Her Nefes - Aralık 2010 / İsa ve Aşk

Page 1

fotoðraf: aygül okutan

ARALIK 2010

14.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

i s a

v e

a þ k


editörden Merhaba Dostlar, Bu sayýmýzý yaklaþan yeni yýla merhaba derken, doðum günü vesilesi ile Hz. Ýsa ve aþk konusuna ayýrdýk. Aþk deyince kalem elden düþüyor , ancak gönül gönüle halleþirken dil ve söz de eþlik etmek istiyor. Kýrýk kalemlerimizden dökülen kelimeleri, kelimetullah olan aþk sultaný Hz. Ýsa ve bütün güzellikleri kendinde birleyen peygamberimizin yüzü suyu hürmetine mâzur görünüz inþallah. Hayýrlý seneler...



söyleþi

cemâlnur sargut

MD: Hocam bu ayýn konusunun aþk olduðunu öðrendiðimde, soru sorabilmenin bile ne kadar güç olduðunu düþündüm zira aþk deyince kalem elden düþüyor, dolayýsýyla ben sözü ehline býrakmak istiyorum... Buyrun efendim.. CS: Ahmet Gazali Hazretleri aþký tarif ederken harfleriyle tarif etmiþ. Ayn, þýn ve kaf harflerinden oluþuyor. Ayn harfi görmek demek. Demek ki aþk önce sevdiðini görerek baþlýyor. Bakarak deðil görerek. Yani baktýðýn her þeyi göremezsin, her þeye bakarsýn ama ancak görme fiili Allah a ait bir fiil olduðu için sende Allah a ait bir fiil tecelli ettiði zaman ve gördüðün þeye iman ettiðin zaman ancak onu sevmeye baþlarsýn. MD:Yani görmek iman etmek midir? CS: Görmenin sonucu mutlaka imandýr yani ilimle iman edemediðin þeye görerek iman edersin. O halde sevdiðin þeyi görmen lazým. MD: Aslýnda aþkýn muhatabý Allah olduðuna göre Allah ý nasýl göreceðiz? CS: Sultan Veled in dediði gibi kendi hiçliðimizle onu görebiliriz. Ancak kendi kuvvet ve kudretimizin eksikliðinden, yokluðundan onu

görebiliriz. Dolayýsýyla her þey Allah ý görmek ile baþlar. Gördüðümüz gözle görülen bir Allah deðildir haþa ama ona olan imandýr, onu idrak etmektir, her yerde tecelli edenin o olduðunu ama gene de hiç bir zaman onu bilemeyeceðimizi idrak etmektir. Yani demek ki görmek kelimesi tenzih ile teþbih arasýnda olmayý da gerektiriyor. Þýn harfinde yavaþ yavaþ O nun manasýna ermek, O nun hakikatine doðru yükselmek vardýr. Ayný zamanda Þýn da sarhoþluk da vardýr. Ýnsan o aþkla her þeyden vazgeçebilir ve dünya yýkýlsa umuru olmaz, sevdiðim var der baþka bir þey demez. Sonunda da kaf olur yani O olur. Kaf ta tecelli eder yani maddi varlýðý yok olur. O nunla birleþir. Ýþte bu üç harf senin aþkýný anlatýr diyor Ahmet Gazali Hazretleri. Demek ki O na aþýk olarak, O nu beðenerek, O nu görerek baþlamak ve O olarak bitirmek demektir aþk. Ayný zamanda aþk türkçeye sarmaþýk kelimesinden gelmiþ, arapça bir kelimedir. Sarmaþýk nasýl bulunduðu evi sarar da o evde görünür baþka hiç bir þey býrakmazsa, aþk da geldiði zaman o mana evini sarar, nefis diye bir þey býrakmaz vücudda. Kendine ait bir güç býrakmaz . Bir ayet-i kerime de padiþah bir ülkeye girdi mi baþka padiþah býrakmaz diyor. Hz. Mevlâna bunu yorumlarken aþk padiþahý bir ülkeye girdiði zaman orada kin, nefret kýskançlýk yani kötü huylarýn hepsini siler atar, nefsaniyeti, benliði


siler atar diyor. Öyleyse aþk, insaný benliðinden kurtarýp ruhuna ulaþtýran bir yoldur. Enerjidir, idraktir, nur-u ilahidir. Hatta aþkla doðmuþuz aþka döneceðiz. Rahman tecellisinde aþk vardýr. Aþkýn neticesini rahmanla incelersek, aþýk olduðumuzda rahman tecellisinde önce bizim hakikatimiz yani Kuran daki yerimiz zuhura gelir. Sonra da vücudumuzda o tecelli zuhura gelir. MD:Yani yaratýlýþýmýz aslýnda aþk ile baþlýyor ve sonunun da aþk olmasý maksad... CS:Aþk ile baþlýyor ve yaradýlýþtan sonraki devrede de insan ancak aþk ile kendi hakikatini görebiliyor. Yani kendindeki Allah a ait ismi görmenin yolu aþktan geçiyor. Öyleyse yolda varýlacak nokta da, baþlangýç noktasý da hepsi aþktýr... Yani la ilahe illa aþk diyebiliriz... MD: Samiha Ayverdi aþk kitabýnda, Aþkta tebessüm, haya yani edep vardýr ama çoðu gözyaþý ve ýzdýraptýr diyorlar... Biraz açar mýsýnýz hocam? CS: Yani ana kelimeler tebessüm ve utanma edeptir, çünkü aþk mutlaka gülerek baþlar çok mutlu olur insan fakat bir süre sonra edebe dönüþür o mutluluðu. Yani sevdiðini her yerde görmeye dönüþür ve sonucunda da her þeye raðmen yani onunla beraberken

bile ondan uzak olmanýn (vücuddan dolayý) ayrýlýðýn acýsýný çeker ve her ne kadar ona ulaþmaya çalýþsa gene onu tam idrak edememenin acýsýný çeker. Mesela sevdiðini düþününce gözünden göz yaþý gelir. Bu aslýnda burada söylenen ýzdýrap bizim nefsimiz için çektiðimiz ýzdýraba benzemez. Hani bana bunu vermediler, bunu yapmadýlar ve beni sevmiyorlar dediðimiz zamanda çektiðimiz ýzdýrap, nefsani bir ýzdýraptýr .Burada çekilen ýzdýrap ise zevk ýzdýrabýdýr ve o zevkin aðlamasýdýr. Dolayýsýyla aþkýn ýzdýrabý çok zevkli bir ýzdýraptýr ve insan onu duymak ister. Onun için de derdimin dermanýsýn sen der þairler . Ben en çok Fuzuli nin þiirini severim aþký anlatýrken; Aþýk oldur kim kýlar canýn feda cânânýna Meyli cânân etmesin her kim ki kýymaz cânýna diye baþlar ve devam eder. MD:Peki aþkta hiç bir zaman kavuþma yok mudur, yani aþk hep ayrýlýkta mýdýr? CS:Aþktaki kavuþma ayrýlýk demektir zaten. Yani eðer maddi bir aþk yaþýyorsan da kavuþtuðunu zannettiðin kiþi ayrýlýðýn baþladýðý andýr. Çünkü hiç bir zaman sahip olamazsýn. Dünyada hiç kimsenin ve hiçbir þeyin sahibi sen deðilsin. O halde neye aþýk olursan ol, ona kavuþtuðun anda ona hiç bir zaman sahip olamayacaðýný idrak edersin . Eðer gerçek aþk a bakarsan ki o da Allah a aþktýr, Allah a aþýk olmakta da hiç bir zaman Allah la tam olarak kavuþamayacaðýný bilmenin acýsýný çekersin. yani bu vücud olduðu sürece....


söyleþi

cemâlnur sargut

MD: Bu ayrýlýk vücudun varlýðýndan doðan bir ayrýlýk deðil mi hocam? CS:Allah a kavuþursun da onu layýkýyla yani her yönüyle idrak etmek mümkün olmadýðý için gene sonsuzluðun içinde bir kaç noktaya kavuþursun. Dolayýsýyla yine bir eksikliðin var. Ancak zamanla o birleþmedeki yani kavuþmadaki eksikliði hissetmez hale geçiyorsun ve o da ayrý bir zevk veriyor tabii. Ama vücud olduðu sürece mutlaka ve mutlaka ayrýlýk ve acý vardýr gene de... MD:Yani cüzzün külle olan iþtiyaký aslýnda yani tamamlanma isteði... CS:Cüzzün külle dönüþü, Küllün de cüzze olan iþtiyaký. Aslýnda kül cüzze iþtiyak duyduðu için cüz de külle doðru çekiliyor. MD:Peki mecazi aþktan Allah aþkýna geçmek mümkün mü? CS:Leyla ile Mecnun hikayesine benzer yani Mecnun artýk Leyla nýn karþýsýna geldiði zaman benim bütün vücudum Leyla kesildi ve bende Leyla dan baþka bir þey kalmadý derse zaten o aþk Leyla ya duyulan aþk deðildir. Leyla da ki Hakka duyulan aþktýr. Mevlaya duyulan aþktýr. Zaten Fuzuli de mecnun

menem mevla mevla derem demiþ. Dolayýsýyla bu aþk Mevlasýna duyulan aþktýr. Aslýnda herkesin her sevdiði ve gittiði yer mevlâsýdýr fakat bu puta tapanlarýn puttaki Allah ýn ismini görememelerinden dolayý onun þekline tapmalarý gibi eksik bir sevgidir. Ýnsan mürþidini bile çok sevse ki -en doðru sevgi ve en izin verilen sevgi mürþid sevgisidir- onda bile þeklinde kaldýðý sürece puta tapmýþ olur. Dolayýsýyla putlarý kýrmak lazým. Onun hakikatine doðru ulaþmaya çalýþmak lazým. Samiha Anne burada çok güzel bir þey söylüyor, diyor ki; beni dýþarýda var kabul edersen ben ölünce üzülürsün ama benim mânâmý içine gömersen devamlý beni içinde büyütürsün ki o zaman sende hiç eksik olmam . Öyleyse burada þahýslarýn bir önemi yoktur, mânâlarýn önemi vardýr. Burada mânâya aþýk olan kiþi mecâzi aþktan Allah aþkýna geçer. Þekle aþýk olan kiþi için hayat ýzdýraptan ibarettir. MD:Aþk ta aþýrýlýk mübah mýdýr? CS: Mübahtýr. Mesela Allah namazý çok kurallara uyarak kýlmayý sever çünkü her harekette bir mânâ vardýr ama aþýðýn namazýnda kural yoktur. Allah o namazý çok sever. Mevlâna Hazretleri ben öyle namaz kýlarým ki kimse benim gibi kýlmýyordur bu dünyada der. Yani sabaha kadar bir tek sureyi okuduðum olur der. Ýþte Veysel Karani bir gece


sabaha kadar sýrf rükuda durmuþ ve rüku namazý kýlýyorum demiþ. Bir gün de sabaha kadar sýrf secdede durmuþ ve secde namazý kýlýyorum demiþ. Yani onlarýn namazlarý belki bizimkine benzemeyebilir ama bizden çok daha makbul olabilir. Aþýðýn taþkýnlýðý Allah ýn hoþuna gider ona edepsizliði hoþ görüyor. Ama edeple kýlýnan namazýn zevki de hiç kimsede olamaz. MD:Fîhi mâfih te Hz. Mevlâna diyor ki aþýklar hep inþallah derler birþey isterken, çünkü kendi acziyetlerini bilirler ve kendilerinde hiç bir güç olmadýðýný bilirler. Allah da o garip isterse diyor... buradaki aþýk maþuk iliþkisini açar mýsýnýz? CS:Tabii Allah ýn bunu söylediði kiþi artýk Hakk la Hak olmuþ kiþidir. Yani Allah kendi hakikatini görmek için bu dünyayý yarattý ve o hakikati gördüðü kiþiyi þahsiyet kabul ediyor ve onun varlýðýndan konuþan kendisi oluyor. O halde onun inþallah demesi Allah ýn zaten ben bu iþi yapacaðým demesi oluyor ve o kiþinin istemesi aslýnda Allah ýn istemesi oluyor ve dolayýsýyla Allah naz ehlidir diye bu sultanlarýn idraklerini çok sevdiði için o idrakte de tecelli ettiði için gene kendi isterse oluyor herþey. Kendinden kendine yani, baþka bir þey de yok ortada zaten... MD: Cümle alem maþuktan ibarettir, aþýk bir perdedir, zinde olan maþuktur,

aþýk ise ölüdür diyor Hz. Mevlâna... Aþýk kimdir hocam? CS:Aþýk kendi diye birisi kalmayan insandýr. Karþýsýndaki sevdiðinin kendisine ait olmasýný istemeyen insandýr. O beni sevsin diye bir derdi olmayan insandýr. Aþýk ben onu seviyorum ya ne güzel, önemli olan bu sevgiyi yaþamaktýr diyen insandýr. Aþýk aslýnda kiþiye deðil aþka aþýk olan insandýr çünkü aþk kavramý Allah ile baðdaþýr yani aþka aþýk olduðu için o aþký yaþamanýn zevkini yaþar ve o zaman da karþýsýnda o kiþi var mý yok mu artýk önemini kaybeder. Mevlâna nýn ilk devre Þems le olan iliþkisi yani Mevlâna nýn Þems te Allah ýn hakikatini görerek ona aþýk oluþu cünun devridir. Fakat daha sonra Þems yok olduktan sonra bir öðrencisi keþke Þems i biz de görseydik siz bu kadar methediyorsunuz hocam dediðinde mübarek suratlarý asýlarak benim saçýmýn her teli bir Þems kesildi, Þems i görmek isteyen bana baksýn deyiþidir gerçek aþýklýk hali... Onun için artýk bu haldeki insan için her yer güneþ kesilmiþtir baþka bir þeye bakmaz. Mecnun un Leyla nýn mahallesindeki köpeklerin ayaðýna seriliþi hürmet ediþi belki sevdiðimi bu gözle görmüþtür dediði devreler Mevlâna nýn Þems e olan aþkýnýn ilk devrelerine benzer sonra Mecnun artýk Leyla yý da görmez ben Leyla oldum artýk der... Ýþte o devir aþkýn tecellisinin, en yüksek seviyede tecellisinin devridir artýk... MD: O halde biraz da o gerçek aþýklardan bahsedelim Hocam. Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt aþkýndan biraz söz açalým..


söyleþi

cemâlnur sargut

CS: Allah benim sevdiðimi sevin diyor. Zaten elde deðil Allah ý seven insan yani Allah ýn sevdiði insan diyelim, (çünkü Allah ý seven kelimesi çok iddialý bir kelime) Allah ýn her sevdiðini sever. Mesela sen birisine aþýk olduðun zaman onun bütün yakýnlarýný seversin. Hatta ben çok iyi hatýrlýyorum orta okulda aþýk olmuþtum ve onun oturduðu koltuk diye koltuðu öperdim. Onun sevdiði her þeyi seviyorsun, her þeyden hoþlanýyorsun ve ona ait olan herþeyi seviyorsun. Allah ýn en sevdiði Peygamber ve Allah peygamberimin sevgililerini korumaya aldým diyor. Ben onlarý temizledim ve korumaya aldým diyor. Allah kendine olan sevgiyi ispatý için Ehl-i Beyt sevgisini farz kýlmýþ. Ehl-i Beyt ne demektir, önce onun üzerinde duralým. Peygamberin gönül evinin ehli demektir. Gönül evinin, yani Peygamber in hakikatinin ehli demektir. Öyleyse kim Peygamberin gönül evinin ehli ise onu sevmek insanlara farzdýr. Onun için Ehl-i Beyt aþký çok önemli bir sevgidir. Sevmemek diye bir þey de söz konusu olamaz çünkü ahlaken o kadar mükemmeller ki onlarý sevmemek için Ebu Cehil olmak lazým. Ama tabii bu dünyada Ebu Cehiller de var çok þükür ki Ebu Bekirlerin kýymeti artýyor.

MD:Peki en sevgilinin bu kadar acý çekmesi neden? CS:Bence paratoner gibidir onlar. Yani Hz. Musa nýn bir lafý vardýr Allah ým vücudumu o kadar büyük yap ki cehenneme gireyim ve orayý kaplayayým,baþkasý giremesin demiþ. Paratoner gibi acýlara talip olmuþlar. Burada iki tane sebep vardýr; birincisi onlar bizim gibi deðiller yani acýyý acý görmüyorlar. Burada Hz. Adem in ben iki eli de cemal görüyorum celal elini göremedim Allah ým demesine benziyor. Bizim acý dediðimiz þey onlar için gül bahçesidir, onlar devrin Ýbrahim idirler. Dolayýsýyla Hazret-i Hüseyin in ezeli vazifesinin, tanýnýþýnýn ve insanlýk alemi tarafýnda seviliþinin kendisinin bile bile bu kadar aðýr acýlarý talep etmesiyle alakalý olduðunu bize gösterir. Bu bakýmdan Hz. Hüseyin de Hz. Ýsa gibi acýyý çekmiþ ve bunu talep etmiþtir ve bütün çocuklarýnýn ölümünü tek tek gördükten sonra kendisi parçalanarak o mübarek baþý kesilmiþtir. Ýnsanlýk alemi bu vahþeti unutmaz. Unutmayýnca da kendi içinde zulüme hayýr demenin zevkini yaþar. Ýçimizde nerde güzellik varsa o Hüseyin dir. Aslýnda ruhumuz Hüseyin dir, nefsimiz Yezid dir. Ne zaman ruhumuz vücudumuza hakim olursa o zaman bizim Hüseyin imiz Yezid i yenmiþ olur ama ne zaman


nefsimiz vücudumuzu kýrarsa o zaman maalesef Yezid içimizde Hüseyin i boðazlýyor demektir. Öyleyse biz bu kadar dýþarda eleþtirdiðimiz bir hadiseyi içimizde yaþamayalým inþallah. MD: Ehl-i Beyt sevgisi nasýl olmalý Hocam? CS: Bu sevgi öyle bizim anlattýðýmýz gibi ben seviyorum demekle olmaz . Hocam buna çok güzel bir örnek vermiþler. Muharrem gününde Hadikatü s- Süeda okunur bütün tekkelerde. Fuzuli nin bu Ehl-i Beyt anlatan eseri muazzamdýr. Ýþte bu çok caný acýlý Kerbela yý anlatan eser okunurken adamýn biride dýþarý çýkmýþ sigara içiyormuþ. Sigara içerken bir tane simitçi gelmiþ adama ve adam simitçiye öðüt vermiþ demiþ ki neden dýþarýda simit satýyorsun girip içerde dinlesene bak koskoca þeyh Hadikatü s- Süeda okuyor. Nedir Hadikatü s- Süeda demiþ simitçi. Hz. Hüseyin i okuyor. Simitçi ne Hüseyin mi demiþ ve ölmüþ. Diyor ki Hocam yani sen bunu dinliyorum aþýðým diyip dýþarýda sigara içen adama benzeme Hüseyin mi diyip ölene benze. Buradaki ölümden kasýt þekli ölüm deðildir. Hz. Hüseyin aþký ile nefsin arzu ve isteklerini öldürmektir. Bunu yapabildiðimiz yani onlarýn yolundan gittiðimiz ve oniki imamýn ahlak ve edebine sahip olduðumuz zaman mürþid kapýsýndan, Hz. Ali nin

kapýsýndan içeri girmiþ oluruz. Çünkü o B kapýsýdýr. Yani vücudunu yok etme kapýsýdýr vücudunda kendine ait varlýk kalmama kapýsýdýr ve onun varlýðý Hz. Ali nin rabbiyet tecellisidir. Rabbiyet olmadan insanlýk olmaz dolayýsýyla Allah bizi onun manasýndan ayýrmasýn. MD: Hocam Hz. Hüseyin aþkýn celali yüzü, Hz.Hasan da cemali yüzü müdür? CS:Evet, çünkü Hz. Hasan herþeye razý o daha Hristiyanvari. Biliyorsun karýsý tarafýndan zehirlenerek öldürülüyor. O kadar yakýþýklýlarmýþ ki devrin Yusuf u gibi, yani dünyada aþýk olmayan bir tek kadýn kalmamýþ ve herkes yalvarýrmýþ ne olur beni de eþ olarak al diye. 125 tane filan eþi var Hz. Hasan ýn fakat öyle bir nur- u ilahi... Ama iþte o eþler öldürüyorlar. O öldürüleceðini biliyor ve razý. Rengi de ezelden sarý. Hz. Peygamber Hz. Hasan ý çok severmiþ. Onda herhalde kendi yumuþaklýðýný cemalini görüyor. Fakat hep Hz. Hüseyin i desteklemiþ. Bu iki çocuk cennete girdiði zaman cennet cennet olacak demiþ. Onlarý sevmek beni sevmekle ayný þey demiþ. Ama Hz. Hüseyin deki celâli tecelli olmasa zulüm yok olmaz. Onda Rab tecellisi var, öðreticilik var. O olmasa Peygamberin cemali idrak edilemez. Onun için biz islam olmakla Hüseynî olmak ayný þey deriz. MD: Allah razý olsun hocam..


muharrem-i þerîf hakkýnda... sâmiha ayverdi

Muharrem ayý, eski hicrî veya kamerî dediðimiz ayýn hareketine göre hesap edilen aylardan ilkidir. Bu bakýmdan muharrem ayýnýn birinci günü bizim yýlbaþý diye bildiðimiz hârika bir geleneðimiz teþekkül etmiþtir. Ama bu son 50 60 sene içinde unutulmuþtur. Muharrem'in birinde büyükler tarafýndan bereket parasý verilirdi. Bu âile arasýnda olduðu gibi, derviþan arasýnda da olabilirdi. Bu hem yeni bir senenin muhâsebesi, eski senenin yeni bir sene ile karþýlaþtýrýlmasý, hem de yeni senede kazanýlacak hayâtýn her yönden bereketli olmasýnýn ilk tembihi idi. Çünkü hayat çok kazançlý olabilir ama, bereketli olmayabilir. Hayat çok sýhhatli geçebilir ama, sýhhatinin bereketi olmayabilir. Çok mutlu gülerek eðlenerek geçmiþ bir hayat olabilir amma, hiç amma hiç bereketi olmayabilir. Mühim olan maddî ve mânevî rýzkýn bir arada yürümesidir. Bereketin bizde ifâde ettiði mânâ : 1. Mutlaka hayýrlý olmasý, 2. Faydalý olmasý, 3. Allah'tan gelir olmasý.

Yâni Allah'tan geldiðinin idrak edilmesidir. Haram, iþe karýþmayacak. Bu rýzýktan hem faydalanýlacak, hem de faydalandýrýlacak. Ömür ve sýhhat için de bu böyle. Böylece bereketli olup hayýrlý iþlerde kullanýlacak. Aksi halde yaþanmýþ hayat, diðer canlýlarýn yaþadýðý hayattan farksýz hâle gelir. Burada þunu belirtmekte fayda var. Biz de yeni yýlý elbette kutlarýz. Ama bir hafta boyunca noeli kutlamak þeklinde deðil. Öyle olursa týpký Kurban Bayramý'ný bir Hýristiyan ýn kutlamasý gibi abes olur. Gayet tabiî ki, buna karþý çýkýlýr. Ama kabul ettiðimiz takvim yýlýnýn ilk gününü kutlar, onun muhâsebesini yapabiliriz. Muharrem ayýnýn ikinci önemi peygamberler târihi açýsýndan ortaya çýkar. Meselâ bu ayda Hz. Adem'in cennetten çýktýktan sonraki tövbesi, ilk defa kabul olunmuþ, Hz. Yunus balýðýn karnýndan, Hz. Ýbrâhim ateþten kurtulmuþtur. Hz. Mûsa'nýn Mýsýr'dan çýkmasý ve Hz. Nuh'un tufandan kurtuluþu da sayýlabilir. Peygamber Efendimiz Medîne'yi teþrif ettikleri zaman Medîne'de Yahûdiler var ve onlar Muharrem'i çok iyi biliyorlar. Muharrem'in onuncu günü oruç tutuyorlar. Müslümanlar Peygamber Efendimiz'e


Kur an-ý Kerîm'de Nuh ile ilgili âyetler olduðunu. Nuh Peygamber'le alâkalý olaylarýn anlatýldýðýný, bu sebeple Muharremde oruç tutmak istediklerini söylüyorlar. Hz. Peygamber: Tutulabilir, fakat Yahûdilere benzememek þartý ile. Yâni ya 9-10 da, ya da 10-11 inci günlerde iki gün oruç tutabilirsiniz buyuruyorlar. Daha sonra Yahûdilik, Siyonizm ortaya çýkýyor. Onun maskesi hâline gelen masonluðun, bütün Ýslâm alemine, özellikle Osmanlý Ýmparatorluðu'na verdiði zarârýn, her Türk münevveri tarafýndan, bilinmesi gerekiyor. Bunlar bilinmeden bugünün yaþayýþýný deðerlendirebilmek mümkün deðil. Çünkü bugün çocuklarýmýzýn çoðu hem de en kabiliyetlileri mason teþkilâtlarýna kaydediliyor ve bunlar insanlýk adýna yapýlýyor. Tasavvuf terimlerini çok ince kullanarak insanlýk, sevgi, herkese saygý, hiç kimseyi küçük görmemek ve herkese yardým adýna gençlerimizi kandýrýyorlar. Meselâ yeni mezun gençlere câzip iþ teklifleri ve parlak mevkiler ile yaklaþýyorlar. 33. dereceye geldiklerinde boyunlarýna haç takýyorlar ve kurtuluþlarý asla mümkün olmuyor. Peygamber Efendimizin, muharremin 10 uncu gününden sonra günlerinizi bereketlendirin ailenizin rýzkýný arttýran

þeklinde bir çok hadisleri vardýr. Ama Ýslâm tarihi noktasýndan 10 muharremde özellikle Ehlibeytin, Peygamber soyuna saygýsý olan insanlarýn çok acýklý bir hadise ile karþýlaþtýklarým görüyoruz. 10 Muharremde Hz. Hüseyin Efendimizin þehâdeti var. Hz. Hüseyin Efendimizin, kâinat istese de kýlýna bile dokunulmazdý. Ama ilâhî takdir ile ortaya çýkmasý gerekli hâdiselerden biri. Ancak bizim bundan alacaðýmýz ve bütün nesillerin alacaðý dersler var. Onun için de Ýslâm târihi ile berâber Türk târihini çok iyi bilmek lâzým. Çünkü geleceðin anahtarý geçmiþte gizlidir. Bu anahtarý almadan doðru adým atmak mümkün deðildir. Hele bugünkü madde ve teknoloji ile insanlarýn aldandýðý ve aldatýldýðý bir devrede. Ýnsanlýðýndan çýkmýþlarýn arasýnda yaþarken, geçmiþin anahtarlarýna sâhip olmadan gelecek hakkýnda fikir sâhibi olmak mümkün deðildir. Ýslâm, târihi açýsýndan biliyorsunuz Peygamber Efendimiz Hz. Îsâ gibi bir peygamber deðildir. Hz. Îsâ zulüm altýnda sâdece zulme boyun eðmeyi öðretmiþtir. Baþka yapacak bir þeyi yoktu. Ýlk zamanlarda biri sana tokat atarsa öbür yanaðýný da çevir demek mecbûriyetinde idi. Çünkü insanlarý yakýyorlardý. En basit eðlenceleri bugün arkeolojik kazýlarda bulunup


medeniyet eserleri diye ortaya çýkarýlan arenalarda, zavallý köleleri günlerce aç býrakýlan vahþi hayvanlara parçalattýrmaktý. Bir insaný haç þeklindeki aðacýn üzerine yatýrýyorlar, ellerinden, ayaklarýndan ve göðsünden çiviliyor sonra aðacý havaya dikiyorlardý. Bunu o kadar ustalýkla yapýyorlardý ki, damarlarý deliyorlar, insanlarý yavaþ yavaþ kan kaybettirerek öldürüyorlardý. Ama dünyâya sorarsanýz Grek, Roma ve sonra batý medeniyeti vardýr. Dünyânýn en vahþi kabilelerinde bile böyle zulüm yoktur. Peygamber Efendimiz Asr-ý saadette geldikleri zaman bütün Peygamberlerin ana vasýflarýný üzerinde toplamýþ en büyük insan olarak geldi. Onun için de sâdece dînî yol gösterici deðil ayný zamanda devlet baþkaný idi. Devlet kurmuþtu, ilk anayasayý Peygamber Efendimiz yaptý ve uyguladý. Bu hukukî bir anayasa idi. Yahûdi, müþrik ve Müslümanlar arasýnda üçlü bir þekilde tatbik edilmiþtir. Asr-ý saadet, her þeyin vahiy ile halledildiði, her müþkülün Peygamber Efendimiz'e sorularak çözüldüðü, hiç kimsenin de itiraz etmediði huzur içinde yaþanan bir devirdi. Harp var, þehitler var,

iþkenceler vardý. Ama Müslümanlar da mevcuttu. Çünkü ikilik ve nifak yoktu. Peygamber Efendimizin irtihallerinden hemen sonra, Hz. Ebu Bekir büyük þahsiyeti ile kargaþayý örtüyor. Arkadan Hz. Ömer devri, tam bir fütuhat devri. Çölde yaþamýþ insanlarýn eline altýn ve ülkeler yaðýyor. Hz. Ömer altý milyon kilometrekarenin tek hâkimi. Bütün Arap Yarýmadasý'na hükmediyor ve tek elbisesi var. Harp ganîmeti olarak gelen elbise hakký ile oðluna elbise yaptýrýyor. Hz. Osman son derece iyi niyetlidir. Ama idâreci deðildir. Ýstismar edilir. Muâviye vahiy kâtibi olacak kadar akýllý bir adam. Günde elli vakit namaz kýlýyor. Bunu Hz. Peygamber'e söylediklerinde "Beþ vakit kýlsýn, sonunda býkar" buyuruyorlar. Ýfrata varan her hâdise piþmanlýkla sonuçlanýr. Onun için derler ki, birine borç vereceðin zaman arkasýný aramayacaðýn kadar ver. Sonunda Hz. Osman þehit edilir. Hz. Osman'ý þehit edenler arasýnda sahâbe çocuklarý da vardýr. Hz. Osman'ý kapýda Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz korumaktadýrlar. Lâkin Hz. Osman'ý damdan girerek þehit ederler. Hz. Osman'ýn þehâdetinden sonra ortaya üçlü bir Ýslâm çýkar. Bugün maalesef otuz türlüsü var. Bugünü


deðerlendiremezsek geçmiþi anlatmanýn hiç faydasý yok. Bu üçlü Ýslâm anlayýþýndan birincisi gerçekten saf Müslümanlar. Peygamber Efendimizin getirdiði Ýslâm'ý yaþayan Hz. Hüseyin'in etrâfýnda toplanan Mekke ve Medîneliler. Ýkincisi, Hâriciler, yâni Bedevîler, inanmýþ ama, îmânýný bildiði ile takviye edememiþ insanlar. Bunlar her þeyi sâdece ilk cümlesi ile anlayanlar. Namaz kýlmayan adam kâfirdir diyor ve Ýslâm adýna kafasýný kesiyor. Üçüncüsü, Muâviyenin etrâfýnda toplanan Ýslâm ýn ilk devirlerinde çok fedâkâr davranan, bunun nîmetlerinden biz de istifâde edelim, saltanat paraya tâbi olacak, bunu bileðimizle hak ettik diyen ve hýzla maddeye yönelen bir grup. Bu iki grup arasýndaki mücâdele, Peygamber Efendimizin Hz. Ali hakkýnda söylediði bütün hadisler bilindiði, Allah'ýn aslaný olarak bütün Ýslâm tarihinde Hz. Ali'nin yeri belli olduðu halde Muaviye'yi büyük bir grup destekledi. Hz. Ali Sýffin'de savaþý kazandýðý halde Kur an-ý Kerîm sahifelerini mýzraklarýnýn ucuna takýp, Kuran-ý Kerim için harp ediyoruz diyerek karþý tarafý tesir altýnda býraktýlar. Daha sonra Hz. Ali Efendimiz'i Hâriciler üç tâne katil tutarak þehit ederler. Hâricilerden biri Muâviye'yi biri Hz. Ali'yi, diðeri hakem olan Amr'ý öldürecekti. Muâviye sabah namazýna

gitmediði için kurtulur. Hz. Ali namaza giderken, evdekilerle helâlleþir ve zehirli bir kýlýçla þehit edilir. Hz. Ali'yi þehit eden Ýbn-i Mülcem bir kabîle reisidir. Hz. Ali halîfe olduðunda herkes hediyeler getirir. Ýbn-i Mülcem murassa kýlýcýný getirir. Hz. Ali bütün hediyeleri kabul eder amma bu kýlýcý almaz. Benim þehadetim senin elinden olacak bu kýlýcý alamam buyurur. Adam kafamý kes ben böyle bir kadere âlet olmayayým diye yalvarýr. Bunu anlata anlata paranýn câzibesine kapýlýr ve Hz. Ali Efendimiz'i vurur. Hz. Ali'den sonra Muâviye Þam'da duruma tamâmen hâkim olmuþ. Hz. Hasan hilâfetten feragat ettiði halde iktidar hýrsý ile onu zehirlettirmiþtir. Geriye bir tek Hz. Hüseyin kalmýþtýr. Bütün Peygamber evlâdý da yetmiþ küsur kiþi. Hiç bir hilâfet iddiasý yok. Hatta kendisine halîfe olarak uymak isteyenleri kabul etmiyor. O zaman Muâviye ölmüþ yerine Yezid geçmiþtir. Yezid "Ne olursa olsun Peygamber çocuðudur, benden üstündür" diye Hz. Hüseyin'i öldürme karârý alýr. Hz. Hüseyin, yanýna hiç silâh ve asker almamak þartýyla yalnýz âile efrâdý ile, bugünkü Irak'ta bulunan Kûfe'ye doðru konuþup anlaþmak amacýyla yola çýkarlar. Hz. Hüseyin'e "Yezid'in babasýna güvenilmezdi, Yezid'e hiç güvenilmez" derler. "Bilirim ama kaderimin îcâbýdýr, gitmemezlik edemem" der.


Yetmiþ iki silâhsýz insan Irak topraklarýnda "belâ topraðý" denen yere geldiklerinde yirmi bin kiþi tarafýndan çevrilirler. Ýki taraf da Müslüman; ezan okuyor, namaz kýlýyorlar ve savaþýyorlar. Yetmiþ iki kiþi akla gelmez zulümlerle karþýlaþýyor. Bunlardan biri Ali Ekber, Hz. Hüseyin Efendimiz'in büyük oðlu. Ali Ekber atýna biner yirmi bin kiþiyi yarar, elindeki kýrbayý doldurur. Kýrbayý delmek için ok atarlar. Kýrbayý korumak için saðýna aldýðýnda teber denilen balta ile sað kolunu, sol koluna aldýðýnda sol kolunu keserler. Diþleri arasýna alýp geri dönmek istediðinde kýrbayý delerler ve kan revan içinde döner, bir damla su içmemiþtir. Hz. Hüseyin Efendimiz atýndan düþmüþ perîþan ve susuz bir halde. Âile efrâdý yok olma tehlikesi içinde feryat ediyorlar. O sýrada biri gelip Hz. Hüseyin Efendimiz'i vurup vaat edilen parayý almak ister. Hz. Hüseyin : -Elini günâha bulama der. Adam birden uyanýr. Bu halde bile benim iyiliðimi düþünen çok büyüktür Beni affet der, elini öper ve mücâdele etmek ister. Mücâdelede yirmi - otuz ok yarasý alýr. Hz. Hüseyin Allah yaptýðýný görür der ve þahadetini teslim eder. Ýnsan son anda kurtulur mu kurtulur.

Yeter ki, büyüðe hizmet etmeyi becerebilsin. Daha sonra diþleri öne fýrlamýþ týpký bir hayvaný andýran insan, Hz. Hüseyin Efendimiz'i þehit eder. Bütün erkekler yok edilir. Sâdece beþikteki Zeynel Âbidin kurtulur ve Ehlibeyt sülâlesi oradan devam eder. Bize göre bu bir takdîr. Îtiraz etmeyiz. Lânet etmekle de vakit geçirmeyiz. Önemli olan ibret alabilmektir. Bu devirde de Hz. Hüseyin ve Muâviye vardýr. Önemli olan sen hangi noktadasýn? Ýnsanýn nefsânî arzularý çalýþmasýna, vatanýna olan hizmetine mâni olacak noktada aðýr basýyor mu? Ýçimizdeki Hüseyin çalýþma, hizmet aþkýdýr. Her türlü güzellik, doðruluk Hz. Hüseyin'dir. Kendimize âit arzu ve isteklerimiz, kinimiz, gururumuz, Muâviye'yi temsil eder. Hangi yöndeyiz? Ýnsan senelerce Muâviye'ye küfredip onun ordusunda kalmýþ olabilir. Allah bizi bundan korusun. Fuzûlî'nin eseri olan "Saadete Ermiþlerin Bahçesi"nde þöyle anlatýlýr : Rivâyete göre Hz. Hüseyin doðduðu zaman Cenâb-ý Hak tarafýndan Cebrâil iki vazife ile Hz. Muhammed'e gönderilir. "Git Resulümü bu doðan çocuktan ötürü tebrik et ve sonra þehitlik için baþ saðlýðý dile! Cebrail Hz. Muhammed'e önce tebriklerini sonra tâziyesini bildirir.


Hz. Muhammed hayretle: -Ey Cebrâil kardeþim. Kutlamanýn sebebini anladým ama hangi þehit için baþsaðlýðý diliyorsun? Cebrail cevap verir: -Bu mazlumu senden sonra Kerbelâ çöllerinde cefa kýlýcý ile þehit edecekler. Hz. Muhammed bu haberi alýnca aðlamaya baþlar. Yanýnda Allah aslaný Ali vardýr. Hemen ellerine kapanýp sorar: -Ey güzeller güzeli. Niçin mübârek gözlerinden yaþlar iniyor? Hz. Muhammed aldýðý haberi can kardeþi Ali'den saklamadý, olduðu gibi anlattý ki þimdi Allah aslaný da aðlýyordu. Bu sefer kadýnlar sultaný Fâtýma sordu : -Ya Ali seni böyle sel sel aðlatan nedir? Hz. Ali, Resûl'dan dinlediðini Fâtýma anamýza olduðu gibi anlatýr. Hz. Fâtýma gözlerinden inen yaþlarla aziz babasýnýn önüne diz çöker.

-Babam, babam! Ali'nin senden öðrenip bana anlattýklarý nedir? Hz. Muhammed boynunu büktü: -Bana da Cebrâil anlattý!.. -Yâ Resul bu iþ ne vakit olur? Resul cevap verir: -Benden, senden, Ali'den ve Hasan'dan sonra. Hz. Fâtýma, iyi ama diye kendi kendine sordu? Bu musîbet vukua geldiðinde benim mazlumum için kim tâziyette bulunsun? Rivayet ederler ki bu suale hatiften þöyle cevap gelir: -Ey kadýnlarýn en güzeli ve en azîzi! Âhir zaman ehlinden. Peygamber soyuna baðlý olanlar senin oðluna, kýyamete kadar aðlayacaklar. Evet Müslümanlýkta mâtem yoktur. Ama Hz. Peygamber torununa ve hânedan soyuna yapýlan zulümlerden, çektikleri sýkýntýlardan dolayý, hürmeten 1 Muharremden 10 Muharreme kadar bol su harcanmaz, temizlik, çamaþýr, banyo gibi iþler yapýlmaz, yeni bir þey alýnmaz, hediyeleþilmez, düðün ve eðlence yapýlmaz.


Kenan Rifâî Sohbetler inden... -"Dün dedim ki: Haydi çocuklar bir sandala binelim de Göksu'ya gidelim!" Herkes hayretle, aman Efendim, celâli cemalle bir bilenler için güzel ama, bizim tahammülümüz zayýf... bu soðukta nasýl olur, dediler. Öyle demeyiniz, dedim. Kýþ, yâni celâl dediðimiz bu mevsim, bir sýnýf halk için yâni servet ve kudret sahibi zümre için bir nevi eðlence ve zevk zamanýdýr. Zîra evlerinden, kürklerinden otomobillerine kadar her þeyleri hazýr ve her taraflarý sýcaktýr. Onlar bu mevsimde de zevk ve eðlencelerine devam ederler. Halbuki zenginlere zevk ve sefa olan kýþ, fakirler için sefalet, yokluk ve ölüm mevsimidir. Neden? Çünkü bunlarýn o celâle karþý korunacak iktidarlarý yoktur. Yâni mücehhez deðillerdir. Ýþte servet-i aþký olan kimseler için de celâl, aynen böyledir. Celâl onlara bir nevi zevk-i diðer olur. Aþktan yoksul fakir halliler için ise ölüm ve helak olur, dehþet ve ýztýrap olur. Halbuki aþk ganîsine celâlden korku yoktur. Nasýl ki Bâyezîd-i Bistâmî: "Allah'ým benimle olunca, cehennemde de olsam, cennet zevkini duyarým! buyurur.' Bu konuþmadan bir gün sonra bizi çaðýrýp yaz ve kýþ yapraklarýný muhafaza eden bir defne aðacýný göstererek: -"Ýþte kahýr ve lutfun ikisine de ayný zamanda mazhar olan bir numune... Yâni kýþta da yazda da ayný taraveti muhafaza eden bir güzellik!" dedi.



derleme

yavuz celep

Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim/sevdim, bu nedenle mahlûkatý yarattým hadis-i kudsîsi üzere varlýðýn varoluþ sebebi sevgidir. Allah kendi güzelliðini, kendisine aþikâr etmek için mahlûkatý vücûda getirmiþtir. Âdem, bu vücûda konulan göz mesâbesindedir. Hakk ýn tüm isim ve sýfatlarý ile kendisinden tecellî ettiði varlýk Âdem'dir. Hz. Ýbnü l Arabî, Hakk ýn müþâhede edilmesinde etken ve edilgen olmak üzere iki açýdan bahseder. Buna göre Hakk, hem etken hem edilgen tarzda olduðu takdirde kemâli ile müþâhede edilebilir. Halbuki Âdem yaratýlmýþ olmasý bakýmýndan edilgendir. Dolayýsýyla Âdem'in Hakk'ý yetkin þekilde müþâhede edebilmesi/Hakk ýn Âdem gözü ile kendisini yetkin þekilde müþâhede edebilmesi için Havva yaratýlmýþtýr. Hakk, ancak kadýn aynasýnda yetkin þekilde müþâhede edilebilir. Zîrâ kadýn, Hakk ýn yaratýcýlýðýnýn tecellîgâhýdýr. Bununla birlikte kadýn, erkekten yaratýlmýþtýr ve onun bir parçasýdýr. Yani yaratmanýn ilk mahalli, Âdem'dir. Âdem in, kadýnýn sûretinden/cinsiyetinden baðýmsýz olarak onu kendi nefsinde müþâhede etmesi gerektir ki Hakk ýn

yaratýcýlýðýný/etken yönünü, bütün oluþunu idrak edebilsin. Erkekten meydana gelmesi açýsýndan kadýnýn erkeðe yöneliþi de, parçanýn bütüne olan özlemi olarak nitelendirilebilir. Kâinattaki tüm cinslerin birbirine olan iþtiyâký, yaradýlýþ gereðince, aþk üzeredir. Þöyle ki; hadiste belirtildiði gibi, Hakk bilinmek istemiþtir. Her þeyin zýddýyla bilindiði gerçeðine göre, cümle mevcûdât kendi varlýðýný aþikâr edebilmek için birbirine ve zýddýna kuvvetle çekilmektedir. Bu çekiliþ, aþk denilen aþýrý isteðin mevcâdlarda zuhur etmesi ile baþlar. Þu halde her cins kendisine, yani kendisinde bulunan Hakk'a ulaþmak için aþk ile avlanýr. Ahmed er-Rifâî Hazretleri buyuruyorlar ki; Aþk, av âletidir. Hak (Onun þaný yücelsin) Hazetleri onunla vefâ ve sevgi sâhiplerini avlar. Hz. Sadreddin Konevî, Allah' ýn elVedûd ismi için þu tanýmý yapmýþtýr: Velilerini seven, velilerinin de kendisini sevdiði, onlara muhabbet eden ve onlarýn da kendisine muhabbet ettiði kimse demektir. Sevgi, Hakk' tan halka ve halktan Hakk' a iki yönde, farklý þekillerde tezâhür eder. Halk yönünden bakýldýðýnda sevginin dört hali vardýr; hevâ, hubb, vüd ve Aþk. Hevâ; sevginin kalbe ilk düþüþ halidir.


Sevgi; herhangi bir þeye karþý gelip geçici bir heves mâhiyetinde olduðu takdirde bu isimle anýlýr. Hubb hâli, hevânýn Allah' tan baþka herþeyden arýndýrýlmasý, temizlenmesi ve ilginin ona yönlendirilmesidir. Daha sonra Vüd gelir ki, bu hâlde sevgi ya da istek sâbit ve devamlý olur ve kalbe yerleþir. Bundan sonra zuhûr eden ise Aþk' týr ki, seveni sevgisinden baþka herþeyden alýkoyacak þekilde kalbi kuþatmasý demektir. Ýbnü'l Arabî aþk için, Sevgi, insaný bütünüyle kuþatýp, sâhibini sevdiðinden baþka herþeye karþý kör yaptýðýnda ve bu hakikat, bedeninin bütün parçalarýna, kuvvetlerine ve rûhuna iþlediðinde, kanýn damar ve ette akmasý gibi aktýðýnda, bütün eklemlerini titrettiðinde, varlýðýyla birleþtiðinde, beden ve ruh olarak bütün parçalarýný sardýðýnda, ve artýk o kiþide baþka bir þeyi sýðdýracak bir nokta kalmadýðýnda, iþte bu durumda sevgi Aþk diye isimlendirilebilir demiþtir. Böylece anlaþýlýr ki, sevgi/muhabbet, hakikatte tek bir duygudur. Bu duygu tecellî sahnesinde, her bir tecellîgâhda farklý bir tavýrda meydana çýkar. Yani görünürde kim olursa olsun, bütün sevgilerin kaynaðýnýn Allah'tan gelmesi hasebiyle seven yalnýzca Allah' týr. Âlemde varolan herþeyin Hakk'ý yansýtan perdeler olmasý hasebiyle, perde ardýnda sevilen de yalnýzca Allah' týr.

Hakk'ýn halka olan sevgisi ise kaynak ve bütün olmasý açýsýndan tek þekildedir. Varolan her þey, O' nun isim ve sýfatlarýndan müteþekkildir ve isim ve sýfatlar zât ile ilintilidir. Dolayýsýyla O her ismini ve sýfatýný deðiþme ve bozulma olmadan sever. Nitekim Abdülkerîm Cîlî buyurmuþlar ki; Hak Tealâ kendisinin zâhir olmasýný sevdi. Zuhur ise ancak mazharlarda gerçekleþti. Hak mazharlarýný bu yüzden sever. Hak, mevcûd olan herþeyi mazharlarý olmasý sebebiyle sever fakat þu unutulmamalýdýr ki, Allah sonsuzdur. Mevcûd mazharlar dahi O'nun sonsuz güzelliðine kâfi gelemez. Dolayýsýyla sevildiði için varlýk âleminde vücûd bulmuþ olmasýna raðmen her mazhar yokolmak ve yerini bir yenisine býrakmak zorundadýr. Kur'an-ý Kerim'de iþaret olunduðu üzere O her an yeni bir yaratmadadýr. O'nun sevgisi, kendisine aynalýk etmesi için olmayan birþeye vücûd giydirip onu varlýk aleminde görünür kýlmasýnda da, o þeyi, ayna olduðu ismi bir baþka mazharýyla ikame ederek perdelemesinde de cebrîdir ve süreklidir. ----Ýbnü'l Arabî Sözlüðü, Suad El-Hakîm, Kabalcý Yayýnevi

Seyyid Ahmed er-Rifâî, Ken'an er-Rifâî, Cenan Eðitim Kültür ve Saðlýk Vakfý Neþriyatý Esmâ-i Hüsnâ Þerhi, Sadreddin Konevî, Ýz Yayýncýlýk Hakîkat-i Muhammediyye, Abdülkerîm Cîlî, Nefes Yayýnlarý Kur'an-ý Kerim, Rahmân Sûresi, 29. Ayet Derleyen: Yavuz Celep


Aþk Bir hece Çýkardýðý þýrýltý sesi heyhat, Sudan deðildir... Dökülmüþ nazenin sevgili kanlarýnýn Asýrlarca pýhtýsýz taze selidir...

Hümânur Baðlý



pervâneler þem a yanar

Mevlâna Hazretlerinin ateþi bilmek isteyen üç pervâne hikâyesini çoðumuz biliriz. Birinci pervâne ateþi görür, diðeri ise ona o kadar yaklaþýr ki neredeyse kanatlarý zarar görür sýcaklýðýndan. Üçüncü pervâne alevin içine dalar, onunla bir olur ve o da ateþ olur ve yanar. Diðer iki pervâneye anlatacaðýný yanarak anlatmýþ, ateþin hakîkatini de yalnýz o öðrenmiþtir bu muhteþem hikâyede. Aþký bilenimiz azdýr. Etrafýmýzda duyduklarýmýzdan, gördüklerimizden onun hakkýnda az çok fikrimiz vardýr. Âþýk olan yemeyi içmeyi bile düþünemez. Genelde aklý beþ karýþ havada gezer. Ýþini þaþýranlara âþýk mýsýn? diye sorarlar. Aþkýn þiddetiyle insan saðlýðýný yitirir; kimi zaman kilosunu, kimi zaman da aklýný kaybeder. Âþýkýn þiârý bir tür yokluða doðru gidiþtir. Mecnun un hikâyesinde olduðu gibi: O da Leylâ ya âþýk olmuþtur. Mecnun un, yani deli nin adýnýn Kays olduðu dahi bilinmez. Kays kendini Leylâ da eritmiþtir. Onun kim olduðu çok önemli deðildir. Asýl olan Leylâ dýr. Aþk diðer insanlara yaptýðý gibi Kays ý da yokluða doðru götürmüþ, adýný bile unutturmuþtur. Bunlarý düþünürken Hz. Mevlâna nýn hikâyesindeki pervânelere benzettim kendimi. Ateþe çok yaklaþýp da ateþin büyüsüne kapýldýðýmda, ya da kanatlarým zarar gördüðünde âþýk olduðumu düþünmüþtüm. Eþime karþý hissettiklerim, hikâyedeki ilk iki pervânenin tecrübesine benziyordu meselâ. Çoðu insanýn karþý cinse hissettiði bu duygular bu iki safha ile karþýlaþtýrýlabilir. Bu dünyadaki bir nesneye duyulan aþk, bu iki pervânenin bildiklerinden fazlasýný öðretemez. Çünkü yanýp ateþ olup da hâlâ


bu dünyadan olmak vâki deðildir. Yalnýz, Hz. Yunus Emre nin söylediði gibi, kimi zaman Leylâ, Leylâ derken, Mevlâ bulunur . Aþkýn içindeki sýr da buradadýr. Çoklarýný tenzih ederim, fakat insan Allah, Allah derken dahî aslýnda Leylâ, Leylâ diyordur. Kendi aklýnda kurguladýðý bazý sýfatlarý, Allah adýna yakýþtýrýp, sonra da Allah a âþýk olduðunu düþünür kiþi. Aslýnda bu putperestliðin en üst safhasýdýr. Kendi aklýnda yarattýðý mâbuduna duyulan aþk, bir heykel yapýp önünde eðilmekten çok da farklý deðildir. Bu aþk istediði kadar þiddetini arttýrsýn, insaný Allah ýn zâtýný bilmeye vardýramaz. Allah ýn zâtýný yalnýz O bilir. Bu sebeple ilâhî aþk da ilk safhalarda Kays ýn Leylâ ya duyduðu aþktan farklý deðildir. Bununla beraber, Ýbn-i Arabî Hazretleri putperestliði dahî Hakk a giden yollardan saymýþtýr. Ýster taþtan bir heykel, ister Allah ýn ism-i Celâl i olsun, tapmak hakikat yolculuðunun baþlangýcýdýr. Ýnsân-ý Kâmil de böyle bir aþkla sevilir. En baþta idrak neye el veriyorsa tasavvurdaki mâþuk da odur. Saçlar, sakallar, gözler, bakýþlar, sözler sevilir. Fakat Ken an Rifâî Hazretleri nin söylediði gibi, bunlarýn hiçbiri zat deðildir. Âþýk bunlarýn hakikati olan Allah ý düþünerek secde etmelidir. Gerçek secde ise hiç olabilmektir. Bir kadýn ya da erkeðe duyulan aþktaki en büyük tehlike, kiþinin aslýnda kendi nefsine tutulmasýdýr. Aþkýn nesnesi kiþinin benliði olunca, böyle bir sonsuz döngüde hiç olmak imkânsýzlaþýr. Bu yüzden en güzel Leylâ, kiþiyi bu tuzaktan mutlak sûrette korumaya alan mürþid-i kâmildir. Karþý cinsten birini severek de hiç olabilmiþsek, üçüncü pervânenin menziline varmýþýz demektir. Bizim yapabileceðimiz, aþk ateþinde yanmaktýr. Yanýp aþka dönüþtüðümüz zaman, gerçek mâþuk ortaya çýkar. Kays, Mecnun olur, Leylâ da Mevlâ Gökhan Çalýþkan


caným aþkým maydonoz... rana çalýþkan

Caným aþkým maydanoz,

Sayýsýz sýrlarýndan sadece birkaçýný biliyorken ne kadar muhteþem olduðunu anlatacak kelimeleri nasýl bulabilirim? Kendini benimle paylaþmakla ne kadar büyük bir cömertlik yapýyorsun, sana ve seni bana getiren herþeye sonsuz müteþekkirim. Senin azametini anlamakta ne kadar acze düþsem de bildiklerim sana sonsuza dek baðlanmam için kâfi. Eðer yeteri kadar biliyor olsaydým bile hayatým seni övmek için yeterli olmayacaktý. Yetersiz kaldým. Ne olur affet. En baþta böyle deðildi. Nerede görsem senden kaçýyordum. Salata, zeytinyaðlý, ana yemeðin üzerinde süs... Ýnsan içlerine seni katarak güzelim yemekleri mahvetmeyi neden ister? diye düþünürdüm. Her lezzetten öne çýkan, dikenli, insana gýna getiren bir þey... Sen olmasan aðzýmý tatlandýracaðým tüm lezzetleri bastýrýp hepsinin önüne geçtin. Herþeye maydanoz olmak deyimi hakkýndaki hislerime çok güzel tercüman oluyordu. Heryerde oluþun bana hiç hoþ gözükmüyordu. Ama ne yazýk ki heryerdeydin iþte. En azýndan seni asla buzdolabýma koymayacaðýmý, doðrama tahtama

hiçbir zaman deðdirmeyeceðimi ve piþirdiðim hiçbir yemeðin üzerine seni serpiþtirmeyeceðimi bilmekle kendimi rahatlatýyordum. Seninle hiçbir zaman dost olmayacaktým ben. Tabii baþkalarýnýn senden hoþlandýklarýný ve hatta seni sevdiklerini biliyordum ama onlar sadece sana alýþmýþlardý ve sensiz bir hayatýn ne kadar özgür olacaðýndan bîhaberlerdi. Hani bazen bir arkadaþýn bir arkadaþýndan övgüyle bahseder ama uzaktan o sana hep sýkýcý ve kaba gelir. Ýþte sen o arkadaþýmýn arkadaþý gibiydin. Seni tanýdýðýmý zannettiðim için seni çekiþtirebileceðimi zannediyordum. Çok þükür iþler deðiþti. Bir gün bir arkadaþýma uðramýþtým. Bana ne içeceðimi sordu. Kendisi çok katý bir diyette olduðu için maydanoz çayý içmek zorunda olduðunu söyledi. Tabii ki ben o katý diyeti yapmadýðým için buna dayanmak zorunda deðildim ve baþka bir þey içebilirdim. Garip bir þekilde merakým uyandý. Belki de bir çay tiryakisi olmadýðýmdan ben de maydanoz çayý istedim. Bana ince belli bir bardakta ikram edildin. Açýk parlak yeþil bir elbisenin üzerinde ince bir sap ve zarif yapraklarla süslenmiþtin. Bir bakýþta anlamýþtým. Daha ilk yudumda yýllardýr lezzet dünyamdaki eksik parça


olduðuna emin olmuþtum. Seni bunca yýldýr nasýl da inkâr etmiþtim? Keþfedilmeyi bekleyen güzelliðini nasýl olmuþtu da farketmemiþtim? Seni bu rastlantýyla tanýdýktan sonra sýkýcý olduðunu düþünmemin nedeninin söylediklerinin tamamýný dinlememiþ olmam olduðunu gördüm. Kaba davranmýþtýn çünkü birileri bunu haketmiþti ve insanlar saðýr olduðu için sesini yükseltmen icâb etmiþti. Önyargýlarým yüzünden kendini kötü hissettiðini düþünmüþ olsaydým ayaklarýna kapanýrdým. Ama bir câhilin kale almamasý seni ne kadar etkilemiþ olabilir ki? Sen sadece bir gün hazinelerini sakladýðýn sandýðýn anahtarýný bulup açmamý ve gözlerimde parlayacaðýn günü bekledin sabýrla.

tabaðýn kenarýnda kalmýþ küçük bir yapraðýný çabucak kapýveriyorum. Niye onu benden ayýrýyorlar? diye düþünüyorum. Maydanozun (þifâlý bitkiler ansiklopedimde yazýlanlara göre) mükemmel bir C vitamini, folik asit ve demir kaynaðý olduðunu bilmiyorlar mý? Kýzartýlmýþ yemeklerin kansere yolaçan zararlarýný azalttýðýný bilmiyorlar mý? Yunanlýlarýn ve Romalýlarýn 2500 yýldan beri onu sinir sistemini uyaran ve mideyi rahatlatýcý bir ilâç olarak kullandýklarýný bilmiyorlar mý? Bu kadar uzun zamana dayanan ne kadar güzel bir iliþkimiz var. Benden ayrý büyüyen birþeyi sindirebilmem ne kadar mükemmel bir þey. Tadýnýn, görünüþünün ve kokusunun güzelliðini bir yana býrakýn, bir de hücreleri içimde parçalanarak benim hücrelerime hazineleriyle þifa veriyor. Belli ki sende de benim anahtarým var.

Zümrütler senin yapraklarýnla karþýlaþtýrýldýðýnda sönük kalýr. Ne kadar da güzeller, simetrik girintiler ve çýkýntýlar içinde... Onlarý diþlerimle ezdiðimdeyse sanki ilkbahar aðzýmýn içini kaplýyor. Ýçinden fýþkýrdýðýn topraðýn ve yaðmurun tazeliðinin tadýný alýyorum. Belki de sen büyürken bir solucan seni selâmlamýþtý, seni o kadar erken tanýdýðý için ne kadar da þanslýydý! Kocamýn tabaðýnda býrakýlmýþ saplarýný alýp aç bir tavþan gibi onlarý kemirmeye baþlýyorum. Bir garson tabaðýmý kaldýrmadan önce

Annem arayýp o meþhur anne sorusunu soruyor Kýzým ne yiyorsun? Cevâbým her zaman ayný. Kahvaltýda sadece sana ait bir kâsenin içinde domates ve peynirin yanýnda tüm soyluluðunla oturan: Sen. Öðle yemeðinde lâhana salatasýnýn üzerinde: Sen. Akþam yemeðinde bir çorbanýn içinde havuç ve soðanýn lezzetini tamamlayan: Sen. Geceleyin vitamin minerallerini çay bardaðýma dâvet edebilmek için bir cezvenin içinde kaynatýlmýþ olarak yine sen. Çok þükür hep sen, sen, sen... Her zaman her yerde sen... Caným aþkým maydanozum.


aþk üstüne... neþe taþ Hz. Mevlânâ bir gün sohbet esnâsýnda Þems i anlatýyormuþ. Yanýnda bulunanlardan biri Ah, Efendim keþke biz de onu görebilseydik! demiþ. Hz. Mevlânâ celâllenerek Sen de Þems i görecek göz olsaydý, bizim her bir zerremizin Þems olduðunu görürdün demiþ. Demek ki aþk, âþýk ve mâþuk arasýndaki iliþki, bu üçünün birlenmesiyle hâsýl oluyor. Þems i gören Mevlânâ yý, Mevlânâ yý gören Þems i görüyor. Çoðumuz aþký gözde gözyaþý, yürekte bir yanýk ve sevgiliye duyulan hasret diye târif edebiliriz. Bana göre aþk, Ýbrâhim in önünde Ýsmail gibi baþýný sevgiliye teslim etmektir. Vuslatýn yegâne engeli insanýn kendi benliði ise, canâný uðruna canýný fedâ etmeyen asla vuslata eremeyecektir. Ýsâ ile aþk arasýnda nasýl bir iliþki var veyâ neden Ýsâ aþký temsil ediyor diye sorulacak olursa, burada Hz. Meryem in anlatýlmasý gerekmektedir. Hz. Meryem, Kur ân-ý Kerim de anlatýldýðý üzere sâfiye makamýndaki nefsi temsil eder. Allah ýndan emin olmuþ, baþýna gelen her türlü imtihana rýzâ ve sabýr göstermiþ,

netîcesinde de tam tecellîye mazhar olmuþtur. Hz. Meryem, tasavvufta kadýnýn en mükemmel hâlini sembolize eder. Bu nefis öylesine arýnmýþtýr ki erkek hükmünde olan akýl (Cebrâil), ruh üfleyerek Meryem i Ýsâ ya hâmile býrakmýþtýr. Vücut memleketinde kemale ulaþan nefis, erkek mesâbesinde olan akýlla birleþmiþ ve bu birleþmeden Rûhullah yani Ýsâ (veled-i kalp) doðmuþtur. Vücûdun içinde birlik tesis edilmiþ ve ruh sultâný egemen olmuþtur. Niyâzî-i Mýsrî nin Halk-ý âlem dediler Ýsâ ya Mýsrî bir zaman sözü bu hakîkate iþârettir. Sâmiha Ayverdi, Yusufcuk adlý eserinde aþk için þunlarý söylüyor: Konuþuyorduk. Ýçimizden biri sordu: - Târihin kaydettiði en müstebit hükümdar kimdir? Her aðýzdan bir isim çýkmaya baþladý. Saydýlar, söylediler. Fakat sorgu sâhibi bunlarýn hiç biriyle tatmin olmuyordu. Bir ara göz göze geldik. Bana: - Niçin sesin çýkmýyor? Sen de bir þey söylesene! dedi. Zaten ben de söylemeye hazýrlanýyordum. Yavaþça: -Aþk! dedim. Evet, aþk çilelerin en yamanýdýr.


Aþk diyor ki: Büyücü deðiliz; ama büyümüze tutulmayan, aramýza karýþamaz. Çilemiz büyüktür; ama çilesini terk etmeyen kapýmýzdan sýðamaz. Kimseyi ne çaðýrýr ne de kovarýz; ama dâvetlimiz olmayan sýnýrlarýmýzý geçemez, nazýmýzý çekemeyen içimizde tutunamaz. Ken an Rifâî Hazretleri, aþkýn baþlangýcý tebessüm, sonu ise gözyaþýdýr diyor. Sâmiha Ayverdi de aþkýn ilk çocukluk, safvet, ikram ve naz devresinde âþýkýna güleryüz gösterdiðini ama onun mahþerine düþtükten sonra o kýyâmet gününde aðlamak bile hatýra gelmez; gözyaþý bile bir günah, bir töhmet, bir þirktir, vesselâm diyor.


hatýra

sesil çetindað

Bir þehrin gezintisindeyiz. Dýþarýda lâpa lâpa kar yaðýyor. Üþüyoruz hepimiz, sýðanacak yer bakýyoruz saðda solda. Küçük bir kilise iliþiyor gözüme. Hadi diyorum, hýzlý adýmlarla yolun karþýsýna geçip, merdivenleri nefes nefese týrmanarak içeri dalýyoruz Ben bir kolu Ýslâma bir kolu Hrýstiyanlýða baðlý bir ortamda büyüdüm. Çocukluðuma dönüp bakýnca, bir yanda tek gözlü evinde, yanan sobasýnýn önünde namazýný kýlan çilek yanaklý, deniz gözlü anneannemin hâtýrasý, ile bir yanda Pazar sabahlarý o enfes gül kokusu ile babamýn sýcacýk avucu icinde ellerim, kilise duâsýna duran aileleri hatýrlýyorum. Bana çok defalar zor sorular soruldu bu iki büyük din hakkýnda. Ben teoloji calýþmadým yahut kemâle ermedim, hiçbir þey bilmiyorum desem yeridir yani. Ancak kendi yaþadýklarýmdan ve okuyup aklýmýn idrak ettiði kadarýyla anladýklarýmdan paylaþmaya calýþtým soruldukça. Bazý sorularý

senelerce kendim de düþündüm, hâlâ düþünüyorum Ama düþünmek güzel bence, bizleri tefekküre itiyor. Büyürken en sevdiðim dizeler Ýncil e ait idi. 1. Korintliler 13 de sevgiyi anlatýr dizeler ve 1. Korintliler 8 de tevhid inancýný. Bugün en sevdiðim dizeler Kur ân a ve Mesnevî ye ait. Her birinin altýnda binbir esrar, binbir neþe, binbir mânâ gizli Okudukça deryâlara dalýr buluyorum kendimi. Bilinenin tersine inancým odur ki dünyanýn en büyük iki ilâhi dini olan Ýslâm ve Hrýstiyanlýk arasýnda ahlâkî deðerler açýsýndan çok büyük bir uyum ve âhenk vardýr. Allah ýn her peygamberinde olduðu gibi Hz. Ýsâ da da tüm ahlâk ve edep özellikleri en güzel þekilde tecellî etmektedir. Belki de kendisini diðer insanlardan ayýran en önemli özelliði de yüksek ahlâk, þahsiyeti ve imânýnda kararý olmasýydý. Kimbilir belki de sýrf bu sebepten dünyalý insanlar kendisini Allah ýn oðlu olarak deðerlendirdiler. Belki de onlar da bizler gibi idrakta âcizdiler Çocukken Hz. Ýsâ da en gýpta ettiðim özellik, tevâzû ve þefkat dolu olmasýydý. Öðretmenlerimiz


anlatýrdý kendisinin nasýl garibi kayýrdýðýný, insanlarýn ayýplarýný örtmeye çalýþtýðýný, fakiri doyurduðunu. Bu yüzden benimle çok alay edilirdi. Ben çok mahcup bir çocuktum; bana hediye alýndýðýnda ki, çok sýk olmazdý, ben herþeyimi önce evde giyer, eskitir, sonra okula giyerdim. Aklým çýkardý bir fakir benim yeni kalem kutuma bakar da, içinde kýskançlýk duygusu uyanýr, yokluðundan üzülür diye. Bir defasýnda yolda yürürken nazar boncuðu satan benim yaþlarýmda bir çocuða rastlamýþtýk. Yakýnýna varýnca bu kardeþin fiziksel eksikliði olduðunu görmüþtük. Çocuktum, henüz neyin neden olduðunu bilmiyordum; yoksula, sakata çok üzülürdüm. Babamdan ricâ ettim, Tezgâhýndaki bütün yaka iðneleri alalým dedim. Biliyordum babam cebindeki son parasýný bile birini mutlu etmek için harcardý. Oysa o bana Olmaz kýzým dedi. Neden baba? deyince, Bak kardeþe oyum buyum yok demeden, gelmiþ ekmek parasýný çýkarmaya çalýþýyor, biz onun bütün malýný bir defâda alýrsak, kendini nasýl hisseder hiç düþündün mü? dedi ve devam etti: Gel biz, sana, bana, anneye birer

tane alalým. Bir dahaki sefere de sýnýf arkadaþlarýna alýrýz. Hz. Ýsâ böyle bir ilâhi aþký temsil ediyordu. Tevhîdi, adâleti, sevgiyi, baþkasýnýn açýklarýný görmekten önce aynayý kendine çevirmeyi. Ýyilik et, duâya yat derdi bizim büyüklerimiz. Küçükten büyüðe, varken yok olmaktý çabamýz. Bunun en büyük örneði de göç etmiþ, gönlü yerliden daha yerli dostlarýmýz idi. Ortaokul çaðlarýndayken, bir dernekte doðal âfetten evlerini kaybeden dostlar için yardým topluyorduk. Baktým, karþýmda kiliseden çok sevdiðim bir arkadaþýmýn annesi isim yazdýrýyor. Fakat verdiði isim kendisinin deðil. Dedim Teyzeciðim, hoþgeldiniz, hayýrdýr? O güzel aksaný ile Aman susasýn kuzucuðum dedi, Korkarým yabancý olduðumu görünce yardýmýmý kabul etmezler. Dile getirmediði, kendi gelirinin yardým eden diðer müminlere göre onlarca kat fazla olduðu idi. En büyük yardýmý kendi yapacaðýný bilmiþti ama kabul görmez diye ismini deðiþtirip yazdýrýyordu. Olur mu öyle þey? Onlar size hürmet etsinler dedimse de teyzem yine atladý: Sakýn ha kuzucuðum, biz kimiz ki bize hürmet etsinler, biz sadece aracýyýz. Aman olasýn, garipler daha çok yersiz


kalmasýnlar dedi ve bir hýþýmda imzâsýný atýp, baðýþýný yapýp Hadi Rabbim vere dedi, çýktý, gitti. Arkasýndan bakakaldým. O, Hz. Ýsâ nýn öðretileriyle yaþýyordu. Dini farklý, dili farklý ama özü aynýydý. Hz. Ýsâ nýn alçakgönüllülüðünden nasîbini almýþ bir insandý. Tevazû ve þefkatin yanýsýra bir de Hz. Ýsâ nýn cemiyete var edildiði dönem çok etkilemiþtir beni çocuk olarak. Mâlûm Hz. Ýsâ sosyokültürel olarak çöküntü ânýnda insana bahþedilmiþti. Ögretmenlerimiz yine anlatýrlardý, O hep topluma iyiyi, doðruyu, düzeni öðretmeye çalýþmýþtý. Ve bunu kiþilerin kulaðýný bürerek deðil tatlý sözle eðiterek yapmaya çalýþmýþtý. Þimdilerde bir trafik ýþýðýnda beklerken býkýyor insanýmýz. Oysa Rab kendini bir trafik ýþýðýnýn parýltýsýnda bile âþikar ediyor. Allah hepimize görmeyi ve hissetmeyi nasip etsin inþallah. .Ve huzur bizleri bir yetiþkin korosunun muhteþem sesiyle karþýlýyor. Bir kenara iliþiyoruz sessiz, biraz ürkek, biraz çekingen. Birimiz duâya oturuyor hemen sýcaklýðýmýza þükür etmek için. Geri kalanýmýz gözleri kapalý dinliyor. Hz.

Ýsâ deyince aklýma nedense hep bu aným geliyor. O gün etrafým Îsevîlerle çevrili ve ben bilmeden Muhammed ine bürünüyorum, ne ilk ne de son defâ olmak üzere



BUÐDAY

Mesnevî-i Þerif e ithâf-ý nâcizânemdir. Bir avuç buðday tanesiydik; Bir el savurdu bizi farklý topraklara. Kimimiz kurak bir topraktaydýk; Kimimiz her dâim doyuyorduk verimli yaðmurla. Kurak topraktakiler pek yaþamadýlar. Topraktaki yalancý neme kanmýþlardý. Kuruyup gittiler o toprakta toprak olup, Hiçbiri bir çim bile olamadý. Verimli yaðmurun topraðýndakiler rahattý. Serpilip boy verdiler zamaný gelince. Güneþin sarý suyuyla yýkandýlar, Boylandýlar baþaðý yükseltmek istercesine O baþak, güneþe uzattý yüzünü. Bir an gözleri kamaþtý, göremedi güneþi. Sonra bir tâneden bin doðdu; Tek kendisiyken bin tâne oldu eþi. Eþleriyle girdi harmana. Sap samandan ayrýldý savrulup kenara. Ve sohbet meclisi kuruldu. Kimileriyse kaldý ýþýksýz kenarlarda. Meclistekiler toplanýp hânelerine taþýndýlar. Biraz durup beklerken çile vakitlerini, Haþerâtý doyurdu kimi tâneler, Göremeden beslendikleri suyla dönen deðirmeni Deðirmene ulaþanlar tâneyken toz oldular. Avuç avuç alýnýp karýþtýlar suyla. Döner oldu dünyâlarý, dönerken baþlarý. Karýldýlar teknede bir tutam tuz, biraz mayayla. Ham somun oldular, kürekte yerlerini aldýlar. Son çilenin sýcak dili görünüyordu ocaktan Toz iken suyla karýlan, ham iken girdi ocaða. Bir piþmiþ somun oldu, tarladaki tâne buðdaydan. Can CEYLÂN



tanrý nýn seçtiði kul Ýsâ bunu bildiði için oradan ayrýldý. Birçok kiþi O'nun ardýndan gitti, O da hepsini iyileþtirdi. Kendisini baþkalarýna tanýtmamalarý için onlarý uyardý. Bu, Yeþaya peygamber aracýlýðýyla bildirilen þu sözün yerine gelmesi için oldu: «Ýþte, benim seçtiðim kulum, canýmýn hoþnut olduðu sevgili kulum. Rûhumu O'nun üzerine koyacaðým, O da adâleti uluslara ilân edecek. Çekiþip baðýrmayacak, yollarda kimse O'nun sesini duymayacak. Ezilmiþ kamýþý kýrmayacak, tüten fitili söndürmeyecek, ve sonunda adâleti zafere ulaþtýracak. Uluslar da O'nun adýna ümit baðlayacak.» (Matta Ýncili: Tanrýnýn Seçtiði Kul (12: 15-21)

Îsevîler Ýþaya Peygamber in bu kehanetinin Hz. Ýsâ yý iþaret ettiðine inanýrlar. O ki Rûhullah týr, Kelimetullah týr. Günahsýzdýr, mazlumla beraberdir. Ancak büyük âlimler ise bekaya iþaret ederler. Fenâya ermiþ, mîrâca çýkmýþ bu aþk sultânýnýn âþýk olduðu, Ben O nun ayakkabýsýný baðlayacak mertebede deðilim (1) dediði, þâkirdlerine Bu sorunun cevabýný benden sonra gelen bildirecek (2) dediði âlemlerin Sultanýdýr. Mîrâca erip Allah ýyla bir olduktan sonra Ya ümmetim! diyebilen bir Habib.. Bize fenâyý da bekâyý da öðreten Allah ýn Resûlü, bu dünyada hizmetin mânâsýný açmýþ, her soru ve ihtiyâcýn karþýlýðýný vermiþ, göstermiþti. Ýsâ Peygamber de kendi lâtif varlýðýný Allah katýnda eritirken, zafere ulaþtýracak,


uluslara ümit, ümmetine kurtuluþ verecek Resûllerin Þahý içinde de yok oluyordu. Yeniden gelip vazîfeyi tamamlamak üzere. Tanrý nýn seçtiði ruh tu Ýsâ ama, bu son geliþte Tanrý nýn seçtiði kul olacaktý.

1«..Çünkü ben, sizin «Mesih» dediðiniz, benden önce yaratýlmýþ ve benden sonra gelecek ve inancý (dini) son bulmasýn diye gerçeðin sözlerini getirecek olan Allah'ýn Elçisi'nin ayakkabýlarýnýn iplerini veya çoraplarýnýn baðlarýný çözecek deðerde deðilim.» (Barnabas Ýncili) 2 Ben de Baba'dan dileyeceðim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size baþka bir Yardýmcý, Gerçeðin Ruhûnu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanýr. Siz O'nu tanýyorsunuz. Çünkü O aranýzda yaþýyor ve içinizde olacaktýr. 18Sizi öksüz býrakmayacaðým, size geri döneceðim. (Yuhanna 14: 16-18)

Nazende Yýlmaz


selamiçeþmeli YÂKUBÝ BABA dan

nefes alan tarifler

bu sayý için muharrem ayý nedeni ile tatildedir. muharrem ayýnýn ilk on gününde þeffaf bardakta bile su içmeyi reddeden bir kültüre sahip insanlar olarak bu ayýn mânâsýna hürmeten sizleri maalesef tariflerimizden mahrum ediyoruz. hayýrlý seneler...



görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s s @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.