OCAK 2010
y e n i
y ý l
/
y e n i l e n m e
editörden
Merhabalar...
Henüz çiçeði burnunda bir Allah aþýklýsý iken klasik Ýslam metinlerinde Hazreti Peygamber in mirac hadisesini okuduðumda çok þaþýrmýþtým. Sultan ül enbiya bir gece hasýr döþeðinden kaldýrýlarak önce Mescidü l-Aksa ya naklediliyor oradan da zamanýn ve mekanýn ötesinde bir aleme yükseliyordu. Allah ve Habibi, içine sonsuzluðu sýðdýran bir aþk ânýnda buluþuyor, konuþup halleþiyordu. O an cennet ve cehennem Peygambere arz olunuyor, gelmiþ ve gelecek bütün ümmetlerin halleri bir bir gösteriliyordu. Henüz dârý dünyada iþi bitmemiþ olan Habibullah, o sonsuzluk diyarýndan mahsun bir kalp ile döndüðünde ise hasýr döþeði hala sýcacýktý. Mirac hadisesini büyük bir hayretle okuduktan sonra fark ediyordum ki Allah sevgilisinin eteðine tutunarak ben de kendimce bir mirac yapmýþ, zamanýn ötesine uruc etmiþ ve hakikatte zamanýn ve mekanýn olmadýðý idrakine ulaþmýþtým. Artýk zaman bir andan; mekan ise bir noktadan ibaretti. O zevk ânýndan sonra zaman kavramý ile ilgili idrakim, önümde açýlan bir zevk yolu boyunca seyretti.. hâlâ da seyrinde devam ediyor. Yeni yýl vesilesiyle geride býraktýðým günler ve yýllar ile hesaplaþtýðým þu dönemde; zaman kavramýnýn tekrar bana o zevk yolunu iþaret ederek: Daha yürünecek çok yol var diye fýsýldadýðýný iþittim. Bu defa o yolda yalnýz yürümek olmazdý: Her Nefes dostlarýný da davet ettim. Sað olsunlar, onlarda bu davete can ü gönülden icabet ettiler. Hernefes te bu ay, yeni yýl ve bize ilham ettirdiði zaman ve yenilenme konularýndan söz açtýk. Zaman bir nokta idi, biz onu kalem ve kelam ile sonsuza uzattýk. Arzu Eylül Yalçýnkaya
içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Þiir: Hz. Mevlânâ Pinokyo luðu Terk Makâmý: Nazende Yýlmaz Bugün: Yavuz Celep Baþlangýçla SonAyný Noktadadýr: Kubilay Aktaþ Dem: Hümanur Baðlý Ve Aþk: Sesil Çetindað Yenilenme: Neþe Taþ Kün fe Yekûn : Yasemin Algül Babamýn Hac Günlüðü 3 Þehr-i Ýstanbul: Melike Türkân Baðlý Tarif: Balkabaklý Soðablý Pilav: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Tarif: Tahinli Hafif Kek: Oya Yýldýran Her Nefes Psikoloji: Deðiþim: Sema Süvarioðlu Þems Sempozyumunun Ardýndan: Mehmet Erkmen - Ümit Ceylan
Müge Doðan: Cemalnur hocam bir yýlý daha geride býraktýk. Kimine göre çok uzun kimine göre çok kýsa bir seneydi Bu bana hoþ bir hikaye hatýrlattý. Ken an Rifai Hazretleri nin Sohbetler kitabýnda dere kenarlarýnda doðup öðlene kadar kemale erip ölen amiplerin hikayesi anlatýlýyor ve kendileri diyor ki: Nasýl ki böceklerin hayatý bizim ölçülerimize göre gülünç denecek kadar kýsa ise, hakikate nazaran da bizim zaman mevhumumuz böylece var yok hükmündedir. Hocam buna göre bize zaman kavramýný biraz açar mýsýnýz?
söyleþi
Cemalnur Sargut: Aslýna bakarsanýz temelde iki bakýþ vardýr. Biri dünyadan öbür aleme bakýþ, diðeri Allah ýn mânâsýndan dünyaya bakýþ. Allah ýn tecellisinden dünyaya bakýldýðýnda zaman ve mekân diye bir þey olmaz. Zaman denen þey her insan için idrâk ânýndan ibârettir fakat insan bu âlem içinde yaþadýðý sürece, bazý kavramlarý anlatýp kullanabilmek için zaman diye bir mevhum oluþturmuþtur. Oysa zaman izafi bir kavramdýr, hakikatte yoktur. Müge Doðan: Ebu-l vakt ve ibn ül vakt ne demektir? Cemalnur Sargut: Buradan da anlaþýlýyor ki vaktin babasý yani ebu l- vakt, insan-ý kâmildir. Bir baþka deyiþle: Vakit denen þeyi yaratan insan-ý kamilin ilmidir. Mesela Mevlâna vakti vardýr, Ken an Rifai vakti vardýr, Ýbn-ül Arabi vakti vardýr. Sen hangi ilimden yararlanýyorsan o ilim senin vaktini oluþturur. Sana bu ilmi veren baba yani kâmil insan ise o devrin sahibidir. Sen de onun yorumcusu ve ona uyan bir öðrencisi olmak hasebiyle o devrin çocuðu yani ibn ül-vakt olursun. Müge Doðan: Peki içinde bulunduðumuz zamaný nasýl adlandýrabilir ve anlayabiliriz? Cemalnur Sargut: Bu devir kemal devridir. Devirler de tekâmüle uðrarlar. Þu anda kemal devri var bundan önceki devir ilim devriydi. Yani maddi ilim devriydi. Pozitif ilimler neyi kabul ediyorsa insanlar onu kabul ediyor, buna mukabil elle tutup gözle görmedikleri þeylere de inanmýyorlardý. Fakat bugün her türlü ilmin ortak sözü: Görünmeyen þeylerin de kendine göre bir varlýðý olduðu ve gözle görülen þeylerin ise hakikatte var olmadýðýdýr. Bu anlayýþ, içinde bulunduðumuz devirde Allah ýn bize öðretmeyi dilediði ilimle tam uyuþtuðu için kemal devridir. Dolayýsýyla insan-ý kamiller devridir; bugüne kadar mânâsý gizli kalan insân-ý kâmillerin aþikar olduðu bir devirdir.
Kamiller ilmi her an yeni bir þanla tecelli ettirirler, yenilerler. Yenilenen hakikatte ve özde aynýdýr, fakat Allah özde ayný olmakla beraber sonsuz vechelerde görünüp tecelli ettiði için insan-ý kamiller de bu sonsuz veçhelerin bize açýklamalarýný yapan sultanlar olarak vakti oluþtururlar. Müge Doðan: O zaman her an bir yenilenme söz konusu ve Rahman suresi 29. Ayeti Her an yeni bir þanla dirilirim aslýnda insan-ý kamili anlatan bir ayet deðil mi? Cemalnur Sargut: Evet tamamen insaný kamili anlatýyor. Dolayýsýyla Allah her an yeni bir þanla tecelli eder. Sen eðer ölü haldeysen o þaný idrak edemezsin. Ama o vakte katýlmýþsan yani o vakti idrak üzere hazýrsan o yeniliklere her an iþtirak ettiðin için hayretten hayrete düþersin. Ýþte ona da cennet denir. Müge Doðan: Peki ölüm bir deðiþim mi yoksa bir bitiþ midir? Cemalnur Sargut: Deðiþimdir tabii. Bitiþ deðildir. Ýbn ül Arabi ye göre maddenin enerjiye dönüþümüdür. Ölüm ruhun aþikar olmasýdýr. Hakikat olan varlýðýmýzýn ortaya çýkmasýdýr. Hakiki olan varlýðýmýzýn özüne kavuþmasýdýr. Ölü
olan kýsmýmýzýn da özü olan topraða kavuþmasýdýr. Dolayýsýyla ölüm vücudun her parçasýnýn kendi aslýna kavuþmasý demektir. Bu sebeple ölüm de kavuþma günüdür. Hazreti Mevlana nýn ölümünü þeb-i aruz olarak deðerlendiriþi de yine bu sebeptendir. Müge Doðan: O halde vücut sadece bir araç mýdýr? Cemalnur Sargut: Evet ayan-ý sabitemiz vücut giyerek gelir ama vücudun bir önemi yoktur. Çünkü o yok olacak ama ilim daima baki olacaktýr. Yazar bir roman yazmak istediði zaman o roman için bir ana fikir belirler. Aslýnda o roman, yalnýz o ana fikirden ibarettir. Ama o ana fikrin ortaya çýkmasý yazar bazý figüranlar oluþur. Figüranlar ise sýrf o ana fikri ortaya çýkarmak için kitapta boy gösterirler. Eðer kitap baþarýlý ise bitirdiðimizde aklýmýzda yalnýz ana fikir kalýr. Baþarýsýz olursa hiçbir þey hatýrlamayýz. Ýnsan hayatý da bir romana benzer, Allah hepimize varlýðýmýz romanýnda gizli o ana fikri yani yaratýlýþ gayemizi ortaya çýkarabilmeyi nasip etsin inþallah. Gerisi teferruattýr. Müge Doðan: Amin, efendim. Çok teþekkür ederiz...
Her gün bir yerden göçmek ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoþ. Dünle beraber gitti, cancaðýzým, Ne kadar söz varsa düne ait. Þimdi yeni þeyler söylemek lazým... Hz. Mevlânâ
pinokyo luðu terk makâmý Masallar var ki hakîkati anlatýr, gerçek diye sarýldýklarýmýz ise rüyadan ibaret Bu hakîkat, ister doðudan, ister batýdan gelsin aynýdýr. Bir çam kütüðünden þekillendirilen ve Gepetto nun duasýyla hayat bulan Pinokyo nun hikayesi de týpký, Allah ýn çamurdan yarattýðý Âdem e ruh üfleyerek can vermesine benzer. Ýnsaný diri kýlan, harekete geçiren de ruh deðil midir? Allah kendisi için þöyle der: O, her an yeni bir þe n (iþ, fiil) üzeredir (Rahman,29). O halde Allah ý tahayyül ederken, onu sýnýrlandýramayýz. Her dem yenilik üzere, bilinmeyen yeni isimlerle karþýmýza çýkmakta. Görme, kimilerine göre inanmak için itibar edilen bir duyudur. Halbuki gözle görülen beyne yansýdýðýnda, pek çok farklý bilgi ile þekil alýr. Animasyon ve sinema da, beynin bu oyunbaz tavrýný kullanarak, saniyede 24 kareyi ard arda dizmek sûretiyle, sabit kareleri bize hareketli gösterir. Tasavvufa göre, yaþadýðýmýz dünya aslolan âlem deðil, sadece rüyadýr. Sinema da, bu rüya dünyamýzýn bir prototipidir sadece. Týpký, bir zamanlar Hayal Perdesi tabir olunan, Karagöz oyunlarý gibi. Kenan Rifai, bu oyuna þöyle bir misal vermekte: ..Nitekim seyircilerden bir Arnavut, heyecanýndan cadýya kýzarak, revolveri çekip cadýyý vuruyor. Halbuki yapan cadý mý, yoksa Karagözcü mü? Peki, bunu ne için dünya sinemasýna, tiyatrosuna, yâni dünya sah¬nesine teþmil etmiyorsun? Rolleri yapanlar canlý göründükleri için mi? Veyahut perde, sahne mahdut olmayýp geniþ olduðu için mi? Kur an ý derinlemesine yorumlayanlar, zaman ve mekânýn var olmadýðýný, hayatýn ise, ancak an larý idrak ettiðimizde devam ettiðini, diðer zamanlarda ölü olduðumuzu açýklarlar. Demek canýn özü olan ruh hâkim olduðunda, yaþanan an da Allah ýn hangi yeni isimde göründüðünü fark eder ve diri oluruz. Nefs ya da sýnýrlý akýl hâkim olduðunda ise, bir an ý eksik yorumlar, ona takýlýr, her an akan deðiþimi fark edemeyiz. Hz. Mevlânâ, bu Pinokyo hâlimizi asýrlar öncesinden, þöyle ârifâne bir biçimde tarif eder: Fakat Allah ýn esrarýndan nasibi olmayan kimse, cansýz
varlýklarýn feryat ve nâlesini nasýl tasdîk edebilir?.... Taklit ve istidlâl erbâbýnýn (inançlarýný delile dayandýranlarýn) ayaðý tahtadan olur. Aðaç parçasýndan olan ayak ise, zayýf ve kararsýzdýr (Mesnevi C:I, 21552188). Yani taþýn, topraðýn dahi caný varken, aðaç ayaklý kimse, iletken olmayan bu uzvuyla bunlarýn nabzýný duyamaz demektedir. Pek sýk yakalandýðýmýz depresyonun da kelime anlamýnýn çöküntü oluþu bize, akan bir nehirle denize varmak d u r u r ke n , to r t u m i s a l i d i b e çöktüðümüzde nasýl ölü hale geçtiðimizi hatýrlatýyor. Hayatýn hareketten ibaret olduðunu ve cansýz zannettiðimiz maddenin dahi, kendi içinde deðiþim ve hareket halinde olduðunu düþündüðümüzde, film karelerinden birine hapsolmanýn, zannýmýzdaki o gerçeðe saplanmanýn, ne gülünç bir vaziyet olduðunu fark ederiz belki. Latincede anima , ruh, can demektir, animasyon da canlanma . Demek oluyor ki; bizim de canlanmamýz için, Pinokyo nun ilk hâli gibi, nefsimizi ve cüzî aklýmýzý deðil, ruhumuzu hâkim kýlarak harekete geçmemiz, yaradanýn deðiþimine ayak uydurmamýz lâzýmdýr. Belki o zaman, tahta bacaklarýmýzdan kurtulup, mânayý ileten insan hâline geliriz. Ama bu da ancak bir Ýnsan eli bize dokunursa hayat bulabilir herhalde... Nazende Yýlmaz
Bugün; Dünün devamýdýr, Dünün lezzetini taþýr, Dünden kalan izlerle doludur... Ve bugün; Kendi yaþananlarýna dünün yaþanmýþlýklarýný karýþtýrarak, Ve tekâmül ile nikâhlanarak, Bir bebek getirir dünyaya; adý yenilik olur. Dünden kalanýn tekâmül etmiþ haline, yenilik adý verilir. Ve ne kadar huzur saðlarsa, huzura ne kadar yol açarsa, o kadar yenidir. Yenilik hicret gerektirir, Her yenilik dahi, bir sonrakine göre eskidir, Ve bir sonraki yeniliðin ve huzurun keþfi için, mevcut olaný terketmeyi gerektirir. Zira O, her an bir þe nde tenezzül eder. Bir yeniliðe takýlmak da, bir yenilikle yetinmek de, Kerim olana hürmetsizliktir... Efendim, yeni yýlýmýzýn ismi ile müsemma bir yýl olabilmesi için gerektir ki; geçen her anýn muhasebesi yapýlsýn ve iç alemde hangi durakta ýsrarla neler bekleniyor ise, hepsinden vazgeçilsin de, hangi vasýta geldi ise o yakalanýp, yola devam edilsin. Bir sonraki durakta inmek ve beklenti olmaksýzýn, gelen vasýta ile kalýnan yerden yola devam etmek üzere... Cemâl-i Nur ile yenilenelim inþallah. Yavuz Celep
baþlangýçla son ayný noktadadýr Yeni yýl... Ne çok þey çaðrýþtýrýyor bize Takvim sayfalarý mevsimler gibi, durmadan deðiþiyor. Önce serin bir rüzgâr esiyor, dallar yalýnlaþýyor aðaçlarda, sonra üstünü yaðmur ve kar örtüyor Derken eriyip su oluyor. Tarih, 4000 yýl önce martýn ortasýný gösteriyor ve Babilliler yeni yýlý kutluyorlar. Bahar geliyor, doða canlanýyor.
Yeni yýl, sürekli deðiþik zamanlarda baþlýyor. Romalýlar her imparatorla, yeni yýlýn tarihini deðiþtiriyorlar. Orta Çað da Hristiyanlar, Ýsa nýn doðum tarihi olan 25 Aralýðý baþlangýç olarak alýyorlar ama daha sonra Cebrail in, Meryem e Ýsa nýn doðumunu müjdelediði gün olan 25 Mart olarak kabul ediliyor. 16. yüzyýlda Papa 13. Gregory, bu tarihi 1 Ocaða çeviriyor. Halen yeni yýlýn baþlangýcý, 1 Ocak olarak kabul edilir. Ýster 25 mart, ister 25 aralýk, isterse de 1 ocak olsun, ne fark eder. Ýnsana ayný þeyleri çaðrýþtýrýyor: Baþlangýçlarý, alýþkanlýklarý, yeni plan ve fýrsatlarý, umutlarý Týrtýl, kelebeðe dönüþmek ya da çiçek, açmak için yeni yýlý beklemez. O, her daim evrimini sürdürür, zamaný geldiðinde de dönüþür, açar. Çünkü, onun duasý dönüþebilecek olandýr. Yýlýn baþlangýç ve bitiþ zamaný, iki aynanýn karþýlýklý bakmasýna benzer. Baþlangýçla son ayný noktadadýr. Duanýzý edin ve onu yaþayýn, harekete geçin. Ýnanmak, gerçekleþmiþ gibi kabul etmektir. Ýnanmazsanýz, korkmaya baþlarsýnýz. Zýtlýklarý engel olarak görmeyin. Onlar, bütünü anlamamýz içindir. Elimizde kalemler var. Bu kalemlerle resim yapmak zorunda deðiliz. Sadece bir baþlangýç yapmalýyýz. Ýnsanýn baþlangýcý yoktur; buna bir tarih gerekmez. Her an, her yerde baþlamýþ olabiliriz. Baþlangýç köle gibidir, son ise saltanat.
Deðiþim, kainatýn yapýsýnda var. Yaratýcý güç ve kudret sende gizli. Ýnanç üzerine þekilleniyor evren. Deðiþimin bizde olduðunu bilip, sorumluluðu üstlenmelisin. Keþfedilecek çok boyut var. Allah ýn sonsuz alemleri var. Kayalýklara tutunan balýklar varmýþ. Býrakmaktan çok korkarlarmýþ. Çünkü þu inanca sahiplermiþ: Eðer býrakýrsak nehir akýp gider, bizi bir oraya, bir buraya çarpar ve öldürür. Günün birinde bir balýk dayanamamýþ, býrakmýþ kendini. Nehirde sürüklenmiþ, saða sola çarpmýþ ama ölmemiþ. Yüzmeyi öðrenmiþ. Kendimize akýþa býrakalým. Ýnsaný yanlýþa düþüren zihinsel kargaþalýklar deðil midir? Þikayetten vazgeçip geleni kabul edelim. Býrakalým kelebek elimize konsun. Farkýnda olduðumuz an, kabul ettiðimiz andýr. Tüm potansiyel içimizde; onu farketmemizi bekliyor. Dönüþüm, rahatlamakla mümkündür, yani izlemekle. Ve unutmayalým: Varlýkta hiçbir þey geriye gitmiyor. Kubilay Aktaþ
fotoðraf: aygül okutan
Bir noktadýr þimdi dediðin, Taze açýlmýþ kalemin ucunda. Sivridir dili Hiç yalan söyleyesi yok. Demini almýþ tavþan kaný çay Evvelden hamdýr, sonrasý buruk ve kara Þimdi yakar ama Mis gibi de kokar ha!. Uykudan hayýrlý namazýn sesi Ruhun tan yeriyle beraber aydýnlýða geçiþidir. Kýble denen keskin çizgi, Ýnce uzun bir sýrat üzredir. Hümanur Baðlý
ve aþk... Aþýk oldum birine, yandý bitti kül oldu dedi adam Kadýn sustu. Sanki kendi yansýmasýný görmüþçesine kaçýrdý gözlerini mektuptan. Anlamýþtý hissedilenleri bir okuyuþta. Zira, O da yaþamýþtý maddesel aþký, yýllar önce. Yaz akþamlarý beraber, su kenarýnda piknik yapmýþlardý, seneler evvel. Sonra, çimlere uzanýp, Fransýzca çalýþmýþlardý kahkahalar eþliðinde. Soðuk, yaðmurlu, o ülkenin sadece o coðrafyasýna has olan deli rüzgarlý gecelerin sonunda, tek odalý evlerine dönerlerken titrek, Türk Sanat Müziði nin en sevdikleri notalarýný, çok detone olmamaya çalýþarak, özenle soylemiþlerdi el ele. Ah, ne çok sevmiþlerdi birbirlerini ama o da bitmiþti iþte Kadýn derin bir nefes aldý. O zaman, bugünkü gibi Aþk ý bilmediðini fark edip, tebessüm etti. Zira artýk biliyordu ki; mecazi aþk, her mecazi gibi bitmeye mahkumdu . Oysa yörüngesini tecelli aþk ýn etrafýnda süren evet, yalnýz o kimseler kazanýyordu bu dünyada Kadýn düþündü. Önce çocukluðu geldi aklýna, sonra gençlik yýllarý. Yýlbaþý için alýþveriþ yapmaya çýktýklarý o senenin Aralýk ayýnda, babasýnýn elinden tutup, baba, bana yeni oyuncak almak yerine, fakir çocuklara
hediyeler alalým mý? deyiþini Susmuþtu babasý, içini bin parçaya doðrayan bakýþlarla yüzüne bakmýþtý uzun uzun. Bir an, çok mu kýzacak acaba, diye düþünürken eðilip, alnýndan öpmüþtü O nu. Dudaklarýnýn arasýndan bir de, ah benim kýzým dediðini duymuþtu yalan yanlýþ Ne mutlu olmuþtu irili ufaklý hediyeler beðenirken tanýmadýðý arkadaþlarýna. Koþa koþa eve gelmiþti, herþeyi bir çýrpýda annesine anlattýktan sonra saatlerce, paket yapmýþtý yüreði sýcacýk. Hazýrladýðý hediyeleri aðacýn altýna koyarken, gözü süslere iliþmiþti. O kýrmýzý cam toplarýn yansýmasýnda gözlerini kýsýp, minicik kalbinin içerisinde, adýný bilmediði bir duyguya takýlýp kalmýþtý saatlerce. Sanki minnet, ya da þükran gibiydi duygu ama yoðundu ayný zamanda, aðýrdý. Bir an nefesi kesilmiþti de ancak kendine gelebilmiþti. Hay olmuþtu, henüz bilmiyordu Çok seneler sonra, yine bir Aralýk ayýnda, memleketinden çok ama çok uzak bir yerde, bugün ninem dediði o kadýnýn evinde, yine ayný þekilde hissetmiþti. Sabahýn en erken saatlerinde uyandýðýnda, dýþarýda karý fark etmiþti. Ne çoktu kar Hiç böylesini görmemiþti. Dallarýn üstünde nasýl birikmiþti rahmet. Neredeyse bir çocuk boyundaydý. Heyecanla aþaðý kapýya koþtuðunu anýmsadý. Ardýndan yaþadýðý sükuneti. Koca sokakta çýt yoktu. Beyazýnda tabiatýn, gözleri kapalý, dudaklarý kuru, sýrtýnda eski bir hýrka, ayaðýnda terlikleriyle kaybolmuþtu. Adeta bir masal dünyasýndaydý. Ya da doðayla bir olmuþtu sanki. Neden olduðunu düþünmeden, o hissiyata koyvermiþti kendini Kalbinin yandýðýný hissetmiþti. O ateþ topu
halindeki duygu, gözyaþlarýna dönüþmüþ ve damla damla yanaklarýndan süzülmüþtü sessizlikte Kadýn mektuba geri döndü. Aþk kelimesinin kökünün asaka dan geldiðini yakýn zamanda öðrenmiþti. Asaka, bir sarmaþýk çeþidiydi. Aðaca dolanýr, gövdesine kök salar ve onun öz suyuyla beslenirdi. Bunu anýmsamak hoþuna gitti. Sonra günaha girmiþ bir korkuyla utanýp, hemen aynayý kendine çevirdi. Nasýl da yýllar boyu, yaþadýðý sevginin sahibi sanmýþtý kendisini... Çocukluktan yetiþkinlik senelerine kadar, O her zuhur ettiðinde kalbinin içinde, bu duygularý kendisine yaþattýðýný sandýðý için bir þeylere, birilerine daha çok baðlanmýþtý. Ve bir gün, elleriyle tohum diye özenle ekip, dinlendirilmiþ sularla, sabýrla beslediði sevgiler arkalarýný dönüp gidince, ne yapacaðýný bilememiþti. Ýþte, insan böyleydi nitekim Herþeyi kendinden bilirdi. Ben yaparým vardý serde Ben bakarým sevgilime, kalemime, evime Hiç bilmezdi beþer Rab bini, tanýmazdý nefsini Hatta yörüngesinin ortasýnda, bir baþkasýnýn olmasý, sanki hoþuna giderdi inadýna Oysa gerçek aþk, yalnýz O ndan gelendi, geç de olsa öðrenmiþti kadýn. Ve gerçek aþk, bütün varlýklarda tecelli ederdi kendini. Öyle ya O nun aþký, baharýn baþýnda, yedi taneli güzel mi güzel bir mor menekþeydi mesela, penceresinin önünde Yazýn sýcaðýnda sabaha karþý, kana kana içtiði suydu. Sonbaharda, aðaçlardan yavaþ yavaþ balkonuna dökülen, sarý, turuncu, kýrmýzý
yapraklardý örneðin. Yahut, mavi gözlü, gri bir kediydi minicik, elden ele dolaþan. Vapurda yanýna oturan teyzenin ellerindeki kalýn çizgiler, yol kenarýnda soluklanan amcanýn kadife ceketiydi. Ana cýðýnýn lüle lüle saçlarýydý kimi zaman, anneannesinin mavi gözleri, okulun avlusunda top oynayan çocuklarýn sesiydi hafta sonlarýnda. O nun aþký, gören gözlere her yerdeydi aslýnda ve yalnýz O, kalýcý edebe, huzura, mutluluða götürendi. Artýk bir yetiþkindi kadýn, herkes gibi biraz zamana maðlup. Kendini keþfetmek üzere çýktýðý yolda, acýlar, sancýlar içinden geçmiþ, senelerdir öðrendiði ne varsa unutmaya çalýþýrken, bir sabah uyanýp aslýný aynada gördüðünde, kendini asýl Aþk a teslim etmiþti. Aþýk oldum birine, yandý bitti kül oldu demiþti adam Kadýn gözlerini kapadý ve bir dua etti dostu için. Sonra mektubu býrakýp bir kenara, kitabýna döndü. Aþkýnda doðru olan kiþi varlýða baðlanmaz. Âþýðýn varlýkla iþi yoktur (Mesnevî, III, 3020) diyordu kitap. Ne kadar doðruydu. Rab bim hepimize gerçek aþký tatmayý nasip etsin inþallah. Muhabbetle Sesil Çetindað
yenilenme Yeni bir yýla gireceðimiz þu günlerde ben her zaman acaba bu sene hangi kötü huyumu verebildim, veya hangi güzellikleri kendime mal edebildim diye sorarým. Gelecek sene için de kendimi hesaba çekip hangi fazlalýklarýmdan kurtulmam gerektiðini düþünürüm. Hocam Cemalnur Sargut tan öðrendiðim benim için en faydalý bilgilerden biri yanlýþ yapsan da yarýn yeni bir gündür, kendinden vazgeçmeden, ümit kesmeden yola devam etmektir sözüdür. Ýnsan demek hata demektir. Yola ilk girdiðim zamanlarda kusursuz olmak gibi bir idealim vardý, öyle olunmasý gerektiðini düþünüyordum fakat sonra anladým ki kusursuz olmayý istemek de benlikmiþ ve gururmuþ. Kusurlarýmý sevmeyi, onlarý kabul etmeyi, Allah ým ben eksiðim, sen beni tamamla demeyi yine hocamdan öðrendim. Bunlar çok küçük þeylerdir ama insanýn ayaðýnýn kaydýðý noktalarda tutunduðu ümit ipleridir. Hz. Mevlana ya çevresinde kendisine mürit olan insanlarýn ne kadar kusurlu olduklarý söylendiðinde, onlar kamil olsaydý ben onlara mürit olurdum diye cevap vermiþtir. Demek ki bu yolda kusursuzluk deðil, safiyane bir gönülle mürþide baðlanýp, güvenmek ve dediði yolda yürümek lazýmdýr. Hocam Ken an er-Rifai diyor ki: Bozuk bir saati tamir ettirsen bir gün iki saat çalýþýr, yine uðraþýr tamir edersin, bu sefer daha uzun süre çalýþýr. Býkmadan usanmadan, kendinden vazgeçmeden, mürþidine güvenerek yola devam etmek lazýmdýr. Allah bize her nefeste tecelli eder, bizden vazgeçmeden, sabýrla olgunlaþmamýzý bekler. Hz. Peygamberin dediði gibi insanýn iki günü birbirine eþitse, hüsranda ve ziyandadýr. Neþe Taþ
her nefes psikoloji DEÐÝÞÝM
Bir yýlý bitirip yeni bir yýla baþlýyoruz. Ýnsanlarýn yapay olarak kurguladýklarý bir bölümleme olsa da yeni bir yýla girmek tüm dünyanýn paylaþtýðý deðiþim dönemi. Aslýnda hayat ayný þekilde akýp giderken sanki biten ve yeniden baþlayan bir þeyler varmýþ gibi bir algýya sahibiz. Takvimler deðiþimiyle yeni umut ve beklentilerle bir gecede deðiþim yaþýyoruz. Deðiþim kavramýný son yýllarda gittikçe daha fazla duyar olduk. Deðiþim kaçýnýlmazdýr , Deðiþmeyen tek þey deðiþimin kendisidir gibi söylemler her fýrsatta önümüze çýkýyor. 1947de, doðum gününde yapýlan bir söyleþide Gandi ye doðum günü ile ilgili bir söyleyeceði olup olmadýðýný sorarlar. Gandi, soru dolu bakýþlarla Size bugün doðum günüm olduðunu kim söyledi? Her gün benim doðum günüm. Her gün hepimizin doðum günü. Her gün yeni bir hayata baþlýyoruz; bu nedenle her gün doðum günümüz! diye cevap verir. Gerçekten de embriyo olarak ana rahmine düþtükten son nefesimiz verdiðimiz ana kadar her an deðiþiyoruz. Birkaç örnek vermek gerekirse mide zarýmýz 5 günde bir, iskeletimiz 3 ayda bir, DNA mýz 6 haftada bir deðiþime uðruyor. Bir yýlýn sonunda neredeyse bedenimizin %98 i yenileniyor, deðiþime uðruyor. Bebeðin her attýðý adýmda beynindeki nöron baðlantýlarý deðiþiyor. Her yediðimiz lokma metabolizmamýzý, elektrolit dengemizi, kas yað oranýmýz deðiþtiriyor. Algýladýðýmýz her stres baðýþýklýk sistemimizi deðiþime uðratýyor. Duygu halimizdeki iniþ çýkýþlar taþýyýcý moleküllerle bedenimizin her yerine ulaþarak her bir hücremizde cereyan eden temel kimyasal aktiviteyi deðiþtiriyor. Örnekler çoðaltýlabilir. Bu tür deðiþimlere evrimsel deðiþim diyoruz. Ýnsanýn uyum becerisinden kaynaklanan bu durum biz farkýnda olsak da olmasak da gerçekleþiyor. Bir de devrimsel deðiþim var. Çoðu kez aniden, kontrolümüz dýþýnda ve hayatýmýzý alt üst eden zorlayýcý deðiþimler, hatta krizler de diyebiliriz. Bizi etkileyen deprem, sel gibi doða olaylarý, bedenimizde, iþimizde ya da maddi durumumuzda yaþadýðýmýz bir kayýp ya da sevdiklerimizden ayrýlmak buna örnek gösterilebilir. Ama asýl vurgulamak istediðim üçüncü bir tür deðiþi var: Sistematik deðiþim.
Bilerek, isteyerek, irade ederek gerçekleþtirmeye çalýþtýðýmýz deðiþim. Bunun için kendimizi çok iyi tanýmalýyýz. Nerede duruyoruz, güçlü yanlarýmýz ne, hangi yönlerimizi deðiþtirmeliyiz, törpülemeliyiz, geliþtirmeliyiz iyi tahlil etmeliyiz. Sonra ne yöne gitmek istediðimize, hangi yoldan gitmek istediðimiz de karar vermeliyiz. Tabii bunlar için bilinçli bir çaba gerekiyor. Ýnsanýn önemli bir özelliði var, haz peþinde koþmasý. Rahatýmýzýn kaçmasýndan, alýþkanlýklarýmýzýn dýþýna çýkmaktan ödümüz kopar. Koçluk çalýþmasý yaptýðýmýz birçok kiþi hem deðiþmek istediklerini söyler hem de günlük koþturma içerisinde alýþkanlýklarýn vazgeçemezler. Bilinçli, sistematik deðiþim için önce çok istemek gerekir. Ýstemek için de bir nedeniniz olmalýdýr. Bir hikayede, köpeðin biri kapý önündeki tahtanýn üstünde yatmýþ, inlermiþ. Sahibine sormuþlar Bu köpek niye inliyor? diye. Tahtada çiviler var da onlar batýyor, ondan demiþ. Peki niye kalkýp gitmiyor? demiþler. Ee.. çiviler yeterince sivri deðil de ondan demiþ. Kýssadan hisse, deðiþmek için istek; istemek için de mevcut durumdan rahatsýz olacak kadar bir itkiye sahip olmak gerekiyor. Daha çok batýlýlarýn adeti olan, yeni yýl kararlarý adýný verdikleri uygulama hep hoþuma gitmiþtir. Yeni yýla girerken yaþamý bir gözden geçirip, muhasebesini yapmak; gelen senede neleri deðiþtireceðini planlamak, yazmak, hatta bunu yakýn çevreye beyan etmek bilinçli, sistematik deðiþim için irade göstermektir. Herkese çivilerin çok sivri olmayacaðý yeni bir yýl diliyorum. Sema SÜVARÝOÐLU
babamýn hac günlüðü
*** Sene 1989... Kýrklý yaþlarýnýn baþýnda; hayatýnýn olgunluk devrine eriþmiþ olmanýn manevi heyecaný içerisinde bulunan günlük sahibi, gönlünde duyduðu Ýlâhî çaðrýya cevap vererek Hac farizasýný yerine getirmek üzere Kutsal topraklara gitmeye niyetlenir. Heyecanla sevgili bu eþini de bu yolculuða davet eder. Fakat cebinde yalnýz bir kiþinin gitmesine yetecek kadar para vardýr ve bu gerçeði de yalnýz kendisi bilmektedir. Eðer eþi gelmek isterse, o yýl gidemeyecek; parayý denkleþtirip seneye birlikte gideceklerdir. Fakat takdîr-i Ýlâhi eþine Kutsal Topraklara gitmek için bir yýl daha süre vermiþ olacak ki, cevap olumsuzdur. Bunun üzerine hacca niyetlenmiþ olan günlük sahibi, hanýmýndan izin ve helallik alarak bu kutsal yolculuk için hazýrlýklara baþlar. Neredeyse kýrk güne yakýn sürecek olan Kutsal Hac yolculuðu için artýk vakit gelmiþtir. Geride býraktýðý eþini, 19 yaþýnda bir delikanlý olan büyük oðlunu, 12 yaþýndaki küçük oðlu ile o vakitler 10 yaþýnda bulunan ve þimdi bu kalemi elinde tutan kýzýný Allah a emanet ederek nihayet Ýstanbul Aksaray Vatan Caddesi nden kalkan yüzlerce otobüslük hac kafilelerinden birinde o da yerini alýr. Uðurlamaya gelen komþularýna, kardeþlerine ve anacýðýna veda eder; helallik alýp yola düþer... Dünya bir handýr, insan da bir yolcudur bu alemde; Günlük sahibi için ise bu defa farklýdýr: Kýrk yýllýk dünya yolculuðunda bu defa o, Hak ve aþk yolunun yolcusudur. Arzu Eylül Yalçýnkaya
desen: hümanur baðlý
*Mehmet Ali YALÇINKAYA
Ýþbu günlük adýndan da anlaþýlacaðý üzere kalemi elinde tutanýn sevgili babasýna ait olup büyük bir kütüphanenin hýncahýnç kitapla dolu bir rafýnda kaderine terk edilmiþ bir vaziyette bulunmuþtur. Üzerinde herhangi bir uyarý yazýsý görülmediðinden, okumakta bir mahzur görülmeyip bir solukta bitirilmiþtir. Ýçindeki samimi ifadelerin ümmet-i Muhammed in istifadesine sunulmasý gerektiðine inanýldýðýndan, sahib-i günlükten* bin bir rica ve temenna ile izin alýnarak, her sayýda bir bölüm halinde iþ bu derginin sahifelerine konmasýna karar verilmiþtir.
babamýn hac günlüðü 1II 11 Temmuz 2009 Bu gün herkes yeniden ihrama girdi. Yarýn Arafat ta olacaðýz inþallah. Günlerimiz tavaflarla, namazlarla geçti, gitti. Arafat Binlerce dönümlük bir saha.. Bin bir can bir arada.. Çadýrlarýmýza gece geç vakit vardýk. Yerleþtik; her yer gündüz gibi aydýnlýk.. Vakfe Arafatta vakfeye durmak Açýkçasý þu saate kadar pikniðe çýkmýþ öðrencilerin haleti ruhiyesi içindeydik. Sanki bazýmýz 75 bazýmýz 25 yaþýnda deðil de hepimiz ayný yaþtaymýþýz gibi, bizi birleyen müþterek hercai bir hal vardý üzerimizde. Sanki bulunduðumuz yerin ve giydiðimiz ihramýn idrakinde deðildik. Fakat ne zaman ki Türklere hitap eden vakfe duasý baþladý, iþte o zaman baþka bir hale büründük. Baþkalarýný ne kadar etkiledi bilmiyorum ama ben iliklerime kadar titredim. Edilen duaya yüz binlerce, belki milyonlarca insan ayný anda amin dedik. Mekke ye geldiðimden beri aradýðým huþu nihayet ruhumu ve bedenimi sardý. Titredim, gözyaþlarým sel gibi döküldü, çöl topraðý ýslandý, buharlaþýp tekrar gönlüme doldular Hýçkýrdým. Kýrk iki yýlýn muhasebesini sanki o kýsa zamana sýðdýrdým. Kabul olacaðýna tam bir inanýþla sesimin çýktýðý kadar amin dedim. Dört yaným, ayný haþyet ve samimiyet içinde ellerini kaldýran; göklerden inen rahmet dalgacýklarýný sanki görüyor, hissediyor gibi kendinden geçerek dua eden hacýlarla dolu. Herkes inanmýþ, herkes iman etmiþ. Duamýzýn sonunda yeniden doðmuþ gibi olacaðýmýzýn idrakinde olarak dua ettik, aðladýk, yalvardýk. Allah kabul etsin inþallah. ***
life ye oradan da, Mina ya zde Mü ip bin re sle bü oto ðru do ýna Gün batým giden yollar hýncahýnç doluydu, ere üsl ob Ot . dýk lan top re üze k me git uyup kalmýþým, uyandýðýmda çok zor yürüdük. Biner binmez ben uy iz kilometre. Þeytan taþlamak sek i yed sý ara la fat Ara ik. yd de life Müzde topladýk. için gerekli olan minik taþlarý buradan kfesini yaptýk. Kýsa bir dua. va life zde Mü ra son n da zýn ma na h Saba týk. Burasý yaklaþýk 3 kilometrelik Sonra yürüyerek Mina ya doðru yola çýk þlýlarýmýz biraz yürüyüþü Ya i. sel an ins yer r He lu. do sýta va r lla bir yol. Yo Bitmeyenler de içilemeyecek ti. bit z mý arý sul n rke De or. rýy þtý ýrla að aðýrlaþtý, yol gittikçe uzadý, kadar ýsýndý. Elimizdeki yükler gittikçe rudu, dizlerimiz dermansýz ku ýz zým Að ti. leþ dik de ti leþ dik r þla yoku problemini halletmeye çalýþýyor. kaldý. Kafile koptu daðýldý. Herkes kendi çalýþýyor; ne mümkün. e ey etm m rdý ya ine bir bir a ols da Bazýlarý zor l kenarýnda bir fýçýda su gördüm. yo a ad sýr O r. ile led söy ýzý ðým þtý kla Ya an. Ellerindeki taslarý doldurup Koþtum, gittim yanýnda bir bölük ins dim. Sýcak mýcak iyi geldi, bil ala n be da k rda ba bir rla Zo r. rla çýkarýyo ama bu arada kafileyi de kaybettim. girdim. Tüneli geçince Türk a rýn ala Ar tý. sap ele tün bir i sel an Ýns bu defada bizim çadýrlarý bulma çadýrlarýný gördük. Zorluk bitti derken , rahatladým. Sonra yerimi im içt m, ldu bu su e þiþ bir ce Ön dý. þla derdi ba life- Mina ziyareti Hac buldum, yerleþtik, rahatladýk. Müzde rak zihnimizde kaldý. yolculuðumuzun çetin bir bölümü ola na gittik ve ihramdan çýktýk. Öðlene doðru da Beyle ziyaret tavafý ýza yaraþýr bir yaþam ihsan tým sýfa e biz ah All . uk old cý ha ile i izn Allah ýn kesildiði haberini alýncaya kadar ýzýn rým nla rba ku üz nd Gü . ah all inþ in ets haberi gelince hepimiz n rba Ku . dik ðil de e ind inc bil n mý yra hiçbirimiz ba edik. ( 13.7.1989) bayramlaþtýk, birbirimize hayýrlar dil
14.7.1989 Þeytan taþlamanýn ikinci günü Meðer biz dün pek rahat bir haldeymiþiz. Taþlama meydaný mahþer yeri Rüzgarda dalgalanan buðday tarlasý gibi insanlar dalgalanarak birbiri üstüne yýkýlýyorlar; baðrýþýyor, yaralanýyor, ölüyorlar. Allah a sýðýnýp taþlarý atmaya çalýþýyoruz. Bu arada vekil olarak attýðým taþlarda var, zar zor atmayý baþardým çok þükür. 16.7.89 Hac yolculuðumuzun Mekke faslý bu gün sonra eriyor. Akþamüzeri inþallah Medine ye doðru yola çýkacaðýz. Geriye dönüþ heyecaný baþladý þimdilerde Medine de evimize yerleþtikten sonra öðlene doðru kafileyle yürüyerek Mescid-i Nebevî ye gittik, ziyaretlerimizi yaptýk. Namazýmýzý kýldýk, Resulullah a selamlar ilettik, þefaat diledik. Allah þefaatine nail olmayý cümlemize nasip etsin.. Amin 20.7.89 Medine Mekke gibi büyük bir þehir deðil. Sevimli, mütevazi bir çehresi var. Sabah namazýndan sonra yatmadým. Medine de nefis bir sabah geçirdim. Þafak vakti arka sokaklarda, uzak caddelerde gezindim. Tenha, serin Sonra kaldýðýmýz evin çatýsýna çýkýp fotoðraflar çektim. Saat dokuz sýralarý kafile halinde ziyarete gittik. Önce Uhud a gittik. Sonra Ýki Kýbleli Mescid i ve Kuba Mescid ini ziyaret ettik. Allah a binlerce hamdolsun ki bu mübarek yerlere saðlýkla, sýhhatle ve Allah aþkýyla gelmeyi, bu mübarek yerlerde secdeye baþ koymayý, semaya el açmayý bizlere nasip etti. Þükründen aciziz.
aradým. Herþey yolunda imiþ, Akþam namazýndan sonra bizimkileri ýnlara baktým, uzaklara Yak . tim ret sey afý etr , tým çýk a týy Ça . eve döndüm , þehrin loþ ýþýklarý arasýnda bir rde rle ye ðü rdü gö ün züm Gö m. ktý ba görmediði karanlýk çöllere doðru Medine turu yaptým. Sonra gözümün rý yüzlerce yýlda yürüdüm. lla yo k eli etr om kil ce ler Bin m. ldu yu yola ko , aç ve susuz Bazen seraplar Kah atlarla, develerle kah yalýnayak avuç avuç, sýcak sýcak e, elim çti ge ar ml Ku . dým dýr sal e diy gördüm, su bakýp böyle hayaller kurmak Modern bir binanýn tepesinden etrafa halleri sen bir hurma tanesi Bu n. kke pe týn sýr tok n rný ka le He . ne kolay göreyim seni ile bazen onu da bulamadan yaþa da 21.7.1989 istedik. Tren istasyonu ile ak kýlm de in mi Ca nlý ma Os ý zýn ma Cuma na durumu oldukça iyi. Yeþillikler nin mi Ca k. tru me on asy Ýst a. an ny ya rýlýrken yalnýz kalmýþ bir çocuða palmiyeler içinde. O kadar bizim ki, ay ýdýklarýn arasýnda olsa ne iyi tan k, ilse eb tür gö a ýzd ným Ya . ttim benze þçakal güzel cami. Hoþça kal.. olurdu. Yüzyýllarýn izlerinden birisi.. Ho
devamý var...
fotoรฐraf: zehra รงamer tunรงarslan
Denizlerin, daðlarýn, ormanlarýn, yollarýn ve tarlalarýn üstünden uçarak geçtik. Hiçbirine dokunmadan, dokunamadan... Bir arpa boyu yol bile alamadýk aslýnda ama fersahlar aþtýk harita üzerinde; ayakkabýlarýmýzýn içinde kalarak mesâfeler katettik. Sorarlarsa gittik mi diye, evet, gittik. Ve sorduklarýnda, söylüyoruz: Döndük... Yeni dünyadan dönüyorduk. Yeni dünya, bizim kadim dünyamýza nüfuz edememiþti. Eskisi gibi çýktýk yola. Eskisi gibi uyuduk.
Þehr-i Ýstanbul'a konduk. Þehr-i Ýstanbul'da kaldýk. Þehr-i Ýstanbul, döneceðim yer deðildi. Döneceðim baþka bir yer vardý. Zihnimde yavaþ yavaþ silinmeye baþlayan bir þehir ve insanlarý... Dönmeyi istemedikçe ve dönemedikçe, uzak bir hayâle dönüþen bir þehir ve halký... Ve þehr-i Ýstanbul bir vücuttu. Þehir de O'ydu, Ýstanbul da... Ülke de O'ydu, kýta da... Yeni dünya da O'ydu, eskisi de... ***
Ýstanbul, hem zâhir hem bâtýndý. Ýstanbul'da zaman geçmezdi ve Ýstanbul'da zaman durmak bilmezdi. Ýstanbul, hava, toprak, su ve ateþti. Ýstanbul deyince "her þey" demiþ oluyorduk; ve hiçbir þey demiþ olmuyorduk her þey deyince. Her þey yerli yerine otururdu bu þehirde ve hop oturup hop kalkardý þehirdekiler. *** Ýstanbul'dan dönmek küfürdü. Sözünden dönmek gibi... Melike Türkân Baðlý
selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan
nefes alan tarifler Balkabaklý ve Taze Soðanlý Pilav
Malzemeler: 1½ dilim küçük küpler halinde doðranmýþ balkabaðý Yaðsýz Sprey Tuz & karabiber 4 bardak tavuk suyu 2 bardak su 1 küp küp doðranmýþ kuru soðan Taze fesleðen 1 bardak Baldo Princi ¼ bardak ince doðranmýþ tazel soðanýn yeþil kýsmý 4 çorba kaþýðý krema ¼ bardak Parmesan Peyniri + servis için ekstra parmesan peyniri Hazýrlanýþý: Küp küp doðranmýþ balkabaðýný bir kap içine koyarak üzerine biraz piþirme spreyi sýkýn, tuz karabiber dökün biraz karýþtýrdýktan sonra piþirme kaðýdýnýn üzerine dökerek tepsiyle önceden 200 derecede ýsýtýlmýþ fýrýnda 20 dakika veya balkabaðý yumuþayýncaya kadar piþirin. Balkabaðý piþerken, su ve tavuk suyunu ortaboy bir sos tenceresi içine boþaltýn ve kaynatýn. Sonra ocaðý kýsýn. Wok veya derin bir sos tenceresi içerisine 4-5 çorba kaþýðý zeytin yaðý koyun, kuru soðaný pembeleþinceye kadar piþirdikten sonra pirinci ekleyin ve karýþtýrmaya baþlayýn. Yavaþ yavaþ tavuk suyunu ekleyin pirinç her suyunu çektiðinde su eklemeye devam edin ta ki pirinçler Al Dente kývamýnda piþinceye kadar. Fýrýnlanmýþ balkabaðýný, krema ve taze soðanýnýn yeþil kýsmýný ekleyin ve karýþtýrýn. Tabaðý sunarken ekstra parmesan peyniri, taze fesleðen yapraklarý ve taze soðanýn yeþil kýsmýyla süsleyin.
tahin-pekmezli hafif kek 3 yumurta 1 su bardaðý fruktoz (meyve þekeri) 1 büyük çay bardaðý tahin 1 büyük çay bardaðý pekmez 1 büyük çay bardaðý yarým yaðlý süt 2 su bardaðý tam buðday unu 1 su bardaðý dövülmüþ ceviz 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilya Yumurtalarla þeker, köpük haline gelene kadar çýrpýlýr, sývý malzemeler (tahin, pekmez,süt) ilave edilir (tahinin kývamýna göre süt miktarý artýrýlabilir). Üzerine, elenmiþ tam buðday unu, kabartma tozu ve vanilya eklenip hafifçe karýþtýrýlýr. En son, dövülmüþ ceviz eklenerek, önceden 175ºC'ye ayarlanmýþ fýrýnda, 50 dakika kadar piþirilir. Oya Yýldýran
Bizi üzen baþýmýza gelen olaylar deðil; bunlara verdiðimiz tepkilerdir . Victor Franklin in bu sözünü çok sever ve anlamlý bulurum. Ýnsanýn ne kadar güç þartlar altýnda olursa olsun olaylara göðüs gerebilme, yaþadýklarýnýn üstüne çýkabilme gücü vardýr. Hadiseler karþýsýndaki duruþumuzu ve onlarý nasýl karþýlayacaðýmýzý seçme özgürlüðüne her zaman sahibiz. Olaylar nötrdür. Kendi baþlarýna pozitif ya da negatif bir deðere sahip deðildirler. Bizim onlara yüklediðimiz anlamlar, onlarý bizim için iyi ya da kötü yapar. Onlara bakýþ açýmýzý, kullandýðýmýz filtrelerimizi, pencerelerimizi deðiþtirmekse bizim elimizde.
Yenilenme kelimesi bana kün fe yekûn ayetini çaðrýþtýrýr. Kainatta her þey, her an sonsuz bir oluþ halinde seyir ediyor. Her an yeni bir þe nde dirilmek, içinde bulunulan yeni ânýn getirdiði yeni idraklere açýk olmakla alâkalý olsa gerek. Tasavvufta kullanýlan ibn-ül vakt da bu meyanda, zamaný, þartlarýný, zamanýn getirdiði ilmi iyi okuyarak zamanýmýzýn çocuðu olmamýz gerektiðine iþaret eder.
Victor Franklin 2. Dünya Savaþý nda ailesiyle birlikte Yahudi toplama kamplarýna esir düþer. Yeme, içme, arýnma, uyku, ait olma, saygý görme vb. maddi manevi temel ihtiyaçlarýmýzýn hiçbirinin saðlanmadýðý bir ortamdadýr. Ve Franklin bütün bu sýkýntýlar içinde kimlerin yaþama tutunduðunu, hayatta kalma becerisini geliþtirdiðini inceler. Ve fark eder ki, umudunu kaybeden her þeyini kaybediyordur. Ve bütün özgürlükleri elinden alýnsa da insanoðlu, her zaman çok temel bir özgürlüðe sahiptir: seçim özgürlüðü. Gaz odalarýna yakýlmaya gönderilen iki kiþiyi ayný anda inceler. Biri çok kötü bir þekilde kendinden geçerek giderken, bir haham olan diðer kiþinin ise bu korkunç hadiseyi cebinden
Her sene dünyanýn çeþitli yerlerinde affetme yarýþmalarý düzenlenir. Çünkü affedememe, kýzgýnlýk duygularýmýzýn, içimizde ve dýþýmýzda bizi zehirlediði artýk bilimsel bir gerçek.. Birkaç sene evvelki yarýþmayý kazanan kiþinin öyküsü çok ilginçtir. Bir anne ve babanýn biricik kýzlarý sebepsiz yere katledilir. Bunu yapan kiþi ýslahevine gönderilir. O cezasýný doldururken anne ve baba cehennemlere girer, adeta yaþayan ölü haline gelirler. Durmaksýzýn niye biz diye sorgularlar. Sonradan fark ederler ki, kýzlarýný öldüren genç kendi çocuklarý kadar þanslý yetiþmemiþtir. Aile, toplum kurbanýdýr. Ve cezasýný çektikten sonra, aile, çocuðu affeder. Baba kendi fabrikasýnda çocuða iþ verir. Amaçlarý genci topluma kazandýrmak, sahile vuran bir deniz yýldýzýný kurtarmaktýr. Ve aile bütün dünyayý dolaþarak aydýnlanma süreçlerini, hikayelerini paylaþmaya baþlar. Kolay olmamýþtýr ama bu çok acý olayda dahi aile, içlerindeki acý duygusuna galip gelerek sadece kendilerine ve bu gence deðil, tüm dünyaya iyileþtirici bir ýþýk sunabilmiþlerdir. Yasemin Algül
fotoðraf: hümanur baðlý
çýkardýðý dualarý mýrýldanarak huzurla karþýlayabildiðini fark eder ve Franklin ileride oluþturacaðý terapisinin (logo terapi-anlam terapisi)temellerini orada atar. Evet, hayatta her þeyin bir anlamý vardýr. Ve bizatihi acýlarýmýz da anlam taþýrlar... Toplama kampýndan kurtulan Franklin in muayenehanesine bir gün bir rahip gelir ve sorar, Her þeyin bir anlamý olduðunu savun-uyormuþsun. Beþ oðlumu gencecik topraða verdim. Bundan nasýl bir anlam çýkarabilirim? Franklin rahibe sorar: Çocuklarýnýn hiç seninle yaþa-mamalarýný, doðmamalarýný ya da bir baþkasýnýn çocuðu olarak dünyaya gelmelerini mi tercih ederdin? Yoksa, senin hayatýna katkýda bulunmalarý, sana kendi özel hediyelerini vermeleri, zamaný gelince, görevleri bitince de ayrýlmalarý mý senin için daha anlamlý olurdu? . Ýslam Peygamberi bir gün en sevgili evladý Hz. Fatýma ya der ki: Sana bir müjdem var, ümmetimden en çok sýkýntýyý sen çekeceksin. Bu bize acý, sýkýntý olarak gördüðümüz þeylerin aslýnda göreceli olduðunu anlatýr. Ýyi, kötü, doðru, yanlýþ gibi kavramlarýmýzý yeniden sorgulamamýz gerektiðini ifade eder. Nitekim pislik kokusunun bir üst derecesinde sümbül kokusu yer alýr, aralarýndaysa sadece derece farký vardýr Geçen ay idrak ettiðimiz muharrem ayýndaki Kerbela hadisesi de, Peygamberin en sev-gililerinin þehit edildiklerini bize hatýrlatýr. Günlerce 40 derece sýcaklýkta, aç, susuz kaldýktan sonra aralarýndaki küçük bebeðe kadar katledilirler. O sýralarda hasta, küçük bir çocuk olan Hz. Zeynel Abidin
kurtulan tek erkek olur ve bu zulme sebep olanlar hakkýnda hiçbir gün kin gütmez. Adeta belayý bal eyler. Þu en büyük gerçeðe müdriktir; hayat sahnesinde herkes kendisine biçilen rolü oynuyor ve verilen görevi ifa ediyor. Bundan dolayý da O, herkesten ve her þeyden daim razý olandýr, sistemi okuyanlardandýr. Kime, niçin kýzabilirdi ki.. Daim huzurda ve þükürde olduðu için kendisine seccad yani çok secde eden denildi.. Tarih tekerrürden ibaret deðil mi?.. Oyuncular deðiþiyor ama roller hep ayný...
þems sempozyumunun ardýndan...
TÜRKKAD Ýstanbul þubesinin düzenlediði Güneþle Aydýnlananlar Uluslararasý Þems-i Tebrizi Sempozyumu 11-16 Aralýk tarihleri arasýnda Türk Hava Yollarý nýn resmi ulaþým sponsorluðunun yaný sýra Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi, Konya Büyükþehir Belediyesi, Kültür A.Þ. Nefes Yayýnlarý, Gençer LTD ve Yanarlar Grup un desteði ile Ýstanbul ve Konya da gerçekleþtirildi. 11 Aralýk Cuma günü ÝETT Baðlarbaþý Kültür Merkezinde ney eþliðinde Divan-ý Kebir den bölümlerin okunmasýnýn ardýndan Ayþe Esin Çelebi Bayru, Ahmet Selahaddin Çelebi Hidayetoðlu adýna kýzý Banu Hidayetoðlu, Cemalnur Sargut, Nur Arýtan ve Nuri Þimþekler in konuþmalarýyla baþladý. Sempozyumun katýlýmcýlarý ve konuklarý için ayný akþam Yenikapý Mevlevihanesi nin bahçesinde kurulan çadýrda ayin-i þerif ve sema töreni düzenlendi. Konya daki açýlýþ konuþmalarýna Tuðrul Ýnançer de katýldý. 12- 13 Aralýk günleri sempozyumun Ýstanbul ayaðý Sütlüce Kongre Merkezi nde, 15- 16 Aralýk günlerinde ise Konya da Mevlana Kültür Merkezinde yüksek katýlýmla geçti. Pakistan dan Lahor Punjab Üniversitesi nden Dr. Ghulam Moeen Udin, Ýslamabad Gordon College dan Dr. Raza Ulah Shah Arif
Naushahi, Ýran dan Yazar ve yönetmen Parvenah Saberi, Tahran Peyami Nur Üniversitesi nden Prof. Dr. Tofigh Hashempour Sobhani, Japonya Tokya Üniversitesi nden Dr. Takeshita Masataka, Amerika dan Treshold Cemiyeti kurucusu ve baþkaný Camille Helminski, North Carolina Üniversitesi Chapel Hill den Prof. Dr. Carl Ernst ve Omid Safi, Türkiye den Konya Selçuk Üniversitesi nden Yard. Doç. Dr. Nuri Þimþekler ve Doç. Dr. Hülya Küçük, Kayseri Erciyes Üniversitesi nden Yard. Doç. Dr. Osman Nuri Küçük ve Dr. Mustafa Çakmaklýoðlu, Kýrýkkale Üniversitesi nden Adnan Karaismailoðlu, ÝSAM Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Araþtýrmalarý Merkezi nden Dr. Semih Ceyhan, Marmara Üniversitesi nden Prof. Dr. Mahmut Erol Kýlýç, Samsun Selçuk Üniversitesi nden Yakup Þafak, Konya Mevlana Müzesi Müdür Yardýmcýsý Naci Bakýrcý ve TÜRKKAD Ýstanbul Þubesi Baþkaný, Tasavvuf Araþtýrmacýsý Cemalnur Sargut tebliðleriyle sempozyuma katýldýlar. Ayrýca Amerika dan Kabir Helminski oturum yönetmek üzere dahil oldular. Tebliðler Þems-i Tebrizi üzerine tarihi, tasavvufi araþtýrmalarýn sunumu, diðer felsefi ve tasavvufi þahsiyetlerle iliþkileri gibi konulardan Hz. Mevlana ile buluþmalarý ve bu buluþma neticesinde ortaya çýkan tasavvufi yaklaþýmýn, fikriyatýn ve külliyatýn irdelenmesine kadar geniþ bir yelpazede yer aldý. Türkiye ve dünyadan Þems-i Tebrizi üzerine konusunda uzmanlarýn toplandýðý bu sempozyum verilen tebliðlerin öneminden ayrý yapýlacak çalýþmalar için de hem bir esin hem de kuvvetli bir kaynak olacaktýr. Mehmet Erkmen
þems in güneþi aydýnlattý Modern dünyanýn insaný, mutluluk formülleri peþindeyken sahtesiyle gerçeðini birbirinden ayýramamanýn da problemlerini yaþamaktadýr. Bir kesime göre doðu felsefesi mutluluðun formülü olurken bir baþka kesime göre ise mutluluk insanýn içine yaptýðý yolculuktur. Kimi Gurulara koþarken kimi de depresan ilaçlar olmadan yaþayamýyor. Oysa köylü bir adamýn dünyasýndaki mutluluk tanýmý bir fotoðraf karesindeki anlýk gülüþünden bile okunabilir. Ona mutluluðun tanýmýný sormak kimin aklýna gelebilir? Mutluluk ona göre yaþadýðý basit ve sade hayatýn içinde gizlidir. Kendiliðinden, zorlamasýz sürüp giden doðal bir hayatta zorluklar ve sýkýntýlar bile onun için bir mutsuzluk deðil, insanlýk halidir. Öyle de tanýmlar zaten Ýnsanlýk hali be yigenim der. Mutluluk formülleri ve sýrlarýný bir paket içinde ambalajlayýp sunan bir takým tacirlerin eline kalmadan insanoðlu mutluluðu aramanýn peþinde deðildi. Karmaþýk bir formül gibi kafa karýþtýran içinden çýkýlmaz gibi gösterilen bu paketlerin içinde bir de kullaným kýlavuzunu koyanlarýn insanoðlunda zaten var olan bu duygunun bile tüketim toplumunun bir malzemesi haline getirdiler. Her þeyi hýzla tüketirken mutluluðu da tükettik þimdi onu bir yerlerde arýyoruz. Arýyoruz da nerede? Hangi kaynakta? Menbaðýndan içilen suyla, deniz suyunun çeþitli arýtma cihazlarýyla içme suyu haline getirilmesiyle elde edilen tat ayný mýdýr? Gelen cevaplarý duyar gibiyim.
Su da susuzlarý arar der Mevlana Cellaleddin Rumi. Kalpten kalbe giden bir yol var vardýr. O yol neyi arýyorsan oraya götürür. Yine Talebin neyse osun sen derken Hz. Mevlana, aradýðýmýz þeyin ne olduðuna dikkat etmemiz gerektiðini iþaret etmektedir. Yüzyýllar öncesinde mutluluðun yolunu kalbe giden gül bahçesinden geçtiðini söylemiþler. Hz. Mevlanalar, Yunuslar, Ýbni Arabiler, Niyazi Mýsriler ve de niceleriyle birlikte tabiî ki geçen hafta gündemde olan bir sempozyuma konu olan Hz. Mevlana nýn hocasý Hz. Þems de onlardan farklý bir þey söylememiþ. Güzel günler yola çýkmýþ geliyorlar, sözünü söylerken Mevlana acaba yolda olan ve ona doðru gelen Þems i mi kastetmiþtir? Bilinmez. Ne Mevlana ne Þems olabiliriz belki ama, bu ulularýn yollarýnýn gül bahçesinden geçtiðini etraflarýna yaydýklarý gül kokusundan anlayabiliriz. Zira o koku hala duyuluyorsa, hala konuþuluyorsa baþka koku mu aranýr? 11-16 Aralýk tarihlerinde Ýstanbul da baþlayýp Konya da sona eren Uluslararasý Sempozyuma katýlan yerli yabancý 21 akademisyen, mutasavvýf Þems-i Tebrizi yi anlattý. Onlar anlattý ve 100 lerce katýlýmcý Ýstanbul un ve Konya nýn soðuk ve yaðýþlý havasýna aldýrmadan salonlarý doldurdular. Salonlar, bir Hak aþýðýný tanýmak isteyenlerle doluydu. Mevlana yý Mevlana yapan bu derviþ kimdi? Kimdi gerçekten. Salonlarda konuþanlar kendi dillerinde çok þeyler anlattýlar. Çok þeyler söylediler. Ama tek bir lisan vardý hepsini oraya toplayan: Þems in güneþinden tecelli eden aþk. Þems-i Tebrizi geldi güneþiyle aydýnlattý. Aþkýnýn ateþiyle sýmsýcak sardý ve gitti. O melami meþrep bir derviþti. Güneþ ise bir yerde karar edemezdi.. Þems güneþinin þuleleri de her caný bir aþk alevi gibi sararak ve dokunduðu her çiçeðin kokusunu aþikâr ettirerek ufukta kayboldu. Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ikincisini düzenlediði uluslar arasý sempozyumunu böylelikle Þems-i Tebrizi ye ayýrmýþ oldu. Üçüncü Uluslararasý Sempozyumun Niyazi Mýsri Hazretleri ile ilgili olacaðý müjdesini Ýstanbul þube baþkaný sevgili Cemalnur Sargut Hanýmefendi den öðrenmiþ bulunuyoruz. Bunun haberini de ilk defa buradan vermiþ olalým. Ümit Ceylan
görüþmek üzere...
yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m