Her Nefes - Kasım 2010 / Sabır

Page 1

EYLÜL 2010

13.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

s a b ý r


editörden Merhaba Dostlar, Sizlerin desteði ve yol gösterici eleþtirileriniz eþliðinde birinci yýlýmýzý, birinci yaþýmýzý tamamladýk. Bundan sonra da inþallah, yine sizlerin destekleri ile, daha iyiye, güzele ve doðru yola doðru, Sýrât-ý müstakim e doðru yine hep beraber yürüyeceðimizi düþünüyorum. Diðer bir deyiþle bizim için yeni bir yaþ, yeni bir dem baþlýyor. Kendi içimizde bir bayram kutluyoruz. Hoþ bir tevafuk olarak bu sayýmýz da Kurban Bayramýna denk geldi. Gerçekten bizler için bayram oldu. Dergimizin bu sayýsýný çýkarýrken biraz da bayram telaþýyla geç kaldýk, özür dileriz. Ýnþallah hoþ görürsünüz. Bu sayýmýzda konumuz sabýr ve rýza üzerine olsa da ister istemez biraz konu farklýlaþtý. Hoþ Kurban Bayramý içinde sabýr ve rýzanýn hem manasý, hem de hâli aþikâr olur, ama yine de konumuz biraz sabýr, biraz rýza ve biraz bayram oldu. Bunlara geçen ay gerçekleþen Mýsrî Niyazi Sempozyumu sonrasýna dair bazý yorumlar da eklenince ortaya, farklýlýklarýn güzelliði ve yeni HER NEFES ÇIKTI! Büyüklerimiz Kurban Bayramýnda kesilen kurbanýn, gerçek mânâsýnýn teslimiyet taþýna yatýrýlan nefsimizin, sivrileþmiþ baþlarýný kesmek olduðunu söylerler. Cümlemize nasip olsun inþallah. Kurban Bayramýmýz kutlu, inþallah kesilen gerçek kurbanlarýmýz makbul olsun Efendim... Yosun MATER



bir sempozyumun ardýndan...

Lisan, insanlar arasýndaki en mühim iletiþim vâsýtasýdýr. Türkçeyi 17. asýrda fevkalâde belâgatle kullanarak eserler vermiþ çok önemli bir Türk mutasavvýfý için 9-10 Ekim 2010 tarihlerinde Ýstanbul da ve akabinde 16-17 Ekim 2010 tarihlerinde Malatya da tertib edilmiþ olan bu sempozyuma emeði geçen herkese teþekkür ederim. Çaðýný aþan bir idrâkin ve gönlün sahibi olan Mehmed Niyâzî Mýsrî, her nefes Hak la olmak ve halktan ayrýlmadan Hakk ýn tecellîlerini yaþamak için âdetâ dünyamýza husûsî sûrette gönderilmiþ bir velîdir. Onun târihî misyonu, Türkçeye hâkimiyeti, gönüllere tesiri ve duâlarý, muhakkak ki devam etmektedir. Hz. Niyâzî Mýsrî tasavvufun Hz. Peygamber den neþvesini, kaynaðýný aldýðý Müslüman ahlâkýný yaþayan ve Hz. Ýnsan olmak þerefini tadan bir candýr. Türk Kadýnlarý Kültür Derneði nin memlekete hizmetlerinin bu sempozyumla taçlandýðý kanaatindeyim. Kültürüne, diline ve dinine sahip çýkan bu þuurlu giriþimi gerçekleþtirenler inþaallah sonuç bildirgesindeki her maddenin takibinde ve takarrüründe emek vermeye devam edeceklerdir. Hazretin naaþýnýn memleket topraðýna nakli ümidimdir. Malatya da Üniversite bünyesinde

açýlýp sonra da çok verimli çalýþmalar yapýlacaðýna inandýðým Niyâzî Mýsrî Enstitüsü nden çýkacak yayýnlarý görür gibiyim. Peygamber den günümüze, mübârek Hak dostu velîlerin ahlâkýný halleriyle yaþatan canlara aþk olsun!

F. Cangüzel Zülfikar

----------------------------"Turkkad Ýstanbul Þubesi Baþkaný Cemâlnur Sargut Hanýmefendi ve talebelerinin himmetleriyle tertip edilen "Kulun Niyazý Mýsrî Niyâzî" baþlýklý Uluslararasý Niyâzî Mýsrî Sempozyumu Ýstanbul ve Malatya ayaðýyla maddî planda baþarýlý, mânevî planda bereketli ve feyizli bir organizasyondu. Osmanlý ârifleri denilince ilk akla gelenlerden olan Cenâb-ý Mýsrî hakkýnda yapýlan bu ilk sempozyum, onun hayatýný, eserlerini, tasavvuf anlayýþýný çeþitli boyutlarýyla tebellür ettirmekle kalmadý, dinleyicilerini tasavvufun engin idrakler dünyasýnda kýsa bir seyahate de çýkardý. Bu sempozyumun, gelecek senelerde nefesleriyle üzerinde yaþadýðýmýz bu topraklara ruhâniyet ilka eden diðer mutasavvýflarýmýzýn da ele alýnmasýna vesîle teþkîl edeceði ümidiyle..." Semih CEYHAN

-----------------------------------


Peygamberimizin getirdiði ve kemâliyle yaþayarak bize gösterdiði tevhid anlayýþýný sempozyum boyunca, bambaþka bir renkle ve zevkle Misrî Niyâzî Hazretleri nden öðrenmeye calýþtýk. O, hocasý Ümmi Sinan Hazretleri nin deyiþiyle âleme sýðamayacak bir sultan iken, nasýl olur da Türkiye sýnýrlarý içinde kalabilir? Bizleri her tür ideolojik ve din kalýplarý içindeki taasuptan kurtarýp birliði nasýl yaþayacaðýmýzý bize gösteren ve böylece hakîkî hürriyetin ve medenîliðin kapýlarýný açacak olan þey kâmil insanlarýn tanýnmasý ve anlaþýlmasý. Bu sebeple böyle bir sempozyumun en büyük faydalarýndan biri, Misrî Niyâzî Hazretleri nin eserlerinin ve yapýlan calýþmalarýn Ýngilizceye çevrilerek âlemin istifadesine sunulacak olmasý olacak. Bu sempozyum bize o Sultan´ý calýþma lûtfunu ve zevkini bahþetti. Allah tekrarlarýný nasib etsin. Âmin. Dilek Güldütuna ---------------------------------


bir radyo söyleþisiden cemâlnur sargut

Zahide Ülkü Bakiler. Merhabalar sevgili dinleyicilerimiz yepyeni bir günde daha Hayata Dair de sizlerle birlikteyim. Bu programda biliyorsunuz kimi zaman stüdyo konuklarým oluyor ve bu stüdyo konuklarý içersinde çok özellerden birisi bugün yine bizi þereflendirdiler Cemalnur Sargut Hanýmefendi yle konuþacaðýz Sabýr üzerine güzel bir söyleþimiz olacak umudunu taþýyorum. Efendim hoþgeldiniz. Cemalnur Sargut. Hoþbulduk estaðfurullah. Allah a ait olan o güzel sözler sözleriniz için teþekkürler ederim, inþallah O nun aðzýndan konuþmayý Allah da bugün bana nasip etsin. Z.Ü.B. Ýnþallah bugün önemli bir konuyu konuþacaðýz sabrý konuþacaðýz ama biz sabrý konuþmaya karar verdikten birkaç gün sonra siz de geldiðinizde ilk tesbit olarak bunu söylemiþtiniz çok ciddi bir olay oldu Afyon da bir deprem yaþandý ve insanlar tekrar bir sabýr imtihanýndan geçti öyle deðil mi? C.S. Çok haklýsýnýz geçen depremde de biz bu sabýr imtihanýný birebir yaþadýk çok þükür Cenan Vakfý adýna yapmýþ olduðumuz çalýþmalarda hizmet nasip oldu. Biraz sonra sabýr konusunu iþlerken ilmin ve amelin ne olduðunu


anlatýrken amelin sade hizmet ve sabýrla alakalý olduðunu inþallah göreceðiz. Hizmet insana Allah ýn nasibidir -bize de nasip oldu çok þükürAdapazarý na yaptýðýmýz gezilerden bir tanesinde Müslüman Türk halkýnýn sabrý ne güzel tanýyýp ne güzel yaþadýðýný gördük, çok yaðmur yaðýyordu biz de bot yataklar götürmüþtük -yaðmurdan ýslanmamasý için çadýrlarýn içerisindefakat çocuklar çok titizlikle daðýtýyorlardý yataklarý hakikaten olmayan, hakikaten ihtiyacý olana verelim diye. Benim meþrebimde ise bu kadar titizlik olmasa da herkese daðýlsa gibi -böyle yanlýþ da olsa bir düþünce vardýr- o arada bir naylon torbalardan yapýlmýþ bir çadýr gördüm. Ben oðullarýmdan birine Osmancýðým artýk sorgu sual etme bu çadýr çok korkunç, küçücük her kiminse ver buna bu yataðý dedim, o da Allah razý olsun peki hocam deyip aldý yataðý gitti. On dakika sonra döndüðünde hüngür hüngür aðlýyordu, o naylon çadýrýn içinde yaþlý bir hanýmefendi altýna serecek bir þey bulamamýþ, namaz kýlýyormuþ namazý bitince selam vermiþ: Oðlum demiþ herþeyimi kaybettim ama bu çadýrdan dolayý Allahýma þükrediyorum namazýmý eksik etmemeye gayret ediyorum. Ýþte sabrýn bundan daha güzel tarifini düþünemiyorum ben. Sabýr Allah tan

razý olmaktýr gerçek manasýyla biraz sonra bir sürü tariflere gireceðiz sabýrla ilgili herkes kendi yapýsýyla bir sabýr tarifi yapmýþ. Ben bile okudukça þaþýp kaldým o zaman baktým ki dinin ve imanýn direðinin gerçekten sabýr olduðu anlaþýlýyor, namazýn gayesi sabýr, orucun gayesi sabýr, haccýn ve hatta zekatýn gayesi bile sabýr, biraz önce kýzlarýmdan biri bana hocam niye zekatýn gayesi sabýr olsun dediðinde acizane þunu söylemek zorunda kaldým sabýrlarýn en büyüklerinden biri fazla dünya malý elde etmemek konusunda sabýrdýr. Ýþte onun neticesi de zekattýr çok þükür Allah reçeteyle bize nasip etmiþ sabýr yollarýný, elhamdülillah. Z.Ü.B. Elhamdülillah, gerçekten çok önemli sabýr tarifleri dinleyeceðimizi biliyorum ama siz çok çarpýcý bir cümle söylediniz biraz önce program öncesinde de söylemiþtiniz bunu; imanýn altý þartý sabýrdýr ya da bu altý þart içerisindeki her bir vecibe mutlaka sabýrla ortaya çýkýyor diye konuþtuk. Sabýrla namazla Allah tan yardým dileyip þüphesiz bu Allah a saygý gösterenlerden baþkasýna aðýr gelir diyor Bakara Suresi 45. ayet. Acaba neler var Kur an da sabýrla ilgili diye dönüp dönüp baktýðýmda Cemalnur Haným o kadar çok ayet çýktý ki karþýma hangisini mutlaka -siz de


söyleþi

bunlarý görmüþsünüzdür- anlatsam hangisini okuyup soru sorsam diye þaþýrdým. C.S. Çok doðru söylüyorsunuz sabýrsýz hiçbir þey olmasý mümkün deðil imanýn ana direði sabýrdýr ama þöyle bir tarifle sabra girersek o zaman bakýn ana direðe nereden geldiðimizi belki daha iyi görürüz. Hz. Þems diyor ki: Sabrýn manasý iþin sonunu gözlemek, sabýrsýzlýðýn manasý iþin sonunu görmeyecek kadar kýsa görüþlü olmak Z.Ü.B. Ne kadar çok ayette insanoðlu çok acelecidir diye geçiyor deðil mi? C.S. Evet, þimdi iþin sonunu görmek gelince gene kaza ve kadere geliyoruz. Ýmanýn þartlarýndan biri olan kaza ve kadere iman o zaman sabýrsýzlýkla birlikte baðdaþmýyor, niye baðdaþmýyor? Benim sonunda ne olacaðýmý Allah çok iyi biliyor ben baþýma gelen sýkýntýlara sonunda mutlaka ondan gelecek ferah ve rahatlýk için en azýndan sevgi birliði için dayanayým diyebilmektir sabýr. Yani sonunu önceden görebilmektir sabýr, akýllý insan ki akýlla melek olmanýn çok yakýn ilgisi var biliyorsunuz akýl melekut aleminde zuhur ediyor. Bakýn melek kelimesini de

incelerseniz Allah a fisebilullah biat eden, kendi hiçbir þeyini Allah la arasýna sokmadan onun emirlerini yerine getiren melektir öyle deðil mi? O halde akýl melekse akýllý insanýn tarifi de bu olmalýdýr yani Allah ýn bütün istediklerini araya hiçbir þey koymadan yerine getiren. Þimdi böyle akýllý insan böyle bir tarifle akýllý insan nasýl bir deðerdedir, benim sevgilim benim için kötü bir þey istemez, bana vereceði her þey benim adam olmam, benim güzelleþmem, daha güzel olmam içindir der. Hemen Mesnevi den hikayeyle devam edebilir miyim? Z.Ü.B. Buyurun estaðfurullah lutfedersiniz. C.S. Hz. Musa Allah a sormuþ demiþ ki: Allahým neden bu insanlara eza ve cefa veriyorsun, niçin bu kadar sýkýntýya sokuyorsun? Ya Musa haddini aþtýn diyor Allah. Ama biliyorum ki sen bu soruyu öðrenmek için soruyorsun eleþtirmek açýsýndan sormuyorsun onun için cevaplandýracaðým. Ya Musa sen ki akýl Sultanýsýn -çünkü Hz. Musa ilmel yakin biliyorsunuz- o halde ek ya Musa Peki baþüstüne Allahým Hz. Musa ekiyor, bir süre sonra vakti gelince biçiyor ekinini, biçince Allah diyor ki: Niye biçtin ya Musa Aman efendim siz bana tefrik etmeyi


ayýrmayý imaný öðrettiniz, imanda iyiyi kötüden ayýr dediniz, ben þimdi sap samaný nasýl buðdayýn yanýna koyabilirim, utanýrým edeb ederim . Aman ya Musa ben edeb etmez miyim celal ehliyle cemal ehlini ayný anbarýn içine koymakla nasýl ayýracaðým Ya Musa . Ýþte sýkýntý ve acýlar bunun için insana gelir daha güzelleþsin, daha güzelleþsin diye. Peki insanýn sabýrsýzlýðý hayýr güzelleþmeyeceðim demek içindir o zaman, o zaman yakýþmayan bir þeydir insana sabýrsýzlýk. Z.Ü.B. Sizi süslemeye çalýþan birisi var ve siz ýsrarla ben hayýr güzelleþmeyeceðim diyorsunuz. Çok güzel bir tarifti, eminim dinleyicilerimize de çok çarpýcý gelmiþtir. O zaman sabýr bizi güzelleþtirip manevi iklimlerde dolaþtýrýp ayný zamanda maddi ve manevi rýzýklarý da dünyamýza getiriyor öyle deðil mi? C. S. Bu dediðiniz çok doðru, bir de üstüne üstelik yakýnlýk saðlýyor, yakine eriþtiriyor çünkü insan sýkýntý anýnda veyahut kulluðu için yaptýðý mücadele anýnda Allah ýna çok yakýn olur. Ýþte o çok yakýn aný Allah ýn birlik ve beraberliði için öyle büyük bir lütuftur ki o bile sabýr için çok güzel bir mükafat hemen mükafat deyince Hz. Mevlana diyor ki: Sevgili bela ve cefaya

sabretmeni isterse sakýn sýkýlma çünkü o belalar içinde sana buseler verir, hazine yýlansýz, yer ayarsýz, gül dikensiz olur mu hiç . Hz. Mevlana böylesine güzel yazmýþlar, gene Mesnevi de buyuruyorlar ki: Bak aya bak, karanlýklara tahammül ettiði için nur saçan oldu, dile bak diþler arasýnda sýkýntý çektiði için bu kadar güzel sözler söyleyebiliyor . Aman yarabbi gül dikene katlandýðýn için o kadar koku verip renk oluþturuyor e öyleyse sen acýsýz, ýztýrapsýz bir hayat isteyebilir misin, diyor. Çok hoþ bir yorum muhakkak ki. Z.Ü.B. Kesinlikle muhteþem. C.S. Gene devam edersek içine sabrýn, rýza, teslim, tevekkül ve kanaat gibi kelimelerle çok yakýn iliþkiler içersinde olduðunu görürüz. Biraz sonra bunlarýn mânâsýna geçeceðim, fakat burada çok önemli bir nokta var Hz. Þems in tarifiyle ilgili. Hz. Yusuf un rüyasýný düþünelim... Hz. Yusuf rüyasýnda kendini oniki yýldýzýn ayýn ve güneþin secde ettiðini görmüþtü bunun gerçekleþeceðinden emindi onun için çektiði hiçbir sýkýntýya aldýrmadý, sabretti iþte diyor Hz. Mevlana. Ýnsan-ý kamil de Hz. Yusuf makamý olduðundan sonunu görür ve aradaki sýkýntýlara sýkýntý demeye edeb eder, diyor. O halde insanýn mana


söyleþi aleminde yücelmesinin tek delili sonunu görme derecesine ermektir ya da sonundan ruhen emin olma derecesine ermektir. Z.Ü.B. O zaman sabýr mutlak kemalin iþaretçisi öyle mi? C.S. Evet evet sabýr mutlak kemalin iþaretçisidir, sabrýn bir üst derecesine sabr-ý cemil adý veriyoruz yani güzel sabýr yani kendinde þikayet bulunmayan sabýr, bu sabýr Hz. Yusuf kýssasýnda Hz. Yakub peygamberin gösterdiði sabýrdýr. Hz. Yakub Yusuf un gittiðini onun öldüðünü zannettiði bir anda ki hiç zannetmiyor aslýnda der ki a þimdi benim sabýr zamaným. Muhiddin-i Arabi de böyle bir sabr-ý cemil derecesini tarif ederken buyuruyor ki: -bunu Hz. Eyüp le tarif etmiþ- Allah kendine olan yakýnmadan hoþnuttur çünkü orada karþýsýndakinin yokluðu ve hiçliði vardýr ama Allah sýfatý olan insana olan yakýnmadan hoþnut deðildir der ki beni bana mý þikayet ediyorsun sana ayýp deðil mi . O halde sabrýn en kötü zýddý dedikodudur. En büyük felaket sabra karþý gelmek ve imansýzlýk dediðinde dedikodudur. Yani insanýn bir baþkasý hakkýnda þikayetçi olmasý adeta Allah tarafýndan lanetlenmiþtir, bu lanet kelimesi ne olur yanlýþ anlaþýlmasýn Kur an da da birçok yerde geçer

lanetlenmesi, yani Allah onu düzeltmek için bir yol düþünecektir demektir, kötü bir þey demek deðildir aslýnda. Dedikoduyu o halde sabýrla baðdaþtýrmak mümkün deðildir diye çekip atýyoruz. Dedikodu hakikaten çok sevdim bu tarifi- Allah ý Allah a þikayettir bunu hayatýmýzdan silip atalým. Sonra benim Kur an-ý Kerim öðretmenim Hayri Bilecik Hocacýðým da kendileri böyle buyurmuþlardý Sen baþkasýndan bir çirkinlik görürsen mutlaka kendinde o çirkinlikten olduðu için onu tanýyabiliyorsun olmasaydý tanýmazdýn demiþlerdi, o halde dedikodu bir yerde kendini þikayet etmek, deðil mi peki. Devam edersek eðer sabr-ý anillaha geçmek istiyorum bir daha üst derecede bir sabýr. Sabr-ý anillah Allah ýn insana aþk lütfunu vermesi fakat o aþktan sonra tekrar dön dünyaya, o aþkýn içinden dön dünyaya ve hizmet et demesidir týpký Mirac dan Peygamber Efendimizi geri döndürmesi gibi en zor olan sabýr budur, en zor olan sabýr. Çünkü düþünebiliyor musun her yerde ve her þeyinle Allah la bir ve beraber olmuþsun sonra dönüp, -aman Yarabbi- iþte savaþacaksýn, kavgasýný yapacaksýn, mücadele vereceksin, gene sevdiðinle berabersin ama bunun içersinde sükunet yok harp var. Ýþte bu sabra sabr-ý anillah deniliyor.


Z.Ü.B. Bu gerçekten çok zor deðil mi, sabredin ve cihad edin diyor hem sabredeceðiz hem cihad edeceðiz yani Kur an ayetlerine bakarsak kendi nefsimiz de iþin içerisine giriyor, kendi nefsimizle cihadda da sabra fazlasýyla ihtiyacýmýz var. C.S. Evet bu gerçekten çok zor. Sabrýn bir tarifinde de diyor ki kulun hükmünden korkmayýp Hakkýn iradesine tabi olmaktýr yani hakkýn rýzasýný kul rýzasý için asla terketmemektir. Hz. Ayþe nin yazdýðý bir mektupta kendisi açýk þekilde Peygamber açýk açýk söylemiþtir ki kulun rýzasýný hakkýn rýzasýna tercih edenler için Allah o kulu o kiþinin baþýna mübtela edecektir. Aman yarabbi, felaket bir þey, yani kuluyla seni baþbaþa býrakýp kendi aradan çekilecektir demek, seni gaflete atacaktýr demek. O halde sabýr Allah ýn rýzasý için mücadele etmektir baþkalarýnýn arzu ve isteklerinin ve desinler inin etkisi altýnda kalmamaktýr. Týpký Yunus Emre nin arý, namusu terkettim demesi gibi namus ve ar terkedilmiyor, baþkalarýnýn sözlerinin tesiri altýnda olmaktan kurtulunuyor. Burasý da çok önemli bir nokta. Bununla da ilgili bir hikaye anlatmak istiyorum baþýmýzdan geçen bir hikaye,

kulaklarý çýnlasýn Ergun BALCI aðabeyimiz Hocasýyla birlikte giderlerken hocasýndan izin alýyor, bu gece beni arkadaþlarým meyhaneye davet ettiler tabii sen ne yapacaðýný bilirsin diye yolluyor hocasý oraya gittikten sonra arkadaþlarý çok ýsrar ettiði için kendisi hiç sevmediði halde içki içiyor, ertesi gün Hocasýna ben efendim özür dilerim ama içki içtim deyince çok kýzýyor Hoca halbuki o kadar hiçbir þeye kýzmayan ve inþallah zamanla düzelir, nefsine uymuþsun ama zamanla geçer diyen bir Sultan ki Hocasý, þaþkýnlýk içinde kalýyor Ergun abi, soruyor: efendim siz çok müsamahakardýnýz ben zevkle içmedim ki arkadaþlarým ýsrar etti diye içtim. Ýþte ona kýzdým oðlum, eðer nefsin için içseydin Allah a dua ederdim, nefsinin bu yönüyle bir an önce mücadele edip düzeltmen için, ama isteðini Hakkýn rýzasýnýn üstüne tutup bu hatayý yapman asla affedilecek gibi deðil . Ýþte o konuda sabýr çok üstün bir sabýr oluyor. ...


Kenan Rifâî Sohbetler inden... Rivayet olunur ki Muhiddîn-i Arabî Hazretleri zindanda iken hayranlarýndan biri sürüne sürüne gelerek hazrete, tevekkül, kanâat, sabýr ve affýn hakikatlerini sorar. Hazret-i Muhiddîn: Yarýn gel de birincisine cevap vereyim! buyurur ve o zat, birinci müþkülüne cevap almak üzere zindana geldiði zaman Muhiddîn Hazretleri'nin bir kuru ekmeði yemekte olduðunu görür. Çok üzülerek bu derece sabrýnýn sebebini sorar. Ýþte o esnada hazretin bir iþaretiyle bir âlem açýlýr ve mükellef sofralarýn kendisi için hazýrlanmýþ olduðunu görür. O zaman hazret; o zâta hitap ederek: Elimizin altýnda neler olduðunu gördün mü? Amma bizi buraya gönderen Hak'týr. Zindanda da yenen gýda ise bu kuru ekmektir. Onun için hâlimizin ve mevkîmizin Ýcaplarý hilâfýna hareket etmeyiz. Hak'tan gelene tevekkül eder ve sabreyleriz, buyurur. Ýkinci gün o zat yine zindana gelir. Bu defa da hazreti zincirler içinde görür ve teessür ile düþünürken Muhiddîn Hazretleri'nin zincirlerini silkeleyip parçaladýðýný ve önlerinde güzel bir sahil belirdiðini bir kayýðýn ise kendisini kaçýrmak üzere hazýr beklediðini görür. Hazret bu teklifi de reddeder. Üçüncü gün o zat tekrar zindana geldiðinde Hazret-i Muhiddîn'in vefat etmiþ olduðu haberim alarak aðlaya aðlaya evine döner. O gece rüyasýnda, âlem-i hasrý görür. Hazret-i Muhiddîn'i zindana koymaya sebep olan kimselerin zincirlerle baðlý olarak cehenneme sev-kedildikleri hazretin ise bunlarýn arkasýndan koþarak: Yâ Rabbî, bunlar benden evvel cennete girmedikçe, ben senin cennetine giremem! diye yalvararak onlarý þefaat ve affýna mazhar ettiðini görür. Ýþte o zaman kendisini zindanda ziyaret edip sual sormuþ olan zâta dönerek: Gördün mü oðlum, bu da affýn hakikatidir! der.



sahibe dönüþ

Kapýyý açýp içeri girdim. Beni görünce önce bir iki adým uzaklaþtý. Sonra temkinle yaklaþtý. Elimi uzattým. Neredeyse nefesini avucumda hissedeceðim kadar sokuldu. Sonra tekrar köþesine çekildi. Ne kadar da asildi duruþu, dimdik... Bakýþlarýnda bir ciddiyet vardý. Korkmasý gereken o olmalýydý ama ben korkuyordum. Çok da güzeldi. Gücünün simgesi olan kývrým kývrým boynuzlarý güzel baþýný tamamlýyordu. Hafif kirlenmiþ beyaz yünlerle kaplý sýrtýna uzun bir þerit halinde kýna yakýlmýþtý. Gözleri ve burnu erkeklik ve diþilikten öte bir çekicilik veriyordu ona. Sabah kahvaltýda babama kasabýn ne zaman geleceðini sorduðumda, bana, kasabýmýz sensin diye cevap verdi. Bunu daha önce hiç yapmamýþ olmama raðmen eyvallah dedim. Dedim demesine ama, içimden de çok ürktüm. Ýnkar etmeme raðmen korkumu hemen anladý annem. Babamla güzel boynuzlarýna ipi sýmsýký baðladýk. Ne kadar da saðlamdýlar! Gelmeyi reddetti önce. Sonra sýrtýný biraz okþadým. Yavaþ yavaþ bizimle gelmeye baþladý. Ama her adýmýnda bizi zorluyordu. Onu kurban edeceðimiz yere gelince uysal uysal durdu. Babam ayaklarýndan kavrayýp onu yere yatýrdý. Bana ayaklarýný baðlamamý söyledi. Bir tanesini debelenmesi için serbest býraktým. Ama o hiç karþý koymadý. Boynuzlarýndan tutup yattýðý yerde boynunu okþamaya baþladým. Huzurla uzanmýþ yatýyordu. Biraz sonra olacaklarý hayal gücüm bana en dayanýlmaz þekilde resmederken,


onu bir yandan sevip, bir yandan da neredeyse aðlayacaktým. Vallahi kendi cesaretime kalsa oradan kalkýp giderdim, ama bu mübarek hayvanýn asaleti beni orada yapmam gerekeni yapmak üzere sýmsýký baðladý. Sabahýn sessizliðinde bizden baþka kimsenin sesi iþitilmiyordu. Babamdan bana vekalet vermesini istedim. Birer elimizle koçu tutarken, diðer elimizle vekalet verip aldýk. Býçaðý vermesini söylediðimde bana keskin olmayan bir býçak verdi. Bu býçak keskin deðil baba deyince, o yeterince keskin olduðunu söyledi. Ýtiraz edecek oldum, sonra tekrar koça baktým; o teslim olmuþ yatýyordu, hiç ses etmemiþti. Ondan utanarak itirazý býrakýp býçaðý aldým ve yanýbaþýma koydum. Bana býçaðý nereye vuracaðýmý gösterdi babam. Sonra beraber tekbir getirmeye baþladýk. Babam, ben ve bu tatlý koç, hep beraber aþk yaþadýk. O an yaklaþtýkça ona saygým daha da arttý. Üçünce kez tekbiri getirdikten sonra artýk beklemek yakýþýk almazdý bu güzeller güzeline. Bismillahi Allahu Ekber! dedim. O ise hiç debelenmedi. Gözlerime inanamamýþtým. Sanki hâlâ onu okþuyormuþum gibi duruyordu. Benim hayalimde canlandýrdýklarýmýn hepsi boþa çýkmýþ, gerçek karþýmda asaletle duruyordu. Her canlýnýn yapmakla mükellef olduðunu yapmýþ, ölümü tatmýþ, þimdi de sahibine dönmüþtü. Hayatýný daimi hayat sahibine teslim etmiþti. Bende de silinmez bir iz býrakmýþtý. Allah idrakýný nasip etsin. Unutanlardan olmaktan O na sýðýnýrýz. Amin.... Gökhan Çalýþkan



Sensiz olup da, zevklere, hazlara deðil dalmak, yan bakmak bile haram... Ammâ dünyâ çarký, elemleriyle sürurlarýyle durmadan dönüyor... Þu âciz kulcaðýzý ise, o çarkýn tâ ortasýna ittin. Ne zaman Kurtulayým.. dese, Olmaz, sabret, daha vakit gelmedi! diyorsun. Çilelere sabýr güzeldir. Ammâ gaflete sabýr ne gerek? Bilmezlikten gelip: Ne gafleti? deme. Sensiz olan her zevk, her temâþâ, her duyuþ, her düþünüþ, gafletin ta kendisi deðil de, ya nedir? Senin görmediðin güzellikleri benim görmeye hakkým olmadýðýný bu âlemde kaç kiþi anlar? Devletlim! Þu garip kula bu haramý iþletme... Madem ki geri çaðýrma iþini aðýrdan alýyorsun... Öyleyse gözü ol, eli, dili ol... Ya sen o ol, ya o sen olsun... Tâ ki seninle görüp, seninle duysun, seninle düþünsün ki, alnýndaki haramzâdelik lekesi silinmiþ olsun... Sâmiha Ayverdi, Dile Gelen Taþ, s.138


rýza ve sabýr neþe taþ Kulun Allah tan râzý olmasý ne demektir? Allah tan her ne gelirse ona râzý olmaktýr. Yani gerek celâl ve gerek cemâl, her ne gelirse iyi karþýlayýp rýzâ göstermek demektir. Allah diyor ki: Eðer benden dâima iltifat ve hoþluk görerek bu yüzden muhabbet etsen ve sana bu iltifatý göstermediðim zaman ise benden kaçsan, o vakit muhabbetin bana deðil, o iltifata olmuþ olur ve beni sevmiyor, iltifatlarýmý seviyorsun demektir. Þeytan bir gün Allah a gider ve der ki: Allah ým, sen kulun Eyüp ü çok seviyorsun, dâima onu meleklerine gösterip ona olan muhabbetini dile getiriyorsun. Fakat bu kulunun seni sevmesi ve senden râzý olmasý çok kolay. Çünkü çok güzel bir âilesi var, iþleri yolunda, bereketli topraklarý ve sayýsý her gün artan sürüleri var. Þehirde ise son derece itibarlý ve sözü dinlenen biri. Bana müsaade et, ben onu imtihan edeyim. Allah, Tamam, ama bir þartla: Kalbine ve diline dokunmayacaksýn, çünkü o kalpte ben varým ve dili ile de gece gündüz beni zikretmektedir der. Þeytan almýþ olduðu izin ile sevine

sevine görevini icrâ etmeye baþlar. Ýlk önce Eyüp ün tarlalardaki mahsulü mahvolur, o sene ürün kaldýramaz. Allahýma çok þükür; veren de O, alan da O der. Þeytan bakar ki bu kayýplar yeterli olmuyor, sürülerine hastalýk musallat eder. Hayvanlar birer ikiþer kýrýlmaya baþlar. Eyüp yine þükürde ve Rabbinden gelene rýzâ üzerinedir. Þeytan Malla imtihan kolay, ne de olsa o Allah ýn nebisi ve sevgilisi. Onu can damarýndan vurmalýyým diye düþünür ve birer birer çocuklarýný elinden almaya baþlar; kimi kazada ölür, kimi hastalanýr. Eyüp bu hale de rýzâ gösterir ve kalbinde en ufak bir oynama olmadan, sen verirsin sen alýrsýn, bütün cihan mülkü senindir diyerek rýzâ ve sabýr üzere bulunur. Þeytan bu konuda da muzaffer olamayýnca, çâreyi Eyüp ün kendisine saldýrmakta bulur. Eyüp öyle bir hastalýða tutulur ki bütün vücûdu yara içerisinde kalýr ve bu yaralardan irinler akmaya baþlar. Koku o kadar kesif ve þiddetlidir ki þehir halký onu uzaklaþtýrmak ister ve karýsý ile beraber þehri terk etmek zorunda kalýrlar. Parasýz, pulsuz, evlâtsýz ve oturduklarý þehirden ihraç edilen


Hz. Eyüp ve eþi, Allah a sýðýnýrlar ve gece gündüz O na duâ ederler. Bu meselede Hz. Eyüp sebeplere takýlmamýþ, sebeplerin arkasýndan iþ görenin Hak olduðunu bilmiþ ve þikâyet etmemiþtir. Artýk Hz. Eyüp ün bütün vücudunu kurtlar sarmýþ ve yaralar açýlmaya baþlamýþtýr. Hz. Eyüp Allah a yalvarmaya baþlar ve bu belâyý üstünden almasýný ister. Allah da Hz. Eyüp ün sabrýný övmüþtür. Çünkü baþýna gelenlerden halka deðil Hakk a þikâyette bulunmuþ ve dertlerinin sonlandýrýlmasýný istemiþtir. Allah tan nidâ gelir: Ayaðýný yere vur; iþte sana yýkanýlacak ve içilecek soðuk su! (Sâd Sûresi, 42) Eyüp Peygamber de o anda acýnýn harareti vardýr. Allah da onu suyun serinliði ile teskin eder. Hz. Eyüp kýssasýndan anlaþýlan, belâdan dolayý þikâyette bulunmamak deðil, sebepler perdesinin ardýndan iþ görenin Hak olduðunu bilip, âciz ve zavallý olan halktan deðil bizzat belâyý verenden belânýn kaldýrýlmasý için dilekte bulunmak gerektiðidir.


derleme

yavuz celep Hz. Peygamber buyuruyor ki: Bir vücud için kalb ne ise, îman sahibi için de sabýr odur. Hadisin zâhirî manasýna göre; kalp, diðer organlarýn yaþamsal aktivitelerini yerine getirebilmeleri için gerekli canlýlýðýn merkezi, vücudu diri tutan, hayâtiyeti ve devamlýlýðý saðlayan organdýr. Benzer þekilde imâný canlý kýlan ve devamlýlýðýný saðlayan da sabýrdýr. Bâtýni olarak bakýlýrsa kalp vücud içinde mânâ yönüyle en özel organdýr. Zîrâ yine bir hadise göre Hakk Yere göðe sýðmadým, mü min kulumun kalbine sýðdým buyurmuþtur. Þu halde kalp Hakk ýn zâtýna ev sahipliði yapan, yani Hakk ýn, zâtý ile kendisinden tecellî ettiði yegâne yerdir. Zîrâ kalp sýnýrsýzlýk âlemidir. Hakikat ise sýnýrlanmaktan münezzehtir. Nasýl ki Hakk ýn evi kalptir, nefsin evi de sabýrdýr. Sabýr, hapsetmek demektir. O, her an bir þey isteyen nefsi kendi içinde hapsederek talep ettiði þeyden alýkoyar. Ya da kaçýndýðý bir þeyi yapmasý için yine onu hapsederek, o iþi yapmaya zorlar.

Hz. Ali Sabýr ikidir; istemediðin, hoþlanmadýðýn þeye sabretmek; sevdiðin dilediðin þeye sabretmek buyurmuþtur. Bu þekilde sabýr, nefse ev sahipliði yaparak, yaradýlýþýna uygun vazifeyi yerine getirmesi için onu zorlar ve böylece kiþinin kalbini her türlü negatif etkiden korur. Bu da îmânýn diriliði ve kuvvetine sebeptir. Sabrýn kontrolü altýndaki nefsin vazîfesini yerine getirmesinden, doðru yolda hareket etmiþ olmasýndan dolayý, Hakk zâtýna aynalýk eden kalp en mükemmel þekilde cilâlanmýþ olur ve Hakk ýn bu aynadan tecellîsi kemâl derecesinde müþâhede edilir. Böylece denilebilir ki; kalp Hakk ýn zâtý için yegâne ev ve sabýr, Hakk ýn zatý ile zuhûru için yegâne fiildir. Ken an Rifâî Hazretleri bu hakikati þu þekilde ifade etmiþlerdir: Kalbin mahfazasý sabýrdýr. Sabýr ile ilgili mutasavvýflarýn çeþitli tanýmlarý mevcuttur. Cüneyd-i Baðdâdî'ye göre sabýr, Kiþinin hiç yüzünü ekþitmeden, acýyý yudum yudum içine sindirmesidir. Sehl Bin Abdullah Tusterî, sabrý Allah Teâlâ'dan bir çýkýþ kapýsýný açmasýný beklemektir diye tanýmlarken, Ýbni


Ata Musibetler içindeyken, en güzel bir biçimde, edebe riâyet etmektir diye tanýmlamýþtýr. Necmeddin- i Kübrâ ise sabýr için Týpký bir ölüde olduðu gibi, nefsin haz duyduðu þeylerden mücâhede ile uzak kalmasýdýr demiþtir. Hazreti Mevlânâ, Yoksulun sabrý kemâlidir, ihsan sâhibinin sabrý ise noksaný derken, sabrýn hem Hak hem de halk yönüne deðinmiþtir. Nefsin tekâmülünde ve kiþinin kemâl noktasýnda sabrýn etkisinden bahsetmiþtik. Bu sabrýn halk yönüne iþâret eder. Hakk yönü ise þöyledir: Hakk'ýn noksanlýðý kendisinin bir yerde bulunmayýþý ya da kendisinde bir þeyin bulunmayýþý demektir. Hak her yerde ezelî ve ebedî olarak bulunduðuna göre, buradaki noksanlýk Hakk'ýn kendisinden yansýyacaðý vücud tarafýndan örtülmesi, kemâli ile görünememesi demektir. Hakk mevcuddur fakat perdelenmiþtir. Kiþi kendisinde bulunan isme aykýrý hareket ettiði zaman ona þirk koþmuþ, zulmetmiþ ve onu perdelemiþ olur. Hakk bu zulme karþýlýk hemen cezâ vermez. Mühlet verir ve onun rýzkýný devamlý kýlarak belli bir süreye kadar yaþatýr. Bu Hakk'ýn sabrýdýr. Ýþte bu sabrýn

zuhûr edebilmesi için Hazreti Mevlânâ'nýn bahsettiði noksanlýðýn oluþmasý gerekir. Sadreddin Konevî Esmâ-i Hüsnâ Þerhi isimli eserinin Es-Sabûr bölümünde sabrýn dört derecesinden bahseder. Ýlk derece avamýn sabrýdýr ki, Allah için sabretmektir. Kiþinin Allah'ýn emirlerine tahammül etme gücüdür. Ýkinci derece, Allah ile sabýrdýr ki müridin sabrýdýr. Kiþi yasaklardan sakýnýrken, ilâhî yardýmýn kendisine nasýl eþlik ettiðine þâhid olmak için sabreder. Üçüncü derece Allah' a karþý sabýrdýr. Bu seviyede kiþinin, fenânýn baþlangýcýna ulaþmasý için beþeriyeti son bulmuþ, ilâhî ahlâk ile ahlâklanma baþlamýþtýr. Dördüncü dereceyi direkt olarak açýklamamýþtýr fakat þu yorum önemlidir. Allah' ýn inâyet ve tevfikiyle mânevî muâmelelere tahsis ettiði kimse, her bir ilâhî isim ile, ismin gerektirdiði tarzda, onlarla ahlâklanarak iliþki kurar. Bu bekayý anlatmaktadýr. Ken'an Rifâî Hazretleri en güç sabýr olan sabr-ý ânillah'ý, kiþinin Hak indinde en yüksek mertebeye çýktýktan, yani Hak ile bir olduktan sonra, tekrar emir üzere çokluða geri dönmesine karþý sabýrdýr diye târif etmiþlerdir. Bu


noktada teklikten çokluða geri dönülmesine, mâþuktan ayrý kalýnmasýna karþý bir sabýr sözkonusudur. Tekrar Sadreddin Konevî' ye dönersek sabýr için þöyle buyurmuþtur: Hak, nimet verdiði þeyi kuluna onun þükretmesi ve kendisine bunun karþlýðýnda hamd etmesi için verdiði gibi, ayný þekilde, belâya mâruz kalan kimseye de bu belânýn verilmesinin nedeni onu Hakk'a þikâyet edip, tazarrû, muhtaçlýk ve niyaz ile O' nun katýna yönelmesidir. Binâenaleyh Hakk'a yakýn olmuþ kimselerin edebi, sýkýntý hallerinde sýkýntýlarýný baþkalarýna deðil sadece Allah'a arz eylemektir. Buna göre bir belâ hissettiðinde Hakk'a þikâyette bulunmayan kimse, hiç kuþkusuz ki, bilgisizliðiyle ilâhî kahra mukavemet etmiþtir. Þu halde sabýr, hareket etmek ve karþýlýk vermek demektir. Herhangi bir sýkýntý ve belâ karþýsýnda sâbit durmak sabýr deðildir. Kur'an-ý Kerim'de Hz. Yâkub' un sabrýna iþaret eden þu âyet bu görüþü destekler: Yâkub, Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah a arz ederim. Ben Allah tarafýndan sizin bilmediðiniz þeyleri bilirim dedi. (Yusuf Sûresî-86)

Hz. Pîr Ahmed er-Rifâî Hazretleri nin emri ile sözümüzü aralayalým: Eðer bir belâ ile tutulmuþ olsan, Cenâb-ý Hak'tan yardým iste, çünkü belâ ancak ona sabýr ve Hakk'a sýðýnmakla yerinden ayrýlýr.



Sarsýntý, Sükûnet ve Bayram Kurban bayramý münasebetiyle bir hadiseyi aktarmak ve bu vesileyle de içimizdeki bayrama geçmek isterim. Anlatacaðým olayýn baþ kahramaný, kendi zamanýnda ve zamanýmýzda pek çok hakarete uðramýþ, ancak akl-ý selim sahibi herkesin hakkýný teslim edeceði bir Osmanlý Sultaný; Abdülhamid Han. 1901 yýlýnýn Kurban Bayramý günü, âdet üzere Dolmabahçe Sarayý nýn Muayede salonunda bir merasim baþlýyor. Birden yer þiddetle sarsýlmaya baþlýyor, saray yýkýlýyor endiþesiyle herkes bir tarafa kaçýþýyor. Paþalardan bazýlarý can korkusuyla, zemin seviyesindeki camlarý kýlýçlarý ile kýrarak dýþarý fýrlýyor. Salonun tam ortasýndan sarkan dört buçuk tonluk avizenin 700 kiloluk parçasý yere iniyor. Bu kýyamet ve panik hâli biraz durulduðunda ise en son Padiþah ýn vaziyeti akla geliyor. Kendisi tahtýnýn önünde kýlýcýna dayanmýþ ayakta, az evvel emriyle baþlayan ezân-ý Muhammedî yi huþû içinde dinlemekte. Can korkusu olmadýðý gibi herkesi sükûnete davet edecek çareyi de akýl etmiþ, Allah ýn kudretini müþahade eden bir metânette. Belki de kýyamet gününde kimin helâk olup kimin Rahim e dahil olacaðýný ispat eden ibretlik bir hadise. Bir insaný hadiselerin sarsýntýsý karþýsýnda saðlam kýlan nedir? Sabýr ve teslimiyet olsa gerek. Sabýr diþlerini sýkarak dayanmak deðil de bir iþin sonunun her halükârda hayýrlý olacaðýna iman etmek imiþ. Tahttan indirilirken Sultan Hamid Otuz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selâmeti için çalýþtým. Elimden geldiði kadar hizmet ettim. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah týr. diyecek kadar teslîm-i tam ve emindir. Ne güzel bir misal! Gelelim bizlere. Bizlerin içinde de ruh padiþahýný tahtýndan indirip sürgünlere gönderen hain paþalar, entrikacý narsist karakterler yok mu? Kýyas yapan, sürekli kendini Allah ýn takdiri haricinde mevkilerde görmek arzu eden bir cüz i akýl paþasý güyâ özgürlük ve adalet getirmeye gayret ediyor. Amma ne yapsýn, Nefs adlý dilberin parmaklarý basiret gözünü perdelemiþ. Bu baþý bozuklarla nasýl baþa çýkýlýr? Ýmkâný


var mý? Olmasaydý Allah bunlarý yaratmazdý deðil mi? Peygamberin eli olan Mürþid þakk-ý kamer i yaþatýyor önce. Ruh ve nefs ayrýlýyor. Sarsýlýyor insan kendindeki bu garabeti görünce. Benim aklým, nefsim, duygularým var. Ama bunlardan ibaret deðilim. Asýl olan ruhum ve sýrrým dememizi bekliyor. Bu esnada içeride savaþ devam ediyor. Cenk meydanýnda kimi zaman vesvese kuvvetleriyle azan nefsi bastýrmak için atlýlarýn gürültüsü yükseliyor. Kimi zaman ise teslimiyetle sükûn buluyor, süt liman oluyor ortalýk. Bu gelgitler tam teslimiyet olana kadar sürüyor. Bize Ramazan boyunca bu azgýn nefse istediklerini vermemeyi öðretmiþ, Allah. Sonunda teslimiyet kayasýnda, gözleri baðlý halde boynunu uzatan yumuþak baþlý olmuþ nefsin yerine koç kurban ettirmiþ. Elbette neylerse güzel eyler, vücudu bayram eyler. Bayram olduktan sonra ise hiçbir zelzele sultaný devirmez olur. Bu güzel arîfe gününde bunlarý tahayyül etmek insaný rahatlatýyor. Arafattaki hacýlar gibi niyaz etmekten baþka bir þey gelmiyor elden. Bu bayramý hakkýyla yaþamayý, idrâki nasip etsin Allah.. Nazende Yýmaz


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler


porçini

mantarlý risotto 50 gr. Porcini Mantarý 50 gr. Toz Parmesan Peyniri 1 Büyük Su Bardaðý Ýtalyan Risotto veya Baldo Pirinci 1 Su Bardaðý Light Süt veya 1 Küçük Kutu Light Krema 4 Diþ Dilimlenmiþ Sarýmsak 2 Rendelenmiþ Domates Yaðsýz Piþirme Spreyi 2 Çorba Kaþýðý Soya Sosu 1 Et Bulyon 2-3 Damla Türüf Mantarý Yaðý 1 Tatlý Kaþýðý Fesleðen 1 Tatlý Kaþýðý Kekik 1 Tatlý Kaþýðý Pesto Sos 1 Çay Kaþýðý Karabiber 1 Çay Kaþýðý Kýrmýzý Pul Biber

Hazýrlanýþý: Geniþ sos tavasýnýn (Wog) içine piþirme spreyini bolca sýkýn. Ýnce ince doðranmýþ sarýmsaklarý orta ateþte öldürün. Sonra doðranmýþ mantarý içine boþaltýn. Mantar piþince diðer tüm malzemeyi içine atýn; süt veya krema kaynayýnca, 2 tutam tuz ekleyerek pirincinizi sos tavasýnýn içine koyun ve karýþtýrýn. Kaynamýþ olan suyunuzdan bir miktar tavaya dökün. Pirinç suyu çektikçe su ilâve ederek pirinciniz al dente kývama gelene ya da yumuþayana kadar orta ateþte piþirin. Afiyet Olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.