Adalet ve Direniş dergimizin 5. sayısıdır.

Page 1

29 Mart 2019

ADALET ONUN İÇİN MÜCADELE EDENLERLE ANILIR

HALKIN HUKUK BÜROSU

DEVRİMCİ AVUKATLAR TESLİM ALINAMAZ 1


Başlarken 18-20 Mart 2019’da Silivri Hapishane Kampüsü’nde görülen duruşmada Halkın Avukatları’na toplamda 159 yıl 1 ay 30 gün hapis cezası verildi. Usulsüz, hukuksuz, kanunsuz kararları tanımıyoruz. Halkın avukatlarına verilen cezalar hükümsüzdür. Bu sayımızda bu hükümsüz karara karşı yapılan ulusal ve uluslararası açıklamaları derledik. Bilinmelidir ki, halkın avukatlığını yapanlar, yapacak olanlar bu cezalarla yıldırılamaz.

HALKIN HUKUK BÜROSU

2


HALKIN AVUKATLARINA VERİLEN HAKSIZ CEZALARA KARŞI 39 BARONUN ORTAK AÇIKLAMASIDIR Dün, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 18 meslektaşımız hakkında, 3 yıl dokuz aydan 18 yıl dokuz aya kadar varan hapis cezaları verilmiş, iki meslektaşımız hakkındaki dosya ise tefrik edilmiştir. Soruşturmanın en başından bugüne kadar kamuoyunca yakından izlenen süreç, olağandışı ve olağanüstü hukuk düzenlerinde bile benzerine rastlanmayan bir şekilde gelişmiştir. Düzenlenen iddianame sonucunda yargılamaya konu eylemlerin birçoğu ile ilgili görülmekte olan derdest bir dava varken, tartışmalı bazı kanıtlar eklenmek suretiyle yeni bir soruşturma başlatılmış, meslektaşlarımız bir yıla yakın tutukluluk süresinden sonra mahkeme önüne çıkabilmişlerdir. Günler süren duruşma sonunda, iddia makamının tutukluluğun devamına ilişkin mütalasına karşın, suçun vasıf ve mahiyetinin değişme olasılığına, AİHM’in uzun tutukluluk sürelerine ilişkin kararlarına ve yargılanan kişilerin avukat olmalarına özel vurgu yapılarak, meslektaşlarımızın tahliyelerine oybirliğiyle karar verilmiş, savcılığın itirazı üzerine, aynı mahkeme heyetince, henüz bir gün bile geçmeden, bu kez, tahliye edilen meslektaşlarımızın bir kısmının yeniden tutuklanmasına ilişkin yakalama kararı verilmiştir. Bu kararın hemen ardından, mahkeme heyeti üyelerinin bir kısmının görev yeri değiştirilmiştir. Görev yerleri değiştirilen mahkeme heyetinin yerine, soruşturma aşamasında verilen tutuklama kararı altında imzası bulunan hakimler atanarak, doğal hakim ilkesi yerle bir edilmiştir. Nitekim, yeni atanan heyet doğal bir heyet olmadığını devam eden durusmalardaki tavrıyla göstermiştir. Şubat - Mart 2019 aylarında yapılan tutukluluğun incelenmesi oturumlarında; sanık müdafilerinin, sanıkların duruşmada hazır edilmelerine yönelik talepleri reddedilmiş, bunun üzerine yapılan reddi hakim talepleri de yerinde görülmeyerek sanık müdafiileri duruşma salonundan çıkarılmış ve “sanki mahkûmiyet hükmü kurulmuşcasına gerekçelendirilerek” sanıkların tutukluluklarının devamına karar verilmiştir. Mahkeme heyeti, duruşmalar sırasında birçok kez savunma makamını duruşma salonundan çıkartarak adeta savunmasız yargı yaratma çabası içine girmiştir. İkinci duruşmanın ara kararıyla savunma makamına 18 Mart 2019 tarihli duruşmaya kadar kovuşturmanın genişletilmesi ve tanık beyanlarına karşı beyanda bulunmalarına ilişkin süre verilmiş olmasına karşın bu sürenin bitmesi sanık ve müdafilerinin talepte bulunması beklenmeksizin dosya mütalaa icin savcılığa

gönderilmiştir. Görevli savcının mütalaa vermemesi üzerine mahkemece mütalaa talebi yenilenmiş, bu talebin, duruşma savcılığınca yerine getirilmemesi üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca duruşma savcısı değiştirilmek suretiyle, yeni görevlendirilen savcı tarafından mütalaa verilmesi sağlanmıştır. 18 Mart 2019 tarihinde, henüz duruşma başlar başlamaz, yargılamayı yapan mahkeme heyeti tarafından alelacele oluşturulan ara kararla, ikinci duruşmadan sonra geçen 35 günlük sürede beyanda bulunulmadığı, makul sürede kovuşturmanın genişletilmesi talebinde bulunulmadığı gerekçe gösterilerek; celse arasında dosyanın esas hakkında mütalaa için savcılığa tevdi edildiği, tüm bu sebeplerle de kovuşturmanın genişletilmesi taleplerinin reddine karar verildiği açıklanmıştır. Ancak, yargılama yapan mahkemenin, bir önceki celse kurmuş olduğu ara kararında yer almamasına ve tevsii tahkikat talepleri sunulmamış ve henüz tevsii tahkikat hususunda karar verilmemiş olmasına rağmen, mahkeme heyeti tarafından adeta zorla mütalaa aldığı gerçeği gözlerden kaçmamıştır. Özetle, mahkemece, sanık meslektaşlarımız ve müdafileri tarafından, gerek UYAP üzerinden ve gerekse duruşma sırasında kovuşturmanın genişletilmesi talepleri konusunda değerlendirme yapmak bir tarafa, okumaya dahi gerek duymaksızın “makul sürede beyanlarda bulunulmadığı” gerekçesiyle, savunma makamının bütün talepleri reddedilmiştir. Mahkeme heyeti adeta kendi hukukunu yaratmış, ceza usul hukukuna, olmayan bir makul süre kavramı hediye etmiştir. 16’sı Baro Başkanı, üçü TBB Yönetim Kurulu üyesi olmak üzere, yüzlerce avukat arasından, her bir sanık için sadece bir avukata ‘lütfen’ söz verilmiş, dile getirilen ısrarlı talepler yine mahkeme heyeti tarafından reddedilmiştir. Duruşmanın ikinci gününde söz verilen sanıklardan Av. Selçuk Kozağaçlı, “Arama tutanağında yer almayan delillere dayalı olarak yargılama yapılmaya çalışıldığını, 20’yi aşkın belgenin sahte olduğunu, sahte belgelerle karar verilemeyeceğini, hakimlerin devletin emrinde ve devlet erki içinde yer aldığını fark ettiğini; ama, bu erkin yargı erki olmadığından emin olduğunu, bu sebeple hakimleri reddettiğini” ifade etmiş, bunun üzerine mahkeme başkanı sanık ve müdafilerini duruşma salonundan çıkararak duruşmaya ertesi güne kadar ara vermiştir. Dün de duruşma salonunda sanık ve müdafileri olmaksızın, boş salona mahkumiyet hükümleri açık-

HALKIN HUKUK BÜROSU

3


lanmıştır. Özetle, polis fezlekeleri mahkeme kararı haline getirilerek, meslektaşlarımız hakkında mahkumiyet kararları verilmiştir. Ceza Usul Kanununda yer alan, ceza yargılamalarında geçerli olan sözlü duruşma ve sözlü savunma yok sayılmıştır. Bağımsızmış, tarafsızmış gibi bile davranmayan, yargının görüntüsünü bile katlanılmaz kılan, adil yargılama bir yana, yargılama bile yapılmadan gerçekleştirilen bu hukuk katliamını görünür kılıyoruz. Tarihe geçsin: Bırakınız adil yargılanmayı, bu bir yargılama bile değildir! Bu nedenle 20.03.2019 tarihinde açıklanmış olan mahkeme ilamı hukuka aykırı tesis edilmiştir. Adil yargılanma hakkı ile ceza usul kanunu ve mevzuat hükümleri mahkeme heyeti tarafından defalarca ihlal edilmiştir. Adalet arayışında olduğumuz bugünlerde meslektaşlarımız hakkında kanunsuz yöntemlerle hüküm kurulduğundan, bu açıklamayı yapma zaruretimiz doğmuştur. Savunma susmayacak, susturulamayacaktır. Kamu oyuna saygı ile duyurulur. Adana Barosu Başkanı Veli Küçük, Adıyaman Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu Ağrı Barosu Başkanı Mehmet Salih Aydın Amasya Barosu Başkanı Melik Derindere, Ankara Barosu Başkanı R.Erinç Sağkan, Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan, Artvin Barosu Başkanı Ali Uğur Çağal, Aydın Barosu Başkanı Gökhan Bozkurt, Balıkesir Barosu Başkanı Erol Kayabay, Batman Barosu Başkanı Abdülhamit Çakan,

Bingöl Barosu Başkanı Hanifi Budancamanak, Bolu Barosu Başkanı Sabri Hendekçi, Burdur Barosu Başkanı Ramazan Gedik, Bursa Barosu Başkanı Gürkan Altun, Çanakkale Barosu Başkanı Bülent Şarlan, Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, Düzce Barosu Başkanı Azade Ay, Eskişehir Barosu Başkanı Mustafa Elagöz, Gaziantep Barosu Başkanı Bektaş Şarklı, Giresun Barosu Başkanı Soner Karademir Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez, Isparta Barosu Başkanı Ünsal Çankaya, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Kırklareli Barosu Başkanı Turgay Hınız, Kocaeli Barosu Başkanı Bahar Gültekin, Manisa Barosu Başkanı Ali Arslan, Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz, Muğla Barosu Başkanı Cumhur Uzun Muş Barosu Başkanı Abdulbaki Çelebi, Ordu Barosu Başkanı Haluk Murat Poyraz, Siirt Barosu Başkanı Nizam Dilek, Şanlıurfa Barosu Başkanı Abdullah Öncel, Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, Tekirdağ Barosu Başkanı Sedat Tekneci, Trabzon Barosu Başkanı Sibel Suiçmez, Tunceli Barosu Başkanı Kenan Çetin, Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar, Yalova Barosu Başkanı Fedayi Doğruyol

HALKIN HUKUK BÜROSU

4


SUSMAYI YEĞLEYEN ADALETSİZLİĞE ORTAK OLACAKTIR 20 Avukatın sanık olduğu, İstanbul 37.Ağır Ceza Mahkemesinin Silivri’de devam eden yargılamaları (!) bugün sona erdi. Meslektaşlarımızın tümü için mahkûmiyet kararı verildi. Davanın bir hafta devam eden ilk celselerinin tamamlanmasını müteakip, o tarihteki heyet tarafından tümüyle usulüne uygun olarak yapılan yargılamalar sonucunda, tüm sanıkların tahliyeleri yönünde karar verilmişti. Karar gerekçesinde, (a) suç vasfının değişme ihtimalinden, (b) AHİM kararlarından (c) Sanıkların Avukat olduğundan bahsedilmiş ve tahliyeler gerçek anlamda bir “gerekçeye” bağlanmıştı. Bu denli güçlü gerekçe taşıyan kararın altında, heyet üyesi 3 yargıcın da “ıslak imzası” vardı. Ancak aradan 10 saat geçtikten sonra, aynı Mahkeme ve aynı heyetle, “tutuklama yönünde yakalama” kararı vermiş ve bu karar da “elektronik imzayla” tebliğ edilmiştir. Yapılan işlem bununla da sınırlı kalmamış, o hafta içinde heyet üyelerinin ikisi bu Mahkemeden alınarak, başka Mahkemelerde görevlendirilmiştir. Yeni heyetle başlayan yeni celselerde, yargılamadan ziyade, bir “ön yargının” egemen olduğu açıkça gözlenmiş ve gerek duruşmayı izleyen Baro Başkanı ve gerekse müdafi meslektaşlarımız tarafından bu durum, yeni heyetin göreve başladığı ilk celsede bizzat Duruşma Salonunda ifade edilmiştir. Celseleri sürdüren heyet, gizli/açık çeşitli tanıkları dinlemiş ve oluşturduğu ara kararı ile “gelecek celseye kadar“ kovuşturmanın genişletilmesi taleplerini bildirmeleri için savunmaya süre vermiştir. Sanık müdafilerinin bu ara kararı gereğince verdikleri dilekçelerle bildirimlerini yaptıkları sırada, dosya Savcılığa da gönderilerek “esas hakkında mütalaa” verilmesi istenmiştir. Celse arası yapılan ve ara karara da bağlanmayan bu talepler karşısında, usulü hatırlatarak talebi reddeden Savcılar olsa da, defaatle yapılan baskılar sonucu mütalaaya ulaşılabilmiştir. Öylece dosyaya bir yandan kovuşturmanın genişletilmesi yolundaki talepler gelirken, diğer yandan da bu taleplerin içeriğinden habersiz olarak hazırlanan bir Savcılık mütalaası da ulaşmıştır. Açık deyişle esas hakkındaki mütalaayı hazırlayan savcı, kovuşturmanın genişletilmesi taleplerinin içeriğinden habersiz olduğu gibi, muhtemel olarak bu yönde verilecek bir kararın sonuçlarını da bilmeden mütalaa hazırlamıştır. Celse arasında meydana gelen bu gelişmeleri takiben 18 Mart 2019 günü başlayan duruşmada, Mahkeme Başkanı, “ilk işlem” olarak sanıklara esas hakkındaki mütalaa ile ilgili savunmalarını sormaya başlamıştır. 16 Baro Başkanı ve TBB Heyeti tarafından da izlenen bu gelişme üzerine, İstanbul Baro Başkanı-

nın da içinde bulunduğu avukatlar tarafından yapılan itirazlar üzerine, yargılamanın genişletilmesi yönündeki taleplerin reddine karar verilmiştir. Aynı kararda, “gelecek celseye kadar” süre verildiğine değinmeksizin 35 gün (!) beklediğini belirterek savcılıktan istediği mütalaaya gerekçe oluşturulmuştur. Kovuşturmanın genişletilmesi taleplerini ara kararı ile reddeden Mahkeme Başkanı, savunmadan gelen itirazlar üzerine, bu talebin nedenlerini genel olarak bir sanık müdafiinden dinlemekle kalmamış, her bir sanık için de ayrı ayrı bu gerekçeleri almıştır. Daha açık deyişle, birkaç dakika evvel peşinen reddedilen talebin, bu kez müdafiler vasıtasıyla dillendirilmesi sözkonusu olmuştur. Bu talepleri aldıktan sonra, zaten oluşturduğu “ön yargı” ile tümünü bir kez daha reddeden Mahkeme Başkanı, savunma almaya yönelmiş, sanıkların ve müdafilerinin itirazları ile karşılaşması üzerine, sanıkları da müdafileri de salon dışına çıkararak, savunmalarını almadan tüm sanıklar için de mahkûmiyet kararı vermiştir. İstanbul Barosu olarak bu vesile ile ifade etmekteyiz ki, Türk Yargılama Tarihi böyle bir yargılamaya ilk kez tanık olmaktadır.Tarih boyunca pek çok olağanüstü dönem yaşayan ve o dönemlerin haksız yargılamalarını hafızasına ders olarak kaydeden 141 yıllık bir kurumsallık olarak, hukuksuzluğun böylesini ilk kez yaşamakta olduğumuzu itiraf ediyoruz. İlk celsesinden sonuna kadar - düzeltilmesine olanak bulunmayan – onlarca kanunsuz ve hukuksuz uygulamayı barındıran böyle bir kararla karşılaşmış olmaktan dolayı, yargının kurucu unsuru savunmayı temsilen “utanç” duyuyoruz. Biz, bu sonucun müsebbibi olmadan, duyduğumuz hissiyatı “utanç” ile açıklamaktayız. Müsebbibi olanların duygularını ise merak etmekteyiz. Hukuk adına öğrenip bellediklerimiz, bu davanın celselerinde yaşananların bütünü için “yargılama” tanımı yapmaya yetmemektedir. Şimdi hukuk kamuoyu şeklen bir “yargılama imiş gibi” görünen oturumların sonucunda verilen bu kararın ne ölçüde meşruiyet taşıdığını ve bu koşullarda oluşturulan bir kararla özgürlüğü sınırlandırılan avukatların konumlarını tartışacaklardır. Yargılananların kimlikleri, isnatlar, iddialar ve savunmalardan bağımsız olarak ifade ediyoruz ki, kendilerini “adalet” sağlamak adına görevli hisseden her bir erk sahibi, susmayı tercih ederse, adaletsizliğe ortak olacaktır. Yaşanan sürecin bu noktaya varacağını öngören bazı Baro Başkanları, celse öncesinde HSK’ya erken uyarı yaparak gereğinin yapılmasını talep etmişlerdi.

HALKIN HUKUK BÜROSU

5


Bu talebe yanıt verilmemiş olmasını, izleyen günlerde de sessiz kalınacağına dair bir karine olarak nitelemek istemiyoruz. Yargının süjelerinden hiçbirisinin, yargıyı bu konuma sürüklemeye hakkı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Herkesi “gerçek görevine” davet ediyoruz. Sadece ve yalnız “adil yargılanma” talep ediyoruz. Avukat olarak ayrıcalık talep etmiyoruz. “Avukat yargılanmaz” demiyoruz. “Avukatı tutuklayamazsınız” demiyoruz. Yalnızca “herkes” için adil yargılanma hakkını hatırlatıyoruz. Bunlar avukatlara yapılırsa, sonunun nerelere varacağını tahmin edemeyeceğimizi anlatmaya çalışıyoruz. İstanbul Barosu ve avukatlar olarak adalet ülküsünden asla vazgeçmeyeceğiz. Susmayacağız. Tek başımıza kalsak da… İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Kral Çıplak Demeye Devam Edeceğiz Mesleki faaliyetleri gerekçesiyle tutsak edilmiş avukatlar, göstermelik bir yargılama faaliyeti sonunda, bugün “söz dinlemedikleri” için mahkûm edilmişlerdir. İnsan hak ve özgürlükleri adına mücadelesini sürdüren avukatların ektikleri tohumların derhal filizlenmeyeceğini; bu sürecin uzun ve meşakkatli olduğunun farkındayız. Bilinmelidir ki, bağımsız yargıya bir gün herkesin ihtiyacı olacağının bilinciyle, tüm baskı ve şiddete rağmen, en zor koşullar altında dahi hak ve özgürlükler adına ekilen tohumları korumaya; biat eden, susan, vazgeçen bir avukatlık hayalinin karşısında söz dinlememeye, uslu çocuklar olmamaya, kral çıplak demeye devam edeceğiz. İZMİR BAROSU BAŞKANLIĞI Hiçbir Baskı Altında Geri Çekilmedik Yine Çekilmeyeceğiz! Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da aralarında bulunduğu Derneğimiz üye ve yöneticileri, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarına yönelik açılmış olan davada bugün karar açıklandı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, aldığı talimata harfiyen uyarak, bütün usul hukukunu da ayaklar altına alarak üye ve yöneticilerimize adeta ceza yağdırdı. Sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Bu kararı tanımıyoruz! Mahkemeler, siyasal erkin intikam aracı olarak iş-

letilmektedir. Barış İçin Akademisyenler davalarında yaşanan keyfilikler, Demirtaş hakkındaki AİHM kararı akabinde ışık hızı ile kurulan hüküm, yakın zamanda gündeme gelen Gezi iddianamesi hep bu aynı intikamcı mantığın ürünüdür. Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu’nu hedef alan bu sözde yargılama süreci bu intikamcı mantığın en yalın, tartışma götürmez örneği olarak görülmelidir. Sözde tanıkların yalan söyledikleri somut olarak ortada olan, arama tutanaklarının hukuksuzluğunu anlamak için hukuk bilgisi dahi gerekmeyen bir dosyada, üstelik yargılamanın temel özneleri; sanıklar ve avukatlar salonda dahi değilken kurulan bu hüküm sadece siyasallaşmış yargının ne anlama geldiğini özetlemektedir. Siyasal iktidarın maşası olmuş mahkemelerinizi tanımıyoruz! Mahkeme başkanı Akın Gürlek ve yanındakiler, bu mahkemeye ÇHD üye ve yöneticilerini tutuklamak için atanmış, kendilerine verilen görevin dışına çıkabilecek en ufak bir inisiyatif alanına sahip olmayan birer devlet memurundan ibarettir. Savcı, eline tutuşturulduğu izlenimini veren mütalaayı imzalamaktan başka bir role sahip değildir. Bu durum elbette onları sorumsuz ve masum yapmaz, aksine her geçen gün artan bu çürümenin başat birer suç ortağı yapar. İşte bu yüzden; sadece aldıkları talimatı uygulamak üzere o koltukları meşgul eden kişileri hakim ve savcı olarak tanımıyoruz! Bu son celsenin başladığı 18 Mart 2019 Pazartesi gününden bu yana, Silivri Hapishane Kampüsü’nde kurulan sözde mahkemede aslen bir iktidar kavgası yaşanmıştır. Bir tarafta meşruluğunu çürümüş iktidardan alanlar, diğer tarafta meşruluğunu Soma’dan, Cizre’den, Sur’dan, Ankara’dan, Suruç’tan alanlar... Bir tarafta saray ve parlamentonun ceylan derili koltuklarında oturanlara sırtını dayayanlar, diğer tarafta gücünü Berkin’den, Ali İsmail’den, Dilek’ten, Fuat Erdoğan’dan alanlar... Bir taraf kendine emsal arasa; bulup bulacağı Nazi rejimi yıkılırken çöken mahkeme duvarlarının altında soluk veren Nazi hakimleri olacak. Diğer tarafın emsali dünya coğrafyasının dört bir köşesinde özgürlük, eşitlik için, sömürüşüz bir dünya için hep direndi, bugün de direniyor. Bu haliyle, hüküm adı verilen kağıt parçasında ne yazarsa yazsın; bu iktidar kavgasını biz kazandık! Zira bir an bile irademizi kırdırmadık, bir an bile sözümüzü bükmedik, bir an bile sesimizi kısmadık. İşte bu nedenle, bugün yağdırdıkları cezalara rağmen onulmaz bir korku ve kaygı içinde olanlar da onlar. Çünkü onlar da, bu karanlığın er ya da geç dağılacağını, eninde sonunda kaybedeceklerini bizim kadar iyi biliyorlar. Selçuk Kozağaçlı’nın sözleri ile evet; sadece bu kararın mimarlarını değil ama onların temsil ettiği her

HALKIN HUKUK BÜROSU

6


şeyi, tüm ahlaksızlığı reddediyoruz, reddedeceğiz! Bugüne kadar hiçbir baskı karşısında geri çekilmedik, yine çekilmeyeceğiz! Verdiğiniz cezalar hiçbir şey değiştirmeyecek, Çağdaş Hukukçular Derneği toplumsal muhalefetin, ezilenlerin, sömürülenlerin avukatlığını yapmaya bugün de, yarın da devam edecek! Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Merkezi Meslektaşlarımız Hakkında Verilen Kararın Bir Hükmü Yoktur! Son üç günde Silivri mahkeme salonlarında bir “hukuk” tiyatrosu tanık olduk. İçlerinde kırk yıllık hukuk örgütü ÇHD Genel Başkam’nın da bulunduğu ÇHD üyesi ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının içinde bulunduğu 20 avukat, meslektaşımız “yargılandı” ve haklarında onlarca yıllık hapis cezaları verildi! Meslektaşlarımızın çoğu 12 Eylül 2017’de gözaltına alınmışlardı. Onlarca avukat, tutuklu halde bir yıl boyunca iddianamenin hazırlanmasını ve hakim karşısına çıkmayı beklemek zorunda bırakılırken, “yargılamanın geciktirilmesi” gibi bir değerlendirme hiçbir mahkeme tarafından yapmamıştı! Eylül 2018’dc çıkabildikleri ilk duruşma üç gün sürmüş ve meslektaşlarımızın tümü serbest bırakılmıştı. Ancak serbest kaldıkları gün, itiraz üzerine aynı mahkeme yeniden meslektaşlarımızın tutuklanmasına karar verdi ardından mahkeme heyeti değiştirildi. Altı ay sonra bu davanın üçüncü duruşma etabı 18 Mart 2019 günü Silivri’de görülmeye başladı. Duruşma arasmda mütalaa hazırlanmıştı, tutuklu avukatlardan formalite gereği savunma yapması isteniliyordu. İddianamenin bir yıl hazırlanmadığı, avukatların iki yıl tutuklu bekletildiği dosyanın üç duruşmada sonuna gelindiği iddia ediliyordu. Yurtiçi ve dışından yüzlerce avukat, hukuk örgütü ve baronun takip ettiği duruşmalarda, savunma tarafının tüm kovuşturmanın genişletilmesi talepleri ret edildi. Tutuklu avukatlar bunun üzerine heyeti ret etti fakat ret edilmiş heyet “ben karar vereceğim” diye ısrar ediyordu ve verdi de... O kararın bir hükmü yoktur! Zira hukuk, ‘ahlaktan’ arındırıldığında, mahkemelerden geriye sadece basit bir zor aygıtı kalır. Yapılanın bu olduğunu, devrimcilere, yurtseverlere, demokratlara, ezcümle muhaliflere yöneltilmiş çıplak bir zor makinesinden öte bir hükmü kalmadığım biliyoruz. Çıplak bir zor aygıtının da siyasal meşruiyet ile birlikte hukuki meşruiyetini de yitirdiğini biliyoruz. Türkiye demokrasi mücadelesi tarihi meşruiyetini yitirmiş hukuk kararları ile dolu olduğu kadar bu kararlara karşı toplumsal hukuku ve ahlakı ısrarla koru-

yan mücadelelerle de doludur. Türkiye’de ne ÇHD ne de avukatlar ilk defa yargılanıyorlar. ÇHD, kırk beş yıllık mücadele geçmişi ile toplumsallığın daraldığı her dönemde sorumluluk alıp topluma güç, moral ve cesaret veren bir adalet mücadelesi tarihidir. Bugün ÇHD’li avukat arkadaşlarımızın şahsında mahkemece verilen ve hukuki meşruiyetten yoksun bu karar, aynı zamanda devrimci, demokrat ve özgürlükçü hukuk mücadelesine yönelik bir karardır. Bu karar demokratik ve özgürlükçü hukuk mücadelemizde bizleri korkutmaktan ve sindirmekten öte daha güçlü ve kararlı sahiplenmemize vesile olacaktır. Bizler Özgürlükçü Hukukçular olarak hukuki meşruiyetten uzak bu kararın er ya da geç hükümsüz kalacağını kesin olarak biliyor, demokratik özgürlükçü hukuk mücadelemizde Çağdaş Hukukçular Derneği ile birlikte her platformda onur ve gururla birlikte olacağımızı bir kez daha kararlılıkla ifade ediyoruz. 20.03.2019 Özgürlükçü Hukukçular Platformu Basın Açıklaması Nr. 2, 22 Mart 2019 Türkiye’de 20 Mart 2019’da Tutuklanan l8 Avukat Hakkında Hizaya Çekilmiş Bir Yargının Eseri Das Werk einer gleichgeschalteten Justiz* Önceki gün, 20 Mart 2019’da, 18 ceza avukatı Silivri’de İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından gıyaplarında 3 yıl 1 ay ile 18 yıl 9 ay arasında değişen cezalara çarptırıldılar. Mahkûm edilenler - tıpkı RAV (Cumhuriyetçi Avukatlar Birliği) gibi - Avrupa Demokratik Avukatlar Birliği (EDA) çatısı altında yer alan Çağdaş Hukukçular Derneği’nin (ÇHD) üyesidirler. Sadece avukatlık faaliyetleri nedeniyle, Türkiye’de terör örgütü olarak görülen DHKPC’nin destekçisi, üyesi, hatta yöneticisi olmakla suçlanmaktadırlar. Bunlar avukatlık faaliyetleridir ve kısmen demokratik bir devlette dahi suç oluşturmaz. Bu karar başından itibaren keyfi ve İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış tüm sanık haklarını yok sayan bir ceza yargılamasının sonucudur. Bu karar hakikati ve adaleti hedeflemeyen, sadece siyasi olarak istenmeyen insanlara karşı yargı yoluyla mücadele eden, onları imha etmeyi hedefleyen Türkiye’deki yargının semptomatik durumunun bir göstergesidir. RAV Yönetim Kurulu Başkanı Av. Dr. Peer Stolle, konuya ilişkin olarak şunları söyledi: “Biz meslektaşlarımızın yanında dayanışmayla duruyoruz. Federal

HALKIN HUKUK BÜROSU

7


Alman Hükümeti’nin hukuk devleti prensiplerinin tümünü hiçe sayan Türk Hükümeti ile işbirliğine devam etmesi daha fazla kabul edilemez.” RAV, meslektaşımız, ÇHD Genel Başkanı ve Hans Litten Ödülü sahibi Selçuk Kozağaçlı da dâhil olmak üzere mahkûm edilmiş avukatların bir kısmının açlık grevi vasıtasıyla, bu diktatörlük rejimine karşı haftalardır direnmeye çabalamalarından dolayı derin bir endişe duymakta ve meslektaşlarımız ile geniş bir dayanışma için çağrıda bulunmaktadır.

Yargılama 18 Mart’ta başladı ve 21 Mart’a kadar sürecekti. Bu düzmece yargılamanın ikinci gününde savunma, tanıkların iddialarına itiraz edemedi; bu, çelişiklik ilkesinin açık bir ihlaliydi, savunmanın hakları tamamen geçersiz kılındı. Daha kötüsü, mahkeme duruşmayı, salonun boşaltılması talimatı verdikten sonra sürdürmek istedi. Davanın üçüncü gününde bir adım daha atıldı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı erkenden karara bağladı ve avukatları, savunmalarını bile dinlemeden 18 yıla kadar hapis cezasına çarptırdı. ‘Başlıkta, Nazi dönemi yargısına gönderme yapılTürkiye’deki meslektaşlarımıza karşı bir dizi damaktadır. vayı izleyen Paris Barosu, sadece kendi mesleklerini Republikanischer Anwâltinnen- und Anvvâlteve- icra etmeleri nedeniyle hedef alman avukatlara karşı rein e.V. Haus der Demokratie und Menschenrechte adaletin skandal şekilde kullanılması karşısında çok - Cumhuriyetçi Avukatlar Birliği öfkeli. Paris Barosu cesur meslektaşları ile dayanışmasını ortaya koyar, onların derhal ve koşulsuz biçimde serbest bırakılması çağrısı yapar. Ordre Des Avocats De Paris- Paris Barosu Basın açıklaması 23 Mart, 2019 NULP, Türkiye’de Hukukun Üstünlüğü Ve Adalet Komedisini Kınıyor! Filipinler’de kurulu insan hakları örgütü Halkın Avukatlarının Ulusal Birliği (NULP) olarak Türkiye’de yaşanan adalet komedisini ve açığa vurulan hukukun üstünlüğü tanımazlığı kınıyoruz. 18 Mart-20 Mart 2019 tarihleri arasında İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, içlerinde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) başkanı ve Uluslararası Demokratik Avukatlar Birliği (İADL) büro üyesi Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu 18 avukat hakkında, makul bir süre içerisinde savunma yapma hakları ve ilişkili olarak taleplerinin gerektiği şekilde dikkate alınıp incelenmesi haklarından da mahkum bırakılmış şekilde, toplamda 160 yılı bulan hapis cezasına hükmetti. Kasım 2017’den bu yana haklı bir gerekçe olmakBasın Açıklaması sızın terörizm suçlaması ile tutuklu bulunan Selçuk Türkiye’de 18 avukata 18 yıla varan hapis cezaları Kozağaçlı 11 yıl 3 aylık hapis cezasına mahkum edildi. verildi. Kozağaçlı, maden işçilerinin insan haklarını ve hem Paris Barosu serbest bırakılmaları çağrısı yapmak- Türkiye’de, hem de 2016 yılında Filipinler’de düzenlenen Uluslararası Madencilik Konferansının katılımcıtadır. 20 Mart Çarşamba günü, altısı bir yıldan uzun sü- larından biri olması suretiyle Filipinler de dahil başka redir alıkonan 18 avukat, Türkiye’deki Silivri Cezaevi ülkelerde ezilen halkların savunmanıydı. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen başarısız kampusunda çok ağır cezalara çarptırıldı. 18 avukat, Türk yetkililer tarafından ‘terör örgütü- darbe girişiminden bu yana, Cumhurbaşkanı Recep ne üye olmakla’ itham ediliyordu. Kısa süre önce bir Tayyip Erdoğan Türkiye halklarına karşı, polis, asker Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kapatılan ÇHD ve adalet mekanizmasını kullanarak bir terör dalgası başlatmış durumda. Bu saldırı, Türkiye’deki avukatları esasında, Türkiye’deki en eski hukukçular birliği. HALKIN HUKUK BÜROSU

8


da kapsamakta ve en az 1546 avukat ve yine birçok hakim ve savcı soruşturmaya maruz bırakıldı, 599 avukat tutuklandı ve bazıları sadece müvekkillerinin adil yargılanma haklarını savundukları ve mesleklerini ifa ettikleri için kötü muamele ve işkenceye maruz bırakıldılar. 16 Ekim 2016 tarihinde Ankara Barosu’nun genel kurulunda yaptığı bir konuşmada Kozağaçlı, Gülen hareketine karşı ortaya konulan hükümet baskısının bir parçası olarak tutuklanan insanların, tecavüz, tırnaklar sökülmesi, anüse bir takım nesnelerin sokulması da dahil olmak üzere, barbarca yöntemlerle sistematik işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldıklarını açıklamıştı. Recep Tayyip Erdoğan ve devlet güçleri tarafından avukatları ve yargıçları baskı altına almayı hedef alarak yürütülen saldırıların sonucunda gözü korkan İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi suçlanan avukatlar hakkında açıkça ifşaya konu ve korkak bir karar açıklamış oldu. insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün savunucusu avukatlar olarak bizler, uluslararası avukat, hukukçu ve insan hakları savunucularını, Türkiye hükümetinin bu zorba hareketlerine ve onun rehin almaya odaklanan hükümlerine, tüm hukuksal ve politik gücümüzü ulusal ve uluslararası platformlarda ortaya koyup, bir son vermeye çağırıyoruz. Bizler Türkiyeli avukatlar, hukukçular ve ezilen haklarla dayanışmak için birlik oluyoruz. Sizin kavganız bizim kavgamızdır. Halkın Avukatlarının Ulusal Birliği (NULP) Avrupalı Avukatlar Bir adalet komedisi - 18 Türkiyeli avukat uzun süreli hapis cezalarına mahkum edildi, toplamda 159 yıl, 1 ay ve 30 gün. 20 Mart 2019 Çarşamba günü, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) davasında kararını açıkladı. Avukatlar 2 yıl 13 ay 15 gün ile 18 yıl 9 ay arasında değişen hapis cezalarına mahkum edildiler. Mahkeme, avukatların savunmalarını dikkate almadan kararını verdi. Suçlamalar ve cezalar: “Terör örgütü kurma ve yönetme” iddiası için • Barkın Tımtik: 18 yıl ve 9 ay “Terör örgütüne üye olma” iddiası için • Ebru Timtik, Üzgür Yılmaz 13,5 yıl • Behiç Aşçı, Şükriye Erden: 12 yıl • Selçuk Kozağaçh (ÇHD Başkam): 11 yıl ve 3 ay • Süleyman Gökten, Aytaç Ünsal, Engin Gökoğlu: 10,5 yıl • Ayçan Çiçek, Naciye Demir: 9 yıl

• Ezgi Çakir: 8 yıl “Terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” iddiası için • Ayşegül Çağatay, Yağmur Eıeren, Didem Baydar Ünsal, Yaprak Türkmen: 3 yıl 9 ay • Ahmet Mandacı, Zehra Özdemir: 2 yıl 13 ay ve 15 gün Avrupa’dan ve Avrupa dışındaki ülkelerden çok sayıda avukat başından itibaren davayı gözlemlediler. Aralarında Uluslararası Demokrat Avukatlar Birliği (İADL, International Association of Democratic Lawyers), Avrupalı Demokrat Avukatlar Birliği (AEDEDL, European Association of Democratic Lawyers), Dünyada Demokrasi ve İnsan Hakları İçin  Avrupalı Hukukçular Birliği (ELDH, European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights), Avukatlar İçin Avukatlar (Lawyers for Lawyers), Defense Şans Frontiere - Avocats Solidaires (DSF AS), Belçika, Fransa ve Norveç’ten barolar, Italyan Demokrat Avukatlar (Italian Democratic Lawyers), Italyan Ceza Avukatları Birliği ve Legal Team Italy’nin temsilcileri yer almaktadır. Mahkemenin kararım açıklamasından sonra gözlemciler bir basın açıklaması ile şunları ifade ettiler: “Bu aşamada davanın tamamen hükümsüz olduğuna kanaat getirmiş bulunuyoruz. Uygulanan ağır hapis cezalarını protesto ederken, mümkün olan tüm adli ve hukuki yollar vasıtasıyla tüm yargılananların derhal beıaatlerinin sağlanması konusunda ısrar ediyoruz. Adaletin ve hukukun üstünlüğünün savunulmasının ortak mücadelesi adına yargılananlarla dayanışmamızı ifade ediyoruz “ Duruşmayı izleyen Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyalar Kıdemli Sorumlusu Milena Buyum şu yorumu yaptı : “Bugünkü mahkumiyetler adalet komedisidir ve siyasi baskı ile malul bırakılan mahkemelerin adil bir yargılama yapamayacaklarını bir kez daha göstermektedir.” Başlangıçtan itibaren duruşma gözlemcileri, yargılananların sadece Türkiye yasaları, Avrupa yasaları ve uluslararası kurallara göre mesleklerini yerine getirmeleri sebebiyle suçlandıkları izlenimini edindiler. Bu izlenim mahkemenin, hüküm öncesi tutuklu bulunan 17 avukatı, bir gün sonra hakimin değişmesi üzerine yeniden tutuklanmak üzere, 14 Eylül 2018 günü serbest bırakması ile doğrulanmış oldu. 18 Mart 2019 günü mahkeme başkanı, savunma avukatlarının yeni delillerini ve diğer başvurularını kabul etmeyeceğine dair kararını açıkladı. Son olarak savunma avukatlarını duruşmadan çıkardı. Türkiye’deki veya Avrupa’daki diğer mahkemeler hukukun üstünlüğünün ve adil yargılanma prensiplerinin bu açık ihlalini kabul edip etmedikleri konusun-

HALKIN HUKUK BÜROSU

9


da bir karar vermek zorunda kalacaklardır. ELDH açısından bu karar, olağanüstü hal birkaç ay önce kaldırılmış olsa da, olağanüstü halin siyasi etkisi altında verilmiştir. Mevcut suçlamalar avukatlara gözdağı verilmesinin tüm özelliklerini taşımaktadır ve cezalar onları mesleki görevlerini ifa etmekten alıkoyacaktır. ELDH, AED-EDL, DSF AS, Norveç Barosu - İnsan Hakları Komitesi şunları talep etmektedir: • 18 avukatın derhal beraatleri • BM “Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler’e’’ ve özellikle 16. Maddedeki “Hiçbir baskı, engelleme, taciz veya olsuz bir müdahaleyle karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmelerini sağlamak” ve 18. Maddedeki “Avukatlar görevlerini icra etmeleri nedeniyle müvekkilleriyle veya müvekkillerinin davalarıyla özdeşleştirilemezler” kurallarına uyulması • AİHS’nin 6. Maddesine ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. Maddesine (adil yargılanma hakkı) uyulması European Association of Lawyers for Democracy & World Human Rights Demokrasi İçin Avukatlar Basın Açıklaması Uluslararası savunmaya yönelik hak ihlalleri ve avukatların insan haklarını gözlemevi olan OBSAV’ın avukat Barkın Timtik için bir açıklama yaparak Barkin Timtik’in nezninde Türkiye’de avukatların yasadığı baskılara dikkat çekti. ”Barkın Timtik, 36 yaşındı ve ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Halkın Hukuk Bürosu üyesi bir avukat. 20 Mart 2019 tarihinde ‘örgüt kurmak ve yönetmek’ suçlamasıyla 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı. Ablası Ebru ise 13 yıl 6 ay ceza aldı. 12 Eylül 2017’de, HHB’ye yapılan baskında tutuklananlar arasındaydı Barkın Timtik. Avukatlığını yaptığı Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın duruşmasından bir gün önce gerçekleşmişti bu tutuklama. 16 meslektaşıyla birlikte 14 Eylül 2018 günü serbest bırakıldı Barkın Timtik. Hemen ertesi gün savcılığın itirazı üzerine, aynı mahkeme heyeti tarafından hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Barkın Timtik, 15 Aralık 2016 tarihinde, polis tarafından öldürülen bir müvekillinin cenaze yemeğinde, polislerce şiddet görmüş ve tutuklanmıştı. Esenyurt polis merkezinde 4 gün tutulmuştu. Polis merkezinde dövüldüğü ve avukatlarıyla görüştürülmediği öğrenildi. Silivri hapishanesine gönderilmeden önce, Barkın Timtik salonda bulunan diğer HHB avukatlarına şöyle seslendi « Bugün HHB’li olmaktan çok onur

duyuyorum. Hepinizi çok seviyorum, herkese selam söyleyin. Düşmana dayanışmanın ve mücadelenin ne olduğunu göstereceğiz. Kazanacağız ! » Barkın Timtik 16 Şubat 2017 tarihinde serbest bırakılmıştı. 2 ay sonra, 20 Nisan 2017 tarihine ise polisin bir baskında öldürdüğü Dilek Doğan’ın mahkemesinde, hakimin kararına karşın salondakilerin çıkartılmasına karşı koyduğu için yeniden bir gözaltı yaşadı. 3 ay sonra 17 Temmuz 2017, Ankara’da açlık grevinde olan eğitim emekçileri müvekilleri için yaptıkları bir basın açıklamasında ablası Ebru ile yeniden gözaltına alındı. Barkın’ın hayatında uzun baskılar sürecinin bir kaç etabı bunlar sadece. Daha önce de 23 Ocak 2013 ile 21 Mart 2014 arası ÇHD davasından tutuklu kalmıştı. OBSAV 37. AĞIR CEZA MAHKEMESİNİN KARARINA DAİR; İTİRAF VE TEŞEKKÜR Büromuza yönelen saldırıların amacını çok defa yazdık, çizdik, söyledik. Bugün büromuz avukatlarına verilen ağır hapis cezaları bu saldırıların bir parçasıdır. Saldırının amacını genel ve özel sebeplerini bir kez daha açıklamak istiyoruz. Gerek avukat olarak gerek faaliyet yürüttüğümüz demokratik kitle örgütleri kanalıyla haklar ve özgürlükler mücadelesinin tanınan isimleri olan avukat arkadaşlarımızı cezalandırarak; •Halkta korku ve kaygı yaratmak, halkı umutsuzlaştırmak istiyorlar, •Devrimci avukatlık pratiğinin yayılmasını engellemek istiyorlar, •Devrimci avukatların hukukçular nezdindeki güvenilirliğini ve saygınlığını sarsarak tecrit etmek istiyorlar. Amaçları bu cezaları kullanarak antipropaganda yapmaktır. Bunu mahkeme hükmü verene kadar suspus oturmuş, hüküm açıklanmaya başladığı anda haber yapmaya başlamış olan iktidarın tetikçisi medya organlarından anlayabilirsiniz. Haber ellerinin altında hazırmış ki kararı biz daha kamuoyuyla paylaşmadan geçmeye başlamışlardır. Baskı ve tehdit politikalarıyla halk arasında ve demokrasi güçleri üzerinde bir kaygı yaratmamış olduklarını söyleyemeyiz. Fakat bu durum geçicidir. Kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin bu korku iklimini uzun süre kaldıramaması bir tarafa kimse sürgit korku ile yaşayamaz hele bizim gibi dinamikleri güçlü bir ülkede hiç. Çalışmalarımız sırasında gördük ki korkunun insanlar üzerinde geriletici bir etkisi olduğu doğru ise de dava sürecinde yapılan anti-propagandanın büromuzun güvenilirliği ve saygınlığı üzerinde yıpratıcı

HALKIN HUKUK BÜROSU

10


bir etkisi olmamıştır. Aksine bu süreç lise ve üniversite düzeyindeki öğrencilerde sempati, bazı meslektaşlarımızda ise “elimi taşın altına sokmalıyım artık” düşüncesi uyandırarak birer adım ileri atmalarını sağlamıştır. Ağır baskı ve gözdağına rağmen meslektaşlarımızın sahiplenmesi eksilmemiş ve bedel ödemeyi de göze alarak hem davalarımızı hem de işlerimizi üstlenmişlerdir. Bu süreçte ne kadar çok tanındığımızı ve takip edildiğimizi gördük. Dostlarımızın vefası ve özverisi bizleri de etkiledi. Gerek meslektaşlarımızın gerekse halkımızın burada anlatamayacağımız katkısı bize, ödenen bedellerin boşuna olmadığını bir kez daha göstermiştir. Biz siyasi dava avukatlığı yaptık, yapıyoruz. Bu durum, müvekkillerimizi seçtiğimizi, seçerken de emekçilerden, ezilenlerden, sömürülenlerden ve direnenlerden yana tercih yaptığımızı gösterir.

OHAL ile birlikte uzatılan gözaltı süresinin ve adil yargılamayı etkileyen diğer hallerin kaldırılması için etkili mücadele yürüten halkın avukatlarını susturmadan huzur içinde OHAL hukuksuzluğunu yürütemezlerdi. Fethullahçı cemaat mensupları tarafından işkence görmüş Av. Selçuk Kozağaçlı’nın, bu defa işkencenin mağduru olan aynı kişilere dair Ankara Barosu Genel Kurulu’nda sessiz kalmayıp işkencenin suç olduğunu ve bu kişilere işkence yapıldığını yüksek sesle teşhir etmesi de iktidarı fazlasıyla rahatsız etmiştir. Öyle ki ‘Türkiye’de Yargı Erkinin Ortadan Kaldırıldığı’ yönündeki sonuç deklarasyonu sebebiyle düzenlenmiş olan uluslararası sempozyum örgütsel faaliyet olarak gösterilmiş ve mahkumiyet gerekçesi yapılacak kadar ileri gidilmiştir. GENEL SEBEPLER 1-)Biz devrimcilerin ve toplumsal muhalefetin yalnızca avukatı değil aynı zamanda bir parçasıyız. AnÖZEL SEBEPLER ti-emperyalist, anti-kapitalist, anti faşist birliklerin •2013 yılından başlayarak A K P içinde yer alıyor ve mücadele ediyoruz. hükümetinin ABD ile BOP, Eğit-Donat gibi 2-)Avukatlık mesleğini bireysel değil bürolarımızisimler vererek yürüttüğü işbirlikçi politikalara en- da derneklerimizde ve barolarda örgütlü olarak yürügel olmaya çalıştık ve bu politikaları teşhir ettik, edi- tüyoruz ve örgütlü avukatlık pratiğinin savunuculuyoruz. Özelde Suriye meselesi ve genelde bağımsız, ğunu yapıyoruz. sosyalist ülkelerle kurduğumuz ilişkiler iktidar açısın3-)Her yerde ısrarla ve kararlılıkla sosyalist ve devdan bizim etkinliğimizi kırmayı zorunlu kılmaktadır.  rimci kişiliğimizi savunuyoruz. •AKP iktidarı İMF programının gerektirdiği şekil4-)Avukatlığı mahkeme salonları ile sınırlamıyor de (OHAL gibi bir fırsat yaratarak) sorgusuz sualsiz, hayatın her alanına taşıyoruz. (Kentsel dönüşüme hukuken geçerli bir sebep göstermeksizin on binlerce karşı gecekondu mahallelerinde ,emperyalist politikaçalışanın işine son vererek ihraç etmiştir. Uzun yıllar- lara karşı askeri üslerin kapısında, fabrikalarda, madan beri Türk hükümetlerinden beklenen bu hamleyi denlerde, meydanlarda) gerçekleştiren AKP iktidarı çeşitli sebeplerle kadrola5-) Avukatlık pratiğimiz, iktidarın gayri meşru yolrından uzaklaştırdığı bazı kişilerin yerine kendi kad- larla kullandığı zoru ve baskıyı, yapabiliyorsak engelrolarını yerleştirmiştir. AKP’nin gerici kadrolaşma- lemek, yapamıyorsak teşhir etmek ve hesap sormak sına ve haksız yere işlerinin elinden alınmasına karşı üzerine kuruludur. İktidarın zorunu ve hukuksuzlueyleme geçen başta Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ğunu meşrulaştıracak uzlaşıcı tavırlar içine girmiyoolmak üzere Yüksel direnişçilerinin avukatlığını büro- ruz.  muz avukatları üstlenmiştir. Gayrı meşru iktidarın ve temsil ettiği sermaye Nuriye ve Semih’in açlık grevine başlayarak dire- gruplarının halkımıza, doğal kaynaklarımıza ve çevnişlerini büyütmesi üzerine geniş halk kitlelerinin remize verdiği zararı engellemeye çalışıyor en azından sahiplenmesi, ilgisi artmıştır. Yayılarak gelen bu etkili bu saldırıyı hukuk eliyle meşrulaştırmasına izin verdirenişten korkan AKP iktidarı önce Nuriye ve Se- miyoruz. mih’i sonra da duruşmalarına 2 gün kala avukatlarını Mesleğimizi bu amaçlar doğrultusunda kullandıtutuklanmıştır. ğımız doğrudur. Mahkemenin iktidarın dili ile ‘terör’ Kamu istihdamı politikası AKP için yasa hukuk vb. olarak tanımladığı işte bu mesleğimizi halkın yararına hiçbir engeli tanımayacak kadar önemlidir. Avukatla- kullanan avukatlık pratiğidir. rımız bu yüzden tutuklanmıştır. MESLEKİ FAALİYETİMİZİN MAHKEME KA•OHAL ilan ederek sermaye çevrelerini rahatlatmak ve siyasi - ekonomik krizini atlatmak isteyen RARINA DOĞRUDAN ETKİSİ; 1-) Avukat Selçuk Kozağaçlı hakkında örgüt üyeliiktidarın, ensesinden ayrılmayan ve mücadele eden avukatlık pratiğinden kurtulmak istemesi de gerekçe- ği iddiasıyla hüküm kurarken; •5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış ler arasındadır. HALKIN HUKUK BÜROSU

11


hali ile 7,5 yıl yerine “mesleği ve konumu itibariyle örgüte sağladığı fayda, sanığın örgüt adına yapılan organizasyon ve seminerleri organize etmesi, böylelikle değerlendirilen kastının yoğunluğu, suçun işleniş şekli, meydana gelebilecek tehlikenin boyutu bir bütün olarak dikkate alınarak” •7,5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 11 yıl 3 ay, 2-) Aynı sebeple Behiç Aşçı ve Şükriye Erden’e • 5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 7,5 yıl yerine •8 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 12 yıl, 3- ) Aynı sebeplerle Özgür Yılmaz ve Ebru Timtik’e; •5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 7,5 yıl yerine • 9 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 13 yıl 9 ay, 4-) Yine aynı gerekçeler ile Süleyman Gökten, Aytaç Ünsal ve Engin Gökoğlu’na • 5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 7,5 yıl yerine • 7 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 10 yıl 6 ay, 5-) Yine meslekleri ve konumları dikkate alınarak Ayçan Çiçek ve Naciye Demir’e • 5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 7,5 yıl yerine • 6 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 9 yıl, 6-) Aynı gerekçeler ile Avukat Ezgi Çakır hakkında •5 yıl ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 7,5 yıl yerine • 5 yıl 4 ay ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 8 yıl hapis kararı verilmiştir. Yine dosya kapsamında; Barkın Timtik için TCK’nın 314/1. maddesi esas alınmış ve 3713 sk gereğince yarı oranında arttırılmış hali ile 18 yıl 9 ay. Yaprak Türkmen, Ayşegül Çağatay, Didem Baydar Ünsal ve Yağmur Ereren Evin için 3 yıl 9 ay, Zehra Özdemir ve Ahmet Mandacı için 3 yıl 1 ay 15 gün hapis kararı verilmiştir.

sanığa uygulanan takdiri indirim sebeplerini gözetmemiştir. (TCK md. 62). Birçok mahkeme hükmünde görebileceğiniz, katiller ve işkenceciler için dahi rahatlıkla kullanılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi takdiri indirim sebepleri kullanılmamış bunun yerine “Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışları, pişmanlık duymamış olması dikkate alınarak” indirim hükümleri uygulanmamıştır. PİŞMAN DEĞİLİZ; ONUR DUYUYORUZ Pişmanlık mı? Pişmanlık ne yaptığını bilmeyen, bilimsel düşünce sistematiğinden yoksun, ayakları yere basmayan duygusal coşkunluklarla hareket eden insanlara mahsus bir tutumdur. Biz bilimsel sosyalizmi kavramış, yaptığı işin bedellerini ödemeyi göze alarak hareket eden insanlarız. Bu yüzden de attığımız her adımı bilinçle atıyoruz. Ne mesleğimizi ne de bedeller ödeyerek kazandığımız saygınlığımızı dosyada ‘gizli ad’ koydukları ajan provokatörlerin söz ettiği mantık dışı, küçük işleri yaparak riske atmadık, hiçbir zaman da atmayız. Bakanlığın polisleri savcıları tam da bu yüzden arkadaşlarımızı tutuklamak için delil üretmek, sahtecilik yapmak zorunda kaldılar. Kararda bahsi geçen ‘Meydana gelebilecek tehlikenin büyüklüğü’ konusunda haklıdırlar. Mussolini kadar açık söylenmese de verilen karardan onunla aynı fikirde olduklarını anlıyoruz. Devrimci avukatlar sermaye düzeni ve faşist diktatörlükler için her zaman için büyük bir tehlikedir. İtiraf ediyoruz verilen cezaların büyüklüğü ile saklı bir gurur duyduğumuzu. O kararların gelecek günlerde faşizme karşı ne kadar etkili mücadele ettiğimizin bir ispatı olarak gösterileceğine öyle eminiz ki. VE TEŞEKKÜR Hukuka aykırılıklar karşısında tüm gözdağı ve baskılara rağmen gerçekleri ifade etmekten çekinmeyen 42 baroya ve saygıdeğer başkanlarına, 9 ayrı hapishaneye dağıtıldığımız durumlarda bile ziyaretlerimizden vazgeçmeyen, duruşmalarda bizi yalnız bırakmayan sevgili dostlarımıza, Dosyamıza çalışmak için uzun mesailer harcayan, günler süren duruşmalar boyunca mahkeme başkanının saygısız ve fütursuz tavrına rağmen tutuklu arkaCEZALAR NEDEN BU KADAR YÜKLÜ? daşlarımızı yalnız bırakmayan dosya avukatlarımıza Yargılamanın tarihsel ve siyasal olarak haksız ol- teşekkür ediyoruz. HALKIN HUKUK BÜROSU ması bir yana, hukuksuz ve yasadışı olduğunu mutlaka belirtmek gerekir. Mahkeme heyeti artık iktidarın Açlık Grevine Dair Açıklama tahakkümünden yılma, korku ve kişisel güvensizlik Mesleğimize ve mücadelemize yöneltilmiş “dava” sebebiyle bağımsız ve tarafsız olarak karar verememiş olmak gibi mazeretler de öne süremez. Çünkü verdiği görünümlü saldırının birinci dalgası sona erdi. Balıamı, yenilenmeyi ve direnişi temsil eden ilk cezaları hem üst sınırdan vermiş hem de hemen her HALKIN HUKUK BÜROSU

12


gününü, yokluğumuzda verilmiş onlarca yıl cezayla hapishanede karşıladık. Faşizmin, onun kadrolu ve sivil tüm uzantılarının, suç örgütlerinin, çetelerinin ve her türlü saldırısı Halkın Avukatları ve ÇHD’liler için ancak bir onur vesilesi olur. Evet, faşizmin düşmanıyız. Ona bunu öğretebilmiş olduğumuzu görmekten haklı bir gurur duyuyoruz. Şan olsun düşmanını korkutana! Selam olsun safını sıklaştırana, zorbalığa karşı adalet için direnene, dövüşene, mücadeleyi terk etmeyene. Açlık grevimizin 60. günündeyiz. Açlığımız bir çağrı olarak başladı: Tanıklığa, mücadeleye, direnişe çağırdık. Bir yargılama yapılmadığını, ortada dava, mahkeme, yargı, savcı, kanıt bulunmadığını bizimle birlikte görmenizi istedik. Salonda bizi yalnız bırakmayan yüzlerce meslektaşımız, on yedi baro başkanımız, uluslararası hukuk ve avukat örgütlerinden onlarca temsilci, milletvekili dostlarımız ve dışarıda bu davaya ilgilerini esirgemeyen binlerce insan çağrımıza cevap verdi. Müvekkillerimiz, ailelerimiz, dostlarımız bizi bir an yalnız bırakmadı. Gıyabımızda boş salona okunan karar sonrasında 42 Baro Başkanı, birçok uluslar arası kurum ve örgüt yayımladıkları açıklamalarla yüksek sesle tepki gösterdi, mesleğin onuruna sahip çıktı. Sağ olun. Hukuksal ve siyasal yozlaşmanın avukatlık mesleğinin hizaya getirilmesi girişiminin geldiği noktayı birlikte izledik, teşhir ettik, direndik. Faşizme karşı mücadelenin tarihi, birçok kez, ellerinden bütün mücadele imkânları alınmaya çalışılmış direnişçilerin bu saldırılara açlık grevi ve ölüm oruçlarıyla karşılık vermesine neden oldu. Yüzlerce insanımız yaşamlarını açlıkla feda etmekten çekinmedi, bundan sonra da çekinmeyecektir. Direniş haktır ve meşrudur. Bugün hala binlerce insan hapishanelerde ve dışarıda taleplerini açlık greviyle yükseltmek zorunda bırakılmış durumda. Mesleğimize, mücadelemize, avukatlık yapma tar-

zımıza, büro ve derneklerimize yönelmiş pervasız saldırganlık karşısında, tutsak edilmiş olmanın bizi asla mücadeleden uzak tutmayacağının bilinmesini isteriz. Gerekli gördüğünde hiç tereddüt etmeden yaşamlarını ortaya koymuş faşizme karşı mücadele tarihimizin, sadece avukatı değil aynı zamanda bir parçasıyız. Bizim de hiç tereddüt etmeyeceğimizden emin olun. Bizi “çadır mahkemesiyle”, tutsaklıkla, hapishane tehdidiyle yıldıramazlar. Faşizme hiçbir yerde teslim olmadık, hiçbir zaman da boyun eğmedik. Hükümler bize geçmez. Gücümüzün yettiği en büyük ve en geniş “Adalet” kampanyasıyla faşizmin saldırılarına cevap vermek kararlılığıyla, açlık grevimize son veriyoruz. Çağrımıza mücadele ve dayanışmayla omuz vererek amacına ulaşmasını sağlayan ve açlığımıza değer vererek anlamım büyüten tüm dostlarımıza, meslektaşlarımıza ve halkımıza bir kere daha teşekkür ediyoruz. Açlığımızı paylaşan ve destek eylemleriyle bizi sarıp sarmalayan müvekkillerimizi, ailelerimizi kucaklıyoruz. Halkın Hukuk Bürosu otuz yıldır susmadı, asla susmayacak! Çağdaş Hukukçular Derneği’nin kırk beş yıllık mücadelesi her saldırıda güçlenip büyüyerek sürecek, asla teslim olmayacağız! Bizi yıldıramazsınız! Kahrolsun Faşizm! Yaşasın Dayanışma, Direniş, Mücadele! Biz Kazanacağız! Açlık Grevindeki Tutsak Avukatlar Selçuk Kozağaçlı Belıiç Aşçı Barkın Timtik Ayçan Çiçek Engin Gökoğlu Aytaç Unsal

Biz, ...Biz bugünün kahramanı, adımlarını tarihin akışına uyduran yarının temelleri çöken emperyalizme münadisiyiz. vuran, Biz durmadan akan, yarını kuranlarız. yıkıp yapan O duvar, akışın o duvarınız, çizgilenmiş vız gelir bize vız! sesiyiz. Nazım Hikmet HALKIN HUKUK BÜROSU

13


‘EMNİYETİN İSTİHABARAT AJANIYIM’

BASINDAN Açlık grevinde olan ve aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu 6’sı tutuklu 20 ÇHD’li avukatın yargılaması devam ediyor. Halkın Hukuk Bürosu (HHB) çalışanı avukatların da yargılandığı davanın dün yapılan duruşmasına gizli tanıklar damga vurdu. Sanık avukatları önceki duruşmalarda avukatlar olmadan konuşan gizli tanık K.D.’nin verdiği ifadede ne kendisinin ne de savcılığın imzasının bulunmadığını tespit etti. Avukatlar, “Gizli tanığın ifadesini kim aldı” diye sorarken bir başka gizli tanık ise, “Ben emniyetin istihbarat ajanıyım” dedi. İMZASIZ GİZLİ TANIK İFADESİ Gizli tanık K.D.’nin 2015’te İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ifade verdiği ortaya çıktı. Daha önceki mahkemede ifadesinde K.D. hiçbir zaman savcı huzurunda ifade vermediğini, ifadesinin altında ise savcının imzasının bulunup bulunmadığı hakkında bir bilgisinin olmadığını belirtmişti. Bu sözlerin üzerine sanık avukatları ifade metnini inceledi. İnceleme sonucunda avukatlar K.D.’nin ifadesinin altında imzasının veya parmak izinin bulunmadığını tespit etti. Avukatlar, gizli tanığın mahkemedeki beyanları ile emniyetteki ifadelerinin çelişkili olmasına da dikkat çekti. Çelişkili ifadeler veren tanığın kimliğinin belirsizliğine ve beyanlarına avukatlar itiraz etti, ancak mahkeme heyeti itirazları reddetti. Görüştüğümüz avukatlar, duruşmaya verilen ara sırasında geçmişte yapılan Ergenekon, Balyoz, KCK gibi kamuoyunda büyük yankı uyandıran gizli tanıkların burada da olduğunu söyleyerek, benzer durumların devam ettiğini belirtti. DİNLENİLMESİNDEN VAZGEÇİLEN GİZLİ TANIK… Dosyada yer alan başka bir gizli tanık İ.K’nin ifadesi de K.D. ile neredeyse aynı. Mahkeme heyeti, K.D. ile aynı ifadeleri veren gizli tanık İ.K.’yi dinlemekten vazgeçti. Avukatlar gizli tanıklar K.D. ile .İ.K.’nin aynı kişiler olabileceğini öne sürdü. Sanık müdafileri, “K.D. ile İ.K. aynı kişi midir? Değilse bu tutanağı hazırlayan polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır” dedi. Fakat mahkeme heyeti bu konuda bir suç duyurusunda bulunmadı.

Dosyada gizli tanık olan başka bir isim ise İ.Ö. 1996 yılından beri Emniyet’te istihbarat ajanı olduğunu belirten İ.Ö. de yıllardır cezaevinde bulunduğu avukatlar tarafından tespit edildi. Avukatlar söz konusu İ.Ö.’nün daha önce birçok olaydan dolayı sabıkası olduğunu ve ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Sanık avukatlarından Derviş Aydın, mahkemedeki taleplerinin reddedildiğini söyleyerek, “İfadesi alınanlardan hiçbir şey anlaşılmıyor. Örneğin gizli tanıklardan K. D. savcılıkta ifade vermediğini söylüyor fakat savcılıkta ifade verdiği gözüküyor. Bir diğer gizli tanığın ifadesi de kopyala yapıştır yapılmış. Duruşma anlatımları bambaşka. Biz de bu gizli tanıklar kim, ifadeleri nasıl alınmış bunun ortaya çıkmasını talep ettik. Bu taleplerimiz reddedildi” dedi. Duruşmanın birinci günü böyle biterken duruşma Silivri Cezaevi Kampüsü’nde devam ediyor. Duvar- Hacı Bişkin “Sayın Başkan, Sevgili Olsanız Çekilmezsiniz” Başlıktaki ifade, ÇHD davasında edilen en önemli söz değil ama davayı en iyi özetleyeni. Üç günlük duruşmalarda yaşananlar ise dönemle ilgili yazılacak kendi başına bir kitabı hak edecek kadar tarihsel. - Delil nerede? - Gidin bulun. - Tanık kim? - Söyleyemeyiz. - Dilekçe vermiştik. - Uğraşamayız. Bu hayali diyaloglarla özetlenebilecek duruşmaların sonucunda, 18 avukata toplam 159 yıl 1 ay 30 gün hapis cezası verildi. Karar da 20 sanığın 18’inin yokluğunda, hatta avukatlarının da yokluğunda okundu. “Türkiye’nin en büyüğü” diye inşa edilen 810 kişilik salonda, mahkeme heyeti, 100’den fazla jandarma ve biz gazeteciler kararın okunmasına tanık olduk. (Mahkeme bize, “tarihe tanıklık etmenin” fiziki anla-

HALKIN HUKUK BÜROSU

14


mını da yaşattı.) Peki, konu, başlığa taşıdığımız ifadeye nasıl geldi? Sürecin tamamına birlikte ve şaşkınlıkla tanık olduğumuz gazeteciler Canan Coşkun ve Cansu Pişkin ile takip ettiğimiz “Silivri’de üç günün fantastik hikayesini” aktarmaya çalışacağım. Orada bir köy var uzakta Silivri duruşma salonlarına gitmek de dönmek de (mealen ve mecazen) kolay değil. Saatler süren yolculuğun sonunda varacağınız yer ise “geniş güvenlik önlemleri” alınmış bir devlet kapısı. Bu badireleri atlatıp içeri girdiğinizde muhteşem büyüklükte bir salon ve kürsünün iki yanındaki kitsch Roma sütunlarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. 18 Mart sabahı maruz kaldığımız salondaki tutuklu avukat sanıklar, açlık grevinin 54. günündeydi. Hayli zayıflamış avukatların etrafını jandarma sarmıştı, itirazlar üzerine yanlarına geçtiler ve verilen aralarla yaklaşık 10 saat sürecek olan duruşma başladı. İki uyarı, bir kırmızı kart eder mi? Sanık avukatların avukatları, mahkemenin duruşma arasında esas hakkında mütalaa almasına tepkiliydi.

ca avukatların mikrofonun sık sık kapatılmasına, “yüksek sesle konuşan” veya heyeti itham eden veya “polemiğe girmeye çalışan” veya sözü biraz uzatan avukatların uyarılmasına dair birçok ara karar yazdırdı. Uyarıların birikip kırmızı karta dönüşmesiyle salondan atılan olmadı ama yargılama sonunda avukatlar zaten topluca salondan çıkarıldıkları için uyarıların sayısını tutmaya gerek de kalmadı. (Bu arada avukatların taleplerinin ardından savcı bir cümlelik “reddine karar verilmesine…” dair mütalaa verdi, bu mütalaa da Cihan Aydın’ın söylediği gibi karara dönüştü.) “Makul süre” kime göre, neye göre? Mahkemenin, kovuşturmanın genişletilmesi taleplerini henüz talepler sunulmadan reddetmesine tepki gösteren avukatlara karşılık mahkeme, şu ara kararı yazdırdı: “Bir önceki duruşmada, 5 Aralık 20108’de tevsii tahkikat talepleri için süre verildi. 10 Ocak 2019’da dosyaya, verilen ‘makul sürede’ bir talep dilekçesi sunulmamış olduğu görüldü. Ara karardan 35 gün sonra dosya iddia makamına gönderildi.”

Tevsii tahkikat (kovuşturmanın genişletilmesi) taleplerinin alınmadan, hatta dikkate dahi alınmadan mahkemenin duruşma arasında kendi karar verdiği bir tarihte esas hakkında mütalaa istemesinin ve mütalaa vermeyen savcının değiştirilip yeni savcıdan mütalaa alınmasının “adil yargılama hakkını” ihlal ettiğini söylediler. [“Mahkeme bir an önce karar vermeye şartlanmış.” Adana Baro Başkanı Veli Küçük]

(Kendisinden iki kez mütalaa istenen savcı dosyanın henüz o aşamaya gelmediğini belirtince, savcı değiştirilmiş ve yeni savcı mütalaayı 21 Şubat’ta vermişti.)

Mahkemenin kendi verdiği karara uymasını ve talepleri almasını talep ettiler. [“Mahkemeler kendi kararına uymazsa hiçbir yurttaş uymaz”, Aydın Baro Başkanı Gökhan Bozkurt]

Avukatların bu karara itirazı şöyle oldu:

Zaten sanıkların tahliye edildikten 24 saat sonra tekrar tutuklandığını, onları tahliye eden heyetin değiştirildiğini de hatırlattılar. [“Türkiye’de son dönemde otomatik yargılama var, fezleke iddianameye, iddianame mütalaaya, mütalaa karar dönüşüyor. Delilleri dosyada var diye doğru kabul edeceksek biz niye buradayız?” Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın] Hatırlattılar da ne oldu? Mahkeme Başkanı Akın Gürlek, üç gün boyun-

Ve mahkeme, kendiliğinden belirlediği 35 günlük makul süreyi aşan avukatların bundan sonra sunacağı taleplerin “yargılamayı uzatmaya yönelik olduğunu” ifade etti.

“Kanunda yer almayan ‘makul süre’ kavramı bir yana, önceki ara kararda, taleplerin bir sonraki duruşmada, yani bugün (18 Mart) alınacağı yazılı. Kendi kararınıza uymadınız.” [Bu itiraza en ilginç örnek de İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel’den geldi: “Sayın Başkan, sevgili olsanız çekilmezsiniz. 5’te buluşalım diyorsunuz, 3’e kadar bekleyip, ‘gelmedin’ diye gidiyorsunuz.”] “Kaldı ki belirtilen ‘makul sürede’ talep dilekçemiz dosyaya sunuldu, UYAP’tan bakılabilir. Zaten delillerin tartışılması ancak duruşmada olur, dilekçeyle olmaz. Bu sebeple ara karar usule uygun değil.” [Avu-

HALKIN HUKUK BÜROSU

15


kat Hasan Fehmi Demir’in itirazı] “Talebi daha sunmadık ki, neyi reddettiniz?” Mahkeme Başkanı yine avukatların sözünü keserek bir kez daha “Bütün taleplerin reddine” karar verdi. Avukatlar ise “Talepleri daha sunmadık ki, neyi reddettiniz?” dedi ve sarı kartı gördüler. (Mahkeme onlarca uyarı kararından birini daha yazdırdı.) “Buraya tanıklarınızla geldiğiniz anlaşılıyor” Dosyada iki tür delil vardı: Üçü gizli, altı tanık ile dijital materyal. Avukatlar ilk gün bu “delillerin” delil niteliği taşımadığına dair beyanlarını sundular: “Tanıklardan biri İ.Ö. yardımcı istihbarat elemanı olduğunu, 1995’te o zamanın istihbaratınca örgütün içine konulduğunu, görevinin 2006’da sonlandırıldığını duruşmada kendisi beyan etti. Bu kişiyi suç tarihi 2013’te başlayan bir davada neden dinliyorsunuz? Diğer tanık B.E. 2017’de tutuklandı, (mahkeme başkanına hitaben) tutuklayan sizsiniz. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı, mahkeme başkanı yine siz. Burada, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde de o tanık, siz mahkeme başkanısınız. Buraya tanıklarınızla geldiğiniz anlaşılıyor.” [Avukat Hasan Fehmi Demir] “Tanık diye dinlenen gerçekten o muydu, bilmiyoruz” “Tanıkların üçü gizli üçü de kimlikleri açık şekilde ifade vermiş olmasına rağmen hepsi SEGBİS ile ve yüzleri buzlanarak, ikisi sesi de değiştirilerek ifade verdi. Örneğin açık tanıklardan C.B.’nin SEGBİS’le ifadesi alınırken hem yüzü kapatıldı hem sesi değiştirildi. Dinlenen kişi C.B. miydi, başkası mıydı, bilmiyoruz.” [Avukat Güçlü Sevimli] “Ben çok mahkemede tanığım, bu hangi dosya?” “Tanıklardan İ.Ö. ‘Ben çok sayıda mahkemede tanığım, bu hangi dosya bilmiyorum’ dedi. 141 ayrı dosyada itirafçı olarak bulunuyor.” [Avukat Several Ballıkaya] “Tanık B.E. Emniyetteki ifadesini 36. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, 36. Ağır Ceza Mahkemesindeki ifadesini 26. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, 26. Ağır Ceza Mahkemesindeki ifadesini de burada (37. Ağır Ceza Mahkemesi) reddetti, doğru olmadığını söyledi.” [Avukat Derviş Emre Aydın]

“Bu tanıklar aynı kişi mi, gerçekte varlar mı?” “Savcıya gizli tanığı sorduk, ‘Böyle bir gizli tanık yok’ dedi. TEM Şubeye sorduk ama onlar önceden uyandı, bulup getirdiler, ‘Budur’ diye. Tanıklardan K. ile İ.’nin ifadeleri birebir aynı. Bunlar aynı kişiler mi?” [Avukat Bahattin Özdemir] Savcı uyuyor mu? Bu arada avukatlardan Güray Dağ’ın söz alarak “Savcı uyuyor mu, ne yapıyor belli değil” demesine de savcıdan herhangi bir tepki gelmedi. Avukat Nermin Ünsal da bu davadaki tanıkları, Ergenekon davasında 300 kişi hakkında ifade veren Tuncay Güney’e benzetti: “Tanığa ‘HHB ile ilgili bir şey söyleyecek misin’ diyorsunuz, ‘Hayır ama eski ifademi hatırlatırsanız söylerim’ diyor. Siz [mahkeme başkanına hitaben] de okuyorsunuz o ifadeyi.” Dijital deliller, aslında “delil değilmiş” “Dijital delillerin asıllarının dosyada bulunmadığını biliyorsunuz. Talep ettik, iki kez reddedip sonra İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinden alın dediniz. Bu mahkemeye de pek çok kez gittik. Fakat mahkeme kalemi bize ‘Terörle Mücadele Şubesinden olur almadan veremeyiz’ dedi. Ama deliller İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinde de yok. Deliller Emniyette. “Delillerin sadece asılları değil imajları da dosyada yok. Sadece imaj raporları var. Adli Bilişim mühendisi Tuncay Beşikçi dosyadaki imaj raporlarını inceledi ve adli bilirkişi olarak rapor hazırladı. Raporda, ‘Delillerin üzerinde değişiklik yapılıp yapılmadığı söylenemez, materyalin delil niteliği yok’ deniyor.” [Avukat Hasan Fehmi Demir] Ve 10 saatin sonunda mahkeme tüm bu beyanlara tek cümleyle yanıt verdi: “Gerekli araştırma yapıldı, yargılamayı uzatmaya çalıştıkları değerlendirildi, reddedildi.” “Tanıklık dedikodu yeri değildir” Ertesi gün tutuklu avukatlar konuştu, Behiç Aşçı “Avukatları yargılarken bile yasaları çiğnemekten çekinmediniz” dedi. Reddi hakim talebinde bulundular ya da onların deyimiyle “heyeti reddettiler”. Aşçı, mahkemeye “Siz, bizi tahliye eden hakimlerin tenzili rütbesiyle buraya geldiniz. Gizli tanık Güneş’e ‘Duyduğunu anlat’ dediniz, tanıklık dedikodu yeri değildir” dedi.

HALKIN HUKUK BÜROSU

16


Mahkeme başkanı usul dersinden 91 almış Barkın Timtik “Hangi kararı vereceği baştan belli olan bir mahkemeyi reddediyoruz” dedi, Aytaç Ünsal da “Tanıklar müzik kutusu gibi, parayı atıyorsunuz, istediğiniz şarkı çıkıyor” diye konuştu. Aycan Çiçek mahkeme başkanının önceki duruşmalarda, “Okulda usul dersinden 91 aldığını söylediğini” hatırlattı ve “Ama usul bilmiyorsunuz” dedi. “Eski yargıç, şimdi hapishanede komşum” Selçuk Kozağaçlı da şunları söyledi: “Dün 17 Aralık davasında hüküm kuruldu. Bizim dosyamızın yarıdan fazlasını hazırlayan kişiler orada sanıktı. Sanıklardan biri, eski yargıç Mehmet Ekinci hapishanede yan komşum. Dün bana mazgaldan eğilip ‘Biz bu kadar kötü değildik, değil mi?’ diye sordu.” Kozağaçlı hakime yönelik “Devletin erklerinden birine mensup olduğunuzu görüyorum ama yargı erkinden bahsetmiyorum. Sadece sizi değil temsil ettiğiniz her şeyi reddediyorum’ deyince mikrofonu kapatıldı. Yine baş başa kaldık Önce Kozağaçlı, sonra diğer tutuklu sanıklar, sonra onların avukatları en son da seyirciler dışarı çıkarıldı. Biz basın mensupları heyetle baş başa kaldık. Sanık avukatları o gün duruşma salonuna alınmadı. Ertesi gün de kendileri girmediler salona. Yargılama ikisi hariç sanıklar ve avukatları olmadan devam etti. Karar da bu şekilde verildi. Ucu bucağı görünmeyen salonda, heyetin ve basının katıldığı bir “duruşmada”, bolca polis ve 100’den fazla jandarma eşliğinde verilen kararla, 18 avukat 18 yıl 9 ay ile 3 yıl 1 ay 15 gün arasında hapisle cezalandırıldı. (Bu arada mahkemenin reddi hakim talebini reddetmesinin ardından bir üst mahkemeye yapılan itiraza halen yanıt gelmedi. İtirazın nasıl sonuçlanacağı, bu davanın hükmünü veya geleceğini etkiler mi, yoksa bu dilekçe de adliyenin dehlizlerinde kaybolur gider mi, bilmiyoruz.) İlk kez böyle bir yargılamaya tanık olduk ama bırakın bizi, İstanbul Barosu’nun açıklamasına göre, “Türk Yargılama Tarihi böyle bir yargılamaya ilk kez tanık oluyordu.”

Şahsen gözümle gördüğüm için de “mutluyum” çünkü Kozağaçlı’nın da dediği gibi, anlatsalar inanmazdım. Rakamlarla ÇHD davası Sanık sayısı: 20 İddianamenin sayfa sayısı: 412 Dosyadaki klasör sayısı: 70 Toplam (sıralı) duruşma sayısı: 3 Tanıklardan İ.Ö.’nün tanıklık yaptığı dava sayısı: 141 Tanıklardan B.E.’nin ifadesinin mahkeme başkanınca kesilmesi sayısı: 209 Mahkemenin taleplerin sunulması için beklediği “makul süre”: 35 gün Esas hakkında mütalaanın sayfa sayısı: 4 İlk duruşma ile karar duruşması arasında geçen süre: 7 ay Karar: 25 sayfa 18 sanığın aldığı toplam hapis cezası: 159 yıl 1 ay 30 gün *** Duruşmaya dair haberler Avukattan Mahkemeye: Siz Bu Davayı Kafanızda Bitirmişsiniz Reddedilen Hakimden Kozağaçlı için Suç Duyurusu “Dünyanın Hiçbir Yerinde Avukatsız Ceza Yargılaması Yapılmaz” 18 Avukata Toplam 159 Yıl 1 Ay 30 Gün Hapis “Trajik Olan Cezalar Değil, Yargılamanın Geldiği Hal” Ayça Söylemez- Bianet

HALKIN HUKUK BÜROSU

17


Twitter’da Devrimci Avukatlar Onurumuzdur Hashtagıyla Yayımlanan Mesajlar @av_gokmenyesil Mahkeme salonunda yüzünüze yüzünüze haykırdılar “polisi, savcısı, hakimi ve tüm teşkilâtınızla suç örgütüsünüz...” @NuriyeGulmen Adaletsiz yargılamalarınızı, itirafçı ortaklığı yapan yargıçlarınızı, polis fezlekelerini iddianameye çeviren savcılarınızı, iktidarın maşası işkenceci polislerinizi, kurduğunuz hükmü reddediyoruz. @petrocelli1917 Bu kara günü unutmayın lütfen... Bugün, atanmış heyetçe, meslektaşlarımıza, yangından mal kaçırır gibi çok ağır cezalar verildi. Hüküm, avukatsız ve yine avukat olan tutuklu avukatlar olmaksızın verildi. Avukat düşmanlığını tarihe not düşüyoruz. @nihatbehramoglu Bu ne ya, yetti artık! Faşizmin zifirisi! İnsanlık ve meslek onuruna sahip avukatlarımızı ellerinden gelse

asacaklar! Halkın avukatlarına ceza yağdıranlar da, yağdırılmasını isteyenler de ağır insanlık suçu işlemiştir. Er geç halka hesap verecekler! @mhmtbrnslnk Karanlığınızı reddediyoruz. En güç koşullarda dahi hak mücadelesini sürdüreceğiz. Ekilen tohumları sulayacağız. Fidanların kurumasına izin vermeyeceğiz. Ormanımız sıklaşacak, gürleşecek ve biz hep var olacağız. @nporcupine İktidarınızı da temsil ettiğiniz tüm şeyleri de reddediyorum. Bizleri temsil ettğini sanan @metinfeyzioglu nu da reddediyorum. Bugün yeniden gördük ki bu ülkede avukatları devrimci avukatlar temsil ediyor ve etmeye de devam edecekler. @chdankara Akın Gürlek denen infaz memuru şunu bilmelidir ki; bir gün yargılanacaksın ve bugün emir aldıkların seni kurtaramayacak.

HALKIN HUKUK BÜROSU

18


@avukatyoraz en az silivri’de yaşananlar kadar, lağım medyası tarafından servis edilişi de iğrenç!.. mahkeme memurları tarafından verilen sözde cezaları kabul etmiyoruz!.. asla boyun eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz; bu da hukuk bezirganları’na dert olsun!.. @batuhan52575691 Daha fazla batuhan Retweetledi: Nuriye Gülmen Gün ola devran döne umut yetişe, tüm bu çürümüş yargının, adaletsizliğin hesabını soracağız! Devrimci avukatlar teslim alınamaz, bunu siz anlamasanız da anlatacağız. Kabul etmeseniz de kabul ettireceğiz! @musaproglu Uyduruk bir yargılamayla avukatlarımızı cezalandırılacaklarını sananlar onların salonda çınlayan sloganları karşısında ezildiler. Onlar halkların vicdanında mahkûm oldular. @ferhat__yaman İşçinin yanında yer almak, işçi katliamlarının, patronların karşısında olmak onurlu bir duruştur ve bedeli ağırdır. Onlar faşizme boyun eğmediler, tarih

onları en güzel şekilde yazacak ve asla unutulmayacaklar... @dygusaylan Takip et @dygusaylan adlı kişiyi takip et Daha fazla Bizler halkın kucakladığı taraftayız sizlerse tükürdüğü. Biz, alnımız ak ve gururla bir onur mücadelesini, geleneği omuzlandık sizlerse çirkef ve hadsiz bir pervasızlığın kara lekesini. @EzilenlerinHB Gayrımeşruiyetinden zerre sual olunmayacak İstanbul 37.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından meslektaşlarımız hakkında verilen bu karar tüm muhalefet ve demokrasi güçlerine verilmiş bir gözdağıdır @hayriituncc Onlar her zor anımızda bizlerle oldular. Her aradığımızda, her saatte bize yardım için geldiler. Onlar bizim onurumuzdur. @chdogrencikom Ne hapis cezalarıyla ne de ruhsat gasplarıyla devrimci avukatlık yapmamızın önüne geçemezsiniz.

HALKIN HUKUK BÜROSU

19


HALKIN HUKUK BÜROSU

20


HALKIN HUKUK BÜROSU

21


HALKIN HUKUK BÜROSU

22


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.