Her Nefes - Ağustos 2013 / Ramazan ve Bayram

Page 1

AÐUSTOS 2013

47.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

ramazan

ve bayram



EDÝTÖRDEN... Merhaba Dostlar,

Ramazan konulu Aðustos 2013 sayýmýza hoþ geldiniz. Konu Ramazan olunca elbette oruç gibi önemli bir mânevî zevkten bahsetmemek olmaz. Bu sayýmýzda orucun gerçeði, fazileti ve maddî ve mânevî bize kazandýrdýklarý üzerine düþüncelerimizi, hallerimizi sizinle paylaþalým istedik. Elbette Ramazan geleneklerimiz, iftarlarýmýz, sahurlarýmýz, diþ kiralarýmýz ve en önemlisi siz güzel dostlarýmýzla paylaþmak istediðimiz kelâmlarýmýz var Buyurun gönül soframýza Nice Ramazanlara ve bayramlara hayýrla ulaþmak, bu mübârek günlerin hakikatini ve mâneviyâtýný hal etmek niyâzýyla hoþgeldiniz, safâlar getirdiniz Efendim

Yosun Mater


SOHBETLER

Bayramýn irfânî mânâsý sorulmasý üzerine: - "Mücâhede ve riyâzat günlerinin neticesi visal bayramýdýr" dedikten sonra Hocamýz þu fýkrayý anlattý:

- "Bir Bektaþî babasý, derviþleriyle beraber bir köye giderlerken yolda top sesleri iþitmiþler. Baba Bu nedir? diye sormuþ. Ramazan topu! demiþler. Hemen derviþlerinden birine dönerek Öyle ise demiþ, al þu merkebi hana götür, biz de Ramazan bitinceye kadar bir yerde vakit geçirelim. Zevk ve safâ ile geçen bir hayli zamandan sonra baba, merkebi hatýrlayarak ayný derviþe Git bakalým, merkep ne oldu? demiþ. Derviþ gitmiþ, fakat hanýn yandýðýný, merkebin ise kaybolduðunu ve Ramazanýn da çoktan bitmiþ bulunduðunu görerek dönüp gelmiþ ve: Han harâbest Merkep türâbest Ramazan cicos Bayram mübârekest

diye cevap vermiþ. Her sözde hakikat aradýðýmýz için bu tuhaf hikâyeden de þu hakikat mânâsýný çýkarýyoruz: Vücut haný harap olup, nefis merkebi de türap olunca hicran biterek visal bayramý mübarek ola." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 55-56)


Þeyh Yûnus Efendi: - Eyvallah... Aman Efendim eyvallah Allah sizden hoþnut olsun. - "Allah nefsimizin þerrinden muhâfaza etsin, rýzâsýndan ayýrmasýn. Geceler geldi, gündüzler gitti. Ramazan ayý geçti. Topla davulla yine geçti. Öteki aylar topsuz davulsuzdur. Topla davulla olan böyle geçiyor. Ötekiler ise hissedilmeden geçip gidiyor. Avâmýn Ramazan'ý, malûm olan ayda, orucu bozan þeylerden, havassýn yâni Allah'ýn has kullarýnýn orucu ise fikir ve his günahlarý demek olan gafletten, yâni Hak'tan gayrý þeylerden kaçýnmak ve riyâzatta bulunup cânânýn vuslatý bayramýna intizar eylemektir. Avâmm orucu senede bir aya mahsustur. Bu ise vuslat bayramý müyesser oluncaya kadar devam eder." Þeyh Yûnus Efendi: - Bu akþam ayý, fakir de gördüm. - "Basra'da, Anadolu'da bugün bayram. Halbuki bizim baþýmýz þerîate baðlýdýr. Biz, mademki orucu, ulû lemir olan hükümetin topuyla tuttuk, yine onun topu ile bozarýz. Bu hususta mes'ûliyet varsa, bize âit deðildir. Esasen âlemin intizâmý da bunu icap eder. Herkes, ben ayý gördüm... der oruç tutar ve oruç bozarsa, o vakit birlik olmaz. (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2000, s. 547)


Orucu lâyýký ile tutan insan için mutl Allah tan bir mükâfat ve yakýnlýk vard Cemâlnur Hocamýzla bu ayki sayýmýz için Ramazan, oruç, bayram ve zekât konusunda sohbet ettik. Bu kavramlarýn tasavvufî mânâlarýný hâl edebilmeyi niyaz ediyoruz.

söyleþi: cemâlnur sargut

Müge Doðan: Hocam, bu mübârek Ramazan ayýný yaþarken farz olan ibâdetimiz oruçtan bahsetmek istiyoruz. Fîhi Mâ Fîh te Oruç, insaný bütün zevklerin, güzelliklerin kaynaðý olan yokluða götürür. Allah sabredenlerle beraberdir diyor Hz. Mevlânâ... Cemâlnur Sargut: Bu ayýn bütün kýymeti, nefsinle mücâdele etme ayý oluþu ile alâkalý. Bir de enteresan þekilde benim gördüðüm, meselâ namaz kýlmayan insanlar bile oruç tutmaya çalýþýyorlar. Demek ki oruç, insanlar arasýnda daha popüler, daha rahat yapabildikleri bir ibâdet. Belki de devamlýlýðý olmadýðý için. Ýnsanlarýn hiç olmazsa bir ay bu vazifemi yapayým dedikleri bir ibâdet. Ve tabiî ki iki tür oruç tutmak var. Biri, sabrederek, zorlanarak oruç tutanlar var; onlar Allah indinde çok makbuller, çünkü nefisleri ile mücâdele ediyorlar. Fakat insân-ý kâmiller için oruç baþka bir zevk, çünkü onlar duyduklarý her açlýktan zevk alýrlar ki kavuþmanýn zevki için o açlýðý duymalarý gerektiðini hissederler. Onlara açlýk açlýk, acý acý, sýkýntý sýkýntý gibi

gelmez. Dolayýsýyle oruç herkesin kendi kendini imzaladýðý bir ibâdettir. Zorlukta kalanlar çok þükür Allah için nefsimle mücâdele zevkim var derler. Hiç acý duymayan insân-ý kâmiller ise Allah beni daha yakýnýna, kurbiyetine yükseltmiþ çok þükür derler. Oruç tutamayanlar ise o tövbe ve acý ile Allah a yaklaþýrlar. Bir de tabiî hiç tutmayanlar, Allah onlardan tecelli etse de, nefisleri vâsýtasý ile bu tecelliyi görmediklerini kendi kendilerine imzalarlar. Dolayýsýyle Ramazan ayý herkesin ne olduðunu belli eden, o bakýmdan da çok önemli bir aydýr. Tabiî ki o sabrý sonucunda da çok mükâfatlarýn verildiði bir aydýr. Müge Doðan: Kâþânî Hazretleri, Orucun nihâyeti yaradýlýþ þeklini ve onu güçlendiren Allah ta fenâ ile korumaktýr. der ve bu sebeple kudsî hadiste þöyle buyurmuþtur: oruç benim içindir, onun mükâfatýný da ben veririm. Cemâlnur Sargut: Çok doðru Yani Allah, onu korumaya alýyor. Ne ile korumaya alýyor? O nun için gösterdiði sabra olan hürmeti ile. Bu iþ o kadar karþýlýklý bir alýþveriþ iþi ki Yani þunu söylemek istiyorum, insan dâimâ herhangi bir ibâdetle, yâhut nâfile ibâdetle Allah a yaklaþmak, yani cüz ün külle yaklaþmasý için bir gayret içine


aka dýr girer. Meselâ hiçbir ibâdet yapmayan bir insan bile bir fakire bir para verdiðinde kendini rahat hisseder ve bu rahatlýk bile nâfile ibâdet olmasý hasebi ile Allah a yaklaþmaktýr. Fakat bu yaklaþmak bir þey ifade etmez. Mutlaka Allah ýn ona tenezzül etmesi ve eðilmesi lâzým. Ýþte Allah ý hissederse, o ibâdet zevk hâline gelir, hissetmezse zorla, sadece nefsini rahatlatmak anlamýna gelir. O bakýmdan oruç, senin yüceldiðin ve Allah ýn sana mutlaka tenezzül ettiði bir ibâdettir.. Müge Doðan: O yüzden mi Oruç benim içindir ve mükâfatý benim diyor? Yani sana mükâfatým, sana tenezzülüm mânâsýnda mýdýr bu? Cemâlnur Sargut: Evet, meselâ Allah namazda tenezzül etmeyebilir ama oruçta tenezzül eder. Ama gerçek anlamda, yani l ây ý k ý i l e o r u ç t u ta n i n s a n d a n bahsediyorum. Kalp kýrmayan, gönül kýrmayan, yani beþ duyusu ile oruç tutan, en azýndan buna gayret eden insana mutlaka Allah ýn bir tenezzülü vardýr. Mükâfatý benim demesinin sebebi budur. O bakýmdan bu ay çok kýymetli bir aydýr. Lâyýký ile kýlýnan namazýn sonucu miraçtýr o baþka, ama orucun sonu mutlaka Kur an ýn açýklanmasý ve anlaþýlmasýdýr. Kur an, Allah ýn hakikati ve mânâsý olduðu için de bunun neticesinde Kur an ýn mânâsýný o kiþi idrak eder yani nefsinin peçesini kaldýrmýþ olur.


söyleþi: cemâlnur sargut

Müge Doðan: Hocam, pek çok insan sizin de söylediðiniz gibi farz olan diðer hiçbir ibâdeti yerine getirmezken bu bir ay boyunca her þeyden kesilip çok düzgün orucunu ifâ ediyor ve sonrasýnda Ýslâm da pek de kabul görmeyen alýþkanlýklarýna ve hayatýna devam ediyor. Bir þekilde nefsiyle yaptýðý bu bir aylýk da olsa mücâdelenin sonunda o insanýn mükâfatý nedir hocam? Cemâlnur Sargut: Ýnsan o orucu tuttuðu için dünyada mutlaka bir rahatlama hisseder. Meselâ, þu anda Türkiye çok refahta ama bugün Batý âleminin bizden daha refahta yaþamasýnýn sebebi, bizden daha müslümanca yaþamaya çalýþtýklarý içindir. Bu tür yaþayýþ, müslümanca yaþayýþ, bilinçli veya bilinçsiz olsun dünya refahýný saðlar. Bilinçsiz de olsa dünyadaki refahýný saðlar ama öbür âlemini saðlamaz. Müge Doðan: Yani vücûdî bir rahatlýk mutlaka yaþar insan Cemalnur Sargut: Evet, insanýn herþeye raðmen o orucu Allah için tutmasý vücûdunda bir rahatlýða kavuþmasýný mutlaka saðlar ama sonuçta Allah a olan yakýnlýðýný saðlamaz. Orucu lâyýký ile tutan insan için mutlaka Allah tan bir mükâfat ve yakýnlýk vardýr ama lâyýký ile oruç tutandan bahsediyoruz. Yani beþ duyusu ile tutacak orucu... Müge Doðan: Hocam birbiri ardýna gelen iki farz ibâdet olmasý hasebiyle bir de zekâtýn mânâsýný açalým mý? Kâþânî Hazretleri diyor ki, zekâtýn nihâyeti, Allah dýþýnda her þeyi Hak sevgisi samimiyeti ile harcamaktýr

Malýndan mülkünden vereceksin ama en önemlisi nefsinin arzu ve isteklerinden vereceksin. Bunlarýn hepsini verdiðin zaman zekât olur. Cemâlnur Sargut: Zekâtýn asýl mânâsý, kendi nefsine ait neyin varsa onu vermek demektir. Yani Allah dýþýnda dediði, olmayan bir þeylerimiz yani nefsimizin hayâlî arzularý ve istekleri, sevgileri hattâ mâsiva dediðimiz dünya ile ilgili herþeyin diyetini ödemek zekâttýr. Yani sadece malýn kýrkta birini vermek deðil. Benim çok etkilendiðim bir hadiste Peygamber Efendimiz senin verdiðin sadaka önce Allah ýn eline düþer diyor. O halde sen Allah için verirsin, ne verirsen verirsin. Hattâ meselâ kafanýn içinde bir fakire bir lira vermek var da nefsine ters gelen þekilde iki lira veriyorsan iþte o Allah için çok kýymetlidir. Yani burada önemli olan verdiðinin miktarý deðil, nefsini zorlayan þekilde vermektir. Müge Doðan: Hocam, orucu nimetin insana þükrüdür diye öðrendik sizden... Hücvirî Hazretleri de demiþ ki zekâtýn hakikati, nimetin þükrünü kendi cinsinden edâ etmektir. Cemâlnur Sargut: Zaten oruçla zekâtýn arka arkaya gelmesinin mânâsý da bu Þunu söylemek istiyor Hücvirî Hazretleri: Sana nimet bir cevap verdi ve sana oruç tutma fýrsatýný verdi, sen o fýrsat ile


birlikte Allah a yaklaþtýn, Allah da sana tenezzül etti yani nimet sana bir ödeme yaptý. O zaman sen de bunun þükrünü zekâtýný vererek öde, demek istiyor. Sen de buna karþý bir þükür ödeyeceksin ve zekât vereceksin. Nasýl vereceksin? Malýndan vereceksin, mülkünden vereceksin ama en önemlisi Kâþânî Hazretleri nin söylediði gibi nefsinin arzu ve isteklerinden vereceksin. Bunlarýn hepsini verdiðin zaman zekât olur. Meselâ dedikodunu vereceksin, yalanýný vereceksin. Allah ýn istemediði bütün kötü huylarýný daðýtacaksýn, vereceksin. Müge Doðan: Yani sanki oruç, zekâta bir ön hazýrlýk gibi oluyor. Cemalnur Sargut: Evet. Orucunu doðru tutan, mânâya eren kiþi, Allah ýn lûtfu ile kendindeki çirkin taraflarý da o anda terk eder, verir diyor. Bir de aþýrýlýklarýndan da vereceksin. Aþkýn varsa aþkýndan vereceksin, ilmin varsa ilminden de vereceksin, eþin ile mutlu isen o mutluluðu mutlaka bir mutlu olmayana yardým ederek, onun bir acýsýný dindirerek ve onlarýn da mutlu olmasýný saðlayarak vereceksin. Meselâ çocuðundan memnunsan yetime yardým edeceksin. Bir evlât sahibisin ve çok þükür diyorsan yetime yardým edeceksin ki onun diyetini ödeyebilesin. Yani herþeyin diyetini ödediðimiz ve bunu da Allah ýn yakýnlýðý ile yaptýðýmýz bir aydan bahsediliyor. Onun için oruç kalkan ve koruyucudur, zýrh gibidir, diyor Ýbn Arabî Hazretleri...

Çocuklarýmýza Allah'ýn o sonsuz büyüklüðünü öðretmek için Ramazan büyük bir fýrsattýr. Müge Doðan: Peki bu oruç zevkini çocuklarýmýza nasýl verelim? Cemâlnur Sargut: Asýl mesele zaten orucun getirdiði yan kavramlar. Meselâ toplu halde ailece sahura kalkmak ki gece yarýsý kalkmak çocuklarýn çok hoþuna gider. Bir de ben de oruç tutacaðým zevkini vermek çok önemli. Hiç bir zaman ibâdet etmedikleri, hattâ Allah ýn istemedikleri þeyleri yaptýklarý halde oruç tutan insanlardan bahsettik. Ýnsanýn en azýndan dünya refahý için o zevki bir aþýlamak lâzým.. Çocuklar orucu bütün gün tutamazlar. Son birkaç senedir özellikle çok uzun. Meselâ senin çocuðun çok küçük. Yarým gün yarým gün oruç tutturmak, yani kahvaltý ile öðlen yemeði arasýnda hiçbir þey yemeyerek tutmasý uygun. Ah maþaallah, ne güzel tuttun diye onu taltif etmek, yüceltmek, büyütmek ve herkese ben oruç tutuyorum deme zevkine eriþtirmek lazým. Bunun için de mükâfatlar vermek, hediyeler vermek lâzým. Sonra toplu iftarlar yapmak ve onu arkadaþlarý ile iftarda buluþturmak, iftarý eðlence ve zevk halinde geçirmek, eski devir iftarlarý gibi oyunlarla zevk halinde geçirmek l â z ý m . B u n u n i ç i n e v l e r i m i zd e çocuklarýmýzýn arkadaþlarýna özel çocuk iftarlarý vermek lâzým. Hep büyük iftarlarý veriyoruz ama çocuklarýmýzýn


söyleþi: cemâlnur sargut

arkadaþlarýna, özellikle zengin ailelerin çocuklarýna Fakirlerin deðil -onlar zaten iftardalar dâimâ-, ama zengin aile çocuklarýnýn birçoðu iftarýn zevkini bilmiyor. Sadece kendi çocuðumuza deðil, onlara da o zevki aþýlamak çok önemli. Hattâ mümkünse evimize bir Karagöz perdesi kurmak ya da onlara Allah ile ilgili, Peygamber ile ilgili sorular soracak bir öðretmen getirerek bu þekilde gecelerini mutlu etmek gerekir. Sorulara doðru cevap verene hediyeler daðýtmak çok önemli. Meselâ Peygamberimizin adýný bile bilmeyen ilkokul çocuðu gördüm ben. Bütün komutanlarýn adýný biliyordu ama Peygamber in adýndan bîhaberdi. Onun için biraz Peygamberimiz ile ilgili bilgi vermek, Peygamber i çok sevmesi gerektiðini öðretmek, Allah'ýn o sonsuz büyüklüðünü, ne kadar affedici olduðunu öðretmek için Ramazan büyük bir fýrsattýr. Eðlence ile bunlarý yapmak lâzým, korkutarak deðil. Müge Doðan: Peki eskiden hep böyle mi geçerdi Ramazan? Sanki eskiden zaten hep böyle yaþanýrmýþ ama biz artýk hakkýný veremiyoruz Ramazanýn? Cemâlnur Sargut: Aslýnda bu biraz çevre meselesi. Eskiden böyle deðildi. Bilakis bu kadar bile güzel deðildi. Çünkü eskiden daha kapalý devreler yaþadýk biz. Ýhtilâl devreleri yaþadýk. Yani bugünkü Sultanahmet teki gibi bir ramazan zevki yoktu Ýstanbul da ama bizim çevremiz çok güzel olduðu için, ramazaný zevk haline getiren insanlar olduðu için biz güzel yaþadýk. Çocuk iftarlarý, büyük iftarlarý yapýlýrdý Hattâ

hocam, daha sonra büyük otellerde de zengin aile çocuklarý ile kimsesiz çocuklar yurdundan gelen çocuklarý birleþtirerek o zevki yaþattý. Noel de Hýristiyanlarýn duyduklarý zevki biz ramazan gecelerinde yaþamaya baþladýk. Çocuklarýmýza da onu anlatmaya baþladýk. Yani çevrenin çok büyük önemi var. Âmin alaylarý, Kur an dersleri, sünnet merâsimleri Bunlar çok önemli. Þimdi çok yanlýþ bir âdet var maalesef. Ýslâmî kesimde de daha doðar doðmaz çocuðu sünnet ediyorlar, acý çekmesin diye. Hayýr, bu çok yanlýþ bir þeydir. Çünkü çocuðun onu hissetmesi ve erkekliðe geçiþini idrak etmesi, o sünneti hayatý boyunca unutmayacak bir zevk hâline getirmesi lâzým. Parasý yoksa çocuðuna bir tane kýyafet alýr, yâhut birinden bir kýyafet bulunur ve mübârek yerler gezdirilir, arkadaþlarý dâvet edilir, evde bir sünnet yemeði yapýlýr. Eðlenceler tertiplenir. Yani sünnetin zevkini çocuðun yaþamasý lâzým. Çocuk iftarlarý, kandil geceleri... Bunlarý çok büyük eðlencelerle zevkli þekilde kutlamak çok önemli, çocuklara sevdirmek açýsýndan. Bizim yüzlerce Noel imiz var. Onlarý Noel gibi geçirtelim ki Noel e ihtiyaç duymasýn çocuklar. Þimdi Noel i hoþ bir þey gibi görüyorlar ama biz kandilin zevkini, ramazanýn zevkini öðretirsek onlarý kopartýrýz o sýkýntýdan.


Bayram bir kaçma günü deðildir, hiç olmazsa bayramýn birinci günü ailelerimizle beraber olup sonra tatile çýkalým Müge Doðan: Peki hocam eski bayramlar? Cemâlnur Sargut: Eski bayramlar çok güzeldi. Bugün de tabiî güzel ama ne olsa insan hep bir eskiyi özlüyor benim yaþýma geldiði zaman. Sabaha kadar baþýný beklediðim kýrmýzý rugan ayakkabýmý hiç unutmuyorum. O benim hayatýmda aldýðým en güzel hediyeydi babamdan.Yani çocuklara yeni bir þey, meselâ onlarýn istediði kýyafeti alýrsak, bayram o kýyafet gibi gözükür onlara Ama çocuðu aþýrý beslersek yani ona her gün elbise alýyorsak, bu sefer bayramda ona aldýðýmýz elbisenin kýymeti kalmaz. Yani bayramý hiç sahip olmadýðý bir þeylere sahip olma günü olarak görmeli çocuk. Onun için çocuklarý çok beslemeyip bayrama býrakmak lâzým. Tabiî biz çok þanslýydýk çünkü meselâ lunaparklar sýrf bayram günü kurulurdu bizim zamanýmýzda. Hattâ benim kardeþim Âsuman ile bir hikâyem var. Ben altý yaþýnda verem olmuþtum, yürüyemiyordum ve onun için de hiçbir yere gidemiyordum. O zamanlar bayram günleri çok güzel bir âdet vardý, büyükler el öpen bütün küçüklere

mendilin içine para koyarlar ve küçükler sýrf mendilin içindeki o paraya sahip olmak için gidip bütün büyüklerin ellerini öperlerdi. Çok güzel bir âdetti. Tabiî Âsuman bir sürü para biriktirmiþ ve herkes bana da yollamýþ para. Âsuman için lunapark fýrsatý var ama o paralarý getirdi, yanýma býraktý ve bana dedi ki ne zaman sen iyileþirsen biz beraber o zaman gideriz dedi. Yani bayram, ramazan kurbiyettir. Ýnsanlarýn yakýnlaþmasý, birbirine sevginin artmasý, bir þekilde öyle veya böyle büyükleri ziyâret, onlarý görmek ve onlara hürmet etme zevkini taþýmaktýr. O bakýmdan çok k ý y m e t l i z a m a n l a r d ý r. M â n e v î büyüklüðünü artýk anlatmanýn mümkün olmadýðýný düþünüyorum. Bayram bir kaçma günü deðildir, hiç olmazsa bayramýn birinci günü ailelerimizle beraber olup ondan sonra tatile, rahatlamak için (tabiî çalýþan insanýn da çok ihtiyacý var) gitmek daha mantýklý geliyor bana. O ilk günün çok önemli olduðunu düþünüyorum aile açýsýndan. Müge Doðan: Hocam çok teþekkürler..


hüseyin gökhan

RAMAZAN NEREDE?

Oðlum Kenan kucaðýmda, balkonda bekliyorduk. Vakit akþam olmak üzereydi. Ezan neredeyse okunacaktý. - Birazdan Ramazan gelecek Kenan, dikkat et tamam mý? - Tamam. Biz dikkatle beklerken, trafiðin gürültüsünün arkasýndan segâh makamýnda naðmelerle süzülüverdi akþam ezaný. Hafif pembeleþmiþ gökyüzünü tatlý tatlý doldurdu. Ýþte yine o gelmiþti, yine ona kavuþabilmiþtik çok þükür! - Koþ Kenan, annene haber ver, Ramazan geldi! - Baba nerdee? Baba Ramazan nerdee? Baba nerdee? - Oðlum duymuyor musun? Ezan okunuyor; Ramazan geldi! - Baba nerdee? Baba Ramazan nerdee? - Haydi koþ, annene haber ver. Ramazan geldi anne de! - Anne Ramazan geldi! Baba nerdee? Baba Ramazan nerdee? Ben hem gülümsüyor hem de düþünüyordum: Sâhi, Ramazan nerede? Henüz üç yaþýna gelmemiþ bir çocuða anlatmak zordu belki ama balkonda otururken Ramazân-ý Þerif in nasýl tezâhür ettiðini düþünmeye baþladým. Önce sadece Ýhlâs-ý Þerif te nüzûl buyurulmuþ olan Samed ismine boyanabilmek için en büyük fýrsatýmýz olan oruç Keþke tüm gün aç ve susuz


kalmayla baþarýlabilse. Fakat çok zor. Kýzmak yok, kötü söz yok, dedikodu yok, kalp kýrmak yok, yalan, iftira hiç yok! Sonrasýnda bir lokma ekmeðin, bir yudum suyun ne derece önemli olduðunu hatýrlatan, ihtiyaçlarýmýzla A l l a h a d ö n ü þ ü m ü z ü n e n a ç ý k tecellîlerinden iftar vakti. Hz. Mûsâ ya dahi bahþedilmemiþ Cemâl i görme nîmetine dünya gözüyle erebileceðimiz belki de tek an Ve o ânýn yaþandýðý sofra: Büyükler, küçükler, akrabalar, dostlar Hep birlikte edilen duâlar Kendininkinden ziyâde komþusunun, ihtiyaç sahibinin açlýðýný, susuzluðunu dindirmeye çalýþan müslümanlar Tüm gün aç kaldýktan sonra aslýnda yine bir tas çorba, bir kap yemekle karnýn doyduðunu hatýrlayan, yemenin içmenin ötesine bakmayý öðrenen insanlar Þu fýrtýnalý dünyada güvenle tutunabileceðimiz Allah ýn ipi Kur ân! Bu ayda inmiþ yedi kat semâdan gönüllerin efendisine Þimdi de bizlerin gönüllerine iþlemesi için bir fýrsat! Câmilerde, evlerde okunup binlerce kez hatmedilecek. Kocaman yeryüzünde her an bir âyeti okunuyor olacak. Fâtiha kilitli kalplerimizi açacak tekrar. Kýssalarýn en güzeli Yusuf Sûresi okunacak milyonlarca kez. Yâ sin le Peygamberimiz belki milyarlarca kez idrâk edilecek. Ýnþirah la göðüslerimiz açýlacak, tertemiz kar sularýyla yýkanacak kalplerimiz Nur Sûresi ni okurken, Fetih Sûresi fethedecek bizleri tekrar tekrar. Ýslâm ý, teslim olmayý öðreneceðiz Bakara ile Ayetü l Kürsî, Felâk ve Nâs muhâfýzý olacak tüm sevdiklerimizin. Yüzlerce

lisan konuþan insanlar, bu ay Allah ýn lisânýný öðrenmeye gayret edecekler. Bu lisan dille deðil, kalple konuþuluyor, lâkin telâffuzu çok zor Kenan! Ramazân-ý Þerif âdetâ bayramýn ta kendisi. Fakat kurban olduðum Allah bir de bayram bahþetmiþ bizlere. O bayramdan önceki geceyi, Arefe gecesini de O vermiþ bizlere. Bu muazzam ayý Efendimiz in bize yakýþtýracaðý þekilde idrâk edip bayramýnýn arefesinde ârif olmak nasip olur mu fakirlere? Þüphesiz, Allah dilediðine hesapsýz rýzýk verir.


RAHMETÝNE SIÐINMAK

Ramazan ayýnýn ayrý bir büyüsü ve güzelliði var. Allah ýn rahmetinin üzerimize yaðdýðý bir ay, ramazan ayý. Onbir ayýn sultaný, kýsacýk bir süre bile olsa Allah ýn ihtiyaçsýzlýk sýfatýna bürünmemize sebep oluyor.

banu büyükcýngýl

Ben onbir ay boyunca açlýða hiç dayanamayýp, iki saatte bir bir þeyler atýþtýrýrým. Ramazanda 16 saatten fazla yemek yemeden nasýl durduðumu önceleri anlamýyordum. Çok þükür ki Allah istediði ve izin verdiði için oruç tutabiliyorum. Aslýnda tutabiliyorum kelimesi çok abes. Allah ýn sonsuz rahmet ve tenezzülü sayesinde saatlerce aç durabiliyoruz. Her þeyin baþýnda boynu bükük bir þekilde edilen niyetin olduðunu düþünüyorum. Niyet edip baþlýyoruz oruca, Allah a doðru bir adým atýyoruz. O da kulunu boþ göndermez, bir adým atana koþarak gelir ve yetiþir. Onun içindir ki ben oruç tutuyorum demek çok büyük bir edepsizlik gibi geliyor bana. Allah ýn lutfu ile olan bir hâdise þeksiz þüphesiz. Oruç tutmanýn sadece aç kalmak olduðunu zannediyordum önceleri. Etrafýma sorardým, niye oruç tutuyoruz, diye. Hocam Cemâlnur Sargut ile tanýþana kadar hiç tatmin edici bir cevap

alamamýþtým. Aldýðým cevaplar, beylik laflar, korkutucu ifadeler vs. þeklindeydi. Benim gibi âsî meþrepli birini soðutup kaçýrtmaktan baþka bir iþe yaramamýþtý. Gerçek cevabý alamamýþtým ve bir süre sonra vazgeçmiþtim sorularýma cevap aramaktan. Herkes baþka türlü biliyormuþ Allah ý. Kiminin Allah ý korkutucu, kimininki cezalandýrýcý, kimininki ise seven ve affeden Ben Allah ý son bahsettiðim gibi bilen birini hiç tanýmamýþtým hocamla tanýþana kadar. Benim karþýmda hep kýzan ve cezalandýran bir Allah olduðunu zannediyordum. Sorularýmýn cevaplarýný bulamayýnca ben de kýzmýþtým ve hattâ küsmüþtüm. Hâþâ, ben kim oluyordum da Allah a küsüyordum, edepsizlik diz boyu... Yakýnlarýmýn söylediðine göre Allah ýn istediklerini yaparsam, -oruç namaz vs. gibi- o zaman beni sever ve beni ödül olarak cennete alýrdý. Ýslâmiyet sadece Ýslâm ýn beþ þartýndan ibâretmiþ gibi anlatýlýyordu. Teslim olmak, yalan söylememek, kýrmamak, kýrýlmamak, yani Ýslâm ýn iç mânâsý yoktu. Ne zaman ki seven, affeden, hatâ yapýnca uyaran, cezâyý adam olman için veren ve hep koruyan bir Allah olduðunu öðrendim, iþte benim o âsî meþrebim durdu ve Allah ýn rahmetine sýðýndý. Ve bundan sonra ibadette zevk haline gelmeye baþladý. Bütün edepsiz hal ve hareketlerimden Allah ýn rahmetine ve affediciliðine sýðýnýrým. Þimdilerde ramazan ve ramazan bayramý benim için en kutsal zamanlar. Oruç tutmaktan zevk aldýðým, âdetâ Allah ýn samet sýfatýný bir gýdým bile olsa


tatmaktan memnun olduðum bir hâl aldý. Benim için hiçbir þey ifade etmezken sâkinleþtiren ve meþreben yumuþatan bir ay bu ay. Allah ýn kendisine biraz daha yanaþmamý nasip etmesi ve affýna sýðýnarak rahmetiyle kusurlarýmý affetmesi niyâzýyla...


SÂMÝHA AYVERDÝ DEN RAMAZAN ÜZERÝNE Ramazanda Ýstanbul Ramazanlarda Ýstanbul, görücüye çýkacak bir kýz kadar heyecanlý hazýrlýklarla içten içe coþar ve didinirdi. Evlerden konaklara, kenar sokaklardan cadde ve meydanlara kadar her köþenin kendine mahsus bir tavýr deðiþtiriþi, kendine bir çeki düzen veriþi olurdu. Boþ arsalara çeþitli eðlence çadýrlarý kurulur, iþi bozuk giden dükkânlardan birkaçý hemen boþaltýlýp atýþ yeri haline sokulurdu. Dekor basitti: Dükkân önünü boydan boya kesen bir tezgâh hem tüfenk dolduran, hem de yeni yetiþme müþterileri etrafýna toplayan yüzüne bakýlýr iki Rum kýzý. Dükkânýn karþý duvarýnda ise, kurumuþ yarasalar gibi, muayyen niþan delikleri olan üç beþ manken. (1) Ramazan hangi aya düþerse düþsün, at canbazlarý, sirkler, Pandomim, hokkabaz truplarý da þehre o mevsimde akýn ederlerdi. Kahvelerle çayhanelerde büyük temizlik, gene ramazan ý karþýlayan haftalar içinde yapýlýr, hele mýzrabý ve yayý bizi dertli, çýlgýn, periþan eden, mutî,

muztarip, çaresiz kýlan Tanburî Cemil Bey, bu çayhanelerde, daha çok, ramazanda çalardý. (1) Ya evler.... Silen süpüren, ölçen biçen, takýp takýþtýran evler... Evvelâ su içinde pembeleþen topuklarla tahtalar oðulur, camlar silinir, minder yaygýlarýndan küp bezlerine kadar bütün eþyanýn en yenisi seçilir; bakýrlar kalaya verilir, iftarlýklar ve sahurluklarla dolan kilerler nizama konur, yalnýz yukarýdan aþaðý elden geçen evde, hemen tek ihmale uðrayan nokta, sokak kapýsýnýn tokmaklarý olurdu. Zira Türk, görünüþe omuz silken, babadan kalma bir zihniyetle en geç bu iþi düþünür, ya da hiç hatýrýna getirmezdi Fakat bu ihmalde, biraz da çýplak kolunu evinden dýþarý uzatamayan kadýnýn çaresizliðini de aramak lazýmdý. Bu yüzden de konak kapýlarýnýn iri pirinç halkalarýný parlatmak, halayýklarýn deðil, ayvazlarýn ve uþaklarýn vazifesi idi. (1)

Ramazan ve Oruç Allah ýn insanlara, Yap, yapma! dediði hiçbir emri yoktur ki, beþerin maddesi ve mânâsý için faydalý olmasýn. Ýþte oruç da bunlardan baþlýcasýdýr. Senede bir ay olsun, bünyeyi tehdit eden tokluða karþý, açlýk kýlýcýyla muhârebeye giriþmenin inkâr götürmez faydalarý vardýr. Uzviyette biriken ve kýl damarlarýnda yerleþen zararlý maddeleri def eylemek ve hiçbir ilâcýn atamayacaðý zehirleri söküp çýkarmak, ancak perhize verilmiþ bir kudrettir. (2)


Fakat orucun gerçek esprisinde, ferde ve cemiyete müteveccih olan emir oruçlu kimsenin ayný zamanda dilini ve gönlünü kin gibi, kibir gibi, yalan gibi, hilekârlýk ve kalp kýrýcýlýk gibi nefsânî hýrslara karþý kapalý tutmasýdýr. Bu, orucun gerçek yönü, mânevî cephesi ve asýl kazancýdýr. Bu itibarla da oruç, bir ferâgat ve nizam silsilesidir. (3) Ýnsanoðlunun, egosu elinden hürriyetini kurtarmasý, kendi kendinin esâretinden sýyrýlacak bir kemâl ve cemâl duraðýna ulaþmasý, böylece de hayvânî ve nefsânî kuvvetleriyle çarpýþýp onlarý yenmesi ve bendelikten azatlýða eriþebilmesi, bir cenk ve cihat manzarasýnýn ta kendisidir. Onun için de, bir irâde ve ruh terbiyecisi olan oruç, bir yandan mukavemeti ve tahammül kudretini arttýrýrken, açlýk elemini duymak hususunda zenginle fakiri birleþtirmek, öfke ve gazap ateþi üstüne sabýr suyu dökmek gibi günlük hayatýn basamaklarýna kadar kolaylýkla iner. (2) Ama ibâdeti, Allah la kul arasýnda bir sýr, bir ilâhî nimet bilmeden, idraksiz bir otomatizm havasý içinde yerine getirenler için, orucun bir külfet olacaðý tabiîdir. Halbuki ibâdetten maksat, kendini bilme yolunun üstündeki dikenleri kaldýrmak, bizi bize yabancý, hattâ düþman kýlan kibirleri, gururlarý, gösteriþleri, riyâlarý temizlemektir. (2) Tahkik ehli indinde oruç, üç ayrý derecede mütâlâa edilmiþtir: Halkýn orucu, kendini yemekten, içmekten ve

diðer haramlardan korumak. Bir üst derecenin orucu; eli, ayaðý, göz ve kulaðý ile, bütün uzuvlarýný maddî olduðu kadar mânevî yasaklardan da sakýnýp Allah tan gelen kahrý ve lutfu birlemek, her yerde Hakk ý görerek, cümle mahlûkata muhabbet eylemektir. Daha bir üst derecenin orucu ise, Allah tan gayrý her þeyden perhiz etmek, nefsin hevâ ve hevesinden geçip Hak muhabbeti lezzetini bulmaktýr. Ben beni terkeyledim gördüm ki aðyar kalmadý Hep Hakk oldu cümle âlem þehr ü bazar kalmadý. diyebilmek, iþte bu ulu kiþilerin kârý olmuþtur. (2)

Kýssadan Hisse Bir gün efendimize bir karpuz hediye getirmiþler. Ömer e Haydi kes de yiyelim buyurmuþ. Nasýl olur? Ramazan, oruçluyuz demiþ. Ebû Bekir gelmiþ, bu sefer ona teklif etmiþ. O da Aman ya Resûlallah, þimdi ramazan demiþ. Ali gelmiþ, Kes þunu yiyelim deyince, vurmuþ býçaðý... Hepsi birden Ne yapýyorsun, ramazan? demiþler. Ali Ama bize ramazaný öðreten bunu emretti! demiþ. (4)


Kaynaklar (1) Sâmiha Ayverdi, Ýstanbul Geceleri,Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2007, s. 40-42 (2) Sâmiha Ayverdi, Milli Kültür Mes eleleri ve Maarif Dâvâmýz, Kubbealtý Neþriyatý, Ýstanbul, 2006, s. 331-334 (3) Sâmiha Ayverdi, O da Bana Kalsýn, Kubbealtý Neþriyatý, Ýstanbul, 2013, s.132 (4) Sâmiha Ayverdi, Mülâkatlar, Kubbealtý Neþriyatý, Ýstanbul, 2005, s. 220.

Hazýrlayan: Banu Yýlmaz



ORUCA TIBBÎ BAKIÞ Ramazanýn yaz aylarýna geldiði bu yýl oruç tutmanýn fayda ve zararlarý üzerine sýk sýk tartýþýldýðýna þâhitlik eder oldum. Ben, oruç tutmanýn faydalý olduðuna inanýyorum. Aksi hâlde, insanýn ruh ve beden saðlýðýný bir bütün olarak görüp ikisini birden ihyâ etmeye çalýþan Ýslâm dininin þartlarýndan biri olmazdý diye düþünmekteyim. Bu inancýma týbbî bir delil ararken, Dr. Halûk Nurbâki nin orucun faydalarý konusunda bir yazýsýný buldum. Bu yazýnýn hem benim gibi orucun faydalarýný merak edenlere bir cevap olmasýný hem de vücûdumuzda olanlardan haberdar olmamýza vesile olmasýný dilerim. Hayat getiren nimet oruç Eðer gerçekleri anlýyorsanýz, her güçlüðe raðmen oruç tutmanýz sizin için daha hayýrlýdýr.

ayça

Bilindiði gibi Sûre-i Bakara nýn 4 âyeti (183-187) dinimizin temel ibâdetlerinden orucu emretmekte ve þartlarýný bildirmektedir. Orucun maddî-mânevî hikmetleri saymakla bitmez. Biz 184. âyetin son cümlesinde vurgulanan hikmetleri týbbî açýdan açýklayacaðýz. Âyetin bu bölümüne dikkat edilirse, zor

þartlarda bile oruç tutmanýn hayýrlý olduðu, dolayýsý ile bizler için birçok nimetler getirdiði vurgulanýyor. Bu h i k m e t l e rd e a n c a k g e rç e k l e r i anlýyorsanýz fark edilir buyruluyor. Yakýn yýllara kadar oruç, sindirim sistemi açýsýndan bir dinlenmeden ibâret sanýlýrdý. Týp ilerledikçe anlaþýldý ki, oruç týbbî bir mûcizedir. Ýþte âyetin son cümlesi onun için Eðer siz gerçekleri anlýyorsanýz diye baþlamýþtýr. Þimdi ( ) orucun bilimsel açýdan saðlýðýmýza neler getirdiðini özetleyelim. Orucun sindirim sistemine etkileri: Sindirim sistemi bilindiði gibi çok kalabalýk bir organlar ailesinden kuruludur. Aðýz ve çenemizdeki tükürük bezleri, dil, aðýz, yutak, yemek borusu, mide, 12 parmak baðýrsaðý, karaciðer, pankreas gibi önemli organlar ve çeþitli baðýrsak bölümleri bu sistemin elemanlarýdýr. Bu sistemin önemli bir yaný bütün karýþýk bu organlarýn bir kompitür sistemle otomatik idare edilmesindedir. Daha yemeðe baþlarken hatta niyet ederken tüm bu sistem kendi görevine göre faaliyete geçer. Tabiidir ki, bu sistem günde 24 saat devamlý çalýþmanýn, çoðu kez sinirliliðin ve yanlýþ beslenmenin etkisi ile yýpranýr. Ýþte oruç tümü ile bu sisteme getirilen yýlda bir aylýk dinlenmedir. Fakat orucun asýl mûcizevî hikmeti karaciðer üzerindedir. Zirâ karaciðerin sindirim sistemi görevinden baþka 15 görevi


vardýr. Sanki ömür boyu nöbet tutan bir görevli gibi yýpranýr durur. Bu yüzden sindirim nedeni ile safra salýnmasý onda diðer görevleri aksatma sorunlarý yaratýr. Oruç süresince karaciðer 4-6 saat istirahat etmektedir. Yukarýda izah ettiðim nedenlerle oruç dýþýndaki perhizler yeterli olmaz. Zirâ onda bir gramlýk yiyecek mideye girdi mi sindirim sistemi kompitürü harekete geçer ve karaciðer hemen faaliyete baþlar. Bilimsel olarak denebilir ki, bu dinlenme senede bir ayý temsil etmelidir. Çaðýmýzýn canýna düþkün insaný her fýrsatta kan tahlili yaptýrarak kendini emniyette hissetmek ister. Halbuki karaciðer hücresi dile gelse Bana yapacaðýn en büyük yardým oruçtur diyecektir. Orucun karaciðere yardýmý bir yandan da kan kimyasý yolu iledir. Karaciðerin en güç görevlerinden biri alýnan besinlerle yakýlan besinleri dengede tutma zorluðudur. Vücuda giren her besini depo etmek ya da kanda yanmasýný biçimlendirmek zorundadýr. Halbuki oruçta, özellikle gündüz besin alýnmamasý nedeni ile karaciðer bu besin depolama iþinde fevkalâde rahatlar. Ve bu rahatlýk sýrasýnda vücut için hayâtî önemi hâiz globülinler hazýrlar. Bu sâyede korunma sisteminiz güçlenir. Orucun, çok hassas birer organ sayýlan yutak ve yemek borusu üzerinde dinlendirici etkisi de paha bilmez bir nimettir.


Midenin oruçtan aldýðý etkilerin tümü olumludur. Mide tüm salgýlarýnda þartlý salgý salar. Bu nedenle aç kalýnca asit birikimi olduðu halde, oruçken asit birikimi olmaz. Zirâ oruca niyetle birlikte asit salgýsý durur. Mide kaslarý ve salgý hücreleri böylece Ramazan boyunca dinlenmiþ olur. Arýzasýz, hastalýðý olmayan bir mide de, iftarda gayet güçlü olduðu için, hayatýnda hiç oruç tutmamýþlarýn mesnetsiz iddialarýnýn tersine baþarýlý bir sindirim yapar. Oruç baðýrsaklara da hem salgý hem hareket eden kaslar açýsýndan tam bir dinlenme saðlar. Baðýrsaklarýn iç derileri ardýnda temel savunma sistemimizin bir parçasý olan PEYER plaklarý vardýr. Oruçta bu plaklar tam bir revizyona tâbî tutulur. Böylece sindirim yolundan geçen hastalýklarýn tümüne karþý daha dayanýklý oluruz. Orucun Dolaþým Sistemine Getirdiði Nimetler:

ayça

Oruçken gündüz kan hacmi azalýr. Bu olay kalbe ciddi bir rahatlýk saðlar. Daha önemlisi hücre arasýndaki suyun azalmasý doku basýncýnýn azalmasýna neden olur. Halk arasýnda küçük tansiyon denilen doku basýncý kalp için pek önemlidir. Ýþte oruçta küçük tansiyon daima düþüktür ve de kalp rahattýr. Yine günümüz insaný, çeþitli hayat þartlarý nedeni ile tansiyon yükselme-

sinden muzdariptir. Senede bir ay tutulan oruç özellikle küçük tansiyonu düþürür. Orucun dolaþým sistemine en önemli etkisi damarlar üzerine olanýdýr. Bilindiði gibi damarlarý yýpratan, eskiten nedenlerin baþýnda özellikle besin artýklarýnýn iyi yakýlmamasý gelmektedir. Halbuki oruçken iftara yakýn saatlerde kandaki tüm besinler yakýlýr ve artýk kalmaz. Böylece damarlarda yað bezleri ve artýklar daralma yapmaz. Yine çaðýmýzýn temel saðlýk sorunlarýndan olan damar sertliklerine oruç en büyük korunma tedbiridir. Dolaþým sisteminin bir parçasý sayýlabilen böbrekler oruçta dinlendiðinden çok kýymetli bir organýmýz da oruçla saðlýða kavuþmuþ olur. Orucun hücrelere etkisi: Hücreleri en çok etkileyen olay hücre içi ve hücre arasý su dengesini ayarlamadýr. Oruçlu iken hücre arasý su asgariye (en aza) ineceðinden hücre fonksiyonlarýnda ciddi bir istirahata, dolayýsýyla saðlýða kavuþur. Size hücre dilinden bir örnek vermek gerekirse: Hipofiz, Tiroid, Pankreas salgý bezleri Ramazaný hasretle beklemektedir. Hiç deðilse bir ay soluk almalarý için. Orucun Sinir Sistemine Etkisi: Ýyice bilmelidir ki, oruçlu iken bazýlarýnda görülen huysuzluk ve tiryakiliðin sinir


sistemi ile bir ilgisi yoktur. Bu hal nefsden gelen bir tepkidir. Oruçta asýl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibâdeti yerine getirme mutluluðu bizdeki gerginliklerin, huysuzluklarýn hemen hemen tümünü yok eder. Daha içten bir teslimiyetle kederlerimiz bile kaybolur. Günümüzün en önemli týp sorunlarýndan olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar. Orucun bütün gün bizi cinsel arzulardan uzaklaþtýrmasý da sinir sistemi üzerindeki pek çok olumsuz etkiyi kaldýrýr. Abdest ve orucun müþterek özellikleri ile çok ciddi bir düzene kavuþan beyin dolaþýmý sinir sistemindeki saðlýðýn pek açýk bir müjdecisidir. Daha önce deðindiðim gibi, tüm sinir sistemine etkili iç salgý bezlerindeki dinlenme de, orucun bu sisteme saðladýðý yararlarýn bir parçasýdýr. Ramazan boyunca ibâdet zevki ile huzura kavuþan bilinçaltý adeta yýkanmýþ gibi sinir sistemindeki gerginlikleri tümü ile siler. Kan yapýmý ve orucun hikmetleri: Kan kemik iliðinde yapýlmaktadýr. Vücutta kan ihtiyacý belirdikçe refleks kemik iliðini uyarýr. Özellikle zayýf ve kansýzlarda ve de kent biçimi yaþayýþta kemik iliði çok tembeldir. Bu yüzden sarý benizliler gün geçtikçe artmaktadýr.

Oruçlu iken kanda besinler en az düzeye düþünce; kemik iliði uyarýlýr. Bu yüzden, kanlýlarýn tersine, böyle kansýzlar oruç tuttuklarýnda daha kolay kan yaparlar. (Elbette ciddi bir kan hastalýðý olanlar týbbî kontrollerini hekimlerin tavsiyesine göre yaparlar) Oruçlu iken karaciðer dinlenmiþ olduðundan kemik iliðinin kan yapmak için ihtiyaç duyduðu maddeleri daha iyi ve saðlýklý hazýrlar. Orucun bu çok yönlü biyolojik hikmetleri nedeni ile zayýflar oruç tutunca þiþmanlar. Aksine þiþmanlar da oruç tutunca genel saðlýktaki olumlu etkileri nedeni ile zayýflar.

KAYNAK: Nurbaki, H. (1989). Hayat Getiren Nimet Oruç. Kur an-ý Kerim den Âyetler ve Ýlmî Gerçekler (s. 98-102). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfý.


yavuz celep

RAMAZANIN ZORLUÐU


Þu konuþmalar çok yaygýn: Bu ramazan hiç zorlanmýyorum çok þükür. Hava çok serin, güneþ yakmýyor, susamýyorum. Oruç çok rahat geçiyor, hiç sýkýntý çekmiyorum. Oruçla birlikte hava da serinledi, rahatladýk; bu da Allah ýn bir lûtfu Önce garipsedim. Nasýl bir bakýþýmýz var oruca dâir? Keþke biraz zorda kalsaydýk Çünkü oruç bu, insanýn zorlanmasý lâzým. Oruç, üzerimize yapýþtýrdýðýmýz fazlalýklardan kurtulmak için var. Ve bu fazlalýklardan ancak zorlanarak kurtulabiliyoruz. Bir þeyden vazgeçerken sýkýntý yaþamýyorsak ondan vazgeçmemizin mânevî geliþim açýsýndan bize pek katkýsý yok. Fakat sonra þuna inandým: Herkesin tuttuðu oruç, oruç. Herkesin din anlayýþý ve Allah algýsý farklý olduðu gibi oruç algýsý da farklý. Birisi tüm gün yemeyip içmiyor, bu konuda bir zorluk içinde deðil ve bunun için de þükrediyor belki ama aslýnda o kiþi yememe içmeme konusunu sadece bir zorunluðu yerine getirmek için yapýyor. Esas tuttuðu nokta gýrtlaðý deðil; kimi öfkesini tutuyor, kimi nefretini, kimi de þehvetini. Yemek yesin yemesin bu konuyla meþgul deðil Þunu çok iyi bilmek lâzým ki, oruçtaki açlýk ve susuzluk sadece bir þekli yerine

getirmek için var. Bu þekil, bizi zihnî olarak bir noktaya taþýyor ve sürekli o noktada, yani oruçlu olduðumuz ve dikkatli olmamýz gerektiði noktasýnda asýlý kalmamýzý saðlýyor. Yani açlýk ve susuzluðun esas vazifesi orucumuzun korunmasýný saðlamaktan ibâret. Evet, þu da bir gerçek; ister öfkeni tut, ister gýrtlaðýný, ister kýskançlýðýný Ramazan ayý sonlandýktan sonra belki her þey eski hâline dönecek. Belki de bir aylýk eðitim/terbiye yoluyla çok büyük bir dönüþüme mazhar olamayacaðýz. Ama belli kalýplar, þekiller, kanunlar içine girerek neyi ne kadar baþarabildiðimizi test etmek son derece deðerli. Zira bu test, hayatýmýz boyunca istediðimiz dönüþümleri gerçekleþtirebilmek için bir farkýndalýk ve bir özgüven yaratabilir. Bu, Allah ýn bize sunduðu bir örnek. Sanki Benim koyduðum bir aylýk kanunla sen þunlarý yapýp þunlarý yapmayabildin, hadi þimdi serbestsin, kendi kanununu kendin koy ve kýsa süre ile gerçekleþen mûcizeyi hâl haline çevir gibi bir hitap var Ya çeviremezsek? Bu soruya vereceðimiz cevap önemli. Zira vereceðimiz cevapta Allah-Ýnsan iliþkisine dâir bakýþ açýmýz gizli. Yani aslýnda bakýþ açýmýz bütün ibâdetlerimizin özünü ve hakikatini teþkil ediyor vesselâm.


emine ebru

HÂLDEN ANLAMAK


Ramazan bereket, Ramazan paylaþmak Ramazan lokmaný þükre katýk ederek baþkasýna sunmak Her yýl olduðu gibi bu Ramazan da evimizi nurlandýracak misafirler diledim Allah tan. Ve Allah etrafýmdaki dostlarýn yanýsýra bir tane de uzaklardan, Bosna dan gönderdi Ramazan nasibi. Birgün telefonum çaldý ve bir hafta süreyle Ýstanbul u ziyaret edecek Bosnalý bir gence ev sahipliði yapýp yapamayacaðýmýz soruldu. Ertesi gün ondokuz yaþýnda, orucunu seferî olmasýna raðmen- aksatmamakta kararlý, tertemiz bir genç çaldý kapýmýzý: Fadýl. 11 Temmuz 1995. Avrupa nýn orta yerinde, Srebrenica da bir katliam yaþandý. Ayný gün içinde genç, yaþlý, çoluk çocuk demeden, yalnýzca müslüman olduklarý için yaklaþýk 9000 kiþiyi öldürdüler. 23 yaþýndaydým. Vah tüh lerle karþýlasam da nihayetinde benim için bir televizyon haberiydi Srebrenica. Ben neye üzülüyordum ki o zamanlar? Yüzümdeki sivilceye mi? Sýnavýmdaki düþük puana mý? Yoksa karþýlýk alamadýðým aþkýma mý? Fadýl ýn annesi, kocasýný Srebrenica da þehit verirken henüz 21 yaþýndaymýþ. Hayata sýfýrdan baþlarken kucaðýnda bir yaþýndaki oðlu ve eþinin aldýðý þehâdet mertebesinin tesellisi varmýþ yalnýzca. Ken an Rifâî Hazretleri nin annesi Hatice Cenan Sultan, þu öðütle büyütmüþler oðullarýný: Oðlum, insanlarý öyle seveceksin, öyle seveceksin ki, doðumlarýyla çoðalacak, ölümleriyle azalacaksýn.

Bu sözü ilk duyduðumda içindeki fevkalâdeliði anlayamamýþtým: Ýnsanlarýn doðumlarýyla çoðalmanýn ve ölümleriyle azalmanýn çok da zor olmadýðýný sanmýþtým. Ýyi niyetli ve duyarlý her insan gibi ben de bu konuda hassas olduðumu sanýrdým. Deðilmiþ, hiç de öyle deðilmiþ Mesele, yakýn dosta, akrabaya gösterilen yakýnlýk deðilmiþ. Birisiyle aramýz iyiyken, o kiþiyi meþreben kendimize yakýn hisse-diyorken duyduðumuz yakýnlýðýn Hatice Cenan Sultan ýn bahsettiði sevmekle bir alâkasý yokmuþ. Allah ýn kendisine ve tüm yaratýlmýþýna karþý ünsiyet kazandýrdýðý o yâr-ý vefâdarýn hâlindeki bu sevgi ve kucaklama, týpký Allah ýn rahmetinin hepimizi örtüþü gibi öyle ayýrýmsýz ve o kadar karþýlýksýzmýþ ki. Ramazan paylaþmak ama bana yakýn gelip gelmediðine bakmaksýzýn herkesle paylaþmak. Ramazan aç ve susuz kalmak ama dünya üzerindeki tüm aç ve susuzlarýn hâlini hâl etmeye çalýþarak Ramazan alýþkanlýklardan kurtulmak, Ramazan kanaat etmeyi öðrenmek. Her yaradýlmýþý daha iyi anlayýp, daha çok sevebilmek için de bir fýrsat olarak hâl edebilmek Hâlden anlayabilmek Bu Ramazan bunu farkettim. Keþke kalemimden dökülen tüm bu süslü sözleri kesip göðsüme taktýðýmda mânâlarý içime nakþolunabilseydi. Ama ne fayda Her yer Hz. Þems gibi öðretmen dolu ama Hz. Mevlânâ gibi öðrenci nerede?


dilek anderson

GURBETTE RAMAZAN


Ýnsan yakýnýnda sahip olduðu deðerlerin kýymetini bazen bilemiyor. Bu yüzden belki uzaktaki daha kýymetli oluyor... Amerika da ailemden ve ülkemden uzakta geçirdiðim ilk ramazanda bu duyguyu yoðun olarak yaþadým. Amerika daki ilk ramazanýmda, iftar zamaný, ezan sesini duymak için pencereyi açmak istedim, ancak biliyordum ki pencereyi açtýðým zaman duyacaðým þey, derin bir sessizlikti. O zaman düþündüm, ülkemde her gün duymaya alýþtýðým ezan sesi ne kadar özelmiþ ve güzelmiþ Ülkemde yaþarken, günlük koþuþturma içinde o ulvi sese ne kadar dikkat vermiþtim acaba, diye düþündüm. Ramazanda kurulan iftar sofralarý meðerse ne kadar özelmiþ. Aile ve dost meclisinin bir masa etrafýnda toplanýp, ilk suyu yudumlama heyecanýný birlikte yaþamasý, masada bulunan fýrýndan yeni çýkmýþ pidenin o muhteþem kokusu, iftar zamanýnda ev sahibinin yaþadýðý o tatlý telaþ ne kadar güzelmiþ.Ýnsan bunlarýn deðerini, yokluðunda anlýyormuþ. Fakat sonra, birdenbire, nerede olursak olalým, yüce Rabbimizin bizimle beraber olacaðý, zaman ve mekân kavramýnýn sadece biz insanlar için mevcut olduðu düþüncesi aklýma geldi. Sahip olmadýklarýmýzýn üzüntüsünü bir kenara býrakýp neye sahipsek onu en iyi þekilde yaþamalý ve deðerlendirmeliyiz. Bu düþünce ile, daha sonraki günlerde, iftar saatinden önce teknoloji yardýmýyla, internetten bir iftar program bulup hem

onu dinleyip hem iftar yemeðimizi hazýrlamaya baþladým. Sonrasýnda da yine bilgisayardan gelen ezan sesiyle orucumuzu açmaya basladýk. Bazý zamanlarda, gurbeti paylaþtýðýmýz arkadaþlarýmýzýn iftar soframýza eþlik etmesiyle soframýz daha þenlenmeye baþladý. Nerede olursak olalým, ramazaný idrak etmek ve hakkýyla yaþamak dileðiyle, ramazanýnýz ve bayramýnýz mübârek olsun.


Ramazan ayýnýn sonuna doðru geliyoruz. Hepimiz kimbilir kaç mübârek ramazaný böyle geride býraktýk. Her birinin içinde ileride anlatacaðýmýz neler yaþandý, yaþadýk... Geçtiðimiz sene Ramazan a y ý n a d e n k g e l e n A ze r b a y ca n seyahatimiz de böyle güzel hâtýralarla geçti. Bir de Ýstanbul a döner dönmez toplu bir iftar yemeði vermiþti ki Cemâlnur Hocam Meðer bu sofra daha seyahatte iken biz kuruluymuþ çoktan! Hakkýný verebilenlerden olalým inþaallah. ...

elif erhan

DÝKMÝÞ GÖZLERÝNÝ GÜNEÞ E

Havaalanýnda Azerbaycan Parlamentosu adýna milletvekili Ganire Paþayeva ve yakýn çalýþma arkadaþlarý tarafýndan karþýlandýk. Hocamla ayrý arabalara bindirildik. Þehrin Eski Bakü olarak bilinen bölgesinde, Orta Asya Türk-Ýslâm mimarisiyle yapýlmýþ, târihî bir han lokantasýna gelindi. Hocam iftar dahî olsa o saatlerde yemek almadýklarýndan, usûlen oruçlarýný açýp sohbete katýldýlar. Ganire Haným, Hz. Þems in kendisi üzerindeki derin tesirinden bahsederek söze girdi. Bir sonraki gün düzenlenecek panelin konusunu Hz. Þems olarak seçtiklerini anlatýyordu. Henüz bilgimiz olmuþtu. Gözüm, Atatürk Havalimanýndan ayrýlmadan dikkatimi çeken, üzerinde Þems yazýlý gümüþ iðneye takýlmýþtý ki Hocam iðneyi yakasýndan çýkararak Ganire Haným a doðru uzattýlar. Kendisine hediye edilen iðneyi alýrken, ekranlarda izlediðinden ve ta h m i n l e r i n d e n fa r k l ý b i r i s i y l e karþýlaþtýðýný belli ediyordu. Ayrýlýrken,


masada türlü enstantane ile tanýtýlan Azerbaycan a has pilavlar sahur yemeði olarak paketlenmiþ hâlde elimize verildi.

nedeniyle protokol usûlünü yakinen biliyordu. Bendeniz de onlarý izliyor, adýmlarýný takip ediyordum.

Otelimize yerleþtik.

Televizyon programýna yetiþmeye çalýþýrken Bakü nün geniþ ve görkemli caddelerini, hýzla geliþmekte olan bu ülkenin vitrini gibi seyrettik. Azerbaycan ýn kelime mânâsý, alevler ülkesi imiþ. Baþkente inþa edilen yeni prestij yapýlarýnda alev temasý özellikle iþlenmiþ. Bu imajlarda ülkenin gelecek iddiasýna güçlü göndermeler yapýldýðý gözlerden kaçmýyor.

Azerbaycan Parlamentosu kendi misafirlerini devlet protokolü ile aðýrlýyor. Ýlk duraðýmýz Devlet Hýyabaný. Bu adým, ülkemize gelen resmî konuklarýn Anýtkabir e götürülmesi ayarýnda bir ziyaret. Burada bir tarih müzesinde gibiyiz: Topluma deðer katmýþ sanatçý, bilim adamý ve devlet adamlarý, aralarýnda hiçbir fark gözetilmeksizin yanyana defnedilmiþ bir þekilde Azerbaycan tarihinin bir bölümüne þahitlik ediyor. Ganire Paþayeva her bir kabrin baþýnda detaylý bilgi veriyor heyete. Bir mezarlýk gezisi ile, bir yandan ülkenin tarihini bir yandan da Azerbaycan ýn dünya sanatýna, düþünce ve bilim tarihine katkýlarýný öðrenmiþ oluyorsunuz. Hocam, biricik kýymetli babalarý Dr. Ömer Faruk Bey in vaktiyle devrin baþbakaný Adnan Menderes e olan yakýnlýklarý ve vazifeleri gereði belki daha çocukluklarýndan bu tarz protokole pek âþinâydýlar. Kendileri ayný zamanda baba tarafýndan, Osmanlýnýn son Libya valiliði ve Libya Kral nâipliði görevlerinde bulunmuþ, köklü Gannay ailesindendir. Sevgili dostum Neslihan da, eþi Hâmit Beyefendinin, vaktiyle Dýþiþleri Bakanlýðý nda yürüttüðü vazifeleri

Azerbaycan 1917 devrimiyle baðýmsýzlýðýný kazanmýþ. Ancak, kýsa süre içerisinde Ermeni komitacýlarýn yardýmýyla Ruslar Bakü'ye yeniden hâkim olmuþ ve Müslüman katliamlarý yaþanmýþ. Bunun üzerine Nuri Paþa komutasýndaki Kafkas Ýslâm Ordusu, Bakü Sovyeti, Britanya Ýmparatorluðu ve Beyaz Ordu karþýsýnda Bakü Muharebesini kazanarak Bakü'de yeniden Osmanlý sancaðýný dalgalandýrmýþ; ancak, 1918'de imzaladýklarý Mondros Mütarekesiyle Osmanlý kuvvetleri Azerbaycan topraklarýndan çekilmek zorunda kalmýþ. Bolþevik Kýzýl Ordu birlikleri iki yýl sonra Azerbaycan'a girmiþ ve sonrasýnda Türkiye Moskova Antlaþmasýyla Azerbaycan üzerindeki haklarýndan tamamen ferâgat etmiþ. Dili, dini ve kendi öz deðerleri 70 yýllýk Sovyet istilâsýnýn baskýsý altýnda horlanmýþ,


Türkiye ye nazire edercesine 30 Aðustos 1991 de ilân ettiði baðýmsýzlýða raðmen, bugünkü Rusya nýn da desteðiyle baþýnda hâlâ önemli bir Ermenistan problemi bulunmaktadýr. Ganire Paþayeva, Azerbaycan ýn bu konudaki devlet sözcüsüdür. Ermenistan a sert çýkýþlarýyla tanýnmaktadýr. ..

elif erhan

Katýldýðýmýz televizyon programý canlý. Halkýn alâkasý büyük. Ýzleyiciler programa telefonla katýlabiliyor. Herkes, Hocam evlerine konuk olmuþçasýna heyecanlý. Türk televizyonlarýnýn ve tasavvufun Azarbaycan dan yakinen izlendiðini, Hocamýn herkes tarafýndan tanýnmasýndan anlýyoruz. Yine gelin diyorlar. Bir Azeri aðýtý okunuyor, topyekûn bir milletin yýllarca nutkunda tutulup kalmýþ dilleri için. Bir milleti millet yapan dil kavramý üzerinde duruyor Hocam. Türkiye den getirdiði mesaj ise alýþýlmýþýn çok dýþýnda. Tasavvuf kürsüleri, enstitüleri kuralým, diyor. Ganire Haným, Azerbaycan ýn büyük mutasavvýflarý Mehemmed Bakuvî, Ebülferec Zencânî, Nesimî ve Gencevî yi andýkça aralarýnda daha da ortak bir dil oluþuyor. Sonrasýnda târihî yerleri ve müzeleri geziyor, Þirvanþahlar Sarayý ve her fýrsatta ismi anýlan Bakuvî Hazretleri nin türbesini ziyaret ediyoruz. Ýftar için bizi, daha iki gün beraber olacaðýmýz aðýr bir heyet bekliyor. Her

ne kadar resmî bir iftar dâveti veriliyor olsa da Bakü sokaklarýnda ve bulunduðumuz ortamlarda Ramazan ayýnýn varlýðý pek de hissedilmiyor. Daha çok belli ritüeller aracýðýyla eski bir kültürü canlandýrmaya çalýþan bir hareketlilik var. Bu çalýþmalar, devlet eliyle Din Ýþleri Bakanlýðý tarafýndan yürütülüyor. Kendi yazýlý ve sözlü kültürleriyle din arasýndaki baðlar, yeniden keþfedilmeye ve diriltilmeye çalýþýlýyor. Bulunduðumuz resmî dâvet, Din Ýþleri Bakanýnýn Azerbaycan milli kültür ve deðerlerinin birleþtiriciliði üzerine yaptýðý bir konuþmasý ile açýlýyor. Ardýndan, Türkiye nin Din Ýþleri Ataþesi Ýslâm ýn hoþgörüsünden bahsediyor, ramazanýn ve oruç tutmanýn önemini anlatýyor. Son konuþma Hocamýn. Hocam bütün insânî deðerlerin ancak Ýslâm la kemal bulacaðýný, madde ve mânâ âlemini birleþtirmenin yolunun Ýslâm tasavvufundan geçtiðini, dinde en önemli ölçünün edep ve Peygamber Efendimizin ahlâkýný kazanmak olduðunu anlatýyor. Allah ýn her yeri ve her þeyi kuþattýðý, her an huzurda olduðumuzun idrâki ile yaþamamýz gerektiðini söylüyor bir kez daha. Þükür ve ibâdet etmenin iç mânâlarý üzerinde durarak bu konularda gelen sorulara cevaplar veriyor. Toplantý sonrasýnda kendisiyle ayrýca konuþmak isteyenlerle görüþerek, gecenin sonunda tüm nezâketiyle herkesle tek tek vedalaþýyor.


.. Bunca devlet protokolü, Devlet Hýyabaný derken, iftar sonrasý misafirperverlik gereði sahur için bize hazýrlanmýþ olan pilav paketleriyle kalmýþtýk. Sevgili Neslihan la tin tin odamýza dönerken þimdi ne olacak bunlar diye düþünüyorduk konuþmadan. Tâ ki Hocam onlarý yine dolaba kaldýrýn deyinceye kadar. O pilavlarý, hele o son gece odamýzýn küçücük buzdolabýna nasýl sýðdýrdýðýmýzý tam hatýrlamýyorum. Çok þükür son paketi de yerleþtirip dolabýn kapaðýný sýkýca kapatabilmeyi baþardýk. Artýk ne olacaksa olacaktý. Ertesi sabah zorlu bir panel bizi bekliyordu. .. Panelde bir bakan, bir milletvekili, iki meþhur öðretim üyesi, iyi çalýþýlmýþ bir protokol hazýr bulunuyor. Toplantýnýn asýl konuþmacýsý Hocam. Baþlýyor panel. Bir yanda çaðlara damgasýný vurmuþ devlet geleneðiyle dünyanýn en eski medeniyetlerini içinde barýndýran, vakarlý bir tevâzuu ve az söyleyerek anlatabilmenin kemali, diðer yanda yýllarca esâret görmüþ ateþler ülkesinin kendini bunca yýlýn acýsýný çýkarýrcasýna ifâde edebilme gayreti... Konu: Hz. Þems. Ateþler ülkesi, közleri kendi öz baðrýnda tüten bir ateþe düþmüþ. Geçmiþte kültürünü, dilini, dinini kasýp kavurmuþ alevlerden baþka

bir ateþin peþine düþmüþ, gözlerini dikmiþ güneþ e! Toplantýnýn sonunda, iki gündür Hocamý dikkatle izleyen bakanlýk heyetini temsilen ilgili bakan yardýmcýsý, tasavvuf alanýnda akademik eðitim verecek bir bölümün kurulmasý yönünde gerekli resmî giriþimde bulunacaklarýný açýkladý. Ayrýca, Hocamdan kendi birikim ve baðlantýlarý ile bu alanda ders verecek kiþileri Azerbaycan a yönlendirmesi dileðinde bulundu. Gezinin görünür maksadý böylece hâsýl olmuþ oluyordu. Ötesini biz bi lemeyiz. Bakan tarafýndan panel moderatörüne toplantýyý sonlandýrmasý için bir küçük not iletilmiþ olmasýna raðmen söz bir türlü bitmek bilmeyince, hocalarýn hocasý diye tanýnan meþhur zat, moderatörü omzunun üzerinden saðlam bir yumrukla uyarmýþ, bu da gezinin unutulmayacak anlarýndan birisi olmuþtu. Bir de Ganire Haným ýn Bakü den ayrýlýþýmýzý ifâde ederken tatlý Azerbaycan lehçesiyle gonahlarý göçürtüyoruz demesi, oldukça yoðun geçen programý özetler gibiydi bizim için. Son bir program daha bekliyor bizi. Öncesinde bir Þiî camiine gidildi. Bir haným sultan inþa ettirmiþ camiyi. Kabrini ziyaret edip duâmýzý okuduktan sonra, namazýmýzý Aliyü l Veliyullah' lafýzlarý arasýnda zevk içinde kýldýk. Birazdan Ganire Paþayeva ile Azerbaycan ýn en çok izlenen TV kanalýnýn


elif erhan

en çok izlenen programýna konuk olarak katýlýp Bakü resmî programýný tamamlamýþ olacaktýk. . Yüzbinlerce Türkün Ermeniler tarafýndan Azerbaycan'ýn bir parçasý olan Daðlýk Karabað ve Ermenistan topraklarýndan sýnýrdýþý edilmesiyle baþlayan acý süreç, 20 Ocak 1990 günü Bakü'de yapýlan gösterilerde 132 göstericinin Sovyet askerleri tarafýndan öldürülmesiyle sonuçlanmýþtý. Karabað'daki Ermenilerin 1992'de baðýmsýzlýklarýný ilân etmeleri Azerilerle Ermeniler arasýnda Karabað Savaþý ný baþlatmýþ, Rusya'nýn desteði sayesinde kýsa zamanda Ermenistan'ýn lehine dönen, tarihe Hocalý Katliamý olarak geçecek olan savaþta 25 Þubat 1992 günü yüzlerce Türk Ermeniler tarafýndan öldürülmüþtü. Ayrýlmadan evvel Azerbaycan ýn yýllardýr verdiði savaþýn þehitlerini ziyaret etmek istiyor Hocam. Bu milletin onca acýya nasýl dayandýðýný, göðsünü nereye dayayýp baþýný nerelerde serinlettiðini, devam etme gücünü bulduðu köklerindeki iman hazinesini göstermek ister gibi bize Otele dönmeden önce resmî heyetle þehitlikte buluþup son vazifemizi yapmýþ olmanýn huzuru ile yola koyuluyoruz. . Hocam ayrýlacaðýmýz sabah otele çok yakýn olan Hazar kýyýsýnda yürümek istediler. Onlar denize bizim baktýðýmýz

gözlerle bakmýyor, ufku görmeyi zorlaþtýran sis perdelerine takýlmýyor gözleri. Bu sessiz yürüyüþün sonuna doðru yeni limanlarýn ve yeni bir þehrin yükseldiði kýyýlara son bir kez daha bakarak Paris e benziyor Bakü. Ancak Batýnýn nizamý ölçüsü, Doðu insanýnýn samimi coþkusu ve aþkýyla birleþmiþ burada dediler. Bir de günbegün buzdolabýna istiflemiþ olduðumuz pilavlarý bugün Ýstanbul a götürmek için hazýrlamamýzý istediler. Mevzu ayýrt etmeden ayný derecede ihtimam gösterebilmek, insaný kâmilin herkese eþit sevgi ve denk muamele etmesindeki sýrlardan birisiydi galiba. . Bu pilavlarýn dolapta bekleyiþlerini, her sefer çöpe gitmekten nasýl kurtulduklarýný, kaç kez sarýlýp paketlendiklerini, Bakü den Ýstanbul a seyahatlerini bir ben bir de Neslihan biliyorduk. Bize sunulduklarý an itibarý ile Ýstanbul a döndüðümüz gün hazýrlanan iftar sofrasýna kurulacaklarýný ise Hocam. Þimdi her bir tane, belki 40 tan fazla kiþiye kurulmuþ bu bereketli sofrada O nun hürmeti ve sonsuz merhametiyle insana karýþýyordu. Kendimi düþünüyorum, hocamla karþýlaþmamýþ olsam, çoktan elimizden çöpe gidecek bu pirinç taneleri gibi, maddî hayatýn kimbilir hangi çöplüðünde olacaktým. Oysa þimdi sâyesinde kendilerinin can ve irfan sofrasýna kurulmuþuz. Bilemediðimiz þükrü bize bildir ya Rabbim!


Birisi Mesih ten söz açar da, Ölüleri nasýl diriltti? derse, öp dudaklarýmý onun önünde ve Ýþte böyle de. Eðer biri ilgi duyup, hâlimi öðrenmek isterse, Kaþlarýný göster ona, iki büklüm dolaþýyor de, Ýþte böyle Olur ya, Þemseddin de Tebriz de, bir kerem eder de, Gösterir vefâsýný inceliðiyle, iþte böyle.

(Divân-ý Kebir, Hz. Mevlânâ)



ÞÜKÜR Þükürler olsun bizi bir Ramazan a daha kavuþturan Allahým... Ýþiten kulaðým, gören gözüm, tad alan damaðým için sana þükürler olsun. Tutmamý nasip etttiðin her oruç için sana þükürler olsun. Bir vesile tutamadýðým günlerde duyduðum suçluluk duygusu ve yürek sýzlamasý için sana þükürler olsun. Ýftarda, sahurda her lokmayý baþkalarýyla paylaþabildiðimiz için sana þükürler olsun. Sofranýn etrafýna onlarca kiþi oturup dakikalarca ezaný beklerken içime dolan huzur için sana þükürler olsun. Ýftar sonrasý çoluk çocuk salondaki halýya saf tutup kýlabildiðimiz her rekât namaz için sana þükürler olsun. Büyüklerine özenerek zor da olsa tuttuklarý orucu alkýþlar arasýnda açan ve kendileri için hazýrlanan özel iftar gecesine kuþ cývýltýlarýna nispet heyecanlarla gelen çocuklarýmýz için sana þükürler olsun. Bugünün Ramazanlarýný bize coþkuyla geçirttiðin ve nerede o eski Ramazanlar diye baþlayan nostaljik kliþeye bizi sokmadýðýn için sana þükürler olsun. Hocamýzýn elinden yiyebildiðimiz tüm madde ve mânâ lokmalarý için, insan olabilmemiz, her yaradýlmýþa karþý ünsiyet kazanabilmemiz ve kendimizde varolan Allah a ait ismin en güzel þekliyle ortaya çýkabilmesi adýna bizim yerimize her yükü taþýyan, bizi irþad eden dostunun varlýðý için sana þükürler olsun.

Emine Ebru


BAYRAMI BAYRAM ETMEK Bayram demek Ankara demekti bizim için! Ankara demek anneanne ve dedenin yumuþacýk, sevgi dolu, koruyucu ve dâimâ kayýrýcý kanatlarýnýn altýnda bütün çocuklarýn ve torunlarýn, Türkiye'nin dört bir yanýndan gelerek toplanmasý demekti. Anneanne ve dede, sevgi demekti, mutluluk demekti, sonsuz bir þefkat ve baðýþlayýcýlýk demekti.

sanem ömürlü

Ýþte aklýmýn erdiði yýllardan itibaren bayram benim için bu bahsettiklerime imkân saðlayan, heyecanla beklenen, anlamýndan haberdar olmasam da getirisinden dâimâ memnun kaldýðým o birkaç güne denirdi. Bayram yaklaþýrken benim ve kardeþimin içine de bir sevinç ve heyecan düþerdi. Her sene yolun baþlangýcý Türkiye'nin bir köyü ya da kasabasý olurken, varýþ noktasý dâimâ Ankara'nýn her dâim yokuþ yukarý Cebecisi olurdu. Babamýn inþaat mühendisi olmasý nedeniyle bizim de mekânlar ve þehirler ile hukukumuz ancak bir proje ömrü kadar olurdu. Kimi sene Samandað Antakya, kimi sene Aliaða Ýzmir, kimi sene de Eðirdir

Isparta'da baþlayan o telâþ ve coþku, Ankara'da, benim için sadece huzur ve mutlulukla özdeþleþmiþ o küçücük, eski, asansörü ve alafranga tuvaleti bile olmayan, floresanlarý, kýrmýzý ampulleri ve gökkuþaðýný evin dört bir duvarýna düþüren kristal avizeleri ile rengârenk bir apartman dâiresinde doruða ulaþýrdý. Doya doya yaþanýr, sindirilir ve bir sonraki bayrama kadar anneannemin bizim için özenle hazýrladýðý mendile sarýlý bir tesbih ve 10 lira ile birlikte sol iç cebimize saklanýrdý. Anneannemle dedemin 9 metrekarelik yatak odasý ise bizim için evin engüzel mekânýydý. Neden mi? Çünkü o küçücük, sýcacýk ve dâimâ Kâbe kokan odadaki 120 cm lik yatak, evin bütün torunlarýný alýrdý da ondan. Hâlâ düþünürüm; 2 yetiþkAinin bile zar zor sýðabileceði o yataða nasýl olurdu da bir de 4-5 tane torun eklenirdi? Anneannem önce bize ezberlettiði bütün duâlarý okutur, sonra da tek tek "seni kim yarattý, kimin kulusun..." diye devam eden sualler sorar, biz de hýzlýca hepsini cevaplayýp bir an önce dedemin masallarýna geçmek isterdik. Anneannemin bölümü tamamlandýktan sonra dedem Binbir Gece masallarýndan bölümlerle bizi müthiþ bir maceraya çýkartýrdý. Bayýlýrdýk dedemin masallarýna, saatlerce anlatsa bile hiç sýkýlmazdýk. Görürdük sanki tek gözlü devi, sihirli elmalarý, deðirmendeki cini... Öylesine vücut giyerdi ki anlattýklarý, 30 sene sonra bugün bile bu satýrlarý yazarken hâlâ görebiliyorum o görüntüleri. Yemyeþil gözleri ve


bembeyaz sakallarý ile yüzüne bakmaya doyamazdýk dedemin. O varken biz dokunulmazdýk, kimse cesaret edemezdi bize þýþþt bile demeye. Bayram sabahý anneannem, bütün aile için büyük bir kahvaltý hazýrlardý. Bizler kýzaran patateslerin ve patatesli bazlamalarýn kokusuna uyandýðýmýzda, evin erkekleri çoktan namazdan dönmüþ olurdu. Büyükler masanýn etrafýnda birlikteliklerinin keyfini çýkartýrken biz çocuklar da yer sofrasýnda anneannemin dillere destan gözleme ve bazlamalarýný yeme yarýþmasý yapardýk. Olur olmaz, anlamlý anlamsýz, hiç durmadan kahkahalar atar, türlü oyunlar oynar, kâh kýzýp küser, kâh sarýlýr barýþýrdýk ama bir arada olduðumuz için müthiþ bir huzur ve keyif duyardýk. Gün içerisinde misafirler gelir gider, sayýsýz el öpülür, harçlýklar toplanýr, toplar birbiri ardýna patlar, dolayýsýyla da köþedeki bakkal harçlýklarýn yol bulduðu nihâî mekân olurdu. Akþam olup da hava kararýnca yeniden birlik sofrasý kurulur, anneannemin duâlý aðzý ve yavrularýnýn yanýnda oluþundan duyduðu þükür ve minnet duygularý ile piþirdiði o enfes yemekler itinayla mideye indirilirdi. Anneler evin arka odasýnda Ankara'yý tepeden seyrederek sohbet edip, geçen bir yýlýn tüm detaylarýný birbirlerine tek tek anlatýrken, babalar salonda memleket meselelerini konuþur, hemen her konuda da birbirlerine ters düþerlerdi. Eski "Ýlerici

Genç" olan babam memleketin kurtuluþunu farklý bir noktada görürken, saðýn bile ona göre solda kaldýðý eniþtem "yok, o iþ öyle olmaz" diye baþýyla, eliyle jestler yapa yapa babama karþý çýkardý. Mutfaktan tavþan kaný çayýn kokusu gelince herkes damak tadýnda hem fikir olur, ateþli tartýþmalar yerini yumuþacýk bir çay sohbetine býrakýrdý. Televizyon kimsenin umurunda olmazdý, bizler yeterince azýp kudurduktan sonra dedemin dizinin dibinde toplanýp, en meþhur masallarýný dinlemeye koyulurduk. O akýl almaz, büyülü masallar ara sýra annemin, "babaaa, anlatma çocuklara þöyle cinli perili þeyler" demesiyle bölünür ama kimse ona kulak asmaz, biz iþimize bakardýk. Sayýlý gün ya, çabucak geçip gidiverirdi. Teyzemler Türkiye'nin bir ucuna, biz öbür ucuna yola koyulurduk. Yanýmýzda anneannemin yolluk olarak hazýrladýðý nevâlemiz, dedemin masallarý ve geçen birkaç günün tadýna doyum olmaz, 2530 sene sonra bile anýmsarken yüzüme tebessüm, içime coþku ve mutluluk veren anýlarý... Bayram demek Ankara demekti bizim için. Anneannem, dedem ve yýlda bir defa bu vesileyle görebildiðim kuzenlerim. Hârika yemekler, harçlýklar, ateþli tartýþmalarýn ardýsýra gelen kahkahalar demekti. Huzur demekti, birlik demekti. Ne kadar ayrýlýrsak ayrýlalým, ne kadar uzaklara gidersek gidelim, bir sonraki bayram yeniden biraraya gelmek demekti.


NE HABER? Kerim Vakfý Hizmete Baþlýyor!

ümit gülbüz ceylan

Ýslâm ýn yaþam biçimlerinden biri olan tasavvufun kiþilerin ve toplumlarýn ortak dili olabileceði inancýyla yola çýkan ve ülkenin köklü tasavvuf geleneðinin evrensel bakýþýný anlayabilmek ve tanýtmak üzere Cemâlnur Sargut öncülüðünde kurulan Kerim Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý, 28 Temmuz 2013 Pazar günü, Âdile Sultan Sarayý nda verilen iftar yemeði ile tanýtýldý. Kerim Vakfý, tasavvufun günümüz sorunlarýna cevap verip insaný madden ve mânen sýhhate kavuþturan ahlâk anlayýþýný, ayný zamanda ülkeler arasýndaki din, dil, ýrk, mesafe ayýrýmlarýný kaldýran evrensel bakýþýný anlayabilen, yaþayabilen, tanýtan, yüksek ahlâklý, devrin bilgisine sahip, giriþimci, yenilikçi, dinamik ve saðlam düþünceli bir nesil yetiþmesi için resmî ve özel kuruluþlarla iþbirlikleri geliþtirmeyi hedefliyor. Vakýf, Tasavufun Kiþilerin ve Toplumlarýn Ortak Dili Olabileceði Ýnancý Doðrultusunda Çalýþacak Tasavvuf irfânýna olan derin vukûfiyeti, tükenmez aþký ve bilgisi ile karþýmýza

çýkan ve devrin ihtiyacý olan tasavvuf terbiyesini akademik düzeyde vakýflar ve dernekler çatýsý altýnda, hem kendimize hem de insanlýk âlemine tanýtmak amacýyla Amerika ve Çin de Ýslâm kürsüleri kuran Cemâlnur Sargut önderliðinde faaliyet gösterecek olan Kerim Vakfý, eðitim, yardým, kültür, sosyal sorumluluk, her türlü yayýncýlýk ve tanýtým faaliyetlerinde bulunacak. Ülkenin eðitim, kültür ve saðlýk düzeyini yükseltme, ayný amaçla kurulmuþ resmî ve özel kurumlarla iþbirliði yapma ve bu kurumlara yardýmcý olma yaklaþýmýyla hizmetlerine baþlayan Kerim Vakfý için Cemâlnur Sargut þunlarý söylüyor: Ýnsanýn çevresiyle kurduðu iliþkiyi Allah ile irtibat olarak algýlamasý ve buna göre yaþamasý tasavvuftur. Allah ise kulunu hem içeriden hem dýþarýdan sarmýþtýr. O halde bizim tasavvufa çaðýrmamýz, Kur an da da bildirildiði üzere, dýþ dünyada Allah ýn âyetlerini görmekten ve özellikle kendi içimizdeki hakikate yönelmekle hâsýl olan bir zevke çaðýrmaktan ibârettir. Ýftara Sanatçýlar da Destek Verdi Ýftarda Lâ Edrî Topluluðu ve ardýndan da ses sanatçýsý Melihat Gülses ve saz arkadaþlarý birer konser verirken ebrû sanatçýsý Hikmet Barutçugil de Elif serisinden bir eserini gecede vakýf yararýna yapýlan çekiliþe baðýþladý.





MÜTERCiM DEN... Omid Safi, North Carolina Üniversitesi nde Ýslâmî Araþtýrmalar profesörü. Uzmanlýk alaný, Çaðdaþ Ýslâm Düþüncesi ve Tasavvuf. Özellikle Hz. Peygamber in (s.a.v) ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi evliyâullahýn hayatlarýnýn gündelik yaþantýmýzla hâlen devam etmekte olan iliþkisi üzerine çalýþýyor. Safi den, North Carolina Üniversitesi nde kurulan Ken an Rifâî Ýslâm Araþtýrmalarý Kürsüsünün kuruluþuna bizzat þâhitlik etmiþ bir uzman olarak Ken an Rifâî Hazretleri ile kýsa bir yazý istedik. Yazýsýný Türkçe ve Ýngilizce olarak sizlerle paylaþýyoruz.


Kenan Rifâî, tasavvuf geleneðinin ortaçað kavrayýþýndan modern çeþitliliðe geçiþinin ve dönüþümünün tezâhürü olan en önemli Osmanlý/Erken Cumhuriyet Dönemi tasavvuf büyüklerinden biridir. Tasavvuf geleneðinin özelliklerinden biri de devre göre uyum göstermektir: Týpký akýp giden ve etrafýn rengine boyanan bir su gibi. Ortaçað geleneðinde tasavvuf, geleneksel bir silsile modeline baðlýydý ve çoðunlukla tekke ve dergâh gibi kurumsal mekânlarda icrâ edilirdi. Kenan Rifâî de bizzat böyle kurumlarda yetiþmiþ, Rifâîyye, Þâzelîyye, Mevlevîyye ve diðer tasavvuf silsilelerine müntesip olmuþtur. Bununla beraber Kenan Rifâî, etrafýndaki dünyanýn deðiþen tabiatýnýn farkýndadýr ve bu sebeple tüm dünyanýn bir tekke gibi hizmet etmesi gerektiðini düþünmüþtür. Bu deðiþiklikler ayný zamanda 1925 tarihli tekkelerin kapanmasý kanununu da kapsayan Atatürk ün getirdiði yenilikleri de yansýtmaktadýr. Dahasý, Kenan Rifâî tasavvufun üniversitelerde kendine yeni bir yer edinmesi gerektiðini de belirtmektedir. Bu bakýmdan Kenan Rifâî mirasý bizim için birçok yönden önemlidir: Ýlki ve büyük ihtimalle en önemlisi, Hz. Mevlânâ ve Hz.Ýbni Arabî nin öðretilerinin Kur an ýn yorumu ve Hz. Peygamber e ve onun âilesine olan derûnî bir baðlýlýk ile hârikulâde bir þekilde harmanlandýðý son dönem Osmanlý geleneðindeki zirvelerden birini teþkil etmesidir. Mükemmel bir çeviriyle Ýngilizcesi de bulunan Mesnevî Þerhi, üzerinde çok iyi bir þekilde çalýþýlmayý hak etmektedir. Victoria Holbrook un muazzam çevirisi sayesinde bu eser tüm okurlara sunulmuþtur. Son olarak, gerek Türk ve gerekse uluslararasý üniversite öðrencilerinin müthiþ ilgileri, Kenan Rifâî nin tasavvufun ideallerinin üniversitelerde incelenmesi dileðine ithaf olunmuþ kalýcý bir hürmet gibidir âdetâ.


FROM THE TRANSLATOR Omid Safi is a proffessor of Islamic Studies at the University of North Carolina at Chapel Hill. His expertise is on Modern Islamic Thought and Sufism. He works especially on the ongoing relationship between the Prophet's and saints like Mawlana Jalaluddin Rumi's lives with our daily living. As an expert who happened to be one of the firsthand whitnesses to the inauguration of the Ken'an Rifai Chair of Islamic Studies in the University of North Carolina, we have asked from him a short article on revered Ken'an Rifai. We share this article in its original English along with the Turkish translation.


Kenan Rifai is one of the most important late Ottoman/Early Republican Turkish Sufi masters who embodies the transitions and transformations of the Sufi tradition from its medieval conception to the modern variety. One of the characteristics of the Sufi tradition has been its ongoing adaptability: it is like the water the keeps flowing, and absorbing the color of its surrounding. The Sufi tradition in a medieval tradition was tied to a conventional silsila model, and found in institutional homes like the Tekke/Dergah. Kenan Refai himself was a product of such an institutional setting, and featured multiple initiations in the Rifai, Shadhili, Mevlevi, and other Sufi lineages. Yet Kenan Refai was aware of the changing nature of the world aroundhim, and decided that the whole earth was to function as a tekke. These changes also reflected with the changes brought about by Ataturk, including the closing down of the Tekkes through the formal 1925 law. Furthermore, Kenan Refai indicates that the Sufi teachings were to find a new home in the university. In this way, the legacy of Kenan Refai is of importance for us for a number of reasons: first and perhaps foremost, he represents another zenith point of the late Ottoman tradition that offers up such a beautiful combination of the teachings of Mawlana Rumi (Mevlana), Ibn Arabi, combined with commentary on the Qur an and a heartfelt devotion to the Prophet Muhammad and his family. His commentary on the Masnavi (available in a wonderful English translation) deserves to be studied closely, and thanks to the magnificent translation by Victoria Holbrook, it is now accessible to all readers. Lastly, the immense interest among university students in both Turkey and internationally is a lasting tribute to Kenan Rifai s wish that the ideals of Sufism be studied in universities.



Nefis ile Sohbetin Tadý Olduðun þey ne ise o yok. Olmayaný tadýyorsun. Sen tattýðýn þey isen, sen de yoksun. Ne, nasýl, neyi, nerede, ne zaman tadýyor diye sorgulamaya baþlamak demek, aklýn tek baþýna yetmediðinin farkýna varmasýdýr bir anlamda. Ýnsanýn gönlü duruyor. Ona sesleniyor. Akýl, gönlü kendi pusulasý olarak belirleyince ferahlýyor. Sorusu kalmýyor. Sorular, cevap oluyor. Aslen sorular cevaplarýn ta kendisiymiþ. Bu rahatlýk ile birlikte gönlüne yöneliyor. Gönül ile bakmaya baþlýyor insan. Yokluðun idraký ile yok oluyorsun. Herkes ve her þey gibi kalem hâlen hareket ediyor. Herkes ve her þey gibi mürekkep hýzla dökülüyor. Herkes ve herþey gibi kâðýt deðiþiyor. Varlýk kalýyor bir tek. Fazlasý için tüm hareketler, hýzlar, deðiþimler yetmiyor. Ýnsan, yalnýzken aralanmayan kapýlara sahip. Ýstiyor ardýndakini. Yaslanýp teslim oluyor ardýna kapýnýn. Ýstiyor yalnýzca. Onu memnun edebilmiþ olma ümidiyle hâlinden memnun. Çok þükür.

Umut Alihan Dikel


dekorasyon

duygu tükek aydýn

EVDE HUZUR


Bir aydýr oruçlar tutuluyor, iftar dâvetleri veriliyor ve sýra bayramý kutlamaya geldi. Bayramda sevdiklerinize þýk sofralar hazýrlamanýz için size farklý önerilerimiz olacak. Ýþe masanýzýn konseptini belirlemekle baþlayýn. Þirin bir yaz sofrasý mý hazýrlayacaksýnýz, yoksa þýk bir dâvet sofrasý mý? Yazýn bu sýcak günlerinde de bayram sofrasý için çiçek motifli rengârenk bir sofra düzenlemesi seçebilirsiniz. Doðanýn canlýlýðýný yansýtan, neþeli objeleri masanýzýn dekorasyonunda kullanabilirsiniz. Boncuklardan masanýzýn renklerine uygun birbirinden þýk peçetelikler hazýrlayabilirsiniz. Peçetelerinizi fiyonk þeklinde baðlayarak masanýzda þirin bir dekorasyon oluþturabilirsiniz. Misafirlerinizin bayram hediyelerini þýk ve sevimli paketler yaparak bu paketleri sofranýzda dekorasyon amacýyla da kullanabilirsiniz. Bayram yemeklerinizi þýk sofralarda âfiyetle yemenizi ve sevdiklerinizle beraber güzel bir bayram geçirmenizi dileriz.


SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

Kuzu Tandýr ve Ýncir Tatlýsý


Kuzu Tandýr (4-6 kiþilik) 1 kg. kemiksiz kokusuz kývýrcýk kuzu kol eti Taze karabiber Tuz 2 adet defne yapraðý Lavaþ ekmeði Hazýrlanýþý: Eti sýðdýrabileceðiniz çelik veya döküm bir tencerenin içine yaðlý kýsýmlarý alt tarafa gelecek þekilde yerleþtirin. Top karabiberleri dilediðiniz miktarda etinizin içine elinizle gömün. Üzerine defne yapraklarýný koyduktan sonra ocaðýnýzýn en küçük bölümünün, yani kahve piþirdiðiniz bölümün en kýsýk ateþinde 4 saat kadar piþirin. Etiniz lokum kývamýnda piþtikten sonra üzerine tuz ilâve ederek lavaþ ekmeði ve güzel bir çoban salata ile servis yapabilirsiniz. *Ben, lavaþ ekmeðini üçgen üçgen keserek tepsi içine yerleþtirdikten sonra üzerine biber salçasý, zeytinyaðý ve dövülmüþ sarýmsak karýþýmýndan hazýrladýðým sostan sürerek 20-25 dakika 250 derecede fýrýnladým; çok lezzetli oldu.

Taze Yoðurt üzerine Kavak Ýnciri Tatlýsý (1 kiþilik) 2 adet incir 5-6 çorba kaþýðý light yoðurt 1 çorba kaþýðý bal Hazýrlanýþý: Ýncirleri dilimledikten sonra yoðurdu koyduðunuz kâse üzerine yerleþtirip üzerine balý gezdirerek dökebilirsiniz. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.