ARALIK 2009
m u h a r r e m
/
h z .
þ e m s
editörden
Merhabalar...
Biz Her Nefes olarak, bu ay pek zor bir iþe giriþtik. Hz. Þems ten ve yaklaþan Muharrem ayý münasebetiyle Ehl-i Beyt aþkýndan söz etmeye niyetlendik. Kalemimiz bu iki azim meselenin aðýrlýðý altýnda defalarca kýrýldý; onu açýp, yontup tekrar ele almak ceresaretini ve nasibini veren Allah a hamdolsun. Bu ay Cemalnur Hocamýzla yaptýðýmýz þöyleþide, Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin Aralýk ayýnda gerçekleþtireceði Hz. Þems sempozyumu ve yine dernek tarafýndan yakýnda açýlacak olan tasavvuf akademileri hakkýnda çok güzel haberler var. Bu güzel ve müjdeli haberleri alýp gayrete gelen Her Nefes kelemlerinden pek çok güzel nükte var. Aramýza katýlan yeni bir nefesi de hemen size takdim edeyim: Tuðçe Öztürk ten ebru dersleri Bu arada bundan böyle bizlerle hernefess@gmail.com adresinden haberleþebilirsiniz. Yorum ve fikirlerinizi bekliyoruz. *** Vesileyle yaklaþan hicri ve miladi yeni yýlýnýzý kutluyor; Muharrem ayýný hakkýyla idrak edebilmemizi diliyorum. Arzu Eylül Yalçýnkaya
içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Mektup: Aylin Uyar Kalem elimde titriyorum: Yasemin Algül Týrtýl: Yavuz Celep Baþsýz Gövde: Hümanur Baðlý Satýrlar Arasý: Banu Yýlmaz Semâ: Kendine Dönüþ: Kubilay Aktaþ Ebru Sanatý: Tuðçe Öztürk Kur an Cildindeki Aþýk ve Maþuk: Nazende Yýlmaz Babamýn Hac Günlüðü 2 Þaþý Çýrak: Hz. Mevlama da.n... Nim Sofyan Terennümler: Hikmet Nedir? Güneþ Yanýðý: Melike Türkân Baðlý Zâtýn Ýþareti Þems: Gökhan Çalýþkan Ehl-i Beyt i Sevmek: Nazlý Kayahan Hz. Þems Sempozyum Programý
söyleþi
Müge Uçandoðan: Hocam Hz. Mevlana hakkýnda hepimizin az çok mâlumatý var ancak hocasý olan Hz.Þems i hiç tanýmýyoruz. Acaba bize kendilerinden bahsedebilir misiniz?
Cemalnur Sargut: Semih Ceylan Makalat tan yararlanarak: Hz.Þems in melâmet tavrý baskýn olan, ilâhî ve insanî muhabbeti her þeyin baþý sayan, þerîatin ancak tarîkat ve hakîkatle anlaþabileceðini söyleyen, dili zikreden gönlü þükreden vücûdu sabreden âriflerin gerçek hikmete sahip bulunduðunu savunan, nübüvvet ve velâyet makamýnýn yüceliðini layýkýyla ispat edemeyen nazar ehlinden uzak duran, semâ ehli, celâl yönü ön planda, cemâle sahip Muhammedî meþrep bir sufi olduðunu söyler.Ben bundan daha güzel bir tarif görmedim. M.U.: Melâmet tavrý ne demek? C.S.: Burada melâmet tavrý Hz.Þems in kendini daima altta görmesi, hiçbir zaman kendini ön plana çýkarmamasý, meþhur olmaktan memnun olmamasý, kendini küçümsemesi, Allah önünde fakr ve acz içinde bulunmayý yaþarak anlatmasýna iþaret eder. Hz.Þems in o herkesten her þeyden kaçan hali, durulamayan vücûdu, gezgin oluþu Allah ýn manasýný gördüðü her yere yöneliþi Kendisinin normal bir insan olmayýp olaðan dýþý hadiseleri çok rahat görüp gösterebilmesi fakat bunlarla ortaya çýkmayý hiç sevmeyiþi hatta Mevlana ya Ben seninle kalmasaydým Tebriz de çok meþhur biri olabilirdim ama ben sendeki Allah hakikatinden daha güzel bir þey görmedim ki orda kalayým. buyuruþu Kendi hakikatini açmayýp aþaðýlanmaya, küçümsenmeye, hakkýnda dedikodu edilmeye razý olup hatta bundan gizli gizli zevk alýþý, Hz.Mevlana yý yetiþtirirken terbiye ediþ usulünün hiçbir þeyhe benzemeyiþi, sebeplerle iliþkisini keserek onu sadece aþkla terbiye ediþi Bütün bunlar onun melâmî meþrep oluþunun sonucudur. Yine bu meþrebin verdiði kudretle Hz.Mevlana ya o güne kadar öðrendiði her þeyi açýkça göstermiþtir. Tüm bunlar O nun makamýnýn dünya mevkîinde melekûtta olduðunu ve vahdaniyet ile ahadiyet arasýnda devamlý gidip geldiðini gösterir. Görüyoruz ki herhangi bir þeyhten bahsetmiyoruz. Aslýnda Hz.Mevlana da da manen bütün bu özellikler var. Fakat Hz.Mevlana insanlar ile Hz.Þems arasýnda bir aracý ve kâmil insana ayna olmak vasýflarýný taþýdýðýndan kendindeki bu özellikleri arkaya atmýþ. O halde ikisini birleþtirirsek sanki Hz. Þems i Hz. Mevlana nýn içi , Hz. Mevlana yý da Hz. Þems in dýþý gibi görebiliriz. Dolayýsýyla hakikat Hz. Mevlana ile ortaya çýktýðýnda güneþe gözlükle bakýlmýþçasýna zevkli oluyor fakat hakikat Þems den zuhur etseydi o zaman güneþe gözlüksüz bakan insanlar yanmamak için gözlerini bu mânâdan kaçýrýrlardý. Aslýna bakarsanýz Hz.Þems in bunu saklamaya da pek niyeti yok gibidir. Ben müridler için deðil mürþitler için geldim ancak beni görebilen gözler beni anlar. ifadesi bunun en açýk delilidir. Hz.Þems, Hz.Mevlana nýn mürþidi midir yoksa sohbet þeyhi midir? Bu konu üzerine
bir çok anlamsýz tartýlma yapýlmýþtýr. Ben Hz. Þems i bir vücut olarak deðil; Allah ýn güneþteki nur tecellîsi olarak görüyorum ve dolayýsýyla onu bir vücut içerisine oturtmaktan da edep ediyorum. Allah Teala, Hz.Þems güneþiyle olgunlaþtýracaktý Hz.Mevlana yý.. Önce onun önce ham olan nefsini üzüm haline getirecekti. Bu sebeple mana güneþinin ýþýnlarýný bol bol gönderdi. Fakat bunu herkesin dayanamayacaðý derecede kuvvetli gönderdi çünkü olgunlaþtýracaðý üzüm öyle herhangi bir üzüm deðildi. Bu yüzden Hz.Þems i anlamak zordur. Bu haliyle anlatýrsak Hz. Þems, Hz. Mevlana nýn mürþididir ama Hz.Þems in ihtiyacý açýsýndan bakarsak Hz.Mevlana da Hz.Þems in mürþididir. Çünkü Hz.Þems kendi hakikatini anlayacak tek gönül olarak Hz.Mevlana yý ilan etmiþtir. Hz.Þems bence Hz.Mevlana yla birlikte Sultan Veled i de saymýþtýr ama Veled i Hz.Mevlana dan ayýrmamýþtýr. Sanki Hz.Mevlana âlemin sýrrý Veled de onun sýrrýnýn sýrrýydý. Hz.Þems O sýrrýn sýrrýydý. O týpký Nur suresinin 35. ayetinde geçen kandil
içindeki nur gibi , Hz.Mevlana nýn kalp kandilinin nuruydu. Veledin de kalp kandilinin nuru Þems ti ama diðer insanlarýn kalp kandilinin nuru da Hz.Þems olduðu halde diðer insanlar kalplerinde bir kandil yandýðýndan bîhaberdiler. Onun için onun ýþýðýný kendi hakikatinde gören Hz.Mevlana deliye döndü. Hz.Mevlana Hz.Þems e deðil kendi Þems ine, kendindeki hakikate yani tevhide aþýk oldu. Kendi güzelliðini gördü hissetti. Hz.Þems ona bunlarýn hepsini gösterdi. Hz.Þems çok âlicenaptý orda da kalabilirdi, Hz.Mevlana yý daha uzun süre eðitebilirdi. Ona Allah ýn emri olduðunu da söylerdi ama öyle olmadýðýný biliyordu. Hz.Þems kendini çekti ve hakikatiyle Hz.Mevlana yý baþ baþa býraktý. Hz.Mevlana insanlýk alemine Hz.Peygamberden sonra gelen en büyük mürþid-i kamillerden biridir. Bunun ortaya çýkmasý gerekiyordu; Hz.Þems sadece buna aracý oldu. Hz.Þemsin kendisi ise o büyük mürþidin hakikati, güneþi, ýþýðýdýr ama o ýþýk olmayý gizledi. M.U.: Peki hocam bu sene kendilerinin manasýný yaymak ve bizleri de nasiplendirmek amacýyla 11-16 Aralýk tarihleri arasýnda Güneþle Aydýnlananlar isimli Þems-i Tebrizi sempozyumu
söyleþi düzenliyorsunuz ve bu uluslararasý bir organizasyon. Bu projeden biraz bahsedebilir misiniz? C.S.: Þimdi biliyorsunuz bir sene boyunca Hz.Mevlana senesi ilan edildi ve çok haklý olarak bütün dünya onu andý. Hz.Mevlana nýn bu þekilde anýlýþý tartýþýlabilir. Zira ben batý aleminin onun þiirlerini tercüme etmekten öte hakikatine girmekte zorlandýðýný düþünüyorum ama doðu insaný o mana içinde yetiþtiði için Hz.Mevlana yý daha iyi tanýmakta. Fakat mutasavvuf olmak yani Hz.Mevlana yý anlamak yetmez . Hz.Mevlana olmak lazým. Belki bu sempozyumlarýn gayesi Hz.Mevlana nasýl olunur? u bize öðretmektir. Ama bu anýlma sýrasýnda þayet ben anýlsaydým ne olurdu diye düþünürüm her zaman .. Hocamsýz anýlýrsam ne kadar üzüleceðimi hayal ederim, dolayýsýyla Hz.Mevlana nýn yüreðinde Hz.Þemssiz anýlmasýnýn acýsýný; acizane ben kendi yüreðimdeymiþ gibi hissettim. O yüzden de Allahü Teala nýn izni ve Hz.Þems in himmetiyle böyle bir sempozyum hazýrlamak için harekete geçtim. Bu Türkiye de ilk defa yapýlan bir sempozyum. Allah ýn büyük lütfudur ki bize hep ilkleri nasip ediyor. Türkiye de Ýlk Ýbn-i Arabi sempozyumunu yapmak ta yine bize nasip oldu. Yine bir ilk olarak; Hz.Peygamber gecelerine yurtdýþýndan katýlan ve Hz.Peygamber için çalýþan profesörlere yada doðu
sanatçýlarýna ödül verme geleneðini baþlattýk. Þimdi de çok þükür ilk defa Türkiye de beynelmilel bir Hz.Þems sempozyumu hazýrlamak nasip oldu. Kendimizden bilmek çok abes Hz.Þems den zuhur eden Hakk ýn manasý, bu açýlmaya izin vermiþ olmalý ki bu sempozyum gerçekleþiyor. Benim bu sempozyumdan gayem Hz.Þems in Hz.Mevlana üzerindeki büyük tesirinin, Allah ýn izniyle bizim üzerimizde de kendini göstermesi ve bizi de olgunlaþtýrmasýdýr. O yüzden Hz.Þems in hakikatinin birazcýk olsun açýlmasý ve onun mürþitlik ile tecelli eden yüceliðinin insanlar tarafýndan anlaþýlmasý bize Mevlana olmanýn hakikati nedir? i biraz daha öðretirse, insanlar tasavvufun felsefe kýsmýný yapmaktan çok tasavvufun hakikatini yaþamaya yönelir ve böylece ezelî ve ebedî cennete kavuþurlar diye düþünüyorum. M.U.: Ýnþallah hocam. Siz bu mananýn tüm insanlýða yayýlmasý sempozyumlar düzenlemenin yaný sýra çeþitli üniversitelerde kürsülerde açma yolunda çabalýyorsunuz. Bu arada hocanýz Ken an-er Rifaî Hazretleri adýna North Carolina Üniversitesi nde bir kürsü kurdunuz. Bu kürsünün nasýl kurulduðuyla ve amacýyla ilgili bizi bilgilendirir misiniz? C.S.: Batýda tasavvufun tam anlaþýlamamasý ama batý insanýnýn tasavvufa çok meyilli olmasý ve kurtuluþu tasavvufta görmesi beni böyle bir adýma zorladý. Hocamýn þahsiyetinde tasavvufun hakikatinin batýda akademik olarak öðrenilmesi için üniversitelere baþvurdum. Tabi bunlarýn arasýnda beni en çok on senedir ders verdiðim North Carolina Üniversitesi etkiledi. Zira bu
üniversiteye giren her öðrenci Kur an okuyordu . Her öðrenci hangi bölümü seçmiþ olursa olsun Approaching to Kur an adlý kitabý okuyor ve Kur an hakkýnda bilgi ediniyordu. Amerika da Ýslâm a bu kadar kötü gözle bakýlmasýna raðmen bu üniversitenin Ýslâm a gösterdiði bu yakýnlýk ve oradaki iki profesör dostumun, Omid Safi ve Carl Ernst ün Ýslâm ý ne kadar güzel öðrettiklerini görmek beni bu konuda iteledi ve müracaat ettiðim zaman aslýnda hiç de zor olmadýðýný gördüm. Benim için çok zor deðildi çünkü onlar da beni çok iyi tanýyorlardý ve yaptýklarýmý biliyorlardý. Aslýna bakarsanýz Amerika da bir kürsü kurmak çok zor. Tanýnmadan giderseniz kimse o kürsüyü kabul etmiyor hatta Duke üniversitesinde Atatürk için bir kürsü kurulmaya çalýþýldýðýnda bile reddedildiðini biliyoruz. Þu anda Atatürk kürsüsü var ama Duke te deðil. Dolayýsýyla Kenan Rifaî kürsünün hem çok zor hem de çok kolay kurulduðunu söyleyebilirim. Bize karþý gösterilen çok büyük sevgi ve kabul karþýlýðýnda belli bir parayý biriktirmemiz gerekiyordu. Bu da bir mucize gibi öðrencilerim tarafýndan toplandý ve biz 667 bin dolarý toplayarak kürsü için müracaat ettik. Hükümette üstü olan parayý 1 milyon dolara tamamlayarak kürsünün kurulmasýný saðlýyor. Burada bir profesör tayin edilerek hocamýzýn Mesnevi þerhinin Ýngilizcesini okutacak ve burada yapýlan bütün çalýþmalar dünyaya Kenan Rifaî adý altýnda tanýtýlacak. Burada bizim istediðimiz inþallah tasavvufun yaþanarak ve ilimle öðretilmesi çünkü koyduðumuz þartlarýn baþýnda oraya seçilecek profesörün mutasavvuf olmasý gerektiði de var. Ýkincisi bu kürsünün Osmanlý nýn son devrindeki mutasavvýflarý da
inceleyerek, onlarýn hakkýnda da bilgi edinerek Türkiye de yaþanan tasavvufu ve Ýslâm anlayýþýný dünyaya tanýtarak, Ýslâm ý katý bir din olarak algýnlanmaktan kurtarýp negatif etkisini pozitife çevirerek Ýslâm ýn gülen yüzünü dünyaya göstermektir. Ýnþallah bu kürsüyü bir enstitü haline getirmek için mücadele ediyoruz. Hatta böyle bir teklif dün gece geldi.. Orada yani North Caroline da büyük bir kuruluþ olan Orta Doðu Dinleri merkezinin isminin Ken an Rifâî Orta Doðu Dinleri Merkezi þeklinde deðiþtirilerek, burada yapýlan tüm çalýþmalarýn Ken an Rifâî ye atfedilmesi söz konusu. Þimdi böyle bir çalýþma yapýyoruz. M.U.: Peki Türkiye ile nasýl iliþkilendireceksiniz? C.S.: Efendim zaten þu anda Türkiye de Türk Kadýnlarý Kültür Derneðiyle üniversite arasýnda bir öðrenci alýþveriþi var. Bu yaz gelen üç öðrenciyle biz burada Ku ran ve Hadis çalýþtýk. En son geçtiðimiz ay North Carolina ya gittiðim zaman, bu yaptýklarý çalýþmalarý çeþitli konferanslarla talebelere anlatýyorlardý, bunu görmenin zevkini yaþadým. Ayrýca inþallah Türkiye de Ýlâhiyat Fakültesi bünyesinde hocamýzla ilgili bir araþtýrma merkezi kurabilirsek o zaman buradaki üniversite ile Amerika daki üniversite arasýnda bir iliþki olup mutasavvuflarýn eserlerinin bir an önce Ýngilizceye çevrilmeleri saðlanarak Ýslâm daha geniþ bakýþ açýsýndan insanlýk alemine tanýtýlýr diye düþünüyorum. Bundan sonraki adýmýmda ki ahtým, içinde bir Kenan Rifai kürsüsü açmak ve inþallah burada da tasavvufu yaymak ve böylece doðu ile batýyý hakiki tasavvufu anlatan Ýslam dini anlayýþý içinde birleþtirmek . M.U.: Ýnþallah hocam.Çok teþekkürler...
mektup
10 Kasým 2009 Salý Ýskeçe / Yunanistan SAAT : 17:45
Ýskeçe ye yaklaþýyoruz Yosun um. Bugün kýsmetse eve dönüyoruz. Bursa Osmangazi Belediyesi olarak görevlendirildiðimiz 10 Kasým da Atamýzý anma törenleri için Selanik e gittik. Ýlhan Teyzemin sýrlandýðý gün biz sabah 06:30 da yola çýkmýþtýk. Ýstanbul da olmamanýn hüznü vardý doðrusu içimde Yeni edindiðim mp3 çalarýmý kulaklarýma taktým ve pencereden yeni doðan güne bakarak þu notlarý kaydettim. Sabahýn yeni aðardýðý þu saatlerde gökteki kýzýl bulutlar bir tablodaki kadar sessiz ve aðýr görünüyor. Kainat ta bugünkü gidiþe sessizce hazýrlanýyor. Bir grup güvercin havalanýyor ve toprak ana tüm þefkatiyle bakarken göðe, enerjisini gidiþin güzelliðinde yoðunlaþtýrmýþ görünüyor. Ýstanbul a çeviriyorum gönlümü Kimileri, karýþýk duygular içinde, bu gidiþi bir ayrýlýk ve yalnýzlýk olarak görüp üzülüyorlar. Onlara içimden ne olur üzülmeyin demek geliyor Kimileri ise O nun gidiþine bizzat tanýklýk etmek için hazýrlanýyorlar. Abdestler alýnýyor, günün ilk namazý eda ediliyor, gönülden geçen güzel hatýralar bir bir ziyaret ediliyor Çok güzel ve mütevazi kýyafetler seçiliyor, bir de O na en uygun bir eþarp bulunuveriyor. Eþ dost aranýyor, haberleþme zinciri tamam Maddi ve manevi tüm programlar þekilsel olarak iptal ediliyor. Sefere çýkacak olan kýymetlimiz için her türlü hazýrlýk tamam gibi Merkez e varýlýyor. Burasý þehrin deðil, tüm kainatýn merkezi sanki Mahþeri bir kalabalýk. Tanýdýðým aileler, gözleri nemlenmiþ ihvanýmýn nadide gülleri, çocuklar, gençler, büyüðümüz, büyüklerimiz Hepsi sanki daha önceden belirlenmiþçesine yerlerini alýyorlar. Merkez de tüm büyük ruhlarýn arasýnda ve artýk güzel bir dua baþlýyor gayptan geldiðine iman ettiðimiz kelimelerle Titriyor ortalýk titriyor herkes Bir Ýlhan Ayverdi var ya hani herkesin gönlünde türlü çeþit güzelliklerle yer etmiþ, hani Samiha Ayverdi nin görümcesi, Ekrem Hakký Bey in kýymetli zevceleri, Türk Lügati nin büyük mimarý, ülkesine ve ihvanýna her daim katkýlarýyla nefeslendirmiþ bir güzel prensesi, herkes gönlündeki tüm manevi sevgisiyle uðurluyor. Topraða nasýl yerleþtiriliyor, toprak ana aziz bedeni nasýl sýrlýyor, tam olarak kimse anlatamaz Gönüllerde sanki hafiften kudüm sesi duyuluyor aðýr aðýr. Yüzlerdeki ifade neredeyse aynileþiyor bir an O an iþte o an melekler katýlýyor O sevgili canýn son duasýna Aziz ruh, teker teker tütsülüyor sanki tüm ihvanýn bekleyiþlerini Hayýr vedalaþma deðil bu, olmaz. Ancak Elest aleminde Beli diyenlerden bir canýn öbür aleme geçiþinin sevinci bu, kavuþma anýna yaklaþmanýn heyecaný
Evet yükseliþ baþlýyor, her ihvanýn aðzýndan çýkan tekbir sesleri yükseliyor Havanýn nasýl olduðunu kimse tarif edemiyor. Soðuk mu sýcak mý belli deðil. Bazý anlar vardýr ya duygularýn yoðun olduðu, hani insan hissetmez fiziksel þartlarý, iþte öyle bir gündü bugün Tekbir seslerine herkes katýlýyor, bu baðýrmak deðil ama kalpten gelen seslerin kuvveti bu O an yaklaþýyor gönüllerin birliðiyle Arþ inmiþ sanki yere, kavuþacak caný karþýlama hazýrlanýyor arþýn askerleri Ne tuhaf, sanki o sýrada herkesin çehresine ufak bir tebessüm yayýlýyor, bu durum herkes tarafýndan hissediliyor Ve arþýn askerlerinin akabinde tarifsiz bir kokuyla beraber nurlar içinde Efendmizin ve sevgililerinin teþrifi baþ gösteriyor Ne kadarda genç ve net bir ifade Ýfadelerindeki cemal tepeden týrnaða þüphesiz yaygýn ve çok etkileyici Ve sýrlanmanýn hakikati olarak anlayabildiðimiz en net gerçek, Cemal i takip edenin gece Cemal e kavuþtuðu oluyor Allah bize de bir gün Cemal in Cemaline kavuþabilmeyi nasip etsin inþallah Sevgi ve muhabbetlerimle Aylin Uyar Yunanistan / Ýskeçe
Kalem elde titriyorum, haddime þaþýyorum...Merkez Efendi gibi yalvarýyorum Açýp hüsnün nikabýndan tecelli kýl, teselli kýl Ya Þems!...Hz. Mevlana nýn Güneþin perdesi bizzat kendi parlaklýðýdýr, çýplak gözle bakýlmaz diyerek anlattýðý, ey celalle cemali birleyen kemal, ey celalin cemaline, cemalin celaline ayna, ey sonsuz nur...Seni anlatmak için, önce seni anlayabilmek lazým. Halbuki sen Beni kimseler anlayamaz. Beni sadece mürþidler anlayabilir diyorsun... Ýþte Hz.Mevlana, ezelden tertemiz bir aynaya sahip olarak geldiði için, Hz.Þems i anladý ve ona ayna oldu, olabildi. Þems in dileðiydi hep Hz.Mevlana, beklediðiydi...Çünkü Hz.Mevlana, kelimetullah olan Hz.Musa gibi bütün ilimlere sahipken, Hz.Þems in önünde aczini görmüþ, hiçliðiyle tanýþmýþ, fakrým kulluðumdur un hakikatine ermiþtir. Hz.Þems Hz.Mevlana yý: Ey aþýkan, ey aþýkan aþk mezhebi dindir bana. diye söyletendi. O artýk yoktu. Çünkü aklýný aradan çekmiþ olan, mürþidinin aklýna akl-ý külle- kendi aklýný raptetmiþ olan Hz.Mevlana; böylelikle cüzî aklýn alacaðý mesafeleri de fersah fersah aþarak, kimselerin eriþemediði yerlere ulaþmýþ, kimselerin ulaþamadýðý kokularý duymuþtur. Cebrail bile Hz.Resul e: Bundan öteye geçemem, yanarým Ya Resulallah. demiyor muydu? Hz.Mevlana, o ezeli istidadýyla, Hz.Þems in duasýnýn cevabýydý. Doymak bilmez bir istidada, dolmak bilmez bir kaba sahipti. Allah ýn alemlere lütfu, mücessem bir ruhtu. Samiha Anne nin deyiþiyle Hz.Mevlana, Allah ýn bize gülen yüzüydü Peki, Hz.Mevlana derununda ne besliyordu? Neyi saklýyordu? Daðlarýn bile dayanamadýðý ilahi emaneti yüklenendi O... Þems onu öyle bir raptetti ki kendine diðer bütün harflerin kendisiyle varolduðu, biçim kazandýðý, anlam yüklendiði elif gibi Hz.Mevlana da Þemsle, kendi güzelliðini aleme yansýttý... Gördüðü, iþittiði, hissettiði hep Þems ti. Hayran olduðu Hz.Þems ti. Kalem tutan eli hep Hz.Þems in aþkýný yazýyor, aðzý hep Hz.Þems in aþkýný dillendiriyordu. Cancanan, aþýk-maþuk artýk o kadar bir olmuþtu ki Bana o kadar yakýnsýn ki, Sen i Ben sandým. Sana o kadar yakýným ki, beni Sen sandým. Sen mi bensin, ben mi Sen im þaþýrdým kaldým . sýrrý zuhur etmiþti. Evet, her ne kadar ölmeden önce ölme sýrrýna eriþmiþlerden olsa da Hz. Þems, vücut gömleði eskimiþti. Bu aðýr yükü taþýyamaz olmuþtu Hz.Þems artýk. Nefs daðlarýnýn, masiva perdelerinin ardýndaki sevgiliye, hakikatine ulaþmak istiyordu...Mevlana ile aleme, öðle vaktindeki güneþ gibi kemalatýný göstermiþ olan Hz. Þems in, bu lütfun karþýlýðý bir bedel ödemesi gerekiyordu cananýna...Hz.Þems in kýnýndan çýkma zamaný gelmiþti. Kendindeki kendine, kendinden kendine, canýndaki cana bir vusuldü bu.. Hz.Þems in manaya doðuþu,
kýblenin Mescid-i Aksa dan Kabe ye çevriliþi gibi oldu Hz.Mevlana için...Hz.Þems gitmiþti. Ama manasý yaþýyordu. Ezeli Hayy olanýn sýrrý gereðince, hep var olacaktý da...Güneþ batsa da çýkan ay, ay batsa da yýldýzlar, Hz.Mevlana ya hep kendi Hz.Þems ini anlatmaya devam edeceklerdi. Her yerden, her þeyden, herkesten konuþan, hep Hz.Þems olacaktý Hz.Mevlana için. Þems her yerde. Bana Hz.Mevlana gibi bir mürid bulun diyen Hz. Kenan; mürþide teslimiyetin, kendini mürþidine býrakarak onda yokolmanýn güzelliðini ne güzel anlatýr. Hakiki kulluðun bu þaþmaz mihenktaþýný, ne güzel belirtir...Hz.Þems gibi, Allah ýn sonsuz cemali nuruna ayna bir mürþid sahibi olmak, iki cihanýn en büyük lütfu gerektir insana. Bu satýrlarýn sahibinin Allah ýndan tek dileði; iki dünyada bu lûtfa layýk olmak, o güzeller güzeline kendi kabý miktarýnca, acizane ayna olabilmektir. Yasemin Algül
Cümle iken zerrat ile bilinmezler âleminde Bir nokta olup düþtüm bir yapraðýn üstüne, Ayrýlýk acýsýyla umudu katýk edindim, Sabýr ile baþladým visali beklemeye... Saydý týrtýl Tam 10 gün olmuþtu Nefes-i Rahman onu bir yapraðýn üzerine býrakalý. 10 gün önce misalde iken þimdi iyice büyümüþ çemberine sýðamaz olmuþtu. Kabuk dar gelmeye baþlamýþtý ince bedenine. Sabýrla özgürlüðe kavuþacaðý günü bekliyordu. Geldiði yerde hep anlatýlýrdý; baþta gizli iken nokta edip savururlarmýþ âlemin bir köþesine ki zamanla kabuk baðlansýn. Kabuk içinde uzunca bir hâl aldýktan sonra sabredip kabuktan kurtulan sonsuz bir âleme kavuþurmuþ. O âlemde türlü aðaçlar, yeþillikler, çiçekler varmýþ. Ama kolay deðilmiþ tabi o kabuða sabretmek. O razý oldu yaþayacaklarýna. O âlemi hayal ettikçe varsýn olsun dedi yaþanacak sýkýntýlar ve yolcu olmak isteyenleri hergün toplayýp götüren belî gemisine uzattý elini Bir gün bir çatýrtýyla açtý gözlerini, on gündür içinde gizlendiði kabuk nihayet parçalanmaya baþlamýþtý. Ýçine bir korku düþtü önce sallantýnýn þiddetinden ama güneþin sýcak ve tatlý ýþýnlarý sayesinde içindeki korku yerini sevinç ve heyecana býraktý Ýþte geldi vakit, Baþlarken nokta idi, uzattý elif yaptý onu varlýk eli. Âlemini geniþletti, cömerlik eteðini serdi Nerede o iki büklüm duruþ, nerede bu sonsuzlukta yok oluþ. Ýçtiði iki damla bayat su hani? Üstündeki yeþil yaprak tadýnýn tutarmý yerini? Günlerce ettiði sabýr karþýlýðýný buldu, O da artýk kocaman bir yapraða sultan oldu! Güneþin hayat veren ýþýðý, rengârenk bir alem, mis kokulu bir hava içinde sabrýnýn nihayetinde mükâfatýný alýyordu küçük týrtýl. Ses geldi ki; iþte al, gönlünce gezin dilediðini ye her yer senin! Ama öteleri unutma...Duydu, ama heyecanlýydý dinleyemedi. O kadar acýkmýþtý ki kendini yemeðe verdi... Gel zaman git zaman yemek, gezinmek ve uyumak üçgeninde zevk içinde geçirdi günlerini týrtýl. Her gün biraz daha büyüdü büyüdükçe hareket kabiliyeti azaldý. Þimdi sayýsýz bacaðý vardý ama kývrýla kývrýla zor taþýyordu bedenini. Yolun sonuna yaklaþtýðýný hissetmeye baþladý. Halbuki daha yeni baþlamýþtý seyr-i aleme. Daha koklayamadýðý çok çiçek vardý bu bostanda... Vücudunu çeke çeke yürüdü belki bir sebep olur da kurtulurum bu hastalýktan, bu görüþ kýsalýðýndan, bu sonsuzu bulmuþken elinden yitirme illetinden diye... Bir dalda kendi gibi siyah renkli bir týrtýl gördü. Dala kendini kuyruðundan asmýþ, aðzýndan çýkardýðý iple kendi etrafýný örüyordu tüm gayretiyle... Bakakaldý... Bir siyah inciydi O, Parlaklýðýnda baþtan ayaða kendini gördü, Karanlýðýnda kaybolduðu kadar... Zerafetinden yoluna serilmek istedi, Korkuyla baþýný eðdirdi duruþundaki vakar...
Gerdanýnda altýn bir kolye, Sað elinde kara taþ! Etrafýnda beyaz nur dönmekte saðdan sola, Nur döndükçe O örtmede kendini, O örttükçe tecelli-i Hûda haykýrmada... Her örtü bir renk, her rengin sonu siyah, Her siyah bir geceye iþaret ki kaç yýldýz var içinde sayýlmaz, Ama Ay bir, Nur bir; Cemal de ayrý gayrý olmaz... Döndü týrtýl... Anladý bu alem yolculuðunun bir amacý olduðunu. Onun gibi kendini kuyruðundan astý ve aðzýndan çýkan suyun içine gömdü kendini. Her dönüþte içinden bir parça savruldu ve etrafýný sardý. Her dönüþte kendi içine döndü ki içiyle örttü dýþýný. Her dönüþte yolun baþýnda unuttuðu öteleri hatýrladý... Nihayet gizlendi bir aðaç dalýnda ve kadife örtülü týrtýlýn hayaliyle kapadý gözlerini kendisini bekleyen sýrra... Zaman sonra aðýr aðýr açtý gözlerini. Yine bir kabuðun içinde buldu kendini eskisi gibi. Ama daha inceydi bu kabuk hemen kýrdý ve dýþarý çýktý. Dalýn üzerine çýktýðýnda gördüðüne inanamadý önce. Tombul bedeni tamamen deðiþmiþ baþka bir hale bürünmüþtü. Sayýsýz bacaðý yok olmuþ yerine rengarenk iki kanat gelmiþ, vücudunda gövde ve karýndan oluþan iki bölüm oluþmuþ, baþýnýn üzerinden iki anten uzamýþtý. Ve sonunda onca bacaðýna raðmen yürümekte zorlanan, hantal ve sürüngen týrtýl gitmiþ, yerine kanatlarýndaki süslere bakmaya doyulmayan kelebek gelmiþti. Bütün gücüyle kanatlarýný çýrptý ve süzüle süzüle uçmaya baþladý. Kendi renkleri doðanýn sonsuz renk cümbüþü içinde kaybolana kadar uçtu kelebek, bu sonsuzluðun bir parçasý olma mutluluðu ile... Gayrýdan el çekip kendi içine döndükçe, Her çarkediþte gayreylediðini andý. Gördüki gizlenmiþ en kuytuda; Ýki büklüm, gözü nemli, dili baðlý.. O Aþk tý ! Aþk, görümlük almak için üzerine deðen gözden, Doðruldu yerinden bütün celalini kuþanýp, Üstündeki Kün örtüsünü savurdu, vurdu Çekip aldý nesi var nesi yok... Aþk ýn önünde her ne ise siper olan aslýna döndü, yokoldu... Bir Yok kaldý ortada bir Aþk Ama Aþk yokluða dayanamadý onu kucakladý, üzerine kapandý Küll sýrrý ile doldurdu yokluðu, ona verdi adýný... Her ne ise varolan alemde Aþk ile vücut buldu, Her ne ise varolan Aþk ta alemde görünür oldu.. Yavuz Celep
fotoðraf: aygül okutan
baþsýz gövde Gövdenden ayrýlmýþ mübarek baþýný birlikte ziyaret etmek için Emevi camii nin avlusunda hocamý beklerken ben de baþsýz bir gövde gibiydim, âvâre ve divâne. Þam da bütün bir gün mahzun, öksüz ve susuz geçmiþti. Uzun ve sessiz bir bekleyiþten sonra gördük, güneþ gibi girdiler, bizler de kuzu olduk ardlarý sýra. Kapýna yöneldiikten ve grubun bir kýsmý da içeri girdikten sonra, bezirgâný lâ! lâ diye baðýrýrken gördüm. Neye kýzdýðýný bilmiyorum ama kýrmýzýydý, küçüktü adam ve kendini çoktan aþan bir celâl içindeydi. Ýzin vermiyordu içeri girmeme. Yalvardým, hangi dilde yalvardým bilmiyorum ama baþtan ayaða yalvarmanýn kendisi olmuþtum. Tekrar duydum sesini, tekrarlayýp duruyordu: ÂBA, ÂBA! Neden sonra anlamýþtým, kýyafetim içeri girmem için uygun deðildi ve gidip o gri çarþaflardan geçirmeliydim üstüme. Yapýþmýþ iri bir mýknatýsý yerinden koparýr gibi gövdemi kapýdan çekip kocaman, güneþli avluda ters yöne koþmaya baþladým, ana giriþ kapýsýna doðru, ben de ÂBA, ÂBA diye baðýrýyordum ve aðlýyordum. Baþsýz gövdeme baþlýk geçirmek için. Kimsenin olmayan o garip kumaþý üzerime geçirdim, tekrar koþtum, bezirgan susmuþtu, ortalýk boþtu. Derinden yükselen duanýn sesini duydum, herkes oturmuþtu. Yeþiller içindeydin ve altýna girdiðim sadece kubben ve huzurun deðil, haykýrýþlarla sýðýndýðým Pençe-i Âli Âbâ ndý. Gri örtümün altýnda bir nebze de olsa ölmüþtüm. Hümanur Baðlý
tiyatro
SATIRLAR ARASI Hayatýn kopyasýdýr tiyatro, bizi bize anlatýr; Mecnun un Leyla sý için Bir de benim gözlerimden bak dediði gibi, bir ýþýk ve gölge oyunundan ibaret olan hayatýn seyircisi kýlar bizleri. Ve sahnedeki perde açýlýrken, bizlerin de gözlerindeki perdeler aralanýrken gizli hakikatlerin seyrine dalarýz. Þimdi size bundan birkaç ay önce izlediðim Albay Kuþ isimli oyundan bahsetmek istiyorum. Bir grup delinin, tek vücut olmuþ bir kuþ sürüsü gibi birlikte kanatlanarak, hayatýn bambaþka iklimlerine yaptýklarý göçü anlatýyor bu oyun. Üstelik son derece komik unsurlar dahil ederek keyifli bir yolculuða davet ediyor sizi. Oyun bittikten sonra, anlattýðý öykünün aslýnda hepimizin öyküsü olduðunu düþündüm. Nasýl mý? Anlatmaya çalýþayým o zaman: Oyun, Saray-Bosna savaþý sýrasýnda, Balkan daðlarýnda belirsiz biryerde, ilaç, yakacak, yiyecek, giyecek hiçbirþeyin olmadýðý, doktorsuz, hemþiresiz ve tamamen unutulmuþ, harap haldeki manastýrdan bozma bir akýl hastanesinde geçiyor. Týpký bizim pek çok nefsani arzu ve istekler barýndýran yorgun bedenimiz gibi. Oyunun beþi erkek, biri kadýn altý delisi, kendi batýl inançlarýna körükörüne saplanmýþ, sürekli kendini suçlayan, hatalarýndan ve eksiklerinden dolayý hayata küsen, kendini yaþamdan soyutlayan insanlar; küçücük olduðu sanýsýndan dolayý sürekli diðerlerinin ayaklarý altýnda ezileceði korkusunu yaþayan Ufaklýk, hýrsýzlýk yapmadan duramayan, alkol baðýmlýsý Hýrsýz, iktidarsýzlýk saplantýlý altý çocuk babasý Çingene, günahlarýnýn cezasýný çekip Rahibe Teresa gibi olmak isteyen eski fahiþe Pepa, yakýnýnda patlayan bomba yüzünden saðýrlaþmýþ bir eski aktör ve albay iken ailesini kaybedince akýl hastanesine düþen Albay Dimitri. Kulaða tanýdýk geliyor, deðil mi? Sakýn bu deliler, bizim korkularýmýz, tutkularýmýz, saplantýlarýmýz ve hýrslarýmýz, yani nefsimiz olmasýn? Oyunun tek akýllýsý ise, bu insanlarýn hastalýklarýný anlamak ve yardým etmekten aciz durumdaki morfin baðýmlýsý genç bir doktor. Hastayý iyi etmek için doktordan medet umulduðu gibi biz de herþeyin çözümü olarak kendi aklýmýza sýðýnmýyor muyuz? Oysa onun da aydýnlanmaya ihtiyacý var. Artýk hastalarýn umutlarýný kaybettikleri bir gün manastýrýn bahçesine, Birleþmiþ Milletler uçaðýndan bir sandýk düþer ve içinden askeri kýyafetler çýkar. Hastalardan biri, bu kýyafetleri giyerek kendini Albay ilan eder. Bahçeye düþen sandýk; bir ýþýk, yani kalplerimiz üzerine vuran Allah ýn nurudur. Oyunun baþýndan beri olanlarý sessizce köþesinden izleyen Albay Dimitri, yani ruh, vücut içinde hakim olur. Ruh ayný zamanda, hiçlik hýrkasý giyinmiþ mürþittir,
týpký Hz. Þems gibi. Ben cinleri ve insanlarý, ancak bana kulluk etsinler diye yarattým (Zâriyât/56) ayetinde Yüce Allah ýn buyurduðu gibi, ruhun ya da mürþidin terbiyesi altýna girmek de; tam kulluk, teslimiyet gerektirir. Oyundaki tüm hastalar da, Albay Dimitri nin emrine girip hergün askeri talim yaparlar ve kendilerini birþeyin parçasý hissetmekle birbirlerine sýký sýký baðlanmayý öðrenirler. Nefis artýk hiçliðini bilmiþ ve ilahi hakikat olan birliði idrak hatta tecrübe etmiþtir. Baþýndan beri hastalarýn bu oyununu izleyen doktor da, onlardaki bu deðiþimden, heyecandan ve umut dolu mücadeleden etkilenir, asker kepini baþýna geçirerek bu birliðe katýlýr; ruh artýk aklýn baþtacýdýr. Oyunun sonunda, manastýr içinde kurduklarý küçük devletin baðýmsýzlýðýný tüm dünyaya ilan etmek amacýyla, bir ciple, Strasbourg a doðru yola çýkarlar fakat Avrupa Konseyi tarafýndan, tanýnma baþvurularý reddedilir. Bu durum onlarý yýldýrmaz, yola devam edeceklerdir. Zira aslolan, yolda olmaktýr. Oyunda hastalarýn kurduklarý küçük devlet, Cennet, yani kendi içlerindeki huzur ve mutluluktur. Varýlacak menzil deðil, hayat boyu katedilecek bir yol olan tasavvufladýr ki, bizler bu dünyada cenneti bulabilir ve gerçek anlamda özgürleþebiliriz. Hazreti Þems in Söz iþ içindir, iþ söz için deðil deyiþindeki mânâ gibi, hâl ehli olalým inþallah. Banu Yýlmaz
Oyunun Künyesi: Yazan: Hristo Boytchev Yöneten: Murat Karasu
semâ: kendine dönüþ Merkez-çeper iliþkisi nedir ?
Varlýk merkez, varoluþ ise çeper ile sembolize edilir ve hakikat kendini, sonsuz sayýdaki çeperlerle gösterir. Tüm varoluþ, niyet denilen bir merkeze baðlanmýþtýr. Potansiyellerin dünyasý, varoluþ merkezidir. Þey (eþyalar, nesnel dünya), onsuz olamaz. Ýnsan noktasýnda ise, ruh merkezde iken, beden ise, onda tavaf eden çeperi temsil eder. Bu noktada her var olan, ancak merkez ile vardýr. Ýlahi proje olan hazret i insan modelindeki farkýndalýk, tek bir merkezin, tüm köklere derinlemesine baðlýlýðýný okumaktan baþka birþey deðildir. Hakikati merkez, þeriati çeper, iliþkiyi de merkez-çeper iliþkisinde, marifet ile sembolize ederler. Yine ayný þekilde merkez, ezel ve ebed kavramlarý ile sembolize edilirken, çeper, zaman ve mekan sýnýrlýlýklarý çerçevesinde deðerlendirilir. Ýnsan bilincinde nihaî hedef, her yerin nasýl merkez olacaðýdýr. Nasrettin Hoca ya sormuþlar: Dünyanýn merkezi neresidir? Ayaklarýmý bastýðým yerdir. demiþ, Ýnanmazsanýz ölçün . Küreyi nereden asarsan as, dengede durur. Ve hakikate hangi gözlükle bakarsan bak, sana göre görülür; izafidir. Çeper, mutlak olanýn yani hakikatin, akýllar adedince, izafiyetler dünyasýndaki görünümüdür. Aslýnda merkez, semboldür yoksa, tek bir yer anlamýnda deðil. Baþlangýç için, merkeze yer isnad etmememiz, zihinsel süreçte tanýmlanan adýnadýr ve gereklidir. Çeper (mürid), önce merkezde (mürþit) kayýp olacak, yani kendini bulacak, sonra her çeper, merkez olacak. Baþlangýç için, kendince tanýmladýðý merkez etrafýnda hizmet eden (dönen) insan, o merkezden heryer merkez bilincine akar ki, adý vahdet deryasýdýr. Damlanýn deniz ile buluþmasý, çeperin merkezde kaybolmasýný ifade eder. Peki sonrasý? Yuvaya hoþ geldin, iþte evin burasý. Mutluluk, bu organik bütünlüðün ismidir. Her nereye dönerseniz dönün, onun yüzü oradadýr ayeti tecelli eder. Ýnsan çeperin de merkez olduðu anlayýþýna nasýl ulaþýr? Her bir çeperin de aslýnda merkez olduðunu anlamak, önce bir merkeze baðlanmak ile olur. Zaten insan, ünsiyet manasýna gelir ki, baðlanmak yapýsýnda vardýr. Dikkat ederseniz anne rahmine, göbek merkezli baðlanýyoruz ve ne ilginçtir ki, maddi merkezimiz de göbektir. Ýnsaný göbeðinden asarsanýz, dengede durur. Peki mananýn merkezi neresidir dersek, o da hazreti insanýn manasý, yani insana hizmet. Bu da ancak
hazreti insan etrafýnda dönmek yani ona hizmet etmekle mümkündür. Veya o merkezle dönmek. Hz. Muhammed in Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir. Sözü bu manayý iþaret eder. Ýnsanýn hizmeti öðrenmesi, hizmet edenden olur, yoksa kime hizmet ettiðini bilemez. Hazreti insanýn çepere, dünyaya dair yaptýðý tüm iþler, merkez ile baðlýdýr ki, bu intisab noktasý, onun duasýdýr, varlýk okumasýdýr. Zaten ikra, karia kökünden gelir. Bir merkez etrafýnda toplanmak anlamý da vardýr. Merkezin aslýna, ancak merkezle baðlantýlý bir çeper ile baþlanýr. Evet, o dýþardan çeper gibidir, dýþarda gibidir ama aslýnda, merkezin bizaatini manasýdýr. Soyut olan bu kavram, kendisini somutlarla gösterir. Ancak deðiþenler ile görünen bu manaya ulaþmak için, deðiþenlerin birbirine nasýl dönüþtüðünü görmek, kafi olacaktýr. Týrtýlýn kelebeðe dönüþümü, buna güzel bir örnek olabilir. Týrtýl, önce intisap bir dayanak noktasý bulur, bir dala tutunur. Sonra orada, aðzýndan bir salgý ile kozasýný örer. Bu salgý, onun duasýdýr. Her aþamada aslýnda kelebek, onunla birliktedir. Aslýnda kendisi kelebektir ama þimdilik bunu bilmemekte. Ama içerdeki iksir, aþk ateþi, onu o dal etrafýnda döndürür ve kozasýný örer. Týrtýl kelebek olacaðýný derinden hisseder ve beþer, aslýnýn insan olduðunu bilir. ama iþte bir dal kozasýný öreceði bir dal. Tutunmak, insanýn doðasýnda var. Hz. Mevlana, Þems e tutunmuþtu. Veya Þems onu tutmuþtu. Fark etmez, o sonuçta Þems e dönüþtü, o oldu. Hz. Mevlana nýn dönmesi ve merkez iliþkisi nasýldýr? Hz. Mevlana, her yerin merkez olduðunu, Yeryüzü mesciddir. hadisi ile anlatmýþtýr. Hakikat merkezli olana, heryerde hakkýn zuhuru vardýr. Her bir atomda, ayný iþleyiþ ilkesi gerçekleþiyor. Atomlar, tek bir çekirdek etrafýnda secde ediyor. Secde sucûd kökünden gelir ki, bir anlamý da dönmek demektir. Bir yörünge etrafýnda yüzmek, akmak anlamlarý vardýr. Merkeze düþen her varlýk, kendine özgü dönme ve akýþ modellerini, varoluþa yansýtmýþtýr. Abidin ibadeti, alimin fikri ne ise, aþýkýn da dönmesi odur. Bu durumda varlýk, aþýkdan akmaktadýr. O dönmemekte, kainat ondan dönmektedir. Aþýk, baþýný kurban ettiði için, dönmesinden baþý dönüp de yere düþmez. Dönme eylemini deneyimleyenler bilirler. Bir süre sonra, gerçekten beden var mý, yok mu diye þüpheye düþersiniz. Aslý da aslýnda budur. Rinzai adlý bir keþiþ, talebelerine, Ancak bedeninizi kayýp ettiðinizde size birþey verebilirim, hakikati o zaman gösterebilirim. demiþ. Ýnsanýn ölmeden önceki ölümü, belki de bu dönüþ iledir. Bedenin kaybolmasý veya ölmeden önceki ölüm, merkeze, yuvaya dönüþün sembolüdür. Bedenin yok olmasý derken, tüm düþünceler zihinden gitmiþtir. Ve gökyüzü bulutsuzdur. Oraya bakana veya bu hale gelene tarife gerek yok, o zaten güneþi görmektedir. Dönüþ ile, rücû ile insan, üzerindeki tüm âtýl enerjilerden kurtulur. Ve bir kere zanlar çýkarsa geriye, güneþli gökyüzü kalýr. Mutluluk, bu sonucun ismidir.. Alemlerin Rabbi, ipine sýký sarýlan ve sema edenlerden eylesin. .Kubilay Aktaþ
ebru sanatý
Gereken Malzemeler: Tekne, Su, Fýrça, Kaðýt, Boyalar ve boyar maddeler, Kývamlaþtýrýcý, Öd, Yardýmcý aletler
mürþid ve mürid
TEKNE: Çeþitli materyallerden (ahþap,cam,plastik,metal) yapýlma, genellikle kaðýt ebatlarýmýzdan 1'er cm daha geniþ tekneler kullanýlýr çünkü kaðýt, suya girince þiþer ve geniþler. Biz genelde, malzeme satan yerlerde kolay bulduðumuz, 35x50 cm kaðýtlarý tercih ediyoruz. Metal ebru tekneleri de, ebru malzemesi satan yerlerde satýlmaktadýr. SU: Kitre ve boya hazýrlarken kullanacaðýmýz su, kaliteli bir içme suyu ayarýnda olmalýdýr. FIRÇA: Biz geleneksel olan, at kýlý ve gül dalýndan yapýlan fýrçalarý tercih ediyoruz. Fakat piyasada satýlan, sert kýllardan yapýlmýþ fýrçalarý da kullanabiliriz. KAÐIT: Ebru yaparken kullanacaðýmýz kaðýt, emici olmalýdýr. Piyasada satýlan 35x50 cm kaðýtlarý tercih edebilirsiniz. BOYALAR VE BOYAR MADDELER: Geleneksel olarak kullanýlan toprak boyalardýr fakat piyasada hazýr olarak satýlan boyalar tercih edilebilir. KIVAMLAÞTIRICI: Ebru teknesine koymak üzere hazýrladýðýmýz suyun içerisine, kývamlaþtýrýcý maddeler ekleriz. Çeþitli kývamlaþtýrýcýlar vardýr fakat biz, geleneksel olan kitreyi tercih ediyoruz. ÖD: Sýðýr ya da baþka hayvanlardan elde edilir. Boyanýn su üzerinde kalmasýný saðlar ve ne kadar açýlacaðýný belirler. Ayný zamanda, koyu renklerin içerisine fazla öd koyarak, daha açýk tonlar elde edebiliriz fakat bu ayný zamanda, boyanýn daha geniþ açýlmasýna sebep olup, teknenin yüzeyini doyurabilir. Bu yüzden, boyalarýmýzýn içerisine öd eklerken, çok dikkatli olmalýyýz. YARDIMCI ALETLER: "BÝZ" olarak adlandýrdýðýmýz aletimizi, hem boyaya batýrýp üzerine bulaþan boyayý kitrenin üzerine býrakmak için kullanýrýz, hem de su üzerindeki boyayý þekillendirmek için kullanýrýz. Çeþitli kalýnlýklarda biz kullanýrýz. "TARAK" olarak adlandýrdýðýmýz bir baþka yardýmcý aletimizi ise, kitre üzerindeki ebruya desen vermek üzere kullanýrýz. Bir diðer yardýmcý alet ise, "KURUTMA RAFI"dýr. Ebruladýðýmýz kaðýtlarýmýz ýslanmýþ olacaklarý için, bunlarý kurutacak, üst üste monte edilmiþ, kaðýt ebatlarýmýza uygun bir raf düzeneðine ihtiyaç duyacaðýz.
biz
tarak
fýrça
yapr
ak ki
tre
Tuðçe Öztürk Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölümünden mezun. Üniversite ikinci sýnýfta annesinin yönlendirmesiyle ebru sanatýyla ilgilenmeye baþladý. Ebristan Ebruevi'nde, hocasý Hikmet Barutçugil'den üç sene boyunca ders aldý. Yaklaþýk iki senedir de, kendi atölyesinde, ebru çalýþmalarýna devam ediyor. Bundan böyle her ay Her Nefes te sizlere buluþarak ebru sanatýnýn inceliklerinden ve güzelliklerinden haber verecek. Aralýk ayýnýn konusu ebru sanatý için gerekli olan temel malzemelerin tanýtýlmasý
selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan
nefes alan tarifler
bu sayý için muharrem ayý nedeni ile tatildedir. muharrem ayýnýn ilk on gününde þeffaf bardakta su içmeyi bile reddeden bir kültüre sahip insanlar olarak bu ayýn mânâsýna hürmeten sizleri güzel tariflerimizden mahrum ediyoruz. hayýrlý seneler...
kur ân cildindeki âþýk ve mâþuk
Eski Türkçemizde, Kur an-ý Kerîm den kitap olarak bahsederken, sahifeler anlamýna gelen Mushaf kelimesi kullanýlýrdý. Kimbilir, Kur an derken de belki Kur an-ý Nâtýk olan Ýnsân-ý Kâmil kastediliyordu. Bu güzel ve bereketli topraklar, nice konuþan ve yaþayan Kur an lara ev sahipliði yapmýþtý. Bunlardan biri vardý ki, asýrlarca eserleriyle dünyanýn dört yanýndaki insanlara, kâh o seviyeden, kâh bu seviyeden tesir edecekti. Ýsmi; Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî. Batýlýlar O nu, ait olduðu Diyâr-ý Rûm un yani Anadolu nun adýyla, Rûmi olarak bildiler. Biz ise, Mevlâmýz, Rabbimiz mânasýnda, Mevlânâ yý kendimize yakýn bulduk. Çünkü bize Rabbimizi, Peygamberimizi öðreten, en güzel mürebbîlerdendi... Zarif Osmanlý sanatýnda, söz konusu Kur an-ý Kerîm olunca, zarafet daha bir katmerlenirdi. Allah güzeldir, güzeli sever hadîsi düstur edinilir, her bir zerresine âzâmî özen gösterilirdi. Bu mübârek kitabý elimize aldýðýmýzda ilk gözümüze çarpan, deriden kabýna, gömme ya da yazma tekniðiyle yapýlmýþ bir güzel þemse olur. Güneþ mânâsýna gelen þemse motifi, hem dýþ, hem iç kapaðý süsleyen bir nakýþtýr. Bu güneþin içi bezenirken ise, kimi zaman hatayî, kimi zaman penç motifi, kimi zaman ise týpký Mevlâna Celaleddîn gibi Orta Asya dan gelip, Anadolu da yeþeren ve adýný bu topraklardan alan rûmî motifi kullanýlmýþtýr. Gelelim bu Þemse nin içindeki Rûmî nin aþk hikâyesine... Tasavvufta güneþ, Allah ý temsil eder, ay ise Peygamberimizi. Güneþ; ýþýk kaynaðý, ay ise bu ýþýðý bizlere yansýtandýr. Tebrizli Þems e rastlayana dek Mevlâna Celaleddîn de, týpký babasý Sultan-ül Ulemâ gibi, Âlimlerim Sultâný dýr. Ama o ilmi insanlýða yansýtmasý için, içindeki güneþin doðmasý gerekmektedir. Doðudan bir güneþ gelir ve O nun vücudunda, güneþi battýðý yerden yeniden doðurur. Güneþ, batýdan doðacaktýr hadis-i þerîfini bir insanda hayata geçiren bu Sultan, Þems-i Tebrîzî dir. Mâþuklarýn sultanýdýr. Mevlâna ise, önce bu Sultana âþýk olup yanmýþ, sonra O nda yok olup Peygamberi ve Allah ýnda erimiþ, daima huzurda olan bir hazret olmuþtur. Ýþte o hazret noktasýný, Kur an ciltlerindeki rûmîler ne güzel temsil eder. Kapaktaki þemse, bu rûmîlerden oluþur ve rûmî, onun içinde kendi varlýðýný yok eder. Týpký, Hz. Þems te yok olan Hz. Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî gibi... Nazende Öztürk
babamýn hac günlüðü
*** Sene 1989... Kýrklý yaþlarýnýn baþýnda; hayatýnýn olgunluk devrine eriþmiþ olmanýn manevi heyecaný içerisinde bulunan günlük sahibi, gönlünde duyduðu Ýlâhî çaðrýya cevap vererek Hac farizasýný yerine getirmek üzere Kutsal topraklara gitmeye niyetlenir. Heyecanla sevgili bu eþini de bu yolculuða davet eder. Fakat cebinde yalnýz bir kiþinin gitmesine yetecek kadar para vardýr ve bu gerçeði de yalnýz kendisi bilmektedir. Eðer eþi gelmek isterse, o yýl gidemeyecek; parayý denkleþtirip seneye birlikte gideceklerdir. Fakat takdîr-i Ýlâhi eþine Kutsal Topraklara gitmek için bir yýl daha süre vermiþ olacak ki, cevap olumsuzdur. Bunun üzerine hacca niyetlenmiþ olan günlük sahibi, hanýmýndan izin ve helallik alarak bu kutsal yolculuk için hazýrlýklara baþlar. Neredeyse kýrk güne yakýn sürecek olan Kutsal Hac yolculuðu için artýk vakit gelmiþtir. Geride býraktýðý eþini, 19 yaþýnda bir delikanlý olan büyük oðlunu, 12 yaþýndaki küçük oðlu ile o vakitler 10 yaþýnda bulunan ve þimdi bu kalemi elinde tutan kýzýný Allah a emanet ederek nihayet Ýstanbul Aksaray Vatan Caddesi nden kalkan yüzlerce otobüslük hac kafilelerinden birinde o da yerini alýr. Uðurlamaya gelen komþularýna, kardeþlerine ve anacýðýna veda eder; helallik alýp yola düþer... Dünya bir handýr, insan da bir yolcudur bu alemde; Günlük sahibi için ise bu defa farklýdýr: Kýrk yýllýk dünya yolculuðunda bu defa o, Hak ve aþk yolunun yolcusudur. Arzu Eylül Yalçýnkaya
desen: hümanur baðlý
*Mehmet Ali YALÇINKAYA
Ýþbu günlük adýndan da anlaþýlacaðý üzere kalemi elinde tutanýn sevgili babasýna ait olup büyük bir kütüphanenin hýncahýnç kitapla dolu bir rafýnda kaderine terk edilmiþ bir vaziyette bulunmuþtur. Üzerinde herhangi bir uyarý yazýsý görülmediðinden, okumakta bir mahzur görülmeyip bir solukta bitirilmiþtir. Ýçindeki samimi ifadelerin ümmet-i Muhammed in istifadesine sunulmasý gerektiðine inanýldýðýndan, sahib-i günlükten* bin bir rica ve temenna ile izin alýnarak, her sayýda bir bölüm halinde iþ bu derginin sahifelerine konmasýna karar verilmiþtir.
babamýn hac günlüðü 1I 1 Temmuz 1989 Medine garajlarýna sabah namazý saatlerinde girdik. Bizden önce hac kafilerleri gelmiþ, bembeyaz ihramlara girmiþler. Önce sabah namazýmýzý kýldýk. Sonra gusül abdestlerimizi aldýk, ihramlandýk. Çoðumuz beceremiyoruz bu iþi. Hamamdan çýkmýþ gibi her taraf bembeyaz ihramlý insanlarla dolu. Ýhram namazýmýzý ve niyetimizi Zul Huleyfe denilen bir camide yapacaðýz. Kahve içmek, yýkanmak, ihrama girmek Bunlar kolaylýkla anlatýlabilen iþler..Ya anlatýlamayanlar Etraf dað, etraf taþ, etraf ashab-ý kiram; her taraf peygamberlerle dolmuþ hýnca hýnç. Beyaz ihrama girdiðim anda ilk dakikalarda bunlarý hissettim. Biraz sonra bu temiz ulvî hislerden uzaklaþacaðýmý, yine sert köþeli maddenin zayýf vücudumu incitecek katýlýðýný duyacaðýmý biliyorum. Gruptan biraz uzaklaþtým. Tatlý anlar biraz daha uzasýn, bu haz biraz daha sürsün diye.. Toplandýk. Hocamýz benim hislerime muvafýk bir konuþma yaptý. Nezih, duygulu Boðulurcasýna, hýçkýrarak, nefesim kesilerek, hazdan titreyerek ve sarsýlarak aðladým, aðladým. Allah tamamýna erdirsin inþallah.. Zül Huleyfe Camîi nde hac için niyetlendik. Mescid-i Nebevî ye uðrayamadan, Mekke ye doðru yola koyulduk. Akþam üstü Mekke ye yaklaþtýk. 50 km.kadar dýþýnda bir yerde akþam namazýný kýldýk. Ayný zamanda Bangledeþ ten bir grupta oraya geldi. Mekke ye yaklaþýrken, Medine deki heyecandan ne hikmetse hiçbir eser yok! Kendime þaþtým; Medine de beni ipek gibi saran o yumuþak duygular; neredesiniz? Gelin ben sizinle öyle farklý bir ruh haline giriyorum ki hayatýmýn gayesi o hissediþte gizli sanki. Ne olur naz etmeyin daha fazla da gelin; yumuþacýk sarýverin beni Ama gelmediler. Sýradan bir þehre girerken duyulan heyecan bile yok. Ne bende ne baþkasýnda.. Yazýk. 2 Temmuz 1989 Gece bastýrdý. Mesfele denilen bir semtte bir eve yerleþtik. Bir akþam önceki uykusuzluktan olacak, uyudum. Mescid-i Haram a bu sabah gideceðiz inþallah. Sabah namazýmýzý evde cemaatle kýldýk. Sonrasýnda da hemen toplanýp Kabe ye doðru yürümeye baþladýk. Her yer insan seli; yürümek
d-i Haram da kýlanlar bütün caddeleri mümkün deðil. Sabah namazýný Mesci ybolan olmazsa iyidir. Biz Beyle doldurmuþlar; kafile ilerleyemiyor. Ka . de ellerinden tuttum; selde yüzüyoruz ini ikis ; var iz nem an cý ha Ýki z. eri ab ber türüyor. Gözümüz hocamýzda. gö i ger ým ad on beþ alýp i biz alýk ab Bazen kal Haram a ulaþabildik. Nihayet selin içinden akarak Mescid-i s-Selam dan girermiþ, biz de öyle Bir büyük kapý Peygamberimiz babü mýþ. Kabe yi bir anda karþýmýzda var ma ara en erk gir e riy Ýçe . ðýz aca yap , aramanýn verdiði telaþ derken þok ýðý att yar inin sel n ins , lýðý kýn þaþ görmenin kalakaldým. Sað tarafa bir giriþ bulup Kafileden koptum. Elimde iki ihtiyarla n Safa ile Merve arasýnda say yapanlarý girdim: telaþla koþuþan insanlar..Birden p aþaðý yukarý yüz metre yürüyüp uyu a lar On . ým lad an uzu um uð old da arasýn Mescid e girdik. çepecevre Mescid-i Haram sarmýþ. Ortada Mescid-i Muazzama.. Etrafýný deðil. Alt kat, zemin katý ve üst kat da Yüzlerce sütun Kaybolmak iþten bile i varýz. Ýki milyon müslüman, Allah kiþ n lyo mi iki lde ha her de ün üð üld düþün baþka bir his. aþýðý. Bu muhteþem bir tecrübe, çok bir kafilenin arkasýna düþtük. Hacý Tavaf a girdik. Bizim kafileden baþka Sonra o gruptan da koptuk. Kabe nin anneler iyi. Yalnýz terlediler boyuna. k þükür bu günü gösteren Allah ýma Ço k. dü sür yüz el þýp ula ar kad ýna duvar Binlerce þükürler olsun. -ý Ýbrahim de kýldýk. Namaz kýlarken Tavafýmýz bitti. Namazlarýmýzý makam Karþýmýzda Allah ýn evi; binlerce yýl . ruz ýyo rm ayý Hiç de. be Ka iz rim zle gö sesi çalýnýyor kulaðýmýza.. Hz. n ýra çað a ah All in im ah Ýbr en ind önces kke tepelerinden Ne mutlu bize Muhammed in çaðrýsý yankýlanýyor Me bet edenlerden eylemiþ bizleri Allah o sesi iþten, o çaðrýyý duyup ica e likte Zemzem kuyusunun olduðu yer bir p He . tuk luþ bu n ide yen zla mu bu Gru or, abdest alýyor, yýkanýyor. Mucize içiy su i kiþ e lec bin n kta slu mu ce ler indik. Yüz cize.. Binlerce yýldýr akýyor, susuzlarý su.. Bitmek tükenmek bilmeyen bir mu Tahmin edilemeyecek kadar zemzem kandýrýyor da bitmiyor, tükenmiyor.. doyulmuyor. Anlaþýlýr gibi deðil, idrak hiç , yor mu un dok hiç n; me rað ize em içm aciz kalýyor. Buna mucize deniyor. iþ. Allah kabul etsin umremiz gel iþ gid i yed da sýn ara rve Me ile a Say yaptýk. Saf k. Biz kýran haccýna niyetlenenler bayram tamamlandý. Herkes ihramdan çýkaca Allah hatalardan korusun sonrasýna kadar ihramda kalacaðýz: çýktýk. Bu arada eve telefon için ek yem yle Be . ra son n da zýn ma Öðle na hzunlaþtým. Allah seneye onunla ettim. Remziyem telefonda aðladý.. Ma h. Amin. birlikte gelmek de nasip etsin inþalla (devam edecek)
Bir zamanlar bir yerde iyi bir usta vardý. Yanýnda bir de çýrak, gözleri biraz þaþý. Þaþýlýk bir özürdür, ne bir suç, ne de kusur, Noksanýný bilmemek, iþte kabahat budur. Usta bir gün çýraða, dedi içeriye gir, Orda bir þiþe vardý, al onu bana getir . Çýrak içeri gitti ve sesi geldi derin: Burda iki þiþe var, hangisini istersin? Usta dedi: iyi bak; þiþe çift deðil, bir tek; Yanlýþ görmeyi býrak, gözünden perdeyi çek! Beni aþaðýlama diye seslendi çýrak; Burda iki þiþe var, inanmazsan gel de bak! Öyleyse dedi usta, kýr þiþenin birini, Sonra getir bakalým buraya diðerini. Bir þiþe kýrýlýnca ikinci de kayboldu, Çýrak bu iþe þaþtý, anlamadý ne oldu. Bazý yanlýþ duygular insaný þaþý eder; Sonu gelmez arzular, kýzgýnlýk ve öfkeler. Bir tek olan þiþeyi çýrak görmüþtü iki, Birinciyi kýrýnca ikinci uçup gitti. Þaþý eder insaný aþýrýlýk ve öfke Ruhu dönemez olur gerçeðe, doðru yöne. Garaz öne çýkýnca altlarda kalýr hüner, Perdeler yer deðiþir, gönülden göze iner. Vicdanýný karartýp rüþvet alýrsa hakim Farkedemez kim mazlum, göremez kimdir zalim. Kýrmak istemiyorsan içerdeki þiþeyi, Ýyi anlamalýsýn çok önemli bir þeyi: Ýki tane gözün var biri semaya bakar Ýkincinin bakýþý hep yere doðru akar. Kapat iþtah ve istek, eleþtiri gözünü.
Ýbret ve þükürle bak, iyi taný özünü. Nasihata kulak ver, iyi görürüm sanma, Hep gönül gözüyle bak, toprak gözüne kanma. Madde gözü tembeldir, hep kolayýný arar Yanlýþ yöne götürür insaný kolay yollar. Üþenme, kaynaðý bul, zor gelse de nefsine Doðru yollarda ara, yokuþ ve dik gelse de. Býrak zanný, þüpheyi, hedefin olsun gerçek. Varýnca göreceksin her zahmete deðecek. Asýl þaþýlýk budur, budur gözdeki mertek: Zannetmekle bilmenin farkýný görememek. Bulanýktan uzak dur, her iþin olsun berrak; Ancak temiz bir kalptir, yüzü ak çýkaracak Hele de vesveseye aman sakýn kapýlma Güvenilmez bilgiyi kendine rehber kýlma. Vehimden de uzak dur doðru bilgi zannetme, Hele de evhamlarý ona buna iletme. Doðru olsun her iþin, doðrudan uzaklaþma, Doðru bil, doðru düþün, doðrudan asla þaþma. Hz. Mevlânâ
fotoðraf: hümanur baðlý
fotoðraf: nazende yýlmaz
nim sofyan tek: düm büyüðün düm: Nasreddin Hoca fýkralarýnda ne çok hikmet varmýþ diye düþünüyorum. tek: "hikmetin baþý Allah korkusudur" hadisi geldi aklýma... Sen ne düþündün? düm: Aslýnda hikmet kelimesini bilinçsiz bir þekilde kullandýðýmý düþündüm. Ne demekti hikmet? tek: hikmet hükmetmekten mi gelir acaba? Hikmet sahibi hüküm sahibi de olandýr belki düm: Þimdi espri yapasým geldi. Hükmetme hikmet! Þimdi bir fýkrada Nasreddin Hoca, komþusunun kazanýný iade ederken icine baþka bir kazan koyar Komþu memnun olur. "Senin kazan doðurdu" der Hoca. Bir sonraki sefer komþuya "senin kazan öldü" der. Komþu hiç kazan ölür mü? deyince, "doðurduðuna inanýyorsun da öldüðüne neden inanmýyorsun?" der. Al sana hikmet! Her þeyin Allah'tan geldiðine, lutfun da kahrýn da O'ndan olduðuna iþaret etmiyor mu? tek: Evet. Çok hikmetli oldu birþey söyleyemedim. Düþüncelerime hükmettin. Bu biraz "öðrenci iyi notu alýr da hoca kötü not verir" meselesi gibi düm: O da doðru. Baþka bir fýkrada da, Hoca, bir davada iki taraftan birini dinler ve ona "haklýsýn" der. Ondan sonra öbür tarafý dinler, ona da "sen de haklýsýn" der. Karýsý bütün bu konuþmalara þahit olmuþtur. "Hoca, bu ne iþ? Ona da buna da 'haklýsýn' dedin" deyince, ona "Sen de haklýsýn" der. Al sana bir hikmet daha... tek: Onu Orhan Baba da diyor... düm: Bu son hikmet bana Ibn Arabi'yi de hatýrlatýyor. tek: Hikmetin özelliði farklý aðýzlardan ayný þekilde zuhur etmesi herhalde. Felsefe yapmaktan farký da bu, hikmet hakký veriyor, yerli yerine koyup mefhumlarý ve zulmü engelliyor. düm: Hikmet ancak hakikate dayandýðýnda hikmet oluyor. tek: Allah korkusu da burda yerini buluyor herhalde. Felsefeci için sýnýr ve edep derdi yok. Hükümdar da böyle bir hikmetle olunuyor herhalde. Vücut ikliminin sultaný oluyor. vücut þehri medine oluyor *türk müziðinde 2/4 lük en basit usul. düm-tek biçiminde ilerler.
terennümler* düm: Allah korkusunu mu kast ediyorsun? tek: Evet korku ve zulümden imtina etmek ile. düm: Ama Allah korkusu, O'nun sevgisini kaybetme korkusu deðil mi? tek: Evet, hikmetin baþýnda böyle bir korku varsa, herþeyin baþý Aþk demiþ oluyor peygamber. düm: O korkuyu hepimiz taþýyorsak -ki sevgiyi kaybetme korkusunu içinde duymayan yoktur- o zaman aþk için de ümitlenebiliriz. tek: Aþk için ümitlenmeye belki de gerek yok, o zaten orda, bizi var eden þey. Biz kendi gölgemizden görmüyoruz. Hani sinemaya geç gelen insanlarýn ekrandaki gölgelerine sinirlenirsin ya, bazen öyle sinirleniyorum kendime. düm: aþk ile korku arasýna bir de öfkeyi soktun. hadi bakalým nasýl çýkacaksak iþin içinden... tek: Öfke de kaybetme korkusundan... Sahneyi kaçýrýyorsun düþünsene.. düm: evet... sanki o sahne matah bir sahne... sanki gerçek... sanki hakikat... Gýdâsý vuslat olan bu âlemde gönül hicrandan, ayrýlýktan feryâd eder. Bu yeni girdiðim âlem, baþka bir âlemdir. Þafaklarý, fecirleri, mehtaplarý baþka baþka manzaralara mâliktir. Kanunlarý, nizamlarý da baþkadýr. Buna, aþk âlemi derler. Gönül bu iþtiyak ateþiyle yandýðý hâlde Toprak! Beni göreceðin gelemedi mi? itabýný duyduðu zamanda, sevdiðine dönerek: Senin de beni göreceðin gelmedi mi? mukabelesinde bulunamýyor. Zirâ, mâþuk, gönlü aydýnlatan nur, gönül ise, ciðer yakýcý ateþle dolu Bu bir þah, öteki bir aþk dilencisi! (Aþk'tan - Semiha Cemâl) tek: Öfke hakikat sandýklarýmýzýn uçup gidiþine duyuluyor herhalde, Her dem yeniden var olan hakikatin, hikmetin karþýsýnda ise sadece haþyet. Hayret. yazýyordum ki. ama þimdi hakikaten susmak gerekiyor galiba. düm: evet
güneþ yanýðý Kelimeler minicik yýldýzlardýr karanlýkta; onlarsýz da olmaz, onlarla da... Bazen hiçbir þeye yetmezler ama yine dönüp onlarýn omuzuna yaslarýz baþýmýzý. Yoldaþlýklarýný, ömürlerinin sonuna kadar sebatla, sadakatle sürdürürler. Kelimeler ölümsüz deðillerse de bizden uzun yaþarlar. Ömrü bizimkinden uzun olanlar, arkamýzdan yapýlan duâya "âmin" der ve baþkalarýnda yaþamaya devam ederler. Kelimelerin sigortasý atar bazen. Taþýyamayacaklarý bir yükle karþýlaþtýklarýnda... O zaman göðe yükselirler arýza giderilinceye kadar. Hava deðiþikliðine ve dinlenmeye ihtiyaç duyarlar çünkü. Sonra uslu uslu geri gelirler. Hiç gitmemiþler gibi evimize girerler. Eski, alýþýldýk hayatýmýza döneriz. Ama trafo bazen hepten yanar: O zaman kelimeler tutuþur, yanar, kavrulur ve kül olurlar. Ama ne tutuþma, ne yanýp kavrulma, ne de kül olma acý verir. Anlamý temsil etmekle görevli olan kelimeler, anlamýn içinde erir giderler... Konya'ya giren, kelimeleri yanmýþ olarak çýkar. Çünkü Konya'daki güneþ, kelimeleri yakar. Deriyi yaktýðý gibi... Güneþin yaktýðý kelimelerle ise, yazý ancak buraya kadar yazýlýr. Melike Türkân Baðlý
fotoðraf: hümanur baðlý
zât ýn iþareti þems
Hastanenin bekleme salonunda oturmuþ Þems Hazretleri ni düþünüyorum. Çocukluðundan itibaren farklýlýðý insanlara malum olmuþ. Bazen yemeden kýrk gün geçirdiði vakti. Uykusu çok az. Týbben bu þartlarda bir insanýn varlýðýný sürdürebilmesi imkansýz. Bazý evliyanýn neden bu özellikleri gösterdiðini düþünüyorum kendi kendime. Mesela Ahmed ül Bedevi. O da evinin damýnda güneþi seyrederek günlerini geçiriyor. Herhangi bir insan bu parlaklýða birkaç saniye bakarsa gözlerine zarar verir. Biraz daha ýsrar ederse görme kaybý yaþar. Doða üstü haliyle insanlar arasýna çýkarken yüzünü gizlemek zorunda kalýyor. Çünkü ona bakan mahvoluyor. Hz. Allah, yüce peygamberini dahi yedirmiþ içirmiþ. Ýhtiyaç duymadýðý halde uyutmuþ. Yaratýlmýþ herþeyin onuru olan bu kamil vücutta da ara sýra olaðan üstü hallerin açýða çýkmasýna izin verse de, onu daha çok diðer insanlara benzeyen ama örnek olan halleriyle öne çýkartmýþ. Oysa Þems gibi kimi dostlarýnýn bizlerden tamamen farklý olduðunu neredeyse apaçýk aþikar etmiþ. Onlara akla hayale gelmeyecek haller vermiþ. Bunun hikmetini merak ediyorum.
Merak ederken gözlerimi camdan dýþarý çeviriyorum. Kuru bir dalýn ucunda bir yaprak tembel tembel sallanýyor. Hafif solmaya baþlamýþ. Birkaç güne kalmaz kendini býrakýp yokluða karýþacak belli ki... Bu haliyle bile ne kadar güzel, ne kadar ihtiþamlý! Gördüðüm bu zarif yaprak, estetik suretinin ardýnda, insanýn kýsmen tasavvur edebileceði bir büyüklüðün sýrrýný saklýyor. Bilim adamlarýnýn hala taklit edemedikleri güneþ enerjisini depolama iþini zorlanmadan, hem de yanýna yaklaþýlamayacak bir verimlilikte yerine getiriyor. Þu anda dahi içinde milyarlarca molekül çok katý bir hiyerarþiyle milyarlarca hücreye girip çýkýyor. En karmaþýk kimyasal reaksiyonlar hataya yer vermeyecek þekilde gerçekleþiyor. Sýrlarý hala çözülememiþ DNA, RNA, protein molekülleri üretiliyor. Ýþi bitenler gözünün yaþýna bakmadan harcanýyor, baþka moleküllere dönüþtürülüyor. Mevsimi gelince de hep beraber topraða karýþýyorlar. En ufak zerresine kadar bir düzen hakim bu yapraða. Tüm eþyada ayný düzen hiç deðiþmeden hükmünü sürmeye devam ediyor. Bu düzen içinde tüm melekeler durmaksýzýn Allah ý tesbih ediyor. Elim, ayaðým ve tüm melekelerim bu düzene boyun eðmiþ. Ama söz konus Hz. Þems gibi ulular olunca bildiðimiz herþey tepeteklak oluveriyor. Neden? Hz. Þems maddi ve manevi olarak her yönden hayret uyandýran bir sultan. Þüphesiz Allah dileseydi, onu da bizim gibi yedirir, içirir, uyuturdu. Fakat o hep farklý Bizlere bizden bir peygamber geldi. Dýþarýdan bakýnca ayný bizim gibi Evleniyor, yiyor, temizlik yapýyor. Fakat bir de kesinlikle bize benzemeyen dostlarýný var etti.
Meded ya Þems! Gökhan Çalýþkan
fotoðraf: hümanur baðlý
Onlarla da benim kulaðýma diyor ki: Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi diledim. Onun için sizin idrak edebileceðiniz bir alem yarattým. Bu alemde herþey benim düzenime tabi. Fakat hazinemi zinhar bu alemle sýnýrlý sanmayasýnýz diye size arasýra göz kýrpacaðým. Sadece dostlarýmýn idrak edebileceði has kullarým gelecek aranýza. Dostlarým bu has kullarýmý tanýrlar. Siz sadece size benzeyen dostlarýmdan alýn haberleri. Has kullarýmý Zat ýmla isimlendirdiðim için bizzat anlamaya çalýþmayýn. Kendinizi yakarsýnýz. Ýdrakýnýz almadýðý için onlarý yok etmeðe kalkarsýnýz. Onlar size sadece birer iþarettir. Zat ýmý hatýrlayýn diye
ehl-i beyt i sevmek
Ehl-i Beyt, Allah ýn iltifatýna mazhar olmuþ, Hz.Peygamber in mukaddes soyudur. Ey Peygamber in ev halký! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (Ahzab Suresi/ 33) ayeti bize, onlarýn Allah indinde ne derece kýymetli olduðunu anlatýr. Bu ayetin iniþi üzerine Resullullah Efendimiz Hz. Fatma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin i cübbesi altýnda kucaklayarak bu ayeti okumuþ ve Yarabbi Ehli Beyt im bunlardýr. Onlarý koru diyerek dua etmiþtir. Veda haccýndan sonra azhabýna: Ben sizin aranýzda iki paha biçilmez emanet býrakýyorum ki ona tâbi olursanýz asla dalâlete düþmezsiniz. Biri Allah ýn Kitabý, diðeri Ehl-i Beyt im. buyurmuþtur. Bir hadis-i þerifte de þöyle buyrulur: Ehl-i Beyt im sizin aranýzda Nuh un gemisi gibidir. Ona binen necat (kurtuluþ) bulur, binmeyen helâk olur. Ehl-i Beyt, dünya zevklerinin ve arzularýnýn üzerine çýkarak tevhide ulaþmýþ, Hakk la Hakk olmuþ latif zümredir. Onlara duyduðumuz sevgi ise onlarýn yolundan gitmek isteðimiz ve tevhidi idrak etme gayretimizdir. Peygamberimiz: Benim evlatlarým ve benim evlatlarýmýn yolundan gidip bu manayý yaþayanlar Ehli Beyt tir buyuruyorlar. Hz. Ken an Rifai ye göre Ehl-i Beyt i sevmek, onlarýn rýzâlarýný kazanmaktýr. Onlara muhabbet, ancak yollarýndan gitmekle olur. O muhabbet de mucize ile keramet ile deðil, manevî yakýnlýk ile olur. Onlarýn mübarek yüzleri her mucize¬nin her kerametin üstündedir. Ahirette kulun soyuna sopuna nesebine deðil, takvâsýna bakýlýr.. Ancak Peygamber in neslinden gelen evlât, bir de yolundan da giderse, o zaman nûrun alâ nûr olur. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Ben ilmin þehriyim Ali kapýsýdýr. Yani Peygamber in getirdiði hakikat ve ilim nurundan feyz almak isteyenler Ali kapýsýndan girmelidir. Çünkü onun ruhu, Allah ýn birliði alemine açýlmýþ bir penceredir. Ve yine Resulullah buyuruyor ki Ben ilmin terazisiyim. Ali iki kefesi, Hasan ve Hüseyin ipleri, Fatma ise ibresidir. Hz. Ali de: Kalbin hayatý ilimdir. Kazanýnýz. Ölümü ise cehildir, sakýnýnýz. diyor. Yani kalbin hayatý kendi hiçliðini bilmektir. Onun için dünyaya geliriz. Ölüm ise cehildir, diyor. Kýsaca Hz. Ali, Hepinize Ben gerekliyim demek istiyor. Eðer Hz. Ali makamýndaki Hýzýr(a.s.) olmasaydý, Hz. Musa aklýyla ve her þeyi biliyorum dedirten maddî ilmiyle Hz. Peygamber seviyesine çýkardý.. Hz. Musa, her þeyi biliyordu ancak manevî ilmi; ledün ilmini bilmediði için Allah ona Hýzýr(a.s.) ý yolladý. Hýzýr(a.s.), Hz. Musa ya keþf ilmini yani nefsinin aczini, hiçliðini ve yokluðunu öðretti. Ýþte insana hiçliðini öðreten bu kapý Ali kapýsýdýr. Ali meþrepli insan-ý kamil
kapýsýdýr. O, insanlýðýn kemal mertebesini bulmuþ Hakk ýn halifesidir. Kur an baþtan aþaðý kâmili söyler. Allah, cisimden ve mekandan münezzeh olduðu için O nu kamilin aynasýnda görebiliriz. Kamil insan, Allah ýn ahlakýyla ahlaklanmýþ ve teslimiyetle onun terbiyesine girmiþ olan istidat sahiplerine bu ahlakla tam örnek olmuþtur. Ayný ahlaký yaþayan Hz. Hüseyin, Ýslam ý anlatmak üzere Mekke emirlerine bir yemek verir. Yemek esnasýnda, servis yapan köle elin¬deki sýcak çorbayý Hazret'in üstüne döker. Kaynar çorbadan vücûdu yanan Hz. Hüseyin kölesine bir þey söylemez ama yüzüne sertçe bakar. Köle lütufla muamele görmeye alýþýk ol¬duðundan hemen: Al-i Ýmran suresinden: Allah öfkesini yenenleri sever, âyetini okur. Haz¬ret-i Hüseyin derhal: "Gayzýmý yendim" buyurur. Bundan cesaret alan köle, bu defa da ayný sureden: Allah affedenleri sever âyetini okuyunca Hazret-i Hüseyin yine tereddütsüz: "Seni affettim," cevâbýný verir. Ýyice yüz bulan köle: Allah ihsan edenleri sever, âyetini de okuyunca Hazret-i Hüseyin büyük bir cömertlik ve anlayýþla: "Azatsýn yâ köle!" buyurur. Ýþte Ehl-i Beyt'i sevmek, onlarýn yoluna gitmek, boyasýna boyanmak demektir. Yoksa kuru bir muhabbet iddiasýnda bulunmanýn hiçbir faydasý olmaz. Hakk ý yarattýklarýnýn aynasýnda seyretme kabiliyeti, cezalandýrýlmasý gerekeni affedip ona ihsanda bulunabilmek ancak ehl-i beyt kârýdýr. Ne mutlu onlarýn hidayetine tutunanlara...
grafik: hümanur baðlý
Nazlý KAYAHAN
görüþmek üzere...
yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m