Ekim sayı 009 haziran 1988

Page 1

EKIM

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

BÜTÜN ÜLKELERiN PROLETERLERi, BiRLEŞiN

1

Sayı; 9,

Haziran

1968

lsci hareketi ne durumda ? •

Şunun iyi kavranması ve hep ç-özönünde bulundurulması gerekiyor. Işçi sınıfı saflarındaki kaynaşma kısmi, yöresel ya da sektörel değil, geneldir. Hoşnutsuzluk ve hareketlilik ülke çapındadır. Buzdağının görünen kısmı sürekli yer deGiştiriyor. Dün öne çıkan metal, lastik, deri, kimya işçileriydi. Bugün petrol, kimya, kömür, Yarın belediye işçieridir. başka kesimler, başka sektörler ola­ caktır. Fakat bu bizi görünenin, öne çıkanın, parlayanın ötesine bakmak­ tan, ötesini görmekten alıkoymamalı­ dır. NETAŞ'a, DERBY'ye bakıp işçi hareketi ilediyor-geriliyor det;erlen­ dirmeleri yapmak dönemi, birileri için henüz değilse bile, geride kalmış bulunuyor. Yasal iktisadi grevler, bugünün Türkiyesinde sınıf hareketi­ nin düzeyini belirlem'ede bir çok göstergeden artık yalnızca biridir. Ayrıca da, şu an için en önemlisi de de (Tildir. . , işçi hareketinin nabzı, yasal ikti­ sadi grevierden çok, yasadışı fiili direnişlerde kendini ortaya koyuyor. Bazılarının sandığı gibi bunlar yal­ nızca yemek boykotu vb. "geri" biçim­ lerden ibaret de cleğildir. Hayır! İşçi sınıfının elinde, grev hakkı olsun-ol­ masın tüm sektörlerde kullanabildiği, bizzat kendi insiyatif ve yaratıcılığı­ nın ürünü etkili bir dizi yeni silah var. Üretimi çeşitli yollarla yavaşlat­ ma, aksatma bunların en önemlilerin­ dendir. "Gerekirse grevden daha etkin yöntemler bulur, yaşama geçiririz". Bu söz, grev haklarının gaspedilmesine karşı, diğer iş yerlerindeki sınıf kardeşleriyle birlikte bir haftadır direnen ALiAGA Petro-kimya işçilerine ait. Başbakanın tehditle karışık be­ lirttiği gibi, bu yöntemler yasadışı­ dır. Ama hiçbir yasal güç uygulanma­ sına engel alamıyor.

Bir diğeri servislere binilmeyerek işyeri mahallindeki toplu yürüyüşler­ dir. Bunlar bazen kilometreleri bulu­ yor. Göze görünmüyor, anlamı ve önemi üzerine pek düşünülmüyor ama, bunun yarın fabrika mahallinden ana caddelere, meydanlara taşmayacağını, militan gösterilere dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir. Kitle eylemiyse söz­ konusu olan, çoğu kere hesap, plan, ölçü tanımaz; eylemin dinamiği, man­ tığı yeni biçimleri kendiliğinden üre­ tir ve dayatır. Bugün servis arabala­ rına binmemek öfke sergilerneye yetebi­ liyor. Ya yarın? Bugün belirgin özellikler taşıyan bir işçi hareketi var ortada. Parla­ ı:nentoda bir yasa çıkıyor; aynı anda !zmit, Kırıkkale, Diyarbakır ve Ali­ ağa' da işçiler benzer yöntemlerle ve aynı kararlılıkla, aynı heyecanla direniyorlar. Henüz belirli sınırlar içinde kalsa da yasa ve yasak çiğniyorlar. Nedenleri güncel olabilir ama, ortaya konan davranış yılların birikimini yansıtıyar. Bugünün işçi hareketi yılların birikimi üzerinde yükseliyor. Bu ken­ dini çeşitli biçimlerde ve şimdilik ancak bir ölçüde dışarı vuruyor. Dün komünistlerin taktiği olarak suçlanan g�nel grevin, bugün yüzbinlerce işçi­ coşkuyla haykırdığı mücadele nın sloganı haline geldiği hatırlanırsa, işçi hareketinin katettiği mesafeyi, sağladı ğı birikimi anlamak kolayla­ şır. Hoşnutsuzluk, hamurdanma, kıpır­ danma ve kaynaşma geneldir, tüm sektörlerde ve ülke çapındadır. işçi hareketine günlük değerler biçenler, bugünkü hareketliliği güncel bazı istemler için cılız ve geçici bir kıpırdanış sananlar ve sayanlar fena yanılıyorlar. istemler henüz sınırlı ve dar olabilir, sınıfın kendi geçici çıkarlarının ötesine geçmeyebilir, ama


2

EKİM

Sayı

9

bu istemler uğruna gösterilen hareket­ lilik y ı lları n birikiminden kök alı yor ve bu istemierin ötesinde bir değer taşı yor . Bu gerçeği kavray amayanlar s ı n ı f ve genel devrimci hareket karşı­ sı nda görevlerini k avrayamazlar ve hep geride kalırl ar . Bilin ç , örgütlenme , hareketlilik , eyleme geçme potansiyeli vb . açı l ar­ dan büyük farklı l ı k gösteriyor olsa bile , hoşnutsuzluk ve mücadele isteği geneldir . Bunun koşull arı n ı burj uv azi­ nin son 8 y ı llı k politik aları yarattı . Burj uvazi işçi sınıfının bir blok olarak k arşı s ı n a geçmesın ı n zern ın ı n ı adeta döşedi . i şçi s ı n ı fı n a dönük siy asal ve iktisadi saldırıları n ı ge­ nel , merkezi ve katı politikalar ola­ rak saptadı ve uyguladı . Bunu yap­ makla dün genel hoşnutsuzluğu maya­ ladı , bugünkü genel hareketliliği hazırl adı . Bugün için burj uvazi bu hoşnutsuzluğu tatmin etmek , hareketliliği gider­ mek olanakları ndan yoksundur . Birbi­ rine bağlı nedenlerin sonucu olarak , ne ciddi iktisadi tavizler , ne de siyasal tavizler verebiliyor . Tatmin edemedi[ti gibi ezemiyor d a . Sert tedbirlerle ezmek bir çözümdür ama , bunu olur olmaz gündeme getir­ mek burj uvazinin kendi iradesini ve tercihini aşı yor . Genel baskı ve yasakları n yanısıra , ancak ciddiye al ı namayan ve yalnızca tepkiyi alev­ lendiren tehditler savurabiliyor . Ara rej im tartı şmaları ve faşist E vren ' in darbe tehditleri bunun örnekleri . Ama tehditler ters sonuçlar y aratm ı ş , dik­ tatörl ü ğü n b aşı güç ve gülünç duruma düşmüştür . Tatmin etmek'ya da azmek bugünün koşull arı nda olanaksı z olunca , olağan bask ı l ar ve yasaklar da yetmeyince , geriye en etkili yöntem olarak , oy ala­ mak , aldatma k , h ı z ı n ı kesmek , ç ap ı n ı daraltmak , düzeyini düşürmek , hedefi­ ni şaşı rtmak , y anlı ş kanallara a k ı t­ mak , sahte alternatifiere yöneltmek vb . k alı yor . Kısac a , oyalama ve pot ansiyeli adı m adım eritme taktiği . bugünkü umudu bu Sermayenin taktiğin başarı s ı d ı r . Ve bunu uygula­ m ada en b üyük yardımcı sı , b aşta Türk-İ ş merkez yönetimi olmak üzere sendika bürokrasisidir . *

*

*

Bugünkü işçi hareketi karşısı nda sendika b ürokrasisinin yerini ve rolü-

nü açı klı kla tanı mlamak önemlidir . Türk-İş yönetimi işçi hakları için harekete geçmiş , y a da konum ve misyon değiştirmiş değildir . Kimileri üstü kapalı ve utangaçça , revizyonist çevreler ise daha açı k bunu iddia ediyorlar . Arada bir önde göründükle­ ri oluyor ama , gerçekte y al n ı zca dipten gelen dalga , sürekli ve y aygı n tazyik onları öne düşmeye zorluyor . Zira , koltuğu koruman ı n d a , dalg arı k ı rmanın da yolu budur . Türk-I ş yönetimi öne düşerken bile , bunu geriye çekmek , oy alamak , kontrol altında tutma!< ve geri biçimler içinde eritmek için yapı yor . Türk-İ ş yönetici­ leri bunu zaman zaman itiraf da ediyorlar ; biz olm asak komünistler düşer önüne götürür , diyorl ar . Sendika b ürokratları n ı n tutumu ve k ararları değişir ama , misyonu değiş­ mez . Onlar diyalog ve " zirve"lerde açı k i hanetlerini sergilerk en de , b azı eylemleri işçilerin zoruyla hayat a geçirirken de , aynı misyonu yerine getiriyorlar. Birincisinde , bazı sözde tavizlerle aldatmak , ikincisinde , hak savunucusu pozunda oy alamak gayre­ tindeler . 1984 Haziranı nda Türk-İş ! . Bölge Temsilciler Toplantısı ' nda işçiler tara­ fı ndan "Genel Grev" şiarı ortaya atı l alı beri , Türk-İş yönetimi b u iki tutumu , aynı amaca dönük , içiçe y a d a peşpeşe sergilemiştir . Son 6 a y a b i r bakal ım . Aralı kta " diy alog politi­ ardından tabandaki büyük k a sı " , tepkinin baskısıyla Şubatta "eylem k ararları " ve b azı eylemler , ve ardı ndan , Mayısta yeniden "zirve" ve " diyalog politikası " . Ve tepkiler k ar­ ş ı s ı nda ek açı klama: "eylemler süre­ cek ! " . Sendika b ürokratları 4 y ı l � ı r hep dalga kı ran rolü oynuyor . I şçilere değil , sermayeye hizmet ediyorlar . Bu 4 y ı l boyunca işçileri aldatmakta ve oy alamakta belirli bir b aşarı sağladı­ l ar ama , işçi hareketinin y ay ı lm ası n ı , daha ileri mevzilere kayması nı , genel grev istemi konusunda daha istekli ve ı srarlı olmas ı n ı engelleyemediler . Son "zirve" ve y asal değişiklikler manev­ ras ı n a karşı tabanda kabaran öfke de buna kanıttır . İ stanbul mitinginde patlaması beklenen bu öfke selinden onları , gizli işbirliği y aptı kları v ali­ l iğin y as ağı kurtarm ı ştı r . İ stanbul ' da mitin g ! Bu Türk-İş ağalar ı n ı n korkulu rüyası dır . Türk-İş yönetimi işçi sınıfının


Haziran 1988

eylem talebinden y akası n ı kurtararna­ y acaktır . Bugüne kadar her yan çizmenin ardı ndan , işçiler enselerin­ den tutarak " düşün önümüze" dediler adet a . Onları belirli eylemiere zorla­ dılar . i şçiler bu aynı zorl amayı yine y apacaklardı r . Tam da bu noktada birbirini tamamlayan iki önemli görev var. Birincisi , işçi tabanı nda , fabrika v e işyerlerinde eyleme dönük örgütlenme­ ler sorunudur . Devrimci işçilerin insi­ y atifiyle , bu sorun daha şimdiden b azı fabrikalarda , E ylem Komiteleri , İ şyeri Komiteleri şeklinde gündeme getirilmiş ve belirli adımlar atı lmış­ t ı r . Bu örgütlenmeler işçilerin insiya­ tifi ele alm a , mücadelenin k aderini çeşitli k ademelerdeki sendika b ürokrat­ ları n ı n eline b ı rakmama , mücadeleyi taban örgütlenmesine dayama vb . , isteğinin ifadesidir . Bilinçli bir içerik k azandırı ldı ğı , işlevleri doğru tanım­ l andı ğı ölçüde , işçi hareketinin ve genel olarak mücadelenin geleceği açı s ı ndan muazzam önem taşı yor bu komiteler . Önemli nokta şudur : Bu örgütler sendikaları n alternatifi değil , sendikaları aşağı dan yuk arı y a dev­ rimcileştirmenin ilk adımı ve temel b as amağı olarak görülmelidir . Sendi­ k al arı n anti-demokratik işleyişini ve b ürokratik y apı s ı n ı kırman ı n , taba­ n ı n devrimci insiyatifin i , enerj isini ve iradesini yönetime dayatmanı n ve önümüzdeki dönemde bu yönetimleri alaşağı etmenin araçları olmalı dır . Bunun kendisi ikinci önemli göreve işaret ediyor . 1989 y ı l ı sendikalarda genel kurullar dönemidir . Sendika y asalarındaki son değişiklikler , petrol işçilerinin grev hakkını gaspetmiş ama , hain sendika ağaları n a dört dönem daha seçilme hakkı ve olanağı sağlamı ştı r . Sendika ağaları "zirve"de işçileri s atmı ş , karşı lı ğı nda yeniden seçilme hakkı k azanm ı ştı r . i şçiler bu aşağı l ı k pazarl ı ğ ı n farkı ndadı rl ar ve sendika yönetimine karşı öfke doludur­ l ar . Bu öfkeyi sendika bürokratları n a k arşı mücadeley e , sendikal arın y apı­ s ı n ı , işleyişini ve yönetimini devrim­ cileştirmeye k an alize etmek , bu göreve artı k daha yoğun sarı lmak günün görevidir . Ve tabanda y aratı lacak işyeri ve fabrika komiteleri bunun etkili araçları olacakt ı r . Bu , h an gi devrimci siyasal gruba y andaş olursa olsun , t üm devrimci işçilerin ortak çabası ve insiy atifle başarılabilir bir görev dir .

EKİM

Sen dika bürokratları serm ayenin işçi sı n ı fı içindeki aj anları d ı r . İ şçi hareketini dizginlemek , temel ve vaz­ geçilmez mücadele araçları olan sendi­ k aları felç etmek ve etkisizleştirmek onların değişmez misyonudur . Burj u v a­ ziye k arşı etkili ve b aşarılı bir mücadele , başka şeylerin yan ında , sendika bürokrasisini etkisizleştirme ve y ı k m a ölçüsünde mümkündür . i şçilerin değişik burj uv a politik ve ideoloj ik görüşlerin , değerlerin , inanç­ ların etkisinde olması ile , belirli bir burj uv a politik partiye ve lidere belirgin bir şekilde bağlanması , umut olarak görmesi , ardı ndan sürüklenmesi farklı şeylerdir . Geniş işçi yı ğınla­ rı n ı n bugün burj uv a dünya görüşünün değişik biçimlerinin etkisinde olduğu bir gerçektir . Fakat ciddi sorunlarla karşı karş ı y a olan işçi sı n ı fı , bunla­ rın çözümünde şu ya da bu parti ve lidere değil , kendi gücüne dayalı mücadeleye güveniyor . Kendi gucune güven gelişen işçi hareketinin yeni ve en önemli kazan ı m ı dı r . 1 2 Mart sonrasında salonları ve meydanları " umudumuz Ecevit" diye dolduran işçiler , şimdi aynı s alonları ve meydanları " İ şçiler Elele Genel Greve" şi arı yla dolduruyorlar . Bu , kimilerinin k avrayamadı ğı önemli bir gelişmeyi , işçi hareketindeki muazzam bir ilerlemeyi anlatı r . İ şçiler iktidar partisine ateş püs­ k ürüyorlar . Demirel ' i ve DYP ' yi kendi öz tecrübeleriyle iyi tanı yorlar . Uyu­ şuk ve kişiliksiz SHP ' yi ve onun mıymı ntı liderine ise güven duymuyor­ lar . Ciddi bir hazırlı k y apı lmayan ve sapa bir il olan Sakarya ( Türk-İ ş ) mitingine 3 0 bin coşkulu işçi k atıldı . Aynı dönemde İ stanbul gibi bir işçi kentinde özel bir hazırl ı k yapı lan SHP mitingine ise yalnı zca 10 binden biraz fazla heyecans ı z bir topluluk katıldı . Oysa aynı İ stanbul ' da y apılacak Türk-İ ş mitingi , yüzbinlerce öfkeli işçinin akması beklendiği için , hükü­ met ve Türk-İş yönetiminin gizli işbirliği ile şimdilik engellendi . i şçi­ lerin Türk-İş mitinglerine ilgisi , ken­ di güçlerine duyulan güvenin göster­ gesidir . İ şçilerin b ütün dikkati Türk­ i ş ' tedir . Türk-İş yönetiminin bunalma­ sı da bundand ı r . Dipten gelen dalga­ yı dizginleme yükü büyük ölçüde sendika bürokratları n ı n omuzları n a binmiştir . Geçmişte bu işi , Türk-İ ş v e DİSK yönetimlerinin yardımı yla Ecevit CHP ' si y apı yordu . Şimdi SHP 1 nin y ar-

3


4

EKİM

Sayı

9

d ı m ı yl a Türk-İş yön� timinin kendisi y ap ı yor . Aynı Türk-Iş yönetimi bu y ü k ü hafifletmek için , sık sık SHP ve DYP ' nin k apı s ı n a dayanı yor ve bu işçil ere kurtarıcı olarak partileri sunmay a çalı şıyor . Bu iki partinin " işçi hakları savunucusu" pozl arı na daha sık girmesi de bu aynı çabayı anlatı yor . işçi gerçeğe işaret etmemiz , Bu etkileri burjuva üzerindek i sı n ı fı küçümseme kten çok , gelişen işçi hare­ partisiyle işçi bir ihtilalci ketini kucaklam a n ı n önemini vurgulama k is­ tememizden dir. i şçi hareketinin müca­ delede kendi gücünün fark ı n a v ardı ğı koşullar hem böyle bir parti inşa etmek için geniş olanaklar sunuyor , ve hem de , bunu acil ve yak ı cı h ale getiriyor .

Gelişen işçi hareketi nin geleceği ve k alıcı başarı l arı öncü parti sorunun a s ı k ı sıkıya bağl ı d ı r . temel bugünk ü i şç i._ hareket inin ihtiy acY budur . . Bu ihtiyacı karşı lamak , prat ı k-s_ı ­ yasi sorunlar a olduğu k adar , teor ık programa tik sorunlara ilgi göstermek , incelemek , çözmek ölçüsünd e olanakl ı ­ Türkiye ' de , Burj uva-kap italist dır. güçlü ve gürbüz bir işçi s ı n ı f ı n ı _n b ır hornurdan dı ğı k arşı sermayey e dönemde , siyasal demokrasi yi temel bir sunanları n olarak aşama stratej ik özellikle bu koşulların da çokluğu önemlidir . .

EKIM

Hain bürokratlar sendik alardan defolsun! Türk-İş yöneticileri işçilerin zoruyla ilan ettikleri eylem programı n ı n ardı ndan yeniden b aşlattı kl arı " diyalog" sonucu _ hükümetle anlaştı lar . I şçileri düpedüz aldattı l ar ve satt ı l ar . Kapitalist devletin ve k apitalistlerin isteklerinin kabul edil­ mesi demek olan b u anlaşmay ı , hükümet işçilerle alay edercesine " bayram hediye­ si" olarak sundu . Ücretlerde y apılacak olan artı ş , önce­ ki yılların k ay ıpları bir y an a , bu yılki antıasyanun yaratacağı k aybı bile karşı­ Üstüne üstlük , layamay acak" y apılan anlaşmaya göre ortaya ç ı k an , bu y ı l için %58 ' li k ortalama artı ş oranı Şevket Yılmaz tarafı ndan %77 olarak gösterilmeye çalı şıldı . Belli k i , bu sahtekar ne sayı saymas ı n ı biliyor , ne de dayak yemiş . . . Öte y andan , işçilere hiç dan ı ş ı lmadan tepeden yapılan bu anlaşmayla , işçilerin iradesi iki y ı ll ı ğ ı n a ipotek alt ı n a alın­ m ı ş , sendikalar fiilen devre dışı b ırak ıl­ m ı ştı r . Üstelik enflasyonun % 100 ' e doğru tırmandı ğı koşullarda , ikinci y ı l için %30 ' lu k art ı ş peşinen kabul edilmiştir . Oysa , Türk-İş yöneticilerinin kendilerinin aldı kları ilke k ararları n a göre sözleşme­ lerin süresi bir yıllık olacaktı . Her zamanki gibi tükürdüklerini y aladı l ar . E n önemlisi de , sermaye k arşısında sı nıfı n ı n elini kolunu b a ğl ayan , işçi darbeci generaller taraf ı n dan tamamen k apitalistlerin istekleri doğrultusunda y apılmış iş y asaları nda işçiler ı.etrif.ı hiçbir ciddi değişiklik y apı lmadı . Tersi-

ne , burjuva meclis , Türk-İş yöneticileri­ nin yeniden seçilmelerini önleyen y asayı onlar lehine değiştirip , k arşı lı ğ ı nda 7500 petrol_ işçisine daha grev yasağı koydu . Türk-Iş b ürokratları bu hayati konuda sadece hükümetin v aadleriyle yetindi , parlamenterlerin anlay ı ş ı n a sı ğındılar . Burj uva meclisin Sağlı k v e Sosyal i şler Komisyonu ise , grev çadırı n ı bile tehlike­ li buldu . Türk-İş yöneticileri sermayenin , k api­ talist devletin işbirlikçileri_ olduklar ı n ı b i r k e z d a h a gösterdiler. I şçileri önce oy aladı , sonra sattı lar . i şçiler bu küstahl ı ğ a , bu aşağı l ı k s at ı ş a gereken cevabı vermelidirler . Derhal harekete geçmeli , işyerlerinden ve b aşlayarak tepeye doğr� protesto bask ı y ı artırmalı , Türk-I ş yöneticilerini k apitalist devletle v arıl an anlaşmanı n geçersizliğini açı klamay a , alınan ilke ve eylem kararl arını uygulamaya zorlamalı­ dırl ar . i şçi s ı n ı f ı n ı n istemi genel grevdir . Genel grev k ararı uygulanmalı dı r . Şu kesin olarak açı ktı r : Sermaye işbirlikçisi bu hain takımı n ı , korkakları sendikalard an kovmadan , tepede satı şla­ ra , daleverala ra olanak veren sendikala­ rı n bugünkü b ürokratik y apısını , tüzük­ lerini değiştirip işçileri söz ve karar sahibi k ı lan demokratik bir örgütlenme ve demokratik bir tüzü k sağlanmada n bu böyle sürecektir . (Devamı

s.

2'3 'de)


Haziran 1988

EKİM

5

Yasaklar çiğneniyor, direnişler yayılıyor Türk-İş 1 i n sendika ağaları , tabanı n bask ı s ı ile almak zorunda k aldı kları eylem kararlarından hük ümet - Türk-İ ş zirvesinde yapı lan anlaşmaya uygun ola­ rak v azgeçt her . Sendika ağaları her zaman y aptı k ları nı yaptı lar . Kişisel çı kar ve gelecekleri , yeniden sendika yönetimine seçilme hakkı uğruna da , eylem kararlarını sattı l ar . Ama işçi hareketi durmadı . Çünk ü , işçi hareketini besleyen ekonomik ve politik nedenler ortada duruyor . i şçi hareketi , sendika ağaları­ nın baltalama girişimlerine rağmen , iler­ liyor , kitleselleşiyo r . i şçi s ı n ı fı hareke­ ti , tarihinde en der görülen bir tutuml a , sendika ağalar ı n a , reformcu burj uv a p artilerine değil , kendi gücüne güveni­ yor . Geçenlerde öldürülen İ stanbul Ticaret Odası Başkanı Niy azi Adı güzel ' in "eski­ den işverenler giremezdi fabrikalara , şimdi sendikacılar giremiyor" sözleri , işçi sı n ı fı ile sendika ağal arı arası ndaki uçurumu ve güvensizliği anlatı yor . i şçi s ı n ı f ı n ı n geniş y ı ğ ı nları , özellikle de ileri kesimleri sadece sendika ağaları na değil , sosyal-demokrat programla kapita­ lizmi düze ç ı k armayı v aadeden reformcu burj uva p artilere de güvenmiyar . ' 70 ' ler­ deki hataya düşmemede içgüdüsel bir temkinlilik var . işçi s ı n ı fı k aybedilen hakl arı k azanma ve yeni hak aray ı ş ı nda , düne göre daha fazla olarak , kendi gücüne güveniyor . Burj uvazi ikiyüzlülükle , sinsice işçi h areketine yönelik saldı r ı l ar ı n ı sürdürü­ yor . Aylarc a , Özal hükümeti işçi hakları­ nı genişleteceğiz , genişletiyoruz diye demogoj i y aptı , Türk-İ ş b ürokrasisi de onun suç ortağı oldu . Fakat , sözkonusu y asa çıktı , sendika ağaları n ı n yeniden seçilmesini garanti altına almak dışı nda sendikalara ve işçi h areketine hiçbir şey getirmedi . Aksine , işçi sınıfının en direngen kesimlerinden olan petrol işçile­ rine yeni yasaklar getirildi . Son yasa ile , 7500 petrol işçisi ek olarak grev y asağı k apsam ı n a alı ndı . Böylece grev y asağı k apsamı ndaki işçi say ı sı yarım mil y_ona ulaştı . I şçi s ı n ı fı buna sessiz kalmadı , sineye çekmedi . Hen üz geri biçimlerle de olsa direnişler le değişikliği protesto etti . Petrol işçileri , grev yapmadan , grevden daha etkili eylem biçimlerini araştı r ı yor . Grev y asağ ı n a alı nan , Aliağa Petkim tesislerinde çalı şan işçiler , " gerekirse grevden daha etkin yöntemler bulur y aşama geçiririz" diyerek bu alandaki kar arlı lı k ları n ı dile getirdiler .

Petrol işçileri , zaten aylardır yoğun bir huzursuzluk içindeydiler . i şveren , ayıard ı r ücret düzenlemesi ile , ücretiere yapı l acak zamları geciktiriyordu . Grev yasağı , bardağı taşıran son damla oldu . Başta , Shell , Mob il , BP gibi emperyalist petrol tekellerinde olmak üzere , tüm Türkiye çapı nda 12 bin petrol işçisi direnişe geçti . i şçi s ı n ı fı y asadışı direnişini çeşitli eylem biçimleri ile y aşama geçiriyor . Yemek boykotu , viziteye ç ı kma , servis araçları n a b inmeme , işi y av aşlatma gibi p asif direniş biçimlerinin yanı s ı r a , kitlesel gösteriler gibi , aktif direniş biçimlerini de yaşama geçiriyar . 30 Mayı sta Aliağa rafinerisi işçileri , çı plak ay akla 2 km ' lik bir yürüyüş y aptı . Aynı şekilde , .2 Haziranda Bat­ man ' da 800 Tüpraş işçisi ile , 500 Mobil işçisi işe gelirken ve giderken , tesisler­ den DDY istasyonuna k adar ( y aklaş ı k 2 km ) çı plak ayakla yürüyüş yaparak , grev y as ağı n ı n genişlet ilmesini protesto ettiler . Bu direnişler anlı k bir olay olarak da b aşlayıp bitmedi . Binlerce petrol işçisi günlerce eylemlerini çeşitli biçim­ lerde devam ettirdi , ettiriyor . Shell petrol işletmelerindeki direniş 13 Mayı stan bu yana devam ediyor . Bu süre içinde üretim önemli ölçüde düştü , işveren milyarlarca liral ı k zarara u ğradı . Sadece Diy arba­ kı r ' da Shell işçilerinin 20 günlük direnişi sonucu işverenin 1 9 milyar liral ı k zarara uğradı ğı açı klandı . Y ı ğ ı nsaliaşarak geli­ §en işçi hareketi bu ı:j uv aziyi korkutuyor . I şveren sendikası TISK ' in Genel Başkan Vekili Refik Baydur , gelişen hareket k arşı sı ndaki korkusunu , "Türkiye ' deki grev yasağını n , devlete de , işverene de , işçiye de ha yrı yok . Yasağın oldu ğu sektörlerdeki iş yavaşlatm an ı n m aliyeti , grevden daha fazla " diyerek dile getirdi . Sermayenin y asakları , gelişen işçi hare­ keti k arşı sı nda , kendi ayaklar ı n a dola­ nı yor . Başbakan Özal ise , ABD gezisi önce­ sinde , ayaküstü verdiği demeçle gelişen hareket karşısı ndaki korkusunu , işçileri tehdit ederek dile getirdi . Özal , yaygın­ laşan yasadışı direnişleri k astederek , " k anunsuz direnişin ağır karşı l ı ğ ı v ar­ dı r" dedi . Tehdit sökmedi , aksine ters tepti , b u tehdide rağmen , petrol işçileri­ nin direnişi devam ediyor . Direniş sadece petrol işçileriyle de s ı n ı rlı k almadı . Petrol işçilerinin eylemini , Türkiye şise ve cam fabrikaları na b ağlı işyerlerinde , (Devamı

s.2 0 'de)


6

EKİM

Sayı

9

15-16 Haziran ve 1 5- 1 6 H aziran Direnişi , işçi h areketini olduğu kadar , sol hareketi de derinden etkiledi . İşçi s ı n ı f ı n a güvensizliğin ve burj uv a kurumlara umudun ifadesi teori ve politik alara büyük bir darbe indirdi . işçi s ı n ı fı n a güvensizlik Türkiye sol hareketinin tarihsel bir özelliği ve gele­ neiTidir . Her dönem, somut tarihsel koşul­ ' ıa i-a b ağlı olarak dei!işik teori ve tahlillerd� ifadesini bul �uş , fakat hep y aş ay ageimiştir . Şef ik Hüsnü ve TKP , işçi s ı n ı fı n a , onun tarihsel rolüne , devirınci güç ve enerj isine değil , başlan g ı çta Kemalistlere , sonraları çeşitli burj uva kliklere bagla­ mı ştı umudun u . 1 9 5 0 sonrası h ı zl ı kapitalist gelişme , aynı zamanda safları h ı zla genişleyen bir işçi s ı n ı fı demekti . Sonuçl arı ' 60 ' lı y ı ll arda belirgin ol arak ortaya çı ktı . işçiler kimi zaman kanlı çat ı şmalara varan eylemlerle mücadele sahnesine ç ı k­ tılar . Oysa bu aynı dönem işçi s ı n ı fı n a inançs ı zlı ğ ı n , gerilernek b i r yana , ulus­ l ararası modern revizyonizmden al ı n an taze ideoloj ik destekle teori düzeyine ç ı k a r ı ldı ğı y ı llar oldu . Bir çok noktada ayrı lan solun iki temel a k ı m ı , TİP ve MDD , işçi s ı n ı fı n a güvensizlik v e burjuva kurumlara bel b ağl amada birleşiyordu . Birinin umudu burj uv a parlamentosu ve barışçıl geçiş , ötekinin " Kemalist ordu " ve askeri dar­ beydi . Birincisi barışçıl geçiş düşleriyle militan kitle mücadelelerine düşmanl ı k y apıp parlamenter avanaklız_a heveslenir­ ken; ikincisi , " asker-sivil-aydı n zümre" ve " Kemalist gelenekler" edebiy atı yla sözde radikal çözümler dileniyordu . i şçi s ı n ı f ı n ı n tarihsel rolüne, devrimci enerji­ si ve eylemine güvensizlik ortak payda idi. 1 5- 1 6 Haziran Direnişi y al n ı zc a burju­ v aziye değil -ki o işçi s ı n ı f ı n ı zaten yeterince ciddiye alı yordu- , fakat özellik­ le sosyalizm adına konuşan revizyonist akı mlara işçi s ı n ı f ı n ı n varlı ğ ı nı , gücünü devrimci enerj isin i , militan karakterini yeterli açı k l ı kt a gösterdi . Bununla da k almadı , burj uva kurumları n gerçek nite­ liğini sergiledi. Hiçbir ideoloj ik çab a , parlamento v e ordu konusundaki gerici hay allere 1 5- 1 6 Haziran Direnişinden daha kesin , etkili ve sonuç alıcı darbeler indiremezdi. Devrimci sınıf pratiğinin parlamenter ve darbeci gerici teoriler için çaldığı ölüm çanı nı , 12 Mart askeri

sol

hareket

darbesi kanlı İcraatı ile tamamladı . Barı şç ı l geç ı şı savunanlar soluğu h apis­ hanede aldı lar . Sermaye ordusuna bel haslayanlar onun "balyoz "unu yediler , zulmüne uiTradı lar . '71 D� vrimci Hareketi , devlete ve burj uva kurumlara karşı tutumuyla ve bir süreç içinde burj uva sosyalizminden ay­ r ı ştı . Bu ayrışman ı n köklü bir kopuşa dönüşmesinde 1 5-16 Haziran Direnişi özel bir rol oynadı . MDD kampı n ı n devrimci ordu teorisi öldürücü bir darbe yedi . Fakat bu aynı kampı n işçi s ı n ı fı n a güvensizliği teori mertebesine ç ı k arma eiTilimi , '71 Devrimci H areketinin şahsı nda d�ğişik bir biçime bürünerek y aş adı . Asya ve L atin halkçı l ı ğ ı n ı n " ideoloj ik önderlik" tezi bu güvensizliğin yeni k ılı ğı oldu . Bu gruplar işçi s ı n ı fı na def!il , "öncü savaşçı "lara ve köylülüte güveni esas aldı lar . ' 74 sonrası dönem bazı kesimlerde , maceracı mücadele anlay ı ş ı n ı n yanı s ı r a " ideoloj ik önderlik" tezinin de eleştirisi dönemi oldu . Fakat " kitlelere" gitmek başarı s ı gösterenler uzun süre işçi s ı n ı = fına gidemediler . Küçük-burj uva sınıf ortamı ile halkçı teori v e politikalar onları bundan alı koydu . i şçi s ı n ı fı güçlenen m ücadelesiyle onları adeta ken­ dine çekbijinde ise , işçi s ı n ı fı n ı "halk"­ ı n bir parçası ve " h alk devrimi"nin bir bileşeni olarak görmekten öteye geçemedi­ ler . 15-16 Haziran Direnişinden bu yana 1 8 y ı l geçti . B u 18 y ı l ı n ard ı ndan , işçi s ı n ı fı hareketinin olayl arı n odağı n a yerleşti ğ i bugün , attı k bir çok grup işçi s ı n ı f ı n ı n toplumdaki yerini , rolünü ve önemini kavram ı ş olmakla övünebiliyor . Ne v ar ki , gerçekte , işçi sınıfına güvensizliğin ifadesi teori ve pratikler büyük darbeler yemiş olmakla ve bir çok mevziyi terketmiş bulunmakla birlikte , b u güvensizlik hala yaşı yor . Onun son mevzisi halkçı devrim görüşüdür . Emek­ sermaye çelişkisinin temel çelişki oldutu ve toplumsal gelismenin eksenini olustur­ � duğu burj uva-kapitalist Türkiye ' de , bur­ j uv a-demokratik devrim gorüşü işçi sını= fı n a güvensizlinin son direniş mevzisicti r . _, Halkçı lı k , Türkiye işçi s ı n ı fı n ı n , şehrin ve k ı rın emekçilerini ard ı n a alarak sermaye iktidarı n ı devirebileceiTi Türkiye devrimini bir proleter devrim «:>larak b aş c;ı r ı y a ulaştı rabileceftine hala ı n anını yar , ın anarnı yar . i şçi s ı n ı fı n a güvensizlik hala y aşı­ yor .

i


Haziran 1 9 88

15-16 Haziran ve 15-16 Haziran , ' 60 ' lı y ı llar boyunca yaşanan bir birikimin ürün ü , sonucu ve 1970 ' teki doruğ udur . T ürkiye işçi h areke­ ti tarihin de bir dönüm noktas ı dı r . I şçi sı n ı fı hareketi sonraki dönemde , katı lı m , yaygınlı k , bilinç ve örgütlenme düzeyi vb . bir çok bakı mdan ' 60 'lardaki düzeyini aştı . Fakat 1 5- 1 6 Haziran işçi direnişi aradan geçen 18 y ı l a rağmen , h al a işçi s ı n ı fı h areketi tarihindeki en b üyük , en mil itan , tarihsel ve siyasal sonuçları yla en önemli işçi eylemi olma özellii_>,ini koruyor . 1 5- 1 6 Haziran yalnı zca iki işçi kentin­ de toplu bir üretimi durdurma eylemi değil , toplu ve militan bir sok ağa akı ştı r da . 100 bini aşk ı n işçinin her türlü y asa ve yas ağı çiğneyerek , türlü uyarı ve tehditlere meydan okuyarak , polis , asker aşarak zaman ı n barikatları nı tank ve hük ümetine v e parlamentosuna karşı ka­ 15-16 Haziran bir haykı rı ş ı dı r . rarlı Direnişi , sokağa dökülen işçi kitlelerinin bağımsız olup-olmaması ndan bilincinde tüm diktatörlüğünün sermaye olarak , kurumları ile militan bir karşı karş ı y a geli�tir . I ste bu özellikleriyle 15-16 Haziran Direri' işi , militan-kitlesel bir işçi başkal­ dırısı olarak hala aşılamam ı ştı r . 1 5- 1 6 Haziran bir büyük eylemdir . Her da o� un gibi , olduğu eylemin büyük görünürde ve güncel olan ile dennde ve geçmişten gelen farkl ı , çok yönlü ama içiçe nedenleri vardı r . görünürdeki nedeni Haziranı n 1 5- 1 6 b azı sendikal y asalarda y apılmak istenen değişikliklerdi . Bu y asal değişiklikler le , iktisadi mücadelenin ve işçilerin sendi­ k al-demokratik haklar ı n ı n nispeten ileri bir savunucusu ve yürütücüsü olan ve bu militan ve ileri s ı n ı fı n özellikleriyle kesimlerini kucaklayan DİSK tasfiye edil­ mek isteniyordu . i şçiler yasa değişiklik­ lerine b aşkaldı rarak DİSK ' i savundular . Fakat burjuvazi gerçekte DİSK ' in şah­ sında işçi s ı n ı f ı n ı n 10 y ı ll ı k mücadelesi­ ne , bu mücadelenin kazanı mıarı na saldı­ rı yordu . Daha sonra , 1 2 Eylül sonrasın­ da , DİSK ' in şahsı nda işçi hareketinin son 15 y ı l ı n a saldırması ve onu y argılaması gibi . DİS K , yönetiminin reformist konu­ mundan bağımsız olarak , işçilerin burju­ v aziye k arşı ' 60 ' lı y ı llar boyunca sür­ dürdüğü zorlu mücadelelerin somut bir simgesiydi . günlerde o ve kazan ı m ı İktisadi istemler ve sendik al-demokratik haklar için verilmiş mücadelenin büyük

isci .

.

EKİM

7

hareketi

fed<ı: karlı klarl a yarat ı l m ı ş bir mevzisiydi . I şçiler y ı ll ardır sermayenin baskı s ı n a v e sömürüsüne karşı sürekli genişleyen ve degişik biçimler alan bir direniş göster­ ve KAVEL mitingi Saraçh ane mişlerdi . direnişiyle başlayan bu süreç , çok sayı da vb . den işgali fabrika direniş , grev , geçerek 1970'e dayanm ı ştı . Aynı dönemde sosyalizm adına ortay a çı kan a k ı ml a r ı n fazlasıyla işçileri burj uvazi , tersine , ciddiye alı yor , işçi hareketinin pot ansiyel gücünü görüyor ve ona diş biliyordu . DİSK ' i zayı flatmayı hedef alan yasal diş bir hareketine işçi değişiklikler , gösterıneydi . Arkası 1 2 Martla gelecek bir sistemli saldı r ı n ı n ilk halkası ydı . i şçiler o dönem bunu açı klı kla aniayacak bir bilinçten elbette yoksundular . Ama somut tecrübelerinin katkısı ve s ı n ı f sezgileriy­ le tehlikeyi algı ladılar ve direndiler . ( Direnişin DİSK tab anıyla s ı n ı rl ı kalma­ fabri k alar ı n örgütlü Türk-İ ş ' te ması , geniş katılımı da bunu gösterir ) . Direni­ şin çapı ve şiddet i , yasal bir değişikliğe gösterilen bir kızgı nl ı ğı n çok ötesinde­ dir . 15-16 Haziran '60 ' lı yıllar boyunca süren irili ufaklı çatı şmaların uzant ı s ı , devamı , yoğun l aşmı ş_ biçimi ve doruğu­ dur . Bir başka vesileyle de belirtildiği gibi , "b askı ve sömürünün o güne kadar işçilerde biriktirdiği öfke ve hoşnutsuzlu­ hük ümetin sendikal hakları hedef �un , bu alan keyfi bir tutumu k arşı sı nda , tutumun da bask ı s ı yl a eyleme dönüşme­ s i " di r . işçi hareketinde bir 1 5 - 1 6 Haziran , patlam a , b ir sı çramadı r . 1 5-16 Haziran , politik bir önderlik ve bir kendiliğinden yoksun , yönetimden harekettir . D irenise önderlik etmek b ir yana , dönemin sot akı mlar ı n ı n istisnasız k ı smı bir ve , dı şında s ı nı fı n tümü teori mertebesine çık aracak kadar , bunu inançsızdılar . sınıfına işçi de � ümü I şçiler direniş esn ası nda y alnızca dev­ rimci öğrenci çevrelerinden y ardı m gördü­ ler . Direniş kararı bir önderliğin değil , tabandan gelen b as k ı n ı n ve açı k direnme isteğinin ürünüydü . Dİ SK yönetimi için , _ koltukları korumanın DISK ' i savunmaktan taban ı n iste3ine geçtiği o koşullarda , kararı n a direniş ve ef!mekten boyun katı lmaktan b a ş k a seçenek yoktu . Fakat işçilerin umulmadı k boyutta ve şiddetteki görkemli direnişi k arş ı sı nda hemen korku i şçiler sokakta paniğe k apı ldılar . ve yiğitçe barikatlarını asker ve pol ı. s


8

EKİM

Sayı

9

göğüslerken , onlar bu barikatları örenle­ re korkakça günah çı kardılar ve direnişi kı racak önlemleri görüştüler . 16 Haziranda , işçileri sok akta direndi­ rF ve üç şehit verditti bu görkemli günde , v alilikte y apılan toplantı da y aşanan ihaneti , dönemin DİSK Genel Sekreteri ( Kemal S ülker ) şöyle dile getiriyordu : "Girisilen tahripkar eylemle bir ilgimiz olmad ı ğı n ı İçişleri Bakan ı n a söyledik . Ve kesinlikle de bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi bildirdik . Ayrıca da işçilere de radyoda bir uy arma y aparak kötü cerey anlara alet olmamaları n ı istedik . " Radyo konuşması nı DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler y aptı . Görkemli işçi direni­ şın ı karaladı; sokakta işçilere kurşun sı k an sermayenin kanlı ordusunu , " gözbe­ bei'Timiz serefli Türk Ordusu " ilan etti ; An� yasay � baal ı lığını bildirdi . i şçi s ı n ı f ı n a ihanet , işçi hareketini arkadan vurma y alnı zca bu gün değil , o gün de sendika bürokratları n ı n değişmez karakteriydi . Sendika bürokratl arı n ı n ih anetine ve s ı k ı yönetime ra3men işçiler hemen teslim olm adı lar . Türk Demir-Döküm , Sungurlar , Derby , Otosan , Ra bak gibi büyük işyerle­ rin de, işi durdurarak y a da yavaşl atarak günlerce direndiler . DİSK yöneticilerinin ikinci büyük iha­ neti , direniş sonrası ndaki toplu tenkisat sır ası nda y aşandı . Binlerce işçinin ( top­ lam 6000) işten çı karı lmas ı n a sessiz kaldı lar . Dahası , bu militan işçi kuşa�ı­ nın fabrikal ardan , dolay ı s ı yl a da sendi­ kalardan temizlenmesine memnun bile oldu­ lar . '60 ' l ı y ı lları kapsayan mücadelenin eğitti�i , öne ç ı k ardığı bu işçiler , 15-16 Haziran Direnişini de sürüklemiş ve yönetmişlerdi . Direnişin verdiği korkuyla y asal değişiklik konusunda gerileyen burj uvazi , sonradan intikam ı n ı bu öncü işçilerden alm ı ştı . işçi hareketinin politik önderlikten , devrimci bir s ı n ı f partisinden yoksuniuğu kosull arı nda, doi'Tal ol arak , 15-16 Haziran Di;enişinin yaratt ı ğı elverişli ortamdan işçi hareketinin politik gelişimi ve sendi­ kaların devrimcile�tirilmesi doğrultusunda _ y ararlan ı l arnadı . üncü bir partinin safla­ r ı n a çekilebilecek binlerce militan işçi sahipsiz kalıp heba oldu . 15-16 Haziran , burj uvazinin yüre�ine kork u ve k ini içiçe işlemişti . Militan bir isçi kusaöı n ı n fabrikal ardan temizlenmesi o-;.u y a'tı tıramadı . Bu korku ve kini y ı llarca yüre:!,inde taşıdı . 15-16 Haziranı her vesileyle suçladı; "solun ihtilal provası " diye niteleyerek , Türkiye soluna hiç de haketmedini değerler b içti . '70 ' ­ lerdeki yaygın işçi h areketi , _ 15-16 Hazi­ ranın anıları nı burj uvazi de hep canlı tuttu . 12 Eylül sonrası nda , nihayet

Ş

DİSK ' i kapatma ve onun şahsında işçi hareketini yargı lama olanaftı buldur,unda , suç çetelesini 1 5-16 Hazirandan başlattı . Burj uvazi de 15-16 Haziranı işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktası saydı . Kinini ancak y ı ll ar sonra , biraz olsun tatmin edebildi . Fakat bugünün işçi hareket i , burj uva­ zinin kısa süreli huzurunu bozmuş , sevin­ cini kursa(:ı nda b ı rakmı ştır . Burj uvazi işçi hareke�inin 20 y ı ll ı k kazan ı mları n ı gaspetti , DISK ' i n şahsı nda intikam aldı ama , bugün işçiler yeni haklarla b irlikte gaspedilmiş olanları geri istiyorlar . Ser­ mayenin sözcüleri y ı ll arca genel grevi DİSK ' in ve komünistlerin takti <Ti olarak işçi suçlamı şlardı; Ş�mdi y üzbinl �rce genel grevi Türk-Iş bürokratları n a daya­ t ı yor . Dünün " komünist taktij1i " , bugün tüm s ı n ı f ı n militan istetti haline gelmiş­ tir . Telaşa k apı lan sendika b ürokratları burjuvaziyi bazı tavizlere ikna etmek için geçmişi , hiç kuşkusuz en başta 15-16 Haziranı , hat ı rl ı yor ve hatı rlat ı yorlar . önceki Kendinden dönemin b irikimi üzerinde y ükselen 15-16 Haziran Direniş i , kendinden sonraki döneme güçlü bir b irikim aktardı , onu derinden etkiledi . Bugün Türkiye çapı nda işçiler içinde derinden derine k aynaşma var . Yasal deiTisikliklerle grev hakları gaspedilince petr�l işçileri aynı anda Türkiye çapında direniyorlar . Sendika b ürokratl arı n ı n tüm oyalamaları n a ve manevraları na rağmen genel grev talebi militan bir istek olmaya devam ediyor . Türk-İş yöneticilerinin İstanbul ' da , bu 15-16 Haziran kentinde , miting y apmaktan ödü kopuyor . i şçiler sendika yöneticil erinin engellem elerini aşarak , y asaları ve yasaklar ı çiğneyer ek tabanda değişik biçimlerd e direniyor lar ' vb . Bütün bunları , işçi hareketi nin ulaş­ t ı ğ ı bu düzey i , 15-16 Haziran Direnişin in s a ğladı ğı birikim , verdiği ilham , aktar­ d ı ğ ı gelenekte n ayrı düşünmek olanaklı m ı d ı r?


Haziran ı988

İZMİR-ALİAÖA

EKİM

9

İş kazası ve direniş (*)

Ülkemizde son dönemde toplumun her kesiminde özellikle de işçi s ı n ı fı içerisin­ de yeni bir canlanma v ar . Fabrikalarda tartışmasız gün geçmiyor . i şçiler öfkeli ve her vesile ile düzene karşı tepkileri­ bir şeylerin yapılması gerektiğini ni, dile getiriyorl ar . Sermaye de ı2 Eylülün ardından daha da yoğunlaşan sömürüyü sürdürebilmek , daha fazl a k ar edebilmek için her yola güvenlinini can işçilerin b aşvuruyor , dahi hiçe sayabiliyor . Alia�a yöresinde bir demir-çelik fabri­ kasında 2 6 . 4 . ı988 tarihinde ı900° s ı c ak­ lı kta kaynayan ocağı n patlaması serma­ yenin o çirkef yüzünü biz işçilere bir kez uşaklı[;ını Sermayenin gösterdi . daha y apan v ardiy a sorumlusu , vardiya deGişi­ mi sırasında ocağı n delinişini gördüGü halde , ı900° k aynamış s ı v ı çelikten bir döküm daha fazla alabilmek için gereken y aşarnları yla i şçilerin almadı . önlemi oynadı . Ocağı n patl amasıyla üç arkada­ da biçimde ve pek çoj'!u ağır şımız Şu anda iki kişi lavlarla y aralandı . şansları yaşama ve hayatta bitkisel hemen hiç yok . Kaza mucize olarak bir k atlİama dönüşmedi . Olay ı n ardından işçiler işi tam amen durdurup fabr. i k anı n ç ı k ı ş k apı s ı n a gel­ diler . Kendi araları nda çalı şma sistemi­ nin düzensizlininden , işyerinin gerek�n tedbirleri almadı[tı ndan ve çalı şma gü­ O venliGi olmadı ğı ndan sözediyorlardı . sırada v ardiya sorumlusunun heyecanlı ve y anı n a işçilerin biçimde bir telaşlı gelerek ; burada neden toplanı yorsunuz , ne­ sözleri oldu ne konuşuyorsunu z , ler tükendi : sabrı işçinin bir karşısı nda ölmesi mi herkesin olsun , ne "Daha sak at ve ölen Yeterince gerekiyordu . k alan v a r , ve bu patlamanın tek sorum­ lusu sizsiniz" dedi . Bunun üzerine v ardi­ ya sorumlusu işçinin üzerine y_ ü rüyerek ve olay ı n sarfetti sözler onur kırıcı nedeninin işçilerin hatası olduğunu söyle­ yüklerneye işçilere sorumluluğu yerek k alkı şt ı . Oysa patlamanın nedeni aynı ocaktan üste Üst alınmasıydı . döküm peşpeşe ikiden fazla döküm alınmaya kalk ı şıldı3ında oca�ı n patlama tehlikesi ortay a çı k ı yordu . Ancak sıcak durumdaki ocakta burda erken eriyor ve üretim de fazla oluyordu . Ve her aybaşı , daha çok döküm olan v ardiya sorumlusu k apalı bir zarf ile ödüllendiriliyordu . Tartı şmanı n ardı ndan bu bilinçli işçi v ardiya amirini yakasından tutup ortaya

çekerek , gereken dersi verdi . Yaratıcı ve nasırlı elleri bu sermaye uşası n ı n sura­ tında patladı . Sonra işçilere dönüp ı5 Bizler y aptı : konuşma bir dakikal ı k kimiz , niçin buraday ı z ; b izleri b ir araya getiren koşullar neler ; fabrikaları çalış­ üretenler kimler ; emek nedir , tıranlar , sermaye nedir , devleti oluşturan güçler kimlerdir ve kapitalistlerin devlet içinde­ ı da Ardından vb . nedir? rolü ki Mayı stan sözetti . Şaşk ı n l ı k içinde bakan vardiy a amiri yalnızca bu adam neler söylüyor diyeb ildi . Ertesi gün vardiya amir ın ın tuttu[;u tutanak y üzünden bu işçinin k artı fabri. ka müdürü tarafı ndan alı n arak disiplin kuruluna verildi . Bu arada rapor alan bu bilinçli işçi her gün fabrikaya gelerek diGer vardiyalarla da görüşme olanar,ı n ı işten işçi Sonuçta bu k ararlı buldu . atıldı . işçiler 28 Nisanda toplanarak çeşitli talepleri tespit ettiler ve yemek boykotu k ararı aldılar . Yemek boykot u 29 Nisanda y apıldı , tek bir işçi dahi yemek yemedi . I şçiler fabrikaya çağı rdı kları gazetecile­ re sorunları n ı ve işgüvenliklerinin olma­ anlattılar . Yemeklerini aldı ktan dı�ını sonra birbirine karı ştırıp dışarı çıktı­ l ar . Yemekhanenin önünde yarı m saatten fazl a oturan işçiler kendi araları nda ı May ı s ve önemini tart ı ştılar. yemek basına de müdürü Fabrika b ?ykotunun y anl ı ş bir karar olduğunu ve s ı y as ı_ amaçla y apıldı�ı nı , ancak işçile­ rin taleplerini en k ı s a zamanda yerine getireceğini söyledi . atılan fabrikadan günü Mayı s 4 işç ın ın geri alı nm ası ıç ın imza k ampan­ yası yürütüldü . 600 kişilik işyerinden 5 4 5 imza toplandı . İ mzaları gördüğünde adeta çı ldı ran müdür ; "Bu adam kim oluyor da kadar işçiyi Bu istiyor . ·herkes bunu nereden tanı yor , nasıl samimi oluyor . Ben fabrikayı durdurur, ama bu adamı işe almam" diyerek korkusunu açı ğa vuruyor­ du . Sonuçta işçi geri alı nınadı . Ancak üretimin her alan ı nda azimli , k ararlı ve bilinçli bir işçi s ı n ı fı geliş­ Devrimci işçilerin fabrikadan mektedir . mücadeleyi engelleyemeyecek , atı lması atı lanların yerlerini yenileri dolduracak­ tır. A . ÇAKMAK - A . NADİ R ( * ) E Kİ M ' in notu : Konuyla ilgili işçi okuyucuları mı zdan iki ayrı mektup aldık . Birleştirerek yayınlıyoruz .


ıo

EKİM

ANKARA

Say ı

9

1

MAYIS HABERLERİ

Burj uv azi geçen ı Mayı slarda olduğu gibi bu ı Mayısta da y asal topl antı , miting vb . kutlama girişimlerini , istek kimden ve hangi çevreden gelirse gelsin geri çevirdi. Öyle ki salon kiral amak is­ tendiğinde verilen cevap; "önce valilik­ ten izin alın gelin , sonra konuşuruz" o­ luyordu" SHP ' nin Ankara ' da , Harp-iş sa­ lonunda sadece kendi çağı racağı insan­ l arla yapmayı düşündüğü ı Mayı s toplan­ t ı s ı n a ve b az ı dergilerin toplantı ve mi­ ting için yaptı kları başvurulara izin ve­ rilmedi . Aldı ğ ı m ı z bilgilere göre , Otomobil- İ ş ' ­ i n Ank ara şubesi Türk-İ ş ' e bağlı Harp­ i ş , Ağaç-i ş , Bası n-i ş gibi sendikalarla ı May ı s ' ta ortak toplantı ya da miting için biraraya gelme girişiminde bulunmuşsa da, bu girişim karşı lı ksız k almı ştı r . Yasaklamaları n yanı s ı ra , diktatörlük daha ı May ı s öncesinde Ankara ' da yoğun "güvenlik önlemleri" almı ştı . Bun a 2 8 Nisanda İ stanbul ' da y apılan öğrenci gençliğin eylemi de eklenince alı n an önlemler bir k at daha artırıldı . Kendile­ rinin deyimiyle "kuş bile uçurtulmuyor­ du " . Fakat tüm bu yoğun "önlemlere" rağmen , ı Mayıs Anka:ra ' da devrimci işçi ve öğrenci kesimleri tarafı ndan değişik biçimlerde k utlandı . Bu k utlama fabrikal ard a , alanlarda ve kitlesel bir biçimde y apı lamadı . Fabrika­ larda s ı nı rİı da olsa bir şeyler yapıl abi­ lirdi , ama ı May ı s ı n pazar gününe rastl aması bunu en gelledi . Ama bildiriler­ le , afişlerl e , pank artlarla , pullarla ve dar da olsa işçilerin ve öğrencilerin biraraya geldiği toplantılarl a , işçilerin kanıyla y aratılan nı May ı s geleneği" sermayenin tüm yasak ve engeliemerine karşın sürdürüldü . May ı s öncesi merkezi ı Bizler .de 1 olarak hazırlanan " İ şçi arkadaş! ı Mayı s geliyor ! " b aşlıklı bildiriyi b aşta işçiler olmak üzere toplumun diğer kesimlerine dağı ttı k . Ayrı ca " uy gun" yollarla devrim­ ci-demokrat kişi ve kuruluşlara y ay ı n organları n a , sendikalara ulaştı r ı ldı . Bil­ diri sayısı ndaki yetersizliği özellikle fabrikalarda ve işyerlerinde elden ele dolaştırarak gidermeye çalıştı k . Bazı fabrika ve işyerlerinde ı May ı s bildirilerimizle daha geniş bir kesime ulaşma imkanı bulduk . Bildirilerin elden dağıtılması , insanları n düşüncelerini ilk elden öğrenmemizi sağl adı . Bildirimiz işçi çevrelerinde gerek içeriği , gerekse dili açı s ı ndan olumlu bulundu . Böylece billli­ rimiz sadece " propaganda" ve " aj itasyon " işleviyle sı n ı rlı k almad ı . Daha s a ğl a m ve kalıcı ilişkilerin y aratılmasinı n da zemi­ nini hazırladı .

İSTANBUL

ı Mayıs proleterlerin birlik ve day�­ nışma g ün ü , tüm düny ada şartellerın k apatıldı ğı ve proleterlerin b� yra� lar� n ı kutlamak için b i r araya geldı klerı gun­ dür . Dünyan ı n pek çok ülkesinde yasak olm ay a n ı May ı s işçi b ayramı ülkemizde diktatörlük tarafından yasakl anm ı şt ı r . Fakat bu y ı l diktatörlüğün y as akları sökmedi . Y ine proleterler , ögrenciler ve devrimciler sabahı n erken s aatlerinde Taksim alanı nda buluştular . O gün b izler diktatörlüğün bütün yasakları n ı çiğnedik ve şanlı ı Mayıs b ayramı n ı kutlamak için tek bir yürek tek bir yumruk oldu k . istanbul ' un dört bir y an ı ndan gelen­ ler kısa bir sürede Sıraselviler caddesini doldurdu . Sabahı n çok erken saatlerinde Taksim alan ı n ı n giriş ve ç ı k ı şları dikta­ törlü ğün paralı askerlerince s ı k ı denetim alt ı n a al ı n m ı şt ı . Sıraselvilerde toplanan ve nerdeyse 3 bin kişiyi aşan kitle kararlı adı mlarla Taksim alan ı n a girmeye çalı ştı ysa da , bu gerçekleştirilemedi . Alana girernedik , ancak o gün bir arada olm a n ı n o şanlı günü kutlamanı n gururu­ nu duyuyorduk . Diktatörlüğün tüm y asak­ ları n ı çiğnemiş , sesimizi yükseltmiştik . Hep bir ağı zdan "Yaşas ı n ı Mayıs!" , "Kahrolsun Emperyalizm ! " , "Yaşasın Sos­ yalizm ! " sloganlarını haykırdı k . Cok geçmeden diktatörlüğün vurucu timl �ri , saldı rıya geç it . C adde b ir anda savaş alan ı n a dönmüşt ü . Polis tarafı ndan _al ı n an bir çok arkadaşı m ı z ı ellerı_ oden almayı başardı k . Tüm eksikliklerimize rağmen ı May ı s ı kutladı k . Gelecek y ı llarda ı May ı sı daha gür bir sesle , daha güçlü ve kitlesel bir biçimde kutlayacağı m ı za yürekten ina n ı ­ yoruz . ı May ı s gunu Taksim Meydan ı ' n a işçilerden çok öğrencilerin geldiği bir gerçek . Bu , en önemli eksikliğimizi ortaya koyuyordu . Bir grup E k im taraftarı

Bildirilerin dışı nda s ı n ı rlı sayıda da olsa , işçi ve öğrencilerin bir araya geldiği toplantılarda E k im ' in 7 . sa y ı s ı n­ daki nı May ı s "la ilgili y azıl ar okundu , günün önemi ve anlamı üzerine konuşul­ du . i şçi taraftarları m ı z ı n da k atıldı ğı SHP ' nin Yenimahalle Kongresi ' nde , " Y aş a­ s ı n ı Mayı s " , " 1 Mayı slar Engellenemez" ve " Yaşas ı n Özgürlük , Yaşasın Sosyalizm" sloganları atıldı . A . Aykut


Haziran 1988

EKİM

ll

Halkçi devrim anlay1ş1 {Zorunlu bir cevap-3) A . AZAD

PROLETER DEVRİMİN MADDi KOŞULLARI Yöneticimizin bizim bir proleter devri­ p latformumuza hedefleyen öngören , mi yönelik itirazl arını ele almaya devam ediyoruz . Şöyle yazıyor : " Devrimin niteliğini belirleyen şey , ülkenin sosyo-ekonomik yap ı sı , sınıfları n güçleri ve birbirleriyle olan konumu , ilişkileridir. Türkiye ' nin gerçeği yalnızca büyük bağımlı emperyalizme iktidarda burj uvazinin ve büyük toprak sahiplerinin olması , orta seviyede gelişmiş bir k apita­ lizm , feodalizmin büyük ölçüde tasfiye oluşu vb . değil , fakat aynı zamanda nicel ve nitel olarak doğrudan sosyalist dev � imi �erçe�leştirebilecek ölçüde geliş­ ışçı_ devrimci bir sınıfı , b ır mem ış durumda mutlaka önemli bir söz söyleme kudretin ı:: s::ıhip _ olan köyün ve şehrin demokrat ı k oğelerı ( şehir küçük burj uva­ zisi ve köylülük ) , yalnı zca k apitalist sömürüden , işgücünün hayv anca bir hı rs­ la . yağmaland ı ğ ı çalışma koşulları ndan değil , fakat aynı zamanda , halk ı n tü-· müyle birlikte demokratik bir cumhuriye-· acıl arı. kaynaklanan olmayışı ndan tin " ( agy. , da çeken işçi sınıfıdı r, vb s . 9-10 ) Önce bir noktayı saptamak gerekiyor . Burada , Türkiye ' nin orta derecede geliş­ m �ş k ap italist bir ülke olduğu , feodaliz­ mm k ap italist gelişme tarafı ndan , k alın­ tıları dı � ı n da , tasfiye edildiği goruşu k abul edılm ı_ ş oluyor . Böylece, yı llarca demokrat ik devrim programı nın b aşlıca gerekçes ı_ yap ıl an ve yöneticimizin " geri k almış"lı ğının aynası , ama kendince ünü almı ş yürümüş , hala herkese ilham k ay­ nağı olan ve bu yüzden de yeni b askı l a­ rı yapılan ( şaka değil ! ) şu 11 1 84 Kararl a­ rı "na da geçirdiği "yarı -feodal Türkiye" tezi terkedilmiş oluyor . Ala , bu da bir ilerlemedir( ! ) ; her ne kadar bu tezi hala savunanlar şimdi artık sadece topluma toplumun geri kesimlerinin bakış açısıyla .

b � kmaya devam eden TKP-ML , TDKP gibi bır k aç gruptan ibaretse de . . . Ancak , bizim proleter devrimin maddi koşulları na ilişkin saydı kları m ı z sadece bundan ibaret değildi . Yöneticimiz , zayı f dolayı , konumundan "vb . " ifadesinin çoğunu bunların narak ğı ı kudre�i � e � geç ı_ şt ı nverm ış . "Platform Taslağı "nda , " İ ktisadi Yapı v� ! ür�iye'de Kapitalist Gelişmenin Ana Çızgılerı " ve "Sosyal ve Siyasal Yap ı n ı n A n a Çizgileri" b aşlı klı i l k i k i bölümde , p :ogram_ati� . tezler olarak k aleme alı nmış b ı r met ın ıçın yer yer ayrıntılı sayı labi­ lecek bir biçimde -ki bu iki bölüm metnin takriben üçte ikisini tutuyor- , tarihsel e� rimi içerisinde Türkiye ' n in sosyo-ekono­ m ık yapısına ; sınıfların durumuna , siya­ sal yap ı ya ilişkin görüşlerimiz açı klan­ mışt ı . .. T �slağı in �e�eyen okuyucunun kolayca gorebıleceğı. gıbı , bu iki bölüm , devrimin ve programı n niteliği , stratej i ve iktidar vb . sorunları k apsayan "Türkiye Devrimi­ n �n � arakteri" _b a�lı klı üçüncü ve son .. un gerekçesı n ıteliğindedir . bol um "Türkiye Devriminin Karakteri : ülkenin somut soru cevabını , "Bu tarihsel koşulları nda, iktisadi ve toplum­ s �! gelişmenin düzeyinde , sınıf ilişkile­ r ınde , proleteryanın gelişme ve örgüt düzeyinde ve bütün bunların uluslararası koşullarla birlikte ele alınmasında bulur" denildikten sonr a , ilk iki bölümde verilen olgu; ar. tı_ıpluca . özetleniyor . Özetle şunlar: I k ı buquva devrimi ( 1908 ' 1 9 2 0 ) geçiren Türkiye'de burj uva siyasal kadro­ � ar�n ve burj uvazinin 1920 devrimiyle ıktıdarda ağırlı ğı sağlamasından sonra ..:_ cumhuriyet dönemi boyunca yaşanan evri min . k api talizm � n . her . alanda hakimiyetini , buq uvaz ı_ n ı_ n ı kt ısadı ve siyasi planda çıpl;k egemenliğini yar?-tmı ş olması , . Uluslararası m �lı sermayeyle içiçe geçm ış devlet tekellerı ve özel tekellerin ülkede doğrudan faaliyet gösteren ve uluslararası tekellerin üretimin ve serma-


12

EKİM

Sayı

9

yenin en büyük bölümü elinde tutması; tekelleşmenin ileri boyutları , * Nicel ve nitel olarak güçlü bir proleteryanı n , proleterlerden ve yarı-p ro­ leterlerden oluşan dev bir emek ordusunun v arl ı ğı , * Ücretli emek sömürüsünün iktisadi damgasını vuran b aşlıca olgu hayata emek-sermaye çelişmenin temel olması , (proletarya-burj uvazi ) çelişınesi olması , * Sosyalizm için asgari sanayi temelin v arlı ğı , i şçi sınıfının önderliğindeki bir * devrimin k açı nı lmaz olara k iktida rdaki s­ burj uvazi nin egeme nli3i ni yıkm a � , . ul � ı Tur­ sın cephe yenin serma l arara sı mali olkiye ı de yarıp dışın a çı kmak zorunda ması . o ı r proleter devrimin maddi koşulları için sayılmış olgular işte bunlardı r. Bu olguların bir teki bile tartışma götürmez . Bir p roleter devrimin maddi koşulları bakı m ı ndan daha neler gerekli­ dir? Türkiye bunun için gerekli asgari koşullardan daha fazlasına sahip değil midir? Dahası , Türkiye ' nin , üretici güçle­ rin düzeyi ; sanayinin ve tarı m ı n gelişme düzeyi , proleterlerin nüfus içindeki nicel gücü , genel eğitim düzeyi bakımından , Demokratik Almanya vb. gibi özgünlükleri örnekler dı şında , tarihsel b azı olan kadar sosyalizmi kurma ışı ne bugüne başlangıç tümünün ülkelerin gırışmiş noktaları ndan daha ileride olduğu tartı ş­ ma götürür mü? Bir ülkede , nasıl ve h angi yoldan olursa olsun , k ap italist gelişme iktisadi ve siyasal planda burj uva ilişki ve kurumların egemenliğine yol açmı ş , e­ mek-sermaye çelişkisi temel çelişki haline gelmiş , sosyal':izm için asgari bir sanayi temel oluşmuşsa , o ülkede sosyalist dev­ rim gündeme girmiş demektir. Bugün ileri k ap italist ülkelerin dışın­ da , orta kuşak k ap italist ülkelerin tü­ münde ve daha geri kapitalist ülkelerin ön maddi devrimin proleter çoğunda koşulları oluşmuştur. Tarih yerinde say­ mıyor . Bugün yeryüzünde ulusal kurtuluş ve burj uva devrim süreçleri önemli ölçüde tamamlanmı ştı r . Kapitalizm yüzyı l ı n b a­ bütün yeryüzünde yana bu şı ndan genişlemesine ve derinlemesine gelişmiştir. Sorun , proletaryanın ve diğer devrimci güçlerin bir proleter devrim için h azı r­ lanması ve zayıf halkaların k ı r ı lması sorunudur. Diğer şeylerin yanı sıra , soya­ list sistemin bozulması , yozlaşması , geri­ ye dönüş ve evrensel çapta egemen sözde Marksizmin iki yorumunun, revizyonist-re­ popülist yorumunun dünya ve formİst ülkelerinin işçi ve devrimci hareketini geri görevlere , geri programlara m ahkum etmesi , proleter devrim sürecini kesintiye

u ğratan , geciktiren en önemli etkenlerdir . Ama yöneticimiz , Türkiye işçi sınıfı­ nın nicel ve nitel bakı mdan bir sosyalist devrimi gerçekleştirebilecek ölçüde geliş­ ileri s uruyor . Ancak , memiş olduğunu bunu ileri sürerken herhangi bir bilgiye mi dayanıyor? Kesinlikle . Zira sı radan bir inceleme dahi bunu söylemeyi olanak­ sız kılar . Besbelli k i , eski teori ve gerçeği ya için , kurtarmak programı k asten görmezlikten geliyor , ya da deyimi hoşgörün, düpedüz savuruyor . İ lginçtir; Türkiye işçi sını fını ve mahkum görevlere geri komünistlerini etmek isteyenler , geri p rogramları nı ge­ rekçelendirmek için işçi sınıfının gelişme göstermeye çalı ş ı yorl ar . geri düzeyini Burj uva demokrasisini kendine p rogram edinen TKP ve onun lideri H . Kutlu böyle Demokratik devrimcilerimiz aynı yaptı . şeyi yaptı ( TKP-ML H areketi ) . Yöneticimiz olmak hırsının s ı rf bize karşı ise , bu konuda hiçbir körlükle , yarattı ğı incelemeye dahi girişrneksizin sadece söy­ leneni tekrarlıyor. Türkiye işçi sınıfının toplum içindeki nicel gücünü ve nitel düzeyini , sırf bu konudaki çarpı tmalar ve özellikle de so­ lun h alkçı kesiminde yaygın olan bilgi­ sizlik yüzünden , bir platforma pek uygun gitmemesine rağmen , amaçlı olarak ayrı n­ t ı l ı vermiştik. Hangi istatistiğe ve ince­ verdiğimiz bakılsı n , bakılırsa lemeye ra kamlar ve bilgiler eksiktir ama fazla değildir . Aileleriyle birlikte hasaplandı­ ğ ı nda işçilerin nüfusu 20 milyonu aşıyor. Buna yarı -proleterler eklendiğinde ortaya ç ı k an büyük emek ordusunun toplam nüfusun en. . büyük bölümünü oluşturduğu görülür . p roleter proletaryanı n üncü devrimine k azanabiieceği ve k azanması zorulu olan sermaye tarafı ndan ezilen ve sömürülen şehir ve k ı r ·küçük-burjuvazisi­ ücretli kesimleri , emekçi yoksul nin işgücü kullanmayan geçimlik işletmelerin ( orta köylüler köylüler küçük sahibi değil) de gözönüne alı ndı ğ ı nda , bunların p roletary ayla birlikte nüfusun ezici ço­ i şte apaçı ktı r . ğunluğunu oluşturduğu proleterya devriminin zaferi proletaryanı n nüfusun bu kesimleriyle ittifakı ndan geçe­ cektir. Bu da proletarya devriminin ve p roletarya iktidarının teminatı demektir. işte biz bu nedenle "Proleterya devriminin ve k ı rlarda güvence kentlerde zaferi Lenin ' in , demiştik . olacaktır" altı nda Marks ve Engels ' e dayanarak geliştirdiği ve tarihsel pratik tarafı ndan doğrulanmı ş sosyalist devrim teorisi d e bunu öngörür . Saf bir proleter devrim k atıksız bir ütopyadır; işçilerin çoğunluğu oluşturma­ sını şart koşmak veya beklemek ise ya devrimden hiçbir şey anlamamanın ya da gerçekte böyle bir amac ı n olmadı ğının


Haziran 1988 kanıtıdı r . i şçi sınıfının nitel düzeyine gelince ; yöneticiınİzin bundan anladı ğı nedir , anlaşılmıyor ; ama biz bununla bizzat k apitalizmin s ı n ı fa verdiği eğitimi , onu büyük işletmelerde toplayarak örgütlemesi­ ni, sı nı f olar ak şekillendirmesini vb . kastediyoruz . Ki , bunun düzeyinin belli­ b aşlı tipik göstergelerini vermiştik . Genel eğitim düzeyi , örneğin E kim devrimini gerçekleştiren Rusya proletaryası nı nkin­ den çok ileridir, kıyaslanamaz bile . Sadece okuma yazma oranının yüksekliği­ ne değil , Türkiye işçi sınıfı içerisinde , orta , lise ve meslek okulları mezunları- nın oranı nın yüksekliğine ve bu oranın giderek artışına işaret etmek yeter . Ancak buna k arşı lı k , sosyalist bilinç ve örgütlenme düzeyi bakı mından ne yazıkki korkunç derecede geridir . Bunu yaratmak da öncü komünistlerin işidir . İ şte subjektif etkenin rolü burada ortaya ç ı k ı yor . Komünistlerin rolü ne? Ama düşününüz ki , onyı llardı r sosyalizm , komünizm adı na ortaya çı k anların sı n ı fa taşıdı ğı , bir tür burj uva sosyalizmi ile birlikte reformist , burjuva demokratik önyargılar ya da bulan ı k sosyalizm fikirleriyle karışık burj uva demokratik demokratik fikirlerden veya devrimci b aşka bir şey değildir . Yeri gelmişken ; program işçi sınıfının siyasal bilinç ve örgütlenme düzeyine göre saptanmaz . Popülistlerimiz , Lenin ' in Rusya 1 da demokratik devrimden sosyalist devrime kesintisiz geçişin koşulu olarak belirlediği proletaryanı n bilinç ve örgüt­ lenme düzeyi sözlerini yanlış yorumlaya­ rak ya da çarp ıtarak , Türkiye protary a­ sının siyasal bilinç ve örgütlenme düze­ yinin geriliğini demokratik devrim prog­ ram ı n ı n gerekçesi haline getiriyorl ar . Bu böyle olsaydı , bugünkü koşullarda ileri k ap italist ülkelerde , Avrup a ' da dahi sosyalist devrim programıyla ortaya çı k­ mak olan aksı z olurdu . Bu teorik olarak saçma , pratik olarak burjuva bilincin önünde boyun eğiştir . Program , çok kısa olarak , içinde bulunulan tarihsel çağ ve ekonomik-toplumsal gelişmenin düzeyi ta­ rafından belirlenir . Ve tutarlı devrimci parti programı nı buna göre belirleyip işçi sınıfını bu programı n düzeyine çı k armaya çalı şan p artidir . Buraya k adar sorunu yöneticiınİzin bakış açısı çerçevesinde , k ap italizmin ve işçi sınıfının nicel ve nitel gelişme düzeyi bakımından ele aldı k . Ancak sorun üretici güçlerin düzeyi , işçi s ı n ı fı ­ nın sayı sal çoğunluğu vb . çerçevesine hapsedilemez . Sorunu bu çerçeveye hapset­ mek , çağı mızı , çağımızın kapitalizmini , eşitsiz gelişmeyi , işçi sınıfının bütün sömürülen kitleleri harekete geçirici "ön-

EKİM

13

cü" yeteneği , tarihsel misyonunu anlama­ mak demektir . Bu konuda çağımızın nesnel gerçeğinden ve tarihsel deneyler­ den çı karılan , ve yine tarihsel deneyler tarafından doğrulanan Leninist devrim teorisi biliniyor . Ama bu unutulmuş gorunuyor , unutturuluyor ya da yeniden tartışma konusu ediliyor . Biz de burjuva demokrasisini kendine program edinenierin ve demokratik devrimcilerimizin 60-70 yıl önceki tartı şmaları , ya da benzer tartış­ maları yeniden açmaları , Kautskistlerin , sarı lmaları ya Menşev ikierin teorilerine da yakı nlaşmaları dikkat çekicidir . Biz de göstermekle , yeniden hat ı rl at­ makla yükümlüyüz . Stalin , 1924 ' de I I . Enternasyonal opor­ tünistlerinin teorik dogmaları nı eleştirir­ ken , "proletaryanı n iktidara geçiş koşul­ ları n a ilişkin " olanı hakk ı nda şunları yaz ı yordu : "Oportünistler , proletaryanı n , ülkenin çoğunluğunu meydana getirmeden iktidarı ele geçiremeyeceğini ve geçirmemesi gerek. tiğini söylerler. Bunun kanıtı yoktur ; çünkü bu saçma tezi , ne teorik , ne de pratik olarak haklı göstermek olanaksı z­ dır. Lenin , bu İkinci Enternasyonal b ayları n a , pekal a , dediğinizi k abul ede­ lim , diyor , ama nüfusun azı nlı ğını oluşturan proletarya , emekçi kitlelerin büyük çoğunluğunu kendi çevresinde top­ layabildiği ( savaş , tarım bunalımı vb . gibi ) bir tarihsel durum meydana gelince , niçin iktidarı ele geçirmesin ? Proletarya , sermayenin cephesini yarmak ve genel gelişmeyi hı zlandı rmak için elverişli uluslararası ve iç durumdan niçin yarar­ lanmas ı n ? Marx , daha 1850 yıllarında " köylü savaşı nın bir çeşit ikinci b askı sı " proletarya devrimine yardım edebilirse , Almanya ' da devrimin "mükemmel" koşullar sağlayacağını söylememiş miydi ? O zaman, Almanya ' da proleterlerin sayı s ı n ı n , örne­ ğin 1 9 1 7 ' de Rusya ' daki proleter say ı s ı n­ dan daha az olduğunu bilmeyen var mı ? " ( Leninizmin Sorunları , s . 19 , Sol Yayı nla­ rı ) 1 9 1 7 ' de Rusya ' daki p roleterlerin sayı­ sını n bugünün Türkiye ' sinden daha az olduğunu , toplam ülke nüfusuna oranının ise bugünün Türkiye ' siyle k ı yas bile götürmeyeceğini bilmeyen v ar mı ? Rusya bir küçük-burj uvalar ülkesiydi . Şimdiye kadar bu Türkiye için de söylenirdi . Ancak bu doğru değildir , gerçeğin ancak bir yanını yansıtabilir; şimdi art ı k Türkiye bir proleterler , yarı -proleterler ülkesidir de , denmelidir . Stalin ayn ı eserinde şunları da yazı­ yordu: ll genel kural olarak , emperyalist h alkaların en zayıf cephenin zinciri , noktada kırılmal ı dı r ; ve bu olduğu


14

EKİM

Sayı

9

noktanın ille de kapitalizmin en gelişmiş olduğu , proleterlerin y üzde şu , köylülerin yüzde bu k adar olduğu bir ülke olması şart değildir . "Bundan dolayı , proleterya devrimi sorunu k arara bağlanı rken belirli bir genel nüfusa proletary asının ülkenin oranı hakkında istatistik hesaplara , emperyalizmin ne olduğunu anlamamış olan ve devrimden tıpkı vebadan korkar gibi korkan Ikinci Enternasyonal yorumcu­ ları nın verdikleri özel önem tamamiyle büyütülmüştür . ( age . , s . 3 1 ) 1946 ' da yayınlanan Tüm Yapı tlar ' ı n ı n birinci cildine yazdı ğı "Giriş"te ise b u konuda daha net b i r açı klama var : " . . . k apitalizmin Avrupa ve Amerika ' ­ daki daha sonraki gelişmesi , emperya­ lizm-öncesi k apitalizmden emperyalist k a­ pitalizme geçiş ve nihayet , Lenin ' in farklı ülkelerdeki eşit olmayan iktisadi ve siyasal gelişme yasası nı bulması . . . sosyalizmin zaferinin , k apitalizmin henüz en yüksek gelişme noktasına erişmediği ve proletary anı n henüz nüfusun çoğunlu­ nu oluşturmadı ğı , ama k apitalist cephe­ nin proletarya tarafından kırılacak ölçü­ de zay ı f olduğu tek tek ülkelerde , pek­ ala olanaklı olduğunu ortaya koydu. Le­ ninist sosyalist devrim teorisi , sosyalist devrimin , mutlaka k ap italizmin en çok geliştiği ülkelerde değil , ama esas ola­ rak k apitalist cephenin zay ı f oldu ğu , proletaryanın bu cepheyi kı rması n ı n ko­ lay oldu ğu , kapitalizmin , diyelim ancak orta bir gelişme düzeyine ulaşt ı ğ ı ülke­ lerde zafere ulaşacağı tezinden yola çı­ k ar . " ( Aktaran: Ed . Anarşizm mi? Sosya­ lizm mi? , s . 56 , Sol Yayı nları ) 1928 ' de k abul edilen I I I . Enternasyonal Programı da aynı bakış açısıyla kaleme alı nmışt ı r . Programın V . bölümünün "Dünya Prole­ tarya Oiktatörlüğü İ çin Mücadele ve Başlıca Devrim Tipleri" başlı klı 8 . madde­ sinde , "programın başlıca siyasi talebi proletarya diktatörlüğüne doğrudan doğru­ geçiştir" denilen ileri k ap italist ya ülkelerden sonra , k ap italizmin orta dü­ zeyde geliştiği ülkeler için şunlar yazı l ı : "Yarı -feodal ilişkilerin tarımda büyük ölçüde v arlı ğını sürdürdüğü , ancak buna rağmen sosyalizmin inşası için gerekli maddi önkoşulları n belli ölçülerde var oldu ğu , burj uv a-demokratik devrimin ta­ mamlanmadı ğı , k apitalizmin gelişmesinin orta düzeyde olduğu ülkeler ( I spany a , Portekiz , Polanya , Macaristan , Balkanlar vb . ) : Bu ülkelerden b azı ları nda burjuva demokratik devrim oldukça hızlı bir şekilde gelişerek sosyalist devrime dönü­ şebilir , diğerlerinde ise burjuva-demokra­ tik devrimin görevlerinden bir çoğunu

yerine getirmek zorunda olan p roletarya devrimi tiplerine gerek duyulacaktı r . n ( Komünist Enternasyonal Programı , s . 74 , Aydı nlık Yayı nları ) Şimdi , bu günkü Türkiye ' nin , sözü edilen ülkelerin o günkü gelişme seviye­ sinden daha geri olduğunu , proleter devrimin maddi önkosullarının y_etersiz olduğunu kim iddia � edebilir? Orneğin Türkiye ' nin sanayisinin ve prolet ary ası­ nın bugünkü gelişme düzeyinin o günkü İ sp any a , Portekiz vb. . . ülkelerden çok daha iler olduğu tartı şma götürür mü? Türkiye ' de tarımda yarı -feodal ilişkilerin büyük ölçüde varlı ğını sürdürmesi bir yana , tali , önemsiz olduğu tartışma götürür mü? Okuyucuya şunu hatı rl atmak isteriz k i ; amacımız Marksizmi onun metinlerini tartışmasız bir ispat arac ı olarak kullan­ mak değil . Tersine , biz programı m ı zı ve stratej imizi , teorinin ı ş ı �ı nda , ama y aşa­ dığımız toplumun nesnel gerçeğinden çı­ k ardı k . Burada göstermeye çal ı şt ı ğı m ı z , sadece bunun , bilinen teoriye d e uygunlu­ ğudu r . DEMOKRASi SORUNU demokratik demokrasi , Yöneticimiz , cumhuriyet diyor , bunları atlı yarsun uz , demokrasi sorunu da dahil her şeyi sosyalist devrime bağlıyorsunu z , diyor . Biz i , demokrasiyi , demokratik cumhuriyeti program edinmedip,imiz ıçın gerçeklerden kop m akl a , teoriden sapınakl a suçluyor. Ve demokrasi üzerine b azı gelişigüzel sözler , oradan buradan birkaç alı ntı ; ama y azdı kları ndan anlaşı lan odur k i , yöneticimiz , b u kavramların somut , bilim­ sel , tarihsel içeriğinden bihaberdir , bu konuda sı radan bir teorik bilgiye ve k avray ı şa dahi sahip de(:ildir . Bir kaç noktayı hatı rlatmak gereki­ yor . Birincisi , sınıf içeriğinden sözetmeksi­ zin genel olarak demokrasiden sözedile­ mez ; hangi demokrasi , nasıl bir demokra­ s i , bu nokta açı k seçik konmalıdı r , tersi işçilerin sınıf bilincini burj uvazi y ararı­ n a bozmak , onları aldatmak olu r . "Mantı k ve tarihle al ay etmedikçe , ayrı ayrı sınıfl ar v arolduğu sürece ...yalnızca sınıf­ sal demokrasiden sözedilebileceği açı ktır" diyordu Lenin . Ve ekliyordu : "Tarih feodalitenin yerini alan burjuva demokra­ si ile , burjuva demokrasisinin yerın ı alan proleter demokrasiyi bilir . " (Proleter Devrim ve Dönek Kautsky , s . 2 6 , 2 7 , Bilim ve Sosyalizm Yayınları ) İ kincisi , " Demokrasi bir devlet biçimi­ dir . . . " Ve gerek burj uva devletler , gerek


Hazira n 1988 proleter devletler' çeş-itli biçimler alırlar. Demokratik cumhu riyet kapitalist toplumun devlet biçimlerinden biridir ; demokratik cumhuriyet dedifiiniz burj uva cumhuriyet­ tir . Örneğin İ sviçre , Fransa , F . Alma nya , simdiki Yunanistan birer demokratik cum­ h uriyettir. Demokratik cumhuriyet kap italist top­ lumun en ideal devlet biçimidir . Ama Engels 1 in kendi yüzyı lı ndaki demokratik cumhuriyetlerden sözederken belirttiV,i gi­ bi , "zenginlik iktidarını demokratik cum­ huriyette , dalaylı ama bir o kadar da güvenli bir biçimde gösteri ( r) . " "Demokra­ tik cumhuriyet , kapitalizmin olanaklı olan en iyi politik biçimidir� çünkü sermaye , iktidarını öyle sa";lam , öyle güvenli bir biçimde kurar ki , burj uva demokratik cumhuriyetind eki hiçbir kişi , kurum ya onu sarsamaz . " i, deiTisiklirT p arti da '' ( Lenin , Devlet ;e i ht ilal , s . 24 , Bilim ve Sosyalizm Yayınları ) Bak ı n ı z kapitalist dünyadaki demokratik cumhuriyetlere , göz­ lerimizin önünde cereyan eden tastamam ça�ı nda , tekeller Ça3ımızda , budu r . tekelci kudreti , iktisadi burj uv azinin k apitalizm öncesi döneme göre öylesineı dev boyutlara ulaşmışt ı r ki , tekellerle devlet öylesine kaynaşm ı ş , öylesine içiçe geçmiştir ki , militarizm ve bürokrasi öy­ lesine güçlenmiştir k i , kapitalist toplum­ larda demokratik cumhuriyet , demokrasi , kelimenin gerçek anlamıyla bir aldatma­ caya dönüşmüştür . "Biz" diyordu Lenin ; "proletarya için , k ap italist rej imde en iyi devlet biçimi olarak demokratik cumhuriyetten yanayı z ; ama unutınaya da hakk ı m ı z yoktur ki , hatta en demokratik burjuva cumhuriye­ tinde b ile , halkın nasibi , ücretli kölelik­ ten başka bir şey değildir . " ( age . , s . 3 1 ) "Çok küçük bir azı nlı k için demokra­ si ; zenginler için demokrasi : Kapitalist toplumun demokratizmi işte budur . " ( age . , s . 1 1 6) Burj uva demokrasisi şekli-biçimsel ve şarta bağl ı d ı r . Burj uvazi , iktisadi gücüyle , elinde tuttuğu ya da satı n aldı ğı b ası n , radyo_!_ televizyon vb . , bugün dev ölçülere ul aş­ mış , p rop aganda aygı tlarıyl a , çeşitli renkten p artileri , eğitim , kültür kurumla­ rı , dini kurumlar aracılı ğıyla vb . ege­ menli;;ini teminat altına alı r . Yı ğı nları bunaltı r , alı klaşt ı r ı r , yabancı laştırı r , yönetim işlerine , siyasete "boş verme"leri­ ni sağl ar . Her şey adeta dört beş yılda bir kullanılan ve sermayenin egemenliği­ nin k ı l ı n a bile dokunmayan genel oya , seçimlere indirgenir . Ve bizde pek k ı t olmuş olması ndan dolayı , farkı nda olarak veya olmayarak o kadar idealleştirilen , program edinmedi[:imiz için k ı n andı ğımı z , demokratik cumhuriyetlerde olan işte bu­ dur . Demokratik cumhuriyetler bu çağda

EKİM

15

sadece yozl aşm ayı , çurumeyi , yabancı l aş­ mayı , gericili";i temsil ediyorlar ; burjuva demokrasisi ikiyüzlüdür , b içimseldir . Şartlı d ı r : bu - k adarı dahi şarta bafTl ı dı r ; egemenl iiTi tehlikeye girdi<Tinde ser�aye tereddütsü� çıplak diktatörl'ün ' e, faşizme başvuru r , biçimsel demokra t ik kurumları da ortadan k aldı rı r . Bizim gibi ülkeler bir yana "demokrasinin beşiği" Avrup a ' nı n tarihi de - bizzat bu­ nun k anı t ı ctı r . Yalnı zca sosyalizm , yaln ı zca proletar­ ya iktidarı , sömürücü bir azı n l ı k baskı altı nda tutolmakla birlikte , halk için , nüfusun ez ıcı çoğunluğu için gerçek ve doğrudan bir demokrasiyi gerçekleştirebi­ lir . Nüfusun çoeunluğunun devlet işlerine , yönetim işlerine doğrudan ve aktif k at ı l ı ­ m ı nı sağlayabilir . B u çağda , k ap italist bir ülkede , işçi partisi , ancak bunu , proleter demokrasiyi 1 sosyalist cumhuri­ yeti ( " h alk demok rasisi" 1 " h alk cumhuri­ yeti" denilen şey de bunun bir biçimidir) program edineb ilir . Burj uva demokrasisi­ ni , demokratik cumhuriyeti program edin­ mek tarihsel ve siyasal bakı mdan gerici­ liktir . Yöneticiınİzin kafası demokrasi , cumhu­ riyet k avramları konusunda açı k değildir ya da karmakarı şı ktı r . Bu yüzden açı k bir tanım yapmaktan kaçınıyar . Sadece Rusya devrimine ilişkin formülasyonl arı aktarıyor . "Birinci aşama . . . " , " ikinci aşama . . . " Hepsi bu ! Bolşeviklerin hedefle­ dikleri türden bir " işçi köylü diktatörlü­ ğü"nün Türkiye ' nin bugünkü tarihsel-top­ lumsal gerçeğine uygun düşmediğini daha önce açı klamı ştı k . Tarihsel olarak ender ve geçici bir durum olarak ihtimal dahilinde olsa da -ki , Türkiye gibi modern sını fların oldukça güçlü olduğu bir ülkede son derece zayı f bir olas ı l ı k­ tır- işçi p artisinin kendi iktidarını değil de , bazılarının ileri sürdüğü gibi "kü­ çük-burj uva demokratik iktidar" türünden bir şeyi hedeflernesi akıl almaz bir şeydir . Bu daha b aştan p roletaryayı küçük-burj uva siyasal p artilerin yedeğine sokmak demektir. Geriye burj uva demokra­ sisi , demokratik cumhuriyet kalı yor . Ama savunulan program , bütün halkçı , demok­ ratik devrimci programlar gibi , yürürlük­ teki burj uva iktidarı devirmeyi hedefledi­ ğine göre yerine geçirilecek şey " burjuva­ zisiz burjuva demokrasisi" türünden bir şey ( "burj uvazisiz kapitalizm" türünden b ir şey gibi ! ) olmas ı n ? Yöneticimiz ikide b i r RSDİP ' in , Bolşe­ viklerin programına gönderme yap ı yor. Onlar önce demokratik b ir cumhuriyeti hedeflediler , bunu atlamadılar , diyor . Tek sermayesi bu . Ama bir kez daha ; Çarl ı k Rusyası geride k aldı , 20 . yüzyı l ı n son çeyreğinde burj uva Türkiye ' d e yaşı ­ yoru z . Çarl ı k Rusyası feodal s ı n ı f ı n


16

EKİM

Sayı

9

egemen olduğu otokratik bir ülkeydi ; kast sisteminin kal ı ntı ları n ı n hala v arl ı ğ ı nı sürdürdüğ ü , tarımda feodal , yarı-feodal toprak mülkiyetinin egemenliğini sürdür­ düğü bir ülkeydi . Orada devrim , doğal olarak , önce iktisadi yapıda ve siyasal üstyap ı da feodal rej imi yı kmay ı burj uva gelişmenin önündeki engelleri temizlerney i , böylece sosyalist devrimin yolunu açmayı hedefledi . Ve bu koşullar altında , Mark­ sosyalist sistlerin burj uva toplumun , devrim savaşımına girecek proletarya için de ol anaklı en iyi politik b içimi olan de­ mokratik cumhuriyeti hedeflemeleri , onu pro !? ram edinm �leri _ son derece doğaldı . Len ın , Avrupa dak ı burj uva devrimierin tarihi tecrübelerini ve Marks ve Engels ' in 1850 ' den sonra geliştirdikleri taktikleri gözönüne al arak , RSDİP programının man­ tıki sonucudur diyerek " İ k i Taktik"te o�taya attı ğı , belirli b ir siyasal kurum , b ı r "düzen örgütü" olarak değil de , "sa­ vaş örgütü " , yani bizzat silahlı proletar­ ya ve köylülüğün fiili egemenli <H olarak n �tel_ediği "prol �tarya ve köylülü0ğün dev­ rı m � ı d�mı_ıkrat ık diktatörlüğü" ile ise , �mq uvazı n ın tutarsızl ı ğ ı n ı , ihanetini ve ılk fı rsatta proletaryayı silahsızlandı r­ may a , devrimi durdurmay a , kazanımlarını gaspetmeye çalı şacağı n ı gözönüne alarak , burj uva devrimi son noktasına k adar götürmeyi ve bu elverişli noktadan sosya­ list devrime geçmeyi hedefliyordu . Ama Lenin , iktisadi toplumsal içeriği ( burj u v a ) nedeniyle , iktisadi planda burj uvaziy i , sermayeyi hedeflemek , zayıf­ Iatmak bir y ana , tersine , demokratik devrimin ve demokratik cumhuriyetin bur­ juvaziyi , onun egemenliğini güçlendirece­ ğini döne döne vurguladı . Peki y a b izdeki koşullar nedir? Örne­ gm , "yarı -feodal Türkiye" tezi de terk­ edildiğine göre , bizde demokratik devri­ min iktisadi , toplumsal temeli nedir? Demokratik devrimcilerimiz bu temeli gös­ termek zorundadırlar . Bu temel gösteril­ meksizin demokratik devrim programı nda ı srar etmek ' düpedüz saçmalı ktı r . Her program içinde bulunulan tarihsel çai!ın v � �elirli . bir iktisadi-toplumsal geliş�e­ n ın ıfades ı olmak zorunda değil midir? Popülistlerimizin ( ve yöneticimizin ) sık sık b aşvurducu "İki Taktik "te Lenin şunları da yazı yordu : " . . . Marksist açı dan devrim nedir ? Yeni üretim ilişkilerine uygun düşmeyen ve bu ilişkilerin iflasına yol açtı ğı eskimiş siyasal üstyap ı nı n , belli bir anda , zor yoluyl a y ı kı lması dı r . Otokrasi ile kapitalist Rusy a ' nı n tüm y ap ı sı arası ndaki çelişki ve Rusy a ' nı n burjuva demokratik gelişmesinin bütün gereksinme­ leri , �u ç_ı:lişkinin y ap ay bir biçimde uzun b ı r donem sürdürülmüş olması yü­ zünden , şimdi çok şiddetli bir biçimde

onun y ı k ı lmasına yolaçmış bulunmakta­ dı r . " ( s . 1 53 , Sol Yay ı nları ) Ya bizde sorun nedir? Bizde "eski" üretim ilişkileri nedir ; kapitalist üretim ilişkilerinin ta kendisi deifil midir? Bunların yerine geçmesi gereken "yeni" ü � etim ilişkileri . sosyalist üretim ilişkile­ rınden başka b ı r şey olabilir mi? Yoksa " demokratik k ap italizm" ya da "yeni demokratik ekonomi " gibi b ir şey olmas ı n ? Bizde y ı k ı lınası gereken siyasal üstyap ı burj uva üstyapı , burj uva devlet deifil 0 midir? Orda çözülmesi gereken başlı ca çelişme feodal-otokratik Rusya ' yl a burj u­ v a-kapitalist Rusy a arası ndaydı . Bizde nedir ; emek-sermaye , burj uvazi-proletarya çelişkisi değil midir? Bizde özellikle solun halkçı kesimi , teorinin ve tarihin deneyleri ışı ğında yaşadı ğı çağın ve toplumun somut tahlili yerine , yersiz tarihsel p aralellik , kötü taklit ve ardan burdan alı ntılarla sözüm­ or_ı a çizgi-program kurmaya çalışmıstı r . . Y ırm ı yıldır sürdürülen b u yönte�den hala bir adım öteye gidilmedi . Ya Rusya devrimi , ya Çin devrimi , ya da Küba devrimi taklit edilir . Yöneticimiz ise bu geleneuin sonradan zaval�ı bir k arikatÜrüdür . İşi �örme ıfrat a , komedıye vardırı yor . Lenin ' i oku­ yar , ondan sadece p arlak cümleler bulu­ yor . Onun Rus edebiyatı ndan al ı p yaz ı la­ rı nda kullandığı tipleri aynen kullanı­ üstüne üstlük okuyucu yu aptal yor : yer ı ne koy arak , bu tipler için editörlerin sonradan . düştükleri dipnotları aynen a� ı p kendı y azılarına dipnot ol arak dü­ şuyor . Fransızca bilmiyor , ama Lenin 1 in y azı l arındaki Fransızca cümleleri bize Fransı zca aktarı yor ! Böylece derin ( ! ) kültürünü , teoriyle, edebiyatla ne k adar haşır neşir old';l ğ '! nu göstermeye çalışı­ yor . . . E h, dey ımı hoşgörün , " hapisane kültürü" ile bu k adar olur . . . Daha önce bir örneğini vermiştik . i şte . _ b �r ı �ah a : �ulmuş yine Lenin ' den p arlak bır cumle: . . sı;ımut siyasal amaçlar, somut koşullar ıçerı s ı_ nde belirlenmelidir . Her şey gö�e�idir , her şey akıp gider , her şey . değış ır . " . I y i de , diyalektik materyalizmin nefis b ı r anlatımı olan bu sözlerin anlamı üzerine h iç k afa yordunuz mu bayım? Dahası , h ı_ ç olmazsa , Lenin ' in bu sözleri o� �duğunuz m_�tin �e hangi amaçla sarfet.:_ , bu sozlerı takip eden cümlelere t ı_3ıne ıç dikkat ettiniz mi? Sözkonusu paragra­ h fı olduğu gibi aktan yoruz : •:sı_ımut siy �sal amaçlar , somut koşullar . ı�er ıs ınde bel ı rlenmelidir . Her şey göreli­ d ı �.. her şey akıp gider ve her şey . deg ış ı r . Alman sosyal-demokrasisi , cumhu­ riyet istemini programına koymuyor . Al­ manr_ a ' da durum öyledir ki , bu sorun p rat ıkte sosyalizm sorunundan ayrılamaz ( Engels , Almanya için , 189 1 Erfurt Prog·


Haziran ram ı n ı n taslağı n ı yorumlarken cumhuriye­ tin ve cumhuriyet için savaşı mın öneminin küçümsenmesine karşı uyarı larda bulun­ muş olsa bile ! ) . Rus sosy al-demokrasisin­ de cumhuriyet isteminin program ve aj itasyon dışı b ı rakılması diye bir sorun hiçbir zaman olmamıştır bile , çünkü ülkemizde cumhuriyet sorunu ile sosyalizm sorunu arası nda ayrı lmaz bir bağ olduğu sorunu bizde sözkonusu edilemez . 189 8 ' in Alman sosyal-demokratının cumhuriyet so­ rununa özel bir aiTırlık vermemiş olması · oldukça dot;aldı ve� bu , ne bir şaşk ı nlı r;a ve ne de bir suçlamaya neden olabilir . Ama 18 4 8 ' de cumhuriyet sorununu arka plana iten bir Alman sosyal-demokratı düpedüz bir devrim haini olurdu . Soyut gerçek diye bir şey yoktur . Gerçek , her zaman somuttur . " ( Demokratik Devrimde Sosyal-demokrasinin İki Taktini , s . 100 ) İşte biz de bunu anıatma'y a çalı şmış­ tı k . Demek ki , demokratik cumhuriyet sorunu , demokrasi sorunu ( bir devlet durumu olarak ) mutlak bir şey deCilmiş ; atl anabilirmiş , başka koşullarda pratikte sosyalizm sorununa b a:;tlanabilirmiş , bu yüzden de program dışı bı rakılabilir­ miş . . . Hatta Engels b aşka türlü düşünmüş olsa bile ! ( Lenin sı kı bir Marksistti ; ama Marksizmi n lafı z ı n a de3il özüne , bilimsel ' yöntemine sarıldı . OtorHelerin sarfetti ni her sözün önünde bir dindar gibi boy ı{n e3medi , onl arı n metinlerini bir din kitabı g!bi ele almadı , değişen tarihsel koşulla­ rı da gözönüne alarak , eleşirici bir gözle inceledi , eskimiş tezlerini bir kenara atmaktan geri durmadı , Marksizmi geliş­ tirdi . ) Ve 1918 Kası m devrimiyle Alman Monarşisi y ı k ı l ı rken , Karl Liebknecht kraliyet şatosunun b alkonundan sosyalist cumhuriyeti ilan ederken , Scheidemann da , parl amentoda demokratik cumhuriyeti ilan ediyordu ! . . Türkiye ' de siyasal gericilik dor:rudan sermaye egemenlizinden , sermaye iktida­ kaynaklanı yor . rı ndan Bizde siyasal gericili �in , faşizmin temsilcisi iktidardaki burj uvazidir. Bu yüzden de , demokrasi sorunu , sermayenin egemenli�inin devril­ mesi sorununa , y ani pratikte sosyalizm sorununa , bir proleter devrimine ve dolayısıyla proleter demokrasisi sorununa b a <Tlanmışt ı r . "'öte yandan k apitalist b i r ülkede , demokrasi 1 demokratik-cumhuriyet prog­ ramı tarihsel ve siyasal bakı mdan gerici bir p rogramdı r . Demokratik istemleri için , bunların derhal gerçekleşmesi için sava­ şıma evet , ama demokrasiyi p rogram edinmeye hayı r ! Sermaye düzeninin ve sermaye iktidarının hüküm sürdünü bir ülkede demokrasi Marksist bir işçi'' p arti­ sinin p rogramı olamaz . Demokrasi sorununun işçi sınıfı bakı-

1988

EKİM

17

ını ndan önemi açı kt ı r . Ve işçi sınıfı ancak demokrasi savaşı mı içinde sosyalist devrime hazı rlanabilir; ama demokrasiy i , program edinerek de �;il ._ Popülistlerimiz bunu şöyle anlı yorlar : Işçi s ı n ı fı ikti­ dardaki burj uv aziyi devirecek , önce bir demokratik cumhuriyet kuracak ( "burj uva­ z ısız burj uva demokrasisi" ! ? ) , sonra "bu okulda okuyup " sosyalist devrime geçecek . J3asitleştirmemizi hoşgörün , ama aynen böyle ! Oysa , işçi s ı n ı fı önceden beri ve şimdiden demokrasi savaşı mı veriyor , bu okulda şimdiden okuyor ; kapitalist toplum içinde demokratik istemierin gerçekleşme­ si , siyasal özgürlüklerin elde edilmesi � çin sav aşı yor . Burj uvaziyi devirdiF-;inde ı se , ( Menşevikle rin , Scheidema nnları ıi pe­ şinden yürümezse l demokratik cumhuriyeti de3il , sosyalist cumhuriyeti , sosyalist demokrasiyi kurması gerekecek . İ şte yöneticimizin kendisine k an ı t olarak aktardı :;ı , Lenin ' i n 1 "Kap italizm ve emperyalizm ancak iktisadi devrimle dev­ rilebilir ; en ' ideal ' demokratik dönüşüm­ lerle bile devrilemez . Ne var ki , demok­ rasi savaşımı okulunda okum amı ş olan bir proletary a , iktisadi devrim yapma yetisine sahip değildir . " sözlerinin anla­ mı budur . Yöneticimizin ışıne gelmediji için bu sözlerin gerisini aktarmam ı ş ; daha önce örneklemiştİk , b u gibi durum­ larda tam bir ahlaksı zlı k örne<Ti veriyor . Lenin bu pasaj da devaml a , k·�pitalizmin ortadan kaldı rı lması ıçın , halk yı uı nla­ r ı n ı n demokratik bir biçim de örgütlenme­ lerinin ve devlet işlerine katı lmaları için seferber edilmelerinin önemini vurgulay ı p , bu sorunu yani demokrasi sorununu sosya­ list devrim sorunun a , sosyalizm ve p role­ tarya diktatörlüğü sorununa bağlar ve demokrasinin giderek y avaş y avaş sönme­ sine k adar uzatı r . Ele aldı 3ı sorun ise , genel olarak k apitalist toplumlarda de­ mokrasi savaşı mı sorunudu r . ( Bkz . Mark­ sizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm , s . 23-24 , Sol Yay ı nl arı ) Ve devaml a , bu sorunun Marksist ele alı nı­ şının mükemmel bir özetini verir : "Demok­ rasi sorununun Marksist çözümü , proletar­ y anı n , burj uvazinin devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak üzere , bütün demokra­ tik kurumları ve bütün özlemleri kendi sı n ı f sav aşı mı nda seferber etmesidir . " ( agy . ) G ariptir , Türkiye ' de " Leninist" olarak en tarihin tanıdı Z,ı ç ı k anlar , ortaya burj uva birini , komünistlerden b üyük demokrasisinden o k adar tiksintiyle sözeden Lenin ' i bir "demokrat" , adeta bir "demok­ rasi savaşçı sı " olarak sunuyorlar . Onda k apitalizmi , burj uvaziyi devirip komüniz­ mi kurma üzerine olanı bir kenara itip "demokrasi" üzerine ol ana sıkı s ı k ı y a sarılı yorlar .


18

EKİM

Sayı

9

Yöneti cimiz bize müthiş bir suçl ama yönelt iyor : "Bir taraft an siyasa l özgür­ lükler için mücad elenin öneminden , yarı­ feodal kalınt ıların temizle nmesin den , an­ mücadeleden ti-emp eryalis t v e anti-fa şist diğer tarafta n bu b ahsediy orl ar , vb . sosyal ist tarzda bir keyfi sorunl arı ( agy . , ba[:lı yorlar . " sorunu na devrim iyetle memnun amayı suçl bu Biz s. 10) k abul ederiz . Biz sosyali st devrim sav a­ şımını güçlend irmek için siyasal özgür­ lüklerin mevcut burj uva toplum altında hemen , şimdi gerçekle ştirilmes i derhal , bu savaşı mın sosya­ için sav aşı lmasını , list devrime b a !'Tlanması nı ve sosyalist k adar ge-�çekleş tirilmesin e demokras inin uzatılına sı nı istiyoruz . Her türlü anti-empery alist , anti-faşist eylemi sosyalizme , serıneyenin egemenli��i­ nin devrilmesi hedefine yöneltıneye , buna bağlamaya çalışıyoruz ; ve ayrıca , k ap i­ talist b ir ülkede b ir Marksist içi � anti-emperyalizmin anti-kapitalizm , y an ı sosyalizm demek olduzunu , faşizm de dahil her türlü burjuva devlet biçiminin tek gerçek alternatifinin sosyalist demok­ rasi oldu�unu , faşizmin iktisadi-toplumsal temelinin sermaye oldu :}unu ve bu temel , sermaye devrilmeden faşizm de dahil her türlü siy asal gericilif(in kökünün kazına­ mayaca ğ ı n ı söylüyoruz vb . "Tasl a<rın yazarları , demokrasinin ö­ nemi üzeri'ne çok şey söylüyorlar " , diyor yöneticimiz , " Ama bu önem , onu daauran toplumsal maddi güçlerin gücü ve tai�ple­ riyle birlikte , devrimimizde oynay acaf:ı rolü de dikkate alarak p rogramatik bir ifade bulmazsa , boş bir söz derekesine düşer . " ( agy . , s . 14 ) Bellibaşlı bütün demokratik istemler , taslakt a , programatik ifadesini bulmuştur ; bizzat yöneticiınİzin b � r önceki paragrafta aktardı �ımız sözle­ rı de onu yalanlı yor . Ama bız bunları n tümünün tutarlı çozumunun sermayenin egemenli<rinin devrilmesinde ifadesini bu­ lacap,ını" ifade ettik . Yöneticimiz dev aml a şunları da yazı ­ yor . "Proletaryanın demokrasi okulunda okuması y azarlarıfnı zın demokrasi dersle­ rini dinlemesine indirgeniyor . Bu durum , bir yönüyle , darbeyle birlikte memlekette demokrasi adı na ne varsa onun ı rzına geçtikten sonra , her vesileyle millete demokrasinin faziletleri üzerine nutuk çeken Kenan Evren ı in durumunu hatı rıatı­ yor . " ( agy . , s. 1 4 ) Sirndi burada ne söyl �nebilir? Kişi bir k"ez bay a z ı l aşmayı­ vers ı n , sınırı olmuyor . . . Ve son bir nokta daha ; yöneticimizin bütün açmazı nı , demokratik devrim p rog­ ramı nın tutarsı zl ı �ını , toplumun maddi g� r�e3inin ifadesi olmadı f_;ını , çizgının _ _ kuçuk-buquva demokratik özünü bizzat onun a3zı ndan açıja vuran bir nokta .

İşçi sınıfı n a program olarak sundu n.u demokrasi sorununun , euer bir devrim olmazs a , "belki de y ı llar sonra" burj uva­ zi tarafından zorunlu ol arak reformlar yoluyla çözüme kavuşturulabilece]ini söy­ lüyor ve şöyle devam ediyor : "Ama biz k ahin derriliz ve çeşitli -varsayımlara dayanarak�, politika . y apamay ı z . Siyasal hedef ve eylemimizde toplumun maddi gerçeğini hesaba k atmak zorundayı z . Demokrasi sorunu bu gün canal ı c ı bir sorundur ve biz bu sorunu devrimci bir yolla (proletary anı n önderliğinde demok­ ratik bir devrim ile ) çözmeyi savunuyo­ ruz . Ama İ spanya ı da , Portekiz ı de , Yuna­ nistan ı da vb . olduğu gibi , faşist dikta­ törlükler bir dizi iç ve dış etmenin biraraya gelmesi sonucu , yerini burj uva demokrasisine reform veya darbeler yoluy­ la da b ı rakabilir . " ( agy . , s . 14 ) O zaman ne olacaktır? Burj uvazinin manevraları yla gelen burj uva demokrasi­ sinden sonra şüphesiz yöneticimiz , şefi grubunu bir ola�anüstü " genel olduf3u sosyalist devrim toplantı "ya çaftı rarak programını önerecektir -her ne k adar küçük-burj uvazi olduju yerde duruyarsa da ! - . Sonra işçiler bu demokratik ortamı bir sosyalist devrim için kullanmaya kalk ışır da , yeni bir darbe daha gelirse -gelmeyece :}ini kim garanti edebilir ?-, yöneticimiz , hiç kuşkusuz yeni bir ol a­ gidilerek , toplantı "ya " genel ri anüstü program de3işikli 3ine gidilmesi n ı , demoku

rasi ya da demokratik cumhutiyeti yeni­ den program olarak önerecektir . Zira program "toplumun maddi gerçe��i üzerine kurulmak zorundadı r" ! Ve burjuva devle­ tin 1 rej imin her biçim denişiklirrinde " yeniden yazı lmal ı dı r . . . Daha önce de aynı vesileyle yazmış­ tı k , y inelemek zorundayı z : Programın ve onun tarafı ndan belirlenen stratej inin köklü tarihsel deGişiklikleri öngören be­ li rli bir tarihsel dönemi k apsaması gere­ _ kırken , görüldüi'Tü gibi bize nesnel iktisa­ di-toplumsal koŞ'u lları mızın ifadesi olarak sunulan demokratik devrim programı ve stratej isi , burj uva reJ imin bir manevra­ sıyl a , ya da burj uva devletin şu veya bu nedenle biçim de:'�iştirmesiyle ı sk artaya ç ı k abilir ; ya da yeni bir biçim de <>isikli­ �iyle , örnefıin bir askeri darbe ne·d;niyle yeniden gündeme gelebilir ! . . . İ şçi p artis i , programı nı burj uva rej i­ min alacat{ı siyasal biçimler temeline oturtam az ; bu sadece taktikle ilgili bir sorundur . Örnesin , faşizm döneminde Komintern ve şubeleri bu nedenle p rogram ve strateJ i de i'Tişikli?Tine gitmediler . Türkiye kapitalizmi , �çi sınıfı n a , komünizme kapalı b i r çerçeveyi dahi k aldırarnı yor . Son otuz yılın tarihi ve '"'

(Devamı s . 23 ' de)


Haziran

İZMİR

EKİ M

19

ÜRETEN BİZİZ, YÖNETEN DE BİZ OLMALlYlZ

Ben Türk-İş ı e bağlı bir sendikanın yöneticisiyim . Bugün , gelişen işçi sınıfı hareketi karşısı nda sendika ağaları , hakim s ı n ı fl arla anlaşman ı n her yolunu deneyerek işçi sınıfının mücadelesini p asifize etmeye , sermayenin çı k arları doğrultusunda onları oy alamaya çal ı şı -:­ yor . Yemek boykotunun başarı l ı geçmesı iyi bir olaydı , ancak sendika ağları n ı n elinden gelsey di , bu kadarı bile olmazdı . Onl arın amacı işçi s ı n ı fını oyalama� ve genel grevden uzak tutmak . Türk-Iş ı in sürekli olarak söylediği şu : Gidişat iyi değil , hükümet önlem almal ı , yoksa komünistler işçileri · yönlendirecek . Bu Amerikan uşa g ı sarı sendikacı lar endişe­ lerinde gerçekten de haklılar ! Nitekim burj uvazi de son yasa değişikliği tasarı­ sı ile "iyileştirme" adı altı nda bu önlemleri almaya çal ı şmaktadı r . Türk-İş ağal arı artık açı ktan devrim­ ci sendikacıları MİT ı e şikayet etmektedir . İzmir ı de bir sendikacı arkadaşımızı n b azı önerilerinden sonra , �evket Yı lmaz burjuva basına ve istihbarat şeflerine dönerek "Özal bunları göremiyor , bizim endişemiz de budur" diyerek açı ktan ihbarda bulunmustur . i şçi arkadaŞlar , bizim tek çıkar yolumuz v ar . Bu , kendi sınıfımız ve tüm emekçiler için , sosyalizm uğruna mücade­ ledir . Onun dışı nda alternatifimiz yoktur .

ANKARA

1988

isci sınıfı her aland a 11;Üc adele etmel idir

İ lkokul mezunu b i r işçiyim ( �u an işsizim } . Şiir , tiyatro &"ib � sanatsal çalı şmalarla uğraşı yorum . I şç ı s ı n ı fının bir üyesi olarak b iliyorumki , sanat ve edeb iy at , bir tak ı m burj uva "okumuş"l a­ rın tekelinde değildir . Pekala işçiler de sanatsal faaliyetlere katılabilirler , kat ı l­ malıdırlar da . Günkü sanat ve edebiyat proleter sınıf mÜcadelesinin önemli araç­ l arı ndan biridir . Devrimin düşmanları na karşı savaşı rken bu silahı etkili ve gerektiği gibi kullanmal ı y ı z . Bir işçi olarak ; yeniyi , güzeli , doğru­ yu temsil eden p roletary anı n bir üyesi olarak ; altı ndan k alkamayacağımı z , çöze­ meyemeceğimiz bir sorunun olmadı ğ ı nı biliyorum . Yeterki kararlı olalım , kendi­ mize güvenelim . Hayatı n her alanında mücadeleye atılmayı göze alal ı m . Paletle­ ri gıcır gıcır bir tankla y ı rtık p abuçla­ rımız arası ndaki ilişkinin karakterini

Sendika ağaları na karşı örgüHenelim , devrim ve sosyalizm mücadelesi için s ı n ı f sendikaları mızı yaratal ı m . i şçi arkadaşlar , bunun yolu sağlı klı bir örgütlenmeden , doğru bir düşünceden geçer . Yani bunun yolu Ma rksizmi-Leni­ _ nizmi k avramaktan geçer . EKIM bu soruna ı ş ı k tutmuş , sosyalizmin meşalesini yak­ m ı ş , sı nıfa yönelmiştir . Ülkemizin orta düzeyde gelişmiş , empery alizme bağımlı kapitalist bir ülke olduğu tespiti yerinde­ dir . Tersini söyleyenler sanki ülkemizde yaşamı yorlar . Temel çelişkinin emek-ser­ maye çelişkisi olduğu da gün gibi açı ktı r . i şçi arkadaşlar ; burjuva y asal arı n denetiminde çalı şanları , maceracı ları , sınıfın dışı nda sınıf adına hareket edenleri , geçmişinden ders çı k armayanları kendi hallerine bırakal ı m . EKİ M ı e dört elle sarılalı m , okuyal ı m , okutalım . S ı n ı f mücadelesine omuz verel im . Bizim mücade­ leden uzak kalışımız sadece hakim s ı n ı f­ ların işine yarar . Biz işçiler artık fiziksel yaşamımızı zor sürdürüyoru z , hakları mız her geçen gün geriye gidiyor . Hay atı üreten biziz ; üreten olduğumuz gibi yöneten de biz olmal ı y ı z . Sendika ağal ı ğına son . Kahrolsun Sermayenin Faşist Diktatörlüğü Yaşasın Sosyalizm N . Çaylı çözmek , bir sonuca götürmek , bizim vazgeçemeyeceğimiz bir hakkımı zdı r . De­ mek ki bir s ı n ı f olarak , kurtulmayı hedefleyen bir sınıf olarak ; kendimizi ve kurtuluşumuzun önündeki engelleri bilmek zorundayı z . Mücadeleyi bir bütün olarak k avramal ı y ı z . Burj uvazi kültür v e sanatı y ı ğı nl arı etkileme , devrimden caydı rm a aracı ola­ rak kullanmaktadı r . Özellikle de son on yı ldır "yoz" in&an tipini y aratabilmek için bu alanda büyük çabalar sarfetmiş , belli ölçülerde geçici de olsa b aşarılı olmuştur . Kuşkusuz onun bu " başarı "sı nda revizyonist sanatın da payı büyüktür . Proletarya p artisinin yaratılması gö­ revini büyük bir çabayla sürdüren örgü­ tümüzün bu konuya da özenle eğileceğin­ den eminiz . Devrim öncesi sınıfı etkileme , eğitme , örgütleme ve mücadeleye sevk etmede ve devrim sonrası sosyalist yaşamı örgütlernede kültür ve sanatın çok önemli bir işlevi olduğunu biliyoru z . Komünist insan tipinin yaratı lması proleter kültürle mümkündür. Ahmet Can


20 EKİM

Sayı 9

ANKAR A

Birlik olunca bizi yıkaınazlar

Ankara ' d a metal işkolunda sendikasız !tal ı şan 500 işçiden biriyim . Tüm işçi ar­ k adaşlar sözleşmeli olarak işverenin is­ tekleri doğrultusunda işe girdik . Simdiye kadar iki kez sendikalı olmak .. için uğraştı k . i şçi olarak tek-vücut olamadığımız için , sendika i�ine önayak ol anları işveren işten attı . I şten atılan arkadaşl arın işe geri alı nması için hiçbir eylem yapılamadı . Her yerde olduğu gibi , kap italistin uşakları işçiler arası ndaki b irliği bozmak için her yola başvurabiliyor . İ şveren "Bu işyerinde herhangi bir sendikal faaliyet gorursem önce sorumlu­ ları -ki bu sorumluları işveren gösterme­ lik olarak kendi aramızdan seçtirdi- işten atarım , sonra da bu fabrikayı kapat ı r giderim" diye gözdağı veriyor . Yemek ve sosyal yaşam koşulları çok bozuk . Geçenlerde suyunu içtiğimiz kuyu­ da bir köpek leş i görüldü . Bu durumu ilgililere bildirdiğimizde , "siz herhalde işten atılmak istiyorsunuz , vb . " türünden sert ç ı k ı şlar oldu . Bu olayı takiben yedi gün sonra yemekten tümümüz zehirlendik . İyileştikten sonra 2 gün yemek boykotu ve işi yav aşlatma eylemine girdik . İ şveren

(Baştarafı s. 5 1de)

sanki çı ldı racaktı . Arkadaşlarla b irlikte gördük ki, birlik olunca işverenlerin y ap abilecekleri hiçbir şey yok . Genelde 60 bin ile 90 bin lira arasında ücret alı yoruz . Ücretlerimiz de doyurucu bir artışın olması için patronun uşakları n ı , görevlileri sürekli uyarı yor­ duk . Onlar bize %40-50 dolayı nda zam yapı lacağını söylüyorlardı . Ayb aşı nda ücretlerimizi aldı ğımızda gördük k i , % 1 0 zam y ap ı lmı ş . Bir anda tüm işçiler yemekhanede toplanarak iki gün iş b ı rak­ tı k . F abrika sahibi geldi ve tahminen 20-30 k işiye hitaben "Siz de mi? Siz benim adamları m değil misiniz ? Kargan ı n k arnı ­ nı doyur, oy sun gözünü . " Ne kadar bağırıp çağı rdıysa kimse yerinden ayna­ ınadı . Görüldü ki , işçinin doğru b irliğini kimse yı k amaz . Bu koşullar altı nda işimizin ne k adar zor olduğunun bilincindeyiz . Kurtuluş yolumuz bilimsel sosyalist teoriy i k avra­ mak , pratiğe geçirmek , sınıf mücadelesine destek olacak sendikalar y aratmak , sendi­ k al mücadeley i , siyasal mücadeleyle bir­ leştirerek sosyalizme doğru ilerlemekten geçiyor . C . Gölcük

Yasaklar çi�neniyor

2300 işçının eylemi takip etti . C am işçileri toplu sözleşmeden doğan h aklar­ dan yeterince yararlanamadı kları gerek­ çesi ile p asif direnişe geçerek gelişen harekete ' güç k attılar . Daha da önemlisi , Özal ' ın tehdidine cevap verircesine, 4 büyük kentin beledi­ yelerinde çalı şan 51 bin işçinin direnişe geçmesiydi . Belediye iş�ileri , aylardır işverenler sendikası TÜHIS ' in toplu söz­ leşme görüşmelerini çı kınaza sokan tutu­ munu p rotesto etmek için iş yavaşlatarak direnişe geçtiler . Böylece son günlerdeki direnişe geçen i şçi sayısı 70 bine yaklaş­ tı . Gerek 1987 ' dek i , gerekse de bu y ı l ı n i l k 5 ayı ndaki işçi hareketinin tartı şma­ sı z ortay a koyduğu gerçek şudur : Yeni dönemde , genel devrimci yükselişte işçi s ı n ı fı n ı n rolü ve eylemlerinin k apsam ı , 1970 ' lerdeki devrimci yükselişin ilk yıl­ larına göre k ı y as k abul etmez bir şekilde daha ileridir. Yoğun bir y asaklar zinciri­ ne , bu yasalarla grev yapı lmaz kanısı-

n ı n yaygınlı ğına r:=ı ğ�en , geçen y ı l 324 işyerinde 28 bin ışçı greve gitti (bu sayı , 1986 ' da 6691 ' di ) , bu yıl ise , ilk 5 ayda greve giden işçi sayı sı 10 b in civarı nda . Fakat , grevci işçi say ı sı , işçi hareketinin boyutunu ve derinliğini yete­ rince y ansı tm ı yor . Bu dönemde , asıl eylemler yasadı şı olarak gelişti . Örneğin , bu y ı lı n , sadece Ocak ve Şubat ayında y asadı şı direnişe k atı lan işçilerin say ı s ı 50 b i n civarı ndaydı . Son günlerdeki «:Yleme ise 70 bin civ arı nda işçi k atıldı . I şçi hareketinin gelişme eğilimin i , bu rak amlar yeterince vermektedir. Fakat , işçi sınıfı içindeki k aynaşmayı , savaşı m eğilimini bu rakamlar da tam olarak y ansıtmı yor . Bu eylemlerin , genel huzur­ suzlu ğun ön belirtisi , buzdağı nın görünen k ı smı olduğunu söylemek bir abartma değil , sadece gerçeğin teslim edilmesidir .


Haziran 1988

İSTANBUL

EKİM

21

Öğrenci hareketinin bazı sorunları

1980 sonrası , devrimci-demokratların ve komünistlerin dağınıklı ğı , örgütsüzlü­ ğü , ve en önemlisi işçi sınıfının p artisi­ nin olmaması üniversite gençliğinin de mücadelesini etkiledi . YÖK ' le birlikte , zaten b ir çok çı kmazları bulunan üniver­ sitelerde daha da büyük karmaşa yaşan­ maya b aşladı . Pek çok sorunun varlı ğı , ne kadar b askı ve sindirme politikaları uygulansa da , 1 983-84 yıllarında ufak tefek başk al­ dı rıların ve hak arama mücadelesinin başlamasına yol açtı . Toplu dilekçeler ve telgraflarla kendiliğinden b aşlay an bir hareketti bu , ve ' 84 sonları ile ' 85 başlarında devrimci ve sosyalistlerin de kısmi top arlanmalarıyla dernekleşme gün­ deme geldi . Bir y ı ğı n yasal ve yasadı şı engellemelere ve h ask ılara k arşı n hızla dernekleşmeye gidildi . Dernekleşme hare­ ketinin öncülüğünü dönemin gereği görece olarak diğer örgütlere göre daha örgütlü bulunan reformİst-revizyonist kesim yaptı . Devrimci-demokratl arı n ve sosyalistlerin örgütsüzlüğü ve bir kısmı nın legal müca­ deleyi tam kavrayamaması , derneklere daha geç katılmaları na neden oldu . Devrimci-demokrat ve sosyalistlerin katıl­ ması yla , başlangıçta pek çoğu reformisı ve revizyonistlerin elinde bulunan dernek­ lerin yönetimleri , mücadelenin yükselmesi ve reformisı-revizyonist kesimin tecrit olmasıyla değişmeye başladı . Derneklerin üye sayısı artarken k arşı­ laşı l an engeller değiştikçe ve y asal dergilerin de etkisiyle tartışılan konula­ rın boyutları değiştikçe ayrı şmalar gün­ deme geldi . Türkiye devrimci hareketine damgasını vurmuş olan devrimci-demokrat ve küçük-burj uva halkçı anlayı şı n , geç­ mişin doğru bir değerlendirmesinden ve sosyalist perspektiften yoksuniu ğu , refor­ misı-revizyonist hareketin etkisi ve burj u­ vaz ın ı n yoğun saldı rı , yıpratma ve depolitizasyon politikası sonucu dernek­ lerde nasıl bir mücadele verilmesi gerek­ tiği doğru bir biçimde k avranamadı . Dernekler kendi okul kitlesinden koptu ve "sosyalist" gençlik derneklerine dönüşt ü . Okullarda yürütülen faaliyetlere v e der­ nek toplantı ları na katılım azalmaya baş­ l adı . Demokratik kitle örgütü niteliğini kaybeden dernekler saatlerce tartı şıl ı p , hiçbir k ararın alı namadı ğı platformlara dönüşt ü . Bırakal ı m öğrencilerin ak ade­ mik-demokratik mücadelesine önderlik ede­ bilmeyi , devrimcilerin platformu olmaktan bile çıktı . Yaşanı lan bu bun alı m devrim-.

cilerin örgütsüzlüğünden k aynaklanmakta­ dı r . Derneklerde , gelinen yoktada daha sağlıklı bir mücadele yürütebilmek ama­ cıyla sosyalist öğrenciler dernekler dı­ şında birlikler yaratmalı , ve hem dernek­ lerde hem de dernek dışı platformlarda örgütlü davranarak ortamı belirlemeye çalı şmal ı d ı rlar . Her okulda bu türden komiteler yaratılmalı ve okullar arası nda koordinasyon sağlanarak daha geniş bir­ likler yaratılmalıdı r . Şu anda yaşanan başı bozukluğun çozumu sağlıklı ittifak­ lardan geçmektedir. Bir Ekim Okuru

ANKARA

Gazi Universitesi "n de faşist saldırı G azi Üniversitesi genel ol arak faşist kadrolaşmanı n en erken tamamlandı ğ ı bir üniversitedir . Bu nedenle ele geçirdikleri bu avantaj ı iyi değerlendirme telaşı içindeler . Devrimci , demokrat ve ilerici öğrencilerin küçük çaplı da olsa bir araya gelme , örgütlenme çabaları nı tep­ kiyle k arşı lıyor ; şiddetle b astırmaya çalışı yorlar . Geçen hafta başlayan olaylar , bu hafta ivme k azandı . Bası n Yayı n ' da demokrat bir arkadaşı oruç tutmadı ğı için dövdüler . Ardı ndan Spor Akademisi ' ­ nde bir arkadaşı yine aynı gerekçe ile b ı çakla yaraladı lar. Güçlerini geçmişte olduğu gibi yine idare ve polisle olan işbirliğinden alı yorlar . Bunun ardından G azi E ğitim ' de de benzer olayları n yaşan­ ması , devrimci öğrencileir harekete geçir­ di . 29 Nisanda rektörlük önünde yaklaş ı k 1 0 0 kişi ile oturma eylemi yapıldı ve rektörle görüşme isteği iletildL Rektörün yerinde olmadığı söylendi . İ ki saatlik oturma eyleminden sonra , son saldırıları , polis-idare ve faşist beslernelerin işbirli­ ğini kı nayan bir dilekçe verilerek dağıl­ mak üzere ayağa kalkı ldı ğında polis saldı rdı ve altı arkadaş gözaltı n a alı n­ dı . H . Polat 4 May ı s 1 9 8 8


22 EKİ M

Sayı 9

Ayrışma ve öğrenci hareketi E kim hareketi ortaya çıkalı sekiz ay gibi bir süre geçti . Bu süre içerisinde ulasılabilinen kesimde oldukça büyük ilgi ve � tartışma ortamı y arattı . Türkiye ' de şimdiye dek yapılmamış pek çok meseleye cesaretle y aklaştı ve bunu tartışmaya açtı . Bu b aşarının temelinde sorunlara dar grupçu bakış açı sının dışında Dar grupçu b ak abilmesi y atmaktadı r . bakış açısı ndan sı yrılması , ol aylara pragmatiK değil , bilimsel ve işçi sı nı­ t ı n ı n temel çı karları açı sından bakma­ sını sağlamışt ı r . Ekim hareketi b i r köklü kopuştur . Türkiye devrimci hareketine ' 70 ' li yıll ar boyunca damgası nı vurmuş küçük-burj uva sosyalizminden zorunlu ve köklü bir kopuştur . Ekim hareketi buzu kı rm ı ş , yolu açmıştı r . Bundan sonrası biz komü­ nistlerin etkin çalı şması na , sınıf p artisi­ ni oluşturması na ve Türkiye ' de bat;ımsız bir güç olarak işçi sını fı nı politik arenaya çekmesine baiJlıdı r . Türkiye ' de yıllardı r sözü edilmesine karşı n işçi sınıfı n a hiçbir zaman ciddi olarak gidi­ lememiş ve bu yüzden Marksizm-Leninizm hiçbir zaman maddi bir güç olarak politik arenada yerini alamamıştır . Kuşkusuz bunun en önemli nedeni Marksizm-Leninizm adı n a yola ç ı k anları n , gerçekte , o dö­ nemde büyük bir kabarın a gösteren kü­ çük-burj uva hareketin peşine takılınaları ve , bütün iyi niyetlerden ba3ımsı z ola­ rak , küçük-burj uva bakış açı sını ve ufkunu terkedememeleridir . E kim bir köklü kopuştur dendiği zaman hemen inkarcı l ı k suçlamasıyla karşı l aşı lmaktadı r . Biz Ekim olarak geç­ mişten küçük-burj uva sosyalizminin içeri­ sinde b arındı rdı 7,ı Marksist-Leninist un­ surlara sahip ç ı ktı k ; Küçük-burj uva sos­ yalizmi içerisindeki p roleter sosyalist çekirde:1e sahip çıktık ve küçük-burj uva k abuğu kırıp attık üzerimizden . Kırıp atamayanlara üzüldük ve onlardan kop­ tuk . Küçük-burj uva sosyalizmini reddet­ tik . Bu inkarcılı ksa , evet biz inkarcıyız ve bu bizi onurlandırı yor . Küçük-burj uva sosyalizmini reddetme ve proleter sosya­ lizmine yönelmenin haklı gururudur bu . Herkes politik misyonunu yüklenıneli­ dir . E kim ' in dediği gibi , "Herkes Kendi Bayrağı Altı n a ! " Biz bayrak olarak proleter sosy alizmini seçtik ve bu yoksa. küçük-burj uva sosyalizmine hiçbir taviz vermeden ilerleyece[tiz ve bunu başardı ğı­ mız oranda , proletarya içerisinde örgütle­ nip maddi bir güç olabildiiJimiz ora-nda

bir çekim merkezi haline geleceziz ve difierlerini de arkamı za alaca�ı z . Türki­ ye ' de bunu yap abilmenin her türlü potan­ siyel koşulu -nesnel koşulu- v ardır ve Ekim bu nesnelli <rin öznesi olm aya aday­ dı r . Anadolu halklarına sosyalizmi l ay ı k sosyalistlerine küçük-burj uva görmeyen prim vermeksizin yolumuza devam edece­ ;Jiz . Cünkü Anadolu halkları sosyalizmine layı ktı r v e Türkiye ' de sosyalist devrimin -sosyalist inşanı n- asgari koşulları n ı n varlı ftı herkesin subjektif yargı s ı n ı n ötesinde , bilimsel b i r gerçekliktir . Bunu görernernek için gözlere at gözlü?;ü -bura­ da küçük-burj uva gözlüftü- takmak gerek­ mektedir ve Türkiye ' de bunu yap an yeterince grup vardı r . E kim çıkışıyla birlikte -daha önceden de belirtildiiJi gibi- yakın geçmişe ve Türkiye ' nin sosyo-ekonomik gerçeğine , her türlü k aralama ve suçlamayıt göze alarak , obj ektif bir şekilde ortaya koydu ve ulaşabildi ği çevrede büyük güven y arattı . Bu güvenin kaynağı meselelere cesaretle y aklaşı lması dı r . Öğrenci hareketi açısı ndan d a durum böyle oldu . Devrimci ö?irenciler olarak Eylül yenilgisiyle bir takım yanlışlı kla­ rın farkına v armıştı k ama , bunları b ir takım teknik örgütsel hatalar olarak de3erlendiriyorduk . Kayna3ına inilme ce­ saretin den ve -daha önemlisi- b ilincinden yoksunduk . Ekim hareketiyle yakın geçmi­ �-in doğru değerlendirilmesini k avradı k . Oğrenciler olarak ; öğrenci hareketinin esasta bir küçük-burj uva hareket olarak proleter hareketten ba3ımsız hiçbir zaman istikrarlı bir yol çizemeyecer,-in i , geçici b ir takım başarı ları n dışı nda adım atamay acağı nı ; ö3renci hareketinin istik­ rarlı ve kalıcı başarılar elde edebilmesi­ nin yolunun b auımsız b ir proleter hareket yaratmaktan ge'Ç ti<Hni ve ö!Yrenci hareke­ tinin p roleter har�kete tabi "'olması gerek­ tiğini k avradı k . Toplumun en dinamik ve duyarlı unsurl arından olan ö?.Trenci h are­ k_etini baştan itibaren işçi sı�ı fı hareke­ t ıne tabi k ı lmak için harekete geçtik . Bu , bugün için E kim ' i ö[!renci ler arasında tartışm aya açmak ve propag andasın ı y apmakla aynı anlama geliyor . Sekiz ay gibi bir sürede b ir takım zaafla rd �n arındı ftımı z , pekçok şeyi tar­ .. tışıp çozume bar:l adı ğımız , yani bir k_opuşu ge� çek le_st� rdiğim iz bir gerçek lik­ t ır . Kendı ı_ � ımızde köklü dönüşü mler y ı;ışadı ğımız b ır gerçek liktir . Kendi içi­ m ızde bunu gerçekleştir dik ; şimdi hedef


Haziran bunu öf'renci hareketi içerisinde gerçek­ leştirmey e çalışmaktı r . içerisinde kendi süre ayl ı k Sekiz kabu ğumuzu ve dar çerçevemizi k ı rmayı henüz çok sınırlı olmakla birlikte b aşar­ dık ama , İzmir ÖBrenci hareketi içerisin­ de Ekim hareketinin belirgin etkinli�inden sözetmek şimdilik mümkün der;il . İzmir ' de­ ki durum bazı fakültelerde nispeten daha genelde böyle . olmamıza k arşı l ı k iyi Bunu açı k yüreklilikle belirtmemiz eksik­ liğimizi görmek ve bu eksikli3i gidermek Eksikliklerimizin anl amı na da geliyor . farkındayı z ; ama sorunun fark ı n a varmak yarı ya çözümlernek de[!il yarı sorunu midir? öprenci gençli�e yakl ası rken onrenci gençlİzin küçük-b �rj uva er;'h imlerine...., za­ afları na k apı lmamamız ve proleter bakış açı sını yitirmemeye özellikle dikkat etme­ miz gerekiyor . Bu hiç aklımı zdan çı kma­ ması gereken bir noktadı r . İ zmir ' de ' 80 sonrası gelişen gençlik hareketine başlan­ reformistlerdi . vuranlar damga gıçta Bugün için reformistlerin etkinli�i hemen durumdadı r . k ı r ılını s tamamen hemen Durum b�yledir ama ort�ya ç ı k an bu boşluğu I zmir ' de hiçbir siyasi hareket dolduramamıstır ve İ zmir örrrenci hareketi tam bir b aş � boşluk ve keşn'i'e keş yaşamak­ tadı r . Bu başı boşluk ve keşmekeş k aç ı ­ nılmaz olarak ö�renci hareketinde bir durgunlu�a yolaçmaktadı r . Buca Cezaevi önündeki açl ı k grevierini destekleme eyle-

Halkçı devrim ... fBas tarafı s. 18 1 de)

bunu darbeler askeri gelen peşpeşe anlat ı yor . Yasal ya da fiili , olabildi rri k adarıyla "demokratik" çerçeve ( örne�i� ve 1974 sonrası ) şarta b a�lı dı r ; 1960 sistem tehlikeye girdi:1inde ortadan k aldı­ rı lmaktadı r . Oligarşinin diktatörıü::: ü za­ man zaman p arlamenter , yarı-p arlamenter , zaman zaman açı k askeri faşist biçimler alarak varl ı ğı n ı sürdürüyor . Türkiye ' nin "maddi gerçek "i işte bu­ burj uva i şçi p artisi programı nı dur . reJ im ı n alacağı siyasal biçimler üzerine değil , işte bunun üzerine oturtabilir . Bu son nokta , küçük-burj uva demokra­ sisinin son tahlilde burj uv a demokrasisi­ nin sol k anadı olduğunun da göstergesi­ dir . Yazmıştı k , yineliyoru z : Siyasal geri­ iktidarı ndan sermaye faşizmin ciliğin , kaynaklandı ğı , ve bu nedenle de demok­ rasi sorununun ( tek tek demokratik istem­ ler için demokrasi savaşımı değil , devlet olarak demokrasi sorunu ) sermaye egemen­ li ğinin devrilmesi sorununa bağlandı ğı ,

1988

EKİ M

23

mi -ki ö�rencilerin ve grevcilerin gözaltı­ na alınması yla sonuşlanı mştı r- ve k amp üs içinde dernekler yasası nı der;iştirme tasa­ rısına karşı yapı lan k ı s a _ yürüyüş ve yemek boykotları dışında , I zmir ' de , ge­ çen Nisan direnişlerinden bu yana ciddi bir ö[{renci hareketi olmamışt ı r . E kiınciler olarak ö�renci gençlik hare­ ketlerinin hepsinin içerisinde yer alı yo­ Ama şimdiye k adar Ekim olarak ruz . kayabilmiş ortaya eylem bir örgütlü deailiz . Bu ö[,renci gençli<Ti bu b ası boş­ luktan kurtarı'p E kim çevre�inde topci rıan­ yap abilmenin bunu ve ba:Jlı mamıza koşulları n ı n var olduğunu düşünüyoruz . dönemini yaz önümüzdeki için Bunun verimli bir sekilde de/İerlendirmek gereki­ yor . Türkiy� ' deki ve'' İzmir ' deki öi'irenci hareketinin kapsamlı bir dejerlendi �mesi­ ni yapmak , gereksinmelerini ve sorunları­ nı ortay a koymak , bu konuda hazırlıklı olmak ve planlar y apmak . Önümüzdeki yaz başlı belli gündemimizdeki döneminde teorik Ciddi bunlardı r . iste konular eksiklikleri�ize karsı n kadro yetersizlirıiu pratik açı dan örgütsel k arşı n , m ize yapmaya bunu k arşın eksikliklerimize güvenle verdifli Ekim ' in çalı şaca[tı z . bunu b aşarabileceğimize inanı yorum . Başaracası z . •

Ali Okan

23 Mayı s

1988

bunun da , sözkonusu olan u ğruna sava­ gereken proletarya devrimiyse , şı lması bir sosyalist demokrasiden başka bir şey olamay acağı burj uva-kapitalist bir ülkede demokratik devrim programı ya da genel olarak demokrasiyi amaç edinmek , kişiy i , akı mları , p artileri ş u veya bu şekilde burj uva demokrasisinin , burj uvazinin yö­ rüngesine sok ar .

Hain b ürokratlar... (Baştarafı s . 4 1de)

i şçiler bu hedef için hızla örgütlenme­ li , fabrikaları n ı n , işyerlerinin sendika üzerinde denetimini kurmalı dırlar . Sermaye ve onun siyasi temsilcileri bir y andan sapa göstererek , darbe tehdidiyle , diğer yandan gerçekte yürürlükteki k ap i­ talist düzene uşakça b ağlı sendika bürok­ ratl arı nın ve korkak yöneticilerin y ardı­ i'İ a , açlı 0 mı yla işçileri ve çocukları nı bedeni ve maevi çürümeye itiyorlar . Yürürlükteki sendika , toplu sözleşme işgüçlerini işçilerin yasası grev �e ozg�rce satmasına dahi olanak vermiyor . I şçiler bu durumu kabullenemez . __


24 EKİM

Sayı 9

Kürt Ulusal Hareketinde yeni bir adım: 1

PKK ve YNK ortak mücadele kararı aldı Türkiye Kürdistanı ' nda gerilla savaşı yürüten PKK ile Irak ' taki en büyük Kürt örgütlerinden biri olan Kürdistan Yurtse­ verler Birliei-YNK arası nda ortak bir mücadele ve işbirli3i protokolünün imza­ l andı �ı açıklandı . P;�tokol , tam metin halinde PKK ' nı n y ay ı n organı Serxwebun ' da yayı nlandı . Açı klamaya göre Protokol , geçtisirniz Ni­ san ayı ortalarında PKK genel sekreteri Abdullah Öcalan ve YNK Genel Sekreteri Celal Talabani b aşkanl ı (;ı ? da biraraya . gelen heyetler arası nda suren bir dizi görüşmeden sonra imzal anmı ş . Kürt ulusal h areketinde yeni ve son derece ciddi bir aşamayı ifade ettiği belirtilen sözkonusu anlaşma , PKK ve YNK sözcülerinin Brüksel ve Viyana ' da düzen­ ledikleri konuya ilişkin basın toplantıla­ rı nda da açıklandı . 1 May ı s 1988 tarihli ve altında PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan ve YNK Genel Sekreteri Celal Talabani ' nin imzala­ rı bulunan protokol metni , önce sözkonusu ittifakı n hangi zorunlulukları n sonucu olduğunu ve bunun getireceği y arariara değiniyor . Ardından alınan kararları aktarı yor . İ k i örgütün aldı ğı k ararlardan ilki şöyle : " Düşmanı n azgın saldı rılarına karşı koymak ve halkımızın ulusal direniş hareketini geliştirmek için , ciddi bir mücadele vererek , bu s :ıv: a � ı zaferle taçlandırmanın uygun zern ı n ı n ı hazı rla­ mak , bunun için bütün ulusal güçleri birleştirmek ve bunlardan ulusal düzeyde ( p arça ve genele has ) bir cephe oluştur­ mak . Bu cepheler arası nda koordine , işbirliği ve ortak mücadeleyi geliştirmek

(Baf}tarafı s . 25 1 de)

için çalı şmak . " Örgütler, kararda ifade edilenlerin gerçekleşmesi için bütün "ulusal güçler"e ça:1rı yapı yarlar . Ayrıca , örgütlerin kendi araları ndaki çelişkileri bir y ana bı rakman ı n çatı şmaları ve çeşitli biçim­ lerde ( b asın vb . yollarla ) birbirlerine yönelik olarak yürütülen suçlama k amp an­ yalarını durdurmanı n " genel bir ulusal cephe"nin gerçekleşmesi için önkoşul oldu­ ğunu vurguluyorlar . Bu arada , geçmişteki olumsuzluklardan hareketle tüm örgütlerden " kendi arala­ rı ndaki çelişkileri ideoloj ik mücadele ile giderme"leri öneriliyor . "Kı yasıya bir sav aşı mın yaşand ı 3 ı bir dönemde düşmanı n elinde koz olabile­ cek her türlü hareket ve davranıştan k açı n " ı laca3ı n ı n belirtilmesi protokol met­ ninde dikk ati çeken önemli bir nokta . PKK ve YNK sözcüleri Viyana ve Brüksel ' deki basın toplantı ları nda bundan böyle sivil hedeflere k arşı daha dikk atli davranı lacağını belirterek bu noktayı daha da anlaşılır hale getirdiler . İki örgütün , Kürt halkı nı n umutları ­ nın gerçekleşmesi için bir yandan " her türden gericiliğe karş ı " olduklarını açık­ lamaları , ama di <Ter y andan " Kürdistan ' ­ daki her sınıf \re tabakanın desteğini k azan "maktan sözetmeleri bir çelişki oluş­ turuyor . Protokol metni iki örgütün ortak düşmanıara "emperyalizme ve bölge gerıc ı ­ Heine karş ı " mücadele k ararlı lı ğ ı n ı vur­ gulay ı p , bundan sonra "tüm devrimci-de­ mokrat güçler"le , "-özellikle de Türk , ve Arap devrimci-demokrat güçleri ile daya­ nışma . içerisine" girileceei belirtilerek sona erıyor .

ABD ve Kürt sorunu

nin uzlaşmacı , İ ran ' la işbirliği yapmala­ rı örneğindeki gib i , gerici bir devlete yaslanıp bir diğerine karşı mücadele etmeye yatk ı n ve otonomi ile sınırlı bir amaca sahip olmaları ndan yararlanarak , Kürt ulusunu ( ve Kürt hareketini ) yeni tuzaklara çekmeye çalışıyor . ABD ' nin önerdiği türden çözümler sahte çözümlerdir . Otonomi burjuva anlamda bile tam bir çözüm değildir . Tecrübe defalarca kanıtlam ı şt ı r ki , gerici bir devlete yaslan ı p bir diğerine

karşı mücadele etmekle özgürlük elde edilemez . Gerçek bir özgürlüğe giden yol , ayrı ayrı her devletteki işçi hareketiyle birlikten geçiyor . Özgürlük ancak bu birlik sağlandı ğı ölçüde umulabilir . Gerçek çözüm bu ger ıcı devletlerin yı k ı lması , iktidarın işçi ve emekçilerin eline geçmesidir. Kürt halkına gerçek bir özgürlüğü ve geleceği ancak böyle bir iktidar sağlayabilir .


Haziran 1988

EKİM

25

ABD ve KURT S OR UNU Ortadoğu ' nun , emperyalizmin dünya stratej isinde önemli bir yer işgal ett iği biliniyor . Bölgenin zengin petrol y atakla­ r ı n a sahip oluşu ve jeopolitik önemi , emperyalistlerin dikkatlerini bu bölge üzerinde yoğunlaşt ı rmalar ı n a neden olu­ yor . İ ran-Irak savaş ı n ı n yarattı ğı elveriş­ li koşullardan y ararlan arak güç kazanan Kürt ulusal harekti ise , emperyalistlerin bölgeye artan bir ilgi göstermelerine neden olan temel bir diğer etkendir . Her zaman potansiyel devrimci bir kuvvet olan Kürt Ulusal Hareketinin doğacak bir boşluktan da y ararl an arak denetim dışı bir gelişme göstermesi , b aşta ABD olmak üzere emperyalistlerin ve bölge devletlerinin en b üyük korkusudur . Nitekim son aylarda İ ran ' ı n Irak Kürtleriyle işbirliği y ap arak savaşa Kürt unsurunu bul aştı rması , savaşı n bir anda zengin petrol y atakları n ı n bulunduğu Kürdistan üzerine k ayması ve Güney dolay ı sıyla bir Kürt devletinin kurulması ihtimalinin belirmesi , emperyalistleri ve bölge devletlerini iyice k aygı l andı rmı ş­ tır. B u v e benzeri gelişmeler , emperyalist­ leri , Ortadoğu ' daki politikaları nda ne tür değişiklikler y ap abilecekleri ve bölgedeki olası yeni yönelimlerinin neler olabileceği konusundaki tartı şmaları yoğunlaştı rma ve h az ı rl ı klarını hı zlandı rmaları n a yol açı yor . ABD ve diğer batılı ülkelerin Kürt sorununa ilişkin y aklaş ı m ı n ı içeren tart ı şmalar ve hazı rlanan raporlar bu hazı rlı kları n bir bölümünü oluşturuyor . Görünen o ki , ABD ve diğer Batılı emperyalistler kendi denetimleri dışı ndaki bir Kürt hareketinin , bölgedeki dengeleri sarsacağı kaygı sıyla , direk ya da bölge devletleri aracılı ğıyla denetimleri alt ı n a almanın yolları n ı arı yorlar . ABD ' nin geçtiğimiz aylarda dünya bası n ı n a konu olan ve b aşta 2000 ' e doğru dergisi olmak üzere Türk bas ı n ı n a da y ansı y an raporları bu bakı mdan oldukça dikk at çekiciydi . 2000 ' e Doğru dergisinde "Pentagon ' un Kürt Senaryosu" başl ı ğ ı y l a verilen habere bak ı l ı rs a , ABD ' nin Kürt hareketinin yükseldiği , Güney Kürdistan ' ­ d a olası bir çözümün kendisini day attı ğı günümüz koşullar ı n d a , Irak ve Türkiy e ' ­ deki Kürtleri kapsayacak Türkiye ' y e bağ­ lı federe bir Kürt devleti şeklinde bir tasarısı da var . 2000 ' e Doğru dergisinde ç ı k an ilgili habere göre , benzer bir plan 1 9 6 5 y ı l ı nda

da Türk hük ümetine öneriliyor ; ancak , " Kürtlere otonomi"yi içerdiği gerekçesiyle Türk yetkililerince kabul edilmiyor . Böylece , ABD , bu planı , günümüzde Türk burj uvazisinin son dört yıldır başı n ı ağrı tan , radikal oluşu ve ulusal bağı msı zlı ğı hedeflernesiyle tehlikeli olan , ve üstelik , belirli bir destek de gören PKK hareketiyle uğraşt ı ğ ı koşullard a , yeniden dayat ı yor . ABD ' nin senaryosu söyledir : İ ran-Irak savaş ı n ı n İ ran ' ı n le h ine sonuçlanması , buna bağlı olarak ; Kerkük ve Musul ' un statüsünde bir değişiklik ihtimalinin belirmesi koşullarında -olası bir Kürt devletinin kurulması gibi- , Türkler , Ker­ kük ve Musul üzerindeki "tarihsel " hakla­ r ı n ı da hatı rlayarak ( ! ) Kerkük ' ü işgal edip , bölgeyi denetim alt ı n a alacaklar . . . Irak ve Türkiye ' deki Kürtlerin Türkiye ' ye bağlı federe bir Kürt devleti çerçevesinde bir araya getirilmesi de -herhalde­ bundan sonra gündeme gelecektir . ABD ' nin bu planı ikili bir amaç taş ı yo r . Birincis i : bölgedeki Kürt ulusal hare­ ketinin giderek radikalleşmesini ve kendi denetimi dışında bir gelişme göstermesini engellemekti r . ABD ' nin Kürtlere yönelik bir takım ı l ı ml ı tavizlerden yana görün­ tüler sergilernesi de bu amacı taşı yor . O , b u yolla , aynı zamanda ileride kendisini dayatacak bir çozumun kendi denetimi d ı ş ı n a çı kmaması n ı n hazı rl ı ğı n ı yapmı ş oluyor . İ kincisi ; Bu plan , ABD ' nin , Türkiye arac ı l ı ğıyla Musul ve Kerkük petrolleri dahil olmak üzere , Ortadoğu ' daki petrol k ay nakları üzerinde denetim kurma planı­ dı r . O, bunu , Kürt sorununu Türk burjuvazisi üzerinde bir b askı unsuru olarak kullanmak yoluyla gerçekleştirmek istiyor . ABD ' nin Ermeni sorunundan sonra Kürt sorununu da gündeme sokması bu amaçl ı dı r . Gerek emperyalistlerin v e gerekse de gerici bölge devletlerinin sorunu , Kürtle­ rin sorunları değil , kendi bencil , emper­ y alist amaçlar ı dı r . ABD ve Batılı emper­ y alistlerin bugün liberal b azı özlemlerden ( kültürel özerklik vb . gibi ) y an alarm ı ş g i b i görünmeleri yanıltı c ı dı r . Kaldı k i , b u , tarihsel birikimin , b u temel üzerinde yükselen demokratik ve sosyalist hareke­ tin ve ulusal Kürt hareketinin giderek artan baskıları n ı n sonucudur . ABD , İ ran ve Irak ' taki Kürt örgütleri­ (Devamı s . 24 'de)


26 E Kİ M

Sayı 9

NEDEN F.MİTTER A ND ? Seçimlerin 8 Mayı sta yapılan ikinci turunu açık bir farkla kazanan F . Mitte­ rand yeniden Fransa cumhurb aşkanl ı ğı n a seçildi . Beklenen v e hatta bazı çevrelerce özlenen bu tercih neden yapıldı , bundan sonra nasıl bir politika izlenecek ve bu politikanı n uygulama araçl arı neler ola­ cakt ı r ? Neden F . Mitterand? Subat ı982 ' ye kadar süren 6 ayl ı k "ca h il" politik adan sonra F . Mittera � d ve av anesinin nasıl hizaya geldiği E K I M-B ' ­ deki y azı da belirtilmişti . Milyonlarca işçi ve çalı şanı n , b aşka seçenek olmadı ğı � ­ dan , yönetime getirdikleri sosyalist et ı­ ketli sosy al-demokratları n bu dönekliği anı nda yerli ve y ab ancı mali çevrelerce selamıanm ı ş ve borsa rekorları dönemi b aşlamı ştı . Bu dönem aynı zamanda , kitle desteği­ n i al ı p yönetime gelebilmek için , F . Mitte­ rand ' ı n yarı m ası rl ı k siyasi y aşam ı n ı oluşturulması n a harcadı ğı sağcı politi­ k ayla farkl ı l ı kların k ı r ı p dökülme süreci olmuştu r . geleneksel olduğu muhalif E skiden devam aynen politikasını dış Fransız ettirmekle yetinmemiş , daha da ehlileştir­ ı958 ' den beri açıkça meye çal ı şm ı ştı r . küfür ettiği V . Cumhuriyet Anayasas ı n ı ve devlet kurumları n ı herkesten fazla savun­ maya başlam ı ştı r . Bu siy asi rej imi ağı r bir dille eleştiren "Sürekli Askeri Darbe" adlı kitabında De Gaulle hakkı nda " Düçe , P aşa , F ührer" gibi sı fatlar dahi kullan­ mı ştı . Ama kendisi yönetime gelince bu anayasa ve kurumlar sanki Pierre Car­ din ' in kendisine özel olarak dikti ği bir kostüm gibi uygun geldiler . Aynı şekilde sürekli teşhir ve mahkum ettiği nükleer caydı r ı c ı gücü icatçıları ndan da b üyük üstelik aşkla savunmaya b aşladı , bir onunla Batı Almanya ' y ı dahi korumay ı düşünüyor . Bu durumda bir zamanlar De kraldan fazla rakibi azgı n Gaulle ' ün kralcı olunca , sağcı politikalarla kendisi arası nda öze ilişkin , ne fark k al ı yor? Aray ı n ki bulas ı n ı z ! Böyle bir seçeneğin k abul edilmesine sağcı hükümetin katkı ları nı da unutma­ mak gerekiyo r . Şubat ' 82 ' de Mitterand ' ı n " sorumlu ve özveril i " geçici başlattı ğ ı parantezi Mart ' 86 ' da Chirac devral dı ve devam ettirdi . Tek fark , borsa krizinden sonra vaz geçilen , özelleştirmeler oldu . Öze ilişkin herhangi bir fark k almayı nca iş metodoloj iye k alı yor . Fakat güçlü iletişim araçlar ı n ı n etkisindeki " duyarlı " kamuoyu yapmak göre biçime artı k seçeneğini

C . KAYNAK

zorunda kah yor . Pasqua adı ndaki bir gangster eskisi­ nin içişleri bak anı ol arak ıoı Maliliyi şarter uçak seteriyle sebepsiz yere yurt­ d ı ş ı etmesi , " gerekirse tren seferleri dahi ı 9 İ ranlı açıklaması , yapılabileceğini" ve Kürdü önce Gabon ' a sürmesi ve sonra kamuoyunun baskısıyla gidip tekrar ge­ ı mil yon ogrenc ı n ı n gösterisini tirmesi , k an silah zoru ile dağıtmaya kalkıp katliamı Kaledonya ' daki yeni dökmesi , " yumurta k ı rmadan omlet y ap ı lmaz" diye haklı k ı lmaya çalışması , polis bask ı s ı n ı " devletin ç ı k ar ı nerede başlarsa demokra­ değerlendirmesi , diye biter" orada si seçimlerin ikinci turu için faşist p artinin tab a n ı n a göz k ı rp arak "biz sizinle aynı değerleri p aylaşı yoruz" diye açıklamada b ile seçmenleri sağcı b azı bulunması tedirgin etmeye yetti . açı klamalar tür bu ülkede Bizim büyük bir anlam ifade etmez ama Fran­ s a ' da hesaplanmadan söylenen bir laf felaket getirebilir . ı968 ' de yürüyüş y ap a n " kuduz" bunlar Gaulle De öğrencilere ikinci gün 800 bin k işi tek deyince , sloganlı bir yürüyüş y apını şiardı : "Biz , hepimiz kuduzuz " ! türlü bir savaşı liderlik Ayrıca bölünmüş olarak suni sonuçlanmayan de faktörü p arti faşist sağa klasik istikrarlı bir kadro isteyen eklenince , burj uv azi , çingene çadı r ı n a dönüşen sağa güvenmedi . Durum böyle olunca , içerik itibarı yla iki kalmayan fark hiçbir araları nda seçeneğin seçmeniere dayatılması tercihle­ stil , dıs görünüm, davranı s ri kisisel "' k ı l ı k k ı yafet k ı sa�ası son y ı ll arda ç� konuşulan " new look" düzeyine indirgedi . Kampanya boyunca , göçmen işçi soru­ istismar la bir niyetli art da o nu , sı n ı rl ı k alma kaydı y} a , dı şında hiçbir sorun tart ı ş ı lmadı . Ustelik gelinen ko­ numda herhangi bir toplumsal meseleyi tartı şmaya kalkan kesinlikle kaybederdi . May ı s ' s ı ' de aday Mitterand ' ı n televiz­ yondaki zirve tartı şması nda direk k ame­ raya hitab ederek "Ben b aşkan seçilirsem bir y ı l içinde ı milyon duyuyor musu­ ı milyon iş k adrosu açaca ğ ı m " nuz ! , derken ı 9 8 8 ' deki benzer tartışmada Chi­ rac ' l a birbirlerini kedi-köpek yemlerine zam yapmakla suçladılar . rekl am güçlü gibi ABD ' deki Tı p k ı şirketleri aracı lı ğıyla kişisel özellikleri k arşı l aşt ı r ı l an iki kişiden F . Mitterand ' ı n k azanması ndan d a doğal n e olabilir? Burj uvazi ve yerli-y abancı mali çevre-

k


Haziran 1 988 lerin güven ı n ı kazanmı ş , işçi s ı n ı fı hareketini yozlaştı rmak ve revizyonist de olsa FKP ' y i eritmekle övünen Mitterand ' ı n aynı zamanda uluslararası k amuoyunda . bir say g ı n l ı ğ ı ve etk inliği de var . Politikası sağı aratmayan sosyalist eti­ ketli bir b aşkanı hangi burj uvazi sevmez ? 1 9 8 1 ' deki seçilişini milyonlarca insan k ı z ı lbayraklarla sok aklara dökülüp saba­ ha kadar dans ederek selamlamı şlardı . 1988 ' de ise , 7 aydı r sürekli düşüş gösteren borsa kurlar ı n ı n aniden % 2 ' yi aşk ı n bir sı çrama göstermesiyle sermaye çevreleri , karaborsacı lar , spekül atörler selamladı . i şin farkı burada ! AÇ l L l M POL İ Tİ KASI Sosyalist p artisinin ve onun tarihi ve doğal lideri F . Mitterand ' ı n çok kısa sürede maskelerini k aybetmeleri ve h a k ettikleri konuma gelmeleri Fransız siy aset aren asındaki geleneksel mevzileri altüst etti . Kamp anya boyunca enine boyuna işle­ nen açılım politikası yeniden mevzilenme­ nin ortamı n ı y aratmaya yönelikti . Açı l ı m politikası yla k astedilen sosyalist p artisi­ nin ı lımlı merkezcileri yanına alarak sosyal demokrat cepheyi oluşturması dı r . Böyle olunca , diğer sağcı gruplarda De Gaulle ' cü RPR ' nin çevresinde toplaomay a zorlanm ı ş olacaklar ve çoktandır özlenen siyasi manzara h ayat bulacaktı r . Amaç Angio-Sakson tipi bir y ap ı lanına­ y a gitmektir . ABD ' deki cumhuriyetçi ve demokrat , İ ngiltere ' deki muhafazakar ve işçi p artileri usulü aralarındaki hiçbir fark olmay an ikili bir kutuplaşma hedef­ Ieniyor . Böyle bir sistem Fransı z burj u­ vaz ı s ı n ı n eski bir özlemidir Çeşitli denemeler y ap ı lm ı ş fakat b aşarı l am am ı ş­ tı r . 12 Eylül ' den sonra Türkiye ' de gene­ rallerin kop y a etmek istedikleri 1 9 5 8 ' de De Gaulle ' ün zorla dayatt ı ğ ı anayasası böyle bir amaca yönelikti . Sağa açı lı m politik asıyla yapı lmak istenen burj u v azinin istikrar talebine cevap vermektir . Burj uv azi çok sesli ve renkli bir politik yaşam istemiyor . Siya­ setin konuşuldu ğu , tansiyon! u , heyecanlı ortam onu tedirgin ediyor . Sadece yönetime alternatif iki benzer güç arasındaki farkı s ı f ı rlayarak siyasi seçenekleri salt biçim , stil , üslup , moda , imaj gibi dış görünümlere indirgeyerek insanları apolitikleştirmeyi amaçlı yor . Boşun a denmiyar "Başkaları çalı ş ı rken biz seçimlerle u ğraşı yoruz " . ABD ' deki gibi iki benzer gücün hege­ monyasındaki , içerikten yoksun ve özenle arı ndırı lmı ş , siy aset sahnesine , normal duruml arda , üçüncü bir gücün bir ordu bozan olarak çı kmas ı n ı seçim y asaları ile

EKİM

27

engellemek mümkün . Şimdilik bu tür hesaplarla faşist p artiyi silmeye çal ı ş ı yorlar . Okullarda , işyerlerinde ve üretim alanları nda örgütlü olm ayan gücünü genellikle protestocu bir kitleden alan faşist partinin silinmesi büyük bir gürültü koparmay abilir . Bu gürültüyü en gellemek , oy potansiyelini dağı tma k için sağ lı -sollu bir ittifaka girilerek sayısı 500 ile 800 bin arasında değişen ve hiçbir geliri olmayan kesime , çok k ı s a süre içinde , asgari bir gelir sağlanacak . 5 ile 12 Haziranda yapı lacak erken seçimlerle hedeflenen yeni yapı lanınada FKP art ı k sembolik bir varl ı kla temsil edilecek . Onu tamamen öldürmeyi tercih etmelerinin sebebi , bu p artinin , h ı zla erimesine rağmen , sağlam bir örgütlülük ağı n a sahip oluşu ve güçlü CGT sendika­ s ı n ı denetimi altı nda tutması ndan doğu­ yor . Bu arada , çok güçlü bir pozisyonda olan sosyalist p arti p astadan en büyük payı alacak . Kamuoyu araştı rmaları ona ez ı cı bir çoğunluk veriyorlar . Bunlar evde y ap ı l an hesaplar . 1968 olayları veya farklı bir içeriğe bürüne­ cek 1986 olayları gibi bir sosyal p atlama olmazsa , mevcut evrim devam ederse bu hesapların hayat bulma şansı var . Fransa ile ABD arası nda Fakat sadece Atlas okyanusu yok . Daha değişik farklar mevcut . Fransı z işçi s ı nı fı sesini duyuru r , bu farkları hissettirir mi , yoksa Amerikanlaşma süreci devam mı eder? Bu sorunun cevab ı n ı önümüzdeki dönem verecektir . HANGi E KONOMİK POLİ Tİ KA ?

" ·

Bu sorun art ı k burj uva p artiler arasında bir polemik kaynağı olmaktan çıktı . i şsizlerden , alım gücünün düşme­ sinden bahsetmek geçmişte en çok para eden malzemelerdi . Birbirinden çok farklı gorunen burjuva p artilerinin İcraatları sı rasıyla gösterdiki hiç b irisinin reçetesi bu �§ i çözmeye yetmiyor . Onümüzdeki dönemde yürütülecek eko­ nomik politikanın tek bir amacı var : Avrupa perspektifi . Yani 1992 ' de açı lacak AET ortak p azarı n a hazırlı k . Ne içeriyor bu hazı rlı k ? 1 2 ülkenin iç p azarları n ı n tekeller tarafı ndan sözde " dostça " p aylaşı lması . Fransı z tekelleri­ nin elverişli konumda bu p azara girebil­ meleri için azami bir rekabet gücüne ve bol mali olanaklara sahip olmaları gere­ kir . Dolayısı ile 1 9 12 h az ı rl ı ğı tekellerin kar oranları nı azamileştirme perspektifi ile eş anlaml ı dı r . B u amaca erişmek için burj uvazinin ve


28 EKİM

Sayı 9

tekellerin tek bir aracı vardı r . Bu araç kemer sıkma politikasıdı r . Bu anlayışa seçenek hizmet edebilecek başka bir yoktur , ve sadece Fransa ile s ı n ı rlı değildir . ücretierin düşük tutulması , sosyal hakl arı n en düşük düzeyde standartlaş­ tırmak için sürekli budanınası , üretimin mümkün olduğu kadar otomati � le�tirilere � işgücü ihtiy ac ı n ı n en aza ı nd ı rgenme � ı gerekiyor . Ancak böyle olunca t �kell� r ı n .. _ saglakar oranı artar ve rekabet gucu nır. Böyle b i r ekonomik politikanın çalı­ şanlar açısı ndan faydaları işsizlik , ha­ yat pahall ı l ı ğı k ı sacası sefalet o�ma � zorund a . i lerde değişik düzeydeki etk ı ler ı tek tek verilere dayandı nl arak ayrı yazı konusu yapılmak zorunda . Yoksa genel bir görünüm içinde sorunların iç özellik -:­ lerini ve bunların birbirleri ile ol an etkı ve ilişkilerini ay ı rdetmek zordu r . . Sonuç olarak Eylül ayı nda , y an ı tatilden sonra , patlak vermesi beklenen mücadeleye gelelim . Y ı ll ardı r şu anıatı ldı : "Bir zen ginl�ğ � yaratmadan p aylaşmak mümkün değil . I ş ı sırasıyla y apmak gerekiyor . Mademki zenginlikleri iş yerleri firmalar y aratı­ yar , bunlara olanak tanı y alı m . Bunl �rı.n mali olarak durumları nı düzeltmeler ın ı , yeni p azar kazanmalarını , rekabet gücü elde etmelerini ve nihayet k ar oranlarını arttı rmalarını bekliyelim . Bunlar olduk­ tan sonra y aratılan zenginlikten herkes , b aşta işçiler , payını alacaktır" . Bunların hepsi yap ı ldı fakat sıra işçilere gelince oyun bozuluyor . "Kar oranı y atırıma çevrildi , yeni iş k aynağı açı l acak , biraz da işsizleri düşünmek lazım vb . 11 Bu olmazsa başka şey bulunu­ yor : " Dolar düştü petrol yükseldi vey a . tam tersi oldu " derken suç y a Amerı kal ı ­ lara ya d a Araplara yüklendi . Kısacası bir türlü şu tünelin ucu görünmüyor . Bu tür aldatmacalar vey a göz boyama­ lar b ir anl ı k kenara itilince ortaya farklı bir tablo ç ı k ı yor . 1 ) İ statistiklerde yap ı lan bütün dala­ verelere rağmen 3 milyon civ � rı � ? a . iş�iz var yani çalışan nüfusun 'ôll ı ı �s ı z . _ ıyor­ Demekki k ar oranları yatırıma gıtm

muş . 2 ) 1 98 1 ' de % 1 4 ' ü aşan enflasyon %3 civarına düstü . Cak iyi ama bunu işçile­ � davranışına" rin " ak ı llı� ve sorumlu maliye bakanının kendisi b aj'tlı yor . 3 ) 1982 1 den itibaren alım gücü sürekli düşüyor . 4 ) 2 milyon kişi günde 30 Frankla idare etmek zorunda . 5 ) 500 ile 800 bin k ışının h ıç gel ır ı yok , o da resmi rakamla ra göre böyle . . yakın b ı r üstelik OCDE uzmanl arı o

·

o

o

gelecek için en ufak bir düzelme beklemi­ yarlar . Nereye gitti bizim pasta ? Yı llar­ dır sahte umutlarla beslenen işçi sınıfı ve çalışan kesimde büyük bir hamurdanma var . Seçim nedeniyle ertelendi . Ama taban sürekli sendik aları zorluyor , bu zorlama­ nın tatil dönüşü patıayacağını gözlemci­ ler değil hükümet b ile söylüyor . Y aşam mücadelesi veren revizyonist FKP ' ye belki bir ekmek p arası ç ı k acak fakat en fazla düşünen çiçeği burnundaki yeni hükümetin şefi . Ama bu şef çok cins bir şef . 1 968 olayl arının süper goşist liderlerinde� Michel Hacard , bir dönem "seçimler en ay ı tuzağıdır" sloganı n ı n en hararetli savu­ nucusuydu . İ yiki geçmiş b aşka örneklerle dolu , yoksa siyasi akrabasicten anlamayan dünya tersine mi dönüyor diye şaşı rı r .

Tek yol direnmektir Diyarbakı r , Antep , Aydı n ve Ankara ' ­ daki cezaevleri geçti3imiz ay içinde yeni direnişiere sahne oldu . Diyarbakır ve Antep ' teki açl ı k grevle­ ri sona erdi . Buna k arşı n , yönetimin koğuşlarda yangı n çıkarmak , isyana kalkışmak ve kaçış için tünel kazmak gerekçesi ile dayaktan geçirdiği Aydı n E tipi cezaevin­ deki 200 k adar siyasi tutuklunun 23 Mayısta b aşlattı kları açl ı k grevi ise hala sürüyor . Sağlık durumları gittikçe kötüleşen tutuklular , b askı ve dayağa son verilme­ sini ve hakları üzerindeki y asakları n kaldırı lması nı istiyorlar . Ankara kap alı cezaevinde yönetimin b askıları nı ve kesti uygulamalarını p ro­ testo ve k azanılmış hakların iadesi için 27 Mayısta b aşlatıl an açl ı k grevi de yoğun çabalara rağmen sonuçl anmış değil . Cezaevi savcıl ı ğ ı kendisiyle görüşen tutuklu yakınları ve avukatlara , tutuklu­ ları n bazı taleplerinin haklı olduğunu , bazıları nın ancak tüzük hükümlerine aykı rı olduc-unu bu nedenle de çözümün kendisini aştı ğını belirterek toplu hükü­ mete ve adalet bakanlığına attı . Hükümetin ve Adalalet Bakanl ı ğı n ı n durduk yerde tutukluların lehine hiçbir ciddi düzenlemeye gitmeyeceği açı k . Bir kez daha : Hakları k azanmanın ve koruman ı n , b askı ve yasak zincırını k ı rmanın tüzük hükümlerini işlemez hale getirip hakları fiilen v ar etmenin tek yolu D İ RENMEK ve yine Dİ RENMEKTİ R .


Haziran 1 9 8 8

EKİM

29

Moskova Zirvesi neyin zirvesi? diğer zirveler Moskova Zirvesi de , süper güçlerin şovuna dönüştü . gibi , Özgürlüğün en büyük düşmanı , emperya­ list-kapitalist sistemin j an darması ABD emperyalizminin başı Reagan , "demokrasi" k ahramanı , "özgürlük" havarisi , gururlu standartları nı yaşam halkının Sovyet emperyalist-kapitalist sistemin alay konu­ su haline getirecek aşı rılı kta silahianma birlikte ile ABD yapan , h arcamaları düny anı n silahlandı rı lması nda b aşı çeken diğer süper devletin son lideri Gorbaçov ise , "barış" meleği kesildi . Moskova şovu o k adar ilgi çekiciydi ki , sözde birbirine temelden k arşı olan iki sistemin liderleri olan Gorbaçov ve Reagan , birbirlerini övmek te yarı şıyarlar­ dı . Gorbaçov , zirve öncesinde ABD b ası­ nı na verdiği demeçlerde , Reagan 'ı " ger­ çekçi bir lider" olarak takdir ettiğini açı kladı . "Başkan Reagan bazen Sovyetler Birliği ' ni , ben de ABD ' y i eleştiriyoru m . Ama bu , çoğu zaman birbirimiz hakkında yanlış düşüncelerimiz olm ası ndan k aynak­ lanıyor" , dedi . Reagan ise , Gorbaçov ' u , şimdiye k adarki Sovyet liderleri içinde en olumlusu , "ciddi hedefler doğrultusunda çaba harcayan ciddi bir l ider" olarak değerlendirdi . Emperyalist-kapitalist sis­ temin temsilcilerinin , Kruşçev ' den sonra , Gorbaçov ' a övgüler düzmesi , destek ver­ mesi , ama diğer taraftan , Lenin ' e , Sta­ lin ' e , gerçek sosyalizme kinini kusması tesadüfi değildir . Bu bir yandan , SB ve diğer revizyonist ülkelerin emperyalist­ k ap italist sistemle bütünleşmesi karşı lı­ ğında revizyonist liderleri mükafatl andı r­ m a , diğer yandan ise , Lenin ve Stalin şahsında sosyalizmden intikam alma hare­ ketidir . Sergilenen bütün şova rağmen , taraf­ lar , zirve öncesinde , zirveden somut ve ciddi bir ilerleme beklemediklerini açı kla­ dılar . Onlara göre , bu zirve daha çok , iki süper devlet arası nda "yap ı cı diyalo­ �un dev amı " bakımından sembolik bir onem taşı maktadı r . Gerçekten de , görü­ nürde , zirvede iki süper devlet arasında somut bir ilerlemenin olmadı ğı anlaşı l­ maktadı r . Bu , işin perde önünde görünen tarafı . Bir de zirvelerin perde gerisi v ardır k i , ası l k ararlar burada alınmakta v e sonuç­ Yaşanan görülmektedir . zamanla ları deneyler de göstermiştir ki , süper güçle­ rin zirve toplantı ları , nüfuz alanları nın platform bir için bölüşümü barışçıl çektiği b aşı n ı SB ' nin durumundadı r .

başını ABD ' nin ile , blok revizyonist çektiği kap italist blokun çıkarları çok yönlü olarak o derece içiçe geçmiştir ki , her zaman birbirlerine ihtiyaç duyarl ar . Revizyonist ülkelerin kapitalist ülkelere 1 2 5 milyar dolar dış borcunun bulunması , marklı k , milyarlarca tekellerin Batı lı dolarl ı k yatırı mlara girişınesi bunun en ortak çık arlar Ortak k anı tı dı r . iyi k ararların nesnel zeminini oluşturmakta­ dı r . kenara bir gündemler Görünürdeki zirvesın ın , güçler süper b ı rakı lırs a , birbiriyle ilişkili_ olsa da , değişmez iki gündemi vardı r . I kili ilişkiler ve "bölge­ sel sorunlar . " "Bölgesel sorunların çözümü" ABD ve SB ' nin sözlüğünde , dalaylı ve doğrudan etki alanlarında bulunan ülkelerin ikili ilişkilerinde ortaya çıkan sorunların ve çoi}unlukla gerici egemen sınıflara k arşı devrimci iç savaşın yaşandı i}ı ülkelerdeki sorunların emperyalist amaçlarla çözümü­ nü ifade etmektedir . Zirveden sonra yapılan açı klamalarda , "bölgesel sorunların çözümü" konusunda ilerlemeler kaydedildiği açı kl andı . İ lerle­ me k aydedilen sorunlar arasında ise , Güney Afrika , Kamboçya ve Orta Ameri­ k a ' daki sorunlar belirtildi . Angola sorunu ise , zirve öncesinde "çözüldüğü" haberleri yayı nlandı . Bu sorunların çözümü konu­ sunda "ilerlemeler"in neler olduğu somut olarak bilinmiyorsa da , biz çözüme temel olan görüşlerin neler olduğunu biliyoruz . Gorbaçov , "sıcak noktaların söndürülmesi" ve "uluslararası terörizm "in önlenmesinde işbirliği ve kollektif aray ı şl ara hazı r olduğunu çok önce açı klaınıştı ; ABD ise yıllardı r bunu yaptı ğı gibi , ek olarak Doğu Avrupa ülkelerinde de devrim istemi­ yor ( Brezezeinsk i ' nin 6-1 2 Mart 1988 tarihli 2000 'e Doğru ' daki y azısı ) . Bu politikaya uygun olarak , mevcut genel statüko korunarak , karşılı klı p aylaşı mın olduğu kuşkusuzdu r . Afganistan anlaşma­ sı , bu konuda en y akın ve canlı örnektir . Zirveden hemen önce , SB ' nin bağımsız bir Filistin devletind en vazgeç­ tiği açıklandı ve bu haber SB tarafından y alanlanınadı . Silahsı zlanma konusu nda yapı lan de­ mogoj il_erin b aşı nda , İ NF antıaşm ası gel­ mektedır . Bugün nükleer silahl arı n mikta­ r � o �erece korkunç bir düzeye varm ı şt ı r _ k� , _ n � kl�er sılah iarın %4 ' ünün yokedil me­ _ s ını ongoren INF Antıaşm ası hiçbir şey (Devamı s .J? ' de )


30

EKİM

Sayı

9

.

.

...,

.

.

SOVYETLER BIRLIGI'NIN YENİ DIŞ POLİTİKASI ÜZERİNE T . GÖKER

Gorbaçov ' un işbaşı n a gelmesiyle bir­ likte , Sovyetler Birliği ( SB ) ' nin yeni dış politikasının b azı yönleri daha bir belirginleşti . Yeni dış politika , geçmiş politikadan b azı farkl ı l ı k l ar içeriyor . Türkiye devrimci h areketinde Gorbaçov " reformları " , özel olarak da dış politika sorunları henüz gerektiği gibi tartışı la­ madı . Gorbaçov reformları daha çok " sistem içi" sorunlar olarak ele alındı , böyle değerlendirilmeye çalışıldı . Dış politika 'Sorunları ise , geçmişte d e yaygın olarak görüldüğü gib i , tekil noktal ar olarak görülüp değerlendirildi . Her ülkenin , ister sosy alist , isterse k ap italist olsun , dış politikası ile iç politikası arasında diyalektik bir uyum v ardı r . Dış politikay ı , o ülkenin egemen sınıfının gereksinmeleri belirler . Dış politikada sosy alist , i ç politikada k apita­ list veya iç politikada sosy alist , d ı ş politikada ise emperyalist b ir politika olanaklı değildir ve genel ol arak tarih böyle bir karşı tlı ğa sahne olmamıştı r . Bu açı dan ele alındı ğında , gerek geçmişte gerekse de günümüzde SB ' nin d ı ş politikası ile iç politikası arasında d a bir u y u m vard ı r . Gorbaçov ' un işbaşı na gelmesiyle bir­ likte , iç politikada b azı değişikliklerin gündeme gelmesine paralel olarak dış politikada da değişiklikler yaş andı . SB ' ­ nin ekonomik v e politik gereksinimleri , iç politik ada perestroyka ve glasnostu , dış politikada ise , " silahsızlanma " , "yeni bir ekonomik düzen " ve "yeni uluslararası güvenlik sistemi"ni gündeme getirmiş bulunuyor . Bunlar , Sovyet revizyonistleri­ nin de açıkça ifade ettikleri gib i , empery alisti , k ap italisti , sosy alisti ile "bütünsel dünya " n ı n gereklerine , SB ' nin ulusal ve uluslararası gereksinimlerine yanıt veren bütünlüklü teorilerdir , "yeni düşünce tarzı " dı r . " Yeni düşünce tarz ı " ­ n ı n tek tek öğeleri , h e r birisi ayrı b i r yazı n ı n konusudur . Biz ise bu y az ı da , "yeni düşünce tarzı " nda önemli bir yere sahip olan SB ' nin d ı ş politikası ile ilgili

b azı temel yalnızca .

y anlar

üzerinde

duracağız

EŞİ TSi Z GELiŞME 1 9 50 ve 60 ' lı y ıllardaki gelişmeler Sovyetler Birliği ' n i , uluslararası k apita­ list sistemin b ir p arçası haline getirdi . Bu durum SB ' yi de k ap italizmin mutlak bir yasası olan ve emperyalizm döneminde iyice şiddetlenen eşitsiz gelişme yasas ı n ı n etki alanı n a soktu . SB ' deki bugünkü gelişmelerin , izlenen politikalardaki değişmelerin temelinde e­ şitsiz gelişmenin sonuçları yatmaktadı r . Sovyetler Birliği süper bir güç olarak , 60 ' l ı ve 70 ' li y ı llarda , sosyalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu döneme göre hızlı bir gerileme içinde olması n a rağ­ men , b izzat bu sosyalist dönemin k aza­ n ı mları n ı n bir sonucu olarak , ABD ve diğer emperyalist ülkelere göre nispeten h ı zlı bir kalkınma temposu içinde bulu­ nuyordu . Hatta bazı üretim kollarında ABD ' ye göre iki kat bir büyüme h ı zı gerçekleştiriyordu . 70 ' li y ı ll arda SB , özellikle askeri ve politik alanda bir süper güç olarak ABD ' yle boy ölçüşecek duruma gelmişti . Bu durum , hegomony acı amaçlar uğruna rakiplerine meydan oku­ maya bile dönüşüyordu . Fakat, 7 0 ' li y ı lları n sonunda ve 80 ' li y ı lları n b aşı nda , SB ekonomisi , b ürokra­ tik yozlaşmanın bir sonucu olarak tam bir tı kanıklık içine girmişti . Gorbaçov ' un ifadesine göre , " k riz öncesi durum" oluş­ muştu . Aynı şey , silahianma alan ı nda da görülüyordu . 60 ' lı ve 7 0 ' li y ı llarda , tamamiyle hegomonyacı amaçlar u ğruna silahlanmaya b üyük harcamalar y ap an SB yöneticileri , bir çok alanda rakipleri k a rş ı s ı nda güç üstünlüğü bile s a ğlı yor­ du . Oysa 80 ' li yılların başına gelindi­ ğinde , özellikle de ABD ' nin SDI ( Yı ldız Savaşları ) p roj esını yürürlüğe koyması ile birlikte tam bir çı kmaz içine düşüyor­ du . SB , içte ekonomik ve toplumsal sorunlarda açı k bir tı kanıklık içine


Haziran 1988 girdiği , yeni k aynaklar bulmak zorunda harcama bir büyük aşamada , olduğu gerektiren bu proj eye karş ı l ı k verecek durumda değildi . Zaten ulusal gelirin % 10-1 2 ' si silahlanmaya ayrılı yordu . Yeni kaynaklar yaratmadan bu yükü SB ekono­ misi kaldı racak durumda değildi . gelişimi eşitsiz alandaki E konomik Gorbaçov , 2 7 . Kongre Raporu ' nda şöyle dile getiriyordu : "Sav aş öncesinde ve savaştan sonraki ilk yı llarda ABD ekonomisinin düzeyine erişilmesi bize çok zor gibi geliyordu , oysa daha 1970 ' lerde bilimsel , teknik ve ekonomik potansiyel bakımı ndan ABD ' ye önemli ölçüde y aklaşt ı k ve hatta bazı kilit malları n üretiminde ABD ' yi geç­ tik" ( l ) "Aynı zamanda 1970 ' lerde , ekonomide ekonomik başladı , artmay a güçlükler büyümenin hızı önemli ölçüde yavaşladı . Bunun sonucu olarak SBKP Programı ndaki ekonomik gelişmeye ilişkin hedeflere ve beş yıllık planların 10. 9 . ve hatta düşürülmüş hedeflerine bile v arılamadı Bu dönem için haz ı rl anmış sosyal p rogra­ mı da tam olarak uygulayamadı k . Bilim , hizmetlerin günlük ve s ağlı k eğitim , geri geliştirilmesinde temelinin maddi kalındı . " ( 2 ) Bu durum rak amlarla ifade edildiğinde daha çarpıcı olarak gerilemenin hızı kendini gösteriyor . Nuri Yı ldı rım ' ı n Sov­ ortaya dayanarak istatistiklerine yet koyduğu verilere göre , 8 . Plan döneminde ( 1966-70 ) ulusal gelirdeki artı ş hızı %7 , 7 iken , bu oran sürekli bir düşüş k aydede­ rek 1 1 . Pl an döneminde ( 19 8 1-85 ) %3 , 1 ' e ; yine aynı dönemde kişi b aşı n a düşen reel gelir de , % 5 , 7 ' den , % 1 , 7 ' ye düşmüştür . aynı Ekonominin diğer dallarında da şekilde gerileme mevcuttu r . ( 3 ) Sovyetler Birliği , bu dönemde sadece ekonomik ve askeri alanda değil , politik alanda da rakipleri ve düny a p roletarya­ sı ve halkları nezdinde güç kaybetti , yı prandı . Bu konuda özellikle Afganistan işgali ve bu işgalin güçlü bir direnişle k arşı laşması , SB ' nin uluslararası planda zor durumda k almasına neden oldu . Sovyetler bu olgular , bütün i şte , Birliği ' nin gerek içte , gerekse de dışta yeni bir politika benimsenmesini koşullan­ dı rdı . F ak at , bütün bunlar , SB ' nin hegomon­ y acı amaçlardan ' vazgeçtiğini , "barışçı 11 bir politikayı stratej ik bir amaç olarak benimsediğini göstermiyor . Gorbaçov , 27 . ­ Kon_g 7e Raporu ' nda iç politika ile dı ş pol ıtıkanın uyumluluğunu şöyle belirtiyor : " Yoldaşlar , ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesi için yerine getirilmesi gereken görevler aynı zamanda SBKP ' nin uluslara­ rası stratej isini de belirlemektedir . Bunun •

EKİ M

31

temel amacı çok açı ktı r . Sovyetler halkı­ nın kalıcı barış ve özgürlük koşull arı n­ sağlamaktı r . çalışmasını y aratıcı da Aslı nda bu , p artinin dış politikamı z ı n önüne koyduğu e n üst programatik talep­ koşullarda bunu yerine Bugünkü tir . getirmek en b aşta nükleer savaş için maddi hazırl ı kları durdurmak demektir . "­ (4)

Şüp hesiz , Gorbaçov bu görevi "sosya­ lizm" adına belirlemektedir. Bir sosyalist " uluslararası stratej isi" adı n a ülkenin konuşulduğunda , burada sosyalizm adı na hiçbir şeyin olmadığı açı ktı r . Sadece şunu belirtmek gerekir ki , bir sosyalist ülkenin , bir komünist p artisinin uluslar­ arası stratejisinde "en üst programatik talep " in dünya sosyalizminin gerçekleşti­ rilmesi olması gerekir . Oys a , burad a , SBKP ' nin "uluslararası stratej isinin" "en üst programatik talep " i , bütünüyle ulusal ihtiyaçlara göre belirlenmiştir . Dahası v ar . Gorbaçov , 70 . yı ldönümü konuşmasında , hiç de b azı ları n ı n sandı­ ğı , vey a uydu politikacıların prop aganda ettiği gib i , perestrovkanın amacını sade­ ce "sosyalizmin iç sorunları "nı çozmekle sınırlamıyor . Aksine ve aynı zamanda , perestroykanın amac ı n ı n " dünya işbölü­ münde ve k aynakları n bölüşümünde" daha etkin olman ı n aracı olduğunu ifade ede­ rek hegomonyacı amaçl arını dile getiri­ yor : "Perestroyka , bütün belli b a�lı ekono­ mik göstergelerde dünya yüzey ıne ulaş­ mamı z ı mümkün k ı larak geniş ve zengin ülkemizin dünya işbölümünde ve k aynak­ ların bölüşümünde daha önce hiç bilinme­ yen bir biçimde yer almasını sağl ayacak'­ tı r . " ( abç . ) ( 5 ) yeni yöneticileri , Birliği Sovyetler politikanın bir gereği olarak savunmacı ve barışçı bir dış politika izleyeceğini söylerken bile , bir süper güç olarak amaçlardan v azgeçmemekte­ hegomonyacı dir . Yeni politika , "savunmac ı " ve "ba­ rışçı l " dış politika , SB ' nin geriliklerini gidermenin , diğer rakiplerine ulaşmanı n , gündeme olarak hatta geçmenin aracı getirilmektedir. "Dünya iş bölümünde ve k aynakları n bölüşümünde daha önce hiç bilinmeyen bir biçimde yer alma " iddiası bunun açı k bir kanı tı dı r . Bugün bile ABD ile boy ölçüşmeden v azgeçmediğinin , bir süper güç olarak hegomonyacı amaçlar u ğruna savaşı ldı ğının diğer bir k anıtı da , 1987 yılı nda ( 16 Subat ) Moskova ' da yapı lan uluslararası bir forumda Gorba­ çov ' un dile getirdiği şu görüşlerdir : "S�CB kendisi için fazla , b aşkası için az b ır şey istemiyor , örneğin ABD 1 den daha fazla bir güvenlik aramı yor . F ak at düzeyde bir alt zaman hiçbir SSCB , statüyü kabul etmeyecektir . " ( 6 )


32

EKİM

Sayı

9

Bu örnekler söylediklerimizi k an ı namaktadı r .

yeterince

TAV i Z POLİTİKAS I Sovyetler Birliği ' nin yeni dış politika­ s ı n ı n özelliklerinden b iri , amaçları k a­ rartmay acak şekilde , s ı n ı rlı bir taviz politik ası n ı n gündeme getirilmesidir . Yeni politika n ı n y aşama geçirilmesi , b aşta ABD olmak üzere , diğer Batı l ı emperyalist ülkelerle ilişkilerde s ı n ı rlı bir taviz politik ası n ı n gündeme getirilmesine neden olm aktadı r . Bu taviz politik ası , hem politik , hem askeri , hem de ekonomik niteliktedir . Askeri alanda taviz politikas ı n ı n en açı k örneği , geçen y ı l imzalanan , Avru­ p a ' daki orta menzilli nükleer silahlar ı n yönelik anlaşmalardı r . k aldırılm as ı n a Bilindiği gibi ort a menzilli nükleer tüze­ lerin Avrup a ' dan kaldı rı lması sorunu Brejnev döneminde de sözkonusu olmuştu . ABD , Sovyet SS-20 tüzelerinin kaldı rılma­ s ı n a k arşı l ı k olarak , Persching ve Cruse tüzelerini yerleştirmemeyi veya yerleştir­ dikten sonra da k aldı rmayı öneriyordu . Sovyet yöneticileri ise buna k arşı lı k , Fransa ve İ ngiltere ' ye ait tüzelerin de k aldırı lması koşuluyla bunu k abul edebi­ leceklerin i , bunun da anlaşmaya dahil olması nı istiyorlardı . Daha sonra buna bir koşul daha eklendi : ABD ' nin hazırlık­ larını sürdürdüğ ü , "yıldız sav aşlar ı " olarak bilinen uzay savunma sisteminden ( SD I ) vazgeçilmesi . ABD ise , b u Sovyet önerilerini k abul etmiyordu . Sonu !(ta Sov­ yetler Birliği yöneticileri , hem I ngiltere ve Fransa 1 n ı n elindeki nükleer tüzelerin kaldırılması , hem de ABD ' nin uzay sa­ vunma projelerinin durdurulması koşulla­ rı ndan v azgeçerek son i NF anlaşması n ı imzaladı lar . Bu , askeri alanda açı k bir tavizdi . Daha da önemlisi , Sovyetler Birliği ' nin askeri doktrinindeki değişmedir . Bu de­ Sovyetler Birliği ' nin bugünkü g ı şme , gereksinimlerine ve taviz politikası n a uygundu r . Herald Tribune ' den aktaran Cumhuriyet Gazetesi ' n in bildirdiğine göre , Sovyet Savunma Bakanı olan Dimitri Y azov ' un "Sosyalizm ve Barışın Savunul­ ması " adlı kitab ı n ı n daha önceki baskı­ sı nda Sovyetlerin askeri doktrini " saldırı en önemli askeri operasyondur" şeklinde yer alı rken , yeni polik an ı n gereği ola­ rak , kitab ı n yeni b askı sı nda "Sovyet askeri doktrinine göre , savunma en önemli askeri operasyondur" denilmektedir . ( 7 ) Gorbaçov , son kitabı Perestroika ' da yeni düşünce tarzı nı açı klarken , bunun askeri doktrinleri de etkilediğini söyleye­ rek s aldırı dan savunmaya geçmek gerekti­ ğini dile getirmektedir . " Yeni düşünceler ,

aynı derecede , askeri doktrinlerin k arak­ terini de etkiliyor . Bunlar , kesinlikle savunma doktrinleri olmalı d ı r . " ( 8 ) Politik alandaki tavizlere ise , Sovyet askerlerinin Afganistan ' dan çekilmesi k a­ rarı önemli bir örnek olarak verilebilir . Yı llardı r Bat ı l ı emperyalistler tarafından gündemde tutulan re] ım muhaliflerinin serbest bı rakı lması , bir b aşka örnektir . Ekonomik alandaki tavizlere ise , Batı­ lı emperyalistlerin , Sovyet p azarları n a girmesinin önündeki b azı engellerin k al­ dırılması örnek verilebilir . Bilindiği gibi SB yöneticileri aldı kları bir kararl a , belli koşullarda , S B firmaları ile yabancı sermayenin %49 p ay alacak şekilde ortak yatı rım y ap maları n ı k abul etti . Diğer y andan , SB ' nin , merkezi ekono­ mik planlamadan "ekonomik muhasebe" ve kar esası n a göre yönetim şekline geçiş planı da dünya k ap italist sistemi ile b ütünleşme yolunda atılmış önemli bir adım durumundadı r . Sovyetler Birliği yöneticilerine göre , bu plan 1990 ' da tüm ekonomik işletmelerde tamamlanacaktı r . DEVRi ME KARŞI İŞBİ RLİ Gİ Yeni politikanı n ikinci bir özelliği , diğer emperyalistlerle , özellikle de ABD ile anlaşma temelinde , proletary a n ı n top­ lumsal devrim ve halkların kurtuluş s av aş ı n ı n b ast ı r ı lması ve etki alanları­ n ı n "barış içinde" p aylaşı m ı ndan oluş­ maktadı r . "Bütün sıcak noktalarda çatı ş­ ma durumuna son verme " , "uluslararası terörizm " i kollektif olarak önleme olarak formüle edilen politika , bu stratej inin gereği olarak gündeme getirilmiştir . "Asy a ' da ve öteki kıtalarda sav aş ocakları n ı n tehlikesi sönmemesi bunu daha da ivedi duruma getiriyor . Biz Orta Doğu ' d a , Orta-Amerika , Güney Afrika ve gezegenimizin b ütün s ı cak noktalarında çatışma durumunu söndürme yolları n ı bulmak için kollektif arayı şları canlan­ dı rmadan yanay ı z . Genel güvenliğin ç ı k ar­ ları bunu kesin zorunlu k ı l ı yor . " ( 9 ) Hemen bunun arkası ndan "SSCB ilkesel olarak terörizme k arş ı d ı r " denilerek , dev­ rimci iç savaşl ara , ulusal kurtuluş sa­ v aşları na iyi gözle bakılınadı ğ ı n ı n ifade edilmesi , bunları n ortadan aldı rı lması için " aktif işbirliği" önerisinin getirilme­ si , devrimiere karşı Sovyet tutumu , y a y ı lmacı l ı ğı ve karşı-devrimci öz b ütü­ nüyle kendini ortaya koymaktadı r . "Bunalımlar ve çatı şmalar uluslarara­ sı terörizm için de elverişli bir ortam . y aratı yor . I lan edilmemiş savaşlar , her biçimde k arşı -devrim ihracı , politik cina­ yetler , rehin almalar , uçak kaçı rmalar , c addele r , havaalanları ve tren istasyon­ larında p atlamalar , işte k ı ş k ı rt ı cıları n

){


Haziran 1988 her türlü sinsi uydurmacalarla gizlerneye çal ı ştı kları terörizmin iğrenç çehresi böyledir . SSCB ilkesel olarak terörizme karş ı d ı r ve onun kökünü kazımak için öteki devletlerle aktif işbirliğine hazı r­ dı r . " ( lO ) Sadece b u k adar da değil , buna şunu da eklemek gerekir : "Tarihsel ol arak bağları n ı b içimlenmiş dünya ekonomik koparına çağrı ları tehlikelidir ve hiç bir çözüm getirmemektedir . " ( abç . ) ( ll) sözkonusu olan " dünya Açı kt ı r kı , ekonomik bağları " dünya kapital ist sis­ temidir , onun yeni sömürgecilik politika­ s ı dı r . "Tehlikeli ve hiçbir çözüm getir­ me"yen şey , proletary an ı n ve halklar ı n toplumsal devrimle , kurtuluş savaşlarıyla dünya k ap italist sistemine , emperyalistle­ re k arşı başkald ı r ı s ı dı r . Bütün bunl ardan da anlaşılacağı gibi , SB yöneticileri , dünya kap italist sistemi­ nin diğer b üyüklerine , özellikle de ABD ' ­ ye , devrimci savaşları n , devrimierin bastı r ı lması için işbirliği ve etki alanla­ r ı n ı n "b arı şçı l " bölüşümünü önermektedi r . ABD v e SB ' nin karşılıklı zirve toplantı la­ rı bu işbirliğin i katarınada en önemli · pl atform durumundadı r . B u aynı zamanda , dalaylı da olsa , b ir taviz politikasıdı r . Zira SSCB , her ne kadar daha önceleri de , kendi genel ç ı k arlar ı n a yönelen devrim ve kurtuluş savaşlar ı n ı n bast ı r ı lmasından y an a bir politika izliyord uysa da , kendi çı karları ­ n ı doğrudan tehdit etmeyen , aksine rakip­ lerini zayı flatan ulusal kurtuluş ve devrim hareketlerinden y ararlanmay a , on­ ları kendi hegamonyası na çekmeye çalı şı ­ yordu . Şimdi ise , emperyalist-kapitalist sisteme yönelik her türlü "bağları kopar­ ma girişimi'' n i tehlikeli görerek , diğer rakiplerine işbirliği önerisi götürmekte­ dir . SB ' nin bu politikasında değinilmesi gereken diğer bir nokta da , silahsı zl anma ve "barış" sorunudur . Silahsı zlanma gö­ rüşmelerinde sağlanacak başarı ve daha ileri bir mevziye sı çramak için geçici bir "barış" Sovyetler Birliği yöneticileri için hay ati bir önem taşımaktadı r . ' 70 ' li yıllarda , silahianma harcamaları sürekli bir art ı ş gösterdi ve çeşitli kaynaklara göre son y ı llarda gayri safi toplumsal üretimin % 1 2- 1 4 ' ü silahianma harcam aları­ na gitmektedi r . Gelinen noktada , silah­ lanma h arcamaları nı ayn ı şekilde sürdür­ mek ol anaksız olduğu gibi , ekonominin karşı karş ı y a olduğu zorluklar dikk ate alı ndı ğı nda , bu oranı n korunması da zordur . E konominin gereksinimlerini karş ı ­ lamak için , silahlanmaya ayrılan p a y düşürülmek vey a b aşka kaynaklar bulun­ mak zorundadı r . Daha önce de belirtildiği gibi , bunu gerçekleştirmek için Sovyetler

EKİM

33

taviz vermeye de hazı r durumdadı r . Silahianma harcamalar ı n ı n s ı n ı rl anması , askeri müdahaleleri gerektirmeyen bir "barış" ortamı , batılı ülkelerle ticari ilişkilerin geliştirilmes i , bilimsel ve tek­ nik işbirliği Sovyetler için yaş arnsal önem taşı yar . Bu politikan ı n yaşam bulması için Gorb açov bir yandan , Bat ı l ı yönetici­ leri " aklıbaşı nda" kararlar almaya ça­ ğı rı yar , ikna etmeye çalı ş ı yar ; diğer y andan ise , nükleer savaş korkuluğunu kullan arak savaş aleyhtarı hareketleri ve silahianma harcamaları n ı kaldı rama­ yan d ı ş borçlarla bunalmış çeşitli ülkele­ ri , rakiplerine karşı baskı aracı olarak kullanmak istiyor . " Üçüncü dünya ülkeleri " , SSCB 1 nin uluslararası stratejisinde özel bir yer tutmaktad ı r . Gorb açov , Ekim Devrimi ' nin 70 . yı ldö­ numu konuşması nda , düny anın durumunu ve çelişkilerini genişçe tartışacağız deme­ sine ve öyle de yapmas ı n a rağmen , bu konuşma içinde bir kez bile proletaryan ı n sermayeye karşı sosyalist devriminden , halklar ı n devrim hareketinden sözetmemek­ tedir . Ama " üçüncü dünya ülkeleri"nin "gizil güçlerinden" , onları biraraya geti­ ren gerici örgütlerin " dünya ekonomisinin biçimlendirilmesinde özgün bir rol" ayna­ y acağı ndan s ı k s ı k sözetmektedir . Gorbaçov ' a göre , " Üçüncü Dünya ' n ı n gelişiminin bugünkü aşaması nda gerekli olan dürtü ise ancak doğuş halindedi r . Bunun bilincinde olmak v e karamsarl ı k üretmekten kaçı nmak gerekiyor . " Gorbaçov , bir kı smında devrimci iç savaşlar yaşanan bu ülkeleri ve onları n gerici amaçlarla oluşturdukları örgütleri , " h alklar ve onları n temsilcisi olan örgüt­ ler" olarak tanı mladı ktan sonra , bunların " yeni dünya ekonomik düzeninde bir dayanağa sahip " oldukl arını belirtiyor ve şunları ekliyor : "Gelişmekte olan ülkeler arasındaki devletlerarası dayanı şma süreçlerini yan­ sı tan örgütlerde , ulusal kimlik ve insiya­ tif yönelişi artan bir biçimde kendini duyuruyor . "Şu ya da bu ölçüde , bütün örgütlerin karakteristiği budu r . Üstelik böyle örgüt­ lerin say ı s ı da az değil . Afrika Birliği Örgütü , Arap Devl�Jleri Birliği , ASEAN , Amerikan Devletleri Orgütü , , L atin Amerik a E konomik Sistemi , Güney Pasi fik Formu , Güney Asya Bölgesel ı şb irliği Örgütü , İ slam Konferansı Örgütü ve özellikle Bağlant ı s ı zlar Hareketi" Aynı konuşmanı n dev amında Gorbaçov , sözkonusu örgütlerin , " Dünya politikas ı n­ da farkedilebilir bir etken haline gelmiş olmalarına rağmen , bunların hiçbiri gizil güçlerini henüz tümüyle ortay a koymuş değil . Ama bu gizil güçler çok büyük


34

E Kİ M

Sayı

9

boyutlarda ; hatta bu örgütlerin gelecek 50 y ı lda ne ürünler vereceğini kestirrnek bile güç" diyerek , bu ülkelere ve ülkele­ rin örgütlerine uluslararası stratej ide ne derece büyük bir önem verdi ğini dile getirmektedir . Bu ülkelerin SSCB ' nin uluslararası stratej isindeki önemine vurgu , Kongre Raporu ' nda da belirgin bir şekilde v ar­ dı r . Bu ülkelerde egemen olan burj uv a ve büyük toprak sahipleri s ı n ı fı n ı n , prole­ tarya ve halklara yönelik emperyalistlerle işbirliği içinde ağır b askı ve sömürüsü görmezden gelinerek , bu ülkelerin " geri kalmışlı ğı , yoksulluğu , b azen de korkunç sefaleti , esaret altında geçen geçmişin ağı r mirasını gidermek için çetin bir savaşım ver" diklerini iddia etmektedir . Gorbaçov ' a göre bu ülkeler ( * ) empery a­ lizme çeşitli düzeylerde bağıml ı , bu bağlamda da büyük ölçüde emperyal istle­ rin ç ı k arları n a uygun politikalar izleyen ülkeler değil , " geçmişte emperyalist poli­ tik anın bütün halklardan yoksun bı rakt ı ­ ğı " fakat bugün "bağımsız tarihsel y aratı cı l ı k yoluna gir"en ülkelerdir . ( 1 2 ) Gorbaçov , sözkonusu değerlendirmeler le , emperyalizme bağımlı ülkeleri kendi kont­ rolüne çekmek istediği gibi , hem diğer emperyalistleri , hem de bu ülkelerin egemen s ı n ı flarını "toplumsal p atlamalar­ la" tehdit etmekte ve bu ülkeleri "barış içinde y a r ı şma"yı hayata geçirmenin aracı "yeni bir ekonomik düze n " i y arat(*)

Modern revizyonistler , bugün düny adak i durumu değerlendirirken , önem­ li bir ülkeler topluluğu olan yarı -sö­ mürge ve emperyalizme çeşitli düzey­ lerde bağımlı ülkelerdeki egemen s ı ­ n ı fları n emperyalizmle olan ilişkilerini gizlerneye özel bir dikkat gösteriyor­ lar . Onlara göre , gerçekte yarı -sömür­ ge ve emperyalizme bağımlı bir dizi ülke " kurtulmus ülkeler" , "ulusal kim­ lik ve insiyat if yönelişi artan " ülke­ lerdir . Onların bu yaklaşı mı en iyi , -uluslararası düzeyde modern revizyo­ nizmin kollektif yayın organı olan "Barış ve Sosyalizm Sorunları " ( Yeni Ç a ğ ) dergisinde dünya ülkelerini kate­ gorileştirmelerinde görülmektedir . Onlara göre , " 1984 ' te ise dünya toprakları n ı n kurtulmuş % 6 1 , 6 ' sı n ı ülkeler , % 2 6 , 2 ' sini sosyalist ülkeler , % 1 1 , 5 ' in i kapitalist ülkeler , %0 , 7 ' sini sömürge ve yarı -sömürge ülkeler oluş­ turuyor . Dünya nüfusunun ise % 5 1 ' in i kurtulmuş ülkeler , %3 2 , 3 ' ün ü sosyalist ülkeler , % 1 6 , 4 ' ün ü kapitalist ülkeler , %0 , 3 ' ünü sornur ge ve yarı -sömürge ülkeler oluşturuyor . " ( Yeni Çağ , 1986/­ ll , s . 82 )

maya çağı rmaktadı r . Gorbaçov açı kça , ya bu düzeni birlikte y arat ı r ı z , toplumsal çatışmaları birlikte önleriz , ya da , toplumsal çatı şmalar sizin egemenliğinizi ve varl ı ğ ı n ı zı da tehlikeye sok ar demeye getiriyor . Gorbaçov , sözkonusu y ı l dönümü konuşm as ı nda şunları söylüyor : " Kı sacası kapitalizm bu bakı mdan da s ı n ı rlı bir seçimle karşı karş ı y a : Ya olayları n kopma noktas ı n a gelmesine izin verecek , y a da , birbirleriyle ba ğlant ı l ı ve bütünsel dünyan ı n eşitlik temeli üzerinde çı karları n dengesini belirten bir dünyan ı n yasalarını dikkate alacak . "Gördüğümüz gibi durum bunu yalnız zorunlu değil , mümkün de k ı l ı yor . Üçüncü dünyadaki güçler aynı çizgide davrandı k­ ça bu yöndeki gelişmeler daha da yoğun­ laşacak . " Son olarak Sovyet stratej isinde önem taşı y an bir nokta olarak p asifist barış hareketine ve çevre koruyucular ı n a değin­ mek gerekir . Bilindiği gibi son y ı llarda , özellikle Avrup a ' da savaş tehlikesine k arşı ve çevre koruması n a yönelik y ı ğı nsal bir muh alefet gelişmektedir . Bu hareket için­ de , gerçekte emperyalist savaş tehlikesine karşı savaşımı bu tehlikeyi y aratan empery alist-k apitalist sisteme k arşı sa­ v aşla birleştiren , savaş sorun unu genel toplumsal sorunları n çözümüne bağlı olarak ele alan devrimci muhalefet oldukça s ı n ı rlı d ı r . Bu harekete niteliğini veren , soyut savaş aleyhtarl ı ğ ı ve kap italizm s ı n ı rları içinde reformlar u ğruna pasifist burj uv a muhalefet olması d ı r . Sovyetler , bu h arekete uluslararası önceden beri , planda büyük bir değer vermekte ve uluslararası stratej isinde dikk ate almak­ tadı r . Aynı olgu , yeni Sovyet yöneticileri tarafı ndan da özellikle gündeme getiril­ mekte ve rakiplerine karşı baskı unsuru olarak kullanı lmaktadı r . PROLETARYAYA VERi LE N ROL Peki yeni Sovyet politikası nda p role­ taryaya ve halklara ne rol verilmektedir? Daha önceden de belirttiğimiz gib i , Gorbaçov ' u n Ekim Devrimi konuşmasında , üçüncü dünya ülkeleri , barı ş hareketi vb . gibi bir dizi soruna geniş olarak değinilmesine rağmen , bir kez bile prole­ tarya ve halkla r ı n devrim savaş ı m ı ndan sözedilmemektedi r . Ama , " yeni ekonomik düzen " den " herkesin ç ı karları n a uygun" çözümden , " k alıcı bir barı ş "tan sık s ı k sözedilmektedir . Çeşitli kı talardaki "sıcak sav aş odakları n ı n " ortadan kaldırı lması­ nı , " her türlü terör " ü önlerneyi stratej isi­ nin temeli haline getiren " tarihsel olarak b içimlenmiş dünya ekonomik b ağlarını kop arına çağr ı l arı "nı tehlikeli ve " hiçbir


Haziran 1988 çözüm getirme"yen hareketler ol arak gören Sovyet yöneticileri için bunda anormal olan , eşy anın doğasına aykı rı bir şey yoktu r . Bizzat Gorbaçov ı un ağzı ndan proletarya ve halklara ne rol y üklendiği­ ni göstermek sorunun daha iyi anlaşı lına­ s ı n a hizmet edecektir . Önce önemli bir noktayı belirtmek gerek ir . Gorbaçov ı a göre , " uluslararası koşullar h ı zla kökten değişiyor . " O ı na göre bu değişiklik hem "burj uva toplumu­ nun sosyal y ap ı s ı nda " , hem de , " işçi sı n ı f ı n ı n birleşiminde" görülüyor . ( 13 ) E kim devrimi ile ilgili konuşmada da aynı şeyler tekrarlan ı yor . O, bir yan­ dan , "Batı dünyası işçi s ı n ı f ı n ı n yok oldu ğundan sözediyor" diyerek bundan yakı n ı yar , ama ardından da , " gerçi işçi s ı n ı fı n ı n geçirmekte olduğu değişim esas­ lı ve pek çok uzant ı s ı olan bir süreçtir" diyerek , y ı llard ı r revizyonistlerin , burj u­ v a ideologları n ı n , özellikle Euro-komü­ nistlerin " artı k Marks ı ın anladı ğı anlam­ da bir p roletaryadan sözedilemez " , " günü­ müzde proletaryanın yapısı nda esaslı değişiklikler olmuştur " şekli ndek i tezlerini dalaylı olarak olumluyor . "Bugün , yeni toplumsal s ı n ı rlar içinde s ay ı ca ağı r b asan bir güç olarak işçi s ı n ı f ı , özellikle tarihin keskin dönemeç noktalarında belirleyici bir rol oynayacak potansiyele sahiptir . "Burada motifler farklı ol ab ilir . Ola­ s ı l ı ğ ı y üksek olanlardan biri ekonominin delice askerileştirilmesidir . Teknoloj ik devrimin militarİst temeller üzerinde yeni bir evreye girmesi , özellikle savaşa giden yoll arı açtıkça , güçlü bir katalizör görevi yapabilir , böylece nüfusun öteki kesimlerini etkileyebilir ve ekonomik ta­ leplerin ötesinde kitle tepkileri ile direkt karşı l aşabilir . " Görüldüğü gibi , proletary aya yüklenen görev , k apitalist sömürü ve bask ı y a k arşı devrimci başkaldı rı değil , "en y üksek olasılı k " l a , savaşa giden yolda , kendi kurtuluşunu sağlamada , k apitaliz­ min temellerine dokunmadan , bu anlamda da değişmeden , ama güç dengelerini değiştirerek , güç dengelerine etkide bulu­ n arak s av aşı b aşlatan güçleri frenleyici , sav aşı önleyici k atalizör rolüdür . Ancak bu koşullarda , proletarya "ekonomik ta­ leplerin ötesinde" politik bir rol oynay a­ bilir ; ama bu politik rol , devrim y apmak gibi politik bir rol değildir . Proletary ay a her hak tan ı nm ı şt ı r ; ama en doğal hak olan , " tarihsel olarak biçimlenmiş dünya ekonomik ba ğları n ı koparmak" amac ı yla devrim y apmak hakkı y adsı n m ı şt ı r . Gorbaçov aynı konuşmada , " komünist­ lerin" hangi perspektifle proletary aya gitmesi gerektiğini söylerken de şunları belirtiyor :

EKİ M

35

"Sı n ı f mücadelesi ve toplumsal çelişme­ lerin öteki belirtileri , barıştan yana ol an nesnel süreçleri ( abç . ) etkileyecektir . i şçi s ı n ı fı hareketinin ilerici güçleri onun siy asal bilincini yükseltmenin yolla­ r ı n ı arı yorlar . "Bu güçler , eylemlerini son derece k armaşı k , yeni ve değişen bir durumda yürütmek zorundal ar . Kitlelerin ekonomik hak ve güvence alt ı n a ç ı k arları nı n alı nması n ı n sorunlar v e elbette demokras ı mücadelesine ilişkin sorunlar , üretimde demokrasi de bunun içinde ı;ılm ak üzere , yeni bir anlam k azanmışt ı r . " ( abç . ) Burada , proletaryaya ve proletary anı n "öncüsüne" y üklenen görev b ütün ağı rl ı ğı ile ortaya konmuştur . ( * ) "S ı n ı f mücade­ lesi"nin rolü "barıştan yana olan nesnel süreçleri etkileyecek" bir şey olarak sunulmuştu r . Proletaryanın k ap italist sis­ teme k arşı verdiği mücadeleyle sadece barış sorununda değil , tüm toplumsal gelişmelerde de belirleyici rol aynaması gerektiğinin reddedilmesi , sadece bir "etki" düzeyinde ele alı nması revizyonist­ lerin , ne derece Marksizmden uzak oldu­ ğunu kanı tl adı ğı gibi , onun gerici k arakterini de tüm boyutları ile ortaya koymaktadı r . ( *)

Sovyet revizyonistlerinin "öncüye" ne gibi görevler y üklediğine ilişkin kendi ağı zları ndan bir çok aktarma yapmak olanaklı . Fakat biz , çarp ı cı olması bakımı ndan iki aktarma daha y ap acağı z . Bu özellikle , SBKP çizgisini " ulusal" koşullara uygulamak dışı nda bir "suç " u olmayan TBKP ı ye , " refor­ mistler" , "tövbek arlar" diye veryansı n eden , ama onun uluslararası daya­ n a ğ ı n ı gizleyen , " sosyalizmin sorunları ­ n a çözüm arayışı " ol arak niteleyen akı mları n tutarsı zlı kları n ı göstermek b a k ı mı ndan da önemlidir . SB Bilimler Akademisi ı nde görev alan V . V . Msverineradze , " Yeni Politik Düşünce Tarzı " n ı n temel bileşenlerini açıklarken , ikincisi hakkı nda şunları belirti yar : "Bir devletin güvenlik içinde ola­ bilmesi için , öteki devletlerin de güvenlik içinde olması gerekmektedi r . Her kritik durum , her bölgesel çatışma , içinde nükleer bir düny a savaşına dönüşme olası l ı ğ ı n ı taşı mak­ tadı r" ( M akaleyi çeviren Yol ve Amaç , s ay ı 1 5- 1 6 , s . 64 ) Bu söylenenlerle TBKP yöneticileri­ nin , silahlı savaş y ürüten Kürt grup­ ları n a , " nükleer savaş tehlikesi" y ara­ tacağı ve " dengelerin bozul acağı " gerekçesi ile "stratejilerinizi gözden geçirin" demesi arası nda hiçbir fark yoktu r .


36

EKİM

Sayı

9

Sovyet revizyonistleri ekonomik hakla­ r ı n güvence altı n a alı nması ve " politik etki" d ı ş ı nda , proletaryaya başka bir rol vermemektedi r . Sözkonusu edilen " demokra­ si mücadelesi"nin nasıl bir şey olduğunu ise , örneg ın , Gorbaçov ' un izinden milim bile şaşmadan ilerleyen TBKP revizyonist­ lerinin p ratiğinde görüyoru z . Gorbaçov , " üretimde demokrasi de bunun içinde" diyerek hemen altında kapitalistlerin " işçilere 1 ortakl ı k ' önerdiğinden , ama bunun l afta k ald ı ğ ı ndan sözetmesi , " de­ mokrasi mücadelesi"nden ne anladı ğ ı n ı ortaya koymaktad ı r . Burj uva reformistle­ r ı n ı n , sosyal demokratl arın k ap italizmin temellerine dokunmadan " üretimde demok­ rasi " , " işçileri yönetime katma" adı n a , n as ı l kap italizmin koruyuculu ğuna soyun­ dukları ve demogoj i yaptı kları deneyler­ den biliniyor . Burj uvazi uygun koşullar­ d a , p roletaryaya kapitalist sistemi tehdit etmediği sürece haklar vermeye hazı rdı r .

Diğer y andan , yine , Sovyet ideolog­ ları ndan biri olan , Y . A . Krasin de , "Barıs Savası m ı nda Genel insani Olan � ile s tn ı fsal Olan" başl ı klı mak alesinde " anti-tekel" stratej isinin sekter oldu­ ğunu dile getirerek " komünist p artile­ rine" şöyle öneride bulunuyor: " Öte. y andan kimi komünist p artile­ rin p rogramatik belgelerinde formüle edilmiş olan anti-tekel demokrasi stra­ tej ik konsepti ve belgisi şu andaki koşullarda , bu dünya çap ı ndaki bir­ likte davranma gerçeğine yeteri k adar dikkat gösterilmediği için yeterince etkili olmamaktadı r . Hayat , işçi s ı n ı ­ fından v e öncüsünden , t ü m güçlerin en gerici emperyalist çevrelerin , asker­ sel-sanayi kompleksinin izole edilmesi­ ne , emperyalizme saldı rgan eğilimleri­ nin gemlenmesine yoğunlaştırı lmas ı n ı talep ediyor . "Anti-tekel demokrasiden önce ge­ len , onun için el verişii koşuları y aratan k ap italist gelişmenin militarİst olmay an bir ' model ' i uğruna mücadele stratej ik konseptinin ana doğrultuları burada belirginleşiyor . " ( Makaleler , TKP Yay . s . 28 ) TBKP ' nin , " anti-tekel demokrasi" programı n ı n yerine "barış ve demokra­ tik yenilenme" p rogram ı n ı geçirmesin­ de , DYP , SHP , RP ve DSP ile " demokra­ si blok " u kurması nda bu öneriye uygun davranma dışı nda bir "suç"u yoktu r . TBKP ' ye yeni program ve taktiğinden dolayı veryansın edenler , tutarlı olmak için önce onun uluslar­ arası dayanağı yla hesaplaşmak zorun­ dadı rlar .

Am a , hiçbir zaman , en doğal hak olan devrim hakkı olmamak k aydı ile . Revizyo­ nistler de devrim y apma hakkı dışı nda prolet aryaya her hakkın verilmesin den y an adı r . Ama , bu koşullaı:da b ile onların da bir kaydı vardı r . Devrim yapma hakkı d ı ş ı nda diğer haklar da , kendile­ rine karşı kullanılmamal ı dı r . ( * ) Proletaryaya devrim hakkı tanı mayan Sovyet revizyonistlerinin aynı şeyi ezilen ve sömürülen halklara tanı ması beklene­ mez . Gorbaçov , Ekim devrimi konuşmasın­ da , emperyalizme bağımlı ülkelerin ( y ani egemen s ı n ı f ı n veya s ı n ı fl ar ı n ) çı k arları d ı ş ı nda , özel olarak halkları n ç ı k arla­ rı ndan sözetmediği , daha da ötesi , uzlaş­ maz sınıf karşıtlı kları n ı n olduğu bu ülkelerde p roletarya ve halklarla egemen s ı n ı fların ç ı karlar ı n ı özleştirdiği gibi , 2 7 . Kongre Raporu ' nun "Günümüz Dünyası : Temel Eğilimler ve Ana Çelişkiler" bölü­ münde de , ç a ğ ı m ı z ı n başlıca çelişmelerin­ den biri olan emperyalizm ile h alklar arası ndaki çelişki , "emperyalizm ile ge­ lişmekte olan ülkeler ve halklar arasın­ da" çelişki olarak gerici bir temelde tahrif edilmiştir . Sözkonusu olan bu çelişki açıklanı rken de , bu ülkelerin halklar ı n ı n " yoksul " oldu ğu , "salgın hastal ı kları n " , "cahilliğin " yaygınlı ğı , borçların "ciddi sosyal-ekonomik ve poli­ tik sorunlar" yarattı ğı vb . say ı lm ı ştı r . Ama , bunların çözümünün ne olduğu , halkları n ne y apması gerektiğine ilişkin ciddi hiçbir şey yoktur . Sadece " adil bir çözüm" bulunması gerektiğ i , emperyalist­ lerin " kesin bir seçim yapması " gerektiği gibi , empery alistlere a k ı l veren sözler edilmiştir . Gorbaçov ' un , daha önce aktarma yapı­ lan sözleri ( "s ı cak bölgeleri soğutma" , "ekonomik b a ğları kop arına çağrılar ı n ı n tehlikeliliği" v e hiçbir işe y aramadı ğı vb . ) hatı rlandı ğı nda , kesinlikle devrim yapma , devrimci savaş sürdürme gibi hakları h alkiara tanı madı ğı , en iyimser tahminle , " halkları n örgütleri" ol arak sunulan ger ıc ı örgütlerde temsil edilen egemen s ı n ı fları destekleme , "barışa k atkıda bulunma" , "yeni ve adil bir ekonomik düzen " i yaratma " h ak k ı " tan ı dı ­ ğı rahatlı kla söyleneb il ir . Gorbaçov ve dolay ı sıyla SSCB ' y i prole-

( * ) Polony a ' da , Romany a ' da ve revizyo­ nistlerin iktidarda olduğu diğe ülke­ lerde , p roletaryanın ekonomik ve poli­ tik taleplerle gündeme getirdiği k itle­ sel eylemlerin " anti-sosy alist " eylemler olarak nitelenip b astırılması , b ü rokra­ tik burj uvazinin , proletarya hareketine k arşı tutumunu gösteren örneklerdir .


Haziran 1988 tarya ve halkların devrim y apması ilgi­ lendirmemektedir . Gorb açov ' u ilgilendiren , " savaşsı z " , "terörsüz" , " adil ve yeni ekonomik düzen "in kurulması , emperyalist ve kapitalist egemenlik alt ı ndaki " dünya­ nın kurtarılması " sorunudu r . O, bu konuda , bütün dikkatini Bat ı l ı emperya­ listleri "eşit koşullarda y ar ı şma ve bölüşüm ''e ikna etmeye ve bunun gerekle­ rini yerine getirmeye vermektedir . i şte , SB ' nin dış politikas ı n ı n bazı temel öğeleri bunl ardan oluşmaktadı r . Böyle bir d ı ş politikan ı n " sosyalist"liği bir yan a , ilerici bile olmadı ğı , emperya­ list hegomony acı bir k araktere sahip olduğu , proletaryan ı n sosyalist devrimi­ nin , h alkların kurtuluşunun engellenmesi üzerine kurulduğu ise , tutarlı bir dev­ rimci hareket açı s ı ndan açı k olması gerekir .

(Baştarafı

s . 29 ' da )

EKİ M

37

KAYNAKLAR 1- M . Gorb açov , SBKP 2 7 . Kongre Raporu , s . 3 2 , TKP Yayınları . 2- a . g . Rapor , s . 33 3- Cumhuriyet P azar Ek ' i , Say ı : 62 , 2 6 Nisan 1987 4 - a . g . Rapor , s . 86 5- M . Gorbaçov , " Yolumuz Ekimin Yolu Öncülerin Yoludur" , T. Kurtuluş , sayı : 6 . 6- M . Gorbaçov , "Medeniyetin Ölümsüzlü ğ ü Üzerine" , Derleme , TKP Yay ı nları , s . 1 5 7- Cumhuriyet , 10 Mart 1988 8- Perestroika , Güneş Y ay ı nları . s . 13 8 9 - a . g . Rapor , s . 96 10-a . g . Rapor , s . 96 1 1-M . Gorb açov , " Yolumuz E k imin Yolu . . . " 1 2-a . g . Rapor , s . 13 13-a . g . Rapor , s . 100

Moskova Zirvesi...

ifade etmemektedir . Silahi anma y arı ş ı bu antlaşmadan sonra da devam etmektedir . Dün oldu ğu gib i , bugün de emperyalistler üstünlük peşinde koşuyorlar , yok edilen silahlar ı n yerine yenilerini üretiyorl ar . ABD uzay silahları p roj esinden vazgeçmiş deiJildir ; geçenlerde toplanan NATO ülke­ lerinin temsilcileri , orta menzilli nükleer tüzelerin kaldı rı lması yla do[;an boşluğu k ap atmak için elde bulunan nükleer si lahların modernleştirilmesi karar ı n ı aldı ; S B ise , son zamanda yeni atom denemeleri gerçekleştirdi ve özel bir dikkatle silahianma harcamaları n ı n mik­ tarı nı gizliyar . Daha da ötesi , son zirve toplantı s ı n­ da , halkların barış özlemi ile alay edercesine , "füzelerin fı rlatı lmadan önce karşı tarafa bildirilmesi" , " nükleer dene­ melerin ortaklaşa denetlenmesi" gib i , silahlanmaya yönelik anlaşmalar imzalan­ dı . Bunun adı da " sil ahs ı zlanma" antıaş­ ması olarak açı klandı . de , Dün " detant" , "silahsızlanma" üzerine b ir suru spekülasyon yapı ldı , antlaşmalar imzalandı . Ama bu , ne ABD ve SB ' nin silahianma hızını kesti , ne de bu ülkelerin bölgesel sav aşlar çı karinas ı ­ nı , k ı ş k ı rtmas ı nı , halkların ç ı k arları n a yönelik dalaylı v e dol aysı z sald ı r ı ları n a son verdi . İ k i süper güç arası nda , dünyan ı n b arı şçı l bölüşümü , devrimierin engellen­ mesi , karş ı l ı kl ı bağıml ı l ı k ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde bir işbirliti politi-

kası n ı n geliştirilmeye çalı şı ldı ğı görül­ mektedi r . Bu durumun geçici olduğunu ise , yine yakın dönemin tarihi ve genel olarak emperyalizmin tarihi k an ı tlı yor . Emperyalistlerarası uzlaşma ve "barış" geçici , ş arta bağlı bir durumken , reka­ bet , ç ı k ar çatı şması mutlak bir y asadı r . Emperyalizm emperyalizm olarak k aldı kça , kalıcı barış ve silahsızlanma gerçekleşti­ rilemez . Kalı cı barışı s ağlayacak tek şey , proletarya ve halkları n emperyaliz­ me , k ap italizme k arşı savaş ı m ı n ı n zaferi ve dünya devriminin gerçekleştirilmesidir . Dünya k ap italist sisteminin savunucusu ve koruyucusu , dev silah tekellerinin destek­ ledi3i emperyalist yöneticiler , proletarya ve halkların lehine , emperyalist revizyo­ nist sistemin aleyhine b ir k arara imzala­ rını atamaz . Görün üşte , silahsı zianma yön ünde alı­ nan k ararlar ise , mevcut güç ilişkileri içinde y a hiçbir şeyi ifade etmemekte , y a da , sistemin , mevcut silah y ı ğı nağı n ı n temellerine dokunmadan , proletarya ve halkların baskı s ı ile alı n an k ararlar durumundadı r . Gerçekte , k ap italist siste­ min yöneticiler i , isteseler de , silahsı zlan­ ınayı ve gerçek bir barı şı gerçekleştire­ mezler . Çünk ü , militarizm ve onun doğal sonucu olan gerici savaşlar , yöneticiliern tercihlerinin , kötü niyetlerinin bir sonucu de(1il , k apitalizmin doğas ı n ı n gere3idir . Yoğunlaşan tekelciliğin , azami k ar h ı rsı­ n ı n , yeni etki alanları peşinde koşmanı n doğal v e mant ı k i sonucudur .


38

EKİ M

Sayı

9

M.F ATİH ÖKTÜLMÜŞ (Baştarafı s . 40 ' da ) Fatih , polisin zulmüne yiğitçe diren­ mekle k almadı , işkencecilerle alay etmesi­ ni de bildi . Bir defası nda onu işkence tezgahı n a yatı rmaya gelen polislerin " F atih Öktülmüş" diye ça[t ı r ı şları n a "bu­ raday ı m " diye yanıt verişi , polislerin " h an i sen Fatih dei'Tildin" demeleri üzerine '' alaylı bir dille "ne yapay ı m , ben Dilaver ' im , ama siz hep Fatih diye çağı rı yorsunuz" deyişini hala duyar gibi­ yiz . O , siyasi polis merkezinden Dilaver ol arak çı ktı . Gerçek adı n ı n Mehmet Fatih Öktülmüş olduğunu savcılı k ve tutukl ama m ahkemesinde açı klayacaktı . Bu değerli komünist ve eylem adamı aynı tarihlerde gözaltında olan her devrimci için bir güç ve moral k aynağı oldu . Direndi[tiyle yetinmeyip , çevresinde­ k ileri de direnmeye teşvik etti . O bir gelenek y aratt ı . Ondan sonra y akal anan yoldaşları bu geleneği sürdürmesini bildiler . Başta MK üyeleri olmak üzere , TİKB ' nin üyelerinin büyük çoğunluğu F atih gibi davrandı l ar . Kimi MK üyeleri ise , gerçek adlarını dahi polise açı klamadı kları gib i , bu tutumla­ r ı n ı savcı l ı kta da sürdürdüler . Fatih ' in tutumu örgütünün ( T.!: KB ' nin ) tutumu h aline geldi . i şkencecilere " Tİ KB ' ­ liler çözülmez" dedirten de bu tutumdur . Direniş F atih ' te bir çizgiydi . U ftradı ğı ve k aldı iJı her cezaevinde kendisini yeniden ü r� tti . Siyasi polisten sonraki ilk utı;raftı Selimiye k ı şlasıydı . Onu da herkes gibi bekliyordu . y aptı rımlar askeri faşist ,

Fatih , işkence tehditler ine ve daya[ta aldı rınay ı p kendisine dayat ı lan y apt ı r ı m­ ' ları " inançlar ıma ters düşüyorlar" diye­ rek reddeden ve y apt ı r ı rnl ara uymayan ender kişilerde n biriydi . Düşman onu o gelmeden önce tan ı mı ştı . Onu ruh halinin dinerler ini de saracaiT ı korkusu yla bek­ "' let�eyip Kab akoz ve oradan da Metris ' e sevkettil er . Düşman hiçbir yerde ona boyun e:1diremed i . Adı hep direnişlerle anı l an Fati h , Metris ' teki direnişierin de en ön ündeydi . Direngen tutumuyla düşmanı adeta b ı ktır­ mıştı . Metris ' te ziy arete ve avukata çıkışın dahi dayak pahasına olducu günlerde , aslında birer işkence tim i olarak çalı şan "sayım mangaları " n ı n tam bir bı kkı nlı kla , ziy aret ve avukata çı kacaklar arasında F atih ' in adı n ı n olup olmadı ft ı n ı soruşları bu durumun en iyi anlatımı dı r . 1982 sonla r ı nda Sultanahme t ' e , 1983 yılı sonları nda ise yeni acı dan S af'ınacı" lar-2 cezaevine sevkedildi . � Bu dönem düşmanın tek tip elbise merkezli sald ı r ı l arını yoftunlaştı rd ı [t ı bir dönemdir . B aşlarda tek tip elbise uygula­ masına k arşı birleşik ve kitlesel bir direniş v ardı . Bu uzun sürmedi . Tek tip elbise sorununa farklı yaklaşımlar ın gündeme girmesiyle direniş safları bölün­ dü . Direniş giderek kitleselli3i ni y itirdi . Tutuklular arasında tek tip elbiseyi giyme ef1ilimi gelişti . Çözülmeler b aşladı . Düşmanın tek tip elbise uygulaması konusundak i tavizsiz tutumu , saldı rıların yoğun ve y ı p ratıcı niteli[ti bir çeıkları n ı n k ararlılı ğ ı n ı sarsmay a b aşlam ı ştı . Yine öncelikle çeşitli örgütlerin yöneticilerin i saran oportünist ruh h al i , giderek geniş (Devamı s.J9)

Bir n?ktaya değinme'!e'! geçemeyecegız . Kongre Belgelerinin I. _Bölümü, . Türkiy*; Ihtilalc:i TDKP ıçın utanç v�rıcı değerlendirmelerle _ dolu � Komün istler Birliği fTIKB) "kş.rşı -devrim çetesı ", "kıralı k ka tıller çetesı " _ grup olarak · THKP-C/ML (şimdi TKIH) "provakatif özellikler kazanan" bır olarak: TKP-ML Hareketi "artı k bütünüyle dağı lma ve çürüme sürecinde" bir g;up olarak değerlendiriliyor bu bölümde. Tarih en büyük yargı � _ . olduğunu gösterdi ve acı ması z hükmünü verdı. : B ':' degerlendırmel ı:rı _ yapanları n ezici çoğunluf:!ı ruhsuz ve in '!nçs_ı z kışıle oldukları nı ı �k :. . � sıyasal muca_d�ede_n elen_ıp ciddi sı navlarda gösterdıler ve devı:ımc _ r, sevıyesız ve u �a�ç verıcı degerlen dır­ gittiler. Hakkı nda böylesine agı _ meler yapı lan gruplar ise, taşı dı kları çı:sıt�ı k'!surlara . r� gmen . ınançla ve, ınatla burjuvazinin baskı sı na ve zulmüne karşı , devrım ıçın direndiler. Mehmet Fatih Öktülmüs, "karşı -devrim çetesi"nin, "kiralı k katiller çetesi"nin lideriydi; her türlü baskı ve zulme inançla direndi, _ bir komünist gibi davrandı , . bir komünist olarak öldü. E. O. bu u!an� verıcı değerlendirmeyi yapan partimizin st;krı:teriydi; çok degerlı .. . belgeleri polise teslim etmekle kalmadı , hıçbır ıskence gormeden, salt iskence tehdidiyle bildiklerini de anlattı . TDKP-Leninist Kanat 'ı n yayı nladı ğı Belgeler-2 ' den

·


H aziran 1988

EKİM

39

t �h - ' A b dullah Mera l, Ha san Telci ve Mehme � Fa Hay d ar Başbag 'nın ' · cı S�1 � e TIKB . . Öktülm üs, bu dört yürekl i devrim ci 1 984 d e Devrım Nıgerçek leştırd ıklerı, · ve cezaevlerinde - a cı lar-2 Sagm · Me trıs . k a clı suren ·· ·· ı n � 75 gun san-Mayı s ve Hazira n ayı bo� unc a_ � - �a � ı ta, ıler. ? ıy uler ! ul gon "ılk nin eylemi grevi- ölüm orucu . ·· bu ' s a a t s a a t ' dakıka dakıka yaklaşı lı yordu ·· du ··ı um · o zor b ır b du ll a h A ·z er. ı ·zd b ı · ı · ölmesın a uğrun rı inancia . . o lar s iyasal A i. Bırer bırer yd r ve Fatih 66, Hasan 73 gün ölüme dirend 63 , ·

ı:ı.

;: ::

düştüler. Onlar devrimi onurlan dı rdı lar,

bir kitleye de egemen oldu . Bu , teslimi­ yetçi bir ruh haliydi . Geri ve edilgen bir "platform"da ifadesini buldu . İ şte bu koşullarda sarsılmayan çok az kişi k almıştı . Tartı şması z , F atih bunlar­ dan " ilk " iydi . Yoldaşlar ı n ı n en önüne geçti ve adımları geriye do[i;ru atmak yerine , bir adım daha ileri atmayı savundu . Önce uzun ve yı prat ıcı bir açl ı k grevinin ve ardından da direnişini doru r;una çı k ardı�ı ölüm orucunda da örgütünün ilk neferiydi F atih . . . O " ilk " olmaya alı şın ı ştı adeta . Bu nedenle yoldaşları n ı n ölüm orucuna k at ı lmaması yollu isteklerini reddetti . Direnişin 4 5 . gü­ nünden sonra yoldaşları n a yazdı ftı mek­ tupta ölüm orucuna k atılman ı n öncelikle kendi görevi olduğunu söyledikten başk a , büyük b i r so3ukkanl ılıkla ölecezini de belirtiyordu . Bunu adeta hissetmişti . Mütev azili[!i ve içtenliciyle k aldı [;ı her cezaevinde istisnasız her devrimcinin sevgisini kazanan F atih , kimilerinin san­ dı zı gibi , gözleri grup çık arl a ı:� ndan b aşkas ı n ı görmeyenlerden de�ildi . Olümle pençeleşirken bile "Bize boşuna Aktancı

. on 1 arı on ur1 an dı racaktı r devrım

·

demediler" diyerek yoldaşlar ı n ı grupçu etiilimler konusunda uyarı yordu . " O hiçbir zaman küçük iş b üyük iş ayrı m ı yapmadı . Sokakta gazete Sattı , afiş yapı ştı rdı , bildiri dacıttı . Dernek­ lerde seminer de verdi . Yasal ve yasadışı kitle gösterileri örgütledi , yönetti . F atih bir eylem adamı ydı . Ölüm orucu onun örgütledif:i ve yönet­ ti�i en son eylemdi . Mehmet Fatih tükenmez devrimci enerji­ siyle bir gün Bossa ' n ı n , P aktaş ' ı n , Güney Sanayi ' nin işçilerinin yardı m ı n a koşuyar , ertesi g ü n devrimci gençlikle birlikte oluyordu . Başkaları ndan fedakarl ı k ve davaya kendini adamayı vaazeden , ama sıra kendisine geldi[i;inde utanç verici duruma düşenlerden def:ildi . O komünist bir eylem adamı ydı ve inançları ut;runa öldü . 1 9 6 8 ' lerde başlayan devrimci mücadele yaşam ı n ı 1984 Haziranında , ölüm orucu­ nun 66 . gününde doktorları n deyimi ile "bilimi altüst . . . 11 ederek noktaladı . Niha­ yet o da bir insandı . Anısı önünde saygı yla e siliyoruz .


40

EKİM

Sayı

9

Örnek bir komünist ve eyleın adamı

M.FATİH OKTULMUŞ 12 Eylül , devrimci ve sol örgütler açısı ndan kolay ve ağı r bir y ı k ı m ı n yaşandı ğ ı b i r dönem oldu . B u y ı k ı m , örgütsel oldur,u gib i , özellikle manevi ve siyasi bir y ı k ı mdı da . Bu durum , en b aşta , devrimci örgütle­ rin "önder" lerinin siyasi polisteki utanç verici çöküşlerinde ifadesini buldu . Kimi "önder"ler kendileriyle kalmay ı p b aşkaları n ı d a ihanetlerine ortak ettiler . Böylece , farklı koşullarda polis zulmüne direnebilecek bir çok insan "önder" lerinin bu utanç verici tutumunun yol açt ı ğ ı moral çöküntüsü yüzünden zay ı f düşüp , yenildi . Bir çok örgütün , üyeleri nezdinde bile sayg ı nl ı ğ ı n ı yitirişinde , 12 Eylül ve sonrası ndaki çözülüş ve dağılışı nda bu tutumun son derece önemli bir rolü v ardı r .

NAZlM

HİKMET (1902-1963)

Ölümünün

25.yılı

İşçi sınıfının Büyük Şairi Yaşıyor!

( TİKB Merkez Komitesi üyesi)

bir çok Bir iki istisna dı �ı nda , örgütte adeta genel ve tipik bir olgu olarak y aşanan bu durum , azalarak da ols a cezaevlerinde de sürmüştür . Kuşkusuz 12 Eylül dönemi aynı zaman­ da , en zor koşullarda bile , polise k af a tutması nı bilen komünistlere ve devrimci­ lere p arlak direniş örneklerine de tanık olmuştur . Mehmet Fatih Öktülmüş ve onun polis­ te , mahkemede ve cezaevlerindeki direnişi tastamam bu niteliktedir . F atih Öktülmüş siyasi polis merkezle­ rinde y aygı n ve çökertici boyun eğişlerin y aşandı ğ ı koşullarda polis zulmüne k afa tutup , komünist adı n a yaraşı r tutum alanların belki de en başında yer alı r . O , Tİ KB ' nin ( Türkiye i htilalci Komü­ nistler Birlii1i ) MK üyesi ve birinci dereceden sorumlusu olarak , örgütünün yakalanan "ilk " iydi . Adana ' da bir b aşka örgüte yönelik bir operasyon s ı rasında yakalanmı ştı . Fatih , polisleri farkeder , kaçar , fakat yaralı olarak ele geçmekten de kurtulamaz . Yaralı olduğu halde önce Adan a ' da , sonra da Ankara ' da ağı r işkenceler le k arşı laşı r . Ne ki polise ifade vermeyi reddeder . O ' nun kim olduğu bilinmektedir , ama O , kendi gerçek adı nı polise söyle­ meyi dahi doğru bulmaz . Fatih , sonradan getirildii'i:i İ stanbul '> G ayrettepe polis merkezinde de b u tutumu­ nu sürdürdü . Polis ondan hiçbir sı r alamayacağı nı biliyordu . Yine de inadına ona işkence etti . O, Fatih ' ti . Ama polise hep sahte kimlikteki ismini .söyledi ; DİL�VE R . (Devamı s . JB ' de)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.