›kla savunma konumuna çekilmesi, onlar›, devrim ve dolay›s›yla devrimci özne sorunundan uzaklaflt›rd›. Oysa devrimci özne, ‘70’lerde solun merkezi sorunlar›ndan birini oluflturuyordu. O y›llar›n hareketli “suni denge” tart›flmalar›n›, polemik ve araflt›rmalar›n› bu konudaki en ciddi teorik çal›flma olarak kabul etmek gerekir. Mahir Çayan taraf›ndan Kesintisizler II-III adl› broflürde gelifltirilen suni denge kavram› (Mahir Çayan, Toplu Yaz›lar) bu konudaki en aç›klay›c› teorik çerçeveyi sunmaktad›r. ‘70’lerin bafllar›nda silahl› eylemlerin halk hareketine dönüflmemesi ve mücadelenin bafllang›c›nda devrimci savafl›n kitlesel bir nitelik kazanamamas› devrimci hareketin yak›c› bir sorunudur. Mahir Çayan, bu
sorunu, emperyalizmin 3. Bunal›m Dönemi’nin özelliklerinin bir sonucu olarak yeni sömürge ülkelerde ortaya ç›kan de¤iflimleri inceleyerek, suni denge bafll›¤› alt›nda formüle eder. Çin ve Vietnam gibi klasik halk savafllar›n›n yafland›¤› ülkelerde, devletin (merkezi otoritenin) zay›fl›¤›, feodal parçalanm›fll›k ve feodal-sopal› sömürünün keskinli¤i nedeniyle genifl ve yayg›n silahl› köylü ayaklanmalar› görülür. Mücadelenin bafllang›c›nda savafl kitlesel bir nitelik kazan›r. Oysa Türkiye’de durum farkl›d›r. Temel fark, genifl halk kitlelerinin düzene karfl› tepkilerinin kolayca güçlü silahl› hareketlere ve silahl› köylü ayaklanmalar›na dönüfltürülemeyece¤i olgusuna dayan›r. Mahir Çayan bunu oligarfli ile halk kitlelerinin düzene karfl› tepkileri aras›nda kurulmufl olan suni denge kavram›yla aç›klar. Suni denge kavram›, yeni sömürge nin sömürge ve yar› sömürgeleriyle l›lafl›m›n› aç›klayan bir kavramd›r. açan temel farkl›laflma, devletin ve
Türkiye’nin, eskiolan tarihsel farkSuni dengeye yol sömürünün niteli-
Çin ve Vietnam gibi klasik halk savafllar›n›n yafland›¤› ülkelerde, devletin (merkezi otoritenin) zay›fl›¤›, feodal parçalanm›fll›k ve feodal-sopal› sömürünün keskinli¤i nedeniyle genifl ve yayg›n silahl› köylü ayaklanmalar› görülür
36
REJ‹M ¤indedir. Kapitalist devletin gücü, merkezi devlet otoritesinin ülke çap›ndaki yayg›n gücü ve tam denetimiyle ba¤lant›l›d›r. ‹yice merkezileflmifl maliye, idare, güvenlik bürokrasisi; fliddet ayg›t›n›n tek elde toplanmas› ve ideolojik ayg›tlar›n kitleleri etkileyebilme kapasitesinin geniflli¤i devletin gücünü oluflturur. Bunun yan›nda, sömürge tipi faflizm olarak biçimlenen devlette, imparatorluktan miras al›nan kat› merkeziyetçili¤i ve zay›f oto dinamizmiyle güçlü devlet gelene¤i yeniden üretilir. Böylece “devletin yenilmezli¤i” sabit fikri de yeniden üretilmifl olur. Kitlelerin pasifikasyonu -halk›n politikadan uzaklaflt›r›lmas›- için devlet kurumu ve onun sivil uzant›lar› arac›l›l›¤›yla toplum faflistlefltirilmeye çal›fl›l›r. Ayr›ca, iktidar›n hegemonyas›n›n sa¤lanmas›nda halk aras›ndaki köklü gerici ideolojilerden yararlan›l›r. Halk›n devrimci katmanlar›n› bask› alt›n almak ve halk› edilginlefltirmek için ‹slamc›-miliyetçi ak›mlar seferber edilir. Öte yandan ülkede kitlesel halk ayaklanmalar›na yol açan yayg›n, ç›plak, sopal› feodal sömürünün olmamas› suni dengede belirleyici bir farkt›r. Suni denge, çarp›k yeni sömürge kapitalizminin özgül sömürü biçiminin ay›rt edici özelli¤idir. Emperyalizmin içselleflmesiyle oluflan gizli iflgal olgusu, gerçek düflman› görünmez k›lmaktad›r. Ekonominin temelinde emperyalizme ba¤›ml›l›ktan kaynaklanan kriz ve istikrars›zl›klar yer alsa da, refah devleti uygulamalar›n›n sonucu olarak ortaya ç›kan nispi refah ortam›, halk›n düzenden beklentilerini canl› tutmaktad›r. S›n›fsal çeliflkileri yumuflatan nispi refah ortam›, halk›n düzenden kopmas›n› zorlaflt›r›r. Özetle, suni denge, siyasal olarak devletin fliddet ayg›t›n›n y›ld›r›c› terörü ve devletin yenilmezli¤ine dönük geleneksel alg›; ekonomik olarak halk›n düzenden beklentilerini canl› tutan nispi refah düzenekleri ve ideolojik olarak ‹slamc›l›k ve miliyetçilik gibi köklü geleneksel gerici ideolojilerle halk›n düzene olan tepkilerinin pasifize edilmesiyle meydana gelmektedir. Halk›n tepkileriyle düzen (oligarfli, devlet) aras›nda kurulan suni denge, bu tepkilerin devrimci bir eksende politikleflmesini engelleyerek, mücadelenin bafllar›nda halk›n, düzen d›fl› ve düzen karfl›t› devrimci hareketlere kitlesel olarak kat›l›m›n› engeller. Bunun için, Mahir Çayan’›n formüle etti¤i yeni sömüre devriminin devrim starejisi olan Politikleflmifl Askeri Savafl Stratejisine (PASS) göre, halk savafl›n›n ilk aflamas›n›, eskisi gibi kitlesel bir savafl niteli¤inde de¤il, öncü savafl› niteli¤inde olacakt›r. Kitlelerin tepkileri, silahl› propaganday› temel alan öncü-savaflç› bir partinin önderli¤iyle silahl› bir isyana dönüflür. Burada devletin yenilmezli¤i sabit fikrinin k›r›larak kitlerlere güven verilmesi ve onlar›n savafla ha-
z›rlanmas› sa¤lanm›fl olur. (Bak. Devrimci Yol dergileri)
‹slamc› liberal rejim ve suni dengenin yeniden kurulmas› De¤iflen koflullara ba¤l› olarak, rejimin suni dengeyi yeniden tesis eden ayg›t ve düzenekleri de de¤iflmektedir. AKP iktidar›n›n temsil etti¤i ‹slamc› liberal rejimde suni denge özgül bir biçim almaktad›r. Emperyalizmin 4. Bunal›m Dönemi’nde, neoliberal yeni sömürge kapitalizminde, neoliberal ilkeler suni dengeyi sürekli yeniden tesis eden düzeneklere temel niteli¤ini kazand›rmaktad›r. Devletin, devletin fliddet ayg›tlar›n›n ve ideolojik hegemonya ayg›tlar›n›n neoliberal ilkeler çerçevesinde yeniden yap›lanmas›; refah devletinin sosyal güvenlik kurumlar›n›n yerini neoliberal destek a¤lar›na b›rakmas› ve ‹slamc› gericili¤in rejime temel dinamizmini verecek fleklilde yap›land›r›lmas› bu de¤iflimin odak noktalar›n› oluflturmaktad›r.
fiiddet ayg›t›n›n yeniden yap›lanmas› Türkiye’deki rejimler Osmanl› ‹mparatorlu¤undan devral›nan ve zaman›m›za kadar aktar›larak gelen kat› merkeziyetçi ve güçlü devlet gelene¤iyle halk› yönetebilmektedir. Her gelen yeni rejim, bu bask›c› otoriter devlet gelene¤ini zaman›n gerekli k›ld›¤› de¤iflimlerle sentezleyerek yeniden üretmektedir. Devletin geleneksel fliddet al›flkanl›¤›ndan ve ‹slamc› gericilikten beslenen bu ayg›tlar, AKP faflizmiyle neoliberal ilkelere göre yeniden etkinleflmektedir. Yeni sömürgecilikte, TSK merkezli kontrgerilla, polis, yarg›, istihbarat ve bunlar›n sivil uzant›lar›ndan oluflan devletin fliddet ayg›t›, bugün AKP (“sivil”) merkezli olarak yeniden yap›land›r›lmaktad›r. “Yönetiflim ve devletin küçülmesi” iddialar›n›n tersine, devlet daha merkeziyetçi ve otoriter biçimler kazanmaktad›r. M‹T’te, yarg›da, poliste ve üniversitede ‹slamc› kadrolaflma tamamlanmak üzeredir. Rejim biçimi resmen “çok partili parlamenter demokrasi” olarak tan›mlanmas›na karfl›n, bu tan›m pratikte karfl›l›k bulmamaktad›r. Burjuva demokrasilerinin alt›n kural› olarak gösterilen “kuvvetler ayr›l›¤›” ilkesi ihlal edilmektdir. Yasama ve yarg› tümüyle yürütme gücüne, yani AKP iktidar›na; yani Recep Tayyip Erdo¤an’›n “kiflisel otoritesine” ba¤lanm›fl bulunmaktad›r. Yarg› ve polis, AKP Yarg›s› ve AKP Polisi olarak, iktidar›n muhalefeti bast›rmak için kulland›¤› operasyonel bir ayg›ta dönüflmüfl durumdad›r. Elektronik izleme ve denetleme teknolojisi polisin yap›lanmas›n› son derece güçlendirmifltir. 150 bin kifliyi bulan (700 bin hedefleniyor) özel güvenlik kadrolar› bü-
37
REJ‹M
Yanl›fl anlafl›lmas›n; Melih Gökçek “Ulafl›m hakt›r sat›lamaz”, “‹syan” ça¤r›s› yapm›yor, akl›nca hak talebini “gayrimeflru” hale getiriyor.
tün toplumsal yaflama yay›lm›fl özel bir orduyu and›rmaktad›r. ‹nsanlar›n gündelik yaflamlar› bile iktidar›n gözetimi ve denetimi alt›ndad›r. Sendikal bürokrasi ele geçirilmifl ya da denetim alt›na al›nm›fl, düflünceyi aç›klama özgürlü¤ü ayaklar alt›na al›nm›flt›r. Ezilenlerin ve eme¤in özgür siyasal s›n›fsal örgütlenmeleri sistematik olarak engellenmektedir. Özel Yetkili Mahkemeler, Terörle Mücadele Yasas›, ‹nfaz Sistemi ve hapishaneler AKP faflizminin özgün fliddet ve pasifikasyon ayg›t›n› oluflturmaktad›r.
‘Nispi refah’ düzeneklerinde dönüflüm Neoliberal yeni sömürgecilikle birlikte AKP iktidar›nda ücretlerin afla¤› çekilmesi, temel kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›, sosyal güvenli¤in tasfiyesi edilmesiyle, sömürüyü yumuflatan ve kitlerlerdeki refah beklentilerini tatmin eden düzenekler tümden de¤iflime u¤ramaktad›r. Devletin “güvenceli ifl, yaflam ve sosyal güvence” sa¤layan ayg›tlar›n›n yerini neoliberal destek a¤lar› almaktad›r. AKP iktidar›n›n temel ald›¤› neoliberal politikalar ser-
38
maye birikim süreçlerinin temel kamusal hizmetler alan›na uzat›lmas›na yol açt›. E¤itim, sa¤l›k, bar›nma, beslenme, ulafl›m gibi kamusal hizmetler tamam›yla piyasaya aç›ld›. ‹flçi ücretleri afla¤› çekilirken eme¤in yeniden üretim alan› da tümüyle piyasalaflt›r›ld›. ‹flgücü maliyetlerinin düflürülmesi sosyal güvencelerin tasfiye edilmesi, “insanca yaflam ve güvenceli gelecek” olanaklar›n› ortadan kald›rd›. Öte yandan siyasal iktidar bundan kaynaklanabilecek tepkileri denetim alt›na almak ve düzenin kenara ittilen ezilenlerini düzene sürekli eklemleyebilmek için sosyal güvenli¤in yerine neoliberal destek a¤lar›n› (“dilencilefltirme”) kurumlaflt›rmaktad›r. Neoliberal destek a¤lar›, kökleri Osmanl› ‹mparatorlu¤u’na kadar giden ‹slamc› cemaat-vak›f dayan›flmac›l›¤›n›n, neoliberal ilkeler çerçevesinde yönetiflim, STK, yard›m-kredi fonlar› a¤lar›yla iç içe geçmesinden oluflmaktad›r. ‹nsanlar bu a¤lar arac›l›¤›yla yeni düzene ve iktidara yeniden ba¤lanarak beklentileri sürekli k›l›nmaya çal›fl›lmaktad›r. Örne¤in bar›nma hakk› gasp edilenler kredi ve yard›m fonlar›yla bütün gelece¤ini iktidar›n ve kredi sisteminin ellerine teslim etmektedir. E¤er
REJ‹M flansl›ysa (!) bir ev sahibi olabilmiflse, ömrü boyunca oturdu¤u evin kredilerini ödemek zorundad›r. Ya da performansa dayal› ücretlendirmeyle (prim, ek ödenti, promosyon gibi) iflçiye, emeklili¤e ve k›dem tazminatlar›na yans›yan güvenceli ücret yerine kaderini tümüyle iflverene teslim etti¤i ücret sistemi getirilmektedir. Dünya Bankas›’n›n çiftçiye dönüm bafl›na 10 bin lira verdi¤i tar›m› çökertme fonlar›ndan belediyelerin da¤›tt›¤› giysi, g›da ve kömür yard›mlar›na dek ülke çap›nda örülen ve halk›n gündelik yaflam›n› iktidara ba¤›ml› hale getiren iflte bu neolibeal destek a¤lar›d›r. Böylece kendi kaderini iktidara teslim eden ve gelece¤i ipotek alt›na al›nan halk›n düzene olan tepkileri ekonomik zor yöntemleriyle pasifize edilmektedir. Daha iyi bir yaflam, örne¤in bir ev beklentisi içinde yakas›n› kredi-borç sistemine kapt›rm›fl olan insanlar, ömrünü, risklerle ve a¤›r bedellerle dolu devrim yolunda de¤il, sermayenin borç k›s›r döngüsünde tüketmektedir. Yine ayn› flekilde, neoliberal destek a¤lar›yla iktidar›n güdümüne giren (“neoliberal korporatizm”) sendikal bürokrasi seçkinleri, giderek güvencesizleflen büyük bir iflçi kitlesininin denetim alt›na al›nmas›n› sa¤lamaktad›r.
Neoliberal kimlik siyaseti ve ideolojik hegemonya ayg›tlar›n›n yeniden yap›lanmas› Kitleleri, iktidara ve sermayeye ba¤›ml› k›lan neoliberal destek düzenekleri, halk›n (hep yard›m, destek, prim, promosyon, teflvik, kredi, ek ödendi, performansa dayal› ücret bekleyen), kendisine verilenlere ba¤›ml› ve verilenlerle yetinen edilgen ma¤dur kitlelere dönüflmesine yol açmaktad›r. “Ma¤duriyet”, halk›n kendi kaderine sahip politik özne olmaktan ç›kar›larak toplumun en alt seviyesine indirgendi¤i kal›c› bir toplumsal statüye dönüflmektedir. Neoliberal kimlik siyasetinin temelinde yer alan ma¤duriyet statüsü, etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel kimlik kümelerine ayr›flm›fl neoliberal toplumda, halk›n siyasetten uzaklaflt›r›lmas›n›n (depolitizasyon) özünü oluflturmaktad›r. Türbanl› kad›nlar, Kürtler, Aleviler, Romanlar gibi farkl› kesimlerden oluflan halk›n kimlik ma¤duriyetlerinin sürekli canl› tutuldu¤u neoliberal kimlik siyasetinde, halk›n s›n›fsal-toplumsal eksenlerde örgütlenmesi sistematik olarak engellenmektedir. Toplumdaki geleneksel s›n›fsal, etnik, mezhepsel gerilimler, neoliberal sürecin getirdi¤i parçalanmalarla birleflerek gergin ve k›r›lgan bir toplumsal yap› ortaya ç›karmaktad›r. ‹slamc›l›k, milliyetçilik, ulusalc›l›k ak›mlar› kendi eksenlerinde çeflitli gerilimler yaratt›¤› gibi, zenginler ve yoksullar gibi toplumsal kutuplaflmalar ve güvencelilerle güvencesizler gibi s›n›f içi
rekabet de artmaktad›r. AKP iktidar› toplumdaki köklü ‹slamc›-milliyetçi gericili¤e dayanarak iktidar›n› sürdürülebilmektedir. ‹slamc›-milliyetçi gericilik, üretici güçlerin geliflimini ve halk›n devrimci dinamiklerini bask› alt›na almak için iktidar›n elindeki haz›r-besleme k›talar› oluflturmaktad›r. ‹ktidar, etnik-toplmsal çat›flmalar› yaratt›¤› istikrars›zl›klardan çekindi¤i için, ‹slamc›-miliyetçi kitle potansiyelini daha çok, d›fl siyaset odakl› müdahalelerle canl› tutmaktad›r. ‹srail gibi Filistin halk›na sald›ran devletlere ya da geleneksel ABD-Ermeni lobisine antipati, ‹slamc›-milliyetçi kitleleri, dolays›yla iktidar deste¤ini canland›rmak için kullan›lmaktad›r. Kald› ki zaten ‹slamc›l›k ve milliyetçilik, 50 y›ld›r kitle pasifikasyonlar›n›n temelinde yer alan sistematik kontrgerilla operasyonlar›n›n kitle meflruiyetini oluflturmaktad›r. fiu s›ralar yine, hak mücadelelerinin yükselmesiyle k›r›lganl›¤› artan AKP iktidar›n›n, toplumsal muhalefete yönelik fliddet ve bask› politikalar›n›n meflrulaflt›r›lmas› için kullan›lmaktad›r. Yine ‹slamc› kitlelerideki geleneksel Kemalist devlet seçkinleri alerjisi, iktidar›n s›k›flt›¤› her durumda yeniden gündeme getirilmektedir. Kitlelerin dinsel talepleri, eski devlet seçkinleriyle çat›flma düzlemi yarat›larak iktidar lehine sürekli siyaset alan›na tafl›nmaktad›r.
AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤› Halk kitlelerinin tepki ve hoflnutsuzluklar›n› denetim alt›na alabildi¤i sürece “halk›n tepkileri ile düzenin süreklili¤i” aras›ndaki dengeyi koruyabilen AKP iktidar›, üç noktada bu dengeyi korumakta zorlanmaktad›r: 1. Yenilenen devletin fliddet ayg›t›yla halk›n demokrasi beklentileri aras›ndaki çeliflki 2. Neoliberal destek (dilencilefltirme) a¤lar›yla halk›n refah beklentileri aras›ndaki çeliflki 3. Halk›n ideolojik (‹slamc›-milliyetçi-liberal) talepleriyle ekonomik talepleri aras›ndaki çeliflki Bu üç noktada ortaya ç›kan k›r›lganl›kla hak mücadelesi aras›nda do¤rudan bir ba¤lant› bulunmaktad›r. ‹ktidar›n k›r›lganl›klar› kendili¤inden bir biçimde ortaya ç›kmamaktad›r. Hak mücadelelerinin yeni muhalefet tarz›, iktidar›n k›r›lganl›¤›n› oluflturan-ortaya ç›karan-görünür k›lan bir ifllev tafl›maktad›r. Bu üç k›r›lganl›k noktas›n› oluflturan çeliflkiler, henüz hak mücadeleleri taraf›ndan en zengin içerikleriyle politik olarak formüle edilemeseler de, bunlar, do¤rudan iktidar› hedefleyen hak mücadellerinin yükselece¤i politik-ideolojik çat›flma alanlar›n›n alt bafll›klar›d›r. Neoliberal yeni sömürgecili¤in kal›c› kriz ve istikrar-
39
REJ‹M s›zl›klar›, tepki ve hoflnutsuzluklar› da sürekli k›lmaktad›r. Zaman zaman tepkiler denetim alt›na al›n›p denge sa¤lansa da kriz mutlak, denge ise geçici ve görecelidir. Krizler var oldu¤u sürece, halk›n beklentilerinde k›rlmalar ve fliddetin denetim alt›na almad›¤› tepkileri mutlaka olacakt›r. ‹ktidar›n k›r›lganl›¤›n›n ortaya ç›kt›¤› nokta, iflte bu tepkilerin denetim alt›n al›namad›¤›, iplerin koptu¤u noktad›r. Suni dengenin k›r›lmas› ayr› bir tart›flma konusudur. Kitlelerin tepkilerinin devrimci bir iktidar stratejisi çerçevesinde politiklefltirilmesi, bunun bir iktidar hareketi olarak mevzilenmesi ve izlenecek yolu ve kullan›lacak yöntemleri içeren tart›flma ayr› bir çal›flman›n konusudur. Ancak suni denge kavram›n›n, AKP iktidar›n›n k›rlganl›¤›, halk kitlelerinin tepkilerinin politikleflmesi ve bu noktada devrimci iradenin rolüne iliflkin teorik aç›klay›c›l›¤›, hak mücadelelerinin örgütlenmesinde pratik önem arz etmektedir.
1. Yenilenen devletin fliddet ayg›t›yla halk›n demokrasi beklentileri aras›ndaki çeliflki AKP’nin, “devletin sivilleflmesi, küçülmesi ve demokratikleflmesi” hakk›ndaki propagandas›, neoliberal yeni sömürgecili¤e has de¤iflimlerin ürünüdür. AKP burada neoliberal ilkelerle yönetilen alternatif bir devlet tasar›m› vaat etmektedir. 50 y›ll›k yeni sömürge devletinin alternatifi, “sivillik”, “küçüklük” ve “demokratiklik” kodlar›yla tan›mlanmaktad›r. Sivil devlet, anayasadan yarg›ya dek devletin “askeri vesayet”ten ar›nd›r›lmas› anlam›na gelmektedir. Yani AKP iktidar›nda, askerlerin (TSK) belirleyici oldu¤u “anti demoktaratik-otoriter-bask›c›” devlet gelene¤i sona erdirilmesi vaat edilmektedir. Devletin küçültülmesi, devletin ekonomiden el çekerek neoliberal piyasalara uyum sa¤lamas›, hantall›klardan, yolsuzluklardan kurtulunmas› anlam›na gelmektedir. Devletin demokratikleflmesi ise, devletin, eski bürokrasi seçkinlerinin bask› arac› olmaktan ç›kar›larak milletin (halk›n) iktidar›n› temsil etmesi anlam›na gelmektedir. Böylece imparatorluktan miras al›n›p, küçük burjuva diktatörlü¤ü ve oligarflik diktatörlük koflullar›nda yeniden üretilen devletin bask›c›-otoriter gelene¤i sona erdirilecektir. Devletin bas›k›c›-sald›rgan tarz›n› karakterize eden kontrgerilla yap›lanmas› ve bunun sivil uzant›lar› etkisizlefltirilerek, kendi halk›n› düflman gören bir devlet anlay›fl›ndan kurtulunacakt›r. Halk›n devletten korkusu, devlete tepkisi ve “devletin yenilmezli¤i”ne iliflkin sabit fikri, “ileri demokrasi” söylemiyle düzen içi bir iktidar alternatifine güç verdi. Özellikle islamc› kitlelerin “Kemalist devlet”le çeliflkileri tarihsel bir hesaplaflma davas›na dönüfltürüldü.
40
AKP, mazlumlar›n ve ma¤durlar›n temsilcisi olarak seçkinlerin iktidar›na kafa tuttukça kitlelerin devlete olan tepkileri, iktidara yerleflen bir hareketin deste¤i haline geldi. Asl›nda AKP, “devletin yenilmezli¤i” fikrini, anti-devlet söylemiyle düzen içi bir iktidar alternatifinin kitlesel enerjisi olarak kulland›. ‹ktidara iyice yerleflen AKP, yeni sömürgeci “asker merkezcil” kapitalist devlet yap›lanmas›n›n, neoliberal, “sivil merkezcil” anti-tezi oldu. Yani, devletin bask›c› gelene¤ini ve fliddet ayg›t›n›, neoliberal ilkeler çerçevesinde daha da gelifltirip pekifltirerek “sivil” bir eksende yeniden üretti. Merkezi otorite, yani devletin kat› merkeziyetçili¤i tarihte hiç görülmemifl yo¤unlu¤a ulaflt›. Askeri faflizmlerde, en az›ndan devletin toplum içine nüfuzunda s›n›rlar görülürdü. AKP iktidar›ndaysa ‹slamc› cemaatler, neoliberal yönetiflim düzenekleriyle toplumun her hücresine nüfuz edebilecek yönetsel ayg›tlara ulaflm›fl durumdad›r. Elektronik denetleme teknolojisi ve özel güvenlik flirketleriyle gündelik yaflam›n bütün alanlar› iktidar ve sermayenin denetimi alt›ndad›r. Sonuç olarak, devletin fliddet ayg›t›na dayanarak halk kitlelerinin tepkilerinin pasifize edilmesi, düzenle uyumlu hale getirilmesinde AKP, büyük bir iktidar gücüne ulaflm›fl oldu. AKP iktidar›n›n k›rlganl›¤› da tam bu noktada ortaya ç›kmaktad›r. Çünkü bu büyük iktidar gücünü art›k meflrulaflt›rmakta zorlanmaktad›r. Kamuoyu ve kitle meflruiyetini, eski devlet seçkinlerine karfl›, ma¤durlar›n ve mazlumlar›n temsilcisi olarak elde eden AKP, art›k bu yan›lsamay› yaratamamaktad›r. Eski devlet seçkinlerinin gücü k›r›l›ncaya dek kendisine, “ezilenler hareketi”, “iktidarda ama ma¤dur-muhalif” görüntüsü verebiliyorken flimdi verememektedir. Hak mücadelelerinde görüldü¤ü gibi, AKP mutlak iktidar gücünü ezilenlere yönlendirdikçe, bunu meflrulaflt›rmamaktad›r. Kendisine yönelen her türlü tepkiyi polis fliddetiyle bast›ran zalim bir iktidar görüntüsüyle, ezilen kitlelerin tepkilerini düzene yeniden eklemleme yetene¤ini yitirmektedir. Meflruiyetini egemenler aras› iktidar çat›flmalar›na göre oluflturmufl olan AKP iktidar›n›n fliddet ayg›t›, “sokaktan yükselen tehlike” karfl›s›nda haz›rl›ks›zd›r.
2. Neoliberal destek (dilencilefltirme) a¤lar›yla halk›n refah beklentileri aras›ndaki çeliflki Yeni sörmürge Türkiye kapitalizminin klasik sömürgelere göre ay›rt edeci özelli¤i “nispi refah”t›r. Nispi refah, yani halk›n görece refah koflullar›nda yaflamas›, sö-
REJ‹M
mürüyü ve sömürüye karfl› kitle tepkilerini yumuflatmakta ve halk›n düzenden “iyi yaflam” beklentilerini canl› tutmaktad›r. Hele hele nispi refah› sa¤layan politikalar, refah devleti, sosyal güvenlik sistemi gibi yap›sal tedbirler getirmiflse de rejimin ezilenleri bütünsel olarak düzene eklemleme ayg›tlar› daha sa¤lam çal›flmaktad›r. Yurttafllar kendilerini görece güvencede hissetmektedir. Üstelik devletin bask›c› niteli¤ine bir de koruyucu devlet (“baba devlet”) niteli¤i eklenmektedir ki bu durum, korkuyla kar›fl›k, devlet kafl›t›l›¤›n› dengeleyen ciddi bir psikolojik eflik yaratmaktad›r. Ne var ki temel kamusal hizmetlerin piyasalaflt›r›lmas›n›, sosyal güvenli¤in tasfiyesini ve bütün refah devleti uygulalar›n›n sona erdirilmesini gerektiren neoliberal politikalar, halk›n nispi refah koflullar›n› kamusal güvence alt›na alan ayg›tlar›n tasfiyesi anlam›na gelmektedir. Neolibeal yeni sömürgecilikte, nispi refah ayg›tlar› tamamen piyasa iliflkilerine ba¤land›¤› gibi, onun yerine geçirilen neoliberal destek a¤lar› da piyasan›n ve iktidar›n halk kitleleri üzerindeki bask›s›n› güçlendirmektedir. Halk›n refah beklentilerini kurumsal güvenceden yoksun b›rak›larak iktidar›n ve sermayenin ellerine teslim edilmesi çeliflkileri derinlefltirmektedir. Bu destek a¤lar›n›n edilgen unsurlar›na dönüflen kitleler, piya-
sa ve iktidarla tek yanl› -güvencesiz- iliflkiye geçmeye zorlanmaktad›r. Performans›na, sadakatine, kulland›¤› oya, verimlili¤ine göre bu a¤lar›n parças› heline gelenler, bir lütuf gibi yukardan verilenlere muhtaç ma¤durlar haline gelirken, öte yandan da sermayenin genel de¤erlenme süreçlerinin basit parçalar›na dönüflmektedirler. Düzenin k›r›lganl›¤›n› alarak, kitle tepkilerinin düzene eklemlenmesini sa¤layan bu düzeneklerle halk›n beklentileri aras›nda çeliflkiler büyümektedir. Bu durum bir yandan, “yolsuzlu¤a karfl› mücadele” tart›flmalar›nda görüldü¤ü gibi, “düzen içi adil paylafl›m” beklentilerini ve hayal k›r›kl›¤›ndan kaynaklanan huzursuzluklar› art›rmaktad›r. T›pk› AKP’nin ezilen ‹slamc› kitlelerin temsilcisi olarak iktidara yerlefltikten sonra h›zla lüks bir yaflam›n içine yuvarlanan ‹slamc› burjuvaziye, cemaat arsitokrasisine ve kendi kadrolar›na büyük miktarlarda sermaye aktarmas›ndan kaynaklanan -flimdilik dipten giden- huzursuzluklarda görüldü¤ü gibi. Öte yandan, insanlar› ma¤dur konumuna indirgeyen destek, prim, teflvik, yard›m gibi temel yaflamsal ürünlere yönelik beklentilere, kamusal hak niteli¤i veren hak mücadelesi, “ma¤dur” kitlelerin iktidara ve sermayeye yönelik edilgen tepkilerini politiklefltirmektedir. Hak mücadelesi,
41
AKP’nin fliddet ayg›t›n› teflhir eden militanl›¤›, çeliflkinin ilerletici taraf›ndaki herkesi harekete geçirebilen kitleselli¤iyle, ma¤durlar›n tepkilerine devrimci politik bir nitelik kazand›rabilmesiyle hak mücadeleleri, farkl› türden kitle tepkilerinin a盤a ç›kt›¤› ana kanal› oluflturmaktad›r.
“insanca yaflam”› toplumsal güvenceye alan bir alternatifi bir toplumsal proje sunmaktad›r. Benzer flekilde, sendikal bürokrasi seçkinlerine ve görece güvenceli iflçi-emekçi s›n›f kesimlerine verilen ekonomik ödünler emek hareketini pasifize ederek belli bir eflikte turmay› baflarsa da, güvencesiz iflçi s›n›f›n›n hak ve talep eksenli yeni muhelefet tarz› karfl›s›nda etkisiz kalmaktad›r. AKP iktidar› emek hareketini denetim alt›na almak ve giderek AKP sendikac›l›¤›n› yaratmak yoluyla, s›n›f hareketinde bir yeni uzlaflmac›l›k, bir nevi “neoliberal korporatizm” anlay›fl›n› egemen k›ld›. Ancak neoliberal destek a¤lar›yla iktidara ba¤›ml› k›l›nan sendikal bürokrasi seçkinleri, iflçi s›n›f›n›n sa-
42
dece “görece güvenceli üst tabakas›”n› temsil etmektedir. ‹flçi s›n›f›n›n sürükleyici gövdesini oluflturan güvencesiz iflçi s›n›f›n› temsil etmemektedirler. ‹flçi s›n›f›n›n kaderinin belirlendi¤i asgari ücret belirleme komisyonlar›nda ya da ifl yasas›n› de¤ifltirme toplant›lar›nda güvencesiz iflçi kesimleri temsil edilmemektedir. AKP iktidar›, ortaya ç›kan y›k›c› sonuçlara giderek daha fliddetli tepkiler vermeye bafllayan bu güvencesiz iflçi kitlerlerinin tepkilerini denetleyebilecek a¤lara sahip de¤ildir. AKP iktidar› bir yandan neoliberal güvencesizlefltirme programlar›n› h›zla yürürlü¤e sokarken, tafleronlaflt›r›lan, sendikas›zlaflt›r›lan, ucuza çal›flt›r›lan bu kitlelerden yükselen iflçilerin hak mücadelesini muhalefet
REJ‹M tarz›na karfl› bask› ve sindirme politkalar›ndan baflka bir araca sahip de¤ildir. ‹nsanca yaflam koflullar› ortadan kal›d›r›lan güvencesiz iflçi s›n›f›n›n hayatta kalma mücadelesini, salt fliddetle denetim alt›na almak, iktidar aç›s›ndan giderek zorlaflmaktad›r.
3. Halk›n ideolojik (‹slamc›-milliyetçi) talepleriyle s›n›fsal ç›karlar› aras›ndaki çeliflki ‹slamc›-milliyetçi ideolojiler ve siyasal ak›mlar, halk kitlelerinin tepkilerini pasifize edilerek, onlar›n devrimci özneye dönüflümlerinin engellenmesinde, eskiden beri kullan›lagelen gericilik kayna¤›n› oluflturmaktad›r. Sömürge tipi faflizmin toplumsal temelinin yarat›lmas›nda, kontrgerillan›n komünizme karfl› mücadele stratejisinde, gerek kadro potansiyeli, gerek kitle seferberli¤i olarak hep bu kaynaklara baflvurulmufltur. ‹slamc› hareket her ne kadar bugün toplumsal de¤iflimlerin -örne¤in “ileri demokrasinin”- birincil aktörü gibi gösterilse de her zaman rejimlerin en güvenilir gericilik potansiyelini oluflturmufltur. Temel ideolojik-toplumsal dinamizmini ‹slamc›l›ktan alan AKP iktidar›, ‹slamc›-milliyetçi siyasallaflma ekseninde kimi k›r›lganl›klar yaflamaktad›r. Öncelikle, uzun y›llard›r iktidar beklentileriyle harekte geçirilen ‹slamc› kitleler, tam iktidar olmuflken AKP iktidar›n›n sab›rl›yavafl ilerleme stratejisiyle çeliflkiye düflmektedir. Temel dinsel taleplerinin bir an önce karfl›lanmas›, Mavi Marmara olay›nda görüldü¤ü gibi, d›fl siyasette afl›r› k›flk›rt›lm›fl kitlelerin art›k “one minute flov”flar›yla kolayca yat›flt›r›lamay›fl›, içki, kad›n, sanat gibi gündelik yaflam›n daha fazla ‹slamc›laflt›r›lmas› gibi konularda çeflitli gerilimler ortaya ç›kmaktad›r. Ç›kar›lan yasa ve yönetmeliklerle yukardan afla¤› devlet eliyle ‹fllamc›laflt›rman›n artt›¤› bugünlerde, özellikle temel seçim yat›r›m› olarak dinsel-milliyetçi beklentileri k›flk›rt›lan kitlelerin zamanla AKP taraf›ndan bile denetlenmesinde güçlükler yaflanabilir. Öte yandan ‹slamc› kitlelerin dinsel talepleriyle s›n›fsal ç›karlar› ars›ndaki çeliflki giderek büyümektedir. Neoliberal kapitalimin iktidar›nda ‹slamc› kitlelerin sadece dinsel ç›karlar›n› temsil eden AKP, onlar› da s›n›fsal olarak y›k›ma sürüklemektedir. ‹slamc› dayan›flma a¤lar›yla bu kitlelerin “s›n›fsal” talepleri biraz yat›flt›r›lm›fl olsa da genel güvencesizlik ve hak kay›plar› süreçlerinden onlar da nasibini almaktad›r. Hak mücadelerinde art›k yavafl yavafl ‹slamc› kitleler de yer almaktad›r. Tekel direniflide görüldü¤ü gibi, üstelik bu eylemlerde türban gibi ‹slamc› talepleri simgeleyen figürlerle yer ald›klar›nda iktidar› bir hayli rahats›z da etmektedirler. Zaten ‹slamc› burjuvaziyle s›-
n›fsal çeliflkileri olan bu kesimlerin, zaman zaman giderek zenginleflen “cemaaat aristokrasisi”yle de gerilimleri artmaktad›r.
Devrimci iradenin rolü ve hak mücadelesi AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›, iflçi s›n›f› siyasetinin devrimci müdahalelerinden ba¤›ms›z ortaya ç›kabilecek nesnel-kurumsal bir gerçeklik de¤ildir. Türkiye neoliberal yeni sömürge kapitalizmi, sermaye yetersizli¤i ve ba¤›ml›l›k iliflkilerinden dolay› sürekli kriz ve istikrars›zl›klarla bo¤uflmaktad›r. Halk kitlelerini devrimci dinamiklerini bask› alt›na almadan sermaye süreçlerinin önünü açamaz; dolay›s›yla varl›¤›n› sürüdüremez durumdad›r. Zaten sömürge tipi faflizmin temelini de bu gerçeklik oluflturmaktd›r. Türkiye’de egemen siyasetin niteli¤i özünde bir kriz yönetimidir. Rejim krizi, kitle hareketinin, rejimi yetmezli¤e sürükleyebilecek nitelikte siyasallaflmas›yla ortaya ç›kmaktad›r. Böylece, sürekli sermaye birikiminin önünün aç›lmas› ve bu süreçte ortaya ç›kan tepkilerin düzene yeniden eklemlenmesi süreci t›kanmaktad›r. AKP iktidar›n›n k›r›lganl›¤›n› göstermesi-ortaya ç›karmas› bak›m›ndan hak mücadelelerinin önemi yaflamsald›r. ‹ktidar›n nesnel olarak k›rl›ganl›¤›n›n olgunlaflt›¤› çeliflkilere müdahale tarz›yla hak mücadeleleri, kitlelerdeki hoflnutsuzluk ve tepkilerin düzene yeniden eklemlenmesini zorlaflt›rmaktad›r. AKP’nin temel politik s›n›fsal program›n›n sonucu olarak, Türkiye’de siyaset güvencesizlik ve hak mücadelesi çat›flmas› temelinde kurulmaktad›r. Bunun siyasal ifadesi, AKP iktidar›yla hak mücadeleleri aras›ndad›r. Hak mücadelelerinde, bu program›n uygulanmas› sorucunda ortaya ç›kan y›k›mdan kaynaklanan kitlelerdeki tepkilerin, düzene yeniden eklemlenmesini zorlaflt›ran bir muhalefet tarz› geliflmektedir. AKP’nin fliddet ayg›t›n› teflhir eden militanl›¤›, çeliflkinin ilerletici taraf›ndaki herkesi harekete geçirebilen kitleselli¤iyle, ma¤durlar›n tepkilerine devrimci politik bir nitelik kazand›rabilemesiyle hak mücadeleleri, farkl› türden kitle tepkilerinin a盤a ç›kt›¤› ana kanal› oluflturmaktad›r. Neoliberal kimlik siyasetinin parçalad›¤› birbiriye çeliflen farkl› kitleleri bir araya getirebilmesiyle ve dilencilefltirme politikas›n›n “ma¤dur”lar›n› özneye dönüfltürmesiyle, hak mücadelesi toplumsal muhalefetin geleneksel yap›lar›ndan ayr›lmaktad›r. Kitle tepkilerinin kendili¤inden iktidara karfl› politik bir muhahalefet hareketine dönüflmedi¤i bilinen bir gerçekliktir. Bu koflullarda hak mücadelelerini, iflçi s›n›f›n›n güncel devrimci politik çizgisi olarak ortaya ç›karan devrimci iradenin rolü yaflamsal bir önem tafl›maktad›r.
43
SOSYAL DEMOKRAS‹
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu partisi, sa¤ partiler bu kuruculuk rolünü ondan çal›nca, zorunlu bir karfl›tl›k eseri kendine sol demeye bafllad›. Daha sonra buna 70’lerin sol dalgas› ve 80’lerin 12 Eylül’e karfl› gençlik ve iflçi mücadelesi eklendi. Dalga çekilince sahne Baykal’a kald›.
Sosyal demokrasiye neoliberal pansuman Fark›n› soranlara, “Benim ad›m Kemal!” diyor. “Kemal, Kemal!” diye ba¤›ran kitleler olsayd› meydanlarda, daha baflka t›nlard› bu yan›t. Ancak yaratt›¤› heyecan ve beklentinin yan›na giderek büyüyen bir flüphe eklendi¤ini kim inkar edebilir. Neoliberalizm taraf›ndan manevra alan› tüketilmifl sosyal demokrasi anlay›fl› ile “yeni CHP”nin yoksul kitlelere ulaflmas› çok zor Celal K›raç
44
SOSYAL DEMOKRAS‹
C
HP’deki yönetim de¤ifliklikleri, hemen her kesimce ilgiyle izlenen bir siyasal olaylar dizisi haline geldi. Neoliberal dönüflümle birlikte çok boyutlu bir krize sürüklenmifl, uzun süredir iktidar yüzü görmemifl, hizip çat›flmalar›ndan erimifl, yorgun ve hareketsiz düflmüfl bu partideki “küçük bir k›p›rt›” bile büyük bir beklenti ve heyecana yol açt›. Bunun bir yenilenme hamlesi; Türkiye sosyal demokrasisini içinde debelendi¤i krizinden ç›karacak ileri bir at›l›m oldu¤u yönünde iddia ve de¤erlendirmeler var. Yüzeysel ve iyimser de¤erlendirmeler bir yana b›rak›l›rsa, olup bitenleri neoliberal dönüflüm ve sosyal demokrasinin krizi ba¤lam›nda irdelemek yerinde olacakt›r. Bugüne dek parti bürokrasisinde, biraz da söylemde gerçekleflen de¤iflime bak›l›rsa, at›lan ad›mlar›n, krizi derinlemesine ele almaktan ve yeni siyasallaflma dinamiklerini yakalamaktan uzak; yüzeyde kalan popülist, pragmatist ad›mlar oldu¤u görülecektir. Sosyal demokrasinin genel özelliklerine, ilkelerine, zamana ve mekana ba¤l› olarak farkl› biçimlerine göre de¤iflik, hatta birbiriyle çeliflen tan›mlar yap›l›r. Gerçekten de bütün zaman ve mekanlarda geçerli tek tip bir sosyal demokrasiden söz edilemez. Ülkeye ve zamana göre de¤iflik türde sosyal demokrat hareketlere rastlan›r. Ancak özünde burjuva reformist hareket olarak sosyal demokrasinin siyasal gücü, her nerede olursa olsun, iflçi s›n›f›na (halka) de¤iflen her koflulda düzen içi iktidar alternatifleri sunabilme yetene¤inde sakl›d›r. Kriz’in odak noktas› bu yetenekteki t›kanmad›r. Yeni sömürge kapitalizmine özgü biçimlerde ve tarihsel olarak CHP’nin parti yata¤›nda geliflen Türkiye sosyal demokrasisi, neoliberal dönüflümle birlikte s›n›fsal, ideolojik, ve örgütsel olarak üç temel düzlemde derin krizler yaflamaktad›r. CHP’nin s›n›fsal temeli, neoliberal politikalar›n y›k›ma u¤ratt›¤› yoksul emekçi halk s›n›flar›n›n tepkilerini AKP iktidar›na alternatif bir siyasal harekete dönüfltürmeye elveriflli de¤ildir. Zaman zaman “eme¤in kitle partisi” ya da “varofllara yönelmek” gibi söylemler kullansa da daha çok çözülen orta s›n›flar›n, görece güvenceli biçimlerde çal›flan iflçilerin ve kamu çal›flanlar›n›n eski s›n›fsal konumlar›n›n korunmas› temelinde seçkinci bir çizgi izlemektedir. Neoliberal politikalar›n derinlefltirdi¤i sorunlara “sosyal demokratça” elefltirel bir tav›r tak›nmamas› ve çözüm üretememesi, CHP’nin krizinin ideolojik düzlemini oluflturur. Kürt sorunu, ‹slamc› gericilik ve emekçi halk›n temel yaflam ve çal›flma biçimi olarak güvencesizlik gibi yak›c› sorunlara karfl› gündelik pragmatik yaklafl›mlar d›fl›nda sistematik politikalar üretmemektedir. Tersine bü-
tün geri çekilme ve t›kanma zamanlar›nda yapt›¤› gibi baba oca¤›n›n bildik ulusalc›-devletçi-merkezci çizgisine çekilmektedir. Gündemi en fazla meflgul eden parti içi sorunlar, krizin örgütsel düzlemini oluflturmaktad›r. Sosyal demokrat hareketin farkl› partilere bölünmesi, parti içi hizip çekiflmeleri, tart›flma ve karar alma mekanizmalar›n›n daralarak partinin bir lider partisine dönüflmesi, örgütün s›n›fsal ba¤lar›n›n kopmas› CHP’nin örgütsel-yap›sal krizini göstermektedir. Ülkemizin tersine, sosyal demokrasi dünya çap›nda bu ve benzeri sorunlara getirdi¤i çözüm çerçevesinde yenilenme deneyimleri yaflamaktad›r. Örne¤in, kimi Kuzey Avrupa, Güney Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinde sosyal demokrat partiler, neoliberal y›k›m›n halkta yaratt›¤› tepkileri düzen içi iktidar seçene¤i olarak örgütleyebilmektedir. ‹ngiltere ‹flçi Partisi, ‹spanya PASOE, Brezilya ‹flçi Partisi gibi birbirinden çok farkl› deneyimler üretseler de, asl›nda bütün bu deneyimler, sosyal demokrasinin neoliberal kapitalizmde ald›¤›, “neoliberal sosyal demokrasi-neoliberal sol” biçimlenme örnekleridir. ‹ngiliz ‹flçi Partisi, bir emperyalist metropolde, yeni sa¤c› neoliberal muhafazakar Thatcher iktidar›na alternatif “yeni sol” projeyle düzene eklemlenme stratejisi izledi. Brezilya’da ise Lula, “insani yüzlü neoliberal proje”yle, devrimci bir sendikal-toplumsal hareket birikiminin düzen içi iktidar seçene¤ini oluflturarak “radikal bir sosyal demokrasi” örne¤i ortaya ç›kard›. ‹flçi s›n›f› hareketinin reformizm ve devrimci sosyalizm olarak bölünmesinden bu yana, sosyal demokrasi karfl›s›ndaki tav›r devrimci siyasetin hep ciddi konular›ndan biri olmufltur. Sosyal demokrasinin burjuva reformist hareket olarak yenilenmesinin devrimci analizi ve sorunun do¤ru konuluflu, devrimci siyasetin yeniden üretimi bak›m›ndan devrimcilere kaç›n›lmaz görevler yüklemektedir. ‹flçi s›n›f›n›n devrimci iktidar seçene¤inin örgütlenmesi, onun düzen içi-reformist e¤ilimlerinin sistematik olarak devrimci siyasetin konusu haline getirilmesini gerektirmektedir. Yoksul emekçi halk kitlelerinin toplumsal davran›fl ve eylem biçimlerinin antikapitalist bir nitelik kazanmaya bafllamas› süreci, ayn› zamanda, sermaye s›n›f›n›n bu mücadelenin nas›l etkisizlefltirilece¤i sorununu önüne koymas›yla birlikte yaflan›yor. Sosyal Demokrasi, böyle bir konjonktürün ürünü olarak ortaya ç›k›yor. Sermaye s›n›f› giderek ideolojik hegemonyas›ndan uzaklaflan, kendi politik aktörlerini yaratmaya yönelen emekçi halk kitlelerini sistem içinde tutmay› baflaracak bir “oluflum” gerçeklefltirip onu aray›fl içinde olan kitlelerin önüne alternatif olarak koyar. Bu “oluflum” bazen
45
SOSYAL DEMOKRAS‹ delesi idi. Ancak bu beklentisi gerçekleflmedi ve ‹ngiliz iflçi s›n›f› h›zla devrimden uzaklaflarak reformizme yöneldi. Bunun nedenleri üzerine genifl kapsaml› bir tart›flma yürütecek de¤iliz. Ancak flu aç›k ki, bu mesele özellikle 19. yüzy›l›n son çeyre¤i ve 20. yüzy›l›n ilk çeyre¤inde s›n›f hareketinin bileflenlerini çok meflgul etti. Esas sorunlardan bir tanesi iflçi s›n›f›n›n yekpare bir s›n›f olarak alg›lanmas›yd›. Ancak ‹ngiltere’de h›zla geliflen s›n›f mücadelesi karfl›s›nda ‹ngiliz burjuvazisinin sömürgelerden elde etti¤i sermaye birikiminin bir k›sm›n› iflçi s›n›f›na “rüflvet” olarak vermeyi bir taktik olarak benimsemesiyle s›n›f içinde parçal› bir yap› oluflturmay› baflard›. Güçlü sermaye birikimi ve siyasal yönetim deneyimine sahip ‹ngiliz burjuvazisi zorlu süreçlerden sonra s›n›f hareketini içermeyi baflarabildi. Kuflkusuz bu sadece iflçi s›n›f›na verilen ekonomik tavizlerle de¤il, siyasal tavizlerle de gerçekleflmiflti.
1) Fredrich Engels 2) Karl Marx 3) V.I. Lenin 4) Karl Kautsky 5) E. Bernstein
Reformizmin babas› Bernstein, sermayenin kar›n› iflçilerle paylaflmak isteyece¤ini savundu. Kautsky ise ya¤maya ortak olma umuduyla savafl› destekledi
sermaye s›n›f› taraf›ndan bizzat yarat›ld›¤› gibi, bazen de emekçi s›n›flar›n öz deneyimleri taraf›ndan gerçeklefltirilmifl olmas›na ra¤men zaman içinde sermaye s›n›f›n›n tahakkümü alt›na girebilir. Sosyal Demokrasi uluslararas› ve ulusal koflullar›n belirleyicili¤i ile kimi zaman emekçi halk kitlelerin taleplerinin temsilcisi olmay› baflar›r ve mücadeleyi düzen içine hapseder; ancak kimi zaman da bundan baflar›l› olamaz ve devrimci bir rüzgâr›n önünde savrulup gider. Bunun nas›l flekillenece¤i bütünüyle yerel ve küresel ideolojik-politik atmosfere, emekçi halk kitlelerinin politik temsilcilerinin ideolojik-politik durufluna ve kitlelerin o güne kadar yaflad›klar› tarihsel sosyal deneyimlere ba¤l›d›r.
‹ngiliz iflçi s›n›f› hareketi: Devrimden reformizme Karl Marks iflçi s›n›f› devrim teorisini geliflmifl ülke iflçi s›n›f› mücadeleleri üzerine kurmufltu. En büyük umudu da ‹ngiliz iflçi s›n›f›n›n kapsaml› ve kitlesel müca-
46
Fredrich Engels’in ifadesiyle afl›r› tekel kâr›na sahip ‹ngiliz sermayesi bir “burjuva iflçi partisi” ortaya ç›kmas›n›n koflullar›n› oluflturmufltur. Lenin emperyalist dönemde bu durumu yeniden ele alarak “tekel kâr›” biriktirebilen her emperyalist ülkede bir “burjuva iflçi partisi”nin kaç›n›lmaz oldu¤unu anlat›r. Bu durumu güçlendiren di¤er önemli faktör ise yine Engels’in ifadesiyle yazarsak “sat›l›k sendikac›lar” gerçe¤idir. Günümüze çok tan›d›k gelen bu söylem sermaye s›n›f›n›n keflfetti¤i ilk içerden teslim alma yöntemi olmasa gerek. Kara Avrupas›’nda ise süreç ‹ngiltere’dekinden farkl› ilerler. ‹ngiliz sermayesi gibi afl›r› tekel kar›na sahip olmayan Fransa, Almanya, ‹talya gibi ülkelerde burjuvazi iflçi s›n›f›na karfl› her zaman çok fliddetli müdahalelerde bulunur. Buna karfl›n iflçi s›n›f›n›n mücadele yöntemleri de hep devrimci biçimlerde gerçekleflir. 1848 devriminden Paris Komünü’ne, çal›flma saatlerinin afla¤› çekilmesinden seçme ve seçilme hakk›na kadar pek çok alanda ciddi kazan›mlar elde edilir. Ancak art›k iflçi s›n›f› mücadelesi içinde iki farkl› e¤ilim oldu¤u gerçe¤i kaç›n›lmaz olarak ortaya ç›km›fl durumdad›r: Reformculuk ve devrimcilik.
Alman Sosyal Demokrat Partisi: Reformizmden karfl› devrime ‹flçi s›n›f›n›n “reforma karfl› zaaf›”n› fark eden Alman burjuvazisi siyasal iktidar› eliyle sosyal taleplerini içeren yeni bir siyasal düzen infla etme yoluna gitti. Alman burjuvazisini bu yola iten en önemli sebep dünyan›n en güçlü ve örgütlü iflçi s›n›f› partisiyle karfl› karfl›ya olmas›yd›. Her ne kadar Alman Sosyal Demokrat Partisi (ASDP) bizzat kendi liderleri eliyle reform-
SOSYAL DEMOKRAS‹ cu bir yola sokulmufl olsa da dünyada hala yükselen bir ivmeye sahip olan s›n›f mücadelesini devrim iddias›ndan vazgeçirmenin bir yolu aran›yordu. 19. yüzy›l›n son demlerinde enternasyonal niteli¤e bürünen iflçi s›n›f› mücadelesinin yaln›zca fliddetle bast›r›lamayaca¤› art›k kabul edilir hale gelmiflti. ASDP teorisyeni Eduard Bernstein’in “hareket her fleydir, hedef hiçbir fley” söylemiyle özlü olarak aç›klad›¤› reformculuk giderek partinin ana yönelimi haline geldi. Bernstein görüflleri resmi kongrelerde reddedilse bile partinin prati¤ine hakim oldu. Bu e¤ilim giderek Marksizmden ayr› bir fikri geliflimin çekirdeklerini tafl›yordu ve Bernstein, kendisine “revizyonist” denmesini memnuniyetle karfl›l›yordu. Bernstein’› reformizme götüren en önemli fikri yan›lg›, sermaye s›n›f›n›n eline geçen art› de¤eri paylaflma e¤iliminde oldu¤unun kabul edilmesiydi. Bernstein’a göre sermaye s›n›f› birikimini artt›rd›kça üretimi ve istihdam› gelifltirecek ve kâr›n bir k›sm›n› iflçi s›n›f›yla paylaflacakt›. Güçlü iflçi s›n›f› mücadeleleri karfl›s›nda sermaye s›n›f›n›n “kendini savunma” ve “karfl›t›n› içerme” refleksinin sonucu olan ve konjonktürel olan bu özelli¤in, Bernstein taraf›ndan sermayenin genel e¤ilimi gibi alg›lanmas› onu burjuvaziyle iflbirli¤ine itti. Reformizmin asl›nda bir burjuva ideolojisi oldu¤unu ve Engels’in ifade etti¤i gibi reformcu partinin asl›nda bir “burjuva iflçi partisi” oldu¤u gerçe¤ini pratik olarak anlamak için I. Dünya Savafl›’n›n ç›kmas›n› beklemek gerekecekti. II. Enternasyonal toplant›lar›nda aç›kça ç›kmas› muhtemel bir dünya savafl›n›n emperyalist amaçlarla ç›kaca¤› öngörülmüfltü. ‹flçi s›n›f› partilerinin bu savafltan uzak durmas›, engellemeye çal›flmas›; ancak e¤er engelleyemezse, savafl ortam›n› devrimci bir duruma dönüfltürülmesi kararlaflt›r›lm›flt›. Buna ra¤men ASDP, savafl konusunun görüflüldü¤ü ilk meclis toplant›s›nda savafl bütçesine onay vererek saf›n› aç›kça belli etmiflti. ASDP yöneticileri aç›kça Alman milliyetçili¤i propagandas› yaparak, Almanya’n›n savafl sonras› kazanaca¤› sömürgelerden Alman iflçi s›n›f›na pay düflece¤i fikrini ifllediler.
t›flma yürütmüfller ve reformist görüflleri mahkum etmifllerdir. Reformistlerin devrimci siyasete iliflkin yürüttükleri elefltirilerin bir k›sm› tart›flmaya de¤er bulunsa bile Bernstein’de aç›kça ifadesini buldu¤u flekliyle reformizmi ideolojik olarak as›l besleyen kapitalizmin büyüme dinamiklerinin yanl›fl tahlil edilmesiydi. Kapitalizmin sürekli olarak büyüyen ve paylaflt›ran bir sistem oldu¤u yan›lg›s› reformistleri kapitalizm içerisinde ekonomik ve demokratik olarak iflçi s›n›f›n›n kendisine bir yer bulabilece¤i düflüncesine yöneltmifl ve bu ba¤lamda kapitalizmi kökten y›kmaya yönelen devrimci hareketlerle bir yol ayr›m›n› tercih etmifllerdi. Ekonomik mücadeleyle siyasal mücadeleyi birbirinden ay›ran ve siyasal mücadelenin önemini ikincil plana düflüren bu Bernsteinci görüflleri; Lenin, iflçi s›n›f› hareketi içindeki ekonomizm e¤ilimi olarak elefltirdi. Ekonomizm, iflçi s›n›f›n›n kendili¤inden e¤ilimlerini yüceltiyor, siyasal mücadele, devrimci örgüt ve devrimci s›n›f bilincinin oluflturulmas› sorununu görmezden geliyordu.
“Uzlaflma” dönemi: Sosyal Demokrasinin alt›n ça¤›! II. Dünya Savafl› sonras›nda iki kutuplu dünya gerçe¤i, Avrupa’da güçlenerek ç›kan sol-sosyalist partiler ve sendikalar ve bütün dünyada güçlü bir dinamik haline gelen devrimci-sosyalist hareketler iflçi s›n›f› hareketiyle sermaye s›n›f› aras›nda stratejik bir uzlaflma döneminin bafllamas›na neden oldu.* Bu dönem bir taraftan savafl sonras› büyük bir dinamizme kavuflan sermaye hareketlerinin sürekli büyümesine sahne olurken, beraberinde Avrupa iflçilerinin de ayn› flekilde bu büyümeden ciddi pay ald›¤›na tan›kl›k ediyordu. Asl›nda bu uzlaflma, tekelci kapitalizmin gelifliminin bir görüngüsüdür; yani ekonomist mücadele (mutlak art› de¤er sömürüsü) düzleminde bir uzlaflmad›r. K›ta Avrupa’s›nda bile muazzam bir göreli art› de¤er sömürüsü vard›r. II. Dünya Savafl› sonras› ekomik
Bernstein’in “kapitalizmin sürekli olarak geliflti¤i ve bu geliflmeye ba¤l› olarak refah› artt›rd›¤› ve bu refah› iflçi s›n›f›yla paylaflma e¤iliminde oldu¤u, demokratik haklar› güçlendirdi¤i” fleklinde özetlenecek fikri I. Dünya Savafl› sonras› Almanya’da filizlenen faflist hareketin sermaye s›n›f›n›n koflulsuz deste¤i ile iktidara gelmesi karfl›s›nda tam anlam›yla iflas etti. Bernstein’›n öncülü Lassale gibi reformistlerle, baflta Marks olmak üzere o dönemin Marksist siyasetçileri k›yas›ya bir tar-
47
SOSYAL DEMOKRAS‹ patlama, malileflme, Keynesçilik ve yine kriz bu temele dayan›r. Bu anlam›yla iflçi s›n›f› mücadelesinin merkezi durumundaki Avrupa’da refah devleti ve faflizm sonras› demokratikleflme süreci bafllam›fl ve bu sürecin temel özellikleri sosyal demokrasinin temel tercihleriyle neredeyse bire bir örtüflür hale gelmifltir. Bu ba¤lam›yla sosyal demokrat siyaset bütün Avrupa’da savafl sonras› dönemi kuran temel siyaset haline gelmiflti. Sermaye s›n›f›n›n bu temel yönelimi merkez sa¤ iktidarlar› bile sosyal demokrat politikalar›n d›fl›na ç›kmamaya zorlad›. Kuflkusuz bu dönemin ideolojik ve siyasal sonuçlar› çok yönlü olarak ele al›nabilir; ama konumuz aç›s›ndan en önemli yan› “Avrupa Demokrasisi,” “Bat› Demokrasisi” diye özel bir demokrasi kültürü ve yönetim biçiminin var oldu¤u ve bunun kapitalizmin tarihsel baflar›s› oldu¤u fleklindeki bir yan›lsaman›n bütün dünyada hegemonik fikir haline gelmesi oldu. Baflta SSCB olmak üzere reel sosyalist ülkelerin giderek dura¤anlaflan ve ideallerinden uzaklaflan görüntüsü “Bat› Demokrasisi” diye tabir edilen burjuva demokrasisini daha da parlatt› ve 1980’lerin sonunda fiilen sosyalist rejimlerin çökmesiyle alternatifsiz hale geldi. 1990’l› y›llarla birlikte sald›rgan biçimde uygulamaya konulan özellefltirme uygulamalar›, iflçi s›n›f›n›n örgütsüzlefltirilmesi, sosyal devletten uzaklafl›lmas› ve bütün yaflam alanlar›n›n ticarilefltirilmesi, emperyalizmin yeniden aç›k iflgal uygulamalar›na bafllamas› vb. somut politikalar sermaye s›n›f›n› iflçi s›n›f›yla uzlaflmaya iten temel dinami¤in devrim ve sosyalizm tehdidi oldu¤u gerçe¤ini bütün ç›plakl›¤›yla ortaya ç›karm›flt›r.
Türkiye’de Sosyal De-
mokrasi ve
Ecevit’in CHP’si
Zaman zaman farkl› partilere bölünse de Türkiye sosyal demokrasisi, esas olarak CHP parti yata¤›nda ortaya ç›km›fl ve geliflmifltir. Bu süreç, örne¤in Avrupa tipi sosyal demokrasilerin tersine, iflçi s›n›f› hareketinin düzen içine-sa¤a çekilmesiyle de¤il, devlet-merkez partisinin sola yönelmesiyle bafllam›fl, sonuçta Türkiye’ye özgü bir sosyal demokrasi biçimi ortaya ç›km›flt›r. Türkiye’de sosyal demokrasi denilince akla CHP geliyor. CHP’nin sosyal demokratl›k iddias›, onun s›n›fsal temeli ve kökeninden dolay› ciddi tart›flmalara konu olmaktad›r. Zira gördü¤ümüz gibi sosyal demokrasi, tarihsel olarak iflçi s›n›f› mücadelesi içindeki bir yol ayr›m›n›n do¤al sonucu olarak ortaya ç›km›flt›r. CHP ise cumhuriyet rejimini kuran bir parti olarak kapitalizmin yukar›dan afla¤› inflas› sürecinde ilk y›llar›nda özel sermayeyi güçlendirmeyi denese de gerek özel sermayenin c›l›zl›¤› gerekse de 1929 bunal›m› nedeniyle devlet kapitalizmi uygulamalar›yla aç›kça “müteflebbis” ifllevi görmüfltür. Bu ifllevi lay›k›yla yerine getirebilmek için de iflçi s›n›f›n› ekonomik ve demokratik haklar bak›m›ndan bask› alt›nda tutmufltur. CHP’nin kendisini “sol” ve “sosyal demokrat” olarak tarif etmesi bütünüyle ‹kinci Dünya Savafl› sonras› oluflan uluslararas› siyasal konjonktürle ilgilidir. ‹ki kutuplu dünyada emperyalist-kapitalist blok yeni sömürge ülkelerde emek ve sosyalizm düflman› sa¤c›-milliyetçi partilerle ittifak kurmaya öncelik vermiflti. Ülkemizde ise savafl›n hemen ard›ndan, 1946 y›l›nda, ilk seçimler yap›lm›fl ve 1950’de yap›lan seçimleri ezici bir üstünlükle Demokrat Parti kazanm›flt›. DP iktidara gelmesiyle savafl sonras› yeniden kurulmaya bafllanan kapitalist blokta Türkiye’nin kurucu aktörü haline gelmifl ve bu anlam›yla CHP’nin elinden bu rolü çalm›flt›. Asl›nda CHP seçimlere izin verip tek parti diktatörlü¤ünden vazgeçerek bu yeni dönemin kurucu öznesi olmaya heveslenmifl; ancak 20 y›l› aflk›n süren tek parti yönetimine karfl› köylü kitlelerin vergi alt›nda inletilmesi ve modernist yeniden yap›lanmaya duyulan tepki DP ile bir patlamaya dönüflünce evdeki hesap çarfl›ya uymam›flt›. DP, emperyalizmin yeni sömürgecilik siyasetinin uygulay›c›s› olarak iktidar›n› sürdürdü. 27 May›s sonras› onun bu miras› Adalet Partisi taraf›ndan devir al›nd›.
48
SOSYAL DEMOKRAS‹ CHP 27 May›s sonras› süreçte art›k eski biçimlerde siyasi varl›¤›n› sürdüremeyece¤ini anlay›nca kendisini ça¤dafl siyasal tan›mlar içinde bir yer aram›fl ve ‹smet ‹nönü’nün tabiriyle kendisini “ortan›n solunda” tarif etmifltir. Bu tabirle CHP aç›kça kendisini sol olarak tarif ediyordu. Ancak bu tarif zorlamas›n›n temel dinami¤i CHP’nin sahip oldu¤u sol de¤erler de¤il, daha çok kendisini karfl›t olarak tan›mlad›¤› AP’nin siyasetin sa¤ taraf›nda yer al›yor olmas›yla ilgiliydi. Kuflkusuz bu tercihte 1960’l› y›llarda esen sol-sosyalizm rüzgârlar›n›n yaratt›¤› prestijden ve yeni kurulan T‹P’e duyulan ilgiden etkilenmesi de rol oynam›flt›r. CHP’nin gerçek anlam›yla sosyal demokrasi tarifiyle buluflmas› Bülent Ecevit’le olmufltur. Ecevit’in ‹nönü’yü devirerek CHP’nin bafl›na geçti¤i 1970’li y›llar›n bafllar› Türkiye’de devrimci sol rüzgârlar›n da güçlü esti¤i y›llard›r. Ecevit aç›kça CHP’nin devlet partisi olma görüntüsünden uzaklaflaca¤› ve Türkiye’nin ezilen kitleleriyle buluflaca¤› mesaj›n› vermifl ve siyasetinin temel yörüngesini de buna göre kurmufltu. “Bu düzen de¤iflmelidir!”, “Su kullanan›n, toprak iflleyenin!” gibi sosyalizan sloganlar kullanmaktan çekinmemifltir. Ecevit kendi hareketini tarif ederken kimi zaman (Avrupa sosyal demokrat partilerine özenerek) demokratik sosyalizm söylemini kullansa da esas olarak “demokratik sol” hareket demeyi tercih ediyordu. Bu tarifle devrimci hareketle aras›na kal›n bir çizgi çekmeyi amaçl›yordu. Ancak 1970’lerle birlikte Türkiye öyle bir siyasal ortama tan›k oldu ki Ecevit hiçbir zaman kendi hayalindeki bu tarife uygun bir sosyal demokrat hareketin lideri olamad›. Zira 12 Mart darbesiyle gerek oligarfli içi s›n›f dengelerini yeniden düzenlemeye çal›flan, gerekse de devrimci muhalefeti ezmeye çal›flan emperyalizmin güdümündeki tekelci sermaye o dönemdeki güç dengelerinden dolay› istediklerini bütünüyle yapamam›flt›. Bu nedenle emperyalizmin ve tekelci sermayenin 1970’li y›llar›n ortalar›na do¤ru belirginleflen tercihi ülkeyi sa¤ partilerden oluflan milliyetçi bir cephe ile yönetmek ve bir iç savafl politikas›yla aç›k faflist diktatörlü¤ün tesisini sa¤lamakt›. Bu süreçte egemen s›n›flar›n kesin tercihi Demirel’in Adalet Partisi, Türkefl’in MHP’si ve Erbakan’›n MSP’sinden oluflan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleriydi. Egemen s›n›flar›n bu tercihi, CHP’nin siyasal duruflunun, zoraki de olsa “antiMC” zemininde yer almas›na yol açt›. Özellikle K›br›s’a yap›lan müdahalenin Anti-Amerikanc› “görüntüsü,” haflhafl ekiminde ABD’nin yasa¤›n› tan›mamas› nedeniyle uygulanan ambargo, CHP’yi “iste-
medi¤i” halde nesnel olarak devrimci hareketin rüzgâr›yla hareket eder hale getirdi. 1975 sonras›nda devrimci hareket büyük bir ivme kazan›rken, CHP’de sosyal demokrat bir parti olarak ülke tarihinin en güçlü dönemini yafl›yor ve CHP 1977 seçimlerinde yüzde 42 oyla iktidara geliyordu. Asl›nda bu olgu sosyalist hareketle sosyal demokrat siyasetin tarihsel geliflim sürecinin temel özelliklerini de yans›t›yordu. Esas olarak devrimci hareket taraf›ndan temsil edilen yükselen toplumsal muhalefet, sosyal demokrasinin de güçlendi¤i nesnel sonuçlar yarat›yordu. Ancak CHP deneyimini Bat› tipi sosyal demokrat siyaset gelene¤inden ay›ran çok temel bir fark vard›r. CHP’nin s›n›fsal kökeni, temeli ve ba¤lant›lar› nedeniyle Bat›’dan farkl› ifllev ve misyonlarla donat›ld›. Örne¤in 1970’lerde, temel olarak, tekelci sermayenin devrimci hareketi dizginlemek için kullanmak istedi¤i bir yedek güç olarak kurgulanmad›. CHP bunu istemifl olsa bile, oligarflinin iç savafl stratejisi ve toplumun faflistlefltirilerek sa¤›n birli¤inin yarat›lmas› yönündeki MC siyaseti AP, MSP ve MHP gibi sa¤c› partileri öne ç›kard›. Hatta CHP’nin iktidar oldu¤u dönemlerde, sermaye s›n›f›, aç›kça CHP’ye karfl› tav›r alm›fl ve MC hükümetlerinin kurulmas› için her türlü deste¤i vermifltir. TUS‹AD o tarihlerde gazetelere tam sayfa ilan vererek CHP’nin iktidardan gitmesi gerekti¤ini ilan etmekten çekinmemiflti. Özetle Türkiye’de ilk sosyal demokrasi prati¤i Ecevit’in CHP’si ile hayat bulmaya çal›flm›fl ama bu pratik bütünüyle o dönemin siyasal atmosferinin özelli¤i taraf›ndan belirlenmifltir. CHP, 1973-1980 sonras› oylar›n› a¤›rl›kla sanayi kentlerinden alm›fl ama bununla birlikte k›rsal alanda da etkili olabilmifltir. Türkiye’nin her yan›n› saran faflist terör devrimcilerle beraber CHP’lileri de hedef alm›flt›r. Yaflanan kitle katliamlar›nda özellikle CHP seçmenlerinin oturdu¤u mahalleler hedef al›nm›fl; CHP’nin pek çok il, ilçe yöneticisi, milletvekili öldürülmüfltür. CHP yönetimi-bürokrasisinin iradesinin d›fl›nda ve buna ra¤men, CHP seçmeni devrimci halk hareketiyle çok yak›n iliflki içinde bulunmufl, devrimci hareketin politikalar›n› destekler duruma gelmifltir.
Neoliberalizm ve sosyal demokrasinin krizi Neolibeal dönüflümle birlikte gerekli yenilenme hamlelerini yapamayan sosyal demokrasi, ideolojik, s›n›fsal ve örgütsel düzlemlerde yaflanan çok boyutlu bir krizin içine sürüklendi. Sosyal demokrat siyasetin 1980 sonras›ndaki ilk k›p›rdan›fl› devrimci hareketle ayn› dinamikler üzerinde fle-
49
SOSYAL DEMOKRAS‹ killendi. 12 Eylül darbesinin kaybettirdi¤i ekonomik sosyal haklar ve demokrasi talebiyle ö¤renci hareketiyle bafllayan hareketlenmeyi k›sa süre sonra “89 Bahar›” diye bilinen iflçi hareketi izledi. Bu süreç 1989 y›l›nda yap›lan yerel seçimlerde o günkü SHP’yi (Sosyal Demokrat Halkç› Parti) yüzde 32 ile birinci parti yapt›. ‹stanbul ve Ankara Belediye Baflkanl›klar› kazan›ld›. Ancak gerek reel sosyalizmin çöküflünün giderek artan derin ideolojik etkileri, gerek 1. Körfez Krizi ve Kürt meselesinin seyrinin yaratt›¤› bask›c› ortam neoliberal uygulamalarla birlikte solun tekrar geriledi¤i bir dönemi bafllatt›. Bu dönemin tek ayr›ks› hareketi Kamu Çal›flanlar› hareketi oldu; ama bu hareket de bir iflçi hareketi ve/veya siyasal bir hareket taraf›ndan desteklenmeyince büyük bir h›zla geleneksel sendikal anlay›fl›n kulvar›na yuvarland›. 1980 ve 1990’larda SODEP/SHP’nin belediyelerde ve koalisyon orta¤› olarak hükümette gerçeklefltirdi¤i icraatlar sosyal demokrasinin geliflimi aç›s›ndan önemli dönüm noktalar›n› oluflturdu. Toplumsal muhalefetle kurdu¤u olumlu etkileflim ve Kürt sorunu gibi konulardaki sol yaklafl›mlar›yla belediyelerde ve hükümette elde etti¤i konumu, neoliberal sald›r›ya karfl› bir toplumsal harekete dönüfltürmedi. Tersine neoliberal yeni sömürge kapitalizminin Türkiye’de yerleflmesinin tramplen tahtalar›ndan birini oluflturdu. Gerek CHP’yle birleflen SHP, gerekse daha sonra koalisyon orta¤› olarak hükümete gelen DSP, neoliberalizmin orta s›n›flar, iflçi s›n›f› ve yoksullar üzerindeki etkilerinin siyasal ‹slam taraf›ndan iktidar alternatifi bir hareket olarak örgütlenmesinin önüne geçecek sosyal politikalar üretemediler. CHP, 12 Eylül yasa¤›n›n ard›ndan 1992’de tekrar siyaset alan›na döndü. Deniz Baykal ve ‹smail Cem’in birlikte örgütlemeye çal›flt›¤› baflar›s›z bir Üçüncü Sol giriflimi gibi baz› yenilenme çal›flmalar›na sahne oldu. 28 fiubat ve sonra AKP iktidar›nda “ulusal sol” cephenin sözcülü¤üne soyunarak k›s›r bir “laiklik”, “ulusal bütünlük” siyasetinin takipçisi haline geldi. Bu dönemde neoliberal kapitalist politikalardan olumsuz etkilenen halk kitlelerinin taleplerine cevap veren bir parti olmay› tercih etmedi. AKP’nin siyasal sistemi yeniden yap›land›rmak istemesi karfl›s›nda geleneksel egemenlik iliflkilerinin sözcülü¤ünü yapan devletçi-merkezci politikaya yöneldi. Bu duruma AKP’nin icraatlar›ndan “rahats›z” olan devlet seçkinlerinin de CHP içinde etkinliklerini artt›rmalar›n› eklemek gerek. Bu durum CHP’yi yoksullaflan emekçi kitleler nezdinde bir seçenek olmaktan uzaklaflt›rd›. CHP sadece ça¤dafl yaflam›n kazand›rd›¤› de¤erleri kaybetmekten korkan kentli orta s›n›flar›n, kamu çal›flanlar›n›n ve iflçile-
50
rin görece güvenceli kesimlerinin ve Alevilerin geleneksel al›flkanl›klarla destekledi¤i bir parti haline geldi. Sosyal demokrat siyasetin olmazsa olmaz› olan yoksul-emekçi s›n›flarla ba¤lar› iyice zay›flad›.
Kemal K›l›çdaro¤lu ve sosyal demokraside yenilenme giriflimleri Kemal K›l›çdaro¤lu’nun genel baflkanl›¤a gelmesiyle, CHP’nin yeniden sol vurgulu bir sosyal demokrat siyasete yönelece¤i umudu genifl kitlelerde olumlu yank› bulmaktad›r. Uzun y›llar sonra ilk kez sosyal demokrat hareketin yeniden ciddi bir kitlesel güç olabilece¤i umudu sosyal demokrat seçmeni heyecanlad›rmaktad›r. Bununla birlikte, kimi sol-sosyalist çevrelerde, CHP’deki de¤iflimin siyasal konjonktürü solun geliflimine olanak verecek biçimde de¤ifltirebilece¤ine yönelik beklentiler de ortaya ç›kt›. CHP’nin önümüzdeki dönemde izleyece¤i çizginin birkaç temel belirleyeni olacakt›r: CHP’nin üzerine binece¤i organik iliflkilerinin oldu¤u bir kitlesel dalga bulunmamaktad›r. Aksine neoliberal kapitalist uygulamalar›n y›k›ma u¤ratt›¤› ancak büyük ço¤unlu¤u AKP’nin ideolojik hegemonyas› ve maddi deste¤i alt›nda pasifize edilmifl bir yoksullar kitlesi bulunmaktad›r. ‹flte CHP’nin s›n›fsal krizi bu noktada bafll›yor. Yeni CHP yöneticilerinden Sencer Ayata'n›n CHP için kurgulad›¤› “yeni tarihsel ittifak” tezi, orta s›n›flar›n kendi hayat tarzlar›n› korumak amac›yla yoksullar› AKP'den kopartmay› hedefleyen bir sosyal demokrat program› temel al›yor. Bu biçimde kurulacak yeni ittifak›n AKP'nin karfl›s›na dikilmesi öngörülüyor. Sencer Ayata’n›n bir süredir dillendirdi¤i “yeni orta s›n›f” söylemi, CHP’nin önümüzdeki dönem izleyece¤i siyasetin “sol” vugular›n› daha da siliklefltiriyor. Ayata, kendisine sorulan, “Solun oy oran›, Ecevit’in yüzde 40’l›k çizgisini aflamaz m›, bunun için ne yap›lmal›?” sorusuna flöyle cevap veriyor: “CHP bir oy art›rma e¤iliminde. Art›fl›n ne kadar, nerede artt›¤› da önemli. K›y›lar, tuzu kurular, beyaz Türkler gibi yüzeysel ifadeler Türkiye’nin içinde bulundu¤u siyasi dönüflümü görmemizi engelliyor. Ortada yüzde 30’lara hatta yüzde 40’lara ulaflan bir kitle var. CHP artan ölçüde ülkenin yüksek vas›fl› iflgücünün deste¤ini kazan›yor. Yeni yaflam tarzlar›n› benimseyenlerin partisi haline geliyor. ‹leri sanayi hatta sanayi ötesi kesimlerin benimsedi¤i parti oluyor. Türkiye’nin lokomotifi bu kesimler ve yöreler. CHP toplumun gelece¤ini temsil eden orta s›n›flar›n partisi oluyor.” Ayata’n›n tezi, bir tür radikal sosyal demokrasi olarak
SOSYAL DEMOKRAS‹ de¤erlendirebilece¤imiz Latin Amerika’da görülen güncel sol iktidarlardan esinleniyor. Fakat onlar› siyasal iktidara tafl›yan s›n›fsal hareket ve toplumsal muhalefet temeli tersine çevrilerek/çarp›t›larak CHP’ye uyarlanmaya çal›fl›l›yor. Latin Amerika örne¤inde görülen devrimci-toplumsal hareketin “insani yüzlü neoliberalizm” gibi reformistleflmesi süreci, Türkiye’de tersine öneriliyor. Neoliberalizme karfl› cepheden meydan okumadan, neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› emekçi s›n›flar› neoliberalizmin bir baflka biçimine (sol-liberal/sosyal-liberal) eklemlemeye çal›fl›yor. Deyim yerindeyse, “devrimci olmadan reformist oluyor.” Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin olas› hegemonya krizleri aç›s›ndan CHP’nin siyasal bir de¤eri var m›d›r? Ayata’n›n tezinin tutars›zl›¤›na bakarsak, CHP’nin ezilenlerin düzene eklemlenmesi bak›m›ndan herhangi bir gücü bulunmuyor. Bu durumda K›l›çdaro¤lu’nun sürekli olarak konuflmalar›ndan eksik etmedi¤i “halkç›l›k” söylemi içi bofl, popülist, pragmatist bir propagandadan öteye gitmeyecektir. Yenilenme girifliminde baflar›l› olsa bile, CHP’nin yeni politikalar›, s›n›fsal temelindeki belirsiz ve karars›z tercihler nedeniyle neoliberal ekonomik program›n sol bir türevinin uygulay›c›s› olma mecburiyetini k›ramayacakt›r. CHP’nin yenilenme ad›mlar›, uzun zamand›r hizip çat›flmalar›ndan yorgun düflmüfl partinin örgütsel krizini çözemeyece¤i gibi, onun ideolojik ve s›n›fsal krizini daha da derinlefltirecek tercihlerle dolu. Örne¤in yeni yönetimde, özel üniversitelerin tozunu yutmufl Süheyl Batum gibi bir ulusalc›, ad› Kürt siyasal hareketiyle ba¤lant› içinde an›lan Sezgin Tanr›kulu, Abdüllatif fiener’in Türkiye Partisi’nden ANAP ve DYP kökenli iki genel baflkan yard›mc›s› Bülent Kuflo¤lu ve Ali Arif Özzeybek, ilahiyattan ‹slamc›-muhafazakâr e¤ilimiyle bilinen Muhammet Çakmak, soldan Enver Aysever gibi farkl› e¤ilimlerden oluflan “yumuflak bir ideolojik koalisyon” oluflumu gözlenmektedir. Böyle bir yönetim, seçimlere kadar gözard› edilebilecek olsa da gerilimlerin ve krizlerin habercisi bir yap›lanmay› göstermektedir. Sosyal Demokrat hareket kapitalizmin nimetlerine inanan-güvenen bir gelenekten geldi¤i için sermaye s›n›f›yla her zaman güçlü iliflkiler içerisinde olmay› arzu eder. K›l›çdaro¤lu’nun CHP ‹stanbul örgütünü Do¤an Holding Genel Koordinatörü Nebil ‹lseven’e teslim etmesi de bu arzunun flekillenmesidir. Teorik söylem olarak sermaye s›n›f›yla birlikte emekçilerin ve halk›n ç›karlar›na sayg›l›, ekonomik-demokratik haklar›n güvencede oldu¤u ve sosyal devlet uygulamalar›ndan taviz verilmedi¤i bir kapitalist sistem tasavvur eder. An-
cak CHP’yi s›k›nt›ya sokan en önemli hususlardan biri Türkiye’nin son 20 y›ld›r geçirdi¤i liberal sürecin ekonomik alan› bütünüyle küresel kapitalizmin uzant›s› haline getirmesi ve geleneksel anlam›yla sosyal demokrat programlara son derece dar bir manevra alan› b›rakmas›d›r. Bir baflka deyiflle, CHP’nin halk›n temel ekonomik talepleri ve sosyal haklar için Türkiye sosyal demokrasisinin geleneksel kal›plar› içinde yapabilece¤i neredeyse bir fley kalmam›flt›r. Üretim, istihdam, bölüflüm konular›nda sermaye s›n›f›n› da emekçi kitleleri de birlikte ikna edecek ciddi ne söylenebilir görece¤iz. En fazla, sol liberallerin temel talepleri aras›nda yer alan ad›mlara yönelebilir. Örne¤in, CHP yöneticilerinin AKP’nin “baflar›l›” biçimde uygulad›¤› yoksullara kamu eliyle sadaka da¤›t›lmas› siyasetini elefltirmek için dile getirdi¤i, “bu uygulamay› ‘anayasal hak’ olarak düzenleyece¤iz” söylemi gibi. Sanayisi, tar›m› çökertilmifl, do¤as› tahrip edilmifl, istihdam yap›s› bozulmufl, gelir da¤›l›m› dengesi alt üst olmufl bir Türkiye’nin yeniden kurulmas› gibi çok temel sorunlar›n çözümüne iliflkin bir siyasetin üretilmesinde sosyal demokrat siyasetin sermaye s›n›f›ndan ba¤›ms›z bir programa sahip olabilece¤ini iddia etmek hiç de gerçekçi bir yaklafl›m olmayacakt›r. CHP’nin önümüzdeki seçim sürecinde “sosyal devlet” söylemiyle soslanm›fl sermaye s›n›f›n›n genel ç›karlar›n›n temsil eden neoliberal bir programa sahip olaca¤›n› söyleyebiliriz.
Dipnot: * Bu uzlaflma döneminin dinamiklerini tam olarak anlamak için savafl sonras› Avrupa’s›n›n ve genel olarak emperyalist ülkelerin ekonomik büyüme stratejilerini, yeni sömürgecilik siyasetini, faflizmi yenilgiye u¤ratan bir süreç olmas›n›n etkilerini ve Avrupa iflçi s›n›f› örgütlerinin içinde bulunduklar› ideolojik atmosfer, Sovyetler Birli¤i’nde yaflanan sosyalizm sürecinin ve SSCB’nin savafl sürecindeki tart›flmal› politikalar›n›n örgütler üzerindeki etkisini birlikte de¤erlendirmek gerekir. Di¤er taraftan asl›nda emperyalist merkezler d›fl›nda bir “uzlaflma dönemi” oldu¤undan bahsetmek mümkün de¤ildir. Emek ve sermaye çat›flmas›n›n daha do¤rudan-dolay›ms›z yafland›¤› geliflmifl kapitalist ülkelerde böyle bir “uzlaflma” stratejisinden bahsetmek mümkünken bu merkezlerin d›fl›nda emperyalizme karfl› k›yas›ya bir mücadele sürüyordu. Vietnam’da bafllayan ulusal kurtulufl savafl› baflta olmak üzere bütün bir Afrika K›tas›, Asya ülkelerinin ço¤unda, Latin Amerika’da antiemperyalist hareketler emperyalizmle difle difl bir mücadele içindeydiler. Bu mücadelelerin pek ço¤u Latin Amerika d›fl›nda baflar›ya ulaflm›fl ve kimisi Çin ya da SSCB etkisinde sosyalist kampa kat›l›rken, önemli bir k›sm› da antiemperyalist 3. Dünya Ba¤›ms›z Bloku kurarak ayr› bir enternasyonalist örgütlenmeye gitmifllerdir.
51
SOSYAL DEMOKRAS‹
Latin Amerika’da yeni sosyal demokrasi ve toplumsal hareketler Arjantin’de IMF karflıtı isyanlarıyla üst üste hükümetler deviren iflsiz iflçiler hareketi neden hareket edemez hale geldi? Milyonları toprak iflgallerinde seferber eden, Latin Amerika’nın en büyük toplumsal hareketi MST’nin sesi neden kısıldı? Peki merkez sol karflısında tamamen farklı bir taktik izleyen Bolivyalı sol örgütler neden kan kaybetti? Zapatistalar, merkez sol ne eylerse eylesin bizi ilgilendirmez dedi¤inde durumu kurtarmıfl mı oldu?
Celal K›raç
ktidara gelme potansiyeli tafl›yan ya da iktidara gelen sosyal demokrat (merkez sol) partiler ile düzen karfl›t› toplumsal hareketlerin ve/veya sosyalist partilerin iliflkisi daima sorunlu oldu. Güçlü bir merkez sol seçene¤in varl›¤› karfl›s›nda, beklentiye kap›lan ve/veya düzen karfl›t› sahici bir sol alternatif oluflturmayan hareketler geriledi. Neoliberal
‹ 52
rejimleri deviren toplumsal hareketlerin ve halk isyanlar›n›n ard›ndan hükümetlerin sola geçti¤i Latin Amerika önemli dersler a盤a ç›kard›. Brezilya ve Arjantin gibi güçlü merkez sol geleneklerin var oldu¤u ülkelerde, toplumsal hareketler bir alternatif oluflturmad›klar› gibi bu hükümetleri kendi müca-
delelerinin önünü açaca¤› beklentisiyle desteklediler. Bolivya’da, merkez sol toplumsal hareketlerin enerjisine yaslanarak yenilenirken, bu hareketlerin inflas›nda temel rol oynayan düzen karfl›t› sol merkez, sol karfl›s›nda elefltirel bir tutum alarak ba¤›ms›zl›¤›n› korudu ancak inand›r›c› bir baflka seçenek sunamad›. Meksika’da ise parlamenter siyasete dönük elefltiri, merkez
soldan ayr› durman›n da ötesinde seçim eksenli politik çat›flmalar karfl›s›nda bir kay›ts›zl›k olarak kendini gösterdi. Yaln›zca öznel tercihlerin de¤il nesnel koflullar›n da belirleyici oldu¤u bu üç ayr› iliflki biçimi; hareketlerin sistem içine çekilmesi, sönümlenmesi, bölünmesi ya da bast›r›lmas› ile sonuçland›. Her üç durumda da ilk baflta neredeyse kaç›n›lmaz bir gerileme yaflayan ha-
53
SOSYAL DEMOKRAS‹ reketlerden bir k›sm› daha sonra yeniden toparlansa da bir k›sm› aç›s›ndan geri dönüfl kap›s› kapanm›flt›.
Bolivya: Gerilimin zararlar› ve faydalar› Bolivya’da 2003 ve 2005 y›llar›nda halk ayaklanmas› karfl›s›nda neoliberal hükümetler devrildi. Bu isyanc› sürecin ard›ndan, K›z›lderili koka köylüleri hareketinin lideri Evo Morales’in kurdu¤u Sosyalizme Do¤ru Hareket (MAS), kimi zaman “21. yüzy›l sosyalizmi” kimi zaman “Yerli/And kapitalizmi” diye adlandırdı¤ı bir hedefle iktidara geldi. MAS hükümeti “yeralt› zenginliklerinin kamulaflt›r›lmas›, toprak reformu, IMF ve DB ile iliflkilerin kesilmesi, ABD ile askeri iliflkilerin bitirilmesi, yerli halklar›n da asli unsur sayıldı¤ı yeni bir ulus tan›m› yapan ve neoliberal düzenlemeleri tersine çeviren yeni bir anayasan›n yaz›lmas› ve koka imha programlar›n›n durdurulmas›n›” içeren hükümet programlar› ilan etti. Toplumsal hareketlerin talepleri bir politik program haline getirilmiflti. MAS’›n baflar›s›, neoliberalizme karfl› geliflen farkl› sektörel hareketlerin mücadele içinde a盤a ç›kan taleplerini bütünlefltiren bir program oluflturup, kitlelere bu program› savunabilecekleri bir parti sunmas› oldu. MAS’›n seçim zaferi ise, kitle seferberli¤i ile parlamenter mücadele yöntemlerini bir arada kullanan bir çiz-
54
giyle radikal reformlara giriflen bir hükümetin kurulabilece¤ini gösterdi. Ancak bu, madalyonun bir yüzüydü. Madalyonun di¤er yüzünde ise halk›n taleplerini karfl›lama vaadindeki MAS’›n program›n›n, bu vaadi oligarfli ile halk aras›nda bir uzlaflma ile gerçeklefltirmeyi öngörmesi vardı. MAS’›n sosyalizmi kapitalizmin içinde bir fleydi. Çok uluslu flirketlere ve büyük toprak sahiplerine karfl› kimi k›s›tlamalara gidilse de, bu kesimlerin ç›karlar› devlet güvencesine al›nd›. MAS’›n “kamulaflt›rma” dedi¤i fley vergi art›fllar›ndan ibaretti. Kamulaflt›r›ld›¤› söylenen enerji iflletmelerinin mülkiyeti özel sektörde kald›. Toprak reformu, toprak sahiplerinin elindeki verimli arazileri kapsamad›. Radikal politik önderliklere sahip COB (1950’lerin devrimine öncülük eden madenciler sendikas›) ve FEJUVE (mahalle meclisleri federasyonu; su ve gaz›n özellefltirilmesine karfl› mücadelede bafl› çeken kent yoksullar› hareketi) gibi örgütler MAS’ın bu çeliflkilerini, daha iktidara gelmeden önce dile getirmifl ve elefltirel bir tutum alarak yollar›n› ay›rm›flt›. Ancak COB, FEJUVE vb. örgütler, MAS’›n hükümet olma önerisinden daha cazip ve inand›r›c› bir politik etkinlik önermeden seçimleri boykot edince kendi üyelerinin dahi MAS’a oy vermesini engelleyemedi ve bölündüler. MAS toplumsal hareketin lider kadrolar›n› politik rüflvetle ve k›smi iyilefltirmelere raz› ederek bu “baflar›ya” ortak olma
SOSYAL DEMOKRAS‹ ça¤r›lar›yla kendine ba¤lad›. Bu ça¤r›lara kulak verenler, soka¤› bir daha dönmemecesine terk etti.
oliberal politikalar›n ve yoksullu¤un devam etmesine karfl›n durgunluk ve gerileme yafland›.
Ancak hükümetten ba¤›ms›z radikal bir sol çizginin varl›¤›, bu çizginin aktörleri zay›flam›fl olsa da, MAS hükümeti ile egemen s›n›flar aras›ndaki iliflkinin hükümeti sa¤a çekme e¤ilimi karfl›s›nda önemli bir direnç oluflturdu. 2010 y›l›nda maden flirketleri lehine düzenlemeler ve halk›n tüketti¤i benzine yönelik sübvansiyonlar›n kald›r›lmas› giriflimi karfl›s›nda genifl çapl› isyanlar patlak verdi. MAS’›n seçmenleri MAS’›n karfl›s›na geçti ve ona geri ad›m att›rd›. Toplumsal hareketlerin dönemsel bir daralma pahas›na ba¤›ms›zl›klar›n› korumas›, halk›n hükümetten duydu¤u hayal k›r›kl›¤›n›n kendisini yine soldan ifade etmesine olanak tan›d›.
Arjantin ve Brezilya’da merkez-solun güçlü iki sosyaldemokrat gelene¤e dayanmas›; iki ülkenin de emperyalist güçler aç›s›ndan daha merkezi bir öneme sahip olup, yeni sömürgeler zincirinin kuvvetli halkalar›n› temsil etmeleri; do¤rudan gelir destekleri ile Bolivya’dakine göre daha kayda de¤er neoliberal sosyal politikalar gelifltirmifl olmalar› bu süreçte elbette etkili olmufltur. Ancak temel zafiyet toplumsal hareketler cephesindedir. Her iki ülkede de hareketler farkl› toplumsal kesimlerin taleplerini ortak bir program etraf›nda birlefltiren bir politik hareket oluflturmay› baflaramam›fl; ba¤›ms›zl›¤›n› koruyan Bolivya toplumsal hareketlerinin aksine merkez-sol hükümetlere eklemlenmifllerdir. Kitlelerin yaflamsal ihtiyaçlar›n› karfl›lama gerekçesiyle, neo-liberal sosyal politikan›n uygulay›c›s› haline gelmifl ve hareket kabiliyetlerini önemli ölçüde yitirmifllerdir.
Arjantin ve Brezilya: Merkez-sol ön açmad›, yok etti Piqueteros (barikatçılar) ve MST (topraksızlar) gibi devasa hareketlerin merkez-solu destekledi¤i Arjantin ve Brezilya’da kazanan neo-liberalizm, kaybeden toplumsal hareketler oldu. Merkez-sol iktidarlar, sonunda mali sermayenin ve tar›msal-sanayi flirketlerinin h›zl› bir dönüfl yapaca¤› ve burjuvazinin yeniden toparlan›p karlar›n› art›raca¤› ekonomik programlar›n› pek bir engele tak›lmadan yürüttüler. Bu hükümetlerden beklenti içinde olan toplumsal hareketler cephesinde ise, ne-
Arjantin’de solun fraksiyoner yap›s› farkl› kesimleri birlefltirmek bir yana, 2001 isyan›nda art arda pek çok hükümet deviren piqueteros örgütlenmelerini fraksiyonlaflt›rarak bu parçal›l›¤a hizmet etmifl; bildirilerde kalan birlik ve iktidar mücadelesi ça¤r›lar› radikal solun parçal›l›¤›n›, orta s›n›flar›n Peronizmle kuvvetli ba¤lar›n› aflamam›flt›r. Bir süre sonra piqueteros hareketi, hükümetin iflsizlere yönelik gelir deste¤i da¤›t›mlar›n› yürü-
Meksika’da 2006 seçimlerinde, ‘ortanın solu’nda duran Lopez Obrador yoksullardan büyük destek topladı. ABD’nin açıktan karflı çıktı¤ı Obrador, hile karıfltı¤ı kesinleflen bu seçimleri kıl payı kaybetti. Bunun üzerine baflkent meydanlarına çıkan yüz binlerce Obrador destekçisi gittikçe radikalleflen söylemlerle bir sivil itaatsizlik bafllattı. Zapatistalar baflkentteki bu harekete kayıtsız kaldı. Ancak sa¤ iktidar Zapatistalara kayıtsız kalmadı. Önce baflkenttekileri, sonra Zapatistaları hedef aldı.
55
SOSYAL DEMOKRAS‹ ten gruplara dönüflmüfltür. Brezilya’da ise iflçi hareketinin bürokratik liderlikler kanal›yla ‹flçi Partisi’ne (PT) ba¤l› olmas› karfl›s›nda tek güçlü ilerici toplumsal hareketi temsil eden Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi (MST), ‹flçi Partisi ile girdi¤i ittifak nedeniyle bir bürokratikleflme, durgunluk ve gerileme evresine girmifltir. Toprak reformunun ilerletilmesi vaadine karfl›l›k PT’ye seçimlerde destek veren ve toprak iflgallerini durduran MST, vaat edilenin çok gerisinde bir toprak da¤›t›m program› ve MST’li ailelerin g›da ihtiyaçlar›n› gidermeye yönelik asgari gelir deste¤i alm›flt›r. MST’nin savunucular› bu durum karfl›s›ndaki elefltirileri “MST 1,5 milyon ailenin karn›n› doyurmak zorunda” sözleriyle yan›tlam›fllard›r. Ancak hükümetin toprak reformu konusunda ad›m atmad›¤› gibi neoliberal politikalar› sürdürmesi karfl›s›nda g›da deste¤i vb. politikalar kitlesel hoflnutsuzlu¤un kabarmas›n› engelleyememifl, bu hoflnutsuzluk hala PT’ye oy veren kitleler aç›s›ndan bile MST’ye yönelik bir güvensizli¤i tetiklemifltir. Bunun üzerine hareket PT ile yollar›n› ay›rm›flt›r ancak bu deste¤in bedeli hareket aç›s›ndan zaman, güven ve destek kayb› olmufltur. MST’nin durumu, gündelik ç›kar mücadelesini politik mücadelenin önüne koyan anlay›fl›n s›n›rlar›na dair önemli bir ders içermektedir.
Meksika: Elefltirmek yetmiyor “‹ktidar olmadan toplumsal de¤iflim” yaklafl›m›na referans olarak gösterilen Zapatistalar da, 1994 isyan›n›n ard›ndan çekildikleri Chiapas eyaleti s›n›rlar› içindeki bekleyifllerini anlaflma imzalanan merkez sol hükümetin yerli halk›n taleplerine yan›t vermemesi üzerine bozdular. Temmuz 2005’te yeni bir deklarasyon yay›nlayan hareket, Meksika çap›nda neoliberalizme karfl› mücadele eden bütün toplumsal kesimleri, “parlamentarizme kap›lar› kapayan bir politik mücadele içinde” ezilenlerin siyasetini birlikte örgütlemeye ça¤›rd› ve bu ça¤r›y› örgütlemek için “öteki kampanya” adl› ulusal bir kampanyaya bafllad›. Zapatistalar’›n bu ç›k›fl›, neoliberal egemenlik iliflkilerini koruyan devlet ayg›t› oldu¤u yerde kald›¤› sürece, silahl› bar›fl süreciyle korunan yerel iktidar organlar›n›n da “baflka bir dünya kurmaya” yetmedi¤ini do¤ruluyordu. Ne var ki, Chiapas’taki mücadelesinde h›zla geliflen hareket ülkenin öteki alanlar›nda görünür bir baflar› elde edemedi. Bu durumun gerekçesi, Chiapas’›n ülkenin di¤er bölgelerine göre daha derin çeliflkilere sahip olmas› olamazd›. Çünkü 2006 yaz›nda, baflkanl›k seçimlerine, merkezsolun aday› Luis Obrador aleyhine hile kar›flt›r›lmas›na isyan eden baflkent Meksiko City’nin yoksullar› aylar
56
Evo Morales’e hayranl›kla bakan bu kad›nlar›n gün gelip ona karfl› isyan ederek haddini bildirece¤ini kim bilebilirdi? Evo’ya mesafe koyan solcular bunu çok önce söylemiflti.
boyunca baflkent meydan›n› iflgal alt›nda tutan bir eylem sürecine girecekti. Ayn› dönemde Oaxaca eyaleti bir ö¤retmen grevinin, yerlilerden kad›nlara, üniversitelilerden kent yoksullar›na kadar genifl halk kesimlerinin kent isyan›na dönüflmesine ve bu isyanc› kitlenin bir halk meclisi kurarak eyaleti alt› ay boyunca sokaktan yönetmesine sahne olacakt›. Bu süreçte üç isyan dinami¤i aras›nda organik bir ba¤ kurulmas›nda rol alabi-
SOSYAL DEMOKRAS‹
lecek olan Zapatistalar, böylesi bir rolü reddettiler. “Obrador, politikac›lar s›n›f›na aitti; Oaxaca ise kendi yolunu çizmeliydi.” Parlamenter siyasetin çürümüfllü¤üne yönelik elefltiri, neoliberalizme yönelik tepkilerini parlamenter kanalla dile getiren, burada da önleri kapan›nca soka¤a ç›kan Meksiko City’li kent yoksullar›n›n hiçe say›lmas›na ve hareketler aras› yatay iliflkiye yap›lan afl›r› vurgu da Oaxaca isyan›n›n yaln›z b›rak›l-
mas›na yol açt›. Oaxaca’da büyük bir terörle bast›r›lan ve geri çekilen hareket, takip eden seçimlerde “boykot mu, aday ç›karma m›” tart›flmas›ndan bir sonuç ç›karamay›nca sa¤ ezici bir zafer kazand›. Parlamenter kanallar›n s›n›rlar›na tak›l›nca soka¤a ç›karak daha radikal talepler dile getiren merkez sol taban›n mücadelesi karfl›s›nda kay›ts›zl›klar›n› koruyanlar, sa¤›n soka¤› fliddetle bast›ran sald›r›s›ndan muaf tutulmad›lar.
57
Oligarflinin Kürt Burjuvazisi Peki gerçekte, “zengin Kürtler”in ötesinde bir s›n›f veya özerk bir “sosyal grup” olarak bu “Kürt Burjuvazisi” nedir? Birbiriyle çeliflik beklentilere konu olan bu sosyal grup kimlerden oluflur; hangi iliflki a¤lar›nda var olur; hangi yönde geliflir ve hepsinden önemlisi, bugünkü uluslaflma hareketindeki yeri nedir? Azer Ulafl
58
nayasa de¤iflikliklerine dair referandum sürecinde, Türkiye’deki Kürt hareketi içindeki bir “fay hatt›” yeniden k›p›rdad›. Kendisine “Kürt burjuvazisi” etiketi ilifltiren bir grup “Kürt zengini”, Kürt hareketi “Boykot” tavr›n› örgütlerken, yüksek sesle “Evet” demeyi seçti.
A
Kürt hareketinin “ifladamlar› kanad›”n›n bu tutumu, AKP ve “liberal ayd›nlar›” taraf›ndan büyük bir coflkuyla karfl›land›. AKP’ye muhalif burjuva sözcüleri bile Kürt hareketindeki bu “makul” yönelimden hoflnut olduklar›n› belli ettiler. Egemen güçler aç›s›ndan, Kürt hareketinde yönetilebilir iki bölünme ekseni bulundu¤u düflünülüyor. Bunlardan birincisi “dinsel eksen”, ikincisi ise “s›n›fsal eksen”. Kürtlerin düzenin kontrolünde tutulmalar›nda, dinsel eksenin “siyasal ‹slam” kanal›yla, s›n›fsal eksenin ise neoliberal politikalar kanal›yla yard›mc› olmas› öngörülüyor.
Kürt sorununda “neoliberal çözüm” perspektifinin Kürt toplumu içindeki bayraktarl›¤›n› yapacak bir “Kürt burjuvazisinin” imal edilmesi iktidar güçlerinin önemli bir gündemi. ‹ktidar güçlerinin, bölgede ifladamlar›ndan, büyük toprak sahiplerinden ve iktidardan nemalanmay› “meslek” haline getirmifl “STK yöneticilerinden” bir “beflinci kol” meydana getirmeye çal›flt›klar› bir süreden beri görülüyordu. Öte taraftan Kürt özgürlük hareketi de, Kürt mülk sahipleri aras›nda kendisini destekleyen bir “milli burjuvazi”nin oluflmas›n› istiyor. Bölgenin ekonomik olarak “terkedilmiflli¤i” nedeniyle, Kürt ifladamlar›n›n “ulusal” duyarl›l›klar›n›n ön plana ç›kar›labilece¤i ve az çok istikrarl› bir “ulusal güç” oluflturulabilece¤i düflünülebiliyor. Peki gerçekte, “zengin Kürtler” in ötesinde bir s›n›f veya özerk bir “sosyal grup” olarak bu “Kürt Burjuvazisi” nedir? Birbiriyle çeliflik beklentilere konu olan bu sosyal grup kimlerden oluflur; hangi iliflki a¤lar›nda var
59
OL‹GARfi‹ olur; hangi yönde geliflir; ve hepsinden önemlisi, bugünkü uluslaflma hareketindeki yeri nedir?
Kürt egemen s›n›flar›n›n “Kürt Burjuvazisi”ne dönüflümü Öncelikle alt›n› çizmemiz gereken bir olgu var. “Kürt burjuvazisi”, “Kürt egemen s›n›flar›”n› tan›mlayan bir kavram de¤il. Çeyrek yüzy›l önce Kürt egemen s›n›flar› denildi¤inde akla gelen, Kürdistan’›n “büyük toprak sahipleri” ve “tefeci-tüccar” (a¤alar-fleyhler) s›n›flar›yd›. Feodalizm kal›nt›s› olan bu s›n›flar, Kürt toplumu üzerinde güçlü say›labilecek bir siyasi denetime sahipti. Bu s›n›flardan “türeyen” Kürt burjuvazisi ilksel birikimini devlet ile iliflkilerine borçludur. Feodal toprak sahiplerinin tar›m burjuvazisine dönüflmesinde, ticaret burjuvazisinin kaçakç›l›¤› da içeren ilksel birikimlerinde, mafyatik birikim olanaklar›n›n yarat›lmas›nda devletle kurulan yak›n iliflkilerin izleri kolayl›kla görülebil-
mektedir. Bu izlerin bulunmas›nda, Kürt egemen s›n›flar›n›n tercihlerinden öte, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olarak kurulufl sürecine de damgas›n› vuran kayg›lar› ve bu kayg›lar› yans›tan politikalar› belirleyici olmufltur. Üniter ulus devlet Türk kimli¤i üzerinden kurulurken, Kürt egemen s›n›flar›n›n özerkliklerinin ellerinden al›nmas›na karfl› gösterdikleri ilk itirazlar, askeri bask›lar eflli¤inde uygulanan fiark Islahat Plan›, Mecburi ‹skân Kanunu ile bast›r›lm›flt›r. Devlet, Kürt egemen s›n›flar›n›n zenginleflmesini denetim alt›nda tutmaya çal›flm›flt›r. 1946’ya kadar oldukça s›k› bir flekilde süren bu denetimi, eski Baflbakanlardan Ferit Melen “Devletin söylenmeyen politikas› ‘zenginleflmesinler, okumas›nlar' seklindeydi” diye anlatm›flt›r.1 2. Dünya Savafl› sonras› yeniden kurulan dünya pazar›ndaki uluslararas› iflbölümüne Türkiye’nin tar›m üreticisi olarak eklemlenmesi, Kürt egemen s›n›flar› ile devlet aras›ndaki iliflkilerde bir dönüm noktas› olmufltur. Büyük toprak sahibi Kürt feodaller ile yaflanan uz-
egeDevlet, Kürt ›n n r› la ›f n s› men esini zenginleflm da n denetim alt› l›flm›fltutmaya ça kadar t›r. 1946’ya ir fleb › k s› oldukça bu den re sü e d il k i Baflbanetimi, esk erit F kanlardan tin le ev “D Melen polien söylenmey leflin g en ‘z › tikas umamesinler, ok deydi” n li k se r' s›nla ›flt›r. diye anlatm
60
OL‹GARfi‹ laflma konjonktürü Demokrat Parti iktidar› ile beraber siyasal bir birli¤e do¤ru evirilmifltir. Bu birlik, Kürt egemen s›n›flar›yla Cumhuriyet dönemi Türk sa¤›n›n ilk ittifak›d›r. Bu dönemde kapitalist iliflkilerin yerleflmeye bafllamas›yla, Kürt feodalleri Türk tar›m ve ticaret burjuvazisi ile kol kola girmifltir. Bu bütünleflme, ulusal bask›y› da ulusal bask›ya karfl› mücadeleyi de sona erdirmemifltir. Yeni bir “Kürt uluslaflmas› süreci” ve “Kürt ayd›nlanmas›” bu kez Kürt küçük burjuvazisi/ayd›nlar›n›n öncülü¤ünde filizlenmeye bafllam›fl, filizlenir filizlenmez de devletin hedefi haline gelmifltir. Kürtçe fliir yazan Musa Anter ile ona destek veren 49 kifli Demokrat Parti iktidar›n›n son zamanlar›nda tutuklanm›fl ancak afliret ileri gelenlerine fazlaca dokunulmam›flt›r. YÖN dergisinin ortaya ç›kard›¤› belgelere göre M‹T’in haz›rlad›¤› rapor do¤rultusunda tutuklanmas› tavsiye edilenler ö¤renci, avukat, doktor, gazeteci ve asker Kürt ayd›nlar›d›r. Ancak 1960 askeri müdahalesinin ard›ndan zaman›nda Demokrat Parti’ye destek veren afliret reisleri bir kez daha devletin menziline girmifl, 500’e yak›n afliret ileri geleni tutuklanarak Sivas’taki bir toplama kamp›na gönderilmifltir. 1963’te da¤›t›lan kamptan 55 kifli sürgün edilmifl ve bu tarihten sonra Kürt egemenlerinden bir daha ses seda ç›kmam›flt›r. Bu sürgün Kürt egemenlerinin Türkiye oligarflisiyle bütünleflmesi aç›s›ndan 1946 sonras› yeni bir dönüflümü ifade etmifltir.
Kürt egemen s›n›flar› genellikle sa¤ iktidarlar içerisinde kendine yer aram›fl, Türkiye’de rejimin ideolojik yeniden üretiminin temel araçlar›ndan olan dinsel gericili¤in tafl›y›c›lar›ndan olmufllar, rejime gericilik üzerinden eklemlenmifllerdir.
garflisi ile bütünleflmesinin hem de bu bütünleflmenin özgün bir biçimini yaratmaya bafllayan neoliberal dönemin izlerini tafl›maktad›r.
Darbe, savafl ve neoliberal dönüflümün ganimetleriyle büyüme
1960’l› y›llarda Kürt egemen s›n›flar›, Türkiye’de geliflen sanayi sermayesinin bayilik, acentelik a¤lar›na eklemlenmeye bafllad›. Böylece Kürt egemen s›n›flar› içerisinde sermayeye dayal› iliflkiler bafllang›çtan itibaren Türk tekelci sermayesinin güdümünde geliflti.
Neoliberal dönüflüm süreci Kürt burjuvazisine kimi birikim olanaklar› yaratm›flt›r. Bölgede3 son iki y›ldaki kurumlar vergisi “rekortmenleri”nden toplan›lan veriler do¤rultusunda Kürt burjuvazisinin bu süreçten nas›l faydaland›¤› hakk›nda bir fikir edinilebilmektedir.
Bütün bunlar›n sonucu olarak 1945 sonras›n›n Kürt uluslaflmas›, Kürt yoksul köylülü¤ü, proletaryas› ve “halk-ayd›nlar›” üzerinden yükselecektir. Buna karfl›l›k Kürt egemen s›n›flar› içerisinden Kürt hareketiyle yak›n iliflki kurmaya kalkan istisnai örnekler ise k›sa sürede tasfiye edilmifltir.2
‹nflaat sektöründe varl›¤›n› gösteren ve geçmiflte de yapt›¤› iflbirli¤i ölçüsünde devletten ald›¤› ihalelerle birikimini büyüten bölge sermayesi için son 10 y›l› bu alandaki birikim olanaklar›n›n zirve yapt›¤› bir dönem olmufltur. Savafl›n da tetikledi¤i kentleflme ile beraber özellikle TOK‹ üzerinden yap›lan inflaat yat›r›mlar› bu s›çraman›n bafll›ca sebeplerinden biridir. Hemen hemen tüm illerde vergi rekortmenleri aras›nda inflaat flirketleri olsa da bu alanda A¤r›, Bitlis, Diyarbak›r, Hakkari, Van ve Batman daha fazla öne ç›kmaktad›r. A¤r›’daki 10 “rekortmenden” 7’si inflaat ve buna ba¤l› yap› malzemeleri sektöründe faaliyet göstermektedir ve jandarma karakolu inflaat› yapmaya kadar varan devlet ihalelerini kazanmaktad›r. Diyarbak›r’da da vergi rekortmenlerinden yar›s› inflaat alan›nda faaliyet göstermektedir. Bu firmalar›n ortak özelli¤i birikimlerinin en kritik aflamas›n› devlet müteahhitli¤i ile sa¤lam›fl olmalar›d›r.
Kürt egemen s›n›flar› genellikle sa¤ iktidarlar içerisinde kendine yer aram›fl, Türkiye’de rejimin ideolojik yeniden üretiminin temel araçlar›ndan olan dinsel gericili¤in tafl›y›c›lar›ndan olmufllar, rejime gericilik üzerinden eklemlenmifllerdir. Bugün de Kürt egemen s›n›flar› “Kürt burjuvazisi”ne dönüflürken Türkiye devleti ve egemen s›n›flar›yla iliflkisinde ayn› temeli kullanmaktad›r. Bugünkü eklemlenme de gerici sa¤ iktidarlara kat›l›m ve yeni sömürgecilik politikalar›na uyum ekseninde cereyan etmektedir. Bölgedeki sermayenin son dönemde öne ç›kan de¤erlenme alanlar›, hem Türkiye oli-
61
OL‹GARfi‹ Van’da vergi rekortmeni 10 flirketten 2’si sa¤l›k alan›nda faaliyet göstermektedir. Mufl’ta ve Diyarbak›r’da da bir firma vergi rekortmenleri aras›na girmifltir.
Bugün devlet müteahhitli¤i sadece bölgedeki inflaat yat›r›mlar› ve TOK‹ ihaleleri ile s›n›rl› kalmamakta Türkiye’nin dört bir yan›nda hastaneler, ö¤renci yurtlar›, adliye binalar›, Anayasa Mahkemesi, D›fliflleri Bakanl›¤›’na, Savunma Bakanl›¤›’na ait inflaatlar, hatta askeri tesislerin inflaat›na kadar varmaktad›r. Hakkâri’de ve Van’da da vergi rekortmenlerinin neredeyse yar›s› inflaat sektöründe faaliyet göstermektedir. Vergi rekortmenlerinin yaklafl›k yar›s› inflaat sektöründe faaliyet gösteren bir di¤er il olan Batman’da özellikle inflaat sektöründe uluslararas› ölçe¤e tafl›nm›fl FERNAS dikkat çekmektedir. Darbe sonras› bölgede büyük bir bask› dönemi yaflan›rken 1982 y›l›nda devletten karayollar› ihalesi alarak “ifllerini büyüten” bu flirket, AKP döneminde önemli bir s›çrama daha göstermifl, bugün 5 bin çal›flan›, yurtd›fl›ndaki flantiyeleri ve bürolar›yla “Batman’›n gözdesi” olarak sunulmufltur. Darbe döneminde ald›klar› devlet ihaleleriyle büyüyen flirketin sahipleri, bugün “demokratik aç›l›m” ad› verilen tasfiye sürecine ve 35 y›ld›r kimsenin gündeme getiremedi¤i konular› çözmeye çal›flt›¤›n› iddia ettikleri “cesur” Baflbakan’a destek veren aç›klamalar›yla dikkat çekmektedir. Bölge sermayesinin ilgi göstermeye bafllad›¤› bir di¤er sektör de sa¤l›kt›r. Urfa bu konuda dikkat çekmekte, en çok kar beyan eden 15 firmadan 8’i özel sa¤l›k hizmetleri, t›bbi malzeme ve ilaç ticareti ile birikimini katlamaktad›r. Ad›yaman’da, Hakkâri’de, Siirt’te ve
62
Kürt burjuvazisi için ucuz iflgücünün yaratt›¤› olanaklar birikimin önemli bir kayna¤›d›r. Bu nedenle özellikle ucuz iflgücü ile rekabet gücü sa¤lanan tekstil gibi sektörler önemli bir yer tutmaya bafllam›flt›r. Bu konuda Ad›yaman’›n özel bir yeri vard›r. 10 y›l önce tekstilin kentte hiçbir varl›¤› yokken bugün en çok kar beyan eden firmalar içerisinde hem say› olarak hem de kar miktar› olarak tekstil sektörünün dikkat çekici bir a¤›rl›¤› vard›r. Ad›yaman Ticaret ve Sanayi Odas› Baflkan› taraf›ndan "Türkiye'nin Çin'i" olarak nitelendirilen Ad›yaman’daki tekstil firmalar› “Ortado¤u’nun moda merkezi” olma iddialar›n› ucuz iflgücüyle ve devletin verdi¤i teflviklerle hayata geçirebileceklerini aç›kça ilan etmektedir. Türkiye’nin birçok yerinden firmalar kentte “kümelenmeye” ça¤›r›lmaktad›r. Ad›yaman’daki tekstil kümelenmesine verdi¤i destek nedeniyle ad› bir caddeye verilen CHP’li Umut Oran sadece Ad›yaman’daki de¤il Diyarbak›r ve Mardin'deki vas›fs›z iflsizler ordusuna dikkat çekerek bölgenin bir tekstil ve haz›r giyim havzas› haline getirilebilece¤ini savunmaktad›r. Bölgede yap›lan üretim Avrupa ve Ortado¤u pazar›na ihraç edilmekte, askeri giysi üretiminde de uzmanlafl›lmakta, Erdo¤an’›n diktatörüyle samimi oldu¤u Sudan ordusu Ad›yaman’dan giydirilmektedir ve yeni Irak ordusunun üniformalar› için görüflmeler sürmektedir. Ad›yaman Üniversitesi’nde aç›lan Tekstil Bölümü ile bu kümelenmeye kalifiye ucuz iflgücü havuzu yarat›lmak istenmektedir. Tar›m ve g›dada flirket egemenli¤inin geliflmesi, bölgedeki eski büyük toprak sahiplerini ihracatç›/ithalatç› flirket patronlar› haline getirmifltir. Bu alanda Urfa ve Mardin öne ç›kmakta, 10 vergi rekortmeninden 3’ü g›da ve tar›m alan›nda faaliyet göstermektedir. Siirt’te en çok kar beyan eden 5 firmadan 2’si, Hakkâri ve Bitlis’te 1’i bu alanda yo¤unlaflmaktad›r. Bölgede öne ç›kan bir di¤er birikim alan› da enerjidir. HES’lerde ve elektrik da¤›t›m özellefltirmelerinde bölge sermayesinin belirli bir aflamaya ulaflanlar›n›n da varl›¤› hissedilmeye bafllam›flt›r. Dicle Elektrik Da¤›t›m A.fi’nin ihalesini alan geleneksel tekelci sermayenin yan›na %5’lik “küçük ortak” olarak Yusuf Kaya isimli bir Kürt ifladam›n› almas› ilginç bir geliflmedir. Kaçak elektrik kullan›m›na karfl› mücadele edeceklerini ilan eden konsorsiyumun yan›na bir Kürt ifladam›n› almas›n›n temel amac› tabii ki sermaye yetersizli¤i de¤il, bu sürecin halkla yaflanacak olas› s›k›nt›lar›n› yönetiflimci
OL‹GARfi‹ bir tarzda aflma iste¤idir. fi›rnak, Hakkari, Mardin ve Siirt’teki HES projelerini alan FERNAS, yukar›da da belirtildi¤i üzere bir çok alanda ayn› anda faaliyet gösteren, holdingleflmifl, uluslaras›laflm›fl ve AKP ile “organik” iliflkiler kurmufl bir firma olarak bu alandaki en ileri ad›mlar› atm›flt›r. HES projelerinin inflaat aflamalar›nda da bir çok bölge firmas› ucuz emek gücünün avantaj›ndan faydalanmakta ve tafleronluk ihalelerini kapmaktad›r. Kürt burjuvazisi bu tarz büyük projelerde Türkiye’nin geleneksel sermayesi ile ortakl›klar kurma ihtiyac› hissetmektedir. Bölgeye ilgisiyle dikkat çeken Mehmet Emin Karamehmet ve Turgay Ciner’e ait flirketlerin yat›r›mlar›nda bir çok yerel sermaye tafleronluk ve en iyi ihtimalle “küçük ortakl›k” yapmaktad›r. Bunun yan› s›ra özellikle 1960’lardan sonra daha fazla kurumsallaflan bayilik, tafleronluk iliflkisi de sürmektedir. Ad›yaman’da vergi s›ralamas›nda ilk 10’daki firmalarda Koç’un ve Sabanc›’n›n birer bayisi bulunmaktad›r. A¤r›’da bir otomotiv bayisi, Siirt’te bir beyaz eflya bayisi, Van’da iki beyaz eflya ve cep telefonu bayisi ver-
gi rekortmeni olmufltur. Van’da Koç baflta olmak üzere beyaz eflya bayili¤iyle ilk ticari sermaye birikimini yapan fiengüller, daha sonra özellikle cep telefonu alan›nda tüm Türkiye’de yayg›n bir bayilik a¤› kurmufltur. fiengüller ticari sermaye birikimini üretime aktarmak için ad›mlar atmakta, son olarak Güney Kore firmas› LG’nin Türkiye üretimini üstlenmek için yapt›¤› giriflimlerle dikkat çekmektedir. Akaryak›t bayilikleri de bölgedeki zenginlerin ilk elden girifltikleri geleneksel ifllerdendir. Ad›yaman’da, A¤r›’da, Urfa’da ve fi›rnak’ta iki, Siirt’te, Hakkari’de ve Bitlis’te birer akaryak›t bayisi vergi rekortmenleri listesinde ilk 10’a veya 5’e girmifllerdir. Bölge sermayesi aç›s›ndan bir baflka önemli geliflme de küreselleflme süreciyle beraber, yerel birikimin tüm olanaklar›n›n küresel sermayeye aç›s›ndan önem kazanmas›yla kredi olanaklar›n›n artmas›d›r. Henüz hiçbir bölge sermaye grubu “finans kapital” aflamas›na ulaflabilmifl de¤ildir ve bu nedenle bu kredi olanaklar› oldukça hayatidir. Küreselleflmenin bir di¤er etkisi de uluslararas› ticaret a¤lar›na daha do¤rudan ba¤lanma ola-
‹nflaat sektöründe varl›¤›n› gösteren ve geçmiflte de yapt›¤› iflbirli¤i ölçüsünde devletten ald›¤› ihalelerle birikimini büyüten bölge sermayesi için son 10 y›l› bu alandaki birikim olanaklar›n›n zirve yapt›¤› bir dönem olmufltur. Savafl›n da tetikledi¤i kentleflme ile beraber özellikle TOK‹ üzerinden yap›lan inflaat yat›r›mlar› bu s›çraman›n bafll›ca sebeplerinden biridir.
63
OL‹GARfi‹
naklar›n›n geliflmesidir. Bunun yan›nda Irak’›n iflgaliyle beraber oluflan konjonktür, d›fl ticareti ve bu ülkedeki büyük uluslararas› tekellerin üstlenicili¤i üzerinden birikim olanaklar›n› art›rm›fl, bu durum Kürt burjuvazisi aç›s›ndan Barzani’yi, neredeyse Tayyip Erdo¤an kadar kritik bir müttefik haline getirmifltir. G›da, tekstil baflta olmak üzere emek yo¤un a¤›rl›kl› ürünlerin ihracat› ve petrol ticareti hem ihracatç› ithalatç› firmalara hem de tafl›mac›l›k alan›nda faaliyet gösteren firmalara önemli birikimler sa¤lamaktad›r. D›fl ticaretin geliflmesi Irak’la s›n›rl› de¤ildir. Hakkâri’de Yüksekova ihracat alan›nda dikkat çekmekte, en yüksek kar beyan eden 10 firmadan en az 3’ünün ihracat/ithalat yapt›¤› Hak-
64
kari’den sadece s›n›r› olan ‹ran’la de¤il Afrika ve Balkan ülkeleriyle de ticari al›flverifller yap›lmaktad›r. fi›rnak’ta en çok kar beyan eden ilk 5 firman›n 3’ü ihracat ile ilgili faaliyet göstermekte, bunlardan ikisinin lojistik/nakliye alan›nda uzmanlaflt›klar› görülmektedir. Siirt ise özellikle Mersin merkezli d›fl ticaret firmalar›yla yapt›¤› g›da ihracat›yla dikkat çekmektedir.
De¤erlendirme Yukar›daki veriler ›fl›¤›nda neoliberal dönemde bölgedeki sermayenin e¤ilimlerine dair baz› bafllang›ç tespitleri yap›labilir. Bölgedeki sermaye kesimlerinin önemli bir bölümü ilk
OL‹GARfi‹ birikimini devlet ile kurdu¤u iliflkilere borçludur. Darbe dönemlerinde bir kontrgerilla stratejisinin parças› olarak devletin sundu¤u birikim olanaklar›yla ciddi kontrol alt›nda biriken sermaye, bu dönemde de neoliberal dönüflümün devlet eliyle sundu¤u birikim olanaklar›nda de¤erlenmektedir. Bunlar›n bafl›nda bölge sermayesinin birikiminin geleneksel kanal› olan inflaat sektörü gelmekte, onu sa¤l›k sektörü izlemektedir. Enerji sektörü bölgedeki sermaye birikiminin belirli bir aflamas›na gelen en büyükler için kapa¤›n at›laca¤› yükselen sektör olarak öne ç›kmaktad›r. Bu aç›dan dizginlenmemifl bir piyasalaflma ve metalaflma süreci ile yaflanan birikimin bölgede s›n›fsal gerilimleri artt›rmas› beklenebilir. Bölgedeki ucuz ifl gücü Kürt sermayedarlar›n›n da bafl›n› döndürmektedir. ‹nflaat sektörünün ve tar›m›n ucuz emek kayna¤› olan Kürt proletaryas› için tekstil gibi emek yo¤un sektörlerin yolu görülmektedir. Bölgesel asgari ücret tart›flmas› bu noktada kritik bir önem kazanmaktad›r. Bu süreci ilerletecek olan bu uygulama bölgedeki sermaye örgütleri taraf›ndan hararetle desteklenmekte, Türkiye’nin Çin’i olma iddias› Kürt halk›na da bir umut ›fl›¤› olarak sunulmaya çal›fl›lmaktad›r. Bölge sermayesi aç›s›ndan bir di¤er önemli olgu, birikim ölçe¤inin “yerel s›n›r›”n›n zay›fl›¤›d›r. Bölgede büyüyen sermaye gruplar› yat›r›mlar›n› hem Türkiye’ye hem de uluslararas› düzeyde geniflletmeye çal›flmaktad›r. Bu durum, “Kürt burjuvasinin” yoksul, proleter Kürt halk› ile “kader ortakl›¤›” ol(a)may›fl›n›n alt›ndaki esasl› bir etkendir. “Kürt burjuvazisi”nin bu duruma karfl› iki “çözüm”ü öne ç›kmaktad›r. Bunlardan birisi bölgede hay›rseverlik faaliyetlerine özel önem vermesidir. Kürt ifl adamlar›n›n en “iri” isimlerine dair basit bir internet araflt›rmas› yapmaya kalk›ld›¤›nda halk›n enerji hakk›n› gasp edecek enerji da¤›t›m ihaleleri, sa¤l›kta piyasalaflmadan nemalanmalar›, Kürt köylüsünü iyiden iyiye y›k›ma sürükleyecek HES projeleri, devletten al›nan inflaat ihaleleriyle de¤il “hay›rsever ifladam›” haberleriyle gündem olmalar› bir tesadüf de¤il, özel bir çaban›n ürünüdür. Bölgede kapitalist geliflme ve savafl›n yaratt›¤› güvencesiz y›¤›nlar bir taraftan Kürt ifladamlar›n›n bir taraftan da baflta Gülen cemaati merkezli olmak üzere dinsel sadaka örgütlerinin hay›rseverlik faaliyetleriyle kuflat›lmaktad›r. Bu koflullar alt›nda bölgedeki sermaye örgütlerinin referandum sürecindeki ç›k›fl›n› bir kez daha de¤erlendirmekte fayda vard›r. Bugün referandum sürecinde Kürtler içerisinde a盤a ç›kan burjuva siyasetin tarihsel ar-
ka plan›nda geleneksel tekelci sermayeyle ve devletle kurulu ba¤lar, sa¤ siyasetle ittifak, dinsel gericili¤in tafl›y›c›s› olma gibi olgular yatmaktad›r. Neoliberal dönemde ise bu ba¤lar dönüflümün ganimetleri üzerinden sa¤lamlaflmaktad›r. Bu koflullar alt›nda “Kürt burjuvazisi” için Kürt sorununun çözümü öncelikle öyle ya da böyle çat›flmas›zl›¤›n sa¤lanmas›d›r. Bu, PKK’nin tasfiyesi pahas›na bile olsa, birikimin süreklili¤i aç›s›ndan gerçekleflmesi gereken bir hedeftir. Ancak öte yandan haf›zalar›nda “Kürt okumas›n zengin olmas›n” döneminin izleri vard›r ve kimli¤in s›n›rl› bir tan›nmas› onlar için de bir güvencedir. Ancak daha önemli olan ucuz iflçili¤in devam edece¤i flartlar›n sürmesi, neoliberal dönüflümün ganimetleri için yoksul-emekçi kesimlerin ayak ba¤› olmamas›d›r. Bu konuda mevcut iktidarla iflbirli¤inden daha do¤al bir fley yoktur. “Kürt burjuvazisinin” bugün bir Türkiye siyaseti vard›r. Bu siyaset, AKP iktidar›n›n hayata geçirdi¤i dönüflümle güçlü bir yak›nsama içindedir. Bu koalisyona karfl› reaksiyon gösteren Kürt halk›n›n Türkiye siyaseti ise (“Demokratik Özerklik Projesi” aç›klanana kadar) yak›n bir döneme kadar oldukça belirsizdi. Bu durum, küçük burjuva Kürt ayd›nlar›n›n sermayenin liberal tezlerinden etkilenmesine yol aç›yordu. Neoliberalizmden medet uman milliyetçi Kürt ayd›nlar›, halkç›, sosyalizan do¤rultularda çözüm aray›fllar›na yönelen Kürt hareketininin yeni ç›k›fllar›n› neredeyse “ihanet” olarak sunmaya çal›flmaktad›r. Kürt hareketinin “iki dilli yaflam ve demokratik özerklik projesi” eksenli ç›k›fl›n› ve AKP projesine eklemlenmemesini, Kürt sorununun çözümünün önünde bir engel olarak lanse etmeye çal›flmaktad›rlar. Kürt hareketinin, Kürt burjuvazisinin eklemlendi¤i ve Kürt ayd›nlar›n›n bir bölümünün de etkisinde kald›¤› neoliberal projeye karfl›, “Demokratik Özerklik Projesi” çerçevesinde de oldu¤u gibi halkç›proleter bir “düzen de¤iflikli¤ini” de öngören çözüm aray›fllar›n›n cesaretlendirilmesi, desteklenmesi ve derinlefltirilmesi bu nedenle temel bir önemdedir.
Dipnotlar 1
Mehmet Ali Birand, Apo ve PKK, Milliyet Yay›nlar›, ‹stanbul, 1992, s. 62 Bunun en bilinen örne¤i 4 Kas›m 1993 günü Holiday ‹nn otelinde dönemin baflbakan› Tansu Çiller "PKK'nin haraç ald›¤› ifladamlar› ve sanatç›lar›n isimlerini biliyoruz, onlardan hesap soraca¤›z' aç›klamas›nda bulunmas›n›n ard›ndan aralar›nda Savafl Buldan ve Behçet Cantürk’ün de oldu¤u Kürt ifladamlar›n›n seri cinayetlerle öldürülmeye bafllanmas›d›r. 3 “Bölgede” derken co¤rafi bir bölgede bulunan illerden öte Kürt hareketinin belirli bir oy oran›na ulaflt›¤› iller temel al›nm›flt›r. 2.
65
ENERJ‹
Çat›flmalar›n kavfla¤›ndaki
ENERJ‹ “Enerji köprüsü olarak kalk›nmak”, “Türkiye’nin artan enerji ihtiyac›n› karfl›lamak”, “enerji ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamak”, “temiz enerjiye yönelmek” gibi söylemler gerçek hayatta herhangi bir karfl›l›¤› olmayan demagojik ezberlerdir. Enerji alan›nda savafltan özellefltirmeye kadar her ad›m sermayenin ihtiyaçlar›n› güvence alt›na alan küresel bir enerji piyasas› yaratma amac›na hizmet etmektedir Levent Kara
E
nerji, do¤algaz, petrol ve kömür gibi birincil kaynaklar›n ç›kar›lmas›n›, tafl›nmas›n›, elektrik enerjisi üretim ve da¤›t›m›n› içeren ve bugün için y›ll›k hacmi 1 trilyon dolar› aflan devasa bir sektördür. Enerjiyi önemli k›lan yaln›zca bu büyük ekonomik hacim de¤il, enerjinin üretimin temel girdisi ve toplumsal yaflam›n temel bir gereksinimi olmas› nedeniyle tafl›d›¤› stratejik pozisyonudur. Enerji üretim, iletim ve da¤›t›m kanallar›n›n kimin elinde bulunaca¤› sorusu günümüz toplumsal-politik çat›flmalar›n ana gündemlerinden biridir. Enerji savafllar›, enerji nakil hatt› projeleri ve enerji özellefltirmeleri bu çat›flman›n güncel gönümleridir.
66
Türkiye’nin içinde bulundu¤u bölge 1 trilyon dolarl›k enerji piyasas›n›n 600 milyar dolarl›k dilimini oluflturmakta ve Türkiye’nin de taraf oldu¤u askeri çat›flmalara sahne olmaktad›r. Enerji kaynaklar› aç›s›ndan zengin olmayan Türkiye, enerji zengini bölgeler ile enerji al›c›s› bölgeler aras›nda bir köprü haline getirilmeye çal›fl›lmakta, bu amaçla k›talar aras› petrol/do¤algaz boru hatlar› ve enterkonnekte elektrik flebekeleri infla edilmekte ve tasarlanmaktad›r. Son 25 y›lda enerji piyasas›n› ad›m ad›m özellefltirmeye açan Türkiye 2010 y›l›nda elektrik da¤›t›m›n› bütünüyle özellefltirmifltir. Üretimde kamunun giderek azalan pay›n›n da özellefltirilmesi planlanmakta, bugünkü
ENERJ‹
ana yönelimleri HES inflas› olan özel enerji flirketleri teflvik edilmektedir. Büyük sermaye, yat›r›mlar›n› enerji üzerinde yo¤unlaflt›rmakta, enerji alan›nda flirket karl›l›¤›n› güvence alt›na alacak poltikalar yaflama geçirilmektedir.
tekelci sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda yönetilmektedir. Enerji alan›nda, savafltan özellefltirmeye kadar her ad›m tekelci sermayenin ihtiyaçlar›n› güvence alt›na alan küresel bir enerji piyasas› yaratma amac›na hizmet etmektedir.
Tüm bu süreçte egemenlerce sarf edilen “Enerji köprüsü olarak kalk›nmak”, “Türkiye’nin artan enerji ihtiyac›n› karfl›lamak”, “enerji ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamak”, “temiz enerjiye yönelmek”, “enerji piyasas›n› etkin ve verimli iflletmek” gibi söylemler hayatta gerçek bir karfl›l›¤› olmayan demagojik ezberlerdir. Türkiye’nin enerji politikalar› ABD ve AB emperyalizmi ile Dünya Bankas› gibi uluslararas› finans kurulufllar› taraf›ndan
Neoliberal emperyalizm enerji alan›ndaki herhangi bir geliflmeyi emek ile sermaye, halklar ile emperyalizm aras›ndaki çat›flman›n do¤rudan bir parças› olarak karfl›m›za ç›karmaktad›r. Bu durum, bir emekçi ailesinin evini ayd›nlatma kayg›s› ile emperyalist savafllar›, bir enerji iflçisinin iflyerindeki mücadelesi ile do¤ay› savunma mücadelesini birbirine ba¤layan yeni bir toplumsal çat›flma ve politikleflme sürecine iflaret etmektedir.
67
ENERJ‹
Emperyalist çat›flman›n oda¤›ndaki enerji ABD emperyalizmi, küresel egemenli¤inin temel dayanaklar›ndan üretken gücünün 1970’ler itibari ile di¤er emperyalist güçler ve güç adaylar› karfl›s›nda göreli olarak gerilemesiyle karfl› karfl›yad›r. 1970’lerin ard›ndan Almanya ve Japonya, 2000’ler itibari ile de Çin ve Rusya emperyalist sistem içinde, ABD ile çeflitli alanlarda rekabete girmeye bafllam›flt›r. Bu durumda ABD, küresel egemenli¤ini sürdürebilmek için mali ve askeri araçlar› daha etkin bir flekilde kullanmaya bafllam›flt›r. Burada, ekonominin kalbi ve can damar› diye nitelenebilecek olan enerji kaynaklar›n›, enerjinin iletim, da¤›t›m ve ticaretini denetim alt›na almak temel hedef olarak öne ç›km›flt›r. Enerji kaynaklar› aç›s›ndan zengin bölgeler ve bu bölgeleri dünya pazarlar›na ba¤layan yollar; iflgaller, savafllar, iç çat›flmalar ve istikrars›zl›klar yoluyla emperyalist müdahalelere maruz kalm›flt›r. Dünyan›n savafl ve istikrars›zl›k haritas›n›n büyük ölçüde enerji zengini bölgelerle örtüflmesi raslant› de¤ildir. Ancak bu durumun sadece enerji kaynaklar›na el koymay› amaçlad›¤›n› söylemek safça olaca¤› gibi bazen gerçeklerle de çeliflmektedir. Irak’ta yaflanan basitçe ABD’nin bir ülkeyi iflgal edip zenginliklerine el koyma çabas› de¤ildir. Irak’ta rakip emperyalist ç›karlar çat›flmaktad›r. Savafl› tetikleyen un-
surlardan birinin, Saddam Hüseyin’in 6 Kas›m 2000 tarihinde petrolü ABD dolar› yerine AB para birimi Euro ile satmaya bafllamas› oldu¤u bilinmektedir. Karfl›l›ks›z para basmay› engelleyen Bretton Woods anlaflmas›n› 1972’de tek tarafl› olarak fesheden ABD, dolar›n uluslararas› ticarette geçerli tek para birimi olmas› sayesinde tüm dünyay› göstere göstere doland›ran bir “küresel kalpazan” haline geldi. Di¤er ülkeler, para birimlerini ancak kendi piyasalar›nda kullanabildikleri için para bast›klar›nda bunun bedelini, karfl›l›¤›nda üretim yaparak ya da paralar›n›n de¤erini düflürerek yine kendileri ödemektedir. ABD ise yaln›zca ka¤›t ve bask› maliyetini ödedi¤i dolarlar karfl›l›¤›nda, tüm dünyadan gerçek mal ve hizmetler alabilmektedir. Irak’›n iflgal edildi¤i 2003 y›l›nda 0,5 trilyon dolar civar›nda olan ve flimdi de 1,5 trilyon dolara ulaflan ABD bütçe aç›klar›, bu yolla bütün dünyaya ödettirilmektedir. Dolar›n uluslararas› ticaretten d›fllanmas› halinde bu devasa bütçe a盤› ABD’nin üstüne göçecektir. Saddam Hüseyin, Çin’den Rusya’ya Avrupa’dan Latin Amerika’ya genifl bir alandaki ihracatç› ülkelerin uluslararas› ticarette dolardan ç›kma tart›flmalar› yürüttü¤ü bir s›rada Euro ile petrol sat›fl›na geçerek, ABD aç›s›ndan kitle imha silahlar›ndan çok daha büyük bir tehdit haline gelmiflti. ABD’nin Irak’› iflgal etmek için Birleflmifl Milletler’den onay istedi¤inde, Bat› Avrupa ülkelerinin itiraz›yla engellendi¤i hat›rlanmal›d›r. Irak’›n iflgalinden bu ya-
Enerji savafllar›, iddia edildi¤i gibi enerji kaynaklar›na el koyma amac›yla yap›lm›fl olsayd›, bugün Irak’ta petrol sahalar›n› sat›n alan Çinli ve Koreli flirketlere bakarak ABD’nin yenildi¤inden söz edebilirdik. Oysa ABD, bu savafllarla daha önemli bir fleyi, dolar› korumaktad›r
68
ENERJ‹
Enerjide Avrupa’n›n Rusya’ya ba¤›ml›l›¤›n› azaltma niyetiyle infla edilen Nabucco, Rusya’n›n müdahalesiyle do¤madan öldü
na geçen 7 y›lda petrol üretimi hala Saddam rejiminin ambargo alt›ndaki üretim miktar›na ulaflamam›fl ve özellefltirilen Irak petrollerinden ABD’lilerin yan› s›ra Avrupal› ve Asyal› flirketler de pay kapm›flt›r. 2009’un ikinci yar›s›ndaki özellefltirmelerde baflta ABD’li ve Britanyal› flirketlerin giriflimleri baflar›s›z olunca Britanya-Çin ortakl›¤› devreye girmifl; sonraki özellefltirmelerde de Çin, Rusya, Malezya, Norveç ve G.Kore flirketleri öne ç›km›flt›r. Burada ABD ve Britanya ikilisinin baflar›s›zl›klar›nda gerek Irak direniflinin, gerek yerel egemenler ile di¤er uluslararas› güçlerin bu direniflten de istifade ederek ABD ile pazarl›k güçlerini art›r›fl›n›n pay› vard›r. Ancak ABD yine de galiptir. Çünkü Irak petrolü ABD öncülü¤ünde özellefltirilerek uluslararas› piyasaya aç›lm›flt›r, dolarla sat›lmaktad›r ve dolar› terk edenin bafl›na gelenleri herkes görmüfltür. Dünyan›n pek çok ülkesinde katliamlar gerçeklefltirilmekte ancak ABD, Sudan’›n Darfur bölgesindeki krizi özel olarak öne ç›karmaktad›r. Çin ise Sudan’› özel olarak savunmaktad›r. Petrol zengini Sudan’›n dünyan›n en büyük flirketleri aras›nda yer alan Çin petrol flirketi PetroChina’n›n faaliyet alan› olmas› da bu durumu aç›klamaktad›r. ABD’li petrol flirketi Chevron’un, 1980’lerde düflük rezerv tespitinin ard›ndan iç savafl› gerekçe göstererek faaliyetlerini durdurdu¤u Sudan
1999’a kadar petrol ihraç eden bir ülke de¤ildi. Mevcut devlet baflkan› Ömer Beflir 1989’da bir askeri darbeyle iktidara geldikten sonra ABD ve Avrupa’n›n ambargosuyla karfl› karfl›ya kald›. Ancak h›zl› büyüyen ekonomisi için hammade, g›da ve enerji arayan Çin’in uzatt›¤› elle iktidar›n› ayakta tutabildi. Çin de neoliberal yeni sömürgecilik iliflkilerinin s›n›rl› ölçüde nüfuz edebildi¤i Afrika’da bir örnek ortakl›k kurma flans› yakalad›. Malezya ve Hindistan’›n da küçük ortaklar olarak eklemlendi¤i Çin petrol flirketlerinin yat›r›mlar› ile 2000’li y›llarda Sudan’da ihraç edebilecek kadar petrol üretilmeye, rafineriler kurulmaya ve petrol boru hatlar› döflenmeye baflland›. 2001’de 250 milyon varilin biraz üstünde oldu¤u san›lan petrol rezervi, Ocak 2010 hesaplamalar›nda ise 5-6 milyar varile ulaflt›. fiu anda Sudan’›n petrol ihracat›n›n yüzde 60’› Çin’in al›mlar›ndan olufluyor. Sudan’›n rezervleri, dünya rezervinin yüzde 0,6’s› ya da Irak rezervlerinin yüzde 4’ü bile etmiyor. Ancak Çin; Nijerya’dan Angola gibi petrol zengini ülkelerle ciddi yat›r›mlar ve ticari ortakl›klar kurdu¤u Afrika’da ABD ve Avrupa ile ihtilaf içindeki rejimlere iktidarlar›n› koruyabilecekleri bir baflka ortakl›k flans› sunuyor. Rusya ise gerek kendi topraklar›nda gerek di¤er eski SSCB topraklar›nda (Güney Kafkasya, Orta Asya) yer
69
ENERJ‹ alan enerji kaynaklar›n›n ç›kar›lmas› ve dünya pazalar›na ulaflt›r›lmas› üzerinde gittikçe güçlenen bir tekel kuruyor. Enerji kaynaklar› üzerindeki bu kontrol ona dünya sahnesinde yeniden söz sahibi olma flans› tan›yor. 90’l› y›llar› krizler ve gerileme ile geçiren Rusya, Vladimir Putin’in iktidara geldi¤i 2000’lerin bafl›nda, SSCB’nin y›k›lmas›n› müteakiben Orta Asya ve Kafkas enerji kaynaklar›na göz diken, bu bölgelerde ekonomik ve askeri anlaflmalara imza atan ABD’nin karfl›s›na dikilmeye bafllam›flt›r. Orta Asya’daki ABD etkisini silip atmay› hedefleyen fiangay ‹flbirli¤i Örgütü’nün kurulmas›ndan, A¤ustos 2008’de Rusya ordusunun Gürcistan’a müdahalesine uzanan bir süreç içinde, eski SSCB topraklar›n›n emperyalist kapitalist sisteme entegrasyon sürecini kendi denetimine almay› baflarm›fl-
t›r. Dünyan›n 7. büyük ekonomisi ve G8 üyesi olan Rusya, ekonomik gücünü büyük ölçüde petrol ve do¤algaz üretimine borçludur. Sadece petrol ve 150 trilyon metreküplük dünya do¤algaz rezervinin 48 trilyon metre küpüne sahip olan Rusya, enerji fakiri Avrupa’n›n enerji tüketiminde yüzde 48’lere varan bir pay› karfl›lamaktad›r. Putin döneminde art›k bir dünya devi olarak uluslararas› alana ç›kan, dünyan›n en büyük do¤algaz flirketi Gazprom 2009’da dünyan›n en karl› birinci en büyük 16. flirketi olarak kayda geçmifltir. 2004 sonu itibar›yla Gazprom flu ülkelere do¤algaz veren tek kaynakt›r: Bosna-Hersek, Estonya, Finlandiya, Makedonya, Litvanya, Letonya, Moldova ve Slovakya. Ermenistan’›n d›fl ticaretini neredeyse bütünüyle kontrol eden Gazprom Ermenistan’›n ‹ran’dan ald›¤› do¤algaz-
Sudan'da sonra referandumla birlikte ayr›l›ktan yana karar veren Güney, hem açl›¤›n hem de petrol zenginli¤inin yo¤unlaflt›¤› bölge. ABD ve Çin'in ayr› ayr› hesaplar yapt›¤› Güney Sudan diken üstünde
70
ENERJ‹ dan elektrik üretimine ve hatta bankac›l›k sistemine kadar pek çok alanda tek belirleyen durumunda. Bunun haricinde Bulgaristan'›n ihtiyac›n›n %97'sini, Macaristan'›n ihtiyac›n›n %89'unu, Polonya'n›n ihtiyac›n›n %86's›n›, Çek Cumhuriyeti'nin ihtiyac›n›n %75'e yak›n›n›, Türkiye'nin ihtiyac›n›n %67'sini, Avusturya'n›n ihtiyac›n›n %65'ini, Romanya'n›n ihtiyac›n›n %40'a yak›n›n›, Almanya'n›n ihtiyac›n›n %36's›n›, ‹talya'n›n ihtiyac›n›n %27'sini ve Fransa'n›n ihtiyac›n›n %25'ini Gazprom karfl›lamaktad›r. Ticari ve siyasi gerilimler ç›kt›kça dönem dönem do¤algaz› kesen ya da kesme tehdidinde bulunan Rusya’n›n bu tekel pozisyonundan rahats›z olan Avrupa’n›n alternatif aray›fllar› Ortado¤u, Kafkas ve Orta Asya ülkelerinde çeflitli giriflimleri gündeme getirmekle birlikte Rusya da efl zamanl› giriflimler-
de bulunmaktad›r. Bir ara yüzünü bat›ya dönen do¤algaz zengini Azerbaycan ve Türkmenistan, Rusya ile iliflkilerini yeniden gelifltirmifl durumdad›r. NATO’nun Kafkaslara uzanarak Rusya’n›n müdahale edemedi¤i bir enerji koridoru edinme çabas› da 2008 savafl›nda kayaya çarpm›flt›r. ABD ve Avrupa’n›n eski SSCB ülkelerinde iflbirlikçi rejimler oluflturmak için sahneye koydu¤u “renkli devrim” görünümlü siyasi müdahaleleri, ne egemen s›n›flar ne de halk nezdinde kal›c› bir baflar› ortaya koyamam›fl, yaflananlar›n siyasi-toplumsal yap›n›n ABD ç›karlar› için alt üst edilmesinden baflka bir fley olmad›¤› görülmüfltür. Rusya da bunu avantaja çevirerek, emperyalist kapitalist sisteme entegrasyonda görece istikrarl› ve güvenli bir kanal olarak yak›n ve kadim hami Rusya seçene¤ini ortaya koymufltur.
71
ENERJ‹ ‹ran-ABD, Türkiye-Ermenistan, Türkiye-K›br›s, Türkiye-Irak(Kürdistan) ve Suriye-‹srail gerilimi gibi her biri ayn› anda hem çözüm giriflimleri hem çat›flma olas›l›klar›yla birlikte an›lan kronikleflmifl sorunlarda enerji üzerinden yürütülen egemenlik yar›fl›n›n belirleyicili¤i giderek artmaktad›r. Emperyalist kapitalist sistemle bütünleflmesini ilerletmek isteyen ABD karfl›t› rejimiyle ‹ran, ABD ve ‹srail’in sürekli tehditlerine karfl›n Çin’in, Rusya’n›n ve k›smen de Avrupa’n›n k›smi korumas›na sahiptir. Çin ve Rusya ‹ran’› ABD yay›lmac›l›¤›n› s›n›rlayan bir tampon ifllevi gördü¤ü için teknolojik, askeri ve politik bak›mdan desteklemekte; Bat› Avrupa ülkeleri de ABD’ye ra¤men enerji anlaflmalar› imzalamaktad›r. Ancak bölgesel güç olma iddias›ndaki ‹ran, fazla ileri gidince tüm dünyay› karfl›s›nda bulabilmektedir. Avrupa, ‹ran’la iliflkilerin normalleflmesinden yana iken, ABD bu iliflkilerin kendi denetimi d›fl›nda geliflmesinden yana de¤ildir. Ayn› flekilde Rusya da Avrupa’n›n Rusya’ya olan ba¤›ml›l›¤›n›n azalmas› anlam›na gelecek bu ve benzeri geliflmelere s›cak bakmamaktad›r. ABD, Türkiye ile Ermenistan aras›nda s›n›r› açacak protokollerin imzalanmas›n› teflvik etmektedir. Ancak adeta Rus do¤algaz flirketi Gazprom’un yönetti¤i Ermenistan’› kaybetmesi pek de kolay olmayan Rusya bu krizli durumdan istifade ederek Türkiye’den uzaklaflan Azerbaycan’› yan›na çekmektedir. Bu kap›flman›n askeri, politik ve ekonomik görünümleri vard›r. AKP hükümeti her fleye ra¤men Irak’›n iflgalinde ABD’ye yard›mc› olmufl, Türkiye hava sahas›, limanlar› ve üsleri komflu ülkenin iflgalinde kulland›r›lm›flt›r. Gürcistan’›n NATO üyesi olma yolunda teflvik edilmesinde aktif rol alan Türkiye 2008’deki Rusya müdahalesine kadar Gürcistan ordusuna silah ve askeri e¤itim deste¤i vermifltir. ‹ran’a karfl› bir tehdit olarak sürekli canl› tutulan, nükleer müdahale olas›l›¤›n› de içeren ABD sald›r›s› gerçekleflirse Türkiye’deki üsler kullan›lacakt›r. NATO’nun Kas›m 2010’da oluflturulan yeni stratejik konseptinde, “Müttefikler aras› dayan›flma ve ortaklarla iflbirli¤i halinde enerji altyap›lar›n›n, kritik transit yollar›n ve bölgelerin korunmas› da dahil olmak üzere enerji güvenli¤ine katk›da bulunulaca¤›” vurgulanm›flt›r. NATO’nun yeni dönemde en kritik askeri projesi olan füze kalkan›n›n da, emperyalist ülkeler ile enerji zengini bölgeler aras›nda NATO üyesi bir do¤al köprü olarak “enerji koridoru” haline getirilmesi düflünülen Türkiye’ye kurulmas› karara ba¤lanm›flt›r. Emperyalistler enerji üzerinde denetim kurabilmek için, enerji kaynaklar›n› ele geçirmenin ne yeterli ne de gerekli oldu¤unu, esas olan›n onu kayna¤›ndan pazara
72
ulaflt›rma sürecini yönetmek oldu¤unu bilmektedir. Bu nedenle de as›l savafl boru hatlar› üzerinde yaflanmaktad›r. Dünya petrol ticaretinin yüzde 38’i, do¤lagaz ticaretinin ise yüzde 75’i boru hatlar› üzerineden yap›lmaktad›r. ABD ve Avrupa bir yandan Çin, Rusya, Hindistan, Malezya di¤er yandan dünyay› petrol ve do¤algaz boru hatlar› ile örmektedir.
Enerji köprüsü Türkiye co¤rafi olarak enerji kaynaklar› aç›s›ndan zengin Kafkasya, Ortado¤u ve Orta Asya ile enerji kaynaklar› aç›s›ndan fakir Avrupa aras›nda bir do¤al köprü konumundad›r. Dünyadaki 1 trilyon dolar civar›ndaki y›ll›k enerji ticaret ve yat›r›m miktar› içinde; Türkiye çevresinde bulunan enerji piyasas›, yaklafl›k 360 milyar dolarl›k ihracat ve 320 milyar dolarl›k ithalat ile en büyük paya sahiptir. Egemenler bu ticaretin botu hatlar› kanal›yla Türkiye üzerinden gerçekleflmesi halinde bu büyük potansiyelden pay kap›laca¤›, enerji yoksulu Türkiye’nin co¤rafi avantaj›n› kazanca çevirece¤i iddias›ndad›r. Halihaz›rda infla edilmifl ve ifller durumda olan boru hatlar›; Kerkük-Yumurtal›k, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatlar› ile Mavi Ak›m do¤algaz hatt›d›r. Samsun-
ENERJ‹ Türkiye’ye 21 ayda 1.5 milyar dolar kald›¤›n› söylemifltir. Ne var ki, “Yüzy›l›n projesi” slogan›yla gündeme getirilen ve “enerji köprüsü” iddias›n›n temel dayanaklar›ndan BTC, k›sa zamanda bir fiyasko olarak an›lmaya bafllanm›flt›r. BOTAfi ad›na Aral›k 2009’da yap›lan aç›klamada, yüzy›l›n projesi olarak lanse edilen, y›lda en az 300 milyon dolar tafl›ma ve vergi geliri elde edilmesi planlanan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatt›ndan zarar edildi¤i itiraf edilmifltir. Baflbakanl›k Yüksek Denetleme Kurumu ve K‹T Komisyonu’na gizli ibareli bilgilendirme yaz›s› yazan ve 3 y›lda 210 milyon dolar zarar eden BOTAfi “anlaflmalar de¤iflmezse zarar›m›z artarak devam edecek” demifltir.
Ceyhan do¤algaz boru hatt› infla aflamas›nda, yasal prosedürü henüz tamamlanan Nabucco do¤algaz boru hatt› da proje aflamas›ndad›r. Kerkük-Yumurtal›k boru hatt› 1999 y›l›nda 305 milyon varil petrol tafl›rken, Irak’›n iflgalinin ard›ndan a盤a ç›kan çat›flma koflullar›n›n etkisiyle 2009’da bu miktar y›ll›k 10,9 milyon varile düflmüfltür. Saddam sonras› Irak’la büyük enerji anlaflmalar›na giriflildi¤i, önemli ekonomik f›rsatlar olufltu¤unu söyleyenler iddialar›n›n yan›na bu verileri de eklemelidir! Temmuz 2006’dan beri aktif halde bulunan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hatt› Azerbaycan petrolünü Akdeniz’e tafl›maktad›r. Projenin hayata geçirilmesi ABD’nin British Petroleum’u (BP) teflvik etmesi ile, BP’nin ana iflleticili¤inde gerçekleflmifltir. fiirketler aras› paylar s›raland›¤›nda Azerbaycan Devlet Petrol fiirketi %45, BP Amoco %25, Unocal %7,48, Statoil %6,37, ENI Agip %5 ve TPAO (Türkiye) %5 pay sahibidir. 2007-2008 döneminde BTC’nin günlük petrol ak›fl› 1 milyon varil seviyesini zorlamaya bafllam›fl yüksek karlar aç›klanm›flt›r. BTC Türkiye Genel Müdürü Can Suphi, Nisan 2008’de yapt›¤› aç›klamada "Hattan 21 ayda 333 milyon varil, yani 20 milyar dolarl›k petrol akt›" demifl, BIL Genel Müdürü Salih Paflao¤lu da
Üstelik bu fiyasko, bir baflka fiyasko olan Mavi Ak›m projesinden sözümona ders alan AKP’nin oldukça iddial› oldu¤u bir projenin ürünüdür. 1997 y›l›nda imzalanan anlaflmaya göre, 25 y›l süreyle, Türkiye’nin Rusya’dan y›lda 16 milyar metre küp do¤algaz sat›n almas›n› öngören Mavi Ak›m, büyük iddialarla duyurulmufl bir Türkiye-Rusya projesiydi. Dönemin ANAP’l› enerji bakan› Cumhur Ersümer, bu anlaflmada rüflvet karfl›l›¤› Rus flirketi Gazprom’a ak›l almaz imtiyazlar tan›m›fl ve bu nedenle Yüce Divan’da yag›lanm›flt›. Mavi Ak›m ile temiz ve ucuz enerjiye kavuflaca¤›n› öne sürenler, daha ucuz Türkmen gaz› yerine Rus gaz›n› tercih etmifl, Rusya’n›n belirledi¤inin üstünde bir fiyat vermifl, do¤algaz talep tahminlerini kas›tl› olarak fliflirerek tüketilemeyecek kadar gaz için al›m garantisi vermifl ancak Rusya’n›n gaz kesmesi durumunda zarar› kamu kaynaklar›yla karfl›lam›flt›r. Tahminlerin fliflirildi¤inin a盤a ç›kmas› üzerine mecburen paras› ödenecek gaz› tüketmenin yollar› aranmaya bafllanm›flt›r. Bu aray›fl karfl›s›nda özel do¤algaz çevrim santrallerinin kurulumu teflvik edilmifl, elektrikte do¤algaza dayal› üretim öne ç›kar›lm›flt›r. Bu santrallerin çal›flabilmesi için di¤er mevcut enerji santralleri devre d›fl› b›rak›lm›fl ya da düflük kapasite ile çal›flt›r›lm›flt›r. Kilowattsaat (kwh) maliyeti 2 cent olan kömürlü termik santrallerin yerine kwh maliyeti 10 cent olan do¤algaz çevrim santrallerinin geçirilmifl, bu fark kamu kasas›ndan ödemelerle ve kabaran faturalarla halka ödetilmifltir. Bu süreçte Türkiye’nin elektrik üretiminde do¤algaz›n pay› yüzde 40-50’ye, Türkiye’nin do¤algazda Rusya’ya ba¤›ml›l›¤› da yüzde 70’e ç›km›flt›r. Ülkenin ve halk›n zarar› hesaplanamaycak kadar kapsaml› ve büyüktür. Kar ise projenin gerçek sahipleri Rus Gazprom ve ‹talyan EN‹ ile Cumhur Ersümer gibi politikac›lar›n ve proje inflaat›n› üstlenen Çal›k gibi sermaye gruplar›n›nd›r.
73
ENERJ‹ Bu fiyaskolar›n ard›ndan yeni bir “yüzy›l›n projesi” ile karfl› karfl›yay›z: Nabucco. ‹lk baflta Türkmen ve Kafkas gaz›n› Rusya kontrolü d›fl›nda Avrupa’ya tafl›ma iddias› ile tasarlanan Nabucco; yukar›da söz edilen Rusya, Avrupa, ABD ç›kar çeliflkilerinin bir ürünü olarak oldukça sanc›l› bir yoldan geçti. ‹nflaat›n bafllayaca¤› 2010 y›l›nda yeni bir fiyasko ile karfl› karfl›ya oldu¤umuzu söylemek maalesef kehanet olmayacak. Tasar› aflamas›nda Türkmenistan ABD’den uzaklaflarak yeniden Rusya’ya yanaflt› ve Rusya ile imzalanan enerji anlaflmalar› ile, Nabucco’da tafl›nmas› planlanan Türkmen gaz› önemli ölçüde Rusya’ya kapt›r›lm›fl oldu. Türkmenistan’›n kaybedilmesinin ard›ndan Kafkas do¤algaz› gündeme geldi. Gürcistan’a yönelik Rusya müdahalesinin ard›ndan Ermenistan s›n›r›n› kullan›labilir hale getirmek isteyen ABD’nin çabalar› sonusunda Türkiye’nin Ermenistan ile protokol imzalama giriflimleri ise Azerbaycan’› Türkiye’den uzaklaflt›rd›. Türkiye’ye art›k ucuz gaz satmayaca¤›n› aç›klayan, tarifeleri yükselten Azerbaycan, ayn› dönemde Rusya ile yeni anlaflmalar imzalad› ve böylece Kafkas gaz› üzerindeki Rusya kontrolü pekiflti. Türkiye Azerbaycan’› kaybetti¤i gibi Ermenistan’› da kazanamad›. ‹ran gaz› ABD’den gelen uluslararas› abluka politikas›na tak›l›yor, Irak gaz› iflgal alt›ndaki ülkenin istikrars›zl›¤› nedeniyle güvenilir bir kaynak olarak görünmüyor. Emperyalist ç›karlara hizmet ederek bu kap›flmadan faydalanabilece¤ini zanneden Türkiye hükümetleri de iflbirlikçili¤in bedelini ödüyor. Toplamdaki bu zarar manzaras› irdelendi¤inde, Türkiye’de bu durumdan kazananlar oldu¤u da görülecektir. Boru hatt› inflaatlar›nda ihale alan sermaye gruplar› kar etmifltir. BOTAfi Türkiye’nin üçüncü büyük flirketi haline gelmifltir. Do¤algaza dayal› üretimin teflvikiyle çevrim santralleri kurarak pazara giren flirketler kar etmifltir. Yüklü rüflvet tarifeleri dünya çap›nda bilinen hükümet üyeleri parma¤›n› yalam›flt›r. Ancak elektri¤i ve do¤algaz› daha pahal›ya tüketen, kamu kaynaklar› bu ya¤ma projelerinde heba edilen, mevcut üretim potansiyelini kullanmas› engellenen emekçi halk ise zarar etmifltir.
Sermayenin yeni hücum alan› olarak enerji Enerji, ekonominin temel girdisi ve temel toplumsal bir ihtiyaç oldu¤u için vazgeçilmezdir; keyfe ba¤l› olarak de¤il zorunlu olarak tüketilmektedir. Bütün bir toplumun zorunlu al›c› yani “kafesteki müflteri” oldu¤u bu alan ekonomik kriz koflullar›nda sermaye aç›s›ndan bir can simididir ve sermaye içi çeliflkilerin ve yolsuzluk-
74
lar›n da zirveye ç›kt›¤› bir alan haline gelmektedir. Bu özellikleriyle birlikte, y›ll›k 1 trilyon dolarl›k bir hacmi olan ve bunun 600 milyar dolar› Türkiye’nin ortas›nda bulundu¤u havzada dönen enerji elbette ifltahlar› kabartmaktad›r. Temmuz 2010’da aç›klanan “Türkiye’nin en büyük 500 flirketi” listesinde enerji flirketleri ilk s›ralarda gelmektedir. FORTUNE derginin listesinde 1. s›rada TÜPRAfi, 2. s›rada TEDAfi, 3. s›rada BOTAfi, 4. s›rada POAfi, 7. s›rada EÜAfi, 8. s›rada Shell&Turcas Petrol yer almaktad›r. Bunlar›n Shell d›fl›nda tamam› bir dönem kamunun elinde olup, bugün itibariyle tamamen ya da büyük ölçüde özellefltirilmifl flirketlerdir. Bu y›l elektrik da¤›t›m hizmetlerinin bütünüyle özellefltirilmesi ile listedeki enerji flirketlerinin a¤›rl›¤›n›n daha da artaca¤› beklenmektedir. Günümüzde SANKO gibi eski tekstilcilerden mühendislik flirketlerine, çokuluslu flirketlerinden Koç, Sabanc›, Çukurova Grubu gibi devlere genifl bir kesim yat›r›mlarda önceli¤i enerji alan›na vermektedir. Türkiye sermayesinin yurtd›fl› yat›r›mlar›nda ilk s›ray› enerji ald›¤› gibi, yabanc› sermayenin Türkiye’ye en çok yat›r›m yapt›¤› alan da enerjidir. EPDK yetkilileri 2020’ye kadar enerji alan›nda 130 milyar dolarl›k yat›r›m yap›laca¤›ndan söz etmektedir. Bu büyük pastaya yönelik olarak farkl› sermaye gruplar›n›n ilgisi de büyüktür. Zorlu, Çal›k, AKSA gibi AKP iktidar›na yak›nl›¤› ile bilinen gruplar›n h›zl› yükselifli ayn› zamanda di¤er sermaye gruplar› ile bir rekabeti de ifade etmektedir. Birincil enerji kaynaklar› (petrol, kömür, do¤algaz) bak›m›ndan fakir olan Türkiye’de sermayenin ilgisi boru hatt› projeleri ve rafineriler gibi yan sektörleri de kapsamakla birlikte, günümüzde as›l öne ç›kan hedef ikincil enerji, yani elektriktir. Özellefltirme, piyasalaflt›rma ve metalaflt›rma süreçleri ile ‘kamu iktisadi teflekküllerinin’, ‘temel kamusal hizmetlerin’ ve ‘do¤an›n’ sermaye ya¤mas›na aç›ld›¤› neoliberal yeni sömürgecilik koflullar›nda, elektrik sektörüne yönelik de bir sermaye hücumu yaflanm›flt›r. 1980’li ve 1990’l› y›llar boyunca IMF-DB direktifleri do¤rultusunda sektör parçalan›p karl›l›k mant›¤› ile iflletilmeye bafllam›fl üretim ve da¤›t›m alanlar› sermayeye aç›lm›flt›r. Elektrik sektöründeki bu piyasalaflma süreci, enerji kaynaklar› ve boru hatlar› üzerinden dönen emperyalist kap›flma ile do¤rudan ba¤lant›l› olarak geliflmifltir. Nitekim, hala süren bu piyasalaflma sürecinde Dünya Bankas›’n›n koflullu kredileri ve Avrupa Birli¤i’ne uyum süreci belirleyicidir. Yukar›da Mavi Ak›m boru hatt› ile ilgili bölümde de-
ENERJ‹
¤inildi¤i gibi, enerji politikalar›nda temel belirleyen, iddia edilenin aksine toplumun enerji ihtiyac› de¤il tekelci sermayenin gerekesinimleridir. Do¤algaza dayal› elektrik üretimi bir yandan Gazprom ve ENI pazar ve yat›r›m ihtiyac›n› karfl›lam›fl di¤er yandan da özel sektörün elektrik üretimi alan›na giriflini kolaylaflt›rm›flt›r. Bu süreçte kamunun elindeki santraller devre d›fl› b›rak›lm›fl, 2 cent maliyetli üretim yerine 10 cent maliyetli üretim tercih edilmifl, yani toplumun enerji ihtiyac›n› de¤il sermayenin kar güdüsünü temel alan bir süreç ifllemifltir. Do¤algaz çevrim santrallerinin, kurulumu yani sermayeye maliyeti ucuz, iflletmesi yani tüketiciye maliyeti pahal›d›r. Dolay›s›yla sermaye aç›s›ndan karl›, toplumun ve üretici güçlerin bütünü aç›s›ndan ise zararl›d›r. Devre d›fl› b›rak›lan, düflük kapasiteyle çal›fl›t›r›lan ya da Antalya’da do¤algaz santrali ihtiyac› uydurmak için Kepez’de oldu¤u gibi bak›mla art›r›labilecek olan kapasitesi düflük gösterilen kamu elindeki büyük çapl› kömür yakan termik ve hidroelektrik santrallerinin ise kurulumu pahal›, iflletmesi ucuzdur. Toplum için faydal›/yararl› olmakla birlikte, karl› olmad›¤› için sermaye taraf›ndan tercih edilmemektedir. Üstelik bu santrallerin yüksek iflletme maliyeti “al›m garantisi” gibi ilginç düzenlemelerle halka, kamuya fatura edilmektedir. Kendi santralinde 1 birime elektrik üreten kamu, özel sektörün üretti¤i elektri¤i 5 birime sat›n al›p, 2-3 birimden satmaktad›r. Aradaki fark kamusal kaynaklar›ndan ç›kmaktad›r. Bir flirketin, karl› diye, kendi üretti¤i enerjiyi 5 birim fiyattan kamuya sat›p, kendi kullanaca¤› elektri¤i kamudan 3 birim fiya-
ta sat›n almas› gibi tuhafl›klar bu dönemde yaflanm›flt›r. Enerji s›k›nt›s›n›n baflgösterdi¤i dönemlerde, piyasa kuralar›n›n iflletilerek talep art›fl›na ba¤l› fiyat art›fl› isteyen özel üreticiler Temmuz 2006 Marmara-Ege karartmalar›nda oldu¤u gibi büyük çapl› elektrik kesintilerine giderek, zorla zam almaya bafllam›fl, Dengeleme Uyum Yönetmeli¤i gibi piyasac› düzenlemeler devreye sokulmufl, elektrik fiyatlar› borsa gibi spekülasyonlara aç›k bir yap›ya kavuflmufltur. Bugüne kadar kamuya faturalar yoluyla s›n›rl› ölçüde yans›t›lan bu spekülatif fiyat art›fllar› kamusal kaynaklardan karfl›lanm›fl, halk›n birikimi peflkefl çekilmifltir. Ayr›ca özele al›m garantisi veren devletin özelden arz garantisi istemedi¤i görülmüfl, halk›n enerji kullanma hakk›n›n de¤il kar etme ihtiyac›n›n öne al›nd›¤› anlafl›lm›flt›r. Sermayenin kar etmesinin koflulu da, spekülasyon, fiyat art›fl› ve karartmalar olmufltur. Bugün ise AKP hükümetinin, do¤algaz santrallerinin d›fla ba¤›ml›l›k yaratt›¤›ndan flikayet ederek öz kaynak olan hidroelektrik potansiteli de¤erlendirme söylemi ile HES’leri teflvik etti¤i görülmektedir. 2006’da adeta politikac›lar›n ve sermayedarlar›n bafl›na ayn› anda tafl düflmüfl ve h›zla HES inflas›na giriflmifllerdir. Bugün; kurulu, infla edilmifl ya da proje aflamas›nda olan HES’lerin say›s›n›n 5 bini geçti¤i belirtilmektedir. Ülkemizde üretilen toplam elektri¤in yaklafl›k yüzde 20’si kay›p-kaçaklara giderken, toplamda yüzde 3’lük ihtiyac› bile karfl›lamayacak, binlerce küçük HES projesi evreye sokulmaktad›r. Oysa yeni santraller kurmaya gerek b›rakmadan kay›p kaçak oranlar›n› dünya standart-
75
ENERJ‹
Sanko Holding AKP döneminde iktidara yak›n olmaktan nasiplenen sermaye gruplar›n›n biri olarak biliniyor. Son döneminde sermayeye kaynak aktarman›n en kolay yolu ise bir flirkete HES lisans› ve dolay›s›yla ucuz DB kredisi vermekten geçiyor.
lar›na çekmek toplam projelerin alt› kat›ndan daha fazla enerji kazand›racakt›r. Artan enerji ihtiyac› gerçek niyeti gizleyen bir iddia olmakla birlikte ba¤›ml› enerjiye karfl› ba¤›ms›z enerji iddias› da samimi de¤ildir. Bugün HES projesine giriflen AKSA gibi pek çok flirket, HES’i savunmak için kötülenen do¤algaz çevrim santrallerinin de sahipleridir. 2006’da bafllayan bu “ba¤›ms›z” enerji sevdas›, asl›nda Dünya Bankas›’n›n ayn› y›l düzenledi¤i bir enerji zirvesi ile yenilenebilir enerjide kullan›lmak üzere milyarca dolarl›k ucuz kredi sa¤lama sözü vermesi ile ilgilidir. Mevcut HES projeleri Dünya Bankas› bu kredilerinden nasiplenmek için s›raya giren ve iktidara yak›nl›klar›n› kara tahvil etmek isteyen flirketlerin ve zor zamanlarda gelen bu para ak›fl›n› geri çevirmek istemeyen hükümetin marifeti. Peki Dünya Bankas› neden bu kredileri aç›yor? Ayr› bir yaz› konusu olmakla birlikte HES’ler su kullan›m hakk› sözleflmeleri ile enerji üretimi d›fl›nda ifllevlere de sahip. Karbon sal›m›na yol açmayan bu enerji üretimi biçimi, Kyoto Sözleflmesi ile zemini oluflturulan “hava ticaretini” desteklemek için de gerekli. Her ülkeye belli bir karbon sal›n›m kotas› tan›yan sözleflme uyar›nca kotas›n› doldurmayanlar, aradaki fark› bir baflka ülkeye sat›yor. Paray› ödeyen ülke de kendi kotas›ndan fazla karbon salma yani havay› kirletme “hakk›” elde ediyor. ‹flte HES’ler yeni karl›l›k ve spekülasyon araçlar› arayan emperyalist sistemin “su piyasas›” ve “karbon
76
piyasas›” oluflturma amaçlar›na hizmet etmek, yani “hava bedava, su bedava” devrini kapatmak için teflvik ediliyor. Ayn› mant›k do¤rultusunda HES’leri rüzgar ve günefl enerjisi projelerinin izlemesi bekleniyor. Yeni santraller kurulurken sermayenin ve hükümetlerin genel söylemi Türkiye’nin bir enerji krizinin efli¤inde oldu¤udur. Hatta nükleer santral ihalesi gibi “getirisi” bol projeler gündeme geldi¤inde bu getiriden nasiplenecek olanlar vatandafla bu krizi hissettirmek ister. Cumhur Ersümer’in enerji bakan› oldu¤u dönemde Akkuyu nükleer santral ihalesi gündeme geldi¤inde, Ersümer enerji krizi söylemine sar›lm›fl, hatta Süleyman Demirel’in “yapmay›n” demesiyle durdurulan elektrik kesintileri yaflanm›flt›. Oysa gerçek Türkiye’de bir enerji krizi olmad›¤›, olsa bile bunun illa yeni santrallerin inflas›n› gerektirmedi¤idir. Kurulu gücü günlük 45 bin MW’›n üstüne olan Türkiye rekor elektrik tüketiminin yafland›¤› 8 A¤ustos 2010 günü bunun 34 bin MW’›n› kullanm›flt›r. Kamu santrallerinin elektrik üretimi sürekli düflürülmekte özel üreticilerin üretimleri art›r›lmaktad›r. Örne¤in 2009’da kamu üretimi yüzde 9 azal›rken, özel üretim yüzde 21 art›r›lm›flt›r. Kay›p kaçak oranlar›nda dünya standard› yüzde 4-7 seviyesi iken bu Türkiye’de yüzde 15-20 seviyesinde seyretmekte, üretilen elektri¤in 5’te 1’i kullan›lamamaktad›r. Kullan›lan enerji de verimsiz kullan›ld›¤› için yüzde 30’lara varan
ENERJ‹ oranlarda bofla sarf edilmektedir. Ancak kapitalist dünya insanlar›n geliflmiflli¤ini, ihtiyaçlar›n› ne ölçüde karfl›lad›¤› ile de¤il ne kadar tüketti¤i ile ölçtü¤ü için, teflvik edilen fley verimli kullan›m de¤il çok tüketimdir. Enerji ihtiyac›n› karfl›lamak için santral kurmak yerine, halk›n düdüklü tencere ve tasarruflu amplul kullanmaya teflvik edildi¤i bir toplumsal seferberlik bafllatarak orta büyüklükyeki (1200 megawatt) bir temik santral kadar kazanç sa¤layan Küba da bir örnektir. Ancak bu para kazand›rmad›¤› için sermaye ya da sermaye yanl›s› hükümetlerce de¤il emekçiler taraf›ndan örnek al›nabilecek bir örnektir.
Da¤›t›m özellefltirmeleri 2009-2010 y›llar›nda, elektrik da¤›t›m hizmetleri bütünüyle özellefltirildi. Elektrik da¤›t›m›n›n ard›ndan elektrik üretimi ve do¤algaz da¤›t›m› alan›nda da özellefltirmelerin bafllat›laca¤› belirtiliyor. Enerjinin, bir kamusal hak olmaktan ç›kar›larak; sadece, kar ettirdi¤i ölçüde üretilen ve paras› ödendi¤i ölçüde tüketilen bir metaya dönüflmesi 73 milyonluk ülke nüfusunun tamam› aç›s›ndan fahifl fatura, elektriksiz ve do¤algazs›z kalma, paras› ödendi¤i halde dahi karanl›kta kalma tehlikesi; 150 binin üzerinde enerji iflçisi için de güvencesiz çal›flma ve iflsizlik tehdidi anlam›na geliyor. 2009’a kadar neredeyse tamam› kamu elinde bulunan elektrik da¤›t›m hizmetlerinin özellefltirilmesi 7 Aral›k 2010’da yap›lan üç ihaleyle son buldu. Elektrik da¤›t›m flirketleri toplamda 15.8 milyar dolara sat›ld›. Elektri¤i art›k devlet de¤il özel sektör da¤›tacak. Burada iki noktaya odaklanmak gerekmektedir. Birincisi, Elektrik Mühendisleri Odas›’n›n açt›¤› davalar d›fl›nda, toplumsal muhalefetin düflündürücü bir sessizlikle karfl›lad›¤› bu özellefltirme süreci devasa bir kamusal birikimin sermayeye peflkefl çekildi¤i aç›k bir ya¤ma süreci olarak iflletilmifltir. ‹kincisi, elektrik da¤›t›m hizmetlerinin kar mant›¤› ile iflletilmesi fahifl elektrik faturas› ve güvencesiz çal›flt›rman›n çok ötesinde sonuçlara yol açacak, sermaye dahil üretici güçlerin bütünü aç›s›ndan y›k›c› bir durum yaratacakt›r. Daha önce kamu tekelinde bulunan ancak özellefltirmeye haz› hale getirilmek için üretim, iletim, da¤›t›m ve ticaret birimlerine bölünen ve flirketlefltirilen elektrik sektörü, bu flirketleri de kendi içinde co¤rafi olarak parçalam›flt›r. Bunun sonucunda 18 da¤›t›m flirketi a盤a ç›km›fl ve bunlar da 2009-2010 döneminde 15.8 milyar dolara özellefltirilmifltir. Rakam›n büyüklü¤ü aç›s›ndan 1986-2008 aras› 22 y›ll›k özellefltirmelerin toplam gelirinin 36.5 milyar dolar oldu¤u dikkate al›nabi-
lir. Ancak son olarak üç büyük flirketin özellefltirildi¤i 7 Aral›k ihalesi tam bir tiyatro fleklinde yaflanm›flt›r. ‹stanbul Anadolu Yakas›, Toroslar ve Akdeniz Elektrik Da¤›t›m fiirketleri s›ras›yla MMEKA (Mehmet Emin Karamehmet ve Mehmet Kazanc› ortakl›¤›), Y›ld›zlar SSS Holding (Sabahattin Y›ld›z) ve Park Holding’e (Turgay Ciner) sat›ld›. Aç›k art›rma usulü ile gerçeklefltirilen üç ihaleye de bizzat ya da ba¤lant›l› flirketleriyle giren bu holdingler, özellefltirme bedelini minimum art›fl bedeli kadar art›r›p ya da hiç art›rmay›p anlaflm›flças›na her birine bir flirket düflecek flekilde paylaflm›flt›r. Bu nihai ihaleye gelinceye kadarki süreçte k›ran k›rana kap›flan ve kendi toplam servetlerinin üstünde teklifler veren bu flirketlerin özellefltirme bedeli olarak vermeyi taahhüt ettikleri bu paralar› nereden bulaca¤› flimdilik meçhuldür. fiirketler büyük olas›l›kla yabanc› enerji devleriyle birleflecek ya da ödeyemeyecekleri bir borcun alt›na girip yeni bir baflar›s›z ya da flaibeli özellefltirme deneyimine imza atacakt›r. Önceki ihalelerde MMEKA orta¤› Mehmet Kazanc›’n›n kardefli Cemil Kazanc›’ya ait olan AKSA; Trakya, Çoruh, Van Gölü ve F›rat EDfi ihalelerini, MMEKA, Gediz ve Bo¤aziçi ihalelerini; Bundan önce özellefltirme ve prim borçlar›n› ödememekten sab›kas› bulunan ancak yine de enerji ve maden özellefltirmelerinde önemli paylar elde eden Sabahattin Y›ld›z’›n Y›ld›zlar SSS’i Osmangazi ve Toroslar’›; Çal›k Yeflil›rmak’›; Sabanc› Baflkent’i alm›flt›r. Böylece Türkiye’nin elektrik da¤›t›m hizmetlerinin önemli bir bölümü, AKP’ye yak›nl›¤›yla bilinen, ayr› flirketler görünümde olmakla birlikte birbiriyle anlaflmal› olan ve sicili kirli birkaç sermayedar›n eline geçmifltir. (Bu özellefltirmelerin ak›ld›fl›l›¤› karfl›s›nda EPDK müdahale ihtiyac› duymufl ve MMEKA’y› ald›¤› da¤›t›m bölgelerinden birinden vazgeçmeye ça¤›rm›flt›r.) Sermayeye sat›lan varl›klar kamunundur ancak özellefltirme geliri, hükümetin sermaye yanl›s› politikalar› gere¤i büyük ölçüde sermayeye geri dönecektir. Sermaye elektrik da¤›t›m flirketlerine ödedi¤i bu bedeli do¤al
Türkiye’deki kaçak elektrik içinde, ö¤renci evlerinin ya da yoksul mahallelerin kaçak olarak tüketti¤i elektrik, sanayide kullan›lan kaçak elektri¤in yan›nda devede kulak kalmaktad›r. Ancak devlet “kaçak elektrikle mücadelede” bu gerçe¤i gizlemeye çal›flmaktad›r
77
ENERJ‹ olarak elektrik faturalar›na yans›tacak, yani özellefltirme bedeli de elektrik faturalar› yoluyla halktan tahsil edilecektir. Kar güdüsü sermayeyi elektrik hizmeti için daha yüksek fiyat istemeye, elektrik iflçisine daha az ücret ödemeye ve kar ettirmeyen alanlara hizmet götürmemeye itecektir. Paras›n› ödemeyenin elektri¤i kesilecek; da¤›t›m flirketleri ve üretim flirketleri aras›ndaki olas› gerilimler sistemi çöküfle sürükleyebilecektir. Tüm bu öngörüleri; Türkiye’nin özellefltirme tarihi ve biri yoksul biri zengin iki yabanc› ülkeden özellefltirme örnekleri ile destekleyebiliriz. ‹stanbul Anadolu Yakas› elektrik da¤›t›m hizmetleri 1990’da özellefltirilerek AKTAfi’a sat›ld›. AKTAfi bu süreçte elektri¤i kamudan ald›¤› fiyat›n iki kat›ndan daha fazlas›na satt›. Faturalara bak›m ve yat›r›m bedelleri ekletti ancak bak›m ve onar›m çal›flmalar›n› da neredeyse s›f›ra indirdi. Bu süreç kay›plar› art›rd› ve hizmet kalitesini düflürerek s›k s›k kesintilere yol açt›. Fahifl fiyattan sat›lan elektri¤e ra¤men AKTAfi kamudan ald›¤› elektri¤in paras›n› da ödemedi. Elektrik Mühendisleri Odas›’n›n, enerji iflçilerinin ve kullan›c›lar›n ›srarla takip etti¤i davalar sonucunda 2002 y›l›nda, kamuyu zarara u¤ratt›¤›, haks›z para toplad›¤› ve bunun yan› s›ra pek çok baflka usulsüzlükler yapt›¤› için AKTAfi’›n tabelas› indirildi. Özellefltirmenin kay›p kaçak oran›n› düflürece¤i, hizmet kalitesini art›raca¤›, yat›r›mlar› kolaylaflt›raca¤›, enerjiyi daha ucuza mal edece¤i iddia edilmiflti. Yaflanansa bunun tam tersiydi. Tek bir örne¤in bir fleyi mahkum etmek için yetersiz oldu¤u do¤rudur. Farkl› koflullarda farkl› sonuçlar a盤a ç›kabilir. Öyleyse Güney Afrika’n›n yoksul bölgelerde elektrik hizmetlerini yayg›nlaflt›rma iddias› ile yürüttü¤ü özellefltirmeleri inceleyelim. Güney Afrika’da 1994’te ›rkç› rejim devrilip Nelson Mandela yönetimi iktidara geldikten sonra ülkenin çözülmesi gereken acil sorunlar›ndan biri de yoksullar›n elektrik ihtiyac›yd›. Devlet kendi olanaklar›n›n yetersizli¤ini öne sürerek kamu elektrik flirketi ESKOM’u özel ortaklarla birlikte özel sektör mant›¤›yla yeniden yap›land›rd›. Elektrik bedelleri tahsil edildi¤inde ve karl› bir flekilde iflletildi¤inde flirketin yat›r›m için gerekli kayna¤a ulaflaca¤› ve elektriksiz yoksullara da elektrik ulaflt›rabilece¤i öne sürülüyordu. Ancak unuttuklar› fley yoksullar›n, iyi bir tahsilat sisteminin yoklu¤undan dolay› de¤il paralar› olmad›¤› için o faturalar› ödeyemedi¤i idi. fiirket karl›laflmak için fiyatlara yüzde 300’e varan oranlarda zam yapt› ve evlere çok farkl› yöntemler kullanarak fatura ulaflt›rmaya ve faturas›n› ödemeyenin elektri¤ini kesmeye bafllad›. Sonuçta yoksullar ya elektriksiz kald› ya da elektriklerini “kaçak” ba¤layarak kullanmay› sürdürdü.
78
Güney Afrikal› yoksullar›n özellefltirme deneyimi, kaçak elektrik kullan›m›n›n yüzde 50’lileri aflt›¤› rivayet edilen Kürt illerinin ve büyük kentlerdeki yoksul mahallelerin bafl›na gelecekleri anlamam›z aç›s›ndan önemli ipuçlar› bar›nd›rmaktad›r. Sermaye mant›¤›n›n sadece paras› olmayanlar› zor durumda b›rakaca¤›n› düflünüyorsan›z yan›l›yorsunuz. ABD’nin Kaliforniya kenti 2000 ve 2001 y›llar›nda bütün eyaleti günler boyu elektriksiz b›rakan bir krize sürüklendi. Bu elektrik üretim ve da¤›t›m›n›n kamu tekeli ve planlamas›ndan ç›kar›larak ayr›lmas› ve özellefltirilmesinin, fiyat oluflumunda da kar ilkesinin temel al›nmas›n›n sonucunda a盤a ç›kan bir krizdi. Kullan›c›lar elektri¤i belirli bir fiyattan da¤›t›m flirketinden al›r; da¤›t›m flirketi ise belli bir fiyattan satt›¤› elektri¤i arz-talep iliflkisi içinde sürekli de¤iflen bir fiyattan üretici flirketten al›r. Elektrik sabit miktarda üretilen ve depolanamayan ancak günün saatlerine ve mevsim koflullar›na göre sürekli de¤iflen miktarda tüketilen bir ürün oldu¤u için, da¤›t›m flirketlerinin karfl›lamakta oldu¤u talep de dengesizdir. Yüksek talep koflullar›nda saatlik ihaleler aç›larak belli saatler aras›nda elektrik normal fiyat›n›n onlarca hatta yüzlerce kat›na sat›labilir. Da¤›t›m flirketi bu dengesizli¤i faturalara k›smen yans›t›r ancak birebir yans›tamaz, bu nedenle de talep art›fllar›nda her zaman afl›r› fiyat veremez. Kaliforniya’da da elektrik üretim flirketleri da¤›t›m flirketlerinin yüksek fiyat ödemekteki isteksizli¤i üzerine kar oranlar›n› be¤enmeyerek yat›r›mlar›n› düflük tutmufl, daha karl› bölgelere sat›fl yapmaya bafllam›flt›r. Afl›r› tüketim an›nda yeterli elektrikle beslenemeyen sistem de, elektrik flebekelerinin do¤as› gere¤i zincirleme bir reaksiyona girerek çökmüfl, Kaliforniya günlerce elektriksiz kalm›flt›r. Türkiye’de otoprodüktörlerin 2006-2007’de Ege ve Marmara’da tetikledi¤i birkaç saatlik karartmalar bu durumun küçük bir örne¤idir. O dönemde da¤›t›m›n tamam› ve üretimin önemli bir bölümü hala kamu elinde oldu¤u için etkisi zay›f bir sars›nt› yaflanm›flt›r. Ancak özellefltirmelerin tamamlanmas› bizi çok daha büyük krizlerle karfl› karfl›ya getirecektir. Bu sayd›¤›m›z örneklerden sermaye de ders ç›karm›flt›r. Devletin enerji sektöründen tamamen çekilmesi iddias›ndan çark edilerek yeni dönemde düzenleyici ve sermayeyi teflvik edici, tamamlay›c› bir rol oynamas› benimsenmifltir. Özellefltirmeler flartl› hale getirilmifl ve mükiyet devri yerine s›n›rl› süreli iflletme devri biçiminde gerçeklefltirilmeye bafllanm›flt›r. Ne var ki, sermayeye yard›mc› olmak için devreye girece¤ini aç›ktan ortaya koyan neoliberal devletin burada kamu yarar›na
ENERJ‹ bir denetleyici rol oynamas› mümkün görünmemektedir. Denetleme konusunda da, kar güdüsüne güvenenler, para kazanmak isteyen flirketlerin ve bu flirketleri para kazanma koflullar›n› güvence alt›na alacak politika üreten kurumlar›n sistemin daha verimli çal›flmas›n› sa¤laca¤›n› öne sürmektedir. Ancak AKTAfi, Güney Afrika ve Kaliforniya örnekleri bir yana sermayenin kar güdüsü ile denetim mekanizmas› aras›nda do¤rudan bir iliflki oldu¤unu öne sürmek yerine daha gerçekçi bir öneri ortaya atmak mümkündür. Venezüella elektrik iflçileri sendikas›, elektik sistemindeki kronikleflmifl ar›zalar ve verimsizlik karfl›s›nda, elektrik kurumunun iflçi yönetimine devredilmesini talep etmekte; sorunu en iyi, elektri¤i ve elektrik hizmetini üretenlerin bilip çözebilece¤ini savunmaktad›r.
Sonuç Üretimin temel girdisi ve toplumsal yaflam›n temel bir gereksinimi olan enerji, bugün emperyalizmin ve sermaye stratejilerinin öncelikli hedeflerinden biri konumundad›r. Enerji alan›nda yaflanan dönüflüm için sürekli “artan enerji ihtiyac›n› karfl›lama”, “temiz enerjiye yönelme”, “enerji ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lama” kula¤a hofl gelen gerekçeler öne sürülmektedir. Ancak emperyalist savafllardan enerji koridoru projelerine, de¤iflik santral tiplerinin teflvikinden özellefltirmelere kadar bütün bu süreçler, sermayenin karl›l›k koflullar›n›n garanti alt›na al›nd›¤› küresel bir enerji piyasas› yaratma amac› etraf›nda flekillenmekte ve neoliberal emperyalizmin merkezi kurumlar› taraf›ndan yönetilmektedir. Enerji alan›nda yaflanan dönüflüm, tekelci sermayenin ihtiyaçlar› do¤rultusunda gerçekleflmektedir. Bu ihtiyaç “enerji ihtiyac›” de¤ildir. Kimi zaman finansal egemenlik araçlar›n› koruma, kimi zaman rakiplerin yükseliflini engelleme, kimi zaman da yeni karl›l›k ve/veya sermaye birikim kanallar› oluflturma ihtiyac›d›r. Tekelci sermayenin kâr temelli yaklafl›m› yaln›zca do¤ayla ya da emekle de¤il, toplumun enerji ihtiyac› ile de örtüflmemekte, aksine çat›flmakta, bütün üretici güçlerin önüne bir engel olarak ç›kmaktad›r. Ülkenin, halk›n ve do¤an›n ç›karlar› bir tarafta emperyalizmin ve sermayenin ç›karlar› karfl› tarafta saflaflmaktad›r. Bu saflaflma; enerji hakk› için, do¤ay› savunmak için, ülkenin ba¤›ms›zl›¤› için, enerji iflçilerinin haklar› için yürütülecek mücadelelerin birbirleri ile iliflkili olduklar›n› ve fahifl faturaya karfl› ç›kma basitli¤indeki bir eylemin ayn› zamanda stratejik bir önem tafl›d›¤›n› da ortaya koymaktad›r. Gerek co¤rafi konumu gerek neoliberal yeni sömürgecilik politikalar› gere¤i
dünyan›n enerji kavfla¤› haline getirilen Türkiye, çat›flmalar›n da kavfla¤› haline gelmifl ve ne egemen ne ezilen s›n›flar›n d›fl›nda kalamayaca¤› bir durum a盤a ç›km›flt›r. 2010’da giderek görünür hale gelen bu manzaran›n bir yan›nda süregiden emperyalistler çat›flmalar di¤er yan›nda da sermayenin enerjiye hücumu yer almaktad›r. Türkiye’de en büyü¤ünden en küçü¤üne hiçbir sermaye grubu, oligarfli içi güç dengelerini yeniden tarif edecek bir role sahip olan enerjiye kay›ts›z kalmamakta öncelikli yat›r›m alan› olarak enerjiyi seçmektedir. Özellefltirmelerle bir günde tekeller yarat›lmakta, milyar dolarl›k krediler iktidara yak›n gruplar›n cebine doldurulmakta, tüm ülke ekonomisinin ve hatta bölge politikalar›n›n can damarlar› ancak s›rt›n› bir emperyalist merkeze ya da çok uluslu tekele yaslayarak bu oyuna dahil olabilen iflbirlikçi sermayeye teslim edilmektedir. Koç, Sabanc›, Çukurova gibi tekelci sermayenin geleneksel gruplar›ndan Çal›k gibi yeni yükselen ‹slamc› sermaye gruplar›na, tekstil ve flehirlerararas› tafl›mac›l›k flirketlerinden mühendis ortakl›klar›na olabilecek en genifl yelpazenin ortak yöneliminin “enerjiye hücum” olmas› bofluna de¤ildir. Ancak sermayeyi bu hücuma ikna eden devasa kar olana¤› yoktan var olmamakta; eme¤in güvencesizlefltirilmesine, do¤an›n talan›na, kamusal haklar›n bütünüyle ortadan kald›r›lmas›na ba¤l› olarak ortaya ç›kmaktad›r. Bugüne HES’lere karfl›, fahifl faturalara karfl›, yenilenmeyen ifl sözleflmelerine ve ödenmeyen ücretlere karfl› yürütülen mücadeleler henüz ›s›nma aflamas›nda, bir bafllang›ç noktas›n› ifade etmektedir. Sektörün neoliberal dönüflümünde kritik kararlar›n al›nm›fl olmakla birlikte, fiili süreç henüz tamamlanmam›flt›r. Ka¤›t üzerinde gerçekleflen ancak fiili devirler bahar aylar›na b›rak›lan elektrik da¤›t›m özellefltirmeleri, elektrik fiyatlar›n›n piyasa koflullar›na göre belirlenmesine yönelik (muhtemelen seçim sonras›na b›rak›lm›fl) düzenlemeler ve enerji borsas›n›n oluflturulmas› yönünde fiili süreçler bafllad›¤›nda çat›flma boyut de¤ifltirecektir. Fiili geçifl süreci ile birlikte yükselmesi kaç›n›lmaz olan çat›flmada emek sermaye çeliflkisinin yan› s›ra, sermaye içi çeliflkiler de devreye girecektir. Bu süreç, sektörün do¤as› gere¤i, yerel ya da dönemsel bir çat›flma olmayacak, ulusal ve uzun erimli bir çat›flma olarak yaflanacakt›r. Bu krizli süreçte, flu an ›s›nma aflamas›nda oldu¤unu söyledi¤imiz hareketlerin, kamunun demokratik yeniden inflas›n› hedefleyen bir strateji ile kâr temelli politikalara karfl› sürdürdü¤ü mücadele kritik rol oynayacakt›r.
79
DÜNYA
NATO, kriz ve neoliberal konsept Esen Özdemir
ihayet beklenen an geldi ve yeni bir stratejik konsepte kavufltuk. So¤uk savafl y›llar›nda kurulan sald›rgan “savunma” örgütü Kuzey Atlantik Antlaflmas› Örgütü (NATO), “ça¤›n gereklerine uyum sa¤lamak için” 19–20 Kas›m’da Portekiz’in baflkenti Lizbon’da topland› ve y›llard›r gündemde olan “yeni stratejik konsept”ini belirledi. NATO ülkelerinin Lizbon’da ald›¤› kararlar küresel sistemin askeri gücünün yeni dönemde nerelerde konufllanaca¤›na ve emperyalizmin yeni dönemde hedef tahtas›na, hem ekonomik hem de politik olarak, neleri koyaca¤›n› da ortaya ç›karm›fl oldu. Yeni konseptin temel dire¤i ise uzun süredir gündemi meflgul eden, Türkiye’nin de çok önemli bir rol oynayaca¤› füze kalkan› sistemi oldu. Kurulacak olan füze sistemi, kurulmas› planlanan ener-
N 80
ji hatlar› ve mevcut kaynaklar emperyalistlerin öngördü¤ü flekilde ve ölçüde korunmufl olacak. Tüm Asya’y› tehdit olarak gören füze “savunma” sistemi emperyalist hegemonyan›n sa¤lama al›nmas› için fethedilmesi gereken topraklarda, bu tahakküme karfl› ç›kabilecek olan ülkelerin de sözde tüm sald›r› gücünü k›rm›fl olacak. Toplant›n›n egemen devletler aç›s›ndan en önemli sonuçlar›ndan bir di¤erini ise so¤uk savafl›n etkilerini en çok hisseden ve bu dönemde topraklar› Do¤u ve Bat› olmak üzere ikiye ayr›lan Almanya’n›n, Baflbakan› Angela Merkel büyük bir sevinçle aç›klad›: “So¤uk savafl nihayet tamamen sona erdi”. Bu tespitin temel nedeni Obama ile de¤iflen, Rusya’ya karfl› ABD taktikleri elbette. Hat›rlanaca¤› gibi Bush döneminde Ukrayna ve Gürcistan’da giriflilen operasyonlar Rusya taraf›ndan tersyüz edilmiflti. Ayr›ca Bush döneminin önemli pro-
DÜNYA
NATO nedir? Kuzey Atlantik Antlaflmas› Örgütü veya Kuzey Atlantik Pakt› (NATO) 9 Nisan 1949’da Washington Antlaflmas› ile kuruldu. NATO, Emperyalizmin 3. Bunal›m Dönemi’nde, “So¤uk Savafl” dönemi olarak tabir edilen dönemde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli¤i ve di¤er sosyalist blokta yer alan ülkelere karfl› emperyalist kapitalist sistemin hegemonyas›n› sa¤lamak için kurulmufltur. NATO’nun amac›n› ‹ngiliz Lord Ismay flu flekilde tan›mlar: “Ruslar› (Sovyetler Birli¤i) d›flar›da, Almanya’y› alafla¤› edilmifl halde ve ABD’yi içeride tutmak”. Ancak birli¤in amac› komünizme karfl› mücadele etmek ve ABD’nin bu konuda ‘komünist tehdit alt›ndaki’ Avrupa’ya yard›m etmesi de¤il, ayn› zamanda 2. Dünya Savafl›’ndan y›k›mla ç›kan Almanya’n›n da kontrollü olarak yeniden toparlanmas› ve yeni bir tehdit oluflturmamas› içindir.
Türkiye NATO’nun nükleer deposu olmay› sürdürecek. Afganistan ve Somali örneklerinde oldu¤u gibi NATO ad›na ABD’nin ileri karakollar›nda nöbet beklemeye devam edecek jelerinden biri olan “y›ld›z savafllar›” projesi (uzaya yerlefltirilecek ve ABD'yi Rusya’ya karfl› olas› füze sald›r›s›na karfl› koruyacak bir sistem) Obama taraf›ndan rafa kald›r›lm›flt›. Bunlar›n yerine bölgesel iflbirliklerinin a¤›rl›k kazanaca¤› farkl› taktikler gündeme gelmiflti. Bu de¤ifliklikler Rusya’n›n NATO’ya muhalefetini engellemifl hatta Lizbon Zirvesi sürecinde neredeyse Rusya’n›n bile NATO’ya üye olabilece¤i konuflulur hale gelmiflti. NATO toplant›s› sonras› egemenler her ne kadar “zafer” ve “birlik beraberlik” mesajlar› verseler de durumun esasen öyle olmad›¤› aç›k. Asya’daki enerji kaynaklar›na göz diken ABD’nin NATO arac›l›¤›yla yapaca¤› bir müdahalede Rusya’yla yüz yüze gelmesi hiç flafl›rt›c› olmayacakt›r. Öte yandan egemenler aras›nda daha önce pek çok kez yaflanan ve özellikle Irak Sa-
Birli¤in kuruluflundan itibaren en önemli maddeleri kurulufl anlaflmas›n›n üçüncü, dördüncü ve beflinci maddeleridir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini gelifltirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlü¤ü, siyasî ba¤›ms›zl›k ve güvenli¤i tehlikede oldu¤unda bir araya gelmeyi ve herhangi birine sald›r›ld›¤›nda bu sald›r›ya hepsine karfl› yap›lm›fl bir sald›r› olarak kabul etmeyi taahhüt etmifllerdir. Bu maddelerle NATO’nun genifllemesi ve emperyalist tahakkümü ile iflgallerin dünyan›n dört bir yan›na götürebilmesi sa¤lanm›flt›r. Afganistan’da yaflanan iflgal bunun bir kan›t›d›r. Türkiye, Kore Savafl›’na asker gönderip emperyalist ç›karlara destek verdi¤i için üyelik hakk› kazanm›flt›r. 17 Ekim 1951’de üyeli¤e kabul edilen Türkiye 18 fiubat 1952’de NATO’ya resmi olarak üye olmufltur. Teflkilat›n askeri yap›s›, üye ülkelerin genelkurmay baflkanlar›ndan veya onlar ad›na daimi görev yapan temsilci askeri personelden oluflur. Konseye karfl› sorumlu olan Askeri Komite, ittifak›n en üst düzeydeki askeri merciidir. Konseye ve Savunma ve Planlama Komitesine askeri konularda bilgi sa¤layan ve önerilerde bulunan Askeri Komite, iki büyük NATO Komutanl›¤›na direktif verebilmektedir. Merkezi Brüksel'de bulunan NATO'nun en yüksek karar alma organ›, Kuzey Atlantik Konseyi'dir. Konsey müttefikler aras›nda genifl bir görüflme ve koordinasyon forumu oluflturur. Kuzey Atlantik Antlaflmas›n›n 9. Maddesi uyar›nca kurulmufl olan Konsey'de kararlar oydaflma konsensus ile al›n›r ve toplant›lar üç düzeyde yap›l›r. Genel olarak Konsey, d›fliflleri bakanlar› düzeyinde y›lda iki kez toplan›r. Bazen de (örne¤in 1957, 1974, 1975, 1977 ve 1978'de oldu¤u gibi) hükümet ya da devlet baflkanlar› da ülkelerini konsey toplant›lar›nda temsil edebilir. Bunun d›fl›nda konsey, her üye devletin büyük elçi düzeyindeki daimi temsilcilerinin kat›l›m›yla toplant›lar›n› sürdürür ve bu, konseye süreklilik kazand›r›r. Konsey, bu düzeyde, esas olarak her çarflamba toplan›r. Konsey toplant›lar›na Genel Sekreter baflkanl›k eder. Ayr›ca, her y›l, bir üye ülkenin d›fliflleri bakan›, ‹ngilizce alfabetik s›raya göre, Konsey Baflkanl›¤› President görevini üstlenir. Türkiye’de NATO’nun en büyükleri ‹ncirlik ve ‹zmir’de olmak üzere 26 üssü bulunmaktad›r.
81
DÜNYA
NATO’nun de¤iflti¤i ne zaman söylense, bu sald›rgan birli¤in halklara karfl› sald›rganl›¤› bir kat daha artt›
vafl› s›ras›nda ortaya ç›kan iflgal edilen topraklar›n ve enerji kaynaklar›n›n paylafl›m› bu güçleri mutlaka karfl› karfl›ya getirecektir. Dünya siyasetinde de¤iflen durumlara göre NATO da kendisini de¤ifltirdi. Kuruluflundan beri NATO, 1949, 1962, 1957, 1968, 1991, 1999 y›llar›nda olmak üzere, 6 stratejik konsept belgesi kabul etmifltir. Bu de¤ifliklikler hiçbir zaman NATO’yu kurulufl amac›ndan sapt›rmad›. Savunma örgütü olarak kuruldu¤u iddia edilen NATO emperyalist tahakkümün sa¤lanmas› için hep dünya halklar›na sald›rd›, onlarla savaflt›. Emperyalist kapitalist sistemin mevzi kazanmas› karfl›s›nda tehdit olarak gördü¤ü her fleye sald›ran ve onu yok etmek isteyen NATO’nun de¤iflti¤i ne zaman söylense, bu sald›rgan birli¤in halklara karfl› sald›rganl›¤› bir kat daha artt›.
Bir misyon örgütü olarak NATO NATO 1949 y›l›nda Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, ‹zlanda, ‹talya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, ‹ngiltere ve Amerika Birleflik Devletleri taraf›ndan kuruldu. Sosyalist Blok ülkelerinin askeri tehdidine karfl› kuruldu¤u iddia edilen NATO, o günden beri emperyalist kapitalist sistemin ç›karlar›n› koruyan ve bu ç›karlar u¤runa birçok sald›r› gerçeklefltiren askeri ve siyasi bir birlik oldu. 16 Nisan 1947’de borsac› ve Beyaz Saray dan›flman› olan Bernard Baruch taraf›ndan ortaya at›lan “so¤uk savafl” kavram›, o günden sonra 1990’lara kadar sürecek olan ve her anlamda dünyan›n yönelimini belirleyen yeni bir savafl konseptinin ad› olmufltu. Esasen Emperyalizmin 3. Bunal›m Dönemi’ne tekabül eden bu dönem, muazzam oranda silahlanma art›fl›n›n yan› s›ra, komünizme karfl› kara propaganda, yeni sömürge ülkelerinde NATO arac›l›¤›yla kontrgerilla örgütlenmeleri kurma gibi faaliyetleri de içeriyordu.
82
1949’da kurulan NATO ilk ifl olarak Bat›’ya, yani Sovyetler Birli¤i’nin etraf›ndaki ülkelere, 250 adet nükleer silah› yerlefltirdi. NATO kuruluflundan itibaren ‘Herhangi bir NATO üyesine yap›lm›fl olan sald›r› di¤er NATO üyesi ülkelere yap›lm›fl olarak görülecek ve toplu savunmaya geçilecektir’ fleklinde formüle edilen 5. maddesinde belirtildi¤i gibi bir örgüt olmad›. Sadece Türkiye’de yaflanan flu örnek bile NATO’nun esasen savunma de¤il, emperyalist ç›karlar› korumak için sald›r› yapma örgütü oldu¤unu aç›kça ortaya koyuyor. 1959’da ABD’nin burnunun dibinde yaflanan Küba Devrimi sonras›nda ilk sald›r› ABD’den gelmiflti. Küba Halk› aras›nda Domuzlar Körfezi sald›r›s› olarak isimlendirilen sald›r› sonras›nda emperyalist sald›rganlar a¤›r bir yenilgi alm›flt›. Küba, ABD’nin yan› bafl›nda bir “Sovyet tehdidi olarak” bafl gösterince ABD hemen NATO’yu devreye soktu ve buna karfl›l›k olarak Sovyetler Birli¤i’ne karfl› emperyalizmin ileri karakolu olan Türkiye’ye Jüpiter füzeleri yerlefltirildi. “Savunma” örgütü olan NATO, sald›r›p yenilmifl bir ülkenin mevzi kazanabilmesi ad›na, üstelik ortada hiçbir karfl› sald›r› yokken, ‹zmir’e yerlefltirdi¤i füzelerle esasen ne amaca hizmet etti¤ini ispatlam›flt›. NATO’ya karfl› Sosyalist Blok ülkeleri taraf›ndan 1955 y›l›nda oluflturulan Varflova Pakt› da¤›ld›ktan sonra NATO’nun ne yapaca¤› sorusu bir süre gündemi meflgul etti. Varflova Pakt› ülkelerinin 5-6 Temmuz 1991’de Brüksel’de Avrupa ile bütünleflme protokolünü imzalamas›n›n ard›ndan somut olarak bir hedefi kalmayan NATO, varl›¤›n› devam ettirebilmek için bir ç›kar yol buldu elbette. Bu yolun ad› “stratejik konsept de¤iflikli¤i” olarak dünya halklar›na müjdelendi! Sosyalist Blok’un da¤›lmas›ndan sonra Avrupa’daki bölgesel güç iliflkilerinin yeniden düzenlenmesi elzem bir mesele haline gelmiflti. Baflta ABD olmak üzere bizzat ana emperyal güçlerin oluflturdu¤u yeni stratejik konseptle birlikte NATO, ça¤›n gereklerine uygun, uluslararas› kapitalist sistemin yeni ihtiyaçlar›n› karfl›layabilen, küresel bir askeri güç olarak daha fonksiyonel bir hale getirildi. NATO 1990’da start verilen ve 7–8 Kas›m 1991’de yap›lan Roma Zirvesi’yle ete kemi¤e bürünen yeni stratejik konseptine etnik ve bölgesel çat›flmalar, göç olaylar›, afl›r› milliyetçilik, kitle imha silahlar›n›n yay›lmas›, uluslararas› terörizm, uyuflturucu ticareti ve organize suç olaylar›yla mücadele etmeyi temel amaç olarak ald›. Esas›nda aç›klanan bu maddeler NATO’nun nas›l bahaneler yarat›p dünya halklar›na sald›raca¤›n› aç›kl›-
DÜNYA yor. NATO’nun “mücadele” alanlar›n› asl›nda kendisinin yaratt›¤›na dair Yugoslavya’da yaflananlar örnek gösterilebilir. Afl›r› milliyetçilikle mücadele edece¤ini aç›klayan NATO çok geçmeden Yugoslavya topraklar›nda milliyetçili¤i tetikledi. Stratejik bir konumda olan ve ABD karfl›t› blokta yer alan Yugoslavya’n›n parçalanmas› için Bosna’daki ayr›l›kç› odaklar› besleyen NATO, besledi¤i afl›r› milliyetçili¤in binlerce insan›n ölümüne yol açmas›n› bahane göstererek Yugoslavya’da S›rp halk›n›n üzerine bomba ya¤d›rd›. NATO’nun aç›ktan destekledi¤i iç savafl sonucunda Yugoslavya y›k›ld› ve yeni düzenle birlikte bölgeye çok say›da NATO üssü kuruldu. Böylece NATO, stratejisi ne kadar de¤iflirse de¤iflsin, misyonunu dünya halklar›na karfl› emperyalist hegemonyan›n sald›r› örgütü olarak devam ettirece¤ini kan›tlam›fl oldu. Bu yeni stratejik konseptte Avrupa’n›n yak›n bir askeri çat›flma tehdidi alt›nda olmad›¤› vurgulanarak NATO’nun bölgedeki stratejileri de de¤ifltirildi. Bunun için at›lan en somut ad›m eski Sosyalist Blok ülkeleriyle iliflkileri düzeltme ad›na yap›ld›. 10–11 Ocak 1994’te yap›lan Brüksel Zirvesi’nde bu ülkelerin tehdit olarak alg›lanmad›¤› belirtildi. Yine bu ülkelerdeki sözde “demokratikleflme hareketlerinin” desteklenmesi gerekti¤i vurgulanarak NATO kapsam›nda Bar›fl ‹çin Ortakl›k (B‹O) projesi uygulamaya konuldu. Böylelikle NATO Do¤u’ya do¤ru aç›l›m›nda önemli bir mevzi kazan›rken eski Sosyalist Blok ülkeleri de uluslararas› kapitalist sisteme eklemlenmifl oldu. NATO’nun asl›nda küresel emperyalist emellere sahip bir sald›r› örgütü oldu¤unun ispat› da bu dönemde at›lan ad›mlarla nesnellik kazand›. 1990’dan Lizbon Zirvesi’nde de¤iflene kadar NATO’nun emperyalist yönelimlerini belirleyen stratejik konsept, süreçte yap›lan bir dizi önemli toplant›yla NATO, dünya halklar›na karfl› giriflti¤i savaflta makyaj tazeledi. 1994’te yap›lan Brüksel Zirvesi ve 1997’de yap›lan Madrid Zirvesi’yle birlikte NATO yay›lmac› politikas›n› sürdürdü ve küresel bir sald›r› gücü haline geldi. Bu konuda NATO Askeri Komitesi Baflkan› General Naumann’a kulak verelim: “NATO art›k eskiden oldu¤u gibi bölgesel bir savunma örgütü olarak kalamaz. Üye ülkelerin ç›karlar›n› nerede olursa olsun koruyabilecek ve gelecekte kurulabilecek koalisyonlar›n temelini oluflturacak küresel bir ittifak haline gelmelidir. NATO, komuta ve kuvvet yap›lar›n› bu do¤rultuda uyarlamal› ve yeni flartlara mukabele edebilecek yetenekleri kazanmal›d›r.”1
Burns da, General Naumann gibi NATO'nun kapitalist ülkelerin ç›karlar›n› koruyan bir küresel askeri güç haline getirilmesini savunuyor: "NATO'nun gelecekteki misyonu, krizleri önleme ve söz konusu krizlere karfl›l›k verme fleklinde olacakt›r. Krizlere verilecek karfl›l›k ya bir savafl görevi veya bir rehine kurtarma operasyonu ya da Fransa, ‹spanya, Çek Cumhuriyeti ve Birleflik Devletler'e yönelecek tehdidin kayna¤› olabilecek Orta ve Güney Asya, Ortado¤u ve Kuzey Afrika ülkelerinde gerçeklefltirilecek bar›fl gücü operasyonlar› fleklinde olacakt›r. Bu tehdit, hepimizin bildi¤i üzere, Baflkan Bush'un 11 Eylül 2001'den bu yana dile getirdi¤i üzere kitlesel imha silahlar›yla küresel terörizmle efl anlaml›d›r. Söz konusu küresel tehdit Amerikan halk›n› ve ayn› zamanda NATO içinde yer alan bir süre sonra say›s› yirmi alt›ya ç›kacak olan on dokuz ülke halk›n›n tamam›n› da etkileyen en büyük tehdittir. Bu, temel bir de¤iflim iflaretidir.”[2]
Emperyalist sald›rganl›k art›yor NATO, Körfez Savafl› ve Yugoslavya topraklar›n›n paylafl›lmas›n›n ard›ndan güç dengelerinin Do¤u’ya do¤ru kaymas›yla birlikte yeni bir stratejik konsept oluflturma karar› ald›. 1999’da yap›lan Washington Zirvesi’yle yeni bir stratejik konsept belirlendi. Yeni stratejik konseptle birlikte NATO yeni ortaklar ve iflbirli¤i anlaflmalar›yla çok kollu küresel bir emperyalist güç haline geldi. NATO Befllisi’nin (ABD, Britanya, Almanya, Fransa ve ‹talya) hatta sadece ABD’nin boyunduru¤u alt›nda Bar›fl ‹çin Ortakl›k, Akdeniz Diyalo¤u, ‹stanbul Giriflimi gibi isimlerle 65 devlet NATO ile ba¤lant›l› hale getirildi. Bu ba¤lant›lar; ortak güvenlik kavram›yla iliflkili olarak BM, AG‹T, AB, Afrika Birli¤i, Körfez ‹flbirli¤i Konseyi, fiangay ‹flbirli¤i Örgütü
NATO’nun ataca¤› ad›mlar› belirleyen ana emperyal güç ABD, bu hegemonyay› tekrardan sa¤layabilmek ad›na NATO’daki sad›k uflaklar›n› devreye sokmaktad›r
ABD’nin NATO nezdindeki büyükelçisi R. Nicholas
83
DÜNYA gibi yap›larla gelifltiriliyor. Bu, dünya askeri gücünün dörtte üçünün ABD’ye, dolay›s›yla da NATO’yla ba¤lant›l› olmas› anlam›na geliyor. Yeni dönemde geniflleme ve esneme politikas›na önem veren NATO, bünyesindeki devasa askeri gücü elbette savunma amac›yla elinde bulundurmuyor. NATO kendisine tehdit olarak uluslararas› terörizmi seçti ve bununla “mücadele” etmeye koyuldu. Esasen dünya halklar›na karfl› yeni bir savafla giriflen NATO’nun hedefinde ise yüksek kârl› enerji yataklar› vard›. 11 Eylül 2001’den sonra “insanl›¤› tehdit eden terörizmle mücadele etmek için” NATO Afganistan’a sald›rd›. O günden bu yana NATO’nun en büyük u¤rafl› haline gelen Afganistan savafl›yla birlikte NATO geniflleme politikas›n› geri plana itti ve kendini “terörle mücadele”ye adad›. 2002 y›l›nda yap›lan Prag Zirvesi’nde Akdeniz Diyalo¤u içindeki devletlerin de kat›ld›¤› Terörizme Karfl› Ortak Eylem Plan› imzaland›. NATO, 2004’te yap›lan ‹stanbul Zirvesi’nde ald›¤› kararlarla emperyalist tahakkümün sald›r› örgütü oldu¤unu kan›tlad›. Bu toplant›dan ç›kan “NATO’nun Bat›’y› savunma gücü olmaktan ç›kar›lmas› ve alan d›fl› müdahalesine göre konumland›r›lmas›, terörle mücadelenin oldu¤u her bölgenin NATO’nun müdahale alan› olmas›” kararlar› ald›. Böylece NATO’nun emperyalist ka-
Amerika k›tas›nda emperyalist güçlerin iki büyük temsilcisi ABD ve Kanada’y›, Avrupa’daki emperyalist sisteme bir flekilde dahil olmufl tüm devletler, iflbirlikçi Türkiye, ‹srail, Kafkasya’daki iflbirlikçi NATO heveslisi Gürcistan, Rusya, k›sacas› emperyalist tahakkümün koruyucusu olan tüm devletler dünya halklar›na karfl› füze kalkan›yla korunacak
84
pitalist sistemin ihtiyaçlar›na göre flekil de¤ifltiren bir mekanizma oldu¤unu yeniden ispatlad›. Uluslarüstü petrol-do¤algaz ve silah tekellerinin kar iste¤i do¤rultusunda yönünü Ortado¤u’ya çeviren NATO, George W. Bush döneminde ortaya ç›kar›lan Büyük Ortado¤u Projesi’nin (BOP) hayata geçmesi için ad›mlar att›. Emperyalist kapitalist sistemin dünyay› ele geçirme arzusuna emperyalist güçlerin militarist güvencesi olarak efllik eden NATO, kan emicilerin “gözbebe¤i” olan Ortado¤u’da, küresel sistemle çat›flabilecek tüm güçlerin tasfiye edilmesinde en büyük rolü oynuyor. Bölgede emperyalist tahakküme tehdit oluflturabilecek olan güçlerin geliflimi NATO’nun stratejisinde bir tak›m de¤iflikliklere gitmesini zorunlu k›ld›. Özellikle ‹ran’›n nükleer bir güç olarak tehdit haline gelmesi bölgede güçlü bir flekilde konumlanmas› emperyalist hegemonyan›n kurulmas› karfl›s›nda önemli bir sorun yarat›yor. Ayn› flekilde bölgeye hakim olabilecek bir güç olan nükleer füzelere sahip Rusya’n›n da bir flekilde bertaraf edilmesi NATO aç›s›ndan oldukça önemli. Emperyalist güçlerin bölgedeki en büyük dostu Siyonist ‹srail’in koruma alt›na al›nmas› da bölge stratejileri aç›s›ndan oldukça önemli bir yere sahip. NATO’nun Ortado¤u’daki emellerine ulaflabilmesi için
DÜNYA olmazsa olmaz flartlardan biri de Avrupa’n›n bu konuda etkin bir rol oynamas›. So¤uk savafl y›llar›nda Sovyetler Birli¤i’ne karfl› emperyalist kapitalist kutupta yer alan Avrupa’n›n ve özellikle de Avrupa Birli¤i’nin NATO’yla küresel iflbirli¤i yapmas›n›n sa¤lam temellere oturtulmas› ihtiyac›n›n da giderilmesi zorunlu bir ihtiyaç haline geldi. Tüm bu flartlar bir araya gelince NATO so¤uk savafl›n bitmesinin ard›ndan üçüncü kez konsept de¤iflikli¤ine gitmek zorunda kald›. Temelleri son birkaç y›lda at›lan bu stratejik konsept de¤iflikli¤i NATO’yu yenilemek için de¤il, yukar›da belirtti¤imiz koflullar› da kapsayan bir dizi geliflme karfl›s›nda NATO’yu yeniden konumland›rmak için yap›lmak zorundayd›. NATO üyesi ülkeler bir süredir görüfltükleri stratejik konsepte hayat vermek için 19–20 Kas›m’da nihai olarak bir araya geldi.
Yeni sald›r› sahas› tüm Asya 19-20 Kas›m’da Portekiz’in baflkenti Lizbon’da bir araya gelen NATO ülkeleri dünya siyasetinin önümüzdeki 10-15 y›l›na yön vermesi beklenen NATO’nun yeni stratejik konseptini belirlediler. Yeni stratejik konseptte NATO hedef tahtas›na tüm dünyay› koydu. Bu yeni durum NATO belgelerinde flöyle aç›klan›yor; “Aradan geçen 10 y›ldan sonra belgenin güncellefltirilmesine karar verilmesinin nedenleri aras›nda: eskiden beri mevcut terörizm ve etnik/dinsel gerilim ve çat›flmalara, sistem d›fl› devletlerin eklenmesini, siber sald›r›rlar›, deniz korsanl›¤›n›, enerji güvenli¤ini, iklim de¤iflikli¤ini, demografik projeksiyonlar›n a¤›rlaflt›rd›¤› ekonomik geri kalm›fll›k sorununu, yasa d›fl› göçleri, salg›n hastal›klar›, nükleer silahlar›n yay›lmas›n› (Kuzey Kore, Pakistan, ufukta görünen ‹ran), teknolojiyle terörizm aras›ndaki ölümcül iliflkiyi sergileyen 11 Eylül ve sonras› geliflmeleri, Afganistan ve Irak’a yap›lan müdahaleleri, 2008-2009 y›llar›nda yaflanan ekonomik/mali bunal›m› sayabiliriz.”
Daha önce Avrupa, Balkanlar, Güney ve Orta Asya’ya do¤ru geniflleme arzusunu dile getiren NATO, ilk iki emeline ulaflt› ve gözünü tam fethedilememifl olan topraklara, Asya’ya dikti. Emperyalizmin dikkatini çekecek kadar önemli enerji kaynaklar›na sahip olan bölge önümüzdeki birkaç y›l içinde yap›lacak olan enerji hatt› projeleriyle daha da önemli bir konuma gelecek. Bu konuda ABD daha önce NATO arac›l›¤›yla Gürcistan’a silah y›¤›na¤› yaparak ad›m atm›fl, Rusya’ya karfl› savafla giriflen Gürcistan büyük bir hezimete u¤ram›flt›. Öte yandan Asya’da küresel sistemin tehdit olarak gördü¤ü ve ABD’ye ba¤›ml› bir politika izlemeyi reddeden devletlerin var oluflu bölgenin emperyalist sald›r› tehdidi alt›na girmesi için yeterli bir neden.
Rusya’n›n Kafkasya’daki ve ayn› zamanda Ortado¤u’daki iliflkilerini tekrar düzeltmesiyle ve bu ülkeler üzerinde tekrar politik belirleyici bir güç haline gelmesiyle bölgedeki tüm üslerinden olan ABD, bölgedeki hegemonyas›n› tekrar sa¤lamak için harekete geçmek zorunda kald›. Bu bölgedeki enerji kaynaklar›n›n kontrolü, ABD emperyalizminin hegemonyas›n› tekrar sa¤lamak ad›na çok önemli bir ifllev görüyor. Tüm dünyadaki sömürgecilik iliflkilerini ve NATO’nun ataca¤› ad›mlar› belirleyen ana emperyal güç ABD, bu hegemonyay› tekrardan sa¤layabilmek ad›na NATO’daki sad›k uflaklar›n› devreye sokmaktad›r.
Bu devletlerden Çin ve Rusya’y› yeni “içerme” yöntemiyle tehdit olmaktan ç›karmay› öngören NATO’nun di¤er baz› devletler için bu yöntemle baflar› sa¤layamayaca¤› kesin. ‹ran, Kuzey Kore ve Burma’n›n (Myanmar) “uyumsuzlu¤una” NATO’yla sald›r›larak karfl›l›k verilebilir. Burma ve ‹ran’da yap›lmaya çal›fl›lan “renkli” devrimlerin baflar›l› olmamas›, Kuzey Kore ve Çin’deyse böyle bir ihtimalin uzaktan dahi görünmemesi bu ülkeleri yeni sald›r›larla yüz yüze getirebilir. Ayr›ca Yemen’de bafl gösteren ve terörizme karfl› oldu¤u iddia edilen ABD sald›r›lar› bu ülkenin de yak›n zamanda gerçekleflmesi olas› görünen bir NA-
85
DÜNYA
TO veya ABD sald›r›s›na maruz kalabilece¤ini gösteriyor.
Birlefltirici unsur füze kalkan› NATO’nun varl›k amac›na tehdit olan ülkelere karfl› giriflti¤i-giriflece¤i savafllarda üye ülkelerin ve iflbirlikçi devletlerin bir arada daha sa¤lam temeller üzerinde durabilmelerini sa¤layacak olan unsursa füze kalkan› projesi olacak. 2008’de Bush döneminde ABD projesi olarak ortaya ç›kan proje bu kez NATO projesi olarak makyajland› ve gündeme getirildi. ABD taraf›ndan bir süredir temelleri oluflturulan proje, küresel sistemi tehdit edebilecek olan tüm yap›lara karfl› emperyalist ülkeleri ve iflbirlikçilerini (NATO’ya göre tüm üye ve müttefik devletleri) koruma alt›na al›yor. Amerika k›tas›nda emperyalist güçlerin iki büyük temsilcisi ABD ve Kanada’y›, Avrupa’daki emperyalist sisteme bir flekilde dahil olmufl tüm devletler, iflbirlikçi Türkiye, ‹srail, Kafkasya’daki iflbirlikçi NATO heveslisi Gürcistan, Rusya, k›sacas› emperyalist tahakkümün koruyucusu olan tüm devletler dünya halklar›na karfl› füze kalkan›yla korunacak. Komflusu ‹ran’›n ad›n› yeni konsepte yazd›rmad›¤›n› övünerek söyleyen, her f›rsat-
86
ta “‹stedi¤imizi ald›k, bizim dedi¤imiz oldu” diyerek NATO’da bir hüküm sahibi oldu¤u imaj›n› yaratmaya çal›flan Türkiye’nin kendini kand›rma, halk› aldatma çabalar› da gün yüzüne ç›km›fl oldu. Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün’e sat›lan füze sistemleriyle proje hayata geçti bile. Lizbon’da karar alt›na al›nan proje gelebilecek herhangi bir füze tehdidine karfl› birçok ülkeye füze savunma sistemleri kurulmas›n› öngörüyor. Asya Pasifik’te füze savunma sistemine sahip gemiler konuflland›r›lacak, 2013’e kadar da sistem kara temelli olarak kurulacak. 5000 kilometre menzilli radar sistemine sahip sistem binlerce kilometre öteden havaya f›rlat›lan bir tenis topunu bile tespit edebiliyor. Lizbon’da al›nan kararlarda teknik ayr›nt›lar›n daha sonraya b›rak›ld›¤› söylense de en az›ndan Türkiye’de radar sisteminin ‹zmir’deki NATO üssüne (ve Trabzon baflta olmak üzere baflka birkaç noktaya daha) kurulmas› bekleniyor. Füze savunma sistemi, devletleri sadece d›flar›dan gelecek olan füzelere karfl› “koruma” görevine sahip de¤il. Proje ayn› zamanda nükleer füzelere sahip olan ülkelerin birbirleriyle olan iliflkilerini de düzenleyecek.
DÜNYA Dünya halklar›na karfl› el ele veren devletler ortak bir amaç u¤runa birlikte savafl verdikleri için iliflkileri de bir seviyede düzenlenmifl olacak. Proje kapsam›nda baz› ülkelere nükleer füzeler de yerlefltirilecek ve tehdit yaratan devletler tehdit edilmifl olacak. Enerji kaynaklar› ve hatlar› etraf›na kurulacak olan sistemin esasen uluslarüstü tekellerin ç›kar›na hizmet etti¤i de aç›kça anlafl›l›yor.
NATO’nun nükleer deposu Türkiye
Füze kalkan› projesi ise Türkiye’ye so¤uk savafl döneminde yüklenen misyona benzer bir durumu yeniden canland›rd›. Özellikle Avrupa’ya karfl› (sözde NATO üyesi ülkeleri) kayna¤› “belli olmayan” sald›r›lar› durduracak, sald›r›lar›n onlara ulaflmamas› için kendi topraklar›n› ve halk›n› tampon haline getirecek “yeni” bir misyonu sahiplendi
NATO’nun yeni stratejik konseptiyle Türkiye, emperyalizmin aktif tafleronlu¤u rolünü, emperyalist hegemonyan›n sa¤lamlaflt›r›labilmesi ad›na, nükleer silahlar› topraklar›nda konuflland›rarak, füze kalkan› sisteminin en önemli parçalar›ndan biri haline gelerek devam ettiriyor. Hâlihaz›rda Türkiye’de “So¤uk Savafl” döneminden kalma, ABD menfleli 90 kadar nükleer bafll›k bulunuyor. ABD’nin y›llard›r yürüttü¤ü Ortado¤u’ya hakim bir iflbirlikçi devlet yaratma plan› Lizbon Zirvesi’nde böylece bizzat Türkiye taraf›ndan onaylanm›fl oldu. Böylesine riskli olabilecek bir projede AKP aradan s›yr›labilmek için Abdullah Gül’ü devreye soktu ve projeyi “devletlefltirdi.” Bundan sonra Türkiye devlet politikas› olarak NATO’nun nükleer deposu görevini yürütmeye devam etmekle birlikte, Afganistan ve Somali örneklerinde oldu¤u gibi NATO ad›na Amerika’n›n en ileri karakollar›nda nöbet beklemeye devam edecektir. Füze kalkan› projesi ise Türkiye’ye so¤uk savafl döneminde yüklenen misyona benzer bir durumu yeniden canland›rd›. Özellikle Avrupa’ya karfl› (sözde NATO üyesi ülkeleri) kayna¤› “belli olmayan” sald›r›lar› durduracak, sald›r›lar›n onlara ulaflmamas› için kendi topraklar›n› ve halk›n› tampon haline getirecek “yeni” bir misyonu sahiplendi. NATO her ne kadar konsept de¤ifltirse de dünya halklar›na karfl› savafl veren emperyalizmin askeri gücü olmaktan hiçbir zaman vazgeçmemifltir, vazgeçemez. Emperyalist tahakkümün devam etmesi için küresel sistemin NATO’ya ihtiyac› oldu¤u aç›kt›r ve NATO dünya halklar›n›n kan›yla beslenen bir savafl mekanizmas›d›r. AKP hükümeti Türkiye’yi bu mekanizman›n önemli bir parças› haline gelmeye çal›flarak, sadece Türkiye halklar›na karfl› de¤il, ayn› zamanda dünya halklar›na karfl› savafl açmaktad›r.
87
DÜNYA
Tunus Bahar› Politik düzlemde, eski rejimin kal›nt›lar› hala iktidardalar ve daima rejimin bir dekoru olarak ifl görmüfl sahte muhalefetle müzakereler yürütüyorlar. Ancak, halk komiteleri, sendikalar ve gerçek muhalefet bu durumu de¤ifltirmeye ve devrimin politik karfl›l›¤›n› oluflturmaya çal›fl›yor. Diktatörün ülkeden kaçmas›n›n ard›ndan oluflturulan ilk uzlaflma hükümeti, yeni bir isyan› tetikledi ve bir gün içinde devrildi. Halk köklü bir de¤iflim istiyor Diyab Ebu Jahjah & IMT
U
mman ve Birleflik Arap Emirlikleri gibi yerlerde dahi Arap rejimleri titriyor ve Arap halk› kab›na s›¤mayan bir hareketlilik içinde. Bu devrimci canlanma bütün Arap dünyas›nda geçerli
Tunus devrimi bütün düzeylerde kendi mant›¤›n› kabul ettirmeye devam ediyor… Rejimin kal›nt›lar›n›n, baz› taktiklerle (araçlarla sokaklarda dolafl›p insanlara ve evlere rasgele atefl ederek, altyap›y› tahrip ederek vs)
88
kaosu yaymaya dönük giriflimlerinin ard›ndan, Tunus halk› her kentte ve her mahallede olmak üzere bütün ülkeye yay›lan komitelerde örgütlenerek, sokaklarda devriye gezmeye ve kendini korumaya bafllad›. Hatta halk komiteleri eski rejimin milis güçlerinin de pefline düfltü ve bir silahl› çat›flmada iki milis gücü halk taraf›ndan infaz edilirken bir kifli de flehit düfltü. ‹srail’in karfl› devrimi desteklemek için Tunus’ta faaliyette oldu¤una iliflkin haberler var. Ayr›ca Libya’dan
DÜNYA
sabotaj amaçl› s›zmalar oldu¤u da söyleniyor. Bunlar›n münferit vaka m› yoksa arkas› gelecek vakalar m› olup olmad›¤› bilinmiyor.
Seçimler tek bafl›na bir fleyi de¤ifltirmez Politik düzlemde, eski rejimin kal›nt›lar› hala iktidardalar ve daima rejimin bir dekoru olarak ifl görmüfl sahte muhalefetle müzakereler yürütüyorlar. Ancak, halk komiteleri, sendikalar ve gerçek muhalefet bu durumu de¤ifltirmeye ve devrimin politik karfl›l›¤›n› oluflturmaya çal›fl›yor. Seçim yap›lmas›na yönelik bir politik yol haritas›n›n k›sa sürede belirginleflece¤ine inan›yorum. Eski rejime göre yap›lacak seçimlerin bir fleyi de¤ifltirmeyece¤ini belirtmekte fayda var. Bu nedenle gerçek muhalefet ve halk, seçimlere gitmeden önce anayasay› de¤ifltirmeyi talep ediyor.
Arap dünyas›nda devrimci canlan›fl Umman ve Birleflik Arap Emirlikleri gibi yerlerde dahi Arap rejimleri titriyor ve Arap halk› kab›na s›¤mayan bir hareketlilik içinde. Twitter’da, Suudi gençli¤i de Tunus devrimine destek gösteriyor ve tiran› hofl gören kendi ülkelerinden utançlar›n› ifade ediyor. M›s›r rejimi baz› temel ihtiyaçlardaki devlet sübvansiyonunu kald›rma planlar›n› erteledi ve Kaddafi üzüntüsünü dile getirerek Tunuslular›n Ben Ali’ye ömür boyu itaat etmeleri gerekti¤ini söyledi. Kaddafi net olarak, Libya
s›n›r›nda kendisinin sahte devrimiyle alakas› olmayan geçek bir devrim olmas›ndan korkuyor. Di¤er bir yandan, M›s›r muhalefeti flimdi gerçek yan›t›n sokaktan baflka bir fley olmad›¤› fikrine daha da ikna olmufl durumda. Bu devrimci canlanma bütün Arap dünyas›nda geçerli. Cezayir’de üç yurttafl›n kendini yakt›¤› ve bunlardan birinin öldü¤ünün kaydedildi¤i bildiriliyor. M›s›r ve Cezayir Tunus’ta yaflananlar›n yank›s›n› en çok bulaca¤› iki Arap ülkesi olarak görülüyor. Hizbullah, Tunus devrimini selamlad› ve bütün Arap liderlerini yaflananlardan ders ç›karmaya ça¤›rd›.
Bu devrim herkesin hofluna gitmez Uluslararas› düzlemde, Frans›zlar ve Amerikal›lar üst düzey bir ikiyüzlülü¤ü a盤a vuran aç›klamalar yay›nlad›lar. Eski rejimi daima desteklediler, Wikileaks’in a盤a ç›kard›¤› gibi, onun nas›l bir fley oldu¤unu biliyorlard› ve flimdi gelip de bize sözüm ona halk›n tercihlerine destek ç›kt›klar› mavallar›n› satamazlar. Onlar Ukrayna, Gürcistan ve Lübnan’dakiler gibi CIA ve CIA-destekli güçler taraf›ndan yönetilmeyen devrimleri görmekten hofllanmazlar. Bu gerçek bir devrim ve bu yüzden de bu konuda karars›zl›k duyuyorlar. • Diyab Ebu Jahjah, Arap Avrupa Ligi’nin kurucusu ve eski baflkan›d›r. Bu makale ilk olarak 16 Ocak 2011’de kiflisel blogu Abou Jahjah Comments’te ard›ndan MrZine’de yay›nland›.
89
DÜNYA
Tunus Bahar› ‹syan›n bafllang›c›nda Uluslararas› Marksist E¤ilim (IMT) taraf›ndan yay›mlanan bu yaz›, ilk günlerin atmosferini ve isyan›n ard›nda yatan koflullar› özetliyor. IMT’nin fazla iyimser bulunabilecek önerilerinin, zamanla gerçekleflmifl olmas› ise Tunus halk ayaklanmas›n›n solun genel beklentilerini flafl›rt›c› biçimde karfl›layan bir ilerici potansiyel tafl›d›¤›n› gösteriyor. Tunus sokaklar›, 2011’e bask›c› güçlerle protestocular aras›nda haftalarca süren çat›flmalara girdi. Patlak veren olaylar›n alt›nda yatan as›l neden, kalabal›klar›n, 17 Aral›k’ta Sidi Bouzid’te kendini yakan genç bir adamla dayan›flmas›yd›. Bu olay›n ard›ndan bir baflka genç adam (Hüseyin Falahi), iflsizli¤i protesto etmek üzere bir elektrik dire¤inden atlayarak intihar etti. Ard›ndan, Gdir bölgesinde, 34 yafl›ndaki üçüncü bir baflka genç adam kuyuya atlayarak intihar etti. 26 yafl›ndaki genç Muhammed Bouazizi, yüksekokul mezunu bir iflsizdi. Ruhsatnamesi olmadan sat›fl yapt›¤› gerekçesiyle küçük meyve tezgah›na el konulmas›n› protesto etmek amac›yla kendini yakt›. Polis onun vali ile görüflmesine izin vermemiflti ve yerel resmi görevliler taraf›ndan vahfli sald›r›lara u¤ram›flt›. Yerel bir hastaneye kald›r›ld›¤›nda hayati tehlikesi sürüyordu. Hastane d›fl›nda gençlerden oluflan bir kalabal›k belediyeyi, bask› ve istismarlar› nedeniyle protesto etti. Böl-
90
gedeki gençler çal›flma hakk› talep ediyorlard›. Gösterilere, büyük ço¤unlu¤u iflsiz olan binlerce yurttafl kat›ld›. Gösterilerde egemen s›n›f politikalar›n› itham eden ve intikam talep eden sloganlar yükseldi. Hemen ard›ndan, protesto dalgas› di¤er flehirlere de yay›ld›. Gelen bilgilere göre bir gösterici, genç Muhammed Beflir Al-Amari (18 yafl›nda), Sidi Bouziane’deki gösterilerde, çal›flma hakk› ve iyi bir yaflam için yolsuzluklar› protesto ederken vurularak hayat›n› kaybetti. Son ulaflan bilgilere göre, genç Shawki Heydari de Manzel Bouziane’deki gösterilerde s›rt›ndan polis kurflunlar› ile vurularak flehit oldu. Gafsa belediyesine ba¤l› Zanoch k›rsal›nda hareketlilik gün be gün artt›. 23 Aral›k sabah›, iki yüksek okul mezunu iflsiz, belediye meclisi önünde oturma eylemi bafllatt›. Bir gece önce bir baflka iflsiz genç Aliani Hashemi, kendini feda ederek bir intihar girifliminde bulunmufltu. Gelen bilgilere göre bölgeye binlerle ifade edilen say›da bast›r›c› güç sevk edildi. Protestolar›n çap›, Almknasi, Manzel Bouziane ve Rgab gibi flehirlere varacak kadar büyüdü. Sidi Bouzid flehrini kuflatan çat›flmalar 19 Aral›k Pazar ve 20 Aral›k Pazartesi geceleri de devam etti. Çat›flmalar ancak pazartesi sabaha karfl› 3’te sona erdi. Devlet güçleri göz yaflart›c› gaz ve bomba kulland›lar ve evlere bask›nlar düzenleyerek gençleri tutuklad›lar.
DÜNYA
‹syan›n ilerleyen günlerinde mahallelerde ve kentlerde halk komiteleri kuruldu. Bu komiteler faaliyetlerini yan›zca özsavunma ile s›n›rlamad›, kimi zaman rejimin milis güçlerinin pefline düfltü kimi zaman polisle silahl› çat›flmaya girdi.
Sidi Bouzid flehri hâlâ polis kontrolü alt›nda, resmi ve yar›-resmi medyan›n sessizlik duvar›n›n ard›na kapat›lm›fl durumda… 25 Aral›k Cumartesi günü Sidi Bouzid yak›nlar›ndaki Jdid Souk bölgesinde kolluk güçlerinin gerçek cephane kulland›¤› fliddetli çat›flmalar yafland›. Benzer olaylar Sidi Ali Ben Oun bölgesinde de yafland›; kolluk güçleri, yoksul göstericilere karfl› gerçek mermi ve göz yaflart›c› gaz kulland›lar, elektrikleri kestiler. Ancak bu, kalabal›klar› durdurmaya yetmedi. Aksine devlet güçleri ile göstericiler aras›nda yeni çat›flmalar yaflanmas›na neden oldu. Bouziane flehrinde s›k›yönetimin ve soka¤a ç›kma yasa¤›n›n uygulanabilmesi, Azaafor bölgesinin tümüyle kontrol alt›na al›nabilmesi için asker ve polisin müdahalesi gerekti. Ayn› gün yani 25 Aral›k Cumartesi günü, Jendouba Belediyesi’ne ba¤l› Fernana flehrinde, Ain ile Jendouba Drahem’i birbirine ba¤layan karayolunda trafik, göstericilerin yakt›klar› atefl sonucunda kesildi. Jendouba’dan sendikal kaynaklardan ulaflan bilgilere göre, cumartesi akflam› bir grup gösterici Fernana ile Jendouba aras›ndaki yolu benzin dökerek atefle verdi.
Diktatörlü¤ün yan›t› Bu protestolar karfl›s›nda diktatörlük, mermi ya da göz yaflart›c› bomba sarfiyat›ndan çekinmedi ve Tunus’u özgürlük, güvenceli bir ifl ve ekmek talebini yükselten ezilen ve yoksullara karfl› yürütülen tek tarafl› bir savafl alan›na çevirmek için elinden geleni ard›na koymad›. fiu ana kadar, say›s›z kifli yaraland›, tutukland› ve kaç›r›ld›. Bunlar bir yana onlarcas› da öldürüldü: Mohammed Beflir Ammari, fievki Heydari ve niceleri... Gelen bilgiler, örne¤in Sidi Bouzid’te tutuklunanlara polis taraf›ndan iflkence yap›ld›¤›n› gösteriyor. Bu da
kitlelerde daha büyük öfke yarat›yor. Bu vahfli bask›ya paralel olarak, otoriteler genç Muhammed’in bafl›na gelenlerden duyduklar› “büyük üzüntü”yü dile getirdiler. Ancak “de¤iflimin gerçekleflmesini” engellemek isteyen “yalanc›lar” diye adland›rd›klar› bir grubu suçlad›lar. ‹çiflleri Bakanl›¤› bu durum üzerine, silahs›z sivillere karfl› gerçek mermi kullan›lmas›n› meflrulaflt›ran bir genelge yay›mlad›. Tunus’u 23 y›ld›r demir yumrukla yöneten diktatör Zeynel Abidin Bin Ali 28 Aral›k’ta bir konuflma yapt› ve “bu isyanc›lar›n Tunus’un ad›n› yat›r›mc›lar nezdinde kötüye ç›kard›klar›n›” söyledi ve “afl›r› uç” olarak nitelendirdi¤i az›nl›klara karfl› yasalar›n sert bir flekilde uygulanmas› ve “yapt›klar›n›n bedelinin ödetilmesi” sözü verdi. Ayr›ca flöyle dedi: “Ülkenin ç›karlar›na karfl› afl›r› uç az›nl›klar ve provakatörler taraf›ndan fliddet kullan›m› ve isyan kabul edilemez bir ifade arac›d›r. Bu durum ülkemizin d›flar›dan görünümünü bozarak negatif ve medeni olmayan görüntü do¤urmakta, yat›r›mc› ve turistlerin ülkemize duyduklar› heyecan› azaltmakta bu da iflsizli¤i azaltmak için ihtiyaç duydu¤umuz yeni ifllerin yarat›lmas›n› engellemektedir. Bu nedenle yasalar kesinkes uygulanacakt›r.” Bu küstah bir diktatörlük mant›¤›d›r: Adaletsizli¤e karfl› yap›lan gösteriler, ülkenin ç›karlar›na karfl›ym›fl gibi sunuluyor ve “Tunus’un yat›r›mc›lar nezdindeki görünümüne zarar vermek”ten söz ediliyor. Bu arada, uygulanan vahfli bask› tam da ülke ç›karlar›na uygunmufl ve Tunus’un imaj›n›n düzelmesine yard›mc› oluyormufl gibi sunuluyor. ‹fl talebinde bulunulan gösteriler “kabul edilmez, negatif ve medeniyet d›fl›”ym›fl. Ülkenin kaynaklar›n› on y›llard›r ya¤malamak ve halk› her türlü gereksiniminden yoksun b›rakmak ise pek kabul edilebilir ve medeniyet kan›t›ym›fl.
91
DÜNYA
Zeynel El Abidin Bin Ali “ülkelerinin hayr›n› istemeyenleri –hiçbir araflt›rma yapmadan yalanlar yayan, Tunus’a karfl› bir sindirme ve düflmanl›k e¤ilimi oluflturmaya çal›flan yabanc› televizyon kurulufllar›n›” itham etmekten geri durmuyor. Asl›nda öldürme, tutuklama ve cezaland›rmalara devam etmek, hiçbir flekilde rahats›z edilmek istemiyor. Gelen bilgiler, gösterileri bast›rmak için diktatöryel Tunus rejiminin, sokak ve kamusal yerlerdeki göstericilere karfl› afl›r› fliddet kullan›m› gibi faflist yöntemler kulland›¤›n› ifade ediyor. Polis gelifligüzel tutuklamalar yap›yor ve polis kontrol noktalar›n›n da yard›m› ile gece karanl›¤›nda bir adam kaç›rma operasyonunu hayata geçiriyor. Rejim ayr›ca milisler olarak örgütlenmifl suçlular› da yurttafllara sald›rtmak üzere kullan›yor. Polis taraf›ndan desteklenen düzinelerce gerici milis, göstericilere tafl ve sopalarla vahflice sald›r›yor. S›k› önlemlerden herkes nasibini al›yor. Komünist ‹flçi Partisi lideri Ammar Amroussia, çok say›da genç ve parti aktivisti ile birlikte tutukland›. Yetkililer, flaka yapar gibi, her türlü gösteri ve protestonun yasakland›¤›n› duyuruyorlar. Sanki bunlar daha evvel yasal birer ifade biçimiymifl gibi… Bir kez daha bu rejimin, çürümüfl tufeyli ayr›cal›klar›n› savunmak ad›na ne tür bir bask› uygulayabilece¤ini görüyoruz. Ne var ki bu bask› bir gücün ifade de¤il; aksine rejimin zay›fl›¤›n›n ve toyekün iflas›n›n kan›t›d›r. Reji-
92
min uygulamaya çal›flt›¤› terörün düzeyi, bu kitle hareketi ile devrilebilece¤inin fark›nda oldu¤unu gösteriyor. ‹nisiyatifi tekrar ele almak ve yeniden destek sa¤lamak amac›yla yeni bir manevra olarak kabine de¤iflikli¤ine dahi gittiler.
Hareketlili¤in arkas›nda yatan nedenler Olaylar› do¤rudan ve aniden tetiklenmesinin arkas›nda çok daha köklü nedenler oldu¤unu görüyoruz. Emperyalizme göre Tunus, turizm ve özel sektör yat›r›mlar› için bir tür cennet gibidir. Yabanc› sermayenin en büyük kayna¤› turizmdir. Ülke y›ll›k yedi milyon turisti a¤›rlamaktad›r. Turizm sektörünün y›ll›k geliri 5,2 milyar dolar olarak tahmin edilmekte, yaklafl›k 350 bin kifli bu sektörde istihdam edilmektedir. Tunus ayr›ca bölgedeki en istikrarl› ülke, ekonomisinin “aç›kl›¤›” ve Tunus Dinar›’n› tamamen liberallefltirmesi sayesinde Avrupal› ya da Körfez ülkelerinden yat›r›mc›lar için çekici bir ülke olarak pazarlanmaktad›r. Ne var ki ülke flu anda, üretici güçlerin korkunç sömürüsüyle harap olarak kriz yafl›yor. Rejim ve emperyalistler, en iyi göstergeler ve görece en yüksek büyüme oranlar› söz konusu oldukça ekonomik modellerini övdüler. Bu göstergeler rejim taraf›ndan bask› ve zulümlerin meflrulaflt›r›lmas› amac›yla kullan›ld›. Ancak flimdi her fleyin sonu geldi. Son on y›lda y›ll›k yüzde
DÜNYA
26 yafl›ndaki genç Muhammad Bouazizi, yüksekokul mezunu bir iflsizdi. 30 yafl alt›nda iflsizli¤in yüzde 40’lar› buldu¤u genç nüfusuyla Ortado¤u yeni isyanlara gebe
5 olarak gerçekleflen büyüme oranlar› 2009’un sonunda yüzde 3’e düfltü. Uzun dönemli büyüme dahi, iflçilerin yaflam standartlar› ve çal›flma koflullar›na iliflkin hiçbir olumlu etki yaratmad›. 2004’teki iflsizlik oranlar›, resmi rakamlara göre, yüzde 13,9 idi. Bu oran 2009’un sonunda yüzde 22 ile tavan yapt›. ‹fl ve çal›flma olanaklar› ise güvencesiz ve geçici nitelikte... Tekstil ile makina ve elektronik sanayi sektörlerinde Tunus’un rekabetçili¤ini koruyabilmek ad›na iflçilere, asgari yaflama standartlar›n› bile sa¤lamayan sefalet ücreti dayat›ld›. Tunus’ta asgari ücret 250 Dinar’d›r (130 Euro’dur). Tunus ticaretinin yüzde 80’i, flimdilerde derin bir resesyon yaflamakta olan Avrupa Birli¤i ile oldu¤undan önümüzdeki dönemde daha büyük bir çöküfl bekleniyor. Kitlelerin mücadelesini ateflleyen bu ekonomik etkenlerin üstüne bir de her türlü özgürlü¤ü bo¤an diktatörlük ve vahfli polis bask›s› biniyor.
‹flçi s›n›f› hareketleniyor Hareketin en can al›c› yan›, iflçi s›n›f›n›n tutumu ve ezilen kesimlerin hepsine öncülük ederek kendi ba¤›ms›z ad› ve örgütlenmesi alt›nda kavga edebilme yetisidir. Çat›flmalarda bu geliflmenin nüvelerini görüyoruz. 22 Aral›k Çarflamba günü sendikalar da resmen protesto hareketine dahil oldular. Bizerte’de, bölgesel birlik merkezinde düzenlenen bir mitingde toplanan iflçiler ve
sendikac›lar, Bizerte sendikas› ile üyelerinin Sidi Bouzid’teki protestolar ile dayan›flmas›n› dile getirdiler. Göstericiler ayr›ca bölgesel iflçi sendikas› merkezinde bir oturma eylemi düzenlediler. Eylemde “Çal›flma hakk› görevdir, protesto görevdir, ablukay› kald›rmak görevdir”, “‹fl hakt›r”, “‹fl! Özgürlük! Onur!” sloganlar› at›ld› ve Tunuslu yöneticiler “h›rs›zlar sürüsü” olarak adland›r›ld›. ‹flçi sendikalar›n›n Mahdia, Kairoun ve Jendouba’daki bölge flubeleri, Sidi Bouzid bölgesindeki protestolara desteklerini bildirdiler. Bunun ötesinde, çok say›da sendika yöneticisi, Sidi Bouzid halk› ile koflulsuz dayan›flmalar›n›, her türlü hukuksal yard›ma haz›r olduklar›n›, gözalt›na al›nanlar›n serbest b›rak›lmas› ve flehirde uygulanan ablukan›n kald›r›lmas› taleplerini ifade eden ve hükümeti, göstericilerin ifl ve refah taleplerini karfl›lamaya ça¤›ran bir bildiri yay›mlad›lar. Ortaö¤retim sendikas› Alrdev de Sidi Bouzid’teki gösterilerle dayan›flmas›n› ifade etti ve toplumsal sorunlar›n çözümünde “güç kullanma seçene¤i”ni reddetti. Ayr›ca gözalt›na al›nanlar›n serbest b›rak›lmas› için 12 Ocak’ta Sidi Bozin’de bir bölgesel grev ilan etti. Bu hareketlilik ileri do¤ru at›lm›fl büyük bir ad›md›r ve protestolarla s›n›f dayan›flmas› göstermenin en iyi yoludur. Sendikalar, mücadele örgütleri olarak iflçileri sömürü, bask›, diktatörlük ve zulüm karfl›s›nda birlefltirme sorumlulu¤unu üstlenmelidirler. Bunu en etkin fle-
93
DÜNYA kilde sa¤layabilmek için sendikalar ülke çap›nda bir genel grev ilan etmeli, bask›n›n sona erdirilmesini talebini dile getirmeli, göstericilere uygulanan bask›n›n sorumlular›n› k›namal› ve siyasal özgürlük ça¤r›s›nda bulunmal›d›r.
Hareketin s›n›rlar› Tunuslu kitlelerin hareketi, yüzeyin alt›nda mevcut olan derin memnuniyetsizli¤i göstermifltir. Daha önemlisi, çal›flan kitleler, iflsiz gençlik ve geri kalan ezilen tabakalar içinde biriken devrimci enerjinin büyüklü¤ünü ve toplumun de¤iflmesi yönündeki karfl› konulmaz isteklerini a盤a ç›karm›flt›r. Silahs›z göstericilere karfl› kullan›lan gerçek mermi ve göz yaflart›c› gazlara ra¤men, diktatöryal kapitalist Tunus rejimi kitlelerin hareketini durduramayacak. Aksine bask› yaln›zca daha fazla gösteriye neden oluyor. Tunus halk›, devletin barbal›¤›na karfl› koyuflunda en yüksek düzeyde cesaret sergiliyor. Bize göre hareket, pek çok etkenin birikiminin ifadesidir ve s›n›f mücadelesinin gözle görünür durgunlu¤unun karakterize etti¤i bir dönemin sona erdi¤ini göstermektedir. Bu hareket, çok yak›nda ya da daha sonra Tunus’taki tiranl›k ve sömürü rejimini bir kerede ve kesin olarak devirecek kitle hareketlerinin bir baflka aflamas›n›n bafllang›c›d›r. Her fleye ra¤men bu, bilimsel bir program ve aç›k bir yol haritas› bulunmayan “kendili¤inden” bir harekettir.
Protestocular, “Ben Ali Defol! Halk›n Sesi” yaz›l› dövizler tafl›yor. Eylemlerde ‹slami figür ve sloganlara rastlamak neredeyse imkans›z. ‹syan›n bayraklar› ve sloganlar› k›z›l
94
Ancak bu öncelikle kitlelerin sorunu de¤ildir. Kitleler yapmalar› gereken her fleyi yapm›fllar, bask›ya karfl› gösteriler organize etmifller ve her türlü fedakarl›kta bulunmufllard›r. Daha ne isteyebiliriz ki? Kitleler ne istemediklerini tam olarak biliyorlar: Bask› ya da sömürü, iflsizlik, açl›k, yoksulluk istemiyorlar ve bunlar›n hepsini reddetmek üzere harekete geçtiler. Ancak ne istediklerini tam olarak bilmiyorlar. Alternatifin ne oldu¤unu bilmiyorlar. Bu anlafl›labilir. Alternatif meselesi, Marksistlerin ve devrimci iflçilerin görevidir. E¤er Tunus’ta iflçi s›n›f› ve genel olarak ezilen kitleler içerisinde kök salm›fl devrimci bir Marksist parti –yani geçifl program› ve net bir bilimsel sosyalist enternasyonalist perspektif sahibi bir parti- bulunsa idi, Tunus iflçi s›n›f›, bu harikulade hareketi kapitalist diktatör rejimi tarihin çöplü¤üne at›p sosyalizm, adalet ve eflitlik sistemini infla edecek baflar›l› bir devrime dönüfltürebilirdi. Ancak bugün eksik olan tam da böylesi bir liderliktir.
Alternatif IMT mensuplar› olarak biz Marksistler, sol gruplar, genel olarak iflçi s›n›f› ve Tunus sokaklar›n›n genç isyanc›lar› aras›nda tart›fl›lmak ve hareketi devrimci bir eksene yönlendirecek bir alternatif gelifltirilmesine katk› sunmak üzere baz› düflüncelerimizi paylaflmak istiyoruz. Marksistler olarak, solcular› ve iflçileri, iflçi havzalar›nda, fabrikalarda ve üniversitelerde, hareketi örgütleyip
DÜNYA
Yeni iflçi s›n›f› bu: Ne zaman nerede isyan edece¤i belli olmuyor. Berlin Duvar›’n›n alt›nda aran›rken Seattle’da, gözler oraya dönünce IMF’nin gözbebe¤i Arjantin’de, sonra herkes Latin Amerika’ya al›fl›nca Avrupa’da, sonra da iflçi s›n›f›ndan ve ça¤›n neoliberalizme karfl› isyanlar ça¤› oldu¤unu bilen devrimcilerden baflka herkesin flafl›rd›¤› Ma¤rip’te çekiyor isyan bayra¤›n›
ona önderlik edecek demokratik olarak seçilmifl mücadele komiteleleri oluflturmak üzere kitle hareketini örgütlemeye ça¤›r›yoruz. Bu komiteler halk ve iflçi konseylerinin nüvesi olacakt›r. Bu komiteler yerel, yöresel ve kentsel düzeylerde koordinasyon halinde olmal›, bölgesel ve ulusal koordinasyon oluflturulmal›d›r. ‹flçi havzalar›n›n, sendika merkezlerinin ve gösterilerin tepkisel ve bask›c› sald›r›lara karfl›, seçimle oluflan mücadele komiteleri ve di¤er oluflumlar taraf›ndan kontrol edilen öz savunma milisleri oluflturularak korunmas›n› öneriyoruz. Diktatörlü¤ün bir bask› sistemi var ve faflist milisleri kitlelere sald›rtmak üzere örgütlüyor. Kendimizi korumak üzere milislerimizi oluflturmal›y›z. ‹flçi sendikalar›nda, iflçi havzalar›nda, üniversitelerde ve sol parti saflar›nda diktatörlük, bask› ve sömürü karfl›t› bir genel grev ilan etmek üzere hareketlilik yaratma ça¤r›s› yap›yoruz. Bask›ya bir son verilmesi ve kitlelere fliddet uygulayan faillerin soruflturulmas› ça¤r›s› yap›yoruz. Grev hakk›, toplant› ve gösteri hakk› gibi her tür demokratik özgürlü¤ün uygulanmas›n› talep ediyoruz. Grevi asgari ücretin günlük yaflam›n ihtiyaçlar›n› ve iflçiler ile ailelerinin kültürel ve e¤lence etkinliklerini karfl›layacak flekilde derhal yükseltilmesi gibi popüler talepler temelinde örgütlemeliyiz. Özellefltirmelere son verilmesini ve hayati önem tafl›yan sektörlerin iflçilerin denetimi alt›nda kamusallaflt›r›flmas›n›, Ben Ali diktatörlü¤üne son verilmesini ve iflçi ve yoksul kitlelerin demokratik olarak seçilen konseyleri arac›l›¤›yla sa¤lanan demokratik denetimi alt›nda demokratik bir rejimin inflas›n› talep etmeliyiz. Bask› sisteminin içindeki kardefllerimizi, evlatlar›m›z› da kazanmal›y›z: Ayn› koflullar alt›nda yaflad›¤›m›z s›radan askerleri ve polisleri, silahlar›n› ortak düflman›-
m›za –bu sömürü ve bask› rejimine- çevirmeye ça¤›rmal›y›z. Her türlü bask› fiiline karfl› net bir tav›r tak›nmal› ve ayn› zamanda onlar› iflçi, köylü ve yoksul kardefllerinin saflar›nda yer almaya ça¤›rmal›y›z. Kuzey Afrika iflçi s›n›flar›na vahfli bask› ile mücadelesinde Tunuslu iflçilerle uluslararas› dayan›flma göstermek üzere ça¤r› yapmal›y›z. Bu yönde at›lm›fl ilk ad›mlar olarak çeflitli eylemlerin örgütlendi¤i Ürdün, Lübnan ve Avrupa örneklerini gördük. Ma¤rip Bölgesi’nin sömürge karfl›t› mücadelesini karakterize eden militan dayan›flma gelene¤ine yaflam flans› tan›mal›y›z. Bu bölge, Cezayir’deki iflsizlik ve bar›nma hakk› için verilen kahramanca mücadele, ya da Fas ve Bat› Sahra’daki iflsizlik ve özellefltirme karfl›t› ve bar›nma hakk› için verilen yi¤it mücadele gibi önemli toplumsal ve siyasal mücadelelerin orta yerinde bulunuyor. Genç iflçileri ve Marksist militanlar›, sokaklardaki devrimci savaflç›lar aras›nda Marksist gruplar oluflturmaya ça¤›r›yoruz. Onbinlerce genç Ben Ali diktatörlü¤üne isyan etti ancak Tunuslu gençlerin ve iflçilerin kahramanl›k ve azimden daha fazlas›na ihtiyac› var. Onlara yard›mc› olacak kitlesel bir devrimci partiye ihtiyaçlar› var. Böyle bir parti flu anda bulunmuyor ama bugün sokaklara ç›kan en ileri gençlik ve iflçi s›n›f› bileflenleri taraf›ndan oluflturulmas›n› hedeflemeliyiz. Demokratik hak ve özgürlüklere kavuflman›n, sömürüye ve emperyalizme boyun e¤meye son vermenin tek yolu sosyalist bir Ortado¤u federasyonunun parças› olan sosyalist Tunus’u kurmakt›r. * HDY’nnin notu: Bu iki makale isyan›n ilk haftalar›nda yaz›ld›¤› için daha sonra yaflanan pek çok geliflmeyi do¤al olarak içermemektedir. Okurlar, yaz›lar› bu zaman fark›n› gözeterek de¤erlendirmelidir.
95