Her Nefes - Haziran 2010 / Seyr-i Sülûk

Page 1

9.sayý

HAZÝRAN 2010

Tasavvuf Kültürü Dergisi

s e y r - i

s ü l û k


editörden Yeni bir Merhaba Yeni bir merhaba çünkü Kýymetli editörümüz Arzu Eylül Yalçýnkaya, o güzel ilmine ilim katmak için kýsa bir süreliðine yurtdýþýna gitti. Bir baþka deyiþle, kendi ilminde yeni bir yolculuða baþladý. Dilerim tüm gayreti sonuç verir, çalýþmalarý verimli ve feyzli olur. Kýsa süreliðine görevi bana emanet edildiði için o gelene kadar size hizmet etmeye çalýþacaðým. Ýnþallah. Bu ay ki sayýmýz Seyr ü Sülûk üzerine Cemâlnur hocamýz Mayýs ayý sayýmýzda tasavvufta sülûku þöyle anlatmýþlar Tövbe, kendinde aczi hissetmekle baþlar ve o aczi had safhaya çýkararak yok olup, Allah ile var olmakla biter. Ýþte buna da tasavvufta sülûk denir Acizane benim anladýðým, Her Nefes alýþveriþimizde bir an duran ve yeniden çalýþan kalbimiz gibi, bir an durmak ve sonra yeniden, ama bu sefer aczimizi bilerek ve Her Nefes Allah diyerek çalýþmak diye düþünüyorum. Bunu da bize ancak bunu yapmýþ bir öðretmen yaþatabilir. O büyük öðretmenin Cemali nin Nur u vurduktan sonra bir avuç et parçasý kalbin GÖNÜL oluþu gibi, inþallah bizlerde O Nur la yeniden var olur sülûkumuzun seyrine dalarýz Sevgilerimle, Yosun Mater


içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Harakânî Hazretlerinden Sohbetler O nun Gemisi: Nazende Yýlmaz Sâlik: Neþe Taþ Doðum Günü: Hümânur Baðlý Ýnsanýn Ýlk Yolculuðu: Gökhan Çalýþkan Az Gitmek Uz Gitmek Ömür Boyu Gitmek: Melike Türkân Baðlý Hikaye-Bölüm 1: Yavuz Celep Tarif: Selamiçeþmeli Yakubi Baba Misafir Aþçý: Ayfer Özada


söyleþi Müge Doðan: Hocam, 7-9 Mayýs tarihleri arasýnda, Kars ve Erzurum seyahatindeydik. Bizlerde, inþallah hiç unutamayacaðýmýz tatlar býraktý bu gezi... Hem memleketimizin baþkalýðýna ve güzelliðine, hem de Allah ýn âdetâ kucakladýðý bu topraklarýn mânevî sahiplerinin o yüce mânâlarýna bir kez daha þâhit olduk sâyenizde... Anlatabilmek haddimiz deðil; sizin aðzýnýzdan dinleyelim efendim Cemâlnur Sargut: Kars ta, sanki Ýslâm âleminin Türkiye ayaðýný korurcasýna Peygamber in torunlarýndan biri yatýyor. Onun oradaki varlýðý bana, Peygamber in torunu olan Nefise Sultan ýn Mýsýr daki varlýðýný hatýrlattý. Nefise Sultan ý Vahabiler, âile olarak almak istemiþler tekrar Suudi Arabistan a. Yeri burasýdýr dedikleri halde, Suudi Arabistan Kralý rüyasýnda Peygamber Efendimizi görüyor ve Peygamber Efendimiz Torunumu Mýsýr ý korumasý için orada tutuyorum diyor Mutlaka Peygamber Efendimiz, orada kendi torununu Ýslâm âleminin bir büyük kalesi olan Kars ta korumaya almýþ. Dolayýsýyla Kars ý da onunla birlikte korumaya almýþ. Onu görünce yüreðimin içindeki ya düþmanlar


ülkeme girerse korkusu çok þükür tamamen kayboldu; çünkü Allah ýn sevgilileriyle nasýl bizim memleketimizi savunduðunu tekrar görmüþ oldum. Harakanî Hazretleri, Kutb ül Aktablardan bir tanesi. Çok büyük bir sultan... Biliyoruz ki, büyük sultanlarýn en büyük ölçüsü, tevhid içinde olmalarý Harakanî Hazretleri nin her yaptýðýnda, her söylediðinde Allah ýn her yerdeki tecellisine hürmetten baþka bir þey yok. Benim soframda her ruh sahibi doymalýdýr derken, eþyadan yani vücudumuzdan mânâmýza, böcekten bitkiye, her varlýðýn onun mânâsýyla beslendiðini anlatmakta Bu ayný zamanda, bu tür sultanlarýn zat þirki yapmadýðýný, yani huzurlarýna kabul ederken bu eksiktir, bu tamamdýr diye ayýrmadan, her varlýðý bir bütün olarak huzurlarýna kabul ettiklerini gösteriyor. Onlarýn sofralarýnda mânevî bereketleri, yaradýlmýþ her varlýða aslýnda Ve bunlarý hissedenler Harakanî dendir diyebiliyorlar. Hazret, Hz. Beyazýd-ý Bestami den yüz yýl sonra bu aleme gelmiþ. Beyazýd-ý Bestami Hazretleri bir gün, Harekan köyünün yakýnlarýndan

geçerken, Yemen taraflarýndan bir koku geldi diyen Peygamber edâsýyla, Harekan taraflarýndan Peygamber in mânâsýnýn kokusunun geldiðini duyuyor Bu koku öyle bir kokudur ki yalnýz Ýnsan-ý Kâmiller duyar ve anlarlar. O kokunun tesiriyle kendinden geçiyor ve birçok sýr açýklýyor. Ve oraya yüz yýl sonra bir sultanýn geleceðini ve o sultanýn kendi tarafýndan eðitileceðini, ama kendisini geçeceðini, aþacaðýný ve çok büyük bir Kutb ül Aktab olacaðýný söylüyor. Tabii bir mürþid-i kâmil bir lâf eder de, o lâf yanlýþ çýkar mý? Yüz yýl sonra bütünüyle, târif ettiði o sultan bu âleme teþrif ediyorlar Harekan köyünde doðuyor Harekani Hazretleri Peygamber Efendimizin torunlarýndan Câfer-i Sâdýk Hazretlerinin, üçüncü göbek torunu. Câfer-i Sâdýk tan geliþi de son derece enteresan, çünkü Câfer-i Sâdýk Hazretleri, ilmin en üst noktasýnda; dolayýsýyla ondaki ilim, Beyazýd a, yani tasavvufun zirvesine dayanýyor. Ve Ehli Beyt, ilmin önemini Câfer-i Sâdýk la ortaya çýkarýyor. Harakanî Hazretleri, kendisi Harekan köyünde doðduktan sonra, içerisine gelen aþkla Bestam a, Ýran a giderek


söyleþi orada, mürþidinin mânâsý huzurunda eðitiliyor. Oradan mânevî âlemde feyz alýyor ve orada yetiþiyor; döndüðü zaman artýk bir Kutb ül Aktab týr. Ama tabii her Kutb ül Aktab ýn, yani her cennetin olduðu gibi, çevresi de mekruhlarla doludur. Onun da çevresinde, kendini çok anlamayan bir eþ var ve etrafý da bir sürü düþmanla dolu. Çünkü Ruslar o esnada harp yapýyorlar. Hristiyanlar ortada ama Hazret herkese kapýlarýný açtýðý için, -yani bir taraftan mânâ âlemiyle herkese açýk- madde âlemiyle milliyetçiliðinin yüzü suyu hürmetine Ruslarla savaþtýðý için, onun büyüklüðü, maddesini ve mânâsýný ayýrmadan, her ikisinin hizmetinde zirveye varmýþ olmasýnda ortaya çýkýyor. Daha sonra, Gazneli Mahmut önünde eðildiðinde görüyoruz ki, devrin sultanlarý da onun mânâsýný idrak etmiþler. Gazneli Mahmut, Ayaz la yetiþtirilmiþ; kölesi Ayaz a âþýk olmuþ ve onun tarafýndan irþad edilmiþ sultanlardandýr. Onu Mesnevi de çok derin anlatmýþ Hz. Mevlâna. Ayaz, onun hayatýnda çok büyük rol oynamýþ. Gazneli Mahmut bir gün onun kapýsýna geldiðinde,

içeriye haber verin. Allah kendisine, Peygamber ine ve emirlerine hürmet edenleri sever. Gelsin, Harakanî Hazretleri beni karþýlasýn diye buyurduðunda içeriden gelen cevap çok enteresan. Harakanî Hazretleri diyor ki: Biz ilk ikisine hürmetle meþgul olduðumuzdan henüz emirlere vakit bulamadýk. Onun üzerine Gazneli Mahmut, Ayaz ý kendi kýlýðýna sokarak önden gönderiyor ve kendisi arkadan yürüyerek Hazret in büyüklüðünü denemeye kalkýyor. Hazret, direkt Gazneli Mahmut a gelerek, Allah a imaný olan emirler arkaya saklanmazlar diye buyuruyor. Onun üzerine önünde eðiliyor Gazneli Mahmut ve bana bir sohbette bulunun diyor. Hazret dört önemli nasihatte bulunuyor: Günahtan korun, cemaatle namaz kýl, cömertlik yap ve insanlara acý buyuruyorlar. Sonra Gazneli Mahmut ne yapabilirim diye düþünüyor ve külliyetli bir miktarda parayý vermek üzere uzattýðýnda Harakanî Hazretleri de, bir minik lokma ekmek parçasýný onun aðzýna doðru uzatýyorlar Fakat Gazneli Mahmut lokmayý alýnca öksürmeye baþlýyor. Onun üzerine Harakanî Hazretleri, siz bizim bir lokma ekmeðimizi bile


hazmedemiyorsunuz; biz sizin paranýzý nasýl hazmederiz? diyerek parayý geri veriyorlar. Gazneli Mahmut, büyük bir ihtiramla önüne çöküyor ve bana bir þey verin diyor. O zaman, mübârek hýrkalarýný çýkarýp Gazneli Mahmut un omzuna koyuyorlar Buradaki gaye, Gazneli Mahmut un yaptýðý vazifeye hürmettir ve daha sonraki savaþta, Gazneli Mahmut yenilmek üzereyken o hýrkayý üzerine giyinince, o savaþý kazanýyor Ýslâm ordularý Bu þekilde, Harakanî Hazretleri büyüklüðünü bir kere daha ispatlamýþ oluyor. O, hayatý boyunca herkese, kurda kuþa, çere çöpe hizmet etmiþ bir sultan. Sonra da þehit olarak vefat etmiþ. Mesnevi de, din þeyhi denen her kiþi, Harakanî dir. Hz. Mevlâna, Harakanî Hazretlerini çok sevmiþ, ondan çok etkilenmiþ ve onun için de onunla ilgili çok hikâye yazmýþtýr Ýbn-i Sina, bir büyük grupla karýsýna geldiði zaman karýsý, aa, o bidatçý, ahlâksýz adama mý geldiniz? O bir iþe yaramayana mý geldiniz? dediðinde halk biraz þaþalýyor Ýbn-i Sina, gene de görmek

niyetinde hazreti Dýþarý çýktýðýnda, hazreti bir aslanýn üzerinde, elinde bir yýlandan kamçýyla görüyor. Harakanî Hazretleri içini döndürme oðlum; biz o kadýna dayanmasak bu aslanla bu yýlan bize dayanýr mý? buyuruyorlar. Hanýmý, kýzdýðý zaman ona su taþýtýr ve sonra da sularý tuvalete dökermiþ. Niçin ona tahammül ediyorsunuz? dendiðinde hazret, kýzmayýn, o haklýdýr; onu ben kýzdýrmýþýmdýr dermiþ ve yanýna gider, artýk kýzgýnlýðýn geçti mi, vazifemi yapabilir miyim? diye izin istermiþ. Burasý akýl almaz bir þeydir; Peygamber torunlarýnda, Ehli Beyt te çok görülen bir þey... Ailesine hürmet ve sevgiyi biz, insan-ý kâmillerden öðreniyoruz Nasýl davrandýklarýný da onlardan öðreniyoruz. O bir bekâ sultanýdýr, fenâ deðil Bekâ ile baþlamýþ iþe ve dolayýsýyla Cuma gününü temsil ediyor. Cuma günü bekâ günüdür; onun için önce hutbe, sonra namaz okunur. Namaz fenâ, hutbe bekâdýr. Önce bekânýn olmasý, Ýnsan-ý Kâmil i temsil ettiðini ve Cuma gününü anlatýr. Önemli Kutublarda bekânýn önce geldiðini, yani kendi Allah la bütünleþmelerini halka hizmetle yaptýklarýný, yani


söyleþi o insaný bir tel ibriþimle göðe assanýz ve bir rüzgâr çýksa, aðaçlarý, çatýlarý ve daðlarý yerinden sökse, onu kýmýldatamýyorsa, iþte o insan, fenâ ve bekâdan bahsedebilir

Allah la bütünleþtikten sonra halka hizmet etmediklerini görüyoruz. Ýþte Harakânî de onlardan biri. Fakat kendisi fenâ ve bekâdan konuþabilmek için, o insaný bir tel ibriþimle göðe assanýz ve bir rüzgâr çýksa, aðaçlarý, çatýlarý ve daðlarý yerinden sökse, onu kýmýldatamýyorsa, iþte o insan, fenâ ve bekâdan bahsedebilir diyorlar. Yani onun için Allah tan bahsetmenin ne kadar zor olduðunu, Allah ý tanýmayan ve bilmeyen bir insanýn Allah demesinin bile çok doðru olmayacaðýný bize öðretiyorlar. Ben Harakânî Hazretlerine çok âþýk oldum Oradaki büyük þeyh Yavuz Beyefendiye, Harakânî Hazretleriyle ilgili bir büyük sempozyum yapmak istediðimi söylediðimde, gözleri doldu ve bana dedi ki, üçüncü sýnýftan beri hizmetindeyim, sizi dünyaya anlatamýyorum diye çok üzüldüðüm bir gün, rüyama girerek bana dediler ki, Yavuz, üzülme, ben kendime kimin hizmet edeceðini çok iyi biliyorum, onlarý senin ayaðýna yollayacaðým. Biz bunu çok büyük bir iltifat olarak kabul ettik grup olarak Ona hizmet etmek istiyoruz. Fakat biz cahil olduðumuzdan, Harakânî Hazretlerini dünyada


kimsenin tanýmadýðýný düþünüyorduk. Halbuki kendisi Arapça ve Farsça yazmýþ olduklarý için, Nicholson ýn O nu araþtýrdýðýný, onunla ilgili bir kitap yazdýðýný ve tasavvufu Harakânî den önce ve sonra diye ayýrdýðýný öðrendik. Fransýzlarýn onunla ilgili çalýþtýklarýný öðrendik Ve en enteresaný, nasýl ki Beyazýd Harakânî yi yüz yýl öteden irþad ettiyse, kendisinin de asýrlar öteden Ýran da ve Rusya da bir çok profesörü irþad ettiðini öðrendik... Allah bize nasib ederse, 2011 Mayýs ayý içinde kendileriyle ilgili, Kars ta bir sempozyum yaparak, Hazretin mânâsýný bütün dünyaya tanýtmak ve bu esnada da Kars ýn güzelliðini de Türk halkýna anlatmak istiyoruz. Tabii ki bu sempozyum Ýngilizce ve Türkçe olacak ve beynelminel bir özellik taþýyacak. Dolayýsýyla herkes bu sempozyuma davetlidir. Müge Doðan: Size Hazretin sikkesi teslim edildi. Bunun manâsý nedir acaba? Cemâlnur Sargut: Bunun benim þahsýma olmayýp, hocam Ken an-er Rifai Hazretlerine olduðunu düþünüyorum âcizâne Bu mürþidi kâmillerin, kendi istekleriyle sikkelerini teslim etmeleri, bir deðiþik haldir. Bunun çok derin iç mânâlarý

vardýr, ama bundan bahsetmek bana düþmez. Bu Efendimle O nun arasýndadýr. Tabii kendileri hiçbir þeyin altýnda kalmayý sevmedikleri için, evlâtlarýný ona hizmete yolladýlar ve onun külliyesi için kendi konaklarýndan çýkan kapýlarý gönderdiler Ýnþallah böylece bütün Pîrân, bu birliklerini bize âþikâr eder de bu âlemde yaþayan tasavvuf büyükleri de, birbirleri aleyhine konuþmayýp birbirleriyle birleþip kaynaþýrlar. Allah hepsinden razý olsun Müge Doðan: Allah bize de idrakini nasip etsin inþallah efendim..



Harakânî Hazretlerinden Sohbetler: * Mürid, kapýdan içeri girdiðinde kendisiyle ilgilenmesi gerekmeyen kiþidir. Mürid o kimsedir ki, pir meclisinde, ayakkabýlarýn konduðu yerde dahi olsa, oturduðu yerde halinden memnun kiþidir. Annenin kurabiyeye yað sürerek çocuðu kandýrdýðý gibi, kandýrýlmasý gereken kiþi mürid olamaz. * Vücudu bu dünyada gurbette olan kimse garip sayýlmaz, aksine garip, gönlü teninde garip ve baþý gönlünde garip olan kiþidir. * Derviþ, içinde endiþesi olmayan, konuþtuðu halde konuþulmayan, gördüðü halde görülmeyen (fark ettiði halde fark edilmeyen), duyduðu halde duyulmayan, yediði halde yediðinden lezzet almayan, hareket ve sakinliði bulunmayan ve sýkýntýsý ve mutluluðu olmayan kiþidir; iþte derviþ budur. *Fakrýn yolu dörttür: Birincisi þeriat yoludur. Bu yolda kiþinin iki yüz dirhemi varsa, beþini Allah yolunda harcar. Tarikat yolunun beþ dirhemini kendine býrakýr, kalanýný Allah yolunda harcar. Hakikat yolunda bulunan sahip olduðu her þeyi Allah yolunda harcar. Marifet yolunda ise dünyaya dair ne varsa niyetine bile almaz. Müminin bir an Hak Teala ile olmasý, her iki cihan mülkünden de yeðdir. Çünkü cihan fanidir. * Hak yolunda yürümek isteyen kimsenin, þu dört grubun sözlerini dinlemesi gerekir; Birincisi alimler, ikincisi muttakiler, üçüncüsü evliya, dördüncüsü yol gösteren mürþidler.


o nun gemisinde kendi seferine çýkmak nazende yýlmaz

Yürü, daima yürü, durma! Durmak; geri tekâmüldür. Ölüm bile seni yürürken yakalasýn. yazar, Fener Rum mektebinin bir duvarýnda. Hangi yoldur bu yürünen? Sâmiha Ayverdi nin eserinin ismi gibi Bir Dünyadan Bir Dünyaya . Kimdir yürüyenler? Ben, dünyada bir aðaç altýnda gölgelenip de býrakýp giden bir yolcu gibiyim." (Tirmizi, Zühd 44) diyen Sevgili nin peþinden gidenler... Bu yoldan hakkýyla gidenlerden her biri seyr-i sülûku hem benzer hem de baþka baþka anlatýrlar. Az bilenler bu þahsî seyri nirvanaya benzetirler, ya da Hýristiyan rahiplerin manastýrlarda yaþadýklarý sülûka. Ancak Ýslam mutasavvýflarý Peygamber in izinden Mi racý yaþadýklarý gibi orada kalmayýp sonrasýnda çokluk âlemine iniþi de hâl ederler. Necm sûresinde yayýn iki ucunun yaklaþmasý gibi Allah la bir olan Mi rac güzeli Sevgili, kendi hakikatiyle karþýlaþtýktan sonra

ümmetim... dememiþ miydi? Özünde de Ýslâm olmak bu Mi rac noktasýndan baþlar derler. Yani Fenâ ile son bulmaz, o noktadan baþlar, bekâya doðru... Hizmete, harekete, daim Hayy olmaya doðru... Peki ben seyrimin neresindeyim? demek ne abes. Çünkü seyir, Allah ýn mânâsý denizinde kendi baþýna yüzerek gerçekleþemez ki. Nefis bineði, akýl mahlûku bizi batýrmaz mý? Ancak bir mürþidin gemisinde seyahat edilebilir. Bu denizde batmamanýn, seyri tamamlamanýn formülünü Peygamber þöyle bildirir Muhakkak ki Ehl-i Beyt im Nuh un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, sakýnan boðulur. Hadîsin þerhini Ehl-i Beyt den olan Hz. Mevlânâ þöyle verir: Elverir ki kerimlerin eteðine sýdk ile yapýþasýn, kendi bildiðinden geçip onun bildiðine sýdk ile sarýlasýn. Kusurlarýmýza raðmen bu seyri nasýl tamamlayacaðýmýz müjdesini ise bir baþka Ehl-i Beyt Hz. Ahmed-er Rifâî den alýrýz: Gemi


saðlam olursa, içindekiler de kurtulabilir. Bu durumda Ben gemiye binebilmiþ miyim? demek daha doðru olur herhalde. Ama kendi mâkâmýna bakmak deðil, menzile gözü sabitlemek âkil kiþinin harcýdýr deðil mi? Kâh yolcu, kâh yol olmak, O nda yok olmak... O halde hayatýnýn her evresinde hareket hâlinde olan bir Kutba, bir Ehli Beyt e kulak verelim. Emekliliði sýrasýnda eðitimci olarak hizmet ettiði Fener Erkek Rum Lisesi nin duvarýnda Ken an Rifâî nin þu sözü asýlýdýr: Yürü, daima yürü, durma! Durmak; geri tekâmüldür. Ölüm bile seni yürürken yakalasýn.


sâlik neþe taþ Ýbn ül Arabî nin tanýmýna göre sâlik; bilgisiyle deðil, haliyle makamlarda gezendir. Bu baðlamda hal, ameldir. Sülûk mânen, bir ibadet menzilinden baþka bir ibadet menziline; suret itibariyle de Allah a yaklaþmak için farz kýlýnmýþ bir meþrû amelden, yapmak veya yapmamak þeklinde Allah a yakýnlaþmayý saðlayan baþka bir meþrû amele; bilgi itibariyle ise, bir makamdan baþka bir makama, bir isimden baþka bir isme, bir tecelliden baþka bir tecelliye, bir nefsten baþka bir nefse intikaldir. Ýntikal eden, sâliktir. (Suad elHakîm, Ýbn ül Arabî Sözlüðü, sf: 547) Sâlih Aleyhisselâm'ýn kalbinde, Allâh ýn emâneti olan bir nâka (deve yavrusu) vardý. Bir gün o kalpte gizlenmiþ olan sýr nâkasý meydana çýkýnca, tecellî bulutlarýndan Cenâbý Hak, muhabbet yaðmuru yaðdýrdý. Bu sûretle o kalp sâhibi, Hakk ýn has bahçelerinde, ilâhî sýrlarýn meyvalarýný topladý ve bunlarý görüp gözlemenin leziz bir pýnar gibi olan suyundan kana kana içti. Bir kimse sülûkte kemâle eriþtikçe, taþ gibi

olan kalbinden o sýr nâkasý zuhur eder. Ve gönül bahçesinden irfan güllerini ve îman sümbüllerini toplar ve Hakk ýn esrârý menbaýndan kana kana içer." (Ken an Rifai, Sohbetler, sf: 624) Ýbrâhim Edhem Hazretleri, dünya saltanatýný terkettikten sonra tam on sene, iki saatlik bir ormandan dergâhýna her gün sýrtýnda odun taþýmýþtýr. Bir gün kendi kendine: On senedir odun taþýyorum da neden keþfim açýlmýyor, diye bir düþünce gelmekle, þeyhinin gönlüne akseden bu istifham, ona nelere mâl olmuþtur. Þöyle ki: Þeyhi, derviþlerinden birini çaðýrarak: Ýbrâhim Edhem ormana odun kesmeye giderken arkasýný tâkip et ve kuvvetlice bir sopa vur! demiþ ve bu emir yerine getirildiði zaman Ýbrâhim Edhem Hazretleri dönüp arkasýna bile bakmamýþtýr. Böylece aradan birkaç sene daha geçmiþ, bu defâ hazretin kalbine bundan daha basit bir düþünce gelmiþ. Þeyhi bu defâ çaðýrdýðý derviþine: Bacaðým kýracak derecede kuvvetli bir darbe vur! diye emretmiþ. Hatâsýný anlayan Ýbrâhim Edhem Hazretleri: Bu bana


þeyhimdendir, demiþ ve nihâyet kemâlini bulmuþ, keþfi de açýlmýþtýr. Ýþte olgunluða erinceye kadar tabî olduðu o çileler ve geçirdiði o çetin devreler, istîdat ve kabiliyetini kemâle erdirmek içindi. Ýstîdat ve kabiliyetin kemâle ermesi de zamâna ve sabra muhtaçtýr. Yine bir adamcaðýz varmýþ. Bir þeyhe intisap etmek için mürâcaat etmiþ. Þeyhi de: Filân dað baþýnda kendine bir kulübe yap ve orada bir sene oturduktan sonra bana gel! demiþ. Adamcaðýz bir sene sonra tam avdet edeceði gün, dereden abdest almaya birisi gelmiþ ve abdest alýrken de baþýna mesh vermeyi unutmuþ. Adamcaðýz, o zâta noksanýný hatýrlatmýþ ve sonra da kalkýp þeyhinin nezdine gelmiþ. Þeyh hazretleri daðda bir þey görüp görmediðini sorunca, adamcaðýz o günkü vak'ayý naklederek, bir adamýn hatâsýný düzelttiðini söylemiþ. Þeyh hazretleri: Þu halde, git bir sene daha otur da öyle gel! demiþ. Böylece de yine bir sene geçtikten sonra, tam geleceði gün bu defâ bir baþkasý gelip namaza durmuþ. Fakat namazý, erkâný noksan olarak kýlmýþ. Derviþ

namzedi, yine o kimsenin de noksanýný ihtar ettikten sonra gelip mâcerâyý þeyh hazretlerine anlatmýþ. Bunun üzerine kendisine bir sene daha uzlet verilmiþ. Bu müddet de tamam olup avdet edeceði zaman yine birisi gelip namaza durmuþ. Fakat adamcaðýz bu defâ baþýný dahi çevirip bakmamýþ. Sonunda sülûke kabul olunmuþ." (Ken an Rifai, Sohbetler, sf: 43-44)



Bu gece, doðum günümün gecesi. Bu gece gökte ay yarým. Evin içinde bütün günün birikmiþ sýcaðý, dýþarýdan içeriye uðramýþ haþereler. Kuþlarýn sesi. Evin sýnýrlarý zorlanýyor. Neresi içeri neresi dýþarý bilmiyorum. Bu gece ben sevgilimleyim bu kesin. O beni kucaklayalýberi ben ev yurt aramaz oldum. Beni kundaklýyor, sarýp sarmalayýp her yere götürüyor. Biliyorum onun sayesiyledir ki evim heryerdir. Ya da onun sayesinde/yüzünden evsiz barksýzým. Bu gece sadece benim için. Çünkü derin bir teklik var. Uçuþup duran kelebekler, sivrisinekler, incecik böcekler, çok kanatlýlar, hepsi tek bir uçuþu, tek bir avarelik ve sarhoþluðu anlatýyorlar. Bu gece sensin. Çünkü önümde sen bile deðil de kâben var. Hakiki sen var. Ay arkana saklanayazdý þimdi. O heybetli ay bile hakikatinde yok olacak. Sonra garip bir televizyon þovu gibi gündüz kendini gösterecek. Karlý bir görüntü netleþtikçe, hayal perdesindeki resimler boðazýma nefes gibi dolacak. Seni özleyeceðim. Bir ve tek geceni, defalarca seyredeceðim, defalarca özleyeceðim. hümanur baðlý


insanýn ilk yolculuðu gökhan çalýþkan Doktor ekranda küçük bir noktayý göstererek tebrik ederim, hamilesiniz dedi. Rana' yla biribirimize bakýp çocukça gülümsemeye baþladýk. Henüz beþ haftalýk bir canlýnýn eþimin karnýnda büyüyor olmasý bana inanýlamayacak kadar güzel geldi. Size bir de kalbini dinleteyim . Hepimiz susarak sesi dinlemeye koyulduk. Çýkan ses hem küçücük bir varlýktan geldiði için zarif ve güzel, hem de müthiþ bir varoluþ halinin kendinden emin ayak sesleri olmasý hasebi ile çok ihtiþamlý idi. Bu kalp atýþ sesleri Hiçbir þey istisna olmamak üzere herþey O'nu zikreder, fakat siz bunu anlamazsýnýz ayetinin þerhi gibi kalplerimize iþledi. Bu olaydan sonra o küçücük hem de muhteþem varlýðýn ve dolayýsýyla her insanoðlunun anne karnýnda yaptýðý yolculuðu biraz daha iyi anlamak istedim. Bu konuda öðrendiklerim beni hayretten hayrete düþürdü. Ýlk baþta sadece bir hücre var. Anne tarafýndan oluþturulmuþ ama diðer hücrelerin tümünden farklý. Diðerlerinden daha büyük kocaman bir hücre. Ýnsan vücudunun kan grubundan oluþacak organlara, gözlerin rengine kadar her türlü

ayrýntýsý sadece dört unsurdan oluþan bir þifrede sýrlanmýþ. Fakat bu tek hücre henüz birlikten çokluða geçmek için emri almamýþ. Günler süren bir bekleyiþten sonra emir bizim hesabýmýzla kilometrelere bedel bir yolu katederek arapça mim harfine benzeyen kuyruklu bir elçi tarafýndan getirilerek bu kocaman hücreye zerkediyor. Esrarengiz þifre böylece tamamlanmýþ oluyor. Oluþacak vücutla ilgili her türlü bilgiyi artýk zatýnda içeren bu tek hücre, çok olmak üzere harekete geçiyor. Birkaç gün içinde biribirinin kopyasý küçük hücreler oluþuyor. Bir narý andýran bu yumaðýn tanelerine çoðumuzun kulaðýna aþina olan kök hücreleri deniyor. Bu hücreler deriden kalbe, kemikten kaslara kadar her türlü organý oluþturmak üzere yüzlerce deðiþik hücreye dönüþebilirler. Ama bir þekilde hepsi yapmakla mükellef olduklarýný yerine getirmeye baþlýyorlar. Annenin rahmine doðru yuvarlanan bu hücre yumaðý tüm erzaðýný bitiriyor. Geliþmek için, rýzkýný dýþarýdan temin etmek için rahim e tutunuyor, ve ona baðlanýyor. Annenin vücudu kendinden olmayan tüm hücrelere karþý amansýz bir savaþ


açar. Bu yüzden organ nakilleri dahi bazen baþarýya ulaþamaz. Fakat bu hücre yumaðý anne hücrelerin gazabýndan yine annenin rahmine sýðýnýyor. Hz. Peygamber'in Sen'den Sana sýðýnýrým duasýnýn manasý burada kendini açýyor. Kuran'daki tarifiyle asýlý duran bu alak bundan sonra el-Musavvir in (Þekillendirici) emrinde þekillenmeye baþlýyor. Oluþan ilk organlardan biri de kalp. Beþinci haftadan itibaren hýzla atmaya baþlýyor. Ýlk üç ay içinde oluþmasý gereken ayrýntýlarýn neredeyse tümü oluþuyor. Artýk küçük bedenin içinde yüzlerce farklý çeþit hücre var. Fakat bu hücrelerin tümünün çekirdeðinde dört unsurun diziliþiyle mürekkep tek bir sýr var ve bu sýr insan yaþlanýp ölünceye dek de ayný kalacak. Ýlk üç aydan sonra hücre faklýlaþmasý duruyor ve sadece büyüme devam ediyor. Ýnsan þekline bürünmüþ bu bir çiðnemlik et parçasýna ruh dördüncü ayda üfleniyor. Böylece manen ve maddeten Ol emrinin gereðini yerine getirip, dünya boyutunda insan halini alýyor. Bundan sonra annesinden gelen gýdayý sadece büyümek için kullanýyor. Annenin kaný hiçbir zaman yavrusununkine karýþmýyor. Beslenmede yavru her

zaman önceliði alýyor. Anne açlýk halinde olsa dahi yavrunun tüm ihtiyaçlarý karþýlanýyor. Tüm bunlar olurken anne, yavrusunun en iyisiyle beslenmesi için yediðine içtiðine dikkat ediyor, bunlara haram karýþmamasýna özen gösteriyor. Son üç aylýk dönemde ise bu küçük insan tekmelemeye, tutmaya, duymaya, hatta rüya görmeye baþlýyor. Hisleri uyanýyor. Annenin sevinçlerinden, üzüntülerinden, endiþelerinden ve hazlarýndan etkileniyor. Bu yüzden anne, yavrusunu maddi haramdan uzak tuttuðu gibi tüm negatifliklerden de emin kýlmaya çalýþýyor. Ne de olsa gittiði her yerden, duyduðu ve gördüðü her þeyden yavrusu da etkilenecektir. Anne karnýndaki bu müthiþ yolculuk sonunda bu küçük insan dünyaya gözlerini açýyor. Artýk yiyip içmek için göbek baðýný deðil, kendi aðzýný kullanýyor. Anne karnýndaki yolculuðun bittiði haberi de kulaðýna okunan ezanla veriliyor. Bu ezanýn namazý ise çýkýlan baþka bir yolculuk olan dünya hayatýnýn sonunda sevdikleri tarafýndan kýlýnacak...


az gitmek uz gitmek ömür boyu gitmek Melike Türkân Baðlý Çok okuyan mý bilir, çok gezen mi bilir? diye bir soru vardýr. Sorunun sorulma þekli, iki seçenekten herhangi birinin -iyi gerekçelendirildiði takdirde- doðru olarak kabul edilebileceðini düþündürür. Ama hislerimiz, doðru cevabýn sanki çok gezen bilir þeklinde verilmesi gerektiðini söyler. Tabii ki, okumak, bilme yolunda çok mesafe kazandýrýr. Okumak, önemli bir emirdir de Ýlk vahyin, ilk kelimesidir. Gezmek deyince de akla bir hadîs-i þerif geliyor: Seyahat edin, sýhhat bulursunuz. Seyahat, hareketi düþündürüyor. Daima deðiþim ve aksiyon hâlinde olmanýn gerekliliðini Ýstikrarlý bir hareket hâlinde oluþu Hiçbir menzilde uzun uzadýya kalmayýþý


Hiçbir yeri yurt edinmeyiþi Konaklanan yerlerin nimetlerinden yararlanmayý ama onlarý sâhiplenmeyiþi Burada kal diyenlere teþekkür ederek, yolcu yolunda gerek deyip yola revân oluþu Arayýþý Aramakla bulunmaz, ama bulanlar yalnýz arayanlardýr sözünü düstur edinmeyi Dolayýsýyla sýhhat, aramakta, tekâmül yolunda hiçbir zaman kendini yeterli ve tam-tamam görmemekte, yani eksikliðini ve hiçliðini idrak etmekte olabilir mi? Ve bir âyet: Yeryüzünde gezin dolaþýn da, (Peygamberleri) yalanlayanlarýn sonu nasýl olmuþ, bir görün. (En am Sûresi, 11. Âyet) Âleme ibret gözüyle bakarak gezmek, âlemi okumak üzere, kendi kitabýný okumak üzere gezmek Kendi içimizde de gezmek Kendi kendimizi kolaçan etmek Her nefes nefsi hesaba çekmek Ruha yer açmak Yani, az gitmek, uz gitmek, dere tepe düz gitmek; ama ardýna baktýðýnda bir arpa boyu bile yol alamamýþlardan olmamak Boþuna yorulmuþlardan olmamak Ýnþallah bu âyet ile hadîsin mânâlarýný idrak edeceðimiz nice maddî ve manevî seyahatler yaparýz.


hikâye-bölüm 1 yavuz celep Ben im ademi fir'avn eden Hem kemal ile Hakk' a erdiren Sûfi olma niyeti ile, aðzýna kadar boþ olan heybemi alýp, uzun ve yorucu olacaðýný bildiðim yolculuða baþladým. Burnumun ucu kadar uzaklýkta yol katettikten sonra, mavi bir kapýdan bir þehre girdim. Arþa uzanan kibirli binalarý, iki insanýn yanyana yürümesine izin vermeyecek darlýkta cimri sokaklarý, meyvesini güneþten kýskandýðý için olsa gerek kurumuþ bodur aðaçlarý, dize kadar gelmeyen suyuna raðmen adeta deryayým diye övünür geniþlikte dereleri, bütün vericiliðini kaybetmiþ kuru aðaçlarý göðsünde tutan sahte tevazusuyla çorak topraklarý, herbiri diðerini ancak kendi rengiyle ayný olduðu için kabul eden tektip insanlarý ve þehre ait akla gelen herþeyin iç sýkýcý tonda mavi renkle boyalý olduðu masmavi bir þehirdi. Kocaman bir þehrin nasýl olup ta bu derece birbirine benzer þekilde, deðil farklý renk, mavi rengin farklý bir tonunun bile olmasýna müsaade edilmeden inþa edildiðine hayret etmemek mümkün deðildi doðrusu. Mavi bastonuyla aðýr aðýr yürümeye çalýþan bir ihtiyara yanaþarak sordum; -Nedir bu mavilik? -Hangi mavilik?

-Þehrinizde tek bir renk var, o da mavi, neden? -Bu þehir rengârenk evlat, aradýðýn her rengin bütün tonlarýný en güzel þekilde izleyebilirsin... Anlaþýlan ihtiyar gerçekten çok uzak, þehri farklý bir gözle izliyordu, yaþýnýn verdiði yol yorgunluðu hasebiyle... Saçý, benzi mavi renkli sevimsiz bir çocuk yanaþtý yanýma sýrýtarak, öylece karþýma geçip mavi diþlerini göstere göstere beni izlemeye koyuldu. Ýstemeden de olsa baþýný okþadým, ne de olsa benden küçük, sevmem lazým diye düþünerek; -Söyle bakalým kaç yaþýndasýn? -Kaç görürsen o yaþtayým. -Nasýl yani? -Göz ne görürse akla o düþer. Akla ne düþerse gönle o girer. Gönle ne girerse insan onu hâleder. Ýnsan ne hâlederse gözü onu izler... dedi ve yine ayný sevimsizlikle sýrýtarak uzaklaþtý... Önce çok anlayamadým ne söylediðini, zaten pek hoþlanmadýðým için saçma bir iki kelam ettiðini düþünmek istedim. Fakat karþý konulmaz bir þekilde, sözlerin üzerinde durmaya baþlayýnca, kendi içimde açýlan bir kuyuya hýzla düþmeye baþladým sanki. Bütün þehir


omuzlarýmdaymýþ ve rengini benden alýyormuþ gibi, þehirle ayný tonda maviye boyandým. Þaþkýnlýk ve biraz korkuyla þehre baktým, mavi rengin bir örtü gibi þehirden çekildiðini gördüm. Çocuða baktým, ihtiyarý gördüm. Kendimi bu aynýlýkta-aynalýkta kaybetmekten korktum. Kaçarcasýna þehir kapýsýna doðruldum. Kimden kaçtým bilmiyorum; çocuk gibi görünen ihtiyardan mý? Ýhtiyar gibi görünen çocuktan mý? Þehirde izlediðim sahte görüntülerden mi? Kendimde gördüðüm þehir renginden mi? Yoksa, kendi mavimden mi... (devam edecek)



Seferim var, seferim var... Dýþtan içe seferim var. Bir eyyam gideyim, cihandan göçeyim, candan geçeyim... Seferim var, seferim var... Yanýma yanaþma, derdime sataþma; sorma hâlimi, bilen bir Allah... Seferim var, seferim var... Býrak gideyim, kendimi geçeyim; tâ yanýna varýnca, kapýna ulaþýnca... Seferim var, seferim var... Dur deme duramaz oldum; dünyaya sýðamaz oldum. Yýldýz yýldýz atlayým, yeri göðü aþayým, sen önüme düþeli, önü ardý olmayan, seferim var seferim var... Sâmiha Ayverdi Hancý, s.121


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler


mantarlý mantarlý tofulu karides karides tofulu Malzemeler :

1 Paket donmuþ Karides 7-8 adet taze Mantar 2 3 adet taze soðan ( 1-2 cm boyunda doðranmýþ) 1 paket Tofu (Küp küp doðranmýþ) 1 çorba kaþýðý soya sosu 1 çorba kaþýðý teriyaki sos 1 küçük paket toz splenda veya 1 adet tatlandýrýcý 1 çorba kaþýðý niþasta 1 çorba kaþýðý soðuk su 2-3 adet ince dilimlenmiþ sarýmsak Piþirme Spreyi Taze çekilmiþ karabiber Çörek otu süslemek için Hazýrlanýþý : Derin bir tavaya veya Wok içine piþirme spreyini bolca sýkýn. Sarýmsak, doðranmýþ mantar ve taze soðaný yüksek ateþte çevirin. Önceden çözülmüþ ve suyu süzülmüþ karidesleri, ayrý bir tavada hellim peyniri gibi kýzarttýðýnýz tofularý ve diðer malzemeleri ekleyin. 2-3 dakika sonra yemeðiniz hazýr. Dilerseniz yasemin pirincinden, 1 su bardaðý pirinç için 2 su bardaðý soðuk suyla yapacaðýnýz yaðsýz pilavla servis yapabilirsiniz. Afiyet Olsun...


ayýn misafir aþçýsý...

ayfer özada


sebzeli noodle Malzemeler : Çin makarnasý 1 yemek kaþýðý zeytin yaðý ( Riviera) 1 yemek kaþýðý susam yaðý 3 diþ sarýmsak dövülmüþ 2 tatlý kaþýðý rendelenmiþ zencefil 1 tatlý kaþýðý kýrmýzý pul biber 1 soðan ( Dörde bölünmüþ büyük parçalar halinde) 1 kýrmýzý biber ( Ýnce uzun doðranmýþ ) 1 kabak ( Ýnce uzun doðranmýþ) 3 yemek kaþýðý soya sosu 2 yemek kaþýðý pirinç sirkesi 3 tatlý kaþýðý esmer þeker( Splenda da kullanýlabilir) 1,5 tatlý kaþýðý worcesterhire sos Ýsteðe baðlý olarak dövülmüþ fýstýk Hazýrlanýþý : Zeytinyaðýný ve susam yaðýný tavada iyice kýzdýrýn. Sarýmsak, zencefil, kýrmýzý pul biber ve soðaný 2 dk. kadar kavurun. Ardýndan kýrmýzý biber ve kabaðý ekleyip biraz yumuþayana kadar, yaklaþýk 5 dk. kavurun. Çin makarnasýný suda haþlayýn ve süzün. Baþka bir kapta soya sosu, pirinç sirkesi, þeker, worcesthire sosu karýþtýrýn. Haþlamýþ olduðunuz noodle ile birlikte tavada olan sebze karýþýmýna ekleyin. Hepsini tavada ateþ üstünde 2 dk. kadar birbirine karýþtýrýn ve sosu iyice yedirin. Sonra tabaða alarak servis yapýn. Ýsteðe baðlý olarak üstüne fýstýk konulabilir. Afiyet olsun...


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.