Ekim sayı 005 şubat 1988

Page 1

EKIM

İ şçi

sı nı fı nı n kurtuluşu

kendi eseri olacaktır

BÜTÜN ÜLKELERiN PROLETERLERi BiRLEŞiN

Sayı: 5, Şubat

1

1988

KaQ1tlar1n kudretine s1Q1nanlar Geçen

ayın

önemli

en

biri şüphesiz ki SHP

olaylarından

İstanbul milletve­

kili M.Ali Eren'in parlamentoda yaptı­ parlamento ve parla­ konuşmanın ğı mento dışında yarattığı dalgalanmay­ dı. Silahlı Kürt ulusal hareketinin de zaten uzun süredir basında itkisiyle ve

açık

kamuoyunda

üzerine

getirilmesi

dile

kürsüsünden

parlamento

sorunun

Nasıl

koptu.

gürültü

olsa, Kürt

de milletvekili ulusunun Türk

tartışılan

seçik

de

müthiş

bir

da,

bir

olur

zamanda üzerinde

aynı ulusu

ol­ biri egemenli�inin sembollerinden "Kürt azınlı­ gereken TBMM' de ması ğı"nın, Kürtlerin sözünü etme küstah­ lığını

egemenlik

Ulusal

gösterebilirdi?

değil ait Türklere konuşursa konuşsun

şartsız kayıtsız, miydi? Hangi dili

herkes yaşayan değil miydi? Ve parlamentodaki Türk burjuva partiler bu "küstahlık"a kar­ T.C.topraklarında

şı

geçtiler.

hücuma

halinde

blok

Parlamentodaki partilerin temsilcilerin­ ile divanı başkanlık oluşan den burjuva

ANAP,

birlikte

cumhuriyetin

temsil iradesini üst en sözümona Meclisin gereken üyesine bu etmesi Anayasa 1 nın bu gibi durumlar karşı için düşünülmüş 83.maddesini harekete geçirirken,

yetkilileri

bazı

ise,

ışı

çağırmaya kadar göreve savcıları yani Milletvekilinin, vardırıyorlardı. sınır özgürlüğüne söz pariamanıonun koyan

sözkonusu

maddenin

uygulanma­

sözleriyle yerindedir" "karar sını, memnuniyetle karşılayan İnönü, ayrıca milletvekilinin

parti

disiplin

cezalandırılmasını

verilip

kuruluna istiyordu.

DYP, konuşmayı bir basın toplantısıy­ la kınıyor, lideri Demirel ise, ulusal birliğin

bağrına

saplanmış

olarak niteliyordu. sözkonusu Oysa, dille, bir dikkatli Kürtlerin varlığının farklı

siyasal

ve

bir hançer

milletvekilinin, söylediği, özetle hep yadsındığı,

ekonomik

uygulama-

ve

yazılmasının

ya­

bütün

hı­

asimilasyonun

saklandığı, devam

zıyla

dillerinin

tutuldukları,

tabi

I ara

konuşulmasının

çocuk-genç-yaşlı

ettiği,

geçirildikleri, işkenceden öldürüldükleri (bunların

ayırımsız yargısız

basın ve kamuoyunda

hangisi

yanlış),

açıkça

tartışılan

bu

parla­

sorunun

mentoda da tartışılması gerektiğiydi, zavallı içindeki acz Burjuvazinin tartışmak bir yana, temsilcileri ise, ve

dayatmış

kendini

parlamentonun kurulmuş

kürsüye gırıp karşısında, gucu

kapısından

anayasa­ gerçegın yani anlaşmaların yasaların, nın, kağıtların kudretine sığındılar; "Kürt millet-

azınlığı" -azınlık değil, küfürler uludu, diye

yok

savurdular.

Anayasa vardı, yasalar vardı, bunla­ göre T .C. bölünmez bir bütündü, ra İnönü'nün bay da temel ülkenin "Bir

Ya albayraktı... gibi, buyurduğu yapısını nın

o

belirleyen

mez"di.

"Bu

deyimler

devletin

ilk

kuruluşu

nırlarının

konuşa­

deyimler,

isteğine

andaki

ayyıldızlı

bayrağı

Türkçeydi,

dili

şekillen­

göre

ülkenin,

o

zamanında

çizilmesinden

savaşla

o sı­

sonra

varılan barış günlerinde, uluslararası anlaşmalarla onaylanarak belirlenir ve bir daha değişmez"di. "T .C. 1 nin temel yapısı, sınırları, Kurtuluş savaşıyla oluşmuş dünyaca

ve

Lozan

Anlaşması'yla edilmiş"ti,

kabul

Türkiye' de Anlaşması, ve Hristiyan yanlızca daşları Kürtçe,

azınlık Arapça,

azınlık Musevi

saymış"tı. Lazca

bütün "Lozan olarak vatan­

11Anadilleri

olan

ya

da

vatandaşlar olan dillerden başka azınlık meydana getirmezler"di. çöküşe mah­ Burjuvazi yıkılmaya, özgü davranışı sınıfiara bütün kum

g?steriyor. Son tahlilde hiçbir irade­ nın değiştiremeyece�i. uygun düşmeyen kendilerini biçimlerin siyasi-hukuki

uydurmak ya da kaçınılmaz olarak zor yoluyla

yıkılınaya

mahkum

oldukları


2

EKİM

Sayı : 5

tarihsel-toplumsal zorunluluğun kendi­ ni k abul ettirmesinin terörle ya da hukuki b arikatlarla önlenebilececr ini san ı yar . Nesnel gerçekliğ in , kararlar­ l a , anlaşmalarla değ iştirilebileceğ ine , yok sayılabileceğine inanmak istiyor . Yasal arl a ya da herhangi bir anlaşmayl a , devletin nüfusunun dörtte birini teşkil eden ve Kürdistan diye bilinen toprakların sahibi ve bölgenin en eski halklarından birinin yok s a yılabileceğ i sav ı , nih a yet dizginsiz ırkçılığ ın ve şovenizmin en önde gelen temsilcilerinden biri olarak tarihteki yerini önceden almış Türk burj u v azisine ait olsa da , akıl almaz bir şey, görülmemiş bir yüzsüzlük örneğ idir. Türkiye 1 de " Kürt ulusu var mıdır" , " Kürt sorunu var mıdır" tartışması ne k adar akıl almaz görünse de , devleti oluşturan nüfusun %20-25 ' ini oluşturan b ir ulusu yok saym a şerefi -şerefsizli­ ğ i mi?- Türk burj u vazisine aittir ve o bu şerefi onyıllardır t aşıyor , taşı­ mak ta ısrar ediyor . Bu sınıf , E rmeni­ lerin celladıdı r , E rmenileri ve Rumla­ rı An adolu topraklarından kov m a yı b aş armıştı r . Aynı tutkuyl a Kürtleri k ırarak ve zorla Türkleştirerek tarih­ ten silebileceğ ini sanı yardu . Ama bu artık imkansızdı r , imkansız olduğu Bu yüzden uluyor , anlaşılmıştır. köpekleşiyor , çaresizlik içinde debele­ ni yar . Oğ ul İnönü merhum pederinin mira­ sına sığ ınıyor . Lozan Anlaşması , Kurtuluş Savaşı diyor . Ama bu da burjuvaziyi kurtarmaz . Zir a , tarih de onun aleyhine tanıklık yap ı yor . Gizlenmeye çalışılmasına rağ men , resmi T . C . t arihini okuyan öğrenciler dahi bilmektedir k i , bu anlaşmanın orta ya çıktığ ı Lozan Konferansı 'nın ağ ırlıklı konularından biri Kürt soru­ n u ydu . İ ngilizler , Musul petrollerini elde etmek amacı yl a , Güney Kürdis­ tan ' ı İ rak ' ta kurdurduğ u kukla F a y­ s al hükümeti aracılığ ı yl a egemenliğ i altına almak ve Türk hükümetini Musul üzerindeki emellerinden v azge­ çirmek için Kürtlerin bağımsızlığı sorununu bir koz olarak kullandı . A ynı şekilde , Türk hükümeti de , Güney Kürdistan 'da özgürlükleri için İ ngilizlerle savaşan Kürtleri kendile­ riyle birleşrnek için savaşı yor göstere­ rek , bunu , bir yandan mümkünse Musul ' u elde etmek , diğ er yandan , Türkiye ' deki Kürt sorununu gündemden çık armak için koz olarak kullandı .

Lozan Konferansı ' nda Türk başkanı İ . İnönü ıngilizlere şunl arı ileri sürüyordu :

heyeti k arşı

" Türkiye Büyük Millet Meclisi Hü­ kümet i , Türklerin olduğu k adar Kürt­ lerin de hükümetidir , çünkü , Kürtlerin gerçek meşru temsilcileri Millet Mecli­ sine girmiştir ve Türklerin temsilcile­ riyle aynı ölçüde ülkenin hükümetine ve yönetimine k atılmaktadırl ar . " Kürt halkı ve yuk arıda belirtilen temsilcileri , Musul vilayetinde oturan kardeşlerinin ana yurttan a yrılmaları­ na razı değ illerdir " • • •

" Kullanılan ad ne olursa olsun , gerçekte bir sömürge olacak bir ülke­ de , yab ancı bir devletin u yruğ una geçmek üzere , şimdiki durumunu değiş­ tirmek isteyecek tek bir Kürt bile yoktur . " "Yurttaşlık h aklarını v e yetk ileri­ ni kapsayacak olan sözde özerk bölge­ lerin halklarına tanın acağ ı söylenilen haklar, Kürt soyu gibi üstün bir suyu hiç tatmin etmeyecektir . " Sonunda Kürtlerin taraf olmadığ ı bu anlaşmada sorunun daha sonra " Türkiye ve İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyl a saptayacağ ı " k ara­ rına v arıldı . Bu " dostça çözüm" daha Lozan Konferansı esn asında saptanmış­ tı : Türkiye Sevr Anlaşması ' nın tatbik edilmemesi ve Kuzey Kürdistan ' ın kendisine bırakılması k arşılığ ında , Musul ve petrolleri üzerindeki istekle­ rinden vaz geçecekti . 1925 yılında Türkiye ve İ ngiltere arasında yap ı l an anlaşmayl a bu onayl anmış oldu . Lozan Anlaşması tek bir şeyi kanıtlıyor : O d a , İ ngilizlerle Türk hükümetinin ilhakçı emelleri için Kürt ulusal h aklarını bu anlaşma ile yok saydıkları ve Kürdistan ' ı böl üştükle­ ridir . Milli Kurtuluş savaşı b aşlarken Kürtlerin desteğ ni almak için ol ağ a­ n üstü çaba gösteren , "Türk-Kürt k ar­ deşliğ i"ni ağ zından düşürmeyen Kema­ listler , daha sonra onl arın b ütün ulusal haklarını reddettiler . M . Kemal , 1920 ' de TMMB'de , " Meclis-i Ali ' ınizi teşkil eden zevat yalnız Türk değ il­ dir ; yalnız Kürt , yalnız L az , yalnız Çerkez değ il dir , fakat hepsinden mü­ rekkep "tir diyordu . Dahası , M . Kemal ve arkadaşları Kürtlerin ulusal h akla­ rının tanınacağını v aadediyorlardı . Lozan Konferansı esnasında M . Kemal ,


Şub at 1 9 88

Kürt milletvekillerinin milli kıy afetle­ rini giyip Meclis kürsüsünden Kürtler adı n a nutuk irad etmelerini ve Lozan Konferansına Kürtler adına telgraf Aynı çekmelerini b izzat istiyordu . M. Kemal ve iktidarı , Kürt ileri gelen­ lerini akıl almaz komplolarl a , örneğ in Meclise Kürt milli kıy afetleriyle gel­ dikleri vb . gerekçelerle de İ stiklal Mahkemelerinde idama yolluyordu . Lozan Konferansında "TBMM ı n in Türklerin ve Kürtlerin hükümeti oldu­ ğ unu " , " Kürt soyunun üstün bir soy -ne demekse!- olduğ unu" söyleyen aynı İ . İ nön ü , 1930 ı da , ulusal haklarını inkar eden Türk hükümetine k arşı ayaklanan Kürtlere k arşı , "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ı rksal haklar t alep etme hakkına sahiptir . Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur " hükümetin Adiiye derken , Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ise , "Bu memleketin kendisi Türktür . Öz Türk bir Türk olmayanların v atanında hakkı v ardı r , o da hizmetçi olmaktır , köle olmaktır" diyordu . İ ktidarl arını sağ l aml aştıran ve 1 9 38 ı e k adar peşpe­ şe p atlak veren Kürt isyanlarını kan ve ateşle boğ an Kemalistler , kendine h as bazı özellikleriyle belk ide benzeri olmay an , ve sadece sosyal b ilimcilerin

(Baştarafı

8 . KURULUŞ Y IL INDA TDKP

s:24 ' de)

TDKP ı n in teorik ve taktik sistemine k arşı ileri sürdüğ ümüz düşünceler ise , "ekonomiz m " ve " troçkizm" olarak nitelen­ mişti . Hala da bu y ap ılıyor . Ama , aynı TDKP , henüz bir p arti üst pl atformunun topl anmadığ ı , her şey bir y an a kendi içidne ele alınmış ve sonuçlandırılmış b ir t artışmanın dahi sözkonusu olmadığ ı koşullarda , Merkez Y ayın Organında, üste­ l ik de daha dün "ekonomizm " , " Troçkizm" ol arak damgaladığı düşünceleri satır ar aları na serp iştirebiliyor . Yarı -feodalizm tespitleri ve "özü toprak devrimi olan" anti-emperyalist , anti-feodal devrim anla­ yışı b aşta olmak üzere bir çok görüşünü , o yıllarca reklamı y apılan "yep yeni ve çürütülmez çizginin " reddi anlamına . gele­ cek görüşlerini , hiçbir açı klama y ap m a­ dan "düzeltme"ye tabi tutan da bu aynı TDKP ı dir . Bütün bunlar , TDKP ı nin ve TDKP önderliğ inin bize yönelttiği sözde eleştiri­ lerio ne denli samirniyetsiz ve oportünist amaçlı olduğunu gösterdiği gibi , TDKP ve TDKP önderliğ inin küçük-bur j uva yazıaş­ m asında k atettikleri mesafeyi göstermesi b a k ımından da ibret vericidir .

EKİM

3

konusu olm aması gereken , "Türk Tarih Tezi" , "G üneş Dil Teorisi" gibi "teori ıı_ lerle Türk ırkının üstünlüğünü isp at­ lamaya çalışırken , Kürt diye bir ulusun olmadığ ını , onların " dağ l ı Türkler" oldu k l arı vbg . b i r dizi akıl almaz savlar ileri sürdüler . Acımasız bir j enosid politikası sistematik bir asimilasyonla birlikte sürdürüldü . Os­ manlı ı dan , İttihat ve Terakki ı den devralın an ve bütün cumhuriyet h ük ü­ metleri tarafından devam ettirilen bu politika bugün de sürdürülmeye ç alışı­ lıyor . S adece v ahşi bir k apit alist sömürü ve b askının değ il , mazlum bir ulus a , Kürtlere k arşı yeryüzünde eşine az rastlanır cinsten zalimce ve b arbarca bir politikanın timsali Türk burj uva­ zısının egemenliğ ini , artık bir utanç abidesi h aline gelmiş şu "son Türk devleti'ınin yerle bir edip , tarihten silmek , ulusların ve dillerin tam hak eşitliğ ine ve k ardeşliğine dayan an sosy alist bir cumhuriyet kurmak -işte bu tarihi ve onurlu görevi yerine getirmek ise Türk , Kürt b ütün milli­ yetlerden işçilere düşüyor . ..

'EKIM Türkiye devrimci h areketind e oportü­ nizmi bir tutum olarak benimseyi p , bunu bir sistem haline getirenle re sı kça rast­ lanmıştı r . TDKP önderliğ i bugün tam da bunu y ap m aktadı r . Sınıfın çıkarla rına ve sosyali zme tipik bir y ab ancılaş manın ürünü ol an bu çaba y alnız bırakıl malıdı r . Bu çaba sın �f �n bi _rleş ik bi � kuvvet h al ine getiril­ mesının , ılerı_ kesımı erinin p arti ol arak örgütle ndirilm esinin önünde tamıt amın a gerici ve tasfiyeci bir çabadı r . Hala kendisi ni yeniley ebilece <Ti safça umudu ve beklen tisiyle TDKP s �flarınd a k almay a devam eden samimi unsurl arın ö ı:tün de , gerçegı bir an önce görmek , _ c �d dıy ı:tten ':e soruml uluktan yoksun yöne­ _ t ı cılerı gerıcı_ ve tas fiyeci çabala rıyla b aşbaş a bırak mak gö revi durma ktadır . B ıra � al �m komün ist sın ıf p artisin i TDKP , devr �m �ı-derı_ıo krat bir örgüt olarak bile k endın ı yenıle me güç , irade ve potan sİye­ _ lınde n artık yo � su �d�r . Geçmi şte 0 az çok t �tarlı ?ev :ı_ mcı � uçukburj u v a bir örgüt ­ _ _ tu . Bugun oyle b ıle değ il . �or �m � uluk , _dağıl ma ve yozla şma için­ dekı k uçuk- buq uva y apıl ara karı:: ı de<Til "' p roı etary a dava sı ve Marks izm-L enini zme k arşı duyulm alıdı r . o

'


4

EKİM

Sayı : 5

Kötü bir s1nav1n gösterdikleri A . AZAD mücadele ve sorunlardaki Siyasal temel tutumlar b ir siyasal p arti veya akımın ni teli� inin daha kolay anl aşılına­ sını sa�l ayan göstergelerdir . Bazen teori ve p rogramda örtük bulunan öz , p ratik , siyasal sorunlar ele alındı � ında kendini bütün çıplaklığ ı yl a ortaya koya r . Mark­ sizm ve işçi sın ıfı adın a konuşan p arti ve grup l arın seçim platformları ya da taktikleri bu b akımdan her biri hakkında fikir edinmemizi sa�ladı . Her biri , sadece seçimlerdeki tutuml arını dar anlamda değ il , bununla birlikte , doğ al ve kaçın ılmaz ol arak , b azı temel sorunlardaki tutumlarını da açığ a vurdular . Konunun önemi burada . Ek im , ilk sayısında , "Seçimler , P arla­ mento ve Bağ ımsız Sınıf Tutumu " b aşlıklı yazıda şuna işaret etmişti: "Bu ülkede , sol , onyıllardır farkında olarak veya olmaksızın ideoloj ik , siyasi ve p ratik tutumuyl a , işçi sınıfını , direkt ya da dola yl ı , burj u v azinin şu veya bu fraksiyon un un ya da küçük-burj uv azinin eklentisi h aline getirmiştir; bu yüzden de , bütün burj uvaziden ve k üçük-burj uv a­ ziden b a ğ ı msız bir sınıf hareketi yarata­ m amıştır . Bugün revizyonistler ve liberal sol aynı rolü sosyalizm adına oynamaya devam ediyorl ar . Bu bakımdan b a ğ ımsız kimlik sorunu , bunun vurgusu ve ilk adımları , h a yati bir önem tışıyor . Bu v a rolmanın ve ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur . " "sosyalist hareketin yazıd a , Aynı ideoloj ik-siyasi bağ ımsızlığ ını sağ l ama­ nın ve b a ğ ımsız sosyal ist bir işçi h a reketi yaratmanın çabalarımızın ekseni ve biricik amacı oldu ğ u bir dönemde , seçimler , bu b a � ımsız kimli� in ve tutu­ m un vurgusunu yapmanın bir vesilesi olm ası bakımından önem taşıyor" den iyor­ du . Burj uv a p artileri desteklemeye ya da işçileri bu p a rtileri desteklemekten alı­ koymak ıçın açık ve doğ rudan çağrı yap maktan geri durarak desteklemeye -bu tavır ya da "tavırsızlı k " da dal a ylı desteğ i ifade eder- son vermek , işçilerin temsilcileri yoksa boş oy kullanmak şeklindeki doğ ru tutum , geniş kesimlere ul aştırılamasa dahi, ul aşabildi� i kada­ rıyl a , hiç olmazs a , sınıfın sosyal ist ya da sosyalizme yatkın ileri kesimlerinin , dahası , bugünkü koşullar altında komü-

nistlerin de , siyasal eğ itimi bakımından önemi v ardı ve b ağ ımsız kimlik k azanma­ nın bir adımını ifade ediyordu. " Ulusal demokrasi" , " demokratik yeni­ lenme" , " milli uzl aşma " , "ulusal konsen­ sus" , " demokrasi bloku" vb . isimler altında burj uv a demokrasisini kendine p rogram-amaç edinmiş revizyonist-liberal sol b urj uvaziye b a ğ ımlı olduğ un un yeni bir örneğ ini verdi ; seçimlerde ona çalış­ tı . Bunl arın tutumlarını E kim ' in 2 . sayı­ sı nda ele almıştık . Ancak , b urj uv aziye el uzatmanın ör­ nekleri , şu veya bu şekilde , k üç ük-b urj u­ v a sosyalizminin temsilcisi gruplarda ya da bu akımın ' 80 sonrası b aşkalaşmış veya başkalaşma sürecindeki temsilcilerin­ de de görüldü . Bu yazıda b unu gösterme­ ye çalışacağ ız . Örneğin Yeni Çözüm . Yeni Çözüm Türkiye ' de devrimci popülist . h areketin , devrimci demokrasinin en militan temsilci­ lerinden b iridir . Seçimlerin ardından yaptığı değerlen­ dirmede , revizyonistlere ve " yeni refor­ mistler" olarak adlandırdığı bağ ımsız aday gösteren dergilere verip veriştiri­ yar , "seçimler kon usunda izlenen politi­ k a" n ın , " devrimci çizgiyle oportünist çizginin net olarak a yrıştığı noktal ardan biri" olduğ unu yazı yor . ( Sayı 9, s . 5-6 , Ocak 1988 ) Katıl ı yoruz . Ancak , bununla birlikte , Yeni Çözüm'ün seçimlerde dev­ rimci bir çizgi izlediğ i kon usunda kuşku­ lu yuz . O h alde , Yeni Çözüm'ün seçimlerde sunduğ u devrimci çizgi neydi , on u göre­ lim . Çözüm , seçimlerdeki tutumun u Yeni Ek im-Kasım sayısındaki "P arl amento Se­ çimleri ve Devrimci Tavır" b aşlıkl ı başyazısında açıklaınıştı . Yazıda , seçim­ lere öncekilerde olduğu gib i sadece burju­ v a p artilerin k atıldığ ı , emekçi kesimlerin ise kendilerini temsil eden p a rtileriyle k atılma şansına yine sahip olmadıkları belirtildİkten sonra , tek tek alternatifler ve tutumlar ele alınıyordu : " Kendilerine ' sosyalist ' diyen kimi ilerici dergilerin seçimlerde kendi adayl a­ rını göstermeleri de bu gerçeği değ iştir­ meyecektir . Her şeyden önce bir kez , 'sosyalist' ( ! ) diye ileri sürülen bu adaylar , iddia edildiği gibi gerçek birer sosyalist değ il , reformist ya da revizyo­ nistlerin adaylarıdır . Bu halleriyle dev -


Şubat 1988 rimci sol güçler tarafından desteklenmele­ ri sözkonusu olamaz . " ( sayı : 8 , s . l ) " İktidar p a rtisi ANAP ne k adar düzen p artisi ise DYP , SHP ve DSP ' de o kadar Hiçbiri emekten ve düzen p a rtileridir . emekçiden yana deıildir " "Emekçiden yana olduğunu her fırsatta dile getiren SHP ile DSP , gerçekte emeğ in ve emekçinin k arşısındadı r . Aksi olsaydı emperyalizmin yeni sornurgesi bir ülkede empery alizme ve onun tahakk ümüne k arşı tam AT ' ye k almaktan NATO ' da çıkar , üyelikten söz etmezlerdi . " ( İşçiye k arşıt bir konumda , burj uva çerçevede k alınarak sosyalist bir yani anti-k apitalist, da , içeriği olmaksızın da. bütün b ütün bun­ lar savunul abilir. ) ( a ��·)ı Şimdi iniş b aşlıyor : "Göreli de olsa SHP ve DSP düzen p artileri olmalarına rağ men ANAP , DYP p artilerden bazı farklı tutumlara vb . sahip oldukları açık . Her şeyden önce bu iki p arti b ünyesinde az da olsa demokrat , yurtsever ve ilerici adaylar b arındırmak­ ta olup h atta ( hatta ! ) bunların b azıları k imi seçim bölgelerinde adaylıklarını bile ( b ile!) koymuş bulunmaktadır . ( Aman ne iy i ! ) O h alde bu iki p arti desteklenemez mi diye sorul abilir?" ( agy . ) ve SHP olarak , cevap soruya Bu DSP ' n in düzen p artileri oldu kları , " sol" olmadı kları , " içlerinde demokrat ya da ilerici unsurların bulunması , SHP ve DSP p artileri iddialı sosyal-demokrat gibi ilerici ya da demokrat y a p amayaca ğ ı " sözlerinin ardından , "Yarın , G ün , Alınte­ ri reformİst ve revizyonistler" in , "SHP ' nin doğrultusundaki gerektiğ i desteklenmesi tiradları " n a , " bunun burj u v a kuyrukçulu­ ğu olduğ unun farkındal ar mı bilemiyoruz" şeklindeki "uy arı c ı " eleştiri geliyor . Sonuç : "SHP ile DSP gibi burj u v a p artilerin p arti olarak ( ab ç ) devrimci sol güçler sözkonusu desteklenmelerinin tarafından dahi edilemeyeceğ i . . . Keza mevcut bağ ım­ sız sosy alist ( !) adayl arın da . . . belirtiDev­ len nedenle desteklenemeyece ğ i rimci Sol güçler olarak bu erken genel seçimde kendi bağ ımsız devrimci adayl a ­ rımızı da gösterme durumunda olmadığı­ mıza göre� . . Bu aşamadaki doğ ru devrimci tav ı r ; ilericiliğ inden , demokrat ve yurt­ severliğ inden kuşku duyulmayan , özellikle türden bu adaylar , b a ğ ımsız v arsa adaylar bulunmuyarsa ( şimdi hazır olun!) SHP ya da DSP 1 deki yuk arda belirtilen ( parti değil ) partili niteliklere u ygun adaylar desteklenmelidir . ( abç . ) Belirtilen adayların bulunmadığ ı seçim bölgelerinde sandık başına gidilmemeli ; bu bölgelerde ( a gy . , edilmelidir . " 1 boykot 1 seçimler s.2) SHP , DSP değ ilde , "belirtilen nitelikle. • •

E K İM

5

re uygun " SHP y a da DSP ' l i adaylar desteklenmelidir -Yeni Çözüm ' ün seçimlerde sundu ğ u " devrimci sol" taktik işte buydu ! Gerçekte , burada sözkonusu olan , sık sık biçim "sol " radikal gib i , rastlandı ğ ı ardındaki özün -küçük-burj uva demokratik öz- kendini sağ bir tarzda açı ğ a vurma­ ku yrukçusu Sosy al-demokrasinin sıdır . revizyonist-liberal sola esip gürleyen Yeni Çözüm , seçimlerde , kendisinin de " devrim­ ci sol " bir tarzda , sosyal-demokrasinin destekçisi, kuyruğ u durumun a düştüğ ünün basit Şu bilemiyoruz . farkında mıdır nedenlerden dolayı : Adayların k işisel düşünce ve eğ ilimle­ ri ne olursa olsun , aylar p artilere ve p rogramlara verilir . "Biz p artiyi değil , p artili adayları destekliyoruz " kaydı bu bu sözler ayrıca değ iştirmez ; gerçegı saçmalıktı r , zir a , "p artili adayl arı des­ tekliyoruz" demek , "p artiyi destekliyoruz " sözlerinin yinelenmesinden başka b i r şey değ ildir . Tek tek adaylar , k işisel düşün­ ol arak bağımsız eğ ilimlerinden ve ce düşüncelere de farklı çizgiden -resmi sahip olabilirler , bu önemsizdir- listesin­ de yer aldıkları p artiyi ve onun p rogra­ mını temsil etmiş olurlar , ve verilecek da sonuç siyasal dağ uracağ ı ayların bundan başk a bir şey olmaz . Bu , siy ase­ tin basit bir kuralıdı r , bilinmesi gere­ kir . Ancak , Yeni Çözüm ' ü buna iten şey , politik safl ı k , bilgisizlikten çok , nesnel olarak temsil ettiğ i toplumsal kesim ve özlemlerin in , ifadesi istemlerinin onun olan çizgisinin yolaçtı ğ ı küçük-burj u v a demokratik ön y argılardı r . sosyalist içerıg e anti-k apitalist, O, otu rmamış bir b a ğ ımsızlık ve demokrasi esas en amaçl aştırdı ğ ı ndan , p rogramını bununla sını rlı olduğ undan , sosyal-de­ mok rat partilerin safl arında her zaman Zira , bulabilir . şeyler bir kendinden arda orta sınıfların temsilcileri v ardır ve bu p artiler göreceli olarak orta sınıf özlem ve çıkarlarının , sermaye sınıfının genel çıkarları çerçevesinde , taşıyıcısı­ dırlar . "Yurtsever" , " demokrat" , " ilerici" -bü­ içerikten burj u v a k av ramlar bu tün bağ ımsız değ illerdir , ve izafidirler . SHP , DSP saflarındaki pek çok k işi bu k avrarn­ lara uyar. Zira pek çoğ u "yurtsever"dir , "kendi " kendi ulusu "nun yani da ya burjuv azisi "nin çık arlarını başka ulusla­ k ap italist büyük burj uvazilerine , rın devletlere k arşı savunmaya hazırdırlar . "Cumhuriyet " in geleceğ ini ve bütünlüğünü bununl a k aydıy l a , sokmamak tehlikeye sınırlı olarak , " demokrat " tırlar ; "ileri­ dini gericiliğe k arşı olmay a ci" dirler , hazı r , laik devletten yanadırlar , vb . Ve "nitelik "lerini bu bütün ki , şüp hesiz meşruluğu n a sistemin burj u v a mevcut


6

E KİM

Sayı : 5

dokunmadan , onun içinde ve "y a sal " araçl arla gerçekleştirmek isterler ; yani reformisttirler, burj u va reformcul arıdır­ lar . Yeni Çözüm bul abilir , ama komünist­ ler burada kendinden bir şey bulmazl ar , bulamazlar . Öte y andan , seçimler komünistler ba­ kımından "özel bir siy a si operasyon değ il dir . . y alnızca sınıf bilinçli p role­ taryanın dünyaya siy a si bakış a çı sının temel taleplerini ve ilkelerini savunmak ı çın özel bir fırsattır . " ( Len in ) Bu nedenle de, " yurtseverlik " , "demokratlık " , "ilericilik" gibi küçük-burj u v a demokratik ilkeler-öny argılar ya da reform istemleri üzerine oturtulamazl a r . Kaldı ki , Yeni Çözüm kendi ölçütlerin­ de dahi tutarsızlı ğ a düşmüştür . Örneğ in , b azı dergilerin ileri sürdü ğ ü b a ğ ı m sız olmadıkla rı sosyalist gerçek a dayları gerekçesiy le destekleme miştir . Olabilir , bu bir tutumdur ve bura da sosy alist ölçütler ve SHP Ancak , edilmiştir . sözkon u su DSP ' nin adayl arı ise " yurtsever" , " demok­ rat " , " ilerici" ölçütlere vurulmuştur . İşte tutarsızlık burada . Sözkonusu b a ğ ı m sız a dayların SHP ve DSP ' nin adaylarının "yurtsever" , daha tümünden i stisn asız " ilerici" oldukları tartışma " demokrat " , götürür mü? Bu da , Yeni Çözüm ' ün hiç de " sosy alist ölçütler" kaygısını taşımadığı­ nı , ya da en azından , grupçu , "benim d eğ il se n eye y arar" şeklindeki küçük-bur­ j u v a illetiyle m alül olduğ unu gösterir . Yeni Çözüm , seçimlerin ardından y ap­ tığı değ erlendirmede , b a ğ ım sız aday " somut eleştirirken , dergileri gösteren durumun somut tahlilini y ap arak on a göre devrimci t aktiklerini çizmek yerine ML klasiklerden aldıkları ' sosyalizmin b a­ ğ ı m sız t avrını koymak ' , ' sosyalist propa­ ganda y apmak ' görevini mekanik-şema­ tİk bir biçimde uygul amışlardır" diyor . Kahve toplantılarından sözederek , "bun­ lar da nereden çıktı " , "bugüne k a dar neredey diniz" , "bitse de k afamızı dinle­ sek " ş eklindeki tepkileri aktarıp muha­ tapl arını alay a alıyor . Devamla , sonucun "tam b ir k ara m izah" oldu ğunu , bağımsız a dayıara verilen ayların yüzler h anesini aşma dığ ını , " girdikleri seçim de aldıkları üçer-beşer y üz oyla k itlelerin nezdinde sol ' un gucunu karikatürize ettiklerini" y azıyor . ( Sayı : 9 , s. 5 -6 ) Sözkonu su dergilerin Marksizmi tem sil edip etmedikleri bir y an a , Yen i Çözüm ' ün a slında onl arın şahsında aş ağ ıladı ğ ı şey , Marksizmin , devrimci sınıf tutumu­ nun ta kendisidir . Yeni Çözüm y azarları Marksist-Leninist klasiklerden çık arılmış ilkeleri ve yöntemleri aşağılay acaklarına -ki onlar bunları hep " 3. bunalım dönemi­ nin ilişki ve çelişkileri" nedeniyle mo dası geçmiş , e skim iş , " dogmatik" bulurlar! -biraz onl ara kulak verselerdi belki •

• • .

doğru yolu bulurl ardı . Marks-Engel s işçi bağımsızl ı ğ ın a ve bunun h areketinin korunmasına en büyük titizl i ğ i göstermiş­ lerdir . Her meselede olduğu gibi , temsili kurumlar sorununa da bu a çı dan y aklaş­ mışlardır. Bu n edenle , örneg ın , Alman­ y a ' da 1850 ' de , bekledikleri yeni b ir devrimin ardından y ap ıl acak temsili se­ çimlerde, k azanma şansl arının hiç olma­ dığ ı durumlar da dahil , gericilerin k azanması p ahasına da olsa , b a ğımsız­ lıklarını korumaları için , işçilerin , mut­ lakiyete ve feodalizme k arşı sav aşın b aşını çekecek olan devrimci küçük-bur­ j u v az ıy ı dahi desteklememelerini , görüş­ lerini k amuoyu onune getirmek ıçın her yerde k en di bağımsız adayl arını ileri sürmelerini salık veriyorl ardı . Lenin , bir Bolşevik ' in san dı ğa b ir K adet' in ( toplum­ sal-siy a sal rolü b akımından aşağ ı yukarı b izdeki sosy al-demokrata denk düşer ) ismını taşı y an oy p u sulasını atmasını iğrenç buluyordu . Yeni Çözüm ise , okuyu­ cul arına , Türkiye 1 n in Kadetleri arasında " ilericil iğ inden , demokrat ve yurtse verli­ ğ in den kuşku duyulmayan " adayıara oy verilmesini salık vermiştir . Ü stüne de , k alkıp , k itlelerin apolitik veya dağ al tep kilerini y a da şaşkınlıklarını -zira , sosy alizm uzun süredir ortada yok y a da sesini duyurarnıyar gerçekten- muhalifleri­ ne k arşı . kullanırken daha da tutarsız bir konuma düşüyor . Sonra da , y üzlerle ifade edilen oy miktarıyla alay ediyor . Kendisi gösterseydi diyelim k i , b inler h anesin i tutturacaktı . Bu çok mu farklı olurdu ? Sol gücünü neden abartsın y a da ortaya koym aktan korksun . Alternatif b a ğ ımsız bir politik h areket y aratma yolunda , atılması zorunlu bir adımsa , önce y üzler­ le de b aşla sa , buradan b aşlam a dan , bin , onb in , yüzbin , milyon olmak olanaklı mıdır? Kaldı k i , burada önemli olan temel siyasal tutum ve ilkelerdir , oy m iktarı değ il . Yeni Çözüm ' ün sözkonusu dergilerin şahsında alay a aldığ ı doğ ru tutum ve ilk elerdir; ve bu dergilerin niteliklerinden b a ğ ı m sız olarak , onl arın tutumu , hiç kuşkusuz , Yeni Çözüm ' ün tutumundan ileriydi . Alternatif b ir güç olarnamanın alternatifi , burj u v a p artileri destekleme alternatifi değ ildir . Yeni Çö­ züm ' ün y aptığ ı tastamam buydu . " ilericiliğ inden , demokrat ve yurtse­ verliğ in den kuşku duyulmayan a dayların bulunmadı ğ ı seçim bölgelerinde seçimler boykot edilmelidir" tutumu ise , sağ tavrı den geleyen ' sol ' tutum olmalı . Sözkonusu edilen , ulusl ararası işçi h areketinin tarih inde devrimc i b ir gelenek olan "boy­ kot " sloganı ise , yeri ve zamanın da , kesinlikle bir devrimc i yüksel iş , bir devrim ci durum anın da , ileri sürülme si gereken , cepheden bir saldırı aracı olan "boykot " sloganı b izim " sol cu "larımı zın


Şubat 1988

elinde yeterince yozlaştı rıldı . Onların bunu devrimci güdülerle y ap maları h içbir şeyi değ iştirmez . Yıll ardır tekrarlanıp durulan , am a ne oldu�u hiç anlaşılınayan ve anl aşılması için de hiç k afa yorulma­ yan , bu nedenle de artık bıkkınlık veren , şu " somut şartların somut tahlili" de bu olmalı ! Pop ülist h areketin devrimci k an adı , anti-empery alist , anti-faşist , anti-şove­ nisttir , siyasal gericiliğ in k ararlı düşma­ nıdı r . Kap italist sömürü ve baskıya k arşı çıkar , emekten yanadı r ; ama bunu Marksist açı y a , sınıf bilinçli proleterin bakış açısına oturtam az . Bizim popül ist­ ler Marksizmi , işçi sınıfının dün y a görüşünü temsil ettiklerine içtenlikle in a­ nırlar . Ancak , işçi sınıfı onların gözün­ de , Lenin ' in işaret ett i ğ i gib i , sosy alizm için sonuna k adar savaşacak tek sınıf değ il de , genel ol arak " h al k " ın bir p arçasıdı r , mevcut sistemden en çok acı çeken bu yüzden de on a k arşı en k ararlı savaşacak olan sınıftır ; Yeni Çözüm gibilerinde bu da değ il dir , onun adına öncülük m isyonu yüklenecek b ir p arti tarafından kırdan şehire stratej isinin m antiki sonucu olarak , örneğin devrimin temel ve ıtıcı gücü olarak ele aldı ğ ı (sınıfl ardan oluşan , k arşıt köylülük sınıfıara bölünmüş köylülük ! ) tarafından kurtarılması gereken bir sını ftır . İ şçi sınıfı devrimciliğ i , işçi sınıfının fiili öncülüğ ü , " işçi ihtilali" ise "sovyetik tip " diye reddedilerek , sovyet devrimine çok­ tan ihanet etmiş "doğ m atik " diye nitelenen -düpedüz iltifat- revizyonistlere atfedilir . (Bkz . Yeni Çözüm , sayı : 8 , "Proletaryanın Üç Büyük Z aferi" başlıklı y azı ) . O ise genel olarak " halk "ın temsilcisidir . Örne­ gm, b a k kalların , küçük esnafın geleceği için de savaşmaktan geri durmaz . Bu y üzden de şu satırlar hiç şaşırtıcı olmaz : " Küçük esnaf ve z an a atçılar , ihracata yönelik b irikim politikasının k açınılmaz sonucu olarak , bakkall arın süpermark etlere , zanaatçıl arın da serma­ yeleri eritilerek tekellerin sermaye dişlileri arasında eritilmelerine vb . , üretim koope­ ratiflerinde b ir araya gelerek k arşı çıkışı savunmalıdırl ar . " (Yeni Çözüm , sayı 2 , s . 5 ) Ana temaları bağ ımsızlı k , demokrasi ve genel olarak " halk" olan küçük-burj u­ v a sosy alizmi/ devrimci-demokrasi Mark­ sist söylemlerle ne k adar k arışmış olursa olsun , tarihi tecrübelerin de: k anıtladı ğ ı gib i , son tahlilde , burj uva demokrasisinin sol kan adıdır . Bunu şu veya bu şekilde k açınılmaz olarak ortaya koy ar , bağ ımsız bir işçi h areketi geliştikçe bu daha açık görülecektir . Siy asal gericiliğ in , faşizmin sermaye iktidarından k ay n aklandı ğ ı , ve bu neden­ le de demokrasi sorununun (tek tek

EKİM

7

demokratik istemler için demokrasi sava­ şımı değ il , devlet olarak demokrasi sorunu ) sermaye egemenliğ inin devrilmesi sorununa bağ landı ğ ı , bunun da , sözkonu­ su olan ve u ğ runa savaşılm ası gereken p roletarya devrimiyse , bir sosy alist de­ mokrasiden başka bir şey olamayacağ ı , burj uv a-kap ital ist bir ülkede , Türkiye ' de , sadece burj uva demokrasisi programı değ il , demokratik devrim programı , ya da genel olarak demokrasiyi amaç edinmek , k işiy i , akıml arı , p artileri şu veya bu şekilde burj uv azinin yorungesine sok a r . Yeni Çözüm bize bunun bir örne�ını veriyor . Diğ er b ir örneğin i , TDKP şahsın­ da , H . Fırat gösterdi . (Bkz . E k im , sayı : 4 , " Teorinin Yoksullu ğ u " b aşlıklı y azı ) *

Başka örnekler de var . Alan Y ayıncılık , Türkiye Sorunl arı Dizisi ' n in 3 nolu kitabın da , A . R . Sarıali imzasını taşıyan "Seçim Üzerine " b aşlıklı y az ıda , sorun "demokratikleşme süreci" bakımından ele alınıyordu . "Seçimlerin demokrasiye geçiş olmadı ğ ı , 12 Eylül rej iminin v arlığını sürdürdü ğ ü " saptama­ sının ardından , bir dizi s iy asal reform talebi sıralanıyar ve devrimcilerin sözko­ nusu "talepleri içtenlikle savunacak ve yerine getirilmesi doğrultusunda çalışacak milletvekili adaylarıyl a -sayıları çok az da olsa- h angi siyasi p artide olduk l arın a bakılm aksızın , aynı platformda yer alma­ l arı ve birlikte h areket etmeleri yanlış olmayac a ktır" deniliyordu . (Türkiye So­ runları Dizisi-3 , s . 7-8 ) Görüldüğ ü gibi bu ark adaşların de­ mokrasi ufku daha geniş ! " Demokratları " sadece SHP , DSP adayları arasında değ il , diğer p artilerde de arıyorlar . Bu b akımdan TBKP ' nin demokrasi perspektifini andı rı­ yar . Popülist hareketin liberal cenahına y akın oldukları gözönüne alınınca anla­ şılır oluyor . ' 80 öncesi , popülist h areketin modern revi zyonizme en yakın duran kesimi olan , ' 80 sonrası ise sağ cerey anın etk isi altına en çok giren , Gorbaçov ' un demok­ rasi atılıml arından da ilham alan Yeni Öncü çevresi de şu " demokrasi" sorununda tekledi . Demokrasi üzerine eski Kautskist şarkıyı okumaya b aşladı . Proleter demok­ rasi ile burj u v a demokrasisi arasındaki farkı bulanıklaştırdı . Bu, siyasal sonuç­ l arını ilk fırsatta , örneg ı n referandum sorununda verd i . " Her boş oy Özal ve 1 2 Eylülcülere soldan verilmiş bir destektir" diyerek en h ı zlı "evet"çiler arasında yer alan Yeni Öncü ' n ün , diğ er gerekçelerin y anısıra , temel gerekçesi " demokrasi"ydi . Tam b ir şaşkınlık örneğ i , sol ile sağ a­ rasında ortak demokrasi m antığ ı arıyor , "evet " in gerekçesini sosyalist demokrasi


8

EKİM

Sayı : 5

sorununa kadar vardırıyordu. (Sayı: 6, s . 2, Eylül 1987) Yeni Öncü Yazı Kurulu çoğunluğuna gerekli yanıtlar , yine aynı derginin yazarlarından Ahmet Ural tara­ fından , aynı derginin sayfalarında veril­ di. Ş imdilik ekieyecek fazla bir şey yok. Yeni Öncü, son sayısında, sorunun esası­ na hiç girmeden , referandum sorununda düştüğü zor durumu kısmen telafi etmek için şunları yazdı : "Referandum üzerine yaptığımız değerlendirmede, hayır oyları­ nın Özal'la birlikte olduğunu söylemiştik. Seçim sonuçları bizim yanıldığımızı gös­ terdi. Hatta bizim savımız, evet olmayan oyların da ("boş oy" kastediliyor) Özal' a yardımcı olaca�ı şeklindeydi." (Sayı: 9 , s.3 , Ocak 1987 ) Dikkat çeken nokta ş u ki, sağ cereyana kapılmış akımlarda yer alan, ama bu cereyanı göğüslemeye, durdurmaya çalışan tek tek unsurlar siyasal-taktik sorunlarda da aşağı yukarı benzer sonuçlara varıyorlar. Ahmet U ral bunun bir örneği. Bu duruma, Kurtuluş grubunun diğer kanadında, Sosyalist İşçi sayfalarında da rastlıyoruz. Sosyalist İşçi, bir yandan Troçkizmle flört ederken , öte yandan anti-Stalinizmi kendine ilke edinmiş bir dergi. Bu büyük devrimeiye uluorta dil uzatıyor. Aynı derginin yazarlarından R .Kasım ise, bu anti-Stalinİ st dile karşı çıkıyor. İlginçtir, Sosyalist İşçi Yazı Kurulu, referandumda "evet"çiydi; seçim­ lerde SHP 1 ye oy verilmesi çağrısı yaptı. R.Kasım ise referandumda bağımsız tutum için " boş oy" dedi; seçimlerde sosyal-de­ mokrasinin desteklenmesine karşı çıkıp, sosyalist işçi h areketinin yaratılması için sosyal-demokrasiden kopuşun zorunluluğu­ na dikkat çekip, bazı dergilerin gösterdi­ ği bağımsız adayların desteklenmesini istedi. Bu iki örnek rasıantı değil , bir şeyler anlatıyor. Kautskizm ve Troçkizm, biri sağ diğeri sol uçta olmasına rağmen , ikisine her yakınlaşma aynı sonucu , liberalizmi üretiyor. Buna karşı direnen­ ler ise burjuva kuyrukçuluğunu reddedi­ yor. Sosyalist İşçi seçimlerdeki tutumunu açıkladığı sayıda, yazarlarından biri (Seyfi C engiz) iç sayfalarda bilinen Troçkist yave "Stalinist burjuvaziyle itti­ fak politikası" eleştirisi gevelerken, Yazı Kurulu ise baş sayfada bunun nasıl yapılacağını göstermek istercesine , burju­ vaziye -şüphesiz "en keskin biçimde eleştiri" hakkını koruyarak ! - direkt ve koşulsuz desteğini bildiriyordu: "Sosyalist İşçi bugün Türkiye işçi sınıfı h areketini ileriye çekecek olan taktiğin SHP ' ye oy verilmesi olduğunu tespit eder" (Sayı: 36, Ekim 1987) Sosyalist İşçi seçim politikasını şu yöntemle saptıyordu:

n sosyalistler siyasal olaylar karşısındaki taktiklerini saptarken önce işçi sınıfı h areketinin durumuna, ihtiy açıarı­ na ve taleplerine bakmak zorundalar. Taktiğin saptanmasındaki ikinci kriter ise sosyalistlerin işçi sınıfı hareketi karşı­ sındaki durumudur. Üçüncü olarak ise konumuna burjuvazinin bakılmalı dır . " (agy . ) Yanlış. Seçimler herhangi bir siyasal olay, herhangi bir taktik, örneğin bir sendikal taktik, grev taktiği gibi ele alınamaz. Burada taktikten dar anlamıyla değil, geniş anlamıyla sözedilebilir . Bu da, temel, stratejik tutumlar tarafından belirlenir. Şu veya bu sınıfın temsilcisi her parti, akım temel tutumlarını, prog­ ramını kitlelere sunar. İşçilerin partisi de öyle. Marksizmin ve gerçek işçi partilerinin tarihi tecrübesininbize öğretti­ ği de budur. Bu yüzden Lenin, komünist­ ler açısından seçimler, "yalnızca sınıf bilinçli proletaryanın dünyaya siyasi bakış açısının temel taleplerini ve ilke­ lerini savunmak için özel bir fırsattır" diyordu. Sosyalist İşçi sözkonusu üç kriteri nasıl uyguluyordu? Özetle şöyle: İşçi h areketi kazanıma susamış h alde. Grevler bunun göstergesi. Ancak kazanım­ ların siyasal boyuta da yansıması gere­ kiyor . Sosyal-demokrasi pasif ve işçileri hayal kırıklığına uğratıyor, ancak sos­ yalist alternatif fiziki bir güç olarak var olmadığından, sağa kayma tehlikesi var. İşçiler blok halinde kendilerine en yakın gördükleri sosyal-demokrat partilere akı­ yor. O h alde işçi h areketini ileriye çekmek için SHP 1 ye oy vermek gerekiyor . Devrimci taktik dediğin iz böyle sapta­ nır işte! Mevcut durum tahlil edilir, zaten işçilerin kendiliğinden sahip olduğu bilinç -burjuva bilinç- saptanır, üzerine "devrimci" etiketi yapıştın larak kendile­ rine politika olarak sunulur. Peki burada "devrimci" olan ne? "Nesnel" olanı -ger­ çekten nesnel durum Sosyalist İşçi 1 nin verdiği gibidir- değiştirmek için bilinçli olanın müdahalesi nerede; öncünün misyo­ nu, sosyalist olmanın anlamı ne? Buna kendiliğindencilik bile denmez. Haklı olarak "kuyrukçu" olarak nitelenen reviz­ yonist-liberal sol ' dan ayırım çizgisi nerede? Var ! "0 sosyal-demokrasiyi eleşti­ risiz desteklemekte", oysa Sosyalist İşçi, "en keskin biçimde eleştirisini" yaparak destekledi ! Sosyalist İşçi şunları da yazdı: "Boykot ya da onun bir başka biçimi olan referandumda ' boş oy 1 , seçimlerde oy pusulasının üzerine 1 yaşasın sosyalizm 1 yazmak siyasal olgulardan kaçmaktır. Politikasızlıktır." (agy., s.2 ) "Boykot" ile "boş oy"u aynılaştırmak, bütün "kuyrukçu" konuma düşenierin baş-


Ş ubat 1988 vurdu3u bir demagojiydi. Burjuva alter­ natiflerden birini seçmek, şüphesiz bir politikaydı, üstelik de "nesnel "di, ama ı devrimci ı değildi. İşçilerin adayları yoksa " boş oy" -bu da bir politikaydı, pek "nesnel" görünmüyordu- nesnellikten ama bugünkü ne anladığ ınıza . bağlıkoşullarda bircik devrimci politikaydı. Revizyonistler de aynı gerekçeleri ileri sürmüşlerdi. Biz de şunları ileri sürmüş­ tük: "Denilebilir ki, işçilerin kendi aday­ ları yoksa ya da komünistler aday gösterebilecek durumda değillerse, başka ne yapılabilir? . .. Bu gerekçe de, işçileri burjuva partileri desteklemeye çağırmanın kanıtı olamaz. Eğer komünistler pratikte bağımsız yürütebilecek durumda değiller­ se, hiç de her somut sorunda politika belirlemek zorunda değ illerdir. Ya da bunu.sadece pedagojik amaçlarla yapabilir­ ler. Ki bu da, sınıfı olabildiği kadarıy­ la burjuva partilerden koparmaya yönelik olabilir. Örneğin, işçileri boş oy, geçer­ siz oy kullanmaya çağırmak. Bu h iç de atıl bir tutum değildir. Revizyonistlerin mantığı her şeyi tepetaklak ediyor. Burjuva alternatiflerden, ehven-i şerden ötesini göremiyor, görmek istemiyor. Eh­ ven-i şeri, burjuva partilerin kuyruğu olmayı politika yapmak, politikada somutluk olarak sunuyorlar. Neden burjuva partilere oy vermek somut, aktif bir politika oluyor da, oy vermemek, geçersiz oy kullanmak atalet oluyor. Tersine işçinin sandık başına gidip, işçilerin adayları yok, sadece burjuvazinin aday­ ları var; sınıf düşmanlarıma oy veremem, o h alde boş oy kullanmalıyım şeklindeki tutumu, burjuvaziden kesin kopuşu, ba­ ğımsız sınıf tutumunu anlatır ki, bu muazzam bir ilerlemeyi ifade eder. Bağım­ sız sınıf hareketini, işçinin politik bilincini geliştürnede bundan daha somut, daha devrimci bir tutum olabilir mi?" (Ekim, sayı: 2 , s.12) İşçi h areketi, sosyal-demokrasiye eleş­ tirici destekler sunularak değil, ona vurularak ileriye çekilebilir. Ona şu veya bu şekilde destek vermek, işçileri onun ilerlemesine yardım etmeye çağırmak, hem Marksistlerin temel tuturularına terstir, hem de işçileri aldatmak, aldatılmasına yardım etmek olur. yörüngesinden Sosyal-demokrasinin çıkmanın, bağımsız bir kimlik kazanma­ nın hayati önemine vurgu yapan bazı çevrelerin de sosyal-demokrasi konusunda kafa açıklığına sahip olmadıkları görü­ lüyor. 1 Mayıs dergisi, referandumda burju­ vazinin sunduğu gündemi kabullenip, sahte ikileme ve ı82 Anayasasının bir tür

EKİM

9

yeniden onayianmasına alet olanları ve seçimlerde sosyal-demokrasiye destek ver­ me tutumunu eleştirdikten sonra , şöyle bir sonuca varıyordu: "Sosyal demokrasiyle ayrım çizgısını netleştirmekle sosyal-demokrasiyle ittifak yapmak, ittifak ıçın pazarlığa oturmak ona koşullu destek vermek sorununun çok farklı iki boyutu. Bunu ayırmak gereki­ yor . .. Şöyle ki, sosyalistlerin ıhesaba katılması gereken ı saygın bir odak oluşturabilmesi ıçın bağımsız varlığını, gucunu somut bir şekilde göstermesi gerekiyor. Başka bir deyişle sözgelimi mücadele sürecinde sosyal-demokratlarla kimi konularda ittifak yapabilmek ıçın, sosyalistlerin bir pazarlık gücüne sahip olabilmeleri için bağımsız çizgilerini bütün açıklığıyla ilan etmeleri şart sosyalistler somut bir güç olduklarında sosyal-demokratlar onları nazara almak zorunda kalacaklardır. Yine sosyalistlerin bağımsız politik hattının yaratılınası sosyal-demokratları daha tutarlı h areket etmeye zorlarken kitlesel istemleri progra­ mına yazmasına , onları savunmaya ite­ cektir. " (Sayı: 4 , s . 2 , Ekim 1987) "İşçi sınıfının bağımsız politik h attı­ nın yaratılması için, sosyal-demokratlar­ la gerçekten pazarlık yapabilmek için 1 Kasım seçimlerinde BAGIMSIZ SOSYALİST ADAYLAR seçeneg ını gündemimize almalı­ yız. "(agy., s.2) Sosyal-demokratlarla ittifaktan, pazar­ lıktan, dahası onları daha tutarlı prog­ rama ve eyleme itmekten sözediliyor. Burada sözkonusu olan küçük-burjuva demokratik önyargıların, liberal hay alle­ rin bir başka şekilde uçverişidir. Sosyal­ demokrasiyle niçin, h angi amaçlar için Sosyal-demokrasi ittifak yapılabilir? yürürlükteki sermaye düzeninin dayanak­ larından biri, gerıcı, karşı-devrimci bir güçtür; devrimci işçi hareketinin düşma­ nıdır. Türkiye devrimi sermaye iktidarını devirmeyi, sosyalizmi kurmayı hedefleye­ cekse, sosyal-demokrasi, ittifak bir yana, darbenin ana doğrultusunun yöneltilmesi , tecrit edilmesi gereken bir güç olur. Öte yandan; o, tutarlı bir burjuva demokra­ sısı programına dahi sahip değildir , statükocudur, burjuva "C umhuriyet"in mu­ h afazası onun için her şeydir. Bunun için faşizmde dahil her şeyi kabule h azırdır; tarihi tecrübelerin kanıtladığı gibi sos­ yalist devrim kapıya dayandığında onun cellatlığını üstlenmeye de h azırdır. Kürt sorununda nasıl da köpekleşiyor, görmü­ yor musunuz? Bu ve bu gibi özelliklerini bilmek için her seferinde bize göstermesi mi gerekiyor? Sosyalistlerin işçi sınıfı (Devamı

s.20 1 de)


10

EKİ M

Sayı: 5

Teorinin yoksulluğu-2 H.FIRAT

TOPLUMSAL HAREKET SİYASAL HAREKET MİDİR? B ize denilmiştİ ki, " ı toplumsal hare­ harekettir" siyasal kastedilen ket ı ten ) s.30 59, ( D.S., sayı: toplumsal h areket siyasal ise, Biz siyasal harekete ama , içerir hareketi bir h atırlatınada indirgenemez diyerek, bulunmuş, fakat sorunu, kısaca da olsa tartışmak üzere, sonraya bırakmıştık. Daha önce , "ekonomik koşullar" -" top­ lumsal koşullar" sahte ikilemiyle, toplum­ sal yaşamın en temel alanı toplumsal koşulların dışına atılmıştı. Ş imdi de, toplumsal hareket siyasal h arekettir deni­ lerek, toplumsal süreçler siyasal süreçlere indirgeniyor . Hatırlanacağı gibi, D.Sesi ı ­ nin teorisyen yazarının kontrolden çıkmış muhakemesi, bu kadarla da yetinmiyordu; siyasal h areket de iradi harekettir deni­ lerek, böylece, sonuçta, toplumsal hareket iradi harekete indirgeniy_?rd�. Yine hatır­ kafa karışıklığının ve lanacağı gibi, kavram kargaşasının yol açtığı bu idea­ list laf yığını , bize., tarihin Marksist materyalist anlayışını sözde açıklamak iddiasıyla sunuluyordu. Toplumsal ilişkiler kavramının kapsa­ mı bize toplumsal hareket kavramının kapsamını verir. Birincisi toplumsal ya­ pının bütünlüğünü, ikincisi, bütünlüğü içerisinde bu yapının hareketini anlatır. Kısaca bunlar aynı gerçeğin -toplum gerçeg ının, toplumsal yaşam gerçeg ının­ değişik biçimlerde ifade edilişidir . Nasıl ki, ekonomik, siyasi, ideolojik, kültürel vb. ilişkiler bütünü olan toplumsal ilişki­ ler, bunlardan yalnızca birine, örneğin siyasi ilişkilere indirgenemezse, bütün bu ilişkilerin diyalektik birliğini ve hareke­ tini ifade eden toplumsal h areket de, bu h areketi oluşturan ö3elerden birine, örne­ ğin siyasal harekete indirgenemez. Toplumsal h areket bir bütündür, siya­ sal hareket onun biçimlerinden ve öğele­ rinden yalnızca biridir. Temel bir top­ lumsal hareket biçimi ve öJ-esidir, ama genel toplumsal hareketin kendisi değil-

dir . Siyasal hareket genel toplumsal hareketin hem urunu, hem unsurudur ve hem de temel itici gücüdür. Toplumsal-ik­ tisadi hareket olmazsa, toplumsal-siyasal hareket olmaz. B u aynı gerçek, başka terimlerle şöyle ifade edilebilir: Sosyo-po­ litik yapı ve süreçleri belirleyen sosyo­ ekonomik yapı ve süreçlerdir. İ kincisi birincisinin maddi temelidir. Kuşkusuz bunlar arasındaki ilişki ve etki tek taraflı değil, karşılıklı, yani diyalektik­ tir. B unlar karşılıklı birbirlerini oluştu­ rur ve geliştirirler. F akat bu, toplumsal -ekonomik h areketin temel öğeyi, belirle­ yici öğeyi oluşturdu3u gerçe3ini değ iştir­ mez. hareketi siyasal harekete Toplumsal indirgemek, onu toplumsal-ekonomik içeri­ ğinden ve temelinden yoksun bırakmaktır. siyasal hareketin Toplumsal harekete indirgenmesi bir yana , toplumsal gelişme­ nin belirli öğeleri birbirlerinden soyut­ landığı kimi durumlarda, toplumsal hare­ ket, siyasal hareketin sınıfsal-iktisadi {sosyo-ekonomik) koşullarını, bir öteki ifadeyle, maddi zernınını anlatmak ıçın kullanılır. Toplumsal koşullar, içerdikleri siyasal koşulların, aynı zamanda zemini­ dirler de. Toplumsal gelişme, aynı şekil­ de, içerdiğ i siyasal gelişmenin genel maddi zemini ve ortamıdır da. Her siyasal hareket toplumsal bir harekettir, ama toplumsal hareketle özdeş­ l�iF anlamında değil, toplumsallığın her sıyasal hareketin temel niteliği olması siyas�l anlamında. Her hareket aynı zamanda toplumsaldır; zira, çeşitli top= lumsal sınıfların birbirleriyle ve örgüt­ lenmiş bir siyasal güç olarak devletle olan ilişki ya da .çatışmalarını ifade eder. Bu bize, sorunu tarihsel yönüyle kavrama olana3ını da vermektedir. Top­ lumsal hareketin varlığı, insan toplumu­ nun varlığıyla zamandaştır ve zaten bu aynı varlığın hareketini, evrimini ·anla­ tır. Tarihsel-toplumsal h areket, evriminin belirli bir aşamasında, toplumu çıkarları karşıt sınınara böler. Toplumun uzlaşmaz karşıt sınıflara bölünmesi, yani tarih sahnesine sınıfların çı�masıyla birlikte-

·


Ş ubat 1988 dir ki, toplumsal yaşarnın ve ilişkilerin yeni bir alanı, siyasal yaşam ve ilişkiler alanı doğ"ar. Ancak o zamandan itibaren­ dir ki, toplumsal-tarihsel hareket siyasal h areketi de içerir. Siyasal süreçler, toplumsal süreçlerin temel bir unsuru olmakla kalmaz, itici gücü h aline de gelir. D .Sesi ' nin teorisyen yazarı, dah a önce sınıf çatışmaları ve bu çatışmanın maddi koşulları konusunda gösterdiğ"i kavrayış­ sızlığ"ı, şimdi de siyasal hareket-toplum­ sal h areket ilişkisi sorununda gösteriyor. Siyasal süreçlerin, ya da siyasal hareke­ tin varlığ"ı , doğrudan doğ"ruya sınıfların ve sınıf karşıtlıklarının varlığ"ıyla müm­ kündür. Ve gelecekte, sınıfların ve sınıf karşıtlıklarının ortadan kalktığı bir tarihsel evrede, toplumsal hareket yine var olacak, ama artık siyasal hareketi içermeyecektir. Marks, Felsefenin Sefaleti ' ni, toplum­ sal hareket siyasal hareket ilişkisiyle ilgili bu temel görüşü dile getirerek bitirir : " Proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, bir sınıfın öteki sınıfa karşı savaşımıdır, öyle bir sava­ şım ki, en yüksek ifadesine götürüldü­ � ünde toptan bir devrim olur... " " Toplumsal hareketin politik hareketi içermediğ"ini söylemeyin. Aynı zamanda toplumsal olmayan bir politik hareket h içbir zaman yoktur. "Ancak sınıfların ve uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının artık bulunmadığı bir düzendedir ki, toplumsal evrimler, politik devrimler olmaktan çıkacaklardır " (s.l8 6) Marks'ın, toplumsal h areket-siyasal h areket ilişkisini tanımlayan yukarıdaki sözleri, proletaryanın dünya görüşünün ihtilalci ozunu ve anlamını da ortaya koyuyor aynı zamanda. Sınıflı toplumlar­ da siyasal mücadele toplumsal gelişmepin itici gücüdür. Bu, uzlaşmaz sınıf karşıt­ lığ ı üzerine oturan toplumda, iktisadi planda egemen olan sınıfın , bu sayede politik planda da egemen olması, ve politik gucunu kullanarak, toplumsal gelişmenin onunü tıkarnası, toplumsal gelişmeye karşı direnmesinden dolayıdır. Uzlaşmaz sınıf karşıtlığına dayalı her toplumda, toplumsal evrimler ancak poli­ tik devrimiere dönüşerek kendilerine yol açabilirler. Engels, Anti-Dühring'de siya­ sal hareketin temel unsuru olan " zor" üzerine tartışırken, önce, Marks'ın Kapi­ tal'indeki sözlerini aktarıyor: "Zor yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir." Sonra kendisi, onu, " toplumsal hareketin, sayesinde donmuş ve ölmüş siyasal biçimleri altettiğ i ve parça­ ladığ ı alet" (s.301) şeklinde tanımlıyor. • . .

EKİM

ll

Dah a önce, " Toplumlarda Değişmeyi Yaratan Nedir" ara başlığ ı altında, çok genel çizgilerle de olsa zaten değ inilmiş olan bir sorunu burada daha fazla tartışmanın gere;p yok artık. Aslında sorun yeterince açıktır, ama on yıllık teorisyenin kafası hala karışıksa, elden ne gelir ki? Peki, hareket toplumsal kavramı, genelde, tarih sel hareketle aynı anlamı taşısa da , onun dar bir anlamda, kendi biçimlerinden biri anlamında, siyasal hareket anlamında kullanılması bütünüyle olanak dışı mıdır? Hayır değildir. B elirli durumlarda, toplumsal sınıfların siyasal mücadeleleri anlamında da kullanılabilir. Kullanırnın kapsamı ve sınırları belli olduğ u ıçın, kimse bu tür bir kullanım üzerinde durmaz ve herhangi bir tartış­ maya da girmez. Fakat biz burada bütünüyle farklı bir durumla karşı karşıyayız. D.Sesi ' nin teorisyen yazarı bize , toplumsal hareket dediğin siyasal harekettir şeklinde genel ve kesin bir tanım sunuyor. Bu tanım, ayrıca, toplumsal ekonomik ilişkileri, genel toplumsal koşulların dışında gören o geçen sayı incelemiş bulunduğumuz görüşün bir parçası ve mantıki bir devamı olarak sunuluyor. Dahası var. Dönüp bakılırsa, teoris­ yenimizin tanımladığı toplumsal hareket kavramını tırnak içine aldığı görülecek­ tir. B u sebepsiz değildir. Sebepsiz değ il­ dir, zira teorisyenimiz onu, Küçük-Burju­ va Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi kita­ bından, oradaki kullanımı eleştirrnek üzere almıştır. Küçük-burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi kitabında toplumsal h areket genel anlam ve içerıg ı ile, tarihsel hareket kavramı ile özdeş kulla­ nılmıştır. D.Sesi 1 nin teorisyen yazarı, idealist yavanlıklarında direndiğ i ıçın, oradaki kullanımı hedef alarak, kendisi aynı kavrama ilişkin, burada tartıştığı­ mız tanımı yapıyor: " ' toplumsal hareket'­ ten kastedilen siyasal harekettir." Ola ki, kimi okuyucu "kastedilen" kelimesine aldanarak, D.Sesi yazarının muhatabının kastını anlatmak istemiş olabileceğ i ihtimalini düşünebilir. F akat bu yalnızca bir yanılgı, D.Sesi yazarı­ nın bozuk Türkçesinin neden olduğu bir yanılgı olur. Toplumsal h areket kavramının, Küçük­ B urjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi kitabındaki kullanımı -D.Sesi yazarının karşı çıktığı kullanım- yeterince açıktır : " Toplumsal h areket, tek tek grupların partilerin ve sınıfların iradesinden ba­ ğımsız nesnel süreçler bütünüdür. Top­ lumsal h areketi oluşturan nesnel süreçler, yalnızca iktisadi süreçlere indirgenemez. Nesnel etken olarak, yalnızca iktisadi


12

EKİM

Sayı: 5

etken görülemez. Bu iktisadi temel üzerin­ de oluşan sınıf mücadeleleri, siyasal süreçler, kendiliğinden sınıf hareketleri vb. de tek tek grupların, partilerin ve tek tek sınıfların iradesinden bağımsız nesnel süreçlerdir." (s.135) Bilindiği gibi, TDKP'nin öteki teoris­ yeni Z.Ekrem'e cevap olarak kaleme alınmış bu kitabın 5.bölümünde, taktik sorununa ilişkin kavrayış tartışılmakta­ dır. Bu bölümün, " ' 71 Hareketinin Taktik Sorununa İlişkin Temel Kavrayışı Aşıla­ bildi mi" şeklindeki ara başlığı, soruna kısa bir teorik değinme niteliğindedir ve yukarıya aktarılan pasaj oradan alınma­ dır. Orada, başka şeyler yanında, TDKP'nin toplumsal hareketin nesnel yönü­ nü, ekonomik hareketle sınırlaması, siya­ sal taktiklerini yalnızca ekonomik kriz olgusuna dayandırmasındaki subjektif-ira­ deci anlayışı da irdelenip eleştirilmekte­ dir. Küçük-burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi kitabının sozu edilen beşinci bölümünde, Z.Ekrem'le herhangi bir sorun decr il, taktik sorunu tartışıımıştı: "C e­ v ap lanması gereken soru, çağdaş devrimci küçük-burjuva popülizminin, taktik soru­ nundaki bu egemen kavrayışının felsefi kökleriyle aşılıp aşılmadığıdır. Bu (ara) başlık altındaki tartışmamızın odak nok­ tası, bu sorun olacak." (s.129), (aynı vurgu ıçın bkz. s.125, 135 vb.). Z.Ek­ rem'le genel olarak taktik sorunu değil, taktikleri sınıf Leninist proletaryanın kavramı "Taktik tartışıımıştı: sorunu sınıfsal bir içerik taşır. Leninist takti­ ğ in sınıfsal içeriği, proleter sınıf hare­ çıkarlarına onun alması, esas ketini temel taktiğin Leninist dayanmasıdır. ilkelerinden birincisi, Leninist taktiğin olmazsa olmaz koşulu, proletaryanın ta­ rihsel rolünü ve bu temel üzerinde, onun toplumda süren eylemini esas almasıdır." (s.132). Z.Ekrem'le "nesnel" ve "öznel" kavramları, hareketin "nesnel yönü" ve kavramları herhangi bir yönü" "öznel hareketinin proletarya değil, açıdan nesnel ve öznel yönü olarak ele alınmış öyle tartışılmıştı. Yukarıya aktarılan "toplumsal hareket" alan yer pasajda tanımı bile bu amaca dönüktür. Nitekim hemen devamında şunlar söyleniyor: "Tar­ tışma konumuz açısından (taktik sorunu) önemli olan, bu noktayı kavrayabilmektir. Zira, 'proletaryanın sınıf mücadelesinin önderlik bilimi olarak strateji ve tak­ tik'in uygulama alanı, bu nesnel süreçle­ rin proletaryanın bilincinde yansımaları proletarya hareketinin Yani alanıdır. öznel, bilinçli yanıdır. Strateji ve taktik bütünüyle iradi bir işieve tabidir. Bu işlev proletarya hareketini, bilinçsiz (nesnel) sürecin, bilinçli öğesi haline

hareketin nesnel getirmeyi, toplumsal seyrine bilinçli katılmayı ve onu etkile­ rneyi ifade eder. 'Hareketin hızlandırıl­ ması ya da yavaşlatılması, kolaylaştırıl­ ması ya da zorlaştırılması; siyasal strateji ve taktiğin alanı ve uygulama kapsamı işte budur' (Stalin)" (s.135) Görüldüğü gibi, bilinç, irade vb. kavram­ lar proletarya eksenli kullanılmışt�_r. Bu, bütün bölüm boyunca böyledir. Orneğin kendiliğindencilik ya da maceracılık bu hareketinin '71 eleştirilmiştir. açıdan iradeci felsefi kavrayışı ve maceracı eylem çizgisi bu açıdan eleştirilmiştir. Kuşkusuz, amaç soyut felsefi ve siyasi sorunlar üzerine gevezelik yapmak değil de, proletarya adına ortaya çıktığını iddia eden sağ ya da "sol" oportünist akımlarla hesaplaşmak, onların proletar­ yanın devrimci dünya görüşüne ve gerçek sınıf çıkarlarına aykırı görüş ve konum­ larını sergilemekse, elbette bütün tartış­ ma proletarya eksenli olacaktır. Sorunun başka türlü tartışılması açıkça reddedil­ miş ve Z.Ekrem'e aynen şunlar söylenmiş­ ti: "Çin ve Vietnam devrimleri başarılı birlik taktikleriyle doludur. Mao Zedung, bir taktik ustasıdır. Ama proleter sınıf kavrayışı kaybedildi mi, Leninist taktik­ ten geriye ne kalır ki?" (s.133) Bütün bunlar yeterince açıktır. Ama bütün bu açık ve kesin olgulara rağmen, D.Sesi'nin karışık kafalı yazarı, tutup herşeyi birbirine karıştırmayı marifet ya da ideolojik tartışma sanıyor. Sorunu proletarya hareketi açısından, proletarya hareketinin nesnel ve öznel yönü olarak tartışacağına, nesnel ve öznel kavramla­ rının kullanımına bu açıdan varsa itirazları ortaya koyacağına, soyut bir nesnel ve öznel etken tartışması yürütü­ yor. Ve bunu yaparken de toplumsal harekete ve sınıf mücadelesine ilişkin bir dizi idealist yavanlık sıralamaktan da kendini kurtaramıyor. Z.Ekrem'le tartışmada, siyasal süreç­ lerin nesnel yönünden söz edilirken "tek tek grupların, partilerin ve tek tek sınıfların iradesinden bacrımsız" ifadeleri kullanılıyor; kuşkusuz a;aç, bu "tek tek sınıflar"dan biri olan proletaryanın da "bilinçli ve yönlendirici iradesinden ba­ ğımsız olarak oluşan süreçler" (Stalin) olduklarını vurgulamaktır. Toplumda genel ve soyut bir bilinç ve irade, kollektif bir bilinç ve irade olmadığına göre, bu yalnızca basit bir burjuva yalanı olduğuna göre, ve de Marksist-Leninist strateji ve taktik sorun­ ları tartışıldığına göre, elbet bizi "pro­ letaryanın bilinçli ve yönlendirici irade­ si" ilgilendirir. Genel toplumsal-tarihsel hareket fasit bir daire etrafında dönmez. Bütün karmaşıklığına ve çelişıneli yapısı-


Şubat 1988 na rağmen, o son tahlilde ileriye doğru­ dur. Çağımı zda, p roletarya devrimleri onun i leriye doğru tarihsel çağında, h areketinin temsilcisi herh angi bir sınıf değil, p roletaryadır . Proleter strateji ve taktiğ in işlevi, bu tarihsel nesnel seyri, "p roletaryanın bilinçli ve yönlendirici iradesi"yle hızlandırmaktır. Tarihsel­ top lumsal h areketin kap italizmden sosya­ lizme doğ ru olan tarihsel eğilimini p role­ bu nesnel tarya temsi l ettiğine göre, seyri, şu veya bu sı nıfın deği l , ancak "p roletaryanın bilinçli ve yönlendirici i radesi" tüm sonuçlarına vardırabilir. D.Sesi ' nin teorisyen yazarının, -ve tabii öteki teorisyenimizin-, sorunu p role­ tarya h areketi açısından tartı şmak yeri­ ne , soyut, şu veya bu sınıftan bağımsız tartışması, nesnel yön, öznel yön, bilinç, irade vb . kavrarnlara sınıf-dışı tanımlar getirmesi, niyetin değ il, bakı ş açısının sonucudur. Teoris yenlerimizin, hep eleş­ tirdiğ imiz, p op ülist kavrayışlarının ya da p roletaryanın tarihsel sı nıf konumu ve kavrayamamalarının sonucudur. rolünü Küçük-Burjuva Pop ülizmi ve Proleter Sos­ yalizmi ' nin, taktik sorunundaki temel eleştiri noktas ı da budur. Bu eleştiri , "p roletaryanın s ınıf eyleminin sorunları­ nın (mücadele ve örgütlennıe sorunları)" , "p roletaryanın tarihsel rolünün kavranışı temelinde" ele alınmaması, "Leninist tak­ tiğin bu en temel ilkesinin" kavranama­ ması olarak ifade edilmişti. (s.133) Bu i lkeyi kavramak, p roJetaryayı top lumsal hareketin odağında görmek, hareketin nesnel ve öznel top lumsal yönünü p roJetaryaya göre sap tamak anla­ mına gelir. Burada Stalin ' in sözlerini yeniden h atırlatmak yararlı olacaktır: "İ şçi h areketi iki unsurdan oluşur: Nesnel ya da kendiliğinden unsur ve öznel ya da bilinçli unsur. Nesnel, kendiliğinden uns ur p roletaryanın bilinçli ve yönlendi­ ncı iradesinden bağımsız olarak oluşan süreçler grubudur. Ülkenin ekonomik ge­ lişmesi, kap italizmin gelişmesi, eski ikti­ darın p arçalanarak dağılması, p roletar­ yanın ve onun çevresindeki sınıfların kendili� inden h areketleri, sınıfların ça­ tışmaları vb., tüm bunlar, gelişmeleri, p roletaryanın iradesine bağlı olmayan olgulardır ; işte hareketin nesnel yanı budur." (Strateji ve Taktik, Y ıldız Y a­ yınevi, s.41) Burada, işçi h areketinin nesnel yönü olarak sıralanan "süreçler grup " unun , gerçekte, genel top lumsal hareketin nesnel seyrini oluşturan süreçler grubu olduğuna dikkat edilsin. Bundan dolayıdır ki , Stalin aynı görüşleri ve tanımları işledi­ � i, bir diğer makalesinde , " bu süreçler son tahlilde tüm top lumun gelişmesini belirler" (s.5) diyor.

EKİM

13

"Ama hareke tin bir de öznel, bilinçli yanı vardır. Hareketin özn� l y� n� , hareketin kendiliğinden süreçlerının ışçı­ lerin bilinçlerine yansımas ıdır; p roletar­ yanın belirli bir hedefe yönelik bilinçli ve p lanlı hareketidir." (s.41 ) Tarihsel gelişmenin temel doğ rultusu, aynı anlama gelmek üzere top lumsal hareketin temel dağ rultusu, p roletarya hareketinin de temel tarihsel dağ rultusu demektir. Çağımızın, kap italizmden s? sya-:­ lizme geçiş çağının, p roletarya devrımlerı çağının nesnel gerçeği dir bu. Bu temel düşünceyi işleyen Komünist Manıfesto, benzer bir konumu, feodalizmden kap ita­ li zme geçiş çağ ıyla ilgili olarak, burju­ vazi için tespit eder. Tüm tarihsel gelişme o çağ da burjuvaziden yanadır. İ ktisadi , siyasi, ide olojik , kültürel her açıdan, bu böyledir. Tarihsel-top lumsal hareket burjuvazinin şahsında temsilcisini bulur, onun şahsında yoğunlaşır. Tarih i yap an kitleler, bu arada p roleterler de, nesnel olarak burjuvazi için savaşırlar. "Böylece, tüm tarihsel hareket burjuvazi­ nin e llerinde yoğunlaşır; bu biçimde elde edilen her zafer, burjuvazinin zaferidir." (S.E., C . I , s .l41) _

Sİ YASAL SÜREÇLERi N NESNEL V E ÖZNEL YÖNÜ "Devrimci siyasal mücadelede i radeci­ lik, top lumsal hareketin nesnel etkenlerini iktisadi etkeniere indirgeyen kaba mater­ yalist anlayıştan da doğar. Zira, bu takdirde, yalnızca ekonomik hareket ve onun bağı msı z yasaları olduğu gerçeg ı görülür, ve bununla yetinilir. Oysa, bu ekonomik hareke tle sıkı sıkıya ilişkili olan ve son tahlilde onun tarafından belirlenen sınıf mücadeleleri ve bunun kendine özgü yasaları olduğu gerçeği unutulur. Sınıf mücadelesi alanı, bütü­ nüyle iradeye tabi olarak ele alınır. Ekonomik koşullar elverişliyse (örneğ in ekonomik kri z varsa) tek noksanlık ola­ rak s u bjektif etken görülür. Bu durumda, bu subjektif etkeni gerçe kle ştirme yolu olarak, maceracı ya da kitlesel yöntemle­ ri tercih etmek si yasal davranış biçimi açısından değil ama, felsefi kavrayış açısından bir farklılık ifade etmez. İ.Kayp akkaya' nın, 12 Mart döneminde, milli kriz tespitinden kalkarak öncü savaşıyla ' tutuşturulmaya h azır bozkır ' ı tutuşturma girişimi yle, TDKP ' nin 12 Eylül döneminde , ekonomik kriz derinleşiyordan kalkarak, belirli bir p rop aganda ve ajitasyonla, işçi ve emekçi yığınıarı üretimi durdurmaya ' çağırması (hani şu Z.Ekrem tarafından , sonradan, ' ancak mizah konusu olabilecek bir s açmal ık ' diye nitelenen çağrı) arasında iradecilik


14

EKİM

Sayı: 5

açısından öneml i bir nitelik farkı yoktur" Proleter ve Popüliz mi ( Küçük-Burjuva Sosyalizmi, s. 136 ). Söylenenler son derece açı k; herhangi proletaryanı n devrimci değ il, şey bir sorunları önderlik mücadelesinin sınıf nesnel , tartışı lıyor. Dolayısıyla öznel, irade, bilinç vb. vb. her ne tartışıla­ caksa, bu açıdan tartışı lması gerekiyor. Ama hayır, D.Sesi'nin teorisyen yaza­ rı genel ve soyut "insan bilinci"ni, genel tartışıyor iradesi"ni "insan soyut ve bizimle. Böyle genel , soyut, kollektif bir bilinç ya da irade varmış gibi. Madem o, genel ve soyut bir platforma çekiyor bizi, biz bir süre için de olsa, buluşmakta, da platformda o onunla onunla o idealist yavanlıklarını o plat­ bir güçlük ve formda da tartışmakta, sakınca görmüyoruz. "Sınıflar arasındaki mücadelenin baş­ ladığ ı yer, toplumun nesnel değ il, öznel koşullarıdır ve siyaset alanına girer. 'Toplumsal h areket'ten kastedilen siyasi h arekettir. H.Fırat'a göre siyaset ' nes­ nel ' bir olgudur." ( D.Sesi, sayı: 59, s.3 0 ) "Oysa, nesnel olgular tarafından be­ lirlenen sınıf mücadelesinin kendisi insan iradesinin ürünüdür. Siyasi sürecin nes­ nel olduğ unu söylemek ise, başlıbaşına bir acaipliktir. Siyaset son tahlilde sınıf insan dahi, etse tekabül ayrımıarına bilincinin faaliyetidir. İnsan bilincinin dışında siyasi süreç olmaz." ( s.31 ) teorisyen yazar Hatırlanacağ ı gibi, bize bunları söylemişti. Biz ise, siyasal süreçler öznel süreç­ lere, bilinçli ve iradi süreçlere indirge­ nemez, onları içerir, demiş ve bazı kısa açıklamalarla yetinerek, sorunu tartışma­ yı sonraya bırakmıştık. artık sözlerde, aktarılan Y ukarıya aşina olduğ umuz o kafa karışıklığ ının bir diz i yeni örneğ i var. "Nesnel olgular tarafından belirlenen sınıf mücadelesinin kendisi insan iradesi­ bunları nin ürünüdür." D.Sesi yazarı, bize � sınıf mücadelesinin öznel bir olgu söylüyor. Bu için anlatmak oldug unu dışında bilincinin "insan düşüncesini, siyasi süreç olmaz" vurgusuyla tamamlı­ yor. Sınıf mücadelesinin ınsan bilincinde şu veya bu biçimde -ki bu koşullara bağ lıdırdile geldiğ i kesin. I_ nsan bilincinin dışında siyasi süreç olmadığ ı da kesin. Ama tıpkı, insanın tüm nesnel toplumsal etkinliklerinin onun - bilincinde şu veya bu biçimde dile gelmesi ölçüsünde ve anlamı nda ; tıpkı, insan bilincinin dışında hiç bir nesnel toplumsal sürecin düşün ü lemeyeceğ i ölçüsünde ve anlamında bir kesinliktir bu yalnızca. Dolayısıyla, sınıf mücadelesinin öznel bir etken oldu-

ğ unu ispatlamak için verilmiş bu tanım­ lar, biz i bir adım bile ileri götürmez. bağ ı msız yansıtandan "Yansı tılanı n olarak varoluşu ( dış dünyanın bilinçten bağ ımsız olarak varoluşu) materyaliz min temel ilkesidir" ( Materyalizm ve Ampriyo­ kritisizm, s. 129) L enin, bu temel tanımı, Rus Mahçılarıyla doğ a ile insan ve insan arasındaki tartışırken ilişkiyi bilinci yapıyor. Devamında söylenenler şunlar: olumlan an tarafından bilimleri "Doğ a yeryüzünün insandan önce varoluşu, nes­ _ nel bir gerçektir". İnsan varolduğ undan beri doğ a üze­ rinde etkin bir faaliyette bolunsa bile , doğ anın varlığ ı ve onun yasaları, bilinç­ li insanı n varlığ ından bütünüyle bağ ım­ Organik gerçekliktir. bir nesnel sız, evrimin en üst ürünü olan düşünen ve üreten insan yokken de, doğ a tarihi ve onun nesnel yasaları vardı. Fakat sözkonusu olan toplum oldu mu, L enin'in yukarıda tanımladığ ı temel ilke­ nin anlamı ve kapsamı temelden değ işir. Toplum yasaları da doğa yasaları kadar nesnel bir gerçekliktir. Ama, bu nesnel yasalar, bu yasaların h ükmetti:T i nesnel toplumsal süreçler, bilinçli insa� etkinli­ ğ inden ayrı düşünülemezler. Teorisyenimi­ zin ifade ediş tarzıyla, "insan bilincinin dışında" toplumsal etkinlik ve toplumsal süreç olmaz. ki, var "Ne dinliyoruz: Engels'i bir noktada, toplumun gelişme tarihi, doğ anın gelişme tarihinden temelde dea i­ şik olarak kendini ortaya koyar. Docr :da -insanların doğ a üzerinde yaptıcr ı karşı etkiyi ölçüde­ bıraktığ ımız yana bir birbirleri üzerinde etki meydana getiren­ ler, yalnızca bilinçsiz kör etmenlerdir ve genel yasa bu etmenlerin değ işken oyun­ ları içinde belirir. Bütün bu olanlardan h içbir şey-bilinçli istenen bir erek olarak meydana gelmez. Buna karşılık, toplum tarihinde, etkin olanlar, yalnız, bilince sahip, düşünüp taşınarak ya da . tutku ıle hareket eden ve belirli erekleri i�leyen insanlardır; h içbir şey bilinçli bır maksat olmadan, istenen bir erek bulunmadan meydana gelmez. Ama bu ayrım, tarihsel araştırma bakımından ne kadar önemli olursa olsun, tarihin akışı­ nın genel iç yasalan n hükmü altında olduğ u gerçeğ inde h içbir değ işiklik yap­ Klasik ve Feuerbach ( L udwig maz .." Alman Felsefesinin Sonu, S.E., C .3, s.44 5, abç.) D .Sesi'nin yazarının tanımları, -o, tanımlarını bu amaçla değ il de, yalnızca kendi idealist saplantılan nı h aklı gös­ bile olsa yapmış amacıyla termek yalnızca doğ a süreçleriyle toplum süreçle­ ri arasındaki temel farklılığ ı verir bize. Birinciler bilinçli insan etkinliğ i olsun o

• . .


Şubat 1988 olmasın var iken, ikinciler ancak bilinçli insan etkinliği yle varalabilirler. Ama bu, bu süreçlerin bilinçli , yani iradi, yani öznel süreçler olduğu anlamı­ na mı gelir? E ngels 1 in yukarıdaki sözle­ cevabı zaten varolan bu soru, rinde toplumun materyalist anlayışına getirir bizi. düşünce materyalizm, olarak Genel karşısı nda varlığa, ruh karşısında doğa­ bir felsefi temel tanıyan öncelik ya eğilim olarak materyalizm, Marks ' tan önce de vardı. Marks ' ın insan düşüncesine en büyük katkısı , materyalist anlayı şı diya­ lektik yöntemle birleştirmekle kalmaması , zamanda diyalektik materyalizmi n aynı uygulayarak , tarihine insan ilkelerini tarihin materyalist anlayı şını d a geliş­ tirmesidir. tarihin materyalist F akat biz onu, anlayışını, D .Sesi yazarı gibi anlarsak, bu, gerçekte ondan hiçbir şey anlamadı­ ğı mız anlamına gelir. Örneğin biz kal­ kar, "insan bilinci dışı nda siyasal süreç olmaz" der ve bunu siyasal süreçlerin öznel süreçler olduğuna kanı t olarak i leri "insan bilinci dışında bize, sürersek, toplumsal üretim süreci olmaz" denilir ve bu aynı mantı kla toplumsal üretim süreci­ nin öznel olduğuna kanıt olarak gösteri­ ve olmaz şeyimiz bir denecek lirse, materyalist tarih anlayışından da eser kalmaz. Demek ki, teorisyenimizin muha­ keme tarzıyla sorun açı klığa kavuşmuyor, hepten karışı yar. siyasal dı şında bilincinin " İnsan süreç olmaz" ifadesi , zararsız bir düşün­ cenin masum bir anlatımı sanı lmamalı. Hayır, bu düşünce, gerçekte , ekonomistle­ rin , menşeviklerin , tüm burjuva kuyruk­ çularının o değişmez örneğinin , o ünlü " grevci işçi" örneğinin felsefi dayanağı olarak öne sürülüyor. Nitekim teorisyeni­ bu grevci işçi örneğini verdikten miz, iradesinin "insan bizi , sonra, hemen dışında ve p ratikte sını f çatışmasını n çı ktı ğını" i leri sürmekle itharn ediyor; diye devam için" sürmek " bunu i leri ve önce tı rnak içine alarak, ederek, da hızı nı alarnamanın etkisiyle sonra olmalı, bir de parantez açıp içine bir " büyük Marksist" ( ! ) ünlem kondurarak, diye bir güzel de paylıyor. (s.3 0 ) F akat biz bir kez, D .Sesi yazarı na, bir süre için de olsa sorunu soyut planda tartışma sözü vermiş bulunduğ umuz için, bu " grevci işçi" örneg ını kuyrukçuluğun teorisi bölümüne, bütün bu felsefi yavan­ lıkların, ekonomizm ve burjuva kuyrukçu­ luğu şeklindeki somut siyasal sonuçları bölümüne bırakıyoruz. D . Sesi ' nin teorisyen yazarı nı karı şık davranını­ k afalı diye nitelerken keyfi yar , yalnızca bir gerçeği belirtiyoruz. O,

E KİM

15

etkinliği toplumsal ile bilinci insan bağdan diyalektik kopmaz arası ndaki kalkarak, bu gerçeg ın sını f mücadelesi süreçlerinin öznel süreçler olduğuna kanı t fena sanınıştı. Yukarıda, olabileceğini yanı ldığını göstermeye çalı ştık. Ne var ki , sorun burada bitmiyo r . D.Sesi yazarı şimdi kalkı p bize dese ki, ben " insan bilinci dı şında siyasi süreç insan bilinci ile onun derken , olmaz" toplumsal etkinliği arası ndaki diyalektik birlik basit gerçeğini değil , ötesinde bir şeyi , s ınıf mücadelesinin insan iradesinin bir fonksiyonu olduğ unu, insan iradesi tarafından belirlendiğ ini , b u nedenle de öznel bir etken olduğunu anlatmak iste­ dim; "sını f mücadelesinin kendisi insan iradesinin ürünüdür. Siyasi sürecin nes­ nel olduğunu söylemek ise, başlıbaşına bir acaipliktir" şeklindeki sözlerim başka neyi anlatı r ki ! Bunu dediğinde ise, -onun o karışık, bulanı k , muğ lak cümleleri buraya kadar asıl de, içerse yaniı şı eleştirdiğİrniz olarak bize bu son hatırlatılan anlamı taşıdığı için-, teorisyenimiz büyük ölçüde haklı da olur. Bize de, bu kez, onun o karışık düşüncelerini, bir de eklektik, bu açıdan tartışmak düşer. Aslında bu tartışma daha önce (geçen sayı ) kısmen yapı lmış, sını f mücadelesi süreçlerinin, siyasal süreçlerin, nesnel ve öznel yanı n ne anlama geldiği , bizzat Lenin ' in ve Stalin ' in görüşleri aktarıla­ rak gösterilmişti. Fakat orada sorunun ayrıca tartışılacağı sözü verilmişti. Şimdi bu sözümüzü tutmanın sırası. Nesnel ve öznel bağı ntısı, diyalektik ve tarihsel materyalizmin en temel ba5-ın­ tıları ndan biridir. Bu iki kategori � ra­ kalımlı ve mutlak karşıtlık, sı ndaki ikili kate­ değil, diyalektiğin tüm diiYer "' ve göreceli gibi , olduğu gorilerinde değişkendir. B u iki kategori birbirlerini dışlamaz, tersine içerir ve koşullandırı r. Kısaca bunları n ilişkisi mekanik, metafi­ zik deği l , diyalektiktir. ins anın bilincinden ve Nesnel olan , iradesinden bağı msız olandır. Öznel olan bilincinde insanın nesnel olanın ise, yansımasıdır. F akat bu, tarihsel-toplum­ sal süreçler sözkonusu ise, nesnel olanın insanın bilinçli etkinli5- i olmadan varola­ bileceği anlamı na gelm:z. Tersine, nesnel süreçler, ancak öznel süreçlerle birlikte, onlarla içiçe vardırlar. i lişki mekanik değil , diyalektiktir. Aynı şekilde karşıt­ l� k , mutlak y� ni metafizik değ i l diyalek­ _ E ngels ' ın daha önce aktarılan p a­ tıktır. s ajı, bu konuda yeterli açıklıkta olduğ u içi n , sözü uzatmak gereksizdir. insan kendisi mücadelesinin " Sı nı f iradesinin ürünüdür" demek saf idealizm­ dir. Z i ra bu, onu toplumsal-nesnel yönün-


16

EKİM

Sayı: 5

den soyutlayarak, maddi temel inden ve içeriğinden ayırarak, salt bir ideol?j�k biçime indirgemektir. Sını� mücade� esı� ın _ öznel yönünü , onun kendısıyl e aynıleştır­ mektir. D.Sesi'nin teorisyen yazarı, bir ideol ojik biçim olan " siyaset" kavramını, siyasal süreçlerl e , sınıf mücadelesi süreç­ l eriyle aynı anl amda kull anırken, tam da bunu yapıyor. Sınıf mücadel esi olgusu nesnel ve öznel etkenierin bileşkesidir. F akat belir­ l eyici olan nesnel etkendir. Elbette , bilincin belirleyici, tayin edici rol oy­ nadığ ı tarih sel anlar vardır. F akat bu yalnızca nesnel etkenierin öznel etkenler­ le, nesnel koşulların öznel koşull arl a tamamlanması, öznelin nesnelle örtüşmesi anlamına gelir. Bu, soruna diyalektik anl ayışla bakıldı� ında, çelişkili olmak bir yana, bir zorunluluktur da. Daha önce de bel irtilmişti : "sınıf teorisyenimizin kendisi" mücadel esinin sandığı gibi insan bilincinin değil, toplu­ mun maddi-iktisadi koşullarının ürünü­ dür. Bu mücadel enin genel tarih sel yönü ve temel içeriğ i , insan bilinci tarafından değil, bu maddi-iktisadi koşuH arca belir­ l enir. Peki , sorunu böyle koymak, bilin­ cin ve iradenin mücadelede oynadığı hayati rolü, belirli tarihsel anlarda ise tayin edici olan rolünü unutmak ya da küçümsemek anlamına mı . gelir? Asl.a ! Sorunun yukarıdaki Marksıs"t-materyal ıst konul uşu, gerçekte , sınıf mücadeles inde, bilincin ve iradenin oynadığı role ve taşıdığ ı öneme h akettiğ i gerçek değeri vermenin biricik şeklidir. Sabırsızl ığ ını dizginleyemeyen teoris­ yenimiz , öfkeyle ayağ a kalkarak bize diyebilir ki, " nesnel olgular tarafından belirlenen sınıf mücadelesi" derken ben onun materyalist temelini zaten gözetiyo­ rum. Biz de ona diyoruz ki , böyle insan iradesinin . başlayan cüml eni , " ürünüdür" diye sürdürür ve buradan da , sınıf mücadelesi süreçlerinin öznel süreç­ l er olduğ u sonucu na varırsan, bu itirazın sonucu değiştirmez. Cümlenin böyl e kurul ması yalnızca oportünist bir ihtiyatın ürünüdür. Kaldı ki , D.Sesi yazarının buradaki öfkeli itirazını bir an için haklı kabul etsek bil e , bu sefer de, gerisin geri " insan bilincinin dışında siyasal süreç olmaz" tartışmasına , bu basit gerçeğin, teorisye­ sınıf mücadel esinin nimiz tarafından öznel bir olgu olduğuna kanıt olarak kullanılması sorununa dönmüş olacağız. Dol ayısıyla teorisyenimiz için kurtuluş yok. Bulanık, muğl ak, karışık, ihtiyaca göre her carafa çekilir ifadelerinin, yeri gel dikçe kendisini kurtaracağ ını sanmışsa o, yalnızca kendini kandırmış ve bize darkafalılığının yeni bir örneğ ini sun-

maktan öte bir şey yapmamıştır. Aslında sorun ve soru son derece yalın: Sınıf mücadelesi bilinç ve irade tarafından belirl enen öznel bir etken midir? Bütün tartışma buradan çı kıyor, ve D .Sesi yazarı, bütün oportünist ihti­ yatl ara rağmen, bu soruyu evet öyledir diye cevapıarnaktan geri durmuyor. Siy a­ set ile siyasal süreci aynileştirmesi de, bu düşüncenin uzantısı oluyor. Sorun böyl e anlaşılınca da, sınıf mücadel esinin nesnel ve öznel yönü tartışması teorisye­ nimize haliyle " bir acaiplik" olarak görünüyor. Engels, Marks ' ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı kitabını tanıtmak ama­ cıyl a, Ağustos 1859'da yazdığı bir maka­ lede, tartışmamızı aydınlatıcı şu sözl eri söylüyor: "Şubat devrimi, partimizi, poli­ tika sahnesine çıkardı ve böylelikl e onun sal t bilimsel amaçlarla eylemi olanaksız hale geldi. Bununla birlikte , temel anl a­ yışı , partinin bütün yayınları i çinde bir kılavuz olarak arayıp bulmak mümkün­ dür. Bütün bu yayınların içinde , her özel durumda, eylemin, daima, doğ rudan doğ ruya maddi dürtülerden nasıl doğ du­ ğ u, eyleme eşlik eden sözlerden değil de, tersine, tıpkı siyasal eylem ve onun sonuçları gibi, siyasal ve hukuki sözl erin maddi dürtülerden nasıl çıkarıl dığ ı gös­ terilmiştir." ( S.E., C .I , s. 616-617, abç.) İnsan, bu sözleri okuduğunda teoris­ yenimizin yüz ifadesini görmek isteği duyuyor . Uzl aşmaz sınıf karşıtl ığ ıyla bölünmüş bir topl umda, sınıf mücadelesi, şu veya bu sınıfın bilincinden ya da iradesinden değil , bu uzlaşmaz karşıtlıktan kaynak­ l anan maddi dürtülerden doğ ar. Bilinç ve iradenin bu mücadeleyi belirlemesi bir yana, Engels'in sözl eriyle " tıpkı siyasal eylem ve onun sonuçları gibi" , bu bilinç ve iradenin kendisi de maddi-ekonomik koşuHarca belirlenmiştir , Bu temel anla­ yışın kendisi, Marks 1 ın ünlü Önsöz 1 ünde şöyle ifade edilmişti: " Maddi h ayatın üretim tarzı, genel olarak topl umsal , siyasal , entellektüel hayat sürecini koşul ­ l andırır. İnsanların varlığ ını belirleyen şey bilinçleri değildir; tam tersine , onların bilincini belirl eyen, toplumsal varlıklarıdır." Teorisyenimiz, sınıf mücadel esini , ger­ çekte kendisi de maddi-ekonomik koşulla­ rın bir fonksiyonu olan, bilincin bir fonksiyonu olarak görmekle, idealizme batmıştır. Devam ediyoruz. Engel s , Konut Sorunu i simli yapıtında ( 18 72), Alman Prudoncusu A.Mülberger'in görüşl erini hedef alır. Mül berger'in yanıtını yanıtl amak ıçın, yazdığı Ek'te ( 1873), onun, "Proudhon tarafından formüle edilen ilkeler hemen


Şubat 1988 her yerde h areketin itici ruhudur" sözle­ rine karşı lık, Engels şunları söyler: "Bunu reddetmek zorundayım. ' İlk olarak, işçi sınıfı hareketinin ı itici ruh u ı hiçbir yerde ı i lkeler ı de değil, her yerde büyük sanayinin gelişmesinde, ve onun etkilerin­ de, yani bir yandan sermaye, öte yandan da proletarya birikimi ve yoğunlaşmasın­ da yatmaktadı r." ( S . E., C .2, s.4 22, abç.) A.Mülberger iddiası nı neye dayandırı­ yordu? Bazı Avrupa ülkelerinde Prudoncu­ luğun , A.Mülberger tarafı ndan abartıl­ mış, nispi etkisine. Yani mücadele ile ona eşlik eden bilincin birbirine karı ştı­ rılmasına. Tıpkı teori syenimiz gibi ! Ş aşı= lacak bir yan yok bunda; sınıf mücadele­ sine aynı idealist bakı şın sonucudur bu , Bu idealist bakış her durumda h areketin nesnel konumu ile ona eşlik eden öznel bilincin örtüştüğünü sanır ve dahası, h areketin kendisinin bu bilinçten doğdu­ ğ unu iddia eder. ( "Sı nı f mücadelesinin kendisi insan iradesinin ürünüdür") Bu idealist anlayı ş, bilincin mücadele içinde oynadığ ı rolü abarttığ ı için, ilk bakışta, çok devrimci görünür . Oysa, h areketin mevcut bilincini kutsadı ğı, her durumda onu varolan h areketin kaynağı olarak gördüğü için, gerçekte, kendiliğin­ denciliğin ve kendiliğinden bilincin önün­ de eğ ilen, devrimci bilincin aktif ve dönü ştürücü rolünü hiçe indiren ekonomist ve kuyrukçu bir görüştür. Siyasal süreçler sı nı f mücadelesi sü­ reçleridir. Karşıt sı nıfların, şu veya bu bilincin eşliğinde ama, temelde maddi dürtülerin baskı sıyla, farklı talep ve hedeflerle harekete geçişlerinden oluşan çelişıneli ve çatışmalı süreçlerdir. Her siyasal eyleme belirli bir bilinç eşlik eder. Engels ı in L udwig Feuerbach ı taki sözleriyle, "insanları h arekete geçiren ne varsa, hepsi zorunlu olarak onların beyninden geçer." Ne var ki, yine Engels ı in sözleriyle, "ama bunun beyinde alac ağ ı biçim, koşullara çok bağlıdır." Engels bize bir de örnek verir : "İ şçiler 1848 ı de, Ren bölgesinde yaptıkları gibi makinaları artık düpedüz kırı p dökmedik­ leri günden beri kapitalist makinalaşmay­ la hiç de barı şmı ş değillerdir." ( S.E., C .3, s.4 4 8 ) Sını f mücadelesi süreçlerinin nesnel i çeriği ve seyri ile, onların şu veya bu sını fı n bilincinde yansımaları arasındaki ayrım, Marksist-materyalist anlayı ş açı­ sından çok temel bir noktadı r. Bu sı nı f mücadelesinin nesnel ve öznel yönü ara­ sındaki ayrımı ifade eder. Egemen sını f­ ların bilinçleri mücadelelerine denk düş­ tüğü, ya da hemen hemen denk düştüğü h alde, ezilen sınıflar açısı ndan, daha sonra göreceğimiz gibi , durum farklıdır . Ekonomizm ya da kuyrukçuluk genellikle

EKİM

17

bu farklılı ğı anlamamak ya da önemseme­ mekten dağar . Sı nıf mücadelesi süreçleri olarak siya­ sal süreçler ile onların şu veya bu sınıfın bilincinde yansı ması ndan oluşan idealoj ik şekilleri -ki siyaset bu ideoloj ik şekillerden biridir- birbirine karıştı rma­ mak gereki r , D.Sesi ı nin karı şık kafalı yazarı , çok şeyi birbirine karı ştırdığ ı gibi, bunları da karıştırıyor. "Sını f insan mücadelesinin iradesinin kendisi ürünüdür" ile "Siyaset insan bilincinin faaliyetidir" ifadelerini aynı anlamda, aynı şeyi, siyasal süreçlerin öznel süreç­ ler olduğ unu belirtmek için kullanması bundan dolayıdır. Sı nıf mücadelesine idealist yaklaşım, bu nesnel olgu ile onun büründüğ ü i deoloj ik biçimlerin ayı rdedilmesini engel­ ler. Oysa, 18 Brumair ı e yazdığı 1885 tarih li Önsöz ı de, Engels, bu ayrımı "yasa" olarak niteler : "ister siyasal, i ster dinsel, felsefi , ya da tamamen başka ideoloj ik bir alanda yürütülmüş olsun, bütün tarihsel savaşıınıarı n, as­ lı nda, toplumsal sınıf savaşı mlarını n az ya da çok belirgin bir ifadesi olduğ una karşılık olarak, bu ilişkin yasayı, sı nıfları n varlığ ının, dolayısıyla çar­ pışmalarının, bu sı nıfları n ekonomik durumlarını n gelişme derecesi ile, bu gelişme derecesinden dağan üretim biçim­ leri ve bu değ işim biçimleri ile belirlen­ diğ ine ilişkin yasayı ilk Marks bulmuş­ tur." ( S.E., C .I , s.4 75 -4 76, abç.) Siyaset ile siyasal süreçler, sınıf mücadelesi süreçleri kopmaz bağlar ıçın­ dedirler , birbirlerini etkilerler, oluştu­ rurlar. Fakat bunlar asla aynı şeyler, özdeş şeyler değ il dir. Sı nıf mücadelesi süreçleri olarak siyasal süreçler, maddi­ ekonomik temelden kaynaklanan toplumsal nesnel süreçlerdir. Siyaset ise, farklı sınıfların çatı şmalarından oluşan bu nesnel süreçlerin, bu çatışmaya katı lan şu veya bu sınıf ya da sınıf güçlerinin bilincinde, şu veya bu biçimde yansıma­ sından oluşan idealoj ik bir biçim dir. Birincisi nesn el-maddi bir süreç iken, ikincisi öznel-ideoloj ik bir süreçtir. İ kin­ cisi birincisinin içinde ve temeli üzerinde ortaya çı kan bilinci ifade eder. Bunun kendiliğinden biçimleri i le, şu veya bu sınıfın gerçek temsilcileri tarafından bilinçle, şu veya bu sınıfı n gerçek ve uzun vadeli çıkarlarına ve ideoloj isine uygun olarak formüle edilmiş biçimlerini de birbirlerine karıştı rmamak gerekir. Bu ikinci biçim, bilinçli sınıf siyasetini ifade eder. Sınıf siyaseti, şu veya bu sınıfın, sınıf çatı şmaları na kendi gerçek ve hedefleri doğrultusunda çıkarları bilinçli katı lı mıdır. Genellikle, hiç de­ ğilse modern toplumlarda, bu, siyasal • • •


18

E KİM

Sayı : 5

partiler aracılığ ıyla olur. Marksist teorinin kurucuları ve geliş­ tiricileri, her zaman, siyasal mücadelele­ rin nesnel yönü ile bunların bu mücadele­ lere katılanların zihinlerinde yansımaları arasına bir ayrım çizgisi çizmenin önemi üzerinde durmuşlardır . Bu, materyalist tarih anlayışının en temel unsurlarından biridir ve Alman İdeoloj isi ı nden itibaren sürekli vurgulanmıştır. D .Sesi ı nin teoris­ yen yazarı , böyle bir ayrım yapmak bir yana, s iyasal mücadelelerin kendisini insan iradesinin bir ürünü , insan bilinci­ nin bir fonksiyonu olarak görmekle, ve üstelik bunu bize tarihin materyalist anlayışı adı altında sunmakla, kasıtlı olmadığ ına göre, yalnızca teorik cahilli­ g ini sergilemekte ve idealist önyargıları­ nı tekrarlamaktadır. "Bu iktisadi temel üzerinde oluşan s ınıf mücadeleleri, siyasi süreçler, kendi­ liğ inden sınıf hareketleri vb. de tek tek grupların, partilerin ve tek tek sı nıfla­ rın iradesinden bağ ı ms ı z nesnel süreçler­ dir . " (Küçük-Burj uva Popü lizmi ve Prole­ ter Sosyalizmi, s .135) D.Sesi yazarı önce benim bu sözlerimi aktarıyor. Sonra da yorumluyor: "Yani sınıflar, gruplar, partiler birbirleriyle mücadele ediyorlar ama, bu mücadele edenler, birileri tarafından mücadeleye itilmişler­ dir ! " (s.3 1 ) E lbette b u keyfi bir yorum. F akat bu keyfi yorumu bir de espri izliyor: "Robot gibi ne yaptıkları nı bilmeden, kavga edip duruyorlar. Aynen, Hacivat ile Karagöz gibi." Z.E krem ı in "ince espri" merakını biliyoruz artık; yerine oturma­ ınakla ve çoğ u kez de, tersine, kendi durumuna ve konumuna uygun düşmekle birlikte, onun esprilerinde hiç değ ils e belirli bir "incelik" vardı. F akat iki nolu teorisyenin esprileri, yerine oturup o turmamaları bir yana, "köylü" kafalılı­ ğ ından olmalı, biraz fazla kabaca. E ngels, ölümünden çok kısa bir süre önce, W.Sombart ı a yazdığ ı mektupta şun­ ları söylüyordu: "Marks bakımından tari­ hin tüm gidişi -önemli olaylar sözkonusu­ bilinçsiz olarak gerçekleşmiştir, yani olaylar ve sonuçları insanların iradesine bağ lı değ illerdi; tarihin figüranları ya erişilmiş bulunan şeye taban tabana karşıt bir şey istiyorlardı , ya da bu erişilmiş bulunan şey önceden hiç düşü­ nülmemiş sonuçlara yol açıyordu." (S.E ., C .3, s .613) P ekala teorisyenimizin yukarıdaki ka­ ba esprısıne hedef olabilecek içerikteki bu sözleriyle, E ngels ne anlatmak istiyor­ du acaba? İnsan bilincinin ve iradesinin hiçliğ ini mi? Hiç de değ il ! Bu s özlerde ifadesini bulan fikir, yine

E ngels tarafından, daha önce , Ludwig Feuerbach ve Klas ik Alman Felsefesinin Sonu isimli yapıtında işlenmiştir. (Bkz. S.E . , C .3, s .4 4 5-44 7) Aynı fikir kaba materyalizmin eleştiri­ sını içeren, E ylül 1880 tarihli, Joseph Bloch ı a mektupta yeniden işlenir: "Biz kendi tarihimizi kendimiz yaparız ama, ilkin, çok belirli öncüller! e ve çok belirli koşullar içinde . Hepsi arasında, en sonunda belirleyici olanlar, iktisadi koşullardır . Ama siyasal koşullar vb . , hatta insanların kafalarından hiç çı kma­ yan gelenek bile, kararlaştırıcı olmasa da gene de bir rol oynarlar " "Ama ikinci olarak, tarih, sanal sonuç her zaman, her biri bir sürü özel yaşam koşulları tarafından oluşturulmuş büyük bir sayıdaki bireysel iradenin çatışmala­ rından çıkacak biçimde yapılı r; öyleyse birbirlerini karşılıklı olarak engelleyen sonsuz bir sayısız güçler, gü!(lerin paralelkenarlar tarihte, grubu vardır kendis ine de bir bütün olarak bilinçsiz ( * ) ve kör bir biçimde hareket eden bir urunu bakılabilecek bir gucun gibi bileşke-tarihsel olay- işte bu güçlerin bu sonsuz paralelkenarlar grubu içinden çıkar. Çünkü bir bireyin istediğ i şey bir başka birey tarafından engellenmiştir ve bundan da kimsenin istemediğ i bir şey çı kar. Tarih gunumüze değ in işte böyle doğ anın bir süreci biçiminde oluşur ve, özet olarak aynı hareket yasalarına bağ lıdır. Ama -herbiri kendi fizik yapıs ı ve son kertede iktisadi dış koşulların (ya da kendi öz kişisel koşullarını n ya da genel toplumsal koşulların) kendisini ittikleri şeyi isteyen- çeşitli iradeler yüzünden, bu iradeler istedikleri şeye erişemez, ama genel bir ortalama ile, ortak bir bileşke ile kaynaşırlar , (gene de kimsenin bundan-ç) bu iradelerin s ıfıra eşit oldukları sonucunu ç ıkarma hakkı yoktur. Tersine, herbiri bileşkeye katkıda bulunur, ve bu nitelikle, bileş­ kede içerilir." (S . E ., C. 3, s. 592-593, abç.) Demek ki, farklı iradelerin çarpışması sonucu bu iradelerin tek tek her birinden farklı bir bileşke oluştuğ u zaman, bun­ dan, bu tek tek iradelerin sıfıra eşit olduğ u sonucu çıkmaz. Bu, bu tek tek iradelerin "aynen, Hacivat ile Karagöz gibi" olduklarını göstermez. E ngels ı in herbiri bileşkeye sözleriyle "tersine, katkıda bulunur, ve bu nitelikle, bileş­ kede içerilir.11 Geçen sayı bu sorun tartışılırken teorisyenimize söylenenler şunlardı: "Top• • •

(*)Bu son dan çizili

kelimenin altı E ngels tarafın­


Şubat 1988 lumsal süreçler siyasal süreçlere indirge­ nemez, siyasal süreçleri içerir. Siyasal süreçler öznel süreçlere indirgenemez , öznel süreçleri içerir. Bunları anlayabi l­ rnek ıçın, her §eyden önce biraz olsun diyalektik bilmek gerekiyor. Fakat bu kadarı yetmez, ek olarak idealist değ il, diyalektik-materyali st bir konumda olmak da gerekiyor . " ( Ekim, sayı: 4 , s.16) Teorisyenimiz ne diyalektik biliyor , ne de diy alekhk-materyalist bir konumdadır. Bütün sorun da buradan çıkıyor. Fakat dahası , olur olmaz eline kalem almasını engellemiyar olsa bile, o Türkçe de bilmiyor. Bu nedenle, önce ondan ba§lamak gerekiyor. Bütünü olu§turan bir sürecin, bu süreci meydana getiren tek tek unsurlar­ dan bağ ımsı z olması ba§ka §ey dir, bütün unsurlardan bağ ımsız olması ba§ka §ey. Eğ er bu ikincisi kastediliyor olsaydı , "tek tek grupları n , partilerin ve tek tek sınıfları n iradesinden bağ ımsız" ifadesi yeri ne, "bütün grupların, partilerin ve sınıfları n iradesinden bağ ımsız) ifadesi kullanı lı rdı , ve bu yineleme zorunluluğ u­ nu kaldı rarak bize kelime tasarrufu da sağ lardı. P eki bu farkın önemi ne? Siyasal süreçlere mekanik değ il de , diyalektik yakla§ı ldığ ında bu fark muazzam bir önem ta§ır. Sınıf mücadelesini maddi-eko­ nomik temelinden kopararak ele aldığ ı gerçeğ ini bir yana bı raksak bile, teoris­ yenimizi, siyasal süreçleri "öznel" süreç­ ler olarak görme temel yanılgı sına götü­ ren nedenlerden biri de bu farkı anıaya­ maması dır. O sanı yar ki, sınıf mücadele­ si , §U veya bu sını fın birbirinden ayrı , kopuk ya da yan yana eylemidir, her bir sını fın, kendi çı karları dağ rultusunda , bildiğ i yolda, dilediğ i yöne , dilediğ ince gitmesidir. Ve sını f mücadelesi de bunla­ rın toplamıdır ! Onun sın ı f mücadelesini bilinçli ve iradi sayması da bundandır. Burada iradeyi sını f çı karları na bağ ımlı görüp görmemenin fazla bir önemi yok. Zira bütün sorun , canalıcı sorun , her çı karı n bir öteki çıkar, her iradenin bir öteki irade tarafından sözkonusu olan kar§ıt sı nıflar olduğ unda, kar§ıt i rade ve çıkarlar tarafı ndan engellendiği ve sürecin karma§ık, çeli§meli ve çatı§malı bir süreç olduğ unu kavrayabilmektir. Ve bu bizi, bütün bu bölümde yaptı ­ ğ ımı z tartı§manın çok önemli bir diğ er yönüne getiriyor . Sormak gerekiyor teorisyen geçinen bu hamkafaya: Sınıf mücadelesi süreci farklı güç ve iradelerin çatı§ması yla olu§an bile§ke bir urunse, o nası l "öznel" olabilir? Öznel olan , iradeye ya da bilince tabi olan değ i l midir? Toplumda kar§ıt sını flar varolduğ una göre, bunlara

EKİM

19

tekabül eden farklı irade ve bilinçler varolduğ una göre, toplumda bir tek irade, "bütün" bir irade, çeli§mesiz ve çatı§ ması z kollektif bir irade olmadığ ına göre , "insan iradesinin urunu olarak" gördüğ ün sınıf mücadelesi hangi iradenin ii rünüdür? Siyasal süreci "öznel" bir süreç olarak görmek, onun çeli§meli, uzla§maz kar§ıt­ lığ ı içeren çatışmalı bir süreç olduğ unu anlayamamaktır. Ayrıca burada , görüntü­ ye rağ men, hatta bu çatı§maya katı lanla­ rın öyle sanması na rağ men, çatı§ an §ey bilinçler ya da iradeler değ il, onların §U ya da bu ölçüde, §U veya bu biçim içinde yansıttığ ı sını f çıkarları dır. Siyasal süreçlerin çeli§meli ve çatı§­ malı niteliğ ini anlayamamak, siyasal mücadelelerden, siyasal tarihten hiçbir §ey anlamamaktır. Burada öznellik, tek­ yanlı lık, metafizik sözkonusudur. Siyasal süreçlerin çeli§meli ve çatı§malı niteliğ i­ ni , diyalektiğ ini kavrayamamak sözkonu­ sudur. Sınıf mücadelesi kavramı nın kendisi , en kalın kafalı olana bile, mücadelenin olabilmesi için ortada en azından iki kar§ıt gucun olması gerektiğ ini yeterli açıklı kta anlatır. Bu ise mücadele süre­ cinin kendisinin tek tek unsurlardan, ya da bunların mekanik toplamından değ il , diyalektik çatı§masından olu§an bir bi­ le§ke olduğ unu, tek tek iradeleri a§an nesnel bir ürün olduğ unu gösterir. Ama -denebilir bize- bu söylenenler, siyasal süreçler sınıf mücadelesi süreçleri için anla§ılı r §eyler, ya §U "kendiliğ in­ den sınıf hareketleri"nin nesnel etken sayılması da neyin nesi oluyor? D.Sesi yazarı hiç değ i lse bu konuda haklı değ i l mi? Onun "birileri tarafından mücadeleye itilmi§ler" sözlerindeki alaycı lık, hiç olmazsa bu konuda yerinde değ il mi? C evabımız: Hayır, değ i l ! Nedenini L enin ' den dinleyelim: "3- ) yukarıdaki nedenlerin sonucu olarak, ' barı§ta ' soyuimalarına hiç ses çıkarma­ dan katıanan , ama ortalığ ı n karı§tığ ı zamanlarda hem bunalımın yarattığ ı ko§ullarla ve hem de bizzat ' üstteki sını fların ' bağ ı msız tarihsel bir eyleme sürüklemeleriyle , yığı nların faaliyetinde oldukça büyük bir artı§ olduğ u zaman!' ( Sosyalizm ve Sava§ , s.l15 ) Bunları L enin, "Yalnızca tek tek grupların ve partilerin değ il, ayrı sını f­ ları n iradesinden de bağ ı msız olan" üç temel "nesnel" değ i§ikliğ in üçüncüsü ola­ rak söylüyor. Altı çizili yerler L enin ' e aittir . Bunalı mın baskısı ve "bizzat ' üstteki sını flar ' ", yığ ı nıarı bağ ı msı z tarihsel eyleme sürüklüyor. Teorisyenimi­ zin sandığ ı gibi, yalnı zca kendi öz i radeleri ya da bilinçleri değ il. Yani


20

E Kİ M

Sayı: 5

yığ ınlar, teorisyenimizin alaycı ifadesiy­ le, " birileri tarafından mücadeleye itil­ mişler"dir . Lenin bu gerçegın altını önemle çiziyor. Zira bu gerçeğ i anlayama­ yan, mücadelede ve devrimde önderlik sor ununu, yani mücadelenin ve onun en yoğ unlaşmış ifadesi olarak devrimin öznel koşullarını, dolayısıyla da bu koşulları hazırlamanın anlamını, kapsamını ve önemını de anlayamaz. Yığ ın eylemlerin­ deki kendiliğ inden niteliğ i kavrayamayan, öncünün böyle anlardaki tayin edici rolünü de kavrayamaz. Yı� ınların müca­ delesini zaten "bilinçli" ve "irade ürünü" saydığ ı ıçın, tüm kuyrukçular gibi, kollarını kavuşturup 'arkadan bakmak'la yetinir. Dolayısıyla da, sınıf mücadelesi süre­ cini öznel bir süreç olarak gören felsefi kitle hareketlerindeki idealist anlayış, kendiliğ indenliğ i yani nesnelliğ i kavraya­ de etkeni öznel gerçek için, madığ ı kavrayamaz. Bu ise, politikada arkadan Tüm kuyrukçuluktur . yani sürüklenme, kuyrukçular gerçek pasifistlerdir. Kendi­ liğin den hareketi öznel etken olarak gören teorisyenimiz, pasitizmin teorisyenidir. Lenin'in, yukarıdaki sınıflar tarafın­ dan bağ ımsız tarihsel eyleme sürüklenen yığ ınlar şeklindeki sözleri, siyasal müca­ kavramak diyalektiğ ini nesnel delenin açısından da aydınlatıcıdır . Her sınıfın eylemi, bir diğeri ve özellikle de karşıtı tarafından koşullandırılmıştır. Sınıf mü­ cadeleleri tarihi bunun zengin bir tablo­ sunu sunar. H er devrim örgütlü bir karşı-devrime yol açar, özlü ifadesi, sınıf mücadelesinin belirli bir tarihsel kesitine ilişkin olarak, bu gerçeğ i dile

getirir . A lman faşizmini, yalnızca işçi sınıfının burjuvazi karşıs ındaki zayıflı­ ğ ına yaranlara karşı, Stalin ve Dimi trov gerçeğ in öteki yüzüne de vurgu yapıyor­ lardı : Alman faşizmi aynı zamanda, burjuvazinin güçlenen işçi sınıfı ve devrimden duyduğ u korkusunun ürünüdür ; artık, eski yöntemlerle, parlamentarizm ve burjuva demokrasisi yöntemleriyle yönetememesinde ifadesini bulan z ayıflığ ı­ nın da ürünüdür. Sınıf mücadelesinin materyalist temeli­ ni ve bu nesnel diyalektiğ ini kavrayama­ yanlar, onu şu veya bu iradeni n ürünü gibi görme hatasına düşerler. Buradaki tek yanlılık bazen devrimi abartmaya, "sol"culuğ a, maceracılığ a yol açar. Bazen de tersi olur, karşı-devrimi abartmak teslimiyete ve yılgınlığ a sürükler. "Sınıf mücadelesinin kendisi insan iradesinin ürünüdür" diyen teorisyenimizin önderlik pratiğ i, bu idealis t felsefi anlayışın farklı örneklerini sunar. O, "TDKP, Türkiye İ şçi Sınıfı ve E mekçi H alkını 1 Mayıs 198 l 'de Üretimi Durdurmaya Çağ ı­ rır" diyen bir önderliğ in merkezindedir. (Önemle belirtmek gerekiyor, çok "sol"cu görünen bu çağ rının sahipleri, daha bu çağ rının mürekkebi kurumadan, Nisan 1981 ' de, devrimci hareketin en s ağcı ve teslimiyetçi unsurlarından olduklarını pratikleriyle gösterdiler ) Fakat D.Sesi ' nin teorisyen yazarı, 1984 yılında, "toplum sağ a kaymıştır " , "rejim oturmuştur", " faşizmin kitle tabanı genişlemiştir" diyen ve çozumü reformİst burjuvazinin eteklerine tutunmada bulan, bir önderliğ in de merkezindedir aynı zamanda. (DEVAM EDECE K )

KÖTÜ Bİ R SlNAVlN GÖSTERDİKLER İ (Ba ş tarafı

s. 9 ' da )

hareketinin tarihsel hafızaları olmaları, unutmamaları gerekir. Belirli siyasal reform vbg. kısa vadeli istemlerde çakışma olsa bile, sosyalist hareket sosyal-demokrasiden ay­ rı yürümek zorundadır . Yukarıda belir­ tilen nedenler yüzünden, bu gibi durum­ lar da, onunla ittifakın ya da ona koşullu destek vermenin gerekçesi olamaz. Devrimci demokrasi ve onun bugün farklılaşmış veya farklılaşma sürecindeki bazı temsilcileri için kötü bir sınav olan seçimlerin gösterdikleri bunlardır.

*

DÜZELTME "Teorinin Yoksulluğ u" yazısı­ nın geçen s ayımızda çıkan birin­ ci bölümünde bazı dizgi yanlışla­ yeralmıştır. rı "E konomi-po­ litik", "ekonomik-politik"; "ekono­ " ekonomimetri" şeklinde metri", çıkmıştır. Ayrıca, Marks ' ı n J.Weydeme­ yer'e mektubundan alınan pasaj­ da, "üretimin" kelimesi " üretimi­ nin" şeklinde çıkmış; B-arabaşlı­ ğının ilk kelimesi ("BU") ise, yalnızca yur tdışı baskısında ol­ mak üzere, fazladan yer almıştır . DüzeHir, özür dileriz.


Şubat 1988

8. ku ru l u ş y1 l 1 nda T D KP ardından Sovyet özeleştiri, 1 7 5 ı deki ve Ç in revizyonizminin reddi, TDKP ' yi de diğ er k ü çük-� � rjuva örgütlerden farklı­ TDK P ' yi ikincisi üzeilikle laştırmıştı. teoride Marksizme, pratikte de işçi sını­ yerindeyse Deyim yaklaştırmıştı. fına 1980 'de TDKP içinde sosyali st öğ elerin de biriktiğ i, devrimci demokrasinin doruğ unu ifade ediyordu. H areket azami sınırlarına gelip dayanmıştı. İ şte bu durum , TDKP ' ­ nin bu tarihte eski, nispeten iyi kurul­ muş eklektik teorik ve pratik sistemini koruyarnama durumu ile karşı karşıya kalı;t ığını da anlatır. _ Ozetle TDKP şu yakıcı gerçekle yüzyü­ ya · "geri" olana, mevcuda ze gelmişti; yapışıp kalınacak, ki bu, küçük-burjuva demokrasisinin oportünizm halinde yozla­ ve liberal radikal küçük-burjuva şıp sürecine girmesını ayrışması tonlarına kaçınılmaz hale getirecekti, ya da ileriye bakıp yeni ve ayrı bir yöneliş içine küçük-burjuva da, bu ki girilecekti; küçük-burjuva ve teorilerden eklektik devrimciliğ inden ideolojik-sınıfsal ve ör­ gütsel olarak tam ve kesin bir kopuş demekti. Bunlardan h angisinin gerçekleşeceğ i, daha doğru bir deyimle h angisinin ger­ çek leştirilmesi gerektiğ i niyetlerden öteye bir şeydi. Ve kuşkusuzki ikincisi yapıl­ malıydı. Ne var ki, TDKP önderliğ i bunu öngörüden ve ufuktan teorik yapacak yoksundu. Bunlardan yoksun olduğ u son­ radan dah a iyi görülecekti. " Derinlemesi­ ne teorik temellere sahip" "Türkiye ' de şimdiye kadar h içbir zaman, hiçbir akım ve kişi tarafından ortaya konulmamış bir çizgi" yanılsaması onların mevcuda yapı­ şıp durmasını sağ layan temel bir faktör­ dü. Önderlik harekette alttan alta daha 12 E ylülün öngünlerinde başlayan aşınma­ yı ve dağ ılmayı göremedi. 12 E ylüle bu koşullarda girildi. 12 E ylül TDKP için tam bir yıkım oldu. Yukarıdan başlayarak, parçalanma ve dağ ılma, davaya inançsızlık, umutsuz­ teslimiyet ve kaçış, tasfiyeci bir luk, ruh hali, adeta, kitleselleğ iyle karakteri­ ze olan bu harekette bir süreç boyunca yaygın ve kitlesel olarak yaşandı. Önem­ bu yıkım sadece le belirtilmelidir ki, örgütsel bir yıkım değ ildi, manevi ve siyasi bir yıkım olarak da yaşanıyordu. Kuşkusuz bunlar sonuçtu. Ancak, rast­ lantısal olarak bir araya gelmiş olgular

EKİM

21

S.ME TİN

da değ illerdi ve h areketin değ erlendiril­ veri birer önemli kesinlikle mesinde olarak ele alınması gerekirdi. Olgular ineelendiğ inde görülecek ti k i , bu denli yaygın ve derinlemesine yaşanan eğ ilimler proletaryaya ve eşdeyişle sosya­ hareketine yabancıydı . sınıf bir list Yaşananlar bir başka sınıfın , küçük-bur­ sınıf sosyal küçük-burjuva juvazinin, temelli bir hareketin bağ rında yaşanıyor­ du, Ve yenilen, bir kez daha, k üçük-bur­ juvaziydi, küçük-burjuva devrim anlayı­ ütopyası küçük-burjuva Çöken , şıydı. sisterndi. pratik ve teorik halindeki Parçalanma ve dağ ılma geleceğ i olmayan küçük-burjuvaziye özgüydü. Y ıkılan, i­ nançsızlaşan, teslimiyet gösteren ve kaçı­ Tasfiyeci ruh küçük-burjuvaziydi . şan devrimin yükselme döneminin hali ise, genel ve " tipik" devrimciliğ i olan küçük­ haliydi. ruh devrimciliğ inin burjuva Devrimin yükselme döneminde kolay örgüt­ lenen ve mücadeleye atılan küçük-burjuva unsurlar bu kez teslimiyeı çi bir tutumla mücadeleden Ve örgütten kaçıyordu. Bilinç altında örgütsüzlük fikri gelişiyordu. Lenin , yenilginin yenilenler için iyi bir okul olduğ unu söyler. Ne ki, bu, TDKP önderleri için söyleomemiştir ! TDKP 12 E ylül sonrası dışarda önderliğ inin onca eğ itici ve çarpıcı kalan bölümü, derse rağ men , yenilgi okulundan hiçbir şey öğ renmedikleri gibi başkalarına öğ re­ tecekleri bir şey de yoktu. Tersine yenilen darbelerin de şokuyla, TDKP ve TDKP 1 yi de aşan sorunların çözümünde nereden başlanacağ ı konusunda tam bir bilinçsiz­ yaşanan E ylülde 12 içindeydiler . lik manevi ve siyasi yıkım-zayıf örgütsel, kişilikleriyle de birleşerek- onları kadro ve " kitle" bağ ları ( işçi sınıfı ile köklü ve kalıcı bağ lardan yoksunluğ un sözünü bile etmiyoruz) konusunda tam bir kötüm­ serliğ e ve inançsızlığ a sürüklemişti. ve yabancılaşma tipik Yaşadıkları yozlaşmaya, liberal ve tasfiyeci bir ruh hali eşlik etti. 12 E ylülün hemen sonrasında karşı­ devrimci sosyal-demokrasi ile yakınlaşma­ yı öngören ( E cevit ' in Arayış ' ın Arayışı ile ilgili DS' nin 12.sayısında yazılan günün koşullarında yazı) yaklaşımlar, taktik bir varyasyon olarak doğ al sonuç­ (DSP broşürü). Bu larına ulaştırılmıştı TDKP 1 nin nispeten ıyı kurulmuş eklektik teorik ve taktik hattında da bir . gerilemeyi


22

EKİM

Sayı : 5

işaretliyordu. TDKP her bakımdan bir tasfiye süreci­ ne girmişti. Özetle, küçük-burjuva oportü­ nizmi biçiminde yaşanan yozlaşma aynı anda kendi içinde kesin bir çatışmayı da barındı rıyordu. Bu anlama gelmek üzere A� ustos ' 86 ' daki müdahale hem TDKP ' de yaşanan liberal yozlaşmayı durduran ve hem de kendisi de yeni bir saflaşma ve kopuşa gebe küçük-burjuva demokrasisi ile onun liberal tonu arasındaki çatışma­ yı anlatı r. Çatı şma liberal tasfiyecilerin tasfiyesi ile sonuçlandı. Bu bir sonuçtu ve ancak nedenleri birlikte aniaşılıp, açıklanabilirdi. Soru­ nu böyle koyduğumuzda do� rudan doğ ruya TDKP ' nin küçük-burjuva sı nıf temelli eklektik teorik ve pratik sistemi ile karşı karşıya geliriz. Gerçekten de liberal yozlaşma ve tasfiyecilik TDKP ile aynı sınıfsal ve düşünsel temelde, ama farkll ­ laşarak oraya çıkmış bir sonuçtu. Kökleri TDKP ' nin sınıfsal ve Marksizm karşısında liberal düşünsel temeline dayanıyordu. Bu bakımdan da liberal tasfiyecilerin tasfi­ yesi bir çözüm, ama kesin bir ç özüm de değildi. TDKP ' nin teorik ve pratik siste­ mini hedefierneyen , onun temellerine vur­ mayan ve liberal tasfiyeciliği bir olgu olarak sistemi yargılamada bir veri olarak almayan her çaba, eninde sonunda aynı sistem içinde kalmaya mahkumdu. Bunun bir diğer yönü ise proleter sosya­ list öğelerin eninde sonunda bu sistemle çatışmaya hazı r halde beklernesi durumuy­ du. Olgular, örgütte yaşanan liberal yoz­ laşma ve tasfiyecilik, TDKP ' nin eklektik teorik sisteminin baskısı nedeniyle yaşa­ nan sancılı teorik-felsefi irdelemeler bizi adı m adım, TDKP ' yi ve küçük-burj uva demokrasisini bir sistem olarak yargı la­ maya götürdü. Bu çaba, konferans bünye­ sinde ve konferansı n bir bölümüyle çatı ş­ mayı karşısı nda hazı r halde buldu. Bu çatı şma, görünürdeki nedenlerinden arı n­ dı rıldığ ı nda, 1979 sonlarında TDKP 'nin bünyesinde biriken potansiyel haldeki sosyalist öğ elerle TDKP 1 nin oportünist kanadı arasında cereyan ediyordu. Soru­ nu daraltarak koyduğumuzda, bu çatışma, TDKP ' yi adına ve iddiası na uygun bir yeni yöneliş içine sokmak isteyenlerle, mevcudu ufak düzeltmelerle korumayı esas alanlar arasındaki bir çatı şmaydı . Geniş anlamı yla ise, TDKP ' nin şahsında proleter sosyalist bir platformdan bütün bir küçük-burj uva ve burj uva sosyalist teo­ rik-pratik sisteme bir başkaldı rıydı . Çatı şma şiddetli ve yoğun yaşandı. Yeni olan kaçınılmaz olarak ilk önce eskinin şiddetiyle karşılaşı r, benimsen­ mez. Yeniyi tutucu olan kabuğunda boğ­ maya çalı şı r ve yeniye hayat hakkı

Sorun diyalektik bir yönde tanı maz. konursa TDKP ' de olan da buydu. TDKP ' nin teorik ve taktik sisteminin yargılanması isteğ i ve çabası hazmedilemedi ve ezilme­ ye çalışıldı . Oportünizm konferansın bünyesini aşarak küçük-burjuva bir ayak diremesi halinde genelleşince çatışma yeni bir mecraya girdi. Sorunların TDKP ' yi ve TDKP Konferansını aşan bir düzeyde seyrettiğ ini, TDKP ' nin mevcut haliyle, ilerlemenin mümkün olmadığ ını, sorunun bir sistem sorunu olduğunu vb. vb. kavramayan ya da kavramak istemeyen bazı "büyük şahsiyetler"in müdahalesi, hem yeni bir kopuşu zorluyor ve hem de oportünizmi TDKP ' de genel bir eğ ilim düzeyine çıkarıyordu. Bu durumun konfe­ rans bünyesine yansıyışı , genel ve tipik bir yozlaşma biçimindeydi. Eşit koşullar­ da bir çözüm dahi mümkün görünmüyordu. Proleter sosyalist kanat olarak hedefe iki yoldan varılabilirdi. Ya, mevcudun içinde kalınarak -ki bu, bir süre daha küçük-burj uva demokrasinin dümen suyun­ da yürümeyi de kabul etmekti- Marksizmin oportünizm üzerindeki zaferini ummak -ki bu, aynı zamanda, küçük-burj uva popü­ lizmi ile çatışmayı daraltmak, TDKP ile sınırlamak olurduya da, TDKP ' de geleceğ e aktarılabilecek maddi ve düşün­ sel kazanı mları da taşı yarak, aynı zamanda TDKP ' nin adında ve iddiasında ifadesini bulan ideallerin de en iyi temsili olacak olan yeni ve ayrı bir yönelişi gerçekleştirmek. Bu is-e, TDKI'' ­ den tam ve kesin olarak kopmak demek­ ti. Bu yapı ldı . Böylece TDKP 'de bilince çıkmayı bek­ leyen proleter sosyalizmi bilince çıkarı l­ mı ş ve maddi bir gerçeklik haline gelmiş oluyordu. Ve bu kopuş öteden beri kimilerinin söyleyegeldiği üzere ne sı ra­ dan bir tepkinin ve ne de kişisel beklentilerin ürünüydü. Tastamam idealo­ j ik bir kopuştu. Bir bakıma erken bir kopuş da değil di. Zira yaşanınası gere­ kenler, konferans bünyesinde de, konfe­ ransın dışında da, yo� un olarak, uzun denebilecek bir sürece yayılarak yaşan­ mıştı. Dahası da, öngörülenler TDKP ' nin burj uva-demokrat kabu� una sığ mı yordu. Yeni öz eski kalıplara sığ mazdı, yeni ve ayrı bir yönelişi önkoşuyordu. Esasen küçük-burj uva demokrasisi bir bakıma işlevini tamamlamı ş, bir yandan oportünizm halinde yozlaşırken, diğer yandan da TDKP ' de potansiyel halde bilince çıkmayı bekleyen proleter sosya­ lizmine yolu açıyordu. Kopuş bu yolda yürüyüşün sonucudur. Bu durum, Marksiz­ me ve işçi sınıfına yakın hareketlerin tümünde kimi bilince çı kmayı bekleyen, kimi . de ifade kazanmı ş hale gelen genel


Şubat 1988 bir durumdu. Bu bakımdan da kopuşumuz belki pratik ve öznel yanlarıyla TDKP' den bir kopuşt ur, ancak esase n genel olarak küçük-burjuva demokrasisinden tam ve kesin bir kopuşu anl atır . Ve sorun bu temelde kavranmalıdır . Bunun böyle oldu­ a u TDKP de dahil, bütün bir küçük-burb juva liberal ve radikal akımların yonelişimize karşı t akındıkları yekpare tu­ tumdan da anlaşılabilir. *

TDKP ' yi, teorisi ve taktiğ i yle ( progra­ matik görüşleriyle) küçük-burjuva demok­ rasısının ileri bir te msilcisi olarak niteledia im izde , TDKP ' deki samimi devrim­ ciler i Çeriediler. Dahası da kızgınlıkla bize yönelik öznel suçlamalarda bulundu­ lar. Dea erle ndirme mizi, küçümseme, k üçük düşürme� bir tür inkarcılık ve kendile ri­ nin ( ve TDKP ' nin) demokrasi ve sosyaliz­ me ilişkin içtenliğ i ve iyi niyet inden kuşku duymak ( ve kuşku yaymak) o larak algıladılar . Ne ki bizim değ erıe ı:ı dir� e �e-:­ rimizin salt kuşku duymakla bır ılgısı yok. Biz TDKP ' ni n ve TDKP ' li samimi dev­ rimcilerin demokrasi ve sosyalizme ilişkin iyiniyet ve samirniyetini tartışmıyoruz. Sorun niyet sorunu değ il. Bizim yaptığ ı­ mız sadece ve sadece TDKP' ni n görüşleri­ nin sınıf niteliğ i nin Marksi st açıdan tanımlanmasıdır, hepsi bu. Bir yandan TDKP ' yi ( yanısıra TKİH, TKP/ ML Hareketi ve TİKB) işçi sınıfına ve Marksizme en yakın bir h areket olarak görmek, TDKP'lilerin içten ve soylu inanç­ larla yola çıktıklarını söylemek, ama bütün bunlardan sonra ve bunlara rağ­ men, TDKP'nin burj uva-demokrat özlü bir h areket olduğ unun vurgusunu yapmak bir paradoks mudur? Kuşkusuz hayır . Çünkü sosyalist olma konusunda iyiniyet tek başına burjuva-demokratik özü ortadan kaldırmaz. Dahası var, günümüzde sadece Mark­ sistler değ il, küçük-burjuva sosyalistle­ rinden ( TDKP vb.), burjuva sosyalistleri­ ne kadar hemen herkes, _§� ya da bu şekilde burj uva-kapitalist bir t oplumda h areket edildiğ ini kabul ediyor ( ya da kabul edecek). Bu aynı zamanda !_liye!_ ve amaçlarından bağ ımsız olarak hemen her kesimin -hiç değ ilse teoride- verili koşul­ larda proletaryanı n temel bir kuvvet olarak görülmesini de anlat ı r . Bu düşün­ celerin doğ al sonucu doğ rudan doğ ruya herkesi şu ya da bu yönden, şu ya da bu amaca bag lı olarak toplumsal harekete proletaryanın -hiç değ ilse- etkin bir güç olarak katılacağ ı fikrinin de genel kabul görmesidir. ·

EKİ M

23

TDKP ve diğerleriyle gerçek ayrılık nokt ası bu değ ilctir. toplumsal h arekete hangi Ayrılık, sınıfın damgasını vurması gerektiğ i fik­ rinin TDKP ve benzerlerinin yapt ığ ı gibi yarım ağ ızlı ve burjuva-demokrat bir ufukla ( demokrat ik devrim) koşullanmış genel kabulü ye rine, teoride ve özelli kle de prat ik sıy asette bunun, to plumsal h areketin demokratik hareketi de yedekle­ miş bir pro leter devrim hali nde gelişti ril­ mesi ve bunun proletarya diktatörlüğ üyle taçlandırılması koşuluna bağ lanıp bağ ­ lanmamasının savunulup savunulmamasın­ dadır. Daha şi mdiden buna uygun bir ç alışmanın öngörülüp öngörülmemesinde­ dir. Bu tayin edici bir noktadır. Zira prolet arya ile herhangi bir sınıfla ilgileilgilenilmez . Proletaryanın nilir gibi h arekette to plumsal verili koşullarda nasıl bir rol oynayacağ ı ve hangi hede flere yöneleceğ i tam bir açıklıkla saptanmalıdır. Proletarya sermaye iktidarının yıkıl­ masından koparılmış bir devrim anlayı­ şıyla sadece küçük-burjuvazi ve köylülü­ ğ ünün durumunu "iyi leştirmek" ve düzelt­ mek üzere h azırlanmış bir programla mı ( de mokrat ik devrim) sınırlandırılacaktır -ki bunun mantiki sonucu, " küçük-burjuva demokratik diktatörlük", " De mokrat ik Top­ lum" ve " Demokratik Kapitalizm" dir ve bu, küçük-burjuva demokrasisinin görüşüdür-, yoksa, tüm emekçi sınıf ve tabakaların desteğ inde sermaye ikt idarı� n yıkmayı hedefleyen bir proleter devrime mi yönel­ t ilecektir? Sorun teorik ve özelli kle pratik olarak budur. Biz ikincisinden yanayız ve bu, her t ondan burjuva ve küçük-bur­ juva sosyalisti ile aramızdaki ayrılığ ın merkezi no ktasını oluşturur. Oluşturmaya da devam edecektir. Bu nedenle, bundan böyle bütün dikkatler bu merkezi nokta üzerindeki tartışmaya çevrilmelidir . Sorun böyle konursa, kaçınılmaz ola­ rak küçük-burjuva ütopyası h alinde bir tür sulandırılmış seçmeci likle karşılaşı­ lır . Küçük-burjuva bir teorik ve pratik sistemi anlatan, bu, "bir tür sulandırıl­ mış seçmecilik"in adı literatürde küçük­ burjuva sosyalizmidir . Ve proletarya sos­ yalizmi ile hiçbir yakınlığ ı yokt ur . TDKP, "geri" iktisadi teorisi ile, bir t ür sulandırılmış " de mokratik diktatör­ lük"ü hedeflernesi ile, proletaryanın gün­ cel ve tarihsel görevlerine ilişkin tespit­ leriyle , pratik siyasette proletary aya yüklediğ i misyonla bir tür sulandırılmış seçmecilik" şeklindeki küçük-burj uva sos­ yalistidir . Özetle, TDKP 1 nin geri iktisadi teori si ; meta ekonomisinin geliştiğ i ve sağ lamlaş­ tığ ı her yerde ve o ölçüde Türkiye


24

EKİM

Say ı : 5

toplumunu burj u v a-kapitalist bir topluma dönüştürdü� ünü ve k arşımızda burj uva­ kap italist bir ekonomik örgütlenmenin durduğ unu y adsıyor . Ya da bunu görmeyi pek önemli sayınıyar . TDKP , Lenin ' in deyimiyle 1 "Bunun yerine çeşitli toplumsal biçimlenmelerden anlamsızca tek tek öğe­ ler çık arılarak -ortaça3 biçiminden bir şey , "yeni" biçimden bir başka şey alın arak kurulmuş " ( H alkın Dostları , s . 7 4 ) k üçük-burj u v a bir ütopya sunuyor . Bu , onu ( TDKP ' y i ) , ekonomik gerçekliğ in -tarımda d a , san ayide de baş içeriğ ini oluşturan çelişkinin emek-sermaye çelişki­ si olduğ unun reddine götürüyor . Bunun yerin e , soyut bir emperyalizm ve gerici­ likle- halk arasındaki çel işkiyi geçiriyar , P roletarya-burj uvazi çatışmasının ekse­ n inde bir sınıf savaşımının reddi ise p roletary ayı geri görevlere , k üçük-burj u­ va demokrasisine ( demokratik diktatörlük ) mahkum etmektir . P roletary anın eylemini k üçük-burj u v a demokrasisinin eklentisi h aline getirmektir . Dahası da karşı -dev­ rimci sosyal-demokrasi ile y akınlı ğ a kapı ar alamaktır . Somut siy asal görevler somutça tespit edilir . TDKP karşısında sermaye iktidarı­ nın durduğunu ve tamamlanmamış demok­ ratik devrim görevlerinin doğ rudan serma­ ye iktidarının y ı kılmasına ve eş deyişle sosyalizme ba� landığ ı n ı göremiyor . Bu ise onu , k üçük-burj uvazi ile p roletary anın ç ı k arl arının çakıştığ ı bir uzlaşma prog­ ramını bize sunmasını doğ uruyor . Bu program burj u v a demokrat özlü bir prog­ ramdı r . B ir kez dah a ; Sorun niyet sorunu değ il dir . Aslolan sınıfsal bakış ve teorik-programatik görüşlerdir . * Bu p rogram p roletaryayı küçük-burj u­ v azinin çık arlarının katına indiriyor . * Bu p rogramla sözde ne denirse densin , sınıfa sosyalist bilinç değ il demokratik bilinç taşı n ı r . * B u programla p roletarya sosy alist bir kuvvet olarak örgütlenemez . * Sosy alizmle sınıf h areketinin -bilimsel yorumuyla- birliği sağlanam az . * Ve kurulacak ( ya da kurulu olan ) p arti , sosyalizmin işçi hareketine d am­ gasını vurdu ğ u bir sürecin derril TDKP önderliğinde oldu ğ u gib i , so�y � lizmin demokratik harekete uy arlamaya çalı­ şıldı ğ ı , esasen ise , demokratik h are­ ketle birleşme esprisının gerçekleştiğ i sürecin urun u , devrimci bir halk p artisi olu r . * Bu p rogramla sermaye iktidarı hedef­ lenınemiş olunur . * Ve bundan k üçük-burj uvaziyi ürkütme­ yen � k üçük-burj uvaziye göre ayarlanmış b u q u va-demokrat ufuklu bir devrim anlayışı elde edilir .

Bütün sorun d a eninde sonunda budu r . TDKP ' li samimi devrimciler b izimle ancak duygusal bır ög- e taşıy an ve geri bilinci ifade eden noktalar üzerinde tartışmaktansa , bilimsel bir kuşkucu­ luk l a , kendi teorik-taktik sistemlerinin gözden geçirilmesini de k apsay acak tarzda sorunlara y aklaşmalıdırlar . A­ ramızdaki ayrılık ideoloj ik ve sınıfsal ayrılıklardı r . Asıl sorun da budu r . Bu görülmeli ve öyle tartışılmalıdır . Eleş­ tirilecekse teorik-taktik sistemimiz eleş­ tirilmelidir . *

TDKP yayın organ ı , bir süredir sosya­ lizmden daha sıkça sözetmeye b aşladı . Fakat bu vurgu içerikten yoksundur ; ideoloj ik bir ilerlemeyi göstermesi bir yana , oportünist bir manevranı n ifadesi­ dir . Leninist Kanat ' ın ortaya çıkışı , E K İ M ' in ideal oj ik baskısı ve tabanda devrimci unsurlar arasında y aşanan ideo­ loj ik tereddüt ve hoşnutsuzluk , oportünist yöneticileri , içerikten yoksun l aflarla durumu idare etmeye itiyor . Bu duru m , halen TDKP safl arındaki samimi devrimci­ leri , " E Kİ M " in savunduklarını biz de savunuyoruz" yanılgısına itmemelidir . Bu , olsa ols a , Marksizmin , p roleter sosyaliz­ mının , k üçük-burj uva demokrasisi üzerin­ deki zaferinin bir belirtisidir , hep si bu . Oportünist yöneticilerin atar göründük­ leri adımlar , içerikten yoksuniuğ u bir y an a , biçim ve yöntem olarak da oportü­ nisttir . H ataların ve zaafların açık , samimi , y ürekli bir k abulü ve devrimci bir eleştirisi yöntem i , bu Leninist yöntem , ciddiyetten ve sorumluluktan yoksun bu adamlara y ab ancıdır . Onların yöntemi , kusu rl arı gizleme ve " yeni" şeyleri satır aralarına serpiştirme yöntemidir , tüm omurgasızların , oportünistlerin yöntemi­ dir . Bu yöntemle h içbir gerçek ilerleme sağ lanarn az . Dahas ı v ar . Bundan y alnızca bir yıl önce , yıll ardır kongre y a d a konferans toplay amamı ş bir p artinin , toplanab ilen biricik konferansında , TDKP ' de y aşanan derin küçük-burj uva bunalımının gerçek nedenlerini tartışmak istediğ im izde , engel­ lenmiştik . Tam bir küçük-burj u v a gerici ayak direrneyle karşılaşm ıştık . Kaldı ki , bu tartışmalarla ortaya ç ı k acak değerlen­ dirmelerin resmi ve b ağlayıcı bir niteliğ i de olm ay acaktı . Buna rağ men , TDKP ' n in ciddiyetten ve sorumluluktan yoksun ön­ derleri güçbirliğ i ederek , devrimci ve ilerletici bir tartışmanın önüne barikatlar kurarak konferansın dağ ılışını hazırl a­ m ışlardı . (Devamı s.]. ' de)


Şubat 1988

« sap ve saman » E k im 1 in bundan önceki sayılarında , sık s ı k 1 2 Eylül 1 den sonra , sol h areket içinde bir ideoloj ik yıkımın , teslimiyetİn , sağ a savrulmanın yaşandı ğ ın a dikkat çekildi , vurgulandı . Bu y ı k ı m ve savrul­ manın şüphesiz herhangi bir solda değ il , Marksizm adına yola çıkan burj u v a ve küçük-burj uv a sol içinde y aşanması, sözde Marksizm zemininde kalınarak Marksizme saldırı y a dönüşmesi sonucunu vermekte­ dir . Güçlü bir komünist h areketin olmadı­ ğ ı , komünist h areketin yeterince sesın ı duyuramadı ğ ı içinde bulundu ğ umuz koşul­ larda , Marksizm-Leninizmin devrimci özü­ nü , temel ilkelerini korumak , revizyonizme k arşı ideolojik savaşımı yaygınl aştırmak , vazgeçilmez ve yaşamsal bir öneme sahip­ tir . Çünkü revizyonizm , y ı k ı m , ih anet ve burj u v aziye teslimiyet demektir . Marksizm-Leninizme yönelik sald ı rılar , "barı şç ı l geçiş " , " p a rlamentonun üstünlü­ ğ ü " , " çok p artili sosy al ist demokrasi " , " anti-Stalinizm " diktatörlükle demokrasiyi karşı k arşı y a getirme , " sivil toplu m " , "yeni bir politik kültür y aratma" vb . gibi biçimlere bürünmesine rağ men , öz olarak gelip bir noktada b irleşmektedir : P roletary a diktatörlü ğ ü n ü y adsıma , burj u ­ v a kurumları kutsama . P roleter devletin burj uv a devlete , p roleter demok rasisinin burj uv a demokra­ sisine k arşı tutumunu dile getiren , " Marksizmin özü ' temeli " olan p roletary a diktatörlüğ üne yönelik saldırıların en önemlisi ve y akı n tarihsel dönemde en eskisi Sovyet revizyonistlerinden gelmekte­ dir . Aslı nda Sovyet revizyonistlerinin tezleri de , "yen i " olmaktan çok , Berns­ teincıları n , Kautskycilerin Marksizme yö­ nelik saldırılarının bir tekran nitelicr in­ dedir . Fakat , kul a ğ ı n boynuzu geç� esi misali , Sovyet modern revizyonistleri ve E u ro-komünistler , Kautsky 1 yi de aratı r oldular . Ne de olsa Kautsky laf olarak da ol � a , p roletary a diktatörlüğ ünü k abul edıyordu : h atta bir k itabının adın ı - -da p roletary a diktatörlüğ ü koymuştu . Sovyet revizyonistleri , Kruşçev 1 le bir­ likte , Marksizm-Leninizme , p roletary a dik­ tatörlüğüne saldırıya geçmişlerdir ; ama , söz olarak , p roletarya diktatörlüğ ün ü literatürlerinden silmemişler di , hatta b u konuda E u ro-komünistlerini d e eleştiriyor­ l a � dı . Fakat , revizyonizmin içine düştüğ ü kr ız yeni yönelişleri de beraberinde

EKİM

25

T . GÖKER

getirdi ve ideoloj ik olarak tümüyle Euro­ komünizme teslim olmak zorunda kaldıl a r . Euro-komünizmine düzülen övgüler , "tarih­ sel gelişmey i önceden görme" p ayesi , bunun tartışmasız k anı tları durumunda­ dır . Sovyet modern revizyon izm i , dün bir dizi devrimeiyi etkileyecek düzeyde gizli burj uv a ideoloj isiydi ; bu gün ise , kapita­ l izme açı k teslimiyetİn ideoloj isidir . Kruşçevle birlikte büyük bir güç ve gelişme kazanan modern revizyonizm , her yeni adı mı n a , her seferinde teorik bir açıklama ve dayanak y aratmaktan da geri durinamışt ı r . Gerçek konumunu gizlemek , tutulan yolu inand ı rıcı , etkili ve k al ı c ı k ı lmak ihtiy acından k aynaklanıyor bu . Kruşçev 1 in kendisi , proletarya diktatörlü­ ğ ü yerine "tüm halkın devleti" formülas­ yonunu geçirirken , tüm revizyonist ideo­ logl ar bunun doğ ruluğ unu ve bilimsell iğ i­ ni sözde k anıtlamak için seferber olmuş­ lardı . Şimdilerde , TBKP 1 nin tuttu � u "yeni yol " a teorik dayanaklar y aratmak üzere , Türkiye 1 de olan da bu . Revizyonist TKP ve TİP , yüzlerindeki peçeyi biraz daha Marksist-Len inist aralayarak , teorinin özünü , p roletarya diktatörl ü ğ ü teorisini açıktan reddetmeye b aşlad ı lar ; revizyo­ nist y azarlar ise , . bunun teoriye aykırı olmadı ğ ını sözde ispatlamak için , yoğ un ve s ı kıntılı bir çaba h arcıyarlar . Buna son bir örnek , Görüş Dergisi 1 nin Aral ı k sayısında ç ı kan , Kenan Somer imzal ı , "Sap ve Saman" başl ı k l ı yazıdır . Yaza r , haklı olarak "Sap ve Saman " ı n ayrılması gere ktiğ ini söylüyor . Biz de b u y azıda en önemli yan ı ile yaz ı da ileri sürülen iddiaların , Marksizm-Leninizm açısından anlamını irdeleyerek "Sap ve Saman " ı n ayrılmasın a y ardımcı olm aya çılışaca ğ ı z . Y azar , Uğur Mumcu 1 nun , Cumhu riyet gazetesinde , tamamiyle anti-komünist bir amaçla yazı lmı ş ; ama , revizyonizmin de çıkın azıarına p armak basan yazısına yanıt olarak yazdı ğ ı yazıs ı nda bir dizi iddiada bulunuyor . Uğur Mumcu , TBKP p rogramında p role­ tary a diktataryası formül asyonunun terk edilmesi üzerine , tamamiyle doğ ru b ir değ erlendirmede bulunarak , "Leninizmin özü p roletary a diktatörl üğ üdür . P roletarya diktatörlüğ ü amac ı n ı terk eden bir dü­ şünceye_ Marksist-Leninist denilemez . P ro­ letarya diktatörl üğ ü , Leninizm ile demok­ ratik sosyalizmin ( siz burj u v a sosyalizmi


26

EKİM

Sayı : 5

diye okuyun ! ) yol ayrımında bulunan bir işaret levhası dır" diyor . Yazar ise , proletary a dikt atörlü3 ü savunulm adan da , Marksist-Leninist olunabileceğ ini kanıt­ lamaya çalışıyor . Yazar , söze , "Ayrım çizgisi" altbaşlı­ ğ ında şu sözlerle b aşlıyor : " M arksist proletarya diktatorası teori­ sinde hem ağ açıarı görmek , hem de ormanı gözden yitirmemek için , devlet tipi olarak proletarya diktatorası ile devlet biçimi olarak prolet ary a • diktatorası. arasında bir ayrım çizgisi çekmek gere­ kir . " ( 1 ) Y azar , daha sonra da , " devlet tipi olarak proletarya diktatörlüğ ü " nden ve "devlet b içimi olarak proletarya diktatör­ lüğ ü " nden neyi anladığını da şöyle açıklıyor : " Devlet tipi olarak proletary a dikta­ torası , burj u v a devlet yerine geçecek yeni b ir devlet tipidir . Devlet tipi olarak p roletarya diktatorası teorisinin p roleter devletin sınıfsal nitel iğin i oluml amaktan başka bir anlamı yoktur Proletary anın egemenl iğini , bir başka deyişle gerçek sosyalist demokrasiyi simgeler . " " Devlet biçimi olarak proletarya dikta­ torasıysa ' ismiyle müsemm a ' gerçek p role­ diktatar asıdı r . Marks ' ın ( Gotha tarya Programının Eleştirisi ) diliyle söylemek gerekirse , ' kap İtalızmden komünizm e dev­ rimci dönüşüm dönemi ' nde , bu yeni devlet diktatara ' tipinin b ürüneceğ i ' devrimci biçimidir . " Y azarın anl atırken düştüğ ü sıkıntıla­ ra rağmen , söylenenler açıktı r : " Devlet tip i olarak p roletarya diktatörlüğ ü " , bağ I aşıklarını da içine alan , sadece devletin sınıfsal anlamını dile getiren " sosyalist demokrasiyi simgeler" , " devlet biçimi olarak proletarya diktatörlüğ ü " ise , " gerçek p roletarya diktatörlüğ ü " n ü , daha açık ifade ile " diktatörlüğ ü " dile getirir . Önce , özel bir noktayı belirtmek gerekir , yazar , ne gelen k ültür düzeyi b akımından ne de , Marksist bilgi birikimi b akımından sıradan bir insan değ ildir . Bir dizi Marksist klasiğ i Türkçeye çevi­ ren , çeşitli dergilerde Marks ' ın ve Le­ nin ' in eserleri üzerine y azılar yaz an ve kendini Marksist bir aydın ol arak gören b iridir . Diğ er şeylerin y anısıra okuyucu onu , Marksist devlet , demokrasi ve prole­ tarya diktatörlüğ ünün işlendiğ i , "P aris Komünü Üzerine" ( Marks-Engels-Lenin ) ve "Proletary a Devrimi ve Dönek Kautsky" kitaplarının çevirmeni olarak tanır . Fakat , sınıf sav aşımının canalıcı sorun­ l arı göndeme geldiğ inde , y azar, sıradan bir insan gibi , Marksizmle azçok y üzyüze politik kültür olmuş genel bir düzeyine s ahip insanların rahatlıkla . • •

·

kavramları k arıştırmakta , anlayacağ ı kelime oyunları ile işin içinden çıkmaya çalışmaktadır . ( * ) Her şeyden önce vurgul amak gerekir ki , y azarın proletary a diktatörlüğ ün ü , " devlet tip i" ve " devlet biçimi" olarak ayı rarak ayrı anlamlar y üklernesi sahte bir ayrımdır ve Marksizm-Leninizmin devlet öğ retisinin burj u v a yorumuna da­ y anmaktadır .

( * )Şüphesiz y azarı n düşünceleri yeni değ il dir . O, y ıllar öncesinde de , sözde proletary a diktatörlüğ ünün n asıl " hal­ kın devleti"ne dönüşeceğ in i , 1957-60 Deklerasyonu ' nda yer alan "b arışçıl sosyalizme geçiş" in anlamı üzerine y azılar y azıyordu . Fakat , revizyonizm hala Kruşçev ve Brej nev ' in koyduğ u sın ırlar içindeydi , yeni b i r yönelişe tam anlamıyla girmemişti . Burj uvazinin 12 Eylül ile birlikte şiddetli ideoloj ik ve politik saldırılarl a , burj u v a de­ mokrat kafalardaki bilinci tam anla­ m ıyla b askı altına alması ile Sovyet modern revizyonizminin yeni yönelişi birleşince , revizyonizm , açık düzen savunuculuğ un a , küçük-burj uva demok­ rasi özlemleri , burj u v a demokrasisi . Aynı değ işim özlemlerine dönüştü . y azarda da y aşanmaktadı r . Bir çok revizyonist yönelimin izlerini taşıyan "Leninist Diktatara Sorunsalı Üzerine Bir İrdeleme Girişimi ( İlk Yargılar ) " başlıklı y azıda yazar , hiç olmazsa bir dizi tarihsel doğruyu da tekrarl amak zorunda k alıyor , "Emperyalizm çağ ın­ da" Lenin ' in , b arışçıl geçişi , " gerçek­ leşmesi olanaksız olasılı k " , olarak gördüğ ünü teslim etmek zorunda k alı­ yor , Kautskizmi" " reformcu düşler" ola­ rak nıtel ıyordu . Y azar , tersin i andı­ ran çeşitli değerlendirmelere rağmen , 12 Eylül öncesinde , bilinçlerin karşı­ devrim tarafından tam anl amıyl a b askı altına alınmadı ğ ı dönemde şunları söyleyebiliyordu : " �n in ıçın devrim , hangi yoldan olursa olsun , burj u v a devlet makinesi­ n in , b ürokratik v e askersel aygıtın yıkılıriası demektir . " ( Yeni ULKE , sayı 3, s . 104 , 1978 , altını çizen y azar ) " Öyleyse p roletarya kendi diktato­ rasını kurması için , ' İkinci Enternas­ yonal kahramanl arı ' nın reformist bir düşünden başka bir şey olm ay an bu ' barışçıl ve demokratik 1 yolu önermek , p roletaryay a karşı burj uv azi safl arın­ da yer almak anlamına gelir . ( agy . , s . 10 ) Yazar böylece yıllar öncesinden bugünkü konumunu da tanımlamış olu­ yor .


Şubat 1988 Devlet, toplumun sın ıflara böl ünmesinin sonucu olarak ortaya çıkan , bir sınıfın diğ er sınıf vey a sın ıfları b askı altı nda organıdı r . egemenlik y arayan tutm aya Devlet her top lumda egemen üretim ilişki­ lerine damgasını vuran sın ıfın damgasını taşır . Köleci toplumda devlet , köle sahip­ lerinin , feodal toplumda toprak ağ aları­ burju vazin in_, toplumda kapitalist nın , sosyalist toplumda ise p roletaryanın dam­ gasını taşır . Devlet , her toplumda değ işik tipler ve biç imler almasına ra;ı;men ozu aynıdı r : egemen sınıfın diğ er sın ıfları -evet zor yoluyla- baskı altında tutan egemenlik aygıtıdı r . Tarihin gördüğ ü devlet tipleri , köleci , feodal , burj u v a ve p roleter olmak dört tanedir . Burj uva devlet tip i , üzere sınıfın egemenlik ay gıtı olarak tek tip olm ası n a rağmen , egemen sınıfın gereksi­ n imlerine sınıflar ilişkisi ve mücadelesi­ nin durumuna göre çeşitli biçimler alabi­ lir . Demokratik cumhu riyet , krallık , ana­ y asal monarşi , imparatorluk , faşist dikta­ törlük gibi yönetim biçimleri aynı sınıfın devlet tipinin ( burj u vazinin çıkarlarına yanıt veren örgütlenme , politik zor aracı ) değ işik b içimlerini meydana getirir . de , devlet sosyalist şekilde Aynı kapitalizmden komünizme geçiş aracı ola­ rak geçici bir örgütlenme olmasın a rağ­ tip i proleter devlet olarak tip men , ülkenin koşulların a , rağ men , olmasına sınıf savaşımının gel işimine b a ğ l ı olarak değ işik b içimler (k om ün , konsey , sovyet , halk demokras isi vb . ) al abilir . Değ işik biçimier almasına rağ men öz aynıdı r : komünizme kap italizmden Proletaryanın geçişte tüm bir t arihsel dönem boyunca , "sırtı yere getirilecek � kimse , hiç bir sınıf anl amında ' hiç kimse ' " kalmay ana kadar p roletaryanın devrimci diktatörlü­ g u . Lenin , "Burj uva devlet biçimleri son derece çeşitlidir , ama özler i birdir . Bütün bu devletler , son çözümlemede , şu ya da bir ama zoru nlu olarak , bu biçimde , burj u v azi diktatorasıdı r . Elbette kap ita­ siyasal de , geçiş komünizme lizmden b içimler b akımından büyük bir bolluk ve geri göstermekten çeşitlilik bir geniş kalmaz ; ama hepsinin özü , zorunlu ol arak b ir olacaktı r : p roletary a dikt atorası " ( 2 ) derken bunu anlatıyordu Kaldı k i , devlet biçimi ve devlet tipi arasında mutlak bir ayrım y apmak bile olan aklı değ ildir . Marksist otoriteler , bir çok yerde , devlet tipi ile , devlet b içimini Örneğ in kullanmışlardır . içerikle aynı Lenin , Sovyetleri anlatırken , "yeni bir devlet b içimi , ya da daha doğ rusu yeni b ir devlet tipi" olarak değ erlendirirken , "SOVYETLE R proleter başka yerde , bir diyordu . biçimidir" Rus diktatorasının Aynı şekilde , komün , yeni bir devlet tipi

EKİM

27

p rolet arya olarak nitelendirildiğ i gibi , "siyasal biçim i " olarak dikt atörlüğünün da değerlendirilmiştir . Bu söylenenler , şüphesiz devlet biçimi­ önemsiz olduğ u bakımdan politik nin sonucuna götürmemelidir . Aksine , Maksisı­ ler , devletin b içimi sorununa da y akın bir ilgi göstermişlerdir . Burada vu rgulap roletary a yazarı n , istediğ im iz , mak dikt atörl üğ ün ü , devrimci p roletaryanın iktidar örgütünü , devrimci özünden bo­ şaltmak ve burj u v azi tarafından k abul edilebilir bir duruma sokmak amacıyl a , proletary a dikt atörlüğ ünü , devlet tipi ve ayrıma tabi sahte bir olarak b içimi tuttuğudu r , Böyle bir sahte ayrıma y azar neden gerek duymuştur? Demokrasi ve diktatörlü­ ( gerçek proletary a diktatörlüğ ü ve gu sosy alist demokrasi ayrımı hatırlansın ) , birbirine karşıt şeyler göstererek ; am a aynı zamanda , sözde , p rolet arya diktatör­ Marksizm v azgeçmeyerek , de lüğ ünden zemininde kalarak , burj uv a liberal y ak­ laşımlarını haklı çık armak ıçın ; p role­ t ary a diktatörlüğ ün ü , burj uvazi tarafın­ içeriğe bir edilebilir kabul da dan ıçın . Marksizmi bu , Ama indirgemek terketmeden p roletarya devrimine ihanet safına geçmeden burjuv azinin etmeden , olanaksızdı r . neden ayrıma bir böyle Yazarın , b aşvurduğ unu anlamak için söylediklerini irdelemeye dev am edel im . İç Sa­ Yazar Engels ' in " Fransa ' da vaş" ın Almanca üçüncü baskısına y azdı ğ ı girişte yer alan , " E h pek i , bayl a r , b u bilmek benzediğ ini neye dikt atörlüğ ün ister m isiniz? P aris Komünü ' ne bakınız . dikUıtörlüğ ü p roletarya Komünü , P aris idi . " ( 3 ) şeklindeki sözlerini aktarıyor . Ve sonra , bu sözleri , Marks ' ı n , tamamiyle ve ayrıntıl arı savaşın içinde , savaş gelişimi üzerine komüncülere yol gösterme­ İş Savaş " t a " Fransa ' da hedefleyen yi p roletarya diktatörlüğ ü terimini kullanma­ m ası , ama , "Enternasyon alin Yedi Yılı " konuşmada , komünün , burj u v azi adlı k arşısında yumuşaklığını eleştirrnek ve kom ün ün "kendi iç yetmezlikleri" nedeniy­ dile getirmek amacı yla yen ilmesini le Komün , siyasal iktidarın söylediğ i , " temsil fethini tarafından sın ıfı işçi ediyordu . Komün üzerine çok y anılmalar oldu . O yeni bir sınıf hükümeti biçimini bulamadı . " ( 4 ) sözleriyle karşılaştırıyor . Bundan h areketle de , " devlet tipi olarak p roletarya diktatörlüğ ü " ile " devlet b içimi olarak p roletarya diktatörlüğ ü"nün ayrı şeyler olduğ u sonucuna varıyor ve ekli­ yor : "Bu ayrım çizgisi , Marksist p roletar­ ya diktatorası teori ve p ratiğ inde neyin bırakılabilip , neyin b ırakılamay acağ ı n ı d a ortaya koy a r . Devlet biçimi olarak


28

EKİM

Sayı : 5

p roletary a diktatorası bırakılabilir , çün­ k ü o işçi sınıfının kurtuluş hakkını ancak savaş alanında kazanabilmesine yol açan somut koşulların zorunlu sonu cudur . Ve bu koşull arın de� işmesi ile zorunlulu­ ğ unu y it irebil ir . Devlet tipi olarak p role­ tary a diktatorası bırakılamaz ; çünkü b ütün öteki devlet tiplerinden çok daha demokrat olm ası bir y an a , gelişmiş sınıf­ sız bir toplumun kurulmasına yönel ik tek devlet tipidir O . " i ş in püf nokt ası da işte burası . Proletarya diktatörlüğ ü , geniş demokrasi sunması neden iyle iyidir , bu bırakılma­ m alı . Ama b aşk aların a diktatörlük u y gu­ l adığ ı için zorunlu değ ildir , bırakılabi­ l inir . Burj u v a öny argılarla şartlanmış burj u v a demokratının hamkafası böyle Demokrasi iyidir , diktatörlük çalışır . kötüdür . Y azar , h iç de bu k adar sıkıntı­ lara düşmeden , açık bir şekilde p roletar­ ya diktatörlüğ üne karşıyım deseydi , so­ run çözülürdü . Ama hayır , O , iki sandal­ yede b irden oturmak istiyor , hem p role­ tary anın , hem de burj uv azininkinde . Ama p rolet ary a diktatörl üğ ünün , diktatörlük y anını atarsanız , yazarın diliyle "bıra­ p roletarya diktatörlüğ ünden kır"s anız , bir şey k almaz ki geriye . Ne idiğ ü belirsiz b ir " demokrasi" kavramı , sınıfsal içeriğ inden kop arılmış bir demokrasi k avramı , burj uv a demokrat hamkafa için belki bir tesellidir ama , bu y alnızca bir ütop y adır . Y aş amda hiçbir zaman gerçek­ leşmemiştir , hiçbir zaman da gerçekleşe­ mez . Basit bir nedenle , sın ıflar v araldu­ ğ u sürece , iktidarı eline alan sını f , b aşkalarına diktatörlük -burj uva liberal k afalara her ne kadar hoş gelmese de-, zor uygulamadan ayakta kalamaz , v a rola­ m az . Sınıfl arın v arlı ğ ı demek , insanlar arasında eşitsizliğ in ve uzl aşm az sınıf ç ık arlarının v arlığ ı demektir , ekonomik eşitsizliğ in olduğ u yerde , politik eşitlik olam az . Bu demektir ki , herkes ıçın demokrasi olamaz , diktatörlük olmadan da bu eşitsizlik korun amaz . "Proletary a dev­ rimden sonra da, devlete gereksinim duy acaksa , buna özgürlük adın a değ il , düşmanlarını b askı altında tutm ak için duy acaktır" ( Engels ) Y azar , " diktatörlük" ve " demokrasi" gibi kavramların bilimsel t anımını y ap ­ maktan kaçınmasaydı , liberal v aazlarının bir ütopy a· oldu3 unu , Marksizm zemininde k al ındığ ı sürece , demokrasi ile diktatör­ l ü ğ ün k arşı k arşıya konulamay acağ ını görürdü . Ama burj uva şartlanmışlık , bunu görmeye engeldi r . Burj uva liberali­ nin genel olarak demokrasiden bahsetmesi ve diktatörlüğ ü demokrasinin karşısına çıkararak , p roletarya diktatörlüğ ünü red­ detmesi , burj u v a demokrasisini kutsaması doğ aldı r .

Lenin , Kautsky ' nin p roletary a dikta­ törlüğünü y adsımak için , diktatara sözcü­ J Unu karikatürize ederek "bir kişinin diktatörlüğ ü" şeklinde yozlaştırdığ ını , bu kavramın Marksist tanımını y ap m aktan k açındığ ını vurguladıktan son r a , arı ve duru bir tanım yapıyordu : "Diktatora , doğ rudan doğ ruya zora day anan , hiçbir yasa ile bağlı olmay an bir iktidardır . "Proletaryanın devrimci diktatorası , p roletary anın burj uvazi üzerinde uygula­ dığ ı , zor aracıyla k azanılıp sürdürülen , hiçbir y asa ile b ağ l ı olmayan bir ikti­ dardır . " ( 5 ) Bu yalın tanım neyi anlatır? Diktatör­ lüğ ün "demokrasi" ve " diktatörlük" olarak b irbirinin karşısına konulamay acağ ını ; p roletary a diktatörlüğü teriminin , zor , baskı , §iddet y anını y adsıyarak , " devlet tipi olarak p roletary a diktatörlüğ ü " v e " devlet b içimi olarak p roletarya diktatör­ l üğ ü " şeklinde ayrılm ayacağ ı nı ; "devlet b içiminin " , " devlet tipiyle" ayrılm az bir b ütün oluşturduğunu vb . Tıpkı burj u v a devletin , " devlet t i p i olarak" burj u v a diktatörlüğ ü ve " devlet biçimi olarak " burj u v a diktatörlüğ ü şeklinde ayrılama­ m ası , ve " devlet biçimi olarak" burj u v a dikt atörl üğ ü olmadan " devlet tipi olarak" burj uv a diktatörlüğ ünün olamaması gib i . Burj u v azi , p roletarya diktatörlüğ ünde , kendileri dışında herkese şiddet ve terör uygulandığ ı yalanını y a y arak , komünist­ leri , p roletary a diktatörlüğ ü teorisini ve p ratiğ ini gözden düşürmek için çaba h arcamaktadır . Aynı y al anı , modern re­ v izyonistler de değ işik b içimde tekrarla­ y arak p roletary a diktatörlüğ ünün " kitlele­ re hoş gelmediğ ini " , " demokrasi mücadele­ sini zayıflattığ ı n ı " , " insanlığ ın değ işti­ ğ ini " , sınıfl arın uyum içinde , diktatörlük olmadan da sosyalizmi kuracağ ını vb . söyleyerek p roletary a diktatörlüğ ü düşün­ cesinin terkedilmesi gerektiğ ini ileri sür­ mektedirler . Ama hayır . Proletary a diktatörlüğ ü , p roletery anın burj uvaziye k arşı hiçbir yasa ile sın arlanmamış "tüfek , süngü , top gibi deyim uygunsa otoriter araçlar­ la" diktatörlüğ ü demektir . Bu terör öcr esi­ ni de içerir , ama , p roletarya diktatö;lücr ü teröre indirgenemez . Diktatörlük , şiddetli , şiddetsiz , barışçıl , askeri , ekonomik , politik vb . çeşitli biçimlere b ürün ür . Hiç şüphesiz , p roletarya gerektiğ inde burj u­ v azinin ve y andaşlarının p roletary a dik­ tatörlüğüne karşı direnişini , k arşı koyu­ şunu , şiddet öğesini de kullanarak , acımasızca b astıracaktır , onları demokra­ siden dıştalay acaktır . Yazar , diktatörlü­ ğü " devlet terörizmi" olarak sunarak , diktatörlüğ ü ve terörü sınıfsal içeriğ in­ den kop ararak p roletarya diktatörlürr ü teorisi ve p ratiğ ini tahrif ediyor . ( * * ) o


Şubat 1988 Yazar , sadece , p roletary a diktatörlü­ cr ünü " devlet terörizmi" yanıyla reddet­ � ekle de yetinmiyor . O, " devlet biçimi ve tipi olarak proletarya diktatörlüğ ü" teo­ risin i , p roletaryanın iktidarı nasıl alması gerektiğ ine de uygu l ay arak , " devlet biçi­ mi olarak p roletary a diktatörlüğ ü " nün bırakılması , iktidarın alınması sırasında şiddetten v azgeçileceğ i anlamına da gelir diyor ve uzun uzun Marks ' tan alıntılar yapıyoL Yazar , "devlet b içimi olarak p roletar­ ya diktatörl üğ ü" nün bırakılab ileceğ ine , daha doğ rusu proletary anın iktidarı ba­ rışçıl yoldan da alabileceğ ine k anıt olarak , Marks ve Lenin ' den iki örneğ e y aslanmaya çalışıyor . Bunlardan biri , Marks ' ın , 1870 ' lerde , Amerika ve İn giltere 1 de b arışçıl geçiş

( * * ) Bir zam anlar , Kautsky de , Sovyetler­ deki p roletarya diktatörlüğ ü u y gula­ m al arını sözkonusu ederken , " demok­ ratizm" h astal ı ğ ı n a tutularak sızla­ nıyordu : "Diktatoranın , demokrasinin ezilmesinin sonuçlarından biri de , bu . ·Ne b asın özgürlüğ ü var , ne konuşma özgürlüğ ü " Lenin ise ona ş u y anıtı veriyor­ du : "Sınıflar üstünde yer almış olan bu ' ciddi b il gin ' doğ rusu pek hoş ! Kautsky . . . Direnerek , ' k avonoz ıç ın­ dek i adam ' ın ay ak diretmesiyle : Barışçıl , iç sav aş s ız , diktatorasız , iyi istatistikli bir demokrasi verin b an a , diye y inelemekten başka b ir şey y apmıyor" ( P roleter Devrim ve Dön ek Kautsky , s . 12 5 ) Lenin , Kautsky ile böyle alay ederken , bir b aşka yerde , y ine , devlet ve p roletarya diktatörlüğ ünün işlendiğ i temel bir yapıtta , " tartışma ve düşünce özgürlüğ ü " bakımından burj u v a demokrasisi ile p roleter de­ mokrasisini k arşılaştırarak şunlara belirtiyordu : "Burj uva toplumun iliklerine dek çürümüş , satılı k p arlamentarizmi ye­ rine komün , düşünce özgürlüğ ü ve tartışmanın yutturmaca halinde yoz­ l aşmadığı örgenlikleri koy ar . Bu örgenliklerde , düşünce özgürlüğ ü ve tartışm a , yutturmaca halinde yozlaş­ m az : Çünkü p arlamenterler (bu örgüt­ lere seçilenler ) kendileri çalışmak , y asal arını kendileri uygulamak bu y asal arın etkilerini kendileri denetle­ rnek , bunlar üzerine , seçmenlerine k arşı , doğ rudan kendileri yanıt ver­ mek zorundadırlar . " ( Devlet ve i hti­ l al , s . 65-6 6 )

EKİM

29

ol anağ ından sözetmesi ; ikincisi ise , Le­ nin ' in 1 9 17 Şubat Devrimi 1 nden sonra , iktidarın Sovyetlere geçmesi koşullarında , proletaryanın b arışçıl yoldan iktidarı ele alma olan ağ ı ndan sözetmesi . Tesadüf değ ildir . Şimdiye kadar Mark­ sizmin devlet ve prolet ary a dikt atörlüğ üne ilişkin görüş ve pratiğ ine saldıranlar , -Kautsky ' den Kruşçev ' e , Kruşçev ' den onlardan E u ro-komünistlerine , günümüz revizyonistlerine k adar hepsi , Marks 1 ın , İ ngiltere ve ABD ' ye ilişkin söylediklerini k anıt olarak kullanmışl ardı r . Lenin , Kautsky ' n in bu örnekleri kullanma girişi­ mını teşhir edip iddialarını çürütürken , "Eğer Kautsky ciddi ve dürüst biçimde düşünmek istesey di , kendi kendine sorar­ dı : Devrime ilişkin ve istisn a nedir b ilmeyen tarihsel y asalar var mıdır? Ve y anıtı : h ay ı r , yoktur olurdu . " diyor ve sonra , Marks ve Engels ' in Paris Komünü üzerine y aptı ğ ı değ erlendirmelere atıfta bulunuyordu . Bilindiğ i gibi Marks , Kugelmann ' a ünlü mektubunda , Paris Komünü deneyle­ rinden de y ararl anarak , "Kı ta üzerinde gerçekten halkçı her devrimin ilk koşulu , bürokratik ve askeri makineyi yıkmaya dayanır" diyordu . Marks ve Engels , devrimin devlet iktidarını yı kınayla sonuçlanmasını bü­ rokrasi ve ordunun varlı ğ ı ile ilişkilen­ diriyordu . Kapitalizmin henüz tekelci aşamay a ulaşmadı ğ ı bir dönemde , İngilte­ re ve Ameri k a ' da k ap italizm , " özellikle belirtici olan temel iktisadi n itelikleri nedeniyle , kendini -bütün ölçüler saklı­ en y üksek b arışçıllık ve liberalizm ile gösteriyordu . " İşte bu koşull arda bu ülkelerde bürokrasi ve ordu örgütlenmesi­ nin gelişmemiş olması nedeniyle , Marks b arışçıl gelişme olan ağ ı ndan sözediyordu . F a k at günümüzde , empery alizm çağında ise , ekonomik nitelikleri nedeniyle b ütün ülkeler " kendini en düşük barışçıl ve liberalizm ile , militarizmin en yüksek ve en genelleşmiş gelişmesi ile" karakterize eder . Bundan dolayıdır ki , Lenin daha 1 9 1 8 ' de artık , ABD ve İngiltere ' de de gelişmiş bir bürokrasi ve ordu örgütlen­ mesi olduğ unu , 2 0 . y üzyıldaki gelişmelerle , özellikle emperyalist savaşla k anınandı­ ğ ını söylüyordu . Proletaryanın burjuv azi­ den iktidarı alı rken şiddet uygulamak zorunda olduğ u , bütün tarihsel örneklerle de k anıtlanmış ilkesel b ir önem taşımak­ tadır . Çünkü burj uv azi hiçbir zaman gönüllü olarak itidarı p roletary ay a ver­ mez ; " zora dayanan devrim olmaksızın , burj u v a devlet yerine p roleter devleti geçirmek olanaksızdır . " ( Lenin ) Y azarın ikinci k anıtı , Lenin ' in , 1 9 1 7 Şub atından sonra , Sovyetlerde Bolşevikle­ rin çoğ unluğ u sağ laması , burj uv azinin


30

EKİM

Say ı : 5

Sovyetlerin iktidarına boyun eğ mesi ve tüm iktidarın Sovyetlere geçmesi durumun­ da , iktidarın " en acımasız" b ir şekilde , b arışçıl yoldan proletary aya geçebileceğ i şeklindeki görüşü . Yazar şöyle diyor : " K autsky ' e karşı polemiğ i , özellikle Devlet ve Devrim ' deki kimi polemik for­ mülleri , Lenin 1 in de devlet biçimi olarak proletarya diktatarasını fetişleştirdiğ i izlenimini verebilir . Oysa Lenin , devlet biçimi olarak proletarya diktatorasının bırakılın asına kapalı değ il dir . " Daha sonra Lenin ' in , Sovyetlerde ço­ ğ unluk sağ landığ ı koşullarda barışçıl geçiş olan ağ ı ndan sözeden düşüncelerine atıfta bulunuluyor . Aslında bu örneğ in , Marksizm-Leniniz­ me karşı kullanılması da yeni değ il dir . Kautsky , Lenin daha hay attayken , Lenin ' ­ in "en acısız geçiş" sözlerine sık sık atıft a bulun arak alay ediyordu . Biz sadece , Lenin ' in , sovyetler iktidarının egemen olmamakla b irlikte ayrı bir ikti­ dar olarak kendini ortaya koyduğ u , ikili iktidar koşullarında -ki sovyet iktidarı­ nın varl ı ğ ı demek , ordu ve bürokrasinin ortadan kaldırılması demektir- böyle bir olanaktan sözettiğ ini ; ama , burj u v azinin Bolşeviklere ve gelişen yığ ın h areketine k arşı zor kullanması ile birlikte , bu olanağ ın ortadan k alktığ ını , iktidarı devrimci şiddet yolu ile almanın k açınıl­ m az olduğ unu söylemekle yetinelim . Lenin , Kautsky ' nin "en acısız geçiş " ile ilgili atıfta bulun arak alaylarına düştüğ ü dipnotta , " en acısız" geçişin koşullarını şöyle açıklıyordu : "Gerçekte , işi alay a dökmek için gözle görülür bir çaba gösteren Kautsky , bu ' en acısız ' geçiş deyimini bir çok kez aktarıyor . Ama bu çaba yersiz olduğ un­ dan , bir kaç sayfa ilerde aldatmacay a sapıyar ve y anlış aktarıyor : ' acısız ' geçiş ! Bu tür yöntemlerle k arşı tına bir saçmalık söyletmek elbette güç değ il dir . Bu aldatmaca , şu kanıtın da özü bakı­ m ından bir yana bırakılınasını sağlıyor : Sosyalizme en acısız geçiş , ancak yoksul­ l arın genel örgütlenmesi ( Sovyetler ) ile ve eğ er devlet iktidarının kaynağ ı ( pro­ letary a ) bu örgütlenmeye y ardımcı olursa olanaklıdır" ( 6 ) Yaza r , bütün bunlara ek ol arak Lenin 1 in , " döneklikle" , "burj uv aziye uşak­ lıkla" m ahkum ettiğ i Kautsky ' yi akl amak­ tan da geri k almıyor . Yazara göre , " Kautsky ' nin proletarya diktatarasını , ' demokrasinin p roleter iktidar evresindeki içeriğ i ' olarak tanımlaması çok doğ al­ dır . " Kautsky ' nin hatası , " devlet biçimi olarak proletarya diktatorasının �orik v arlık hakkını ( abç ) y adsı "ması ve Marks ve Engels ' in " k imi temel metinlerini sansür etmeye kadar" ileri gitmesiydi .

Eh , bu kadar "hata" kadıkızında da olurdu . Yazarımız , bütün bu söylediklerinden sonra , "Gerçek anlamda proletary a dikta­ torasının , devlet biçimi olarak proletarya diktatorasının bı rakılması , ne Marksizmin bı rakılması anlamına gelir , ne de Leni­ nizmin " diyebilmektedir . Burj uvazi , Marksizm-Leninizme kaba saldırılarının yanısıra , Marksizm-Leni­ nizmi devrimci içeriğ in den kop ararak , kendisi için kabul edilebilir bir duruma getirmeye de özen gösterir . Marksizmin otoritelerini azizleştirerek , onların teori­ s ının devrimci özüne saldırı r . Bunu da , sözde Marksist olan revizyonist ideologla­ rı aracılığ ıyla yap a r . Yazarımız da , bu role soyunmuşl ardan biridir , Bütün revizyonistler gib i y azarımız da , Marksizm-Leninizmi revize ederken , Marksizm-Leninizmin bir bilim olduğ u , din olmadığ ı , her yeni gelişme karşısında değ işmeye açık olduğ u , tamamlanmamış olduğ u vb . gibi genel doğru anlayışıara sığ ın ıyor . Y azar , bu genel doğ ruları kanıt göstererek , tamamiyle diy alektik bir ge­ lişme seyri izleyen bilim i , bizzat otorite­ aşılmas ı " ler " Marksizmin tarafından olarak yorumluyor . Yazara göre Marksizm , Komünist Manifesto ile başlatılabilir ve 1858 1 de , ( Marks 1 ın , Grundrisse adlı ese­ rinde b ütün boyutları ile ortaya koyduğ u , daha doğ rusu , önceki yaklaşıml arını kanı tladığ ı ) artı -değer teorisi ile aşıl­ mıştır . 187 1 ' de , Paris Komünü deneylerin­ den " Marksist y ararlanılarak , devlet teorisinin yetkinleştirilmesi" ile , daha önceki Marksizm bir daha aşılmıştı r . Aynı şekilde , Lenin ile b irlikte Marksizm bir üçüncü kere aşılmıştır . Bütün bu orij inal " aşılma teorisi" ile nih ayet sadede gelinmekte ve y azarımız baklayı ağzı ndan çıkarmaktadır: "Avru p a komünizmi , b aşarı derecesi ne olursa olsun , Marksizm-Leninizmi bir aşma girişimi olarak değerlendirilebilir . Ama bu girişimin öncülüğ ünü , gerçeklikte Avrupa komün izminden önce , 1956-1957 ' den b aşlarayak SBKP yaptı . Ve sürdürüyor . " Demek ki , bu orij inal " aşılma teorisi"­ nden y azarın muradı , Avrupa kom ünizmini ve onun şahsında , bu ihanet yolunun Türkiye 1 deki yeni izleyicilerini ve temsil­ cilerini aklayıp onore etmektir . Ve bu " aşma"nın öncülüğ ünü de , Avru p a komü­ nizminden alıp Kruşçev ' in ş ahsında SBKP ' ye vermektir . Birincisi , Marksizm-Leninizmi öze iliş­ kin sorunlarda , devrimci sınıf mücadele­ si , proletarya devrimi , proletarya dikta­ enternasyon alizmi , proletary a törlüğ ü , (Devamı

s.]B ' de)


Şubat 1988

EKİM

31

Devrimci görev ve Türk Solu nun tutumu Diyarbakı r A skeri Cezaevi. ' nde tutuklu üç PKK savaşçı sı nı n sol bası n da yayı nlanması amacı yla ka leme aldı kları (b ize de ulaştı rı lan ) aşağı daki yazıyı aynen yayı nlıyoru z . Üzerinde çok tartı şı lan ve çoğu zaman sol çevrelerde dah i resmi-burjuva ideoloji ve propagandanı n kaynaklı k ettiği gerici önyargı larla haksı z yere suçla nan ve karalanan PKK ' n ı n savaşı , bizzat savaşçı ları nı n a ğzı nda n anlatı lmakta , suçlamalara , önyargı lara cevap veril­ mektedir. Bu bakı mdan yararlı olacağı düşüncesi ve sorumluluk bilinciyle EKIM yazı yı okuyucuları n a ve kamuoyun a sunuyor. PKK ile aramı zdaki fark ilkeseldir, bu biliniyor. Biz çaba ları mı zı n merkezine sı nı f savaşı nı ve sosyalizmi koyuyoruz, PKK ulusal sorun u . A ncak şüphesiz ki, her ulusu n , her halkı n özgürlüğünü silahla elde etme ya da koruma hakkı vardı r ve b u tamamiyle haklı ve meşrudur. Diğer b ir nokta, b iz Türk veya Kürt solu değiliz ; önceden oluşmuş ve içinde birden fa zla millet ı1e milliyetİn yer a ldı ğı belirli bir siyasal çerçevede , belirli bir siyasal iktidarı .. sermaye iktidarı nı yı kmak ve b ü tün uluslardan işçilerin eşitliğine ve kardeşliğine dayanan sosyalist bir cumhuriyet kurmak ama cıyla savaşan Türk, Kürt vd. kökenli kom ünist ve işçilerden oluşan en ternasyonalist b ir hareketiz.

Ülkemizde gelişen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi k arşı sı nda , devrimci-demokrat ve aydı n çevrelerle bu kesimlerin yayı n organları içinde bulundukları olumsuz tutumlara birkaç sözle değinmek istiyoruz . Türk sol hareketinin değerlendirmesini yapma bu yazı n ı n amacı değildir . Bu y azı da gündemde olan mücadelemize k arşı y aklaşı m a k ı saca p armak basacağı z . H al k ı m ı z ı n tarihi baş kaldırı ve b aştan başa k atliamlar eşliğinde esaret zincirlerine vurma , köleleştirme ve tarih­ ten silme çabaları yla tanıml an abilir . Oçbin y ı llı k işgal ve somurge uygula­ maları bizi halk olarak tarihten silmedi . Oç bin yıllı k k atliamcı , baskı cı , sömür­ geci uygulama mirasını en son T . C . devleti devraldı ve bizi tarihten silme ç alışmalar ı n ı n en yoğununu gündemleştir­ di . Ülkemizin y aln ı z işgal edilmekle yer üstü ve yer altı zenginlikleri talan edilmekle k almadı . Kürt halkı , Türk ulusunun ulusal yayılma alanı ve h am maddesi haline getirildi . Oç bin y ı llı k tarihimizin en k aranl ı k , en tehlikeli dönemini h alk olarak yaşı yorduk . İ ki seçeneğimiz vardı . Ya her gün eriyerek barış içinde yok olacak ya da direnerek bağı msı z alacaktı k . Halk ı m ı z PKK önder­ li ğinde iradesini direnerek var olma yönünde kullandı . Evet , bugün hal k ı m ı z Türk devleti ile üçbin y ı ll ık esaretten kurtulma n ı n ve özgür olman ın hesaplaş­ ması içindedir . H alk ı m ı z ı n özgürlük ve b a ğı msızl ı k <irzusuna resmi devlet politik ası n ı n yak­ laşım ı herkesçe bilinmektedir . Halk ı m ızın

v arlı ğ ı n ı inkar etme , en masum bir ulusal talebi kan ve k atliamla bast ı rm a , zorla ol uşturulmuş Misak-ı Milli ' nin de dokunulmazlı ğ ı n ı savunma vs . dir . Bugün bağrı ndan çı ktı ğı m ı z ülkemiz üstünde halk olarak hiçbir söz hakkı mız yok . Dilimizle konuşmam ı z . yasaklanmış , tüm ulusal değerıerimize y abanc ı l aştı rı lmay a , korkunç bir asimilasyona tabi tutularak ve Türkleştirilmeye , çocukları mıza , köyle­ rimize verdiğimiz Kürtçe isimler değişti­ rilmekte , Kürt ve Kürtl Ü kle ilgili her şey silinmeye , unutturulmay a çalışı lmaktadı r . 20 . y üzy ı l ı n son çeyreğinde yery üzünde bunca ı rkçı , bunca bask ı c ı ve yok edilme tehlikesiyle yüzyüze olan başk a bir halk var m ı d ı r acaba ? Mevcut durumda halkı mızı yok etme , k atHarnlara tabi tutma , zorunlu iskan , sürgün vs . vs . nin tüm y asal alt zemini hazı rlanmış ve p ratiğe uygulanmaya baş­ lanmıştı r . Devlet tüm bu uygulamaları mücadelemizin gelişmesi karşısında ihti­ yaç duyduğu şekilde yürürlüğe koymakta ve koymaya dev am etmektedir . Pişmanlı k y asası , kelle a vcı lı ğı nı resmileştiren , savaşçıların başına milyonlarca ödül koyma , korucu adı alt ı nda p aral ı milisıe­ ri silahlandı rıp adam öldürmek için orta yere salma , başka ülkenin s ı n ı rları n a tecavüz ederek saidı rma v s . bunları n hepsi yasallaştır ı lmıştı r . Kı sacası gayri insani , ulusl ararası hukuk kuralları n a , savaş kurallar ı n a uymayan , tüm yol ve yöntemlerle başvurulmuş , bunlar y asallaş­ t ı r ı l arak halka da benimsetilmeye çalı ş ı l­ mı şt ır . Tüm bunlar mücadelemizi durdur-


32

EKİM

Sayı : 5

maya yetmedi . Gizlediği sömürgeci maske­ sini biraz daha aralandı rm ak , gerçek ve ayr ı bir askeri örgütlenmeye giderek mücadele karş ı s ı nda dağı lmaya yüz tutan askeri ve idari örgütlenme yerine yeni örgütlenmelere yöneldi . Tabi bu yollarla da sonuca giderneyecek tir , gitmesi mümkün değildir . "Eşkiy ayı yok edeceğiz , kökünü kazı yacağı z , vurduk , saklanacak delik arı yorlar" yollu iç ferahlatıcı p rop agan­ daları art ı k s ı k s ı k kullanamaz oldu­ l a r . Nasıl kökü kazı nacak savaşç ı l arı n , k arşı l arında sav aşan bir h alk v a r . Biz ıçın , devrimcileri yok etmek içinden çı k t ı ğ ı m ı z halkı yok etmeleri gerekir . Bir halk ne k adar yoksul , küçük ve geri olursa olsun , savaşmaya karar verdi mi , onu hiçbir güç altedemez . i şte Vietnam örneği . Bizim halkı m ı z da kölelikle , sömürgecilikle , tarihsel bir hesaplaşma içindedir . Savaşı m ı z ı n çok zor ve çok k anlı olacağını biliyoruz . Karşımı zda duranlar bölgenin en büyük ordusuyl a , ı rkçı , kafatasçı y a p ı y a sahiptirler . Resmi devlet politik ası bizim için s ı r değil . T . C . bizimle b i r savaş içindedir . Oldu kça eşitsiz koşullarda yürüttüğümüz devletin her ne hikmetse , bu savaşı resmi olarak dile getirmeye dili v armı yor . Ama fiilen savaşta olduğunu da gizleyemiyor . Ordusunun en seçme birliklerini ülkemize sevk etti , askeri varlı ğ ı n ı kat k at artırdı . Milyonlarca lira h arcay ı p savaş don an ıın ı h arc ı yar . Korucu adı alt ı nda milis paralı askerlerden oluşan bir ordu­ yu , Kürtlerden oluşturmaya çal ı şı yor . Hük ümet , Milli G üvenlik Konseyi , MİT V S c devletin en yetkili k arar organları n ı n b a ş gündemini P K K ve gelişen ulusal mücadelemiz işgal etmekte , devlet tüm politikalarında bu savaş durumuna göre Geliştirdiğimiz yönünü belirlemektedir . mücadele ile bunu devlete dayan d ı rm ı ş bulunmaktayı z . Bu , unsuru devlet resmi a ğ ı zi a itiraf etmeye yan aşmasa da pratik k arar ve faaliyetleriyle bunu gizleyecek durumu k almam ı ştı r . Resmi devlet organları TRT , basın ve burj u v a partileri hep bir ağı zdan milli birlik ve beraberlik v aazları vermekte , şovenizm zehirini bu güne k adar görülme­ miş boyutlarda Türk halkı n ı n k afas ı n a etmektedir . Halklar arası nda ş ı rınga düşmanlı k geliştirmek , sını fs al çı k arları için h alkları birbirine kırdırmak ve talan düzenini bu şekilde sürdürmeye çalı şmas ı , burj u v azinin en s ı k başvurdu­ ğu yoll ardan biridir . Türk burj u v azisi T ürk şovenizminin ayran ı n ı alabildiğine k abartmaya çal ı şmakta , elinden geleni ardı na koymamakta , eline geçen hiçbir fı rsatı k açırmamaktadı r . Türk ve Kürt h alkları arası nda düşmanl ı ğı körükleyip geliştirmeyi , güvensizliği yaymayı politi-

kası n ı n temel taşlarından biri h aline getirmiş bulunmaktadı r . Hay ali bir tehli­ ke y aygaras ı yla halk ı n ufkunu k arartma­ y a , yedeğine almaya çalı şmaktadı r . Vata­ n ı mı zı milletimizi bölmek , yabancı güçle­ re peşkeş çekmek , Türk milletini tarihten silmek istiyorl ar yaygarası yla , olmayan bir tehlikeyle halkı n içine korku salma , v atan haini ilan ettiği , ulusal kurtuluşçu güçlerimize ve Türk devrimci h areketinin üzerine sürme yoğun çabası içindedirler . Kimsenin Türk v atan ı n ı milletini böldüğü falan yokken , tarihsel gerçekler inkar edilerek demagoj i ve y alan mekanizması tüm boyutları yla işletilmektedir . Vatanı ve milleti bölünen v arsa , o Türk vatanı ve milleti değildir . Kürtlerin vatanı ve Kürt halkı bölünmüş , aras ı n a suni s ı n ı r­ lar çizilmiş , halkı m ı z birbirinden kop a­ r ı lm ı ş ve biz tarihten silİnıneye ç a l ı ş ı l ı ­ yoruz . Tarihi toplumsal gerçeklerin ters­ yüz edilmesi ancak bu k adar olur . Bu ipleri koparm ı ş azg ı n şovenizm dalgası k arşı s ı nda düzen partilerinin tümü vatanın bütünlüğü tehlikededir . Milli sorunu iç politika aracı y ap maya­ lı m . Hepimiz milli mütabakat içinde olal ı m ; şeklinde tavırları nı koymuş bu­ lunmaktadı rlar . ve üniversitelerin Burj u v a basını tavrına baktı ğ ı mı zda , obj ektif h abereilik ve bilim çevreleri olmaktan tamamen uzak , uzaktan kumandal ı , resmi devlet politikas ı n ı n katı şı ks ı z savunuculuğunu yapmak ta halkı yanı ltın ak , y alan ve yanlış bilgilerle halkı kan emicilerin yedeğine alma ve şovenizınİ etkin bir şekilde yayma araçları hal ine gelmiş bulunmakta d ı rl a r . Bası n sözümona k amunun vicdanı h a k ­ kın ve halk ı n sesi olacakken ı rkçı faşistlerin sesi olmuştur . Resmi çevrelerce belirlenen politikalar doğrultusunda y a y ı n yapmakta , tarihsel ve toplumsal gerçekle­ ri inkar temelinde halkın bilincini körelt­ mekte , halklar ı m ı z arası nda güvensizlik ve düşman l ı k y aymakta , çağdışı bir tutum sürdürmektedir . Bugün Ulusal Kur­ tuluşçu G üçlerimizce verilen mücadelenin ne k adarı halka yansıtı lmakta d ı r ? Ülkede olup bitenlerin , gerçekleştirilen eylemlerin ne k adarı halka yansı tı lmaktadı r? Bu soruları sordu ğumuzda , verilecek cevap ortaya gerçeklerin h alktan gizlendiğini gözler ön üne serecek tir . Gerçekleştirilen binlerce eylem , özellikle devlet güçlerine yönelik operasyonla r , h alktan gizlenmek­ te , h aberler arasında yer almamaktadı r . Tüm burj uva çevreler ve aydınları E rgun Göze ' den Uğur Mumcu ' suna k adar hep si devlete akı ldanelik etmekte , P KK ' n ı n ve Ulusal Kurtuluş G üçlerimizin nasıl yok edileceği , neler yapı l acağı konusunda yol , yöntem göstermekte , devletin binlerce


Şubat 1 9 8 8 uzmanı yetmiyormuş gibi , bunlar halk düşmanl ı ğ ı ve :;;o ven i zmin değirmenine su taşı maktad ı r . I l ginçt i r , devrimcil i k ve demokratl ı k a d ı n a mangalda kül b ı rakma­ yan , b azı köşe yazarları , PKK ' y a k a rşı Kontr-Gerilla ' y ı harekete geçirmedi diye devlet yöneticilerine çatmakta , 12 Martta Kontr-Gerillayı bize karşı kullan d ı n ı z , biz devletin ve milletin bü tünl üğünden y an aydı k , ası l devleti bölmek isteyen PKK ' ya k arşı güçleri meydana salman ı z gerekir , yazı k değil mi , bizi haksı z yere diyerek burj u v azilerine süründürdünüz yol göstererek , dert yanmaktadı rl a r . Sanki devlet Kontr-Gerilla güçlerini orta­ ya salmakta , katliamlarla görevlen dir il­ mekte geri kalmış gibi . Baylar merak etmesinler , sözünü ettikleri güçlerin otuz­ iki tekmili birden ülkemize ve üzerimize salı nmı ş bulunmaktad ı r . Ne kadar demok­ rat ve halktan yana oldukları nı müca de­ lemiz gösterm iş , maskelerini düşürmüş bulunmaktadı r . En gerici faşistinden , U ğur Mumcu gibi demokrat geç inenlerin tümü Kürt sorunu k arş ı s ı nda yan yana olm aktan aynı ağı zları konuşmaktan sa­ k ı nca görmemektedirler . Araları nda tek fark hal k ı m ı z ı tarihten silmede b aşvu ru­ lan yol ve yöntemlerin biçimleri yle ilgili­ d i r . Özde Kürt ulusunu yok edilmesinde Türkleştirilmesinde hepsi ay nı yerde bu­ luşmakt adı r . Bilim y uvaları olması gereken üni ver­ site çev relerine b a kt ı ğı m ı zda aynı koro içinde onların da eksiksiz yerlerini aldı k l a r ı n ı görmek teyiz . Türk üniversite cevreleri bilim adaml ı ğı adı n a , b ilimin ı rz ı n a geçmekte , insanlı k ve bilim d ı ş ı şovenizme , bir halk ı n tarihten silinmesi politikaları na "bilimsel " tezler ve rı ç ı kla­ malarla k a t ı l ı mları nı esirgememektedirler . Düğmeye b a s ı l d ı ğ ı nda ülkenin tüm üniver­ si teleri , ülkenin ve vatanı n bölünmezli­ ğiyl e , böl ücülük tehlikesi üzerine konfe­ ranslar vs . düzenleme yarı ş ı n a hizmet etmekte kusur bı rakmamaktadı rlar . Namus­ lu bir ses işitmedik bu çevrelerden . Ne k adar acı ve korkunç bir durum bu . Burunları dibinde icice oldukları 15 milyona y a k ı n bir h a'l k ı n varlı ğı inkar edilirken ve tarihten silme p litikaları son sürat uygulamaya sakulurken , bilim adam­ l ı ğ ı n ı n n amusuna sahip k imsenin sesını işitmedik . Ne k a dar korkunç ! Bu çevreler b ilim dünyas ı n ı n y üzkaralı ğ ı n a soyunmuş ve bunu sürdürmeye devam etmektedirler . Her gün bunu bası n d a TRT ' de , mecliste , siyasi p artilerde , üniversitelerde , Bulga­ r �stan ' daki Türklerin isminin değiştirildi­ ğ ı , baskı yapı ldı ğı , bunun zulüm oldu­ ğu , ulusl ararası hukuk kurall arı na ve insanlı ğ a uymadı ğı yollu y a z ı la r ve açı k l amalar birbirini kovalamakt adı r . Şovenizm dalgası n ı n k abarınası nda Türk-

EKİ M

33

lüğü n şahtanması nda bundan iy ice yarar­ l a n ı l d ı ğı , tüm çevrelerin aynı yerden Bulgaristan yöntendirildiği ortadadı r . Türkleri kon usunda bunca yaygara kop a­ ranları n , burunları d ibi nde olan bi tenleri neden görmezlik ten gelmek te , sağı r sultan rol ünü oynamayı k ı l ı n ı k ı p ı rdatmamayı tercih etmektedirler neden ? Bu kara mizah örneg ı , bu çifte standart , acaba dünya­ nın başka yerler inde yaşanmış m ı d ı r ? Halk olarak dilimiz yasaklanmı ştı r , bu Anayasaya kadar sokulmus , Kürtce olan � köylerimizin , çocu kl arı mı z tn vs . isimleri değişti rilmekte , bunlar için niye ulusl ar­ arası hukuk kuralları insan l ı k değerleri vs . bu çevrelerin a k ı l l a r ı n a gelmemekte­ dir . Yoksa uluslararası hukuk kuralları ve ulusl arın kaderlerini tayin hakkı i ç i n de Kürtler ı ç ı n özel bir ma dde mi vardı ? Bu kurallar Kürtler için uygulan­ maz mı denmisti � ? Evet oldukca iğrenc , dünyada benzer i görülmemiş ik ( yüzlü bi r tutum takı nmaktadı rlar bize karsı � . Su � anda bulunduğumuz Diy arb a k ı r Aske ri Cezaevinde ziyaretçilerimizle Kürtçe ko­ nuşmamı z yasakt ı r . Türkiye ' nin hiçbir cezaevinde görülmeyen bir uygulama v a r . Ziy aretçiterin Kürtçe konuşmamaları nı sağlamak için ziyaret yerinde siyasi polis görevlendiritmiş bulunmaktad ı r . Bul garis­ tan ' da baskı ve zulüm var denilmektedir , yaygara kop arı lmaktad ı r . Peki , burada zulüm ve vahşet yok mu? Yalnı z Diyarba­ kır Cezaevinde vahşetin kurbanları n ı n sayısı 40 ' a ulaşmaktadı r . Niye bunca zulüm ve baskı denilmiyor? Yoksa ışın içine Kürtlük girdiğinde devrimcilik ve demokratlı k , insan hakları ve hukukun savuncusu olmak s ı n ı rı son mu buluyor? Böl ücülükte takı n ı l acak tav ı r d a milli birlik ve mutabakat sağlanmal ı dı r , şi arı ­ n ı n ne anlama gelqiği , bm;j u v azinin bunu niye sloganlaştı rdı ğı na k ı saca değ inelim ; ne üzerinde milli mütab a k a t ? Kürt halkı ­ n ı n esaretinin devam ı n d a , tarihten silin­ mesinde , mevcut resmi polit ikanı n y ürü­ tülmesinde hep beraber ve birlik olal ı m . Uygul a n ı l acak ve yasal statüye kavuştu­ rulmuş , baskı işkence , katliam , mecburi is kan vs . de hepimiz birleselim . C a tl ak , ayrı ses çı kmamalıdan b � şka b i r şey değildir bu milli birlik şi arı . Evet , Kürt halkı n ı n özgürlük ve b a ğı msı zlı k özlemin i ve hakkını yok etmede elele verelim denilmektedi r . Bu şiarı burj u vazinin tüm k a n alları , resmi devlet çevreleri , b as ı n v e _ün i versiteleri , hepsi b u yok edilişi n , slogan ı n ı milli birlik ve beraberlik lafları yla cilalay ı p , kitleleri buna haz ı r­ lama çab ası nda el ele yürümektedirler . Resmi çevreler bası n , TRT , üniversite­ ler vs . b u tutum içindeyken , sol , devrim­ ci saflarda kendini gören kesimlerin tavrı ne olmaktad ı r . Üstlerine düşeni yapmakta


34

EKİM

Say ı : 5

m ı d ı rlar? Bu soruya acı da olsa verece­ gımiz y an ı t hayı rdı r . Türkiye sol ve devrimci çevreleri s ı n ı f mücadelesi gere ğ i savenizmin k ararlı düsmanı olmak , halka gerçekleri ulaştı rmak , � burj u v azinin halkı aldatma mekanizması karşısı nda durm ak­ t ı r . Burj uv azinin güçlenmesi , şovenizmin dal budak salması , s ı n ı f mücadelesinin önündeki en büyük düşman ve engel oldu ğ unu uzun uzun anlatmaya gerek yok san ı rı z . Şimdi Türkiye solunun ülkemizde geli­ şen Ulusal Kurtuluş Mücadelemize k arşı tavrına kısaca eğ ilelim : Özellikle y ay ı n ol anağ ı bulunan baz ı devrimci-demokrat çevrelerin tavrı oldukça yetersiz ve geridir . H albuki bu kesimlerden halk olarak büyük beklentimiz v ardı . Devrimi­ m ızın dış müttefiklerinin başında Türk devrimci hareketi gelmektedir . Mücadele­ mizin silahl ı direniş aşamasına girmesi­ nin üzerinden epey zaman geçti ve çok mesafeler k atettik . Ta bu olarak , dokunul­ maz bellenen " Kürt sorunu " resmi devlet çevreleri ve burj uva basında konuşolmaya ve tartışılmaya başlandı . Türk-sol çevrelerinin de teslim ettiğ i gibi Kürt sorunu ta bu olmaktan çıktı . Çıktı ama , bu çıkışta devrimci çevrelerin yayınl arının p ayı ne oldu ? Sorunu tab u olmaktan çık aran tartışan devletin resmi çevreleri ve burj uva basın ı dı r . Sorunu görmemezlikten gelemez duruma düştüler ve çözüm yolları ararken , birbirlerine akıl verirken , Kürt sorununu işlernek zorun­ da kaldılar . Sorunu gündemleştirmeleri , isimlendirmesi onların istediğ i ve arzul a­ dığ ı bir şey değ ildi tabi . Sorunu gündem­ leştiren ve tabu olmaktan çıkaran temel unsu r , geliştirdiğ imiz halk mücadelemizin day atmas ı dır . Neden Kürt sorunu 15 Ağ u stos 1984 öncesi böyle gündemleşmemiş­ ti? Yazılıp çizilmiyordu d a , bu tarihten sonra eline k alem k ağ ı d ı alan , kalem sallamaya b aşladı . Bu tabii ki bir tesadüf değ il dir . Gelişen halk müc adelemiz gerçeğ i k arşısında pol itik alar üretmek zorunda k almalarının , mevcut politikala­ rın ihtiyaca cevap veremez hale gelmesin­ den ötürüdür . Bu b a ğ l amda , soruna baktığ ımızda Türk devrimci demokrat yayın ve çevrelerinin gelişmenin çok gerisinde k aldı ğ ı n ı , uzun süre sessizl iğe gömülerek , bekle gör tutumu güttüğ ü , burj u v a b asının soruna el atmay a göster­ diğ i cesaret i , gösterernediğini gördük . Böyle mi olmalıydı ? Tabii ki hayı r . Herkesten önce b u kesimlerin soru na daha y ak ından sorumluluk ve enternasyonalizm bilincine yaklaşıp irdelemel i , gerçekleri ort aya serip halkı aydınlatmalıydıl ar . Bu yapılmadı . Uzun süre sessizlik duvarı aşı l amadı . Şunu unutmay alım k i , sınıf mücadelesinde sessiz kalmak , haklının

yanında açıktan tavır alıp , savaşa k atılmamak , ortada k almak , burj u v aziye meydan ı teslim etmek , kitleleri onun etkilemesine , örgütleyip yönlendirmesine bırakmak demektir . İşte ülkemizde gelişen Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz k arşıs ı nda sol çevrelerin tavrı bu olmuştur . Meydanı kafatasç ı halk düşmanıarına bırakmıştı r . Sol çevrelerin bazılar ı ölümden k açar gibi " Kürt sorunundan k açıp , bölücüleri destekleme , vatan hain i damgasını yemek­ ten kurtulmak için renksizl iğ i tercih etmiş , tarihin onlara day attı ğ ı görevleri­ ne sırtın ı çevirmiş , sağ ır sultan misali görmemezlikten , duymamazlıktan gelmiştir . Sol çevrelerin bu sorunla ilgili çifte standart uy guladı klarını , h alk düşmanla­ rından gelecek saldırıl arı göğ üslemeyi göze alamadı kları nı mevcut statükoları nı riske sakınarnaya can havliyle çabaladık­ larını görmektey iz . Niye çifte standart uygulan ı yor? Sos­ yal şovenizmin batağ ı ndan kendini kurta­ ramayanlar , teorik soyutlamalarla bol bol uluslar ı n k aderlerini özgürce bel irleme hakkı ilkesinin edebiy atın ı y ap ı yorlar . Ama iş onları n burj u v azinin çık arl arı n a day andı m ı , burj uv azilerinin yanında yer almaktan gayri bir şey görmez gözleri , bu defa isgallerin , haksız savaşların " hakl ıl ı ğ ını " laflarla kitlelere süslü lanse etmeye başlarlar . Bunun örnekleri tarihte bolca görüldü ve y aşandı . Yaşa­ n an bu t arihsel ol ayl ardan ders çık arıl­ m ası gerek ir . Türk ulusl arın kaderlerini solunun tayin hakk ı konusunda neden çifte stan­ dart uyguladı ğını sordu k . Bu sorunun cevabını uzunca irdeleyecek değ iliz . Bu kesimin Kemalizm zehirinden henüz k afala­ r ı nı arındı rmadı ğ ı , ülkemizin tarihsel , toplumsal gerçeğ inin somutluğunu k avra­ Milli dışında bir yamad ı ğ ı n ı Misak-ı düşüneeye uzanacak cesareti gösterernedi­ ğ ini söylemekle özetleyebiliriz soruy u . Türk solu Kemalizmin kuyru ğ u n a takılınaya hep böyle mahkum mu k alacak ? Türk solunun k aderi mi olacak bu? Art ı k bunun aşılma­ s ı nın zamanı çoktan geldi de geçti . Diğ er ülkelerde gelişen Ulusal Kurtuluş Mücadelelerine oldukça sı cak bir ilgi ve destek gördük . Türk sol çevrelerinden , Vietnam , Filistin Kurtuluş Sav aşlarında olduğu gibi bunun yap ılması gerekir ve bu bir görevdir . Gelişen Ulusal Kurtuluş mücadelelerine sessiz k ahnamaz . Örnekle­ diğ im iz bu mücadelelerde yayın organları müc adeleyi halka tanıtmak ve yoğ un bir yay ı n örneğ i sergiled i , top l antılar y ürü­ y üşler , day an ı şma , geceleri vs . gibi etk inliklerle desteklendi . Halen de düny a­ daki bu tür mücadeleler destekieniyor . Biz de bu desteğ i onaylıyor coşkuyla k atılıp destekiiyoruz . Ama aklımızın


Şubat 1 9 88 almadı ğ ı , dünyanın başka bölgelerinde gelişen mücadelelere verilen destek , gös­ terilen kardeşlik ve semp ati neden Kürt halkının kurtuluş mücadelesinde gösteril­ miyor . Genelde Kemalizmin duvarları aşııma­ makla beraber, resmi çevrelerin ve gerici­ lerin hışmını üstüne çekmernek için susu­ yar , gelecek saldırı ve baskılar göğ üsle­ nemiyar , riske girilmek istenmiyor . Aydın ve devrimci olmanın namusu böyle dav­ ranınayı gerektirmiyar . Bir İsma il Beşik­ çi ' n in tutarlı ve namuslu tavrı örnek gösterilerek bilim adaml arının n amusu gerektiriyor demekle , Beşikçiye bunu al kış tu tınakla iş bitmiyor . Unutmay alı m , bir gülle b ahar gelmez . Bilim adamları­ nın Türkiye ' deki n amus savunucusu Be­ şikçi y alnız olacak diye bir fetva mı var. Neden Beşikçiler ço� almıyor , neden k afaların p ası ve zehiri akıtılınıyor . Türk iye basın organları , dergiler vs . hiç mi kap atılınadı . Yazarlar , bilim adaml arı insan hakları savunucuları hiç mi zinda­ na tıkılınadı . Hem de h addinden fazla y ap ıldı bunlar. Türk sol ve aydın çevre­ leri Kürt h alkını n kurtuluş sorununu ne­ den kendine yasak bölge durumuna getir­ meye , burj uv azinin arzuladığ ı uysallığ ı neden sürdürüyor . Bu sorun için de gazete ve dergiler k ap atılsaydı , insanlar içeri t ık ılsaydı , bunlar göze alınsaydı sol sorunu alnının akıyla gündeme geti­ rip halkı aydınlatabilecekt i . Bu m azaret olam az · Devlet bu konuda çok hassastır . Yayınımıza izin vermez , bizi içeri tık ar v s . Böyle y aşamsal bir sorunda h alkın dostları acıyı , fedakarl ığ ı , y iğ itliğ i göstermeyip ne güne saklayacakl ar. Dev­ rimci aydın olmanını onuru , n amusu neyi gerektiriyorsa o yapılmalıy dı . Bu y ap ıl­ mış değ il , h alen de yapılmıyor . Gelişme­ lerin , gerçeğ in sürekli gerisinde kalıyor . Tarih durup sizi bekleyecek değ ildir . Tarihsel gelişmelere ayak uyduramayanlar t arihçe y adsınacaklardır . Mücadelemize hak ettiğ i ilgi gösteril­ memekte , gelişmeleri obj ektif ol arak izlen­ memektedir . ÇOJ U çevre bir araştırma zahmetine dahi katlanmamaktadı r . Viet­ n amlara , Afrik a , L atin Amerika ülkelerine araştırma için görevliler yol l anı rken , oradaki kurtuluş hareketlerinin görüşleri alınıp aktarılırken , bol bol tercümeler yapılırken , burnunun dibinde gelişen mücadelemize bu y aklaşım gösterilmernekte­ dir . Bizimle ilgili haber ve yorumlara kaynaklık eden genellikle burj u v a basını ve h aber kaynakl arı olmaktadır . Niye ülkeye gelinmiyar , gerçeg ımiz bizden , h alkımızdan öğrenilmiyor? Yoksa devlet bırakmaz , gezmeye izin vermez , y ayınlat­ maz gerekçesine mi sığ ınılacak yine? Devrimcilik , solculuk ne güne saklanacak ,

EKİM

35

bu mesıe; F burj uv azinin izn i oranında m ı sürdürmek gerekecek ? Evet , sorul arı ço­ ğ altmak mümkün ! Ama , hiçbiri tarih önünde devrimcilerin sorumlulu � unu h afif­ letmez gerekçelerdir bunl ar . Solun bizi bizden öğ renmediğ ini , m üca­ delemize ve halk gerçeğ imize hala yaban­ cı olduğ unu , y aklaşımının y üzeysel ve burJ u v a haber kaynaklarının etkisinde olduğ unu söyleyebil iriz . Köy koruculuğuy­ la ilgili vereceğ imiz örnek de bunu açıklamak için yeterli olacakt ı r . Devrimci ve aydın olmanın ölçütü nedir? Bu soruya verilecek cevap b ilinmez de� ildir . Yeter ki bu bilinen cev abın gerekleri yerine getirilsin . Her şeyin bir bedeli v ardır . Dünya insan l ı ğ ı halklar sahip oldukları , yarattıkları her şeyin bedelini ödemişlerdir . H içbir şeye emek­ siz , bedelsiz sahip olunamaz . Aydınlar , devrimcile r , halkın dostları olmalarının gereklerin i ve aydın namusunu koruy abil­ melerinin bedelini ödemekten kaçmamalı­ dır . Kaçıldığında hiçbir şeye sahip olamayacak ve bir hiç olmaktan kurtularna­ y acaklardır . Koruculuk sistemi öyle basit , sıradan , alaiade b ir örgütlenme ve oluşum değ il­ dir . Halk tarihimizde bunun örnekleri de yaşanmıştır. Abdulhamit döneminde Kürt­ lerden Hamidiye Alayları oluşturulmuş , bu birlikler hem Kürtlere karşı kullanılmı ş , hem de Ermeni halkının katliamında büyük oranda bu güçlere rol verilmiştir . Bugün de bu hain ve korkunç plan "koruculuk sistemi" adı altında gündem­ leştirilmişt ir . Ülkemizde savaş Kürtleşti­ rilmek , Kürtler birbirine boğ azı atılmak istenmektedir . P aralı Milis b ir ordul anma­ ya gidilmektedir . Devlet kendi ordu güçleriyle halk güçlerimiz arasında tam­ pon bir güç olarak Kürtlerden oluşturduğ u bu p aralı askerleri koymak , ordusunu Bu alıkoymak istemektedir . tahripten örgütlenme ulusal birliğ im ize k asteden , birliğ imizin b ağ rı na sokulmak istenen bir hançer gibidir . Şimdi soralım bu korkunç plan karşısında tavrımız ne olmalıdır? Elimiz kolumuz bağlı devletin ulusal kurtuluş hareketimizi bağ masını m ı seyre­ delim? Hayır , bunu y apmayacağ ız , y ap a­ may ı z . Bir halkın kurtuluş yükü omuzl a­ rımızdadır . Bu sisteme yönelip dağıtmak zorundayız . Halk birliğ imiz mücadelemizin gelenekleri bunu day atmaktadı r . Bu siste­ mi dağ ıtmamızın tek aracı devrimci şiddet değ ildir . Şiddet en son başv urdu­ ğ umuz yoldu r . Silahlarını bırakmaları için aralıksız çağ rılarımız , ikna çabala­ rımız oldu , olm aya dev am etmektedir . Bu çabalarımıza tep ki oldukça da olumlu oldu . Yüzlerce insan silahını kurtuluş güçler im ize teslim etti . Bir kesimi de


36

EKİM

Sayı : 5

devlete geri verdi . Ve halk ımız bu sisteme hiçbir zaman gön üllü olmamıştı r . Belli hain ve feodal çevrelerin dışında kimse devlete yan aşmamakt adı r . Devlet zorla halkı sil ahl andırm akta , bize k arşı dikmeye çalı şmaktadır . İşte bizim hedef aldıkl arımız devletle işbirliğ inden v az­ geçmeyen hain kesimdir . Gerilla operas­ yonl arında bazı koruyucuların ailesinden ölen kadı n ve çocu klar da olmaktadı r . Kadın ve çocuklar hiçbir zaman hedefim iz değ il dir . Böyle bir şey hiçbir zaman düşün ülemez . Adamlar silahlıdır , nöbette­ dir . Kendilerini korumaktadırlar . Bazıla­ rının iddia ettiğ i gibi bunlar silahsı z , sivil vs . değ ildir . Silahlı devlet güçleri­ dir . Ç ı k an silahlı çatışmalarda k adın ve çocu klarda ölebilmektedir . Bu arzuladı ğ ı ­ m ı z b i r durum değ i l dir . Ancak mücadele­ mızın geleceğ i açısından koruculara yö­ nelmey i sürdüreceğ iz . Bunları devletin güçlerin den ayrı olarak göremey iz . Bugün onlar , y üzler ölüyar , ölecek ! Yarın on bin­ Ierin , y üzbinlerin ölümünü engellemek için bu ölümü göze alacağ ız . Devlet bu p aralı orduyu oluşturursa bugün ölenler on veya yüzlerle ifade ediliyorsa , y arın bunlar yüzb inlerle ifade edilecektir . Bunu görme­ mek için kör olmak gerek ir . Amerik a ' nın V ietn am ' da savaşı V ietnaml aştırması ne çabuk unutuldu . Devrimcilerin görevi köylere , k asaba­ lara in ip , p rop aganda y apmak , halkı örgütlernek tir . Bu çalışma alanımıza si­ lahlı , telsizl i , muhb i r , aj an korucular yerleştirilirse , biz bu ralara giremeyecek , halkı örgütleyemeyecek , en azından büyük zorlu klarla k arşı k arşıya geleceğ iz . Bun­ l arın köylerde silahlandırılması n a ve halk üzerinde baskı kurm asın a seyirci mi k alacağ ız . Adamların silahlarını bırak­ m asını mı bekleyeceğ iz . Yoksa bu halkın ku rtuluş davasından vaz mı geçeceğ iz? Bunların h alk düşmanlığ ından vazgeçiril­ mesi için elden gelen yap ılmaktadır . İflah olm ay anlara yönel im söz konusudu r . Hedef olan çoğ unun , savaşçılarımızın k anında eli v ardı r . Çoğ u arkadaşın düşmanın eline geçmesinde rolü v ardı r . Hainler affedilmez , affetmeyeceğ iz . Kimse bunu bizden beklememel idir . Gelelim sol çevrelerin yaklaşımıarına ; dökücüler , k atliamcılar , k an TRT ' de , gazetelerde kanlı manzaralar gösterip , k atliam yaptığ ımızı , c ani oldu ğ umuzu vs . işleyerek duygu sömürüsü y apmakt a , hü­ man ist geçinmektedir . Tüm çevrelerin aynı ağızia konuştu ğ unu görüyoruz . Tarih bilinci niye böyle karartılıyor . Kürtlere yönelik k atliamlar ne çabuk unutuldu ? Bu devlet ne zamandan beri böyle masum oldu ? Daha dün Dersim ' de on binler k a­ dın-çocuk , genç-ihtiyar denilmeden dev­ letçe k atliamla ortadan kaldırıldı . Katli-

arnıara k arşı olan çevrelerimiz neden bu k atliamları kınar tutum takınmıyorl a r ? Şu işe bak ı n , tüm üniversiteler , basın vs . E rmen ilere yönelik katliamları örtb as etmek için yı rtı nıp duruyor . Bu çevreler ne zamandan beri insancıl oldul ar . Evet durum apaçık ortada . Kadın ve çocu klar ölüyar , bu bir savaştır . Hangi sav aşta siv iller ölmemiş? Ama ülkemizde ölen bu insanların sorumlusu biz değ il iz . Sorumlu devletin kendisidir . Bunları silahiandı­ rıp , üst üm üze saldırtan , korucu ve aileler in i kendine k alkan yapan , onların ardına sığ ınan devlettir . Korucu örgüt­ lenmesine gidilmeden önce bizim bu tür eylemlerimiz olmuş değ ildi r . Devlet k adın­ ları , çocu kları kendisine siper ederek , onların dökülen kanı üzerinde siyasi çıkar sağ lamaya aley h im izde k amuoyu oluşturmaya çalışmaktadı r . Devletin bu maskesini ve gerçek y üzünü k itlelere gösterme göreviyle birlikte k arşı k arşıya olan dev rimci -demokrat kesimlere baktı ğ ı­ mızda , onlar da gelenek haline getirdiğ i , suskunluğunu bozmakta , devletle aynı noktada bize saidırmaktadır . Bazı güçler , PKK ' y a saldırmak için pusuya yatmış , saldırı için fırsat kollamaktadır . Bunu sol adına y ap anlar üstelik açıktan açı ğ a tavır alma y ürekliliğ ini gösteremi yenler , bir k aç eylemle k adın ve çocukl arın öl ümünü bahane ederek müc adeley i bir k alemde yanlış görmekten ve mahkum etmekten çekinmemektedir . Sorun şu veya bu eylemin yanlışl ı ğ ı veya doğ rulu ğ u değ i l dir . Sorun mücadelenin ozune nasıl yaklaşıld ı ğ ı dı r . Kürt halkının kurtuluş mıdı r , mücadelesi desteklenmeli haklı midir veya k arşı tavır mı takınılmalı­ dır . Sorun böyle konmalıdır . Y aklaşımla­ rının ozunu gözlerden saklamak , haklı mücadelemiz k arşısındaki olumsuz tutum­ larını saklamak ıçın bir kaç eylem ön bu k a rşı tutuma plana çıkarıl arak , haklılık k azandırılmay a çalışılmaktadı r . Bu y aklaşım gerçekçi değ il ve k imseyi kurtarmaz . PKK gerçeğ i ve mücadelemiz sadece bu bir k aç eylem değ il dir . Binler­ sayısı onu bile ce eylemimiz içinde bulmamaktadır . Kendilerince yanlış gör­ d ü ğ ü bir p arçaya sığ ınılarak , b ütünün haklılı ğ ı bir tarafa atılmaktadır . Biz hiç kimse bizi eleştirmesin demiyoruz , her konuda , her şeyde b izim gib i düşünün demiyoruz , dostlarımızın eleştirisine aynı zamanda ihtiyacımız var . E ksiksiz hata­ sız k imse olmaz , v arsa bunlar eleştiril­ sin . Karşı olduğu muz , kendilerince y anlış gördüğü bazı ayrıntı veya p arçalardan yola çıkarak bütünün feda edilmesidir . Bazı çevreler halk mücadelemizin aleyhin­ de kendilerini ikna etmede büyük bir çaba içindedirler . Hal k düşmanlarının yaptıklarına sessiz kalını rken , geçiştiri-


Şub at 1988 l irken çizgilerinin haklıl ığ ını göstermek ıçın b ize karşı olmaya açık ve hazır beklemektedir . Bazı kesimlerde olayların gerçeğ ini araştırmadan öğrenmeden burju­ va haber kaynaklarının etkisiyle değ er­ lendirme ve yorumlara gitmektedir . Köy korucularına yönelik eylemlerimizde oldu­ ğu gib i . Mücadelemize ilgi gösterilmediğ in i , adet a kitlelerden gizlerneye çalışıldı ğ ı n ı , suskunluğ a gömüldüğ ünü söylemiştik . Bu­ n un nedenlerine , derinliğ ine girmemekle beraber bir p arça da olsa parmak b asmıştı k . Mücadelemiz bugün ön plana çıkmıştı r . Bu nesnel bir gerçekliktir . Bunu görmemezlikten gelmek zevahiri kur­ tarmaz . Sol kendi eylemsizlik , tasviyeci , teslimiyetçi çizgısını tasfiye eden , onun ifl asını ilan eden mücadelemize bundan ötürü de l ak ayt k almakta dostça y aklaş­ ınam aktadır . Şu işe bakın ; h angi sol dergi yi ele alırsak , b irkaç öğ renci olayı­ n a , greve , anti-demokratik uygulamalarla mücadele vs . bol bol işlenrnek te sayfalar doldurulmaktadır . Bunlar y apılmasın de­ m iyoruz , y apılmalıdı r , görevdir . Ancak görev seçmecilik ve esas anlamda yerine getirilmiş olmaz . Ülkemizde gelişen binler­ ce eylem devleti acizlik içinde bırakan gelişmeler halkımızın görkemli b aşkaldı­ rı sı , devletin halka yönelimleri vs . bu öğ renci olayları , grevierden vs . den daha mı önemsizdir . Ülkemizdeki gelişmeler , gelişen mücadele ve olay l arl a ilgili neler işlendi . Sormak hakkımızdır sanı rız . Sanırız yaşamın gerçeğ i sol çevrelerin elinden artık bütün sahte savunma maze­ retlerini almış düzeye gelmiştir . Kimse kendisini şu gerekçeyle de kurtaramaz . PKK 1 nın çizgisini ve önderliğ ini tasvip etmiyoruz onun ıç ı n tarafsız kalacağ ı z vs . yollu l aflar gevelemekte kimseye zerre h aklılık Bugün , k adar kazandırmaz . FKÖ 1 n ün Arafat önderliğ in i çizgi olarak doğ ru bulmuyoru z , bu çizgiye k arşı biz k arşıyız diye Filistin halkının haklı savaşın a sırt çevirmemiz mi gerekir? Tabii ki hayır . Bu halkın haklı mücade­ lesi sonuna k adar desteklenecektir ve destekiiyoruz . Aynısını Türk solu da y apmaktadır . Ama iş Türk burj uvazisine yönelme , Kürt halkının haklı savaşını destekleme noktasına geldi m i , Türk solu b inbir dereden su getirerek destekten k açmak , krişi kırıp burj uv aziyle yüzyüze ıçın olm adık cambazlıklar , gelmernek gösteriler sergilemektedir . Türk solunun bir kısmı da mücadele­ m ız ın ezilmesin i yenilmesini adeta dört gözle beklemektedir . PKK ezilir , yenilirse , eylemsizlik ve teslimiyetçi çizgileri iflas­ tan kurtulacak kendilerince ve bağ ı racak­ l ar "biz demedik mi silahla bir şey elde edilmez , terör ve an arşi son uç getirmez"

E Kİ M

37

diye . Evet , teslimiyeiçi , tasfiyeci , eylem­ sizliğ i temel gıdası yapmış , ruhsuz kesimlerin b azıları yenilgi gunumuzu beklemektedir . Şunun hesabını kendisi ile yap maktadı r . Mücadele ve P KK ezilir , yenilgiye uğ rarsa , Kürt halkının geleceğ i ne olacak . Bu halkı bekleyen nedir? Türk Devrimci hareketine yansıması ne olacak? Bu soru nlarl a , halkın k aderi ile ilgili değ il dirler . Yeter ki devrimcilik iddiaları­ n ı sürdürme ortamı bulsun . Yazıp çizsin , kendilerini tatmin etsinler . Burada bir p arantez açalım : Sol çevrelerde yaz ıp çizme olan ağ ı n ı legal ol arak kullanabil iyorlarsa , bunu burj uv a­ ziye dayattığ ı eylem ve mücadelesinin ürünü olarak deriemiyor . Bunu burj u vazi­ ye dayatan ülkemizde gelişen Ulusal Kurtuluş Mücadelesidir . Burj uvazi ileri cephede daha rahat hareket serbestisine k avuşmak ıçın cephe gerisinde v idaları kısmen de olsa gevşetip hoşgörülü olma zorunda hissetti kendisini . Bunun da böyle bilinmesi , dağ ru algılanması gerek­ lidir ! Evet , eleştirimiz i ve durumu sergileme­ miz k itapları dolduracak bolluktadı r . Burada bir · k aç sayfayla söyleyecek şeylerimiz vardı . Entern asyon alist görev sorumluluklarını yerine getirmesini ve Türk solundan isteme durumunday ı z ; bir kez daha Türk solu Kemalizmin kuyru ğ u n a tak ılınaktan , onun m ah kumu olmaktan kendisini kurtarmalıdır . H alkımıza k arşı görevlerimiz v ardır . Dönem l afazanlık v s . değ il , p ratik adım attırmayı gerektirmek­ tedir . Görevler kendisini dayattırmıştır . Türk solu bundan daha fazla k açamaz . Kaçış burj u v azinin safl arı nda yer almak , saflarını güçlendirmekten başka bir sonuç vermeyecektir . Mevzuat müsait değ ildir . Y azamıyoruz . Baskılar yoğunt aşacak , mevcut legal ola­ n aklarımız sınırlanır , gelişmeleri y aza­ m ı yoruz vs . yollu yaklaŞımlar terk edil­ melidir . Görevimiz zor olanı başarmaktı r . Kolay olanı herkes başarı r . Ama kolaya da biçilecek değ er her zaman ucuz olmuştur . Tarihi yap anlar zorluklara göğ üs germe cesaretini gösterenlerdir . Kol aycılar ve kork aklar tarihin k aranl ı k dehlizlerinde y itip gitmişlerdir . Türk solunun kötü bir miras ve geleneğ i vardı r : Bu gelenek kırılmalı ve terk edilmelidir . Bugüne kadar Türk burj u v a­ sap ayı zısı gösterdiğinde Türk solu kuyruğ unu bacakları arasına kısıp ken a­ ra çekilmiş ve sinmiştir . Burj u v azinin sap ayı gösterdiğ i dönemler ve alanlarda ne zamana k adar böyle tavır takınılmaya devam edilecektir . Bu tutumun hiçbir toplumsal sorunu çözmediğ i , umutsuzlu k , teslimiyet , ve tasfiyecilikte n başka bir şey doğ urmadı ğ ı bunca zengin deneyimden


38

EKİM

Say ı : 5

sonr a d aha yeterince anlaşılınarnı ş mıdır? Anlaşılması için daha ne kadar acı Unutulm asın , belanın çekilmesi l azım . önünden k açınakla bela savuşturulmaz . Savuşturmak için üstüne gitmek gerekir . Sonuç olarak şunları söyleyeceğ iz : Siz üstünüze düşeni , görev inizi y ap m asanız da mücadelemiz sürecektir ! Halkımız ira­ desini sav aşma k ararı yönünde ort ay a koymuştur . Kimse halkımız adına k arar verecek durumda değ il dir . Kimse yedek bir k art olarak Kürt k artını cebinde taşıyamay acaktı r ! Türk solu h alen Kürt k artını elinden bırakmış değ il dir . Halkı­ mız adına k arar verme yetk isinde kendi­ sini görenler vardı r . Bu halkımızın kendi özgür geleceğ ini kendi elleriyle y aratma öz gücüne ve yeteneğ ine güvenmeme hor görmedir . Kemalizmin zehirini beyinlerin­ den akıtam amadır . Sosyal-şoven , sosyal­ sömürgeci ) empery al ist ( sosyal çizgiyi dağ ı tamamadı r . Beyiniere vurulan bu zincirler p arçalanmalıdı r . Bu y apılmadık­ ça sol adına bir adım dahi ilerlenemez . Biz halkımızın öz iradesi , öncü gücü olarak k ararımızı savaşarak özgür olma yön ünde kullandık " Bu karar hakkı halkımıza aittir . Türk solu halkımız adına k arar verme durumunda değ ildir . Ancak şu konuda k ararını vermesi l azım . Bu haklı savaşımımızda bizimle enternas­ yonalist bir day anışma içinde mi olacak? Türk solunun vereceg ı k arar bizim ıçın önemlidir . Biz Türk solunu bu haklı m ücadele k arşısında tarihin k aranlık sayfalarında değ il , aydınl ı k sayfalarında

"SAP VE SAMAN" (Ba ş tarafı

s . JO!da)

Lenin ist tipte p roletarya p artisi vb . gibi b ütün temel noktalarda terketmek , onu aşm ak değ il , y alnızca ona ihanet etmek­ tir ; onu yeni bir düzeye yükseltmek değ il , kendini burjuvaziye u şaklı k dere­ kesine düşürmektir . İ kincisi , bu ihanete ve uşaklı ğa bir tarihsel kök aranı yorsa , bu sözde " aşma girişimi"nin gerçek öncüsü saptanmak isteniyorsa , aşağı yukarı 60 sene daha geriye , Bernstein 1 e bakmak gerekiyor . Yazarı m ı z ı n sözleriyle , " b aşarı derecesi ne olursa olsun" , bu tür bir aşma girişimi ilk kez ondan gelmişti . Bu girişimi •ir ikinci kez Kautsky denedi . Sosyalist Ekim Devrimi onları tarihe gömdü . "Ama bu girişim " , " 1956-1957 1 den b aşlayarak" Kruşçev yönetimindeki SBKP tarafı ndan yeniden gündeme getiril di .

yer almasını istiyoruz . Türk solu burju­ v azisinin y anında yer alırsa mücadelemiz daha k anlı ve daha çetin geçecektir . Halk olarak üçbin yıldır esaret ve acının en korkoneunu y aşadık . Daha fazlasını yaşamak istemiyoruz . Türk solu burj u v a­ zisinin k arşısında yer alırsa , halkımızın uğ rayacağ ı k atliaml ar , çekeceğ i acı l ar , daha az olacak . Türkiye devrimi daha yakınlaşacak , burj u v azinin al aşağ ı edil­ mesi daha kol aylaşacaktı r . Türk solu burj uv azisine k arşı m ücade­ leyi yükseltmez , h alkı onların eline bırakırsa , Kürt halkının acı ve k ayıpla­ rı fazla olacağ ı gib i , Türk halkının da acı ve kayıpları fazla ol acaktı r . Türki­ ye 1 de devrim süreci uzatılacak , tatile çık arılacaktır . Türk h alkının evlatları burj uvazinin savaş m akin asının dişlileri olar ak ülkemize sürülecek , h alklarımızın evlatl arı birbirine daha çok boğ azlatıla­ caklardı r . Bu unutulmasın ! Daha çok kan dökülmesi ve acıların çekilip çekilmemesi konusunda k arar verme sorumlulu ğ u size aittir . Bu sorumluluktan k açamazsınız . ırkçılık ve şovenizm k arşısında, devle­ tin halkımıza yönelik uygulamaları k ar­ şısında Türk solunun üstüne düşeni y ap ması dileğ imizle bu y azımızı noktalı­ yoruz . 30 . 9 . 1 987 Muzaffer AYATA , Mustafa KARASU , Mehmet ŞE NER Askeri �ezaevi 3 5 . Koğ uş , DİYARBAKIR

Doğrusu k ap italizm ve burj uvazi hesabı n a b i r hayli başarı da k azandı . Yazar ı mı z ı n d a önemle ve özenle vurguladı ğı gibi , bu yol , bugün Gorbaçov önderliğinde sürdü­ rülüyor . Ama "Sap ve Saman " ı k arşı tırma yoluyla burj uvaziye uşakl ı k , burj u v azi ve onun düzeniyle birlikte tarihe gömülmek­ ten kurtulamayacak . DiPNOTLAR

( 1 ) Görüş , Aralı k-1987 , sayı : 13 , s . 34 ( 2 ) Devlet ve i htilal , Bilim ve Sosyalizm Yay ı nları , s . 50 ( 3 ) P aris Komünü Üzerine -Marks , Engel s , Lenin , Sol Yay ı nlar ı , s . 53 ( 4 ) P aris Komünü Üzerine , s . 34 3 ( 5 ) Proleter Devrim v e Döne k Kautsky , Bilim ve Sosyalizm Yayınlar ı , s . 1 9 ( 6 ) a . g . e . , s . 56-57


Şubat 1988

ANKARA

EKİM

39

E KİM ' İ COŞKUYLA KARŞILADIK

Söze gazetemiz "Ekim " in çıkışı ve adıyla b aşlamak istiyorum . Gazeteyi ben ve ark adaşl ar ( sabı rsızl ıkla bekliyorduk ) büyük bir coşkuyla k arşıladı k . Özellikle gazetenin belirtildiğ i süre içerisinde çık­ ması ( A . Azad yoldaşın "Örgütün bazı acil görevleri h akkında "ki yazısında , gazete­ nin kısa bir süre içinde çıkacağ ı söyle­ niyordu ) yoldaşlara olan güven imızı pe­ kiştirdi . Geçmişte de b azı şeylerin vaad­ lerinin y ap ılıp , fakat yerine getirilmeyi­ ş i , ya da zamanında yap ılmaması bizde bu konuya da biraz kuşkuyla bakmamıza neden olmuştu . Bir arkadaşı n gazetey i "çölde susuz k almış bir insana uzatılmış bir b ardak su gib i" diye n itelenmesi z annedersem gazetemizin bizdeki etkisini en iyi bir şekilde ifade ediyor . Ne y al an söyleyey im . G azetenin ç ı k a­ cağını biliyorduk ve kendimizce isminin ne olabileceğ i üzerine tahminler yapıyordu k . F a k at hiç birimizin aklına "Ekim" adı gelmemişt i . "Ekim " adının " yönelişimiz i " , " devrim anlayışımızı " kendinde somutla­ ması ayrıca günümüzde E k im ve onun değ erlerine en yoğu n saldırıların y apıl­ d ı ğ ı bir sırada gazetemize böyle bir adın verilmesi , çok isabetli ve yerinde bir seçim olmuştu r . G azetemiz y ap t ı ğ ı m ız değ erlendirmelere göre , kendi çevremizde ve diğer kesimler­ den insanlarca ( tabi ulaştı rab ildiğ im iz ve sonuçlarını alabildiğ imiz k adarı yl a ) ge­ rek içerik olarak ( dili , konuların seçimi , seviyesi ) gerek biçim olarak ( boyu-hac­ mi-b asımı -adı ) genelde beğeniliyor . Size bu mektubu y azdığ ımda elimizde en son 3 . sayı v ardı . Dördüncü sayı henüz gelme­ mişti . Dol ayısıyla değerlendirme bu üç sayı ile ilgil i . G a zetemiz b izim düşmanıara k arşı en güçlü ideoloj ik silahımız . Fakat bu silahı düşmanı ara etkili bir şekilde kullanabil­ mek ıçın zamanında ve yeterli miktarda elimizde olması gerek iyor . Örnek verecek olursak , seçimlere ilişkin tavrımızın ne olacağı bize seçimlerden sonra ul aşı rsa, bunun bir işe y aramayacağ ı herhalde anlaşılır . Gerçi tavrımızın ne olabileceğ ini çı­ karabiliyorduk ve bu doğ rultuda p ropa­ ganda çalışması yürütüyorduk ( gazete elimize geçtiğ inde de farklı düşünmediğ i­ miz anlaşıldı ) ama taraftarların ve diğer insanların bu konudaki tavrımızın ne oldu ğ unu y ayın organımızda yazılı ola­ rak görmeleri ( somut olarak ) daha etkili ve inandırıcı oluyor . ( Bu her konuda

böyle.) Ayrıca gazetenin ( şimdiye k adar ) ihtiyacın altında gelmesi ( daha sonra tamamlansa bile güncelliğ ini ve etkisini önemli ölçüde y itiriyor , anlamı k almıyor ) , zamanında ulaşamaması dqer faaliyetle­ rimizi de aksatıyor . Çözümünün ne derece sizlere bağlı olup olmadı ğ ını bilmiyorum . Fakat bilme­ nizi istedim . Bir y ayın organ ının b asımı­ nın ve dağ ıtımının ve bu konuda yetkin­ leşmen in , bir örgütün en temel sorunla­ rından biri olduğ unu , uruutmamak gerekıi­ z in i düşünüyorum . mücadelemizde "Anıları G azetemizin y aşıyor" adlı köşesinde "okuyucu bilgi eksikliğ im izi gidermede . . . b ize y ardımcı olmalıdır" deniyor . Bende İbrahim Eski yoldaşla ilgili bir yanlışa işaret etmek istiyorum . İbrahim Eski yoldaşa ait yazıda yoldaşın "san at okulu öğ rencisi" oldu ğ u y azılı . Biz konuyu araştırdı k yoldaşın gerçekte "Yıldırım Beyazıt Lise­ si" ( düz lise ) öğ rencisi olduğ unu öğ rendik . sayıdaki S . Metin yoldaşın ikinci " Kürtlerin özgürl üğü . . . " adlı y azısı ge­ rek güncelliği açısından gerekse meseleyi ele alışı , sorunun sadece salt teoride veya p rograma ilişkin "UKKTH "nın k abul edilip edilmemesi olmadığ ı ( kaldı ki bu y azıda da belirtildiğ i gibi kimilerince "Misak-ı Mill i" sını rları içinde bir "UKKTH "dır . Veya salt bir özerklik soru­ nudur ) p ratikte de , her alanda bunun için mücadele edilmesi gerektiğ i ve buna ilişkin şiarları "hareketimizin " , " Ulusal Sorun " konusunda da " k üçük burj u v a " anlayıştan koptuğ unun meseleye " Mark­ sist " açıdan yaklaştı ğ ının güzel bir örneğ i . S . Metin yoldaş y azısının başl ı ğ ında " Kürtlerin özgürlüğ ü savunulmadan demok­ rat ve enternasyonalist olu n amaz" diyor . Benim buna eklemek istediğ im Lenin ı in " . . . Tüm gerçek ve tutarlı demokratların sosyal-demokrat olm aları gerekir" sozu . Dolayısı ile görev bizlere düşüyor . Bizde bölgemizde bu şiarları y aymak ve yerleş­ tirmek için elimizden geleni yapacağ ız . Değ inmek istediğ im bir b aşk a konu ise , güncel olan "Avru p a komünizmi" , ikinci olarak da geçmişin " revizyon ist " günümüzün " reformcu-l iberal " akımları ile yeni ort ay a çıkan Troçkist akıml arın Stalin ı e saldırm ası olayı . G azetedeki b azı yazıl arda , doğ rudan olmasa da -A . Azad (Devamı

s. 4 0 ' da )


40

EKİM

Say ı : 5

İZMİR

YENİ YÖNELİM HAKKINDA DÜŞÜNCELE R

Bizler İzmir ' den yeni yapıl anınayı yakından izleyen TKİH ' liler olarak , bu y ap ılanma hakkındaki olumlu-olumsuz gö­ rüşlerimizi b ildirmey i görev bildik . Gö­ rüşlerimizi üç ana başl ı k altı nda topl a­ yarak k alemimizin gücü oranında bildir­ meye çalışacağ ı z , 1 - Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış" ve "Platform Tasla� ı " 2-Gazete 3- TDKP içerisindeki saflaşm a . *

*

Türkiye ' d e gerçek ter: sın ıfa yönelik bir çalışmanın yapılabilmesi için geç= mişin ciddi ve bilimsel bir eleşt irisinin yap ılması cesaret isteyen devrimci bir sorumluluktu r . "Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış" de� erlendirmesiyle bunun yolu­ nun açıldı � ı nı düşünüyoruz . "Platform Taslağ ı "nda ise , Türkiye ' de şimdiye k adar dar bır çerçeveyıe bakılmış olan , bu y üzden de , hep eksik yanlış ve de� işmez olarak ele alınmış bazı tahlilierin yanlışlı ğ ı ( y arı-feodal , y arı-kap ital ist ) ortaya konmuş ve buna bağlı olarak da Türkiye ' n in ön ündeki devrimin sosy al ist devrim olacağ ı belirtilmiştir . "Pl atform Taslağ ı " bizde bir takım soru işaretleri ol uşturdu başlangı çta , ancak çok fazl a en e rj i gerektirmeyen bazı çalışmalar sonucu bu soruların "Platform Taslağ ı "ı ı dakine p aralel çö­ zülmesi bizi sevindirdi , güvenimizi artı rdı . "Pl atform Tasl a ğ ı "nda k afamızın açılmadı ğ ı iki nokta v a r . Birincisi Kürt sorunuyla ilgili değinmeyi kısa buldu ğ umuz ; ik incisiyse Sovyetler Birli­ � i meselesine değ inilmemiş oldu � udu r . Her n e k adar daha sonra bu meselelere değ in ilece ğ i belirt ilmişse de , biz bu ikisini öncel ikli görüyoruz . G azetelerdek i ( l . ve 2 . s ayı EKİM) y azıların güncell i ğ i ve doyuruculu � u bizi sevindirdi . Ancak G u avera y azısını eksik bulduk . Bu eksiklik G u avera1 nın düşüncesinden soyutlanarak salt k işisel yönleriyle ele alınmış olması d ı r . Dün­ k üçük-burj u v a y ada devrimcili� inin y aygınlık k azanmasına y ardımcı olan G u avera 1 nın salt k işisel yönleriyle ele eksikl iktir ; yanısıra almak dünya komün ist hareketine verdiğ i zararlar da açı kça ortay a konolmalıydı . Taktik sorunlar , özellikle bizi ilgi­ lendirmesi açısından ö� ren ci gençlik

içerisindeki sorunlara değ inilmesi ; ola­ nak v arsa dile � i m ;_ zdir . Çünkü elim izde bu konuyla ilg �li yeterl i k aynak yok . *

TDKP içerisindek i saflaşm ayla ilgili olarak H . Fırat yol daşın "Küçük-Burj u v a Popülizmi" a d l ı k itabını ve "Bel geler2 " y i okudu k . Bu saflaşman ın ve arka­ sından girişilen yeni y ap ı l anmanın Türkiye devrimine ivme k azandırac a ğ ı n ı düşün üyoruz v e bu konuda elimizden gelen i y ap aca� ımızı sam irniyetle bel irti­ yoruz . Gazetelerin düzenli el imize ulaşması en büyük dileğ imizdi r . Üzerimize düşen sorumlulukları yerine get irmeye hazırı z . İZMİ R ' den bi grup TKİH ' l i

E K İ M ' İ COŞKUYLA KARŞ ILADIK (Baştarafz

s.39 ' da )

yoldaşın "Seçimler ve Revizyonist-Liberal Sol " gibi- bu konulara ilişkin şeyler var ama , yeterli olmadı� ı düşüncesindey im . Bu konulara ilişkin yazıları gazetemizin daha sonraki sayılarında da ele alırsa­ nız , bizler için yararlı olacaktı r . ?o_n ol a � ak , _ bundan böyle bölgemizin de5ışık kesımlerınden ( işçi , öğrenci , öğ­ retmen ) sizlere zaman , zaman ama devamlı haberler , istekler , öneriler ve eleştirilerin yazılıp iletilece'> ini b ilmenizi isterim . H aberden anladı "'> ı m� z geçmişteki gibi " falan işyerinden bir taraftar" , "destekl iyoru z " , "yanınızday ı z " gibi mü­ � adeley i ilerietme amacı olmay an, diğer ınsanl arca faydalan ı l acak , ders çı karıla­ cak ve öğ renilecek bir yanı olmayan "kuru " , " soyut" , amacı "kendi kendini t � tmi � " olan yazılar değil . Böyle olsaydı sızlerı haberlerimizle bıktırabilirdik . Bu­ nun için haberlerin sayısı ve zamanı ( sıkl ığ ı ) gunun şartları na ve müc adele­ n in seyrine göre değ işecektir . Sırf y az­ mak için yazmayacağ ız . Eleştirilerimiz de ( kendimizce eksik bulduJ umuz konulard a ) biçimden ziy ade ( oldu5u k adarıyla biçimde de iyiye u l aşmak gerek iyor ) öze ilişkin konularda yapıcı ve öneri düzeyinde olacaktı r . � üreç içerisinde her konuda ( b içimde ve ozde ) daha yetkin , doyurucu ve etkil i bir "Ekim" çıkarılacaz ına ve bunun ıçın herkesin üzerine düşen i y ap acağ ı n a yü­ rekten inanıyorum . A . Aykut 2 2 . ı . 1988 _

• . .


Şubat 1988

İZMİR

EKİM

41

11ZOR OLAN SINIF ORDUSUNU YARATMAKTIR 11

Aliağ a yöresinde , bir demir-çelik fab­ taraftarıy ım . EKİM çalışan rik asında Daha önceki mektubumda da belirttiğ im gibi , fabrikamızda , iki sendikanın sür­ tüşmesi sonucunda yetki alan Türk-Metal Sendikası , 15 . 1 2 , 1987 tarihinde sözleşmeye oturdu , aynı gün de sözleşmeyi bitirdi . işçilere sözleşme sabahı gunun İ k inci bitti müj desini getiren ve çok iy i bir sözleşme y apıldı diyen sendika y anlısı b irkaç işçi , yarın da başkanımız gelip sizlerle görüşecek diyerek gittiler . Bu durumu öğ renen dürüst ve devrimci işçi­ gün sonra kendi aralarında iki ler , görüşüp , sözleşme ile ilgili durumu öğ ren­ mek için k alabalık bir işçi grubuy l a sendika şubesine gittiler , Şubede , sözleş­ me hakkında y apılan tartışmalarda işçi­ ler tarafından yöneltilen soruların çoğu cevapsız k aldı , geri k alana da yeterince cevap verilmedi . Bir gün olsun gelip işçilerle en ufak temas ta bulunmayan , işyeri sorunlarının neler olduğ u , işçi ücretlerinin n asıl ve hangi düzeyde oldu ğ u konusunda en ufak b ilgi edinmeye b ile gerek görmeyen Türk­ Metal Sendikası sözleşmeyi de bir günde bitirdi . Bu durumdan da anlaşılıyor ki , sendik a , işçileri bir vis ki şişesine , iki gram çerez 150 p arçasın a , et dilim uğ runa sattı , Hemen bir k aç gün sonra temsilci olayı gündeme geld i . İ şyerinde gerekiyordu . seçilmesi temsilcinin dört İ şçiler tarafından tesp it edilen adaylar şubeye k ayıt olmaya gittiler . Karşılıklı sendika başkanı sonra , konuşmal ardan b ize , "Sizler bir yılı doldurmuş olarak bir yılı daldurmanız görünmüyorsunuz , ş arttır . Aynı zamanda y asal olarak da Hiç beni böyledir ve bizde p rensiptir yalan utanmadan diyerek zorlamayın" ondan y asaları , Oysa bizler , söyledi . daha iy i bildiğ imizden emindik . Amaçları atama yolu ile temsilci getirmekti , Ardın­ dan çok iy i bir sözleşme y ap tı kl arını Bu bahsettiler . sözleşmeden belirterek , arada sözleşme h akkında bir sürü açık işçiye işverenin önce Daha verdiler . verdiğ i ikramiyelerden b irinin sözleşme dışı bırakıldığını söyleyen b aşkan İbra­ him Çetinbağ : "Ama n asip olursa 3 ay Zaten verilecek . ikramiye size sonra aldığımız h aklar iki ikramiyeyi geçiyor" ded i . Allaha ş ük ür k i , sözcükleri , ne � adar zavallı oldukl arını gösteriyordu . Işyerine gelip , işçilere , sendikanın aday­ l arımızın adaylığını k abul etmediğ ini , atama yap acaklarını , bir ikramiyemizin de elimizden alınmış olduğunu söyledik . Ve serv isler� b inmeme konusunda işçileri ikna ettik . Işçiler gruplar halinde idari binaya y ürüyerek işveren vekilierine b a ğ ırdıl ar . Ocak kısmında çalışan işçiler o

daldurmadı lar . burda pot alara Diğer bölümdeki işçiler de işi y av aşlattılar . Bu durumu gören amirler , hemen dört elden telefona sarılarak , sendikayı aray ı p , "Biz gelen oraya veriyoruz , ik ramiyeyi bu konuşuyorsunuz . bunları ne herkesle Hemen gelin , işçileri toplayın ve ikna edin " dediler . Akşama doğ ru bir taksi ile gelen sendik a başkanı İbrahim Çetinb ağ işçilere şunları söyled i : "Sevgili işçiler , bazı aşırı uçlar vardır , sizleri kötüye kullanırlar . Bunlara kulak vermeyin . Biz geçmişteki ' 88 ' de yaparız . dediğimizi bütün haklarınızı ve ikramiyenizi beraber alacaksınız , " Konuşmasını bitirdikten sonra , işçilerden peşpeşe gelen sorular altında boğ ulup k alan başkan , bütün bu soruları cevapsız bıraktı . Yalnızca şunu kabullend i : " İ stediğ iniz biçimde sandık koyup , seçim y ap arız , ama daha önce aday olarak gelen arkadaşl arı k abul etmiyoruz . " Zaten amacımız da buydu , sendikaya gidenler temsilci olma n iyetinde değ ildiler . Hemen işçilerle konuşulup adaylar tespit edildi . Yap ı l an seçim sonucunda işçilerin isted q i dört aday da t�msilci oldu . Sendikanın adamları büyük bır hayal kırıklığ ına uğ ratıldı . Sendika başkanının ' 88 ' den önceki bütün haklar alınacak vaadleri gerçekleş­ memiş , tam tersine , bir sürü kesintiler yapı lmıştır . Sonuçt a , sendik acıların bu işveren yanlısı tutumu işçilerin huzurun­ da bir kez daha k anıtlanmış , devrimci işçilere olan güvenin daha da artmasını sa' Hamıştı r . Önemli olan , işçilerin sınıf sendikala­ rını y aratıp , onl arı p arti ilkeleri doğ ­ rultusunda e� itip , devrimin ve sosyal iz­ min k alıcı k adrol arına dönuştürmekt ir . Yoksa n iyetimiz göstermelik şeyler yapmak y a da düzenin sınırları içerisinde sırf demokratik reformlarla durumu düzeltmek değ il dir . Amaç bu olsa , b izim bu kadar çırp ınmamıza ne gerek var. Her taraf solculu kla dolu . Esas ol an bir şey v a r ; olanı layık sınıfımıza ve amacımıza yapmak , sosy alizmi inşa etmektir . Bunları söylerken , daha önce de söylediğ im gib i , kendisine b u sınıfın adamıyım diyen her işçi arkadaşım ; mücadelemiz , şu veya bu menfaat peşinde koşma değ il , bu düzenin sını rları içerisinde bir demokrasi mücade­ lesi değ il ; m ücadelemiz , k alıcı , toplumu etkiley ici ve sosyalizmi hedefleyici n ite­ likte olmalıdı r . Ki v arolan düzen yıkıla­ bilsin . Niyet silah p atlatmak olsa , k arakol basmak olsa , bu o k adar zor bir şey değ il . Zor olan sınıf ordusunu yaratmak­ tır . İşte biz bunun peşindeyiz ve bunu gerçekleştireceğ iz . 17 . 1 . 1988 A . Çakmak


42

EKİM

Sayı : 5

YURTD IŞ INDA ONBEŞLE R AN ILDl E K İ M taraftarları yu rt­ F . Almanya ' nın dışında , Bielefeld ve Köln , İsviçre ' ­ n in Basel kentinde yaptık­ ları toplantıt arla , Mustafa 14 ve yoldaşını Suphi 6 7 . y ıldö­ katıedilmeler inin Ayrıca andılar . n ümünde " E K İ M-Yurtdışı Taraftarla­ rı" imzalı bir de bildiri da� ıtıldı . Köln 1 deki ve Bielefeld 150 toplantılara yaklaşık ka tıldı . Basel ' deki k işi top lantıya ise çeşitli grup-

kişi 200 toplam lardan katıldı . Köln ve Bielefeld ' ­ başarılı top lantılar de ki şek ilde gerçekleş­ bir tirilirken , Basel ' deki top­ lantı , sürekl i taban yitir­ menin ve ideoloj ik acizl iğ in son hırçınlıkl a , verdiğ i gün lerde iy ice saldı rganla­ kaç bir TDKP ' den şan ile p rovakasyonu kişin in karşı karşıya kaldı . Der­ nek yöneticisi arkadaşların herhangi bir olaydan kay­ gıtanmaları neden iyle , top-

EKİM iptal edildi . lantı 80 yaklaşık taraft arları k işiyle ayrı kısa bir top­ lantı yaptılar . ve Köln ' dek i Bielefeld Onbeşler i n topl antılarda , hayatı v e savaşımı anıa­ tıldı , onların anısına bir ozan arkadaş p arçalar söy­ ledi , dia gösterildi , Sup h i­ lerin davası üzerine ko­ n uşmalar yapılarak dinle­ yicilerin sorul arı yanıtlan­ dı . Bu top l antılarda , Sup­ hilerin davasından ne an­ l aşılması gerek tiğ i ortay a kondu ve burj uva , küçük­ burj u v a sosyalistlerinin yaklaşımları eleştiriidi .

, . , 1 1 u ı ı ı t ı ı o ı o u ıtııuııtıl ll1tomoUUOUUIIIIIOOUUUOUII1Uifllflllt1UittiUII IIIIUIII110UiniOIIOIIUUIIIUIUIIIOIUtlllltti iiOIUIUUIIOUUıtUtfl ltiiiOOUIUIIIUIIIIIIUIII �t i i i iiiiiiiiiiOUIIIUUI1UIIItiiiii11111111111111UIOI IIUIIIItllllllltiii1UIUIIIIIIIIIIIIIIOIIIIIIIIUIIIIUIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIUII

F i L iSTi N ' DE BARUT ATEŞ ALDI (Ba ş tarafı

s. 44. ' de)

Özellikle İsrail içindeki çalışan ve fabrikal arda işgal bölgelerinden gelmiş olan 100 b in i n üzerindeki açlığ ı yarısının , işçinin bile göze alarak , işlerini terketmesi ; çok say ıda iş­ letmede üretimin üçte bir İsrailli oranında düşmesi kara kara kap ital istleri düşündürmekted ir . Bir çok F ilistinl i , Arap işletme , Lübnan , yerine işçilerin Kıbrıs , Yunan istan , Porte­ kiz ve hatta Türkiye ' den için getirebilmek işgücü hük ümete başvu rmuştı,ı r . Ayaklanmanın güçlü ve önemli olmasının yaygın bir neden i de FKÖ ' n ün 1987 Nisanındak i F il istin Ulusal Konsey i ' n de , FKÖ ' y ü oluş­ örgütler arasında turan günlük varcılma ve kurtuluş mücadelesi temel inde birli­ ğ in güçlü bir biçimde sağ ­ lanmış olması ; ortak b ir si � � si mücadele çizgısı ve FKO ' n ün demok ratikleştiril­ mesi taleb i n in kabulü ve silahlı ku rtuluş Fil istin a­ tasfiyeyi mücadelesin i maçlay an Ürdün Planı ' nın reddedilmiş olmasıdır . Lübnan ' ı terket­ FKÖ , k aldığ ında zorunda mek almış olduğu y a raları sa­ rabilmiştir . Lübnan ' daki Amal Kamplarına Fil istin Mil isieri ve İsrail ' in silah-

Ş imdi , yen i Camp David hiç andıaşmaları , barış olmazsa ay aklanmayı bas­ lı saldırı ve kuşatmaları­ ateş i küllendirecek tırıp , nı her şeye rağ men kahra­ andtaşmaları " ABD " geçiş manca göğ üstemeleri ; işgal ve Mısır tarafı ndan günde­ altındaki bölgelerde dire­ me getirilmiş durumda . ABD n ışın aralıksız örgütlen ip bir Orta Doğ u Barış Konfe­ gen işletilmesi ; Batı -Şeria ransı n a ayaklanma bastı­ ve G azze Şeridi 1 n deki a­ rılmadan , ateş tavsatılma­ yaklanmanın du rup durur­ dan yan aşmay acağ ını dile yıl­ ken p atlamad ığ ının ; 27 . ­ Gorbaçov , get iriyor . lardır süren illegal müca­ Kongre Raporu ' n da vurgu­ ve örgütlenmelerin dele ladığ ı gib i , "Orta Arneri­ sonucu olduğ unun gösterge­ k a " , "Güney Afrik a " d a ol­ Arafat ' ın Dahası , sidi r . duğ u gib i Orta Doğ u ' daki bel irttiğ i gib i , başlangıçta " ateşi söndürme"de emper­ ölçüde önemli ayaklanma "kollektif ara­ yalistlerle gelişmesine kendil iğ inden yışlar" içinde . Washington şimdi örgütlenmiş rağ men , Z irves i ' n de Reagan ' l a baş­ durumdadır . Kentlerde , ka­ başa bu arayışların sür­ k amplarda ve sah alarda SSCB ile ABD dü rüldüğ ü kurulmuş olan Halk Komite­ arasında bu konudak i faa­ leri ayaklanmayı FKÖ ile liyetin yoğ unlaştığ ı n ı Ara­ doğ rudan bağ lantılı olarak fat belirtiyor . yönlendiriyorlar . Fil istin ve Arap halkı­ nın isyan ateş i empery a­ Evet , F ilistin ' de barut listlerin ve rev izyonistlerin ateş almıştı r . FKÖ ' yü dış­ n iyet ve iradeleri yönünde ta bırakıp , silahlı Filistin sön dürülebilecek m i ? Silaha kurtuluş mücadelesi n i tas­ sarılmış ve halk ı n bir fiye ederek bölgede sükunu ulusun ku rtuluşu emperya­ ve istikrarı , ABD ' n in ve l istlerin dünya hegamonya başta Batı Almanya olm ak stratej iler inin dama taşları üzere Batılı empery alistle­ rin Orta Doğ u ' dak i çık ar- . mı olacak? Filistin direnişi bunun verecek . cevabını larını ve geric i , satılık Ama her şeye rağ men işgal Arap rej imlerinin bek asını altı ndaki Batı-Şeria , Gazze David Camp amaçlay an Şeridi ve hatta İsrail için­ Andıaşması çoktan ayakla­ de işler ayaklanma önce­ nan F ilistin ve Arap halk­ s in den mutlaka farklı ola­ altında ayakları ları n ı n caktır . ezilmiştir .


Şubat 1 988 E K İ M

43

Aysel Zehir Ekim ' in 4 . sayısında , G arbis Altınoğ lu ' nun duru­ muna bulunularak atıfta "Onlarca devrimcinin içer­ deyken veya çıktıktan son­ ra ' doğ al ölüm ' e ( ! ) uğ ra­ dıkları" gerçeğ inden söze­ dilmişti . Ay sel Zehir , buna aday onlarca devrimciden sadece biri . Aysel Zehir , lise y ılla­ rında devrimci düşüncelere ilgi duymuş , kısa sürede öğ renci gençliğ in mücadele­ sinde öne çıkmış bir dev­ rimcidir . Henüz 16 y aşın­ dayken , 1980 yılının Tem­ muz ayında Türkiye ihti­ lalci Komünistler Birliğ i ' ­ nin düzenlediğ i k anunsuz bir k atıldığ ı gösteriye gerekçesiyle gözaltına a­ lındı , y apılan işkencelere rağ men , düşman k arşısında iyi bir sınav verdi . İ kinci kez 1981 y ılında gözaltına alındı ve işkenceciler Ay­ sel Zehir ' i hemen tanıma­ larına rağ men O , gerçek kimliğ ini dahi uzun süre söylemedi . Elektriğ e , fala­ k ay a , askılara rağ men düşman Aysel ' i değ il , Ay­ sel düşmanı teslim aldı . İ şkendeki tavrından dol ayı da , pek çok devrimcinin saygısını k azandı . O dö­ nemlerde , tecrübel i , ileri , önder geçinen pek çok kişi işkencede çözülürken , 17 y aşındaki bu genç devrimci direnişin en iyi örneklerin­ den b iri oldu . Aysel Zehir , 3 yıla yakın tutukluluk süren k ararlılığ ı n dan süresince hiçbir k aybetmedi , şey düşmanın saldırılarını , boyun eğ dirme girişimlerini göğ üsledi . k ararlılıkla 1 984 yılının Nisan-Haziran Metris Askeri aylarında Cezaev i ' n de bir grup dev­ rimcinin y aptığ ı ölüm oru­ cuna Aysel Zehir ' de k atıl­ dı . Ölüm orucu b itirildi­ ğ inde 4 devrimci y aşamını y itirirken , Ay sel , sakat k aldı .

1981 yılında sap asağ ­ l am yakalanan Aysel Zehir , 1984 Ağustosunda görme , işitme ve beyinin fon ksiyo­ nunu yerine getirememe gibi bir dizi rahatsızlık­ larla olarak tahliye oldu . Dışarıda yapılan tedavi­ lerden olumlu bir sonuç alın amadı , zayıflayan ha­ fızası , özellikle de kayıt hafızası düzeltilemedi , ter­ sine olumsuz yönde daha da ilerledi . Doktorl ar , Ay sel ' in bu durumunun ölüm orucu sü­ resince beyin hücrelerinin ileri beslenememesinden geldiğ ini , tıbbın Türkiye ' ­ deki olanaklarının Ay sel ' in durumunu düzeltemeyeceğ ini bel irttiler . Ay sel ' in ailesi çocu klarını yurtdışında te­ davi ettirmek için girişim­ lerde bulunmuşsa da , dev­ "sakıncal ı " let , olduğu ıçın p asaport vermeyerek Ay sel ' i ölüme terketmiş bulunuyor .

Ay sel Zehir ' e maddi ve m anevi her türlü y ardımda bulunmak , saygıdeğer sa­ v aşçılarım ı za sahip çıktı­ ğ ımızın göstergesi olacak­ tır .

D U Ş M A N Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı. Çünkü ölüm vu rdu damgasını alınlanna: - çüıiiy en diş, dökülen et -, bir daha geri dönmernek üzre yıkılıp gidecekler. Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır

elini kolunu saliaya saHaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet ... Bursada havlucu Recebe, Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman, fakir köylü Hatçe kadına, ırgat Süleymana düşman, sana düşman , bana düşman, düşünen insana düşman, vatan ki bu insaniann evidir, sevgilim, onlar vatana düşman ...

N . H İKMET


Sayı : 5

EKİM

44

Filistin' de barut ateş ald1

H . AKARSU

İ sr ail işgali altındaki Batı -Şeria ve G azze Şeri­ di ' nde y aşayan Filistinlile­ rin iki ay önce b aşlayan ayaklanması devam ediyor . İ şgal kuvvetlerinin b arbar­ lığ ı , zulmü isy an ateşini söndürmeye yetmiyor . Kuruluşunun G azze 40 . , ve işgalinin Batı -Şeria ' nın 2 0 . y ılında empery alizmin Orta Doğu ' daki ileri k ara­ kolu tam bir çaresizlik ve açmaz içinde buldu kendi­ n i . İsrail yönetiminin tepe­ çaresizliklerin­ sindekiler den birbirine düşt ü . Yöne­ t ı cı sın ıflar 40 yılın en zorlu iç k rizini yaşıyor . "sen Şamir ' e Peres , y alancısın " ; Ş amir de Pe­ res 1 e "sen yal ancıların en diye çık ışıp , b üy üğ üsün" köpürüyor . " İ şçi" p artili polis b a­ k anı Chaim Bar-Lew İsrail­ ı in geleceğ i için k aranlık bir tablo çiziyor . "Du rum artık hiçbir zaman ayak­ l anm a öncesi gibi olmaya­ cak" diyerek nesnel bir gerçekl iğ i ve kendi umut­ suzluklarını , moral çökün­ tüsünü dile getiriyor . Öte yandan ABD ve b aşta Batı Almanya olmak üzere Avrupalı empery alist devletler ve Mısır bu ileri karakoldaki isy anı n asıl b astırabileceğ inin p lanl a­ rıyla meşguller . Mübarek elindeki bir "barış plan ı " i l e emperyalistlerin k ap ıl a­ rını çalıyar . İ sr ail yönetici sınıfla­ r ını , empery alist destekçi­ lerini ve gerici Arap rej im­ lerini böylesine korkutan , umutsuzluğ a iten ; F il istin ve Arap h alklarının isy a­ nını böylesine genişleten etkenler her şeyden önce İ sr ail ' in toplumsal iç ya­ p ısındadır . sınırlar 1967 öncesi içinde İ s rail ' de halen 3 , 5

·

milyon İ srailli ve 700 b inden fazla Filistinli ve Arap y aşamaktadı r . Yan i , işgal böl geleri dışındaki toplam İsrail nüfusunun % 1 7 ' si Arap ve Filistinli­ dir . Batı Şeria ' da y aşay an 800 bin , G azze , Şeridi ' nde­ ki 650 bin Filistinli Arapla b irlikte toplam 2 , 1 milyon­ luk bir nüfus , 3 , 5 milyon Yahudi ile yanyana , k arşı karşıya durmaktadır . İ şgal sonrası Gazze Şeridi 1 n in % 4 0 ' ını k apsa­ y an en verimli topraklara İsrailliler yerleştirilmiştir . Ayrıca işsizliğ in , yoksullu­ ğun yoğ un oldu ğ u bu böl­ gede , halkın önemli bir geçim kaynağı olan balık- . çılı k , balık avlama al anı­ nın , İ srail tarafın dan 5 millik bir sahil şeridi ile sınırlanmasıyla geçim k ay­ n ağ ı olmakta hemen hemen çıkmıştır . Batı -Şeria 1 nın y arısına y akını işgal sonr ası gas­ bu pedilerek , top raklar üzerine 50 b in Yahudi yerleştirilmiştir . İ şgal bölgelerinde ve İsrail içinde Filistinli işçi­ ler , en fazla aynı işi

yapan bir İsrailli işçının ücretinin üçte ikisini ala­ bilmektedir . Ulusal baskı , aş ağ ıl ama , horl amanın sı­ nırı yoktu r . Diren işçi bir F ilistinli işçinin , " açlıktan ölmek , zulüm altında öl­ mekten daha iyidir " , dü­ şüncesi , direnişçi işçilerin ortak sesidir . Bıçak çoktan kemiğ e dayanmıştır . İ srail b ası­ nının , ay aklanmay ı ; İ sra­ illilerle Arap ve Fil istinli­ ler arasındaki ilişkileri , toplumsal ve siyasal y apı­ l anınayı Güney Afrik a ' y a benzetmesi doğ rudur . Kendi an avatanlarında işgalcile­ rin çizmeleri altında y aşa­ mak F il istin halkın a , y a özgürlük y a zulüm ve ö­ lüm , seçeneğ ini dayatmış­ tır . Filistinlilerin ay akl an­ m alarının böylesine sarsıcı ve güçlü olmasında , ilk kez , İ srail içindeki Filis­ tinlilerden , Araplardan , i­ lerici İ sr ail k amuoyundan işgal bölgelerindeki ayak­ l anmay a aktif destek gel­ mes ı etkili olmuştur . (Devamı

s. 42 ' de)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.