Her Nefes - Şubat 2010 / Hac - Kâbe

Page 1

ÞUBAT 2010

h a c

/

k â b e


editörden Kutsal vadinin eþiðindeki Musa ya ilahi bir hitap gelir, Nalýnlarýný çýkar ya Musa, burasý mukaddes vâdi-i Tuvâ.. Her Nefesin bu sayýsýný takdim ederken gönlüme dolan bu ilâhî kelâmýn elbet bir anlamý olmalý.. Kaleme almaya cesaret ettiðimiz iki güzel: Habîbullah Hz. Muhammed(a.s) ve çevresinde onun tüm insanlýðý birliðe davet ettiði Beytullah týr. Bu sayýdan bir mukaddes vadi kokusu geliyor. Nalýnlarýmýzý çýkarýp bu vadiye öyle girmek gerek. Nalýnlar, dünya ve ahrete müteallik görünür görünmez her türlü baða iþaret eder ki insan o baðlar vesilesiyle kendisini çaðýraný bulduðu zaman hepsini söküp atmalý. Nalýnlar velev ki demirden de olsa, eve ulaþtý mý kapýný eþiðinde býrakýlýr. Nede olsa yol bitmiþtir, artýk nalýna, çarýða ne hacet. Madem ki murada erilmiþtir, vesileyi vasýtayý bir kenara koymalý. Kabe ki Beytullah týr, Allah evidir, o mukaddes eve ulaþan bütün muratlarýn ve sebeplerin sahibine ulaþmýþtýr; artýk dünya ve ahret arzusunu temsil eden nalýnlarý çýkarýp atmalý Nasip oldu da, biz Habîbullah ve Beytullah kelamý ettiðimiz bu manevî vâdi-i kelâma dünya ve âhiret kaygýlarýmýzý bir yana býrakarak, aþkla girdik. Gelin þimdi aþkla bu kelam vâdisinde birlikte yol alalým. Arzu Eylül Yalçýnkaya


içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Nât-i Hazret-i Nebevî: Ken ân Rifâi Kâbe ye Dön: Gökhan Çalýþkan Þiir: Hümanur Baðlý Sâhib-i Sohbet: Kubilay Aktaþ Arz ýn Merkezine Seyahat: Nazende Yýlmaz Yazý: Meral Hasýrcý Yazý: Neþe Taþ Sözler: Ken ân Rifâi Babamýn Hac Günlüðü 4 (son) Eve Dönüþ: Melike Türkân Baðlý Tarif: Penne Arabiata: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Tarif: Sezar Salata: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Avatar: Farklý bir Bakýþ: Mehmet Erkmen Medine ve Mekke: Yavuz Celep Sözler: Ahmed er Rifâi Kâbe nin Düþündürdükleri: Meral Hasýrcý Haber: Ümit Ceylan


söyleþi Müge Doðan: Hocam her sene Kutlu Doðum Haftasýnda Peygamberimiz için Mevlid Gecesi düzenliyorsunuz ve bu seneki gecenin konusu Hac olacak... Sizin de her sene bir ya da iki kere davet edildiðinizi ve umre yaptýðýnýzý biliyoruz... Kâbe yi ilk gördüðünüzde hissettikleriniz nelerdi? Cemâlnur Sargut: Bana daha önceden þunu söylemiþlerdi ki Kabe yi ilk gördüðünde edilen her dua kabul olur. Ben de beynimde bir çok dua hazýrlamýþtým ve acaba hangisini söylersem Allah la daha yakýnlaþýrým diye düþünüyordum ama Kabe öyle sihirli bir yer ki insan ezelini, ebedini, geldiði yeri gideceði yeri ve her yeri orda gördüðü için ve bugüne kadar gelmiþ geçmiþ tanýdýðý ama öbür aleme göçmüþ insanlarýn hepsinin orada olduðunu idrak ettiði anda, öyle bir an ki o an, yani Allah ýn idrakiyle bizde tecelli ettiði an, o anda söyleyebildiðim tek þey seni çok seviyorum oldu. Çünkü gördüðüm þey ne bir evdi, ne taþ bir binaydý... Orada Allah ýn mânâsý, Peygamberin hakikâti, hakikât-i Muhammedî tecellisini gördüm. Bunun ne þakirle, ne varlýkla, ne büyüklükle, ne küçüklükle alâkasý vardý... Yüzbinlerce kere televizyonlarda, sinemalarda Kabe yi görmüþtüm ama gördüðüm þey o gördüðüm Kabe asla deðildi, çok farklý bir hakikatti. Bu hakikati görmenin aþkýyla yandýðýmý hissettim. Daha sonra ilk seferleri olan bir çok dostumu oraya götürmek nasip oldu. O dostlarýmýn bir çoðunun da yüzünde kendi hislerimin aynýsýný gördüðüm zaman Kâbe nin herhangi bir yer olmadýðýný iyice idrak etmiþ oldum. Allah herkese görmeyi nasip etsin. MD: Kâbe nin ve Hacer ül Esved in sizin için hakikati nedir? Kâbe ye belki Bekke diyebiliriz yani o B giymiþ bir Mekke. Mekke nin yani Peygamberin vücut giymiþ hali. Hacer ül Esved de Peygamberin eli ve hakikatidir. Dolayýsýyla onu öpmek, normal cansýz bir taþý öpmek deðildir. Zaten bu þekilde düþünülürse öpülemiyor. Peygamberin elini öptüðünü düþürseniz o zaman da onun hiç de


cansýz bir taþ olmadýðýný, üzerinde her gittiðinizde farklý bir desen ve renk olduðunu idrak ediyorsunuz. Sanki o nur-u Muhammedî nin, Allah ýn her an yeni þanla dirilirim ayetine uyarak deðiþime uðramýþ hallerini izhar ediyor gibidir. MD: Tavafýn mânâsý ve önemi nedir? CS:Tavaf Bismillahirrahmanirrahim le baþlar yani Allah ýn isimlerinin B denilen vücuda girmiþ halidir, bu da Peygamber demektir. O yüzden Hacerül Esved e selamla baþlar yani Peygamberden izin alýnarak tavafa baþlanýr ve Allah ýn mânâsý etrafýnda daha doðrusu biz Allah ýn hakikatini bilip göremediðimiz için Allah ýn bizde tecelli eden isminin mânâsý etrafýnda dönmeye baþlarýz. Dolayýsýyla Kabe yi tavaf etmek demek insanýn kendi hakikatinin etrafýnda dönmesidir. Yani kendi Rabbýmýza, kendimizdeki Allah a ait hakikate doðru yöneliriz ve onun etrafýnda dönerken önce diriliriz, hayy ismiyle döneriz... Sonra Allah ýn kudret ismini giyiniriz ondan sonra ilim ismini giyiniriz, yani bir Allah ýn bir ismi bizde tecelli eder ki, buna ilim denir. Ondan sonra bunlar sayesinde kendimiz üzerinde irade ederiz, kendimiz üzerinde irade edip vücut üzerinde hakim olduðumuz zaman Allah bizden konuþur kelam ismiyle, bizden iþitir ve bizden görmeye baþlar. Yedi tavafýn mânâsý budur. Çünkü her tavafta farklý bir his, farklý bir isim tecellisi olur. Kâbe yi tavaf ederken insanlarla

birlikte olmanýn, beraber ibadet etmenin zevkini yaþar insan. Cemaat ve cemiyet ibadeti Ýslam ýn ana þartlarýndandýr. Bu yüzden çok önemlidir. MD: Neden ihrama giriyoruz? CS:Her Peygamber gecesi için bir kitap hazýrlýyoruz ve bu sene için hazýrladýðýmýz kitabýn içinde orada yapmamýz gereken her hareketin tasavvufi ve iç mânâlarýný anlattýk. Ýhram nefsinden soyunan insanýn Alllah ýn Kibriya ve kuvveti kudret sýfatlarýný giyinmesi demektir. Eðer insanda hiçlik, yokluk, kulluk zuhur ederse Allah varlýðýyla, kibriyle ve kudretiyle o insanda tecelli eder. Dikiþsiz giydiðimiz iki parçalý kýyafet de bunu gösteriyor. MD: Miraç ýn baþlangýç noktasý neden Kâbe? CS: Miracýn baþlangýç noktasý Kabe çünkü tevhidle baþlayýp tevhide varacaksýn. Bizim baþladýðýmýz yerin Ahadiyet, varacaðýmýz yerin Vahdaniyet olduðu düþünülürse aslýnda Kabe nin hakikatiyle baþlýyorsun ve sonuçta Kabe nin þekline dönüyorsun. MD: Mekke ve Medine nin hakikati ve aralarýndaki fark nedir? CS: Mutasavvýflara göre Mekke yediyi, Medine beþi temsil ediyor. Yedi fenafillah makamýdýr, insan Mekke de fenaya uðrar. Yani Mekke ye gelen insan, Allah ýn mânâsý tecellisi karþýsýnda nefsinden yok olur. Eðer bu


hal tecelli etmiyorsa Mekke nin mânâsý zuhur etmez. Mekke nin mânâsýnýn zuhur etmesi demek insanýn Arafat da son bulmasý demektir. Arafat, insanýn arif seviyesine ulaþmasýdýr.Ýnsanýn Arif seviyesine ulaþmasý da Hz. Adem ile Havva nýn buluþtuðu yerde arif olmasý demektir. Çünkü Adem den kasýt ruhtur, Havva dan kasýt nefistir. Ne zaman nefs ile ruh birlik içine girer, yani nefis kendisini ruh içinde yok eder, Havva Adem de yok olur, tek olurlar, iþte o zaman vücutta ariflik zuhur eder. Ýþte bu hale Arafat denir. Dolayýsýyla bütün Hac dan kasýt Arafat týr. Ve insan Arafat a erdiðinde Arafat ýn tecellisinde, kendisi o tecelliye ulaþtýðý için þeytan taþlar. Yani kendindeki þeytaný yok eder, ondan sonra da kurban keser yani kendi varlýðýný kurban etmiþ olur. Sonuçta Allah ýna kavuþmuþ olur. Medine beþ demektir yani Beka yý temsil eder. Beka demek artýk bu hale gelmiþ insanýn tekrar Allah a dönmesi, tekrar insanlýða dönmesi ve tekrar Allah ýn o vasfýyla insanlýða dönerek hizmete baþlamasýdýr. Medine de hizmet vardýr, Hak tan Hak ka olan aþktan dolayý halka hizmet vardýr. Medine aþk þehridir. Bir tarafýn Hak la bir tarafýn halka iliþkilidir. Halbuki Mekke de yalnýz Hak la iliþki vardýr. MD: Hocam siz hep önce Medine yi

sonra Mekke yi ziyaret edersiniz. Bunun mânâsý nedir acaba? CS: Bu Cuma namazýna benzer. Cuma, Ýnsan-ý Kamil günü olduðu için Ýnsaný Kamil inancý olanlar önce bekadan baþlayýp sonra fenaya giderler. Bize de Allah öyle nasip ediyor. Önce izin alýyoruz sonra Allah ýn hakikatinin önünde diz çöküyoruz. MD:Teþekkürler Efendim.




Nâ t-i Hazret-i Nebevî Firkatin nâriyle yandým Yâ Habîballah meded Kalmadý sabr ü tahammül bî-karâr oldum meded Âþýka derman da can da dâimâ aþkýn yeter Dilde, gözde Yâ Resûlallah hayâlindir meded Çok günâhým gerçi, affetmek de þânýndýr meded Maksadým âh ü figândan bir cemâlindir meded Dil-figârým, derd-mendim, kýl mürüvvet sen þehâ Ken ân ý ihyâ eden ancak visâlindir meded Ken ân Rifâî


kâbe ye dön! Uzun ve maceralý bir yolculuktan sonra bindiðim eski dolmuþ beni Medine ye getirdi. Saat gece yarýsýný geçmiþti. Olmayan Arapça mla anlaþamadýðým için þoför beni otelimin yaklaþýk iki kilometre uzaðýnda býrakmýþtý. Rüzgarlý ve soðuk sayýlabilecek bir havaydý. Odamý paylaþtýðým iki arkadaþým gündüzden gelmiþler. Ben geldiðimde uyanýyorlardý. Hayýrdýr? dedim. Mescid-i Nebevi nin önünde sýraya girmemiz lazým dediler. Kapýlarý saat üçte açýyorlarmýþ. Ýki saat öncesinden gitmezsek türbenin çok uzaðýna düþermiþiz. O sene Arife günü Cuma ya denk geldiði için Haccü Ekber ilan edilmiþti. Normalde üç dört milyon olmasý beklenen hüccacýn Suudi lerin de raðbetiyle yedi milyona yaklaþtýðý tahmin ediliyordu. Ben de dinlenmeden hemen abdestimi tazeledim. Hazýrlandýk. Temiz giysilerimizi giydik. Ben parfümümü sürerken arkadaþlarýmdan biri: Kurban sen abdest almamýþ mýydýn? diye sordu. Ben ne demek istediðini anlamadým. Parfümün içindeki alkolün abdesti bozacaðýný söyledi. Urfa lý, çok tatlý bir çocuktu. Aða oðlu imiþ. Hanýmýna hiç el kaldýrmamýþ olmakla gurur duyuyordu. Benden küçüktü ama iki de oðlu vardý. Diðer oda arkadaþým Ýstanbul un büyük bir ilçesinin belediye baþkan yardýmcýsýydý. Kabe de devamlý aðlamýþtý. Ýkisini de çok sevmiþtim. Onlar da bana ýsýnmýþtý galiba. Beraber Bab üs Selam a doðru yola koyulduk. Rüzgar þiddetini artýrmýþtý. Belediye baþkan yardýmcýsý bize önderlik ediyordu. O daha önce de gelmiþti buralara. Mescide yaklaþtýðýmýzda adýmlarýný hýzlandýrdý. Bize arada bir dönüp hýzlanmamýzý iþaret ediyordu. Bir kapýdan girdik, sonradan öðrendim ki Babü s Selam buymuþ. Ýçeri girince adýmlarýný daha da hýzlandýrdý. Durmadan gelmemizi iþaret ediyordu. Parmaklýklý bir yerin önünde durduk. Ben açýlacak kapýnýn bu olduðunu zannettim. Meðer Allah Resulü nün sýrlandýðý yerin


tam önündeymiþiz! Milyonlarca hacýnýn kalabalýktan Mescid-i Haram a giremediði bir zamanda Efendi miz Hazretleri nin tam yanýna buyur edilmiþtik. Üçümüz de þaþkýnlýk ve sevinç içinde oturduk. Tesbih çekmeye, niyaz etmeye, namaz kýlmaya koyulduk. Ben ellerimi Efendi mize doðru açýp niyaz ederken Vahabi Polis Kabe ye dönmemi söyledi. Dediði gibi yaptým, ama içimden ne geçirdiðimi siz bilirsiniz. Ýçinde bulunduðum lûtfu hayretler içinde düþünürken, bir anda secde edilecek kadar bile yer olmayan yere, tam önüme bir Ýran lý geldi. Küçücük bir yerde namaz kýlmaya koyuldu. Önceden gelenlere haksýzlýk ettiðini düþündüm. Ama sonra aþkýný görünce ses etmedim. Aðlayanlar vardý. Yalan yok, ben Efendi min tam yanýndaydým ama Huzur a girememiþtim. Oysa O nu hiç görmediði halde Yemen illerinde olup da huzura girenler vardý. Onlar baþka dedi. Onlarýn mürþidi benim. Sen ise buraya yalnýz geldin. Beni selamladýn. Selamýný aldým ve selamýmý verdim. Üzerine þefaatim hak oldu. Ama bunu sen idrak edemezsin. O yüzden biraz önce hizmetkârým seni Kabe ye yönlendirdi. Ona gönül koyma. Vazifelidir. Senin Kâbe n mürþidin Onunla beraberken huzurda olursun da, burada olamayabilirsin. O yüzden buraya bir daha yalnýz gelme. Sahibinle gel. Allah Resûl ünü kelimelerimden tenzih ederim. Gönlüme söylenenler bu idi. Üç yýl önce Hacc a gittiðimde yalnýzdým. Hocama intisab etmemiþtim henüz. O ise bana Hacc a mý gidiyorsun oðlum? Hayýrla git. Yalnýz gitme sakýn! demiþti. Ben de ne dediðini anlamayýp tanýdýðým biriyle gittiðimi söylemiþtim. Söylediklerinin manasýný kavramak bu yazýyý yazarken nasip oldu. Çok þükür! Gökhan Çalýþkan


Zâlim! Bir el edip de gel demedin Bir kelime lutfetmedin, lâl oldu dilin Bir serin nefes üflemedin, dudaklarýn kilitli Elin elime deymedin Meðer... Öyle sendeymiþim ki... Gel bile abes senden. Öyle mesutmuþum ki, Bir lâtif kelâmýna ne hacet... Öyle yanmýþým ki, Tenezzül edip de üfleme artýk. Bu balýn içinde salýnýp dans etmiþim bütün gece Ne diye dileyim ki elimi tutasýn Ancak... Ýpimizin ucu, ayýmýzýn þavký ikiye bölünmüþ heyhat! Hasret her dâim fakîrde eyler seyahat...

Hümanur Baðlý



sâhib-i sohbet: muhammed mustafa (sas) Önce kelam vardý diyor Ýncil de. Evet, varlýk tahtasýna kalem ile yazýldý. Fakat kelam ile de kalplere iþlendi. Yazýlan herþey (varoluþ), kalem ile yani yasalar ile kendisini gösterdi. Bunlar esmalardýr. Tek bir aðacýn (varlýk aðacý) çiçekleri. Çiçeklerden maksat meyvedir ve bu çiçeklerin meyvesi de insan. Aðaç oldu bu âlem Meyvesi oldu Adem Maksut olan meyvedir Sanma ki aðaç ola Hz. Gaybi Herhangi bir nesnenin tek baþýna bir anlam ifade etmesi çok güç. Zira zerrede kainatý görmek, arif iþi. Çünkü harf tek baþýna kendi kadar anlam taþýrken, bir kelime kainata bedel olabilir. Bir hadis-i kudsîde: Lailahe illallah, kelimesi bir kefeye, kainat bir kefeye konsa; lailahe illallah aðýr basar buyuruluyor. Harflerin birbirini göstermesi ve kelimede kaybolmasý ile mânâ kendisini gösterir. Karþýlýklý sahiplenme (sohbet) ile beþer (tek harf) olan kiþi, cemaatin içine girer. Beþer tek baþýna bir harf iken, ancak sohbetteki Hayy ve Kayyum sýfatý ile, varlýkla entegre olur. Týpký aðaçta yeþeren meyve gibi. Fizikte entegre, baðlantýya geçme, sistem içinde anlam kazanma ne ise, insanýn varlýk aðacý ile baðlanmasýnda da sohbet odur. Bazý iliþkilerin meyvesi çürüktür ki, yiyeni zehirler. Bazý meyveler


vardýr ki, cennet yemiþidir. Bir hadis de Allah Resul u (a.s) der ki: Cennet aðaçlarýnýn yemiþlerinden yiyiniz . Sahabi, sohbet ehli sorar: Nasýl olur ey Allahýn Resulu, cennet yemiþleri cennettedir . Hz.Peygamber, hayýr , der: Ýnsan-ý kamilin kendisi bir aðaçtýr. Onun meyvesi de sohbetidir. Ýþte o sohbet, cennetten gelmiþtir. Ýþte, o sohbetten yiyiniz, yani onun halini hal edininiz . Cennet, gizli definedir. Zaten gizlide olan, içte olan anlamlarý da vardýr. Ýþte bu definenin mücevherleri güzel ahlaktýr ki; oraya ancak sohbet ile dalýnýr. Veya hazinenin cevherleri sohbetle akar. Kamiller dalgýçtýrlar. Hakikatin dalgýçlarý inciler ve mercanlar çýkarýrýr. Hz. Ali nin Celcelütiye Kasidesi nde, kainat aðacýnýn en güzel meyvesinin Muhammed (a.s) olduðu yazar. Meyve; tohum ve topraðýn sohbeti ile olmuþtur. Onlar birbiri içinde erimese, kayýp olmasa idi, biri diðerine kendini feda etmese idi, meyve olmayacaktý. Malum her meyve aðaçtan haber verir. Hz. Muhammed (as) öyle bir meyve idi ki; onun tohumundan binlerce arif, milyonlarca veli, milyarlarca da abid, varlýk sahnesine yansýdý. Ve hepsinin tek duasý: Ondan geldik, Ona döneceðiz (Ýnna lillahi ve inna ileyhi raciun) . Bu bilinç ile özlerindeki


tohumu yeniden topraða verdiler. Baþlarý topraða düþtü. Çünkü tohum, oradan gelmekte idi. Ehl-i Beyt baþýný topraða verdi. Ve yeniden yeniden varoldular. Bu her daim keþiftir. Hiç olmanýn zevkinde, varlýðýn sýrrýna gark oldular. Onlarýn takipçisi olan kamillerin de topraðý hiçliktir. Hiçlik topraðýna baþ verebilmek, ancak sohbetin demi ile demlenenlerin ve kendinden geçenlerin iþidir ki orada kendilerine, asýllarýna gelirler. Ýbrahim in düþtüðü ateþ, Yunus un balýðý, onun hiçliði idi. Kuran da, Allahýn ahlaký ile ahlaklanýn manasýnda bir ayet vardýr. Bu yasa, tüm yasalarýn motor gücüdür, ruhudur. Aðacýn ana tohumu, mayasý budur. Bu olmadan, mananýn varlýða hakký ile yansýmasý mümkün deðil. Bu yasa yok ise, insan zanlar bataklýðýný okyanus zannedebilir. Ýnsan-ý kamil bu ahlak ile ahlaklandýðý ve hiçlik topraðýna bu tohumu ektiði için, sohbet ve kelamý varlýk kazanýr. Onun sohbetindeki hayatiyet, gerçekleþme sýrrýnýn ilkesi budur. Zira o, Hakk ýn dilidir. Hakk ýn dilinden çýkan kelam, söz cisimleþir. Muhyiddin Ýbnü l-Arabi nin ilk þeyhi Fatýma Haným Fatiha suresini okuyunca, insan þekline girmiþ ve onu yönlendirmiþtir. Bu anlamý ile her surenin, bu anlamda suretleri vardýr. Kur an tümü ile cisimleþse, belki de Hz. Muhammed (as) suretini alýrdý. Zira onun ahlaký, yaratýlýþ mayasý Kur an idi. Hz. Muhammed in sohbetinde de bu cisimleþme kendini zaman zaman Cebrail þeklinde gösterdi, ki onun sohbetinin en külli manada göründüðü saha, sahabileri idi. Sohbeti cisimleþti, sahabi oldu. Her bir sahabi, onun sohbetteki bir dersini temsil ediyordu. Muhammed güneþinin kalbinden yansýyan mana sultanlarýna O, "ashabým yýldýzlar gibidir, hangisine uysanýz doðruyu bulursununuz" dedi. O sohbetteki nazar ile aktarýlan hakikat, bizzatihi hakkýn sýfatlarý idi. Sanki Muhammed (as), deryanýn bu varlýða açýlan daimi çeþmesi idi. Her bir kab, istidadýnca oradan içti. Ýlimini, susuzluðunu giderdi. Ve o sohbet ile tohumlarý yeþerdi. Niyetleri yani tohumlarý, onun rýzasý olduðundan dolayý da, yine ona ait meyveleri verdiler. Sohbet bu anlamda, Hakk ýn kapýsýný çalmaktýr. Ve Ýsa (a.s) onun için der ki: Kapýyý çalýn, açýlacaktýr . Sýr, kelamda gizli. Kelamýn kemali, amel-i salihtir. Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir. Sözün hayat kazanmasý, hayat sahibinden çýkmasýna baðlýdýr. Söz sahibi hayatdar ise yani insan-ý kamil ise o söz, ateþli sözdür (logos). Düþtüðü yerde zattan baþka bir þey býrakmaz.


Hayat sahibinden çýkan söz kadar, dinleyenin niyeti de çok önemlidir. Her soruya, Allah ve Resulu bilir, demekten murat, sohbete duyulan iþtiyaktýr. Zira sohbette sahibini bulmak, sahiplenilmek manasý ve maksadý olduðundan dolayý, orada bizatihi Hakk ýn dili mevcuttur. Artýk orada sohbeti yapan kiþini deðil, onun dilinden akan Hakk ýn kelam sýfatýnýn tecellisidir. Sahabi, Hak aþýðý idi ki o yüzden her daim, daimi olan çeþmeden su içmek istedi. Dildeki hayat sýrrý, onun kaynaktan gelmesine baðlýdýr. Dil sanki Hakk ýn kalbinin uzantýsý, sohbet ise onun tohumu gibidir. Ve varlýk tarlasýna her daim, dil ile tohumlar türlü tohumlar ekimektedir. Ne ekerseniz, onu biçersiniz. Arpa eken, buðday biçemez. Kubilay Aktaþ


arzýn merkezine seyahat Yeryüzünde seyahat etmek güzeldir. Birbirinden farklý renkler görür, bilmediðiniz insanlarla ünsiyet kurarsýnýz. Ben bunu zekat gibi yatay düzlemde yapýlan bir ibadete benzetirim. Herhalde insanýn kendi içinde yaratanýyla buluþtuðu seyahatler de-týpký namaz gibi- dikey boyutta seyreden yolculuklardýr. Þimdi size bu iki boyutun birleþtiði çok özel bir seyirden bahsetmek istiyorum: Mekke ve Medine seyrinden.. Öyle bir seyahat ki; davet olunan hocamýn eteðine tutunup gezdiðimiz âlemler arasý bir gidiþ. Zaman ve mekânýn olmadýðý idrakini getiren bir yolculuk. Ýlk duraðýmýz, Peygamberimizin mekâný Medîne oldu. Zannediyordum ki hiç tanýmadýðým bu þehirde, alýþýk olmadýðým bir kýyafet ve dünyanýn dört yanýndan gelen binlerce insan içinde bir yabancý olacaðým. Fakat yaþadýðým bambaþkaydý. Asýrlardýr ait olduðum memleketim burasýydý. Kýsa süreliðine hafýzam alýnmýþ, kendime ait olduðunu zannettiðim bir hayatýn içinde bir yerlerde yaþamýþtým ama artýk, asýl zannettiðim bu kýsa hayat rüyadan ibaret olmuþtu. Burasý ise beden bineðini hissetmediðim, hakikatte var olduðum âlemdi. Etrafýmdaki bu güzel insanlarýn hiçbiri, binalar, soluduðum hava hiçbir zerre bana yabancý deðildi. Çünkü ben ayrý bir varlýk deðildim artýk, bir cisme de hapis deðildim. Hele o yeþil kubbenin altýna girdiðimizde, Ravza ya yaklaþýrken, günlük hayatýmýzda onda birine tahammül edemeyeceðimiz bir izdihamýn içinde, hücrelerimizin olabilecekleri en küçük hacme ulaþtýðý, hareket irademizin olmayýp yetmiþ iki milletten müteþekkil bir dalgayla sürüklendiðimiz ve imkânsýz görünen en ön safta mutlaka iki rekat þükür namazýna kabul edildiðimiz bu huzurda olmak bambaþkaydý.. Kaç gün yaþadýk, kaç gün bu Rahmet sevgilinin Rahimi ndeydik bilmiyorum. Buradan ayrýlmak hiç de mümkün deðildi; eðer menzilimiz Kâbe olmasaydý.. Aklýmýzýn dahil olmadýðý bu seyahatimizde Allah ýn en sevdiði Sevgilinin þehri Medine den, Sevgilinin en sevdiði Allah ýn þehri Mekke ye vardýk.


Bu defa Allah ýn misafiriydik ve dünyanýn merkezine, âdet üzere gözlerimiz kapalý ilerliyorduk. Bu büyülü siyah nurla karþýlaþtýðýmda hissettiðimin elbette akýl kabîlinden bir tarifi yok. Kâbe yi görmüþ herkes hemfikirdir zannederim. Ancak kabaca, teþbihle tarif etmek gerekirse; þaha kalkmýþ bir ruhun þiddetli bir müteþekkir olma hâli diyebilirim. Ânî bir þokla kopmuþ olduðunuz ezelî hakikatinizi görmek ve size bunu yaþatan vesîleye sonsuz bir þükürle baðlanmak isteði gibi bir þey. Çok eksik.. ama ne de olsa bunu yazan naçiz aklýn bir kalemi. Zaten akabinde düþünce illeti sizden ayrýlýyor. O Sevgili ye selam verip baþladýðýnýz tavaflarda, saylarda, bir yörünge dahilinde, fikirsizce, gamsýz, hatýrasýz, tasasýz, âsûde bir seyre dahil oluyorsunuz. Amma Hacer ül Esved e yaklaþýrken farklý bir þeyler oluyor. Ýçine daldýðýnýz güruhtaki herkes gibi, Peygamber in eþsiz elini öpebilmek için tekrar ikilik âlemine girip niyaz içinde eriyorsunuz. Beden bineðiniz belki birkaç defa ölüyor, yeniden diriliyor, ama gözleriniz hedeften asla ayrýlmýyor. Kaburgalar eziliyor, saç baþ daðýlýyor, uzun süre nefessiz kalýyorsunuz ama bir yandan da cismânî ölümü bu mekânda tatmaktan büyük zevk içinde oluyorsunuz. Sonra bir anda bu nadide el tüm zarafetiyle karþýnýzda beliriyor. Kokusu yüzünüzü kavrýyor ve kendisine çekiyor. Sonrasýnda siz baþýnýzý kaldýramýyorsunuz. Bir þeklide oradan çekilip, kalabalýðýn dýþýna fýrlatýlýrken, divânelik üzerinizden sýyrýlmýyor. Öyle yüksek bir birleþme, öylesine þiddetli bir tatmin duyuyor ki ruhunuz, uzun bir müddet bunun niþânesi olan mest ifade yüzünüzden sýyrýlamýyor. Týpký Hira daðýna çýkýþta, yine o elin sahibiyle yaþanan âlemler arasý geçiþte olduðu gibi.. Bu anlatmaya gayret ettiðim tecrübe, ilk gidiþim miydi, son gidiþim miydi, belli bir zamana mý aitti? Hiç zannetmiyorum. Bildiðim tek þey, elimden tutan bir rehberle yaþatýlan bu seyir bende ezelî hakikatten bir sayfayý açtý. Þimdi ise kendim için, herkes için dilerim ki bu sayfalar tamamlansýn ve rüya olan bu âlemden sýyrýlýp, aslolan o âlemde daimi olarak yaþama hâline geçebilelim. Aðzýmýza bir parmak bal çalýndý, ne yapalým..Bunu dilemek edeb dahilindeyse diliyorum Efendim.. Nazende Yýlmaz



Hz. Þems sempozyumuna, neler öðreneceðim acaba? diyerek giderken, Hz. Þems i ve Hz. Mevlana yý görebileceðim benim þu aciz aklýmýn köþesinden bile geçmiyordu. Ýkinci günün ortalarýna kadar, gözümde bir damla yaþ, gönlümde uyanan bir nebze aþk yoktu. Meðer en sýrlý bilgilere bile ulaþýlsa, þahit olmayan gönül titremiyormuþ. Cemalnur Hocamýn konuþmasýnýn bitiþinden sonra, konuþmacýlara þiltlerin veriliþi esnasýnda perdeler kalktý, hakikat yüz gösterdi. Gördüm ki Hz. Þems ve Hz. Mevlana, yüzyýllar önce yaþamýþ iki bedenden ibaret deðil. Ýsimleri ve cisimleri deðiþse de, dünya onlardan hiç bir devirde mahrum býrakýlmamýþ. Sahnede hocam var, diðer konuþmacýlarla birlikte. Þiltler takdim ediliyor. Þiltleri veren, hocamýn ve hepimizin annesi Meþkure Anne. Bir konuþmacý olarak þilt alma sýrasý hocama geldiðinde görevliler, hocam istemiyor diyorlar yavaþça... Devir icabý her an gözler önünde olsa da, Hz. Þems misali gizlenmek istiyor gibi boynunu büküyor hocam. Meþkure Anne vermekte israr ediyor ve þilt getiriliyor. Þiltler tac-ý Þerif þeklinde. Hocam, annesi, daha doðrusu hocasýnýn elinden þilti alýyor, birbirlerine sarýlýyorlar Öyle bir sarýlýþ ki ortada tek bir kiþi var artýk. Sonra Meþkure Anne ellerini havaya kaldýrarak bütün haklarým helal olsun diyor evladýna- öðrencisine. Ýþte o an, zaman duruyor mu, geri mi sarýyor bilemiyorum. Yok yok mutlak zaman tecelli ediyor: El an kemakân . Karþýmdakiler hocalarým mý, Þems le Mevlana mý, yoksa Hýzýr la Ýlyas mý bilemiyorum. Hakkýný öðrencisine helal eden Þems i mi görüyorum, yoksa elindeki tacý Þems e vererek hakikat devrinin açýlýþýný ilan eden, ey örtüsüne bürünen (hakikat) kalk ve uyar diyen Mevlana yý mý ? Kendisine hakkýný helal ettiðini ilan eden Þems in karþýsýnda bir noktaya dönerek büyüyen Mevlana yý mý, yoksa örtüsü sýyrýlan Þems i, hakikat güneþini mi seyrediyorum?. Sonra onlar da kayboluyor, ortada vahdet güneþinin yüzyýllardýr insanlýða müjdelediði mutlak hakikat yüz gösteriyor. Ýþte ona þahit oluyorum. Gördüðümü kendime bile anlatamýyorum ki tarif edeyim. Gözyaþlarým akmaya baþlýyor. Akan gözyaþlarým mý, hakikat karþýsýnda eriyen gönlüm mü, onu da bilemiyorum! Meral Hasýrcý


Ey mazhar-ý mürþitte tecelli eden Allah Ýslamiyeti merak etmeye baþladýðým yýllarda, bu dini anlamanýn en iyi yolunun Hz. Muhammed i tanýmak ve hayatýný öðrenmekten geçtiðini düþünmüþ ve bu konuda kitaplar okumaya baþlamýþtým. Neden insanlar kendileri gibi bir insana tâbi oluyorlar diye düþünmüþtüm ta ki Hz. Ebubekir e Hz. Muhammed in kendisinin peygamber olduðunu söylediði hadiseyi okuyana kadar. Hz. Ebubekir hiç tereddüt etmeden, en ufak bir acaba? hissetmeden, Haklýsýn demiþti. Hz. Peygamber Benden hiçbir delil istemiyor musun? diye sorunca; Bu yüz yalan söylemez demiþti. Bu cevap beni taa can evimden vurmuþtur. Neydi onun yüzünde gördüðü, ben de acaba o devirde yaþasaydým, ayný cevabý verebilir miydim? diye kendimi sorgulamýþtým. Yaþça kendimden küçük, maddi durumu pek de iyi olmayan fakat çok asil bir soydan gelen bu güzel insana acaba ben de belî der miydim? Bunun cevabýný aylar sonra kendim yaþayarak öðrendim. 20. Yüzyýlda yaþayan ve bana içinde bulunduðum þartlarda bu dini anlatacak ve hayatýma uygulatacak birini Allah tan talep ettim. Talebime cevap bir hafta içinde geldi ve ben Ken an Rifai ve 20. Yüzyýl ýþýðýnda Müslümanlýk adlý kitapla kendimi baþ baþa buluverdim. Fiziksel olarak Ken an Rifai yi görmemiþtim ama kitapta anlatýlan kiþiyi sanki görmüþ gibi tanýyordum. Sanki o yaþýma kadar onu beklemiþ ve sonunda karþýlaþmýþtým. Kitabý bir gecede okuyup bitirdikten sonra, bu hazineden daha fazlasýný talep etmeye baþladým çünkü susuzluðum geçmemiþ bilakis daha da þiddetlenmiþti. Ken an Rifai yi kendi gözleriyle bana anlatan Samiha Ayverdi ye aþýk olmuþtum, ona ve onun gözlerinden baktýðý hocasý Ken an Rifai ye. Hani Peygamber Efendimizin dediði gibi Ne mutlu beni görene, yedi kere ne mutlu beni göreni görene .


Birkaç ay sonra Samiha Ayverdi nin huzuruna kabul edildim. Hiç konuþmadýk, sadece nazar etti. Profesör bir dostum, Ümit Safi, bir gün bana Dünyada üç tane nazar vardýr; biri iki sevgilinin birbirine nazarý, diðeri annenin süt verirken bebeðine nazarý ve insan-ý kâmilin insana nazarý demiþti. Ýnsanýn mürþidi ile olan bu münazarasý hakikatte onun kendi aslý olan vahdet alemine dönmesi yani Allah ýyla buluþmasýdýr . Kâbe ye nazar ettiðin ve dileyecek bir þey bulamadýðýn o an gibi, mürþidin huzurunda da isteyecek bir þey bulamýyorsun, Ýnsan-ý kâmilin huzurunda. Ýçin boþalýyor, sanki gizli bir el içindeki bütün kaygý ve elemleri ve sürurlarý silip yok ediyor ve yerine sadece aþk kalýyor. Ýçinde yok olmak isteyeceðin nazarlar. Allah insanda tecelli eder mi? Vallah da eder, billah da eder Bilmek deðilmiþ bulmak Bulmak deðilmiþ bilmek Evliyaya gönül verip rengine boyanmakmýþ Neþe Taþ



Hz. Muhammed, ümmetine þu yolda örnek olmuþtu ki; O, gazap ve þehvet ateþinden ve beþeriyet kesâfeti dumanýndan kurtulmanýn, vücûd katýldýðýndan kurtulup, hâlis rûh olmanýn týlsýmýna ermiþti. Onun nûru hakîkat yolunun ýþýðýydý. Kýsaca o, kâinata büyük nûru göstermeye gelmiþti ve ancak gönül gözü açýk olanlara ve gönül gözlerinde açýlmaya isti dâdý bulunanlara böyle bir nûr gösteriyordu. Yýldýzlarýn ortasýnda ayýn parlak görünüþü gibi bir görünüþle Allah, hakîkatte kendinden gayrý olanlarýn ortasýnda Zâhir dir. Onu ancak gönül gözleri açýk olanlar görebilir. Ken an Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, Ýstanbul: Kubbealtý Neþriyatý,2000, s. 192

Yârin yüzü, Hakkýn cemâlidir. Hacca gidenler, taþý topraðý tavaf ederler. Bir gönül ele getir ki hacc-ý ekberdir. Bin kâbeden bir gönül evlâdýr. Kabe'ye gitmek için ihrama bürünürler, yâni esvaplarýndan so¬yunurlar. Gönül kâbesine teveccüh eden âþýklar ise iki cihandan soyu¬nurlar. Onlarýn ihramý budur. Kabe Sübhân'nýn rýzâsý mahallidir. Çünkü oraya Allah'ýn rýzâsý için gidilir. Gönül ise Rahmân'ýn müþahede edildiði yerdir. Binâenaleyh bir gönül, yerler ve göklerden dünya ve kâinattan Kâbe-i âlîþân'dan daha yücedir. Ne mutlu o kimseye ki hakîkî Arafat olan ârif-i billahi bulur ve onda Hakk'ýn cemâlini seyreyler." (Ken an Rifaî, Sohbetler, Ýstanbul, 2000, Kubbealtý Neþriyâtý, s.317)


babamýn hac günlüðü


*** Sene 1989... Kýrklý yaþlarýnýn baþýnda; hayatýnýn olgunluk devrine eriþmiþ olmanýn manevi heyecaný içerisinde bulunan günlük sahibi, gönlünde duyduðu Ýlâhî çaðrýya cevap vererek Hac farizasýný yerine getirmek üzere Kutsal topraklara gitmeye niyetlenir. Heyecanla sevgili bu eþini de bu yolculuða davet eder. Fakat cebinde yalnýz bir kiþinin gitmesine yetecek kadar para vardýr ve bu gerçeði de yalnýz kendisi bilmektedir. Eðer eþi gelmek isterse, o yýl gidemeyecek; parayý denkleþtirip seneye birlikte gideceklerdir. Fakat takdîr-i Ýlâhi eþine Kutsal Topraklara gitmek için bir yýl daha süre vermiþ olacak ki, cevap olumsuzdur. Bunun üzerine hacca niyetlenmiþ olan günlük sahibi, hanýmýndan izin ve helallik alarak bu kutsal yolculuk için hazýrlýklara baþlar. Neredeyse kýrk güne yakýn sürecek olan Kutsal Hac yolculuðu için artýk vakit gelmiþtir. Geride býraktýðý eþini, 19 yaþýnda bir delikanlý olan büyük oðlunu, 12 yaþýndaki küçük oðlu ile o vakitler 10 yaþýnda bulunan ve þimdi bu kalemi elinde tutan kýzýný Allah a emanet ederek nihayet Ýstanbul Aksaray Vatan Caddesi nden kalkan yüzlerce otobüslük hac kafilelerinden birinde o da yerini alýr. Uðurlamaya gelen komþularýna, kardeþlerine ve anacýðýna veda eder; helallik alýp yola düþer... Dünya bir handýr, insan da bir yolcudur bu alemde; Günlük sahibi için ise bu defa farklýdýr: Kýrk yýllýk dünya yolculuðunda bu defa o, Hak ve aþk yolunun yolcusudur. Arzu Eylül Yalçýnkaya

desen: hümanur baðlý

*Mehmet Ali YALÇINKAYA

Ýþbu günlük adýndan da anlaþýlacaðý üzere kalemi elinde tutanýn sevgili babasýna ait olup büyük bir kütüphanenin hýncahýnç kitapla dolu bir rafýnda kaderine terk edilmiþ bir vaziyette bulunmuþtur. Üzerinde herhangi bir uyarý yazýsý görülmediðinden, okumakta bir mahzur görülmeyip bir solukta bitirilmiþtir. Ýçindeki samimi ifadelerin ümmet-i Muhammed in istifadesine sunulmasý gerektiðine inanýldýðýndan, sahib-i günlükten* bin bir rica ve temenna ile izin alýnarak, her sayýda bir bölüm halinde iþ bu derginin sahifelerine konmasýna karar verilmiþtir.


babamýn hac günlüðü 1V 23.7.1989 Cuma namazýnda Mescid-i Nebevî çok kalabalýktý. Hutbeyi haliyle anlamadan dinledik. Fakat Arapçanýn o kendisine has musikisi hepimizi sardý ve kendi içimizde baþka baþka yolculuklara çýkardý. Gece çatýya çýktýk, Bey ile uzun uzun sohbet ettik. Söz Allah muhabbetinden açýlýnca; insan uçsuz bucaksýz bir ummanda buluyor kendisini. Allah bizi bildiði ve inandýðýyla amel edenlerden eylesin. Amin. 24.7.1989 Pazartesi Sabah namazýný Mescit te kýldýk. Bu son sabah namazýmýz Medine de. Öðlen namazý için ise ben, Osmanlý Camiî ne gittim. Yalnýz baþýma gittim. Zavallý öksüzümü bir daha göreyim, vedalaþayým istedim Ýkindiden sonra da Resulullah a veda etmek üzere, Ravza yý ziyaret ettim. Allah ziyaretimizi makbul etsin, bizleri Peygamberimizin þefaatine nail etsin. Medine den tatlý bir iç burukluðuyla ayrýldýk. Bazýlarýmýz,salat ü selam getirirken aðlýyorlardý. Görülmeye deðer bir ayrýlýk sahnesi yaþadýðýmýz... Derken... ver elini Arabistan çölleri... Suudi gümrüðünden geçtik... Irak, Tebük, Ürdün... Yol boyunca kayda deðer bir þey olmadý. Çok güzel yollarda, çok güzel bir yolculuk yaptýk. Sabah 04.30 da, Suriye topraklarýna girdik. Ürdün çýkýþýnda otobüsten indik, biraz gezindik. Bey ile kahvelendik. Nazar deðmesin, otobüsümüzdeki diyalog güzel. Herkes birbirine karþý saygýlý. Ayný giderken olduðu gibi. Ýnciler: Suriye ye girdik, sabah namazýný kýldýk. Mazot almak için biraz bekledik. Arabada iki hacý annemiz var. Yanyana oturuyorlar. Bir ara otobüsümüz durdu, müftümüz bir þeyler sormak için dýþarý çýktý. Bu arada bizim


uyor: hacý annelerin aðýr iþiteni diðerine sor gidiyor? -Ne oldu, niye durduk? Hoca nereye -Galiba akýl alacak. -Ne rakýsýymýþ o, hoca raký mý içiyor? *** Müftü anlattý: re dolmuþa binmiþler. Þöför Mekke de, Harem-i Þerif e gitmek üze çerek gidince bizim müftü: ge an fal en erd ell tün n, lda yo bir ik deðiþ r. diyor. Yanýnda oturan bizim Galiba bu Arap bir dalavere çeviriyo Türk hacýlardan biri: r camiye bile HARAM diyorlar. nla Bu . cam ho az olm n ve gü a lar un _-B Hiç cami haram olur mu hocam? *** Geçen sene Nur Daðý na -Hocam, diyor birisi bizim müftüye, tým. Allah kabul etsin . çýkmýþtým, bu sene de Tûr Daðý na çýk *** _Hacým, hangi hacca niyetlendin? müftü anlatmýþtý ama akýlda r, yo isti k me de at (Ýfr . cam ho na uzu _En uc kalmýyor isimleri). *** 25.07.1989 le namazýmýzý kýldýktan ve öðle Humus ta, Halit bin Velid Camiî nde öð an Cilvegözü ne, tahmini rad Bu . týk çýk la yo ra son ten dik ye izi yemeðim þýrýz. Bir ay zarfýnda tabiatta, 150 km kadar. Ýnþallah iki üç saatte ula r Adana çýkýþýnda güzel bir önemli deðiþiklikler olmuþ, bazý yerle r dinlenince, keyifler yerine tla cu vü lup do ler de mi , dýk kla na ko yerde çýktýk. Bu defa Ankara üzerinden geldi. Moralli, neþeli, keyifli tekrar yola gideceðiz. Hayýrlý yolculuklar hüccac! yaptý, müftümüze biraz da ýný cað pa ya e yin z mi ne an cý ha r þhu Me din, evladým. deyiverdi. sitemle: Bizi hala Kerbela ya götürme *** stluklar, iltifatlar; daðlar, ovalar, Yollar güzel, hava güzel, duygular, do saray a geldik. Baktýk ki Ak de Nið , da sýn ara ler lik zel Gü . zel tabiat gü ailelerimizi aradýk, bizimkiler de zce Dü uþ. olm ti aye vil ay sar Ak da o


herhalde Vatan Caddesi ne karþýlamaya çýkmýþlar, evde yoklar. Sonra tekrar yola koyulduk. Oturur oturmaz uyuyuverdim. Adapazarý nda, Gebze de, Okmeydaný nda birer defa uyandým. Vatan Caddesi ana baba günü. Bizimkiler de burada, az önce Ümit le Ekrem i gördüm. Ardýndan diðerlerini. Mübarek yolculuðumuz baþladýðýmýz yerde, otuz iki gün sonra bitti. Bekleyenlerin bir kýsmý dayanamayýp gitmiþler. Zavallý anacaðým, ilerlemiþ yaþýna raðmen o da gelmiþ. Tatlým benim. Hepsinden Allah razý olsun.

babamýn hac günlüðüne zeyl

Vatan Caddesi ndeki büyük karþýlama için akþam üzeri annem ve iki abimle beraber yola düþtük. Caddede mahþeri bir kalabalýk vardý. O kalabalýðýn içerisinde aile eþrafýndan ve komþularýmýzdan karþýlamaya gelenlerle buluþtuk. Amcam, dayým, teyzelerim, seksenine yaklaþmýþ babaannem ve pek çoðu yaþýtým olan kuzenlerim de oradaydýlar. Çocuk kalbimin bütün heyecanýyla babamla buluþacaðým ilk anýn hayalini kuruyordum. Onu daha otobüsün içindeyken görecek, el sallayacak sonra koþarak kapýnýn önüne gidecek ve ona ilk sarýlan ben olacaktým. Bir yandan çocukluðun verdiði asudelikle oyun oynuyor ve annemin içerisinde bulunduðu o hasret sarhoþluðundan istifadeyle kuzenlerimle beraber türlü muzýrlýklar peþinde koþuyorken, diðer yandan bu büyük buluþmanýn hayalini zihnimde iþlemeye devam ediyordum. Çok kýsa bir süre de olsa elime geçmiþ olan bir esas kýzlýk payesine de halel getirmemem gerekiyordu. Ne de olsa ben, caddede oluþmuþ bu insan kalabalýðýnýn müsebbibi olan bir babanýn kýzýydým. Bundan sonra, taþýdýðým birçok özellik ve künyeye, bir de hacý kýzý olma payesi de eklenecekti: layýk olmalýydým. Öte yandan içimde daha önce hiç duymadýðým hislerin sarsýntýsýný duyuyordum. Aradan geçen neredeyse bir buçuk aylýk süre zarfýnda babamýn geri dönülmez bir þekilde deðiþmiþ olma ihtimali ve yaþadýðý manevi zevklerde kendisine eþlik edememiþ olmam sebebiyle de


an endiþe ediyordum. Hoþ, ben aramýza bir mesafe girmiþ olmasýnd lamda hasreti duymuþ, an k rçe ge fa de ilk da tým ya Ha m. þti de deðiþmi cu ve olgunlaþtýrýcý etkisini uru old ki de rim üze sin his az ýlm çýn ka bu . Ýlk defa bir insanýn Allah rýzasý küçük yaþýma raðmen fark etmiþtim k yollara düþmesine, uzak ara ak býr e rid ge i þey r he u uð old ip için sah zamana kadar gizliden gizliye bir diyara gidiþine þahit olmuþtum. O uðumu düþünürken, old n be ýn rlýð va li em ön en tta ya ha babam için ðurmadý nýn yaþayan bir örneðini do ve ý ad ðm do da lam an k rçe ge di þim ýn ötesinde onun bir sahibi görüyor, bütün aile ve dünya baðlarýn ve mâfihâdan daha deðerli olduðunu ve bu sahibin de iki dünya babamla buluþmanýn hayalini an nd ya bir t Eve m. rdu lýyo an u un uð old iki insanýn buluþmasýnýn daha kurarken diðer yandan bu deðiþmiþ anlamda ilk buluþma olacaðýný k rçe ge tta ha ve þka ba çok n de iler öncek da hissediyordum. anlarý vardýr. Bir kez belli bir his ak idr ez lm nü dö ri ge da týn ya ha an Ýns hayata bakma imkâný buldunuz yüksekliðine çýktýnýz ve o yükseklikten nir, o yükseklikten inseniz iþle ze nü nlü gö ve üze zün gö ra nza ma mu o sinden bakamazsýnýz. Ben de o bile artýk hayata önceki idrak seviye . O gece orada babamý ým þad ya ý an âk idr bir yle bö a nd asý bekleyiþ esn o zaman ve mekândan taþarak , ðu nlu ðu yo his m ýðý þad ya n rke kle be etti diyebilirim. Þunu anlamýþtým ömrümün bütün zamanlarýna sirayet anneme ne babama, ne ne de n be i gib ýðý ad olm ait e biz m ki: Baba ðlý olduðum hiçbir þeye ait de dünyada o yaþýma has bir aþkla ba um bir sahibim vardý. Çok þükür, deðildim. Benim kendisine ait olduð nevi bir elin ibramiyle yönümü ma ra, son an ýnd an ak idr o ve ce ge o iþte yata dönmüþ olarak buldum. ve yüzümü sahibimle baþ baþa bir ha türlü hediyelerden benim iði tird ge n da lar rak top l tsa ku ýn ým Babacýð idrak anýdýr. Kendisine bu özel ez ilm biç ha pa o e iþt i rlis ðe de en için böyle güzel bir ana babadan hediye için teþekkürden ve Rabbime izim. doðmuþ olmanýn þükrünü edadan ac dan razý olsun. Ýki dünyalarý cennet olsun. Allah onlar Amin.


eve dönüþ Ýþte yeniden karþýndayým. Af dileyerek baþlýyorum sözlerime Kelimelerin seni anlatmadýðýný ve anlatamayacaðýný bilerek baþlýyorum. Bilmek kelimesini kullandýðým için de affýný diliyorum. Af kelimesi, affýnýn sýnýrsýzlýðýný ifâde edemeyeceði için bir kere daha baðýþla beni. Küçük kelimelerle geldim huzuruna. Küçük kelimelerimle, büyüklüðün karþýsýnda âcizim. Aslýnda iþte o insanla ünsiyet hissi veren sevimli vücudunla; gözümün alabileceði kadarsýn: Görüyorum seni. Ve esâsýnda çok büyüksün; gözlerim seninle doluyor, baþka hiçbir þeye yer kalmýyor: Gözlerimi seninle karartýyorum... Öylece, kýpýrdamadan duruyorsun karþýmda. Kýpýrdamadan mý? Hayýr, nazlý nazlý salýnýyorsun.


Belli, belirsiz Bir gemi gibi Aðýr aðýr; hareket ettiði belli olmadan Ve bir ada gibi Sâbit ve sessiz Alnýnda bir kuþak var: Altýndan Ve altýndan damlalar kapýn boyunca süzülüyor aþaðý: Ya Hannân, Ya Mennân! Köþendeki tek taþ, tek tektaþtýr hayatýmdaki. Ve tek köþetaþýdýr ömrümün Bütün bir ömür, onun önündeki andadýr. Dönüyoruz çevrende. Gözümüzü senden ayýrmadan Kapýnýn ardýný merak ediyoruz. Ýçini görmek için, içimiz gidiyor. Ýçine girmek için, için için ümitliyiz. Baþýmýz önümüzde deðil; dimdik, karþýya, sana dönük. Kýyamda kýyâmet kopuyor, yüzüne bakýnca... Âh, o doyulmaz yüzüne bakýnca... O yüz sonsuz secdeler ettirir... Hayâli dahî gerçek olan o yüz; Hem söyletir, hem susturur... Kelimeleri bitirir, susturur o yüz... Susturur... Devran, kelimesiz devam eder. Melike Türkân Baðlý


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler

mart a mükemmel bi

penne arabia


ayý icin ir ikili:

ata ta ve...

500 gr.Penne Makarna 5 Diþ ince dilimlenmiþ sarýmsak 1 rendelenmiþ havuç Yaðsýz piþirme spreyi 1 Etsuyu Kýrmýzý pul biber Karabiber 2-3 Defne Yapraðý 1 Tatlý Kaþýðý Soya Sosu 1 Tatlý Kaþýðý Worcester Sos 1 Tatlý Kaþýðý Biber Salçasý 3-5 yaprak Taze Fesleðen 2-3 Çay Kaþýðý Kekik 2-3 Kuru domates 10-15 Domates Hazýrlanýþý: Geniþ Sos tavasýnýn (Wog) içerisine bol miktarda piþirme spreyini sýkýn, sarýmsaklarý,kýrmýzý pul biberi, defne yapraðýný, karabiberi ve havucu piþirin sarýmsaklar yanmadan hemen küp küp kesilmiþ yada kabuðu soyulmuþ dilimlenmiþ domatesleri tavanýn içerisine dökün. Biber Salçasý, Fesleðen, Kekik, Kuru Domates, Et Suyu, Soya ve Worcester Sosu ekleyin. Diðer tarafta makarnayý piþireceðiniz tencerenizi suyla doldurun ve içerisine 2-3 tatlý kaþýðý tuz atýn. Su kaynayýnca makarnanýn tamamýný suya boþaltýn. Makarnanýzýn markasýna göre piþme süreleri farklý olacaktýr. Bu sebeple 5 dakidadan sonra diþinizle piþip piþmediðini kontrol edin*. Makarnanýz piþene kadar sosunuza makarnanýn suyundan 3-4 çorba kaþýðý ilave ederek sosu piþirmeye devam edin. Makarna piþtikten sonra süzgece boþaltýn daha sonra süzgeçteki makarnayý wogun içindeki sosa dökün ve karýþtýrýn. Daha sonra tabaklara servis yaptýktan sonra üzerine rendelenmiþ Parmesan Peyniri dökebilirsiniz. *Hakiki Ýtalyan Makarnasý sert olur ve Al Dente (diþinize yapýþacak) kývamýnda piþirilir.


...sezar s


salata

1 Marul 2 tatlý kaþýðý Tohumlu veya Dijon Hardal 2 Yumurta Sarýsý Sývý veya Toz Tatlandýrýcý ¼ Bardak Elma veya Üzüm sirkesi ½ Limon Suyu Tuz 2 Çay Kaþýðý Kuru fesleðen 6-7 Çorba Kaþýðý Light Mayonez 2 Diþ ince rendelenmiþ veya dövülmüþ sarýmsak 5-6 Ançuez Hazýrlanýþý: Marullarý büyük büyük parçalar halinde elle parçalayýn ve salata servis tabaðýna koyun. Bir kapta sarýmsak tuz,hardal, 2-3 damla tatlandýrýcý, kuru fesleðen, sirke, mayonez, yumurta sarýlarý ve limon suyunu iyice karýþtýrýn marulun üzerine dökün ve üzerine ançuezleri dizin. Dilerseniz. Kalýn kýzgýn demirde ýzgara yaptýðýnýz tavuk fileto veya göðüsü býçakla dilimleyerek salatanýzýn üzerine koyabilirsiniz. En üste de salatalýk soyma býçaðýyla kesilmiþ Parmesan Peyniri parçalarý ekleyebilirsiniz.



avatar: farklý bir bakýþ Avatar kelimesi dini kökeni itibariyle, Hinduizm de cennetten (tanrýsal alandan) dünyaya (cismani alana) bir sýfatýn ya da bir kavramýn, özellikle Vishnu nunkilerin, arketip (ilk örnek) olarak vücut bulmasý, belirmesi, tezahürü anlamlarýna gelir. Ýslam tasavvufunda Allah ýn sýfatlarýnýn ve zatýnýn tam tecellisi olarak avatar, kâmil insanla karþýlanýr. Þüphe yok ki James Cameron ýn yönettiði Avatar adlý filmde kemale ermek konusunda geniþ bir yorumda bulunmaktadýr. Film, Jack Sully karakterinin fiziki çatýþma boyutuna eriþmiþ ikilikler (filmde iki ýrk savaþmaktadýr) üzerinden kâmil insan yorumu yapmaktadýr. Jack Sully nin hikâyesi bize ikilikleri, ikilikler üzerinden oluþturulan sýnýrlarý ve sýnýrlarýn ihlalleri ile tekâmülü anlatýyor. JACK SULLY Henüz film baþlarken belli ki bir kehanet olarak- Jack ten ilk öðrendiðimiz þey rüyalarýnda

Pandora semalarýnda uçtuðunu gördüðüdür. Bu bilginin hemen ardýndan Jack in sakat olduðunu görürüz. Film daha ilk cümlesinde hemen önümüze ilk ikiliði ortaya koyar. Rüya ile gerçek, uçmak (insan için imkânsýz hareket) ve sakatlýk (imkânsýzlýk, hareketsizlik). Rüyalar ile gerçekler, imkânlar ile imkânsýzlýklar ilk andan itibaren çatýþacaktýr. Jack hemen ardýndan bir iþgalin ortasýna düþer. Teknolojik ve yeni olan Dünya lýlar (beþer demek yerinde olur) ilkel ve eski olan Pandoralýlar (insanlar?) üzerinde tahakküme yeltenmiþtir. Bu ikilikler bununla kalmaz tabii Dünyalýlarýn temsil ettiði her þey neredeyse Pandoralýlarýn temsil ettikleri þeylerin tam zýttýdýr. Dünyalýlar maddiyata önem verir, Pandoralýlar maneviyata. Dünyalýlar taþ parça larýnýn peþindedir, Pandoralýlar yaþayan her þeyi bütün olarak görürler. Dünyalýlar aklý ve bilimi yüceltir, Pandoralýlar sezgileri ve ruhlarý. Bu liste epey uzatýlabilir. Çatýþmanýn ve ikiliðin yaþandýðý bir baþka alanda Dünyalýlarýn kendi aralarýndadýr. Tacirler ve onlarýn emrinde askerlere karþý bilim insanlarý arasýnda gözle görülür bir ayrýlýk vardýr. Buradaki temsiller ise aklýn nereye raptedildiði ile ilgilidir. Eðer akýl bilim insanlarýyla temsil edilen öðrenmek, anlamak, keþfetmek gibi iyi amellerin yerine askerler ve iþ adamlarýyla temsil edilen hýrslarýn, arzularýn, maddiyatýn peþine düþerse ortaya koca bir hezimetin çýkmasý kaçýnýlmazdýr.


SINIR ÝHLALLERÝ Bahsi geçen bütün bu ikilikler negatif ya da pozitif tarafta olmalarýndan baðýmsýz olarak kendilerini karþýtlarý üzerinden anlamlandýrýrlar. Basitçe kötü, iyi olmayandýr. Kavramlarýn, sýfatlarýn sýnýrlarý bu karþýtlýklar üzerinden çekilir. Bu sýnýrlar kalýndýr, muhafaza edilmeye muhtaçtýr. Manasý kendinden menkul benlikler karþýtlýkla korunur. Ben, sen olmayandýr. Siyah olmayan beyazdýr, gri sakýncalýdýr. Jacksully yukarýda bahsettiðimiz neredeyse her karþýtlýkta sýnýrlarý ihlal eder. EYWA TARAF TUTMAZ, DENGEYÝ KORUR Jack in hikâyesinde bu karþýtlýklar ona pek bir þey ifade etmez, koca ayrýmlarýn ortasýnda bir ayaðý saðda diðeri solda yürür. Jack filme sakat bir beþer olarak baþlar ama filmi saðlýklý bir Navi olarak sonlandýrýr. Jack ilk sýnýr ihlalini rüyalarýnda baþlatýr. Sakatken rüyasýnda uçar. Diðer askerlere göre sakat haliyle Pandora ya gelmesi bile bir sýnýr ihlalidir. Öðreniriz ki hiç eðitimi yokken Avatar programýna kardeþinin ölmesi ile katýlýr, ihlal! Üslerinde askerler ve bilim adamlarýnýn kesin sýnýrlarla birbirinden ayrýlmýþken Jack her iki tarafýnda adamýdýr. Ki Jack in askerlere bilgi vermesi Grace i kýzdýrýr ve daðlara

çýkmalarýna sebep olur. Sýnýrlar her iki taraf içinde gayet nettir. Avatar programýnýn kendisi sýnýrlarý ihlal etmek üzere vardýr. Bir ruha iki beden! Jack beþeriyetten iltica ederken bedeni sýnýrýný da terk eder. Daha Avatar bedenine ilk girdiðinde kapýlarý kýrýp koþturmaya baþlar. Navi lerin arasýna karýþmasý, ihlal! Neytiri ile seviþmesi, ihlal! Jack bir yandan Navi lerden biri olmayý öðrenirken diðer taraftan askeri istihbarat saðlar. Bu birbirine aykýrý gibi anlaþýlacak durum, Pandora nýn ve Jack in beþeriyetten kurtulmasý ile neticelenecektir. Jack mürþidi ve eþi olan Neytiri tarafýndan iki nedenle kabul edilir. Korkusuzdur ve büyük bir kalbi vardýr. Kamil insan olmaya giden yolu korkmamak ve ihlâs açar. Korkularla çizilen sýnýrlar kâmil insanlar için yoktur. Bu sýnýrlarýn üzerinde gezerler. Âlemi film perdesine bakar gibi seyrederler. Korkular, þüpheler kaybolunca hakikat tecelli bulur. Sýnýrlar kaybolur. Tevhit edene iç, dýþ bir olur. Âlem onlarýn içinden akar, onlar da âlemlere akar. Amel manada yok olur. Onlar siyahýna beyazýna bakmadan icap eden görevi yerine getirirler. Çünkü kâmil insanlarýn rengi yoktur, taraf tutmazlar, sadece dengeyi korurlar. Yunus un deyiþiyle Hak o kâmile gönül verir:


Hak bir gönül verdi bana Ha demeden hayrân olur Bir dem gelir þâdân olur Bir dem gelir giryân olur

Bir dem çýkar arþ üzere Bir dem iner taht-es-serâ Bir dem sanasýn katredir Bir dem taþar ummân olur

Bir dem sanasýn kýþ gibi Þol zemheri olmuþ gibi Bir dem beþâretden doðar Hoþ bað ile bostân olur

Bir dem gelir Îsâ gibi Ölmüþleri diri kýlar Bir dem girer kibr evine Fir'avn ile hâmân olur

Bir dem gelir söyleyemez Bir sözü þerh eyleyemez Bir dem dilinden dür döker Dertlilere dermân olur

Bir dem döner Cebrâil'e Rahmet saçar her mahfile Bir dem gelir gümrâh olur Miskin Yunus hayrân olur Mehmet Erkmen


Medine Burasý neresi? , Ben kimim? Var mýyým, yok muyum? sorularý arasýnda, denizin içindeki balýk gibi kendinizi þehrin akýþýna býraktýðýnýz büyülü belde. Öyle kendinizden geçersiniz ki huzurun ancak Medine de yaþanabileceðini düþünürsünüz. Evet, aslýnda o hissiyatýn adý huzur deðil Medine dir, ama merkezden uzaklaþan herþeyin adýnýn ve þeklinin zamanla deðiþtiði gibi o da deðiþmiþtir. demek gelir içinizden... Medine de, o güne kadar kendinizde kayýtlý her ne varsa bir anda siliniverir ve herþey Hz. Peygamber olur. Kainatta hiçbirþey yoktur; yalnýzca O vardýr. Her an ve her yerde O nunla olduðunuzu hissedersiniz. Ýbadet ederken, yemek yerken, uyurken, þehrin içinde dolaþýrken, alýþveriþ yaparken, O nun tebessümle, þefkat ve sevgiyle sizi izlediðini hissedersiniz. Hz. Peygamber sizi misafir etmiþtir ve misafirini asla yalnýz býrakmaz evin içinde... Ve ayrýlýk vakti kor ateþ gibi yüreðiniz yanar. Hangi sevgi için neyiniz varsa terkedersiniz? Hangi sevgi için nefsinizden vazgeçersiniz? Bir kat eski elbise, bir hasýr döþek , iki hurma ile bir ömür boyu Mescid-i Nebevi nin bir köþesinde oturup dilencilik yap deseler zil takýp oynayarak kabul edersiniz, yeter ki ayrýlýk olmasýn...


Ve Mekke Daha otobüsle þehre doðru yaklaþýrken kalbiniz çarpmaya baþlar. Mekke ziyaretine heyecan, korku, saygý ve tabii ki sevgi ile harmanlanmýþ duygularla baþlarsýnýz ve bu duygular sizi ziyaret sonuna dek bir an bile býrakmaz. Evrenin merkezi Mekke ve Mekke nin kalbi Kâbe dir. Hani insan vücudunda bütün damarlar, herþey kalbe baðlýdýr ve kalbin hareketi bedeni ayakta tutar. Ýþte Kâbe bütün kâinatýn baðlý olduðu ve idare edildiði yerdir. Öyle ki, enerjinin, gücün, hareketin merkezinde olmak hasebiyle ayný hareketliliði bütün zerrelerinizde de hissedersiniz. Kâinatta varolan sistemin iþleyen çarklarýndan biri olduðunuzu hissetmenin huzuru içindesinizdir. Mekke deki Hira daðý malum-u âliniz vahyin indiði yerdir. Hira üst bilinçtir. Bilincinizde varabileceðiniz en üst mertebenin sembolüdür. Hira ya çýkmak uzun zaman alýr ve çok zordur. Ýþte bu yolculuk ile kendinizdeki saf bilince/hakikate eriþebilme yolculuðunun da ne derece zor olduðunu hissedersiniz. Medine nin sonsuz dinginliðinde ölür, toplanma yeri olan Mekke nin kudreti ile dirilirsiniz. Medine de, sahip olduðunuzu sandýðýnýz ne varsa hepsini býrakýr, hiç olursunuz. Mekke de, iradenin tek sahibi hiçliðiniz üzerine yeni bir varlýk bina eder. Mekke ve Medine aþktýr. Peygamberin her iki þehirde de yaþadýðýný, ayak bastýðýnýz yerlere bir zamanlar kendilerinin ayak bastýðýný hissetmek galiba sizi bu iki kutsal beldeye meftun eden yegâne sebeptir. Yavuz Celep



Muhammedî nûrun nöbetinin tamamlanmasý, Resûlullâh ýn (s.a.s.) zâtî huylarý ile süslenmeye ve ondan bir cüz olmaya baðlýdýr. Ýþte bu nûrun nöbeti, kendisini Allah a adamýþ olan gözümüzün nûru, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin in annesi, Hz. Fâtýma nýn nöbetidir. Parlayan bu nur nöbetini, kadr ü kýymeti, Benim için Ali, Harun un Musa ya olan yakýnlýðý mesabesindedir hadisiyle yüceltilen Hz. Ali alýp devam ettirmiþtir. Hilâfet kýlýcýný kuþanan Hz. Ali, Allah a kavuþuncaya kadar siyâsî halifeliði asâleten, mânevî hâlifeliði ise vekâleten yerine getirmiþtir. Bu hilâfet gömleðini, þehit, fazilet sahibi ve Resûlullâh ýn torunlarý imam Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.) giymiþtir. Bu Muhammedî vazifenin nöbeti, Allah ýn velîsi Mehdî ye (a.s.) gelinceye dek, gizli hazîneler içinde torundan toruna geçmiþtir. Bu nöbeti, mânevî hâlifelik elbisesini giyme makâmýndaki Muhammedî ahlâka sahip, Kerbelâ da þehit düþen Hz. Hüseyin in torunlarý günümüze kadar devr almýþtýr. (Ahmed er-Rifâî, Sohbet Meclisleri,Erkam Yayýnlarý, Ýstanbul, 1996,s. 107)

Ýyi ve güzel ahlâk, Hz.Peygamber e (s.a.s.) izâfe edildikçe, diller de O nu ta zim (büyük sayma) ettikçe yücelir. Ýþte bu þahýs öyle bir efendidir ki, O nun kadr ü kýymetini Allahü Teâlâ bildirmiþtir. Allahü Teâlâ, köleye, hür insana, siyah ve beyaza, Arap ve Aceme hattâ cinlere göndermiþ olduðu risâlet yükünü Hz.Peygamber e (s.a.s.) yüklemiþtir. Bu yükü O, sert ve katý bir toplum içinde, üstelik hiçbir yardýmcýsý olmadan ve tek baþýna yüklenmiþtir. Çünkü Cenâb-ý Allah, ezelî ilmiyle O nun bu görevi yüklenebileceðini biliyordu. Hz. Peygamber (s.a.s.), öncelikle kalplerdeki taþkýnlýklarý ortadan kaldýrýp îman ve emniyeti telkin etti. Sonra hakîkat yoluna ulaþtýracak prensipleri ortaya koydu ve bunlarýn kalplere iyice yerleþmesini saðladý. Ýþte bütün bunlarý, Allah ýn Kur ân-ý Kerîm de beyan ettiði þekilde yerine getirdi. (Ahmed er-Rifâî, Sohbet Meclisleri, sf:65)

Muhammed (s.a.s.) ýn kalbi, kâtiplerin tahtaya yazdýklarý gibi Allah ýn içine Kur an yazdýðý bir kitâbdýr. (Ahmed er-Rifâî,Mârifet Yolu, sf:169)


kâbe nin düþündürdükleri

Ýnsan Kabe yi karþýsýnda görünce, o güne kadar hissetmediði bir duygu içine giriyor. Anavatanýna gelmiþ, anasýna kavuþmuþ gibi hissediyor. Hele tavafa baþlayýnca iyice anlýyor ki; anavataný, ezel alemidir. Özgürlüðüne kavuþuyor, aslýnda ruh olduðunu yeniden ya da gerçek anlamda belki de ilk defa hissediyor. Orada insan, bütün dünyevî sýfatlarýndan soyunuyor. O tavafý yaparken artýk ne anne, ne baba, ne de birilerinin evladý olmasýnýn hiç bir önemi yok. Doktor mu, öðretmen mi, çöpçü mü, amele mi, hatta iþsiz mi olduðunun da zerre kadar deðeri kalmýyor. Ruh, kendisini var eden mananýn etrafýnda, kuþlardan bile özgür uçuþmaya baþlýyor. Kâbe taþtan bir bina, bu duygularý ve benim bilemediðim daha nice yüksek duygularý nasýl harekete geçiriyor? Belli ki bütün bunlar dile, söze gelmeyen mânâsýnýn eseri diye düþünürken, beni hayrete düþüren baþka bir hususu fark ediyorum: Ýnsanoðlu aradýðý, özlemini duyduðu mânâyla hep maddesel bir baðlantý kurma ihtiyacýnda olduðu için, ister helal kýlýnmýþ Kabe olsun, isterse bir zamanlar içini doldurmuþ olan haram putlar olsun, bir þeyleri kutsal hissetmek istiyor.


Asýl hayret verici husus ise, insanoðlunun taþýn, topraðýn bile taþýyabildiðine kolaylýkla iman ettiði bu ilâhi mânâyý, yine kendi gibi vücut sahibi bir insanýn taþýyabileceðine inanmakta zorluk çekmesi. Neden, neden, neden? Ýnsanoðlu onca mucizeyle kendilerini kurtaran Hz. Musa karþýlarýndayken, ihtiyacý olan manayý neden altýndan yapýlan bir buzaðýda arar? Neden kundaktayken konuþan, ölüleri bile diriltebilen Hz. Ýsa karþýsýnda, hissetmek üzere olduðu mânânýn zuhur ettiði bedeni yok etmeye çalýþýr? Üstelik artýk tek Tanrý ya iman etmiþ iken! Neden? Neden bütün mucizenin, insan olmak ve insanca yaþamak olduðunu kendi hayatýyla gözler önüne seren Hz.Muhammed i, ona emin adýný veren kiþi baþta olmak üzere reddetmeye, yok etmeye çalýþýr? Neden? Anlayamýyorum, insanoðlu kendi taþýdýðý ilâhi mânâyý mý göremiyor, yoksa kendinde hissettiði bu mânânýn sorumluluðundan mý kaçýyor da kendi eliyle þekillendirdiði putlar gibi hiçbir sorumluluk taþýmadan yaþamak istiyor? Yoksa özünde barýndýrdýðý bütün kainatý, sadece taþ, toprak seviyesinde algýlayabilen idrak seviyesini aþamadýðý için mi insanda göremiyor?


Nedenler, niçinler sürüp gidecek düþündükçe Galiba bu problemin gerçek çözümü, insanýn bu dünya üzerinde yaratýlmýþlarýn en þereflisi olduðunu kabul etmesi ve ona göre davranma sorumluluðunu üstlenebilmesi. Ancak o zaman aranan mânâ, o büyük öðretmenlerde görülüp, yaþayabilir hale gelir. Deðil Kâbe ye, yerdeki taþa, topraða bakýlsa, hepsinin tesbih ettiði duyulabilir. Her yerde binlerce Musa görülür, binlerce gönülde, binlerce Ýsa tecelli eder. Her yer ve her þey birleþir, sadece ve sadece hamdedilen Muhammed kalýr. GÖNÜL IRMAKLARI Dostlarýmý düþünüyorum, herbiri bir diðerinden güzel. Herbirinden, beni hayran eden güzellikler seyrediyorum. Sonra birden beni hayrete düþüren baþka bir hususu fark ediyorum. Her birinin Bunu nasýl yapar? dedirten kusurlarý olabiliyor. Amaaan, kusursuz dost arayan dostsuz kalýr, her çiçekten bal toplamak lazým. diyorum. Arýnýn hiç tek çiçekten bal ürettiði duyulmuþ þey mi? Tam böyle düþündüðüm noktada balýn, vahdet ürünü olduðunu anlýyorum. Cennetteki bal ýrmaklarýnýn, halkta Hakk ýn güzelliklerini bir bir toplayarak oluþabileceðini hissediyorum. Ya diðer nehirler? diyorum. Onlarýn gerçeði ne olabilir? Su; hayatýn kaynaðý olan, dirilten, var eden su! Ýnsan-ý Kamil den baþka ne olabilir ki? O halde diyorum, insan-ý kamil e iman eden gönülde su ýrmaðý kaynamaya, akmaya baþlýyor. Bu suyun suladýðý gönlün topraðýnda, dost çiçekleri açýyor ve biz balarýsýna vahyederiz ayetinde bahsedilen vahyi duyan gönül, baþlýyor kendi topraðýnda yetiþen çiçeklerden ilahi özleri toplamaya ve sonunda içinden bal ýrmaklarý fýþkýrýyor. Her derde deva olan bal, o gönülde her ne hastalýk varsa tedavi ediyor, o gönlü besliyor, büyütüyor. Tekâmül basamaklarýný bir bir geçmeye, yükselmeye baþlayan gönül; korukken, üzüm, derken þarap oluyor ve gönül cennetinde bu defa þarap ýrmaklarý çaðlamaya baþlýyor. Sonunda o talihli gönlün sahibi, etrafýný da diriltici, þifa verici, cennet zevkiyle mest edici oluyor. Meral Hasýrcý



haber DOST ÝSLAM A HÝZMET ÖDÜLLERÝ NÝN ALTINCISI

27 ÞUBAT TA SAHÝPLERÝNÝ BULUYOR Hz. Muhammed in doðumunun 1439. senesi vesilesiyle Kâbe nin Hakikati konusu iþleniyor. Âlemlerin Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.S.) in hoþgörüsünü, herkesi mânâ bayraðý altýnda toplayan sevgisini idrak etmek amacýyla gerçekleþtirilen geleneksel Dost Ýslâm a Hizmet Ödülleri Gecesi, 27 Þubat 2010, Cumartesi günü Cemal Reþit Rey Konser Salonunda gerçekleþtirilecektir. Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý, Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ile Altay Kültür Sanat Eðitim Vakfý tarafýndan müþterek olarak tertiplenen Ýslâm Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.S.) in doðumunun 1439. gecesinde, Cenan Vakfý baþkaný Vahdet Tulun un ardýndan Diyânet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Ali Bardakoðlu gecenin açýlýþ konuþmasýný yapacaklar. Gecede, Uludað Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi öðretim görevlisi Prof Dr. Süleyman Uludað Kâbe nin Hakikati konulu konuþmasýyla yer alacak. Bu sene altýncý defa verilen Dost Ýslâm a Hizmet Ödülü nü bu kez yurtdýþýndan The Ka ba: Structure of the Heart That Contains The Truth isimli kitabýndan dolayý Mýsýr dan Mustafa Ahmet e, yurt içinden ise Haremeyn Tarihi isimli kitabýndan dolayý Doç. Dr. Mustafa Sabri Küçükaþçý ya verilecek. Program, kendilerini gecenin kutsiyetinden dolayý belirli bir isim ile adlandýrmayan, hânende ve sâzendelerin icrâ ettiði Lâ Edri Konseri ile son bulacak.



Türk Kadýnlarý Kültür Derneði

1966 yýlýnda Türk Ev Kadýnlarý Derneði adý altýnda faaliyetlerine baþlamýþ, daha sonra adýný Türk Kadýnlarý Kültür Derneði olarak deðiþtirerek kamu yararýna çalýþan dernekler statüsüne geçmiþtir. Merkezi Ankara da olmak üzere Ýstanbul, Manisa, Isparta, Konya ve Kütahya da temsilcilikleri bulunmaktadýr. Türkiye Cumhuriyeti nin milli ve kültürel varlýðýnýn korunmasý ve geliþtirilmesinde demokrasinin vazgeçilmez olduðuna inanan TÜRKKAD, bu amacýn korunmasý ve kökleþmesi yolunda kadýna, dolayýsýyla topluma ýþýk tutacak çalýþmalar yapmaktadýr. TÜRKKAD ýn genel baþkanlýðýný Emine Baðlý yürütmektedir. Ýstanbul Þubesi Baþkaný ise Cemâlnur Sargut tur. www.turkkad.org

Altay Kültür, Sanat ve Eðitim Vakfý

Türk Milletine mahsus, tarihten gelen haslet ve deðerleri, millî kültür ve sanatlarý araþtýrmak, korumak ve geliþtirmeye yardýmcý olmak maksadýyla, 1996 yýlýnda kurulmuþtur. Yeni nesillerin, atalarýnýn mirasýyla iftihar edecek þuuru kazanmalarý ve bu mânâda yeni bir ruh ve þahsiyet ufkuna kavuþmalarýný hedef edinen Vakýf, kurulduðu günden bu güne, bu hedef istikametinde yürüttüðü çalýþmalarla dikkat çekmiþtir. Vakýf, genel merkezinde ve çeþitli kültür merkezlerinde gerçekleþtirdiði ve entelektüel seviyesi yüksek bürokrat ve üst düzey yöneticilerin aðýrlýklý bir þekilde iþtirâk ettikleri konferanslarla, Türkiye nin iç ve dýþ politikalarýnýn, millî menfaatlerimiz istikametinde geliþtirilmesine, kültürel mîrasýmýzýn her seviyede özümsenmesine katkýda bulunmakta ve bu faaliyetleriyle takdir toplamaktadýr. Vakýf ayrýca, bünyesinde sürdürdüðü mûsýki çalýþmalarý ve yayýn faaliyetleri, Türk kültürüne katkýda bulunmaya devam etmektedir. Altay Kültür Ve Sanat ve Eðitim Vakfý nýn merkezi Ankara da olup baþkaný Vahit Erdem dir.


Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý

2000 yýlýnda Ýstanbul da kurulmuþ olup amacý, Türk toplumuna has, târihten gelen millî ve mânevî kültürel deðerlerimizi, etik ve tasavvuf kültürümüzü araþtýrarak, insanýn kendisini evrensel boyutta tanýmasýna ve geliþtirmesine dolayýsýyla ferdin mutluluðuna, toplumun huzuruna katkýda bulunmaktýr. Hedefi; - seminer, konferans, panel tarzýnda akademik çalýþmalar ve kültürel etkinlikler düzenlemek sûretiyle toplumsal eðitimimizin ve kültürümüzün geliþmesine katkýda bulunmak, - karþýlýksýz eðitim burslarý vererek, yoksul ailelere yardým ederek, kimsesiz çocuklara, yaþlýlara, âfetzedelere maddî ve mânevî destek saðlayarak, ferdî ve toplumsal insan hayatýna çözümler getirmek, - Müze, enstitü, kütüphâne, arþiv gibi kalýcý kurumlar tesis ederek geçmiþimizi, târihî mirasýmýzý korumaktýr. Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý nýn yönetim kurulu baþkanlýðýný Prof. Dr. Kenan Gürsoy yürütmektedir.

Dost "Ýslâma Hizmet Ödülü

Hakikat-ý Muhammedî'ye ve o hakikati idrak eden Hz.Muhammed dostlarýna vefa göstermek amacýyla her sene beþ sivil toplum örgütü tarafýndan Ýslâma hizmet eden kiþilere verilmek üzere "Dost" Ýslâma Hizmet Ödülü ihdas edilmektedir. Ahde vefayý yaþamak ve gayretle hizmete hürmet etmek arzusuyla geleneksel olarak her sene verilmektedir. Bu beþ sivil toplum kuruluþu, tasavvuf kültürüne hizmet gayesinde bütünleþmiþ olan Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý, Altay Kültür ve San'at Eðitim Vakfý, Türk Kadýnlarý Kültür Derneði'dir, Kubbealyý Akademisi ve Kültür Sanat Vakfý, Fetih Cemiyeti.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.