Her Nefes Mart 2013 / Meşkure Sargut

Page 1

MART 2013

42.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

meþkûre sargut


EDÝTÖRDEN...

Merhabâ ey Merkez-i devrân-ý can Merhabâ ey kutb-i kevneyn ü mekân Hz. Ken an Rifâî

Efendim merhabalar, Mart 2013 sayýmýza hoþgeldiniz. Bu sayýmýz kendisi için methiyeler yazýlmýþ olan koca sultan Hz. Merkez gibi birçoklarýmýzýn hayatýnda, gönlünde, dilinde kýymetli olan, içimizde, tam yerinde, merkezinde olan, bizcileyin pek çok eksikleri sarýp kucaklayan bir güzele, bir öðretmene, bir müstesnâ anneye, anneanneye ayrýldý. Meþkûre Sargut Hanýmefendi ye Hocasý, mürþidi Ken an Rifâî Hazretleri nin eline doðmuþ olan, adýný onun verdiði çok özel bir güzele O müstesnâ hocanýn irþâdýndan geçmiþ, O nun huzûrunda büyümüþ, sohbetiyle ve hâliyle hâllenmiþ, O ndan öðrendiði ilim ile âdetâ âlemlere merkez olmuþ bir güzele Öyle bir güzel ki, hayatý, eþliði, anneliði, evlâtlarý ve torunlarýyla cihâna örnek Dilimiz döndüðü, kalemimiz yazdýðý kadar 9 Þubat 2013 tarihinde Hakk a yürüyen bu güzeller güzelini anlatmaya çalýþtýk. Dilimiz tutuldu, kalemimiz kýrýldý. Elbette eksik kaldýk. Kusureksik bizde, güzellik ve ganîlik onda Büyüðümüzün sýnýrsýz hoþgörüsüne sýðýnarak, size gönlümüzden geçenlerle ve kendi anýlarýmýzla o Allah sevgilisini anlatmaya çalýþtýk. Biz sayýyý hazýrlarken çok etkilendik. Sizin de bu sultandan, onun hâlinden, hayatýndan ve olaðanüstü edebinden çok etkileneceðinize eminim. Yaþayan ve dâimâ yaþayacak olan, dâim Hayy olan bu Allah âþýðýna lâyýk olmak dileðiyle . Sürç-ü lisân ettiysek affola Yosun Mater



SOHBETLER...

Herkese aklýnýn yettiði mertebeden söyle hadîs-i þerifinin verdiði düstûru ele alýrsak, bir çocukla konuþmak ile rüþde vâsýl olmuþ bir kimse ile konuþmak bir olmadýðýný görürüz. Kezâ, zâhir ilimlere vâkýf bir münevver ile konuþmak baþka, bilgiden yana, sathî ve basit bilgisinin içinde kalmýþ kimse ile konuþmak yine baþkadýr. Onun için kibâr-ý ehlullah dediðimiz kâmil kimseler, Allah'tan emir almadýkça duâda bulunmazlar. Onlar da duâ ederler, fakat emir ile duâ ederler. Kendiliðinden yok olduðu için, ettiði duâyý kabul eden de odur. Nitekim hadîs-i kudsîde buyrulduðu üzere O kulum bana yaklaþtýðý vakitte ben onu severim. Ben onu sevdiðim vakitte gördüðü göz, iþittiði kulak, tuttuðu el ben olurum hikmetlerin sýrrý ve hilkatin rumuzu budur iþte. Bize gelince, biz duâda kusur etmemeliyiz. Biz muhtâcýz. Biz, Acem bayraðýndaki arslan gibiyiz. Onlar ise ormanlarda gezen hakîkî arslanlardýr. Binâenaleyh onlarýn iþleriyle kendi iþlerimizi kýyaslamak asla doðru olmaz." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 477)

Münîre Hanýmefendi: -Efendim, hep duâ ederken, yâ Rabbî, beni de cümleyi de rýýzandan ayýrma, derim. -Sâde rýzâ temennisiyle olmaz. O, kavilde kalýr. Fiiliyata, tatbikata geçmeli. Kendi zevkini baþkasýna da fiilen temennî etmelisin. Ýþte ümmetîlik budur." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s.78)


Münîre Hanýmefendi, Hatice Cenan Sultan ýn kendisine Allah ým, afv u afiyet afv u maðfiret ver! diye duâ etmeyi öðrettiklerini söyledi. - Ne güzel bir duâ! Resûlullah da en güzel duâ budur, buyururdu. Yine Efendimiz Ey kalpleri ve nazarlarý evirip çeviren Allah'ým, kalbimi sýrât-ý müstakiminde sabit kýl ve bana Hakk'ý Hak olarak göster, ona uymayý nasip et. Bâtýlý da bâtýl olarak göster ve ondan sakýnmayý müyesser eyle... her þeyi olduðu gibi göster ilâhî! derlerdi." Semîha Haným: - Resûlullah Efendimiz bir hastayý yoklamaya gittikleri vakit, hastalýðýn sebebini sorunca, hasta, yâ Rabbî, âhirette çekeceðim azâbý dünyâda ver, diye yalvarmýþtým. Bu duâdan sonra da hastalandým demesi üzerine Efendimiz Dünya ve âhirette iyilik ver, yâ Rabbî... diye duâ etseydin daha iyi olmaz mýydý? buyurmuþlar. Çünkü Hakk'ýn hazinesi büyük de onun için deðil mi Efendim? - "Evet, o ganîdir. Sultanlar sultânýdýr. Sen ise bir dilencisin. Onda ne hazîneler var, sen kapýsýnda bir gedâsýn. Ona, onun ihsanlarýna karþý, ne yapabilir ne verebilirsin ki? Hiçbir þeye ihtiyâcý yoktur. Hakk'ýn hazînelerine karþý senin hazîne dediðin, sokakta Kâzým la beraber gördüðümüz çocuðun, kimse kapmasýn diye üzerine kapanýp sakladýðý gübreler mesâbesindedir. Yalnýz ne var? Bunu söyleyebilmek, bu duâyý edebilmek için de aðýz lâzýmdýr. Yâni hakîkaten muhtaç olmak lâzýmdýr. Ben bile bir fakire para vereceðim vakit, dilenci kýyafetinde olaný arýyorum. Her kimi muhtaç ve fakir kýlýðýnda görürsem sadakamý ona veriyorum. Kezâlik Cenâb-ý Hak da fakirleri, gedâlarý arar; iþ, her umurda Hakk'a acz ve ihtiyâcýný arzetmekte ve tamâmiyle ona muhtaç olmaktadýr. Ýþte bütün tâat ve ibâdât ve riyâzâtýn mânâsý budur. Keza, lâ ilahe illallah da budur... acz, ihtiyaç, fakr ve yokluk... ben yokum, sen varsýn. Yâ Rabbî, senden sana sýðýnýrým! diyelim. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 130-131)


ÝTHAFLAR

sâmiha ayverdi den meþkûre sargut a ithaflar...

Meþkûreciðim, Herkes anlar hem görürdü ey dost yüzün senin, Kibriyâyý lenterânî den nikâbýn olmasa... ( Hancý kitabýna ithaf..., 15.8.1986)


Ýki âlemde de evlâdlarým, sevgililerim Meþkûre ve Faruk adlý cennet kuþlarýna ( Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri kitabýna ithaf..., 22.4.1970)

Meþkûreciðim, sana ne söylesem az... Efendim, iki âlemde de dilin, elin, kulaðýn, gözünde tecelli etsin inþaallah... Saðlýk ve hayýrlar niyâzýmla... ( Küplüce deki Köþk kitabýna ithaf..., 3.3.1989)


BÝR RÜYÂ Samihâ Anne gördüðü bir rüyâyý Efendimize (Kendileri cemâle yürümeden önce) anlatmýþ. Rüyâ þöyle: Nâtamam bir binânýn önünde Efendimiz, Sâmiha Anne ve bendeniz yanyana duruyormuþuz. Kendileri üstlerinden çýkardýklarý iki cübbeyi Sâmiha Anne'ye teslim etmiþ ve o binâdan içeri girmiþler. Sâmiha Anne beklemiþ beklemiþ, kendileri dönmüyorlar. Vakit geçiyormuþ. Bu sefer o iki cübbeyi Sâmiha Anne bendenize teslim etmiþ. O da binâdan içeri girmiþ. Bu rüyâyý Efendimize anlatýnca Sultâným "Meþkûre'ye git, anlat" buyurmuþlar.

(Meþkûre Sargut Hanýmefendi nin konuþmasýndan deþifre edilmiþ olan Efendim Hayatýmda baþlýklý yazýdan seçilmiþtir).



Bu ay, Cemâlnur Sargut ile 9 Þubat 2013 tarihinde Hakk a yürüyen annesi Meþkûre Sargut Hanýmefendi ve onun mânevî yönü hakkýnda konuþtuk. Müge Doðan: Hocam, önce Meþkûre Anne nin âilesinden baþlayalým, nasýl bir âileye doðmuþ, isminin konulma hikayesi nedir?

söyleþi:cemâlnur sargut

Cemâlnur Sargut: Annem, bir denizci albayý ile okuma yazma bilmeyen ama mânevî anlamda çok büyük bir eðitimi sonradan alacak olan çok zeki bir hanýmýn evlâdý. Anneannem gerçekten çok zeki bir hanýmefendi idi; kendi kendine okuma-yazma öðrenmiþ, okula hiç gitmemiþ ömründe. Dedem ise çok melek meþrepli, çok yumuþacýk bir insandý. Onlarýn iki tane kýz evlâdý var. Tabiî dedem denizci olduðundan uzun süreler yurtdýþýnda olduðu için, anneannem bu iki kýzý tek baþýna yetiþtirmiþ. Biraz da asabî meþrepli bir haným. Bir gün teyzesi, Hayriye Haným Teyze, eve geliyor ve çok muazzam bir mürþid ile tanýþtýðýný, onun ilmin sahibi olduðunu, çok mübârek bir insan olduðunu anlatýyor. Onun üzerine de anneannem çok heyecanlanýyor ve meraklanýyor. Ve Fatih teki Kenan Rifâî Hazretleri nin sohbetine ilk defa o zaman gidiyor, katýlýyor. Gerçekten ilk görüþte anneannem çok etkileniyor ve o þekilde kendisi de sohbetlere devam

etmeye baþlýyor. Ne enteresan ki, ilk gittiði gün hocam yüz maddî dostun varsa doksandokuzunu terk et, biri ile de az görüþ buyurunca eve gelir gelmez komþularýný topluyor. Komþularý içinde de babannem ve babamýn yengesi var. Onlara onlar ile artýk daha fazla görüþemeyeceðini, bir þartla kendileri ile dost olacaðýný, çok muazzam ve kültürlü bir mürþide el verdiðini ve onlarýn da katýlmasý gerektiðini söylüyor. Ertesi gün babaannem, babamýn yengesi ve o çevre, grup hâlinde anneannem ile birlikte intisâb ediyorlar. Anneannemin muazzam bir etkisi var insanlar üzerinde. Tabiî bu bütün âile için çok büyük bir lûtuf oluyor; dolayýsýyle dedem hâriç âile, bütünü ile çarþamba günleri hanýmlar için yapýlan sohbetlere katýlmaya baþlýyorlar. Ve feyz akýyor kendilerine, o kadar mest hâldeler. Sonunda dedem Ýtalya da uzun bir süre kaldýktan sonra Türkiye ye geldiði zaman, anneannemi bir gün tesbih çekerken ve namaz kýlarken buluyor. Ne yapýyorsun demiyor dedem... Hiç böyle þeyleri sormaz ve merak etmezdi ama anneannem çok kýzýyor beni neden merak etmiyorsun diye. O zaman dedem soruyor, ne oluyor böyle diye. Anneannem ben bir mürþidden el aldým, ona devam etmek istiyorum deyince derviþlik zor þeydir, yapabilecek misin? diyor. Dedem böylece derviþliðe hiç karþý olmadýðýný, yani anneannemin meþreben çok uygun olmadýðýný söylüyor. Bir süre sonra hocamdan izin çýkýnca dedem de intisab ediyor. Ýlk gördüðü anda o derece hayran kalýyor


ve âþýk oluyor ki mürþidine, o hafta hemen âcil þekilde evi satýyorlar ve konaðýn karþýsýnda bir ev satýn alýyorlar. Ve annem orada doðuyor. Anneannem biraz müþteki; çünkü üçüncü bir çocuða hiç hazýr deðil. Hem de üçüncü kýz geliyor ve ondan da hiç memnun deðil. Dolayýsýyle de alýp annemi atmýþ bir kenara ve babannem almýþ eline bu benim üzüm gözlü kýzým, niye bunu atýyorsun? diye. Sonra da hocamýzdan isim isteyince, hocamýz Meþkûre adýný veriyorlar; yani "ondan dolayý þükredilsin, þükredin, üzülmeyin anlamýnda. Annem konakta büyümeye baþlýyor. Konaða geldiðinde hiçbir zaman aðlamamýþ, aðladýðý hiç görülmemiþ. Konakta, efendisinin huzûrunda büyümüþ annem. 12 yaþýndan itibâren de direkt Kenan Rifâî Hazretleri nden Mesnevî dersleri almaya baþlýyor. Böylece 19 yaþýna kadar tamamen hocamýn tedrisinde. Bir taraftan ortaokul, lise ve üniversite okurken, bir taraftan da Kenan Rifâî Hazretleri nin özel dersleri ile yetiþiyor. Hattâ babamla annem, annem 19 yaþýndayken evleniyorlar. Babam gelip annemi isteyince Efendimizin ilk defa gözlerinden yaþ geliyor ve çok seviniyorlar iki evlât birleþiyor diye. Babam hocamýn dâimî doktorluklarýný yapýyor ve annem için bir tek kiþi oluyor hayatý boyunca, o da Efendisi Müge Doðan: Peki o dönemde Meþkûre annenin yol arkadaþlarý kimler?


Cemâlnur Sargut: Annem, Kenan Rifâî Hazretleri nde devamlý Sâmiha Anne ile birebir beraber Müge Doðan: Sâmiha Anne sonradan intisab etti bildiðim kadarý ile; Meþkûre Anne gibi ihvan içine doðmadý?

söyleþi:cemâlnur sargut

Cemâlnur Sargut: Aslýnda Sâmiha Anne içine doðmamýþ ama akrabalarý Nazlý Annem ve dayýsý Server Beyefendi varlar... Dolayýsýyle o da küçük yaþta kendilerinin farkýnda ama intisâbý daha sonra. Meselâ Sâmiha Annem evleniyor, ayrýlýyorlar ve ayrýldýktan sonra artýk Efendimle temâsý dâimî oluyor, yani 21 yaþýndan itibâren kendileri vefât edene kadar huzurdan hiç ayrýlmamak sûreti ile birlikteler. Annem ise gözünü Sâmiha Anne ile beraber açýyor. Hattâ 50 yýl ayný mânâ yastýðýna baþ koyduðum dostum der Sâmiha Anne için O, onun için her zaman veliyullah olmuþtur. Annem, Sâmiha Anne nin vefâtýndan sonra Ýnsân-ý Kâmil yazýsýný yazarken Kehf Sûresi nden bahseder ve denizler mürekkep, aðaçlar kalem olsa hiçbiri onun bir tek vasfýný bile anlatamaz, hepsi kurusa tekrar gelse tekrar anlatamaz diye Sâmiha Anne yi anlatmýþtýr. Müge Doðan: Sâmiha Anne de Meþkûre Anne için Gözün varsa Hak halktýr, halk da Hak týr diyecek bir seviyenin insaný buyurmuþlar. Cemâlnur Sargut: Ayný zamanda Sâmiha Anne Evlât Acýsý baþlýklý yazýsýnda beni anlatýrken onun annesi bir Allah velisidir diye açýk açýk söylemiþ

ve daha sonra vasiyetinde de annemden iki cübbenin sahibi diye bahsetmiþtir. Yani Ebu l Alemeyn vasfýný kazandýðýný ve öyle bir veli olduðunu söylemiþtir. Bu, Þems ile Mevlânâ nýn, Server Beyefendi ile Efendimizin birbirini methine benziyor. Yani kendi güzelliklerini karþýda seyretmenin zevkini yaþamýþlar. Onlar tam birbirlerine ayna olmuþlar. Mümin, müminin aynasýdýr hadisinin tecellîsini o ikisinde görmek çok mümkün. Fakat ben o zaman çevremde üçlü bir ayna gördüm her zaman. Yani Efendimin vefâtýndan sonra annem Peygamber Efendimizin vefâtýnda herkesin Hz. Ebû Bekir e sýðýndýðý gibi biz de Nazlý Anne ye sýðýndýk dediði büyük veliyullah Nazlý Anne, Sâmiha Anne ve annem üçlüsü, benim hep etrâfýmda üçlü bir ayna oluþturdurlar. Ben, Nazlý Annem ile annemi çok benzetirim meþreben. Nazlý Annemin o muazzam yokluðu, aþýrý vericiliði, (bazen celâlî, ama âilesine karþý celâlî), dýþarýya karþý sonsuz merhameti ve koruyuculuk vasýflarýnýn aynýsýný annem bütünü ile taþýr. Hattâ bazen odasýna girdiðimde annemi de ayný Nazlý annem gibi yok olmuþ, iki büklüm tesbih çekerken çok yakalardým ve Nazlý Anneme çok benzetirdim hâl olarak Bizim en büyük þansýmýz, hâl etmiþ bir üçlü görmekti karþýmýzda... Dolayýsýyle de, çok þükür, söyleyecek lâf bulamýyorsun, yaþamamýn maksadý hâsýl oluyor ve o hâl etmiþ üçlüde kendini seyrediyorsun tabiî.


Müge Doðan: Hocam, Meþkûre Anne, size hem annelik hem de mürþidlik yaptý. Nasýl bir anne, nasýl bir mürþid idi? Cemâlnur Sargut: Mürþidlik kavramý çok enteresan bir kavramdýr. Ýnsanlar çok korkuyorlar bundan ama, çevrelerinde çok mürþidleri vardýr, farkýnda deðillerdir. Meselâ anneler çoðunlukla mürþiddir. Benim annem, tam vasýflarýyla mürþiddi ama meselâ benim cüce yeðenim de bana mürþid olmuþtur hayatta. Yani sana anlatan insan mürþid olamaz, ama hâl eden insan mürþid olabilir. Annemin en güzel özelliðini anlatan, insân-ý kâmillerin söylediði çok güzel bir söz var: Þeytan bir tek þeyden korkar þu dünyada Yalnýz secdede baþ görürse korkar diyor çünkü kendisi secde etmediði için secdede uzun kalan baþ onu kaçýrtýr. Buradaki secde kelimesinin hakiki anlamý, Allah a teslim

olmak demek. Yoksa þeklî secde deðil sadece. Ýþte biz annemi hep secdede gördük, yani teslim olmadýðý hiçbir an hatýrlamýyorum. Bu yüzden de evde olaylarýn mesele olduðunu da hatýrlamýyorum. Yani mesele yoktu, problem yoktu. Teslimiyet olmadýðý bir dakika yoktu. Hayatý baþtan aþaðý Efendiye ve sonra Sâmiha Anne ye odaklanmýþ bir anne Bu bence annemin en büyük özelliklerinden biri idi. Sadece Efendimde takýlýp kalmamasý, Efendiden sonra onun vazifesinde olan herkesi kabulleniþi. Meselâ beni en etkileyen þey, annemin, bütün kaprislerine ve zorluklarýna raðmen anneanneme hayatýnda hiç itirâz etmemiþ olmasý. Anneanneme ben küçükken çok itiraz ettim, ama tabiî aramýzda anne-kýz iliþkisi yoktu. Ben o zaman bu derece idrâk edemiyordum

Buradaki secde kelimesinin hakiki anlamý, Allah a teslim olmak demek. Yoksa þeklî secde deðil sadece. Ýþte biz annemi hep secdede gördük, yani teslim olmadýðý hiçbir an hatýrlamýyorum. Bu yüzden de evde olaylarýn mesele olduðunu da hatýrlamýyorum.


söyleþi:cemâlnur sargut

mânâyý. Annem, anneanneme hiç itiraz etmedi. Dedemle arasý çok çok iyiydi. Çünkü dedem anneme çok düþkündü ve annem de dedeme düþkündü. Bence annem için en zor zaman, dedemin ölümüydü Ben Libya daydým, kýzkardeþim Asuman Amerika daydý ve bir tek babam vardý yanýnda. Yani o, ölümü çok güzel kabullenmesine raðmen, bence annemi en zorlayan ölüm, dedemin ölümü olmuþtur hayatýnda. Dedem en sevdiði insandý âile içinde. Bence onu tek etkileyen, Efendimin vefâtýdýr ve sonra da dedemin vefâtýdýr. Onu biraz sarsmýþ olmalý ama hiç belli etmedi ve sonuna kadar anasýna babasýna hizmet etti ve helâlliklerini çok aldý. Kocasýna da hiç itirazsýz çok hizmet etti. Annem kimseye düþkün deðildi, Efendisinden baþka. Dedeme biraz, ama onun dýþýnda bizi çok seviyordu. Son zamanlarda bana çok düþkün olduðunu söyleyebilirim. Annem, bende o deðiþimi olduðu gibi seyretti. Onun için de annem daima þahitlik makamýný yüklendi. Annem hem þâhitti, hem de vazifeliydi. Hep teslimdi; teslim olmadýðý hiç bir âný hatýrlamýyorum. Hiçbir ölümde aðladýðýný hatýrlamýyorum. Müge Doðan: Hocam, insanlarýn en çok merak ettiði ve herkesin birbirine sorduðu þey, Cemâlnur Haným üzgün mü sorusuydu. Ama biz tam aksini seyrettik sizde... Cemâlnur Sargut: Daha önce hep kendi

kendime sordum annem ölürse üzülür müyüm diye. Devre devre benim hiçbir þeyimin olmadýðýný, yani hayatta bana âit hiçbir varlýðýn olmadýðýný düþünürüm. Yani hiç kimse ölürse üzülmem gibi gelirdi, ama annem ölürse hayatýmýn bir bölümü gidecek diye düþünürdüm. Benim de soru merciim o idi. Yani bugünkü sohbetim nasýldý? diye sorabildiðim bir mercî... Ama Efendim, bana çok büyük bir lûtufta bulundu ve hiçbir hüzün dahî olmadý kalbimin içinde. Onun yerini bana gösterdi ve ne kadar mutlu olduðunu ve benden hiç ayrý olmadýðýný gösterdi. Yani ben þimdi çok daha büyük korunma altýnda hissediyorum. Bu, þu hikâyeye benziyor; Hz. Ýsâ, yaðmur yaðýp da hayvanlarýn maðarasýna kaçýnca, Allah ýn, onun hayvanlarý korkutacaðýný ve maðaradan çýkmasý gerektiðini söyledikten sonra Sana tüm gökyüzünü koruyucu yaptým Yâ Ýsâ demesi gibi... Seni bir gökyüzü korur, bir de maðara korur. Ama seni dâimî olarak asýl koruyan gökyüzüdür ve gökyüzünün hep altýnda olduðun için onu çok fazla hissetmezsin; bir de ayrýca maðaraya girmiþsen hem gökyüzünün hem maðaranýn korumasýný hissedersin. Þimdi annemde onu hissediyorum ben. O bakýmdan dünyanýn da korunduðunu hissediyorum annemle. Böyle yeni gidenlerde, meselâ arkadaþým Nurlu da bile kendi çapýnda bir tasarruf görmüþtüm. Kuzenim Züliþ de muazzam! Hayri Hocamda... Þimdi annemde... Hemen arkadan iþler çevirdi, benim sýkýntýlý iþlerimi bir anda yok etti. Yani bu bir devir, tasarruflarý artýyor


gidenlerin ve tabiî onlar derecelerine göre kutuplarsa dâimî tasarruf üzere oluyorlar. Müge Doðan: Hocam Meþkûre Anne deyince aklýma ilk gelen Ýhvânýmýn ayaklarý benim omuzlarýmýn üstündedir evlâdým deyiþi Cemâlnur Sargut: Evet, o da tamamen Sâmiha Annemin meþrebi ile olan benzerlikleri. Halktan kaçarak deðil, tam halkýn içinde. Yani halkla olarak, halkýn eziyetine dayanarak... Efendimden de onu görmüþler. Halkýn eziyetine dayanmayý. Meselâ annemdeki en belirgin özellik, aleyhte konuþanlar baþköþedeydi bizim evde. Benim, babamýn, herhangi birimizin aleyhinde konuþursa bir insan, o her zaman baþköþedeydi. Sonra bizi terbiye ederken öyle yumuþak terbiye etmedi. Acýlarýmýzýn üzerine kýzmýþ demir basýp daðladý. Öyle terbiye etti annem bizi. Bizim için ah acýsý var, merhem süreyim, acýsýný azaltayým demedi. Bilâkis ben birinden dolayý çok acý çektiðim zaman beni çok üzecek lâflarla devamlý onu anlattý, bastý yani acýyý; ama ben o sâyede herþeyden geçtim. Onun için beni çok güzel terbiye etti. Benim meþrebim baþka türlü terbiye olmaz. Eðer merhem sürseydi ben adam olmazdým. Onun için annem güzel bir terbiye sistemi uyguladý bize.

Daha önce hep kendi kendime sordum annem ölürse üzülür müyüm diye. (...) Ama Efendim, bana çok büyük bir lûtufta bulundu ve hiçbir hüzün dahî olmadý kalbimin içinde. Onun yerini bana gösterdi ve ne kadar mutlu olduðunu ve benden hiç ayrý olmadýðýný gösterdi. Yani ben þimdi çok daha büyük korunma altýnda hissediyorum.


Müge Doðan: Meþkûre Annemin en belirgin özelliklerinden biri de maddî vazifelerininin de hakkýný vererek yaþamasý deðil mi hocam? Cemâlnur Sargut: Evet. Onun için çeþitli roller vardý. Eþ rolünü de çok iyi oynadý, anneliðini de çok iyi yaptý. Torununa anneanneliði hârikaydý. Anneliðinden de üstün anneanneliði Hattâ þimdi koca nineliði bile þâheserdi. Kardeþliði olaðanüstü... Öyle bir kardeþ yok. Ablalarýna olan düþkünlüðü, onlara bakýþý

söyleþi:cemâlnur sargut

Müge Doðan: Hocam, Meþkûre Anne, Kenan Rifâî Hazretleri yle yaþamýþ, onu görmüþ bir zattý ve biz de göreni görmenin zevkini yaþadýk onunla... Kendileriyle yaþadýðý bir hâtýrayý paylaþýr mýsýnýz bizimle? Cemâlnur Sargut: Efendimle alakalý çok hikâyesi var aslýnda, bunlar bir kitap yapar Ama benim en belirgin hatýrladýðým bir tanesi þöyle: Bir gün Efendim, birþey söyle deyince þu levha nedir? diye sormuþ annem. Orada da Kenan Rifâî Hazretleri, Ahmed er-Rifâî Hazretleri ile ilgili o hâdiseyi anlatmýþlar. Hazret, Peygamber in huzûruna geldiði zaman Peygamber Efendimize uzatýn mübârek elinizi öpeyim diye seslendiðini, Peygamber in elinin sandukadan çýktýðýný ve bunun üzerine Hz. Pîr in Allah ýný seven üzerine bassýn da geçsin dediðini anlatmýþlar. Annem diyor ki gözlerimden yaþlar birden öyle boþaldý ki yerlerinden

kalktýlar ve bütün bir salonu geçip ceplerinden bembeyaz bir mendil çýkarýp gözyaþýmý silerek, Allah aþký ile dökülen gözyaþýnýn kýymetini yalnýz biz biliriz buyurdular ve tekrar oturdular diyor. Buradan anlaþýlýyor ki aþkýn gözyaþlarýný istiyorlar hep. Menfaatin, benliðin, acýnýn, ýzdýrâbýn, nefsin gözyaþlarýný hiç istemiyorlar. Bunun da en güzel örneði þu hikâye Babam, annemi kýskandýðýnda annem çok üzgün, çünkü çok saçma bir þey için kýskanmýþ gene. Annem de çok aðlamýþ sabaha kadar. Sabah o saatte hiç âdetleri olmadýðý halde Efendimiz teþrif etmiþler ve içeri girince annem demiþ ki oh inþaallah þimdi anlatacaðým ve kýzacak Faruk a Efendimiz Sormuþlar neden aðlýyorsun? diye. Annem iþte beni bu kadar lüzumsuz birþey için kýskandý, bütün ihvânýn yanýnda bana böyle davrandý, onun için haksýzlýða aðlýyorum deyince ne var, koca kýskanç olur. Allah da kýskançtýr. Bundan sonra nefsin için gözyaþý dökmeyeceksin ve kocanýn da kýymetini çok iyi bileceksin buyurmuþlar. Biz annemde hayâtý boyunca ne bir ölüm için, ne bir sýkýntý için tek bir gözyaþý görmedik.. Yine çok sevdiðim hikâyelerinden biri Annem uzun süredir Konya ya gidememiþ, hâlbuki Mevlânâ ile ilgili kitaplarý Konya da basýldý... Sonra bir gün teyzesinin kýzý Neclâ Teyze, kocasý ile yeni bir araba almýþlar ve annemle babamý bir bayram Konya ya götürmeye karar vermiþler. Otobüsler dolu, her yer dolu. Araba ile giderlerken önce


Ankara ya uðruyorlar, sonra Konya ya doðru hareket edecekler. Fakat Ankara da opera varmýþ o gece ve iki kiþi daha var arabada ve hanýmlar diyorlar ki operaya gitseydik keþke, ne var Mevlânâ ya gidecek Bunun üzerine gidemez bunlar, kabul etmez Hazret diyor annem. 15 dakika sonra arabanýn dinamosu yanýyor ve baðlýyorlar arabayý, Ankara ya geri dönmek üzere hareket ediyorlar O esnâda da bütün otobüsler dolu ve mümkün deðil yer bulmak diyor, annem. Hiç unutmuyorum diyor annem, kývýrcýk saçlý bir çocuk eðildi ve baðýrdý 2 kiþilik yer var otobüste Konya ya gelmek isteyen var mý? diye. Neclâ nýn -yani teyzesinin kýzýnýn- yürü Meþkûre, yürü , dediðini duydum diyor. Sonra da Konya dan býrakmamýþlar onlarý. Hiçbir araba yok, günlerce kalmýþlar. O zaman Konya nýn müze müdürü Mehmet Bey babamý almýþ, götürmüþ, gezdirmiþ her yeri. Hep onu anlatýrdý annem, o zaman bu kadar kalabalýk deðil Hz. Mevlânâ ve tabiî huzurdan hiç çýkmadým derdi. Zaten en son Konya dan döndükten sonra Hakk a yürüdü Müge Doðan: Çok teþekkürler hocam.


meþkûre sargut

efendim hayatýmda...

Zamanýn güzîde semti olan Ýðrikapý denilen yerde gözlerimi dünyaya açmýþým. Sene 1925. Üçüncü kýz olarak doðduðum için erkek evlâdý çok seven ve isteyen annem tarafýndan karyolanýn bir ucundan öbür ucuna atýlmýþým. O esnâda orada bulunan ihvandan Halide Haným, annemin davranýþýný protesto edercesine beni baðrýna basmýþ. Bu hanýmefendi sonradan benim kayýnvalidem olmuþtur. Annemin, kýz olmamýn üzüntüsü devam ederken Halide Haným ve Cemâl Haným benim ismimin ne olacaðýný öðrenmek üzere konaða gitmiþler ve Efendimiz Kenan Rifâî Hazretleri nden isim ricâ etmiþler. Sultâným Efendim, bendenize Meþkûre (üzerine þükür edilen) adýný koymuþlar. Annem "Bu kýz yüzünden Konak tan da kaldým, sohbet günlerine nasýl gideceðim?" diye düþünürken âþýk bir ihvan olan babam sâyesinde ben 40 günlük olur olmaz konaðýn karþýsýna taþýnmýþýz. Hep bebekliðim Konak'ta geçmiþ. Bacýnýn odasýna yatýrýrlarmýþ. Sâmiha Anne'nin dâima söylediði gibi oradayken hiç aðlamazmýþým. Hep Konak'tan eve dönerken yaygarayý basarmýþým. Annem, babam, ablalarým, hepimiz Efendimin mânevî evlatlarý câmiasýndan olup ihvan halkasýna dâhil olmak þerefi ve bu en büyük nasip ile ezelden lûtfa uðramýþýz. Bayramlarda, 3 4 yaþýnda iken hep hatýrladýðým, yeni elbiseler ve ayakkabýlarla bayram namazýndan sonra konaða giderdik, Efendimizin elini öperken þu duâ her zaman kulaklarýmda çýnlamýþtýr. Kendileri "Allah'ýn rýzâsý


üzerinize olsun" buyururlardý. Çocuklarý, þekerler çikolatalarla sevindirirlerdi. Beni de o yaþýmda elimden tutar, kendi ziyâret odalarýna götürürler ve eteðime bir kutu çikolatayý boþaltýrlardý. Sultâným Efendim yazlýða nereye giderse bizler de orada yaz için ev kiralardýk. Bir gün atlý bir araba içinde Lütfiye Vâlide ve Sâdiye Haným ile birlikte kendileri giderlerken arabayý durdurdular ve yolda yürüyen bendenize "Atla arabaya!" dediler ve Sâdiye Haným'a hitâben fakiri gösterip "iþte ruhûmun doðurduðu evlât" buyurdular. O seneler hep huzûra gider, sorular sorar cevaplar alýrdýk. Gösterdikleri misalleri hârikulâde sever, beynimize iyice yerleþtirirdik. Bir seferinde "Peygamberimizin rûhu her þeyden önce vardý, fakat zuhûru bütün peygamberlerden sonra oldu, sebebi neydi?" diye sorduk. Cevâben "Bir þeftali meyvesini elde etmek istiyorsun, önce tohumunu, çekirdeðini topraða ekersin, filiz verir, sonra yeþerir, gövdesi olur, yapraklarý, dallarý olur, en sonra meyvesi meydana gelir. Bütün bu gövde, dallar, yapraklar her þey, bu meyve içindir" buyurdular. Evlenmem mevzu-ý bahis olduðunda Ýngiliz filolojisinde okuyordum. Sultâným, Doktor Faruk Bey'in beni istemesinden dolayý son derece memnun oldular. Çünkü Halide Haným ve çocuklarý da Efendime baðlý ihvanýmýzdý. "Ýki ihvan ve ihvan evlâdý birleþiyor, âfiyet ve saadet içinde olsunlar" diye duâ

buyurdular. Bize hâtýra olarak verdikleri kýrmýzý defterin ilk sayfasýnda bu duâ yazýlýdýr. 1945 senesi Emirgân'da idiler; biz de Büyükdere'de ev tuttuk. Evliliðimizin birinci yýldönümünde üstü gül kapaklý bir þekerlik hediye ettiler ve bir resim çektirdik. Ortamýza oturup bir kolunu fakire, diðer kolunu Doktor Bey'e atarak çektirdikleri bu resim bizim evimizdedir. Doktor Bey mütehassýs olunca Efendimize bir hediye almak istedim; fakat bunun en âlâ olmasýný istiyordum. Doktor Bey, Ýzmir'e gitmiþ, babasýndan kalan arsalarýný satýp, muayenehane kurmak üzere para ile gelmiþti. Muayenehane satýn alma iþi görülünce bir radyoskopi makinesi için ayýrdýðý parayý üç kere saydýk. Faruk Bey, onu bir dolaba kilitleyip anahtarýný bana verdi; "Aman bir lirasýna dahî dokunmayalým, belki bir aya kadar iyi bir makine buluruz" dedi. Ben, Efendimize annemle birlikte meþhur Zara'dan bir ropdöþambr beðendim ki bej rengi ipektendi ve rubi çizgileri vardý. Hârika bir þeydi. O tarihte 150 lira idi. Yani o para ile bir ay geçinilirdi. Neticede babamla anlaþtým. O bir hafta sonra emekli maaþý alacak ve bana 150 lira verecekti. Onun için mahzur görmedim. Bayram da yaklaþmýþtý. Radyoskopi için ayýrdýðýmýz paradan 150 lira aldým ve ropdöþambrý satýn alýp Nazlý Hanýmefendi'ye götürdüm. Efendimize tarafýmýzdan vermesini ricâ ettim. Nazlý Hanýmefendi hemen ona bir mavi boncuk taktý ve ben eve döner dönmez Faruk Bey "Bana anahtarý getir, makine bulundu, parayý çýkaralým" dedi. Fevkalâde þaþýrmýþtým. Parayý getirdim. Artýk her þeyi anlatmam lâzým geldiðini düþünürken Doktor Bey bir defa daha


tek tek parayý saydý ve hayretler içinde gördüm ki para tastamamdý. Hâlbuki daha sabahleyin içinden 150 lira almýþtým. Fakat para kat iyen eksik deðildi. Ertesi gün Sultâným, fakire "Ne haber?" diye sorunca hâdiseyi anlattým. Bana "Seni o müþkülde býrakýr mýydýk hiç?" buyurdular ve devamla bendenize "Elimde gergef seni iþliyorum, sen demirbaþsýn, sen benim kalbimin kandilisin" buyurdular. Üzerimde kendilerinin duyduðumu duyurmak ve münâsebeti düþünce bir hikâye ve hâdiseyi tekrarlamaktan kaçmamam icap ettiðine dâir emirleri vardýr.

meþkûre sargut

Sultâným Efendim ile çalýþmalarýmýz Konak'ta Melek Anne'nin evinde bir de Mesude Ablamýn evinde olurdu. Biz Fatih'te Mesude Haným'la ayný apartmanda otururduk. O birinci katta otururdu. Beþ sene Efendimden Mesnevî-i Þerif tahsili gördük. Mesude Haným'a geldiklerinde Sâmiha Anne, annem, Mesude Haným, ben ve bazen de Konak'tan bir kimse bulunurdu. Meclis kurulur ve sualler, cevaplar verilir, sohbet edilirdi. Melek Anne'nin evinde bazen Türkân ve ben yine ders görür, bazen uzaktan gelen bir ihvan orada kabul görürdü. Bir gün Efendimiz otomobille bizi bir yere götüreceklerdi; fakat Þiþhane yokuþuna gelince araba bozuldu. Kat iyen yürümedi. Bunun üzerine Melek Anne'nin evine bir taksi ile döndük ki ihvandan Azize Haným Ankara'dan gelmiþ; fakat iki saat vakti var, dönecekmiþ. Efendimi ne olur görsem diye aðlar dururmuþ. Ýþte bizi

döndüren sebep buydu ve biz o bir saat bu âþýk kardeþimizle sohbet içinde geçirdik. Efendimin ellerini öptü ve þükredip gitti. Ertesi gün meðer gideceðimiz yer Galata Mevlevîhânesi imiþ. Ýsmail Ankaravî Hazretleri'ni ve Ganem Dede'yi ziyaret ettik.

Bir gün Konak'ta þu anlatýldý: Peygamberimiz, Ebu Hureyre Hazretleri'ne "Ya Ebu Hureyre sen, her gün yerine gün aþýrý bizi ziyârete gel ki senin bize, bizim sana daha bir göreceðimiz gelsin" buyurmuþlar. Bunu iþitince çok utandým. Çünkü ben her gün Konak a gidiyor ve huzurda bulunuyordum. Kendilerine "Efendim, bendeniz þu hâlimden utandým, huzûrunuzdan hiç eksik olduðum yok" dedim. Ýþte iþittiðim cevap yüzünden her nefes þükür etmekteyim. Fakire buyurdular ki: "Senin için zaman ve mekân yok, dâimâ burada ol." Bütün duâm, ihvânýmla birlikte onun ahlâkýný giyinmek ve meþrebinde olmaktýr. O âlî meþrepli sultandan bir nefes gafil olmamak yegâne dileðimdir.

Bir gün Konak'ta, salondaki bir levhada yazýlý olan yazýlarýn mânâsýný sordum. Salon ihvanla doluydu. Kendileri anlatmaða baþladýlar: "Hazreti Ahmed er-Rifâî hacca gittiklerinde Medine'ye varýp Peygamber Efendimize þöyle hitapta bulunuyor: Her zaman rûhumla gelir seni tavâf ederdim. Bu kez nöbet vücûdumda, uzat mübârek


elini de o eli öpmekle dudaklarým þerefyâb olsun. Bunun üzerine bütün hacýlarýn gözü önünde Türbe-yi Saadet'ten el uzanýyor ve Hazreti Ahmed er-Rifâî o mübârek eli öpüyor ve sonra sonsuz tevâzu ile "Allah ýný seven bana bassýn da geçsin" diyor. Fakir bunlarý duyunca öyle aðladým ki sanki gözlerimden seller aktý. Sultâným yerlerinden kalktýlar, fakirin önüne geldiler, "Al bu mendili, o gözyaþlarýný sil; çünkü Allah için dökülen gözyaþlarýnýn kýymetini ancak biz biliriz" buyurdular. Gözyaþlarýmý mendile silerek kendilerine iâde ettim.

Anlattýðým iki hikâyeyi çok, pek çok sevdiler. Bir tanesi Mantýk-ut Tayr'da okuduðum Þeyh Attar'ýn þu hikâyesidir: Bir karý-koca, genç bir hýrsýzý yakalamýþlar ve ellerini ayaklarýný baðlamýþlar. Kocasý jandarmayý getirmeye gitmiþ. O esnâda hýrsýz bayýlmýþ. Kadýn, ölecek diye çok korkmuþ, onu ayýltmaya çalýþmýþ, limon falan koklatmýþ. Hýrsýz kendine gelince kadýn neden bayýldýðýný sormuþ. O da "Açým" demiþ. Kadýn hemen bir ekmek getirmiþ ve hýrsýza yedirmeye baþlamýþ. O sýrada kocasý gelmiþ. Yanýnda jandarma varmýþ. Karýsýna "Bu ne demek?" diye sormuþ. Kadýn vaziyeti anlatmýþ ve aç olduðu için ekmeði yedirdiðini söylemiþ. Adam jandarmayý yollamýþ ve "Ekmeðimizi yiyene kýlýç çekmeyiz" demiþ. Þeyh Attar diyor ki: "Ya Rabbi, doðdum doðalý senin sofrandayým. Nimet-i ilâhiyenle besleniyorum. Kýlýç çekme, hukuk gözet."

Diðer çok beðendikleri hikâye þu: Hz. Mûsâ, 3000 kiþi ile yaðmur duâsýna çýkmýþ. 3 gün 3 gece duâ etmiþler; fakat yaðmur yaðmamýþ. Bunun üzerine Hz. Mûsâ Cenâb-ý Hakk'a "Ya Rabbi, yaðmur yaðmamasýnýn hikmeti nedir?" diye sormuþ. Cenâb-ý Hak "Ýçinizde bir nemmam (arabozucu) var" buyurmuþ. Hz. Mûsâ "Ya Rabbi, onu bize bildir ki onu kenara çekelim ve duâmýz kabul olsun" deyince Cenâb-ý Hak þöyle buyurmuþ: "Ya Mûsâ, onu size bildireyim de, ben de mi nemmam olayým?" (Meþkûre Sargut Hanýmefendi nin anlatýmýndan yola çýkýlarak deþifre edilmiþ ve yazýya geçirilmiþ olan Efendim Hayatýmda baþlýklý yazýdan seçilmiþtir).


asuman sargut kulaksýz

anneme... Ezelden nasib etmiþ Yaratan Dizinin dibinde olgunlaþmamý, Ruhumu çürütmesi muhtemel o yaradan Ancak senin ellerinle þifâ bulmamý. Herkesin Meþkûre Annesisin âþikâr, Benimse ten kafesimi mânâ ile dolduran, Sen yârim, Hak delilim, gayrýsý aðyar, Mürþidimsin, nefsimi yokluða soyunduran!!! Sen aþkýný yaþadýkça hâlinden öðrendim Sevmeyi, vermeyi, kalbimle düþünmeyi. Sen mâþûkuna benzedikçe benzedin, Ben öðrendim sendeki nûru görmeyi Tevhidin saðladýðý huzur ve neþ'e, Ýmânýn saðladýðý müthiþ cesâret, Mürþidine rapt edilmiþ bir irâde, Kalmamýþ üzüntü, hýrs, esâret... Lâyýk olmam gerekiyor evindeki yerime, Nefsimi adam etmek ne kadar güç de olsa. Elim deðdi ya bir kere saçýna, tenine, Mânâma ulaþýrým elbet geç de olsa...



meþkûre sargut

bu dünyâ kimine mihnet kimine selâmet diyârýdýr Resûl-i Ekrem Efendimiz Nûrun kalbe girdiðine alâmet, bu gurur dünyâsýndan baþ çevirip sürur dünyâsý olan âhirete teveccüh ederek ölüm gelmezden önce ona hazýr olmaktýr buyuruyor. Seksen-doksan sene yaþamýþ bir kimseye kendini bildiði andan îtibâren neler görmüþ ve geçirmiþ olduðunu sorunuz ve noktasý noktasýna bütün hayâtýný size anlatmasýný isteyiniz; acaba kaç saat sürer? Diyelim ki âzamî yirmi dört saat sürsün. Nasýl dikkate þâyan olmaz ki,doksan senelik bir ömür bir güne sýðdý!... Ve eðer gafletle hebâ olmuþ bir ömürse doksan senenin elde býraktýðý sermâye bir hiç oldu. Hâlbuki hayat sâhibi övünür: Þu kadar senemi þöyle eðlenerek geçirdim, bu kadar sene de zevkle günümü gün ettim. Kimsenin feryâdý beni ilgilendirmedi; âlemin derdi ile, fakirliði, hakîrliði ile alâkadar olmadým. Kim ne olursa olsun dedim ve keyfime baktým, hür yaþadým. Ýþte biçâre bir tip, hürriyetten bahseden hakîkî bir esir Hayâtýn, zevkini sürdüðü kadar iyi geçtiðine kanî bir zavallý. Ýþte onun sermâyesi yok Serveti yok


Hep elde ettikleri birer hayâl; silinmiþ, yok olmuþ, sözde varlýklar. Þimdi tek gayesi, o yaþýna raðmen, kendine mâl ettiði her þeyin fânîliðine raðmen, yaþadýðý hayâtý idâme ettirmek. Ölümden þiddetle kaçmak ve ilme güvenerek ömrü uzatýp sürmek. Yazýk ki, emr-i ilâhî, bir güneþ gibi parlayan hakîkat, her gözün görmesi iktizâ ettiði kadar âþikâr ve yakýn olduðu hâlde gafilin gözleri onu görmez. Ecel geldiði vakit de ne bir nokta ileri, ne de bir nokta kadar küçük mesâfe geri kalýr. Vâde tamam; borçlu borcunu verecek. Ýþte bu hakîkati bilmez, bildirseniz dinlemez, saymaz, iþitmek dahî istemez. Yine Peygamber Efendimiz buyurur ki: Bir kimse burada neyin maðlûbu ise yarýn âhirette de onunla haþrolacak. Demek ki, burada hakîkate sýrtýný döndü ise orada hakîkat kendisinden yüz çevirecek. Yâni Hak onu kendi kendisiyle yalnýz býrakacak, neyin maðlûbu olmuþsa onunla haþrolacak. Yazýk o gururla dünyâlara sýðmayanlarýn âkýbetine; hem pek çok yazýk Ýlâhî nûrun kalbe girdiðine delâlet eden alâmet, iþte bu gurur dünyâsýndan kurtulmuþ olmaktýr; onu asla benimsememek, onun iðreti hayâtýna sarýlmamaktýr. Onun bir yýlan derisindeki nakýþlar gibi dýþ yüzü renkli, zevkli görünen ve fakat yýlanýn kendisi gibi içinden zehirini akýtan lezzetlerine kanmamak, buna mukabil dünyânýn var oluþ hikmetine vâkýf olmak lâzýmdýr.

Cennet analarýn ayaðý altýndadýr hadîsini düþünürsek, bir mânâda da anadan maksadýn, doðurucu olmak hasebiyle dünya olduðunu anlarýz. Ýþte dünyâda bulunmanýn mânâsýna, Hak ve hakîkati görmenin yoluna yaklaþýldýðý takdirde bir sürur diyârý olan âhirete teveccüh ediliyor demektir. Hiç þüphesiz bu teveccüh, dünyâ sâyesinde oluyor. Yâni bilenler için dünyânýn zâhirî hayâtý cehennemse, bâtýnda mânâsý cennettir. Þu anlaþýlýyor ki dünyayâ iki türlü kýymet vermek vardýr: 1. Onun zevklerine tapmak sûretiyle. 2. Onun hakîkî gayesini tanýmak sûretiyle. O hakîkî gayeden murad, onun fânîliðini idrâk ederek aldanmamak, buna mukabil onda ebedî hayâtý tanýmaktýr. Ebedî hayâtý tanýmak ise ölümün hakîkate varanlar için hayâtý kesmediðine, bilâkis daha parlak bir þekilde devam ettirdiðine îman etmek demektir. Ýþte bu idrâk ve îman, hattâ müþâhede etmek sûretiyle o kanâate vâsýl olma keyfiyeti, bu kesret âleminde mümkün olduðundan, dünyâ, mânâsýný çözenler için, içinde cennet bulunan bir âlem oluyor. Ýþte bu kimseler ölüme hazýrdýrlar; zîra onlar bu âleme gelmenin sýrrýna ermiþlerdir. (Meþkûre Sargut, Ârifler Bahçesi nden, Seyran Ýktisâdî Ýþletmesi, ÝSTANBUL, 1993, s. 5-7)


sテ「miha ayverdiツ地in eserlerinde meテセkテサre sargut


Dünya çamurlarýnýn kirletemediði ve inþallah da kirletemeyeceði iki insan, Türkân'la Meþkûre geldiler. Uzun uzun oturarak, içinde tek gýybet ve karanlýk söz olmayan tatlý ve muhabbetli bir konuþma ile öðleyi ettik. (Sâmiha Ayverdi, Mektuplardan Gelen Ses, Hülbe Basým ve Yayýn, Ýstanbul 1985, s. 36 torununa yazdýðý 25.8.1979 tarihli mektuptan)

**** Cemâlnur Hocanýn annesine gelince o yeryüzünün fedakârlýktan ve etrafýna Gözün varsa Hak halktýr, Halk da Hak týr diyecek bir seviyenin insaný olduðundan iþte ana ile baba tarafýndan meziyet ve faziletle mayalanýp beslenmiþliðinin sermâyesini talebelerine aktarmak sûretiyle, memleket topraðýna tohum saçmakta bulunuyordu. (Cemâlnur Sargut, Sýrra Yolculuk, Nefes

Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 225 -Sâmiha Ayverdi nin basýlmamýþ Cemâlnur Hoca baþlýklý yazýsýndan)

*** Doktorun, bir deniz albayýnýn âdeta mâverâdan ses alýrcasýna uyanýk, muhâsebeli, hayýrhahlýðý cümle âleme þâmil olan güzel kýzý ile evlenmeden evvel, yaþlý ve hasta anneannesiyle yaþadýðýný ve bu ihtiyar kadýna, týp talebesi iken dahi, ders aralýklarýnda fakülteden çýkarak yemeðini verdiðini, tuvalet temizliðini ve her türlü bakým

ihtiyaçlarýný karþýlayarak tekrar derslerine döndüðünü birçoklarý gibi ben de biliyordum. (Sâmiha Ayverdi, Ezelî Dostlar, Kubbealtý Neþriyatý, Ýstanbul 2004, s. 153 Doktor Fâruk Sargut baþlýklý yazýdan)

*** Bir Allah velîsi olan anasýnýn rahle-i tedrîsinde yetiþen genç öðretmen de, çocuðunu ecelin elinden almak yolunda gereken her çâreye baþ vuranlarla beraber, heyecan çekti ise de, sonunda yavrusunu ilâhî takdirin buyruðuna teslim ederken, bilsek de bilmesek de, her olanda bir ilâhî hikmet ve hayýr bulunduðunun þuurunda olmasý, onu, kadere karþý isyan çýðlýklarý atarak, içinin kararmasýndan kurtarmýþ ve çevresini de periþan etmekten alakoymuþtur. (Sâmiha Ayverdi, Rahmet Kapýsý, Hülbe Basým ve Yayýn, Ýstanbul 1985, s. 201 Cemâlnur Sargut hocadan bahsedilen Evlâd Acýsý baþlýklý yazýdan)


ergun balcý

karþýlama


Sevdiðimiz, saydýðýmýz, yere göðe sýðdýramadýðýmýz; ay aydýnlýk yolunu yol eyleyip peþinden gittiðimiz ve nihâyet, ölümle bir arada düþünemediðimiz, güzelimiz, insanýmýz, kâmilimiz Meþkûre Ablamýz bu dünyadan gider oldu. Bâzýlarý, arkasýnda acýlý kahýrlý insanlar býrakan ölüme, Baðýþlamasýz , sýra saymaz , yalvar yakar söz dinlemez , üç gün ara vermez ölüm dediler. Amma, gönül ehli ârifler ve nur cemâlli sevdâkârlar hay sedalarýyla uðurladýlar Meþkûre Abla yý. Daha sonrasý þöyle olmuþtur belki: Takvimin, iki bin on üçünün, dokuz þubat ýnda, seher vaktine yakýn, beklenen düðün alayý göründü ve Rýdvan melek , Yunus diliyle Cennet kapýsýndan içeri ünledi: Divâneler! Divâneler! / Durun durun aþka salâ, Aþk esîri mestâneler!/ Durun durun aþka salâ. Merdâneler! Merdâneler!/ Erlik demi bu gündürür, Urun urun aþka salâ Açýldý kapýlar ve Meþkûre Abla, yüzünü sarmalayan parýltýlý gülüþüyle içeri alýndý; evvel giden ahbâba mülâki olundu ve Âriflerin bahçesi nde baþladý þeb-i arus þenlikleri. Evet, böyle iþte

Her hâlinden, yüzünden, sözünden, engin gönlünden merhamet yansýyan Meþkûre Abla nýn bu dünya hayatýndan çekildiði haber verildi. Ne olursa olsun bu haber, dayanýlmaz bir ýztýrâbýn, acýnýn kurþun gibi aðýr kara bulutunu içli yüreklere indiriverdi; koyu bir keder yayýlýverdi Türkiye nin her bir yanýna. Þimdiden sonra cümle yârânýn yoðun ve taþkýn bir his fýrtýnasýyla hüznü, özlemi içlerinde, hâtýralarýnda yaþatmaya baþlayacaklarý belli olmuþtu artýk. Duâ baðýþlarýnýza duyduðum minnetle ellerinizi öperim Meþkûre Ablacýðým. (Not: Karþýlama: Gelin alayýný karþýlama sýrasýnda çalýnýp, söylenen düðün türküleri vb. oyunu)


türkân erkmen

sesleniþ


Sevgili Meþkûrem, Hâldaþým, yoldaþým, candaþým Sana hitab ederken, gönüle dâir, aþka dâir ne kadar güzel kelime varsa hepsini kullanmak istiyorum; ama zaman ve mekân yetmiyor. Hasret dolu günler baþladý artýk. Ne yapalým kardeþim, emir büyük yerden Senin için vuslat, bizim için gurbet Sen vücut testini kýrdýn, deryâya kavuþtun, ne mutlu sana Gerçi sen bize bizden daha yakýnsýn ama gel gör ki gözlerim senin nur yüzüne hasret, kulaklarým bir çaðlayan gibi 60 sene bize iyiliði, doðruluðu, haramý, helâli anlatan o güzel sesini özledi. Hayatýn bir roman gibiydi: Acýlý, tatlýlý, iniþli, çýkýþlý Bütün bu okuduðumuz romandan çok þeyler öðrenmiþizdir inþaallah Sözle konuþtun, hâl diliyle anlattýn her þeyi. Ne güzeldi gülüþün Anlattýðýn bazý aðýr mevzularda havayý yumuþatmak için hemen, annenden komik bir hikâye anlatýr, bizi güldürür, havanýn aðýrlýðýný üzerimizden atar, bizi dünyaya çekerdin. Aþk ile yoðrulmuþ bir rûhun vardý, gözyaþlarýn sadece Allah için akardý. Dünya için aðlamayý abes görürdün. Senin için zengin-fakir, güzel-çirkin de yoktu. Çünkü bunlar izâfî deðerlerdi. Zenginlik, senin için ruh zenginliðiydi. Güzellik, ruh

güzelliðiydi. Sen bize Allah tarafýndan gönderilmiþ bir nimettin. Bu âlemden giderken bile varlýðýndan, canýndan kopmuþ hazîne deðerinde iki insan býraktýn. Biri rûhumuzu besliyor, diðeri de bedenimize þifâ vererek canlandýrýyor. Allah onlarý ve bütün arkadaþlarýný korusun, baþýmýzdan eksik etmesin inþallah. Bundan sonra da, dünyada da ahrette de bizleri birbirimizden ayýrmasýn. Yüce Allahýmdan niyâzým, bütün insanlarýn kinden, kavgadan, hýrstan temizlenmiþ bir dünyada aþk, sevgi ve muhabbetle bir arada hayatlarýný sürdürmeleridir Ýnþaallah kabul olur. Âmin Seni, içimde daima özlemle aþkla saklayacaðým benim güzeller güzeli can kardeþim... Bütün rahmetler, nurlar üzerine yaðsýn Hoþçakal, bizi býrakma


meral hasýrcý

sevgilinin ardýndan...


Aþk, edep ve irfan hocam, mürþidim, sevgilim Meþkûre Anneme olan hislerimi gönlümün ve âciz aklýmýn en ücrâ köþelerine kadar aradým taradým. Önce onun cemâle yürüyüþünün ardýndan gözlerimden hiç durmadan akan yaþlarýn çok farklý olduðunu keþfettim. Dünyevî üzüntüler sebebiyle akan yaþlardan ne kadar farklýydýlar. Onlar yakýcýydý, tâbiri câizse cehennemin cüz üydüler. Ama bu gözyaþlarý çok farklýydý. Bütün varlýðýma belki de yokluðuma Bu farkýn sebebi ne? sorusunu yönelttiðimde ilk ses aklýmdan geldi: O sevgili beden son bir aydýr çok târifsiz acýlar çekti. Bu acýlar son buldu diye sevinçten aðlýyorum dedi. Sonra bedenime kendini var zannettiren duyularým sözü aldý: Biz hüzün içindeyiz, o cennet mûsýkîsi gibi sesini bir daha duyamayacaðýz, bir rüyâda bütün Medine semâlarýný kaplayan o cennet kokusunu koklayamayacaðýz, Hacer ül Esved gibi olan eline dokunamayacak öpemeyeceðiz. Nasýl aðlamayalým? Bizim gözyaþlarýmýz bu târifsiz acýmýzdan kaynaklanýyor. Son sözü genellikle sessiz kalmayý, aklýma ve bedenime zorla hükmetmemeyi tercih eden gönlüm aldý. Ben dedi, Gerçekten sevinç ve mutluluk gözyaþlarý içindeyim. Sevdiðim, sevdiðine kavuþtu. Bu gün onun düðün günü. Karþýlanýþýný âdetâ görür gibiyim. Mürþidinin ona iftiharla bakan gözlerini, insanlýðýný ispât etmiþ aziz rûhunun önünde meleklerin saygýyla eðildiklerini, beden kýlýfýndan sýyrýlan ruhûnun bütün âlemlere

yansýmasýnýn sebep olduðu þenliði hissediyorum. Ayrýca benim de bayramým bu gün; o, bütün ihtiþâmýyla her bir zerremi kapladý. Eskiden onun tevâzuunu, merhametini, affediciliðini hissederdim. Þimdi azametinden de haberdâr etti beni. Böylece içine duyularýmýn acýsýnýn da karýþtýðý gözyaþlarýmýn niteliði belli oldu. Ancak o acýlarýn ateþi gönlümden birden fýþkýran cennet ýrmaklarýnýn suyuyla sönmüþtü. Bütün hislerim ve aklým, gönlüme þöyle dediler: O sevgili, Peygamber Efendimize, Allah ýmýza gerçekten ne kadar yakýn olduðumuzu unutmamýza sebep olan bütün perdeleri yýkmamýz için gereken ipuçlarýný verdi. Bizzat yaþadýðý Peygamber ahlâkýyla bizim, Peygamberimizi görmemizi saðladý. O nun ahlâkýnýn Allah ýn ahlâký olduðunu idrâk ettirerek Allah a âþýk etti. Artýk gerçekten þahâdet ederiz ve deriz ki Eþhedü en lâ ilâhe illâllah ve eþhedü enne Muhammeden resûlullah


emre ömürlü

Kendisinden Dolayý Þükredilene, Meþkûr Olana...

Efendim, Affýnýza sýðýnarak, kendilerini Annem diye anarak yazýya devam edeceðim; her ne kadar herkesin yâri olduðunu bilsem, idrâk ve îmân etsem de Zîrâ, gece, gündüz, sokakta, evde, yalnýz veyâ kalabalýklar içinde, bazen unutup açýktan Annem! , Anneciðim! diye havaya haykýrdýðým ve netîcesinde, insanlarýn ne diyor bu! diye þaþkýn baktýklarý bu feryâda muhatap hazretten ismiyle bahsetmek, âcizâne, bendeniz için ne mümkün!?


Lâyýk görüp nazarlarýyla evirip çevirip evlât diye önlerine koyduklarý bendeniz, hakîr, fakîr, pür taksîr ile meþveretten hâsýl hatýrladýklarýmdan, sýr kabîlinden olanlarý çýkarýrsak, belki en baþta ortada ve âþikâr ve belki dile getirmenin bendenizin vukûfu hâricinde olduðum, her dâim Efendisine, Ken an Rifâî Hazretleri ne, olan aþkýn muhabbetleridir. Bu muhabbetin sonucu olarak, o makâma hizmette, sevgide, baðlýlýkta en üst seviyede olanlarý da taltif ve ayrýcalýkla sevmek, âdetleri olmuþtur. Þu fânî âlemdeki son aylarýnda, defâatle, gerek sohbetlerinde yarý açýk, gerek birebir açýk ve âþikâr buyurduklarý þu idi ki: Oðlum! Sen, bilirsin! Ben kýzým diye söylemem. Cemâlnur Hoca benim de hocam artýk. Benden sonra da onu tâkîb edin. Aksi hâlde haklarýmý helâl etmem. Efendisinin, Ken an Rifâî Hazretleri nin gözbebeði, kalbimin kandilisin dedikleri, Sâmiha Anne nin mânâda gördükleri tecellî ile Efendi Hazretleri nin emriyle kendisine bildirildiði üzere, iki cübbenin sâhibi , kendi tâbirleriyle ihvânýnýn ayaðýnýn tozu , Abdülkâdir Hazretleri nin oðluna dedikleri gibi bir hâl sultâný , nefesleri Efendisinin nefesleriyle vâr olan ve ihvânýyla hücreleri tazelenen , cömertlikte Hz. Ebûbekir misâl, adâlette Hz. Ömer misâl, haddi aþmamakta Hz. Osman misâl ve yâr olmakta Hz. Ali misâl olan, güleryüz, muhabbet ve sevinç kaynaðý, ve ardýnda dâð gibi evlâtlar býrakan Cemâlnur Hocamýzýn dâimâ naklettikleri gibi, nefis susunca, rûhu temsîl eden Hz. Îsâ konuþur. Bu misâl, anneciðim de dâimâ nefislerini susturmuþlar, haddi aþmamýþlar ve dâimâ da rûh tecellî edip

müdâhil olmuþ. Çünkü Hz. Peygamber in huzûrunda, Hz. Ebûbekir in, kendisini yeren zâta cevap vermeye baþlamasýyla, Resûlûllah ýn þeytân gibi olan münâzaranýn olduðu yerde ben olamam deyip kalktýðýný bilmiþ. Çünkü Hz. Ken ân ýn, benim, deðil kötü söz, dedikodu, kavga! Ne zaman birisiyle münâkaþa, münâzara ettiðimi gördünüz? dedikleri hâli ile tepeden týrnaða kadar hâllenmiþ. Ne büyüklerine, ne küçüklerine itirâz etmiþ ve buna mukâbil, olaya illâ ki O nun sâhibi müdâhil olmuþ. Aslýnda bu hâl, pederleri Remzi Baba nýn da hâli: Kirâda oturduklarý evden çýkmalarýný isteyen ev sâhibi Sucu Þevket, kapýcýya verdiði tâlimat gereði, kapýcý, sohbet dönüþü kapýdan teþrîf eden Remzi Baba ve anacýðýmýn ardýndan kapýyý yavaþ kapasana ulan ðeþþek demesi, Remzi Bey in kýlýný bile kýpýrdatmasýna sebep olmamýþ. Bu hâdisenin Ken an Rifâî Hazretleri ne nakli neticesinde ise Hazret, Hey koca Rifâî Babasý! O sâdece senin deðil, benim de babam, Meþkûre! iltifatýný buyurmuþlar. Remzi Baba nýn kýzý da bu hâl ile hâllenmekle, her dem, o iltifâtýn vârisi olduðunu izhâr etmiþ vesselâm.


sohbet halkasý

arzu eylül yalçýnkaya

Halka Hakk ý sevdiren, Hakk a halký sevdiren, varlýðýn iki ucunu birbirine yaklaþtýrarak Hakk için halka güzel muameleyi öðreten Meþkûre Annemin sohbetini ilk defa, Belgin Haným ýn Acýbadem deki evinde dinlemek nasip oldu. Yanýlmýyorsam haftaiçi sohbetlerinden biriydi. Vakitlice gelip arkalarda bir yere oturdum, çok geçmeden belirtilen saatte sohbet baþladý. O dönemde çiçeði burnunda, yeni mezun bir ilâhiyatçýydým. Belki o yaþtaki hemen her genç gibi biraz çekingendim ve fazlasýyla da iç dünyama aittim. Üniversite yýllarýmý çoðunlukla bir inzivâ hayatýnýn tenhalýðý içinde ve mânevî mevzûlar üzerine tefekkürle geçirdiðimden, sohbete katýlmanýn benim için en deðiþik tarafý insanlara karýþmak ve mânâ güneþini bir dost halkasý içinde seyredecek olmaktý. Bunu anlamakta zorlanýyordum. Hak O birdi, tekdi, eþsizdi. Her yerdeydi, kalbimdeydi. Peki ya bu çokluk, bu hareketlilik ve farklýlýk nereden geliyordu? Kaynaðý neydi? Sohbetten sonra tam bir sarhoþluk içinde etrafýma bakýnýrken, gözlerim Cemâlnur Hocamýn beni çaðýran bakýþlarýyla buluþtu. Yanýna gittim, usulca elimden tutarak beni Meþkûre Annemle tanýþmaya götürdü. O dakikada, her türlü vesveseden arýnmýþ olarak, içimde yalnýz Allah muhabbetininin zevkini duyduðumu hatýrlýyorum. Meþkûre Anneciðim ayaða kalktýlar. Adýmý sormadýlar; bilmediðim bir kanalla beni tanýyor olduklarýný sezinledim. Uzaklara

bakarak Cemâlnur Hocam ile benim ellerimi tuttular. Ve.. Söylediler. Baþýmý önüme eðdim, sükût ettim ve dinledim. Kalbimin âdetâ avucumun içinde olduðunu ve o büyülü andan itibâren kat î bir þekilde dünyanýn en güvenilecek bir melcei olan kâmil insanýn müþfik ve merhametli ellerine teslim edildiðini hissediyordum. O güne kadar Allah yolunda yalnýz yürümeyi tecrübe etmiþtim, þimdi ise, gönlümün açýldýðýný, geniþlediðini, ortasýnda bir muhabbet meclisinin kurulduðunu, asýrlarca öteden Hz. Peygamber in sohbet halkasýna dâhil olduðumu farkediyordum. Kâmil insanýn elini tutmayý ve ona biat etmeyi, ilk müslümanlarýn akabe mevkiinde Hz. Peygamber e verdikleri biata benzetiyorum. Hz. Peygamber, mübârek elini uzatýr, müminler aþkla o eli tutar ve iki dünyada býrakmamak üzere biat ederler. Ve yüce Allah buyurur: Muhakkak ki sana biat edenler, Allah a biat etmektedirler. Allah ýn eli onlarýn elinin üzerindedir. Yedullahi fevka eydihim. *** Çok sürmeden meslek hayatýna atýldým, haftaiçi sohbetlerinden çok cumartesi sohbetlerine devam etmeye baþladým. Sohbet iyiydi, güzeldi, her sohbet bir irfan sofrasýydý. Nefsimizin arzularý ve zaaflarý kýrbacýyla hýrpalanarak köþesine çekilen ruhumuz, sohbetle saklandýðý köþeden çýkýyor, arz-ý endâm ediyordu. Ýnsan, ruh denilen gizemi, o soyut güzelliði, âdetâ sohbet halkasýnda tecessüm etmiþ olarak buluyor, görüyor, ona meylediyordu. Ancak sohbetin de bir hukuku, gerektirdikleri vardý: Öðrendiklerini hâl etmek, nefsinin arzularýna ket vurmak, kalbi rûha döndürmek, rûhu aslýna iletmek


Bunlar bir yönüyle insanýn kendi içinde olup biten meseleler iken, iþin diðer yönü insan iliþkilerine uzanýyordu ki beni en zorlayan tarafýn bu olduðunu itiraf etmeliyim. Sohbet halkasýndaki arkadaþlýðýn, yani ihvanla hukukun kendine has bazý kaideleri vardý. Ben Allah aþký denizinde gark olup gitmek istiyordum. Gönlüm aþka dalýp gitmek isterken bütün eþya, hâdiseler ve irtibat içinde olduðum kimseler sanki beni zevk deryâsýndan çýkarýp almak istiyordu. Varlýk âleminde mevcut her türün, maddeden insana kadar her varlýk derecesinin benden bir talebi vardý ve ben onlara hak yemeden, lâyýký vechile nasýl yaklaþacaðýmý bilemiyordum. Ancak sohbete devam ettikçe, zaman içinde nefsime zor gelen birçok hususun tabiî bir þekilde ortadan kalktýðýný farkettim. Çünkü kâmilin sohbetine katýlmak Nuh un gemisine binmek gibiydi. Bir kez o gemiye ayak bastýn mý, gayr-i ihtiyârî yol alýyor, hiç farketmeden benliðin sâhilinden ayrýlarak birliðin uçsuz bucaksýz denizine yelken açýyordun. Zorluklar, meþreplerin verdiði aðýrlýklar, çekinceler, her þey deðiþiyor, dönüþüyordu. Gül bahçesine girenin üstüne gül kokusunun sinmesi gibi, âriflerin gül bahçesine giren kiþi de arýnýyor, nefsinin ârýzalarýndan temizleniyordu. Sohbet güzeldi. Sohbette farklý meþrepler omuz omuza veriyor, birbirlerine ayna oluyor, tamamlanýyorlardý. Kâmil insanýn sohbetinde muhabbet dolu bir kâse elden ele dolaþýyor, herkes o kâseden bir yudum alarak zevk ediyor, sonra yanýndakine uzatýyordu. Arkadaþýnýn zevkiyle kendisi de zevkyâb olduðu ve nihâyetinde varlýðýnýn sýnýrlarýný kaybettiði

mânevî bir sarhoþluk ânýnda, zýtlarýn birleþmesiyle çakýveren o aydýnlýðýn içinde birliði görüyor ve onunla buluþuyordu. Sohbet güzeldi, nefislerin çokluðundan rûhun birliðine ancak sohbet kapýsýndan geçiliyordu. Elini Hakk ýn eli bildiðim caným anacýðým, lûtfetti bizi sohbet halkasýna aldý. Yýllarca anlattý, söyledi, bildirdi. Halký Hakk tan ayrý görmemeyi ve insanlýða Hak için güzel muâmele etmeyi telkin etti. Gönlümüzdeki karýþýklýðý, karmaþayý giderdi. Sohbetin bereketiyledir ki eþyadan Hakk a yükselen varlýk dairesinde, herkese ve her þeye lâyýkýyla muâmelenin hakikatini gördük. Yediðimiz ekmeðin lezzetinde Hakk ýn Rezzak ismini tatmayý, dinlediðimiz bir þarkýnýn týnýsýnda, sabah güneþinin üzerine vurduðu bir çiçeðin râyihasýnda, âlemdeki bütün güzellerin þahsýnda Hakk ýn cemâlini görmeyi bize öðretti. Ansýzýn çakýveren þimþeðin gürleyiþinde, kudretin son kertesi olan zelzelede, gece-gündüz cenk edip bir türlü uzlaþamayan âlem halkýnýn çekiþmesinde Hakk ýn celâlî isimlerini görmeyi ve kemâle giden yolda onlarýn da vazifeli bulunduðunu idrak etmeyi salýk verdi. Onun nazarýnda hiç kötü yoktu, her þey, herkes iyilik ve kemâl yolunda bir mertebede bulunuyordu. Gül ile diken, gerçekte ayný gayeye hizmet için bir dal üzerine konmuþtu. Bizlere, var saydýklarýmýzýn, hakikate nispetle birer gölge ve bütün canlarýn kaynaðýnýn o biricik Canan olduðunu iþaret ederek her dâim kendisiyle bir ve beraber bulunduðu o kaynaða, o sevgiliye, Allah ýna rücû etti.


hümeyra livatyalý

anacýðým

8 Temmuz 1994 tarihinde ilk defa ellerini öpmek lûtfuna erdiðim, hocam, anacýðým Meþkûre Sargut ile beraberliðimiz, 1999 yýlýna kadar bizim yurtdýþýnda olmamýz sebebiyle zâhiren uzaktan, 1999 yýlýndan bugünlere kadar da yakýnýnda devam etmiþtir. Altmýþ iki yýldýr mürþidinin isteði üzerine devam ettirdiði sohbet toplantýlarýný ömrünün son dokuz yýlýnda gözleri zor görmeye baþladýðý için Kýzým, bundan böyle sen okuyacaksýn, ben açýklayacaðým diyerek bendenizi vazifelendirmesiyle aramýzdaki hocatalebe iliþkisi daha da güçlenmiþ, böyle bir insana bugünün deyimiyle asistanlýk yaparak onunla sýk sýk beraber olmak nasibi lûtfedilmiþtir. Dergi için yazý yazmam istenince, gönlümdeki þu samîmî duygularý sizlerin nezdinde anacýðýmla paylaþmak istedim: Anacýðým, Evlâdým deyip baðrýnýza bastýðýnýz bu âciz kul, kadri kýymetine paha biçilemeyecek güzellikte, Ýnsan olma sanatýnýn zirvesine ulaþmýþ, ömrünün sonuna kadar insanlýða hizmetten geri kalmamýþ, tepeden týrnaða Peygamber ahlâkýna bürünmüþ bir sevgiliyi tanýmak bahtiyarlýðýna eriþti. Bir ömür deðil, onlarca ömür yaþasam yine de bunun þükründen âcizim. Bir insaný Allah ýna gerçek bir kul, Peygamberine ümmet, Ehl-i Beytine muhabbet, mürþidine evlât, ömrü boyunca ihvânýna ve insanlýða hizmetin en üst noktasýna götüren hasletleri biz sizin sadece sözlerinizde deðil, her


hâlinizde gördük. Hayatýnýzýn ana ekseninde hep Efendinize tam baðlý ve ona lâyýk bir derviþ olma arzusu vardý. Sâdýk ve vefâkârdýnýz; her dâim mübârek isimlerini dilinizden düþürmediðiniz Sultanýnýz Efendiniz Kenan Rifâî Hazretleri nden aldýðýnýz mânevî emâneti ve Kur an ýn ruhunu aksettiren, mânâsýný veçhinde gösteren bir sultandý diye târif ettiðiniz Sâmiha Annemiz tarafýndan verilen vazîfeleri ömrünüzün son demine kadar aþkla ve þevkle taþýdýnýz. Tevâzu ve ihlâs sahibiydiniz; dýþ görünüþünüzle son derece asil, kibar, bir Ýstanbul hanýmefendisiydiniz. Sizi hiç tanýmayan insanlarla birkaç dakika bile beraber olsanýz karþý tarafta hemen müspet bir alâka uyanýr, hâliniz ve edebinizle dikkatleri üzerinize toplardýnýz. Ýnsanlar sizinle tanýþmak, ellerinizi öpmek için fýrsat kollar ve kýsa bir süre sonra da etrâfýnýzda kocaman bir halka oluþurdu. Hakkýnýzda söylenen güzel sözleri, yapýlan taltifleri üstünüze almaz, övülmekten hiç hoþlanmaz, bu sözler bana deðil, Efendime âittir deyip aradan çekiliverirdiniz. Þikâyet ve dedikodu ettiðinizi hiç duymadýk. Can sýkýcý bir hâdise bile olsa üstünde durmaz, yapýlmasý lâzým geleni yapar, takdire râzý olur, Biz Efendimden ve Sâmiha Ablamýzdan böyle gördük evlâdým derdiniz. Yaþadýðýnýz saðlýk problemlerinde, en canýnýzýn yandýðý anda bile Her þey Allah tan; þikâyet kimden kime? dediniz. Bulunduðunuz ortamda baþkasýnýn da dedikoduya sebep olacak sözlerini hemen konuþulan kiþinin olumlu bir hareketini hatýrlatarak

konuþmaya engel olur, mevzuyu zarifçe kapatýrdýnýz. Namaz konusunda o kadar titizlenirdiniz ki her zaman ezan vaktinden önce abdestinizi alýr, sevgiliyle buluþacak bir âþýk edâsýyla ve titizliðiyle bekler, ezan okunur okunmaz da namazýnýzý edâ ederdiniz. Secdenin hakîkatinin Allahým, ben yokum sen varsýn demek olduðunu hep hatýrlatýrdýnýz. Zamana ve söze son derece riâyet eder, Halka verilmiþ söz, Hakk a verilmiþ sözdür der, sözünüzden dönmezdiniz. Bekletmeyi ve bekletilmeyi, kul hakký addeder, bir iþ için buluþulacaksa mutlaka dakikalar öncesinden orada olmaya dikkat ederdiniz. Üstünüze düþen bir vazifeyi yerine getirme husûsunda zamanýný ertelediðinizi hiç görmedik, verilecek bir emânet varsa hemen yollanýr, ulaþtýrýlacak bir haber varsa o saat içinde mutlaka ilgili kiþi haberdâr edilir, yapýlacak bir iþ de en kýsa sürede yapýlýp hâlledilirdi. Siz gerçek bir öðretmendiniz. Yýllarca sohbetlerde anlattýklarýnýzla kendi hâliniz arasýnda en ufak bir tezat ve tutarsýzlýk görmedik. Sohbetlerde geçen en derin mevzûlarý bile bizlerin seviyelerine indirerek açýklar, örneklerle, hikâyelerle zenginleþtirir, Efendimin emri var, yeri geldiðinde tekrar etmeden geçme Meþkûre derlerdi diyerek ayný hikâyeyi býkmadan tekrar tekrar anlatýrdýnýz. Karþýnýzdaki insanlarýn yaþ, kültür, görgü seviyesine göre ilgi alanlarýný hemen anlayýp, o seviyeden hitap ederdiniz; çocuk, genç, yaþlý, herkes sizi kendine yakýn hissederdi. Düzeltilmesi gereken


yanlýþ bir hareket varsa kiþiyi baþkalarýnýn önünde küçük düþürmeden, þahsýna deðil de genele hitap ederek söylerdiniz. Çok cömerttiniz, diðergâmdýnýz. Size ihtiyâcýný arz eden hiç kimseyi eli boþ çevirmediniz, gerektiðinde baþkasýndan borç alýp yine de verdiniz. Hediyeleþmeyi çok sever, gelen hediyelere mutlaka bir hediyeyle mukabele eder, âdetâ bir þeyler vermek için fýrsat kollardýnýz. Asýl cömertliðin de nefsimizdeki kötü huylarý vermek olduðunu hep söylerdiniz.

hümeyra livatyalý

Dünya ve âhiret dengesini öylesine birbirinden ayýrmadan yaþadýnýz ki! Dünya hayatýnýzda lûtfedilen güzellikleri imkânýnýz nispetinde hep deðerlendirdiniz; giyim-kuþam konusunda dýþ görünüþünüze önem verir, her zaman bakýmlý, uyumlu, temiz ve þýk olmaya gayret eder, sýk sýk Sâmiha Annemizin bu konuda özellikle hanýmlar için olan uyarýlarýný da hatýrlatýrdýnýz. Biz sizden þu sözleri hep duyardýk: Ýsraf etmeden bu dünyanýn nimetlerinden faydalanacaðýz, yiyelim, gezelim, giyinelim; ama Allah muhabbetini bir an gönlümüzden çýkarmayalým. Siz gizli bir hazineydiniz. Yazýlarýnýz, kitaplarýnýz herkes tarafýndan bilinmiyordu ama Kenan Rifâi Hazretleri nin Meþkûre, seni elimde bir gergef gibi iþliyorum, sen kalbimin kandilisin buyurduklarý üzere çocukluðunuzdan baþlayan bu mânevî terbiye, bir yandan ilim, irfan ve tasavvuf yolunda çalýþan dernek ve

vakýflara maddî ve mânevî hizmet, diðer yandan vazifeli olduðu insanlarý sohbetleriyle eðiten ve öðreten bir hoca, örnek bir þahsiyet olma yolunda son nefesinize kadar devam etti. Yetiþtirdiðiniz evlâtlarýnýz Âsuman Ablamýz ve Cemâlnur Hocamýz, sizin büyüklüðünüzün de en güzel delîlidir. Rahatsýzlandýðýnýz günün sabahý henüz hastaneye yatýrýlma fikri bile mevzû bahis deðilken, sabah sizi aradýðýmda beni çaðýrdýnýz ve þunlarý söylediniz: Kýzým, Allah ýn en sevgili insanlarýyýz, vallâhi buna emîn ol. Belki de birbirimizi bir daha rahat göremeyiz ama þuna îman et ki þu sözlerim senin kalbine yazýlsýn: Çok bahtlý insanlarýz; çünkü deniyor ki küllî þuuru kullanan yalnýz kâmil insandýr. Küllî þuur demek Allah ýn þuuru demektir. Kâmil insan hiçbir zaman cüz î þuurunu kullanmaz, çünkü Allah onu sarmaþýðýn sardýðý gibi sarmýþtýr. Onun için onun her yaptýðý Allah ýn emridir, onun her gittiði yer Allah ýn istediði yerdir. Kabiliyetim falan olduðuna inanmýyorum, insanlarýn ne kadar kabiliyeti geniþ de olsa, içi ne kadar sevgiyle dolu da olsa, insan-ý kâmille yaþamaya muvaffak olamaz. Ancak O isteyecek, tenezzül edecek de, yanýna alacak, sohbetiyle bizlerle temas kuracak Anacýðým, o günden sonra gerçekten de birbirimizi bir daha rahat göremedik. Bendenize yapýlan bu vasiyeti, bu yolda yürüyen kardeþlerimle paylaþmak istedim. Allah iki cihanda da bizleri sevdiklerimizden ve birliðinden ayýrmasýn. Âmin.



neþe taþ

Analýk Makâmý: Meþkûre Sargut

Ýsminin mânâsý: Kendisinden dolayý þükredilen . Yýllar sonra ben onun terbiye halkasýna girdiðimde çok kereler kendimi onun varlýðýndan dolayý Allah a þükrederken buldum ve verilen ismin aslýnda onun bütün hayâtýnýn mânâsýný gizlediðini gördüm. Evet, ondan dolayý Allah ýma þükrettim çünkü tenezzül etmiþ ve kendi gül bahçesinden nâdîde bir gülü etrafýna gül kokularý saçsýn diye âleme yollamýþtý Ondan dolayý Allah ýma þükrettim, içimdeki sýkýntýlarý bir sohbetiyle bertaraf ettiði için Ondan dolayý Allah ýma þükrettim, her zaman bana doðruyu gösterdiði için Bir gün beni karþýlarýna aldýlar ve en kötü huyumun ne olduðunu sordular. Ýçime baktým, bir sürü vardý ama hangisi diðerinden daha kuvvetliydi, bunu ayýrt edemiyordum. Kendimi tanýmadýðýmý gördüm. O Sendeki en baskýn huy öfke dediler. Sonra ben kendimi incelemeye baþladým, olaylar karþýsýndaki reaksiyonlarýmý tetkik ettim. Evet, haklýydýlar; kendimce doðru zannettiðim adâlet duygusunun arkasýna saklanmýþ büyük bir öfke vardý ama adâlet isminin arkasýna saklandýðý için ben onu sûret-i Hak zannediyordum. Böylece kendimle mücâdele etmeðe baþladým. Tam sinirleniyorum, odayý terk ettim veya sustum. Tam olarak galip geldim mi?


Hayýr, ama mücâdeleye devam ediyorum. Bir diðer beni gerçekten hizâya sokan olay ise lüzumsuz merhamet duygumu yerli yerine oturtmasýdýr. Fakirlere erzak daðýtýyorduk. Öyle bir eve girdik ki soðuk, açlýk, sefillik kol geziyor. Evdeki küçük çocuðun kýþ gününde ayaðýnda ne bir çorap ne de bir ayakkabý var; kir içinde, hasta, ortalarda geziniyor. Anne desen, bir deri bir kemik, akýl saðlýðý hafif bozuk Tam bir periþanlýk tablosu. Biz vazîfeleri yapýp elimizdekileri onlara teslim ettikten sonra kendi evime döndüm. Baktým sýcacýk evim, çocuklarým saðlýklý, eþim eve para getiriyor, ocaðým var ve onda yemek piþirebiliyorum. Boðazýma bir yumru geldi oturdu. O da dokuz aylýktý, ben de. Ben bunlarý hak etmek için ne yapmýþtým? Hiç Onlarýn bu durumda olmalarý nedendi? Bilemiyordum. Yumru büyüdü, büyüdü, beni rahatsýz eder hâle geldi. Allah tan ertesi gün huzurlarýna çýkacaktým ve içimdeki bu sýkýntýdan bahsedebilecektim. Kendilerine durumu açtýðým zaman bana söyledikleri söz içimdeki bütün düðümleri çözdü. Bana dedi ki Sen Allah tan daha mý merhametlisin ki O nun yaptýðý iþi beðenmiyor ve tenkit ediyorsun? O kulu yaratan Allah, elbette onun tekâmülü için ne gerekiyorsa ona onu veriyor. Belki bu hâl onun Allah a sýðýnýp yalvarmasýna ve hâlini arz etmesine sebebiyet veriyor ve bir yakýnlýk husûle geliyor. Ayrýca bu hâlin içinde, sabýr, tahammül, baþkalarýndan bir þey beklememek gibi vasýflarý

kazanýyor. Düþündüm, evet haklýydýlar. Belâlar ve sýkýntýlar insanlarý Allah a yaklaþtýrýyordu. Ayrýca onun hâliki olan Zat, elbette onun tekâmülü için ne gerekiyorsa onu yapýyordu veyâ belki de onlar sâyesinde bizim gibi insanlar iyilik etme fýrsatýný yakalýyordu. Bir hâdisenin pek çok amaca hizmet ettiðini o zaman kavradým ve ondan sonra merhamet duygumu Allah ýn iþine karýþmayacak bir boyuta indirmeye gayret ettim. Her zaman eþim ve çocuklarýmla onun korumasý altýnda olduðumu hissettim. Eþimin iþleri bozulmuþ ve fabrikayý kapatmak zorunda kalmýþtý. Baþka bir yerde daha küçük ölçekli bir üretime geçti ve fabrikadaki makinalarý satmasý gerekiyordu ki banka borçlarýmýz kapansýn. Çok zor ve sýkýntýlý günler geçiriyorduk. Bir sohbetten çýkarken ellerini öpmek için eðildim ve bana Eþine selâm söyle buyurdular. Ben de Baþüstüne efendim dedim. Gereken mesajýn alýnmadýðýný hissettikleri için bir kere daha bana döndüler ve Selâm ne demektir, bilir misin? Selâm, selâmet demektir dediler. Eþime geldim, kendilerinin söyledikleri selâmý ilettim. Karanlýk gecemize âniden ufuktan bir güneþ doðuyormuþ gibi bir sýcaklýk hissettik. Gerçekten de bir hafta geçti geçmedi, fabrikadaki makinalarý bir baþka firma satýn aldý ve biz banka borcumuzu kapattýk.


neþe taþ


*** Yine bir gün sohbet öncesi önünde sýraya girdik ve el öpüyorduk. Her zamanki gibi baþlarý çok kalabalýktý ve herkes bir meselesini hâlletme derdindeydi. Oðlum Mehmet Ali de sýradaydý ama bir baþkasýyla konuþurken ellerini öpmüþler, Mehmet Ali ye nazar edip okþamamýþlar. Aðlayarak bana geldi ve benim farkýma varmadý, bir daha elini öpmek istiyorum dedi. Ben de yeniden onunla sýraya girdim ve Efendim, ilk öptüðünde fark etmemiþsiniz, bir daha öpmek istiyor dedim. Küçük bir çocuk bile onun þefkat ve merhametini hisseder ve ondan pay almak isterdi. Bu sefer karþýsýndaki küçük çocuðu memnun edecek þekilde onunla ilgilendi sevdi, öptü ve gönlünü aldý. O günden sonra da her elini öptüðünde Mehmet Ali, bak seni gördüm, farkýna vardým diyerek o olayý unutmadýðýný kendisine söylediler. Ben yirmiyedi yýllýk terbiye hayâtýmda, onda bir kere bile bir nefis kýrýntýsý görmedim. Kendisi tecellî-i tamdý. Bir güneþ gibi hem bizi ýsýttý, hem de aydýnlattý. Söylediði her þeyi yaptýðýna Allah huzûrunda þâhidim. Vefâlýydý, cömertti, sabýrlýydý, râzýydý, baþkalarýný hep kendinden önce düþünürdü. Kendisine deðil, Allah a dâvet ederdi. Hak ve hakîkatten aslâ ayrýlmazdý. O, Nur Sûresi ndeki gibi etrafýna nur saçan bir kandildi. Cömertlikte Hz. Ebû Bekir e benzerdi. Hz. Ömer gibi âdildi. Yumuþaklýkta, tevâzû ve edebde Hz. Osman gibiydi. Allah a ve sevgililerine yapýlan tecâvüzlerde Hz. Ali gibi aslan

kesilirdi. Yapýlan iyilikleri her zaman hatýrlarým, fenâlýklarý da hemen unuturum derlerdi. Kendisine verilen hediyeleri kapýdan ilk giren kiþiye hediye ederler, ellerinde tutmazlardý. Hatâ ve kusurlarý aslâ yüze vurmaz, sembol ve hikâyelerle dile getirirlerdi. Geçen sene geçirdiði bir operasyona girmeden önce bana Sizlere vasiyetim Lâ fâile illâllah, lâ mevcûde illâllah ve lâ ilâhe illâllah dýr buyurdular. Herhâlde onu herkesten daha ziyâde ve tam tanýyan Sâmiha Annem, kendisi için þu beyitleri söylemiþler: Herkes görür hem tanýrdý ey dost cemâlin senin Kibriyâ-ý lenterâniden nikabýn olmasa


nazlý kayahan

Meþkûre Annem

O, rahmet kapýsýydý, bizim süt annemizdi. Sütünü hiç sakýnmadan, hem de býkmadan, her isteyene daðýttý. Onda hiç benlik görmedik. Hep Hakk a dâvet etti. Mürþid aþkýný onda seyrettik. Onda vurulduðumuz güzellik, Allah ýn güzelliði idi; seyrettiðimiz ahlâk, Peygamber in ahlâký idi. O aþktý. Yüzündeki nur gönlündeki aþkýn aksiydi. Çünkü o gönülde ben yoktu, hep efendisi, efendisinde gördüðü Allah ý vardý. Efendisi, içtiði su, yediði yemek, aldýðý nefesti. Onun mürþid aþký Züleyhâ nýn Yusuf a olan aþký gibiydi. Her yerde herþeyde efendisini görürdü. Onun için de herkese; yaþlýya, gence, çocuða, yaratýlmýþ her varlýða ayýrýmsýz hürmeti vardý.


Gözüne bir kere taktýðý ve bir daha hiç çýkarmadýðý tasavvuf gözlüðü ile iki âlemin hakkýný birbirine geçirmeden din ve dünya zevkini birarada yaþadý ve yaþantýsýyla bize Üsve-i Hasene oldu. Þeriata baðlýlýðý, tarîkatýn adâbýný, hakîkatin yaþantýsýný onda seyrettik. Sadâkatin hakîkati nedir, þükrün hakîkati nedir, cömertliðin hakîkati nedir, tevâzuun hakîkati nedir, vefânýn, merhametin, þefkatin, aþkýn, ibâdetin, müslüman olmanýn hakîkati nedir, bilmek isteyen, onun hâline bakmalýydý.

insan sûretinde olduðumuz gibi içimiz de hakîkî insan olsun. Böylelikle de onun þefaatine nâil olalým inþaallah.

Aslýnda býkmadan anlattýðý da, kendi kalmamýþ kendisiydi.

Ne mutlu bu âlemde böyle bir Allah dostunu tanýmak, görmek, sevmek ve benzemek lûtfuna erenlere...

Onun her zaman sohbetlerinde tekrarladýðý gibi, içimizdeki hayvanlarý bir an önce ýslâh edelim de, dýþýmýzda

Onun amel defteri sonsuza kadar kapanmayacak, çünkü ben sizi bu âleme hizmetçi olarak doðurdum dediði öyle iki kýymetli evlâdý var ki, âleme maddî ve mânevî rahmet daðýtmaya devam ediyorlar. Ezelde kazandýðý isminin mânâsý gibi, O ndan dolayý Allah ýmýza þükrediyoruz.


unutmamalý... Meþkûre Annem sohbetlerinde sýklýkla Peygamber Efendimiz in su sözlerini naklederlerdi: Efendimize Ýnsanlarýn en üstünü kimdir? diye sordular. Cevâben Nefsiyle, malýyla fîsebilillâh mücâhede eden mü mindir buyurdular. Bu mânâdaki Kur an âyetinde ise þöyle buyuruluyor: Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah a ve Resûlüne iman ettikten sonra þübheye düþmeyip Allah yolunda mallariyle, canlariyle mücâhede etmektedirler, iþte onlardýr ki sâdýklardýr (Hucurât, 15).

dilek güldütuna

Kâmil insan, yaþayan Kur an dýr denilir. Meþkûre Annemiz, bu âyet ve hadisin bir cisme bürünüp yeryüzüne inmiþ hâliydi âdetâ. Bu âlemde insanýn en büyük vazifesinin kendi cinsini sevmek ve onlara hizmet etmek olduðunu, bunu yaþamak ve öðretmekten daha büyük bir irþad olamayacaðýný mürþidi Kenan Rifâî Hazretleri nden öðrenmiþti. Kenan Rifâî Hazretleri lerinin derviþi olan bir anne ve babanýn evlâdý olarak doðan bebeðe mürþidleri Meþkûre ismini koymuþ ve âile, bebekleri daha 40 günlükken dergâhýn karþýsýna taþýnmýþlardý. Böylece bütün bebekliði ve çocukluðu bu mânevî irþad havasý içinde geçen Meþkûre Annemizin henüz 14 yaþýnda iken sahip olduðu kâmil irfâna, mürþidi ile aralarýnda geçen bir konuþma vesilesiyle þâhit olabiliyoruz.

Þöyle anlatýyorlar: Bir gün ben 14 yaþýnda iken babamla birlikte huzura gelmiþiz. Sâmiha Anne bunu not etmiþ, benim kýrmýzý deftere seneler sonra yazdýrdý. Efendimiz bana soruyorlar: "Seni görmeyeli yirmi gün oluyor, neyle meþguldün?" Bendeniz diyorum ki: "Efendim sizi düþünmekle". Bana cevâben "Benim saçýmý sakalýmý mý düþündün?" diyorlar. Fakir "Sizin hakikatinizi" diye cevap veriyorum. Kendileri "Öyleyse bana Batmayan Gün'den en beðendiðin parçayý söyle" diyorlar. Fakir de þunu söylemiþim: "Aliye: Bana bu mânevî hazinenin anahtarýný bildirin, bana onun yerini gösterin diyor. Kerim Bey cevâben Aliye, o anahtarý kendinizde arayýn diyor. Aliye Ama ben þimdi kendimi de bulamýyorum deyince Kerim Bey O hâlde siz hazinenin içindesiniz diyor. Ýþte hocasý Kenan Rifâî Hazretleri diyordu ki: Ýstikametten (doðruluktan) gayenin amel olduðunu daha önce söylemiþtim. Þu muhabbet ve elem dünyasýnda, bir adam için en büyük vazifenin, ebnâ-yý cinsini (ayný cinsten olanlar) sevmekle beraber, onlara hizmet etmek olduðunu öðrenmek ve öðretmek ve bu sûretle onlarýn mütekabil saadetini temin edebilmekten faydalý, müfit (mânâlý, faydalý) ve mühim baþka nasýl irþat


olabilir? Allah ýn mazharý olan mahlûkatýna, þahýslarýna ve haklarýna riâyet etmesini bilmeyen bir adamdan, Allah ýn zâtýný tazim (yüceltme) nasýl beklenebilir? Dinin esâsýnýn, iman yani Allah ý sevmek olduðunu ve imânýn rûhunun da amel yani halký sevmek olduðunu, evvelce gene söylemiþtim. Hilkatin gayesi, mekârim-i ahlâk (güzel, mükemmel ahlâk) olduðuna ve Resûlullahýn Ben mekârim-i ahlâký tâmim ve ikmâle memur oldum ve Allah indinde sizin makbulünüz, güzel ahlâk sahibi olanlarýnýzdýr buyurmasýna nazaran, gönül bilgisini de hâsýl edecek þeyin evvelâ mekârim-i ahlâk olduðunda þüphe yoktur. Meþkûre Annem bir gün, bizleri kendi evlâtlarýndan hiç ayýrmadan sevdiðini, fakat bunun da sâdece Allah aþký ile mümkün olabileceðini söylemiþti. O, bu âlemde bildiðim bir, gördüðüm bir, sevdiðim bir diyenlerdendi. Ýnsanlara olan sevgisi de Allah için ve Allah ile idi. Bu sevgiyle kurulu sohbet ve muhabbet sofrasý ile dâim ikramda idi. Kendisine Sen benim kalbimin kandilisin diyen ve duyduðunu duyurmak vazifesini veren hocasý Hz. Kenan Rifâî den O, Allah aþkýný damarlarýmýza verdi diye bahsederdi ve Ýnsan demek, aþk demektir; aþký olmayan, insan demek deðildir.... Hakikat aþký Hakk a ve halka muhabbettir derdi, Ýbrahim Hakký Hazretleri nin, ezbere okuduðu þu þiirinde olduðu gibi:

Âþýk-ý yârým onun için bu diyâra geldim, Yoksa ben dîr-i cihân içre ne kâre geldim? Aþk meydânýna lâyýk yok idi bir binek, Ten burâkýyla revân bûs-i kenâra geldim. Ger bana olsaydý onda müyesser bu murâd, Pes ne için þehr-i ademden bu diyâra geldim? Tarkan ýn Unutmamalý þarkýsý piyasaya cýktiðýnda bu þarkýyý sevdiðini, sözlerinin tam tasavvuf olduðunu söylemiþti Meþkûre Annem: Deli gibi yürekten sevmeli Uðruna dünyalarý vermeli Ýncitmemeli sevenleri Deðerlerini bilmeli Unutmamalý o güzel günleri Anýlarla gönülleri hoþ tutmalý avutabilmeli Hatýrlamalý, sevgiyle anmalý Ümitlerle yarýnlarý hoþ tutmalý, ayýrmamalý!!! Meþkûre Annemizde þâhit olduðumuz Allah aþkýný, Peygamber ahlâkýný, vericiliði, diðergâmlýðý, sohbet zevkini, her hâdisede Hak tan râzý oluþunu, o insânî ve ilâhî güzelliði unutmamalý, hatýrlamalý, sevgiyle anmalý!


asuman sargut kulaksýz

huzur


Anneni, daha doðrusu onun senin üzerinde býraktýðý etkiyi tek bir kelime ile özetle derseniz, HUZUR derim. Hâfýzamda ona âit ilk anýlarýmda bile hâkim olan duygu bu: HUZUR. Okul öncesi çaðýmda, anneannemin þerrinden korkarak, annemin tasavvuf çalýþmalarýndan eve dönüþünü bir köþeye sinerek nasýl beklediðimi hatýrlýyorum. O eve girince: HUZUR... Babam 1960 ihtilâlinde hapse girdiðinde, bir yaz boyu koynuna girip anne, sen ölme diye ona sokulduðum zamanlar, eli elimde bana cevap verdiðinde hissettiðim: HUZUR Bir hatâmý, yanlýþýmý, piþmanlýðýmý itiraf ettiðimde, suçluluk duymamý engelleyecek ama bir daha da tekrar etmememi saðlayacak þekilde, sâkince yaptýðý ikazlar sonucu kalbimde: HUZUR... Evde yaþanan zorluklarý neþeli hikâyeler hâline getiren bir huzur deryâsý! Okul baþarýlarýný abartmayan ama teþvik eden, baþarýsýzlýklardan ders almamýzý saðlayan, hatâlarýmýzý tekâmülümüz için sermâye yapan, Hz. Kenan Rifâî'nin anlattýðý yaz-kýþ yaprak dökmeyen o aðaçlar gibi acýyý tatlýyý birlemiþ bir deryâ! Onun olduðu yerde duyduðum bu his, eriþkin yýllarýmda da hiç deðiþmedi. Evim onunla huzur doldu, nurlandý, taçlandý. Onun yolunun tâkipçisi oldum. Þimdi biliyorum ki, bu denli huzurlu olabilmek

ancak ilâhî aþký bulan, o aþkta yok olan, mâþûkun her yaptýðýna râzý olanlara nasipmiþ. Ýþte o, öyle bir sultandý. Bize de bunu öðretmek için bir ömür harcadý. Sözüyle, hâliyle, her þeyi ile doðruyu gösterdi. Hakk a yürüdüðünde karanlýk küçücük odasýndaki dolabýndan 3-5 parça eþyasý çýktý. Maddî hiçbir kaygýsý olmadý. Ben demeyi, benim demeyi hiç sevmedi. Yolunda olabilmeyi Allahým nasip etsin. Huzurumuz dâim olsun...


nesligül kulaksýz taþçý

anneannem


Anneninkinden farksýz bir þefkat ve ilgi ile bizi büyüten caným anneannem... Onunla birlikte onca sene dolu dolu yaþadým; Allahým sana nasýl þükredeyim? Onun ihsânýndan, iyiliðinden, güzelliðinden ihvâný ve biz âilesi bir yana, bitiþik bakkaldan komþuya, kapýdaki kediden evdeki kuþa, çiçeklerden eþyalara kadar herkes, herþey nasibini aldý. Eþi benzeri olmayan, onu bir kere uzaktan gören kiþiyi bile etkileyen, anlatýlmaz da yaþanýr bir insandý o. Onsuz bir hayatý hayâl etmem bile mümkün deðil gibi gelirdi. Þimdi yaþayýnca anlýyorum ki onsuz bir hayat zaten olmayacakmýþ. O hep benimle; aklýmda fikrimde, hâlimde, tavrýmda, çeliþkimde, kararýmda, sýkýntýmda sevincimde, namazýmda, niyazýmda hep benimle. Mânevî zevkler kadar maddî zevkleri de onunla paylaþma lûtfuna eriþmiþ biri olarak, gidiþinden duyduðum mânevî mutluluk ile yaþadýðým maddî üzüntünün arasýnda sýkýþtým kaldým. Evet, o sevgilisine kavuþtu; evet, o çok güzel bir yerde çok mutlu, çok huzurlu; evet, o sadece bu odadan ötekine geçti, gömleði eskidi, "gel" emri geldi ve gitti. Bütün bunlarý biliyorum ama iþte ben kapýdan girip onu göremeyeceðim, ona günde 5 kere namaz saatlerini okuyamayacaðým, dizide ne olduðunu anlatamayacaðým, sabah namaza kalktýðýndaki týkýrtýyý duyamayacaðým, akþam eve geldiðimde "kýzým þu karþýma otur da iki lâf edelim" deyip o gün ihvânýyla neler yapmýþ olduðunu dinleyemeyeceðim, soðuk ama pamuk gibi ellerini tutup bir yerlere götüremeyeceðim, nerede olursak olalým ezan okunduðunda ona kýbleyi bulmaya

çalýþamayacaðým, oðluma söylediði þarkýlarý dinleyemeyeceðim... Ýþte ben bir tek bunlara üzülüyorum ve hasretini her an hissediyorum. Artýk hayat daha zor, sadece ona hasret devam ettiði için deðil, her hareketimde ona lâyýk olayým, beni görüp de memnun olsun diye uðraþmaktan. Ama öte yandan artýk ölüm daha kolay; ne de olsa yan odada anneannem beni bekliyor...


fatma gamze güç

deryâya dalmak


Anneannem Onu anlatanlardan biri olma þerefine nâil olmak Hayatta þükredecek çok þeyim oldu ama Meþkûre Sargut un gelini olmak, Allah ýn bunu bana lûtfetmesi, hepsinin ama hepsinin çok üstünde buna ömrüm boyunca ne kadar þükretsem az. Anneannem, eþi benzeri olmayan bir insandý. Onunla birlikte olunca hayatý daha bir seviyordum. Sýrf onun varlýðý bile benim için Allah ýma þükür kaynaðýydý. Sýkýntým olduðu zamanlarda kaç kere kendimi aman caným bu da dert mi, benim anneannem var ya, bu bana yeter diye düþünürken bulduðumu hatýrlamýyorum bile. O kadar verici bir insandý ki, bir insanýn nasýl bu kadar verebildiðine þaþýrýyordunuz. Sadece maddî anlamda vermek deðil kastettiðim, mânevî anlamda da sohbetinden ve ihsânýndan kimseyi mahrum býrakmazdý. Ancak onu farklý kýlan binlerce nedenden sadece biriydi bu. O kadar hayata baðlýlýk, o kadar pozitif enerji, o kadar huzur, o kadar tatlý dil ve hoþsohbet, o kadar lûtufkârlýk, o kadar sevgi, o kadar doðruluk bir insanýn bünyesinde ayný anda nasýl toplanabilir? En aðrýlý zamanlarýnda bile bir insan kendinden daha çok karþýsýndakini nasýl düþünebilir, onu nasýl rahat ettirebilirim, onu nasýl mutlu ederim derdine düþebilir? Sanýrým ancak ve ancak yok olduðunda. Anneannem yoktu ama benim için bir o kadar vardý; varlýðýnýn benim için kýymetini kelimelerle ifade edemem

Kaç insan hayatý boyunca kâmil bir insanla karþýlaþýr ve kaç insan bir süre de olsa onun en yakýnýnda olma imkânýna sahip olur? Anneannemle iki sene birlikte oldum, çok þükür... Belki size kýsa gibi gelecek ama benim için hem çok kýsa ama ayný zamanda da öyle uzun bir zamandý ki bu! Kendisi hâtýralarýyla, inancýyla, davranýþlarýyla, sevgi dolu geniþ gönlü ile, ihsâný ile derin bir deryaydý ve ben de iki sene boyunca o deryâya daldým. Ama sanmayýn ki anneannemi kaybedince o deryâdan çýkacaðým Aksine daha da derin bir deryâdayým, çünkü eminim ki anneannem bizi artýk rahmine aldý. Ben de ana rahmindeki çocuk nasýl güven içindeyse kendimi o kadar güven içinde hissediyorum. Biliyorum ki anneannem oradan bizi gözetiyor, koruyor, kolluyor. Bu, çok güzel, rahatlýk veren ama ayný zamanda da sorumluluk yükleyen bir his. Artýk her adýmýmý atarken anneannem benim ne yapmamý isterdi, nasýl davranýrsam onu mutlu ederim diye düþünüyorum. Ona lâyýk olma telâþýndayým. Allah utandýrmasýn inþaallah.


emine ebru

huzura sýrlanýþ...


Meþkûre Anne Hakk a yürüdü. Kendileri bir gün bana Evlâdým, Kenan Rifâî Hazretleri bana Meþkûre, senin gönlüne doðan doðruyu söyler, sen olaylarý gönlüne danýþ derlerdi. Ben de bugün o gönlümle sana söylüyorum ki yazmayý býrakma. Yaz demiþlerdi. Emirlerine uyarak yazmak isterim. Bu sefer Meþkûre Anne yi anlatmak isterim âcizâne. Ancak bilirim ki 88 yýllýk ömründe mürþid sevgisinden baþka hiçbir þey taþýmamýþ üzerinde. Mürþiddeki mânâ için sevmiþ, o mânâyý anlatmýþ ve yine o mânâ için hizmet etmiþ bir sultan olarak zâhirde vücut giymiþ olsa da o mânâdan hiç ayrý olmamýþ ki O hâlde kendilerini münferiden yazmaya çalýþmak beyhûde bir çabadan ibâret olur. Olsa olsa ayna olup bize aksettirdiði mânâyý anlatmaya çalýþmak olur cüretim. O da gözümün pasýna, gönlümün sýnýrýna takýlýr da baþka bir þeye dönüþür. Oysa kendilerinde en yalýn, en duru hâliyledir tecellî eden Hz. Kenan ý yansýtan bir ayna olarak O yaðmurun saðanak hâlde yaðdýðý, buna raðmen kendimizi ýslak ve üþümüþ hissetmediðimiz gün huzûra sýrlanýþý, tüm yaþamýndan damýttýklarýnýn bir manzûmesi gibiydi: Aþk, birlik, bereket ve hizmet Sabah Konak ta baþladý son yolculuðu ya da rûhunu bulduðu Konak, belki nihâî varýþ noktasýydý. Makam-ý Vâlide Sultân ýn yanýna yerleþtiðinde kimbilir kavuþmanýn heyecâný ne denli âþikâr idi. Gören gözlere, hisseden gönüllere Birliðin ve birleþmenin þarkýsý vardý bahçedeki aðaçlarýn yapraksýz dallarýnda. Yaðmurlu fakat ýslatmayan, kapalý fakat üþütmeyen, ara ara güneþin göz kýrptýðý o Þubat gününde hepimiz Hz. Kenan ýn mânâsýndaki bire ait parçalardýk.

Konak tan sonra Merkez Efendi ye intikal ettiler gerçek vuslatlarý için. Yeþil örtüye sarýlmýþ hâlde murâdýna doðru yol alýrken Gelin Haným , zikirler ve ilâhîlerde yalnýzca aþk vardý. Ve aþkýn rengi kýrmýzýydý. Anneciðini uðurlarken gerçek vuslatýn mânâsýný biliyor olmanýn gönül ferahlýðý içindeydi Cemâlnur Sultâným. En ufak bir zorlama olmadan, yüzündeki kocaman gülümsemesiyle etrâfýný sevincine ortak etmeye çalýþýyordu. Sultâným, yalnýzca aþk kokuyordu. Baþýnda kýrmýzý örtüsüyle aþký ilâhî sultânýmýn ta kendisiydi. Bütün mânevî büyükler o gün orada hazýrlardý. Gören gözlerim yalnýzca zâhirdekileri farkedebilmiþ olsa da, bütün pîran muhakkak almaya gelmiþlerdi evlâtlarýný... Yapýlan duâlarýn coþkusundan belliydi. Zihnim, zaman algýsýnýn ortadan kalktýðý bir varlýk hâlini tahayyül etmekten âcizse de, o tören boyunca zamanýn ve duânýn bereketlenmesinin ne demek olduðunu baþtan ayaða hissettim. Sanki bitmeyen bir zikir ve duânýn içindeydik. Zamanýn bereketi, duânýn bereketi, hayâtýn bereketi Kendileri de bize hep ayný duâyý etmezler miydi zaten?: Ömrüne bereket evlâdým Ömrünü Hz. Ebû Bekir in sadâkatine ve infâkýna uygun geçirmiþ olan Meþkûre Annemiz, kendisini ziyâret edenleri hep elleri, gönülleri ve mideleri dolu olarak göndermiþlerdir evlerine. O gün de öyle oldu. Her bakýmdan doyurmadan göndermedi evlerimize bizleri. Ýhvânýna hizmeti orada da devam etmiþti. Kýlýç kýnýndan çýktý artýk. Vücut yükünden kurtuldu. Nur nûruna kavuþtu. Bizlere de nasiplenme niyâzý kaldý.


ayça

yok olmak Genellikle insanlarýn söyledikleri sözlerden ziyâde yaptýklarý aklýmda kalýyor. Ve bu sahneler gözümün önünde tekrar tekrar oynanýyor. Tanýyanlar bilir, pek mütevâzý bir insan deðilimdir ama en sevdiðim þey tevâzû ve insanlara deðer vermektir. Benim gibi henüz yolun çok baþýnda olan zavallý mahlûklar böyle çeliþkileri sýk sýk yaþayabiliyorlar. Meþkûre Anne de de en etkilendiðim özellik tevâzuu idi. Kendileri ile tanýþtýðýmda henüz 15 yaþýnda idim. Fakat kendilerinin yanýnda kendimi her zaman bir eriþkin gibi hissettim. Ýnsanlardan eriþkin hareketler zuhûr etmesi için onlara eriþkin muâmelesi yapmak gerektiði, psikoloji teorileri tarafýndan söylenmekte. Fakat onlarýn ezelî bilgisinin içinde zaten her þey var. Zaman zaman Allah ýn büyüklüðünü, affediciliðini düþünür ve kendimin ne kadar rezil ve küçük olduðunu anlayýp aðlarým. Ne zaman bu þekilde gözyaþý döksem, Ken an Rifâî Hazretleri nin Meþkûre Anne ye bir mendil uzatýp Allah için dökülen gözyaþýnýn deðerini biz biliriz deyiþi gelir. Meþkûre Anne ile ilgili anlatacaðým aný, beni son zamanlarda en çok etkileyen olaylardan birisi. Bir sabah Cemâlnur Hocam ile beraber, hocamýn son zamanlarda dekore ettiði bir arkadaþýn

evinde oturuyorduk. Hocam, o müthiþ zevki ile izbe bir durumda olan evi, saray yavrusuna çevirmiþti. Mânevî bir seyahatten yeni dönülmüþtü ve müjdeli haberler konuþuluyordu. Bize Çocuklar, evden annemi alýp gelin, bu evi o da görsün; haberleri de onun varlýðýnda anlatayým buyurdular. Kýsa bir süre sonra Meþkûre Anne teþrif ettiler. Hepimiz ayaða kalktýk. Hocam Anneciðim, eve baksana ne güzel oldu! dediler. Meþkûre Anne ise oturmadýlar ve önce ihvânýma bakayým diyerek ayakta hepimizi selâmladýlar. Daha sonra eve baktýlar, haberleri dinlediler ve bize bütün insanlar dünyaya bir insân-ý kâmil bulmak için gelir ama bunun farkýnda deðildir. Siz ne þanslýsýnýz ki O sizi bulmuþ. Hepinizin bir görevi var. Kiminiz hizmet edeceksiniz, kiminiz ise sadece þahâdet edeceksiniz dediler. Bu basit hâdiseden bir hayli etkilendim. 88 yaþýnda olan Meþkûre Anne nin, mânevî öðretmenlik yaptýðý ihvânýna olan hürmetinden dolayý herkesi selâmlamadan oturmamasýndan ve önce onlarýn yüzüne bakmak istemesinden oldukça mütehassis oldum. Çünkü ben yeri geldiðinde (bunun yeri nasýl gelir bilemiyorum ama) ihvan kardeþlerine kýzabilen, onlarý eleþtirebilen bir insaným. Büyükler bile böyle yaparken benim hadsizliðim bir kere daha suratýma çarpýlmýþ oldu. Lâkin, onlar o kadar halim, kibar ve akýllýlar ki, bunu bana söz olarak söyleseler bir kulaðýmdan girip diðerinden çýkacaðý hâlde, bu sergiledikleri davranýþ her zaman aklýma geliyor.


Meþkûre Anne de etkilendiðim bir diðer þey ise her zaman öðrenmeye devam etmeleri, ben yaþlandým deyip bir tarafa çekilmemeleri ve ihvânýnýn her hâdisesini uzaktan, belli etmeden dahî olsa adým adým takip etmeleridir. Kendileri girdiðim bütün yabancý isimli sýnavlarýn adlarýný bilirler ve neticelerini sorarlardý. Bugün eðer bir kiþiye dahî hizmet etmek bana nasip olmuþsa, bir kiþinin bir derdine bile þifâ olmuþsam, okulda öðrendiklerimden deðil, Meþkûre Anne nin ve hocamýn duâlarýndan ve himmetlerinden ötürüdür. Her ne hâdise olursa olsun, kendisine ne anlatýlýrsa anlatýlsýn Kýzým,

lâ ilâhe illâ Allah, lâ fâile illâ Allah, lâ mevcûde illâ Allah derlerdi. Demekle kalmayýp, her zaman bunu hâl hâlinde gösterdiler. Bu meþrep ile benden derviþ olmayacaðýnýn uzun zamandýr farkýndayým. Buna raðmen Allah izin verirse son nefesime kadar, gayret etmek niyetindeyim. Umudum ise bu dünyada bu güzelleri tanýmýþ olmak ve diðer tarafta Peygamber Efendimiz gibi ümmetlerini unutmayacaklarýna dâir inancýmdýr.


belgin

uy senden ücret istemeyene Ben Rabbimin bahtiyar kullarýndan biriyim... Meþkûre Annemle 25 yýl geçirmiþim. Kendileri ile ilgili söyleyebileceðim ilk þey, þu âyet-i kerîme olur: "Uy senden ücret istemeyene " Neden derseniz, kendilerinin dilinden Efendisi, âmâný, mürþid-i agâhý Ken'an er-Rifâî Hazretleri nden baþka bir söz hiç duymadým... Ya Efendisini anlatýr, ya sözlerini ya da ilmini... Sâmiha Ayverdi sultânýn mânâda gördükleri gibi, iki cübbenin hâmili olmalarýna raðmen hiç kendilerine çaðýrdýklarýna þâhit olmadým. Defaatle iþittiðim, "lütfen beni ezip geçiniz... Ben âciz, zayýf, pür-hatâ bir kulum. Lütfen beni ezip geçiniz! Her þeyin sahibi olan o büyük sultan Ken'an Rifâî Hazretleri ni dinleyiniz!" sözleri her an kulaklarýmda kendi seslerinden yankýlanýyor ve kendilerinin pîri Ahmed er-Rifâî Hazretleri nin rengine ne kadar boyandýklarýný düþündürüyor.


Ben Meþkûre Anne nin hiçbir þeye aþýrý sevindiklerini ve hiçbir þeye de üzüldüklerini görmedim. Dâimâ hizmet hâlinde idiler. Efendisinin meþrebini giyindikleri için ihtiyaç sahibinin ihtiyacýný gidermekte çok acele ederlerdi. Maaþlarý daha alýnmadan fakirlere daðýtýmý tanzim edilir, hattâ bazen daha maaþlarý gelmeden kýzý Asuman Abla dan borç alýr, fakiri sevindirir, maaþlarý eline geçince de borçlarýný öderlerdi. Mevcudâtýn dilinden anlarlardý. Size þu anda hatýrýma gelen bir hâtýramý nakletmek isterim. Bir gün kendilerini ziyârete gittiðimde bana "kýzým þu taraftaki çiçeklere bir bakýver, acaba susuz kalmýþ bir tane görebilecek misin?" dediler. Birçok çiçek birarada duruyordu. Bakýndým, bakýndým, göremedim "Yok anacýðým" dedim. "Ýyi bak kýzým, emin misin?" dediler... Onun üzerine yapraklarý aça aça arayýnca, arada gizli kalmýþ olduðu için sulayanýn da dikkatini celbetmemiþ küçük bir saksý çiçeði gözüme iliþti. O anda onun Meþkûre Anneden istimdad ettiðini, su dilediðini anladým! Hepimizin bu minval o kadar çok yaþadýðý hâdise var ki, saymakla bitmez... Yine bir gün Meþkûre Annem ve Cemâlnur Hocam ile baþbaþa hasbihal ettiðimiz bir anda bana

"kýzým ben hepinizin içindeki hayvan sûretlerini görüyorum!" dediler. Biraz da güzel þeyler seyretsinler diye Rabbim tarafýndan seçilmiþ ve beðenilmiþ bu müstesnâ ana-kýzý baþbaþa býrakýp kendimi dýþarý dar attým! Yaptýðýmýz en ufak bir hizmete karþýlýk kendilerinden sanki dünyayý kurtaracak ehemmiyette bir iþ baþarmýþýz gibi duâ alýrdýk. Hiç lâyýk olmadýðýmýz hâlde duâya baþladýklarýnda kendimi güzel/çirkin demeden, sýcak/soðuk demeden, lâyýk /deðil demeden, yaradýlýþý akmak olduðu için akan bir þelâlenin altýnda pîr-ü pâk temizlenirken bulurdum... Ben Rabbimin bahtiyar kullarýndan biriyim... Varlýðýndan dolayý ebediyen þükredilecek olan o azîz baþ, mânâsýyla asla zeval bulmayacaktýr. Anacýðým, senin varlýðýný her zamankinden ziyâde yanýmda hissediyorum.


melike türkân baðlý

yan oda


Ümm-ü Ken an oldu gözlerden nihân Ýnle kalbim inle durma et figan Hz. Ken an Rifâî Cemâlnur Hocam, Sâmiha Annemizin vefâtýna yakýn bir zamanda, yaklaþan vefatlarýný sezerek aðlayan yakýnlarýna Neden aðlýyorsunuz? Ben bu odadan yan odaya geçeceðim dediklerini sýkça anlatýr. Bizler gibi aslen mevcut olan varlýklarý yok, nâmevcutlarý ise var zannetme yanýlgýsý içinde yaþayan câhil evlâtlarý için bir ömre yetecek kadar bereketli bir derstir bu söz Bu bereketi her dâim idrak etmiþ ve hayatý boyunca baþkalarýný da bu sözün âit olduðu mânâdan nasiplendirme gayreti içinde olmuþ olan hocamýn, hepimizin annesi, büyüðü, mânevî velînimeti Meþkûre Annemin sýrlanacaðý gün çekilmiþ o fotoðrafýna bakýyorum. O, anneciðini yan oda ya emniyet içinde, kendi elleriyle yerleþtirip bu âleme geri dönmüþ; besbelli ki o odaya girip çýkma izni de var Ama neresinden bakýlýrsa bakýlsýn, gözlerden nihân olmuþ olan, ayaklarý altýna cennetler serili anne dir ve yüzünde bir nebze de olsa hüzün görmek mümkün ve tabiî olabilir. Öyle mi dersiniz? Hayýr! O, bu günün þeb-i arus olduðunu söylerken bir yandan da þeb-i arusu tam mânâsýyla hissediyor ve neredeyse hayatýnýn en mutlu günlerinden birini yaþadýðýný düþündürüyor. Ya þu anda yan oda da olduðunu bildiðimiz Meþkûre Annem?

Bütün merâsim esnâsýnda sanki sesini duyuyorum o sesi iþitmek ki dirilme vesilesidir-; diyor ki Kýzým, ben burada çok rahatým! Sarih bir þekilde bu sesi duyuyorum ve canlanýyorum. Canlanýyorum, çünkü bu ses, esâsen bir bütün ömrü, tek bir aþk için, o aþkýn içinde ve o aþk olarak yaþamýþtýr ve bu aþk, tek bir kelime ile ifâde edilebilir: Efendim! Tek bir merkezin hayat boyu devâm eden ve gittikçe hýzlanan sonsuz tavâfý, her dâim yenilenen bir büyük aþk yeminidir. Bu sonsuz aþk ve bu yemin, onu dâimâ diri kýlmýþtýr. Yüzünü görmek, sesini duymak, bayramý yaþamaya vesiledir. Zîrâ onun da mensûbu olduðu mânâ, her günü bayram kýlan mânâdýr. *** O þimdi, yan oda da o mânânýn sahibiyle baþ baþa ve saðlýðýnda da olduðu gibi þimdi de Hâlýk ýna bizler için yalvarýyor, duâya ve niyâza devam ediyor


yeþim

þükür borcu

Kimsenin beni kabul etmediði, bir nevî afaroz edildiðim, Efendi kapýsýnýn bana kapandýðýný söyledikleri zamanlarda bana kapýsýný açan, sohbetini bahþeden, nur yüzlü, pamuk elli Meþkûre Anne Kýzým demiþti, istediðin zaman ara gel, çayýmýzý içip güzel güzel sohbet ederiz. Ben 32, o ise 81 yaþýndaydý. Ne zaman arasam gel dedi, beni hiç geri çevirmedi. Gittiðim zamanlarda biraz olup bitenden bahseder, sonra da eskilere döner, bana sanki masal anlatýyor edâsýyla pek çok olaydan bahsederdi. Ben de hiç tanýmadýðým insanlarýn yýllar önce yaþadýklarýný ilgiyle dinler, zaman zaman neden bana bunlardan bahsettiðini de merak ederdim. Sabýrdan


bahsederdi, þükürden ve en çok da Efendi sinden... O anlattýkça benim de çok sevmeye baþladýðým, bakýþlarýndaki mânâyý târif etmekten âciz olduðum, heybetli, çok þefkatli, vakur ve çok mütevâzý olan Efendi den 40 günlükken gittiði konaktan, genç kýzken ve evlendiðinde Kenan Rifâî Hazretleri ile aralarýnda geçen sohbetlerden, sürekli ve sürekli O ndan bahsederdi. Bir gün kendisini ziyarete gelen genç bir hanýmdan söz etmiþti. Genç haným pek çok konudan sýkýntý ile bahsettikten sonra Meþkûre Anne Kýzým, Allah sana bu kadar çok þey lûtfetmiþ. O na þükretmek için bir gün þu alnýn secde etti mi? diye sorduðunu söylemiþti. Allah ýn kullarýný alýnlarýndan yakaladýðýný da ekleyerek... O gün oradan çýktýktan sonra düþündüm. Ben hiçbir zaman secde etmemiþtim. Namaz kýlmam gerektiðini farkettim. O gün eve gittim, namaz nasýl kýlýnýr araþtýrdým. Hayatýmdaki ilk iki rekât namazý kýldým. Vakit dýþý olduðundan þükür namazýydý kýldýðým. Kendisinin ismini Kenan Rifâî Hazretleri koymuþ. Meþkûre, varlýðýna þükredilen demekmiþ. O gün bu ismin mânâsýný hissettim. Böylece iki sene geçti. Bir gün kýzým dedi. Bu böyle olmaz, sen çok gençsin, sürekli benimle sohbet etmek yerine, Cemâlnur a gitsene. Etrafýnda pek çok genç de var, yaþýtýn dedi. Tabiî efendim dedim. Ýçimden Cemâlnur Abla ya nasýl ulaþacaðýmý düþünerek. Telefonu istedi, bir numara çevirdi, Cemâlnur kýzým

diyerek konuþmaya baþladý. Benim için görüþme gününü de organize etmiþti Sonra biraz çekinerek, daha önce birkaç kez gördüðüm, ismini pek çok defa duyduðum Cemâlnur Abla yý ziyârete gittim. Cemâlnur Sargut: Meþkûre Anne nin kýzý, TÜRKKAD Ýstanbul un baþkaný, esmer, nârin, sevecen ve mesâfeli, emekli öðretmen. 2008 yýlý Þubat ayýnda bu þekilde tanýmlayabileceðim, gözümün nûru, gönlümün sultâný, baþýmýn tâcý Cemâlnur Sargut. Hayatýmýn boþluðunu dolduran, bana mânâyý anlatan, bir hâlden bir hâle sokup çýkaran, aldýðým her solukta ben bu borcu nasýl öderim diye düþündüðüm, o güzel sultan. Meþkûre Anne yi 9 Þubat 2013 tarihinde bu dünya âleminden aldýlar. 40 günlükken girdiði konakta okunan duânýn ardýndan sýrlandý. Her nefesi Allah yolunda geçen, sohbetleri ile nesilleri aydýnlatan, bu yolda meþ aleyi taþýyan evlâtlar yetiþtiren Meþkûre Anne... Meþkûre Anne, beni mürþidi Kenan Rifâî Hazretleri ile tanýþtýran, sonra da beni mürþidime gönderen sultan... Bana mânânýn kapýsýný gösteren, sonra da oradan geçmem için elimi tutan Yüzüme tüm kapýlar kapanmýþken kapýsýný açan, sonra da o maddî kapýdan beni mânâya çeken Bu borç nasýl ödenir? Bunu kendime sorarken kulaklarýmda sesini duyuyorum: Allah a ve yarattýklarýna hizmet ile kýzým diyen. Güç verin efendim, bu emre itaat için güç verin... Âmin.


yavuz celep

diriliĂž


Cemâlnur Hocam ile tanýþalý birkaç ay olmuþken þöyle bir rüyâ görmüþtüm: Meþkûre Anne bir koltukta oturuyordu. Hocam da beni tutup kendilerine doðru götürdü. Tam karþýsýna geldiðimizde bana Maaþallah oðlum ne güzel kokun var diye buyurdular. Peki ben ne yaptým? Üzerimi koklayýp o zamanlar kullandýðým parfümün adýný söyledim... Mürþid öyle bir varlýk ki, öðrencisini gece-gündüz, uykulu-uyanýk, rüyâ âlemi-cisimler âlemi demeden eðitmek için uðraþýyor. Bu rüyâ ile de aslýnda beni iyileþtirmeye çalýþtýklarýný sonra anladým. O dönemde sürekli kendisiyle uðraþan, her an kendisinden þikâyet hâlinde olan, bundan dolayý da psikolojik rahatsýzlýk seviyesine ulaþan mutsuz bir insana Her insan Hakk ýn yaratmasýna mazhar olduðu için O ndan bir parça, bir koku taþýmakta. Herkeste olduðu gibi sende de Hakk ýn kokusu var, burnunu nefis týkacýyla týkama ki o kokuyu alýp huzura eresin diyorlardý. Meþkûre Anne ile ilgili belki de hiç unutamayacaðým þey, onun ses tonunun diriliði ve canlýlýðý. Öyle bir ses tonuna sahiptiler ki o tonun hiç bir zaman düþtüðünü ve kýsýldýðýný görmedim. Kendilerinin sesini iþittiðim zaman Ýsrâfil in surunu duyan ölü gibi dirilirdim. Kendilerine

gitmem gerektiði zamanlarda daha merdivenleri çýkarken sadece geldin mi? diye içeriden seslenmelerini duymam bile hâlet-i rûhiyemin bir anda deðiþmesine sebep olurdu. Yani sohbetin, ilâhî kelâmýn kendisi onun ses tonunda gizliymiþ gibi hissederdim. Aslýnda bu bir hissiyat deðil, öyle duymak istediðim için duymaya çalýþtýðým bir ses de deðil. Bu, Meþkûre Anne nin ruhlarý dirilten Ýsâ Peygamber meþrebine mazhar olmasýnýn bir göstergesi olsa gerek... Allah nûrunu ve feyzini üzerimizden eksik etmesin...


hüseyin gökhan

ben deðil, Efendim!


2006 Aralýk. Þeb-i Arus kafilesi olarak öðle yemeði molasý verdik. Hemen yanýmýzda bir araba durdu. Ön yolcu kapýsýný açtýlar ve Meþkûre Anne ye inmesi için yardýmcý oldular. Çok sevdiði evlâtlarýndan birisi kalabalýðýn içinde beni kýsaca tanýtýp Cemâlnur Hocamý bir rüyâda gördüðümü anlattý kendisine. Aferin delikanlý, kalp telefonun açýkmýþ dedi. Ben de ellerini öptüm. Onunla ilk tanýþmam böyle oldu. Ben onunla çokça vakit geçirme fýrsatý bulmuþ kardeþlerim kadar þanslý deðilim. Meþkûre Anne yle iki ya da üç kez konuþmuþumdur. Fakat hepsi sanki dün gibi hatýrýmda. Tanýþmamýzdan yýllar sonra oðlumu da kucaðýma alýp huzurlarýna çýkmak nasib oldu. Kýymetli vakitlerinden lutfedip Âyete l Kürsî yi baþtan sona okudular, son bölümünü tam yedi kez tekrar edip ellerine üfleyip Kenan ý baþtan ayaða sývazladýlar. Bir baba olarak ne kadar memnun oldum tahmin edersiniz. Bir yandan da Meþkûre Annem in aðzýndan bu muazzam âyetin oðlum için okunmuþ olmasý ne büyük bir nimet! diye düþünüyordum. O sanki bu düþüncemi duymuþ gibi Benden deðil, Efendim den dediler. Bu söz unutulur mu? Ýþte gerçek büyük insanlarýn, gerçek kullarýn duruþunu en veciz ve en kapsamlý hâliyle özetleyen ne kadar hoþ, ne kadar lâtif bir cümle!

Ýki kardeþimizin nikâhlarýna giderken bindikleri arabayý kullanmak da bir kez fakîre nasip olmuþtu. Aman efendim ne yol! Gidilecek yer belki on kilometre yok, ama önde Meþkûre Annem, arkada Cemâlnur Hocam, yanlarýnda da yeðeni bize eþlik ediyor. Bir yandan arabanýn sarsýlmamasý için yoldaki çukurlarýn etrafýndan dolaþýrken, bir yandan da ne fazla hýzlý, ne de çok yavaþ gitmek için pür dikkat direksiyondayým. Ara sýra buyurduklarý sözleri de kaçýrmamaya çalýþýyorum bir yandan da. Meþkûre Anne belki de gerginliðimin farkýna varýp fakîri biraz rahatlatmak için Aferin delikanlý, arabayý çok güzel idâre ediyorsun dediler. Çok memnun oldum. Ýþin aslý ben o kadar iyi kullanmam. Fakat yük böyle kýymetli olunca insan ister istemez iyi þoför oluveriyor. Bu güzel insaný efendisinin hemen yanýbaþýna sýrladýk geçtiðimiz hafta. Þimdi onu yan koltukta otururken hayâl ediyorum. O orada oturduðu sürece sorun yok. Nefsim çukurlara girmekten kurtuluyor. Sorun, onun orada oturup bana tüm letâfetiyle baktýðýný unuttuðum zamanlarda...


dünyadan tâziye mesajlarý

Meþkûre Sargut Hanýmefendi nin Hakk a yürüyüþü dolayýsýyla yabancý ülkelerden yollanan mesajlarý sizinle paylaþýyoruz. ******

Bu beklenmedik, istenmeyen ama ayný zamanda hoþ mesaj için teþekkürler. Facebook ta bir cevap yolladým. Biz hepimiz, Meþkûre Sargut u ve Cemâlnur un tüm âilesini, bilhassa yarýnki duâ ve cenâze dolayýsýyla, gönlümüzde tutuyoruz. En içten, en iyi dileklerimle Bruce B. Lawrence

(Duke Üniversitesi nde Ýslâmî Araþtýrmalar Profesörü, 2012 Dost Ýslâma Hizmet Ödülü sahibi)

--------------------------------------------------

Bu haberi duymaktan çok müteessir oldum. Meþkûre Sargut, birçok kiþiye rehberlik ýþýðý olmuþ olaðanüstü bir kiþiydi. Onu tanýmak bir ayrýcalýktý. Onu çok özleyeceðiz. Carl Ernst,

(Chapell Hill North Carolina Üniversitesi Dinî Araþtýrmalar Bölümü Seçkin Kenan Profesörü, 2005 Dost Ýslâma Hizmet Ödülü sahibi)


Sargut Hanýmefendinin vefâtýný duymaktan dolayý son derece müteessir, fakat kendilerini çok kýsa bir zaman önce, Türkiye deyken görebildiðimizden dolayý da memnunum. Kendileri, birçok insan için öyle bir ýþýk ve istikamet kaynaðý idi ki... Sevgilerim ve duâlarýmý âilenize, Cemâlnur a, Âsuman a ve tüm âileye ve gerçek anne si olduðu herkese gönderiyorum.

Kaybýnýz için çok üzgünüm. Çok zor. Yekta, böylesine hârika bir hayatý anmak için cenâzeye katýlanlarla bir arada bulunabileceði için gerçekten memnunum. Candan kucaklarým. Sarah Shields

(Chapell Hill North Carolina Üniversitesi Tarih Bölümü Profesörü)

--------------------------------------------------

Herkese sevgilerimle, Judy

(Prof. Dr. Carl Ernst ün eþi)

--------------------------------------------------

Meþkûre Sargut Hanýmefendi nin vefâtýný duymaktan müteessirim. Huzur içinde yatsýn. Kendisi ve sevdikleri gönlümdeler Ýçten saygýlar. Ayþe Kadayýfçý

(Georgetown Üniversitesi nde misafir öðretim üyesi)

Meþkûre Sargut un vefâtýný öðrenmekten son derece müteessirim. Ýnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Allah, kabrini huzur dolu bir istirahatgâh eylesin, Ona Firdevs Cenneti ni nasip etsin. Harika bir insandý, çok içten, sýcak bir varlýðý vardý. Çok kereler kendisiyle bir araya geldiðimizi hatýrlýyorum ve onu ne zaman görsem, hiç konuþmadan derin bir aþk ve muhabbet yaymýþtýr. O kadar müþfik ve nâzik bir insandý. Lütfen Cemâlnur a içten hislerimizi, sevgilerimizi iletin. Ýyi olduðunu umuyorum. Ona hürmet ve sevgimizi iletin. Selam. Yasmin Saika

(Arizona Eyalet Üniversitesi nde Tarih Profesörü)

---------------------------------------------------


dünyadan tâziye mesajlarý

Böylesine ýþýk saçan nurlu bir candan mahrum olmak bizim gönlümüze aðýr gelse de, ayný zamanda sevinçli bir ruh hâli içindeyim, biliyorum ki Meþkûre Haným þu anda peygamberler ve evliyâ ile bir arada, Rýdvan ýn lûtfunun zevkindedir.

boncuðuna benzer büyük cam boncuklardan çok güzel bir zincir hediye etmiþti, o zamandan beri çok deðer veririm. Samimiyet ve basiret ruhu öylesine kuvvetliydi ki. Ve eminim ki hâlâ öyle. O nu bilen ve O nu seven herkes için yeri doldurulmaz, biliyorum. O nu tanýmýþ olmanýn þükrü, umarým üzüntümüzün azalmasýna yardýmcý olur. Cemâlnur Hoca ve herkese sevgilerimle. Hüda hafiz, Anna Bigelow

Onu gönlümde tutacaðým ve cenâze namazý süresince duâ edeceðim. Ona hürmeten, Mevlânâ nýn þiirini ezberden okuyacaðým. Kendisi vefât etmek üzere iken oðlu için yazdýðý þiir Haklýsýnýz. Meþkûre Haným birçok ölümlerle zaten ölmüþtü ve yeniden doðmuþtu. O nun, ölüm ile ne zaman kaybý olmuþ ki?

(North Carolina Eyalet Üniversitesi Felsefe ve Dinî Çalýþmalar Bölümü Öðretim Üyesi)

Ýnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. ( )

Meþkûre Haným ýn vefâtý üzerine en derin tâziyelerimi sunmama lütfen izin verin. Bir vesileyle iki yýl önce Kendisiyle karþýlaþtýðýmýzda, beni o derin ve huzur dolu ruhaniyetiyle ve bilen gözleriyle etkilemiþti.

Omid Safi

(Chapell Hill North Carolina Üniversitesi Dinî Araþtýrmalar Bölümü Profesörü, 2011 Dost Ýslâma Hizmet Ödülü sahibi)

--------------------------------------------------

Haberi duyunca çok müteessir oldum. 2007 de Ýstanbul u ilk ziyaretimde Meþkûre bana nazar

-------------------------------------------------

Eminim ki hepiniz kalbi kýrýk vaziyette ve O nu çok özlemektesiniz. Baþkalarý ise onun yaradanýna kavuþmuþ olmasýnýn neþesini yaþamak ve huzûrun ancak Allah a dönüþ yolculuðunun bu vechesine odaklanarak yaþanabileceðini düþünmekle mücehhez vaziyette olabilirler.


Lütfen bu zor zamanda sizinle olduðumu hissediniz. Ve Cemâlnur Hoca ve âilesine tâziyelerimi iletiniz. Sevgiyle, Juliane Hammer

(Chapell Hill North Carolina Üniversitesi Dinî Araþtýrmalar Asistan Profesörü ve Kenan Rifâî Ýslâmî Araþtýrmalar uzmaný)

--------------------------------------------------

Lütfen Cemâlnur Hoca ya en içten ve derin tâziyelerimi iletin. Annesinin Hakk a yürüyüþünü düðün gecesi gibi karþýlamasý ne kadar hârika bir hâdise. Grenville Collins

(Muhyiddin Ibn Arabî Derneði Baþkaný, Oxford, Ýngiltere) -------------------------------------------------------------

râciûn.

Ýnnâ lillâhi ve innâ ileyhi

Sevgili Cemâlnur ablamýza en derin tâziyelerimi lütfen iletin. O nun harika annesiyle tanýþacak kadar þansým oldu. O nu tanýyan ve bilen herkes için O nun ne büyük anlam taþýdýðýný kendi gözlerimle gördüm. Gönlüm ve duâlarým, O nun varlýðý ve Nûrunu özleyen herkesledir. Ve duâlarým O nun için, çünkü O, yaþamýný o Tek olan ý sevmeye, bilmeye ve izlemeye adamýþ ve O na dönmüþtür. Bilgilendirdiðiniz için size çok teþekkür ederim, lütfen duâlarýmý iletiniz. Tehseen Thaver

(Chapell Hill North Carolina Üniversitesi Dinî Araþtýrmalar Lisansüstü Öðrencisi)

--------------------------------------------------

Cemalnur Abla,

Baþýnýz saðolsun. Sevgili annenizin bu dünyayý terk edip sevgilisi ile vuslata erdiði haberini aldým. Bilhassa Kenan Rifâî Hazretleri ni gören son kiþilerden biri olmasý hasebiyle bu hepimiz için büyük bir kayýp. Benim çok sevdiðim Fransýz bir yazardan, Christiane Singer dan bir alýntý yapayým: Hayret verici olan odur ki her þey yýkýlýp yok olduðunda, hiçbir þey kalmadýðýnda, ama gerçekten hiçbir þey kalmadýðýnda, bulduðumuz þey ölüm ya da boþluk deðildir. Yemin ederim. Hiç birþey kalmadýðýnda sadece aþk vardýr, sadece aþk. Saygý ve sevgilerimle, Anna Neubauer

(Cemâlnur Sargut hakkýndaki Celle qui n existe pas: Soufisme et autorité féminine à Istanbul Baþlýklý doktora tezinin sahibi, araþtýrmacý)


özel bir tâziye

"Her canlý ölümü tadacaktýr" buyuran Allâh-u Te'âlâ'ya sonsuz hamd-ü senâlardan, "Baþýnýza bir musîbet gelince benim vefâtýmýn musîbetini hatýrlayýn, zîrâ musîbetlerin en büyüðü odur" buyuran Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimize ve baþlarýna bir musîbet geldiðinde "Þüphesiz biz Allâh'ýn mülküyüz ve ancak O'na dönücüleriz" diyerek istircâda bulunan âl-i eshâbýna sýnýrsýz salât-ü selâmlardan sonra! Çok sevip hürmetle deðer verdiðim, dedem Abdulkadir Geylânî, ulemâya ve meþâyýha son derece tâzimde bulunduðunu müþâhede ettiðim, Ehli Sünnet îtikadý ve fýkhý üzere istikamet içerisinde hassâten Rufaî tarîkatine baðlý kalma þerefiyle Ýslâm âlemine, özellikle vatanýna-milletine fedâkarâne gayretler içerisinde son anlarýna kadar hizmet ettiðinden þüphe etmediðim merhûm ve maðfûr el-muhtacilâ rahmeti Rabbihi'l-Ðafûr Meþkûre Annemin vefat haberi bizleri derin bir teessüre sevk etmiþ bulunmaktadýr.


Allâh-u Zü'l-Celâl ve'l-Kemâl dînimize ve vatanýmýza yaptýðý bu gayretli ve ihlâslý hizmetlerine mukabil kendisine kabrinde yevmen fe yevmen müzdâd olacak istirahatler,mahþere sevkinde bütün korkularýný izâle edecek biþâretler ve akîbetinde cennât-i 'âliyatta yüksek dereceler ihsân eylesin. Geride býraktýðý keder-dîde âilesine ve ahbâbýna sabr-ý cemîl, ecr-i cezîl ve âmâl-i sâlihât içerisinde tûl-u ömürler ikrâm eylesin. Onun ardýndan bütün ümmeti ve bâ husus dâvâsýný tâkip edenleri yardým ve muhâfaza eylesin. Âmîn! Nur Muhammed GEYLÂNÎ Mutki Ýlçe Müftülüðü V.H.K.Ý.


þiir

SULTÂNIM Gördüm güzel cemâlin nûrun alâ nur Ýki elim baðladým önünde, destûr Aþkýma tercüman, göðsüme sudûr Damarda kan oldu sultâným benim... Ýlk görüþte aþk buna derler sâhir Efendisi âdetâ onda olmuþ zâhir Gönülleri Hakk a çevirmede mâhir Kahrýma lûtfoldu sultâným benim... Bakýlmaz gözleri kor gibi hardýr Kendi için þükredilen kaç beþer vardýr Ayýrmaz kimseyi o herkese yardýr Canýma can oldu sultâným benim... Ateþsin çevrende ben ki pervâne Senle geçen her an aþkla divâne Þimdi günüm sensiz boþ bir virâne Yoðuma var oldu sultâným benim Hakkanî dilin söyler diye hâþâ övünme Onsuz geçen günler için boþa yerinme Kaybettin diyerek aslâ dövünme Her dâim birlikte sultânýn senin... Hakkanî



zerrin oer özçubukçu

acý ve nimet Kendileri uzun süredir dizlerinden sýkýntý içerisindeydi. Þikâyeti aslâ sevmedikleri için bir an olsun "of" bile dediklerini hiçbirimiz duymamýþtýk. Rahat yürüyebilmeleri, her iki dizlerine protez takýlmasý ile mümkün olabilecekti. Dizlerine protezlerin takýldýðý ameliyat sonrasýndaki ilk adýmlarýnda, son derece acý çekiyor olduklarý yüzlerinin ifadesinden anlaþýlýyordu. Benim çok üzüldüðümü gördüklerinde bu acýyý çekmeden yürüme nimetine kavuþamayacaklarýný ifâde ettiler. Allah'ýndan yana memnuniyetlerini çektiði acý dahî asla perdeleyememiþti. Bir kâðýt ve kalem almamý buyurdular. Odaya gelen doktorlarýn, duyduklarýnda "bu sözü hastalarýmýza reçete olarak yazalým" dedikleri ve benim her dâim hatýrladýðým þu cümle, mübârek dudaklarýndan dökülüverdi:

"Acýyla nimeti bir kefeye koymak lâzým. Acý, insanýn gerek rûhen gerek bedenen yürümesini motive eden bir güzelliktir."


mektup Sevgili Meþkûre Teyzeciðim, Seni doðduðundan beri tanýyan þanslýlardaným. Fakat gerçek þans, senin hakikatini idrâkimiz nisbetince görebilmekmiþ. Yaþarken ölebilmeyi sende gördüm. Her an Efendi ile yaþamak nasýl bir þey, yine sen gösterdin bize. Yaþamýn bütünüyle ibâdet olduðunun en güzel örneði senin yaþamýndý. Cemâle yürüdükten sonra da bize yol göstermeye devam ediyorsun. Ölenin beden olduðunu, uyanýk ruhlarýn hiç ölmeyeceðini göstererek

Sizin Ahmet

ahmet erkmen

Her þey için çok teþekkürler Annemin CAN kardeþi, benim caným teyzem Gerçek dünyada da dizinin dibinde olmak niyâzý ile


meral hiçyýlmaz

ezelden baht O nu anlatmaya, O ndan söz etmeye haddimin yetmeyeceðini bildiðimden sadece benim içimdeki Meþkûre Anne yi benim yetersiz kelimelerimden ve -olabildiðince- idrakimden yansýtmak, bu satýrlardaki âcizâne maksadýmdýr. O âdetâ bir þefkat âbidesi, sýðýnýlacak bir liman, verimi hiç bitmeyen bir topraktý Kendileriyle karþýlaþmam Sâmiha Annemizin Konya nýn elifi buyurduklarý sevgili Mehmet Amcam vâsýtasýyla olmuþtu. Ýstanbul dan Konya ya uzun süre gidip gelmelerimden sonra bir gün Evlâdým, böyle gelip gitmeler nereye kadar? Farklý þehirlerdeyiz, ben sana bir adres vereyim, oraya git diyerek kendi el yazýsýyla MUHTEREM MEÞKÛRE SARGUT HANIMEFENDÝ baþlýðý altýnda adresini yazmasýyla baþladý. Bu baþlangýç gerek benim gerekse âilemin varoluþ sebebinin açýða çýkýþýnýn da bir göstergesidir çok þükür. Ben her haftasonu yaptýðým Konya

seyahatlerinin sonuncusundan Ýstanbul a dönmüþ ve hemen adres notundaki telefondan MUHTEREM MEÞKÛRE SARGUT HANIMEFENDÝ yi aramýþ ama adý zannettiðim ve zaman içinde adýndan da çok çok öte olan hâlini yansýtan muhterem kelimesiyle ona MUHTEREM HANIM diye hitap ederek randevu ricasýnda bulunmuþtum. Ve þükrüme hudud yok ki kabul buyrulmuþtum Ýþte böyle baþladý benim o mübârek âile ile tanýþma seyrim. Evlerinin kapýsýndan ilk giriþimden bu yana 20 yýlý aþkýn bir zaman olmuþ. Ancak dün yürüyorum sanki koridordan arka odaya ve yine dün gibi bana ikram ettiði çayýn yanýndaki yiyecekleri rejimdeyim diyerek reddediyorum. Ben reddederken bilmiyordum kime ne cevap verdiðimi ama Allah elbette biliyordu. Mâsumca görünen reddediþ, bana uzun yýllar ancak mide ameliyatý olarak inþaallah- önüne geçmiþ olacaðým büyük kilolar olarak yapýþmýþtý. Yani evet belki mâsumdu, câhilceydi fakat gene de aðzýmdan hayýr sözcüðü çýkývermiþti ve bana hayýr getirmemiþti bu konuda. Bu karþýlaþmanýn içinde sadece o denizi tanýmak yoktu; ayný gün kýsa bir zaman sonra eve o denizin ardýndan gelen OKYANUS da gelmiþ ve aslýnda bize ezelden baht olmuþ sevgi, o gün vücut bulmuþtu. Bu OKYANUS u, Cemâlnur Ablamý da ilk görüþüm böyle olmuþtu ve bu, çok þükür, kayýtsýz þartsýz hayýr olmuþtu.


Meþkûre Anne ye Anacýðým , Efendiciðim diye hitap ederdik ve o büyük sultan bize, bana ve âileme her dâim sonsuz þefkati ile sarýlýrdý. Sanýrým, biraz da benim meþrebimden ve idrâkimin boyutunun kendilerince mâlum oluþundan dolayý, anacýðým ile yaþama mutluluðuna eriþtiðim çok sayýdaki hâtýranýn içinde hep bonkörlük, hep neþe, gülümseme ve bir þekilde bizlere verdiði nokta atýþý tadýnda öðütler var. O kadar fazla yaþanmýþ güzelin güzeli zamanlar ve deðil bu satýrlara, sayfalara dar gelecek hâtýra mevcut ki Burada izninizle birini paylaþmak istiyorum. 1999 yýlýnýn Temmuz ayýnda Atatürk Havaalaný nda Avrupa yolcusuyuz. Sultan ile uçaða binmeyi bekliyoruz. 15 günlük bir seyahatte, önce kardeþimin evinde Meþkûre ve Cemâlnur Sultanlarý aðýrlama þerefine ereceðiz Brüksel de, sonra da hep beraber Fransa üzerinden karayolu ile Ýspanya yý bir baþtan bir baþa gezeceðiz. Bu giriþi yaptým, zirâ olayýn seyrinde önemi var. Daha önümüzde 15 gün bulunmakta ve en az 3 ülke gezeceðiz. Fakat o sultan, daha yola bile çýkmadan dönüþünde Türkiye deki eþine, dostuna, evlâtlarýna ne hediye alacaðýný tasarlýyor. Þu þahsa bunu, bu þahsa bunu alsam veya ne alsam diye düþünüp planlar yapýyor. Hediye vermemesi onun olmazsa olmazý, mâlûm. Biz yanýndaki 4 kiþi de ve özellikle de ben, fikirler atýyorum ortaya belli ki tam düþünüp taþýnmadan. Bir ara ihvânýmýzdan bizlerin büyüðü olan bir beyefendiye ne alabileceðine

geldi söz. Ben de hemen Anacýðým çakmak alalým deyiverdim ki, o zat sigara dahî içen biri deðildi. Cemâlnur Ablam hemen olmaz dedi çok haklý olarak, hem sigara içmiyor hem de sanki âdetâ teþvik edercesine çakmak almak hiç de uygun olmaz. Ben hatâlý bir öneride bulunduðumu anlamýþtým ama ok yaydan çýkmýþtý bir kez. Üzülmüþ ve yanlýþýmdan dolayý da mahcup olmuþtum. Meþkûre Annem, hemen imdâda yetiþti her dâim olduðu üzere gülümseyerek. Aslýnda fena da fikir deðil, illâ sigara için çakmak alýnmaz ki, biz çakmaðý o kiþiye hediye olarak alýr; oðlum al iþte bu çakmakla varsa bütün kötü huylarýný yak deriz diye buyurdular. Ýþte o zarâfete, o þefkate, o eðitimdeki nokta atýþlarýna bir kez daha hayran ve öðrettiði her kelimenin þükrünü bilerek uygulamak niyazýnda olmak da bize düþen Meþkûre Anacýðým, vücut kaydýndan geçerek mübârek ruhûnuz, sýnýrlamalardan kurtulduðu ve sevgilinize kavuþtuðunuz için mutlusunuz, bizim de mutluluðumuz budur. Emin olun, sadece gözün hakkýndan ötürü yapraklarýný dökmüþ bir aðaç gibi buruk ama öðrettiklerinizi ve öðreneceklerimizi uygulamak adýna dimdik ayaktayýz. Biz sizden çok memnûnuz, siz de bizden memnun olun inþaallah


NE HABER...

iyiler ve iyilikler

ümit gülbüz ceylan

Gökkubbe altýnda Allah Tealâ nýn nice velileri yani Hak dostlarý vardýr. Onlar hep vardýr ve dâimâ gönülerde yaþayacaklardýr. Onlarý çok kimseler bilmezler, gizlidirler. Yaptýklarý iyilikleri göstermeden, sýradan bir iþ gibi yaparlar. Hilim sâhibidirler, kimseyi küçük düþürmezler. Baþkalarýnýn en büyük hatâlarýný bile yüzlerine vurmadan ilm-i siyâset içinde uyarmaya çalýþýrlar. Sevgi, þefkat, merhamet, hizmet ehli insanlardýr. Yollarý doðruluktur. Allah tan baþkasýndan korkmazlar. Ýyilerin ve iyiliðin yanýndadýrlar. Yüzlerinde her zaman bir tebessüm vardýr. Onlarý hiçbir zaman asýk suratlý göremezsiniz. Ancak Allah ve peygamberlerine bir hakaret, bir saygýsýzlýk karþýsýnda yüzlerinde bir celâl görebilirsiniz. Eðer böyle birini tanýdýysanýz da, zaten dünyanýn en nasipli insanýsýnýz demektir. Veli yaradýlýþlý böyle bir insanýn elini tuttuysanýz siz onu býraksanýz da o sizi býrakmaz. Meþkûre Annemiz, Allah dostu, veli yaratýlýþlý bir güzel insandý. Týpký Mehmet Demirci nin Nefes Yayýnevi nden çýkan son kitabý Ýyiler ve Ýyilikler de kaleme aldýðý gibi bir veliydi kendisi. Kendisiyle bir arada olup, birçok olaya tanýklýk etmiþ,

birçok hikâyesi olan dostlarýmýz vardýr. Bunlardan birçoðunu Her Nefes in bu sayýsýnda da bulacaksýnýz. Ancak beni de hayrete düþüren ve bugün çok kimsede bulamadýðýmýz bir hassasiyetine kýsaca deðinmek isterim. Günümüzde iþ ahlâkýnýn bozulduðu, artýk kimsenin borcuna riâyet etmediði söylenir. Kendisinin vefâtýndan kýsa bir süre önce o yaþlý ve yorgun hâliyle TÜRKKAD ýn Ankara da düzenlediði Hacý Bayrâm-ý Veli Sempozyumu na gelmiþti. Her ay birine düzenli olarak verdiði belli meblaðdaki parayý da yanýnda getirdiðine þâhid olmuþtum. Hâlbuki iki gün sonra Ýstanbul a dönülecekti; o vakit de parayý verebilirdi. Sözünü verdiði bir þeyi mutlaka zamanýnda yerine getirmek âdetiydi. Mehmet Demirci, kitabýnda, Halka hizmet Hakk a hizmet düstûrunu benimsemiþ velilerin en belirgin özelliklerinin hizmette tevâzu ve alçakgönüllülük olduðunu vurguluyor. Veliler hizmet etme zevkiyle bir ömür geçirirler, diyor. Ýnsanýn mânen kemâle ermesini saðlayan edep, ihlâs, sevgi, þefkat, merhamet, sabýr, þükür, tevâzu, vefâ duygusu ve kerem gibi iyi ahlâk ilkeleri, bizi biz yapan, bizi insan yapan deðerlerdir. Ýþte biz de böyle bir velinin dizinin dibinde oturabilme þansýný yakalamýþ olanlar olarak iyilikte yarýþanlardan olmayý diliyoruz. Mehmet Demirci Beyefendi nin Ýyiler ve Ýyilikler kitabýndaki gibi iyilerle beraber olmayý ve iyiliklerin içinde yer almayý niyâz ediyoruz.



meþkûre sargut un son sohbetinden...

Hâlin kýymeti, ömrümüzün kýymeti demektir. Binâenaleyh bir hakîmin dediði gibi; boþ kafalýlar vakit kaybetmek için, âkiller ise vakti kazanmak için çalýþýrlar. Hâlin kýymeti edeple bilinir ve edep huzurdan, huzur edepten ayýlmaz. Resûli Ekrem Efendimiz "Rabbim beni edeplendirdi ve edebimi güzel eyledi" buyuruyor. Ýbâdet yüz kýsým olsa; biri taat olup, kalan doksan dokuzu edeptir. Mevlânâ Hazretleri "Edep tâcest ez nûrý ilâhî" buyururlar. Öyle bir taç ki onu giyen korkmasýn ve nereye isterse gitsin. Zîrâ "Onlar ki Allah Rabbimdir dediler ve istikâmet ettiler; onlar için korku ve hüzün yoktur" (Ahkâf Sûresi, 46/13) emr-i ilâhîsi meydandadýr. Her zerrede bir nur ve her katrede bir zuhûr gören Hak dostlarýnýn yolu edep olduðu cihetle Allah'a giden bütün yollar edebi göstermektedir. Hazret-i Muhiddin "Hakîkî tevhid, sükûttur" der. Bu sükûttan maksat elbette sâdece lisânýn susmasý deðildir. Bu sükût kalbin sükûtudur ki kalben îtirâzý terketmek, yâni kalben, vâkî olan hâdiselerin hiçbirinden þikâyet etmemektir. Bu huzur iþte edeple kâimdir. *** Hazret-i Þâzelî "O kimse ile dost ol ki sen ona karþý bir hatâ iþlediðin zaman o hatâyý kendi yapmýþ gibi utansýn" buyuruyor. Ýþte dostluk mefhûmunun hakikati þu veciz sözle ifâde edilmiþ oluyor. Ne kýymetli bir mânâ! Ey Hak tâlibi! Esâsen, bizlere Ýslâm dîninin öz mânâsý hakkýndaki esaslarý özetleyen ehlullâh-ý kiram; evvelâ yekvücut olmayý, bu dînin teþkîlât-ý esâsiye kânunu olarak îlân ediyorlar. Birbirimizi sayacaðýz,

seveceðiz; öyle ki bir vücûdun uzuvlarý gibi olacaðýz. Meselâ bir parmaðýn ucu acýsa, o acýyý bütün vücut duyar, deðil mi? Ýþte bizler de birimizin bir kabahatinden hepimiz mahcup olacaðýz. *** Hak'tan ayrýlmamak için halký sevmek zorundayýz; çünkü halka vücut veren ve onu severek en þerefli mevkiye getiren Hak'týr. Ýslâm dîninin bir bütün olduðu aþikârken, bu mükemmel dînin nasibi ile nasiplenmiþ olan müslümanlarýn bir vücut olmasý iktizâ eder. Nitekim Peygamber Efendimiz "Dünyânýn öbür ucundaki bir Müslümanýn ayaðýna bir diken batsa onun acýsýný ben kalbimde duyarým" buyuruyorlar. Neticede bir kimseyi ayýplamamýz ve ondan þikâyet etmemiz Allah'ý tanýmadýðýmýza delil sayýlýyor. Bir nokta var: Bütün bu söylediklerimizden aslâ hiçbir hatâyý düzeltmemek lâzým gibi bir mânâ çýkartýlmamalýdýr. Ýslâm dîni her þeyden önce müterakkî bir dindir; dâima terakkiyi emreder. Hattâ yanlýþ hâl ve hareketlerin mutlaka tashih edilmesini ister. Çirkin ahlâký reddeder, güzel ahlâký hedef ittihaz eder. Her gün ilim ve ahlâk cihetiyle biraz daha yükselmeyen kimseyi aslâ makbul saymaz. Bir hatâ sahibinin, yaptýðýna karþýlýk bulmasýný, cezâ çekmesini revâ görür. Fakat bunda gözettiði gaye, o kimsenin insanlýk vasýflarýndan birini kazanabilmesidir. Yoksa onun berbat olmasý, mahvolmasý mevzû-u bahis deðildir. Ýþte Allah'ý tanýmak, Hakk'ýn âþikâr ve gizli hikmetlerine mutî olmak ve bu hikmetler sâyesindeki kemâli hayretle


temâþâ etmek mazhariyeti, önce þikâyeti ortadan kaldýrýyor. Zîra terakki edenin alâmeti vardýr: Ýncitmez ve incinmez. Ortada düþman yok ki bu iki keyfiyetin hükmü olsun! Bir zerrenin dahî Hak olduðu malûm iken þekvâ kimden kimedir? *** Ey ellerini kaldýrýp boyunlarýný bükerek isyanlarýný itiraf edip niyaz edenlerin destgîri ve âmâný olan Allah! Ey Settar ve Gaffar! Kullarýnýn hatâ ve kusurlarý senin deryâ-yý maðfiretinde örtülür. Sen fazlýn ve yaðmurlarýndan rahmet yaðdýran öyle bir Kerîm'sin ki mâsivâ þerbetini içip, içindeki zehirle zehirlenmiþ olan kalbleri bir anda yýkar, pâk eder; onlarý feyz-i ilâhinle besler ve o gönüllerin kurduklarý mânevî sofralarda aç ve yanýk sineleri doyurursun.

Yâ Rabbî! Benlik dâvasý ile yola çýkmýþ biz zavallý kullarýn bir i iki gören birer þaþýdan ibâretiz. Fakat merhamete þâyan olan bu mânevî marizlerine þifâ ihsan edecek ve onlarý bu vehimden kurtaracak tek mucize, senin cûd u keremindir. Ey Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ diyenlerin edebini seven Allah'ým! Gönüllerimizi edep ve muhabbetin baðý ile baðla! Kalblerimizden mânâ ve mârifet ummânýna yol aç, gözlerimiz ve gönüllerimizin kýblesi, teveccühü, yalnýz senin cemâlin olsun, âmin.

(8 Aralýk 2012 tarihinde Ýstanbul daki sohbetlerinde okunan metinden alýnmýþtýr)


Cemâlnur Sargut u dinlerken...

OKUYUCUDAN...

Bir dostum tasavvufa yönelmesinde Cemâlnur Sargut Hoca nýn sohbetlerinin büyük tesiri olduðunu söylediðinde hâfýzamda Hoca ile ilgili ilk görüntü þöyle idi: Göðsüne kadar uzanan beyaz sakalý, baþýnda sarýk, sýrtýnda cübbe, nur yüzlü, tonton bir þeyh efendi. Kafamda böyle bir silüetin oluþmasýnda þüphesiz en büyük etken Hoca nýn ismindeki nur kýsmýný atlamýþ, ismi sadece Cemâl Sargut þeklinde anlamýþ olmamdý. Arkadaþým onun bir bayan olduðunu söylediðinde ise hayretim daha da artmýþ ve bu sefer de aklýma medyada popüler bir baþka Hoca nýn yanýnda gördüðümüz vücutlarýnýn her tarafý estetikli, sarýþýn güzeller gelmiþti. 8 Þubat günü Denizli deki konferans salonunda Cemâlnur Hoca yý dinlerken önyargýlarýn ne kadar kötü olduðunu tekrar anladým. Karþýmda kara-kuru bir kadýn duruyordu. Üzerindeki derviþvârî, basit kýyafetiyle sanki eski çaðlardan ya da 19. yüzyýl romanlarýndan fýrlayýp gelmiþti. Hani onu dýþarýda görsek eline sadaka tutuþtururduk. Salon týklým týklým idi. Dinleyicilerin %

80 i bayan idi. Her kesimden insan vardý. Baþý açýk, mini etekli, baþý kapalý, pardesülü. Alevî, Sünnî, üniversite hocalarý, talebeler Hoca sahnede mânevî dünyamýz için birer reçete hükmünde olan hakikatleri önce kýsýk, sonra bünyesiyle ters orantýlý olarak tüm salonu dolduran yüksek sesiyle dile getiriyordu ve bu hâliyle patlamýþ mýsýr taneleri gibi salona sýðamýyordu. Bu hakikatleri, annesi Meþkûre Haným dan öðrenmiþti ilk. O da hocasý Ken an Rifâî Hazretleri nden. Gençlik yýllarýnda felsefeye ilgi duymuþ, büyük felsefecilerin hayatlarýný incelemiþ ancak felsefecilerdeki aklýn kendilerine fayda saðlamadýðýný ve felsefenin yaþanamaz bir ilim olduðunu gördüðünde hocasý Sâmiha Ayverdi Hanýmefendi nin teþvikiyle Mevlânâ ya yönelmiþ, Kur an ile karþýlaþtýrmalý Mesnevî çalýþmalarýna baþlamýþtý. Bu arada Meþkûre Haným yoðun bakýmda idi. Onu hasta yataðýnda býrakmýþ, yanýk gönüllere bir nebze aþk üflemek için koþup gelmiþti konferansa. Þöyle diyordu: Acziyet gibi bir makam var mý? Allah ýn yüce kudreti karþýsýnda biz fânîler ne kadar da âciziz. Bakýn annem þu an yoðun bakýmda. Gözünü sonsuz ufuklara dikmiþ, Rabbiyle mülâkî olacaðý âný gözetler. Baþýnda en baþta doktor kardeþim olduðu hâlde birçok doktor var, ama çâresizler. Her biri kendi sahasýnda ihtisas sahibi doktorlarýn elinden bir þey gelmiyor. (Meþkûre Haným, bu konferansýn ertesi günü ebediyete yürüdü. Allah merhûmeye gani gani rahmet eylesin ve âilesine, dostlarýna sabr-ý cemiller ihsan eylesin).


Ne kadar güçlü, kuvvetli, ne kadar iktidar sahibi olsak da her insan acziyetini kendi nefsinde bizâtihî tecrübe etmiþtir. En basitinden, hele bir hasta olalým, hastalýðýn pençesinde iki büklüm kývranalým, ne kadar âciz ve yardýma muhtaç bir canlý olduðumuzu anlarýz. Fîhi mâ Fih de denildiði gibi, Her vakit kendini çâresiz görürsen iyidir. Bunda kaldýðýn zaman nasýl kendini çâresiz görüyorsan, her hâlde, hattâ gücünkuvvetin yeterken de çâresiz görmelisin. Çünkü senin gücünün-kuvvetinin üstünde bir güç-kuvvet var ve sen, her hâlde Hakk a karþý yok olmuþ gitmiþsin.

Düþünüyorum da kimyagerler þu kitâbý kebîri kâinat olan büyük kâinat kitabýný ne de güzel îzah ederler Aslýnda hayatta her þeyin su gibi bir terkip olduðu, var olan bir þeyin yok, yok olan bir þeyin var olmadýðý, insan bünyesindeki elementlerle topraktaki elementlerin ayný olduðu, bir aðaç çekirdeðinde aðacýn tüm özelliklerinin mündemiç olduðu vs. gibi herkesce mâlûm hakikatleri ne de güzel anlatýrlar ve bizlere Rabbimizi tanýtýrlar. Hakikatlerin iç yüzünü öðrenmek açýsýndan Cemâlnur Hoca gibi kimyagerlere ne kadar çok muhtâcýz.

Hoca dan Ýslâm hakîkatlerini dinlerken düþündüm ki, yýllardýr ekranlarda arz-ý endâm eden kerli ferli ilâhiyatçýlar, asan, kesen hocalar bu millete ne verdi? Hangi insanýmýzýn gönlünde Allah ve Peygamber aþkýný yakabildi? Kültürümüzde sayfalar dolusu yer tutan aþk, fedakârlýk, diðergâmlýk ve bir arada yaþama özelliðini bu topraklarýn insanýna ne kadar öðretebildi? Belki de hocalarýn hakkýný yememek lâzým, ancak televizyon ekranlarýnda Ýslâmî konularýn kavga içinde tartýþýlmasý, anlatýlmasý insanýmýzý dinden soðutmuþtur. Çok az hocaya nasip olmuþtur ki her kesimden insaný etrafýnda toplasýn ve onlara birer ýþýk olabilsin. Ýþte Cemâlnur Hoca bunu baþarmýþtý. Þu salondaki insanlarýn bir saattir çýt çýkarmadan Hoca nýn lâl ü güher dudaklarýndan dökülen hakikatleri kana kana içmeleri buna þâhittir. Ayrýca Cemâlnur Hoca klasik anlamda bir ilâhiyatçý da deðildi. O bir kimya mühendisiydi. Yirmi yýl kimya öðretmenliði yapmýþtý.

Herkes makam-mevkî peþinde koþarken Hoca, maddî ve mânevî makamlarýn, mevkîlerin ve taltiflerin bu dünyaya âit olduðunu Allah ve peygamberini seven insanlarýn bunlara itibar etmesinin esâret olduðunu söylüyordu. Ama illâ bir makam istiyorsanýz dünyadaki en büyük makam kulluk makamýdýr. Peygamber bile resûlden önce bir kuldu. Rabbi, onu, karþýsýnda önce kul olarak görmek istiyordu. Ve efendiler efendisi, bu makamdan milim sapmayarak kulluðunun hakkýný vermiþ, kulluk makamýnýn zirvelerine tahtýný kurmuþtur. Herkes mal, mülk, servet, daha fazla kazanç, dünyadan daha fazla kâm, zevk alma derken, hoca yokluk ve hiçlik diyordu. Bir hiç olduðumuzu anlamak ve bu dünyadan bir hiç olarak ayrýlmak ne güzel diyordu. Özellikle bilgisayar, telefon teknolojisindeki son geliþmelerle bir kez daha ayaklar altýna düþen ve yüzüne bakýlamayacak bir hâl alan aþk kavramýný


ne de güzel izah etti Hoca...: Karþýnýzdaki insanda Allah ýn tecellisini gördüðünüzde duyduðunuz hisse aþk denir. Aþk, yaratýlmýþ her varlýkta Allah ýn esmâ ve sýfatlarýný görebilmektir. Bu dünyaya gönderiliþimizin en önemli sebeplerinden biri de sevilen ile sevenin oluþmasýdýr. Asýrlar ötesinden gelen muvâzaalý Þems-Mevlânâ halvetini ancak bu þekilde anlayabiliriz. Aslýnda, Þems, Mevlâna'ya, gördüðü tecellinin Allah'a âit olduðunu öðretti. Mevlâna, Þems'de bunu gördü. Þems diye bir adam görmedi. Onun hakikatinde Peygamber'i gördü. Onun hakikatinde Allah'ý gördü. Ýþte o zaman sevmeyi öðrendi. Biz buna hakikat ilmi diyoruz.

OKUYUCUDAN...

Hoca devam ediyordu: Aþk kelimesi üç harften oluþuyor; ayn, þýn ve kaf. Ayn harfi görmek demektir. Yani her þey Allah ý görerek baþlar. Allah ý nasýl görüyoruz dersek, bu gözle görülemez ancak Allah bilinir, hissedilir, varlýðýndan emin olunur. Bunun adýna görmek denir. Ya da hiçliðimizde onun varlýðýný hissederiz, iþte hiçlikle varlýðý hissetmeye de görmek denir. O nu bir kere görmeye baþladýnýz mý, bu sefer her yerde O nu aramaya baþlarsýnýz. O da her yerde vardýr, yani o zaman da yavaþ yavaþ o sevgiliyi tanýdýkça ona âþýk olursunuz. Bu noktaya sarhoþluk, yani þýn harfi denir. O zaman O ndan gelen her þey size hoþ gelmeye baþlar. Hastalýðý misâfir diye, ölümleri lûtuf diye karþýlamaya baþlarsýnýz. Ýnsan sarhoþlukla devam ettirdiði iliþkiyi, kûn olarak, yani dirilerek bitirir. Allah a olan aþk, sonuçta insaný diri kýlar; kûn olur.

Hoca konferansý bitirmeden önce ilk mürþidinin kim olduðunu açýkladý: Yakýn akrabasý olan bir cüce. Þöyle anlattý: Bilmiyordum ama o benim ilk mürþidimmiþ. Beraber sokaða çýktýðýmýzda onunla alâkalý uygunsuz cümleler duyar ve üzülürdüm. Bu durumun farkýnda olan cüce ona demiþ ki, Sakýn üzülme, çünkü ben hiç üzülmüyorum. Bu dünyada benim için en büyük zevk, cüce olma zevkidir. Allah aþkýyla sakatlýk, lûtuf hâline gelir. Vallâhi tekrar dünyayý gelmek istesem, bu hâlimle gelmeyi tercih ederdim. Ve bir saat sanki bir an gibi geldi geçti. Salona baktým o makyajlý, mini etekli kadýnlar, baþý kapalý bayanlar, düzgün kýyafetli üniversite hocalarý, Hoca yý çýlgýnca alkýþlýyorlar. Gözler gülümsüyor. Hoca da gülümseyerek derviþ edâsý içinde selâmýný veriyor. Tekrar anlýyorum ki; aþk bizim has bahçemizin tatlý meyvesi. Aþk bizim yamaçlarýmýzýn gonca gülü... Ýsa Avcý



SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

EKMEK KEK


Devletimizin baþlattýðý ekmek isrâfýný önleme kampanyasýna destek vermek amacý ve evdeki bayat ekmeklerimizi deðerlendirmek düþüncesiyle sizlere bu ay mantarlý, peynirli, baharatlý tuzlu kek târifi sunacaðýz.

Malzemeler: 5-6 dilim bayat ekmek (ben iki farklý ekmek kullandým: Beyaz ekmek ve tam buðday ekmeði) 100 gr. peynir (Tulum peyniri, beyaz peynir ve kaþar peynir olabilir. Ben isli peynir kullandým) 10 adet çekirdeði çýkarýlmýþ, 3 e ya da 4 e bölünmüþ yeþil zeytin, Granül veya toz sarýmsak Kýrmýzý toz biber Tuz Karabiber Bir avuç mantar Yarým bardak süt 3 yumurta Çeþnili baharat Zerdeçal 1/4 çay bardaðý zeytinyaðý 2 çay kaþýðý karbonat 1 küçük baþ soðan

Hazýrlanýþý: Fýrýný 175 derecede önceden ýsýtýn. Büyük bir rondoda mantar hâriç tüm malzemeyi koyu bir kývam alýncaya kadar iyice karýþtýrýn. Baharatlarýn miktarýný siz kendi isteðinize göre ayarlayabilirsiniz. Kek kalýbýný kâðýt havlu yardýmýyla sývý sað ile yaðlayýn (ben yaðsýz piþirme spreyi kullandým). Malzemeyi kalýba döktükten sonra üzerini dilimlenmiþ mantarlarla süsleyin. Fýrýnda 45 dakika piþirin. 20 dakika dinlendirdikten sonra kalýptan çýkarabilirsiniz. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.