Her Nefes - Mart 2010 / Kadın

Page 1

MART 2010

k a d ý n


editörden Bu sayýmýzda 8 Mart Dünya Kadýnlar Günü vesilesiyle Tasavvufta Kadýn ve Nefis konusunu iþlemeyi uygun bulduk. Ýlerleyen sayfalarda ayrýntýlý olarak iþlenen konunun ana çerçevesini gönlümde belirdiði haliyle sizinle paylaþmak istiyorum. Kadýn, 21. Yüzyýlýn deðiþen sosyal hayat þartlarý içerisinde hak ettiðini düþündüðü yeri çeþitli vasýtalarla arayadursun, insanlýk tarihine bakýldýðýnda onun layýk olduðu kürsü üzerinde emin ve mütebessim bir çehre ile hayat verdiði âlemi seyrettiði görülür. Adem babamýz ve Havva annamýzýn baþlattýðý macera kývama gelip nihayet elimizde tarih denilen bir zaman yekûnu oluþtuktan sonra bu birikim üzerinde çeþitli anlayýþlardan hareketle farklý sýnýflamalara gidilmiþtir. Bir yenisi de tarafýmýzdan þöylece baþlamýþ olsun: Dünya tarihini üç ana bölüme ayýran üç büyük isim yine üç büyük ananýn himayesinde vazifelerini yerine getirmiþlerdir. Hz. Musa (a.s), canýna kastetmiþ Firavun un sarayýnda Asiye adlý müþfik bir ananýn aguþunda büyüyüp yetiþmiþ ve bir dereceye kadar yine onun koruyuculuðu ile mesajýný Ýsrailoðullarý na ulaþtýrmýþtýr. Getirdiði ilâhî mesaj bu gün dünya nüfusunun büyük bir kýsmýný etkileyen Hz.Ýsa (a.s), Ýmran kýzý Meryem den bir mucize sonucu babasýz olarak dünya gelmiþ olan Ýsa dýr. Yine ayný kaynaktan beslenen ve hükmü kýyamete kadar sürecek son ilâhî mesaj ile gelen Hz. Muhammed (a.s) in maddi ve manevî soyu ise, O nun biricik kýzý ve ehl-i beytin sevgili anasý Hz.Fatýma ile devam etmektedir. Var oluþuna dair ibtidaî iþaretlerden bugün fiziðin sýnýrlarýný fizik ötesine ulaþtýrmýþ olan insana kadar, kim insana dair bir þey söylemek isterse iþ bu yukarýdaki baþlangýcý dikkate almalýdýr, deriz. Vesselam. Arzu Eylül YALÇINKAYA


içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Alýntýlar Kadýn ve Nefs: Kubilay Aktaþ Bir Mukayese: Neþe Taþ Ruhum bir Kadýndýr : Yasemin Algül 2010 Dost Ýslam a Hizmet Ödülleri: Mehmet Erkmen Yazý: Yavuz Celep Ta ki birbirinizi tanýyabilesiniz. : Gökhan Çalýþkan Pinokyoluðu Terk Makâmý 2: Avatar: Nazende Yýlmaz Hayatýmýn Kadýný: Melike Türkân Baðlý Nefis ve Akýl: Elif Þahin Tarif: Kalp Dostu: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Tarif: Somon Döner: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Nefes Yeni Çýkanlar Haber: Ümit Ceylan


söyleþi Müge Doðan: Hocam Ýslam tasavvufu kadýný iki özelliðiyle inceler ve yüceltir. Biri tekâmül etmiþ diþiliði, diðeri ve en önemlisi analýðý... Bu iki yönüyle tasavvufta kadýný bize anlatabilir misiniz? Cemalnur Sargut: Aslýnda bütün dini kitaplarda kadýn nefs ile sembolize edilmiþtir, erkek de akýlla sembolize edilmiþtir. Kadýnýn erkeðe nazaran daha aþaðý gibi gözükmesine aldanmamak lazým. Nefs insan vücudunda enaniyeti, yani kendi varlýðýný temsil eden tek kýsýmdýr. Dolayýsýyla o tekâmül ettiði zaman Hz. Meryem seviyesine kadar yükselebilir ki bu sâfiye makâmýdýr. Dolayýsýyla kadýn eðer Allah ýn verdiði bu gücü kullanmazsa yani nefsini tekâmül ettirmezse nefsine zulmetmiþ olur ve kadýnlýktan analýk makâmýna yükselemez. Analýk makâmýna yükselmediði zaman (ama burada analýktan kastettiðim þeklen anne olmak deðil mânen çocuk sahibi olmak, tekâmül etmek yükselmek, yücelmektir) kadýnlýðý hiçbir iþe yaramaz. Bilakis diþilik Allah tarafýndan daima reddedilmiþ, Peygamber tarafýndan da aþaðýlanmýþtýr. Bunun kadýn oluþuyla alakasý yoktur; mesela diþi erkekler de vardýr.. Nefsi hakim olan her insan diþi makâmýndadýr. Analýk da mânevî olarak tohum ekilen yerden o tohumun tomurcuk vermesidir. Ýbn-i Arabî ye göre, mânevîyat ekilen yerde bir mâna zuhur ediyorsa, o mânayý zuhur ettiren her varlýk kadýndýr. Dolayýsýyla bundan anlaþýlýyor ki kadýnlýk makâmý çok yüce bir makâmdýr. Ýnsan-ý Kâmiller, bu tohum veriþi, doðurmasý hasebi ile kadýný yere göðe koyamamýþlardýr. Tabiî ki Kuran a dayanarak. Ve Hz. Mevlana nýn dediði gibi kadýn adeta yaratýcýdýr yaratýlan deðil, hâliktir mahluk deðil diye deðerlendirmiþlerdir. Kadýnýna iyi muamele eden ona aþýk olan, hatta ona maðlup olan erkek de kâmil erkek, yani kâmil akýldýr.


MD: Rabiyat ul Adeviye Hazretlerinin Eðer bir kadýn hak yolunda yürüyüp mutmain mertebesine ulaþmýþ ise o artýk kadýn deðildir erdir, reculdür, merttir demesi de bunu mu ifade ediyor acaba? CS: Evet. Diþi, nefs-i emmâre halinde i ken koruk üzüm, mutmain (Allah ýndan emin) olunca üzüm, Raziye ve Merdiyede aþk þarabý, Sâfiyede (Meryem gibi olduðunda) sirke gibi temizleyici olur. Nefsânî makâmlardan mutmain mertebesi; egonun bittiði, benliðin bittiði, insanýn yaratanýn ve yaratýlanýn Allah ýn tecellisi olduðunu, yaratanýn Allah olduðunu idrak ettiði devredir. O zaman kendi hiçliðini de idrak eder, dolayýsýyla emin makâmýna yükselir. Dünyada hiçbir korkusu olmaz, ne geçmiþ ne gelecek korkusu. Çünkü Allah ýndan emindir, her þeyin ondan geleceðinden emindir. Sevgilinin de onu üzmeyeceðinden emindir. O bakýmdan bu makâmda olan insana Er denir; ister erkek olsun ister kadýn olsun. Rabiyat ul Adeviye nin Aslan üzerine gelirken diþi mi erkek mi olduðuna bakýlmaz demesinin mânâsý da bu seviyeye gelmiþ olan insanýn cinsiyeti olmaz demektir. MD: Peki hocam bize, Peygamber Efendimizin, içeriye girdiðinde tek ayaða kalktýðý insan ve tüm müslüman kadýnlarýn þefaatçisi Hz. Fatma nýn mânâsýný biraz açabilir misiniz?

CS: Tabii, Peygamber Efendimizin hakîkati ,Hakîkat-i Muhammedî dir. Hakîkat-i Muhammedî , Nûr-u Muhammedî dir. Dolayýsýyla ilk yaratýlmýþ olan nur, ilk yaratýlmýþ olan hakîkat, ilk yaratýlmýþ olan Küllî Akýl, hepsi ayný mânâyý ifade eder. Öyleyse Peygamberin hakîkati, daha hiç kimse yokken, hattâ Âdem bile dünyada yokken vardý. Çünkü bu hakîkat Allah ýn varlýðý içinde, ahâdiyeti içinde vardý. Dolayýsýyla da o hakîkat daima vardý. Ýþte bu hakîkatten hangimize bir zerre gelirse o zerre bizi var haline geçirir. Yokluktan, ölülükten var haline geçirir. Sur un üflenmesi gibi. Hz. Fatma, Peygamber Efendimizin Nuru Muhammedî sini içinde taþýyan, bunu aþîkar eden, gösteren bir sultandýr. Peygamber bu hakîkati gördüðü için onun önünde ayaða kalkar. Yani ona selam vermesi , kýzýnýn gelmesi ya da bir kadýnýn gelmesi deðildir. Peygamberin selam verme sebebi kendi taþýdýðý bu hakîkati, aynadaki aksi gibi Hz. Fatma da görmesinden dolayýdýr. Hz. Fatma nýn çok kýsa olan ömrü ve çok edepli oluþu kendinin bu mânâyý hem taþýdýðýnýn hem de setrettiðinin göstergesidir. O bu mânâyý, vefat ederek kendi hakîkati olan, ruhu olan, kendisinin içi olan, kendi mânâsýný taþýyan ve taþýyacak olan kocasýna devretmiþtir. Dolayýsýyla ayný nur Hz. Ali nin mânâsýnda parlayarak bütün Ýslam âlemine Rabbiyet tecellîsinde, mürebbilik vazifesinde zuhur etmiþtir.


MD: Peygamber Efendimiz Kadýn CS: Peygamber Efendimiz de Hz. ve erkek birbirlerinin iki yarýsýdýr Hatice deki aþk tecellisinde kendi derken neyi anlatmak istemiþtir? aþkýnýn þiddetini gördü. Peygamber kendisinin Allah a olan aþkýný, kendisi CS: Ýlk yaradýlan erkektir. Ýlk yaradýlan olduðu için bilemez. Ama karýsýnýn erkekte Allahýn ismi, sýfatlarý olmasý kendisine olan aþkýna baktýðý zaman hasebiyle Allahýn sembolü Allah ýn aþkýn ne kadar yüce ve þiddetli mânâsýný taþýyan bir aynadýr. Fakat olduðunu ve kendinden karýsýna erkek kendindeki bu muazzam aksettiðini ve karýsýnýn da kendisinden güzelliði, hakîkati görmez. Bu akseden aþkla kendisini sevdiðini hakîkati görebilmek için mutlaka bir gördü. Dolayýsýyla Bana dünyanýzdan aynaya bakmak zorundadýr. O halde üç þey sevdirildi. Kadýn, koku, ona ayna olacak, yani onun diðer gözümün nuru namaz derken bu yarýsý olacak, ona Allah a ait olan mânâda kadýn olmasaydý erkek bu hakîkati öðretecek bir varlýða ihtiyaç hakîkatý tam idrak edemezdi bilgisini duyar. Ýþte bu varlýk onun bize öðretmek için kadýný en baþa bütünleþtiði, eþ olduðu karýsý ya da yazmýþtýr. Koku da hakîkat demektir. kadýnýdýr. Bu kadýnda kendine ait Gözümün nuru namaz da; eðer hakîkatleri görür ve o zaman Allah ý kadýnda kendi hakîkatini görür, onun tanýr. Yani bir erkeðin Allah ý iç mânâsýný, yani hakîkatini öðrenirsen tanýmasý için mutlaka bir kadýna aþýk namazda mîrâca gidebilirsin ve gözün olmasý ve ondaki Allah tecellisini nurlanýr demektir. Bununla ilgili görmeðe ihtiyacý vardýr.Yani aklýn meþhur Delhili Nizamettin Hz. leri der nefse, nefsin akla ihtiyacý vardýr.Yüce ki Burada kastedilen Hz. Ayþe dir. Allah Kur an da Siz kadýnlarýnýz için Kadýnlýk makâmýdýr demiþtir. Koku için bir elbisesiniz, kadýnlarýnýz da sizin bir þey dememiþtir ama âcizâne için elbisedir diye bildirir. Ayrýca benim fikrim, o Hz. Hatice dir. Ve Kadýn insaný Allah a yaklaþtýrýr ve gözümün nuru namaz da Hz. erdirir yorumuyla Ýbn-i Arabi Fatma dýr demiþtir. Peygamber in bakýþýna açýklýk getirir. MD: Teþekkürler Efendim. MD: Peygamber Efendimizin Hz. Hatice ile birlikteliðinde de bu bütünlüðü görüyoruz deðil mi efendim?


Bir Ayet Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir diþiden yarattýk. Allah katýnda en üstün olanýnýz takvada en ileri olanýnýzdýr. Hücurat Suresi, 13. Ayet Eðer Ali yaratýlmamýþ olsaydý, kimse Fatýma ya denk olamazdý. Hadis-i þerif

Neden þekvâ bu nefsinden revâ mý bilmemek kýymet Hüdâ-yý Zü l-Celâl dendir sana o pek büyük ni met Refikýndýr sakýn hor görme onu hoþça kullan sen Bilen nefsin bilir Hakk ýi nedir hem lezzet-i vahdet Nefis olmasa mümkin mi yetiþmek bâb-ý maksûda Ömür âhir olunca o sana çektirmez hiç hasret Bilip kadrin onu ilm-i edepten hiç ayýrma sen Þikâyet etmesin senden nasýl mümkinse et hizmet Fakat bu sözlerim terbiyeden sonra olur makbûl Olur insan, eden ýslâh-ý nefsin Ken an a himmet Ken ân Rifâî


kadýn ve nefs Kadýn yeryüzünde devamlýlýk, kabul ve þefkatin kaynaðýdýr. Nefs ise ruhu, toprak olan bedene baðlar. Kadýn da nefs de sürekli isteðin ve tutkunun sembolüdür. Erkeðin þiddetini koruma iç güdüsüne dönüþtüren kadýn gibi nefs de ruhun kudretini yeryüzünde görünür kýlar. Havva Arapça heves kelimesinden gelir. Heves, istek demektir. Ýstek ise varlýðý yokluktan vücuda geçiren ilk harekettir. Yaratýlýþýn ilkliðine bu derece yakýn olan kadýnýn içinde insanýn yaratýlmasý ise bir anlamda kadýnýn Allah la olan yakýnlýðýný anlatýr bizlere. Âdem in yani eþ okunuþ anlamýyla yokluðun (ademin) çoðalmasýný ve belirmesini saðlayan varlýk sahibi kadýn ayný zamanda nefsin ilksel olan iþlevlerine , mesela biriktirme, sahip olduklarýný geliþtirme ve bunlarý korumayý saðlayan endiþeye de daha yatkýndýr. Böylece kadýný varlýðýn merkezine koyarsak; varlýktan (kadýndan, kendinden) üreyerek ve üreterek çokluða çýkardýðý için, ayrýntýlara takýlmaya ve nesneler arasýndaki iliþkiye daha çok baðlanmaya, etkilenmeye müsaittir. Fakat kadýnýn ve egonun bu tavrý, her ne kadar olumsuz gibi görünse de reel ihtiyaçlarý korumanýn ve sürdürmenin de olmazsa olmazýdýr. Üretime ve isteðe dönük her yapý daha çok kadýna ait olan bu özelliklerden beslenmektir. Baþka bir anlatýmla; gerek cennetten düþmeye dair bir istek olsun, gerekse cennette süslü bir bahçe ya da cenneti andýran lezzetli bir yemek veyahut ilk yemeðimiz olan yasak elma, bizi besleyen annemizin sütü, hepimizi besleyen evrenin diþil enerjilerinden çýkmaktadýr. Cennette yalnýz bir adem (yokluktan) den dünyaya düþmemizi ve dünyada çoðalýp kalabalýk bir cenneti inþa etmemizi de saðlayan kadýndýr, nefstir. Ýkisi de doðru olduðunda varlýk cennet olur, ikisi de bozulduðunda ya da baskýya uðratýldýðýnda varlýk cehenneme döner. Ruhsal olðunluðunu tamamlamýþ bir kadýn da týpký bütün olgunlaþmýþ isteklerin neticesi gibi hem Allah a(nihayete) varacaktýr hem de var olan tüm varlýklara, þefkatle ve her ayrýntýda tedbirli bir farkýndalýkla yaklaþacaktýr. Velhasýl kelam Rasullah ýn (s.a.v) dediði gibi Sizin en hayýrlýnýz, kadýnlara en iyi davrananýnýzdýr. Kubilay Aktaþ



bir mukayese:

Kadýnýn Yaradýlýþtaki Rolü ile Canlý Hayatýn Suda Baþlamasýnýn ve Suyun Canlýlýk Kaynaðý Oluþu Allah ýn kadýna verdiði deðer, kadýnýn, kendi yaratýcý kudretinden vasýflar taþýmasý, hayatýn devamlýlýðýnda büyük vazife görmesi gibi, ilahi mukadderatýn aziz bir rüknü olmasýndandýr. Kadýn annelik vasfýnda insanüstü bir manaya ulaþýr. Allah ýn yaratýcý ve terbiye edici tecellisine direk ayna olur. Anne baðlýlýðýn, fedakarlýðýn, cömertliðin, karþýlýksýz sevmenin sembolüdür. Bu yönüyle anne, ilahi rahmete benzer, hep verir, baðýþta bulunur; fakat hiçbir þey beklemez. Týpký suyun tabiata can vermesi gibi kadýn da doðurduðu çocuðuna veya eþine kendisinde bulunan kadýnlýk ve dostluk hazinelerini, þirksiz, garazsýz bir sevginin kanalý ile boþaltýr. Baþkalarý için yaþamak bahtiyarlýðýný elde etmiþtir. Durmadan akan ve geçtiði mecralarý sulayan bir nehir gibi, etrafýna öðrenme ve öðretme, sevme ve sevilme, faydalanma ve faydalandýrma azmi ve coþkusu içinde bir ömrü nihayetlendirir. Çocuklarýnýn vücutlarý tarlasýnda þuur altýnda uyuklayan ve gün ýþýðýna çýkmak için fýrsat bekleyen samimiyet, ferâgât, fedâkârlýk, þefkat ve merhamet gibi insanlýk tohumlarýný onun can suyu uyandýrarak onlara hayat ve geliþme imkâný saðlar. Ve bunu yaparken bir öðretmen, bir kâþif, bir yol gösterici becerisiyle hareket ederek, onu dünyanýn herhangi bir köþesine geliþigüzel atýlývermiþ bir fânî, bir deðersiz varlýk olmaktan kurtarýp zaman içinde akan hayatýn mânâlý, þuurlu bir parçasý haline getirir. Fikir, his ve iman alýþ-veriþinde kadýn, erkekten daha müsait daha verimli bir zemindir. Bu yaratýlýþtan gelen yapýcý, þekil verici yapýsý doðurduðu, can verdiði çocuðunun þahsiyetini þekillendirir. Bir seramik ustasýnýn


toprakla suyu karýþtýrmasý gibi yoðurduðu hamura bir þekil ve intizam vererek yaþadýðý topluma faydalý bir hale koyar. Bu çetin ve zorlu hayat þartlarýnda ailesine karþý gösterdiði derin hoþgörü ve muhabbet ile onlara hem sýðýnýlacak bir liman vazifesi görür hem de ihtiyaçlarý olan manevi erzaklarla onlarý donatýr. Bütün varlýklara hayat veren su gibi, vücutta iyiliðe, güzelliðe, saðlýða ve imana kaynak olur. Ýnsanýn baþý sýkýþtýðýnda, bunaldýðýnda Seninle beraberim, sana inanýyorum, yalnýz deðilsin diyen dost bir sese ne kadar ihtiyacý vardýr. Yeisli anlarýmýzda beliren ümit ýþýðý, onun þefkatli nazarlarýdýr. Hastalandýðýmýzda alnýmýzda dolaþan el onun þifâkâr elidir. Bir suç iþlesek bizden önce kendisi yapmýþ gibi o utanýr. Biz hata ederiz o unutur, biz tekrar ederiz o yine affeder. Bu sürekli kullandýðýmýz suyu kirletmemize fakat onun yeniden temizlenerek yine temizlemeye ve kullanmaya hazýr olmak için uzun, sabýrlý, meþakkatli yolculuðunun hikâyesidir. Hatalarýmýzdan onun rahmeti deryasýnda yýkanýrýz. Ýnkârda da olsak, ikrarda da olsak, piþmanlýklarla da aðlasak, ilahlar gibi gurur da duysak, yaptýklarýmýzdan kibirlensek ve zaman deðiþse, mekân deðiþse, insan her hal ü kârýn içinde onu kendi yanýnda, yaný baþýnda bulacaktýr. O her hal ve þartta týpký tabiatta bulunan su gibi rahmeti, þefkati ve sabrý ile derdimize derman olacaktýr. Kadýn ayný zamanda erkeðin haþin, hoyrat, taþkýn yaratýlýþýna itidal, muvâzene, sükûn ve taze kuvvet getiren tamamlayýcý bir kuvvettir. Müstakil, âmir ve ele avuca sýðmayan erkek ruhunun kendini bulduðu manevi uzletgâh gibidir. Muhiddin-i Arabi: Resûlullah kadýna muhabbet ederek onlarýn vücudu aynasýnda Hakký kemali ile müþahede etmiþtir. Zira Ýbnil Farit in de dediði gibi: Her güzelin hüsnü Allah ýn cemalinden zuhur eder. Þu halde erkeðin kadýna muhabbeti bir bakýma Allah ýn cemaline vuslatý talebden ibarettir. Fakat þüphesiz ki böyle bir düþünce muayyen bir seviyenin ve manevi terbiyenin


mahsulüdür. Kadýný sadece cinsi zevk ve þehvetlerin bir tatmin aleti saymak bu yüzden de günahlý görmek basit ve iptidai bir zihniyetin eseri olduðu gibi, mahbub-ý hakikinin aslýna, hakikatine varmak için bir vasýta, bir köprü bilmek ve ona göre hürmet etmek olgun bir görüþün ifadesidir ki bu da Ýslâmiyette kemalini bulmuþtur. Hz. Mevlana Mesnevi de diyor ki: Kadýn dünyanýn en güçlü erkeðini bile celbedebilir. Sevdiði kadýnla erkeðin hikayesi su ile ateþin haline benzer. Görünüþte su gibi olan erkek ateþe hakim gibi görünse de iþ böyle deðildir. Kadýnýn sevgi ve cazibesi akýl tenceresi içinde kaynayan suyu buharlaþtýrýp tüketir. Ruh da su gibi þeffaftýr, nefis de ateþ gibi yakýcý ve kaynatýcýdýr. Nefis ateþi ruh suyunu kaynatýp ondaki ruhani letafeti vücudun kesafeti içine daðýtýp, ruhu nefse tabi hale koyar. Yine bu yüzdendir ki erkek görünüþte kadýna hakim ama hakikatte kadýnýna ve nefsine maðluptur. Bu vasýflar hayvanda yoktur. Diþisine maðlup olmayan hayvandýr. Aklý yoktur ve aþký da eksiktir. Bu hakikate vardýktan sonradýr ki kadýn erkeðin yarýsýdýr, diyen Hazreti Muhammed in hadisi daha açýk anlaþýlýr. En kuvvetli erkeklerin dahi kadýnlar karþýsýnda za fa düþmelerindeki sýr meydana çýkar. O kadar ki kadýna maðlup olmanýn erkekte bir seviye ve irfan mes elesi olduðu anlaþýlýr. Bir erkeðin kadýna zebun olmasý onun kemalinin ve irfanýnýn ölçüsü olur. Ýþaret olunduðu gibi, Kadýna muhabbet, onlarýn vücutlarý aynasýnda Cenab-ý Hakk ý müþahede edebilmektendir. Demek ki erkeðin kadýna sevgisi bir bakýma onun vasýtasýyla ilahi güzelliðin vuslatýný dilemek manasýndadýr. Bunun için de kadýnýn erkeðe galebesi tabiidir. Fakat böyle bir düþünce ancak belirli bir irfan seviyesine varmýþ ve maneviyat alemlerinde mesafeler kat etmiþ erkekler için doðrudur.



Ruhum Bir Kadýndýr Bir gün bir öðrencisi Hz Ken ân a: sizi çok seviyorum efendim der. Hz. Ken ân: beni seviyorsan benim sevdiðim her þeyi , herkesi sen de sevmelisin. Benim sevmediðim hiçbir þey de yok cevabýný verir. Kadýnlýk makamý, analýk makamý; ayrým yapmadan herkesi sevmek, kucaklamak demek deðil midir? Hz. Ýbrahim hemen her gün sofrasýnda birilerini aðýrlar, hiç kendi baþýna yemek yemezmiþ. Bir gün bir adam gelir huzuruna, bak beni sofranda aðýrlayacaksýn ama ben bir putperestim, der. Hz Ýbrahim bunun üzerine adamý geri çevirir. Ve akabinde Hak Teala kendisini uyarýr: Ben bugüne kadar, bana inanmadýðý halde o kulumun her tür ihtiyacýný karþýlýksýz karþýlarken, sen nasýl karþýlýk beklersin der. Karþýlýksýz sevmek, tevhid anlayýþýný yakalamakla mümkün. Tevhid etmek; birlemek, bütünleþtirmek demektir. Nefis ise bunun tam tersidir. Ayrým yapar, farklýlýklarý görür. Gücenmeler, üzülmeler, kýzgýnlýklar, hayal kýrýklýklarý, beklentiler vb. hep nefisten kaynaklanýr. Bir an için; herþeyin ve herkesin olmasý gerektiði gibi hareket ettiðini, hayrýn olanda olduðunu, Allahýn ilmi ve iradesi dýþýnda tek yapraðýn bile kýmýldayamayacaðýný düþünecek olursak; kýzdýðýmýz, sinirlendiðimiz muhataplarýmýzýn, aslýnda sadece birer gölge olduklarýný fark ederiz. Bizi çok seven kiþinin, bizim sevdiklerimizi de sevmesini isteriz, deðil mi? Menfaati için deðil, bizi biz olduðumuz için sevmesi de, bizim için önem taþýr. Allah da yarattýðý herkesi ve her þeyi karþýlýksýz olarak sever, rahmetini ayýrt etmeksizin indirir. Biz de; bu dost, bu düþman, bu iyi, bu kötü ayýrýmý yapmadan, herkesi ve her þeyi O ndan geldiði için, O nun sanatýný yansýttýðý için sevecek olursak, hakiki sevgilimizi memnun ederiz. Bu çok yüce bir mertebedir, herkesi sevmek kolay deðildir, ama en azýndan anlayýþ geliþtirmekle iþe baþlayabiliriz. Bu bizi daha


mutlu ve huzurlu kýlar. Allah la, yaþadýðýmýz evrenle, her zerremizle bütünleþmemizi saðlar. Anlayýþ geliþtirmek, bir nevi empati kurmak demektir. Herkes kendi þartlarý içinde, yapabileceðinin en iyisini yapýyor. Bir katil bile, kendine göre haklý gerekçelerle birisini öldürür. Onun bu davranýþýný hiçbir zaman kabul etmez ve benimsemeyiz, ama ona karþý bir anlayýþ geliþtirebiliriz Allah ýn sonsuz isimlerinden müntakim , intikam alýcý isminin bu kiþiden zuhurunu ibretle ve hayranlýkla seyredebiliriz. Zira kainatta, abes hiçbir þey yoktur, her þey bir nizam dairesi içinde, hikmetle yaratýlmýþtýr. Hz. Muhammed ve O nun hakiki varisleri olan evliyaullah; cihadýn en büyüðü, bütün kötülüklerin kaynaðý olan nefisleriyle savaþtýlar bütün ömürlerince ve bu yolda bize örnek oldular. Þerrinden bu derece korkulan nefs, tekamül ettiðinde nefis hale gelir, ve melekleri bile geride býrakarak, halifetullah olma sýrrýna eriþtirir bizi. Bu yüzden de çok deðerlidir. Nefsini altetmiþ bir sultan olan Hz. Ebubekir; Hz.Peygamber aþkýna bezlettiði ömrüyle, ayrýmsýz bütün kainatý kucaklamanýn, hakiki analýðýn, vericiliðin, bir anlamda da kadýnlýk makamýnýn emsalsiz bir örneðini gösterir bize. Yasemin Algül


2010 DOST ÝSLAM A HÝZMET ÖDÜLLERÝ 2010 Dost Ýslam a Hizmet Ödülleri 27 Mart 2010 gecesi Cemal Reþit Rey konser salonunda düzenlenen tören ile sahipleriyle buluþtu. insanlarýn ayakta izlediði yoðun bir katýlým ile gerçekleþtirilen ödül töreninin altýncý yýlýnda iþlediði tema Kâbe ve Kâbe nin hakikati idi. Töreni bu yýl da Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý, TÜRKKAD Türk Kadýnlarý Kültür Derneði ve Altay Kültür ve Sanat Eðitim Vakfý ortaklaþa düzenledi. Cenan Vakfý Mütevelli Heyeti Baþkaný Vahdet Tolun ve Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Ali Bardakoðlu nun açýlýþ konuþmalarýyla baþlayan tören Süleyman Uludað ýn Kâbe nin Hakikati konulu konuþmasýyla devam etti. Yýlýn Dost ödülleri Kâbe üzerine kurgulanmýþ bir sanat eseri olan Ýlahi Kemalin Sýfatlarý adlý çalýþmasýyla Ahmed Moustafa ya ve Cahiliye den Emevilerin Sonuna Kadar Haremeyn adlý kitabýyla Mustafa Sabri Küçükaþçý ya layýk görüldü. Kâbe Ýle Konuþan Adam ve Siyah Örtülü Ev adlý kitaplarý ile Necmettin Þahinler e de Özel Teþekkür Ödülü verildi. Cemalnur Sargut un kapanýþ konuþmasýnýn ardýndan ödül törenini La Edri müzik topluluðunun konseri takip etti. Gece Aziz Hardal ýn muhteþem Kuran tilaveti ile son buldu. Mehmet Erkmen





Odanýn kapýsýný usulca kapatýp yataðýna uzandý ve düþünceye daldý... Ancak bir kadýn bu kadar zarif, bu kadar utangaç, bu kadar mütevazi olabilirdi. Ýnsan ancak bir kadýna karþý bütün kibarlýðý ve nezaketiyle, bu derece hassas muamelede bulunabilirdi. Fakat onun karþýsýnda, en kibirli dahi akýl almaz bir inceliðe ve tevazuya bürünüyordu. Bugüne kadar zihninde en ince ayrýntýsýný dahi atlamadan resmettiði kadýn portresini, bir erkeðin üzerinde, hem de tüm renkleriyle izlemenin verdiði þaþkýnlýkla, düþünmeye ve yazmaya býraktý kendini... Ýnanýlmaz bir çekim gücü var. Ýnsan onun karþýsýnda iki büklüm olmaktan kendini alamýyor. Zarif, lâtif, son derece edepli, sürekli bir hata yapýyormuþcasýna utangaç, konuþurken ve gülerken sesi çok yumuþak ve kýsýk, yüzünde hiç duraksamayan bir tebessüm var. Hiçkimseye hayýr demiyor, kýrarým korkusuyla ve ne kadar cemalî huy varsa, üzerinden akýyor. Hiçbir iddiasý yok ama kendinden emin. Ve çok ilginç; bu özellikleri taþýyan vücudun sahibi bir erkek. Þaþýrdým iþte... Bir erkek daha farklý olmalý sanki; daha sert, daha keskin davranýþlar, tabi kibar, nazik, bazen yumuþak huylu falan ama genel olarak Ýnandýramadý kendisini kendi düþüncelerine ve yazmayý býraktý. Zihnindeki karmaþayý daðýtmak için Ýbnü l Arabî Sözlüðü ne uzattý elini; Bizler Hakk ýn bizde meydana getirdiði þeyler için diþileriz Allah a hamd olsun! Alemde adam diye bir þey yok. Örfün adam dedikleri hiç kuþkusuz diþilerdir; Onlar benim nefsim ve emelimdir. ( FÜTÛHAT,IV:445 ) Ýnsan cinsiyeti konusunda bugüne kadar edindiði bütün fikirleri, düþünceleri sanki bir anda etrafýna daðýlýp, yavaþça kendisinden uzaklaþmaya baþladý. Eðer anladýðý doðru ise, Þeyhi Ekber, alemde varolan herþeyin kadýnlýða sahip olduðundan bahsediyordu. Þüphesiz kadýn cinsinin en büyük özelliði,


doðurganlýktý. Yani, varolacak olana masdar olmak, oluþturmak, geliþtirmek ve sonuç olarak, kemal derecesine eriþtirmek. Gayri ihtiyari, defteri eline alýp, kaldýðý yerden devam etti; Kadýn, bomboþ bir alandýr. Hakk, onu yerden ve gökten destekleyerek kendisinde baharý ortaya çýkarýr, bahar kadýndýr Sonsuz renk skalasýndan, güneþ ve yaðmur fýrçalarýyla, sonsuz çeþitlilikte þekillere sahip aðaçlar, meyveler, yapraklar, hayvanlar, denizler ve nehirler meydana getirir onda. Ve günün birinde Hakk, çizdiði bütün resmi bir anda siliverir ama o kadýn ki; verilirken de, alýnýrken de ayný yerdedir, konumunu deðiþtirmez Her kim ki kendisinde ölür, vücuduna yokluk hakim olur, o kadýndýr. Her kim ki yokluðundan Hakk tecelli eder, o erkektir. Onu düþündü tekrar. Ýçinde gizlediði bütün güzel huylarý kendisinde seyrettiði büyük boþluðu Anladý ki o, hiçlik ve tevazu yönüyle, Þeyh-i Ekber in buyurduðu gibi, Hakk ýn kendisinde meydana getireceði-getirdiði þeyler için kadýndý, mahaldi. Bütün güzelliklerin kemal derecesinde yansýdýðý perde olmak hasebiyle de, er-erkekti. Hakk onu tam bir denge ile iki parmaðýnýn arasýnda tuttuðu için, hakkýnda beþeri cinsiyet tanýmlamalarý yapmak, sýnýrlý akýllar için olanaksýzdý Defterinin arka sayfasýný çevirdi, kalemi aldý ve yazdý; Ne ise gördüðüm, O imiþ, Yok olan varolan, O imiþ, Korktuðum sindiðim baþkasý deðil, yine O imiþ, Sevdiðim saydýðým hiçbirisi deðil, O imiþ, Erik dalýnda üzüm bitiren de, O imiþ, Gökyüzünde balýk uçuran da, O imiþ, Kuzuyu kurda emzirten de, O ndan baþkasý deðil imiþ, O, hem kadýn hem erkek olduðu gibi, Hiç cinsi olmayan da yine, O imiþ Yavuz Celep


ta ki biribirinizi tanýyabilesiniz. Hücurat 13

Tasavvufun diðer ilimlerden farký, keþif ilmi olmasýdýr. Ýlmini bizzat yaþamayan, ilmiyle amil olmayan, kulaktan dolma teoriler ve birebir tecrübe etmediði bilgilerle dolu olan bir dimað sahibi, tasavvuf ehlinden sayýlmaz. Dýþ dünyada gördüklerimiz aslýnda sadece bizim ne olduðumuza dair iþaretlerdir. Hz. Ali insanýn kendini küçük bir cisim zannettiðini, halbuki koskoca alemin onda dürülü olduðunu söyler. Dýþ dünyayý öðrenmekteki amaç kendimizi bilmektir. Kendini bilen ise Rabb ýný bilecektir. Allah Resulü böyle söyler. Rabbül Alemin erkeklik ya da kadýnlýkla sýnýrlý deðildir. Ýnsana erkeklikte ve kadýnlýkta gördüðü manayla iç alemini tanýmak için bir fýrsat vermiþtir. Bu fýrsatlardan en güzeli evliliktir. Yüce Allah Hücuret Suresi nde mealen þöyle buyurur: Ey insanlar! Bakýn, Biz sizi bir erkek ve bir kadýndan yarattýk ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki biribirinizi tanýyabilesiniz. Þüphesiz, Allah


katýnda en üstün olanýnýz, O'na karþý derin bir sorumluluk bilincine sahip olanýnýzdýr. Benim naçizane bunlardan anladýðým, kadýnlýðý ve erkekliði þahsiyet olarak benimsemenin kendini sýnýrlamak olacaðýdýr. Ýnsanýn mutlak amacý bir erkek ya da bir kadýn olmak deðil, Rabb ini bilen ve ona karþý sorumluluðunda azami dikkat eden bir kul olmaktýr. Kul, Rabb ini bilme yolunda herþeyi yerli yerine koymaya çalýþacaktýr. Allah rýzasý için yiyecek, Allah rýzasý için içecek, O nun için çalýþacak, O nun için uyuyacak, baþkalarýyla iliþkilerinde mutlak muhatap olarak yalnýz O nu alacaktýr. Nereye dönse O nun yüzünü görecektir. Gözettiði haklarýn tümünü O nun rýzasý için gözetecektir. Ýþte bu yüzden nasyonalizm, feminizm, hümanizm gibi akýmlar tasavvuf hayatýnda yer alamazlar. Çünkü bunlar haklarý belli bir topluluða atfeder. Kul için ise tek bir hak sahibi vardýr, o da Hakk ýn kendisidir. Rabb ini bilmek isteyen, dýþ dünyasýný tanýmaya baþladýkça orada Rabb ini görecektir. Bu görüþ netleþtikçe saygýsý artacaktýr. Erkekteki, kadýndaki, hayvandaki, bitkideki ve hatta taþ ve topraktaki tecellilerin ne olduðunu bildikçe ona atfedilen geçici kimlikten kurtulup hakikatini anlamaya baþlayacaktýr. Bu geçici kimliðe çok takýlýp kendini bununla sýnýrlayanlara Hz. Mevlana çok içerler. Erkekliði cinsel organýnda sananlarý kendilerini eþekle karþýlaþtýrmaya davet eder. Ýnsan þüphesiz bundan daha iyisine layýktýr. O ahsen-i takvim , yani en güzel yaratýlýþ üzere yaratýlmýþtýr. Ýster erkek, ister kadýn olsun, her kulun üzerine düþen hem erkeði hem kadýný tanýmak ve bu ikisine Allah rýzasý için hizmet etmektir. Tasavvufta kadýn, Allah tan bir manadýr. Bu manayý Hz. Fatma, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Ayþe ve Hz. Rabia gibi annelerimizden anlamayý ve keþfimizi kemal etmeyi Allah hepimize nasip etsin. Gökhan Çalýþkan


pinokyo luðu terk makâmý 2: AVATAR

Ocak sayýsýndaki yazýmýza vizyondaki Avatar filmi üzerinden devam edeceðiz. Bu sene, Kâbe nin iç mânâsýnýn açýldýðý bir devre giriyoruz zannediyorum. Ve âcizâne diyorum ki filmler var hakîkati anlatýr, gerçek diye sarýldýklarýmýz ise rüyadan ibaret Ve yine bu hakîkat ister doðudan ister batýdan gelsin, ister James Cameron a, ister Nacer Khemir e yaptýrýlsýn aynýdýr. Evet, O her an yeni bir iþ üzeredir (Rahman,29). Ve son iþlerinden biri de þu en yüksek bütçeli, üç boyutlu bir Hollywood filmi olan Avatar dýr. Hz. Mevlânâ nýn bir çeþit Pinokyo tarifinden bahsetmiþtik: Fakat Allah ýn esrarýndan nasibi olmayan kimse cansýz varlýklarýn feryat ve nâlesini nasýl tasdîk edebilir?....Taklit ve istidlâl erbâbýnýn (inançlarýný delile dayandýranlarýn) ayaðý tahtadan olur. Aðaç parçasýndan olan ayak ise zayýf ve kararsýzdýr (Mesnevi C:I, 21552188). Mesnevî nin bu beyitleri filmin ana karakteri olan Jack Sully nin hikayesinin yalnýz baþlangýcýdýr. Seyr-i Sülûkuna baþlamadan evvel, bu dünyadaki bütün baðlarýndan koparýlmasý, yarý umutsuz halde, kaybedecek bir þeyi yok hâlet-i ruhiyesine girmesi gerekmektedir. Güzelim gezegenini, can ikizini ve bildiði tek mesleði icra etmesini saðlayacak olan bacaklarýný kaybetmiþtir. Ama yarý umutsuz dedik çünkü o bacaklara yeniden kavuþabilmesi için kimsenin cesaret edemeyeceði bir görev vardýr önünde. Yunan mitolojisinde, kapaðý açýlýp bütün kötülüklerin saçýldýðý ama yalnýz umut un kaldýðý kutu Pandora nýndýr. Ve Jack Sully nin gideceði, cüzzî aklý ve hevâyý temsil eden hava insanlarý nýn bir maden yüzünden ele geçirmek istedikleri gezegenin de adý Pandora dýr. Umudun son duraðý. Ne var ki bu umut Jack in zannettiði gibi tekrar aðaç ayaklara kavuþturma umudu deðil, hakîkî insan makâmýna gelme umudur. Yani Þah Ýbrahim Ethem gibi ava gider, avlanýr. Na viler tarafýndan tekâmül seyrine kabul edilir, çünkü o diðerleri gibi bildiðini zanneden bir akl-ý maaþ


deðil, güçlü bir yüreði olan, nefis binasý yýkýlmýþ, boþ bir sayfadýr. Kur an da bahsi geçen badem gözlü hûrilerin yâni mânâyý gören iri gözlü güzel ruhlarýn hakikate þehâdet ettikleri misal gezegeninde bir seyir ve yeniden doðuþ hikâyesi de böylece baþlar. Rabbi, karþýsýna pek çok farklý þekilde çýkar. Ona rehberlik eden, tekâmül etmiþ bir nefsi temsil eden Neytiri olur. Nefsini bilerek Rabbini bilmesi için ondan hayvanlara hükmetmeði öðrenir. Bunlardan en vahþi nefis bineði Ýkran , her kuvveti birlediði Cem makâmýnda ise Toruk bulunmaktadýr. Onlarý da ruhuna biat ettirmeði, yâni müslüman etmeði öðrenir. Allah a niyaz etmek için baðlandýðý Ruhlar Aðacý da ezeliyle irtibat kurduðu, kulluðunu hissettiði noktadýr. Bu savaþ, görünüþte günümüzde de yakýndan tanýdýðýmýz emperyalist zihniyetle yapýlan savaþý temsil etse de özünde Jack Sully nin ya da bizim, her birimizin kendi içimizde yaþadýðýmýz büyük cihadý anlatýr. Jack, içindeki birliði kurarak, her kuvveti ruhuna itaat ettirmeyi öðrenir. Ve nihayetinde, Hz.Ýsa nýn Kim ki iki defa ölmezse melekût ve semâvâtý geçemez sözüne uyarak ölmeden evvel ölümü tadar, hakîkatine þahit olur, kemâle erer ve ikinci kez bu latif âleme doðar... Darýsý baþýmýza Nazende Yýlmaz

düzeltme: bir önceki sayýda nazende yýlmaz ýn yazý baþlýðý arzýn merkezine seyahat deðil, arzýn merkezinde seyahat olacaktý. düzeltiyoruz.


hayatýmýn kadýný Herkese bir kadýn dokunmuþtur. En az bir kadýn... O dokunuþun zihinlerde ne kadar yer ettiðini bir yana koyarak yüreklerdeki tesirini göz önüne alalým. Hatýrlasak da hatýrlamasak da, bilincinde olsak da olmasak da, Allah bizi bir erkek aracýlýðýyla kadýndan yaratýr. Kadýn, yuvamýzdýr. Çýktýðýmýz yerdir; hâtýralarýyla ýsýndýðýmýz rahimdir. Kolayca yerleþiverdiðimiz bir sýðýnaktýr. Sýrtýmýzý dayadýðýmýzdýr. Þefkat kaynaðýdýr. Anne diyoruz ya; o, bir kadýndýr. Annelik, kadýnlýktan dolayýdýr. Herkes tanýr kadýnlýðý: Az ya da çok. Çünkü herkese en az bir kadýn dokunmuþtur. Herkesin hayatýna en az bir kadýn sirâyet etmiþtir. Dünya, kadýnýn ve kadýnlýðýn hikâyesidir. Doðum... Doyum... Duyum... Uyum... Bunlar kadýndan doðrudur. Dünyanýn her yerinde deðiþime en açýk olanlar kadýnlardýr.


Çünkü kadýn, deðiþmek ve deðiþtirmek için vardýr. Kadýn, deðiþebilme ve geliþebilme kapasitesidir. Netice: Kadýn, bireysel ve ulusal olarak kalkýnma/ kalkýndýrma kaynaðýdýr. *** Dikkat! Kadýnlýk, biyolojik cinsiyetimizle ilgili deðildir. Her birimizin içinde bir kadýn ve bir de erkek taraf vardýr. Ayrýca, çoluk çocuk, akrabalar, komþular ve uzak-yakýn arkadaþlar, eþdost da içimiz halkýnýn fertleridir. Kýsaca ben diye adlandýrdýðýmýz ve bütün olduðunu zannettiðimiz/vehmettiðimiz o hücrenin içinde büyük bir kalabalýkla yaþarýz. Bu fertler birbiriyle kâh anlaþýrlar, kâh mücâdele ederler. Ýþte kadýn, -eðer eðitilirek ehil hâle gelirse- o kalabalýðýn derleyip toplayaný, birleþtirici lokomotifi olur. *** Bize dokunan ilk kadýný düþünürüz; hayatýmýzdaki kadýnlarý... Hayat kadýný tâbiri, kadýnlýðýn olumsuz bir hâlinin karþýlýðý olarak kullanýlýr ama, kadýn ýn hayat la iliþkisini vurgulamak için bir baþlangýç da olabilir. Zirâ kadýn, hayattýr. Hayatýmýzýn kadýný, içimizdedir. Ýçinden çýktýðýmýz kadýný ne kadar içimize alabilirsek, hayatýmýzdaki kadýnlardan o kadar istifâde edebiliyoruz demektir. Hayatýmýzýn kadýný, içimizdedir. Devamlý olarak gözleri üzerimizdedir; severek, kollayýp kayýrarak, bizi, bizim için ikaz ederek hayatýmýz boyunca bize eþlik eder. O kadýn, hayatýmýzýn kadýnýdýr. Melike Türkân Baðlý


nefis ve akýl Bu gölgeler diyarý, aþk dýþýnda herhangi bir duyguyla, hiç bir vakit canlanamadý. Ýster mecâzi, ister hâkiki olsun; ister anlýk yaþansýn, ister dâim kalsýn, tek diriltici kuvvet hep o oldu... Yaradan aþk ile murat etti ki bilinsin, bu sayede yaradýlan, minik anlarda da olsa sýçrayýþýný aþk ile gerçekleþtirebildi... Allah, Zât-î tecellisinin ilk sahibi olan Hz. Adem e þöyle seslenir: Ben rahmetimi, kulum Havva nýn þahsýnda senin için topladým ve Ey Âdem, mümîne bir kadýndan daha hayýrlý bir rahmet olamaz. Hâl böyleyken, nefis ve aklýn aþk evliliðinden, gönül zuhur etti. Teklik, ikiliðe aþký anlamasý ve bu kez nar misali birlenmesi uðruna müsaade etti... Kuvvetin mutlak sahibi, aþký her þeyin önüne kattý... Hamuru aþk ile yoðurdu. Zikrin ve ibadetin fevkinde bir güç oldu aþk... Kadýn; Yaradanýn zât-î tecellisinin ikinci ve son sahibine, peygamberimize sevdirildi... Zira bahsolunan, sýradan bir kadýn deðildi... Maksûda erdiren aþký gönlünde taþýyan, er makamýna eriþmiþ bir yüksek makamdý bu, nev-i kadýnlýk... Nefsini islam etmiþ, onun yedi basamaðýndan geçip onu islah eylemiþti. Artýk akýl makamýný gönlün sýrlarýna erdiren aþký, hâkiki aþký ona tanýtmaya hazýrdý. Bunun içindir ki Hazret-i Muhammed, kadýnlar akýl ve gönül sahibi erkeklere hükm ederler, buyurmuþtur. Ken an Rifâi hazretlerine göre de kadýn, mazhar-ý aþktý ve o, insanlarý gerçek insan etmek için baþka güç tanýmýyordu... Aþký olmayanýn huzur ve safasý da olmaz, safa bulmuþ insan bütün mevcudatta Hakk ý gören insandýr. Aþk, akýl gözünün dürbünüdür, ileriyi gören bir mercektir, aþkla kuvvetlenmiþ bir göz için, varýlamayan hiçbir güzellik yoktur. diye buyurmuþtu aþk ve akýl bahsinde...


Mesnevi-i Þerif inde Hz. Pir in kadýn için, mahluk deðil, adeta hâliktir demesi; er makamýndaki kadýnýn, tüm kâinatýn mânâsý olan yaratýcý kudreti, bizzat ruhunda tecelli ettirdiðinden olsa gerektir. Akýl ve nefs, bir vucutta gerçekten kemâle erdiðinde, zâhirdeki cinsiyet farký ortadan kalkar... Peygamberlerin ve Ýnsan-ý Kâmillerin ruhunun ince, hassas, sevgiyi kana kana içen, saf kadýn ruhu olarak algýlanýþý boþuna mýdýr? Ýþte o vakit akýl, kendini akl-ý kül e baðlar ve kalp, gönül hâlini alma deðerine eriþir. Kesafetten letâfete olan bu incecik yolda, ruhu kadýn olan er makamý gönle ýþýk sunar, sýrlar aynasýný temizler, Hâkikati nasip ölçüsünde zuhur ettirir ve engin kudret sahibinin huzurunda, huzura erdirmek maksadýyla tattýrýr... Sözün özü, birliðin oluþumunun zýtlarýn kuvvetiyle deðerlendiði ve kadýn nefis ile erkek akýl arasýndaki zýtlýðýn tekamül ile bir potada eridiði iz an, cennetteki gibi bir huzuru sunmakta olsa gerektir... Bir koruk üzümken, nefsi önce üzüme, sonra aþk þarabýna ve temizleyici sirkeye dönüþtürene þükürler olsun! Elif Þahin


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler

kalp dostu


1 Sap Ispanak 5 Sap Maydonoz 1 Yeþil Elma 1 Yeþil Limon 1 Parmak Taze Zencefil 1 Kereviz Sapý 1,5 Lt. Light Gazoz 5-6 adet Buz Malzemeleri yýkadýktan sonra, elmayý dörde bölün, yeþil limonun kabuklarýný soyun ve diðer tüm malzame ile birlikte belenderýnýzda 1-2 dakika karýþtýrýn ve afiyetle için.



somon döner 1 Kg. Somon Fileto 2 Çorba Kaþýðý Soya Sosu 3 Çorba Kaþýðý Terayaki Sos 2-3 Rendelenmiþ Sarýmsak ½ Rendelenmiþ Soðan 1 Çay Kaþýðý Karabiber ½ Limon Suyu 1 Tatlý Kaþýðý Hardal 3-4 Çorba Kaþýðý Light Yoðurt

Somonu sýðabileceði cam veya porselen bir kaba yatýrýn. Bir kasede diðer tüm malzemeyi karýþrýrýn ve balýðýn her tarafý kaplanacak þekilde üzerine dökün. Elinizle balýðý 1-2 dakika karýþýmýn içinde çevirin ve kabýn aðzýný streç le kapatýn ve buzlukta bir gün dinlendirin. Donmuþ olan balýðý keskin bir býçakla ince ince dilimleyin ve yaðsýz tavada piþirme spreyi kullanarak arkalý önlü piþirin. Ýster ekmek arasýna ister dürüme soðan ve marulla birlikte koyabilirsiniz.



yeni çýkanlar Kâbe nin Hakîkati Nefes Yayýnlarý nýn yeni kitabý Kâbe nin Hakîkati , Hz. Peygamber serisinin üçüncü kitabý olarak raflarda yerini aldý. Kitap, Kâbe nin hakîkatini, tarihçesini, Kâbe de yapýlan ilgili hareketlerin iç manasýný Kâbe ile ilgili ayetlerin zahiri ve batini hakîkatini anlatmak ve Kâbe den maksadýn kâmil insanýn gönlü olduðunu idrak etmek üzere hazýrlanmýþtýr. Allah buyuruyor ki bana hiç bir þeyi ortak koþma ve Beyt in binasýný yaparken ihlastan baþka gaye besleme. Her þeyi sýrf benim rýzam için samimi bir kulluk görevi olarak yap. Ýþte Beytullah yalnýz Allah a mahsus ibadethane demektir. Kitabýn amacý bu haneyi idrak etmektir. Kitap ayný zamanda, mikat, safa, arafat, müzdelife, meþar-i haram, mina, tavaf gibi Hac ibadetinin merhalelerini adým adým anlatýp bunlarý hem iç hem de dýþ manalarýyla açýklýyor. Þeriatta ve Tarikatta Hac , Hac ve Kâbe hakkýnda hadisler ve Muhyiddin-i Arabi den Kâbe ve Hac hakkýnda görüþler gibi baþlýklarý da içeren bu yeni eserin iç baskýsýnda zengin bir minyatür koleksiyonu ile karþýlaþýlýyor.

Derleyen : Cemalnur Sargut Yayýnevi/ Dizisi: Nefes Yayýnevi / Hz. Peygamber Serisi 3 Etiket Fiyatý: 40 TL Kapak: Sert Kapak / 6 renk baský Dil: Türkçe Ebatlar: 21.5 x 30.5 cm Basým Tarihi: Þubat 2010 Sayfa Sayýsý: 190 sayfa ISBN: 978-605-5902-08-7


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.