Her Nefes - Ağustos 2012 / Ramazan

Page 1

AÐUSTOS 2012

35.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

ramazan


EDÝTÖR DEN...

Merhabalar Dostlar Mübârek Ramazân-ý Þerif i idrak etmeye çalýþtýðýmýz bugünlerde Her Nefes in Aðutos sayýsýnda, Ramazan ayýnda gösterilen maddî ve mânevî sabrý, inþaallah bu sabýrla mübârek Kadir gecesine ulaþmayý, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizi ve onun Kur an-ý Kerim ile birliðini hissetmeye çalýþalým istedik. Ýnþaallah bu hâli yaþamaya çalýþmanýn mutluluðunu ve çoþkunluðu, iftar sofralarýnýn bereketi eþliðinde gönüllerimize sirâyet ettirebiliriz. Ýnþaallah Ramazan Bayramýna ve nice gönül bayramlarýna ulaþýrýz. Bu sayýmýzda yaþadýðýmýz ramazanlarý, tutmaya çalýþtýðýmýz oruçlarý sizlerle paylaþmak istedik. Baþta Hz. Peygamber olmak üzere onun Ehl-i Beyti olan ve onlardan sayýlan insân-ý kâmillerden bu çok güzel ve çok özel günlere dâir sözleri, hâlleri anlatmaya çalýþtýk Elbette o hâller için sözler kýsýtlý, yerler kýsýtlý, kalemler kýsýtlý Olsun! Gönüller sýnýrsýz, onlara aþkýmýz sýnýrsýz Biz topal karýncalarýn O nun yolunda olmamýz niyâzýyla Hoþgeldiniz

Yosun Mater



SOHBETLER

Ramazanýn ilk günü idi: "Bir Ramazan daha geldi ve bizi býraktýðý gibi buldu. Belki de daha beter. Daha beter dememizin sebebi, Resûlullah Efendimiz'in Bugünü dünkü güne müsâvî geçirene yazýktýr buyurmalarýdýr. Elinde fýrsat varken, bugünü dünden, hele yarýný bugünden aþaðý geçiren kimseye yazýktýr." *** Ramazan münâsebetiyle: -"Bazen Ramazan'da, sokakta sigara içenleri görürüm de hâl dili ile derim ki: A adamcaðýz, sende olan bende de var. Ama bende olan sende yok. Yâni, ben de senin gibi sigara içerim, onun lezzetini de bilirim. Fakat sen, içmemenin zevkini bilemezsin. Hâlbuki ben, bu zevkin de yabancýsý deðilim." *** Oruçtan bahsediliyordu: -"Oruç, hakikatini bilenler için çok büyük þeydir." Semîha Haným: -Oruç, Hakk'ýn samediyet sýfatýnýn tecellîsidir ve Cenâb-ý Hak En büyük ibâdet oruçtur ve orucun da karþýlýðý benim indimdedir buyuruyor. -"Evet, fakat kabuðunda kalmamak þartýyle. Zâhitlerin orucu kýsýrdan kabuktan ibârettir. Halbuki mânâsýný bilen kimse için her an oruç hâli vardýr. Zâhitlerin iftarý günün sonundadýr. Halbuki âþýklarýn iftarý ancak visâlle mümkündür."


*** "Orucun, þâir ibâdetlerden derecesi çok yüksektir. Çünkü oruç tutan samediyet sýfatýyle sýfatlanýr. Orucun üç mertebesi vardýr: Biri avamýn orucu, yemeden içmeden ve haram olan sâir hâllerden imsak etmektir. Havâssýn, yâni olgunlaþmýþ olanlarýn orucu, el, ayak, göz, kulak ve cümle âzâsýný, günah denilen þeylerden imsak etmek, geri çekmektir. En üst derecede olanlarýn orucu ise, bütün mâsivâdan perhiz etmek ve cümle hevâ ve hevesten sýyrýlýp Allâh'ýn muhabbeti lezzetini bulmaktýr. Orucun ve açlýðýn sýr ve hikmeti, þehvet ve nefsin kahrýndan kurtulmak ve bu sûretle rûhâniyet bulmaktýr. Mevlânâ Hazretleri der ki: Lokma, eðer sende cevher oluyorsa, istediðin kadar ye. Fakat bu lokma, fenâlýklar doðuruyorsa, boðazýna kilit as." (Kenan Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul, 2000)


Orucun hakikati, gönlümüzü Kâbe hâline getirene kadar yabancý þeylerden arýtýp temizlemektir...

cemâlnur sargut la söyleþi

On bir ayýn sultaný Ramazan ayýný idrak ettiðimiz þu günlerde Hocamýz Cemâlnur Sargut ile oruç ve orucun faziletleri hakkýnda söyleþtik *** Müge Doðan: Hocam, öncelikle Ramazanýn hikmeti nedir diye sormak istiyorum size Cemâlnur Sargut: Ramazanýn harfleriyle açalým istersen bunu. Ra harfinde Rahmet var. Allah, rahmetiyle tecelli ediyor ve biz nefsimizi arýtmaya doðru yöneliyoruz. Kendimde Allah tan ayrý bir varlýk gibi gördüðüm nefsimi arýtmak ve temizlemek için oruca baþlýyorum. Demek ki oruç tutmak Allah ýn rahmetinin bir tecellisidir. Daha sonra mim harfi var. Mim harfi muhabbet demektir. Allah kuluna muhabbet ediyor. Yani oruç tutmayan insanýn Allah bana oruç tutma zevkini vermedi, þansýzým demesi gerekir. Yani o hâli lûtfetmedi demesi lâzýmdýr. Hâþâ biz kimiz ki orucu tutup tutmamaya karar verelim? Hasta, hâmile ve süt verenleri ayrý tutuyorum.

Arkadan daha da önemli bir harf geliyor: Dad harfi. Bu harf ise senin yaptýðýn ibâdeti garanti altýna alýyorum demektir. Yani Allah diyor ki: Senin benim için gösterdiðin gayretin sevâbýný ben garantiye alýyorum. Yani bunun cevabý direkt benden gelecek. Sonra gelen elif harfiyle sana yakýnlaþýyorum kulum diyor Allah. Ramazan ismimle sana yakýnlaþýyorum diyor Allah. Ramazan, Allah ýn bir ismidir. Ve nun harfinde ise yerlerin ve göklerin nûru olan ben, nûrumla sende tecelli ediyorum diyor Allah. Nur nerede tecelli eder, kalpte. Kalp makamý Hz. Ali makamýdýr. Ruh makamý Hz. Muhammed in makamýdýr. Hakikat ve dirilik makamýdýr. Kalp Hz. Ali dir ki tam ortadadýr ve nur orada tecelli eder ve vücûdu aydýnlatýr ki rûhun hakikati, Peygamberin güzelliði ortaya çýksýn diye. MD: Peki Hocam, orucun hakikatini de açar mýsýnýz lütfen? CS: Orucun bir mânâsý koruyucu kalkan,


koruma demektir. Diðer mânâsý ise rýfat, yani yükseltici demektir. Allah bizi oruçla korur. Nasýl korur? Ýnsan için en büyük felâket, alýþkanlýklarýna yönelmesidir. Yani sabah insan ne yiyeceðim beklentisiyle kalkar ve beklediði yiyeceði bulamazsa içinde sýkýntý oluþur. Mutlaka kahvaltý etmeliyim diye kalkar. Halbuki oruçlu olan insanýn kahvaltý derdi, öðle yemeði derdi kalkmýþtýr. Bunlar olmadýðý zaman da mutlu olunabileceði öðrenir. Demek ki alýþkanlýk edindiðimiz hiçbir þey bizi mesud etmeyecektir. Onlardan kurtulmanýn yolu oruçtur, perhizdir. Oruç, Allah la bir araya gelmek için maddî-mânevî perhize girmektir. Hani adamýn biri, mürþidiyle çölde gidiyormuþ. Mürþidine Eyvah efendim, yandýk, çünkü artýk ne içecek suyumuz ne de bir lokma yiyecek yemeðimiz kaldý. Aç kaldýk çölün ortasýnda demiþ. Mürþidi de demiþ ki sen aç kalmazsýn . Aman Efendim hiçbir þeyimiz kalmadý, nasýl olacak bu iþ demiþ. Mürþid dönmüþ ve Allah bir tek sevdiðini aç býrakýr, belli ki sen Allah ýndan emin deðilsin, henüz Allah sana sevgisini göstermemiþ, onun için sen aç kalmazsýn merak etme demiþ. Demek ki Ramazanda aç kalma zevki Allah ýn kulum, ben seni seviyorum hitâbýndan baþka bir þey deðildir. Fakire eþlik etmek, fakirle bir olmak, olmadýðý zaman da mesud olmayý öðrenmek, küçük þeylere þükretmeyi öðrenmek hep Ramazanýn bize kazandýrdýðý güzel huylardýr.

Demek ki alýþkanlýk edindiðimiz hiçbir þey bizi mesud etmeyecektir. Onlardan kurtulmanýn yolu oruçtur, perhizdir. Oruç, Allah la bir araya gelmek için maddî-mânevî perhize girmektir.


cemâlnur sargut la söyleþi

Ayrýca sadece aðzýmýzýn oruç tutmasý önemli deðildir. Elimiz, ayaðýmýz, gözümüz, hepsi oruç tutmalý. Nasýl olur da yemek yemediðim için sinirliyim, o yüzden azarlýyorum diyebiliriz? Olmaz öyle þey. Ramazanda aðýz hep güzel þey söyleyecek. Baþkasýný kýrmak Kâbe yi yýkmakla eþit derecede büyük sorumluluktur. Öyleyse güzel söyleyeceðiz, güzel bakacaðýz. Sinirlenince öfkemizi yenip oruçluym ben diyerek susmamýz lâzým. Ýþte bu zevkler bize Ramazanda nasip olur. Ramazan bize kendimize dönmeyi, kendimizi adam etmeyi öðretir. Gönlümüzü Kâbe hâline getirene kadar bütün yabancý þeylerden arýtýp temizlemek orucun hakikatidir. MD: O hâlde Ramazan ayýný ayný zamanda nefs terbiyesinde çok önemli bir egzersiz fýrsatý olarak deðerlendirmek lâzým deðil mi hocam? CS: Evet. Bütün organlarýnla tutacaksýn orucu. Dilin oruç tutacak, dedikodu etmeyecek, baþkasýnýn ayýbýný örtecek. Gözün oruç tutacak. Harama bakmayacak. Baþkasýnýn hayatýný tecessüs etmeyecek. Benim Kur an hocam en büyük zinâ budur derdi. Ayaðýn oruç tutacak, Allah ýn istemediði yerlerden uzak duracaksýn. Elin oruç tutacak, harama el uzatmayacaksýn. Bir ay boyunca bunlarý yaparak bunlarý alýþkanlýk hâline getirirse insane, o zaman gerçek akla sahip olmuþ olur. MD: Çok yemek yemenin de kâmiller

tarafýndan çok onaylanmadýðýný biliyoruz ve sizin yaþantýnýzda da buna þâhit oluyoruz. Az yemenin hikmetleri nedir efendim? CS: Evet. Hz. Mevlânâ, Mesnevî nin birinci bölümünün sonunda gene yemek yedik, idrakimiz gitti, hadi ara verelim diyor. Yani yemek yiyince o yemeðin aðýrlýðý insanýn Allah la iliþkisini durdurur, diyor Hz. Mevlânâ. Yani yemek bizi dünyaya çeker. Mânâ bizi âhirete çeker. Hiç yemeyelim demek deðil bu tabiî, ama mümkün olduðunca azaltmak en doðrusu. Hz. Mevlânâ nýn bir baþka yorumu daha var bu konuyla ilgili olarak. Diyor ki: Lokma, cansýz olduðu için en sevdiðin yemeði yedikten ve doyduktan sonra önüne tekrar koysalar dönüp bakmazsýn bile. Ama mânâ ve sohbet canlý olduðu için sen burada sohbeti bitirsen gene baþka yerde sohbete devam etsem diye bakarsýn. Ýþte bu aþk, mânâ yemeðinin çok daha önemli olduðunu bize öðretiyor. Bir Afrika ülkesinde bir arkadaþým bir aþevi açtý. Orada bulunan Hristiyan ve Musevi çocuklarýn yemeði gördükleri anda nasýl saldýrdýklarýný ve Müslüman çocuklarýn ise sofraya buyur edilmeden gelip yemediklerini anlattý bana. Çok etkilendim. Ýþte Ýslâm bu demektir. Ýþte orucun hakikati bu demektir. Yani sen Allah ýnla iliþki kurduðun zaman, artýk yemek içmek seni etkilemiyor. Ýnsan bir kula, yani Allah ýn bir ismine âþýk olduðu zaman bile yemeden içmeden kesiliyor. Düþünün bir de hakikatini göreni Mutasavvýflarýn birçoðu, sadece


dünyada kalabilmek için yemek yerler. Yoksa ihtiyaçlarý olduðu için deðil. Yani bu dünyanýn da hakkýný vereyim, Allah böyle emretmiþ diye yerler. Çoðunun çok zayýf olduðunu biliyoruz. Hz. Mevlânâ o kadar çok zayýflamýþ ki aynada kendisini çýplak gördüðünde korkmuþ. MD: Ýftarda da az yemek çok önemli deðil mi? CS: Evet bu çok önemli. Orucun zevki iftarda az yemekten geçer. Biz bunu Medine de öðrendik. Dünyada hiçbir yerde milyonlarca kiþiye ayný anda iftar ve sahur verilmez. Bir ay boyunca Mekke ve Medine halký gelen herkesi besliyor. Ýslâm dan baþka hiçbir yerde bu zevki bulamaz ve göremezsiniz. Orada biz öðrendik ki, küçücük bir yoðurt içine

konan biraz baharat, bir lokma pide ve iki hurma yetiyor insana. Baþka bir þey yemeye gerek kalmýyor ve o kadar büyük bir rahatlýkla terâvih kýlýnýyor ki o zaman MD: Allah diyor ki, bütün ameller insanlarýn kendileri için, ama oruç benim içindir. Bu ne demektir hocam? CS: Allah ýn samed sýfatýný oruçla giyiniyoruz. Yani Allah ta ihtiyaçsýzlýk var, ganî o. Biz ise âciziz ve ihtiyaç sâhibiyiz. Biz diyoruz ki, Allah ým senin ismin ve sýfatýný bir günlük de olsa giyinmek istiyoruz, müsaade eder misin? O zaman ben onun ismini ortaya çýkarmak vâsýtasýyla Allah la iliþki kuruyorum. Bende Allah ýn ismi ortaya çýkýyor. Ben bir gün boyunca yemiyorum, içmiyorum,

Bütün organlarýnla tutacaksýn orucu. Dilin oruç tutacak, dedikodu etmeyecek, baþkasýnýn ayýbýný örtecek. Gözün oruç tutacak. Harama bakmayacak. Baþkasýnýn hayatýný tecessüs etmeyecek.


kavga etmiyorum, sinirlenmiyorum. Hiçbir þeye ihtiyaç duymadan bir gün geçiriyorum. Yani ben kul olduðum hâlde Allah ýn bir ismini giyinme özelliðine sâhibim. Allah bunu bana lûtfetmiþ. Bunu idrak ediyoruz Ramazanda. MD: Ýnsanýn normal þartlarda çok zorlanacaðý bir ibâdet aslýnda

cemâlnur sargut la söyleþi

CS: Evet. Orucu tutturanýn da Allah olduðunu ve onun bir lûtfu olduðunu idrak etmemiz lâzým. Tüm gün aç kaldýktan sonra bak, tutabildim! dediðimiz anda bütün sevap gider. Beyazýd-ý Bestamî Hazretleri iftara beþ dakika kala orucunu bozarmýþ ki gördün mü bak nefsim, sen hiçbir þey beceremiyorsun, kendini adam sanma diyebilmek için. Ýbâdetin hakikati, yapanýn ve yaptýranýn Allah olduðunu bilmektir.Bana lûtfettin de ben bu ibâdeti zevk ettim demek lâzým. MD: Peygamber Efendimizin oruca bakýþýný biraz anlatýr mýsýnýz Hocam? CS: Hazreti Peygamber, o kadar az yerlermiþ ki zaten. Karnýna taþ baðlarmýþ ki açlýðýný bastýrsýn diye. Kendisinden tavsiye isteyene orucu tavsiye eder ve ancak insanýn oruç ile temizleneceðini söylerlermiþ. Bir müþrik grup Peygamber Efendimizi ziyârete gelmiþler. Demiþler ki, bu gece bizi misâfir et. O da herkesi evlere daðýtmýþ. Bir tane çok þiþman adam varmýþ, onu ancak ben aðýrlayabilirim diye evine

almýþ. Adamcaðýz da ne var ne yok herþeyi yemiþ, sütleri içmiþ, ev sahibine bir lokma yemek býrakmamýþ. Peygamber Efendimiz ve âilesi, aç yatmýþlar. Fakat yatarken adamýn odasýný kilitlemiþ Hz. Peygamber. Tabiî adam çok yediði için gece midesi bozulmuþ ve kapýyý da açamadýðý için yataðýnýn içine yapmak zorunda kalmýþ. Ertesi gün kapý açýlýr açýlmaz kaçmýþ ve gece odaya koyduðu putunu da orada unutmuþ. Peygamber Efendimiz ve ashab teþrif etmiþler. Ashab Efendim, siz býrakýn biz temizleriz deyince Peygamber Efendimiz hayýr demiþ. Ben bu âleme her yaradýlmýþýn pisliðini temizlemeye geldim, onun için onun pisliðini ben temizleyeceðim demiþ ve baþlamýþ tek baþýna temizlemeye. O sýrada da adam putunu unuttuðu için geri dönmüþ. Koskoca peygamberin elleriyle onun pisliðini temizlediðini görünce, onun önüne çökmüþ ve beni müslüman et demiþ. Peygamber Efendimiz de gülerek demiþler ki ederim, ama bu gece de benim misâfirim olursan. Ve diyor ki Mevlânâ o gece sadece bir bardak süt içti ve baþka hiç bir þey yemedi adam. Yani açlýk, Allah a bir hürmet þeklidir ve Peygamber çok yemeyi, çok uyumayý, çok konuþmayý toptan reddetmiþtir. Bunlarýn hepsi insaný Allah tan uzaklaþtýran þeylerdir. Ben böyle deyince yanlýþ anlaþýlmasýn. Meselâ gençler çok uyumaya meyilliler; on saat uyuyorlarsa dokuza indirsinler. MD: Ramazan ayý ayný zamanda sabýr ayý deðil mi hocam? Son olarak biraz da sabrýn hakikatinden bahseder misiniz?


CS: Sabrýn hakikati, acý ve sýkýntýya tahammül etmek deðildir. Onu bizim köyün köpekleri bile yapýyor diyor insâný kâmil. Aslýnda bu dünyanýn bütün nimetleri önündeyken onlara itibar etmemektir sabrýn hakikati. Herþeye sahip olabilecekken ben bunlara mý dönüp bakayým diyebilmektir, sabrýn hakikati. Ve en yüksek mevkilere geldiðin zaman o mevkiye takýlýp kalmamaktýr sabrýn hakikati. Yapanýn yaptýranýn Allah olduðunu idrak etmektir sabrýn hakikati. MD: Allah râzý olsun hocam


asuman kulaksýz

ÂLEMLERE RAHMET Þefaat dileði ile... Din nedir dediler, Sen "güzel ahlâktýr" dedin Kâh yemedin yedirdin, kâh giymedin giydirdin Âlemler kadar sonsuz þefkatin, merhametin Derde derman olmak için geldin ya Muhammed, Yaralarý sarmak için geldin ya Muhammed... Dedin ki: Benden önce de peygamberler vardý, Ve hepsi de Hak yolunu anlatmýþlardý, Bu yolun hakikati benimle tamamlandý. Kandilleri yakmak için geldin ya Muhammed Tevhid için, vahdet için geldin ya Muhammed


Dedin ki: Sevgi için yaratýldýk cümlemiz, Gülen yüzü, gülen gönlü sever hep Rabbimiz, Mâþûka yer kalýr mý nefret dolsa kalbimiz? Aþk güllerin dermek için geldin ya Muhammed Nefsi aþkla yenmek için geldin ya Muhammed Bugün biz, yüzümüz kara çýktýk huzûruna, Ýnsan öldürmekteyiz hâþâ senin adýna. Kul hakký, yetim hakký da hala çiðnenmekte, Bugün çoðumuz hâlâ kadýnýný ezmekte Sen hiç umudunu kesmedin bizden, biliriz Þefaat edersen biz de elbet düzeliriz Bir gün Ýslâm a lâyýk olmak dileðimiz Âlemlere rahmet için geldin ya Muhammed Muhammed aþkýna Rabbim, kullarýný affet.


hüseyin gökhan

EVDEKÝ RAMAZAN


Bundan sekiz yýl kadar önceydi. Tek baþýma bir iftar sofrasýna oturmuþtum. Çorbamý ýsýtmýþ, suyumu ve zeytinimi hazýrlamýþtým. Açýk penceremden içeriye arabalarýn ve insanlarýn monoton sesleri süzülüp geliyordu. Saatime tekrar baktým; iftar vakti gelmiþti. Dýþarýdan gelen seslerde hiçbir deðiþiklik olmadý. Araçlar yine ayný hýzda gelip geçmeye devam ettiler. Ýftar saatinde ne bir yoðunlaþma, ne de rahatlama oldu. Fýrýndan aldýklarý sýcak pidelerle evlerine yetiþmek için koþturan insanlar da yoktu. Ezan sesi de duyulmamýþtý hiçbir yerden. Kendimce bir duâ edip besmeleyle orucumu açtým. Terâvihi kýlmak için arabama atlayýp yirmi dakikalýk bir yol gittim. Câmi kapýsýnda birkaç Pakistanlý, Hintli ve Ortadoðu memleketlerinden gelen müslümanla selâmlaþtýk. Ramazan boyunca hatim indirilerek kýlýnan terâvih yaklaþýk iki buçuk saat kadar sürüyordu. Vatana uzak topraklarda Kur an dinleyerek geçen iki buçuk saat -mübâlaðasýz- beþ dakika gibi geliyordu. Bitince tadý damaðýnda kalýyordu insanýn. Ertesi gün herþey kendini tekrar ediyordu. Ramazan olduðuna dâir hiçbir ipucu olmaksýzýn... Belki de yurtdýþýnda yaþamanýn en büyük nimeti, sahip olunan güzelliklerin farkýna varabilmek. Ýftar vakti, uzaklardan da olsa okunan bir ezaný duymanýn, büyüklerin evinde ya da dostlarla açýlan orucun, Ramazan ýn sokaklara getirdiði neþ enin insanlara yansýmasýný yaþamak ne büyük bir zenginlik. Bu yýlki Ramazan ayýnýn ilk iftarýný dün akþam aðabeyimler, teyzemler, annemlerle beraber yaptýk.

Televizyondan okunan ezan sesiyle hepimiz sofrada toplandýk. Çorbalar servis edilirken herkesi bir vakar kapladý. Sonra çocuklar biraz atýþtýrdýktan sonra masanýn etrafýnda koþuþturdular. Maskaralýk üzerine maskaralýklarla deðme Ramazan eðlencelerini aratmayacak kadar güldürdüler hepimizi. Yediðim hiçbir yemeðin lezzeti, beraberce yapýlan bir iftarýn yanýna dahî yaklaþamadý. Dün akþam da yine böyle oldu. Sayýlý Ramazan fýrsatýmýzý kesinlikle yalnýz sofralarda geçirmekten sakýnmalýyýz. Ýlle de bir dost, bir akraba, bir fakir bulunmalý sofralarýmýzda. Bu bize cenneti þimdi ve burada yaþatacak, Vâkýa Sûresi nde belirtilen Selâm! Selâm! sözlerini kendi kulaklarýmýzla duymamýzý saðlayacaktýr. Hem misâfirlerimizi aðýrlarken, hem de kendimiz misâfir olurken dostlar sofrasýna, Allah ýn sevgilisinin edebine bürünmeye gayret edelim. Misâfiri zor duruma sokmamak için kendileri ne yiyorlarsa, onlardan sunarlarmýþ ki misâfir de kendisine zor gelecek bir þekilde mukabele etmek zorunda hissetmesin. Hem misâfiri rahat ettirmek için gayret ederken, hem de onu mahcûb etmekten imtinâ gösterirlermiþ ki müslümanlar arasýnda ziyâretler artsýn. Cenneti hele de Ramazan da evlerimize kadar getirmek mümkün mü dersiniz? Cennet, Allah ýn cemâlini diðer inananlarýn aynasýnda seyretmekten baþka ne olsa gerek?


yeþim timur

On bir ay içinde sultan Saatlerce yemek yemeden, su içmeden, ayný zamanda da tüm sorumluluklarýmýzý yerine getirerek günler, günler geçirdiðimiz Ramazan Önümüzde en sevdiðimiz yemekler dururken henüz vakti deðil diye aç-susuz sofra baþýnda beklediðimiz, o bir yudum suyu içerken, içimize yayýlan serinlikle beraber çok þükür dediðimiz Ramazan Ve böylece sanki yüce Allah a en çok, en net ve hep birlikte benim istediðim deðil, senin istediðin yâ Rab dediðimiz zaman... Ýnþaallah kulluðumuzu idrâk edip, hayatýn diðer bâdireleri karþýsýnda benim istediðim deðil, senin istediðin olsun Yâ Rab diyebilmenin provasý olan Ramazan Ramazan boyunca oruç tutup sonra iþler istemediði gibi gidince en küçük olayda feryat-figan eden kiþi, orucu pek de yaþamamýþtýr gibi geliyor bana. Evet, yememiþ, içmemiþtir; ama gel gör ki asýl fayda hâsýl olmamýþtýr. Böyle bir ayýn sonunda aczini, kulluðunu, çâresizliðini bir nebze dahî olsa hissetmemiþ olana, olsa olsa merhamet etmek gerekir zannýmca... Bir bardak suyun, vücut gemisi üstündeki hükmünü görüp hâlâ kendinde güç gören, vaktini niyâz ile geçirse ne âlâ bir sonraki Ramazana kadar. Allah Ramazan ýn mânâsýný idrâk etmeyi hepimize nasip etsin inþaallah.


benim istediðim deðil, senin istediðin olsun yâ rab!...


derleyen: neþe taþ

SABRIN ÖNEMÝNE DAÝR...

Sabýr Ayý Olan Ramazan Dolayýsýyla Sabrýn Önemine Dâir Sabret! Senin sabrýn da ancak Allah ýn yardýmý iledir (Nahl Sûresi/127) Elbette sabýrlý davrananlara yapmakta olduklarýnýn en güzeliyle mükâfatlarýný vereceðiz (Nahl Sûresi/96) Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Bakara Sûresi/153) Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyandadýr. Ancak iman edip iyi ameller iþleyenler, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye edenler müstesnâdýr. (Asr Sûresi/1-3) Hakiki sabýr, ilk sadmedeki (ansýzýn baþa gelen belâ) tahammüldür. (Hadîs-i Þerif) Gönlünde sabýr olmayan kiþinin, Allah a da imaný yoktur. (Hadîs-i Þerif) Vücûda göre baþ ne ise, imâna göre sabýr da odur (Hz. Ali) Sabýr asla düþmeyen ve sürçmeyen bir binektir. (Hz. Ali) ***** Sabýr kýlavuzu sana kanat olursa, canýn arþýn ve kürsünün de üstüne çýkar, yücelir. Hz. Mustafa ya bak! Sabýr ona


Burak oldu da onu göklerin en yücesine çýkardý. [Mesnevî (Tercüme: Þefik

Can) cilt 5-6, s. 448]

***** Sabýr dört kýsma ayrýlýr: 1. Hakk a lâzým gelen kulluk husûsunda karþýna çýkacak güçlüklere sabýr. 2. Dünyanýn zevklerine, sevinç ve ferahlarýna kendini kaptýrmamak husûsunda sabýr. 3. Dünya fazlalýklarýný elde etmeye çalýþmamak husûsunda sabýr. 4. Mûsibetlere, felâketlere sabýr (Ken an Rifâî nin Sohbetler inden)

***** Nefse karþý sabýrda, sýrrýn yüz güzelliði sabýr iledir. Kalp, gaflet topraðý ile karanlýk ve yýkýk bir cevherdir ki, cilâsý fikir, nûru zikir, mahfazasý sabýrdýr. Zikir, vesveselerden kalbi korumak, insanlara meyli býrakmak, her türlü dâvâdan boþalmak ve birliði çoklukta bulmak, kalbe parlayarak gelen mânâyý iyice düþünmektir. Kibrin varsa gidermek, hasedin varsa onu silmek, gýybet ve yalan gibi huylarýn varsa bunlarý temizlemek, temizledikten sonra da Allah a þükrünü bilmek. Þükür, Allah ýn verdiði nimetleri onun istediði yerde kullanmak, Allah için nefsinin hazzettiði þeylere sabretmek, nefsine aðýr gelen muâmelelere mârûz kaldýðýn zaman þikâyet etmemek,

merhamet, af, hilim ve sabýrla muâmele edip bu sûretle ne kimseden incinen ve ne de kimseyi inciten kullardýr. (Ken an Rifâî, Ebu l Alemeyn Ahmed er-Rifâî, s. 75) ***** Niçin yok fiilime suâl olmaz. Cihana can veren ben o nasýl cânâna kul olmaz. Cefâ verdimse cefâdan çok safâ verdim. Celâlimden yanan kalpte cemâlim hiç nihân olmaz. (Ken an Rifâî)


omid safi

ramazan, hurma omleti ve k端resel merhamet


Çocukluðumda Ramazan çok daha basitti: Varsa yoksa hurma omleti Sahura sabahýn dördünde kalkardýk. Bundan sonra artýk gün batýncaya dek yemek yoktu. Büyükler için bu daha çok akþama kadar sigara içmemek, ya da aralarýnda þakalaþtýklarý minvalde cinsel iliþkiye girememek anlamýna geliyordu. Sonrasýnda oruçlarýmýzý iftar yemeðiyle açardýk. Yataktan kalkmak her zaman müthiþ bir çaba gerektirirdi, fakat bu durum Ramazan ayýnda deðiþirdi. Yataklarýmýzdan hârika bir yemekle ödüllendirilmek üzere kalkardýk: Hurma omleti. Allah ondan râzý olsun, annem Ramazan sabahlarýnda erkenden kalkýp sahur yemeðini hazýrlardý. En az 8000 kalori deðerindeki hurma omleti en sevdiðimiz sahur yemeðiydi. Dört beþ tane taze hurmayý tereyaðýnda (kesinlikle margarinde deðil!) piþirip, çýrpýlmýþ yumurtayla karýþtýrýrdý. Þeker, yað ve protein. Ha, bir de koca bir bardak çikolatalý süt ve bir bardak da su. Sabahýn 4:30 unda mutluluk, sofralarýmýzda bizlere sunuluyordu. Neredeyse bu yemek için yaþardýk. Ne kadar yalvarýrsak yalvaralým, hurma omleti yýlýn diðer günlerinde kesinlikle yapýlmazdý. Çocuklarýn Ramazan da oruç tutmasý

mecbûrî deðildir. Bizler de oruç tutmak zorunda deðildik ama âilemizle beraber sahura kalkmak bizler için kaçýrýlmayacak bir fýrsattý. Ramazan, yuvalarýmýza mânevî bir iklim getirirdi, bu hâlâ da böyle. Ýnsanlar bu ayda biraz daha saygýlý, biraz daha düþünceli olmaya gayret ederler. Televizyon kumandasýný kapmak için daha az tartýþýlýr. Âilemde kimse beþ vakit namaz kýlmamasýna raðmen oruçlarýný tutarlardý. Oruç tutmamak Kaba bir davranýþ olurdu. Ramazan, yemeiçmeyle ilgilidir ama ayný zamanda da yeme-içmeden daha fazlasý anlamýna gelir. Ýnsanýn kalbini ve rûhunu temizlemesidir. Ýnsanlar söylediklerine, dinlediklerine, baktýklarýna dikkat ederler. Kelimeler biraz daha merhametle söylenir ve önceden baþlamýþ dargýnlýklar birbirimize Ramazan ayýnda olduðumuz hatýrlatýlarak sonlandýrýlýr. Babam bizlere oruç tutmanýn bir ayrýcalýk olduðunu anlatýrdý. Bizler, gündoðumundan batýmýna kadar yememeyi tercih ediyorduk, fakat dünyada öðle yemeði ya da diðer öðünleri yememenin günlük yaþantýlarýnýn mecbûrî bir parçasý olduðu insanlar da vardý. Aç kalarak onlarýn acý ve ýzdýraplarýný hissedebiliyorduk. Babam, Ýranlý þair


Sa di nin aþaðýdaki þiirini sýk sýk tekrar ederdi: Ademoðullarý tek bir vücudun âzâlarýdýr, Ayný kaynaktan gelen Birinin acýsý varsa, Diðerleri de bunu hisseder. Eðer sen diðerlerinin müþkülünden etkilenmiyorsan, Ýnsanoðlu ismine lâyýk deðilsin demektir. (Sa'di Þirâzi, Gülistan) Ramazan da ihtiyaç sahiplerine yemek vermek âdettendir. Bunun için genellikle merkezî bir dernek kullanýlmaz. Bu yardýmlar yapýlýrken ihtiyaç sâhiplerinin duygularýný incitmemek en önemli ayrýntýdýr. Amaç, gururlarý kýrmadan, þahsî yardým ulaþtýrmaktýr.

omid safi

Bu aralar Ramazan ý çok düþünmeye baþladým. O hurma omletlerini çok özlüyorum. O zamanlarýn basitliðini özlüyorum. Aslýnda 1979 Ýran Devrimi nin hemen öncesi olduðunu düþünürsek basit günler deðildi elbette. Fakat bana basit günler gibi geliyorlardý. Ramazan artýk zorlaþtý. Yemek yememek, en kolay yaný. Bu sene Ramazan yaza denk geldiði için oruç

yaklaþýk ondört onbeþ saat sürecek. Asýl zor taraf ise, baþkalarýnýn acýlarýný hissedebilmek. Ben artýk bir babayým. Müslümanlýðýmdan önce bir babayým. Amerikan vatandaþlýðýmdan önce bir baba Ve bu Ramazan çocuklarý sýkça düþünüyorum. Suriye deki, Filistin deki, Kolorado daki, Burma daki ve diðer birçok yerdeki çocuklarý düþünüyorum. Tüm çocuklarýmýz, buradakiler, oradakiler ve dünyanýn her tarafýndaki çocuklar çok kýymetli. Çocuk sâhibi olduðum için yalnýz kendimden sorumlu deðilim. Dört çocuðum var ve bu Ramazan onlara sahur vakti hurma omleti hazýrlayacaðým. Ve onlara uykulu gözlerim, karmakarýþýk saçlarým ve çok hoþ olmayan nefesime bakmadan sarýlacaðým. Ýnþaallah büyüdüklerinde diðerlerinin acýlarýný kendilerinin acýlarý gibi hissedenlerden olurlar. Sakatlanmýþ dünyamýza þifâ vesilesi olmak için yeteri kadar cesur olurlar. Ve inþaallah hurma omletini severler


--------------

Omid Safi hakkýnda: Kuzey Karolayna Üniversitesi nde Ýslâmî Araþtýrmalar profesörü. Ýranlý olan Safi nin uzmanlýk alaný Çaðdaþ Ýslâm Düþüncesi ve Tasavvuf. Özellikle Hz. Peygamber in (s.a.v.) ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi velilerin hayatlarýnýn gündelik yaþantýmýzla hâlen devam etmekte olan iliþkisi üzerine çalýþýyor. Ýngilizceden Çeviren: Hüseyin Gökhan

Ramazan da ihtiyaç sahiplerine yemek vermek âdettendir. Bunun için genellikle merkezî bir dernek kullanýlmaz. Bu yardýmlar yapýlýrken ihtiyaç sâhiplerinin duygularýný incitmemek en önemli ayrýntýdýr. Amaç, gururlarý kýrmadan, þahsî yardým ulaþtýrmaktýr.


þehvar tükek

çocukluðumun çocuk iftarlarý

Çocuklarýmý her sene çocuk iftarýna götürdüðümde kendi çocukluðum aklýma gelir. Sâmiha Annemizin evlerinde düzenledikleri ve eðlencenin doruklarýna çýktýðý çocuk iftarlarý... Bir yýl boyunca çocuk iftarýný beklerdik. Ýlkokula giden çocuklar o iftarlara katýlabilirdi. Bir de iftar olduðu gün mutlaka oruç tutmaya çalýþýrdýk. Sâmiha Anneye ben de oruçluyum diyebilmek için... Þýk giysilerimizi giyer ve o mübârek kapýdan içeriye girerdik. 7-8 çocuðun etrafýna oturabileceði yuvarlak yer sofralarý olurdu. Hepsinin üzerinde beyaz örtüler... Ýftâriyelikler, su ve hurma ile donanmýþ sofrada bir büyüðümüzün okuduðu ezan ile hareket baþlardý. Keyifli sohbetlerle yenilen yemeðin ardýndan sofra duâsýný bir arkadaþýmýz yapardý. Hep birlikte âmin der, sofradan kalkardýk. Beþ dakika içinde yer sofralarý ortadan kaybolurdu. Bir anda salonumuz bir mescide dönüþür, Hayri Amcamýzýn þen sesi ile abdest almaya baþlardýk. Herkes yerlere otururdu ve Hayri Amcamýz en önde Eveet, þimdi musluðu açalým der, hayâlî bir musluktan akan su ile abdest aldýrýrdý. Sonunda ise Bitti mi? diye sorar, bizler de Eveeet diye baðýrýrdýk. Hayri Amca Musluðu kapatmadýnýz der, biz de hayâlî musluðumuzu kapatýrdýk. Her yýl yapýlan bu esprili konuþmaya her yýl güler, eðlenirdik. Abdest almayý öðrenmemizin ardýndan oyun faslýna geçilirdi. Ýlk oyunumuz þiþe oyunu idi. 5-6 tane boþ soda þiþesi getirilir, o yýl ilk defa gelen kiþiler arasýndan bir ebe seçilirdi. Önce ebenin yere dizilen þiþeler üzerinden þiþeyi devirmeden adým adým geçmesi


beklenirdi. Sonra ebenin gözleri baðlanýr ve yerden sessizce þiþeler toplanýrdý. Ebe, dikkatle o þiþeleri devirmeden üzerinden adým adým geçmeye çalýþýrdý. Yanlardan kýkýrdamalar duyulsa da ebe gözünü açana kadar aslýnda önünde þiþe bulunmadýðýný anlamazdý. Bu çok eðlendiðimiz bir oyundu.

çocuklar arasýnda elden ele geçirerek ebeye göstermemek amacýný taþýrdý. Ebe elleri açtýrýr, yüzüðün kimin elinde olduðunu bulmaya çalýþýrdý. Al cicozu, ver cicozu, cicoz kaçtý, bul cicozu þarkýsý, ebenin yüzüðe yakýnlýðýna göre hýzlanýr ya da yavaþlardý.

Ardýndan arý oyunu oynanýrdý. Bir ebe arý olur ve baþýna bir takke konurdu. Ýki yanýna geçen kiþiler ellerini yanaklarýna koyarlar, arý her vurduðunda zaten yukarda duran elleriyle arýnýn baþýndaki takkeyi düþürmeye çalýþýrlardý. Ebe ise o takkeyi ne pahasýna olursa olsun korumaya çalýþýrdý. Bu arada etraftan çýðlýklar, kahkahalar yükselirdi. Bu da herkesin ne kadar eðlendiðinin ifâdesi idi.

Ardýndan son oyuna -en hareketli ve yorucu oyuna- balon patlatmacaya geçilirdi. Bir ayak bileðimize bir balon baðlanýr ve herkes o tek ayaðýnýn üzerinde zýplayarak diðerinin balonunu patlatmaya çalýþýrdý.

Bu arada yaný baþýmýzda koltuklarda oturup bizim eðlencemizi izleyen Sâmiha Annemizin, Suzan Teyze, Afife Teyze ve diðer ihvan büyüklerinin yüzlerindeki gülümsemeyi çok iyi hatýrlýyorum. Ardýndan kedicik oyununa geçilirdi. Herkes çember olarak yerlere otururdu. Oyunlarý bizlere oynatan Halil Açýkgöz Aðabeyimiz ortaya geçer ve bir kedi olurdu. Kedi, etrafýnda oturanlarý miyavlayarak güldürmeye çalýþýrdý. Vah zavallý kedicik, sokakta kalmýþ, aç kalmýþ diyerek kediyi seven çocuklardan gülen yanardý. Bu oyun da çok zevkli idi. Çocuklarýn konsantrasyon sürelerinin çok kýsa olduðunu o yýllarda farketmiþ olan büyüklerimiz, hiçbir oyunu uzatmaz, sýkýlmaya fýrsat vermez, hemen yeni bir oyuna geçerlerdi. Cicoz oyunu ise büyük yuvarlak bir ipe bir yüzük geçirilmesiyle oynanýrdý. Çocuklar yüzüðün geçirildiði ipi, ipin etrafýnda halka olarak iki elleriyle tutarlardý. Oyun, yüzüðü

Eðlence dozunun ve yorgunluðun en arttýðý noktada artýk hediye faslý baþlardý. Sâmiha Annemiz, ayaða kalkarlar, bizler önünde sýraya girerdik. Salâvat getirerek Sâmiha Annemizin elini öper, hediye ve diþ kiralarýmýzý alýrdýk. Diþ kirasý, eve gelen misâfire ev sâhibinin benim yaptýðým yemekleri yedin, diþlerin yoruldu demek þeklinde bir zarâfet göstererek hediye vermesi âdeti imiþ. Bizlere de küçük örgü keseler içinde birkaç bozuk para verilirdi. Tabiî sembolik olarak geleneklerimizin yaþatýlmasýný hedeflemekteydiler. Ýlhan Teyzemizin evinde yapýlan bu iftarlara anne babalar gelmez, bizleri kapýdan býrakýr alýrlardý. Orasý bizim alanýmýz, dünyamýzdý sanki. Sâmiha Annemizin ve Ýlhan Teyzemizin düzenledikleri çocuk iftarlarý aslýnda kendi bedenlerine bir yük idi, zirâ o kadar çocuðu eve almak ve misâfir etmek çok kolay deðildir. Ancak Ramazân-ý Þerifi çocuklara sevdirmek için bu zorluðu göze alýrlardý. Allah onlarýn mânâsýndan bizleri ayýrmasýn.


ramazan medeniyeti Samsun un Bafra ilçesinde, özellikle çocuklar için ayrý bir anlam taþýyan bir gelenek yýllardýr sürdürülmektedir. Sele-sepet adýyla bilinen ve Ramazan ayýnýn 14 ünü 15 ine baðlayan gece gerçekleþtirilen þenlik, ilçe halkýnýn katýlýmý ile düzenlenmektedir. Ýftarýn ardýndan baþlatýlan þenlikte çocuklar taþýdýklarý sele-sepet adý verilen fenerlerle evleri dolaþarak bahþiþ toplarlar.

melisa mercimek

Çaldýklarý kapýyý açanlardan bahþiþ alan ve kendilerine çeþitli ikramlarda bulunulan çocuklar gruplar hâlinde sele-sepet top kandil, aç kapýyý ben geldim. Ayda yýlda bir kere kapýnýza ben geldim þeklinde mâniler söyleyerek terâvih vaktine kadar mahalleleri dolaþýrlar. Her gidilen evde mutlaka bir ikramda bulunulur ve verilen hediyeler sepetlerde biriktirilir. Bu gibi ramazan âdetleri, hediyeleþme kültürünün odak noktasýnda, çocuklar için toplumla bütünleþme, yetiþkinler için de ramazanýn neþesini ve âhengini canlý tutma iþlevi görür. Sinop a özgü bir gelenek olan ve ramazan ayýnda sellime çýkma ya da diðer adýyla helesa olarak anýlan þenliklerin geçmiþi ise tam olarak

bilinmiyor. Bir anlatýma göre, çok eski bir dönemde kýþ mevsiminde fýrtýnadan kaçarak Sinop a sýðýnan bir geminin tayfalarý haftalarca burada mahsur kalmýþ. Kumanyalarý tükenen tayfalar da kimseden bir þey isteyemedikleri için çâresiz kalýnca, sonunda bir filikayla kente çýkýp ellerinde fenerle evleri dolaþýp mâni söyleyerek yiyecek istemiþler. Ramazan ayýnýn 15 inden itibaren helesaya çýkan gençler, taþýdýklarý maket kayýkla sellim e çýkýyorlar. Ýftar sonrasý birkaç kiþinin taþýdýðý ve özenle süslenmiþ kayýklar eþliðinde ellerinde fener ve mumlarla mahalleler dolaþýlarak bahþiþ toplanýyor. Kayýðý, gidilen evin önüne koyan gençler, evlerin kapýlarýna giderek mâni söyleyip bahþiþ istiyor. Bahþiþler ise bir mendille sarýlarak ve düþtüðü yer görülsün diye de mendilin ucu yakýlarak helesacýlara atýlýyor. Ülkemizde gerçekleþtirilmekte olan iki örnekte de ramazan âdetleri, toplumsal açýdan toplumun bireylerini birbirlerine baðlamaktadýr. Ýki örnekte de, hediye ve yardýmlaþma kültürünün toplumumuzda ne kadar da baþtâcý edildiði anlaþýlmaktadýr. Ramazan ritüelleri, Ramazan ýn asýl mânâsýna ve gayesine hiçbir zaman ters düþmemektedir. Buradan da anlaþýlacaðý üzere, yapýlmasý gereken


yardýmlar (ya da maddî destekler) göz önünde deðil, isteyeni utandýrmayacak bir þekilde yapýlmaktadýr. Ýnsan, bir toplumda huzur içinde yaþýyorsa, birlik ve beraberlik duygularýný tam anlamýyla hissediyorsa, dâhil olduðu topluluða hiçbir zaman ters düþmez. Son olarak da, ramazan ayýnýn dikkati çeken bir baþka özelliðini belirtmek isterim: Ýnsanlarýn yüzündeki gülümseme Sanki Ramazan ayý, orucun verdiði hissiyat ile birlikte, daha huzurlu geçmekte ve insanýn yüzündeki gülümsemeyi bir hediye olarak tüm âleme yaymaktadýr. Gülümseme, yukarýda örneklerini verdiðimiz ramazan ritüellerinde de ortak bir özelliktir. Gülümseyerek karþýmýzdaki kiþiyi Ramazan medeniyetimize dâvet etmiþ oluruz. Ramazan medeniyetimiz, ramazan sofralarýmýzla zenginleþir ve Ramazan Bayramý ile son bulur. Bu son buluþ, her ne kadar fiziksel olarak oruç ibâdetimizin bir sonu olarak da görülse de Müslüman halk geri kalan onbir ayda da Ramazanýn getirmiþ olduðu Ramazan Medeniyetinde yaþamaya devam eder


emine ebru

MEDÝNE DE RAMAZAN

Medine de Ramazan a dâir birkaç cümle yazacak olmak bile içimi titretmeye yetiyor galiba. Ne kelimelerim bir parça olsun anlatabilir O nun büyüklüðünü, ne de idrâkim anlamaya yeter. Herkesin kendine göre cümleleri vardýr mutlaka. Bende de dilim döndüðünce kendi sýnýrlý kabým ölçüsünde- târif etmek için kullanmak istediðim kelimeler var. Yani vardý... Ya da var sanýyordum. Ama iþ Medine de Ramazan ý anlatmaya gelince hepsi havada bir yerlerde asýlýp kaldý. Uçaktan inip, otobüse bindiðin anda cemâliyle her yanýný kuþatan Allah Resûlü nün üzerinde býraktýðý o yumuþacýk, pamuk gibi etkiyi nasýl târif etmek gerekir ki... Sýnýrsýz bir kalabalýðýn içinde tek baþýna, ama o tek baþýnalýðýn içinde asla yalnýz kalmadýðýn, kendini annesinin kucaðýndaki çocuk güveninde hissettiðin o hâl nasýl anlatýlýr ki? Yaþam hiç kesilmez Medine de. En fazla 3 saatlik uykunun ardýndan sahur yapar, Mescid e atarsýn kendini sabah namazý için. Mermerlerin üzerine bir örtü dahî sermemiþ olmasýna raðmen, sanki kuþtüyü yatakta yatýyormuþcasýna, huzurla uyuyan insanlarýn üzerine basmamaya çalýþarak dikkatle ilerler, yerini bulmaya çalýþýrsýn. Þanslýysan, Ali kapýsýndan girmiþ, içeride Hz. Fatma nýn evinin bulunduðu bölgeye kadar uzanabilmiþsindir. Namazdan sonra Ravza-i Mutahhara nýn kapýsýnýn kadýnlara açýlmasýný bekler binlercesi birarada... Bir kuþun ancak tüneyebileceði kadar dar bir alanda


otururken yorgunluk üstüne çöker, abdestinden korkmasan nefesini duyduðun arkadaþýnýn omuzuna kafaný koyup huzurlu bir uykuya dalabilirsin bile... Kapýlarýn açýlacaðý vakit bir hareketlenme baþlar, sonra -kapaklarýnýn açýlmasýyla boþalan baraj sularý gibikoþmaya baþlarsýn Ravza ya... Peygamberinle kucaklaþmaya, O nun kokusunu duymaya. Bu duyguyu her an ziyârete girebilme lüksü olan erkekler bilemez. Oruç aðýzla, yorgun ve uykusuz hâlde koþulan birkaç yüz metrenin ardýndan en ön safta kýlýnacak iki rekât namaz için verilen mücâdelenin tadýný nasýl bilsinler ki? Ýlk bakýþta eþitlikçi damarlarýmý kabartan, kadýnlarýn mâruz kaldýðý bu kýsýtlama ve zorluk, sonralarý içimde bir lûtuf duygusu yarattý. Peygamberimi ziyâret için gösterdiðim gayretin verdiði mutluluðun tadý bambaþkadýr... Hayatýnýn en tatlý koþusu olur o. Ziyârette geçen o bir saatin ardýndan, sanki uzun süren baskýlý bir masajdan çýkmýþcasýna yorgun ama gevþemiþ olarak ve huzurla, çýkýþa doðru yürürsün. Kapýya ulaþtýðýnda hatýrý sayýlýr sýcak çoktan baþlamýþtýr. Dijital termometrelerde 45 dereceyi her dâim görürsün. Ama sanýldýðýnýn aksine öldürmez o sýcak kimseyi. Nemli olmadýðý için ýsýrmaz, okþar ancak seni. Yine tüm yorgunluðuna raðmen uyku geçmez içinden. Zaten öðle namazýna pek de birþey kalmamýþtýr. Ve sonra tekrar ziyâret olacaktýr.

Akþama doðru sofralar kurulmaya baþlar. Sýra sýra sofralar... Milyonlarýn ayný anda iftar yapacaðý upuzun naylonlar serilir yerlere. Menü hep aynýdýr: Hurma, yoðurt, pita ekmeði, su. Bazen peynir ve dukka denilen baharatla çeþnilenir. Yiyebildiðini yiyen, yiyemediðini eteðine dolduran insanlara baktýkça otelinde seni bekleyen açýk büfeden utanýrsýn. Ne yapsýn iftarý hurma ve ekmek olan ve sahuru da ayný hurma ve ekmek olacak o insancýk? Peygamberiyle kucaklaþmaya gelmiþtir. Fakirliðinin içindeki zenginliðine bakar, ibret alýrsýn. Ramazan da Medine baþkadýr. Zaman yok, mekân yok, dünya yoktur. Yalnýz O vardýr. Herþey yalnýzca O nun için vardýr. Ama O yokluk ve hiçlik içinde Allah a taþýr kendisine gelenleri. Ümmetinden milyonlarý toplamýþtýr yine etrâfýna. Birlik ve tevhide yöneltir her birini. Aslýnda her dâim bu böyledir de Ramazan da yine de bir baþkadýr. Duyana gül kokar. O kokuyu alabilenlerden olalým inþaallah... Þefaat ya Resûlallah...


konuþan fotoðraf

yavuz celep

Allah ýn isim ve sýfatlarýný yansýtan insâný kâmil aynasýndan bütün renkler izlenir. Bu renkli zatlar, çevrelerine de kendi iç dünyalarýný yansýttýklarýndan dolayý, onlarýn etrafýnda yaþamýn birer rengi olan farklý insan meþreplerini görmek

mümkündür. Her türden insan vardýr etraflarýnda Öyle ya, onlar peygamber vârisidirler. O peygamber ki Vedâ Hutbesi nde kimsenin kimseye üstünlüðü yoktur diyerek, aslýnda hem kendisinin mevcûd olan her þeye, hem de her þeyin birbirine eþit mesâfede durduðuna iþâret etmiþtir. O nun vârisi olan insân-ý kâmiller de bu anlayýþý emir telâkki edip her þeye eþit mesâfede durduklarý içindir ki, herkesi ve her þeyi mýknatýs gibi kendilerine çekerler.


Aþaðýda Mescid-i Nebevî den bir fotoðraf karesi görünüyor. Baktýkça insanýn içini titreten bir kare Fotoðrafa her bakan farklý duygular hissedecek, farklý yorumlar yapacaktýr elbette fakat herkesin Keþke orada olsam þeklinde ortak bir isteðinin olacaðý da muhakkak. Âcizâne ben de bu istek içerisinde fotoðrafý izlerken Hz. Peygamber in, dolayýsýyla onun vârisi olan insân-ý kâmillerin yakýn çevresini de izler gibi oluyorum

Meselâ fotoðrafta tam ravzanýn önünde yerde dizleri üstüne oturmuþ, boynu bükük bazý insanlar var, sanki onlar insân-ý kâmillerin yanýnda, onlarýn boyasý ile boyanmýþ, söyleyecek sözleri kalmamýþ edep ehli kimseleri yansýtýyorlar. Onlar, kendi yokluklarýný o derece idrâk etmiþler ki, ballar balýný buldum, kovaným yaðma olsun diyerek bütün arzu ve isteklerini talan etmiþ, kendi kaplarýný insân-ý kâmillerin kaplarý içerisine boþaltmýþlar.


Ayný yerde onlarýn hemen arkalarýnda ayakta duran, namaz kýlan kimseler görünüyor. Bunlar da hizmet ehli kiþiler gibi... Her an ayakta, dimdik, hazýr olarak insân-ý kâmillerin, dolayýsýyla bütün insanlýðýn hizmetçisi konumunda, alacaklarý emri beklerler. Allah yolunda halka hizmet için, kendi isteklerinden, rahatlarýndan, ihtiyaçlarýndan vazgeçtikleri gibi, anne, baba, evlât var demeden, önce baþkalarýnýn ihtiyaçlarý için çalýþýp dururlar. Onlar galiba Ken ân Rifâî Hazretleri nin Hizmeti derviþlerin er olan insânedir sözündeki derviþler dir.

bir tesiri olduðunun da bilincindeler, hattâ ancak onunla huzurlu bir yolda yürüyeceklerini de farketmiþler, fakat her þeye raðmen acaba demekten kendilerini alamýyorlar. Belki mevcut alýþkanlýklarýný terkedemiyorlar, belki bu yakýnlýðýn çevreleri tarafýndan kabul edilmeyeceðinden korkuyorlar, belki de bütün farkýndalýklarýna raðmen yine de ya yanlýþ düþünüyorsam, ya o deðilse diye tereddüt ediyorlar. Fakat tüm þüpheleri ile birlikte onun huzûruna varýp uzaktan da olsa onu izlemekten kendilerini alamýyorlar

yavuz celep

Fotoðrafýn sol kýsmýnda yerden biraz yüksekte olan bölüm ise ashâb-ý suffa Ravzaya en uzak olan, herkesin zümresi O bölüm Peygamber arkasýnda kalan, yerde boynu bükük zamanýnda da ashâb-ý suffa için oturan beyaz elbiseli birisi var Bencileyin dertli bülbül Bunlar sanki kullanýlýrmýþ ya, fotoðrafýn o insân-ý kâmiller etrafýndaki en edepsiz, bölümündeki kiþilere bakýnca da baþka en ahlâksýz, en çok hatâ yapan, haddini bir þey görünmüyor sanki. Ashâb-ý bilmeyen, sürekli bir günahla hemhâl suffa peygamber tarafýndan eðitilen, bütün zamanlarýný O nunla geçiren, olan kiþilerdir. Her anlarý çirkinlik âdetâ hiç kimseleri olmayan, dünya doludur ama yine de insân-ý kâmillerden kopamazlar. Önlerine gelip iþleri ile kat iyen ilgilenmeyen, sadece Hz. Peygamber ile oturup sohbet eden oturur, boyunlarýný büker, af dilerler. ve Kur an ve Sünnet öðrenen kiþilermiþ. Hâllerinin düzeltilmesi için aman dilerler, yalvarýrlar, aðlarlar Sevindirici Bu tür kiþileri zamanýmýzda insân-ý olan ise Rahmetim gazabýmý geçmiþtir kâmillerin etrafýnda da görmek mümkün. Hani fotoðrafta da herkesin kudsî hadîsinin her an tecellî ediyor arkasýnda görünüyorlar ya, aslýnda olmasýdýr onlar cismen insân-ý kâmillere yakýn olma konusuna takýlmayýp hep arkada Fotoðrafýn saðýnda ayakta durmuþ ravzaya bakan beyaz takkeli birisi var. dururlar. Elbette O nun nûru ile mest Bu da âdetâ tereddüt ehlini yansýtýyor. olmuþlardýr. Herkes gibi onlar için de, Bu kiþiler de sanki Ýnsân-ý kâmilin özel insân-ý kâmilin yanýnda bir sepet gibi birisi olduðunu anlamýþlar, kendilerine


taþýnmak çok tatlýdýr. Fakat bakarlar ki o insân-ý kâmilin tek bir gayesi var, Hakk a hizmet. Onlar da yakýnlýk isteklerinden soyunur, Hakk a hizmete gayret ederler. Ýnsân-ý kâmile cismen yakýn olsalar da olmasalar da, acaba ne öðrenir, kendimi nasýl düzeltir, baþkalarýna nasýl faydalý olurum düþüncesi içinde yaþamlarýný sürdürürler. Zamaný gelince de ashâb-ý suffa da olduðu gibi dünyaya Ýslâm ý anlatmak için vazifelendirilirler


MESCÝD-Ý NEBEVÎ DE BÝR GECE

meral hasýrcý


Umreye ikinci gidiþimdi. Her zamanki gibi önce Medine ye gitmiþtik. Bir gece yarýsý, aklýmýn cevaplamaktan âciz kaldýðý, karþý konulmaz bir hisse kapýldým. Mescid-i Nebevî ye giderek Resûlullah ile birebir berâber olmak istedim. Þimdi de kendime sorduðum zaman cevap veremiyorum. Nasýl bir hâl beklemiþtim? Rüyâda mý görmeyi umuyordum yoksa apaçýk bir þekilde mi görecektim? Bunu o zaman da düþündüðümü sanmýyorum. Dayanýlmaz bir çekime kapýlarak, oda arkadaþýma ben gidiyorum dedim ve çýktým. Yüzümü de siyah þifon bir eþarpla tamamen örttüm. Sanki yaþayacaklarýmý kimse görmesin istiyordum. Mescide girdim. Klima vazifesi gören sütunlardan birine sýrtýmý dayayarak oturdum. Peçe yetmedi, gözlerimi de kapadým. Dünya beni görmesin, ben de dünyayý görmeyeyim, görünen sâdece Resûlullah olsun istedim galiba. Birden, siyahlar içinde bir kadýn geldi. Arapça bir þeyler söyledi, anlamadýðýmý söyleyince Ýngilizce konuþmaya baþladý. Mýsýrlýymýþ; yakamda asýlý kimlik kartýnda baþýmý açýk görünce Türkiye hakkýnda hoþuma gitmeyen þeyler söylemeye baþladý. Ayrýca televizyon seyretmemem gerektiðini de ilâve etti. Bir an önce gitmesini istiyordum ama bir türlü gitmedi. Kendimi her þeyden soyutlama isteðimi tabiî ki gerçekleþtiremedim. Hayret verici bir þekilde bana çok ters olan fikirlerine hiç kýzmadým. Benim iyiliðimi düþünerek yaptýðý uyarýlara teþekkür edip sarýldým ve kendi yolumdan çok emin olduðumu, dolayýsýyla benim için endiþe etmemesini söyledim. Güldü, tekrar öpüþtük ve gitti. O esnâda sabah ezaný okundu. Ne niyetle geldim, ne oldu dedim. Câmi kalabalýklaþtý ve kalabalýklar içinde bir güne daha baþladýk. Akþam birdenbire ateþim yükseldi. 39-40 dereceye kadar çýktý. Herhalde saatlerce sýrtýmý dayadýðým buz gibi sütun hastalanmama neden olmuþtu. Herkes koþa koþa Mescid-i Nebevî ye giderken ben odada tek baþýma ateþler içinde yattým. O zaman, herkesten ayrý olma isteðimin hastalýðýmýn ana sebebi olduðu kararýna vardým. Hasta hasta Mekke ye varýnca, zar zor umre vazifemi yerine getirdim. Bu yaþananlardan epey zaman sonra sanýrým iþin hakikatinin farkýna vardým. Ben Resûlullah ý kýsa bir an için de olsa kendime hasretmeyi istemek gibi bir hatâya düþmüþtüm. Oysa Mi râc tan bile Ümmetim, ümmetim diyerek dönen o yüce peygamberi, bulmak ancak ümmetiyle bir ve beraber olarak mümkünmüþ. Hatâ yaptým ama mutluyum, o benimle de berâber olmaktan vazgeçmeyerek hatâmý anlamam için gerekeni yapmýþ ve kendisine nasýl ulaþýlacaðýný göstermiþti. Allah hiçbirimizi Yüce Peygamberimizden ve ümmetinden ayýrmasýn.


melike türkân baðlý

RAHMET YAÐMURU

Ramazan ayýnýn Ýstanbul a has geleneklerinden biri, ayýn ilk cuma günü Peygamber Efendimiz in mi râcýna þâhidlik etmiþ olan hýrkasýnýn, yani Hýrka-i Þerîf in ziyârete açýlmasýdýr. Halk, Hýrka-i Þerîf Câmii ndeki bu mukaddes emâneti ziyâret için Ramazan ayý boyunca Fâtih e taþýnýr ve salâvatlarla yekvücûd olmuþ olarak bu mübârek hýrkanýn önünde, ezel âleminde Hz. Âdem e secde eden melekler gibi hürmetle eðilir ve gözyaþlarýyla peygamberlerinden þefaat niyâz ederler. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber in hýrkasý, iþte orada kumaþýyla, ipliðiyle, dokumasýyla karþýmýzdadýr. Hýrkanýn sâhibinin gözleri, yüzü, hâsýlý bütün vücûduyla ümmetini þereflendirmiþ olmasý gibi Muhakkak ki kendileri, mânâsýnýn bütün haþmetiyle þu anda da aramýzdadýr ve uyanýklýðýmýz nisbetinde bizimle irtibat hâlindedir. Ancak mübârek yüzlerini bizzat gören bir ashâbý vardýr ki onlar için hissettiðimiz gýpta ve hayranlýk, kelimelerle ifâde edilebilmekten çok uzaktýr. O vücûda temas etmiþ her bir madde mânâlaþmýþtýr ve bizler Hýrka-i Þerîf ziyâretiyle o mânâyý, ashâb olmanýn zevkini hissetmeye çalýþýrýz. Hýrka-i Þerîf in tam da bizim gibi zâhiren- çaðlarýn ötesinden kendilerine âit bir mânâyý hissetmeye gayret edenler için bir hediye ve müjde olduðu âþikârdýr; zîrâ Allah, Efendimiz in hýrkasýný, kendisiyle ayný devirde yaþadýðý hâlde hiçbir zaman kendilerinin cemâlini görmeye muvaffak olamamýþ


Veysel Karânî Hazretleri ne nasîp etmiþtir. O nu görememiþ, ancak þevkiyle yanmakta olanlara, yine O nu görememiþ ve O nun aþkýyla tutuþmuþ olan Veysel Karânî vâsýtasýyla ulaþtýrýlan hýrka, Efendimiz in aslýnda bizlere yolladýðý ve ziyâreti þefaat vesîlesi olan hediyesidir. Kendilerinin Ýstanbul u þereflendiren bir mübârek hýrkalarý daha vardýr ki, onun da adý Hýrka-i Saâdet tir. Topkapý Sarayý nda, Kutsal Emânetler bölümünde bulunan Hýrka-i Saâdet, Yavuz Sultan Selim tarafýndan Ýstanbul a getirildiðinden beri kesintisiz olarak Kur an tilâvetiyle zevkleniyor. Muhâfaza edildiði Topkapý Sarayý ndaki Hýrka-i Saâdet Dâiresi nde Ramazan ayýnýn 15. günü ziyârete açýlan bu mübârek hýrka, Peygamber Efendimiz in, kendisi ve Ýslâmiyet aleyhinde þiirler yazan Kaab Bin Zübeyr e, tövbe edip Müslüman olmasýnýn ardýndan bizzat giydirerek hediye ettiði hýrkasýdýr. Bu yönüyle Hýrkai Saâdet, merhametin ve þefkatin bir niþânesi ve günâha âþýk olan affýn hakikati gibidir. Âlemlerin ve feleklerin kendisi için yaratýldýðý, Allah ýn Sevgilim diye hitâb ettiði, nûrun ve aþkýn özü, kaynaðý, kendisi olan Peygamber, ayný zamanda kulluðun, tenezzülün ve tevâzuun da zirvesidir, son noktasýdýr. Akýllarý baþtan alan da budur ***

Ateþli bir gökyüzünün ve sýcak yaz günlerinin yüksek harâreti altýnda Ýstanbul, bir Ramazan ý daha idrâk ediyor. Ancak her an yaðan rahmet yaðmuru Ramazan da daha da hýzlanýyor. Çünkü zaman zaman bir esinti, müjdeci bir rüzgâr olup tenlerimizi buluyor Ýftarda bir bardak soðuk su, susuzluðumuzla kucaklaþýyor. Oruç, iftara vâsýl oluyor ve bayram sevinci yaþanýyor. Anlýyoruz ki Peygamber, her an bize selâm yolluyor, elini üzerimizden hiçbir zaman çekmiyor. Þehrin üzerinde beþ vakit duyurduðu ism-i þerîfi ile dâimî huzur, idrak ve hürriyet vaad ediyor. O, el-emîn dir ve vaadini mutlaka tutacaktýr. Mânâsýný giyinerek þâhidi olmak niyâzýmýzdýr.


HÝKÂYE

CENNETLÝK KADIN

arzu eylül yalçýnkaya

Nefise Haným, elindeki pazar torbalarýný bir kenara býrakarak çantasýnda anahtar aramaya baþladý. Anahtar, her zamanki yerinde yoktu. Yýllardýr þu iþi bir türlü öðrenememiþti. Ne vardý sanki þu anahtarý çantanýn fermuarlý gözüne býrakýverseydi. El yordamýyla aramaya devam etti. Sakýn pazarda bir tezgâhta filan unutmuþ olmayayým diye düþündü. Ýþte o zaman fenâydý, bütün pazarý baþtan sona dolaþmak gerekecekti. Bereket versin, çantayý sallamak aklýna geldi de, anahtarýn orada olduðunu anladý. Fakat yine de bulamýyordu. Yok, böyle olmayacaktý, bir hamlede çantayý baþ aþaðý çevirerek ne var ne yok, oracýða boþaltýverdi. Sonunda anahtarý bulmuþtu ama, kafasýnýn tasý da bir kez atmýþ bulunuyordu. Bütün günün yorgunluðunun üstüne bu daðýnýklýk çekilir kahýr deðildi. Hemen kapýyý açtý, gittikçe artan bir asabiyetle torbalarý içeri fýrlattý, daðýlan eþyalarý kucaklayarak giriþteki konsolun üstüne býraktý ve nihâyet kendisi de oturma odasýndaki kanepeye bir külçe gibi yýðýlýp kaldý. Sinirden mi, yorgunluktan mý bilinmez, gözlerinden usul usul yaþlar akmaya baþladý. Ýçliydi Nefise Haným, biraz da gönlü kýrýk; hayata kýrgýndý. Kalkýp ocaða yemek koymak lâzýmdý ama Amaan dedi bu yaþtan sonra ne takacaðým. Benim adam bu yaþtan sonra beni boþayacak deðil ya. Hoþ, Said Bey anlayýþlý adamdý; sevecen, yardýmsever, mülâyim Ne böyle bir basit bir mesele, ne de birçok haklý sebep yüzünden eþinden ayrýlmayý düþünmezdi. Nefise Haným la meþrepleri hiç uymazdý ama eþini yine de anlayýþla karþýlardý. Gençliðinde sürtüþmeleri olmamýþ deðildi ama, zamanla törpülenen taraf Said Bey olmuþ, karýsýnýn bencilliðe kaçan huylarý sanki Said Bey i onun adýna baþkalarýný düþünmeye ve sevmeye teþvik etmiþti. Fakat Nefise Haným þimdi kendi zannýndaki eþiyle harâretli bir çatýþmanýn ortasýndaydý: Hem niye boþuyormuþ, bir akþam sofraya yemek koymadým diye mi yapacak? Hahhayt! Ben kýrk yýldýr bu sofrayý donatmýþým be, bundan sonra bir kaþýk koymasam ne olur? Ben daha üç günlük gelinken kýnalý ellerimle fabrikada çalýþmýþým, kaynanam, kaynatamla bir odada yatýp, bir kaptan yemek yemiþiz. Heey ben ne çekmiþim be, var mý benim gibi kadýn. Cennetlik kadýným ben be, bugün gitsem cennette köþküm hazýr.


Nefise Haným, nefsini koyvermiþ, sorgusuz-hesapsýz gidiyordu. Yemek koymayacaðým iþte, hakkýmdýr, her akþam dýþarda yesek ne olur sanki? Zaten Edi yle Büdü gibi baþbaþa kaldýk. Ýki kiþi için tencere kaynatmaya deðer mi? Yok bundan sonra, yemek memek yok. Dýþarda yiyeceðiz. O kadar! Parayý mezara mý koyacaðýz? Hem ben baþka kadýnlar gibi har vurup harman savursaydým, þunu da isterim bunu da isterim diye tuttursaydým, bakalým o zaman üç kuruþumuz olur muydu kenarda? Ben cennetlik kadýným be, yemedim tuttum, giymedim kenara koydum. O evler, o dükkânlar nasýl alýnmýþ, sorun bakalým. Tutumlu kadýným ben. Cennetlik cennetlik! Kalkacak gücü kendinde bulamadýkça, haklýlýðýný öncelikle kendine kanýtlamak istercesine eskilere dalýyor, yýllar boyu evi, eþi, çocuklarý ve akrabalarý için yaptýðý fedakârlýklarý bir bir sayýyor, alt alta yazýyordu: Kayýnvâlidesinin iðneli lâflarýna yýllarca kimdi dayanan? Kaynatasýný bile son zamanlarýnda o yýkamamýþ mýydý? Ne fakirlik fukaralýk çekmiþti zamanýnda da çalýþýp biriktirip o günleri unutmuþlardý. Etliye sütlüye karýþmaz, cimri denmez fakat tutumludur. Fakiri fukarayý görür. Bayramlarda, kandillerde sadakasýný eksik etmez. Yalan dolan bilmez, neyse o. Komþuyu, büyüðü sayar fakat kimseyle öyle yüz göz de olmaz. Ýyisi var, kötüsü var, türlü türlü insan var. Fazla muhatap olmaya gerek yok. Onun derdi gücü; evi, kocasý, çocuklarý. Onlar iyi olsun, hoþ olsun,

Ben cennetlik kadýným be, yemedim tuttum, giymedim kenara koydum. O evler, o dükkânlar nasýl alýnmýþ, sorun bakalým. Tutumlu kadýným ben. Cennetlik cennetlik!


arzu eylül yalçýnkaya

HÝKÂYE

gerisi boþ. Bazý kimselerden pek hazzetmez, düþman deðil ama, eksik olsunlar, gerekmez. Bunlar kusur sayýlýr mý bilinmez. Caným hem olsa bile, o kadarý kadý kýzýnda bile hoþgörülür, Allah rahmetiyle muâmele etsin, taksîrâtýmýzý affetsin. Düþünüyordu, hakikaten evliya mýydý ne? Namuslu, edepli kadýndý, bir gün olsun lâf getirmiþ miydi? Hayýr, Allah göstermesin. Ne lâf söyler, ne lâf getirtirdi. Sesinin yükseldiðini bir gün olsun komþular duymuþ mudur, katiyyen! Kol kýrýlýr, yen içinde. Gençliðinde kocasýndan dayak bile yemiþti de -o kadar olur gençken, biraz asabîydi kocasý- hiç sesini çýkarmamýþtý. Nefise Haným, þimdi Allah var, gerçekten çekmiþti. Herkes gibi, ya da herkesten fazla, ama çekmiþti. Bunu elini vicdânýna koyan kiþi kabul ederdi, etmeliydi. Kocasýndan, çocuklarýndan, þundan bundan çekmiþti. Velhâsýlý kelâm, hayat onu yormuþtu. Aslýnda galiba biraz da bu pazar alýþveriþi onu yormuþtu. Altmýþýna merdiven dayamýþ bir kadýn olarak pazar alýþveriþini ne bünyesi ne de asabiyeti artýk kaldýrmýyordu. *** Cennetlik kadýným ben be! lâflarý arasýnda televizyonu açtý. Hafta içi yayýnlanan kadýn programlarýndan biri yayýndaydý. Genç bir kadýn çileli hayatýný gözyaþlarý içinde anlatýyor, konuk bir yazar ikide bir hayatýnýz gerçekten çok ýzdýrablý diyerek ona gaz veriyor, bunu yazsak roman olur diye ekleyerek de iþi son kerteye taþýmakta ýsrar ediyordu. Nefise Haným, O da roman mý be! diyerek konuya uzandýðý kanepeden eþlik etti. Sen roman görmemiþsin. Gel de benim hayatýmý yaz, seri roman olur alimallah. Söylene söylene sonunda enerjisi tükenmeye baþlamýþtý. Gözleri ekrana kitlenmiþ, orada çileli genç bir kadýnýn hayat hikâyesinden çok, kendi trajik hayatýnýn yine kendi hayâlinde çekilmiþ kýsa bir filmini seyrediyordu. Filmin adý da hazýr: Cennetlik kadýn! Cennetlik Nefise Haným, bir hayat ve pazar yorgunu kadýn olarak biraz kestirmeye kendinde hak gördü ve zaten kapanmak üzere olan gözlerini uykunun ellerine býrakýverdi. Daha akþama vardý. Nasýl olsa beþ on dakikaya kadar kalkar sonra Allah ýn emri- yine yemeði koyardý. Gözünü kapar kapamaz, rüyâ bu ya iþte, kendisini cennetin kapýsýnda buldu. Kapýdaki melek son derece güleryüzle onu karþýladý ve içeri buyur etti: Nefise


Gözünü kapar kapamaz, rüyâ bu ya iþte, kendisini cennetin kapýsýnda buldu. Kapýdaki melek son derece güleryüzle onu karþýladý ve içeri buyur etti: Nefise Haným, hoþgeldiniz. Buyurun. Cennette sizin için yapýlan köþkünüze yerleþebilirsiniz. Haným, hoþgeldiniz. Buyurun. Cennette sizin için yapýlan köþkünüze yerleþebilirsiniz. Nefise Haným, Ýþte budur dedi, Hak etmiþtim þimdi Allah var. Bir grup melek refâkatinde kendisinde ayrýlan köþke yerleþti. Burada zaman nasýl iþliyor bilemese de her günün kendine göre bir iþi olmalýydý. Ýlk iþ köþkü þöyle bir gezdi, çok güzeldi maaþallah. Tam kendisine anlatýldýðý gibi, altlarýndan ýrmaklar akýyor, üstünde gölgelikler var. Maaþallah maaþallah... Hem güneye bakýyor, daha ne olsun; yazýn havadar, kýþýn korunaklý. Hemen terasa çýkýp manzarayý görmeliydi. Balkona çýkar çýkmaz dili tutuldu, dünyada böyle bir manzarayý ne görmüþ ne duymuþtu. Fakat o da ne? Yan komþu pencereden ona el sallýyordu. O da kim? Dur, þimdi çýkaracak. Tabiî ya Safiye Haným! Hakikaten oydu. Ayol bunun burda ne iþi var? dedi kendi kendine. Bir gün bir iyiliðini görmedim. Dünyada hazzetmezdim, burada komþu mu olduk? Ýçini bir sýkýntý kapladý, birden cennet ona dar geldi. Baþýný öbür tarafa çevirince diðer köþkten de rahmetli Pakize Haným el sallamaz mý? Hiçbir yerde rahat yoktu caným. Dünyada izzet ikram ettik, burada bari kafamýzý dinleyeydik diye söylendi. Katakulliye getirip hýzla oradan ayrýldý. Biraz dýþarda gezinip, muhiti tanýmak istiyordu. Çarþý pazar varsa onu da bulmalý, yabancýlýk çekmemeli. Hoþ burda hizmetliler var ama o herkesin iþine güvenmez. Kendi iþini kendi yapar. Kimseye muhtaç olmaz. Daha sokak kapýsýndan dýþarý çýkar çýkmaz, kayýnpederi ile karþýlaþtý. Babacýðým nasýlsýnýz? diyerek eline uzandý. Hâl hatýr sormalar filan derken Annen


arzu eylül yalçýnkaya

HÝKÂYE

de gelecekti ama cennetin yedinci katýndan birinci katýna inmeye dayanamýyor. Mâlûm, dizleri. Ama ben seviyorum buralarý, her yer Allah ýmýn nimeti. Nefise Haným ýn damarý attý atacak: Nasýl yani, kayýnpederi ile vâlide haným hazretleri yedinci katta ve kendisi birinci katta mý? Bize de bekleriz diyerek ayrýldý kayýnpederi. Nefise Haným lâhavle çekerek ilerliyordu. Karþýlaþtýðý birine çarþýyý sordu. Adam Burada çarþý yok abla dedi, ne düþünürsen gelir, yersin içersin sonra yine hiç yememiþsin gibi uçar gider. Bak bu iyi iþte diye düþündü Cennetlik Haným. Ama olsun, ne olur ne olmaz yine de tedârikli olmalý, bol bol düþünmeli, az yemeli. Bugünün yarýný var. O heyecanla hemen köþke gidip bir yýllýk ne kadar erzak ve muhtemel ihtiyaç varsa hepsini bir kerede düþündü. Düþünür düþünmez hepsini yanýnda buldu. Alt katýn tamamýný yiyecek içeçek ve türlü malzeme ile doldurdu. Yetmedi, ikinci ve üçüncü katýn bir kýsmýný da doldurdu. Ne olacak, bana bir oda yeter dedi, diðer odalarý da kapattý. Ev biraz küçülmüþtü ama olsun, temizliði de kolay olurdu. Hizmetliler var tabiî ama o kimsenin iþine güvenmez. Akþamý olmayan bu cennet gününde insanlar ne yapar ne eder, nasýl vakit geçirir bilemediðinden, köþkü temizleyip düþünüp getirttiði þeyleri yerlerine koyduktan sonra öylece kalakalmýþtý. Bereket, o sýrada bir melek gelerek her gün yapýlan cennet buluþmasý için Nefise Haným ý çaðýrdý. Nefise Haným giyindi kuþandý, gösteriþi sevmez ama buranýn yenisi ne de olsa, biraz özenmeli. Çantasýný da kolunun altýna sýkýþtýrýp hemen buluþma meydanýna doðru yola koyuldu. Biraz erken gidip yer kapmayý planlýyordu, aman ayakta filan kalmasýn da Akþam olmadan da döner, yemeði koyardý ya da düþünürdü. Aman caným, buranýn iþleri de bir garip, daha alýþamamýþtý. Birer ikiþer herkes meydana toplandý, oturmak için yer yoktu. Gelenler hemen halka oluyor ve raksa baþlýyordu. Herkes kendisine yakýn bulduðu bir halkaya katýlarak kolkola veriyor, hep bir aðýzdan Allah diye haykýrýyor, zikrediyorlardý. Ne olduðunu anlamasa da pek bozuntuya vermedi, biraz bekleyeyim, elbet anlarýz iþin hakikatini diye düþündu. Kimi beyaz kimi siyah, kimi genç kimi yaþlý, kimi gürbüz kimi zayýf yapýlý insanlar kolkola vermiþ Allah diyor, þevk içinde dönüyorlardý. Yüzlerinde hayatýnda görmediði bir huzur ve mutluluðun aksi vardý. Aralarýna katýlmak istedi ama öyle pek insana karýþan biri deðildi. Bir kocasý bir çocuklarý, iþte komþulara da bayramda seyranda Þimdi bu tanýmadýðý insanlarýn arasýna nasýl karýþsýndý. Türlü türlü insan var. Kocasý Allah ömür versin yapmýþtý yapacaðýný yine böyle kadýn baþýna buralara


yollamýþtý onu. Hem Said Bey burada olsa hemen herkese selâm verir, herkesin gönlünü alýr muhabbet ederdi, böyle benim gibi yalnýz da kalmazdý, diye düþünüyordu. Az ilerideki bir halkada Safiye Haným la, Pakize Haným ý görmüþtü ama bugünkü hâdiseden sonra onlara selâm vermeye de yüzü yoktu. Olduðu yerde kendi kendine Allah demeye baþladý, fakat halkalara katýlanlarýn duyduðu zevki ve þevki duyamýyordu. Gittikçe kabuðuna çekildi, kimselere karýþamadý, günden güne yalnýzlaþtý. Cennetlik Nefise Haným, cennet köþkünde, nimetler içinde fakir, dostlar içinde yalnýz, güzellikler içinde zevkten mahrum, zevkler içinde idrakten yoksun bir garip olarak ve bir cennet yýlýný diðerine katarak âhiret hayatýný doldurmaya baþladý. Her gün Akþam olsa da diyordu, bizim bey geliverse. Hiç üþenmem, gocunmam üç kap yemek koyarým önüne. Israrla çalan kapý zili sonunda Nefise Haným ý cennet rüyâsýndan uyandýrdý. Kapýda kocasýný görür görmez kollarýna sarýldý. Birlikte mutfaða geçtiler. Yemekti, kaptý, sofraydý... Nefise Haným ýn aklý cennet rüyâsýnýn mahzunluðunda kalmýþtý. Kocasý elindeki paketi masanýn üzerine koydu, Bugün pazar var, yorulmuþsundur diye düþünüp gelirken pide aldým haným deyince Nefise Haným: Cennetlik insansýn Said Bey diyerek çözülüverdi. Ne diyeyim, Allah bize de bu zevki nasîb etsin.


NEFES ÜZERÝNE...

MADDÎ ve MÂNEVÎ NEFES

Efendimiz Kenan Rifâî Hazretleri, Mesnevî Þerhi nde þöyle söylüyor: Ýnsanda biri can, öteki ten olan iki hâl vardýr. Ýnsanda ten, onun görünen tarafý, görünüþ hâlidir. Bu, gözle görülen, cismi ve kesâfeti olan nesnedir. Cana gelince, insanda iki türlü can vardýr, biri diðer canlýlarda bulunan ve canlýyý ayakta tutan, diri tutan kudrettir ki, buna hayvânî can demeliyiz. Hâlbuki insanda bu candan baþka ve ancak insanda tecellî edebilir bir baþka can vardýr ki bu, insandaki ilâhî cevherdir. Bu can, insandaki öteki can gibi fânî deðildir. Bu can ebedî candýr. Bu can, nurdan ve kudretten birleþmiþ bir cevherdir ki, her göze görünmez. Bu cevhere, Allâh'ýn insanda tecellî eden nefesi demek de mümkündür.

ýþýl sarraf

Cemâlnur Sargut Hocamýz da Hz. Þit adlý eserinde insanýn bir maddî bir de mânevî yüzü olduðundan bahseder. Her þeyin bir dýþ yüzü (zâhir), bir de iç yüzü (bâtýn) vardýr. Nefes için de aynýsý geçerlidir. Nefesin de maddî ve mânevî boyutlarý vardýr. Maddî nefes, rûhumuzun bu dünyada giydiði fiziksel bedeni canlý tutarken, mânevî nefes bu gerekli nefesi bize anbean ve devamlý olarak verenden gelir. Maddî nefes, görüntüde ortaya konan eylemle ilgilidir, mânevî nefes ise

bu eylemin þeklindeki mânâdýr. Bu iç mânânýn günlük olarak aldýðýmýz nefesle olan baðlantýsýný açýklamak için nefesin tekniðinden biraz bahsetmek gerekir. Nefes eðitmenlerinin nefesin abecesi olarak adlandýrdýklarý 3 madde vardýr. Mükemmel ve doðal bir nefeste bunlarýn hepsinin tam olmasý gerekir. A: Karýna nefes gidiyor mu? Kiþi nefes alýrken diyaframýný kullanýyor mu? B: Nefes alýþveriþleri baðlantýlý mý? Yoksa arada beklemeler mi var? C: Nefes alýþ bir gayretle olurken nefes veriþ kendiliðinden ve rahat mý? Birinci maddeye göre, nefesin karýn bölgesine gitmesi maddî nefesimizin mükemmel olmasý için en önemli basamaktýr. Vücudumuzda çeþitli enerji merkezleri vardýr. Çoðumuz bunlarý 7 çakra olarak da duymuþuzdur. Bu 7 enerji merkezinde maddî bedenimizin ayakta kalmasýnda en önemli rolü oynayan Yaþam Enerjisi Merkezidir. Bu merkez bedenimizin hemen hemen tam ortasýnda göbek deliðimizin hemen altýnda bulunur. Bizim bu dünyada fiziksel anlamda güçlü olmamýzý, ayaklarýmýzýn yere saðlam basmasýný, organlarýmýzýn düzgün çalýþmasýný saðlayan bu enerji merkezidir, iþte o yüzden diyafram kasý sâyesinde o bölgeye nefesin gitmesi, fizikî bedenimiz açýsýndan çok önemlidir. Mâneviyatýmýz açýsýndansa nefesin eþit þekilde göðüs bölgesi yani kalp çakrasýna da ulaþmasý gerekmektedir. Bizi Allah a baðlayan, O nun gözünden görmemizi saðlayan kalp gözümüz iþte buradadýr. Tam ve mükemmel alýnan nefesin hem karýna hem de göðse gitmesi gerekir. Yani, hem bu dünyada mükemmel iþleyen bir bedene sahip olurken ayný zamanda da


içindeki ruhla, mâneviyatla mükemmel bir baðlantý içinde olabilmek... Vücûdumuzda nefes almak için yaratýlmýþ organýmýz diyafram kasýmýzdýr. Bu kas akciðerlerimizin de içinde bulunduðu kaburgalarýmýzýn tam altýna yerleþtirilmiþ bir kubbe formundadýr. Evet, nefes akciðerlerimiz sâyesinde iþlenerek kanýmýza karýþýr, fakat aslýnda nefes hareketini tüm vücûda yayan diyafram kasýdýr. Eðer doðru þekilde diyaframýmýzý kullanarak nefes alýyorsak nefesin girmesiyle aþaðýya diyaframa doðru geniþleyen akciðerlerimiz bu kubbe þeklindeki kasa baský yapar ve diyafram aþaðýya doðru adeta düzleþene kadar basýlýr, önce karnýmýz þiþer ve bu þiþkinlik dengeli bir þekilde yukarýya doðru göðsümüzden gýrtlaðýmýza kadar yükselir ve nefes veriþle ayný þekilde iner. Bu hareketle ayný zamanda karýn boþluðumuzdaki ve göðüs kafesimizdeki tüm organlarýmýza da masaj yapýlýr ve bu masaj organlarýn fonksiyonlarý açýsýndan çok önemlidir. Ýkinci madde, yani nefesin baðlantýlý olmasý nefes alýþ ve veriþler arasýnda bekleme olmamasý, nefesin devamlý dâiresel bir hareket þeklinde olmasý demektir. Nefesin Allah la bir nevî baðlantýmýz olduðunu ve aslýnda aldýðýmýz nefesin bize Allah ýn kendinden üflediði nefesten baþka bir þey olmadýðýný bir evvelki yazýmýzda belirtmiþtik. Bu baðlantýnýn dâimî olmasý idealdir. Ancak biz nefesi, yani hayatý kendi kontrolümüze almaya çalýþýyorsak, nefes alýþtan evvel veya veriþten sonra bekliyorsak bu baðlantýmýzýn mükemmel olmadýðýný ve Allah la aramýza düþünce, duygu, benlik filtreleri koyuyor olduðumuzu gösterir. Ýdeal nefesin üçüncü þartý, nefes alýþýn gayretle ve nefes veriþin kendiliðinden ve

rahat olmasýdýr. Bunun mânevî anlamý ise þudur: Nefes alýþ gayretle, yani hep ileri doðru, Allah a doðru bir gayret içinde olmak Nefes veriþ rahat ve kendiliðinden, yani gayretten sonra içinde bulunmamýz gereken teslimiyet ve tevekkül Nefes veriþin kesinlikle bir itiþ þeklinde olmamasý sanki bir balonun sönmesi gibi rahat ve kendiliðinden olmasý çok önemlidir. Nefes veriþin kendiliðinden ve rahat olmasýnýn bir diðer iç mânâsý ise, malýmýzdan, nefsimizden kolay verebilmek, vazgeçebilmektir. Kin, öfke nefret, hýrs gibi duygulara takýlýp kalmamak, bunlarýn bize yaptýðý mânevî ve maddî zararý görerek bunlarý terk etmektir. Ýçinde bulunduðumuz bu Ramazan ayýnda irâdemizi sadece yemek ve içmek konusunda kullanmaya deðil, kendimizi kötü huylardan da uzak tutmaya, baðýmlýlýklarýmýzý, tutunduðumuz negatif duygularýmýzý verebilmeye de niyet ediyoruz. Her nefes bunun için yeni bir fýrsat demek. Nefesin bir diðer görevi, ayný zamanda vücûdumuzdan toksin atýlmasýný da saðlamasýdýr. Gün içinde vücut, toksinlerinin %75 ini nefes ile atar. Ramazan da oruç tuttuðumuz sürece açlýk kokusu diye adlandýrdýðýmýz bazen soluðumuzdan gelen o pek de hoþ olmayan koku, aslýnda vücûdumuzun temizlendiðine bir iþârettir. Yani vücut, aldýðý yiyecekleri öðütmekle uðraþmak zorunda olmadýðýndan kendini temizleyecek vakit bulmakta ve kirliliklerinden arýnmaktadýr. Yüce Allah ýn nimetlerinin saymakla bitmeyeceði gibi nefesin de nimetleri saymakla bitmez çünkü aldýðýmýz her nefes bizim için bir nimet, bir lûtuf. Allah la irtibâtýmýzýn her nefes dâimî olmasý dileðiyle hayýrlý Ramazanlar


MÜTERCiM DEN...

Tasavvuf insanýn kendi içine yaptýðý yolculuktur diye baþlýyor Cemâlnur Sargut Hocamýzýn Dinle kitabýnýn tanýtým yazýsý Ve yine bu yazýda kitap, tasavvuf ilmine giriþ için mükemmel bir el kitabý olarak tasvir ediliyor.

Dinle , hocamýzýn Nefes Yayýnlarý ndan çýkan ilk kitabý Bu yönüyle bir ilk gözaðrýsý Radyo konuþmalarýndan oluþan bu kitapta tasavvuf, edep, kaza-kader, tevhid, namaz, hac ve kurban konularý soru-cevap üslûbuyla açýklanýyor. Kitabýn üslûbu, okuyucuya kendisiyle sohbet edildiði duygusunu veriyor ve bu bakýmdan çok ilgi görüyor. Kitap, ilk defâ 2008 de birkaç bin adet basýldý. Þu an itibâriyle, üst üste çýkan binlerce baskýsýyla, tasavvuf yolculuðuna çýkmaya hazýrlanan birçok okuyucuyla buluþmuþ durumda Almanya daki dostlarýmýz, Dinle yi, Almancaya tercüme ederek bu dilde de okunabilmesini saðlamak üzere teþebbüse geçmiþler Kitabýn tercümesi tamamlanmýþ; þu an kitabýn basýmý için yayýnevi arayýþlarý sürüyor. Ýnþaallah, bu arayýþlar kýsa sürede neticelenir ve Dinle deki mânâya, zâhirde bizden farklý bir dil konuþan nice nice kardeþlerimiz eriþir. Bu vesileyle, Dinle kitabýndan bir bölümü, Türkçe ve Almanca olarak burada sunuyor, gerçek ortak dil olan tasavvufun geniþ kitlelere hâl olarak yayýlmasýný niyâz ediyoruz.


Ten-i Âdem deki can bil ki edeptir Dil ü çeþm-i beþerin nûrû edeptir Edebi olmayan Âdem deðil Âdem Ayýran Âdem i hayvandan edeptir Kenan Rifâî Edep her þeye bakýp Hakk ýn birliðini görmektir Edep çok büyük bir mazhariyettir. Peygamber Efendimiz de buyuruyorlar ki Rabbim beni edeplendirdi ve edebimi güzel eyledi. O hâlde edebin arkasýndan çýkan ikinci bir netice, edebin güzel ahlâk oluþudur. Edebin sonucu güzel ahlâktýr. Biliyorsunuz Hz. Muhammed ahlâkýn güzel olanýný tamamlamak üzere gelmiþtir. O yüce sultan der ki Bu bir evdir, ahlâk evidir. Ben peygamberlerin sonuncusu olarak son tuðlayý koydum, Ali de mânâsýný anlattý. Ýþte böyle bir bakýþ açýsý içerisinde hocam Edep nûr-u ilâhîden bir taçtýr; onu baþýna koy onunla nereye gidersen git, zarar görmezsin diyor Wisse, die Seele in Adams Körper ist der Anstand. Das Licht des Herzens und des Auges des menschlichen Wesens ist der Anstand Der Mensch ohne Anstand ist kein Mensch Das, was den Menschen vom Tier unterscheidet, ist der Anstand Kenan Rifâî Der Anstand ist, sich alles anzuschauen und dabei die Einheit Gottes zu erkennen Der Anstand ist eine große Ehre. So wie es auch unser Prophet sagt Mein Herr hat mir gutes Benehmen beigebracht und meinen Anstand schön gemacht. Nun, die zweite Folgerung, die sich hinter dem Anstand [edep] verbirgt, ist, dass der Anstand die schöne bzw. hohe Moral ist. Das Ergebnis vom Anstand ist die schöne Moral [die gottgefällige Haltung]. Wie Sie wissen, ist der Prophet Mohammed gekommen, um die schöne Moral, zu vollenden. Dieser erhabene Sultan sagt: Das ist ein Haus, ein Haus der Moral. Ich, als der Letzte aller Propheten, habe den letzten Ziegelstein gesetzt [und] Ali hat seine Bedeutung erläutert. Nun mit dieser Sichtweise sagt mein Lehrer: Der Anstand ist eine Krone aus göttlichem Licht; setze sie auf deinen Kopf und wo du auch hingehst, wirst du keinen Schaden bekommen .


NE HABER?

Bir Çocuk Ýftarý Daha Geçti! Türk Kadýnlarý Kültür Derneði kurulduðu 1966 yýlýndan bu yana âilenin eðitimi üzerinde önemle duruyor. Geleceðimiz olan çocuklarýn millî ve mânevî eðitimi üzerine ayrý bir vurgu yaparak deðerlerimizi gelecek nesillere aktarmak için çeþitli etkinlikler düzenliyor.

ümit gülbüz ceylan

Ramazan ve oruç bilincini çocuklara anlatmanýn en güzel yolunun, onlar için özel bir gün düzenlemek olduðunu derneðimizin kurucusu olan büyüðümüz Sâmiha Annemiz seneler önce çocuk iftarlarýyla göstermiþtir. O günlerin küçükleri olan bugünün büyükleri, çocuklarýyla birlikte çocuk iftarýna katýlarak anýlarýndaki çocuk iftarlarýný tekrar yaþýyorlar. Ýþte böyle güzel bir çocuk iftarý 28 Temmuz 2012 Cumartesi günü Ýdealtepe Elite Otel in salonunda gerçekleþtirildi. Yaklaþýk 100 çocuðun katýldýðý iftar organizasyonunda Çocuk Esirgeme Kurumu ndan 40 kadar çocuk da misâfir edildi. Ýftar, o gün oruç tutan çocuklarýmýzýn arkadaþlarýyla ayný sofraya oturup ezaný heyecanla beklemeleriyle baþladý. Bir aðabeylerinin ezaný okumasýyla oruçlar açýldý. Yemeklerin ardýndan sofra duâsý

yapýldý. Ramazan ayýnýn olmazsa olmazý olan Karagöz ve Hacivat, çocuk iftarýmýzýn yine en ilgi çeken bölümlerinden biriydi. Þerbetçi, mýsýrcý, pamuk þekerci yine çocuklarýmýzý sevindirdi. Özel olarak hazýrlanan koro keyifle dinlendi. Yine çocuklarýmýzdan oluþan bir baþka koro, katýlanlara ilâhiler söylediler. Küçük kardeþlerimizin piyesi ise görülmeye deðerdi. Her çocuk iftarýnda çocuklarýn heyecanla beklediði hediye çekiliþi bu iftarda da çocuklarýmýzýn coþmasýna neden oldu. Hediyelerini açarken çocuklarýn yüzlerindeki heyecan ve mutluluk görülmeye deðerdi. Geleneksel çocuk iftarý geleneksel bir þekilde davulcu aðabeyin söylediði marþlara, bu kez sadece çocuklarýn deðil, onlarla birlikte iftara katýlan büyüklerin de Türk bayraklarýyla ve coþku içinde eþlik etmesiyle sona erdi.



SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

e z b e s a d n fýrý


Aðustos ayýnda patlýcan, kabak ve biber gerçekten tam tadýný bulur. Kalori deðeri düþük bir besin olan patlýcanda A, C ve B vitaminleri ile kalsiyum, fosfor ve demir mineralleri bulunur. Patlýcan sinirleri yatýþtýrýr ve tansiyonu düþürür. Kalp çarpýntýsýný giderir. Baðýrsaklarý yumuþatýr ve idrar söktürür. Kandaki kolesterol seviyesini düþürür ve damar týkanýklýðýna iyi gelir. Kansýzlýðý giderir. Karaciðerin ve pankreasýn çalýþmasýný düzenler. Böbrek aðrýlarýný ve yanmasýný azaltýr. Bâsura iyi gelir. Kilo vermeye yardýmcý olur. Sarý renkte çiçekler açan sürüngen bir bitki olan kabak oldukça besleyicidir. Özellikle B1 ve C vitaminleri ile potasyum ve fosfor mineralleri açýsýndan zengindir. Ayrýca, bitkisel protein, niþasta ve çinko içerir. Kabak lif açýsýndan da zengin bir besindir. Kabak idrar söktürür ve kabýzlýðý giderir. Mide ve baðýrsaklarý yumuþatýr. Böbrek ve mesâne iltihaplarýný giderir. Bâsur ve prostat þikâyetlerini azaltýr. Yüksek tansiyonu ve kan þekerini düþürmeye yardýmcý olur. Sinirleri yatýþtýrýr. Göðsü yumuþatýr ve öksürüðü keser. Kan yapar. Cinsel gücü ve doðurganlýðý arttýrýr. Zihin açar.

Fýrýnda Sebze (Ratatouille)

Malzemeler: 1/2 adet iyice doðranmýþ soðan 2 diþ incecik dilimlenmiþ sarýmsak 1 kâse rondodan geçmiþ domates püresi 2 çorba kaþýðý sýzma zeytinyaðý ya da piþirme spreyi 1 adet küçük taze uzun patlýcan 1 adet küçükçe yeþil kabak 1 adet küçükce sarý kabak 1 adet uzunca kýrmýzý tatlý biber Bir tutam taze kekik Tuz - Karabiber Hazýrlanýþý: Fýrýnýnýzý 200 derecede önceden ýsýtýn. Fýrýnda piþmeye dayanýklý seramik veya cam bir kabýn içerisine sarýmsaklarý, domates püresini, bir kaþýk zeytinyaðýný koyun; tuz, karabiber ekleyerek iyice karýþtýrýn. Daha sonra keskin bir býçak yardýmý ile ya da mutfak robotunda sebzeleri resimdeki gibi ince ince dilimleyin ve kaba yerleþtirin. Üzerine kekik yapraklarý, tuz, karabiber ve bir kaþýk zeytinyaðýný ekleyin ya da piþirme spreyinden bolca sýkýn. Kabýn üzerini sebzelerin üzerini örtecek þekilde parþömen kâðýdý ile örtün. 45-55 dakika fýrýnda piþtikten sonra dilerseniz haþlanmýþ bulgur (kuskus) üzerinde keçi peyniri ile servis yapabilirsiniz. Âfiyet olsun.


SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler


Teleme Ramazan ayýnda yenebilecek, þekersiz ve yaðsýz bir tatlý. Adý Teleme ve sadece süt ve kuru incirle yapýlýyor. Malzemeler: 15 adet kuru incir 1 litre 0% yaðlý süt Ýsteðe baðlý olarak kabuk tarçýn ve karanfil Süslemek için tarçýn, ceviz ve pekmez Hazýrlanýþý: 1 Litre sütü bir tencerede incirlerle birlikte 1 adet kabuk tarçýn ve 23 adet karanfil koyarak kaynatýn. Bir taþým kaynayan malzemeyi rondodan geçirin ve servis yapmak istediðiniz kaplara boþaltýn. Buzdolabýnda soðumaya býrakýn. Üzerlerine ceviz, toz tarçýn koyarak ve pekmez damlatarak servis yapabilirsiniz. Dilerseniz bir top light beyaz dondurmayla da deneyebilirsiniz. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s d e r g i s i @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.