Her Nefes - Temmuz 2010 / Tövbe

Page 1

TEMMUZ 2010

Tasavvuf Kültürü Dergisi

t ö v b e

10.sayý


editörden Tövbe ye Dair... Af günaha aþýkmýþ derler... Bu sözü ne zaman duysam günah, piþmanlýk, sabýr, tövbe ve af mevhumlarý beraber gelir aklýma... Ayrýlmayan beþ kardeþ gibi... Hani birbirine benzemeyen ama birbirinden ayrýlamayan bir eldeki beþ parmak gibi... Hani bir araya geldiðinde güzel iþareti yapan o el gibi... Bu mevhumlarda birbirine benzemez ama birbirinden de ayrýlamaz... Biraraya geldiklerinde de, o en güzeli ilahi AÞK ý iþaret ederler. Bazen de bir görüntü gibi düþünürüm onlarý... Ýnsan kalbindeki o münbit (bereketli) alaný yanlýþ bir kelime veya davranýþ, piþmanlýk ateþi ile yakar, sabýr ve tövbe bu ateþi söndürmek için uðraþýrlar. Sonra af denen bereketli su oraya dolar, önce yangýný söndürür, sonra açýða çýkan bereketli topraðý ekip-biçip ihya ederek, o kalbi-gönülü, o münbit alaný aþk kokusu salan bir gülistana dönüþtürür... Bu sayýmýz da inþallah diðerleri gibi çok beðeneceðinizi umuyoruz... Çünkü bize dair; kulluðun esaslarýndan birine, Tövbe ye dair... Yosun Mater


içindekiler Söyleþi: Cemâlnur Sargut, Müge Uçan Doðan Ken an Rifai Hazretlerinden Sohbetler Þiir: Canzi Tasavvuf Yolunun Ýlk Merhalesi: Neþe Taþ Deðiþimin 7 Altýn Kuralý: Nazende Yýlmaz Nokta: Melike Türkan Baðlý Masumlarýn Tövbesi: Güvenç Yalçýnkaya Ayçiçeði: Rana Çalýþkan Hikaye-Bölüm 2: Yavuz Celep Tarif: Selamiçeþmeli Yakubi Baba


söyleþi Müge Doðan: Hocam bu ayki konumuz tövbe. Bence en büyük tövbe bizim varlýðýmýz sebebiyle olan tövbe. Çünkü baþtan aþaðý hatayýz. Hatta bu dünyaya geliþimiz bile bir hatanýn neticesi. Ama bunun da bir hikmeti var. Bunu açar mýsýnýz acaba? Cemalnur Sargut: Çok güzel bir soru sordun aslýnda. Dünyaya geliþimizin hatasýnýn ne kadar mübarek bir hata olduðunu düþünürsek aslýnda yaptýðýmýz hatalar da bize kendi eksikliðimizi ve kendi çirkinliðimizi imzalatmak için Allah tarafýndan lutfedilmiþtir. Onun için hata yapmak, insanýn Allah ýn lutfettiði en büyük özelliðidir. Hocam Kenan er Rifaî, Aff-ý îlahî günaha aþýktýr diyor. Allah ýn af isminin zuhuru için senin kendi hatalarýný eksikliklerini, hatta iki olmadaki, Allah tan ayrý olmadaki eksikliðini hissetmen gerekir. Ýþte Allah tan ayrý bir varlýk olarak yaratýlman en büyük küfürdür. Çünkü birken iki olmuþsundur. Küfür ikileþmek demektir ve örtmek demektir. Ancak, Hz. Yunus un dediði gibi, Ol ne küfür ki imandan içeru diyor. Dolayýsýyla bu küfür sayesinde insan Allah a aþýk olmayý, sevmeyi ve bu âlemin lezzetini hisseder, ondan


zevk alýr. Öyleyse hata ve kusurlar insanlar için gerçekten büyük lutuftur ama hatayý tekrar etmemek ve hatada sabitlenmemek þartýyla, hata yaptýðýný idrak etmek þartýyla... Çünkü Allah ýn insana verdiði en büyük gaflet, hatayý hata gibi göstermemesidir. Ýnsanlar birçok yanlýþlar yaparlar ve onlarý haklarýymýþ zannederler. En büyük felaket burada baþlar. Ýþte emmare ehli için durum böyledir ama insanlar eðer emmareden levvameye doðru tekamül etmeye baþladýlarsa yani, bende de hata var dedilerse, tövbe baþlar. Tasavvufun kapýsý tövbedir. Tövbe insanýn eksikliðini, hiçliðini hissetmesi demektir. Tövbe insana en büyük lütuftur. Bu hal, Allah ým sen varsýn ve ben yokum demektir ve Allah ý görmek için ilk adýmdýr. Yokluðumuzu hissetmek, onun sonsuz varlýðýný idrak etmek, görmektir. Yani bu idrakin adýna görmek diyoruz ki bunun için ilk basamaktýr tövbe. Dolayýsýyla Allah a çok þükür ki levvamede tövbe baþlar. Levvameyi ayný zamanda insân-ý kâmiller diriliþin baþlama noktasý diye deðerlendirirler ve onun için levvame sanki surun üflenmesi gibidir. Diriliþ baþlar. Diriliþ kendi

nefsinin bir hiç olduðunu devre devre de olsa idrak etmekle baþlar. Sonra yavaþ yavaþ tövbenin þekli deðiþir. Mülhime makamýndaki tövbede ise doðru dürüst ibadet edemeyiþimize tövbe ederiz. Ama mülhime makamýnda insan hala kendini görmeye devam eder. Ancak mutmainneye geldiðinde insan, Allah ý göremediði zamanlar için tövbe eder. Allah ý idrak edemediði, Allah la beraber olamadýðýný hissettiði zamanlara tövbe eder. Aslýnda hiç öyle birþey olmaz. Hep Allah layýz ama insan onu idrak edemediði zamanlar için, þükredemediði zamanlar için af diler çünkü onun dýþýnda artýk baþka hatasý kalmamýþtýr. O Allah ýn þeriatýna uygun yaþamaktadýr. Allah ýndan emindir. Ara sýra küçük hatalar yapsa da o, hatalarýna da þükreder ve devamlý tövbe halindedir. Bu tövbeyi senin de deðerlendirdiðin gibi þükür tövbesi olarak almak lazým. Raziye makamýna çýktýðý zaman insan raziyede kalmýþ olmaktan dolayý tövbe eder. Yani Allah ýn henüz ona tenezzül etmemiþ olduðundan, bu kadar herþeyden razý olmak derecesine eriþtiði halde merziyeye marziyeye- yani mertlik makamýna


söyleþi eriþememekten, yani Allah ýn nidasýný duyamamaktan, yani razý olmanýn içinde bile eksik kalmaktan dolayý tövbe eder. Merdiye makamýna gelince artýk tövbe edecek bir þey kalmaz çünkü Allah kuldan razýdýr. Allah kuldan razý olduðu andan itibaren kul kulluðundan geçip Allah ile bir olma yoluna gider. Safiyede de zaten kul kalmadýðý içinde tövbe de ortadan kalkar. Dolayýsýyla tövbe, insan tekamülündeki en büyük özelliklerden biridir ve biz buna tasavvufun kapýsý diyoruz. Tasavvufun baþý tövbe sonu tövbedir. Ama sonundaki tövbe bir þeyi kalmamýþ olmaya da tövbedir. MD: O zaman hatamýzý idrak ettiðimiz anda aslýnda tövbe etmiþ oluyoruz . O halde ceza nedir? CS: Ne kadar güzel söylüyor Hz. Ýbni Arabi. Diyor ki Hata yaptým dediðin an, bu tövbedir. Hele bir de ondan dolayý af dilersen affýn geleceði katidir diyor. Ama ceza nedir kýzým? Ceza Allah ýn bizdeki ismine ters hareket etmektir. Mesela bende cemâlî ismi var ve ben çirkin ve þekavete doðru bir hareket yaptýðým zaman, Allah a

bu isimle baðlý olduðum için, bu isim beni boðar ve ondan dolayý acý çekerim. Ýþte ceza bu demektir. Yani ceza karþýlýk demektir. Aslýnda etkiye tepki gibi iþler. Sen ismine ters bir etki yaptýðýn zaman, dünya da sana tepki verir . Dolayýsýyla bunu Allah ýn cezalandýrmasý diye deðerlendiremeyiz. Cezayý bizim yaptýðýmýzýn karþýlýðý diye deðerlendirebilriz. Bu bakýmdan da þakî de, kötü de iyilik yaptýðý zaman ismine ters hareket ettiði için cehenneme girer. O orada cezayý ondan görür. MD: Hocam o yüce sultanýn huzuruna girdiðimizde, umre yaptýðýmýzda insanýn içinden belki de sadece af dilemek geliyor. Siz de geçtiðimiz ay yine davet edildiniz huzura. Biraz bu ziyaretinizden de bahsedebilir misiniz acaba? CS: Gerçekten bu sefer Umre çok farklý bir Umreydi benim için çünkü ilk defa tek baþýma gittim. Ýki erkek öðrencim vardý ama ben hep hanýmlar bölümünde tek olduðum için tek baþýma olarak deðerlendirdim. Belki bu hiçliðimi idrak etmekte en yüksek noktaya ulaþtýrdý beni. O tek baþýnalýk, acizlik, hiçlik... Ve insan ancak hiçliðiyle gittiði zaman Peygamberin sesini, Ben buradayým hitabýný


duyabiliyor ve ancak hiçliðiyle gittigi zaman Beyt e kabul oluyor. Peygamberin ehlibeytinin içine kabul olunup aileyle tanýþma fýrsatýný elde diyor. Tanýdýðýný zannetiði hiç bir þeyi tanýmadýðýný idrak ediyor. Ancak oraya hiçlikle ve yoklukla gittiði zaman, orada her yerde namaz kýlma hakkýný elde ediyor ve kýldýðý her yerde kokunun farklý olduðunu görüyor. Peygamberin nübüvvetindeki, velayetindeki ve rabbiyetindeki kokularýn farkýný idrak ediyor. Her þeyin Peygamber olduðunu anlýyor. Peygamberden baþka bir þey olmadýðýný görüyor. Mucizelerini yaþýyor. Zaten mucizeler acaba yaþadýklarýmýz mý yoksa bizim var oluþumuz mu ya da benim oraya tek baþýma gidiþim mi? Hiç bir þekilde idrak edemediðim bir yolculuktu ve zaten idrak etmeye de çalýþmadým, kendimi zevkine býraktým. Huzurda olmanýn Medine de yaþamanýn, medeniyeti anmanýn, þehrin güzelliðinin, sahabe olmanýn, ashab-ý suf olmanýn zevkini hissettirdi Medine bu sefer bana. Çok hoþ bir kaç hadise yaþadým. Ben çok büyük bir edepsizlik ederek mucize istedim Peygamberimden. Allah ý deneme! diyor Hz. Ali ve Mucize isteme, Allah ý sýnama! diyor ama ben bana deðsin istedim

ve bir þey yaþadým. Çok hoþtu. Son gün artýk ayrýlacaðým ve Mekke ye gideceðiz. O esnada huzura biraz geç gittim. Rahat rahat ziyaret süresinin sonuna kadar kalayým, her yerde namaz kýlayým ve onunla her yerde ve her ismiyle vedalaþýyým istedim. Normalde saat 13:30 da açýlýyor kapýlar, ben gittiðimde ikiyi çeyrek geçiyordu ve bütün kapýlar kapatýlmýþtý. Artýk kadýnlar içeri alýnmýyordu ve erkek doldurulmuþtu. Yani oradan girmem mümkün deðildi. Bu sefer herkesin çýktýðý yere gittim. Altý tane nöbetçi haným vardý o noktada. Ýçerde çantasýný kaybetmiþ, ki pasaportu da içinde olmasýna raðmen, bir hanýmý dahi sokmadýlar içeri ve altý nöbetçi aralýklý duruyorlardý. Yani orasý imkansýz geçit gibiydi. Ben böyle bir durumda normalde giderim öbür taraftan Kubbe-i Hadra dan erkekler bölümüne yanaþýr oradan Allahaýsmarladýk der ve uzaklaþýrým. Çünkü emirlere hiç karþý gelmemeyi Allah a itaat gibi addederim. Fakat bu sefer nedense oturdum ve aðlamaya baþladým ve niye huzura kabul edilmediðimi sorgulamaya çalýþtým. O kadar þýmartýlmýþ bir haldeydim ki iki gündür, neden bugün huzurda deðilim diye düþünmeye baþladým.


söyleþi Dolayýsýyla tövbe, insan tekâmülündeki en büyük özelliklerden biridir ve biz buna tasavvufun kapýsý diyoruz. Tasavvufun baþý tövbe sonu tövbedir. Ama sonundaki tövbe bir þeyi kalmamýþ olmaya da tövbedir.

Yarým saat kadar aðladým orada, hiç kimse yüzüme dahi bakmadý sonra elimden bir el tuttu ve ben o altý kiþinin üstünden uçtum. Nasýl gittim, nasýl arkamdan altý kiþi koþtu ve ben kendimi nasýl huzurda buldum, bilmiyorum. Kimsenin geçemediði bir yerden uçuruldum ben. Gerçekten arkamý bile dönüp bakmadým ve kendimi huzurda bulduktan sonrada aklýmý oynatmýþ gibiydim. Her tarafta aðlayarak namaz kýldým, herkese kýldýrdým, herkesten dua almaya çalýþtým ki affa uðrayayým diye ama þunu hissettim ki çok acizim. Çok acizim ve hepimiz çok aciziz. Çok dua ettim. Ben dua etmemeye çalýþýrým çünkü Hz. Mevlana sen ne istersin ki O herþeyi verir diyor ama bu sefer ben çok yalvardým, dua ettim ve o duayla da yaklaþmaya çalýþtým yani hiçliðimi o dua ile anlatmaya çalýþtým. Hasta çocuklarýma çok dua ettim, isim isim. Problemlilere, dertlilere, maddi sýkýntýda olanlara... Sonra ilk defa Medine den 160 km uzaklaþtýktan sonra, hayatýmda madden ilk defa Bedir i görmek nasip oldu. Bedir beni çok etkiledi çünkü kumdan daðlarýn üstünde Hz. Ali nin ayak izlerini gördüm ben. Yani ordaydý ve sanki Bedir savaþýndaki


gibi hissettim kendimi. Biliyorsun Rýdvan adlý melek iniyor oraya ve Hz. Ali ye la feta illa Ali la Seyfe illa Zülfikar ý ilk defa orada söylüyor, onu görüyorsun adeta. Her gün olduðu yer resmen bir hurma bahçesi olmuþ. Bundan 6 ay önce Peygamberin Bedir Savaþý sýrasýnda konuþlandýðý yerde inanýlmýyacak bir gül aðacý oluþmuþ. Resmini gösterdi rehber çocuk, pýtrak gibi çölün üzerinde gülden bir aðaç idi. Fakat ne kadar acý ki Vahabiler kesmiþler o aðacý. Ama þunu bilmek lazým ki Peygamber onu oluþturduðuna göre çöllerde yani çöl olan gönüllerimizde o gülleri, o aþk güllerini oluþturuyor. Bu ne büyük bir müjdedir hepimiz için. Sonra Mekke ye geçtik. Mekke çok güzeldi çok kalabalýktý. 3 kere nasip oldu Hacer ül Esvet i öpmek. Tek baþýma gitmek çok daha zevkli geldi bana, tek baþýma olmak kimseye karþý mecbur olmamak, kimse beni kurtaracak diye düþünmemek, kendi baþýma zevk içinde öpmek çok zevkli geldi bana. Biraz sýkýþmak zevkli geldi, acý çekmek zevkli geldi. Acý gibi görmemek zevkli geldi . Kabe yi 50 derecede tavaf etmek çok zevkli geldi. Sýcaklýðýn gece 50 dereceden 29 dereceye düþüþü çok zevkli geldi.

Yani Mekke yine inanýlmaz mucizeler içindeydi. Seni hiç bunaltmadan umreni de yapýyosun. Çok sýcakta iki tavaf yaptým ve ben normalde hiç terlemem, ama kýyafetimin sýrýlsýklam olmasýna raðmen hayatýmdaki en zevkli tavaflarýmdý. Hiç serinlik aramýyorsun, ne yemek arýyorsun ne içmek arýyorsun. Ve biliyorum ki ben oradan geldim ve öldükten sonra oraya döneceðim. O alemi hissediyorsun orada. Umre miydi, hac mýydý, tavaf mýydý, mirac mýydý, anlayamadýðým bir seyahatti. Allah tekrarýný nasip etsin inþallah. MD: Amin.


Kenan Rifâî Sohbetler inden... Birgün Hazret-i Pîr Efendimiz yanlarýnda ihvâniyle otururken içlerinden birine: Þurada bir kimseyi zinâ ederken görsen ne dersin? diye sordu. Zânî derim, diye cevap almasý üzerine: Zânî deme buyurdu. Ne bilirsin o dakikada bir tövbe-i nasuh ile yana yakýla Allah ýna rücû edip senden ileri gitmeyeceðini? Bu takdirde o zâta hor gözle baktýðýndan dolayý hâlin ne olur? Ýþte bunun için bize kimseyi hor görmek, küçük görmek yakýþmaz. Bâhusus fiili Hak tan bilince, bunun ne büyük bir küstahlýk olduðu meydana çýkar. *** Bir gün Abdülkadir Geylâni Hazretleri nin, yârâný ile sohbette iken: Þimdi Beytü l-Mukaddes ten tövbe etmek üzere müridim geld, demesi üzerine mecliste bulunan kimselerden biri: Kudüs ten bir lahzada buraya gelebilen bir kimsenin þeyhe ve tövbeye ne ihtiyacý vardýr? deyince Abdülkâdir Hazretleri de: Ona bir daha böyle uçmaktan tövbe ettirdim. Þeyhe ihtiyaç da, Allah a delil olmasý içindir, cevabýný vermiþtir.




Tövbe. Niye tövbe? Seni kendimden ayrý sandýðýma tövbe. Kendini boþlukta sandýðýna, ayrýlýk zannýna tövbe. En Lâtif, en Cemal, en Nur olan adýnla nefes bahþolmuþken, Bundan habersiz, gafil nefese tövbe. Ey AÞK, bizi kendinden ayýrma. Sen ayýrmazsýn da, ne olur bunu, þu yokken kendini var sayana, Cemal Nur larýyla öðretmeye devam et; et ki, korkularýndan da tövbekâr olsun, âmin. canzi


tasavvuf yolunun ilk merhalesi neþe taþ

Fiilinden ilk tövbe eden Hz. Adem dir. Allah ýn Yaklaþma! dediði aðaca el uzatmýþ ve elmayý almýþtýr. Yaptýðý iþten dolayý hesaba çekilince Rabbim, biz nefsimize zulmettik diyerek hata ve kabahati kendinde bulmuþ ve yýllarca affedilmek için gözyaþý dökmüþtür. Allah Âdem e bütün fiillerin hâlýký ben olduðum halde neden kendinde bir mevcûdiyyet görüyorsun, bak þeytan Yapan yaptýran sensin, bende bir kabahat yok diyor diye hitap edince, Âdem; evet, yapan, yaptýran sensin ama küçük bir parçanýn hatasýný bütüne teþmil edemem, edeb ederim dedi. Allah da ben de senin edebini güzel eyledim ve seni kendime halife kýldým buyurdu. Bu hadisenin can alýcý noktasý, insanýn kendi hatasýný görmesi, fark etmesi ve bundan dolayý baþkalarýný deðil kendini suçlamasý gerektiðidir. Tövbe, âsilikten itaatkârlýða ve nefsten Hakk a dönmektir. Cürüm

sahibi olan ve günah iþleyen tövbe eder. Kullarýn cürmü emre muhalefet etmektir. Dostlarýn cürmü iradeye muhalefet etmektir. Ayný þekilde kullarýn cürmü günah iþlemektir. Dostlarýn cürmü kendi mevcûdiyyetlerini görmektir. Hakk yolundaki saliklerin ilk makamý tövbedir. Nitekim hizmete talip olanlarýn ilk derecesi de tahâret ve abdesttir. (Tövbe, tasavvufta, batýnda, hakikatte ve ahlakta; abdest, þeriatta, zahirde, þekilde ve ibadette ilk merhaledir). Ey iman edenler, Allah a tevbe-i Nasuh ile (ciddi ve samimi bir nedamet hissi içinde) tövbe ediniz. (Tahrim/8) Hep birlikte Allah a tövbe ediniz . (Nur/31) Resulullah (sav) buyuruyor: Allah için, tövbekâr gençten daha çok sevimli olan hiçbir þey yoktur ; Günahýna tövbe eden, hiç günah iþlememiþ gibidir ; Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez . Hz. Peygamber bundan sonra: Þüphesiz ki, Allah tövbe edenleri


sever (Bakara/222). Tövbekâr, tövbesi ile günahtan günahsýz hale gelince, Allah onu sever, ayetini okudu. Tövbenin alâmeti nedir, diye soranlara; Nedâmet (piþmanlýk) diye cevap vermiþti. Allah tövbe ile seyyiatý ve günahlarý, hasenâta ve sevaba tebdil eder (Furkan/10) Lugatte tövbe, rücu, dönmek manasýna gelir. Tövbenin hakikati, Allah ýn men ettiði þeylerden Allah ýn hoþ ve güzel olan emirlerine dönmektir. Hz. Peygamber (sav): Tövbe, nedâmet ve piþmanlýktan ibarettir buyurmuþlardýr. Tövbenin bir þartý, ilahi hükümlere muhalefet etme haline karþý duyulan eseftir. Diðeri derhal hatayý, kusuru terk etmektir. Üçüncüsü, günah iþleme haline dönmemeye azmetmektir. Tövbenin sebepleri de üçtür. Biri, ceza görme korkusu kalbi istila eder ve kötü iþ üzüntüsü gönüle hâkim olursa, nedâmet meydana gelmiþ olur. Diðeri, ilahi ve uhrevi nimete raðbet etme arzusu kalbe galip gelir. Üçüncüsü, Allah yaptýklarýma þahit oluyor, diye utanmak ve ilahi emirlere muhalefetten piþmanlýk duymaktýr. Tövbenin üç makamý vardýr. Birincisi tövbe, ikincisi inabe, üçüncüsü de evbedir. Tövbe ceza korkusudur, inabe sevap talep etmektir, evbe emre riayettir. Tövbe umum müminlerin makamýdýr.(Tahrim, 8). Ýnabe mukarreblerin ve evliyanýn

makamýdýr. Kim Rahman olan Allah tan gýyaben korkar ve inabeli bir kalp ile gelirse , (onun için cennet ve cennet nimetleri vardýr) Kaf/33; Evbe nebi ve resullerin makamýdýr. (Davud) ne iyi bir kul idi, o daima evvab ve evbe sahibi idi (durmadan Allah a yönelirdi) Sad/3. Tövbe büyük günahlardan taata dönüþtür. Ýnabe küçük günahlardan muhabbet haline rücu etmektir. Evbe, neftsen Allah a dönmektir. Kul, hallerinin kötülüðü ve fiillerinin çirkinliði üzerinde düþünürse, bundan halâs bulur, Allah ona tövbe sebeplerini kolaylaþtýrýr ve günahýnýn uðursuzluðundan onu kurtarýr, taatin halâvetine ve hazzýna onu ulaþtýrýr.


deðiþimin yedi altýn kuralý nazende yýlmaz Devletlerin deðil, medya ve pazarlamanýn hüküm sürdüðü bir zamandayýz. Kültürü oluþturan muhteviyat, kaynaðýný millî geleneklerden, hele dinden hiç almamakta. Yerine yeni, herkes tarafýndan kabul edilmiþ, Tanrýsýz bir din olan modern deðerler kültürü gelmiþ. Ýki dünya savaþýndan beri bu böyle þekillenmiþ. Peki bu modern , çaðdaþ kültür bize neler öðretiyor/dayatýyor? Amerikan sisteminde bunun özetini bulabiliriz. Bu düþünce yapýsýnýn güzel tarafý nedir? Herþeyi basite indirgeyerek uygulanýr hale getirmesi... Yani bir zamanlar moda olan Fransýz felsefî geleneðinin yaptýðýnýn tam tersi bir durum. Güzel, peki bunun kötü tarafý ne olabilir? Herþeyin gereðinden fazla basit ve materyalist planda deðerlendirilmesi... Stephen Covey in Ýyi ( ) olmanýn Yedi Alýþkanlýðý serisi, Yedi adýmda olmak , ya da acemiler için kitaplarýnda olduðu gibi bilgisayar

programýndan kiþisel geliþime kadar her konuda ayný tekniðin uygulandýðýna ve çok satýldýðýna þahit oluyoruz. Hal böyle olunca Ýslam tasavvufu ile ilk tanýþanlarda da þöyle bir soru beliriveriyor: Kâmil insan olmak için ne yapmalýyýz? Öncelikle bunu kafanýza koyuyorsunuz; Secret kitabýnda belirtildiði gibi bu yeterli. Sonra da sebatla yedi adýmda kendinizi geliþtiriyor ve nihâî amacýnýza ulaþýyorsunuz (-Kâinat sizden ibaret olduðundan, âyân-ý sâbite, Yaratýcý, kader gibi kavramlar olmadýðýndanÝnsan-ý kâmil hâline geliveriyorsunuz) Pek hoþ bir macera. Herhalde bu tecrübenin sonunda da bu deðiþimi insanlarla paylaþmak nâmýna Kâmil Olmanýn Yedi Adýmý adýnda bir kitapla satýþ rekorlarýna koþabilirsiniz! Bu anlatým gülünç olduðu gibi, dünyadaki her fikir gibi bir hakikat payý da taþýyor diyebilirim acizâne. Ýnsan-ý kâmiller bize insan olmakta katedilen, nefsin yedi mertebesinden bahsetmezler mi, popüler olmayan muhteþem eserlerinde? Bu kitaplar Amerikan


piyasasýndakiler gibi kolay anlaþýlýr bilgiler içermez. Ama Fransýz felsefî geleneðinden de ayrýlýr çünkü her bilgi yazarý tarafýndan yaþanmýþ, tecrübe edilmiþ ve mutluluða götüren hakikatlerdir. Zaten bunlarý öðrenmenin yolu da yazýlaný okumak gibi pasif deðil, yaþananý bir modelden izlemek ve kiþisel yapýna uygun bir yöntemle eðitilmek sûretiyle aktif olmaktan geçer. Her birimizin bir önceki anlayýþýmýza tövbe ederek yeni bir mecrâya yol almamýz böyle aktif olmamýz demektir. Her ne kadar nefsin yedi mertebesi olsa da, her nefsin tekâmülü farklý olsa gerek. Allah yaratýrken neyi tekrar etmiþ ki? Öyleyse bu deðiþimi yaþayabilmek için Hz. Mevlânâ'nýn þu sözünü hatýrlamakta fayda var: Dünle beraber gitti cancaðýzým düne dair ne varsa, þimdi yeni þeyler söylemek lâzým..


tövbe gökhan çalýþkan Tövbe kelimesi deðiþik þekillerde Kuran da 87 kez geçiyor. Arapça da ise bir þeye yönelmek, dönmek mânâsýnda kullanýlýyor (The Dictionary of the Holy Qur an, Nour Foundation, 2003, sf.77). Ben çocukluðumdan beri bu kelimeyi bir þeyden ebediyen vazgeçmeye karar vermek anlamýnda kullanýrdým. Hatta gece yataðýmda dua ederken bu kelimeyi kullanmaktan dahi sakýnýrdým. Benim aklýmda tövbe, ömür boyu bir oruca niyet etmek gibi bir þeydi. Galiba dilimize de daha çok bu anlamla yerleþmiþ. Bir insan nasýl olur da bir hatayý hayatý boyunca tekrarlamayacak kadar kararlý ve iradeli olabilir? Tanýdýðým bir çok müslümanýn hacca gidiþini ileri yaþlara ertelemesinin ana sebebi de buna benzer bir þey. Çünkü bu farzý yerine getirdikten sonra artýk insanýn günah iþlemeye ehliyeti kalkýyor birçoklarýnýn inanýþýna göre. Ýbn ül-Arabi Hazretleri nin bu konudaki görüþünün, benim önceki inancýma oldukça ters olduðunu öðrendim. Fütûhât ýnda

yazdýklarýna göre ariflerin tövbesi sadece samimiyetle günahýný itiraf etmek ve baðýþlanmayý dilemekten ibaret. Çünkü onlar bilirler ki, Allah ýn ilminde tövbe eden kulun tekrar günah iþleyeceði varsa, ve o kul o günahý bir daha iþlemeyeceðine söz vermiþse kendini çok büyük bir tehlike bekler: misakýndan sonra Allah ýn ahdini bozanlar (Bakara, 27) grubuna dahil olmak... Bu yüzden Âdem den daha bilgili kimsenin görülmediðini söyler Þeyh ül-Ekber. Çünkü o baðýþlanmayý dilemiþ, fakat bir daha günah iþlemeyeceðine söz vermemiþtir. Þekilci fýkýh alimleri ise günah iþlemeyeceðine dair söz vermeyi tövbenin þartý koþmuþlardýr. Arabi ye göre böyle bir karar Allah a karþý her yönüyle edepsizliktir (Fütûhât, II, 139-142). Bunlarý okuduktan sonra anladým ki, tövbe aslýnda benim çocuk zihnimde düþlediðim gibi hayatta bir iki kere yapýlacak büyük bir inisiyasyondan ziyade her an meþgul olmamýz gereken bir çalýþmadýr. Sabah ilk gözlerimizi açtýðýmýzdan andan itibaren O nu arayýp, O na yönelmeliyiz. Boþa vakit geçirdiðimizde, birinin kalbini kýrdýðýmýzda, yol vermeyen bir þoföre baðýrdýðýmýzda, bir yemeði beðenmediðimizde, insanlarda


gördüðümüz sýfatlarý kýskandýðýmýzda, bizden ortaya çýkan bir güzelliði sahiplendiðimizde ve O nsuz geçirdiðimiz her nefes için durmaksýzýn tövbe etmeliyiz. Öyle çok tövbe edip yönelmeliyiz ki O na, artýk nereye bakarsak O nun yüzünden baþkasýný görmeyelim. Ve sonunda öyle bir hale gelelim ki tövbe dahi günah olsun Aslýnda söz vermeden bile olsa Allah a yönelmek dahi þüphesiz kiþinin kendi iradesi dahilinde olan birþey deðildir. Çünkü et-Tevvab olan yalnýz Allah týr. Bu isim yalnýz O na aittir. Eðer O bize karþý Tevvab ve Rahim olmasaydý, bizim ona yönelmemiz, O na karþý gafletimizden piþman olmamýz dahi mümkün olamazdý. O hem bize yönelen, hem de kendi ismini bize ikram edendir. Ölüm saatine kadar da bu ismin kapýlarý ardýna dek açýk kalacaktýr. Yeter ki biz tövbenin dahi O na ait olduðunu bilecek kadar aczimizi itiraf edebilelim ve duyduðumuz tek övünç, O nun kulu, sevdiklerinin hizmetkârý olmak olsun.


nokta gökhan çalýþkan

melike türkân baðlý

Editörden hatýrlatma üzerine hatýrlatma, ikaz üzerine ikaz, rica üzerine rica mesajlarý geliyor. Yazýmý teslim etmemi isteyen mesajlar... Bazen toplu mesajlarýn içerisinde ismim geçmeden... Bazen doðrudan doðruya bana hitap eden mesajlar... Yazý, evde bir yerlerde sakladýðým bir bohçanýn içinde kundaklanmýþ deðil ki, bir çýrpýda açýp, çýkarýp vereyim... Yazýyý, oturup yazmak lâzým; uðraþmak lâzým, çalýþmak lâzým... Yazýyý isteyen de elbette bunu biliyor. Boþ bir sayfa açýyorum... Bir nokta koyuyorum önce... Her seferinde böyle yapýyorum. Her þeyin o noktadan baþladýðýný öðrettiklerinden beri, öðrendiðimi unutmamak için o noktayý önce baþa koyuyorum. Sadece baþa deðil tabii ki; sona da koyuyorum. Dilbilgisi kurallarýna uymak için deðil yalnýzca... Her þey o noktayla baþladýðý gibi o noktayla bitiyor.

Her þey o noktadan oluþuyor. Çizgiyi var eden noktalar... Doðru, iki noktadan geçiyor... Doðruya noktadan varýlýyor... Ben noktanýn tek ve yalnýz güzelliðine, ilk satýrda bir baþýna, kara bir yýldýz gibi parlayýþýna, vakarýna hayran hayran bakarken, harflere geçmek gerektiðini farkediyorum. Ýlk harfi yazýyorum. Sonra harfler arka arkaya sýralanýyor... Kelime diyorlar, cümle diyorlar... Onlara mânâlarýný, bize rûhundan ruh üfleyenin vermesini niyaz ediyorum. Mânânýn, onlara gözleri deðenlerin gönüllerinden aksetmesini diliyorum. Dinleyen söyleyenden ârif gerek derler ya, okuyan da yazandan ârif olsun inþaallah duâsýyla, kuru, köþeli, küçük harflerimi, kuru, köþeli, küçük týkýrtýlarla bir beyaz sathýn üzerine sýralýyorum. Sonra, sýralanan harflere, kelimelere, cümlelere bakýyorum... Ve soruyorum: Nereden çýkýp geldiniz? Ben mi yazdým sizleri? Þimdi, hem benden, hem de hiç benden olmayan satýrlara hayretle


bakýp kendi yazdýklarýmdan bir þeyler öðrenmeye çalýþýyorum.

söyleyerek günahkârlarý kucaklayýþýnýn hikmetini...

*** Ah, evet... Bir de konu vardý... Tövbe idi konu... Konuya nasýl geçeceðim þimdi? Geçebilecek miyim? Ne biliyorum tövbe hakkýnda?

Yani günahlarýmýzdan ve hatâlarýmýzdan ötürü de þükretmek gerekiyor.

Yolun baþýnda tövbe gerektiðini, önce tövbe ile baþlamak gerektiðini... Eksiðini, gediðini, ve inþaallah hiçliðini ve aczini itiraf ederek baþlamak gerektiðini...

Aff-ý ilâhînin günaha ve tövbeye baðlý oluþunun bizi coþkun bir sevince ve þükre garketmesi gerektiðini her gün yeniden idrak etmek gerekiyor.

Birden Peygamber i düþünüyorum. Aklým karýþýyor... Her þeyin özü, içi, dýþý, parçasý ve tamamý olan Peygamber in her an tövbe ediþinin hikmetini idrak edebilmeyi diliyorum.

Bugün, bana yazdýrýlanlardan bunu öðreniyor ve noktayý koyuyorum.

Günahtan tövbe eden günah iþlememiþ gibidir hadis-i þerifinin hikmetini... Hz. Ali nin asýl tövbenin bir daha hata iþlememek olduðuna dair sözünün hikmetini... Hz. Mevlânâ nýn hiç günah iþlememiþlik yerine, günah iþleyip de vazgeçmenin daha kýymetli oluþunu

Arkasýný tövbeyle süslediðimiz her bir günah, hatâlý ve eksik oluþumuzu, bizim için bir þeref pâyesi hâline getiriyor...

***


ayçiçeði rana çalýþkan Sabahlarý senin o parlak yüzünün ýþýklarýyla uyanýyorum. Vücudumdaki tüm çekirdekleri besleyebilmek için yapraklarýmý senin özleminle açýp varlýðýnýn her zerresini özümsemeye çalýþýyorum. Sen veriyorsun, ben de alýyorum. Sen yer deðiþtirdiðinde ben takip ediyorum. Doðu dan Batý ya 180 derecelik bir iþtiyak. Günün her saatinde alnýmý secdeye koyuyorum. Senin kelâmýnla doluyorum. O kelâmý varlýðýmýn sapýna, yapraklarýna ve köklerine kadar gönderiyorum. Bunu toprak da duyuyor ve onu solucanlara fýsýldýyor. Solucanlardan tekrar tüm çiçeklere iletilen bu mesaj, bir ezan gibi topraðýn tüm sâkinlerini þenlendiriyor. Geceleyin seni kaybediyorum. Nereye gittin? Neden beni býraktýn? Ben þimdi kendi baþýma ne yapacaðým? Þüphesiz yolumu kaybedeceðim ve gün boyu süren çabalarým boþa gidecek. Gerçek sýnavým þimdi baþlayacak. Ýþte tam bu sýrada, saf saf dizilmiþ binlerce ayçiçeðinin fýsýldayýþlarý duyuluyor. Kendi çiçeðimin yapraklarý dahi duruþumu yargýlýyor,

kafamdaki çekirdekler kavga etmeye baþlýyor ve gün boyu beni yönlendirip oradan oraya döndüren sapým kör ve saðýr bir þekilde senin kaybolduðun Batý ya bakýyor. Büyüklerimiz bizleri dinliyor Yarýna dair endiþelerimiz: Güneþ yarýn doðacak mý? Yaðmur yaðacak mý? Ben de diðerleri gibi büyüyecek miyim? Benim çekirdeklerim de yeni ayçiçekleri doðuracaklar mý? Kibir dolu büyüklenmelerimiz: Bana bakýn! Ben diðerleri gibi deðilim. Ben güneþsiz ve susuz da yaparým. Baksanýza, gece olmasýna raðmen fotosentezimi kendi baþýma yapabiliyorum. Ýç çatýþmalarýmýz: Bunlarý gerçekten yapmak zorunda mýyým? Saða sola dönüp duracaðýma belki de þu aðaç gibi dimdik durmalýyým ben de Þikâyetlerimiz: Þu böcekler de her zaman benim sapýmda geziyor! Hiç su alamadým bugün! Durduðum yer ne kadar da gölge! Yargýlamalarýmýz ve gýybetlerimiz: Þuradaki ayçiçeðini gördün mü? Nasýl da açgözlülükle güneþin tüm ýþýnlarýný sömürüyordu. Bir ara bize hiç kalmayacak diye korktum. Eminim topraktaki bütün suyu bitiren de odur!


Baþkalarýný kolladýðýmýzý zannederek yaptýðýmýz nifaklar: Aman dikkat et, þu ayçiçeði senin hareketlerinin çok olduðunu söyledi. Yaralanmýþ egolarýmýzý ve kendimizi haklý görerek verdiðimiz karþýlýklar: Benim çok hýzlý hareket ettiðimi nasýl söylemeye cesaret eder! Yarýndan tezi yok, ona ne kadar aðýr kanlý olduðunu ve yapraklarýnýn kocaman olduðunu söyleyeceðim. Küçük özgüvensizliklerimiz: Benim çiçek yapraklarým da diðerlerininki kadar sarý mý? Köklerim sanki zayýf gibi? Kendimizi suçlayýþlarýmýz: Daha fazla gün ýþýðý almadýðýma inanamýyorum. Ne kadar da aptalým! Keþke daha fazlasýný almak için uðraþsaydým! Yaþlý ayçiçekleri bizlere bakýp gülüyorlar. Onlar bizim gelmek istediðimiz yere gelmiþler. Artýk çiçeklerini açmýþlar ve daima Doðu ya bakarak sâbit kadem olmuþlar. Sabýrla genç çiçeklerin saplarýnýn derûnundan gelen mesajý algýlamasýný bekliyorlar. Önce bir fýsýltý gibi, tan yeri aðýrdýkça daha da yüksek sesle iþitilen: Tövbe... Tövbe...Tövbe! Tüm çiçekler esneyerek gafletten

uyanýyorlar. Sonra yavaþça tekrar Doðu ya yöneliyorlar, gece boyunca yaptýklarýný hatýrlayarak Dönüyorlar, dönüyorlar ve dönüyorlar. Güneþ doðduðunda Doðu ya, batmaya baþladýðýnda Batý ya, gece tekrar baþladýklarý yere dönüyorlar Bu her gün böylece devam ediyor. Her dâim süren tatlý bir mücâdele Tekâmüle doðru Dönüyorlar. Topraðý iþleyen Çiftçi sabahlarý ay çiçeklerine gülümsüyor. Doðu nedir? Batý ne? Birini takip ettiðinde diðerine ulaþýrsýn. Sen yüz çevirdiðini ya da yöneldiðini sanýrsýn, halbuki nereye dönersen dön, O nun yüzünü görürsün. Koyunlarýný güden çobanlar 89 ya da 99 Her canlýnýn kalbinde nakþolunmuþ bir oya vardýr. Nerede olursan ol, etrafýna bak ve onlarý saymaya çalýþ. Göreceksin ki tüm sayýlar Bir e toplanýr. Ýngilizceden çeviren: Gökhan Çalýþkan


hikâye-bölüm 1I yavuz celep Kendini levmeden (kýnayan, piþmanlýk duyan) nefse yemin ederim. (Kýyamet Sûresi-2) Arkama bile bakmadan, yayýndan fýrlamýþ ok gibi bütün hýzýmla koþtum. Nihayet o þehirden ancak kýl kadar uzaklaþabildiðimi anlayýnca, dalý, yapraðý kýrmýzý bir aðacýn altýna soluklanmak için oturdum. Bitkin bir vaziyette, dinlenmeye çalýþýrken sað elimde kýrmýzý bir kitabý sýkýca tuttuðumu farkettim. Þehrin kapýsýndan koþarak çýkarken, kapý önünde oturan bir dilenci elime tutuþturmuþtu kitabý... Büyük ve kalýnca bir kitaptý, aðýr olmasýna raðmen nasýl olup da o hýzla elimden düþürmeden tuttum bilmiyorum. Kitabýn sayfalarý da, dýþ kapaðý gibi kýrmýzýydý fakat, içindeki bütün yazýlar gümüþ rengi ile yazýlmýþtý. Gümüþ yazýlarýn parlaklýðýnda kendimi izleye izleye, kýrmýzý kitabý okumaya baþladým...

Gördüm ne var ise mevcûd Özüm içre ayan gördüm Garb ü þarký bir vechile Bana ayna olur gördüm Halký mütekâbir bildim Kibr ile esfele düþtüm Kurbiyyetten men edilmiþ Ýblisde nefsimi gördüm Ýlmi var Hakîmdir desin Metheylesin diye alem Peygamber e kör kesilen Cehilde nefsimi gördüm Masivayý kadeh kadeh Zevk-ü safâ ile içtim Çamura düþmüþ günahkâr Ayyaþda nefsimi gördüm El açýp minnet edince Yaradýlan kul âcize Düþüp zillete sürünen Yýlanda nefsimi gördüm Sandým ki yaptýðým tektir Ýþlerimin hepsi Hak týr Cümle ins bana muhtaçtýr Gafilde nefsimi gördüm Sýrrým küfür ile örtüp Hakkýma zulüm eyledim Hüseyn i susuz katleden Yezidde nefsimi gördüm Tamah ile ne yediysem Bir türlü karar bulmadým Ömrün yemekle bitiren Öküzde nefsimi gördüm Her iþ Hak tan gelir iken


Kimisini red eyledim Ayýran fark gören nefsim Ben-i israilde gördüm Tövbe dedim yüzbinkere Bozdum sýdký yere serdim Ýhanetim sinsiliðim Akreb ü çýyanda gördüm Fakr-u aczimi bilmeden Her güce yeterim sandým Gizliden ilahlýk yapan Hamanda nefsimi gördüm ........................................... ........................................... Alâim-i Semâ âlem Kuþatmýþ her renkle Çalab Cebrile gözüm açýnca Her rengi kendimde gördüm


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler


lorlu kabak dolmasý Malzemeler :

6 adet kabak 500 gr. lor peyniri Tuz, karabiber 1 adet rendelenmiþ soðan 1 adet rendelenmiþ domates Kimyon Zerdeçal Köri 3 adet yeþil soðan 1 çorba kaþýðý salça

Hazýrlanýþý:

Kabaklarý soyun, ikiye bölün ve içini oyun. Kabaðýn içi dahil tüm malzemeyi bir kapta iyice karýþtýrýn ve kabaklarýn içini doldurun. Daha sonra kabaklarý bir tencereye dizin. Ýki bardak su dökün ve piþirin.

Afiyet Olsun...


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.