Ekim sayı 007 nisan 1988

Page 1

EKIM

İ şçi sı nı fı nı n kurtuluşu kendi eseri olacaktır

BÜTÜN ÜLKELERiN PROLETERLERi. BiRLEŞiN

1

Nisan

1988,

Sayı: 7

Siyasal durum işçi hareketi ve genel grev Erken seçim öncesinde, sermayenin siyasal istikrar arayışı içinde seçim­ lere başvurduğu bir dönemde, EKİM' de "Tüm yapılıyordu: değerlendirme şu olayların bugünkü göstergeler, temel sermaye düzeninin çok yönlü evrımı, yol doğru krize bir şiddetli ve aldığını gösteriyor." Seçimler yapılah, iktidar güç tazeliyeli daha ancak 4 ay oldu. Fakat sermaye düzeni daha şimdiden "çok yönlü ve şiddetli bir kriz"i belirgin bir şekilde yaşıyor. Sermaye basını ve burjuva muhalefet çevreleri bunu, mevcut hükümetin "hızlı yıp­ ranma rekoru" olarak yorumluyorlar. Ortada bir "rekor" olduğu doğru olmakla birlikte, bunu kı ran mevcut hükümet değil, sermaye düzeninin kendisidir. Yıpranma iddia edildiği gibi hükümetin beceriksizliği ya da politikalarının yetersizliğinden değil, kapitalist ekonominin çözümsüz sorun­ larından kaynaklanıyor. Bütün bir 12 Eylül döneminde, her türlü yasağın elverişli ortamında süngü zoruyla uygulanan reçeteler, kapitalist ekonomiye çare olamamış, onu bugünkü şiddetli iktisadi ve mali yaşama k tan alı koyamamıştır. 4 krizi Şubat Kararları adı altında uygula­ maya konan yeni reçete, bazı sermaye sözcülerinin kendileri tarafından bile "24 Ocak Kararlarının iflası" olarak değerlendirilmiştir. Son 8 yıllık deney bütün açıklı­ ğıyla göstermiştir. Türkiye kapitalizmi deva bulmaz bir bunalımın pençesin­ dedir. Hiçbir reçete ona çare olama­ makta, toplumsal bir devrimle ondan kurtulmanın on milyonlarca emekçinin gerçek çıkarlarına uygun tek çare olduğu gittikçe daha iyi anlaşılmakta­ dır. İktisadi ve mali kriz, siyasal kriz

öğelerini sürekli biriktiriyordu. Ön saflarında işçilerin yer aldığı geniş­ leyen devrimci toplumsal muhalefet bu siyasal krizin temel etkenlerinden biriydi. Sermaye erken seçimle zaman kazanmak, siyasal istikrar değilse çeşitli iç ve dış sorunların bile, dayatmış göğüslenmesinde, kendini acil iktisadi tedbirlerin uygulanmasın­ da daha elverişli bir ortam elde etmek istiyor, elde edeceğini de sanıyordu. Bugün bütün bu beklentilerin boşa çıkması bir yana, ortaya çıkan manzara, sermaye düzeni adına en kötümser olanların bile umduğundan kötü oldu. Bugün sermaye düzeni öylesine bir açmaz, bir çıkm az içindedir ki, uygulanan yeni reçeteler bir yandan emekçilerin sefaletiııi katmerleştirmek­ te, böylece onların muhalefetini yay­ gınlaştırıp yoğunlaştırmakta, fakat öte yandan, tekelci burjuvazinin bek­ lentilerine de çare ve çözüm olarnamak­ tadır. Uygulanan reçeteler, sermaye cephesini kendi içinde bölmek te, bazı kesimlerden ciddi hoşnutsuzluk sesleri yükselmektedir. Daralan kaynakların üzerinde yükselen bu iç bölüşümü çatışma toplumsal muhalefetin artma­ sıyla şiddetlenmekte, diktatörlük bün­ yesinde değişik mevzileri tutmuş çeşit­ faşist güç odakları arasındaki li dalaşmalarda da yan yankılar bulmak­ tadır. Erken seçime geçici bir süre için de olsa bir siyasal istikrar ogesı olacağı umuduyla başvurulmuş tu. Fa­ kat toplam seçmen oylarının yalnızca üçte biriyle sağlanmış üçte ikilik parlamento çoğunluğu hakkında, erken seçimin hemen ertesinde, EKİM su değerlendirmeyi yapmıştı: "Meşruiye'ti burjuva kampının belirli kesimlerinde bile tartışma konusu olan erken seçim


2

E Kİ M

Sayı : 7

sonuçları , potansiyel bir siyasal bu­ nalım öğesidir ve çok geçmeden bu doğrultuda etkisini gösterecek tir de . " Beş yı llı k bir süre için yapılmış bir seçimin ardından daha beş ay bile geçmemişken gündeme giren erken se­ cim tartısınaları , siyasal krizin belir­ gin göste�rgelerindendir . Bu bir yöne­ krizidir . Seçim sonuçları , tememe ANAP 'ın azı nlık oyu , bu krizi yaratan değil , yalnı zca şiddetlendiren bir etkendir . Daha yüksek bir oy oran ı n a dayalı olsaydı bile , meycut hükümet , bugünkü ekonomik ve sıyasal ortama dayanamaz , hızla yıpran ı r tartışma konusu olurdu . Erken seçim tartışmaları , şimdilik yaln ı zca siyasal kriz göstergesi oluyor ve on u şiddetlendiriyor . E rken seçimin ne kadar "erken" bir zamanda günde­ me geleceği konusunda ise , şimdilik bir şey söylenemez . Kaldı ki , böyle bir manevran ı n yığı nlar üzerindeki aldatı cı , oyalayı cı , saptırıcı etkisi ancak geçici olabilir . Yeni bir seçim , yen i bir parlamento bileşimi , siyasal olayların ana doğrultusunu , siyasal krizin derinleşme eğilimini değiştire­ meyecektir . Bunalım p arlamentonun bileşiminden doğmuyor, orada yalnı zca yansı ması nı buluyor . Bunalım mevcut hükümetin uygulamakta olduğu politi­ kalardan doğmuyor; bu politikalar bunal ı m ı n yapı sal ve çözümsüz oldu­ ğunu gösteriyor yalnızca . Uygul anmak­ ta olan politikalar , emperyalist ekono­ mi ve finans çevrelerinin istemi doğ­ rultusundadır ve hiçbir yeni hükümet bu mikraklarca çizilmiş genel çerçeve­ nin dışı n a kesin ol arak çı kamaz . 60 milyar dolarl ı k ulusal gelire karşıl ı k , 50 milyar dolara varan dış borcu olan ve her yı l 6-7 milyar dolar dı ş borç ödemek yükümlülüğü ile yüzyüze bir ülkede , düzen içi iktisadi politika arayışları n ı n sınırları bellidir . Erken seçim tart ı şmaları n a, SHP ' ­ nin sermaye bası nı tarafı ndan öne sürülmesi , "alternatif" olarak sunul­ ması eslik etmistir; ve bu yalnı zca , yı ğı nla� içindeki hoşnutsuzluğun ka­ barması ndan , patlayı cı öğelerin h ı zla birikmesinden dolayı dı r . Egemen burj uvazi bugün , ekonomik çı kınazıarı na çare aramanı n yan ı sı ra , onun kadar , hatta gelinen yerde art ı k ondan da çok , işçi v e emekçi muhale­ fetine çare ve çözüm arı yor . SHP ya da genel ol arak burj uva reformizmi , k apitalist ekonominin sorunları n a de­ ğil , kitle muhalefetine bir "alternatif" _ olarak görülüyor ve sunuluyor . Buqu­ vazi özellikle işçi sı n ı fı içinde yaşa­ nan ve diğer emekçi kesimleri kapsa-

ması k aç ı n ı lm az görünen devrimci kaynaşmaları , bir kere daha burj uva reformizmini sahte bir alternatif ola­ rak yığı nların önüne sürmek , onları bu yolla oyalam ak, aldatmak , tepkile­ rin sokağa değil de parlamentoya akması nı sağlamak çabasında . SHP yönetimi de görev ve misyonunun bu olduğu tam bilinciyle hareket etmekte­ dir . Siyasal hesapları nı esas olarak bugününün SHP ve DYP ' ye dayalı parlamento ıçı muhalefeti ve yarı n ı n b u ayn ı partilerin parlamento çoğun­ lucruna dayalı iktidarı üzerine yapan , te�el siyasal taktiklerini buna göre saptayan çeşitli revizyonist mihraklar da bu konumları yla , SHP ' ye verilen görev ve misyonun sol içindeki uz antı­ ları durumundadırlar . İ ktisadi krizin beslediği siyasal sorunlarla cebelleşen sermaye cephesi , öte yandan iç siyasal kaynaşmayı biraz olsun hafifletebilmek için dış sorunları öne ç ı k armak gayretinde . Bu bazen , D avos ' ta barış türküleri ç ağır­ mak , bazen İ ran-Irak savaşın a çözüm bulmak simdilerde ise "Kerkük-Musul sorunu,; fizerine şovenist emperyalist kamp anyalar açmakta ifadesini bulu­ yor . Bu sonuncusu , bugün öne ç ı k anı , dikkatleri dışa çekmekten öte bir nitelik taşıyor . Türk burjuvazisinin "Kerkük-Musul sorunu" üzerine niyetle­ ri , sermaye sözcüleri tarafından her vesileyle dile getirilen sözde tarihi hak iddiaları biliniyor . Dolayı sıyla bu konuda yaratı lan gürültü yalnızca dikkatleri içten dışa çekme k , yığın­ l arda şovenist eğilimler yaratmak , içten içe kaynaşan işçi hareketini dizginlemeye dönük değil . Burjuvazi aynı zamanda , somut bir işgal girişi­ mini de gündemde tutarak mesrul astı r­ maya çalışı yor . Amerikan err;pery�liz­ m ı n ı n bu konuda Türk burj uvazisinin işgalci girişimine dayalı hesapları ve planları yı llar öncesinden yaptığı, bugün bası n a yansı mış bulunuyor . Ne var k i , sorunu sürekli sıcak ve gündemde tu tınakl a , bir işgal girişimi için sınıra yı ğı naklar yapmakla bir­ likte sermaye sözcüleri bir "macera"­ dan korkuyor . Bu korkunun esas k aynağı , ne İ ran-Irak savaşı n a bu­ lasmaktı r , ne de bir savası n getirece­ ği� ekonomik çöküntüdür . � Türk burj uvazisinin yüreğine "ma­ cera" korkusu işleyen , Kürt halkı , Kürt ulusal kurtulus hareketleridir . işin ucunda "evdeki � bulgurdan olma" ağı r riski vardı r . Kerkük-Musul ' u işgal girişiminin , Irak Kürdistanı ' nda şiddetli bir direnişe yol açması bir yan a , Türkiye Kürdistanı 'nda ulusal


Nisan 1 988 bilinci alevlendirerek ulusal ayaklan­ m alara yolaçması kuvvetle muhtemel­ dir . Sermaye sözcüleri de bugün bu gerçeği dile getirmekte bir sakı nca görmüyorlar . Türkeş bile bu gerçeği bütün açı klı ğı ile ifade etmekten k açı nmamıştı r . *

Uygulanan i ktisadi politikalar eko­ nom ı n ın krizine çare alamı yor ama , yığı nları n yoksulluğunu katınerleştiri­ yor . E mekçilerin yaşamı açlı k sını rı­ n a çekilmiştir tespiti , bir süredir her yanda yükselen "açız! açı z!" çı ğlı k­ ları nda ifadesini buluyor . Kap italist­ lerin hı zlı sermaye birikimine , aynı h ı zla yı ğ ı nların açl ı ğı , yoksulluğu , işsizliği eşlik ediyor . Açlı k , yoksul­ luk , işsizlik gibi toplumsal felaketler , beraberinde toplumsal p atlama öğeleri biriktiriyor . Devrim durumu artı k salt devrimcilerin ıyımser bir beklentisi olmaktan ç ı k m ı ş , burj uvazi için bazı sermaye sözcüleri tarafından "toplum­ sal p atlamalar" şeklinde dile getirilen karamsar bir beklentiye dönüşmüştür. Toplumsal hoşnutsuzluğun odağın­ da , ön saflarında doğal olarak işçi sı n ı h yer alıyor . Önderli k öğelerinin ve örgütlenme düzeyinin zayıfl ı ğ ı n a rağmen , Türkiye işçi sın ı fı belki de tarihinde ilk defa bir bütün olarak , bir- blok olarak yoğun bir k aynaşma yaşıyor . Bütünüyle dipten gelen kendi­ liğinden bir k abarışla işçi hareketi gittikçe canlanıyor , güç k azanıyor . Tüm yasal kı sı tlılı klara rağmen grev h areketi 1 98 7 yılı nda, gerçek bir sıçrama yaşadı , 324 işyerinde 28 bin işçinin katı ldı ğı grevler yapı ldı . 1988 yılı n ı n ilk ayları büyük çoğunluğu taban insiyatifine dayalı çok sayı da direnise sahne oldu . Salt Ocak-Subat ayları�nda ve yal n ızca İstanbui ve çevresindeki fabrikalarda 50 bini aşk ı n işçinin bu eylemiere k at ı ld ı ğ ı basında yer aldı . Çoğunlukla sendika­ ların bilgisi dışında , h atta bazen sendika-p atran ortak engelini aşarak , işi bı rakma , fabrika işgali, iş yavaş­ latm a , yemek boykotu , mesaiye k alma­ ma şeklinde gerçekleşen bu eylemler tabandaki potansiyeli ve büyük müca­ dele isteğini ortaya koyuyor . Türk-Iş' in hükümetle ve sermaye çevreleriyle "diyalog politikası "nı bo­ şa ç ı karan , yalnızca bu çevrelerin verecek taviz durumda olmamaları değil, bundan da çok , diyaloglarla sorunun çözülemeyeceğini kendi öz tecrübeleleriyle görmüş işçi yı ğınları­ nın büyük tep kisi ve protestosu olmuş­ tur . işçi sın ıf ı , diyalog politikası n ı n

EKİM

k arşı sında "İşçiler Elele , Genel Greve" militan slogan ı nda ifadesini bulan mücadele isteğini çık ardı . Zamlar yoluyla yoğun bir iktisadi sald ırı n ı n yaşandı ğı bir dönemde hük ümetle ve sermayeyle uzlaşmaya çalışman ı n u­ tancı nı , aldı ğı eylem kararlarıyla silmeye çabalayan sendika bürokratla­ rı , böylece tabanı n öfkesin i de yatış­ tı rma , bu öfkenin kendilerine yönelme­ sini engelleme gayretindeler . Bütün haz ı rlı ksı zlı klara ve yaygı n ı:ngellemelere :ağmen , "Pahallılı ğ ı , Iktidarı ve Işverenlerin Tutumunu Protesto" için yap ı l an "Yemek Boykotu­ "nu işçilerin ezici çoğunluğu , kimi yanl arı n a yerlerde öğrencileri ve memurl arı da alarak başarı yla gerçek­ leştirdi . Yer yer coşkulu toplantılara da dönüşen bu eylem , geri ve p asif bir direniş şekliydi ama , işçi sı n ı f ı n ı ülke çapı nda ortak birleşik bir dav­ ran ı ş içine sokması açısı ndan önemli ve anlamı ydı . Nitekim sermaye çevre­ lerinde rahatsızlı ğ a , geleceğe dönük kaygı lara yolaçtı . Ardı n dan yapılan Sak arya mitingi­ ne onbinlerce işçi katıldı ve "İşçiler Elele , Genel Greve" sloganı en çok , en coşkulu atılan slogan olarak işçilerin mücadele isteğini dile getirdi . Türk-İş başkanı yaptı ğı konuşmada ekmek mücadelesi özgürlük mücadelesine bağ­ lanmışt ı r diyerek , işçi hareketinin siyasal hak ve özgürlükler talebin i ifade etmek zorunda k aldı . Daha önceki sözleşme dönemlerin de , işveren dayatmal arı n a boyun eğerek sözleşmeleri peşpeşe imzalamak zorunda k alan sendika bürokratları , işçilerin yaygın hoşnutsuzluğu ve grev isteği art ı k eski pervası zlığı k �rşısında gosterememekteler . Bu yıl 700 bini aşk ı n işçiyi k apsayan toplu sözleşme görüşmeleri var ve daha şimdiden , bir çok yerde anlaşmazl ı k zabı tl arı tutul­ muş , grev kararları ilan edilmişti r . Bu , 1 988 yılı için yaygı n bir grev dalgasını kuvvetle muhtemel bir geliş­ me haline getirmiştir . *

Fakat , denilebilir ki, işçi hareke­ tinin mevcut birikimini , işçi sın ı fı safları ndaki mücadele istemini hiçbir şey bugün işçi hareketinin ortak hayk ı rı şı h aline gelmiş "İşçiler Elele , Genel Greve" sloganı kadar açı klı kla anlatamaz . Geçmişte , sermaye tarafın­ dan komünistliğin , düzen yı kıcılı cr ı­ nın al arneti farikaları arasında sa y ı ­ lan genel grev istemi , bugün büyük işçi kitlelerinin mücadele siarı haline gelmiştir ve Türk-İş yönetimi tarafın-

3


4

E Kİ M

Sayı:7

dan kağı t üzerinde de olsa karar altı n a alı nmıstır. Genel gre; istemi , kuşkusuz geçmiş fakat üzerinde , temeli birikimlerin bütünüyle tabandan gelen kendiliğin­ den bir istem oldu . 12 Eylül sonrasın­ !İa , ilk defa , 1984 Haziran ı nda Türk­ Iş I . Bölge Temsilciler Toplantı sı nda dile getirildi . O günden bu yan a , çeşitli yollarla k üllendirilmeye çalı­ şı lsa da , sı n ı f içinde hep tartışma gündeminde kaldı , sürekli güç kazan­ dı , tüm işçi toplantı ve direnişlerinin en yayg ı n ve en coşkulu sloganı oldu . Gelinen yerde kendini açık bir tabandan dayatmı ş , olarak sorun Türk-İş tarafından gelen baskı yla k arar altı na alınması sorunu iyice güncelleşmiştir . Güçlü bir mücadele isteğinin ifade­ si olsa da , bütünüyle kendiliğinden �:Jir ?e�işimin urunu olan genel grev ı stem ını n talepleri de bu niteliğine �y�un oluşmuş bulunuyor . Bugün için ı şçıler genel grevı_ sermayenin iktisadi saldı rılarını p üskürtmenin , ücretleri yükseltmenin , iş ve çal ı şm a yasala­ rında ger �kli �emokratik değişiklikleri gerçekleşt ı rmen ın , bazı siyasal hakla­ rı elde etmenin aracı olarak görüyor­ !lu taleplerin sınırlı siyasal l �r . nıtelıgı b ı. r yan a , büyük ölçüde sını­ kendi özgül talepleridir . i şçi fı n hareketi henüz kendi taleplerini daha geniş bir temel üzerinde ifade edecek ve dışındaki halk sı n ı f ve tabakala­ rın kendi talep lerine taleplerinin yan ı sı ra yer verecek bilinç ve önder­ likten yoksundu r . grevin genel durum bu Fakat önemini azaltmıyor . Bu iktisadi ve genel siyasal talepler için k ı smi işçi sın ı fı doğrudan grevle bile, mevcut siyasal iktidarı ve an ayasal rejimi k arşısı n a alan muazzam önemde ileri bir adı m atını s olacaktı r . Genel grevin kendisi anay asanın açık bir ihlali olduğu gibi , talepleri de ana­ yasan ı n değiştirilmesini gerektiriyor . Fakat sorun bundan da ötedir . Bugünkü somut niteliği içinde başarı lı bir genel grevin , kendi taleplerini aşan ciddi siyasal sonuçları olacak­ tı r . Kaçı n ı lmaz olarak , mevcut an aya­ sal rej imle çatışacak ülke çapı nda birleşik bir işçi eylemi ol arak , iki milyon işçinin ortak bir eylemi olarak genel grev , işçi s ı n ı f ı n ı n muazzam gücünü yalnı zca pervası z burjuvaziye değil , bundan çok daha önemli olarak , bizzat bu işçi ordusunun tek tek üyelerine gösterecek; birlik , dayanı ş­ m a ve mücadele konusunda işçi sınıfı .

_

_

bireylerinin bilincinde sı çramalar ya­ ratacaktı r . Başarılı bir genel grev , isci sı n ı f ı n ı n üretimden gelen birlesik g� Ücünü, aynı zamanda diğer emekçi sı n ı f ve tabakaların gözünde somut­ laştı racak , onları işçi s ı n ı fı n a ya­ kı nlaştı racaktı r . Devrimci kitle mücadelesine kazan­ işçi yaygı nlı k , ve hız ctı racağı hareketinin siyasal gelişiminde oyn a­ işçilerin ileri rol , büyük yacağı komünizme kazandı rı lması nda yarata­ cağı elverişli ortam , bürokratik sendi­ ka yap ı larını ve yönetimlerini darbe­ lemede, sendikaların mücadele örgütle­ ri haline getirilmesinde yaratacağı olanaklar vb. vb . bütün bu açılardan başarılı bir genel grevin oynayacağı muazzam rol, yeterince açı kt ı r . Fakat onu başarılı k ı lmak , onu örgütlernek ve önderlik etmekle müm­ k ündü r . Türk-İş bürokratları n ı n bunu yapmaya niyetleri yok . Bu durumda sı nı f devrimcilerin , komünistlerin , bilinçli işçilerin tabandan insiyatifi ele alarak genel grev istemini örgütlü bir girişime hazı rlamaları hayati bir önem taşı yor . Türk-İş yönetimi bir genel greve n iyetli değil ama , tabanı n güçlü baskısı karşısında ondan kolay kolay yakası nı sıyı rabilecek gibi de

değil.

Her şey tabandaki eğilimi bes­

lemeye, güçlendirmeye , yaymaya, ey­ lem girişimine dönük somut örgütlenme-­ ler yaratmaya ve bütün bunları Türk­ iş yönetimi üzerinde somut ve sürekli bir baskıya dönüştürmeye bağlı. Bütün bu acil görevler yalnızca eylemi ı;> aşarılı �ı lmak için değil , işçi hareket ı n ı_ Türk-Iş yönetiminin muhte­ mel bir ihanetinin sonuçlarından koru­ mak �çin de hayati bir önem taşı yor . Türk-Iş bürokratları bu ihaneti iki türlü sergileyebilir: Ya şimdiye k adar yaptı kları gibi oyalama ve aldatmaca­ larla işi sürümcemede bı rakıp eylem potansiyelini eritme yolun a giderek; ya da salt yasak savma n iyetine , işçileri haz ı rlı ksı z ve örgütsüz sözde bir genel grev girişimiyle yüzyüze maddi ve böylece onu bırakarak , moral yı k ı m a sürükleyecek sermayenin yeni saldı rıları na açı k bı rakarak . Mevcut genel grev isteminin talep­ leri ekonomik ve siyasal reform talep­ leri durumundadı r . Komünistlerin ve devrimcilerin tüm çabası bu talepler etrafında sornunanan genel grev iste­ mini güçlü devrimci bir k itlesel eylem olarak gerçekleşmesine ve ondan acil siyasi ve temel devrimci isterolerin k itlelere götürülmesi için yararlanma­ ya çalışmak olm alıdı r .

EKİM


Nisan 1988

ANKARA

EKİM

5

MÜCADELE EDECEGİZ VE KAZANACAGIZ

Ben 20 senelik metal işçisi bir EKİM taraftarıyı m . Ank ara'da , İstanbul yolu üzerinde bir fabrikada çalışmakt ayı m . Bugünlerde , özel sektörün bir çok yüzlerce, binlerce emekçinin işyerinde , isine son vermeler sürekli devam etmekte , i Şsizler ordusuna her gün yenileri eklen­ mektedir . Gerekçe olarak da işyerinde işçi fazlası olduğunu söyleyerek , kendilerini h aklı ç ı karmaya çal ı şmaktadı rlar . Gerçek öyle değil . Çoğu işyerinde işçiler , özgür iradelerini kullan ı p şartlar el verdiğince iyi bir sendikaya geçmek için daha mücadele verip sendika değiştirdikler i için , sarı sendikalarla işverenler bir olup ileric i , devrimci, demokrat işçileri isten atı yorlar . hakikaten işçi fazlası Diyelim ki , olmadı ğı fazlası n ı n işçi Peki , var . dönemlerde , köleler gibi insan üstü bir güçle çal ışan bizlerin alı n terini sömü­ rüp , karı na kar katarken acaba niye , siz bana bu k adar kar ettirdiniz , ben de size şu kadar prim vereyim demedi . Bizler şunu iyi bilmeliyiz , karına k ar katan işverenler , hiçbir zaman kendiliğinden ne prim verirler ne de ek zam . Ancak onu alması nı bilirsek , zorla , söke söke alı­ rı z . Aslı nda üretimdeki etkin gucumuzu birleştirip , onu iyi kullanabilirsek , güçlü olan biziz . Bunun yolu da gerçek sı n ı f sendikaları nı yaratıp , militan bir işçi sı nıfı olusturmakla mümkündür . Böyle bir sı n ı f sendikası yaratı l ama­ dığı , işçi sınıfı n ı n dağı n ı k l ı ğ ı n ı n gide­ rHemediğ i , sarı sendikaların gerçek yü­ zünün ortaya ç ı k artılamadı ğı müddetçe sömürülmeye devam edeceğiz . Esas gücü­ kullanam adı ğ ı m ı z ortaya koyup , muzu sürece daha çok küçük görülmeye , horlan­ maya devam edeceğiz . DİSK ve DİSK üyesi işçilerin sı k sı k greve gitmeleri yüzünden 12 Eylül gel di diyen faşist TÜRK-METAL Sendikası n ı n satılmış yöneticileri , işçi sendik ası yız diyorla r . Gerçekten işçi sendik ası olup olmadı klarını anlamamız için kendi işye­ rimde , işçiler üzerinde oyn anan oyunlar­ dan ve yap ı l an toplu iş sözleşmesinden sözedeceğim . 1 986-87 yı lı toplusözleşmesinden bir ay işveren 45 kişi ç ı kardı . i şten önce çı kartılan isçiler en bilincli , en kararlı arkadaşları ın-ı zdı . Amaç işÇilerin birliğini bozmak , mücadele azınini k ı rmaktı . Yetkili bildiği meseleyi Sendik ası Türk-Metal

halde ses çıkarmadı ve bizim yaptı ğ ı m ı z sözleşme t:-ıslağı nın üzerinde tahrifatlar yaptı l a r . Işveren %45 vermeye razı oldu­ ğu halde , bu sarı sendika sayesinde % 3 0 zam al abildik . Sonra gelip bize , bundan daha ı yı sözleşme yap ı l amazdı , zamları diyerek adet a alay güle güle yiyin ettiler . Şimdi biz işçiler daha bilinçtendik . Bu işçi işçi sendikası değ il , sendikanın düşmanı olduğunu , kendi ç ı k arları ıç ı n pazarlık yaptı klarını biliyoruz artı k . Pazarl ı ğ ı yap ı l an bizim etimiz , kan ı mız , zihnimiz oldu ğuna göre neden biz emeği­ miz üzerinde söz ve karar sahibi olmaya­ lı m . Bunun yolunu araşt ı rı p geliştirmeye için ölçmek çalışıyoruz ve gücümüzü boykotları , yemek oldukça , koşulları servislere binmeme , işyerini terketmeden pasif direnişler gibi oturma top luca yapıyoruz . Karşı lığını aldı kça daha iyi anlıyoruz ki bizim gücümüz sendikadan değil , sendikanı n gücü bizden geliyor . Böyle onurlu bir gücü gerçek bir sı n ı f sendikası yaratma mücadelesinde birleşti­ rirsek yapamayacağımız , başaramayacağı­ elde edemeyeceğimiz şey , hiçbir mı z _ ı. r hak olmayacağını daha iyi kavrı­ hıçb yoruz . Haksı z yere işten ç ı k armalara karşı , işyerinde alı n an geri eylem kararl arı n a işçilerin birliğini çıkan , karşı bile hazınedemeyen bu sözde işci sendikası bu kadarla da kalmıyor; "za'ten piyasad � is yok , bazı arkadaşlarımıza tensikat ya� �ı ı l � azsa işyeri kapan ı r , sonuçta diğer ı şç ı arkadaşları mız işsiz kalı r . Zaten yasalar buna son derece müsait , bizlerin e� i kolu bağlı , hiçbir şey yapamayız" d ıyere k bizi kölece boyun eğmeye çağı r ı ­ yar . Bizler sınıf olarak bilinçlenip , sınıf send ı_ kaları mızı yaratıp tek bir yumruk olmadı kça bu böyle devam edecek , sizler­ den biri olarak derim ki; S ı n ı f sendika­ ları mızı ve p artimizi yaratmak için gelin hemen bugünden başlayal ı m ve işyerimiz­ de , çevrem ı_ zde , semtlerimizde hemen her alanda mücadele edelim, bilinçlenelim . Şundan kesinlikle emin olmalıyız: Mücade­ le edeceğiz v� kazanaca[İı Z . Yaşası n Işçi S ı n ı fı n ı n Partisini Ya­ ratma Onurlu Mücadelesi Yaşası n Sosyalizm . N . DE Mİ RCİ 2 1 Mart 1 98 8


6

EKİM

Sayı: 7

İ STANBUL

ALTINYILDIZ'DA YASANANLAR �

Altı nyıldız ı daki çalışma koşulları n ı ortaya koymak , verilen mücadelenin öne­ m ı n ın k avranması açısı ndan değer taşı­ m aktadı r . Çünkü son günlerde Altı nyıl­ dız ıda yaşanan olaylar yılların birikimi­ nin doğal sonucudur . FABRiKADA ÇALIŞMA KOŞULLARI: Ücretler: Türkiye genelinde Tekstil işkolunda yaşanan düşük ücret politikası , tüm açı klığı ile Alt ı nyıldız ı da da yaşan­ maktadı r . Aylı k ücretler 50 ile 130 bin lira arası nda değişmekte , çalı şanları n %90 ı ı 100 binin altı nda ücret almakta ve bunlar ı n %70ıi ek iş yapmaktadı r . Primler: Kalite ve üretim teşvik prim­ leri öncelikle ispiyoncu ve yağcılara uygulanmakta , bunun yanı sı r a kaliteli ve yüksek düzeyde üretim yapan bir kaç kişi de bu primden yararlanmaktadı r . Aynı işi yapan iki kişiden biri 100 bin lira brüt prim alırken , diğeri 15-20 bin brüt p rim alabilmektedir . Ve en önemlisi , çalı şanla­ r ı n %98ıi 50 bin liran ı n altı nda, %60ıı 20 bin liranın altı nda prim alabilmekte­ dir . 1000 lira brüt ile başlayan bu teşvik primleri en küçük amirin isteği ile k aldı rı Iabilmektedir . Yönetim: Ardarda çı k ardı ğı talimatlar­ la işçileri sı k an yönetim , bunlarla çalış­ m aları daha da zorlaşt ı rmakta , keyfiyet kol gezmektedir . Çalı şanları n önemli bir kesimi genç k ı zl ardan oluşm aktadı r . Daire şeflerinden biri kadın ticareti yapmakta ve sı k sı k fuhuş teşvik şebekeleri ortaya çı kmakta­ dı r . Rezalet alabildiğine t ı rmanmaktadı r . Genç k ı zların çalı şmaları k atı bir biçim­ de denetlenmekte , malalar kullandırı lma­ m aktadı r . Kalite ve üretim teşvik unsur­ ları p ara değil, daha çok "zor"dur . İ zin v?. rı:?eme , angarya , bağı rıp çağırma , k ufur ve aşağılanma genç k ı zların alı ş­ t ı kları olaylardı r . Yüksek ses , k imy asal maddeler ve toz işçilerin sağl ı ğ ı n ı tehdit etmekte , çalışma koşulları n ı zorlaşt ı rmaktadı r. Kimyasal ıçın m addelerin etkilerinden korunmak hiçbir önlem alı nmam ı şt ı r . Bunları n ya­ n ı sı ra; yemekhaneler tam bir pislik içindedir , servislerde ısı tma tertibatı bulunmamakta , kreşlerde çocuklar ı n bakı ­ mı doğru dürüst yapı lmamaktadır . Sendika tüm bu sorunları n bilincinde olduğu h alde en küçük bir müdahalede bulunmamaktadı r . Sendika temsilciliği o-

nursuz ve görev kabiliyetinden yoksun­ dur . Ücret konusundaki şikayetler sendi­ k ayı rahatsız etmektedir . Ücretierin yetersizliği ve ek işin yoruculuğu işe olan ilgiyi azaltınakla ve işveren son günlerde randımanın ve kalitenin yükselmesi için ne gerektiği noktasında tart ı şma toplantıları düzenle­ mektedir . Art ı k işten atı lmak ciddi bir tehdit olmaktan çıkmıştı r . Nası l ols a , karnı doymayan işçi için işten atılman ı n pek de fazla bir anlamı kalınamaktadı r . Pek çoğu ikinci bir işle uğraşmak zorun­ dadır zaten . Ve fazla mesai konusundaki "mecburiyet" işçilerin homurdanmalarına yol açmaktadı r . VE DiRENiŞ . . . Prim uygulaması gerçek bir sorun h aline gelmişti . Bir gün, prim sistemini tartışmak üzere toplantı düzenlenmesi için sendikan ı n zorlanmasın a karar verildi . Toplantı n ı n yap ı lacağı gün mecburi mesai olduğu için ve idari yasaklardan dolayı sendika toplantı yı erteledi . Zorlamalar sonucunda toplantı yap ı ldı . Toplantıda prim sisteminin tartışılması sonrasında iki öneri ortaya çıktı . Birincisi; prim :;isteminin reddedilmesi imzaya açı lacaktı . Ikinci öneri ise; prim sistemini araştırıp tartışmak ve yeni sistemler önermek için bir komisyon örgütlenmesi biçiminde idi . Uzun tartışm a sonucu sendika imza kam­ p anyasın ı k abul etti, ama komisyonu örgütlemedi . Tüm bu ç alışm aları sen dika yürütecekti. ilerki günlerde hiç ses çı kmayınca işçiler sendikayı rahatsız etmeye başladı­ lar. Sonuçta imza kampanyası açı ldı ve sendikanın insiyatifi dışında çalışmaları yürütmek için bir de komisyon kuruldu . 10 Şubat 1988 günü maaşlar alı ndı ğ ı n­ da , yeni elemanlara eski işçilerden yüksek ücret ödendiği anlaşıldı . Eski dokuma ustaları 470 TL . saat ücreti alı rken , yeni k alifiye elemanlar 659 TL . saat ücreti alıyarıardı . Ani bir kararla işçiler , topluca işi bırakıp yöneticilerle görüşmek için toplandı lar . Fakat yönetim 1 , 5-2 saat sonra işçilere işbaşı yaptı rma­ yı başardı . E rtesi gün (ll Şubat) fabrika yönetici­ lerinin de k atıldı ğı bir toplantı yapıldı . Yönetim yeni elemanlara yüksek ücreti sa� unuy _ o :du . Onlara göre eski işçilerin evı , koyu_ vardı . Kooperatİften "ucuz" m al alabiliyorlardı, ve "prim"leri vardı . Yeni


Nisan 1988 girenlere , eskiler kadar ücret ödenirse "eşitsizlik" olacaktı bu yöneticilere göre . i şçilerin karşısına geçip , yeni kalifiye elemanlara verilen ücretler in , 127 . 000 lira net ücretin eski işçilerin aldı ğı 93 . 000 liran ı n %70 ' i olduğunu anlatm aya kalka­ biliyordu . i şçiler bu türden hesap oyun­ larını yu tınadı lar . İ lkokul mezunu bir işçi , 127 . 000 liranın 93 . 000 liradan fazla oldu ğunu söyleyerek , "bizim hesap bilme­ memizden , cahilliğimizden faydalanmaya çalışıyorlar" diyordu . Bir b aşkası da yöneticilerin zekasından kuşku duyduğunu söylüyordu . Ama gerçek ortadaydı . Bu y aşam koşulları nda kimse daha ucuza işe girmiyordu . Eski işçiler ise "kanunun" ve "sözleşmenin" kendilerine tan ı dı ğ ı haklar­ la yetineceklerdi . Takip eden h afta içinde , "eski" "yeni" eşitsizliğini gidermek için yeni elemanlar işten çı karı lmaya b aşlandı . Hemen ardı ndan topl antı daki bir tartı şma sırasında yöneticiye h akaret etti gerekçe­ siyle , 6 yı llık bir usta iş kanununun 17/2 maddesine göre (tazmin ats ı z) işten atıldı . 18 Şubat 1988 günü , arkadasın isten atı lmasından 20 dakika sonra , f�brika'n ı n dokuma ünitesi ışı durdurdu . Atı lan arkadaş işe dönene dek üretim yapı lmaya­ caktı . i şveren hemen polis çağı rdı . I . Şubeye götürme , tazmin atsız işten atm a , iskence vb . türden tehditlerle direnis k�ı rı lmaya çalışıldı . Sonuçta işveren işçi� nin tazminatını ödemek zorunda kaldı . Ertesi gün toplantı koşulu ile saat 20 . 00 ' de işbaşı yapı ldı . Ertesi gün , sendikanın ve b azı usta­ b aşıların "yaptı ğı n ı z yasal değil" türün­ den kı rıcı tuturuları na karş ı n işçiler topl antı y apmakta kararlı ydılar . Toplan­ tıya fabrika müdürü de geldi . Uzun bir hikayeden sonra "sizlerle konuşmak iste­ miyorum . Bir daha kendi katanı zdan toplantı düzenlemeye kalkmay ı n . Şimdi derhal burayı terkedin , aksi bir davra­ n ı ş ı n ı zı affetmeyeceğim" diye tehdit sa­ vurdu . Yemekhane boşaltı ldı . Topl antı y a katı lanlarda burukluk , kırgı nlı k , öfke alab ildiğine belirgindi . Aynı gün fabrikada yemek boykotu b aşladı ve 6 gün aksamadan sürdü . Yemekhaneden alı nan bilgilere göre ilk gün 50 tabak yıkanmış, daha sonraki günlerde bu sayı 10-15 tabağa inmişti . Aynı günlerde tüm olumsuzlukları protesto eden 1500 adet bildiri dağıtıldı . Bildiri; bu olaylardan dolayı kimsenin işten atılmaması , p rim sisteminin y en iden dü­ zenlenmesi (çalı şanları n çoğunluğuna hi­ tap eden bir sistem getirilmesi) , ücret zammı , vb . istemlerinin kabul edildiğine dair protokolün noter tasdiki ve sendika mütabakatı ile ilan tahtasında duyurul-

EKİM

7

ması taleplerini kapsı yordu . Aksi durum­ da ç alışma normale dönmeyecekti . I şveren temsilcileri sürekli olarak işçiler aras ı nda y andaş aradı ve "eleba­ sı " l arı bulmaya calı stı . Tek tek görüsme­ lerle direnişi kır�may; denedi . Sendika� ise olaylara karı şınam a eğilmindeydi , işçiler­ den adeta kaçı yorlardı . Olayl arı n b aşladığı günlerde Cumhuri­ yet gazetesi başta olmak üzere bası n a bilgi verildi , ancak basın olayları k üçümsedi . Boykotun 4. gün ünden i tibaren Cumhuriyet gazetesi , fabrika müdürü ve sendikacıların ağzı ndan olayı duyurdu . 24 Şub at 1988 tarihli Cumhuriyet gazete­ sinde , A_ltı nyıldız ve Beymen işçilerinin haberi "Işçiler Huzursuz" başl ı ğı altında b asit bir olay olarak verildi . Fabrika işçilerin kanunlar çerçeve­ müdürü " sinde" hakların ı aramaya çalı şmaları ndan duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu . Oysa ki Altı nyıldız ' da y aşanan , tasta­ mam , patran ve devlet zoruna karşı işçilerin topyekün harekete geçmeleridir . Ve burj uv a y asaları ile hiçbir ilgisi yoktu r . Yemek boykotunun altıncı gününde , prim sistemi , kimsenin işten atı lmaması , zam , vb . konulardaki istemler çeşitli biçimlerde kabul edildi . Toplam 15 bin lira değerindeki erzak her ay düzenli olarak işçilere verilecekti . Taleplerin kı smen de olsa kabul edilmesi üzerine 25 Şubat Çarşamba günü çalı şmalar normale döndü . Kısmi de olsa bu başarı , duyarsı z , işlevsiz, kişiliksiz ve yeteneksiz sendika yönetimi karşısı nda insiy atifi ele geçirip birliği ve mücadeleyi sağlay an işyeri komiteınİzin başarı sıdı r . Bu olay böyle kapanmay acaktı r . Bu sadece bir b aşlan­ gıçtı r , ve daha etkin eylemler y apmayı hedefiiyoruz . i şyeri komitemiz olayları tartı şarak çeşitli öneriler ve taktik tav ı rlar geliştirmeyi hedefliyor , Altı n y ıl­ dız işçileri olarak gelecekte daha ileri talepler uğruna , daha kararlı mücadeleler vereceğiz . Gerçek hedefimiz siyasal ikti­ dar ı n alı nm asıdı r . Sömürü talan ve açlı k yeryüzünden silinineeye kadar işçi s ı n ı fı= nın mücadelesi sürecektir . Ve z afer mutlaka işçi s ı n ı f ı n ı n olacaktı r . Bir Altı nyıldız i şçisi OKUYUCULARA İllegaZ b ir yayı n organı nı n sayfaları nı sı nı rlı tutmak zorun­ dayı z. Yer darlı ğı nedeniyle b a zı mektupları zamanı nda ya da hic yayı nlayamı yoruz. En kı sa zamand:ı b aşka araçlar yaratmayı hedef­ lİyoruz. Daha çok mektup bekliyo­ ruz. EKİM


8

EKİ M

Sayı : 7

Devrimci gençlik hareketi-1 H . F I RAT

Türkiye ' de gençlik , son 30 yıllık dönemde , genel toplumsal ve siyasal sorunlarla y a k ı n dan ilgilenmiş , gençlik h areketi hep politik bir nitelik t aş ı m ı ş­ tı r . Özellikle ' 65 sonrası dönemde gençlik düzenden köklü bir kopuş sürecine girmiş , gençlik h areketi devrimci bir temele otu r arak düzen içi bir unsur olmaktan ç ı km ı ştı r . Gençliğin en ileri , en diri , en politik kesimleri Marksist dünya görüşüne yönelmiş , devrim ve sosyalizm idealini benimsemiştir . Bu ayn ı dönem süresince kurulu düzen açı s ı n dan güvenilmez ve suçlu s a y ı lması , " soru n " olarak görülme­ si , burjuv azinin b askı v e terörüne sürek­ li hedef olması bundandı r . Son 30 y ı lda iki devrimci y ükseliş , bunlar ı izleyen iki de k arşı -devrim dönemi y aşandı . Devrimci yükselişlerin içinde aktif , militan ve kitlesel olarak yer alan gençlik , k arşı -devrim dönemle­ rinde b askı n ı n , terörün, zulmün en a ğ ı r ı yl a karşı k arşı y a k aldı . 12 Eylül k arşı -devrim döneminde genç­ l i k , gerek içeride , zindanlarda , gerekse dı şarda, özellikle üniversitelerde , tam bir " rehabilitasyon " a tabi tutuldu . Serm ayenin faşist diktatörlüğü , "gençlik sorunu " n u çözmek i ç i n ç o k yönlü ve olağanüstü bir çab a h arcadı . Sonuç ne oldu ? Bugün Türkiye üçüncü bir devrimci yükselişin ilk evrelerini yaşı yor ve gençlik y in e mücadelenin en h araketli birliklerinden birini oluşturu­ yor . Bu , b azı k ı smi ve geçici başar ı l ar sağl am ı ş olsa b il e , "rehabilitasyon " çaba­ ları n ı n esasta b aşarı s ı z kaldı ğı n ı , ser­ maye düzeninin "gençlik sorun u " n u çöze­ mediğini gösterir . Sermaye düzeni , kendisi için temel sorunlardan biri saydı ğı " gençlik soru­ n u " nu çözemedi , çözemez de . Düzen gençli­ ğe olumlu ve ileriye dönük hiçbir şey vermiyor , inandı rıcı hiçbir şey v a adetmi­ yor . Üstelik ona güvenmediğin i , suçlu ve tehlikeli saydı ğ ı n ı her vesileyle ortaya koyuyor . Ken disini a ğ ı r b askı ve sömürü­ ye , maddi v e manevi acı l ara mahkum

eden , her türlü haktan yoksun b ı rakan bugününü ve geleceğini karartan sermaye düzenine karşı mücadele etmek , gençliğin tutacağı b iricik doğru yoldu . Gençlik bu yolu tuttu ve bu yolda y ürümeye k ararlı görünüyor . Geçmişin temsilcisi burj uv azi , gençliğe karşı güvensizdir . Bu onun kendi geleceği konusundaki güvensizliğini anlat ı r aynı zamanda . Geleceğin temsilcisi devrimci p roletarya , gençliğe güvenir ; gençliğin gelecek , geleceğin sosyalizm demek olduğu bilinciyle h areket eder . *

12 Mart dönemi sonrası nda ilk h are­ ketlenmeler işçiler ve öğrenciler aras ı nd a y aşanmı ştı . 1 2 Eylül dönemi sonrasında d a ilk h arekete geçenler yine işçiler v e öğrenciler oldu . Yüksek öğrenim gençliği içinde y aşa­ nan ve gençliğin diğer kesimlerine y a y ı l­ ması k a ç ı n ı lmaz görünen h areketlenme , beraberinde bir dizi sorun ve bu sorunlar etrafı nda yoğun bir tartı şma getirdi . Bu tart ı şm alar öğrenci tabanı ndan çok , genç­ lik dergileri sayfaları n da sürüyor . Devrimci gençlik h areketinin bugün art ı k 20 y ı l ı aşk ı n bir geçmişi v a r . Gençlik i k i devrimci yükselişi v e i k i k arşı -devrim dönemini y a ş adı . Üçüncü bir yükselişin eşiğinde , devrimci gençlik h areketinin mücadele ve örgütlenme sorun­ ları n ı , geçmiş 20 y ı l ı n deneyleri ve dersleri ı ş ı ğı nda tartı şmak gerekir . Oysa mevcut tartı şmalar bunun çok uzağı n d a . Daha çok öğrenci h areketinin b az ı güncel sorunları etrafı nda odaklaşı yor . Dergiler platformun a y ansı y an , ve bir bakıma genelin bir bilançosu sayılabile­ cek tartı şmalar sı ğ , k ı sı r , düzeysiz , kimi zaman sp ekülatif özellikler taş ı y o r , gerçek sorunları n ve ihtiyaçla r ı n uzağın­ d a bulunuyor . Mevcut tart ı şmalar ı n dev­ rimci gençlik h areketini ilerietmesi ol a­ naklı görünmüyor . Ama yazık ki , h aliha­ zı rda öğrenci gençlik içinde etkin ol anl ar


Nisan 1988 da , yine bu dergi çevreleri . Devrimci mili tan bir ÖGrenci hareketinden , kend ı_ l �­ ri açısından haklı nedenlere daya�ı b ı � korku duyan revizyonistler , bu gerı, sı g ve güncel b azı sorunlarl a sın ı rl � tartış­ mayı bilerek körüklüyor , devr ı_ mcı gençle­ rin geçmiş gençlik hareketinden olu �l � ve ilerletici sonuçlar çı karmasını b ılınçle engelliyorla r .

1965-1971 DÖNEMİ: BAZI SONUÇLAR

1960 ' lar Türkiye 1 si genel bir sosy ?-1siy asal hareketliliğe sahne oldu . I l� harekete geçen işçilerdi . 1960 ' l arın .ı k._ı nc ı yarı sında buna bazı köy � ü h �reketler ı ve yaygın gençlik h areketler ı eşl ık etti . Türkiye'de toplum ölçüsünde y ankıla­ nan kitlesel ÖGrenci hareketleri , Bay ar­ Menderes yönetiminin son döneminde, 27 Mayıs darbesinin hemen öncesinde �e görülmüştü . Fakat bunlar Kemal ı_ �m ın izinde , egemen ideoloj iye bağlı , buqu v a muhalefetin etkisinde düzen içi h areket­ lerdi . Oysa 1960'ların ikinci yarı sında: özellikle 1968 sonrasında yaşanan ogrenc ı hareketleri , resmi ideolojiden ve düzenden belirgin bir kopuşu ifade eder . Son 20 y ı l ı n devrimci gençlik hareket� bu kop �­ şun temelleri üzerinde yüksel ı � . Ge�ç ��k hareketi tarihinde gerçek bır donum noktası dır bu . Artı k gençlik hareketi düzen içi mücadelelerin bir uzantısı , bir eklentisi olmaktan çıkmış, düzene ka�şı bir güç , devrimci bir kuv �et � al ın � gelmiştir . Gençliğin öncü iler ı � es ��le� ı _ Marksizme yönelmiş , sosyalizme guçlu b ır e cr ilim duymuş , gençlik hareketi kurulu ve siyasal düzen aleyhtarı t�plumsal devrimci militan bir karakter kazanmı ş­ tı r . Fikir Klüpleri Federasyonu (FKF) çatı­ sı altında örgütlenen öğrenci hareketi b aşlangı çta nispeten ağır bir tempo� a gelisti . F akat 1968 yı lında gerçek b ı r sıçr�m a y aşadı . Bu yıl içinde gerçek�eşen yaygın üniversite boykotları ve ışgal h areketleri , öğrenci gençliğin kendı_ de­ mokratik h akları_ için kitlesel bir başkal­ Mücadelenin önünde Marksist dırıydı. e?Tilimli devrimci gençler v ardı . Gençlik , k�ndi sorunları , demokratik talepleri için h arekete geçtizi bu aynı dönemde , genel toplumsal ve siyasal sorunlarla da yakıı:ı­ dan ilgiliydi . Hareket dar akadem ı k alanın çok ötesinde , güçlü bir politik nitelik taşı yordu . Nitekim boykot ve işgal h areketlerini 1969-1970 yıllarının yaygın anti-emperyalist kitlesel gösterileri izledi .

EKİM

9

Gençlik hareketi h ı zla büyüdü ve devrim­ cilesti � . Üc b üyük kentten taşraya y ay ı l­ dı . Yüks�k ö<Trenim gençli3iyle sını rlı olmaktan ç ı ktı � di3er gençlik kesimlerini de kapsadı . FKF adını DEV-GENÇ ol �r�k değiştirdi . Bu değişime , mü�ade�en.ın �?�­ _ ı m degış ı ­ nü kesen onu sını rlayan yonet mi de �slik etmişti . DEV-GENÇ gençlik hareketine' paralel olarak sürekli güç kazandı ve dönemin tek kitlesel politik gençlik örgütü old� . Gericil � rin v_e � efor-:­ _ ı elindekı mistlerin gençlık orgutler (MTTB , TMTF vb . ) hı zla tecrit oldular . Fakat bütün bu olumlu özellikler.ı taşı y an gençlik h areketi , öte yandan temel bir zaafla karşı karş ı y aydı, ve b u zaaf y alnızca o dönemki gençlik harı::k eti­ ni deGil , sonraki dönemleri de der ınden etkiledi . Etkileri hala ve üstelik şu dönem için oldukça güçlü bir şekilde yasanıyor . � Gençlik hareketi resmi ideoloj iden ve düzenden kopmuştu . Bu kopuş boşluğa değil , devrime ve sosyalizme doğru ydu . Gençlik hareketinin en dinamik kesimi, önder ve sürükleyici unsurları , işçi sınıfı davasına , sosyalizme ve Marksist­ Leninist teoriye içten , samimi ve güçlü bir eğilim duyuyorl ardı . Gençliğin mü� a­ dele içindeki kesimi proletary anı n devr ım­ ci siy asal önderlij1ine muhtaçtı ve böyle bir önderliğe y atkındı . 1965 ' te oluşan ve giderek devrimci gençliği b ünyesi� d� toplay an FKF 'nin , aynı dönemde kend ın ı " işçi sınıfının so�yalist p ar�isi:' ol arak niteleyen ve bunu ı lan eden TIP ' ı deste� ­ lemesi bu gerçeği dile getirir . Ne v � r k ı , . sosyalizmin bir şiar olarak gençl ı_ k ıçınde de y ay gınl aşmasında , bir d�nem olumlu bir rol oynamasına karş ı n , TIP, gerç ekte reformİst-p arlamentarist bir çizgideydı_ . O Marksizm-Leninizmi değil modern revizyo­ nizmi temel alı yordu ve savunduğu sosy a­ lizm bu tür burjuva sosyalizmiydi . Dev­ rimci gençliği tutarlı bir dünya görüş�yle eğitmek, devrimci h areketıyl� �ençlik devrimci işçi hareketı aras �nda ger�kl ı _ köprüyü kurmak bir y an a , TIP , gençlığın alttan gelen devrimci eyleminin bile karsısına dikildi . ZO yıl sonra bu gün , bugünkü uz antı­ larının yapmaya çalıştı ğı gibi , gençlik hareketini dizginlemeye , onu yasal sınır­ lar içinde tutmaya , akademik sorunlarla sınırlamaya çalıştı . Fakat bu gerici reformİst çizgi bugün oldusu gibi! o gün de hızla tecrit olm _ay � b aşladı . TIP , önüne dikildiği devrımc ı gençlik hareketi tarafından aşılıp geçil­ di . Fakat genç , deneyimsiz devrimcilerin b asını çektiği hareket, kendi b aşına yolunu bulamaz , sağlıklı bir çizgiye oturamazdı . Sağlıklı ve tutarlı bir devrimci gençlik h areketinin teminatı ,


10

EKİ M

Say ı : 7

p roletary a n ı n sosyalist s ı n ı f önderli[Jidir . Oysa p roleter hareketin kendisi o dönem böyle bir önderlikten yoksundu ve reviz­ yonist-reformist sendika b ürokratl arı ta­ rafı ndan düzen sı n ı rları içinde ve ikti­ sadi mücadele zemininde tutulmay a ç al ı ş ı ­ l ı yordu . Bu koşullarda Tİ P ' in reformİst­ p arlamentarist b arikatı n ı aşan devrimci gençlik hareketi , keskin sloganlarla genç­ lik hareketinin militan n iteliğine uyum sağlamaya çalı şan MDD ' ci a k ı m ı n etkisine girdi . Bu a k ı m gençlik hareketini kendi reformist-darbeci hesaplar ı n a dön ük kul­ lanmaya çabalaman ı n y a n ı sı ra , gençlik içindeki sosyalist potansiyeli salt yurtse­ ver bir çizgide eritıneye çal ı ştı . Kema­ l izmden kopup Marksizme yönelen genç devrimcileri , " ikinci milli kurtuluş sava­ sı " şiarları yla yeniden Kem alist ideoloj ik � tk iye soktu . "Ordu-gençlik elele" türün­ den gerici sloganlarla devrimci gençliğin b ilincini bulan d ı r arak , hay aller yaydı . Sosyalizm şiar ı n ı gençlik safları ndan adeta sildi . Gençlik hareketini " demokrasi ve b a ğ ı ms ı zl ı k " şiarlarıyla sı n ı rladı . Milliyetçi bir ideoloj ik içerikle "Bağı msız Türkiye" şiarını dönemin temel sloganı y aptı . O dönem şehir küçük-burjuv azisi , özellikle de öğrenci gençlik içindeki kabarı şlara denk düşen bu sloganlar ( " Demokrasi ve B ağ ı ms ı zl ı k " ) , öte y andan gençliğin Marksist eğilimli önder kadrola­ rı n ı n ideoloj ik şekillenişini belirledi . Gençlik önderleri daha sonraları MDD teorisyenlerinin reformist-darbeci çizgisin­ den koptular ama , onun ideoloj ik özünü ( H alkçı l ı k , burj u v a demokratik ufuk ) ve temel şiarları n ı ( Demokrasi ve B a ğ ı ms ı z­ l ı k ) korudul ar . Bu olgunun önemi şuradadı r : Bu gençlik önderleri , 1 970 ' ler in b aş ı n da , TİP ve MDD ' ci akım taraf ı n dan temsil edilen burj u v a sosyalizminden kopuşun ve düzene ihtilalci bir yönelişin unsurları k arşı oldul ar . Çizgileri sonraki genç kuşakları derinden etkiledi . Sonraki dönemlerde bu belirli deGişiliklerle sürdüren çizgiyi ak ı mlar , 1974-1980 dönemi gençlik hareke­ tinin en etkin güçleri oldular . Ve gençlik hareketine aynı halkçı perspektif ve aynı sloganlarla önderlik ettiler . 1 9 65-1 9 7 1 dönemine göre çok çok daha güçlü v e daha y a y g ı n b i r Marksist potansiyel v e sosyalizm eğilimi olduğu halde , bu potan­ siyel halkçı muhteva içinde eritilip zay ı flatı ldı . Sonuçları şimdiki gençlik hareketi üzerinde de aynı etkiyi sürdür­ düğü için , bu sorun a daha sonra yeniden döneceğiz . Devrimci gençlik hareketinin demok­ rat-yurtsever bir çizgiyle sı n ı rl anması , Marksist eğilimli gençliğin bilincinin y urtsever-halkçı bir ideoloj ik şekiilenişle bozulmas ı - proletaryanı n devrimci siy asal

önderliğinden yoksunluğunun y arattı ğı olumsuz sonuçlar bunlarla sı n ı rl ı k alma­ dı . Bu sonuçlarl a doğrudan ilintili olan ve 1 9 65-1 9 7 1 dönemi gençlik hareketinden sonraki dönemlere miras kalan , bugün gençlik hareketi içinde etkinliği genişle­ yen bir grubun şahsı nda belirgin bir şekilde hala y aşayan bir di3er olumsuz sonuç , daha doğrusu sapma d a digerleri kadar önemlidir . Bu , " gençlik p artisi" eğilimi bunun daha d a bozulmuş bir şekli olarak da , ogrenci hareketinden sözde p roletarya p artisi ç ı karma eğilimidir . Bu eğilimin etkinliği , y alnızca Türkiye işçi s ı n ı f ı n ı n gerçek Marksist-Leninist p arti­ sini yaratma çabalar ı n ı engelleyip sak at­ l amakla k almam ı ş , gençlik hareketinin kendisini de k aldı ramayacağı y üklerle k arşı karş ı y a b ı rakmı ş , sakatlayıp güç­ ten düşürmüştür . DEV-GENÇ içinde gençlik p artisi eğili­ mi , giderek de gençlik hareketinden p roletarya p artisi ç ı k arma eğilimi , belirli tarihsel-siy asal koşullarda , kendiliğin­ den , bir b ak ı m a k aç ı n ı lmaz olarak doğ­ du . Öğrenci gençlik hareketindeki değişim ve düzenden kopuş , doğal olarak öncelikle onun dar , fakat politik olarak en geliş­ miş ileri kesiminde y aşandı . Kendisini sosyalist olarak gören ve b aşlangıçta FKF çatı s ı altı nda örgütlenen bu kesim , sosyalist e ğilimin bir yansıması olarak , işçi s ı n ı f ı n a ve işçi hareketlerine içten bir y ak ı nl ı k duydu . Daha 1 9 65 Martı n da, sosyalizm eğilimi gençlik içinde henüz çok zayı fken , Zonguldak-Kozlu 1 da binlerce kömür işçisinin iki ölü ve onlarca y aralı vererek gerçekleştirdiği direnişe verilen destek , öğrenci hareketinin işçi hareketi­ ne duyduğu semp atinin ilk örneklerinden­ di . işçi ve emekçi mücadelelerine y a k ı n ilgi , derin sempati ve aktif destek , devrimci gençlik hareketin in son yıllara ve bugüne kalan en iyi özelliklerinden­ dir . 1965-1971 döneminde Kozlu ' y a destekle b aşlayan gelenek 1 5- 1 6 H aziran işçi direnişine aktif ve militan k atı l ı ml a doruğuna v ardı . Bu y ı llar boyunca , gerçekleşen bir çok işçi direnişine , top­ rak işgaline , k üçük-üretici direnişlerine DEV-GENÇ ' liler aktif olarak katıldılar, desteklediler . F akat bu olumlu özellik , DEV-GENÇ 1 i aşan nedenlerden dolay ı , içten içe de yanlış bir eğilimi , siyasal p arti eğilimini besledi . Tİ P , 1 9681 den itibaren hızla gelişen , kitleselleşen ve militanlaşan gençlik hare­ ketini dizginlemeye çalı şınakla k almadı , genel devrimci kabarı ş ı n çok çok gerı s ı ­ ne , b ir b ak ı m a d ı ş ı n a düştü . O dönem


Nisan 1988 y aşanan işçi diren işlerine , köylülerin toprak işgallerine , küçük-üretici mitingle­ rine ve diğer kitle eylemlerine önderlik edemedi . Bu koşullar MDD çizgisinin egemenliğine girmiş bulun an ve bünyesin­ de çok güçlü ve dinamik bir gençlik DEV-GENC ' i , b ar ı n dı ran potansiyelini TİP ' e k arşı alternatif bir siyasal ö i'güt haline getirdi . DEV-GENÇ , gençli[tin o dönemki devrimci dinamizmine cevap ver­ mekle , onu başarılarıyla kucaklamakla kalmıyor , üyeleri aracı l ı ğ ı yl a kendi d ı şı ndaki k itle mücadelelerine aktif des­ tek veriyordu . TİP ' in dolduramadı ğı , doldurmaya niyetli de olmadı ğı önderlik boşluğu , DEV-GENÇ ' i bu boşluğu doldur­ maya itti . Öte y an dan komünist bir s ı n ı f p artisinin , militan bir öncü p artinin yoklu ğunun y aratt ı ğı boşluk , militan mücadeleler içindeki emekçileri , özellikle köylüleri , DEV-GENÇ ' ten yardım ve destek aramaya itti . TİP ' e k arşı DEV-GENÇ içinde mevzilen­ miş bulu n an ve k itlesel gençlik hareketini kendi cuntacı hesapları için bir güç olarak kullanmaya çalışan MDD teorisyen­ leri de , DEV-GENÇ ' in alternatif siyasal p arti eğilimini körükledi . Nitekim , 1 9 69 Ekiminde yapı lan 4 . Kurultayda DEV-GENÇ tüzüğü değiştiriliyar , MDD ak ı m ı n ı n stra­ tej ik ve taktik çizgisi adeta p arti üslubuyla yeni tüzük te ifade ediliyordu . DEV -GENÇ ' in, dönemin en canlı ideoloj ik fikir tartı şmalar ı n a v e en sert siyasal çekişmelerine sahne olması d a yine bu bir tür siyasal p arti olma özelliğinden kay­ naklanı yordu . Bazı cuntacı -reformist a­ k ı ml a r ı n y a n ı s ı r a , THKP-C ve THKO gibi devrimci demokrasinin temsilcisi siyasal örgütlerin DEV-GENÇ içi ayrı şmalardan ç ı kması , bu gerçeğin bir başka yansı m a­ s ı dı r . 1 9 6 5- 1 9 7 1 döneminin özgün tarihsel siyasal koşulları n ı n urunu bu gençlik p a rtisi v e gençlik içinden sözde Mark­ sist-Leninist örgütler ç ı k arma eğilimi , sonraki döneme güçlü bir miras olarak kaldı . 1 9 6 5- 1 9 7 1 dönemi gençlik hareketi açısı ndan belirtilmesi önem taş ı yan bir b aşka önemli nokta, devrimci gençlik hareketiyle işçi hareketi aras ı n a dikilen engellerdir . Revizyonist-reformİst sendika b ürokratları bu tutumu 1974-1980 dönemin­ de de sürdürdükleri için , değinilmesi özellikle önem taşı yor . Revizyonist-p arlamentarist Tİ P yöneti­ mi , gençliğe güvensizliğini yaln ı zca onun mücadelesini engelleyerek ya da on a ilgisiz k alarak değil , sendika bürokratla­ rı n ı n y ardı mı yla devrimci gençliği işçi­ lerden uzak tutmaya çalışarak da göster­ di . Bu , işçileri gençliğin militan desteği ve y ardı m ı n dan yoksun b ı raktı ğı gib i , gençlik hareketini toplumumuzun bu en

EKİM

ll

devrimci s ı n ı f ı n ı n y ardı m ı n dan ve deste­ ğinden yoksun b ı rakmay a , onu yaln ı zl ı ğa itmeye de dönüktü . Başarı l ı olduğu ölçü­ de , devrimci gençliği işçi hareketinin desteğinden ve olumlu etkilerinden yoksun k ı l ı yordu . F ak at sendika bürokratları çabaları n­ da çok da başar ı l ı olamadılar . Devrimci öğrenciler grevlere , fabrika işgallerine , toplu direnişiere katıldı lar , tabandaki işçilerle yararlı diy aloglar kurdul ar . 1 5- 1 6 Haziran direnişi öncesinde , ey­ lem hazırlı kları sı rası nda , DEV-GENC 'in yardım önerileri DİSK 'yöneticileri tara f ı n­ dan reddedilmişti . DEV-GENÇ kendi insiya­ tifi ile eyleme k atıldı , hem eyleme güç k attı , hem de bu görkemli işçi eyleminden derinden etkilendi . Bu eylem devrimci gençlik hareketinin önder k adroları n ı n MDD teorisyenlerinin darbeci yolundan kopmal arı n ı hı zlandı rdı . Son olarak 1965-1971 döneminde dev­ rimci gençlik hareketine k arşı gündeme getirilen , 1974-1 980 dönemi boyunca sürek­ li ve y a y g ı n olarak kullan ı lan , sivil faşist terör çetelerine ve bunun gençlik hareketi için sonuçları n a değinmek gere­ kiyor . Gençlik üzerinde ideoloj ik denetimini k aybeden ve onun devrimci siyasal eyle­ mini durduramayan burj u v azi , sivil terör çeteleri örgütledi ve bu faşist çeteleri planlı olarak devrimci gençliğe saldı rttı . Bu s istemli saldırı ları n , 1 9 74-80 dönemin­ deki k adar olmasa bile , devrimci gençlik hareketine önemli zararları oldu . Terör çetelerine karşı meşru savunma çabaları , mücadelenin yönelimini saptı r ı c ı , hedefle­ rini daralt ı c ı bir rol oyn adı . Zamanla devrimci gençliğin ileri kesimi ile taban kitlesi ilişkilerinin z ay ı flamas ı n a yolaçtı .

1974- 1 980 DÖNEMİ : BAZ I SONUÇLAR

1 9 60 ' larda y aşanan devrimci y ükselişte ilk harekete geçen kesim işçiler olmuştu . Öğrencilerin , topraksız köylülerin , küçük üreticilerin ve şehir küçük-burj u v azisinin b azı kesimlerinin devrimci kabarışı daha sonr a , ancak 1960 ' la r ı n ikinci y ar ı sı nda b aş göstermişti . 1 9 70 ' lerde y aşanan devrimci y ükselişte işçiler ve öğrenciler , ilk olarak v e eş zamanlı harekete geçen kesimler oldu . 12 Mart k arşı -devrim döneminde uygulan an yoğun b askı ve teröre , sindirme çabalar ı ­ n a rağmen , öğrencilere militan b i r müca­ dele havası hakimdi . 12 Mart döneminin b askı ve teröründen hiç kuşkusuz en b üyük p ay ı gençlik aldı . Gençliğin kurulu düzenden ve egemen


12

EKİ M

Say ı : 7

ideolojiden bu radikal kopuşu , dev rimci ideallere , işçi s ı n ı fı davası n a ve devrim­ ci düny a görüşüne bu kitlesel yöneliş i , onu burjuvazinin gözünde baş suçlu y ap m ı ştı . Sermay e , 12 Eylül döneminde olduğu gibi 12 Mart döneminde de gençli­ ğe acı masızca davrandı . Gençlik örgütleri k a p atıldı , çok say ı da üyesi ve yöneticisi tutuklan ı p y argı land ı . 1968-70 dönemi devrimci gençlik önderlerinin büyük ço­ ğunluğu ya katledildi , ya da a ğ ı r hapis cezal arıyla zindanlara dolduruldu . Üni­ versite ve y üksek okullar polis ve j andarına denetimine alı n dı . Fakat çok geçmeden , bütün bu ç ab al a­ rın gençlik içinde atı lmış mücadele tohuml arı n ı n yeşermesini engelleyemedi ğini herkes açıklıkla gördü. 1 9 7 4 ı ten itibaren gençlik hareketi gerçek b ir kitlesel kab arı ş y aşadı . Daha ilk andan itibaren hareket güçlü bir politik niteliğe sahipti ve 1 9 65-7 1 dönemi­ nin derinden etkisini yaşıyor , onun devrimci geleneklerini sürdürmeye k ararlı görünüyordu . O dönem toplum ölçüsünde estirilen ve revizyonist a k ı mlar tarafın­ dan gençliğe aktar ı lmay a çalışılan refor­ mizm rüzgarı , en az y a n k ı y ı gençlik safları nda buldu . Gençlik hareketinin ileri kesimi hemen b ütünüyle Marksist eğilimliydi . Sonradan değişik nedenlerle zay ı fl am ı ş olsa bile , b aşlangı ç dönemin­ de , M arksist-Leninist eserler çok y aygı n olarak devrimci öğrenciler aras ı n d a oku­ nuyor , inceleniyor , tartı ş ı lı yordu . Yüksek öğrenim gençliği içinde b aşla­ yan kitlesel gençlik mücadeleleri , 1 9 75 y ı l ı sonrası nda , şaşı rtı c ı bir h ı z ve genişlikte liseli gençliğe yayı ldı . Onbin­ lerce liseli genç gerici-faşist eğitim sistemine b aşk aldı rdı . Devrimci gençlik hareketi dönem boyunca Anadolu ı nun dört bir y a n ı n a y a y ı ldı . En ücra k asabal arda b ile devrimci gençlik çevreleri ve örgüt­ lenmeleri ortaya ç ı ktı . Dönemin ortaları n a doğru , mücadele ve örgütlenmelerde , e­ mekçi ve köylü gençlik zay ı f da olsa belirli b ir yer tutm ay a başladı . Bu dönemin gençlik hareketi , izlerini ve etkilerini derinden taş ı d ı ğ ı 1 9 65-7 1 dönemi gençlik hareketinden b azı b a k ı m­ lardan daha ileriydi . Her şeyden önce daha y aygı n ve daha kitleseldi . ( Bu özelliği , devrimci hareketin genelindeki genişlemeye de uygun düşüyordu . ) Egemen düşünce ve ideolojilerin etkisinden daha çok arınmışl ı k anl amı nda daha bil inçliy­ di . 1 9 65- 1 9 7 1 döneminin devrimci gençliği uzun y ı llar burjuva sosy alizminin değişik temsilcilerinin ideolojik etkisinde kal mı ş­ tı . Devrimci kitle mücadeleleri k arşı sı nda aldı ğ ı gerici-p asifİst tutumun uyarıcı etkisiyle Tİ P ı in reformİst-p arl amentarist etkisinden kurtulmuş , fakat ardı ndan

keskin şiarları n arkas ı n a gizlenen MDD teorisyenlerinin mill iyetçi-cuntacı düşün­ celerinin etkisini uzun süre yaşam ı ştı . Bundan ancak dönemin sonunda kurtula­ bilmiş ve zaten bu , gençlik hareketi bünyesinde yeşeren devrimci demokrasinin ( k üçük-burjuva sosyalizminin ) ortaya ç ı ­ k ı şı nda ifadesini d e bulmuştu . Bu ilerleme 1 97 4-80 dönemine olumlu bir k azanç olarak kaldı . Kendi içinde , sosyalizm inin küçük-burjuva y aşadı ğ ı -b ir ölçüde abartı lmı ş- ideolojik bölün­ müşlüğü derinden yaşasa da , artı k dev­ rimci gençlik hareketi örneğin Kemalizm , ordu , Kürt ulusal sorunu vb . konularda daha ileri , devrimci bir düşünce çizgisin­ deydi . Yine küçük-burjuva sosyalizminin değişik temsilcileri etrafı nda kümelenmiş de olsa , y aygı n olarak Marks ist bir eğilim taşı yan , y aln ı zca demokratik de­ ğil , aynı zamanda sosyalist idealler peşinde olan devrimci gençlik hareketi safları nda , modern revizyonizm konusunda daha ileri bir tutum vardı . Kruşçev ı in kişiliğine ve düşüncelerine duyulan nef­ ret , öte y andan Stalin ı in kişiliğin e , eserlerine v e düşüncelerine duyulan y ay­ gı n sempati -ki modern revizyonistlerin etkisindeki dar bir kesim hariç , genelde durum buydu- bunun açı k bir k a n ı tı d ı r . Söylenenlerle çelişkili gib i görünecek ama , düşünce çizgisindeki bu ileri konu­ ma rağmen , devrimci gençlik s afları nda , onun ileri k adrolarında ideolojik düzey dönemin sonları n a doğru hızla düştü . Dönem boyunca gençlik içinde tam bir hakimiyet kuran devrimci-demokrat a k ı m­ lar arası ndaki k ı s ı r çek işme ve rekabet , ideolojik tartı şma ve mücadele ortamı n ı yoketti . Buna alabildiğine yoğun , kimi durumda amaçsı z ve k ı s ı r pratik u ğraşlar mücadele uğrun a büyük eklenince , da fedakarl ı klara hazı r ola n , bunu her vesileyle gösteren binlerce genç devrimci bilgi ve k avray ı ş düzeyini geliştirme olanağı bulamadı . Militan genç devrimci­ ler çoğu içeriksiz , y üzeysel , s ı n ı f müca­ delesinin gerçek ihti y açları n a cevap ver­ mekten uzak , tutarlı bir dünya goruşu oluşturmaktan yoksun grup gazetelerini okumaktan ileri gidemediler . Bu açıdan b ak ı ldı ğ ı nda , 1974-1980 döneminin devrim­ ci gençlik önderlerinin , 1 9 65- 1 9 7 1 dönemi­ nin gençlik önderlerinin gerisine düştüğü kol aylı kla belirtilebili r . Kuskusuz bu bir � önderlik sorunuydu , oysa genelik bu ihtiyaca cevap verebilecek bir ön derlikten yoksundu . 12 Mart döneminin hemen ardı ndan ilk harekete geçen , tıpkı 1 2 Eylül sonras ı nd a olduğu gibi , legal y a y ı n imkanların dan y ararlanar ak gençlik içinde güç olm aya ç a l ı ş anlar revizyonis tler oldu ( TSİP PDA vb . ) . İlk dönemlerde sağl adı kları s � n ı rl ı


Nisan 1988 b aşarı , gençlik mücadelesinin h ı zl ı geliş­ mesi ve militanlaşmasıyla yok oldu . 1 2 Eylül sonrası dönemde öğrenci gençlik hareketindeki canlanma n ı n Gökyüzü çevre­ sini silmesi , Yarı n çevresini ise h ı zlı bir tecrit sürecine sokması gib i . Bu benzer­ lik te şaşı rtı cı bir yan yoktur . 1 9 65- 1 9 7 1 döneminde ol an da buydu ; gençl ı k hareke­ tindeki yükselişe ayak uyduramayan TİP h ı zl a asılmı s , tecrit edilmisti . � İ ki devr imci yükselis dÖneminin acı � k­ lı k l a gösterdiği , bugü n' üçüncü bir kez açı k l ı k l a gözlenen olgu şudur: Revizyo­ n ist-reformİst akı mlar , devrimci gençligin militan müc adelesine , devrimci dinamizmi­ n e , coşkusun a ve istemlerine ayak uydu­ r amamakta , bu durum , genelik mücadele­ sindeki gelisıneyle orantı l ı olarak onları tecrit etmektedir . 1974 başlarında yaşanan buydu . Genç­ lik hareketini geriye çekmek isteyenler , bugün olduğu gibi onu reformcu , yasal çerçeveye sı ğdı rmaya kalkanlar çok geç­ meden yal n ı z b ı ra k ı l d ı l ar . Bunl ardan PDA gençlikten elini eteğini diye l? ilineni _ çekti . Otek iler ise ya ayrı küçük p arti­ gençlik örgütleriyle yetinmek durumun d a _ k aldı l a r , ya da IGD örnettin de olduğu gib i , ancak DİSK ı in sendika b ü rokratl a r ı ­ n ı n sunduğu geniş imkanlarl a , DİSK ı i n gölgesinde s ı n ı rl ı bir yaşam ortamı bulabildiler . 1 974-1 9 75 yı lları devrimci gençlik h areketinde güçlü bir kendiliğin den kaba­ rı şa sahne oldu . Bir cok kitlesel öiTrenci d önemin ilk f asist eyleminin yan ı sı ra , cinayetlerine k arşı en büyük kitl �sel da bu dönemde yap ı ldı . p rotestolar Mücadele beraberinde kitlesel örgütlerini de çı k ardı . I YOKD , AYÖD vb . b u ilk yılları n etkili gençlik örgütleri oldul ar . Gençlik önderlikten yoksundu ama , müca­ delenin ileri u nsurları arası nda , 1 9651 9 7 1 döneminin gençlik mü adelesini sürük­ lemiş ve sonradan THKP-C , THKO ve TKP-ML / Tİ KKO gibi örgütleri yaratarak , kurulu düzene k arsı ihtilalci bir b aş k al­ d ı r ı n ı n simgesi h al ine gelmiş devrimcilere büyük bir sempati vardı . Bu güçlü ve yaygı n sempati , geçmişin mirasç ı s ı ya d a sürdürücüsü iddiası ndaki çeşitli a k ı ml a r ı n gençlik h areketi üzerin­ de kolayca hakimiyet kurmas ı n ı sağladı . Bu h akimiyet , b ütün bir 1974-1980 dönemi boyunca sürdü . 1971 ı de üç örgütün şahsı n d a ortaya çı kan devrimci demokrasi akımı , 1 974 sonrası nda irili ufaklı çok sayı da gruba bölündü . E n hareketl i , en verimli ve mevcut sempatiyle de en hazı r kesim öğrenci gençlik olduğu için , bu gruplar ı n tümü bu kesime koşuştula r . i çlerinden p roletaryan ı n devrimci sınıf p a rtisini yar atm ada en iddi al ı olanlar dahil , .

EKİ M

13

istisnasız tümü d e yıll arca öğrenci genç­ liğe day andı lar . Devrimci gençlik hareke­ ti , dev rimci demokrasinin bu bir ölçüde yapay ya da abartı l m ı s bölünmüslü � ğü temelinde , görülmedik bi ; böl ünmüş l ükle yüzyüze kaldı . Kı s ı r çekişmeler ve reka­ bet müc adelede güç ve eylem birliğini uğ rattı . Ortak merkezi k itlesel zaafa örgütlenmeler döneminin son bulması bir yan a , şimdilerde günah ç ı k a rtmakta olan b azı gruplar ı n a k ı l almaz tekelci ve hükmedici dav ran ı şları ndan dolayı , birim örgütlerinde b irlikte ç a l ı şmak bile b i r çok yerde güçleşti . Aralar ı n daki gerçek ya da yapay nedenlere dayalı bölünmüslük ne olursa olsun , özünde tümü de de � rimci demokra­ s ının u nsurları olan çeşitli grup ları n , gençlik hareketine k atk ı l arı yan ı nd a , ciddi zararları da oldu . 1 9 74-1980 dönemi devrimci gençlik hareketinin , temel çı k a r­ ları ve gerçek ihtiyaçları açı sı n d a n genel bir b ilanço ç ı k a r ı l acak ols a , görülen odur ki, bu gruplar gençli k hareketine verdiklerinden fazlas ı n ı k ay­ bettirmişlerdir . Bu dönemde , devrimci gençlik , işçi s ı n ı fı n a , sosyalizm dav a s ı n a her zaman­ kinden çok yak ı nl ı k duyuyordu . Tümü de kendini en tutarlı Marksist-Leninist ör­ gütler olarak gören çeşitli a k ı mları içtenlikle izlemesi bundandı . F a k at bu a k ı ml a r gerçekte proleter sosyalizmin i n değil , sosyalist idealleri içerse de özünde demokrasinin , küçük-burj u v a devrimci sosyalizminin temsilcileriydi . Proletarya hareketine yönelme , sosyalist bir s ı n ı f hareketini geliştirmeyi siyasal çalı şman ı n odağı n a koyma k av rayış ve p r atiğinden uzakt ı l a r . Başı ndan itib aren , o grenci gençlik h areketi içindeki güç ve destekle­ rini kendi siyasal varl ı kları n ı n temel dayanağı yaptı lar . Genel devrimci müca­ delenin genişlemesine bağlı olarak , daha sonralar ı , etkileri ve ilişkileri şehir ve k ı r k üçük-b u rj u v azinin belirli kesimleri­ ne , 1978 sonrasında ise , işçi s ı n ı fı n ı n çok dar bir kesimine yayılsa b ile öğrenci gençlik özel a ğ ı rl ı kl ı bir ç a l ı şma alanı olarak k al dı . Gençlik ç a l ı şması genel siyasal ç al ı şmalar ı n ı n odağı oldu . Bu gençlik h areketini güçlendirmekten çok , onu taşı yamayacağı yüklerle , çeşitli anormallikler ve bu ar ada , etkinlik mücadelesi veren çeşitli a k ı mları n k ı s ı r ama al abildiğine sert çekişme v e rek abet­ leriyle yüzyüze b ı raktı . 1 9 65-1 971 döneminde , belirli ta rihsel koşullarda kendiliğinden doğan bir eği­ lim , " gençlik p a rtisi" ve daha son raları " gençlikten p a rti çı karm a " da ifadesini bulan eğilim , yen i dönemde bir çeşit politik aya dönüştü . Bazı ları gençlik p ar­ tis i havas ı n a girerken , geçmişi aşma


14

1

EKİ M

Sayı : 7

iddiası ndaki diğer bazıları y ı llarca sür­ dürdükleri " işçi s ı n ı fı p artisi inşası " n ı b ü y ü k ölçüde öğrenci gençlikten kazanıl­ m a güçlere dayandı rdı l a r . i ş ç i s ı n ı fı revizyonist-reformİst a k ı m­ lara , sendika bürokratl arı n a terkedildiği için , devrimci gençlik hareketinin , dev­ rimci işçi s ı n ı f ı n ı n aktif ve bilinçli desteğinden , sürekli y ardımı ndan yoksun kaldı ğ ı n ı da önemle belirtmek gerek . Gençlik h areketiyle işçi hareketi , gençliğe k üçük-burj uva demokrasisinin , s ı n ı fa ise sendikalar aracı l ı ğı yla revizyonist-refor­ m İst hareketin etkinliği temelinde büyük ölçüde b irbirlerinden kopuk kaldı . Oysa dönemin b aş ı nda , 1 974-1975 , özellikle i stanbul ı da işçiler ve öğrenciler çeşitli büyük gösterilerde omuz omuza olmuşl ar­ dı . Sonraki y ı ll arda bu ancak, 1 M ay ı s vb . özel günlerde olabildi . Reformİst sendika yönetimleri ancak 16 Mart türün­ den büyük k atli amlar vesilesiyle , işçileri öğrencileri desteklemeye çağı rabiidiler . Mücadelenin normal dönemlerinde gençlik h areketiyle işçi h areketinin yakı nıaşm a s ı ­ n ı engellediler . Denetime sahip oldukları yerlerde , grevleri ziy areti yalnızca reviz­ yonist gençlik örgütlerinin bir ayrıcal ı ğı h aline getirdiler . Küçük-burj u v a önderle­ rin işçi h areketiyle gençlik hareketi arası n daki kopukluğa gözlerini yummaları revizyon istlerin işlerini kolayl aştı i-dı . Reformİst-p arlamentarist TİP ı in etki­ sinden kurtulan 1 9 70 öncesi gençlik h areketi , cuntacı MDD h areketinin etkisi altı na girmiş , "milli cephe"yi bölmeme adı n a devrimci gençliğe sosyalizm şiarı y asakl anını ştı . MDD teorisyenlerinin cun­ tacı -reformist çizgisi aşılmas ı n a ra ğmen popülist ufku korundu ve " demokrasi ve b a ğ ı m s ı zl ı k "l a s ı n ı rl ı ufuk sonraki döne­ me ideoloj ik bir miras ol arak k aldı . ı 7 1 h areketinin maceracı mücadele v e örgüt­ lenme çizgisini en sert eleştirenler dahi , onun demokrasiyle s ı n ı rl ı ufkunu özenle korudular . 1974 y ı l ı nda kendiliğinden kabaran devrimci gençlik h areketi , " ken­ diliğinden" bir şekilde geçmişin " demokra­ si ve b a ğ ı m s ı zl ı k " şiarı n ı devraldı . Sonradan gençlik içinde örgütlenen tüm akı mlar, bu duru m a ' uyum sağladı l a r . Bir çok meselede b irbirlerini en sert şekilde eleştirdiler ama , gençlik hareketinin n de­ mokrasi ve bağı msı zl ı k " çizgisinde tutul­ m a s ı n da tümü de hemfikirdi . Yalnı zca , 1 9 65- 1 9 7 1 döneminden farklı olarak , " b a­ ğ ı m s ı zl ı k " şiarı geri plana düşmü ş , " demokrasi" şiarı öne ç ı k m ı şt ı . Sosyalizm şiarı devrimci gençlik safları nda hemen hiç kullanı lınadı . Bu temel şiar adeta gönüllü olarak , onu burjuva bir içerikle kullanan revizyonistlerin tekeline b ı rak ı l­ dı . Gençlik h areketinin ileri , diri ve

sürükleyici kesimi tarafı ndan temsil edi­ len güçlü sosyalist gençlik potansiyeli , demokratik eğilimli ger ı kesimler içinde eritildi . Marksist-Leninist b ir önderlik koşulları nda , gençlik h areketini , p role­ tary a n ı n burj uvaziye k arşı iktidar müca­ delesinin etkili bir yedeği haline getirme­ de güçlü dayanak ol abilecek bu gençlik kesiminin bilinci , demokrat-halkçı bir çizgide köreltildi . Sosyalist eğilimli genç­ lik tutarlı bir dünya görüşüyle eğitilmek­ ten , gençlik y ı ğ ı nları sosyalizmin p rop a­ gandasından yoksun k aldı . Özellikle ileri kesiminin taşı dı ğı güç­ lü sosyal izm potansiyeline rağmen h areke­ tin salt demokrasi istemiyle s ı n ı rlanması , 1974- 1 980 dönemi devrimci gençlik hareke­ tinin en temel zaafıydı . Bu gençlik h areketine Marksist iddialı ama gerçekte devrimci-demokrat a k ı ml arı n hakim olma­ s ı n ı n kaçı n ı lmaz sonucuydu . Küçük-burj u v a demokrasisi devrimci gençliğin ufkunu , demokrasiyle s ı n ı rla­ makla k almadı , ideoloj ik tutars ı zl ı k ları­ n ı n bir sonucu olarak , gençlik mücadele­ sine reformist etkiler taşı d ı . Modern revizyonizme ve CHP ı nin temsil ettiği burj uva reformizmine net ve kesin bir tav ı r alamay an b azı grupl a r , gençlik hareketini p r atikte kimi zaman reformİst ya da revizyonist h areketin kuyruğuna taktı lar . Revizyonist harekete belirli bir açı k tav ı r alan kesim ise , revizyonizm ı n reformist özünü etkili bir ideoloj ik mücade­ le ve teşhirle sergileyeceğine , " sosyal-fa­ şizm" edebiyatıyla ileri tavr ı n ı gölgele­ y ip zayı flattı . Bu yanlış tutum , küçük­ burj uva demokrasisinin revizyonizme tesli­ miyetçi kesimine y ararnakla k almadı , bizzat revizyonizmin teşhirini ve tecritini güçleştirdi . "Sosyal Faşizm" tezinin dev­ rimci gruplar arası illişkileri de etkile­ yerek k argaşaya yol açtı ğ ı n ı , devrimci gençlik h areketine ciddi zararlar verdiği­ ni de açıklıkla belirtmek gerekiyor . 1 9 65- 1 9 7 1 döneminde DEV -GENC� , devrim­ ci gençlik hareketinin merkezi k itlesel tek örgütü olmuş , b aşarı l ı b ir örgütlenme pratiği sergilemişti . DEV-GENÇ ı in birim­ lerde şubeleri olmakla birlikte , ası l gücünü bu şubelerin y a n ı sı ra v arolan v e bu şubeler arac ı l ı ğ ı yla etkin olduğu öğrenci b irliklerinden alı yordu . Öğrenci b irlikleri , b irim kitlesini kucaklayan meşru öğrenci örgütleriydi . DEV-GENÇ , kendi örgütlenmesiyle bu birim örgütlerini b aşarı yla bağdaştı rmı ştı . 1 9 7 4 - 1 980 döneminde DEV-GENÇ örgüt­ lenme p ratiği sergilenemedi . Bir dizi b aşka etken bir y an a , gençliğin k üçük­ burj u v a demokrasisinin değişik temsilcile­ ri aras ı ndaki aşırı bölünmüşlüğü , demok­ ratik ortam ve ilişkilerin zay ı fl ı ğ ı , fikri


Nisan 1988 tartışma ve ideolojik mücadelenin yerini alan yoğun ama o ölçüde de k ı s ı r çekişme ve rekabet bunu olanaklı kı lmadı . İ ller düzey inde birleşik merkezi örgüt­ ler dönemin ilk b ir-iki y ı l ı nda görül dü . Sonra , devrimci gençliğin değişik gruplar etrafı nd a toplanması n a ve gruplararası ilişkilerinin sertleşmesine p aralel olarak , iller düzeyinde ayrı örgütler , giderek bunları n federasyonlaşması y aşandı . Bu örgütsel bölünmüşlük , gerçekte eylemdeki bölünmüşlüğün bir yansıması y­ dı . Denilebilir ki , gençlik hareketi , devrimci demokrasinin iç bölünmelerini en derin ve sonuçları n ı en a ğ ı r yaşayan kesimdi . 1 9 74-1980 döneminin tüm merkezi gen !( ­ _ lik örgütleri ( DEV-GENÇ , YDGF , DEV-GOR vb . ) , açı k bir siyasal kimliğe sahiptiler . Bu , gençlik h areketinde y aşanan yoğun politikleşmeye uygundu . Sıkı yönetime rağ­ men , örgütlenme ve çalı şmal arı nı yeni koşullara uy arlamay a çalı şarak , 12 Eylü­ lün ilk ayıarı n a k adar aktif bir politik faal iyet gösterdiler . Bu örgütler yalnızca öğrenci gençliği değil , özellikle taşrada , diğer gençlik kesi � lerini de kucaklamak cabas ı ndaydı l ar . Ulke ç ap ı nda yaygı n b ir örgütlenme a ğ ı n a sahip olan bu örgütler , öte y andan , mücadelenin düzeyi ve kitlesel potansiyeli ile kı y asıandı ğ ı n ­ da gerçekte dar örgütlerdi . Kitlesel tabandan çok , şu veya bu grubun en çok politize olmuş sempatizan çeperini kucak­ l ı yorlardı . Dahası gençliğin din amizmine , girişkenliğine u y gu n bir y a p ı ve işleyişe olmaktan uzaktı lar . sahip Bürokratik yapı ve işleyiş , içlerinden b azı ları n ı n belirgin bir zaafıydı . Dönemin gençlik örgütlenmesinde en büyük zaaf okul birim örgütlerinde ya­ şandı . Başarı l ı Öğrenci Birliği örnekleri fazl aca görülmedi . 1974-1980 dönemi bo­ yunca birim örgütleri hayli güçsüz ve etkisiz k aldı . OTDÜ-ÖTK ve bazı liseler­ deki Öğrenci Birliği olumlu örnekleri hariç tutulursa , birim kitlesinin k üçük bölümünü bir kucaklayan derneklerle birim örgütü ihtiyac ı n a cevap verilmeye çal ı ş ı ldı . Birim örgütlerinin darlı ğ ı ve zay ı fl ı ­ ğı , b irimlere dayalı çal ı şmadaki zayı fla­ man ı n da ifadesiydi . Genel p l andaki politik çatışma sertleştikçe , birimlerdeki geniş k itlenin çeşitli sorunları ve somut istemleriyle ilgilenme eğilimi zay ı fladı . Bu sekter eğilim geri öğrenci kitlesini kucakl amay ı güçleştir di . Öte y andan , faşist terör çetelerine k arşı , öğrenci kitlelerinin tep kisini örgütlernekten çok , çoğu zaman ve yerde düello mantı ğ ı n ı n , maceracı eğilimlerin öne çı kması kopuklu­ ğu ayrı ca besledi . Daha önce sözü edilen bölünmüşlük , demokratik ortam ve ilişki-

EKİM

15

lerin yoklu ğu , çeşitli devrimci siyasal grupların birim örgütlerine birlikte sahip çı k ı p güçlendirilmesini engelleyen bir başka etkendi . Bu olumsuz etken , her merkezi gençlik örgütün ün b irimlerde kendi kollarını y aratma ve bunu b irim örgütü yerine geçirme eğilimini de körük­ ledi . Bütün bunlara , özellikle son y ı ll arda dozu artan , kanlı katHarnlara dönüşen faşist terörün , geri ogrenci kitlelerinde y aratt ı ğı y ı l g ı n l ı ğ ı ve geri durma eğili­ mini de eklemek gerekiyor . Büyük kentle­ rin öğrenci hareketi son y ı llarda belirgin bir gerileme yaşamaktaydı . Bu , birim örgütlerinin taban ı n ı da daraltı yordu . Devletin tam desteğine s ahip sivil faşist terör çeteleri , gençlik h areketine karşı 1 9 65-1 9 7 1 döneminin son y ı ll a r ı n da kullan ı lmaya b aşlanmı şlardı . O dönem bunlar daha çok gençlik önderlerini hedef Oysa 1974-1980 döneminin alı yorlardı . başı n dan itibaren kullanıldı lar ve kanlı terör eylemleriyle yalnızc a gençlik önder­ lerini y a da devrimci öğrencileri değil , doğrudan öğrenci kitlelerini hedef aldı­ lar . Öğrenci kitlelerini terörle y ı ld ı rm a , mücadeleden alı koyma amacı güdüyorlar­ dı . 12 Mart döneminde polis desteğinde bir çok öğrenci yurdunu işgal ederek saldı rı karargahı haline getirmişlerdi . Buna özellikle faşist MC hükümeti döne­ minde okulları işgal etme ve öğrenimi engelleme çab aları eklendi . B aşlan g ı ç y ı lları nda geniş öğrenci kitlelerinin a ç ı k nefreti ve büyük kitlesel tep kileriyle karşılaştı lar . Bir çok yerde h ı zl a tecrit edildiler ve işgal alt ı nda tuttukları okull ardan başarılı mücadelelerle kovul­ dular . Fakat bu sistemli , planlı ve b ilinçli bir faşist terör h areketiydi , polisin v e j andarınanı n t a m desteğine sahipti , b u nedenle kesilmedi , dozu artarak sürdü . Nitekim zamanl a mücadeleyi zay ı flatıcı etkilerini göstermeye b aşladı . Terör öğ­ renci kitlesinin geri kesimlerinde y ı lg ı n­ l ı k ve mücadeleden geri durma eğilimleri yarattı . Bazı grupları n " sol " , düellocu eğilimleri b u süreci h ı zl andı rdı . F aşist diktatörlük , gençlik hareketine k arşı terör çetelerini kullanı rken , bunun­ la, gençlik kitlelerinin düzene yönelik mücadelelerini gölgelemek "sağ-sol çatış­ mas ı " görüntüsü y aratmak istiyordu . Ara s ı n ı flar nezdinde ve son y ı llara doğru geri öğrenci k itlelerinde b u görüntüyü k ı smen de olsa y aratmayı b aşardı . B u arada devrimci ogrenci h areketi esas hedefinden ş aştı . Dikkatler büyük ölçüde terör çeteleriyle mücadelede odaklaştı . Bu beraberinde bilinç kaymaları da yarattı . (Devamı s.]] 'de)


16

EKİ M

Sayı : 7

I rak Kürd istani' nda katliam İ ran-Irak savaşı B . y ı l ı n a giriyor . İ ki ülke egemen s ı n ı fları n ı n gerici amaçl ar u ğruna sürdürdükleri savaş ı n acı ları n ı ise bölge halkları çekiyor . Kürt h a l k ı b u savaş ı n sonuçl arı ndan e n fazl a etkilenen ve zarar gören h alklardan biri . İki ülke gericil iğinin son günlerde kendi aral arı n­ üzerinde Kürdistan dalası "nı "it daki yoğunlaştı rm ala ; ı , Kürt halk ı n ı n yeni bir soyk ı rı ml a yüzy üze gelmesine neden oldu . halkları dünya ve bölge Nitekim , geçtiğimiz günlerde ( 1 7 Mart ) Irak gerici­ liğinin Kürt halkı n a yönelik dehşet verici oldular . tanık saldı r ı s ı n a bir yeni Kürtlere yönelik katliamları yla ünlü geri­ ci Baas rej imi , b arbarl ı ğ ı n ı Irak Kürdis­ Irak bir kez daha gösterdi . tanı 1 nda savaş uçaklarınca Kürt halk ı n ı n üzerine kimyasal bomb alar yağdırıldı . Halepçe , Ducayl a , İ n ab , Hurnal , S ı r v a ve Cunbe­ kimyasal y a ğdı r ı l an k as abal arı n a nap bomb alar 5000 1 den fazla Kürdün ölmesine , bir o kadar ı n ı n da y aralanmas ı n a yol açtı . B u açı k bir j enosiddi . Bütün b ı r dünya bası n ı n a yansıyan ve , düny a televizyonl arı n ı n ekranları n da seyredilen bu v ahşet , gerici iktidarları n kendi emelleri için her türlü b arbarl ı ğa b aşvurabileceklerini bir kez daha gözler önüne serdi ; burj u v a devletlerin sözde aral a r ı n da kendi için barışı düny a yaptı kları halklara ve silahsı zlanma k arşı özellikle kimyasal silahları n kulla­ n ı lması n ı n y asaklanması yönündeki an­ ifade yalanı bir düpedüz l aşmalar ı n ettiğini de gösterd i . 1 9 2 5 1 de Cenevre 1 de ile kull a n ı lması anlaşma bir y a p ı lan silahları n , kimyasal y asaklanan Irak Baas gericiliğince hiç çekinmeden Kürtlere k arşı kull a n ı lması bunu fazl a s ı y l a anla­ tı yor . Kuşkusuz , b u , Kürtlere yönel ik ne ilk ve ne de son k atliamdı r . Türk , İ ran ve Irak ger ıc ı iktidarları geçmişte de bir katliamlara yönelik Kürtlere kez çok bir t arihte yakın Daha girişmişlerdi . Türk devleti Saddam rej imiyle işbirliği bombaladı . içinde iki kez Kürdistan 1 ı Yine , bugün Kürtlerin dostu ( ! ) gorunen ve ertesinde devrimin gericiliği I ra n ? avaş ı n b aşlaması ndan sonra bir çok kez I ran Kürdistanı ' nı bombalay arak k atliam­ lar gerçekleştird i . aral arında Kürdistan ' ı ki , Besbelli p aylaşan bölgenin gerici devletleri her hareketini özgürlük Kürtlerin fı rsatta engellemeye , Kürt yoluyla k atliamlar h al k ı n ı silmeye yok saym aya çalı şmakta­ d ı rl a r . Zira , Kürt halkı ve Kürt ulusal h areketi bugün onların b a ş ı n ı ağrı tan

" b aş belas ı " bir sorundur . Bu arada , belirtilmelidir ki , bölgenin gerici devletleri , gerek bu ülkelerdeki mücadelelerinin bast ı r ı lmasında , sınıf gerekse de Kürt ulusal hareketine k arşı v ahşette yalnız değildirler . Bütün emper­ yalist ülkelerin bu alanda bölge gerici devletlerine yardım ettikleri tart ı ş ı lmaz bir gerçektir . ABD , Sovyetler Birliği ve ( ve bu emperyalistlerin sav aşt a diğer yönelik Kürtlere k atliamlarda ) arada kull anı lmak üzere sözkonusu gerici devlet­ lere açı ktan ya d a gizli silah verdiği de biliniyor . Sözgelim i , Irak 1 ı n son k atl iam­ d a kullandı ğı kimyasal silahları n B atı Alman emperyalist tekellerinin yardı m ı yla örneğini b ir somut bunun üretilmesi kamuoyu , Saddam Dünya oluşturuyor . re] ımını n k imyasal silahları Batı Almao­ Dornier , GmbH , Kol b Karl ait ya 1 ya Preussap v e Wet tekellerinden aldı ğ ı n ı art ı k biliyor . Kuşkusuz ki , bugünkü gib i y aşamak Bütün değildir . kaderi halk ı n ı n Kürt sorun Kürt ulusal hareketinin tutarlı bir önderliğe k avuşturulamamas ı nda v e enter­ n asyonalist b irleşik bir h areketin y ara­ tı lamamas ı nda y a t ı yor . Her şey bir y an a , henüz h areketi ulusal Kürt bölgedeki b ir devrimci radikal tutarlı n ispeten önderliğin dahi eksikliğini duyuyor . Ken­ di gücüne güven ilkesinin y aşama geçiril­ mesi , daha d a önemlisi , bulunulan her ülkede birlikte y aşanılan � iğ �r ulusla r ı n ( Türk , A r ap , F a rs v b . ) ı şçı ve emekçi (Devamı s . 1 7 ' de)


Nisan 1988

İSTANBUL

EKİM

17

CAMi A L T I TE RSANESi NDE P ROTESTO E Y L E Mi

Denizcilik bankası n a bağlı bulunan C amialtı Tersanesi dı sı nda , Pendik Tersa­ nes i , H aliç Tersanesi : İ stinye Ters anesin­ de son y ı llarda yoğunlaşan bask ı y a karşı , işçiler çeşitli biçimlerde k arşı koyuyorl ar . Özellikle 12 E ylül sonrası diktatörlü­ ğün h alk aleyhtarı siyaseti , ücretlerdeki aşı rı düşüş , işçilerin yaşam ı n ı daha da zorlaştı rmakta , onları mücadele etmeye yöneltınektedir . Ancak mücadelenin örgüt­ süzlüğü , öndersizliği ( komünist önderliğin olmayı ş ı ) bütün çabaları boşa çı karı yor . Tersanemizde yaklaşık 1500 kişi çal ı ş­ maktadı r . Son altı senedir fabrikada ( diğer saydı ğ ı m ı z fabrikalarda durum farklı de�il ) geçici işçiler çalıştırı lmak­ taydı . Bu işçilere çeşitli vaadlerde bulunul arak , -örneğin iyi çalışanı devam­ lı, fabrikaya kadrolu eleman olarak b ı rakacağız- iy ice kendilerine b ağlı yorlar ve üretim esnasında bir dediklerini hemen yaptı rı yarıardı . Karşı koy an bir geçici işçi her an k a p ı d a kendini bulabiieceği için ses de çı k arını yordu . Böylesi bir ort amda , bu işçileri çalı ştı ran mütahit ile , fabrika bürokrat p atronu ( müdürü ) arası nda , işçiler üzerinden ayrı yeten b i r çı kar sağlanı yordu . i şçilere ödenen ger­ çek ücretin üzerinde ücret ödeniyor göste­ rilmesi , sigart ah ücretlerini n cebe indi­ rilmesi gibi . Sigortası z , sendikasız işçiler üzerinde uygulanan b u askerce b askı yı , fabri k a müdürü biz k adrolu işçiler üzerinde uygulamaya k alktı . " İ şi b ı rak ı p tuvalete gitmek yok ; tüm ihtiy açlar belli sa atlerde giderilecek ; izinsiz işin başı ndan ayrı l a­ mazsı n ; işe beş dakika geç gelenin üç saati kes ilir" vb . tehditler . 27 Ocaktak i m ı r ı ldanmal ar 29 Ocakta kendiliğinden harekete dönüştü . Tüm bu b ask ı ları p rotesto etmek için bir tek ses yetmişti . Bu p rotestoya bütün işçi arkadaşlar katıldı lar . 29 Ocak akşamı erken p aydos edilmişti , b ütün işçiler yemekhanenin önünde toplanm ı ştı . F abrika müdürü , durumun ne olduğunu gayet iyi bildiği h alde neden erken paydos edildiğini sordu ğunda , uygulanan bask ı l arın p rotes­ to edildiği kendine söylendi . Daha ötesi bir çok sorunlar ı n olduğu ve bunların ele takdirde , iş y av aşlatma , alınmadı ğı yemek boykotuna gidileceği kendilerine bağı n larak söylendi . Bunun y asal olma­ dı ğı , " y asaları çiğniyorsunuz" sözleriyle işçilerin gözünü korkutm aya çalı ştı . O eylem a n ı n da , ortak daval a r ı n b irlikte

savunulduğu anl arda y asaları k im tan ı r­ dı . Müdürün tehditleri anlams ı z k aldı . Çaresiz her atölyeden b irer temsilci seçilmesini , ancak onlarla görüşüp sorun­ lara nasıl çare bulunulacağı n ı n t artı şa­ bileceğini söyledi , söylemek zorunday d ı . Ertesi gün atölyelerden seçilen temsilci arkadaşlar ı n görüşmeleri sonucu keyfi tüm bask ı ları n kaldı rı l acağı , sağl ı ğa a y k ı r ı o l a n b anyol a r ı n düzeleceğı vb . şeylerin yap ı l acağı söy lenmişti . Bu durum daha önceleri Dak Gemi-İ ş sendikası na bildirilmişti . "Sen dik arnı z "dan hiçbir çozucu adım atı ldı ğ ı n ı görmedik , duymadı k . Ol a y ı n haberin i duyan sendika yöneticis i , ikinci gün ün akşamı , yemek ha­ nenin önünde işçilere hitaben bir konuşma yaptı . Bu konuşmasında yaptı ğ ı m ı z ı n yanlış olduğunu , işverenin işine yaradı­ ğını ( bugünlerde sendikacılar b u sözü ciklet gibi çiğniyorlar ) , " s izlerin h a k k ı ­ nı biz kanuni yollarla da ararız" nu tk unu çekerken işçilerin yuhal aması , k üfürleri , istifa istemleri aras ı nda kay­ boldu , neye uğradı ğ ı n ı şaşı rdı . Yemekha­ neye girdiğimizde Dak Gemi-İş 1 in ald ı ğ ı h aklar diye b i r ilan gördük ilan tahta­ s ı nd a . İ lan tahtası ndan alı n ı p y ı rt ı ldı . F abrik amı zdan devamlı y azacağı z . C amialtı 1 n dan bir E Kİ M okuru 9 Mart 1 988 IRAK KÜRDİSTAN I 1 NDA KATLiAM (Baştarafı s. 1 6 'da) halkl arıyla ortak düşmana ( her ülkedeki gerici iktidarlara l k arşı birleşik b i r mücadelenin y aratı l amamas ı , h e r n e ge­ rekçeyle olursa olsun bölgedeki ger ıcı güçlerden birine yasl a n ı p diğerine k arşı mücadele edilmes i , diğer şeyler bir y an a Kürtlerin özgürlük kavgası n a bile büyük zararlar veriyor . Bölge gerici rej imlerinin y aşamas ı n a , n ispeten doyurucu bir kurtu­ luşun gerçekleşmemesine , dahası d a s ı k s ı k ihanete u ğraması n a yol açı yor . Tarih defalarca k a n ı tlamıştır k i , hiç bir halk kendi gücüne dayanmadan k a l ı c ı zafer k azanamaz . Öte yandan , Kürt h al kı ­ n ı n dostları , rakip ülkelerdeki gerici güçler ve emperyalistler değil , b aşta bulundukl arı ülkedeki işçiler ve halklar olmak üzere , dünya işçileri ve halkları ­ dı r . Ama her şeye rağmen Kürt halkı özgürlüğünü kazanmas ı n ı b ilecektir . B ar­ barl ı kla ve vahşetle Kürt halk ı n ı n haklı davası yok edilemez .


18

E Kİ M

Say ı : 7

Halkçi devrim anlay1ş1 ( Zorunlu bir cevap -2 ) A . AZAD

Şimdi yöneticiınİzin görüşlerini doğru­ dan ele alab iliriz . E limizde tarihsiz ( Ocak veya Şubat 1988 olması gereki r ) daktilolu n üshası bulunan yazı s ı , " Zorun­ lu Bir Açı klama" başl ı ğı n ı taşı yor . Y azı n ı n girişindeki k işiliğimizi de hedefleyen hakaretamiz ifadeleri -terbiye­ sizlikleri , gerçek dı ş ı , ikili ve sözlü konuşmalara dayanan keyfi , uyduruk yorum ve suçlamalar ı , siyasal-örgütsel y aş arnı ndaki anormallikleri ve kişiliğinde­ ki bozuklukları erdem olarak sunan tutumunu , riy a karlı ğ ı n ı , örgütü değil de kendini anlatan "egosentri k " ve "eksant­ rik" tarih ( ! ) anlayı ş ı n ı , işçi h areketi üzerine ukelal ı kları nı vb . , şayet Ekim , çof1u cans ı k ı c ı olan bu gibi şeyler için b ize b i r miktar sayfa daha ay ı rı rs a , daha sonr a ele alma fı rsatı bulacağı z . POPÜLİZM N i TELEMESi NEYE DAYANIYOR? Yöneticimiz şunları y azı yor : "Bizim işçi s ı n ı fı ile yeterince b a ğ kuramamı ş olmam ı z , işçi s ı n ı fı p artisini dönemin ana görevi olarak ilan etmemize rağmen , bu işi b aş aramamı ş olmamı z , k üçük-bu rj u v a popülisti olduğumuzun işa­ reti midir? Sözkonusu y azarıara göre bu kesinlikle böyledir . i şçilerle çok daha kayda değer b ağlar kuran , büyük işçi sendikalarında ciddi b i r etkinliğe sahip olan revizyonist p arti bunu y aptı ğı için komünist mi sayı lacakt ı ? Bunlar son derece saçma düşüncelerdir . Kitlelerle b a ğ kurma olay ı n ı abart ı p onun üzerine özel bir eğilim inşa etmek , p a rtilerin n iteli3i­ ni adlandı r ı rken program ve p ratiklerini bir b ütün olarak gözönüne almak yerine işçilerle kurdukları b ağları esas almak demektir . Proletary a p artis i , işçi s ı n ı fı ­ n ı n e n önde gelen önemli kesimleriyle b irleşmeden kurulamaz . Bu doğru , ancak

komünist olmak işçi sı n ı f ı ile bat kurmadan da mümkündür . Bunlar b irbirin­ den farklı bir zeminde do3an iki ayrı şeydir . Marksist-Leninist teoriyi k avrayan ve o doğrultuda mücadele eden her kişi ve grup veya p arti komünistti r . " ( agy . , s . 5-6 ) H ay ı r b ay ı m , b iz sorunu böyle koyma­ dı k , bu sizin sı rf b ize k arşı olmak için yaptı ğ ı n ı z , zay ı fl ı ğ ı n ı zdan k ay n aklanan keyfi yorumunuzdur . Tersine , biz , kü­ çük-burj u v a popülizmi n itelemesin i , hare­ ketin temel teorik-siyasi çizgisi ve p rog­ ramı nı değerlendirerek y ap t ı k , v e p rati­ gın ın de buna u y gun , bunun ifadesi olduğunu göstermeye çalışt ı k . Bu işi de , sadece b izim eski grubun , veya benzer bir b aşka grubun , dar ufku ve çerçeve­ sinde değil , genel olarak sol h areketin , özellikle de , b izim eski grup l a r ı n da bir bölümünü oluşturduğu , " demokratik dev­ rimc i " cenahı n değerlendirilmesi temelin­ de , t arihsel , ulusal ( MDD ' c ilik v b . ) ve uluslararası ( Mao Zedung Düşüncesi , Guevarac ı l ı k vb . ) köklerini k avramaya ve sergilerneye çalı şarak yaptı k . Bizim eski gruplar d a dahil , b izimki gibi grupları n , işçi s ı n ı fı nı n toplumdaki önemi, t arihsel rolü v e görevini uzun süre hemen hiç k avray amamaları n ı n , işçi s ı n ı fı yl a b irleşememelerinin bu işi b aşa­ ramamaları n ı n esasen sahip oldukl arı dünya görüşü ve çizgilerinden kayn aklan­ dı ğ ı n ı , işçi s ı n ı f ı n a gittikleri kadarıyla da , ona küçük-burj u v a demokratik b ilinç öğeleri t a ş ı dı klarını anlatmay a ç al ı şt ı k . Yani , sizin ifadenizle , "partilerin n iteli­ ğini adlandı rı rken p rogram ve p r at ikleri­ ni bir bütün olarak gözönüne al( d ı k ) " . Yoksa y a n ı l ı yor muyuz? Bunu anlamak ı ç ı n en kestirme yol , h areketimizin ilk temel belgelerine , Ekim ' e ve yazılarımıza b aşvurmakt ı r . "Bu ü ç grubun ( TDKP , TKİ H , TKP-ML


Nisan 1 988 Hareketi ) oluşturduğu akım 1 9 7 5 sonu ve 1976 b aşı nda belirginleşti . Fakat b ugüne k adarki iddiaları n aksine , b u , M � rksist-Leninist hareketin do ğumu değil­ _ dı . Bu grupları n oluşturdugu hareket , değişik evrelerden geçerek süreç içinde Marksizme yönelişte belirli bir mesafe alsa da , özünde , küçük-burj uva s ı n ı f konumunu ve devrimci demokrasi ufkunu aşamadı . 1 9 68 ' den beri Türkiye devrimci hareketine damgası n ı vuran küçük-burj u­ va popülist çerçeveyi bu hareket de k ı rarnadı . . . " ( "Y a k ı n Geçmişe Genel Bir Bakı ş " , Ekim , sayı : 2 , s . 23-24 ) "Geçmişin devrimci popülist h areketinin felsefi idealizmi aşıl abilseydi , bu Türkiye toplumunun nesnel tarihsel gerçeğin den kopukluğa da son veri r , k ap it alist geliş­ menin düzeyi Marksist-matery alist yöntem­ le incelenir , Maocu formülasyanlara itibar edilmezdi . Böylece k apitalist gelişmeni n düzeyi ve modern s a n a y i proletary ası n ı n nicel v e n itel gelişimi yarı -narodnik bir a � l a y ı şl a küçümsenmez , bu bizi bir başka yonden p roJetary ay a ve p roleter devrim perspektifine götürür , devrimci demokrasi ufkunu darbelerdi . " ( agy . , s . 24 ) " . . . Proleter s ı n ı f perspektifi , devrim sorununu p roletarya n ı n sosy alist perspek­ tifiyle ele almayı saslar ve küçük-burju­ v azinin siy asal ufku olan siyasal demok­ rasi sorununu mutlakl aşt ı rmayı engeller­ di , k i b u , popülist devrim kavray ı ş ı n ı n aşılmas ı , proleter devrim k avray ı ş ı n ı n k azanı lması anlam ı n a gelirdi . " ( agy . ) " Küçük-burj uv azinin ba<Trında komünist o . . . p artısı ı nşa etmeye kalkm ak , kesinlikle bir tesadüf , y a d a b asit bir y a n ı lgı değildir . Bu , Marksizm-Leninizmin ozu demek olan ' proletary a n ı n tarihsel rolü­ kavrayam amakt ı r . nü ' Ufku devrimci demokrasiyle s ı n ı rl ı , küçük-burj uva sos­ y alizminin , diğer bir deyişle , pop ülist devrim görüşünün ürünü küçük-buruva bir p arti anlay ı ş ı dı r . " ( agy . , s . 2 6 ) " Teorik temeli v e kavray ı ş ı ile s ı n ı f­ sal koşulları böyle olan bir hareketin , y ürüttüğü siyasal faaliyetin ve y arattı i'Tı örgütlenmenin sı n ı rları ve niteli�i "' kendİl iğinden anl aş ı l ı r . ( agy . ) "

n

" Maoculuğun eleştirisi teoride Marksiz­ me , p r atikte işçi s ı n ı f ı n a belirli bir yönelişi y aratmakla birlikte , sorunun özü ? e inilemedi v e gösterilen çaba , h are­ ket ı , küçük-burj u v a demokrasisinin en tutarlı ifdesi olmaktan öteye götüremedi . " ( agy . , s . 2 9 ) Bütün bunlar neyi gösteriyor? Sorunun odağı n a temel teorik-siy asi çizgi ve pro g � amı ? konuldu ğunu , v e bunun p ratik­ _ u .. n olarak ele alındı ğ ı n ı . le b ır b ut _ Devam edıyoruz . A3ustos 1 98 7 ' de TKİH üye ve militaniarı n a hitaben k aleme aldı ğ ı m ı z y azı da , örgütün teorik ufku ve

E Kİ M

19

p rogramı tan ı ml andı ktan ve buna uygun pratiğine işaret edildikten sonra şöyle devam ediliyordu : belirli bir sınıfa sonra " 19 7 9 ' dan -şüphesiz b irlikte sağl amakla yönelim demokratik devrim ufkuyl a ! - s ı n ı f temeli­ ne oturulamamış tı r . Türkiye koşulları nda sözkonusu ufukla oturulsa da farketmezdi . Zira işçi sı nı fı içinde sosy alizmin de;'til , temsilcisi demokrasisin in k üçük-burjuva olunurdu . " ( " Orgütün B azı Acil Görevleri Hakkı nda" b aşlı klı y azı , Daktilo nüsh a , Aktarı lan p arça için bkz . E kim , s.3, sayı : 6 , s . l l- 1 2 ) Demek k i , sorun sadece işçi s ı n ı f ı n a hatta onunl a b irleşrnek sorunu gitmek , dei'Tilmiş . Bu nokta ' 80 b aşlar ı n a do <>ru aş :ldı . Şimdi ası l sorun , nasıl bir çi z{ô , gerekti�ti gitmek programla bir n as ı l sorunudu r . B iz daha Ekim ' i n ilk s ay ı s ı nda b u nokt ay a önemle işaret ettik : "Sı n ı f ı n sürekli artan n icel gücü v e p ratik eylemi , sosyalizm adı n a orta y a çıkan her siyasal a k ı mı , şimdi her zamankinden daha fazla , onun h areketiyle ilgilenmeye zorluyor . Doz al olarak b ir çekim merkezi , umut k ay n ağı oluyor . Bu, nesnel durumun zorlaması dı r . Ve ' i ı:; ·� i s ı n ı fı n a ' sloganı yine , ama her z am a'� ­ kinden fazl a , moda oluyor . Ala , güzel . Bu b i r ilerlemedir ! Ama h angi p rogram y a d a perspektifle? Sorunun can alıcı nokta­ s ı budur . ll

ll

" Her kim , b u günkü Türkiye ' de , kapita­ l ist bir ülkede , sermaye düzeninin v e sermaye s ı n ı fı n ı n açı k ve ç ı plak egemen­ liğinin hüküm sürdüğü , ücre �l i ?�� ğ � n _ __ . yaygın ve geniş çapta samurusunun iktisadi hayata damgası n ı vuran başlı c a olgu olduğu , temel çelişmenin emek-serma­ ye çelişmesi , s ı n ı f çatı şmalar ı n ı n ekseni­ n �n p roletarya-burj uvazi ç atı şması olduğu b ı r toplumda , tarihsel olarak çözümlenıne­ miş b azı burj uv a devrim görevlerini kendine program edinen demokratik devrim ufkuy l a , sosyalist ve anti-k apitalist pers­ pektHe b ağlanmamış demokratl ı k l a s ı n ı rl ı bir anti-faşizm , yurtseverlikle s ı n ı rl ı b ir anti-emperyalizmle işçi s ı n ı f ı n a giderse , o sadece s ı n ı fa , küçük-burj uva demokra­ tik öğeleri taşı yar , son tahlilde , işçi h areketini burj u v azinin etkisi altı n a ( al an ı n a ) çekiyor demekti r . Proleter dev­ rim -bizde demokratik istemierin kesin tutarl ı ve sosyalistçe çözümü gelip b u n a dayanmışt ı r . " ( s . 7-8 , " N as ı l Bir i şçi Hareketi ? " ) Sorun b u k adar açı k seçikken , yöneti­ dmizin , bizi , " p a rtilerin n iteliğini adlan­ d ı r ı rken p rogram ve p ratikleri n i bir bütün olarak gözönüne almamakla" suçla­ m as ı , " işçilerle çok daha kayda değer


20

EKİM

Sayı : 7

b a ğlar kuran , b üyük işçi sendikaları nda ciddi bir etkinliğe sahip olan rev izyon ist p arti bunu yaptı ğ ı için komünist mi say ı l acakt ı ? " türünden a k ı l yürütmeleri , samimiyetsizlik , sı rf b ize k arşı olmak için yaptı ğı b ayağı l ı k değilse , kavray ı ş­ sızlı ğ ı n ı , budalalı ğı n ı b ize yüklernesi olmuyor m u ? Revizyonist p arti işçi örgütlerinde etk inli<Te sahipti , ama s ı n ı fa reformizmi taşı yo ;-du ; işçi sı n ı fı içinde sosyal-refor­ mizınİ temsil ediyordu . Bununla b irlikte , şu da bir gerçek ki , revizyonist p arti , toplumda belirley ici gücün nerede olduğu­ nu , neye day anmak gerektiğin i , yani işçi s ı n ı f ı n ı n önemini çok iyi b iliyordu . Biz y ı llarca , enerj imizin en büyük bölümünü toplumun ara s ı n ı fları n ı k azanmay a , onlar içinde güç olmaya h asrederken , onlar -hangi yöntemlerle olursa olsun­ enerj ilerinin çoğunu işçi s ı n ı fı içinde ve sen dikal arda etkinlik kurmak ve bunu sürekli k ı lmak için harcadılar . Somut sorunlar somut tart ı ş ı l ı r . Soru­ nu " komünist olmak isçi s ı n ı fı ile b a r! kurmadan da mümkün r:ıüdür ? " tartı şması '::'. n a çekmek , işi demagoj i derekesine düşür­ mek olur . Yöneticimiz b iraz aydınlanalı beri ordarı burdan aldı ğı alı nt ı ları yerli yersiz kullanm a , kötü bir taklit ve gösteriş illetine tutulmuş bulunuyor . Son­ görüp , radan sindiremeyince böyle oluyor . Lenin ' in bir mak alesinden aldı ğı " kitlelerle b a ğ kurma olay ı n ı abart ı p onun üzerine özel b i r eğilim kurmak" sözlerini ' 84 ' ten beri tekrarl a y ı p duru­ yor . Sözkonusu mak aleyi ( * ) hiç anlama­ d ı ğ ı n dan b u sözleri yanlış yerde kullan ı ­ yor . Soru n , Marksist b i r çizgi ve p l atform bir kez oluşturulduktan sonra , komünist bir grup veya p artinin görevinin onu işçi s ı n ı fı na taşıması ; oluşum h al in deki bir komünist hareketin temel p ratik görev inin ise , b ütün eneq ı s ı n ı hemen sadece işçi hareketiyle b irleşmeye hasretmesidi r . Oysa işçi s ı n ı fı içinde hiçbir ciddi varl ı ğ ı m ı z sözkonusu değilken , b izim y ı llarca esasen toplumun ara s ı n ı fları içinde at koştur­ duğumuz biliniyor . Yönümüzü esas olarak on a çevirdiğimizde ise , nasıl b i r çizgi ve programla gitti ğ imiz de b iliniyor . Yöneticimiz şunları y azı yor : "Biz içinde bulundu ğumuz toplumsal y ap ı y ı , onun geçmiş ile gelecekteki yön ü , toplumsal s ı n ı fl a r ı n durumu ve devrim karşısı n daki konumları ve p roletary a enternasyonalizmi hususunda işçiler ara­ sında doğru bir anl ay ı ş ı n yerleşmesi doğrultusunda ç a l ı şt ı k . Bütün bu konul ar( * ) "Politika İle Pedagoj inin Karıştırı lma­ sı Üzerine" , Kitle İ ç in de P arti Ç a l ı ş­ ması , Ser Yayı nları .

la ilgili düşüncelerimiz doğru ve Mark­ sistti . Yani başka bir ifadeyle b ize eksi k ­ likleri de olsa teoride komün izmi kurmuş­ tuk . Sosy alist hareketle işçi hareketinin b irleşmesi ' rahimde oluşum sürecin i ' geçi­ riyordu . " ( agy . , s . 6 ) Bu komünist teorinin ne mene bir komünist teori olduğunu , işçi lere hangi çizgi ve programla gittiğimizi , 1 9 75 başı ndan alarak , 1985 son u n a kadar b izzat örgütün temel belgeleri üzerinde göstermiştik . Bu çizginin yöneticimiz tara­ fı ndan y ap ı lan yeni bir bask ı s ı n ı da az sonra göreceğiz . Aşağı yukarı bir on y ı lda ancak sosyalist hareketin , bilimsel sosy alizmle işçi hareketinin b irli ği demek olduğu öğrenilebildi , öyle görünüyor ki , b a z ı l arı b ak ı m ı ndan , bir on yıl da sosyalizmin ne olduğunu öğrenmeleri için gerekecek .

HER DEVRİ M İ N TEMEL SORUNU

Yaz ı n ı n ası l üzerinde durulmaya değer bölümü ikinci bölüm ü . Burada h areketimi­ zin Türkiye ' nin ekonomik , toplumsal , siyasal koşull arı n a , p rogram ve stratej iye ilişkin görüşlerinin ifade edildiği "Plat­ form Tasl ağı " eleştirilİyor . Başl ı k ilginç : " Leninist Devrim Teorisi Bilincimizin Alt ı n Bu Meşalesictir . " gibi teorik sorunlara böylesi bir başl ı k d a pek uygun gidiyor doğrusu ! Bu da yöneticiınİzin düzeyi hakkı nda daha b aştan bir fikir veriyor . Bolşevik literatürde "Aleksinski tarzı " diye bir şey v a r , onu a n ı şt ı r ı yor . Teorik konularda ı aj itasyona b aşvurmayı anıat ı ­ yor . Bir çelişkiler ülkesidir Türkiye . Mark­ sizmden çok y ay g ı n olarak sözedildiği , düzinelerce " Marksist" grubun veya p arti­ nin varolduğu , ama Marksizmin de o kadar az anlaşıldı ğı , sosyalizmden ol­ dukça fazla sözedildiği , ama ondan o kadar da uzak duruldu ğu , h atta korkul­ duğu bir ülkedir Türkiye . E v rensel çapta egemen olan sözde Marksizmin iki yorumu , küçük-burj u va-popü­ liberal-revizyonist , list yorumu , Türkiye solunu hep geriye çekiyor , onu liberalleştiriyor , demokrat­ laşt ı r ı yor . Burj u v a-kapitalist Türkiye ' de , sosyalizm adı n a ortaya ç ı k anlar , demok­ ratl ı ğ a , devrimci demokratlı ğa soyunuyor­ lar . Burj uv azi , burj uv a rej im gericileş­ t ikçe , onlar burj uv a veya küçük-burj u v a demok rasisinin temsilciğini üstlen iyor ; burj uvazinin inkar ettiklerini , kendilerine gerçekleştirilmesi gereken tarihi görev olarak p rogram ediniyorlar . Yöneticimiz , burj uva rej imin çürümesi­ nin hat safhaya vard ı z ı bir ülkede , b izi


Nisan 1988 sosyalist bir programı , proleter devrimi gündemimize almamı zdan dol ayı k ı n ı yor ; bizi bun dan alı koymak için " demok rasi" sop ası s all ı yor , "k üçük-burj uvazi "yle ür­ kütmeye ç al ı ş ı yor ; "yüz y ı ld ı r süren " burj uva demokratik devrim " henüz tam am­ l anınadı " , " aşamaları atlı yorsunuz" , "yeri­ ne getirilmesi gereken demokratik görevler v ar" , diye önümüze dikiliyar . " ' Platform Tasl a3ı ' yazı sı nda" diyor yöneticimiz , "Türkiye ile ilgili b ir tak ı m iktisadi ve sosyal veriler sı ralandı ktan sonra şunlar söylen iyor : ' Bütün bunlar , devrimimizin proleter k ar akterini , onun bir proleter devrimi olması gerektiğini ortaya koyar . Tarihsel olarak çözümlenıne­ miş demokratik görevler -siyasi özgürlük , ulusal sorun , y arı-feodal k al ı nt ı l a r ı n temizlenmesi vb . doğrudan serm ayenin egemenl iğinin , büyük burj uv azinin iktida­ rı n ı n y ı kı lınası sorunu n a , yani bir p roleter devrimi sorununa b ağlamı ştı r . ' " Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur . Her devrimci hareket ( demok­ ratik veya sosy alist ) mevcut iktidara yönelir . H akim s ı n ı fıa r ı n mevcut devletini doğrudan karş ı s ı n a almayan , onu y ı kma­ yı hedefierneyen devrimci bir b aşkaldı rı sözkonusu olamaz . Bunlar bilinen şeyler­ dir . N as ı l ki atların yulaf yediği , Volga ' n ı n Kı rı m ' a doğru aktı ğ ı biliniyor­ s a bunl ar da o ölçüde bilinen şeylerdir . " Ülkemizdeki h akim sı n ı flar emperya­ lizmin işbirlikçisi b üyük burj u v azi ve büyük toprak sahipleridir . Dol a y ı s ı y l a devrimci bir h areket her şeyden önce b u s ı n ı fları n iktidarı n ı y ı kmayı hedefler . Tamaml anmamı ş burj uv a demokratik devri­ min b ize miras b ı raktığı bir dizi sorunu , h akim s ı n ı fların mevcut iktidarı n ı y ı k­ m ak temelinden ayrı ol arak ele almay ı uygun gören politik akımlar devrimci değil , reformist olabilir ancak . Fakat mevcut egemen güçlere yönelen devrimci h areket sosyalizmi kurmayı doğrudan ön gören bir p roleter devrimi mi olacaktı r ? Soruyu şöyle de sorab iliriz : i ktidarda feodal s ı n ı flar yok , işbirlikçi büyük burj u v azi egemen , dolay ı sı yla gündemde olan sosyalist devrim m i ? " ( agy . , s . 9 ) Volga ' n ı n H azar ' a aktı ğı n a s ı l ger­ çekse , yöneticimi zin de , "her devrimin temel sorunu iktidar sorun u dur" sözlerin­ den hiç b ir şey anlamadı ğı , b u sözlerin neyi ifade ettiği üzerine hiç kafa yarma­ dı ğı o kadar gerçektir . Ona göre , bundan anlaşı lması gereken " her devrimci hareketin mevcut iktidara yönelmes i " gerektiğidir . Hepsi bu ! Ne v a r k i , k az ı n a y a ğ ı h i ç d e öyle değil . B u sorun , herhangi bir t arihsel dönemde , " i ktidarı elinde tutan hangi s ı n ı ft ı r y a d a hangi s ı n ı fl ardı r ; devrilmesi gereken h angi s ı n ı ft ı r ya d a h angi s ı n ı fl ardı r ;

E Kİ M

21

iktidarı alması gereken hangi s ı n ı ft ı r y a d a s ı n ı flard ı r " sorununu kapsar k i , bu da , bir devrimin niteli ğ ini_ ve k apsamı n ı belirler . Örneğin , tarihte feodal sı nı fl a r ı n iktidarı n ı , feodal kurumları ve iktisadı hedefleyen devrimler , y ı kmayı ulusal boyunduruğa karşı ulusal ku rtuluş hare­ ketleri , 20 . yüzy ı l boyunca görülen , em­ pery alizmi , sömürgecil i�i ve feodalizmi hedefleyen devrimler anti-empery alist de­ mokratik devrimlerdir . Burj uvazinin iktidarı n ı , kapitalist kurum ve iktisadı y ı kmay ı , işçi s ı n ı fı n ı n iktidarı nı , sosyalizmi kurmayı hedefleyen devrimler ise p roleter , sosyalist devrim­ lerdir . Bu iki devrim aras ı n daki ay ı r ı m açı ktı r , ve henüz demokratik devrimin gündemde olduğu ülkelere ilişkin Leninist kesintisiz devrim teorisi bilin iyor . Öte yandan , tarihin gösterdi3i gib i , hiçbir devrim saf değildir ; k apitalist toplum feodal toplumun içinde doğduğu için y a d a örneğin burj uv a gericiliğinden k a y n ak­ lanan faşizm , ulusal baskı v b . nedenlerle demokratik ve sosyalist öğeler içiçe geçebilir . Fransı z burj u v a devriminde sosyalist öf1elerin görülmesi , E kim sosya­ list devriminin tamaml anmamış demokratik görevleri çözmesi , ya da bazı sosyalist görevlerin komünist partisinin önderl iğin­ deki demokratik anti-emperyalist devrimin görevleri ile içiçe geçmesi gib i . Yöneticimiz , sorunun niteliğini örtrnek k a y g ı s ı yl a , sermaye iktidarı vb . terim­ lerden mümkün olduğu kadar s a k ı n arak , " h akim s ı n ı flar " , "mevcut iktidar" v b g . ifadeler kullanarak y a da her "burj u v a " teriminin önüne " işbirlikçi" , " empery aliz­ min işb irlikçisi" -sanki bu sorun u n niteliğini değiştirirmiş gibisı fatı n ı yerleştirerek , kendi ifadesiyle , fikri z a­ y ı fl ı ğı nı gizlemek için "esoterik" bir dile b aşvurarak umutsuzca soruyor : " F akat mevcut egemen güçlere yönelen devrimci hareket sosyalizmi kurmayı doğrudan öngören bir p roleter devrimi mi olacak­ t ı r ? " Sözkonusu olan sermaye iktidar ı y s a , sözkonusu devrimci h areket de komünist p art ı s ı taraf ı n dan yönetilen bir p roleter hareketse , evet . "Soruyu şöyle de sorabi­ liriz" diyor : " i ktidarda feodal s ı n ı flar yok , işbirlikçi burjuv azi egemen , dol a y ı ­ sı yla gündemde olan sosyalist devrim mi ? " 1 serm ayenin Şüp hesiz ; burj u v azinin iktidar ı n a k arşı demokratik devrim fikri düpedüz saçmal ı ktı r . Marksist teoriyi etmektir . devrimin altüst "Demokratik burj u v a niteli ği" , Marksizmin temel bir düşüncesidir . " . . . demokratik devrim ( top­ lumsal ve ekonomik özüyle burj u v a olan devrim ) " dir . ( Lenin ) C a iTı m ı zda örnekleri görüldüğü gib i , bu tü ; d evrimierin prole-


22

EKİM

Sayı : 7

tary a n ı n veya komünist p artisinin hege­ mony ası nda gelişmesi ve kesintisiz ol arak p roleter devrimine ve p rolet arya iktidar ı ­ n a v ardı r ılınası sorunun niteliğini değiş­ tirmez . Oysa b izim demokratik devrimci baylar ı m ı z burj u vaziye , kapitalist tekel­ lere k arşı demokratik devrim gibi tuhaf , anti-Marksist b i r p rogramla ortaya çı k ı ­ yorlar . Aslı nda yöneticimiz , " her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur" sözlerinin anlam ı n ı b ilmediğinden değil -bu konuda Lenin ' in ve Stalin ' in yazdıklarını okudu­ ğu ap açı k - , o k asten anl amamazl ı ktan geliyor y a da işine geldiği gibi yorumla­ m a bayağı l ı ğ ı n ı gösteriyor . 1 9 17 Nisan ı nda , demokratik Lenin , devrimin henüz tamamlanmadı ğ ı , henüz yerine getirilmesi gereken demokratik görevler olduğu -top rak sorunu gibi­ gerekçesiyle , demokratik devrim p rogra­ mında ı srar eden "eski Bolşevikler" ol arak adlan d ı rdı ğı . Kamaneveilere k arşı , devrimin birinci ( demokrati k ) evresinin tamamlandı [t ı n ı y azarken şunu işaret ediyordu : "Birinci aşama neyi kapsar? " Devlet iktidar ı n ı n burj uv aziye geçme­ s in i . önce Devriminden 1917 "Sub at-Mart devl ;t iktidarı , Rusy a ' da , eski bir s ı n ı ­ f a , b aşı nda Nikola Romanov ' un bulundu�u feodal toprak soyluları n a aitt i . "Bu devrimden sonra , iktidar , b aşka bir s ı n ı f a , yeni bir s ı n ı f a , burj u v aziye ait bulunuyor . " İ ktidar ı n b i r s ı n ı ftan ötekine geçişi , sözcüğün salt b ilimsel anlam ı y l a olduğu kadar , politik ve pratik anlam ı y l a da bir devrimin b irinci , b aşlıca v e esas belirti­ sidi r . "Burj u v a devrimi ya da burj u v a demokratik devrim , Rusy a ' da , b u b a k ı m­ dan tamamlanını stı r . " ( aç . Leni n ) ( Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi , s . 23, Sol Y ay ı nları ) Bu sözleri anlamamak mümkün m ü ? "Pl atform Taslağı "nda şunlar yazılmıştı : " Türkiye 1 9 . y üzyı ldaki siyasal-hukuk­ sal reforml ar ve burj u v a demokratik h areketler d ı ş ı n da , b irincisi 1908 , ikinci­ si 1 9 2 0 ' de olmak üzere iki burj u v a devrimi geçirdi . 1 9 2 0 devrimi burj u v a siy asal kadrol a r ı n ve burj u v azinin ikti­ darda a ğ ı rl ı ğ ı sağlamal a r ı n a yol açtı . Cumhuriyet dönemi boyunca y aşanan evrim k apitalizmin her alanda hakimiyetini , sermayenin iktisadi v e siyasi planda çı plak egemenliğini y arattı . " ( E k im , sa- • y ı : 3 , s . 19 ) " . . . Bugün ülkede tekelci büyük burju­ v azi , büyük toprak sahipler i , sivil-asker b ürokrat burjuv azinin emperyalizmle eka-

nomik , siy asi , askeri v d . her alanda organik olarak bütünleşmiş dar bir bloku olan oligarşi , iktisadi ve siyasi egemenli­ &i elinde tutuyor . " ( agy . , s . 18 ) "' i şte bu nedenle , Lenin ' in ifadesiyle , sözc üğün b ilimsel , politik ve pratik anlam ı yla bizde demokratik devrim soru­ nu çoktan b itmiştir . Ya da şu açı k seçik sözleri anlama­ mak mümkün mü? " Lenin , 1 her devrimin temel sorunu devlet iktidarı sorunudur ' der . . . i ktidarı elinde tutan hangi s ı n ı ft ı r ya d a hangi s ı n ı flardı r ; devrilmesi gereken hangi s ı n ı ft ı r y a d a hangi s ı n ı flardı r ; iktidarı alması gereken hangi s ı n ı ft ı r y a da s ı n ı flardı r , iste ' her devrimin temel sorunu ' budu r . " Devrimin şu ya da bu aşaması boyunca yürürlükte k alan , p artinin temel stratej ik sloganları , Lenin 1 in b u ana tezine bütün üyle ve kayıts ı z şartsız day anmazlars a , temel slogan olarak nite­ lendi rilemezler . . . �

ll

ll

" Devrimin a k ı ş ı içinde p artinin temel slogan ı nı n , eski sı n ı fl a r ı n ya da eski s ı n ı fı n iktidardan düşürülmes i , ama dev­ rimin bu slogandan doğ an temel taleple­ rinden bir k ı sm ı n ı n gerçekleştirilememesi ya d a bunları n gerçekleştirilmesinin yeni bir devrimi gerektirmesi hali olabilir ; ama bu da , tef!l el slogan ı n yanl ı ş olduğu­ _ nu göstermez . Ornegin 1 9 1 7 Şubat Devrimi , çar lı ğı ve büyük toprak sahiplerini iktidardan düşürdü , ama bunları n toprak­ ları n ı n ellerinden alı nması vb . sonucunu vermedi ; bunun böyle olması , devrimin birinci aşamas ı ndaki temel slog a n ı m ı z ı n ( * ) yan lı ş oldu ğu n u n k a n ı t ı değildir . Y a da örneğin : Ekim Devrim i , burj u v azinin iktidardan düşürülmesini ve iktidarı n p roletaryan ı n eline geçmesini s a ğladı , ama bu devrim de hemen : a) genel olarak , burj uv a demokratik devrimi ta­ mamlamadı , ve b ) özel olarak , k ı rlarda kulakları n tecridini sağlamadı ; bu süreci belirli bir zaman süreci içerisinde s ı raya koydu . Ama bu da , ' proletary a n ı n iktida­ rı ıçın , orta köylülüğü tarafsızlaştı ra­ rak , yoksul köylülükle birlikte , v e k ı rda kap italizme karşı ' olan devrimimizin ikin­ ci aşamasındaki sloganı m ı z ı n yanlış olduğunu göstermez . "Onun içi n , p artinin temel sloean ı yl a , bu slogandan doğan şu veya b u taleplerin gerçekleştirilmesinin gecikmesi ve b içimle( * ) "Burj u v a demokratik devrimin zaferi için , burj uvaziyi tarafsızlaşt ı rarak , çara ve büyük toprak sahiplerine k arşı b ütün köylülükle b irlikte" sloga­ nı -bn .


Nisan 1988 ri sorun u karı ştı rı lmamal ı dı r . " ( Stalin , Leninizmin Sorunları , s . 1 9 8- 1 9 9-200 ) Demek ki , eski devrime ( burj u v a demokratik devrim ) ait çözümlenınemiş devrimimizin sorunlar ı n olması , bazı demokratik olması gerekti3inin kanıtı olmaz, burj uv a iktidara ve burj uva toplu­ ma k arşı da demokratik devrim y a p ı lmaz . Yöneticimiz bu durumun sadece Ekim dev rimine ait özgün b ir durum oldu ğunu , Lenin 1 in demokratik devrimin tam aml anma­ m ı ş görevlerini sosyalist devrimin s ı rt ı n a y üklerken b u özgün durumdan h areket etti t:Jini ileri sürüyor . ( agy . , s . 1 4 ) Ger­ çek t� n öyle midir ? Örneğin , t arihsel olarak b ak ı ldı [; ı n da , Avrupa ' da demokra­ tik devrimler dönemi kapandı ğ ı ndan uzun süre sonr a dahi , tarihsel olar ak eski devrime ait tamamlanması gereken görev­ ler v ardı . 1848 burj uv a devrimleri gerici s ı n ı fl a r tarafı ndan yenilgiye uğrat ı lması­ na r ağmen , bu aynı gerici sı n ı flar , Marks ' ı n sözleriyle " devrimin v asiyetinin icracı ları " olmak ya da Lenin ' in sözleriy­ le " yenik düşmüş devrimin t arihsel amaç­ l arı n ı " gerçekleştirmek zorunda kaldı la r . Örne3in Almany a ' d a Bismark ' ı n "tepeden inme devrimi" burj uv a toplumu tamamladı . Art ı k demokratik devrim sorunu bitmişti . Ama demokrasi alanı nda tamaml anmam ı ş y a da sakatıanm ı ş sorunlar v ardı . Mark­ sistler p rogramlarında bunlara yer verdi­ ler , ama art ı k gündeme giren sosyalizm sorununun onune koymadı lar . Bu y üzden Lenin 1 9 0 5 ' de şunları yazı yordu : "Avru­ pa 1 d a gelecetin sosyalist devrimi , demok­ rasi alan ı nda geride b ı rakı lmış olan bir sürü tamamlanmam ı ş tamamlamak � eyi zorunda değil midir? " (I ki Taktik , s . 9 9 . Sol Yayı nları ) K i b u sorunl ar , devrimci savaşırnlar sonucu ya da onları n y an ürünleri olarak , veya burj u v a toplumun evrimiyle zamanla çözüldü ya da önemini yitirdi . Ama tekelci kapitalizmin siyasal gericilik , demokrasiyi inkar eğilimi , sa­ vaş , faşizm v b . şekillerde kendini yeni­ den üretti . Proleter devrimin demokratik görevleri­ n in olmas ı , onun avantaj ı n a dönüştürüle­ p roletarya n ı n b ütün demokratik bilir ; özlemleri sermayeyi devirme , kendi zaferi­ ni h azı rlama u 3runa seferber etme imk a­ n ı n ı saiHar . '' "nda ' " Taİ şte b iz , "Platform Tasla?Jı o rihsel olarak çözümlenınemiş demokratik görevler , ulusal sorun , genel anti-emper­ y alist mücadele , sav aşa v e militarizme k arşı sav aşı m , kadın sorunu , gençlik sorunu , çevre sorunu vbg . ya doğrudan ve tamamen k ap italizmden kaynaklanan , ya da k ap italizmin , tabiatı nedeniyle çözmediği veya çözmeye muktedir olmadı G-ı sorunl ar , p roleter devrimin manivelaları olacak , onun toplumsal desteklerini art ı ­ racaktı r" derken ;

EKİM

23

"Tarihsel olarak çözümlenınemiş demok­ ratik görevler devrimimizin proleter ka­ rakterini de3iştirmez . Tersine , bunlar proletaryan ı n daha geniş toplumsal kesim­ leri daha kolay y a n ı n a çekmesini sa3l a­ yacaktır" derken , bunu anlatma y a çalış­ mı ştı k . ( Ekim , sayı : 3 , s . 20 ) Bizim koşullarımızda sorunun biricik M arksist konuş u ancak böyle olabilir . Yöneticimiz şaşk ı n l ı k içinde soruyo r : " Tarihsel olarak tamamlanmam ı ş burju­ v a demokratik devrimin -tamamlanmay an burj u v a devrim mi, daha nasıl t am amla­ n acaktı ?- bize miras b ı raktı i>ı sorunlar , mevcut iktida r ı n y ı k ı lm as i' temelinde çözüme k avuşturulabilir . Z aten b aşka türlü düşünmek saçmadı r . Ama b u devri­ mimizin sosyalist oldu ğunu mu gösterir ? " ( agy . , s . 10 ) Neden olmas ı n ? Aslında bu p araeraf b izim bakış açı m ı z ı n benimsenmesidir , tamaml anmam ı ş demokratik görevlerin çö­ zümünü n , "mevcut iktidar" sermaye ikti­ darı oldu 3una göre , tart ı ş ı lan komünist p artinin yönetimindeki p roletarya ve onun müttehklerinin devrimci hareketi oldu iTuna göre , bir p roleter devrimine b ağlan� ası gerektiğinin fark ı nda olunmadan itiraf edilmesidir . " Tamamlanmamı ş burj uv a demokratik devrimin bize miras b ı rakt ı ğ ı bir dizi sorunu , h akim s ı n ı flar ı n mevcut iktidarı­ n ı y ı kmak temelinden ayrı olarak ele almayı uygun gören politik akı mlar devrimci değil , reformist olab ilirler . " Bu p aragraf ise , programı n eksenine demokratik görevlerin konulması n ı anlat ı r ki , TKP y a d a TBKP d e dahil , demokras i , y a da devrimci demokrasi u fkuyla s ı n ı rl ı b ütün akımların ortak p rogramı dı r . Yal­ nız önemli bir farkl a ; TBKP gibi p a rtiler bu programı gerçekten de mevcut sermaye iktidarı n ı y ı kmayı hedeflerneksizin , re­ formlar yoluyla gerçekleştirmek isterler . Devrimci demokratları m ı z-popülistleri­ miz ise , devrimci yolla , mevcut iktidarı n y ı k ı lınası aracı l ı ğı yl a gerçekleştirmek isterler . İ şte t am bu noktada açmaza ve k a ç ı n ı lmaz olarak eklektizme düşerler . Sermaye iktidarı y ı k ı lı p , b üyük burj u v a­ zi ve burj uv al aşmı ş toprak s a hipleri mülksüzleştirilince bunun yerine n e konu­ lacak?

·

PROGRAMIN N İ TEL İ Gİ

Yöneticimiz bu noktada oldukça zorlan­ m ı ş görünüyor . Bu yüzden de hiç s ı k ı l ­ madan tarihi deneyleri tahrif ediyor , b izim eski p rogramımızı keyfince yorumlu­ yor , sessizce değiştiriveriyor ; daha doğ-


24

EKİM

Say ı : 7

rusu , p rogramı n eklektizmini geriye doğru liberalleşt irerek gidermeye çalışı yor . " . . . Devrimimizin ilk asaması nda sözko­ nusu s ı n ı fları n -"büyü k burj uvazi ve büyük toprak sahipleri ( olduğu kadarı yla top rak ağaları ) ''- ekonomik gücünün k ı ­ rı lması d a öngörülmüştür . Mevcut devlet iktidarı n ı n yı k ı lması , polis , ordu ve b ürokrasinin dağ ı t ı lması , empery al istlerin her türlü mal varl ı ğı n a el kon u lması ve b ütün b a ğ ı ml ı l ı k ilişkilerine son verilme­ si , emperyalist devletlere ve mali kuru­ luşlara olan borçların iptal edilmes i , Kürt ulusuna kendi kaderini tayin h a k k ı ­ n ı n verilmesi , devrimci demokratik işçi­ köylü diktatörl üğünün kurulması vb . tedbirlerin y a n ı s ı r a , büyük burj u v azinin ve toprak sahiplerinin mal v arlı ğ ı n a el konulması , b ankaları n , sigorta şirketleri­ nin , b üyük emlak şirketlerinin , dı ş tic aretin vb . ulusallaştı rı lması gibi sos­ y al izmi kurmayı son derece kolaylaşt ı ran tedbirlere de yer verilmiştir . Bunlar kendi b a ş ı n a sosy alizmin kurulması sa­ y ı lmaz fakat sosyalizme geçişi son derece h ı zlandı ran ve kolaylaştı ran tedb irlerdir . Diğer şeylerin y a n ı s ı r a işçi-köylü dikta­ proletary a diktatörlüğüne törl üğün den geçmeksizin sözkonusu uygulamaları n sos­ yalizme doğrudan geçiş olarak adlandı r ı ­ lamayacağı ortadadı r . " ( agy . ; s . 1 5 ) daha önce göstermiştik , B irincisi ; b izim eski p rogramı m ı z tekelci büyük burj uvazinin bütün mal varl ı kları n a ( iş­ letmeler , mali ve ticari kuruluslar , madenler vb . ) el koymay ı , d ı ş tic� reti devlet tekeline almay ı , ve devlet işletme­ leriyle b irlikte b ütün bunları sosyalist işletmelere dönüştürmeyi öngörüyordu . İ k incisi ; öngördüğü " demok ratik halk iktidarı " n ı, eklektik de ols a , p rolet ary a dikt atörl üğünün bir b içimi olarak n iteli­ yordu . Bunda Mao Zedung ' un formülasyon­ ları n ı n y a n ı s ı ra , İ kinci Dünya Savaşı sonrası kurulan " h alk demokrasileri "nin komün ist partilerce böyle n itelendirilmesi rol oynadı . Ve bunların p roletarya dikta­ törl üğünün bir biçimi oldukları doğruydu . 1 9 7 9 ' da yeniden y azı lan p rogramda ise , buna hiç dak unulmaksı zı n , " devrimci demokratik h al k iktidarı " ile b irlikte " demokratik cumhuriyet" ib aresi ekleniyor­ du . Bu da , RSDİP program ı n ı n ve " İ k i Takti k " in formülasyonlar ı n a dön ülmesinin ifadesiydi . Yazm ı şt ı k , y ineliyoruz ; sadece büyük burj uv azinin ve devlet mülk iyetinin sosya­ list mülkiyete dönüştürülmesi bile Türki­ ye ' de iktisadi hayatın %80 ' in i kontrol alt ı n a almak demekti ve Türkiye ' de sosyalist devrim ilk hamlede bundan b aşka bir şey olamazdı . Diğer b ütün istemleri alt alta toplasanı z b u istemin y a n ı nda oldukça önemsiz kalı rdı . Ama bu

demokratik devrim programı ol a rak sunol­ muştu ! O h alde sosyalist devrimin p rogra­ rn ı neyi k apsayacaktı ? Eski programl ardaki bu eklektizrrıin nedenini daha önce göstermeye çal ı şm ı ş­ t ı k ; yöneticirrıizin de fark ı n da olmadan ifade ettiği gibi , "bu zorunluluğu ort aya ç ı k aran şey bizim subjektif n iyetimiz deği l , ülkenin genel sosyo-ekonomik geliş­ mişlik sev i yesi "ydi . Şimdi ise yöneticimiz bizim olguları ve buna uygun pl atformu ortaya koyrrıamı z ı n zoruy l a , b u eklektizmi giderrnek amacı y l a , öngörülen sosyalist tedbirlerin yerine , bir dolandı r ı c ı gibi davranarak sessizc e , burj u v a anlarnda " ulusallaştı rrrıa " y ı , y an i b i r t ü r devlet k ap italizmini geçiriya r . Ancak TKP-ML Hareketi gibi cesur davra­ n ı p " demokratik kapitalizm " di yemiyor . Proletarya diktatörlüğünün bir b içimi olarak öngörülen " demokratik halk iktida­ rı " n ı n yerine de burj u v a " demokratik currıhuriyet " i y a da küçük-burj u v a demok­ ratik cumhuriyeti öngörüyor . Böylece eski p rogr am ı n ger ı sıne gidiyor . Bu kaçı n ı l­ mazdı r , orta yol k almamıştı r . Bu tutar­ s ı zl ı ğ a iki türlü son verileb ilirdi : Ya p roleter devrim yani sosy alizm program ı n a varı lı r , ya da eski p rograml ardaki sosy alist içerikli istemler burj uv a y a da küçük-burj u v a demokratik içerikli istemle­ re dönüştürülerek bir iç tutarl ı l ı k s agla­ n ı rdı . Yöneticimiz şöyle yazı yon "Bizim asgari progra m ı m ı z RSDİ P ' in 1 9 1 7 Şubat devriminden önceki program ı n ­ dan oldukça ileri bir p rogram olmak zorundadı r . Bu zorunluluğu ortaya ç ı ka­ ran şey b izim subjektif niyetirniz deği l , ülkenin sosyo-ekonomi k gelişme seviyesi­ dir . Bolşevikler 1 9 1 7 Şubat devriminden önce , burj u v aziyle hesapı aşmayı esasen geleceğin bir sorunu olarak görüyorl ardı . H albuki b izim demokrasi mücadelemiz burj u vaziyi bir tüm olarak hedeflemese de , onun iktidarda olan kesimlerini , empery alizmin işbirlikçisi büyük burj uva­ ziyi ve büyük toprak sahipleri n i , ( olduğu k adarı yla toprak ağaları n ı ) hedeflemekte­ dir . " ( agy . , s . 1 5 ) " Bizim asgari p rograrrı ı m ı z b i r çok yönüyle Lenin ' in 1 9 1 7 Nisan ı nda önerdiği p rograma yakın bir p rograrndı r . Ancak özgün bir tarzda gerçekleştiğinden anti­ kalar müzesine atı lan işçi-köylü diktatör­ lüğü yerine doğrudan p roletary a diktatör­ lüğü s avunu l du ğu koşullarda dahi ' sosya­ l izmin doğrudan b aşlatı lması ' s ay ı lmayan bir p rogram , işçi-köylü diktatörlügü al­ t ı nda hiç rrıi hiç sosyal ist sayı lmaz . " ( a gy . ) B aştan aşağı çelişki ve tutars ı z l ı k örneği b u cümleler , yöneticimizin açmazı­ nı , k afa k a r ı ş ı kl ı ğ ı n ı , cehaletini ve buraya k adar söylediklerimizin doğruluğu-


Nisan 1 988 nu göstermiyor m u ? RSDİP ' in , Bolşev iklerin asgari progra­ m ı n istemlerini gerçekleştirmek için ön­ başında devrim , demokratik gördükleri çar bulunan feodal toprak soyluları n a , otokrasiye karşı idi� bizim pop ülistlerimi­ zinki burj uvazinin iktidar ı n a karşı ! Ya iktida r ı n a burj u vazinin Boisevikler da karşı s� sy alist devrimi gerçekleştirdiler ; b izim popül istlerimiz ona k arşı demokratik devrimi öngörüyorlar ! RSDİ P ' in , Bolşeviklerin asgari p rogra­ kap ital izmi hedeflernek burj uvaziy i , mı yolunu devrimin sosy al ist yana , bir ıçın , gelişmesinin kap italizmin açmak ve iktisadı feodal önündeki engelleri , kurumları , monarş ı y ı , feodalitey i , top rak soyluları n ı, ortaçağ düzen ini temizlerneyi hedefl iyor , siyasal p l anda demokratik b i r cumhuriy eti , iktisadi planda köylüler için toprak , işçiler içinse başta 8 saatlik iş günü olmak üzere bir dizi reform öngörü­ yordu . Bizim popülistlerimiz ise , büyük top rak büyük k ap italist burj uv aziyi , sahiplerini mülksüzleştirmeyi öngörüyor ve buna " demokrasi mücadelesi " adı nı veri­ yorlar ! Ve " Zorunlu Bir Açıklama"da zorunlu iki itiraf : 1 ) "Bizim asgari p rogramı m ı z RSDİP ' in 1 9 1 7 Şubat Devriminden önceki p rogramın­ oldukça ileri bir p rogram olmak dan zorundadı r . " 2 ) "Bizim asgari programı m ı z bir çok yönüyle Lenin ' in 1 9 1 7 Nisan ı nda önerdiği programa yakın bir p rogramdı r . " Eklemek gerekirdi : Ondan da ileri bir "bu Z ira , zorundadı r . olmak program çı k aran şey bizim ortay a zorunluluğu subjektif n iyetimiz değil , ülkenin genel seviyesidir . " gel işmişlik sosyo-ekonomik vb . Yersiz tarihsel p aralellikler ve kötü gülünç taklit k işiyi idealizme götürür , o Rusya ' n ı n Lenin , düşürür . duruma günkü özgün t arihsel koşulları nda , sosya­ öngörüldü­ lizme b a r ı şç ı geçiş olanağı sav aş güçlerin üretici ve için , ğü nedeniyle muazzam ölçüde tahrip ol duğu ve gerilediğ i koşullarda , aç l ı ğı v e ikti­ sadi çöküşü önlemek için esnek bir geçiş her devrim Kuşkusuz önerdi . p rogramı böylesi duruml arl a k aşı karş ı y a kalabi­ lir ; bu önceden tam olar ak kestirilemez . Ancak b izim bugünkü koşullarımı zda böyle bir şeye ihtiyaç mı var? denilen " ulusallaşt ı rm a " işçilere Ve bir tür devlet k ap italizmi , ya da " demok­ ratik kapitalizm " p rogram ı yl a gitmek , işi alay a almak , onlarla düpedüz alay etmek değil midir? Üzerinde oynanan iki nokta daha : Birincisi ; bütün kap italist ülkelerde iktidarı elinde tutan büyük burj u v azidir ;

EKİM

25

a m a bu , genel olarak b ütün serm ayenin , yani şehir ve k ı r orta burj u v azisinin varl ı k koşulunu da ifade eder . Burj u v a toplum b ütün burj uvazinin varl ı k kosulu­ dur . Bu nedenle,, b u iktid a r ı n y ı k ı l ı Ş ı ve işçi s ı n ı fı n a geçişi , genel olarak bütün sermayenin egemenl iğinin y ı k ı l ı ş ı n ı ifade eder . İ k incisi ; bizim sosy al izm için savas ı ­ m ı z şüphesiz ki tüm burj uvaziyi hedefl � r , ama bu hedeflerneden k astedilen mülksüz­ leştirmek ise , hiçbir sosyalist devrim ilk hamlede bunu hedeflemez ; sermaye tüm burj u v azinin elinden derece derece kopa­ r ı l ı p alı nacaktı r . Sovyet Devrimi bunun canlı örneğidi r . Hatta , p rolet arya iktida­ r ı n a k arşı aktif dire nme göstermedikl eri taktirde , şehir ve k ı r orta burj u v azisi için zorl a kamulaşt ı rma dahi söz konusu olmay abilir . Bu ,, her sosyalist devrimin gelişme seyri ve bu kesimlerin tutumu tarafı ndan beli rlenecek tir . Marks , E n gel s , Lenin bu sorunu hep böyle ele aldı lar . (*) bu bir tam konularda Yöneticimiz bil gisizlik içinde , y a da işine gelmediği için görmezl ikten geliyor . Aynı şey "iş­ çi-köylü iktidar ı " sorununda da orta y a ç ı k ı yor . İ çinde bulundu ğumuz t arihsel kesit , ülkenin sosyo-ekonomik gelisme düzeyi vb . ·dikk ate alı nmadan , Lenin ' i� " İ k i Taktik " ­ Stalin ' d e n Çar lı k Rusy ası için inden , öngörülen formüller olduğu gibi aktar ı l ı ­ b u rj uv a bunlar Türkiye ' ye Ama yor . uymaz ; bu hiç düşün ülmüyor . " İ şçi-köylü iktidarı " y a da " işçi-köy l ü diktatörlüğü" ne demekti , bunun üzerine "C ara ve yorulmamı stı r . k afa zerrece top rak sahipleri� e k arş ; b ütün büyük köylülük ile b irlikte" deniliyordu ( abç . ) ort a , zen g i n köylülük , Tüm ( b üyük ) , küçük , yoksul tüm köylülük . Zira tümü de , feodal sisteme , feodal ayrı c alı k ve kast sisteminin k a l ı n t ı l a r ı n a k arşı ydı , ve z engin köylüler de dahil tüm köylüler Dahası , katı l d ı lar . devrimine burj u v a top rak sorununu burj u v a devrimi değil de , Ekim devrimi çözdüğü için , savaştan ç ı k ı şı , barışı o sağl adı ğı için , bunlar gerçekleştiği sürece tüm köylülük Ekim devrimini destekledi . ( * ) Bkz : Frans a ' da ve Almanya ' da Köyl ü Sorunu ( E n gels ) -Marks-Engels Seçme Tarı m Y a y ı n l arı ; Sol Yapıtlar-3 , Sorunuyla İlgili Tezlerin İ lk Taslağı ( Komün ist Enternasyon alin I I . Kongre­ s in e ) - Lenin , i şçi Sı n ı fı ve Köylülük , Sol Yayı nları ya da l l L Entern asyo­ nal Belgeler , Belge Y ay ı n l ar ı ; l l L ­ Program ı , Aydı nl ı k Enternasyonal Yayı nları y a d a Belge Yayı nları .


26

EKİM

Say ı : 7

Ama b izde tüm " köylülük" -ki bizde " köylülük" k avramı nesnel gerçeği b ilim­ sel ol arak tam ifade etmez , ve o esasen burj u v a toplumun " köylülük" üdür- , örne­ g ı n zengin köylüler , yani burj u v a köylü­ ler kime k arşı , nasıl savaşt ı rı lacakt ı r ? Köy burj u v azisi burj uv a iktidara , burj u v a toplum a , yani kendi varl ı k koşulları n a mı saldı racaktı r . V e işçi s ı n ı f ı , Türkiye devriminin tecrit edilmesi gereken b u en kalabal ı k düşmanıyla b irlikte nası l , hangi iktidarı kuracakt ı r ? Bu zırval ı klar devrimin teoris i - p rogramı diye önümüze sürülüyor . Üstüne üstlük bu "sonradan görme" budal a , " İ k i Takti k " ten aldı ğ ı p arlak b ir cümleyle b ize ukela ukela soruyor : "Siz belirleyen toplumsal ı devrimin k ap samı ı n ı güçler üzerinde h iç düşündünüz m ü bey­ ler ? " Peki siz b u cümleyi takip eden şu sözler üzerine hiç düşündünüz mü b a y ı m : " . . . Rusya ı nı n i ç güçleri sorunu Bu iç toplumsal güçleri inceleyi n . Devrime k arşı birleşenler , otokrasidir , saraydı r , polistir , bürokrasidir , ordudur ve bir avuç aristokrasidir . . . . Üstelik , burj u v a­ zi , bir bütün olarak , şimdi devrimden y a n adı r , özgürlük konusunda ateşli söy­ levler vermekte ve h alk adı n a ve h atta devrim adı n a , giderek daha s ı k konuş­ maktadı r . Ama b iz bütün Marksistler , . . . burj u v azinin devrimi destekierne kte tutar­ kork ak oldu ğunu b iliyoç ı k arcı , sı z , ruz . . . " Sirndi bir de b izim koşullarımızı düş Ün ü n ! Ordan burdan p arlak cümleler , alıntılar arayacağı n ı z a , b ize gösteri y a p ı p caka satacağı n ı z a , siz en iyisi önce okudukları n ı z ı anlay abilmek ı ç ı n , bir kitab ı n nasıl okunınası gerektiği ko-

ANKARA

P ROLE TE R OL MAK

Ank ara Belediyesi ı nde işçi olarak çalı şan bir E Kİ M taraftarı y ı m . Selam size ; sömürülen ·, grev hakkı gasp edilmiş , yevmiyesi bir p aket Amerikan sigaras ı n a eşit olan p roleterler . "Günümüzün somut koşulları bunu gerektiriyor" , " b iraz bekleyelim onlar versin" dersek daha çok bekleriz . İ şçile­ rin asgari ücret denen gülünç rakamlara emek gucunu satması kadar , b izleri utandı racak bir durum daha düşünemiyo­ rum . Bir işçi örgütü sendika düşünün , h ük üm ete belli süreler versin , olmazsa biraz daha versin , bu hep böyle sür­ sün . . . Böyle olmuyor mu? Sonra d a biz emekleri ile geçinen işçimizin y a n ı n d a y ı z diye v a az versin b i z de k u z u kuzu

nusunda hiç olmazsa b ir lise öğrencis i­ nin yöntemin e sahip olmay a çalı ş ı n ı z b ayım . Türkiye ı de burj u v a iktidarı y ı kmayı hedefleyen bir devrimde , işçi s ı n ı f ı şehir ve kır yoksulları n ı n , küçük köylülüğün , k üçük-burj uvazinin yoksul kesimlerinin desteğini alabili r , onlarla ittifak kurabi­ lir ; k i , yönetici gücün p roletarya olması kaydı yla , b u ittifak prolet arya iktidarın­ dan 1 diktatörlüğünden b aşka bir şey olamaz . " Kendi bağımsız s ı n ı f hareketini ya­ ratması v e nüfusun yarı -proleter kitlele­ rini kendine b ağlaması gereken proletar­ y a , oligarşi ile işbirli ğ i halinde küçük­ burj u v aziyi k azanarak devrimi durdurmaya çalışacak olan orta burj u v aziy i , sosyal-demokrat , liberal vb . p artileri tecrit edip , kentin v e k ı r ı n sermaye tarafından sömürülen ve ezilen k üçük-bur­ j uv a k itlelerini yedeğine al arak ya da burj u v aziye yardım edebilecek kesimlerini en azı ndan t arafsızlaşt ı rarak , oligarşinin iktidar ı n ı zor kullanarak y ı k ı p devrimi gerçekleştirmelidir . " ( P latform Taslağı ) Bizim koşullarımı zda sorunun b iricik Marksist konuşu bu olabilir . Bize Bolseviklerin Carl ı k Rusy a ı s ı n a ilişkin formÜllerini ak t aran yöneticimiz , bu formülleri b izzat kendisinin kullandı ğ ı ifadelerle b izim koşulları m ı z a adapte ederek y azmayı denesey di , şöyle b aşlaya­ cakt ı : "Birinci aşam a : Tamamlanma m ı ş burju­ va demokratik tamamlanması devrimin ıç ı n , büyük burj u v aziye karşı b ütün köylülükle birlikte . " İ kinci aşam a : . . . Bundan tamamlanmasını sonrası n ı n yöneticimize b ı ra k ı yoruz !. ( DEVAM E DECE K ) �

l

- � -

-

- -J

� · ·· ·

dinleyelim mi? Sendik alar b izi örgütleyici okul olma­ l ı dı r . Elbette sendika d a çözüm olma y a­ cakt ı r . V arolan kapitalist düzeni y ı k acak bir komünist p artisi olmalı d ı r . Kurtuluş yolumuzu p arti önderliğin de b irlikte bul­ m al ı y ı z . Burj uv azi b ize hep saldı r ı yar , y ı lına­ y alı m , y ı lg ı n l ı k göstermeyelim . Dimdik duralı m . Onlar korkaktı rlar . Kaybetmek onlar için ölümdür . Bizim k aybedecek hiçb ir şeyimiz yoktur . En büyük kuvveti birlik olmada bula­ b iliriz . Sürekli okuy al ı m , takip edelim dünyayı . Kahve köşeleri b izi kurtarm az . Çocukları m ı z a düşündüğümüz geleceği b ı ­ rakmak istiyorsak , davamıza sahip ç ı k a­ lım . Ben sosyalizmi kuracak p roletarya n ı n mücadelesinden yanayı m . Çağı n p roleter­ leri olmak için s ı n ı f mücadelesini geliştirmem iz gerek . Mart 1 9 8 8 , A . DA GL I


Nisan 1 988

E Kİ M

27

B i r d i re n i ş ve on u r a b idesi •

ADI L CAN Adil C an ' ı n ölümünün 3 . y ı ldönümü Adil Can ölümünün l . y ı l dönümü vesile­ siyle hazı rlanm ı ş belgesel bir broşürde tanı t ı lmaya çal ı şı l ın ı ştı . Biz bu yazı da , yaklaş ı k 10 y ı l l ı k bir dev rimci siyasal y aşamı olm akl a birlikte , genç y aşta yitirilen değerli bir komünis­ tin isci � � s ı n ı f ı davası n ı n bu korkusuz ve bo ;r'un eğmez militan ı n sadece bir y a n ı n­ dan , polis ve düşman karş ı s ı ndaki tutu­ mundan sözedeceğiz . 12 E y l ül dönemi , pek çok p arlak direniş örneği de vermekle birli k te , özel l i kle önderleri olmak üzere , devrimci ve sol örgütler b a k ı m ı ndan genel olarak poliste-iskencede ilkelerin ci � ğnenisin in , boyun e'ğişin yaygın olduğu b i r d önem oldu . Bazı istisnalar d ı şı nda sol örgütler genel olarak kötü s ı n av verdiler . Polis , ör gütleri esasen • buradan çökertti . Oysa , her ne şart altı nda ve her ne p ahası n a olursa olsun , polis zulmüne boyun e ğınemek , örgütünü ve yoldaşl arı n ı korumak v e onlara e n küçük b i r zarar vermemek bir komünistin , bir devrimcinin , s ı n ı f b il inçli her işçın ın sahip olması gereken ilk asli özelliktir . Ve üyelerinin en azı ndan ezıc ı bir çoğunluğu pol ise k afa tutmas ı n ı bilmeyen bir örgüt , tutarlı bir devrimci örgüt adı n a l ay ı k ol amaz , saygı n l ı ğ ı n ı y itirir ve kendini koruyamaz . İ şte polis zulmü karş ı s ı nda boyun eğmenin pek yaygın olduğu o berbat ortamda , Adil Can direnişin p arlak sem­ bollerinden biri oldu . Birinci dereceden bir yönetici ve aynı zamanda mütevazi bir mil itan olarak , kendisine teslim edilen sorumluluğu l ay ı k ı yl a ve şerefle temsil etti . Adil Can , 12 Eylül 1980 ' e k adar ; 1 9 76 ' da E l azı ğ ' da , 1977 ' de Tuncel i ' de , Kayseri ' de , 1980 ' de Denizli 1 de 1 97 9 ' da olmak üzere dört kez polisin eline düştü . seferinde sap a n ı n altından "ahh" Her demeden gururla kalktı . 12 Eylül sonrası nda ise , İ st anbul ' da iki kez , Aral ı k 1 9 8 3 ve Nisan 1984 ' de , hem de çok a ğ ı r pozisyonlarda polisin eline düştü . ( Uçüncü olarak da , Eylül 1984 ' de tutukluyken Metris Askeri Cezae­ v inden şubeye alı ndı . Soruları cev apla­ mayı v e ifade vermeyi reddedince geri getirildi ) Korkunç işkencelere rağmen , her seferinde her şeyi reddetti . Reddetmekle

(1 958 - 15 . 4 . 1 985 1 TKİH MK Üyesi) yetinmedi , işkencecilerle düpedüz alay etti , siy asi olarak saldı rdı , aşağı l adı . İst anbul Siyasi Şubes inin ünlü müdürü Mete Altan ' da dahil polis şeflerini ç ı l g ı ­ na çevirdi . Polis şeflerinin " y a öleceksin , ya konuşacaks ı n " tehdidine " h aydi baka­ lım" diyerek meydan okudu . Sonunda onlara yenilgiyi kendi a ğ ı zları ndan itiraf ettirdi . Hatt a , son olarak Eylül 1984 ' de şubeye tekrar alı ndı ğı nda O ' n a saygı gösterisini eksik etmediler ; Adil , "sorula­ r ı n ı z ı cevaplamayacağı m " deyince , "bunu bil iyoruz , usulen getirdik" dediler . Ama öfkelerini çı karmaktan da kendilerin i alamad ı l a r . Adil C a n direnisiyle cevresindekilere , � göz altı ndaki diğer devr imcilere cesaret aşı l adı , tereddüt gösterenleri direnişe teşvik etti . Örnek tutumları ndan dol a y ı en uç siyasi muhal ifleri dahi O ' nu kutladı ve kucaklad ı l ar . Aral ı k 1983 ' deki yakalan ı ş ı nda , bir­ likte gözaltı nda kaldı ğı bir Dev-Sol militanı O ve birlikte tutukla ndı ğı yol­ daşları hakkında şunları y azdı : " Hepsi mükemmeldi . Her şeyi reddettiler . Ama özellikle Adil Can kusursuz b ir direniş örneği verdi . Örnek bir komünist " Hiç abartmasız ve h i ç tartı şmas ı z Türkiye ' d e işkence tezgahl arı Adil Can ' ı n k i gibi bir direnişe , O ' nun gib i , öylesine çelik iradel i , öylesine ateşli bir devrimeiye az tan ı k olmuştur . Özellikle 1984 Nisan-Mayı s ayları nd a gördüğü iş•

.

.


28

EKİM

Sayı : 7

Metris duvan da delindi Geçtiğimiz günlerde 2 9 devrimci kazdı kları tünel­ den y ararlanarak Metris ' ­ ten kaçt ı l a r . Kaçı ş , anında Türk ve dünya b asın-y a y ı n organ­ ları nda flaş bir olay ola­ rak y a n k ı l andı , ana h aber hala da Türk Ve oldu . b ası n ı n ı n en önemli konu­ birini oluşturu­ ları ndan yor . Bugün , hemen herkes bu olayı tart ı ş ı yor , çeşitli yorumlar y ap ı l ı yor : " Neler oluyor ? " "Nasıl kaçt ı l a r ? " ilk çevreleri Hük ümet gün olay ı n şoku ile " çok cüretkar bir şey . . . Büyük demekle yetindi . iş" bir

Ardı ndan cezaevinde görev­ li beş subay tutu klanarak olay a " görev ihmali" süsü verilmeye ç al ı ş ı ldı . En aşağı l ı k yorumları ise bazı burj u v a gazeteler y ap ı yor . Sözde kaçı ş a , son dönemlerde cezaevlerinde y ap ı lm ak zorunda kalı nan açmı ş ! yol iyileştirmeler Bu gazetelerdeki bu yönlü yayı n l arı n gayet amacı açıktı r ; Kamu oyunu siya­ sal tutuklulara k arşı şart­ landı rmak , tutukluların 8 y ı l gibi uzun bir süredir sürdürdükleri dişe diş mü­ elde sonucunda cadelenin ettikleri haklar ı n geri a-

k e nce kelimenin gerçek anl amı y l a teciydi . İ sk en ce -ekibinin basında ilk gün İ stanbul M ustafa Müdürü b izzat Yiğit E� niyet daha sonra ise , Siyasi Şube bulundu , Müdürü Mete Altan sürdürdü . K ı s a zaman­ tahrip vücudunu sağl am oldukça da ettiler , koma h alinde H ay darp aşa Askeri H astanesi ' ne kaldırıldı . Dilini p arçala­ m ı şlardı . Ayakları tutmuyordu . Bir böb­ reği ç a l ı şmı yordu . . . Doktorlara göre öl­ o kadar sağl am bir bünyeye memesi , sahip olması "şans eseri"ydi . H astaneden yeni Üstelik al ı ndı . işkenceye tekrar iskence metodl arı da denendi . Örneğin , hiç tanı k almadı ğ ı m ı z boynundan iple asma gib i . Adil ölümden rastlantı eseri gün kurtuldu . Yakalanı ş ı b ası n a aynı h ayli geniş ve olaylı yansı t ı l d ı ğ ı ndan sağ k alması n ı k abullenmek zorunda kaldı­ lar , yoksa tart ı şmasız yok etmeyi düşü­ n üyorlardı . Şu ünlü polis şefi , on a , "se­ nin gibi dört adam Türkiye ' nin alt ı n ı üs­ tüne getirir , seni y aşatmayacağız" dedi . Metris Cezaevine konuldu . V ücudu ağı r derecede tahrip edilmiş olması n a rağmen yöneticileri kasten il gilenmedi . cez aevi 1 9 8 5 Mart ayı b a ş ı n da durumu ciddileşti . Şiddetli bir kanama geçirdi . Tutuklula­ b ütün yakı nları n ı n ve avukatı rı n , çab aları n a rağmen , tek tip elbise giyme­ diği gerekçesiyle h astaneye kaldı rı lmadı . Aksine işkence y a p ı l dı . Zayı fladı , gittik­ ç_e eridi . Nisan başında komaya girdi . On ce konuşm a , sonra h areket yeteneğini y itirdi . 7 Nisanda arkadaşları m ahkemeye ama olduğun u , halinde koma Adil ' in k asten h astaneye kaldırı lmadı ğın ı bildi­ derhal müdahale edilmesini talep rip ,

lı nmas ı n ı telkin etmek , en önemlisi de olay ı n gerçek anlamını k arartmak . . . G üneşin b alçı kla s ı v a­ bir n amayacağı bilinen gerçektir . Ve gerçek şu ki ; 2 9 devrimcinin Metris du­ v a r ı n ı delip k açması dik­ tatörlüğe �t ı lm ı ş sert bir tokatt ı r . Ote y an dan ey­ lem , en zor şartlar altı nda ve s ab ı rl ı kararlı bil e , olunduğu sürece h e r enge­ lin aşı l abileceğini öğreti­ yar . Bir başka anlatı ml a , b u eylem , devrimci yar a t ı ­ c ı l ı ğ ı n p arlak b ir örneği­ dir . Hiçbir çaba bu gerçe­ ği k arartamaz .

ettiler . Cevap , b azı sanı kları n duruşma­ ll Nisanda a rt ı k oldu . atı lması dan göstermelik olarak h astaneye k aldı rı ldı . Yap ı l acak bir şey k almamı ştı . Ve sevgili Adil 15 Nisan 1 985 ' de gözlerini bir daha açmamak üzere kapadı . H astane doktorla­ rı , "bir hafta önce getirseydiniz , kesin­ likle y aşardı " dediler . Cellatlar işkencede altedemedikleri bu y ürekli komünisti alçakça ve planlı bir şekilde yokettiler . Mi T görevlileri de olan ve k asten onu yöneticilerinin cezaevi ibret olsun diye öldürdüklerini tutuklular önünde bağıra ç a ğ ı r a ilan ettileri m ahke­ me zabı tl arı n a dahi geçmiş bulunuyor . Adil Can 1 ı n cezaevi y aşamı da örnek­ ti . Bir anda tutuklul a r ı n sevgilisi oldu . Metris ' te bir kahraman gibi karş ı landı ve saygı gördü . Onunla tanı şmak ve sevgile­ rini b ildirmek tutuklular için bir zevkti . O ' nun direnişini anıatı yorlardı . i fadeleri v e iddian ameleri elden ele dol aşı yordu . Yakalandığı a ğ ı r pozisyonlara karş ı l ı k verdiği ifadeler ( veya hiç ifade vermedi­ ği ) sözkonusu edilince , "bu adam polisle düpedüz oynuyor , alay ediyor" deniliyor­ du . Bu örnek ve yürekli komünist h a k k ı n­ u ğruna dava asla söylediklerimiz da h a y at ı n ı vermiş b ir devrimcinin ardından s arfedilmiş övücü sözler değildir . Tersin e , Adil Can , k ı s a bir ömre çok şey s ı ğdı r­ yeteneklerini yeterince rağmen , m as ı n a p ratiğe dökme olanağı bulam adan y itiril­ miş pek çok devrim şehidinden biridir . Şüphesiz ki , " arkadaşları için y aşa­ b a k ı mdan töresel herkes veren mını b üy üktür . " Ama ideal örnekler mi arı yor­ sunuz , işte Adil Can bunl ardan b iridir .


Nisan 1 988

EKİ M

<< iskence izler i siline bilir ama •

...

29

>>

ADi L CAN Adil Can 1 984 Eylülünde Metris Cezaevinden tekrar şubeye a lı ndı ğı nda , ifade vermeyi reddetti ve b iri dı şı nda polisin b ütün �orunları nı iki kelimeyle karşı ladı : "Cevap yok_! " Bu soru da , Işçinin Yolu 'nun Temmuz 1 984 tarihli 6 . sayı sı nda "Işkencede Direnen Bir Devrimcinin Mektubu " başlı ğı a ltı nda yayı nlanan b ir mektupla ilgiliydi. Polis onun tarafı ndan yazı ldı ğı nı iddia ediyordu. Adil, "ben yazmadı m ama a ltı na imzamı atab ilirim" dedi. Adil Can, 12 Eylül döneminde b irincisi A ra lı k 1 983 , ikincisi Nisan 1 984 olmak üzere iki kez polisin eline düşmüşt ü . A ra lı k 1 983 1 deki tutuklanm a ­ sı ndan sonra çı karı ldı ğı mahkemede serbest bı rakı ldı . Bu dört aylı k arada Adil Can A ra lı k 1 983 ' deki tutuklanma sı nı n tecrübelerini ve düşüncelerini özetleyen b ir mektup bı raktı . Mektup yayı nlandı ­ ğı nda A dil tutukluydu ve 1 983 A ralı ğı ndakiyle kıyaslanmayacak ve sonra hayatı nı yitirmesine neden olacak feci b ir işkenceden daha geçmisti. Sözkonusu mektubu aynen yayı nlı yoru z .

Bir ihbar sonucunda yakalanıp B irinci Şu bey e götürüldüm . Gözlerim daha yolda b ağlanmı şt ı . Gözü kapalı olarak , kendi h azı rladı kları tutanağı imzalamarnı iste­ diler . Okumadan imzalamay ı reddettim . Bir an önce işkenceye b aşlamak için beni k arga-tulumba sorgu odas ı n a götürdüler . Siyasi şube denen cin ayet yuvası n ı d a h a yakı ndan tanımak için d a h a b aşlan­ gıçta bir kaç açıkl am a y ap m ay ı zorunlu görüyorum . Siyasi şubenin sorgu timleri , insana ölüm m an gaları n ı h atı rlatı yor . Her tim , bir y a da bir kaç örgütle ilgileniyor . i stihb arat toplama , gözaltı n a alı nanlara insanl ı k dışı işkencelerin direnen örgüt önderlerinin y a p ı lması , imha edilmesi bu timlerin b aşlı c a görevle­ ri . Gözaltı n a a l ı n an her devrimeiy i itirafa zorlamak , aşağılamak ve teslim almak için akla gelmedik işkence yöntem­ lerine b aşvurulu r . Direnenlere y a p ı l an işkence daha v ahşice ve ağı rdı r . Timler­ deki işkenceciler , özel eğitimden geçiril­ m iş faşist k atiller , s ap ı klar , sadİstler­ dir . Resmi görevleri işkenceyle itiraf almak ola n b u timler , her sabah k ı demli bir işkenceciden talimat alarak günlük faaliyetlerini y ürütürler . Koluma s ı k ı c a yapı şan işkenceci polis­ ler beni leş gibi kokan bir odaya itti ğinde sorgu adas ı n a geldiğimizi anla­ dı m . Derhal sorular , tekme ve yumruklar her bir y andan y ağmaya b aşladı . Yakal andı ğ ı m ilk i k i-üç saatin b an a , daha sonr a günlerce sürecek ol an işkence-

den daha zor geldiğini belirteyim . Kendi­ me ve yoldaşl ara olan güvenim nedeniyle rahattı m . Ama diğer y andan kim tarafı n­ dan , ne şekilde ihbar edildiğim , polisin neler b ildiği , benden başka kimleri yakaladı ğ ı , k imlerin yak alanab ileceği , y akalananları n durumu gibi sayı s ı z soru işareti beni endişelendiriyordu . i şkenceci­ lerin sorularından ipuçları yakalamaya çalı ş ı yordum . Çok geçmeden rahatladı m . Polis bir şey b ilmiyordu . Yöneltilen suçlamalar h ay aliydi . Demek k i gerçeğe daha ulaşa­ mamışlardı . Gerçi b i r kaç isim sayı yar­ ıard ı ama y üzleştirmeden kaçı nmal arı n­ dan , diğer yoldaşları n da direndiği anlaşı l ı yordu . İlk iki gün işkenceciler b ütün hüner­ lerini gösterdiler . Askı , elektrik , falaka v e kaba dayak seansları b irbirini izli­ yordu . i şkence sürdükçe h ı z ı n ı alamayan s adist köpekler bu defa ask ı da iken elekrik veriyor , falaka çekiyor , rastgele mideme , h acakları ma vuruyarlardı . Ken­ dimden geçince , tazyikli soğuk su alt ı n d a tutarak uyarı yor , dinlenip b iraz kendimi toplayı nca yeniden b aşlı yarıard ı . Bir otomobil tekerinin içine boynumu ve a y aklar ı m ı sokup iki b üklüm h alde elektrik şoku uygulanı yordu . Bu işkence­ ler , ben boş bir torb aya dönünceye dek sürdü . Sürükleyerek hücreye götürdükleri­ ni farkettim . Hücrede uzun süre y a t ı n c a her yanı ndan dayanılm az v ücudumun ağrı l ar geldiğini hissettim , hiçbir tarafı m


30

E Kİ M

Sayı : 7

tutmuyordu . Sanki sağlam kemiğim kalma­ m ı ştı . Hücrede tek kişiydim . Beton un üzerinde tahtalar gelişigüzel konmuştu . Bir tek nemli b attaniye v ardı yerde . İlk önce rutubet nedeniyle hücre sıcak geldi . Daha sonra , günlerce , haft al arca kalı nca rutu­ betin il iklerime işledi ğini hissediyor , geceleri soğuktan b üzülüyordum . Sorgu odası ndaki fiziki işkencelerden sonra , hücre de ayrı bir işkenceydi . Hav al an­ dı rma imkanı olmad ı ğ ı gibi ( kapı aral ı k­ ları ndan sızan ı şı klar dı şı nda ) ı şı klan­ dı rması d a yoktu . E ğer hücrede sizden b aşkaları da v arsa , bu büyük bir şanstı r . Konuşabi­ lir , tartı şahilir , karş ı l ı kl ı türkü v b . söyleyebilirsiniz . Ama ben hep tek kişi kaldım ve hayal kurman ı n ne k adar tehlikeli olduğunu biliyordum . Her gün , önce kültür-fizik ( y apabildi ğince ) sonra temizlik , bir kaç lokma ekmek ( eğer yi yecek y asağı konmadı ysa ) ve sorgu için adı m ı n okunmas ı n ı bekliyordum . B azı günler , işkencecil er dinlenip , güç topl aması için gözaltındaki insanları yukarı y a ( sorgu y a ) götürmüyordu . Cellat­ lar , kurbanları n ı n çabuk tak atten düşme­ mesi için , yeni yeni işkenceleri ihtiy aç duydukları oranda deneyebilmeleri için dinlendiriyorlardı . Bir süre işkence edi­ len k işi bir süre dinlendiriliyar , tekrar işkence , tekrar dinlenme b irbirini takip ediyordu . Sorgu ı çın adım okunmadı ğı günlerde sabah , öğle , akşam tuv alete ç ı k ar ı l ı yor­ duk . Bunun s aatleri ya da uygul a n ı p uygulanmayacağı gardiy an polislerin key­ fine bağlıydı . E ğer sorguya çı k arsan ı z ancak akşam dönüşte tuv alete gidebilirsi­ niz . Yani insanın en doğal ihtiyacı , tuv alete gitmesi dahi polis tarafından onun üzerinde b askı aracı olarak kulla­ n ı l ı yor . Şubeye düşmemiş bir insana ne kadar b asit görünse de , saatlerce kendini s ı k arak beklemek çok zor bir olay . i şkenceye gidecek ol anl arın isimleri genellikle sabah 9-10 ve öğlen 1-2 sı raları nda okunur . Bu s aatlerde hiçbir hücreden çıt ç ı kmaz . Adım okunuyor . Kalk ı p ayakk abılarımı giyiyorum . G ardi­ y an polis hücrenin k ap ı sı n ı açı yor . Arkasından gidiyorum , timdeki işkenceci­ lerden b irisine teslim ediyor ben i . Gözle­ rim b ağl anı yor . İ şkenceci kolumdan tutup koştururcası n a götürüyor . Merdivenlerden ç ı k ı yoruz . 1 5-20 adım gidiyoruz . Ve sorgu odası nday ı m . Önce soru y a ğmuru . Ne sormuyorlar k i : "evin " , " gerçek adı n " , " kimlerle ilişki deydin " ve daha başka sorular . Sorgu boyunca yüzlerce kez tekrarlanan b u sorulara önce hazı rladı­ ğ ı m ifade c�rçevesinde kısa k ı sa cev aplar veriyorum . " E vet " , " h ay ı r " , "adım şu " ,

" kimseyi tanı mam" vb . Zamanla cev ap vermemede k arar k ı l ı yorum . Tekme-tokat döğmekten v azgeçip falakaya yatı rı yorlar . Epey sürüyor , k alk zıpla diyorlar . Asl ı n ­ da z ı p l amak d a h a faydalı, a m a i n at etmek daha güzel geliyor insan a . B ir fas ıl sap a da zıp latmak amacı yla . Aslı nda onlar ı n amacı k a n oturmas ı n ı önleyerek , falaka izlerini ortadan kaldı rm ak . Yoksa bir devrimcinin hayat ı n ı n b u caniler aç ı sı n­ dan hiç bir değeri yok , h atta işkence ederek öldürmey i her zaman tercih eder­ ler . Bu defa ask ı day ı m . Arkadan omuzları­ mın üzerine konan uzun bir tahtaya koliarım bağlan ı yor . Tahtan ı n b aşları tavandaki halkl ara t ak ı l ı nca ay aklar ı m boşlukta sallanı yorum . Bu arada elektrik şoku uygulan ı yor . Şok nedeniyle kasılı yo­ rum . Bütün a ğ ı rl ı k omuzlarda , dengeyi korumak gerekiyor . Bilinçli h areket etme­ liyim , aksi halde koli arı m omuzdan ç ı ka­ bilir . Cunta sonras ı nda ask ı da sakatla­ nan yüzlerce kişi olduğunu biliyorum . Mide bulanmas ı , b as � dönmesi ve kendim­ den geçiyorum . Askı dan indiriyorl ar . Kollarımı sallamarnı istiyorl ar . Bu da k ı lcal damarlara yeniden kan yurumesi �in , uzun süre askı uygul anması sonucu felç olmak hemen hemen kesin gib i . Özellikle d e e l p armakları nd a uyuşukluk , h is duymama her askı dan sonra günlerce sürüyor . Ama yine inat ediyor sallamı yo­ rum . B ir miktar sap adan sonra sallamaya­ cağıma k an a at getirince , ayağa k a l d ı r ı p kendileri sallı yorlar . Ç ün k ü daha onlara gerekli yi m . İlk seans ı n b ittiğine k arar k ı l ı nc a koridora ç ı karıp gözü b ağlı v e y üzü duvara dönük olarak dikiyorlar . Bütün pencereler açı k , müthiş cereyan v a r . Önce terler kuruyor . Bütün elbiseler terden neml i . Bir süre sonra üşüme ve yorgunluk bast ı r ı yor . Gelip geçen işkenceciler genel­ l ikle tekme veya tokat vurmadan boş geçmiyorlar . i çinden olmak kaydı yla iste­ diğin kadar küfür edebilirsin . i ş kence seansları sı rası nda " ailene işkence y apacağ ı z " , "seni öldüreceğiz" gibi tehditleri , silahlı gösterileri hiç eksik etmiyorlardı . Öğleden sonra ikinci bir seans b azen oluyor , b azen olmuyordu . Akşam üzeri sorgusu b itenler birbirlerinin elbisesinden tutunarak gözleri b ağlı şekilde hücreye gönderiliyor . Bunun şubedeki adı " tren " . Akşam dönüşünde insan o gün de işkence­ cileri altetmenin gururu y l a dönüyor hüc­ resine . Bunun ayrı bir zev k i var . Hücreye gidişte dahi haberleşrnek mümkün . Biri "bak demir gibiyim" dereesine kolumu s ı kt ı ğ ı nd a direndiğini hemen anlı yorum . Şubede , sıkı polis denetimine rağmen , haberleşrnek daima mümkün . Şubede , demir


Nisan 1988 kapıların ardı nda , hücrede her şey bitmiyo r . Bir tek işaret , anlamlı bir b ak ı ş bile insana durumu anlatabiliyor . Sorgu da koridorda dikilirken , sizden b aşka dikilenler v arsa ( y a k alanma h alin­ de esaslı bir sop ay ı göze alarak ) f ı s ı l­ tı yla konuşabilirsiniz . H atta bir y üzleş­ tirme anında atik davranı p , polis sormadan önce , kendi ifadenizi k arşı n ı z­ dakine "bu böyle değil mi" diyerek anl atabilirsini z . Tuv alete çı ktı ğ ı n ı zda bir başka hücrenin önünden geçerken haberleşrnek de mümkün v b . . . Yine p arası olm ayanl ad a ilk k arşılaşt ı ğı nda p ar a vermek , h atta hücre mazgal ı n dan giyecek atmak bile mümkün ve y ap ı ldı ğ ı n a tanı k oldum . Şubede k aldı ğ ı m dönemde , bütün p aramı polis gaspettiği için p arası zdı m . E kmek ıçın dahi para gerektiğinden zor durumday ı m . Yoldaşlar imdadı m a yetişti , b an a para vermenin yoUları n ı her zaman buldular ve b u b ak ı mdan hiç s ı k ı ntı çekmedim . i şkencede direnen ve hepimizden çok dayak yiyen bir yoldaş hücrelerin önünü temizliyordu . Oldukça umursamaz ve rahat görünüyordu . İ çerledim . Bunu n as ı l ıç ın y ap abilirdi? Bu işi h aberleşrnek gönüllü y aptı ğ ı n ı daha sonra öğrendim . Ve bunun çok faydası olmuştu . Şubede b aşka yoldaşları n desteği , hatta varl ı ğ ı yani seslerini işitmek , gözgöze gelmek dahi insana güç veren , sıcak yoldaşl ı k duygusunu tatt ı ran bir olay . Bu nedenle polis zorunlu olmadıkça birbirimizi görmemizi bile engellemeye çalı ş ı yordu . Aynı operasyon da yakalanan insanl arın hücrelere dağı t ı m ı her türlü ilişkiyi önleyecek tarzda y ap ı l ı r . Önceden çeşitli ihtimallere göre h az ı r­ lanm ı ş b ir ifadenin olmamas ı n ı n işi güçleştirdiği , nasıl ifade vermek gerekti­ ği konusunda insanı aşı r ı derecede k afa yormak zorunda b ı rakt ı ğı bilinir . Poliste , daima kısa ve öz konuşmak y ararl ı gelecekteki muhtemel oluyor . Böylece , gelişmelerde ifadenize istediğiniz gibi yön vermeniz mümkün . Ayrı ca bu , savc ı ­ l ı kt a hukuki savunmayı d a kolaylaşt ı r ı r . Her b ak ı mdan y ararl ı dı r . Ancak ilk if adeden v az geçmemek , diretmek de çok önemlidir . Tabii ki polise söylenenin doğru olup olmaması n ı n hiçbir önemi yok . Mant ı klı ve gizlemek istediğimiz şeyleri gizlernesi yeterlidir . Burada m antı ktan söz ederken , esasen bu , polisi ikna sorunu değil , ama her şeyi ile ink ara dayanan , polise açı k kapı b ı rakmayan militan bir davran ı ş biçimi olarak anlaşı l ı r . Aksi b ir tutum ihanete dahi götürü r . Söylediği­ miz her şeyin yanlış olduğunu polis pekal a bilebilir . Ama iradenizi kı ramadı­ ğ ı müddetçe n e y ap ı l abilir ? Bazı h allerde hiç ifade vermemek en doğru yoldur .

EKİM

31

İ stediğimiz soruya cevap verip isteme­ diğimize cevap vermey iz . Örneğin , şubede oldu ğum sı rada bir y ı l dı r aranan bir yoldaş d a v ardı . Bu yoldaş b ar ı n d ı ğ ı yeri gizliyordu . Polis evini vermesi için günlerce aç b ı rakt ı ğ ı h alde O ı srarla evi olmad ı ğı n ı , sok akta y attı ğ ı n ı söyledi . Ve if adesini o şekilde verdi . Uzunca bir süre geçmişti , ben eski bir adresimde k aldı ğ ı m şeklinde ifade veri­ yordum . Bir gece gelip hücreden aldı lar . Sorgu ekibindeki işkenceciler k u durmuş gibiydiler . "Hani ulan eski evinde k alı ­ yordun" diye üzerime saldı rı yorlardı . Barı n d ı ğ ı m ev açı ğa ç ı kmışt ı . Şimdi dişimi s ı k ı p inkara devam etmeliydim . i çimden "dayan" dedim . Epey boğuştuktan üzerimdeki sonra elbiseleri soydula r . Üzerime buz gibi b as ı nçlı su fışkı rtmaya b aşladılar . Kol v e b acakları m uyuşuncaya kadar b u devam etti . Islak yere y a t ı r ı p p armak uçları ndan , k u l a k memelerinden , ağızdan . . . k ı s aca vücudumun her yerin­ den elektrik şoku uy guluyorlardı . i şkence saatlerce devam etti . Şiddetli bir b a ş ağırısı . . . ve kan kusuyorum . Acı da n şuurun k aybedilmesi v e y a iç organların p arçalanması mümkün . . . O v aziyette ölüm , örgüt , yoldaşlar , insanlar . . . her şey gozumun önünden bir bir geçiyor . Ölüm hemen yanı b aşımda . Hissediyorum , anlı yo­ rum . . . Hemen kendimi top arlı yorum . Da­ yanmal ı yı m ! . . . Şair çok güzel if ade etmiş ; " ' Sallansaydı m ipin ucunda 1 bir b ayrak gibi keşke ' 1 demeyeceksin . 1 Yaşamakta ayak direyeceksin 1 Belki b ahtiyarl ı k değildir artı k 1 boynunun borcudur fakat 1 düşmana inat 1 b ir gün fazla y aşamak" E vet , düşmana inat y aşamal ı y d ı m . Polis , beni zorla teslim alamayı nc a , evde k aldı ğ ı m a dair çevreden top l a dı kla­ r ı komşuları getirip y üzleştirmeye b aşla­ dı lar . Hepsi "evet buydu" diyordu . B a n a d a hepsini reddetmek düşüyordu . Ve sekiz kişinin ifadesinin de doğru olm adı ğ ı n ı söyledim . Yüzleştirme b i r işe y aramam ı ş­ tı . Tekrar işkence başlad ı . Tamamen b itkin hale geldiğimde hücreye gönderdi­ ler . Hücrede üç gün devamlı y attı m . A y a ğ a k al k arnı yor , ekmek yiyemiyordum . Bu arada hiç tuvalete de çı k am adı m . Bu üç gün içinde bir kaç defa sorguya götürme­ y i denediler , sürükleyerek sorgu odas ı n a ç ı k a r ı yor , b i r miktar işkence yapı yorlar­ dı . Bir faydası olmadı ğ ı n ı görünce hemen geri getiriyorl ardı . Sonuçta ifadelerin alı nm ası n a sıra geldi . Art ı k konuşmayaca ğ ı m ı za k a n a at getirmiştiler . Ama yine de şansl a r ı n ı ·


32

E Kİ M

Sayı : 7

denediler . Gözlerim bağlı sorgu odası n a diktiler . Gelip tehdit savuruyor , "Sana veriyoruz aksi son bir düşünme p ay ı vb . çı k amazs ı n " hiç buradan h alde diyorlardı . İ fadelerimizde resmi raporları reddediyar , evlerimizi söylemiyor , politi­ uğraşmadı ğ ı m ı z ı söylüyor , b ütün kayla if adernde Ben reddediyorduk . delilleri ı srar edince ayrı bir oday a alıp söyle­ diklerimi y azmaya b aşladı lar . Bir sayfa­ l ı k i fadenin y azı lması bütün günü aldı . kudurtuyordu . onları olmam Direnmiş istemiyor , y azmak cevapları Verdiğim üzerime saldırı yorl ardı . Sonuçta istedi �im ifadeyi y azdı rdı m , okudum ve imzaladı m . Dieer yoldaşları n ifadeleri de b u şekilde ifadesinin kişinin üç için yazı ldı ğı y azılması üç gün sürdü . Ama düşmüştüler . yenik defa Bu defa böyle olmay acağ ı n a dair gelecek tehditler s avuruyor , " elimizden kurtulama­ diyerek geleceksiniz" yine yacaks ı n ı z , kendilerini avutuyorlardı .

İ ZMİ R

ki işkenceciler rahattı r . Sanı lması n Kesinlikle hay ı r . Onlara rahat yoktur . Olm a y acak . Onlar her gün ölüm korkusuy­ l a yaşı yorlar . Bütün devlet gücü ellerin­ de olmas ı n a rağmen başlar ı n a gelecekleri düşündükçe tedbirlerin azl ı ğı ndan şik ayet elinize geçsek derimizi "Biz ediyorlar . gerek yok . Buna diyorlar . yüzersiniz" olaca ğ ı açı k . acı çok Ama intİk arnı n Boyunları nda ölüm fermayn ı yl a dolaştık­ i şkencecilerin etmiyorlar . inkar larını hiç b irisi tek başı n a dol aşacak cesarete b ile s ahip değildir . D aima gruplar h alin­ de dolaş ı yarl ar bu c aniler . Gelecek çok şeylere gebedir ve kimin başı n a neler geleceği belli olmaz . Ama , intikam almak için gerekli sabrı göstereceğiz . Bu boynu­ muzun borcu olsun . Son bir söz : i şkence izleri vücuttan ve tutarlı Ama silinebilir . gün bir tutars ı z b ir davran ı ş insa n ı n sicilinden ebediyen silinmez . Bu , bu gün ve gelecekte daima temel bir ölçü ol arak kalacaktı r .

ÜZÜ M İSLETMESİNDE SENDi KALASMA � �

Menemen y a k ı nlarında Üzüm İ şletmesi Fabrik asında çalı şan bir işçiyim . Asgari ücretin altı nda ücret verilen fabrikamı z , k ı zl a r ı n genç ve kadınların genelde Fabrikamı z ı n işyeridir . bir çalı ştı ğı ürettikleri yurt içine d a ğ ı t ı lmakta , yurt dı ş ı n a ihraç edilmek te dir . i şçilerin hiçbir demokratik hakkı ve sosyal iş güvencesi olmayan b u işyerin de , çalı şan işçinin emeği a k ı l almaz düşük bir ücretle satın al ı nmaktadı r . Makin aları n b a ş ı n d a çok korkunç k azalar olmas ı n a teşkilatı s a ğl ı k bir herhangi r ağmen yoktu r . Bir çok işçi b u k az al a r yüzünden k almı şlardı r . sakat ve b ı rakmı ş işi bir renklendirilmesi , k aliteli Üzümler in gorunum olması ıçın , üzümler fı r ı nlara koyulur ve altı n a kükürt y a k ı l ı r . Kükürt kokusu ve dum a n ı n dan zehirleomeyle kar­ şı karş ı y a k alan , fı r ı n a uzum t a ş ı y an verilmesi maske koruyucu işçilere bu gerekir . Ama b u verilmediği gib i , işçile­ rin tümüne verilen yağurt da son dönemde yalnı zca ol ayı Zehirleome verilmiyor . f ı r ı n a uz um taşı y an işçileri etkilemekle kalm ı yor , diğer işçileri de önemli ölçüde etkiliyor . Çalışan işçilerin çoğunu k a d ı n­ bask ı l arla özel için , oluşturduğu lar birl ikte onlara ikinci s ı n ı f insan mu ame­ lesi y ap ı l ı yor . Tüm k arşı sı nda olumsuzluklar bu b izler , dürüst ve devrimci insanlar ola­ y apmam ı z gerektiğinin şeyler b ir rak

bilinci ile harekete geçtik . i şyerimizde sendikalaşma olay ı n ı gündeme getirdik . i şyerinde örgütlenme olanağı olmadı ğ ı n ­ bizimle ilişkisi o l a n b i r dola y ı , dan işyeri arkadaşı n desteği ile , devrimci dı ş ı nda gece gündüz demeden ç a l ı ştı k . ve köy m ahalle , k adar s aatlere Geç semtlerde otur an işçilerin evlerine giderek işçileri ikna etmekle k almadı k , ailelerinin de desteğini aldı k . İ ki üç h aftalı k yoğun bir çalışma soncunda çalı şan işçilerin y a r ı s ı ndan fazlası n ı n üye k a y ı t işlemini b itirip , kanuni işlemlerin yapı lması için üye k a y ı t formları n ı sendik aya verdik . Sendika yetkiyi almak için Ç a l ı şm a Ba­ k anlı ğı n a başvurdu . H alen yetki k ararı belli olmadı , k ararı n gelmesini bekliyo­ ruz . Gerçekten insanlar çab a gösterdiğinde y a p ı l amayacak bir şey yoktu r . Türkiy e ' de b u düzenin değişmesi gerekiyorsa , mutla­ örgütlenip sınıfının işçi p roleter ka i şç i olacakt ı r . sonucunda ayaklanması s ı n ı f ı n ı n örgütlülüğü d ı ş ı nda hiç bir oluşumun b u n a gücü yetmez . Menemen ' den bir işçi Mart 1 988 EKİM 'İ OKU, OKUT! FABRİKA LARA ULAŞTIR!


Nisan 1988

E Kİ M

33

N i karagua yaşamall ! 25 Mart 1988 gün ü , Nikaragua Sandi­ n isı Hük ümeti ile Somoza ' nı n art ı kları , ABD 1 nin p aralı k atil çeteleri Contralar arası nda , Nik aragu a ' n ı n Sapoa kentinde , 60 gün süreli ateşkes antıaşması imzalan­ dı . Anlaşma uyarınca tutuklu olan 1 5 2 3 k arşı -devrimcinin y arı s ı , Contralar geri çekilir çekilmez serbest b ı ra k ı l acak . Somoza ' n ı n ulusal muhafazlarından h alen tutuklu olan 1 83 7 ' sinin y a r ı s ı d a süresiz bir ateşkes antıaşmasından sonra serbest olacakl ar . İ y i n iyet gösterisi ol arak Managua hükümeti 1 0 0 Contrayı serbest b ı r aktı . Ayrı c a , Sandinisı hük ümet s ı n ı rs ı z "fikir özgürlüğü"nü v e politik y a d a b aşka nedenlerle devrimin zafere ulaşma­ s ı ndan sonr a ülkeyi terketmiş ol an herke­ sin ( Ulusal Muhafı z artı kları , k arşı ­ devrim çeteleri v s . dahil ) Nikaragua ' y a geri dönüp politik , ekonomik ve sosyal oluşuma katılabilmelerini y asal olarak garanti etmeyi k abul etti . Sandinisı hükümet , ABD ' n i n ve diğer Batı lı emperyalistlerin ekonomik ve askeri abluka ve saldı rı ları sonunda böyle b i r andı aşma y a mecbur k al dı . Pentagon ve C İ A 1 9 Temmuz 1 9 7 9 ' da FSLN ( Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephes i ) güçlerinin zaferinin hemen ardı ndan , Şili örneği bir karşı -devrimi planlayıp uygu­ lamaya koydu . 1982 ' de , ülkeden kaçan Somoza ' n ı n Ulusal Muhafızıarı n ı , p aralı askerleri vb . örgütleyip Nik aragu a ' y a saldı rttı . 1 98 2 ' den ateşkes antlaşmas ı n ı n imzalanması n a k adarki sürede Contralar 50 b in k adar Nikaragu a l ı y ı katıettiler . Ülkenin b üyük bir kesimin i , özellikle 580 km ' lik Honduras s ı n ı r bölgesini y a k ı p y ı ktılar . B aşta Nik aragu a ekonomisinin bel kemiği k ahve ürün ünü , ve diğer ekili alanları tahrip ettiler . Bu saldı rı lar sonucu 2 5 0 binden fazla köylü , üretici köy ünü kentini terketmek , contraların faaliyet bölgelerinden göç etmek zorun d a kaldı . Bununla b irlikte , CİA Nik aragu a ' nı n e n önemli ticaret limanlarını m a y ı n l ay ı p d ı ş tic areti çökertıneye çalı ştı . Reagan , ABD ' nin u yguladı ğ ı ekonomik ambargoya , diğer empery alist devletlerin katılmas ı n ı s ağladı . B at ı Almany a , 1 9 8 3 ' de Nik aragu­ a ' ya verdiği kredileri dondurdu . Nik aragu a ekonomisi , emperyalistlerin b u b as k ı l ar ı , Contral arı n t ahrib atları yl a çökme noktas ı n a geldi . Emperyalistler , uluslararası tekeller v e finans kurumları Nik aragu a devrimini

teslim almak için her yolu denediler . P ap a , kilise ve "Sosyalist" Enternasyonal , Batı Alman Sosyal Demokrat P artisi , Nikaragua halk ı n ı n ateşini söndürmek için sürdürülen faaliyetlerden geri durma­ dı . Bütün bu girişimleri , 6-7 Ağustos 1987 ' de Guatemala b aşkentinde , Costa Rica , El Salvador , Gu atemal a , Honduras ve Nikaragua devlet b aşkanlar ı n ı n imzaladı­ ğ ı "Arias Barış Planı " takip etti . Amaç , Orta Amerika ülkelerinde burju­ v a gerici-faşist düzenleri güvenceye al­ m a k , devrimci gerilla h areketlerini tecrit etmek v e Nikaragu a ' da burj u v azinin gücü­ nü artı rınaktı . 3,3 milyonluk Nikaragua devrimi , Nikaragua halk ı nı n , ABD ve diğer emper­ yalistleri , böylesine korkutması , öfkelen­ dirmesi , nedendir? saldı rganlaşt ı rması Cev ab ı , bir FSLN yetkilisinin sözleriyle şöyle : "Biz ABD için b ir tehlikeyiz . Yalnızca kendi ç ı karları açı s ı ndan olumsuz s a y d ı ­ ğı bir dı ş politika izleyen bir ülke olduğumuzdan ötürü değil , y al n ı zc a bizi bir ' Sovyet üssü ' olarak gördüklerinden ötürü değil , temelde b izim , onun L atin Amerika klasik egemenlik modelini tuzla buz etmemizden ötürü bir tehlikeyiz ( ABD ' nin saldı rı s ı n ı n nedeni ) b izim Bol­ şevik devrimi sürdürmemiz , Küba devrimi­ n i sürdürmemiz değil , bunun L atin Ameri­ k a ' da özgürlük mücadelesinin ayrı l m az bir p arçası olmasındandı r . " B u nedenle , Nikaragu a devrimi y aşa­ m a l ı dı r . "Patria L ibre o Morir ! " " Y a Özgür V atan y a Ölüm ! " •

.

DEV R İ MC İ GENÇLİ K HAREKETİ (Baştarafı s . 15 'de) F aşizme karşı mücadele , sivil terör çete­ lerine k arşı mücadeleye indirgendi . Bu çeteler in atıldı ğı bölgeler "ku rt ar ı lmı ş bölgele r " olarak sunuldu vb . Sivil terör çetelerinin çabaları , k ü­ çük-burj uva demokrasisinin b azı temsilci­ lerinin yanl ı ş eğilimlerini de körükleye­ rek , 1 9 74-1980 döneminde devrimci gençlik h areketine büyük zarar veren , hedefleri­ ni saptı ran , k apsamı n ı daraltan , kitle­ selliğini zay ı flatan temel etkenlerden biri oldu . ( DEVAM E DECE K )


34

EKİM

Say ı : 7

ı MAY IS (Ba ş tarafı s . 36 'da) greve gidilecek , miting ve gösteriler y a p ı lacaktı . Burj uvazi yoğun bir sald ı r ı y a geçti . Ve k ap it alist basın tekelleri miting günü öncesinden , ortal ı ğ ı n kan gölüne çevrile­ ceği türünden k ı ş k ı rtmalarda bulunuyor ve Chicago Tribune gazetesinde ; " Kenti y ı k ı p y ak acaklar , öyle mi? Bunun önünü almak için gerekirse Şikago ' nun her sok ak l ambası bir işçinin cesediyle süsle­ necektir" diye perv ası zca saldırı yordu . ı M ay ı s ı886 günü , hemen tüm sanayi merkezlerinde ; New York , Philadelphia , Şikago , Louiseville ve B altimare ' de 200 bini aşk ı n işçi genel greve gitti . Ve Şik ago ' da 80 binden fazla işçi y ürüy üşe geçti , miting ve gösterilerde 8 s aa tl ik işgününün vurgulandı ğı konuşmalar y a­ p ı ldı . Genel grevin ve bu eylemlerin daha da y a y gı nlaşması ndan kork an burjuvazi , si­ lahlı resmi güçlerinin y a n ı s ı r a aj an-pro­ v ak atörler tutarak sald ı rı y a geçti . Ve 3 May ı s günü Mc Cormic fabrikası n ı n önün­ de toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken , bu silah­ sız işçilerin üzerine ateş açıldı v e bir işçi öldürüldü . i şçiler bu kanlı saldı rı yı protesto etmek için topland ı l ar v e miting k ararı aldı lar . 4 M ay ı s gün işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler . Mitingin bitmesine y a kı n , sayıları bir k aç y üzü bulan polis miting alan ı n a girdi . Hemen ardı ndan , nereden geldiği belli olmayan bir bomb a polislerin bulunduğu yere düştü . Bomba atı ldı ktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alan ı n a döndü . i şçiler kurşun y a ğmuruna tutuldular . 4 işçi , 7 polis öldü ve pek çok işçi de y aralandı . 8 işçi önderi sendikacı ve y üzlerce işçi tutuk­ landı . ı , 5 y ı ll ı k göstermelik bir y a r g ı l a­ ma sonucunda işçi önderlerinden dördü ; August Spies , Albert P arsons , George En gel ve Adolph Fisher idama mahkum edildiler . 11 K as ı m ı887 ' de idam sehp ası n a giden August S p i es ; "Sessizli ğimizin , b u gü n boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı gün de gelecektir" , diyordu son sözlerinde . Gerçekten de tüm bu b askılar ve idam kararları tepkilere , uluslararası dayanı şmaya ve mücadeleye yol açacaktı . üç y ı l sonra , ı889 y ı l ı nda , ı4-2ı Temmuz günleri arası nda , P aris ' te topla­ nan I I . E nternasyonalin ! . Kongresinde ı M ay ı s , dünya işçilerinin birlik , day a n ı ş­ ma ve mücadele için direniş günü olarak k abul edildi . ı May ı s ' ı n her y ı l , grev­ ler , gösteriler ve mitinglerle tüm dünyada kutlanması n a karar verildi . Emeğin sermayeye karşı mücadele günü ı Mayı s , burj uv azinin y üreğine her zaman

korku salm ı ş , çeşitli ülkelerin burj uv azi­ sını bu mücadele gününe k arşı ı886 Şikago benzeri prov akatif tertipiere ve katliamlara yöneltmiştir : ı906 yılı ı Mayı s ' ı nda Frans a ' da düzenlenen mitinge burj u"l{azi aj an p rov a­ k atörleri ile saldı rm ı ş , miting kana bulanm ı şt ı r . ı929 y ı l ı nd a ise Alman y a ' d a bir benzeri tertiplenerek polis ve p rovaka­ törler işçilere saldı rm ı ş , 33 işçi y aşamı n ı yitirmiştir . TÜRKİ YE ' DE ı MAYIS

ı908 Jön-Türk burj u v a devrimiyle bir­ l ikte işçi örgütlerinin gelişimi h ı z k aza­ nır. Cumhuriyet öncesindeki ı M ay ı s kutl amaları Osmanlı yönetiminin bu son döneminde görülür . ı May ı s ı909 ' da , Üsküp ' te , işçilerin düzenledikleri kutlama toplant ı s ı , kitlesel olmasa da ilk ı Mayı s kutl aması olması b a k ı m ı ndan anlaml ı dı r . ı 9 1 1 y ı l ı nda Selanik ' te , tütün , l iman ve p amuk işçileri , güçlü bir ı M ay ı s gösterisi düzenleyerek bu günü kutlarlar . İ stanbul işçilerin in ilk ı M ay ı s kutla­ ması ise ı9ı2 y ı l ı nda · gerçekleşir . P an­ galtı ' daki Belvü b ahçesinde düzenlenen bir toplant ı yl a kutlan ı r . Bu kutlam a , gazetelerde ; " . . . Osmanlı sosy alistlerinin idaresinde ı Mayıs kutlandı " başl ı ğ ı altı nd a verilir . Selanik işçileri de b ü y ü k gösteri düzenlerler . ı 9 ı2 - ı 9 2 ı arasındaki y ı llar , hem . ı M ay ı s hem de işçi hareketleri a ç ı s ı ndan , dünya savaş ı n ı n etkisiyle h areketsizlik y ı lları olmuştu r . ! . Dünya Savaşı ndan sonra ise i l k kez ı 9 2 ı y ı l ı n d a , işgal koşulları n a rağmen , önceki y ı llara oranla daha güçlü gösteri­ ler düzenlenir . Gösteriler aynı z amanda işgal orduları n a karşı anti-emperyalist eylem biçimine bürünür . V apur , tersane ve tramva y işçileri o gün greve giderek mavi işçi gömleği , k ı rm ı zı boyunbağı ile gösterilere k at ı l ı rlar . Aynı gün Türkiye Sosyalist F ı rkası ' da B ab ı al ı ' deki merke­ zinde tören y ap a r , akşama kadar m arşlar söylenir . ı Mayı s ı922 ' de de , y ine emperyalist . işgal koşullarında tüm büyük şehirlerde mitingler düzenlenir . i şçiler İ stanbul 1 da Enternasyonal ' i söyleyerek y ürüyüş y ap ar­ lar ve b ildiri dağı t ı rlar . Ankara ' da İ ma l at ı Harbiye işçileri b aşta olmak üzere , diğer işçilerin de katı ldı ğ ı bir topl � ntı düzenlenir . Tüm dünya işçilerine ve I stanbul ' d a bulun an işçi örgütlerine kutlama telgrafları � ekilir � 4 Mart ı 9 2 3 ' de ! zmir I ktisat Kongresi top l an ı r ve bu kongreye katılan işçi delegasyonunun önerisiyle pek çok talebin yanı s ı r a , 8 s a atlik işgünü ve ı M ay ı s ' ı n


Nisan ı 988 işçi b ayramı olarak kutlanması kabul edilir . Kurtuluş Savaşı y ı llarında emekçi s ı n ı fların desteğine ihtiyaç duyan Kema­ list burj u v azinin , zaferini kesinleştirdik­ ten sonra art ı k onlara ihtiyacı kalmamıs­ tı r . İ zmir İ ktisat Kongresinin tüm bu k ararları kağıt üzerinde kal ı r yalnı zca .

1 M ayı s 1 977

-

Taksim Meydanı

1923 y ı l ı nda ı May ı s ,

bir çok i�çi ve aydı n ı n tutuklanması sonucunda I stan­ bul ' da kutlanamaz . " ı 923 Tevkifatı " ile yoğun bir baskı ve terör uygulayan siyasi iktida r , İ stanbul Milli i şçi Birliği­ n i , ı May ıs gösterisine çağrı bildirileri­ nin da ğ ı t ı lması gerekçesiyle kapatı r . Türkiye Sosyalist ve i şçi P artisi üyelerin­ den 20 kişi tutuklan ı r . Bu baskı ve terör ortamı na rağmen , Ankara ' da mürettipler , askeri fabrika ve şimenditer işçileri tarafı ndan kutlan ı r . B u b askı v e terör ı 9 2 4 y ı lı nda d a tekrarlanı r , İ stanbul ' d a hiçbir kutlama ya pı lamaz . i şçileri "8 Saatlik İşgünü" için mücadeleye çağı ran b ildirileri dağı­ tanlar tutuklan ı r . Arnele Teali Cemiyetinin Çelik Kol isimli gazetesi kapatılı r . Bildi­ ri dağı ttı ğı ve yakasına k ı rmızı karanfil taktığı gerekçesiyle pek çok işçi gözaltı­ n a alı n ı r . Ankara ' da küçük çapta kutla­ ma y ap ı lı r , Boşnak mahallesinde toplantı düzenleyen işçiler marşlar söylerler . ı 9 2 5 ı Mayı s ' ı Arnele Teali Cemiyeti ' ­ nin düzenlediği bir toplantı ile kutlanı r . Yayı nlanan ı May ı s broşürü nedeniyle Arnele Teali Cemiyeti önderleri tutuklan ı r . Şeyh Sait ayaklanmasını b ah ane eden Kemalist burjuvaz i , Takrir-i Sükun yasa­ s ı yla z aten kısıtlı olan işçilerin hak ve özgürlüklerini tümüyle ortadan kaldı rı r . 27 May ı s ı 9 2 5 ' de hükümet özel bir k ararname çı k ararak ı Mayıs gösterilerini yasaklar . ı Mayı s ' ı resmi b ahar b ay ramı

EKİM

35

olarak ilan eder . Tüm haskılara karşın ı n 7 y ı l ı ı İ k dam Mayı s ' ı nda kutlamalar yapı l ı r . gazetesi bugün şöyle yazar ; " 2000 ' e y akın isçi isini terk etti ve Teali binasın da t�plan�rak hep birlikte ünlü şair Naz ı m Hikmet ' i n yazıp bestelediği iş türküsünü "Sonuç olarak Arnele Teali söylediler . Cemiyeti yasadışı bir kuruluş olarak aktif üyesi ve yönetim ı50 kapatı l ı r , kurulu tutuklanı r . Son olarak ı May ı s , ı 9 28 y ı l ı nda kutlandı ve ardı ndan uzun bir sessizlik dönemi basladı . Kemalist burj uv azi isci s ı n ı fı n a V� Örgütlerine uyguladı ğı baS'k ı ve terör ile 1 May ı s kutlamalar ı n ı engelledi . ı May ıs ' ı n , işçi s ı n ı f ı n ı n birlik , dayanı şma v e müc adele günü içerı g ı ne ve gerçek anl amı na uygun kutlamalar ı n ı n yap ı labilmesi için kitleler uzun y ı llar harekete geçirilemedi . ı 9 60 y ı lı sonrası nda Türk-İ ş ' in girişimi ile 24 Temmuz ' i şçi Bayramı ' olarak �abul edil­ di . Burj uvazi ve gerici Türk-Iş yönetimi bu sahte " İ sci Bayramı " ile , tüm dünya işçilerinin d�y anı şma ve mücadele günü olan ı May ıs ' ı Türkiye işçi s ı n ı f ı n ı n bil incinden hepten silmek istiyorlardı . Uzun y ı llar sonra , 1 May ı s ilk olarak ı976 y ı l ı nda onbinlerce emekçi ve devrim­ c ı n ı n kat ı l ı mı yla , coşkulu bir biçimde i stanbul Taksim Alan ı ' nda k utlan dı . Türkiye işçi sı nıfı yasak zincirini k ı rdı . Müc adele isteğini ve coşkusunu ortaya koydu . Yı llar sonra gereekiestirilen bu kitlesel ve caskulu kutl;;._man �n etkileri çok geniş oldu: Devrimciler ve emekçiler arası nda büyük bir heyecana , sermaye çevrelerinde ise tedirginliğe yol açtı . Sermaye çevreleri ı May ı s ' ların müca­ dele günü haline getirilmesinden duyduk­ ları rahatsızlı ğı ı Mayıs ı 9 7 7 öncesinde her vesile ile ortaya koydular . Haftalar öncesinden , özellikle faşist basın aracı lı­ ğıy la provakatif bir hav a yaratmaya calıstılar . Revizyonist sendika bürokrat­ ları � anti-demokratik tekelci tutuml arı yla böyle bir ortamın doğması nı kolaylaştı r­ dılar . ı May ı s ı977 günü Taksim ' de toplanan yüzbinlerce göstericiye k arşı uygulanan faşist provakasyon 36 emekçi ve devrimcinin ölümüne yol açtı . Fakat ı Mayısların mücadele coşkusunu k ı rmak isteyen burj uv azi amac ı n a ulaşamadı . E rtesi y ıl ( 1978 ) Taksim ı May ı s Alan ı ' nı y ine yüzbinlerce işçi doldurmuştu . Üstelik bu y ı l ı Mayıs Türkiye ' nin dört bir tarafından kitlesel gösterilere sahne ol­ muştu . S ı k ı yönetimin baskı ve yasakları n a , DİSK yönetiminin teslimiyetçi tutumuna rağmen ı May ı s , ı979 ve ı980 y ıllarında da , Türkiye 1 nin bir çok yerinde grevler , boykotlar , iş yavaşlatma ve yasadışı kitlesel gösterilerle militanca k utl andı .


EKİM

36

Sayı : 7

1 M AY I S G E LI YO R ! iseilerinin ücretli ülkelerin Bütün kölelikten kurtuluş için . �üca delede b irlik oluşları nı kutladı kları gün , emeğin ser­ mayeye karşı m ücadele gün ü 1 Mayı s yaklaşı yor. Türkiye ' de 1 9 76 ' da yeniden b a şla tı lan ku tlama larda 1 Mayı s hep mücadele gün ü oldu . Burjuvazi 1 Mayı s gösterilerini kendisine karsı meydan okuma , gövde gösteris i saydı . İşçilerde bunu b öyle kabul etti. 1 Mayı s 'ı bu yüzden yasakla­ dı . Dikta törlük 1 Mayı s ' ta yine işçileri jop , süngü ve namluları n gölgesinde, işten a tm a , tu tuklama tehdidiyle zorla

çalı ş tı rmaya , herhangi b ir direniş veya gösteri yapmaları nı engellemeye çalı şa­ caktı r. Işçiler bunu kabullenecekler mi, göreceğiz . A n cak işçilerin kanı yla yaratı lan 1 Mayı s geleneği yasaklarla orta dan kal­ dı rı lam a z . Ve yasaklara rağmen sürdürü­ lecektir, sürdürülmesi gerekiyor. İ şçi sı nı fı b ugün hemen değilse bile yarı n , yasakları çiğneye çiğneye 1 Mayı s ' ı kapitalist sı n ı fa karşı tam b ir meydan okuma gününe dön ü ştürmesin i b ilecektir. Kom ünis tler ve sı nı f b ilineli işçiler bunun için enerjik olarak çalı şma lı dı rlar.

TARi HTE VE TU RKiVE ' DE

1

MAYIS

TARi HTE ı MAYIS : Kapitalizmin gelişme dönemindeki yo­ ğun b askı ve sömürü , düşük ücretler ve günde 14- ı8 saati bulan uzun calı sma saatleri , 11 8 Saatlik İşgünü 11 tatebiri'in , dünyada işçi s ı n ı f ı n ı n en temel ekono­ mik istemlerinden _biri olarak ortay a cı kması na yolactı . Ilk olarak z ı Nisan l856 y ı l ı nda Av�usturalya işçi s ı n ı f ı � rev _ ve kutlamalarla bu talebi dile get ırdı ve bu talep doğrultusundaki mücad�l �y i b � r . işçi bayramı ile bütünleşt ı rmek duşunc �sı� ni ilk ortaya atan da Avusturalya ışçı sı n ı fı oldu . Örgütlü mücadelenin başlangı c ı n a damgasını vuran bu eylemler devaml ı l ı k k azanarak , diğer ülkelerin proletary ası n ­ ca da benimsendi ve dayanı sına için önemli bir etki yarattı . ı866 yılı nda , Amerikan işçileri Balti­ mare ı da topladı kları kongrelerinde , gün­ lük calısmanı n 8 saatle s ı n ı rlandı rı lma­ s ı n ı ri' y asay a bağlanması konusunda kongre kararı aldılar . Ancak işçilerin bu talebi reddedildi . Artı k bu talep -11 8 Saatlik İsgünü11 talebi - Amerikan isci s ı n ı f ı n ı n �rtak telebi haline gelmişti �;;e onların örgütl ü mücadelelerinin başlangı­ cına damgasını vuracak , kana bulanan zorlu mücadelelerle işçi s ı n ı fı bu hakkı burjuvaziden zorla alacaktı . ı884 y ı l ı nda Şikago ı da toplanan Ame­ :ika i şçi Federasyonu ve Uluslararası I şçiler Birliği 11 8 Saatlik İ şgünü11nü

burjuvaziye zorla kabul ettirmek kararı aldı lar . Bu karara göre iki y ı l sonra , ı May ı s ı886 ' da 8 saatlik işgünü için genel (Devamı s . 34 ' de)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.