Her Nefes - Eylül 2012 / Sonbahar

Page 1

EYLÜL 2012

36.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

sonbahar


EDÝTÖR DEN...

Merhaba Dostlar, Her Nefes Eylül Sayýsýna Hoþgeldiniz! Bu sayýmýzda bir farklýlýk yapalým, siz dostlarýmýzla sonbaharýn aslýnda bir son deðil, yeni bir baþlangýca hazýrlýk olduðunu paylaþalým istedik. Mâlûmunuz, insanlarýn hayatlarýnda da mevsimler vardýr. 20-25 li yaþlara kadar süren güzel bir ÝLKBAHAR, bu yýllarýn keyfinin çýkartýldýðý güzel bir YAZ ile devam eder. Bu yazýn bitmesi ile birlikte insanýn yaþadýklarýný deðerlendirmesi dönemi, olgunluk dönemi baþlar. Bu dönemde kimi zaman hayata dâir kazanç ve kayýplarý deðerlendiririz, kimi zaman geride kalan iyi-kötü anýlarý Velhâsýl SONBAHAR döneminde insanlar yaþanmýþ olanlara hakkýný verirler. Diðer bir deyiþle, heyecan ve koþuþturma ile geçen devreleri yerli yerine koymaya çalýþýrlar. Elbette sonra bu deðerlendirme sonuçlarýnýn alýndýðý bir KIÞ mevsimi gelir. Kimine göre sert, kimine göre yumuþacýk geçen KIÞ Aslýnda bu mevsimlerin her birinin bitiþi SON u, yeni ve diðer bir mevsimin baþlangýcý, ÝLK hâlidir. Dolayýsýyla her mevsim yeni ve farklý bir Hâl in baþlangýcýdýr. Allah hepimize Her an yeni bir ÞEN le diriliþini fark etmeyi nasip etsin. Yosun Mater



SOHBETLER...

Meclisten birisi, herhangi bir kalbin çekirdeði aþk ola, nebatý celâl ve cemâldir, buyruluyor. Burada celâlin mânâsý nedir? diye sordu. - "Celâl, Hakk ýn kahrý, bütün þekillerin, varlýklarýn ve vücûdun mânen eriyip, Allah'ýn tecellî ve zuhûru yâni kendi yüce varlýðýnýn bekasý demektir." ***** Deniliyor ki: Âlem bir aynadýr. Mânevî arzular orada görünür. Sen de kendi arzularýný o âlem aynasýnda seyret ve vuslat þarabýný þu görünen dudaklarýnla deðil, his dudaklarýnla içmeye alýþ! Burada ayna ve his dudaklarýndan maksat nedir? -"Kesreti, yâni çokluðu vahdette gördüðün gibi, vahdeti, yâni birliði de kesrette gör. Hiç bu iki tecellî birbirinden ayrýlýr mý? His dudaklarýndan maksat da tecellîyi sýrf mürþidinin varlýðýnda deðil, bütün cihanda seyret, demektir." *****


- Geçen gün bir hýristiyanla görüþüyordum. Bana Siz de bize benzediniz dedi. Müslümanlýk nâmýna müteessir oldum. - "Niçin müteessir oluyorsun? Hýristiyan nedir? Sen onu gayrý mý görüyorsun? Cenâb-ý Hak yalnýz müslümanlarýn Rabbi deðil, cümle âlemin Allâhý'dýr. Sen Îsâ'ya da inanýyorsun, Mûsâ'ya da. Onlara îman etmeyecek olursan müslüman olamazsýn. Onlarý tasdik etmiþ, fakat fevklerine yükselmiþsin. Onlardaki sende var, fakat sendeki onlarda yok! Ýþte irfan sofrasýna dâhil olan böyle þey söylemez. Gördün mü, âlem aynasýnda temâþânýn nasýl olduðunu? Hiçbir þeyi Hak'tan gayrý görmeyeceksin. Vahdette kesret, kesrette vahdet sýrrý iþte budur!" ***** - "Allah diyor ki, resuller arasýnda nur cihetiyle fark yoktur. Fark, sâdece fazilet ve meziyet bakýmlarýndandýr. Âþýklar da hep âþýktýr, birdir. Yalnýz aralarýnda fazilet ve meziyet îtibâriyle fark bulunur. Meselâ, kiminin sözü, kiminin kalemi, kiminin sazý vardýr. Ama esas îtibâriyle hepsi de ayný nurdandýr ve sevdikleri ayný mâþûkun güzelliðidir." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Neþriyat, Ýstanbul, Eylül 2000, s. 9-10).


CÝHAD Bu sayýmýzda Cemâlnur Hocamýzýn 2006 yýlýnda Frankfurt taki Kutsal Kadýn Kilisesi nde yaptýðý cihad konulu konuþmayý sizlerle paylaþýyoruz. Asýl cihadýn nefsimizle yaptýðýmýz cihad olduðunu her dâim hatýrlayýp amelimizi buna göre düzeltebilmemiz niyâzýyla ***

cemâlnur sargut

Bizim vazifemiz sevmektir. Her þeyi, yaradýlmýþ her þeyi sevmek Konumuz savaþ ama ben bambaþka bir yerden baþlamak istiyorum. Mâide Sûresi nin 82. âyetinde lütfen dikkatle dinler misiniz acaba- Ýnsanlarýn inananlara düþmanlýk bakýmýndan en azýlýsý olarak herhalde Yahudilerle Allah a ortak koþanlarý bulacaksýn. Ýnananlara dostluk bakýmýndan en yakýn olarak da herhalde Biz Hristiyanýz diyenleri bulacaksýn. Bunun sebebi, onlarýn içinde bilgin keþiþlerin ve dünyayý terketmiþ rahiplerin bulunmasýdýr ve bunlar büyüklük taslamazlar deniyor. Görüyoruz ki, Kur an savaþ deðil cihad anlatmýþtýr. Cihad ve savaþ çok farklý iki þeydir. Allah -her þeyin yaratýcýsý-, bir dinî kitapta bölünmeyi, parçalanmayý ve düþman olmayý emredebilir mi? Ama biz bölünmeyi seviyoruz. Bunun bir tek sebebi var. Allah, Kur ân-ý Kerim de sizi iki elimle yarattým, diyor. Allah ýn bir eli

kuvvet ve kudretidir ki bizde þehvet ve ahlâksýzlýk olarak tecelli eder. Çünkü biz ego sahibiyiz. Biz egoistiz. Diðer elim, merhamet, sevgi elimdir diyor. Bütün bir yaradýlýþ, zýddiyetten zuhûra gelmiþtir. Çünkü negatif ve pozitif olmazsa elektrik olmaz, enerji olmaz. Ama negatif pozitife düþman, pozitif de negatife düþmandýr. Bizim içimizde bu düþmanlýk var. Ama ikisi biraraya gelirse enerji oluþturur.

Cihad, insanýn kendi içindeki ikiliði bir yolda, sýrât-ý müstakimde sâbit kýlmasýdýr. Bu savaþ içerisinde acý ve sýkýntýlar var. Ýþte bu acý ve sýkýntýlara tahammül ettiðimiz ölçüde birleþip el ele verip tek e varabiliyoruz. Þimdi cihad, insanýn kendi içindeki bu ikiliði bir yolda, sýrât-ý müstakimde sâbit kýlmasýdýr. Her insan cihad yapmakla vazifelidir. Çünkü kendi içinde huzûru bulmayan bir insanýn baþkasýna asla faydasý olamaz. Bu bakýþ açýsýndan cihadýn asýl mânâsý, iç savaþtýr. Neden? Çünkü bir egomuz var, bir de aklýmýz var ve bu ikisi arasýnda devamlý savaþ var. Bu savaþ içerisinde acý ve sýkýntýlar var. Ýþte bu acý ve sýkýntýlara tahammül ettiðimiz ölçüde birleþip el ele verip tek e varabiliyoruz. Kur ân-ý Kerim den bir örnek vereyim. Kur ân a göre en yüce kadýn Hz. Meryem dir. Kur an, Meryem,


doðum sancýsýyla hurma aðacýna yaklaþtý. Kendi içindeki bütün sýkýntýlarý birlemek için ve mânâ çocuðunu doðurmak için aðaca yaklaþtý. Aðaca deðdi. Aðaçtaki ölü hurmalar dirildi der. Ýþte savaþ acýdýr. Ama acýlar insaný birliðe götürür. Burada söylemek istediðimiz þu: Ýnsan kendi içinde mutlaka bir olup güzelleþip doðru yolda ilerlemeli ki etrafa fayda verebilsin. Þimdi bambaþka bir yönden alayým olayý. Lâ ilâhe illallah diyoruz. Bu Ýslâm olmanýn birinci þartýdýr. Lâ , yok demek. Ýlâh , baþka þeye, Allah tan baþka þeylere tapmak demektir. Þimdi bu iki hâlde insanlar var. Lâ makamýndaki insan ateisttir. Lâ dediðimiz bir devre var, inanmýyorum, yalnýz ben varým, yalnýz ben biliyorum deriz. Ateisti eleþtirmiyoruz. Çünkü Müslüman lâ ilâhe illâ Allah derken ateisti de kabul eder. Sonra ilâh edineni kabul eder, ilâh edinenleri... Þimdi hepimiz bir sürü þeyi ilâh ediniyoruz hayatýmýzda. Kocalarýmýz, hanýmlarýmýz, çocuklarýmýz, evimiz, arabamýz, paramýz, malýmýz, mülkümüz Ve ilâh ettiðimiz devrede olan insaný da kabul etmek lâzým. Peki kim düþman? Kiminle savaþacaðýz? Ateisti kabul ettik, kâfiri kabul ettik; kim düþman? Lâ ilâhe illallah diyen adam için düþman olmaz. Onun düþmaný olamaz. Lâ ilâhe dediðimiz zaman da ilâh yokmuþ, Allah varmýþ diyoruz. O hâlde insan her þeyi kabul ettikten sonra iki þekilde mücâdele eder. Bir, savunmak için -ki Kur an bunu emreder. Tek bir savaþa izin vermiþtir Kur an. Yalnýz savunma savaþýna Söylediklerimi


Bakara Sûresi nde bulacaksýnýz. Asla ve asla baþkasýnýn hayatýna müdahale eden bir savaþý Kur an kabul edemez. Saldýrýcý savaþý kabul edemez. Asla ve asla intiharý kabul edemez.

Dinde ayýrým, ikileme, farklýlýk diye bir þey olmaz. Din adamý aþk ve sevgi anlatýr.

cemâlnur sargut

O zaman bütün bunlar Müslümanlýk olamaz. Bütün bunlar din adýna yapýlamaz. Çünkü Kur an, dinler arasýnda ve peygamberler arasýnda fark yoktur der. Sanki birbirinin tamamlayýcýsý gibidir peygamberler. Hattâ þöyle izah edebilirim: Güneþ ilk doðduðu anda, dünya ne kadar ýþýða hazýrlýklýysa onu gönderebilir ancak. Ýþte Hz. Âdem -ki doðuþ ânýdýr- yavaþ yavaþ yükselir. Güneþte bir deðiþme olmaz. Sadece dünyanýn güneþe hazýrlýðý artar. Ve tam 12:00 de Hz. Muhammed tecelli eder. Çünkü artýk dünya hazýrdýr. Güneþ hep ayný güneþtir. Hz. Muhammed der ki: Ben ahlâk binâsýnýn son tuðlasýyým. O hâlde diðer peygamberler tarafýndan kurulmuþ bir binâ tamamlanmýþtýr. Þimdi biz diyoruz ki, 12:00 deki hâli 11:00 deki hâline düþman Böyle bir þey olabilir mi? Böyle bir þey olmaz. Dinde düþmanlýk olmaz. Dinde ayýrým, ikileme, farklýlýk diye bir þey olmaz. Din adamý birlemeli, din adamý kavga çýkaramaz. Din adamý aþk ve sevgi anlatýr. O hâlde bizim vazifemiz sevmektir. Her

þeyi, yaradýlmýþ her þeyi sevmektir. Sadece insaný sevmek deðil. Böceðe kadar sevmek Çünkü Ýslâm lâ ilâhe illallah , lâ fâile illallah ve lâ ilâhe illâhû der. Yani Allah tan baþka hiçbir þey yoktur. O hâlde yaradýlmýþ her þeyde onun bir ismi tecelli eder. Bir örnek vereyim. Bizim padiþahlarýmýzdan birinin kýz kardeþi bir câmi yaptýrmýþ. Yollar yaptýrmýþ. Ve gitmiþ hocasýna demiþ ki: Allah beni seviyordur, deðil mi efendim? Çünkü çok çalýþtým, çok güzel þeyler yaptým. Hocasý demiþ ki: Allah seni seviyor ama bunlardan dolayý deðil. Zaten bunlar vazifen, çünkü çok paran var. Peki neden efendim? demiþ kadýn. Çünkü bir gün susuz kalmýþ bir köpek gördün bir kenarda ve ona su vermek için en sevdiðin elbiseni yýrttýn. Onu bir kuyuya gönderecek bir kovaya baðladýn ve su çekip ona içirdin. Ýþte Allah bir köpeðine merhamet gösteren kulunu çok sever. Þimdi böyle bir dinde savaþ, kötülük ve öldürmeden bahsetmek mümkün olabilir mi? Asla.

Yunus der ki: Yaradýlmýþý severim Yaradandan ötürü O zaman insan karþýlýk beklemeden sevmeyi öðrenir. Karþýlýk beklemeyen insanda düþmanlýk zuhûr etmez. Ýslâm böyle bir dindir.


Peygamber den örnek verelim. Bir-iki savaþýný anlatacaðým size. Yaptýðý 3 savaþta ölü sayýsý 100; bunun 70 i Müslüman, 30 tanesi Müslüman olmayan... Buna savaþ demek mümkün mü? Uhud Savaþý Düþünebiliyor musunuz, Peygamber savaþmak istemiyor. 10 sene aç býrakýlmýþ, taþlanmýþ, pislikli iþkembeler baþýna geçirilmiþ. Çektiði sýkýntý inanýlmaz derecede ýzdýrap. Bir gün bile savaþmayý aklýna getirmemiþ. Medine ye göçüyor. Allah tan âyet iniyor artýk savaþ diye. Uhud Savaþý nda yenileceðini rüyâsýnda görüyor. Fakat ertesi gün bütün komutanlarýný toplayýp istiþâre ediyor. Onlarla tartýþýyor. Ve onlara diyor ki: Savaþmak istiyor musunuz? Evet diyorlar, çok acý çektik, çok kötü davranýyorlar bize. Peki diyor. Ve yeniliyorlar. Diyor ki: Biliyordum,

rüyâmda görmüþtüm. Peki neden söylemediniz Efendim? diyorlar. Çünkü Kur ân-ý Kerim de rüyâna göre hareket et emri yok, halka danýþarak hareket et emri var diyor. Burada benlik yok. Burada bir þöhret dâvâsý yok. Dinini yaymak diye bir problemi yok. Yemin ederim ki bugün bunun aksine hareket eden hiçbir kimse Müslüman deðildir. O hâlde cihad, dini yaymak amacýyla olmaz. Cihad, yalnýz ve yalnýz savunmak amacýyla yapýlýr. Allah ýn Bakara Sûresi ndeki emri bu konuda dahî aþýrý gitmeyin dir. Ve Allah yol göstermiþ: Nefse karþý ilimle savaþýn Peygamberin ilmi þuydu Kur an söylüyor: Ya Muhammed ben seni niçin severim biliyor musun? diyor Allah. Çünkü sen halkýna iyi


cemâlnur sargut

davranýyorsun. Çünkü sen yaradýlmýþý seviyorsun ve onu ilimle ve hikmetle kucaklýyorsun. Savaþýn en güzel yolu, cihadýn en güzel yolu aþk ve sevgidir. Ve iyi muâmeledir. Hz. Mevlânâ, bir þey öðretirken þöyle öðretin, fikrinizi savunurken þöyle savunun. Týpký bir ilkokul öðretmeni gibi olun diyor. Yazýsý çok çirkin olan öðrencinize deyin ki, ne kadar güzel yazýyorsun sen böyle, hârikasýn sen. Ama bu kadar güzelliðin içinde A harfi hiç olmamýþ. Gel hadi A yý düzeltelim beraber. Çocuk öðretmene olan aþkýndan A yý düzeltir. Kendinden çok emindir zaten hocam beni beðendi, çok iyi yazýyorum der. O zaman öðretmen der ki aman bu A çok güzel olmuþ, hadi B yi de düzeltelim. Böyle böyle bütün harfler düzelir. Ýþte Ýslâm ýn cihad anlayýþý budur. Sevgi, kucaklama, sarma ve hakikaten sevme. Yunus der ki: Yaradýlmýþý severim Yaradandan ötürü. O zaman insan karþýlýk beklemeden sevmeyi öðrenir. Karþýlýk beklemeyen insanda düþmanlýk zuhur etmez. Ýslâm böyle bir dindir. Aslýnda Hristiyanlýk da böyle bir dindir. Dinler arasýnda fark yoktur. Dinleri biz farklý görüyoruz. Dinler birbirinin tamamlayýcýsýdýr.

Ýslâm da cihad birbirini sevmek ve birlik içinde olmak için yapýlan bir mücâdeledir. Bütün kâmil insanlarda bunu

görürsünüz. Onlar Hz. Ýsa gibi kendilerine kötü muâmele edenleri severler. Þimdi ben bugün size bir sürpriz hazýrladým. Baþka bir cihaddan bahsedeceðim. Bu semâ törenidir ve Mevlânâ ya göre baþtan aþaðýya cihaddýr. Neden? Ýzah edeyim. Ben ben iken der Mevlânâ, Egon varken, ben derken, Allah dostu, benliðini aþmýþ, Allah ýn mânâsýný aksettiren bir kâmil insanýn etrafýnda dönmeye baþlarým. Ona hayran kalýrým. Ýþte bu esnâda savaþ davullarý çalar. Neyler, kudümler Meydan, savaþ meydanýna döner. Ve her bir kudüm sesi þunu söyler: Hadi güzelleþ! Hadi güzelleþ! Ýnsan hakikaten güzelleþir. Týpký bu ney gibi Ve o zaman kendi etrafýnda da dönmeye baþlar. Bu semâ baþtan aþaðýya cihaddýr. Ve bütün dünya, atomundan güneþ sistemine kadar bu cihadý anlatmak üzere yaradýlmýþtýr. Cihadýn sonu bu neydir. Duyduðunuz en güzel seslerden biridir. Þimdi dikkat ederseniz bunun hakkýnda bilgi vereyim size Mevlânâ ya göre ney, mükemmel insaný, insan-ý kâmili anlatýr. Çünkü bu ney sazlýktan koparýlmýþtýr. Týpký bizlerin ruhlar âleminden Allah tan kopup bu dünyaya geldiðimiz gibi Sonra içi oyulmuþtur, oyulmuþtur, oyulmuþtur... Kendine âit hiçbir arzu ve istek kalmayana kadar oyulmuþtur acýlarla... Sonra Allah aþkýyla cayýr cayýr fýrýnýn içinde yakýlmýþtýr. Sonra üzerine 7 tane delik açýlmýþtýr. 7 seviyedeki insanýn hâlini anlar ve onlar gibi ses çýkarýr. Bir gün alýp üflerseniz hiçbir ses çýkaramazsýnýz. Çünkü kendi sesi yoktur.


Yalnýz üfleyenin, yani Allah ýn sesini verir. Ýþte cihad... Sonunda bu hâle gelmek için yapýlan bir cihad... Bir baþka cihad eden sultandan, Hz. Ali den bahsetmek istiyorum. Üstüne doðru geliyor düþman askeri Bir an kendinizi onun yerine koyun. O sultanlar sultaný, gelen kâfiri öldürecek, kendini savunacak. Kâfir tükürüyor suratýna ve Hz. Ali kýlýcýný býrakýyor ve diyor ki ben artýk seni öldüremem. Demin kendimi savunuyordum. Ama þimdi seni öldürürsem nefsim için öldüreceðim. Çünkü sen bana tükürdün ve ben sana kýzdým. Ýþte o zaman bu düþman askeri Ya Ali, sen beni aþkýn ve sevginle öldürdün. Ýslâm da cihad budur. Ýslâm da cihad birbirini sevmek için yapýlan bir mücâdeledir. Birlik içinde olmak için, olabilmeyi becerebilmek için yapýlan bir mücâdeledir. Bütün kâmil insanlarda bunu görürsünüz. Onlar Hz. Ýsa gibi kendilerine kötü muâmele edenleri severler. Derler ki, onlarýn kötü muâmelesi sâyesinde ben Allah ýma senin her yarattýðýný sevebiliyorum, görüyor musun diyorum. Bu bakýþaçýsýndan bugün cihad diye anlatýlan þey, mutasavvýf olanlar için asla kabul edilemez. Cihad kalemle yapýlýr. Cihad zulme karþý yapýlýr, zâlime karþý deðil. Ve cihad aþkla ve sevgiyle yapýlýr. Size milyonlarca örnek verebilirim Ýslâm dan. Ama gerçekte ne versem eksik kalýr. Çünkü Ýslâm yaþamak ve her þeyi

yerli yerine koymak demektir. Ve iyi bir baba olmak, iyi bir koca olmak, iyi bir dost olmak, iyi arkadaþ olmak demektir. Bu dünyada Allah için, doðru yolda, huzur içinde yaþamak demektir.


asuman kulaksýz

mezarlýkta... Bu sessizlik ne de çok þey anlatýyor duyana, Bu sükûtda mânâlarýn en derini, doðrusu, Onlarca insan uzanývermiþ þöyle yan yana, Ne güzellik kaygýsý, ne de zenginlik tutkusu... Ýncinmeyen, incitmeyen, dedikodu etmeyen, Vesveseyle, endiþeyle kendini tüketmeyen, Hýrslarýnýn peþinde gece gündüz didinmeyen, Onlarcasý kefen giyip uzanmýþlar yan yana; Fâniliði ve hiçliði anlatýyorlar bana... Hani bilgin ki uðruna yýllarýný verdiðin, Hani ünvanlar, uðruna insanlarý yerdiðin, Hani aklýn, her durumda sana yeter sandýðýn, O siyâsî tartýþmalar, hani kalpler kýrdýðýn... Ah þimdi toprak altýnda çürümekte bedenler, Devran bu; topraða dönüyor topraktan gelenler, Sevgiyle anýlýyor yalnýz sevmeyi bilenler, Onlarcasý yokluðun baðrýna uzanývermiþ, Bu sessizlik içinde ne büyük bir ders gizliymiþ..



hüseyin gökhan

ALÝ DEN BAÞKA YÝÐÝT YOK!


Hz. Ali, ilmi kadar cesâreti ve mertliðiyle de bilinir. Bedir Savaþý, eski Arap geleneðine göre iki taraftan üçer kiþinin dövüþmesi ile baþlamýþtý. Müslüman cenâhýnda Hz. Hamza ve Hz. Ubeyde b. Hâris in yanýnda genç yaþýna raðmen meydana o da çýkmýþtý. Üç müslümanýn da rakiplerini alt etmelerini müteâkip müþrikler aðýr kayýplar vererek maðlûp olmuþlardý. Hz. Ali nin bu savaþta 21 müþriði katlettiði rivâyet olunur. Müþriklerin, Efendimizi katletmek üzere pusu kurduklarý gece Hz. Ali, Hz. Muhammed in (s.a.s.) yataðýna hiç korkusuzca yatmýþ, hattâ rahat rahat uyumuþtu. Müþriklerle yapýlan savaþlar sýrasýnda gösterdiði cesâret ve mertliklerden dolayý ona Esedullah yani Allah ýn aslaný denmiþti. Uhud Savaþý nda Cebrâil in "Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikar", yani Ali den baþka da yiðit, Zülfikar'dan baþka kýlýç yoktur dediði rivâyet edilir. Hz. Allah ýn Cebrâil vâsýtasýyla hakkýnda söylediði yiðit sözünün gerçek sebebini yine Hz. Allah ýn Resûlullah vâsýtasýyla söylediði hadisten anlýyoruz: Ebû Hüreyre den (r.a.) rivâyet edildiðine göre Peygamber þöyle buyurdu: Gerçek babayiðit güreþte rakibini yenen deðil, öfkelendiði zaman nefsine hâkim olan kimsedir. Bilindiði üzere, savaþta yahudi düþmanýnýn kellesini kesmek üzere kýlýcýný kaldýrdýðý sýrada yere düþmüþ olan düþmaný Hz. Ali nin mübârek yüzlerine tükürür. O ise arkasýný dönüp onu öldürmeden býrakýr. Düþman, bu hareketinin anlamýný sorunca, yüzüne tükürdüðünde sinirlendiðini ve eðer bu hâlde kýlýcý indirmiþ olsa onu kendi nefsi için katletmiþ olacaðýný söyler. O ise Allah rýzâsý için çarpýþýyordur. Yahudi bunu duyunca müslümanlarýn safýna katýlýr. Burada aslýnda Hz. Ali düþmanýný katletmiþtir. Kýlýcýyla olmasa da mertliðiyle onu katletmiþ, ardýnda nefsini yenme mücâdelesine giren bir müslüman býrakmýþtýr. Hz. Peygamberimizin mertlik tasviri de zaten kaba kuvvetle rakibini alt etmekle deðil, letâfet ve hilm ile öfkeli ânýnda nefsini yenmekle yapýlmýþtýr. Dolayýsýyla Hz. Ali, yiðitlik pâyesini cengâverliði ve kýlýcýyla deðil, hilmiyle almýþtýr. Bahsettiðimiz sultan Hz. Ali. Hâþâ kimse onun týrnaðýnýn kiri olma dâvâsýnda dahî deðildir. Yine de birine benzemek istesek örnek olarak onu seçeriz þüphesiz. Yiðitliðin tasviri Hz. Allah ýn emriyle, Hz. Muhammed in sözleriyle ve Hz. Ali nin hâlleriyle yapýlmýþ; fakir de kendince özetlemeye çalýþtý. Fakat onun gibi yiðit olabilir miyiz? Soruyu cevaplamak için çok uzaða gitmeden geçirdiðim haftayý düþünüyorum: Trafikte incir çekirdeðini doldurmayan meselelerden dolayý hiç tanýmadýðým kimseler hakkýnda sarfettiðim sözler, oynadýðým maçta pozisyonuma vâkýf olmayan hakeme aklýmca hakettiði tavrý gösteriþim, hattâ sevdiðim insanlarla yaptýðým ateþli münâzaralar Ali den baþka yiðit var mý?


emine ebru

ASKER UÐURLAMASI

Yemyeþil bir bahçe Neþeli bir kalabalýk Yukarýdan bakýlsa Kâbe nin etrafýnda dönen insanlar misâli -merkeze mürþidlerini almýþ- dönen her yaþtan seksen kiþi... Ezân-ý Muhammedî ile oruçlarýný açýyorlar. Çimlerin üzerinde uzun ve sýcak bir günün orucunu tamamlamýþ olmanýn verdiði þükürle yutuyorlar lokmalarýný. Bu arada o büyük sultan, yerinden coþkuyla kalkýp tek tek tüm öðrencilerinin tabaklarýna kendi elleriyle yemek koyuyor, çöpleri topluyor, sofrayý kaldýrýyor. Alacak ne çok ders var o dakikalarda Ben demeden, benlik koymadan, nitelik sýralamasý yapmadan, her an hizmette olmak ne demektir, madde lokmasýyla mânâ lokmasý arasýndaki dengeyi korumak nasýl olur, yaþayarak ve yaþatarak gösteriyor. Bir kez daha ve her defasýnda olduðu gibi... Hava alacakaranlýk, kalabalýk þükürde Sonra sofralar kalkýyor, þarkýlar baþlýyor. Türkülerin ritmi ilâhîlere karýþýyor. Kalabalýk coþkulu Birden içeriden üzerinde yanan mumlarýyla bir kýna tepsisi çýkageliyor. O âný gören hemen herkesin gözleri -baþýnda kýrmýzýlarýyla heyecanla bekleyen- bir gelini arayabilir. Kýna geceleri düðünlerimizin hâlâ en yaygýn ritüeli. Ama bu sefer durum þehirde görmeye alýþkýn olduðumuzdan farklý; yüzlerinde mahcup ifadelerle iki gün sonra askere gidecek iki delikanlýnýn kýnasý bu. Sultan, öðrencilerinin ellerini kýnalýyor, kapatýyor. Ve mânevî þehitlik mertebesi dilediði öðrencilerinin, vatana


hizmet edecek o kýnalý avuçlarýný öpüyor. Kalabalýk âmin diyor Kalabalýkla birlikte ben de âmin diyorum. Allahým, bana da mânevî þehitlik nasip et. Ýtiraf etmeliyim ki aslýnda o anda kýsýtlý idrâkim bana mânevî þehitliðin ne demek olduðunu bir türlü söylemiyor. Ama deðil mi ki hocam etti duâyý, mutlaka çok önemlidir diyorum. Sonra tefekkür ediyorum neye âmin dediðimi. Bir beþer olarak kendi içimdeki zýtlýklarla mücâdele etmeye âmin , nefsime karþý cihat etmeye âmin , içimdeki ikiliði bir yolda, sýrât-ý müstakimde sâbit kýlmaya âmin ve Allah ýn cemâlini doðrudan görebilme, þehâdet edebilme þerefiyle onurlanacak olan makamla lûtuflanabilmeye âmin Âmin dediði duâyý içine mühürlemek ister gibi herkes avucunu açýyor kýnaya doðru. Tüm eller kýnadan rýzýklanýyor. Bir yandan herkes birbirine ayný þeyi söylüyor: Derler ki üç þeye kýna yakar Anadolu insaný: Koça yakar, Allah a kurban olsun diye Geline yakar, âilesine kurban olsun diye Ve askerine yakar, vatanýna kurban olsun diye O an aklýma geliyor: Ýman, vatan sevgisi ve âile birliði Anadolu insanýnýn en deðerlileri Birliðimizin çimentolarý ve bu nedenle de en çok yýkýlmak istenenleri Bu mânâda vatan sevgisini, tevhid anlayýþýnýn içinde bilmek gerek. Ondandýr ki þehâdet makamý, vataný savunmak için verilen canda gizli

Kalabalýk hýzýný alamýyor, askerlerini havalarda zýplatýyor. En büyük asker bizim asker nidâlarýna bir baþkadýr benim memleketim in buðusu karýþýyor. Anadolu insaný, ümmetçilik kaygýsýyla vataný geriye atýp kendi þeriatýnýn dýþýnda kalan herkesi levmeden Vahâbî zihniyete inat, kendince modernliðin ön koþulu olarak kabul ettiði yaþam tarzýna din, iman, vatan sevigisi ve millî deðerleri koymayý banal sandýðý için içindeki boþluðu kendiyle doldurmaya çalýþan þehirli zümreye inat, evlâdýný hâlâ kýnalayarak gönderiyor askere. Ve þehâdet makamýnýn yüceliðini idrak ediyor. Kalabalýk da ayný idrakte Ne mutlu diyorum içimden Bir duâ daha dökülüyor dilimden: Sýrrýn -mürþid-i kâmil Sâmiha Ayverdi nin öðrettiði gibi- akýlla nefs, milliyetçilikle ümmetçilik, dünya ile âhiret arasýnda sýrât-ý müstakimi yaþamak olduðunu anlayabilmem ve hâl edebilmem için âmin Allah ým. Bir an gözlerim delikanlýlardan birinin annesine takýlýyor: Gözünün içine bakarak büyütüp mühendis olmasýna vesile olduðu yakýþýklý oðlunu kýnalayarak gönderirken askere, vatana ödediði vefâ borcunun þükrü ve iftiharý var gözlerinde. Modern giyimi, makyajlý yüzü ve nemli bakýþlarýyla o anne sýrâtý müstakim üzere besbelli. Kalabalýk, 22 Ramazan da askerlerini uðurladý. Gece karanlýk, onlar nurlu ydu


derleyen:dilek güldütuna

mânevî baharlar

Ýlkbahar faslý hem sýcak ve hem de rutûbetlidir. Ve sýcaklýk ve rutûbet , hayâtýn tabiatýdýr Sonbahar faslýnýn tabiatý soðukluk ve kuruluktur ki, ölümün tabiatý da böyledir. (Ýbn Arabî, Tedbîrât-ý Ýlâhîye, 335, 339)

Ýnsanýn da aydýn nurdan bir caný var. Hor hakir topraktan bir bedeni (Mevlânâ, Mesnevi c.V, 3405)

Yeryüzünün saf olanýný tortusundan, iyisini kötüsünden, temizini kirlisinden ayýrdedebilmek için ne kadar çok uðraþmak, kendini zorlamak lâzýmdýr. Yeryüzünün baþýna gelenleri bir düþün: Kýþ mevsiminin ve sonbaharýn imtihanlarý, yazýn kavurucu sýcaðý, sonra Allah'ýn merhameti gereði can baðýþlar gibi kara topraðý dirilten ilkbahar. Rüzgârlar, bulutlar, yaðmurlar, þimþekler hep bu gelip geçici þeyler topraðý uyandýrmak, içindeki tohumlarýn yetiþip baþkaldýrmalarýný, meydana gelmelerini saðlamak içindir. (Mesnevi c.II, 2950-52) Hastalýk, aðrý, sýzý; içinde merhametler bulunan bir hazînedir. Deri, ten, beden yýpranýnca, bozulunca öz, yâni rûh tazelenir. Kardeþim! Karanlýk yere, soðuða, gama, ýztýraba, hâlsizliðe, derde sabretmek âb-ý hayat kaynaðýdýr, mânen mest olmak kadehidir. Çünkü bütün yücelikler, yüksek ve mânevî dereceler; tevâzu ve alçalýþtadýr. Mânevî bahar mevsimleri ve çiçekleri, sonbaharlarýn içinde gizlenmiþlerdir. Sonbahar da ilkbaharýn içinde saklýdýr. Bu sebeple sonbahar gibi olan hastalýktan, yoksulluktan ürkme! Gama ve kedere yoldaþ ol, yalnýzlýða alýþ! Yaþadýðýn


müddetçe uzun bir ömür, yâni ebedî hayat isteðinde bulun!

Sen baharý ve hazaný, karanlýk ve aydýnlýðý, maddeyi ve rûhu kendi vücûdunda hissetmeðe baþlar ve Nefsin sana "Bu hastalýk, bu ýzdýrab, bu bunlardaki derin mânâyý kavrama yalnýzlýk kötüdür" diyecek olursa, onu seviyesine ulaþýrsan, maddî kaybýn ne dinleme. Çünkü onun iþi hep tersinedir. olursa olsun, mânevî kazancýn sonsuz Sen aklýný baþýna al da, nefsin dileðine olacaktýr. aykýrý iþ yap. Dünyada bütün peygamberlerin vasiyeti hep böyledir. ...Allah velîlerinin ve yeryüzünü diyar (Mesnevi c.II, 2262-67) diyar dolaþan Hak abdallarýnýn sözleri ve nefesleri de týpký bahar rüzgârlarý Dünya, böyledir. Bize bazen kahýr, bazen hem de lâhût âleminden esen bahar lûtuf yüzüyle bakar; bizi bazen sabýr, rüzgârlarýdýr ki cana can katarlar. Gönül bazen þükür duygularýyle doldurur. Ayný onlarýn sözleri ve onlarýn nefesleriyle bir toprak, gün olur yeþil yapraklý aðaçlar cennet bahçesi güzelliðiyle yemyeþil olur. ve güzel yemiþlerle gülümser. Sonra (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, 293) sonbahar olur, Allah'ýn kahýr ve celâl sýfatlarýný hatýrlatýrcasýna bu aðaçlarda Gönül bahçesini Allah aþkýnýn neþ'esiyle ne meyve, ne yaprak kalýr. Bütün bunlar, baharda tut! Orada hikmet dallarýnýn yeþermesine ve mârifet goncalarýnýn bize varlýk ve yokluk mevzuunda açmasýna çalýþ! Orada adâlet ve doðruluk düþünme imkâný verir. Varlýktan ve servileri uzasýn. Orada ihlâs yokluktan bize rüzgâr getirir. (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, 177) yaseminlerinin râhiyâsý duyulsun. Orada iki yaný tarikat çiçekleriyle tarhlanmýþ Düþün ki sen de týpký gecesiyle bir güzel yol, seni Hakk'a götürsün. gündüzünü, baharýyle hazanýný gördüðün dünya gibi bir âlemsin. Senin Hikmet ve tefekkür yapraklarýnýn sýklýðý de varlýðýnda her mevsim hattâ her an gönül dalýný gizler oldu. Güzellik gülleri böyle bir bahar ve hazan zamaný vardýr. açtý, maârif sümbülleriyle birlikte öyle Þu demek ki sen rûhânî ve nefsânî bol çiçek verdiler ki akýl bu çiçeklerle câzibeler ortasýnda bocalayan örtülü kaldý. Sen aslýnda iþte böyle bir insanoðlusun. Nefis seni sonbahara ve çiçek bahçesindesin. Bu bahçede rûhun yokluða; ruh ise Allah'ta ebedîleþmeye ferahlasýn, gönlün ilâhî aþk çeker. coþkunluðuyle dolsun. Ayný bahçede (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, 267-268) ilâhîler söyleyen ve en büyük sýrlarý destanlar gibi terennüm eden irfan Sen kurdun koyunu yemesine ve bülbülleri göreceksin. Bunlar tarikat koyunun kurttan ürküp kaçmasýna yolunda mesâfeler almýþ Tanrý velîleridir. hayret etme. Sen asýl koyunun kurda Onlarý dinle! Rûhun türlü nükteler, güzel gönül vermesine þaþ! Koyunun kurda sözler ve güzel seslerle dolsun. (Kenan gönül vermesi, dünya insanýnýn dünyâya Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, 268) meyil etmesinin aynýdýr. (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-i Þerif, 178)


yeþim timur

SONBAHAR ÝLKBAHAR VE BÜTÜN BAHARLAR

Bahar benim için canlanan doða, açan tomurcuklar, nisan yaðmurlarý, boðazda erguvanlar, rafa kaldýrýlan kazaklar demektir. Bahar benim için diriliþ, rahmet ve güneþ demektir. Bu yüzden sonbahar kelimesini pek sevmem. Baharýn sonu olacaðýna pek ihtimâl vermediðimden Her an yeni bir þanla dirilen, evvel ve âhir olan Allah varken, baharýn, yenilenmenin, diriliþin sonu olur mu acaba? Bizim için bir þeyin sonu olarak nitelenen durumun, aslýnda sürekli devinim hâlinde olan yaþam içinde baþka bir þeyin baþlangýcý olduðunu pek düþünmemiþtim Cemâlnur Hocam ile tanýþýncaya kadar. Aslýnda son ya da baþlangýç olmadýðýný, her þeyin her an bittiðini ve baþladýðýný, aldýðýmýz her nefes ile dirilip verdiðimiz her nefes ile öldüðümüzü, baþ ve son gibi kýsýtlarýn bu dünya gerçekliðinde olduðunu da düþünmemiþtim. Sonra gide gele duydum ki -umarým artýk öðrenmiþimdir de- hayat sadece bir an O da içinde bulunduðumuz an. Baþtan ve sondan münezzeh tek bir an. Bu an içinde yaþananlar ve bizim bu yaþananlarý anlayýþ tarzýmýz ise sadece içinde bulunduðumuz hâl ile ilgili. Ama benden istenen sonbahar ile ilgili bir yazý yazmam. Bu yüzden ben en iyisi tüm bunlarý bir kenara koyup sadece dünyayý ve deðiþen doðayý düþündüðümde benim için sonbaharýn ne ifâde ettiðini dile getireyim en iyisi


Herkesin biraz tembel, biraz mahmur olduðu yazlýkçýlarýn verandada uçsuz bucaksýz sohbetler yaptýðý sýcak ve rutûbetli bir dönemin sonudur sonbahar. Okullarýn baþladýðý, günlük sorumluluklarýn daha belirgin olduðu bir dönemin ise baþlangýcý... Havalar ýsýnýr mý diye umutlarýmýzý rafa kaldýrýp, biraz kabulleniþ biraz bekleyiþle, korku ile ümit arasýnda durmak gibidir sonbahar. Yazdan kalan son günlerin tadýnýn çýkarýldýðý, yeni sezon filmlerin geldiði, kestane, uzun yürüyüþler ve akþamüstü ürpertileridir. Allah ýn, celâl sýfatý ile doðada yavaþ yavaþ hükmünü gösterdiði, çâresizliðimizin ve kabulleniþimizin çok zarif bir örneðidir benim için sonbahar. Çâresizlik Çünkü kýþ gelmektedir ve bunu deðiþtirecek gücümüz yoktur. Kabulleniþ Çünkü hepimiz biliriz ki direnmek fayda etmez ve yapabileceðimiz en akýllýca hareket, deðiþen mevsime uyum göstermektir. Eðer þanslý isek ve tüm bunlara raðmen bir de sonbaharda keyif almaya baþlarsak, rýzâ makamýna bir an uðramak için fýrsattýr. Biraz itilip kakýlmýþ, þaþaalý yaz aylarý ve þarkýlara konu olan ilkbahara oranla biraz kenarda kalmýþ, yine de ilâhî vazifesinden þaþmayan, sabrý öðütleyen, topraða tohumlar ektiðimiz ve sonra tevekkül ile beklediðimiz, sâkin, kendi hâlinde, belki biraz mahcup

gelip geçen sonbahar Her þeyin sonunda sadece bir mevsimdir sonbahar. Hayat yolculuðu içinde gelip geçen, deðiþen dünyayý ve geçen zamaný bize hatýrlatan bir mevsim. Farkettim ki, benim için önemli olan mevsimin ne olduðu deðil de geçen zamaný nasýl ve neyle geçirdiðim; kimle, ne ile meþgul olduðum Sonbahar, kýþ ya da yaz fark etmez; önemli olan, bizim âný nasýl yaþadýðýmýz. Hepimizin her nefes farkýnda, nefse muhâlif ve þükür içinde olmamýz temennisiyle


zeynep rânâ

þehirdeki gâzi ve þehitler

Þehrin sokaklarýnda yürüyünce Büyük Harb in insanlarýn üzerindeki etkisini görürsünüz. Ayaklarý parçalanmýþ kimileri, tekerlekli sandalyelerde bir taraftan diðerine giderler. Þarapnel parçalarý yeni çýkarýlmýþ kimi yaralýlarýn gözlerinde bandajlar vardýr. Kiminin taze dikiþleri belli olan yaralarý gözükür, kimisi de sessiz sedâsýz oturur. Bunlar görebildiklerinizdir. Kimileri sanki hiç savaþmamýþçasýna yarasýz beresiz gözükürler fakat ceketlerini ya da elbiselerini çýkardýklarýnda anlarsýnýz ki Büyük Harp onlarda da ziyâdesiyle iz býrakmýþtýr. Bir kahvehanenin önünden geçerken yaralýlarýn cephe hikâyelerine kulak kabartýrsýnýz. Kimi bir zamanlar bacaklarýnýn olduðu boþlukta ellerini gezdirirken kimi de koltuk deðnekleriyle top oynarken gülüp eðlenmektedir. Savaþa hiç katýlmamýþ olan kimileri, bu askerlerin hayatlarýnýn ne kadar asil ve romantik olduðunu düþünerek onlara özenirler. Kimileri de savaþtan önceki hâllerini düþünerek onlara acýyarak bakar ve savaþtan önce ne hârika bir insandý, þimdi hem sakat, hem de aklýný kaçýrmýþ diye geçirirler içlerinden. Tüm bu yaralýlarýn kim olduklarýný ve aldýklarý bunca yaraya raðmen neden hâlâ gönüllü olarak cepheye gitmek istediklerini merak edersiniz. Bunlar Nefs Cephesi nde savaþýp uzakta gördükleri her çirkinliðin aslýnda kendi içlerinde saklý olduðu gerçeðiyle yüzyüze gelmiþ neferlerdir. Baþlangýçta bu düþünce bizi can evimizden vuran bir kýlýç darbesi gibidir. Hayýr! dersiniz en baþta, ben karþýdaki düþman gibi deðilim, ben


onlarýn yaptýklarýný kimseye yapmam dersiniz ama artýk çok geçtir. Artýk bombalar birer birer inmeye baþlamýþtýr ve siz de artýk en nefret ettiðiniz gibi, hatta belki de daha da kötüsü olabildiðinizi biliyorsunuzdur. Bu kötü özelliklerin sizde olduðunu bilmeyecek kadar, hattâ bunun için baþkalarýný suçlayacak kadar câhil olduðunuzu anlamýþsýnýzdýr. Kendi kötü huylarýmý fethetmeye çalýþtýðým savaþýmda benim de birkaç sýyrýðým var. Kendi içindeki düþmaný altetmiþleri gördükçe tekrar cepheye gitmek için cesâretleniyorum. Bu cesur askerleri gözlerindeki dinginlik ve tavýrlarýndaki nezâketten tanýmanýz mümkündür. Onlar meydaný boþ bulduklarýnda ahkâm kesip en ufak bir ses duyduklarýnda köþelerine saklanan acemilere benzemezler. Hayýr, onlar cesâretleri göðüslerindeki madalyalarýyla ziyâdesiyle ispat edilmiþ kiþilerdir. Ýçlerindeki mücâdeleyi sürdürürken gözlerindeki parýltýyý farkedersiniz. Tavsiye ettikleri ne varsa kendileri de aynýsýný yapýyorlardýr: ne fazlasýný, ne eksiðini Bunlar cepheye defalarca gönüllü gitmiþlerdir ve zorlu mücâdeleden çoðu zaman da þehit olarak dönmüþlerdir. Halk, þehrin meydanýna bu þehitlerin heykellerini dikmiþtir. Nefisleri ölmüþtür fakat kendileri dâim muzaffer yaþamaya devam ederler. Eðer büyük cihadý Hz. Peygamber in anlattýðý þekliyle görürsek þehrin sokaklarýnda gezerken bu cihadýn nasýl izler býrakabileceðini daha iyi anlarýz.

Düþmanýyla savaþý bittikten sonra önünde cihad-ý ekber in, yani nefisle mücâdelenin olduðunu söylemiþti O. Savaþýn iki ordu arasýndaki kanlý bir mücâdele olduðu fikrine alýþtýðýmýz için bunun gerçekten ne anlama geldiðini anlamamýz çok kolay olmuyor. Tarih boyunca dünyayý yerinden oynatan savaþlarýn yanýnda benliðimizle yapacaðýmýz mücâdele çocuk oyuncaðý gibi geliyor ilk bakýþta. Ne bir kemiðimiz kýrýlýyor, ne kanýmýz akýyor Saçlarýmýz dahî bozulmuyor bu savaþta. Halbuki Resûlullah (s.a.v.) kýskançlýðýmýza gem vurmanýn, baþkalarýnýn dedikodusunu yapmaktan, onlarla alay etmekten geri durmanýn, kin tutmamanýn, gösteriþten uzak kalabilmenin yanýnda savaþta çekilen acýlarýn çok küçük olduðuna iþâret etmiþtir. Bu hasletler kiþiden kiþiye deðiþiyor ve en âniyetimizi, yani egomuzu büyütmeye hizmet eden herþeyi kapsýyor. Kontrolde tutulmayan bir nefis hem kendini, hem de baþkalarýný mahvedecek potansiyelde bir güç olabiliyor. Ona hükmedebilmek belki de kazanabileceðimiz en büyük zaferdir ve ancak bunu baþarabilenler dâim sulh içinde yaþayabilirler.


omid safi

yapraklar, insanlar ve gerรงek RENKLER


Cemalnur Hoca, öðrencilerine doðadaki güzellikten ve hikmetten bahsetmeyi çok sever. Kimyasal elementlerin insân-ý kâmillere benzerliðinden, enzimlerin sýrlarýndan örnekler verir. Buna benzer bir sýr, güz mevsiminde saklýdýr. Çocukluðumdan bu yana yapraklarýn renk deðiþtirmesi beni çok etkilemiþtir. Portakal rengi, kýrmýzý, sarý ve kahverenginin yüzlerce tonu ayaklarýmýzýn altýnda renk cümbüþünden bir kilim dokur âdetâ. Sýr ise þudur: Aslýnda bu renkler senenin geri kalan zamanlarýnda da oradadýrlar. Sadece yapraklara yeþil rengi veren klorofille kaplanmýþlardýr. Sonbaharda klorofiller azalýr ve gerçek renkler zuhûr eder. Biz de bu yapraklara benzeriz. Hepimizde Allah ýn isimleri mevcuttur. Biz görmesek de bu isimler bizdedir. Ancak nefsimizle, egomuzla örtülüdürler. Hz. Peygamber in (s.a.s.) Ölmeden önce ölünüz buyurduklarý gibi nefsimiz öldüðünde içimizdeki mânevî özellikler parlamaya baþlar. Bu güzel ve nurlu renklerimizin parýldamasýný saðlayan ölüm için elhamdülillah! Egomuzun sonbaharý ve ilâhî mânâmýzýn tekrar canlanmasý için elhamdülillah! Ýngilizceden Çeviren: Hüseyin Gökhan


MÜTERCiM DEN... MÜTERCÝM DEN

Cemâlnur Hocamýz, yaklaþýk on senedir Almanya daki farklý kiliselerin dâvetleri üzerine konferans vermek için her yýl Almanya ya gidiyor. Almanya daki ilk konferansý, Yusuf Sûresi üzerine olan hocamýz, 2006 senesinde Frankfurt un merkezindeki Liebfrauen kilisesinde cihad üzerine konuþmuþtu. Bu konuþmanýn tam metnine bu sayýmýzýn ilk sayfalarýnda yer verdik. Bu ayki konumuzun sonbahar olmasý dolayýsýyla cihad konulu bu konferansýn nefsimizle yapýlan cihadý anlatan bir bölümünün Almancasýný sizlere sunmak istedik. Peygamber Efendimiz in büyük cihad olarak nitelediði nefsimizle yaptýðýmýz bu savaþta nefis, kendisine aðýr gelen seyleri ölüm gibi, can vermek gibi ya da sonbahar gibi algýlýyor. Tâ ki nefsin sonbaharýnýn içinde ruhun ilkbaharýnýn gizli olduðunu görene ve hepsini birleyene kadar... Im Koran ist nicht vom Krieg die Rede, sondern vom Dschihad ...Allah sagt im Koran: Ich habe euch mit meinen 2 Händen geschaffen. (38,75) Eine Hand ist die Allmacht Gottes, in uns hat sich das als Begierde, als Unmoral realisiert. Denn wir besitzen ein Ego, wir sind egoistisch. Die andere Hand ist die der Barmherzigkeit und der Liebe Gottes. Also besteht die gesamte Schöpfung aus 2 gegensätzlichen Polen. Denn ohne negative und positive Polen entsteht keine Elektrizität, keine Energie. Aber das Negative ist der Feind des Positiven und umgekehrt. Diese Feindschaft ist in uns drin. Aber fügen sie sich einander, dann entsteht Energie. Und Dschihad bedeutet, dass man diese Zweiheit in sich auf einem Weg (in Sirât-i Mustakîm) befestigt. Jeder Mensch ist verpflichtet, sich auf den Weg des Dschihad zu begeben. Denn wer nicht in sich selber


Ruhe und Frieden findet, kann auch keinem anderen Nutzen bringen. So sehen wir, dass die eigentliche Bedeutung des Dschihad der Kampf im Inneren ist. Warum? Denn wir haben ein Ego, und wir haben unseren Verstand, und es besteht ein ständiger Krieg zwischen diesen beiden. In diesem Kampf gibt es Trauer und Sorgen. Inwieweit wir diese ganzen Sorgen und Trauer erdulden, so können wir einander die Hand reichen und zu einer Einheit kommen. Ein Beispiel aus dem Koran: Laut Koran ist die am höchsten gestellte Frau Maria. Maria näherte sich leidend unter den Wehenschmerzen an eine Dattelpalme, um die ganzen Sorgen und Schmerzen in sich zu einen, und das Bedeutungskind zu gebären. Sie berührte den Baum und die toten Früchte, die Datteln belebten sich wieder. Der Kampf (Dschihad) bedeutet Schmerz. Die Schmerzen führen den Menschen zur Einheit. Was wir damit sagen möchten, ist, dass der Mensch in sich zu einer Einheit kommen, sich verschönern und auf dem richtigen Weg voranschreiten muss, um den Anderen nützlich zu sein. .... Unsere Aufgabe ist, zu lieben. Und zwar alles, was von Gott erschaffen wurde, zu lieben. Nicht nur den Menschen, sondern bis zum Insekt, alles zu lieben, was erschaffen wurde. Denn der Islam sagt: Lâ ilâhe illallah (es gibt keine Gottheit außer Gott), lâ fâile illallah (es gibt keinen Täter außer Gott) und la ilâhe illâ Hû (es gibt keine Gottheit außer Ihm). Also gibt es absolut nichts außer Allah. In Allem, was erschaffen wurde, erscheint einer Seiner Namen. ... Und Gott zeigt uns den Weg: Gegen die Triebseele sollt ihr mit dem Wissen kämpfen. Das war die Art des Propheten. Der Koran sagt: O Mohammed! Weißt du warum ich dich liebe? Sagt Allah. Denn du benimmst dich gut deinem Volk gegenüber. Du liebst das Erschaffene und umarmst sie mit Wissen und Weisheit. Der beste und schönste Weg des Dschihads, des Kampfes ist Liebe und gutes Verhalten. Mawlana Dschalaleddin Rumi sagt folgendes: Wenn ihr etwas lehrt, lehrt das auf folgende Art und Weise. Wenn ihr eure Meinung verteidigt, verteidigt das auf folgende Art und Weise. Seid wie ein Grundschullehrer. Einem Schüler, der eine schreckliche Handschrift hat, sollt ihr sagen: wie schön du doch schreibst, du bist wundervoll, aber in dieser ganzen Schönheit passt dieser


Buchstabe A nicht ganz so hinein. Komm, lass uns das A etwas verbessern. Und der Schüler wird, aufgrund der Liebe zu dem Lehrer das A verbessern. Er ist von sich sehr überzeugt, meint: er fand mich toll, ich schreibe gut. Daraufhin sagt der Lehrer: Das A hast du wundervoll hingekriegt, komm mach das auch mit dem B. Und so verbessern sich alle Buchstaben. Das ist das Verständnis des Dschihads im Islam. Liebe, Umarmen, Verständnis und echte Liebe. Einer der großen Dichter Yunus Emre sagt: Ich liebe das Geschöpf, des Schöpfers wegen. Also lernt der Mensch ohne Gegenerwartungen zu lieben. Wenn man nichts erwartet, kann auch keine Feindschaft entstehen. Solch eine Religion ist der Islam. .... Das Ritual von Sema... Und nach Rumi bedeutet das von Anfang bis Ende Dschihad. Ich erkläre Ihnen warum? Rumi sagt: ich, als ich noch ein Ego war, beginne ich mich um einen vollkommenen Menschen zu drehen, der ein Freund Gottes ist, der sein Ego überwunden hat und die Bedeutung Gottes widerspiegelt. Ich bewundere ihn. Und in diesem Moment werden die Kriegstrommeln geschlagen. Mit den Rohrflöten und Trommeln wird dieser Ort zu einem Kriegsplatz. Und jeder Schlag auf den Trommeln sagt: werde schöner, werde schöner. Und der Mensch wird wirklich schöner wie die Rohrflöte. Und dann fängt er an, sich auch um sich selbst zu drehen. Das nennen wir Sema und das ist von Anfang bis Ende Dschihad. Alles Erschaffene, vom kleinsten Atom bis zu den Galaxien und Sonnensystemen ist erschaffen worden, um diesen Dschihad zu erzählen. Das Ende des Dschihads ist diese Rohrflöte . . Laut Rumi ist die Rohrflöte ein Symbol für den vollkommenen Menschen. Denn die Rohrflöte wird von einem Röhricht entfernt, so wie wir uns als Seele von Gott


trennend auf diese Welt gekommen sind. Dann wird das Innere des Rohrs ausgehöhlt, mit Schmerzen, solange bis es keine eigenen Wünsche mehr hat. Dann wird es in den Ofen gesteckt und brennt mit Gottesliebe. Danach wird auf dem ausgehöhlten und gebrannten Rohr 7 Löcher geöffnet, so dass die Flöte die Menschen in den 7 Entwicklungsstadien versteht und dementsprechend ihre Töne von sich gibt. Und wenn Sie eines Tages versuchen die Rohrflöte zu spielen bzw. in sie zu blasen, werden sie sehen, es kommt kein Ton raus, weil sie keine eigene Stimme hat. Es kann nur die Stimme und den Ton desjenigen wiedergeben, der hinein bläst, also die Stimme Gottes. Also ist Dschihad eine Erfahrung, die einen zum Schluss diesen Zustand erreichen lässt. Ich möchte von jemand anderen erzählen, der auch den Dschihad beging, von Ali (der 4. Khalif). Der befeindete Soldat rückt auf ihn zu. Versetzen sie sich einmal in diese Lage. Er wird den Ungläubigen, der auf ihn zukommt, umbringen, er wird sich verteidigen. Der Ungläubige spuckt ihn an. Ali legt sein Schwert nieder, und er sagt: jetzt kann ich dich nicht mehr töten. Vorhin habe ich mich selbst verteidigt. Aber wenn ich dich jetzt töte, werde ich dich aus Egoismus töten. Denn du hast mich angespuckt und ich bin wütend auf dich. Der befeindete Soldat sagte daraufhin: Ali, du hast mich mit deiner Liebe umgebracht. Das ist der Dschihad im Islam. Der Dschihad im Islam ist das Anstreben, um einander zu lieben. Es ist ein Anstreben, um in einer Einheit zu sein, um gemeinsam zu sein. Sie sehen das bei jedem vollkommenen Menschen. Sie lieben wie Jesus diejenigen, die sie schlecht behandeln. Sie sagen: nur, weil es diejenigen gibt, die schlecht behandeln, kann ich meinem Gott sagen: Siehst Du, ich kann alles, was Du erschaffen hast, lieben. Dschihad wird mit Stift geführt, Dschihad wird gegen Unterdrückung geführt, nicht gegen den Unterdrücker. Dschihad wird bewerkstelligt mit Liebe. Islam bedeutet, alles zu leben, alles an seinem richtigen Platz zu legen. Das bedeutet ein guter Vater zu sein, ein guter Partner zu sein, ein guter Freund zu sein. Also bedeutet es auf dieser Welt für Gott in Frieden zu leben.


NEFES ÜZERÝNE...

NEFES, BAST ve KABZ Dünya, böyledir. Bize bazen kahýr, bazen lûtuf yüzüyle bakar; bizi bazen sabýr, bazen þükür duygularýyla doldurur. Ayný toprak, gün olur yeþil yapraklý aðaçlar ve güzel yemiþlerle gülümser. Sonra, sonbahar olur, Allah'ýn kahýr ve celâl sýfatlarýný hatýrlatýrcasýna bu aðaçlarda ne meyve, ne yaprak kalýr. Bütün bunlar, bize varlýk ve yokluk mevzuunda düþünme imkâný verir. Varlýktan ve yokluktan bize rüzgâr getirir. (Kenan Rifâî, Þerhli MesnevîÞerif)

ýþýl sarraf

En büyük yaþam enerjimiz olan nefesimizin de ilkbahar ve sonbahar hâlleri vardýr. Buna uzmanlarýn deyiþiyle açýk nefes ve kapalý nefes diyebiliriz. Bu, tasavvuftaki bast ve kabz hâlleri gibidir. Önceki yazýlarda da bahsettiðimiz gibi nefes aslýnda Allah tarafýndan bize üflenir. Nefesimiz açýk olduðunda Allah la direkt olan bu baðlantýmýz da açýktýr. Teknik açýdan, açýk nefes alýrken diyaframýmýzý kullanarak nefesi karnýmýzdan tüm vücudumuza dengeli olarak yayarýz. Alýþ ve veriþler birbirine baðlantýlýdýr; duraksamalar, nefes tutmalar yoktur.

Nefesimizi gayretle geniþ bir þekilde alýrýz ve verirken de rahat ve kendiliðinden çýkar nefesimiz. Yani biz Allah tan bize gelene de izin veririz, gidene de. Oysa nefesimiz kapalýysa, yani biz baðlantýmýzý kýsýtlýyorsak, bize gelene itiraz ediyor ve gitmesi gerekeni de býrakmakta zorlanýyoruz demektir. Burada bir kabullenme ve teslimiyet eksikliði vardýr. Gergin, kötümser ve negatifizdir. Zaman olur ki gönlün nefsânî bir rüzgârýn kasýrgalaþan kahrý ve þiddeti içinde yapraklarýný döker; kurur, fakirleþir, yok olur. Zaman da olur ki ruhun, ilâhî bir güzelliðin þevkiyle bütün kayýplarýný geriye alýr, bir bahar gibi çiçeklerle süslenir, zenginleþir. Görülür ki sonbahar, ilkbaharýn açýk bir zýddýdýr. Fakat kâinattaki zýtlar bu ikisinden ibâret deðildir. Gece ile gündüz, soðukla sýcak, beyazla siyah, gölgeyle ýþýk ve hayatla ölüm bu sayýsýz zýtlarýn ancak bir kaçýdýr. (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-Þerif)

Peki ancak zýtlýklar üzere idrak edebildiðimiz ve her þeyin bir denge üzerine yaratýldýðý bu dünyada negatif veya pozitif enerji nedir? Bunun detaylý bir bilimsel tanýmý var tabiî, fakat konumuzla baðlantýlý olarak, negatif in kötü bir þey ve pozitif in ise iyi bir þey demek olmadýðýný söyleyebiliriz. Her þey bir diðerine göre daha pozitif veya daha negatif de olabilir. Meselâ su, buza göre daha pozitiftir. Buhar da suya göre daha pozitiftir. Bir maddenin molekülleri birbirine ne kadar yakýnsa, ne kadar daha yoðun, sýkýþýk, sert, elle tutulur,


gözle görülür bir þeyse o kadar daha negatiftir. Duygular ve düþünceler için de bu aynýdýr. Daha yoðun, sýkýþýk, sert duygular (nefret kin, hased gibi) daha negatifken, sevgi, mutluluk, merhamet gibi daha yumuþak, daha rahat duygular daha pozitiftir. Etrafýmýzdaki her þeyi meydana getiren bu pozitif ve negatif enerjiler de yerçekimi, suyun kaldýrma gücü gibi bir kanun olan rezonans yasasýyla iþler. Bu yasaya göre iki enerji yan yana geldiðinde her zaman düþük (negatif) olan enerji, yüksek (pozitif) olanýn seviyesine çýkar (yüksek olan enerji, düþük olaný kendi seviyesine yükseltir de diyebiliriz). Bu her zaman böyledir. Nefes de çok yüksek frekansta bir pozitif enerjidir. Dolayýsýyla vücudumuza girdiði anda bizi fiziksel anlamda pozitif ve diri yaparken zihinsel ve duygusal anlamda da pozitif düþünce ve duygulara çeker. Eðer tam ve doðru nefes alýyorsak nefesimizin duygularýmýzý ve düþüncelerimizi de pozitife çekme özelliði vardýr. Nefes etrafýmýzdaki enerjiyi, bedenimizi, ne düþündüðümüzü, ne hissettiðimizi, kalbimizde hissettiðimiz sevgiyi, yaþamýmýzdaki bolluðu bereketi, baþarýyý, olaylarý kolayca kabullenme veya kabullenmemeyi doðrudan etkileyen bir çekim alanýdýr. Bu çekim alaný açýksa ihtiyacýmýz olan þifâ, sevgi, anlayýþ, bolluk, her þey artabilir; deðilse týkanýrýz, dengemiz, saðlýðýmýz, her þey bozulabilir. Bu anlamda Allah ýn bize üflediði nefese aslýnda bizi fiziksel ve zihinsel anlamda dirilten ve rahatlatan bir enerji gibi de bakabiliriz. Allah bu enerjiyi doðduðumuz an itibarýyla hizmetimize vermiþtir.

Nefes, zihinsel rahatlama ile de yakýn iliþki içindedir. Stresli olduðunda kiþinin solumasý da kýsa, hýzlý ve sýðdýr. Bu tür soluma, zihinsel sýkýntýnýn yaný sýra bedene de olumsuz etkide bulunur. Uyku bozukluklarý, kalp ve akciðer rahatsýzlýklarý ile oksijen alýmýndaki azlýðýn neden olduðu diðer rahatsýzlýklar nefes alýþýn yanlýþlýðýndan kaynaklanabilir. Ayný zamanda, hýzlý ve yüzeysel soluma tansiyon, endiþe ve korku ile de iliþkilidir. Bu da beraberinde üzüntü ve sýkýntýyý getirir. Zihin ve beden birbirini etkilemektedir. Kýzdýðýmýzda ya da korktuðumuzda nefesimizin ritmi bozulur. Sakin, mutlu ve neþeliyken nefesimiz daha kalitelidir. Bilinçli þekilde nefes alarak, bedenimizin kimyasýný, fizyolojik, psikolojik duygusal ve ruhsal durumumuzu olumlu yönde deðiþtirmek mümkündür. Böylece kendimizi daha canlý, özgür, güvenli ve sâkin hissetmememiz de kolaylaþýr. Bu sebeple, kendimizi gergin hissettiðimizde derin ve yavaþ nefes alarak Allah la olan baðlantýmýzý güçlendirebilir ve gerek zihinsel gerekse bedensel gevþemeyi saðlayabiliriz. Böylece, sâkinlik ve huzur hâli oluþur. Zihin ve beden gevþek olduðunda soluma yavaþ, yumuþak ve sâkindir Ýþte tüm bunlar, Yaradanýmýz ýn bize üflediði nefesi kýsýtlamaz, kendimizi rahat býrakýr, zaten kontrol edemiyor olduðumuz hâdiselere itiraz etmez ve O nunla olan bu baðlantýnýn fiziksel olarak da farkýnda olur ve sâdece bunun için gayret edersek gerçekleþir.


NEFES ÜZERÝNE...

Nefesimizi neden kýsýtlýyoruz, kapatýyoruz? Bunun en basit cevabý olaylarý kontrol edebildiðimizi düþündüðümüz için olacaktýr. Yapanýn ve yaptýranýn Allah olduðundan gaflette olduðumuzda, istemediðimiz veya kaldýramayacaðýmýzý düþündüðümüz bir hâdise gerçekleþtiðinde, bu durum düþünce ve duygularýmýzý tetikler ve biz de bunu durdurabileceðimizi ve yok edebileceðimizi zannettiðimizden nefesimizi tutarýz veya limitleriz. Bunu yaptýðýmýzda bu rahatsýz hâlden kaçabileceðimizi zannederiz. Hâlbuki hâdisede hiçbir deðiþiklik olmazken, bu bizi daha da sýnýrlandýrýr ve bu döngü devam ettikçe nefesimiz iyice kapanýr ve sýkýþýrýz ne yazýk ki. Aslýnda Allah zorlukla beraber bize kolaylýðý da vermiþtir. Celâlini ve cemâlini bize beraber lûtfetmektedir. Karþýlaþtýðýmýz hâdiseye göðüs gerecek gücümüz yine O ndan, O nun nefesiyle gelir. Þüphesiz güçlükle beraber bir kolaylýk vardýr. Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylýk vardýr. (Ýnþirah Sûresi 5-6. âyetler)

ýþýl sarraf

Doðduðumuz andan itibâren hiç düþünmeden aldýðýmýz nefes, enerjiyi, duygularý ve düþünceyi negatiften pozitife dönüþtürücü bir güçtür. Allah tan bize an be an gelen bir lûtuftur. Hayatýmýzdaki bast hâllerimizi arttýrmak temennisiyle, her þeyi hayýrlý bilelim inþaallah Allah aþkýnýn da gamý onun da sonsuz neþ'esi ve þevki vardýr. Fakat ilâhî aþk bahçelerinin meyveleri bunlardan ibâret deðildir. Onda daha,

lezzeti her ruh tarafýndan tadýlmamýþ ne meyvalar vardýr. O kadar ki aþk bahçelerinde ne bahar, ne de sonbahar olur. O her zaman yeþil, her mevsim yemiþlidir. Þevkin ve coþkunluðun çiçekleri ise orada her zaman taze, her an türlü güzelliklerle renklidir. (Kenan Rifâî, Þerhli Mesnevî-Þerif)



HÝKÂYE

sonbaharda bir pazar günü

arzu eylül yalçýnkaya

Güzel, açýk bir sonbahar pazarýydý. Pazar sabahlarýný severim. Pazar sabahlarýný beklentisiz, sizi olduðunuz gibi kabûl eden mûnis ve anlayýþlý bir arkadaþa benzetirim. Gelir, size eþlik eder, yargýlamadan dinler. Ýsterseniz konuþmayabilirsiniz de, sizinle beraber sukût eder. Ama mutlaka neþe verir yâhut tasanýzý düþüncenizi alýr götürür. Bu anlayýþlý arkadaþýn refâkatinde, erkenden kalkýp hâne halký henüz uyanmadan dýþarý çýkarak yürüyüþ yaptýðým ve bütün bir gün yaþamýþ hissi içinde eve döndüðüm vâkîdir. Bütün bu güzellikler içinde saat on-on bire kadar herþey tabiî görünür. O kadar ki ben bile dertsiz, kedersiz, âsûde bir insan olduðuma ya da insan dertten ârî olamayacaðýna göre- en azýndan sorunlarý olmakla birlikte artýk bunlarý kolayca çözebilecek bir olgunluða eriþmiþ bulunduðuma inanýrým. Aslýnda, öyleyim de... Ancak bu tablo, saat onikiye doðru gizli bir fýrçanýn asabi ve kasýtlý darbeleriyle deðiþir. Gün yeni bir güne çevrilir, tatlý bir rüyânýn ortasýnda bastýran bir

karabasan gibi, pazar günü bütün aðýrlýðýyla üzerime çöker. Hafta içi koþuþturmacasýnýn unutturduðu bütün hâlledilmemiþ meseleler, belli bir sýra gözetmeksizin kafama üþüþürler. Bu durum, her pazar günü ikindi sonrasýna kadar sürecek ve asla galibi olmayan bir çatýþmanýn baþlangýcý olur. Tüm bunlarý bilmeme raðmen geçen pazar sabahý da güneþin mûzip ýþýk oyunlarý, kumrularýn pazar ilâhîleri ve bir süprizin arefesini andýran sessizliðe aldanarak, belki bu pazar baþka olur inancý içinde oturduðum koltukta rehâvete gömülmüþtüm. Fakat huylu huyundan geçmez. Pazar günü de huyundan geçecek deðildi elbet. Kararlaþtýrýlmýþ saat gelince, güneþ derhal kara bulutlardan dokuduðu perdeyi yüzüne çekti; kumrular zaten bir süre önce yuvalarýna çekilmiþti, onlarýn yerini bir karga sürüsü aldý. Ýþi gücü olmayan halkýn düzensiz hareketlerinden doðan korkunç bir gürültü zaten bir süredir rûhumu tâciz etmeye baþlamýþtý. Pazar günü, o aksi yüzünü göstermek için zayýf bir ânýmý bekliyordu ve yine yakalamýþtý. O hâlde þimdi yapýlmasý gereken tek þey, üzerime çöken günün aðýrlýðýyla mücâdele edecek kuytu bir köþe bulmaktý. Hemen giyindim ve kýþ uykusuna yatmýþ gibi kalkmak nedir bilmeyen ev halkýna bir not býrakma gereði bile duymadan alelacele evden çýktým. Arabayla bir saate yakýn yol aldýktan sonra Rumeli Kavaðý nýn ilerisinde tenhâ bir parkýn önünde durdum. Bir balýkçý, deniz kenarýnda küçük bir iskemleye oturmuþ, -muhtemelen iyot kokusuyla sarhoþ


olarak- oltasýný kuruyordu. Sol taraftaki bankta, yaþlý ve aydýnlýk yüzlü bir kadýn oturuyor; tatlý iç çekiþleriyle inip kalkan göðsünün üzerinde tuttuðý örgüden baþka bir þeyle ilgilenmiyordu. Köþelerde birikmiþ kavruk sonbahar yapraklarýnýn, göðün ve denizin birbirine karýþan kurþûnî rengin ve belli aralýklarla sanki bir pervâneden geliyormuþ gibi ince ince üfleyen rüzgârýn yarattýðý bu manzara, bir tiyatro sahnesini andýrýyordu. Tabiî parkýn diðer tarafýndaki çocuklarý saymazsak... Top oynayanlar neyse, fakat iki çocuk salýncak için her an hýrgür çýkarmaya hazýr göründüklerinden yaþlý kadýna yakýn ve denize dönük olan bir banka oturdum. Kimseye selâm vermek, kimseyle konuþmak gibi bir niyetim yoktu. Daha doðrusu herhangi bir þeyi yapmaya ya da yapmamaya yönelik bir irâdem yoktu. Banka kendimi býraktýktan sonra ne kadar zaman ayný vaziyette kaldýðýmý bilmiyorum. Ama neler düþündüðümü az çok çýkarabilirim sanýrým. Elbette hep o terfî meselesi. Herþey onunla baþlýyor; sonra diðerleri geliyor. Bir boþ zamaným, bir tatlý saatim olmasýn! Hemen saklandýðý köþeden çýkýp kendisini hatýrlatýr. Þimdi de, þu yumuþacýk sonbahar gününü zehir etmeye kararlý. Benimle birlikte iþe baþlayan tüm arkadaþlarým terfî aldý. Üst departmanda hemen her gün benim sukut-u hayâlim konuþuluyormuþ. Varsýn terfî etmemiþ olayým, varsýn herkes beni konuþsun, bana ne. Ýçim rahat, gönlüm huzurlu olsun. Ýnsanlarýn


arzu eylül yalçýnkaya

iþsiz gezdiði bir zamanda iyi-kötü elimde bir mesleðim, bir iþim var. Meselenin iç yüzü þu ki, bir zamanlar yaptýðým seçimlerin neticesi bu olduðuna göre þimdi hayýflanmaya da hakkým yok. Bunlarý biliyorum da bu sýkýntýnýn sebebi ne o zaman? Bu ne þükürsüzlük? Rahat mý batýyor ne? Anlamýyorum. Küüüüüt. O sýrada son anda farkedip kolumla yüzümü siper ettiðim bir top kafamda patladý. Tanrý nýn sopasý yok ki dedikleri bu olsa gerek. Sonunda indi kafama bir þey. Sarsýntýnýn tesiriyle kendimi bankýn sol tarafýnda ve yaþlý kadýna yakýnlaþmýþ bir vaziyette buldum. Gülümsedi. Geçmiþ olsun yavrum, aman dikkat. Gülümsedim. Çocuklar koþup yanýma geldi. Hýrpânî kýyafetli üç yeni yetme. Bitirim þeyler. Tombul olaný sözü aldý: Abla bir þey oldu mu, abla. Ötekiler hep bir aðýzdan: Abla hep bu serserinin yüzünden! Dikkat etsene oðlum. Çýk oðlum oyundan, senin yüzünden! Tombul olan, kararý verdi. Evet abla, onun iþi. Doðru düzgün topa vurmayý öðrensene oðlum. ÇAAT Son sahnede ensesine iyi bir þaplak yiyen çocuk artýk iyice gücüne gitmiþ olacak ki içini döktü: Ne oðlum benim suçum, doðru düzgün pas mý atýyonuz? Seni var ya.. Baþýmýn zonklamasý hâlâ devam ederken araya gidip çocuklarý ayýrmak durumunda kalmak iþin ironik kýsmý. Ýyiyim caným, bir þey yok, olur öyle þeyler gibi teselli kabîlinden bin türlü lâf ettim. Neredeyse asýl burada oturanda kabahat yavrum diyecektim ki, sanki az önce bir kazâ atlatmamýþýz gibi kaldýklarý yerden ve daha þiddetle topa vurduklarýný farkederek aðýrdan aldým ve tedbir olarak sola doðru kaydým. Baþým uðulduyor, pazar öðleden sonrasý fikirlerim resmi geçitlerine devam ediyorlardý. Derdim ne peki? Babam mý? Bu adamýn içi bir türlü Erkan a ýsýnmadý. Sanki


ben prensesim de, niþanlým proleter... Yahu çocuk yýllarca, ailesinden destek almadan hem çalýþmýþ hem okumuþ, gül gibi mühendis olmuþ, akýllý, temiz bir insan. Yaranamadý gitti babama. Babama savunurken iyi de, kendi gönlüme gelince ona hiç çâre yok. Erkan ý seviyorum, öncelikle güveniyorum. Saðlam bir insan. Vazife bilinci, sorumluluðu, kadirþinaþlýðý. Ýnsan bir eþde, hayat arkadaþýnda daha ne arar? Fakat Erkan ýn fazla gerçekçi, akýlcý yaklaþýmlarý yüzünden bazen içim buz kesiyor. Onda mânevî konularla ilgili bir his eþiði var sanki, hani kulaðýmýzda, gözümüzde olduðu gibi. Hani insanlar aþýrý bir duygulanma hâlinde gülerken aðlamaya baþlar, aðlarken de birden gülüverirler. Erkan da böyle bir özellik yok. Ya aðlýyor, ya gülüyor. Herþey ölçülü, herþey kararlý, sayýlý, tartýlý. ÇIT! Sanýrým, balýkçýnýn oltasýnýn bir parçasý fýrlayarak bizim tarafa düþtü: Ablasý, buraya küçük bir tahta parçasý düþtü mü, gördün mü? Bana hâcet kalmadan örgü ören teyze aydýnlýk yüzünü kaldýrarak doðru cevabý verdi: Þöyle aðacýn altýna doðru bakýn efendi, demin bir çýtýrtý geldi ama Sonra bana baktý ve gülümsedi. Gülümsedim. Kadýnýn yüzünde gördüðüm aydýnlýk, baþka türden bir güzellik Her mevsim taze kalan bir çiçek gibi, gülümsemesinde beþ yaþýnda bir çocuðun, ömrünün baharýndaki bir tazenin ýþýltýsý var. Oysa ben hayatýmýn baharýný bir sonbahar burukluðu ve hüznü içinde geçiriyorum. Vesveselerin elinde oradan oraya savruluyorum. Ne yazýk. Yere düþmüþ bir tahta parçasý, aranýyor. Belki bulunur, belki bulunmaz. Acaba bir aðacýn gövdesine tutunmuþ taze bir dal iken hayâl ettiði gelecek bu muydu? Ne bileyim, pekalâ bir bakanýn çalýþma masasýnýn kolu, afilli bir kalem, sevimli bir biblo olabilecekken basit bir balýkçýnýn oltasýna iliþtirilmiþ bir parça olmuþtu. Bilmem, o belki Tanrý nýn


arzu eylül yalçýnkaya

kendisi için takdir ettiði yerden memnun, bulunduðu yerde mutluydu. Pazar düþünceleri resmi geçidi böylece kaldýðý yerden devam etti: Terfî iþi asýlsýz. Kabûl etmeli: Kendime burada bir gelecek göremiyorum. Ýstemiyorum da. Oysa kendi iþimi kurmam için babam küçük bir destek verse, bak o zaman kimse beni tutmasýn. Aslýnda dedemden kalan hisseyi abime uygun bir fiyata devretsem kimseye eyvallahým olmadan istediðim iþi kotarýrým da.. Büyük risk. Sonunda parayý da, aileyi de, üç kuruþluk iþi de kaybemek tehlikesi var. GÜÜÜÜÜM Yetiþiiiin! Az ötede bir çocuk oldukça sert bir þekilde kaydýraktan düþtü, hemen yardýma koþtuk. Negatif enerjim herkesi etkiliyor sanýrým diye düþünürken çocuk þaþýlacak bir samimiyetle düþtüðü yerde oturmuþ, katýla katýla gülüyordu. Ötekiler de baþýna toplandýlar, þimdi hep beraber gülüyorlardý. Bu çocuk az önce týrmandýðý zirvede ne kadar maðrur idiyse, þimdi düþtüðü yerde de öyle. Hattâ arkadaþlarýnýn yardýmýyla kalkýp ilk adýmýný attýðý anda Ýþte böyle düþülür gibisinden bir çalýmla bir yürüyordu ki görülecek manzaraydý. Hayret Ýnsanoðlu, düþmekle yükselmek arasýndaki farký ne zaman tâyin ediyor? Düþmez kalkmaz bir Allah, bunu biliyoruz da en ufak bir sürçmede bozuluyoruz. Üstelik o düþtüðümüz âný bir nimet bilip bunu Hakk ýn rahmet elini tutmak için bir vesile bileceðimiz yerde kendimize acýmayý ve yalnýzlaþmayý tercih ediyoruz. Bütün bunlarý biliyorum da ne oluyor? Hiç. Durum ayný. Daha neler düþündüm, araya ne eski hikâyeler girdi Lisede beni sýradan iten arkadaþýma mý darýlmadým; dokuzuncu kattan kendini atan kedime mi aðlamadým, bölüm þefiyle hayâlî bir uzun konuþmaya mý atýlmadým. Neler neler Hayatýn anlamýný bulamadan hayatýn anlamsýzlýðýna hükmetmiþ olduðum bir noktada, yanýmdaki yaþlý teyzenin Neyin var kýzým? sorusuyla zihnimin karanlýk koridorlarýndan hýzla geçerek, gerçeðin þeffaflýðýna çýktým. Kadýnýn sesinde bir ilkbahar neþesi, yaþýndan beklenmeyecek bir zindelik duyuluyordu: Neyin var güzel yavrum? Þuraya oturduðundan beri kum kum ne kuruyorsun? Ne derdin var bakayým söyle? Yaþlýlara has tecrübeyle belli ki içimi, ciðerimi okuyordu. Geride býraktýðý yýllar ona mutlaka ölümden baþka herþeye bir çâre bulunduðu , hayatta hiçbirþey için üzülmemek gerektiði , nefesin sayýlý olduðu ve bunun gibi daha ne


anlamlý teselli cümleleri öðretmiþtir; ben bile þu yaþýmda bu kadarýný bildiðime gore... Eminim ki benim dert diye anlatacaklarýma da katýla katýla gülecekti. Söyleyecek uygun bir cümle ararken birden Sizi düþünüyorum deyiverdim. Nasýl böyle huzurlu, mutlu olduðunuzu. Gülüþünüzün ne kadar içten, yüzünüzün ne kadar aydýnlýk olduðunu düþünüyorum. Gülümsedi ve gülümsedim. Nasýl huzurlu olmam yavrum, çok güzel bir ömür sürdüm, çok mutlu yaþadým. Güzel ömür, mutlu yaþam. Bu kelimelere acaba nasýl bir anlam yüklüyordu? Merakýmý görerek devam etti: Çok güzel bir ömür sürdüm. Allah ým bana bu dünyadaki her þeyden biraz tattýrdý. Öðretmen okulunu bitirince hemen evlendim. Komþumuzun oðluydu, tanýrdýk birbirimizi. Genç evlendim, gencecik anne oldum. Allah bana dört tane pýrlanta gibi evlât nasip etti. Her günü bir lûtuf, her âný bir hediye olarak kabûl ettim. Evliliðin ilk yýllarýnda rahmetli kocamýn durumu iyiydi, sonra iþler bozulunca ben de çalýþmaya baþladým. Yýllarca güle seve öðretmenlik yaptým. Yüzlerce evlâdým var derken, büyük oðlum trafik kazâsýnda þehit oldu. Sonra geldi yavrum, önce gitti. Allah ýn sevgilisiymiþ, býrakmadý Çalap dünyaya. Aðlattý bir vakit hepimizi. Ama bana çok þey öðretti; analýðý, sevmeyi, fedakârlýðý Birini topraða verirken, ötekilerin müjdesi geldi. Birbir torunlarýmý aldým kucaðýma. Hüznümüz neþeye çevrildi. Ben güzel yaþadým kýzým. Evlât oldum, ana oldum, kardeþ oldum, hala oldum, sýrdaþ oldum. Dostluðu gördüm, ihâneti gördüm. Acýyý gördüm, tatlýyý gördüm. Aczimi bildiðim vakit, halk içinde Hakk ý gördüm.

Ah güzel yaþadým be yavrum. Allah bana kolaylýðý da zorluðu da gösterdi. Þu fakiri adam yerine koydu da Peygamber ine layýk gördüðü imtihanlardan birkaçýný da ona teklif etti. Nimeti ve mihneti tattýrdý. Zenginliði ve fakirliði yaþattý. Herþeyden biraz ikram etti ama gel gör ki beni hiçbirine býrakmadý. Hiçbir þeyin tesirinde koymadý. Hepsini bir gösterdi ama yine kendi birliðine, kendisine sakladý. Ben de bütün bu görünenler perdesi ardýnda ve onlarý bahâne ederek hep Rabbimi sevdim. Sonra bir öðretmen ciddiyetiyle doðrularak yüksek sesle söyledi: Yunus eydür, Ne varlýða sevinirem, ne yokluða yerinirem, aþkýn ile avunuram, bana seni gerek seni


arzu eylül yalçýnkaya

ANAANNE! O sýrada küçük bir çocuk, koþarak geldi yaþlý hanýmýn boynuna sarýldý. Kýzý gelip onu götürmek için koluna girdiðinde farkettim, ancak birisinin yardýmýyla yürüyebiliyordu: Dedim ya kýzým, ben güzel yaþadým, çok þükür. Ayýrmadan. Bir görerek. Sakýn durumuma üzülmeyesin. Ýnan ki, bu hâlim de o güzel hayatýn bir parçasýdýr. Gülümsedi. Gülümsedim. O gittikten sonra bir süre, aðaçlarýn altýna, çimenlere, banklarýn üzerine düþmüþ sonbahar yapraklarýna bakarak dalmýþým. Nerelere gittim, neler gördüm, iç dünyamýn hangi sýrlý köþelerinde gezindim, bilmiyorum. Ama yaþlý dostumu uðurlarken yüzümde beliren tebessüm hâlâ orada duruyordu. Deniz sâkin, balýkçý sabýrlý, çocuklar neþeli, martýlar telâþlýydý. Vakit ilerlemiþ, gün akþam dönmüþtü. Eve dönerken kendimi son derece hafiflemiþ hissediyordum. Yaþlý dostumun o memnun hâlini gördükten sonra kendimden biraz utanmýþtým sanýrým. Þimdi, sorun olarak gördüðüm þeylerin, aslýnda güzel


yaþam denilen o büyük tablonun bir parçasý olduðunu hissediyordum. Hissediyor ve þükrediyordum. Ama dediðim gibi vakit ilerlemiþ, pazar günü dünyanýn üzerinden kolunu kanadýný çekmeye baþlamýþtý. Bu iç huzûrumun sebebi bir pazar öðleden sonrasýnýn daha bitiyor olmasý mý, yoksa daha içsel bir sebep mi var? Ýþin hakikati önümüzdeki pazar ortaya çýkar. Ama öyle ümid ediyorum ki, önümüzdeki pazar, Eylül ortasýnda bir Nisan neþesiyle günümü geçireceðim.


NE HABER?

Cemâlnur Sargut Yaratýlýþ Sýrrý ný Anlatýyor Cemâlnur Sargut, tevhid inancýný kalbin merkezi olarak görür, tasavvufun iþlevselliðini sevgi, þefkat ve merhametle özetleyerek Allah'a kayýtsýz þartsýz kul olmayý, yaratýlanlarý, yaratandan ötürü sevmeyi bir þuur hâli olarak kabul eder. Nefes Yayýnevi nden çýkan son eseri Yaratýlýþ Sýrrý da aslýnda diðer kitaplarýndan farklý deðil. Meryem Sûresi nin ilk onbeþ âyetinin açýklamasý olan bu kitap, yazarýn diðer eserlerinin bir devamý olmakla birlikte, ayný zamanda da birbirini tamamlayan yazý ve kitaplarýn mütemmimi olarak görülmelidir.

ümit gülbüz ceylan

Genel anlamda, þeriatý kal ilmi, tasavvufu da hâl ilmi olarak özetleyecek olursak, yaratýlýþýn sýrrýna vakýf olmak, insanýn ilmiyle âmil ve ilmiyle ârif olmasý demektir. Hakk'a mü'min ve müslüman olmanýn meyvesi, insanýn yaratýlýþ sýrrýna ermesiyledir. Önemli olan, bir damlanýn okyanusla buluþurken, aslýna dönmesi, aslýna rücû etmesidir. Aslolan, yaratýlýþ sýrrý içinde kaybolmak deðil, yaratanýyla buluþmaktýr. Bu kitabýnda da, eðitimci-yazar Cemâlnur Sargut, bu hakikati, herkesin anlayacaðý, seveceði ve akýcý bir üslûpla kaleme alýyor. Ayrýca bu eseriyle yazar, diðer kitaplarýndaki gibi, vahye muhatap olan insaný, yaratýlýþ olarak büyük bir deðer olarak görürken, hiç kimseyi ayýrmaksýzýn irþad ve teblið sorumluluðunu da yerine getiriyor.



CEMÂLNUR SARGUT TAN DEKORASYON



SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

ÇÝÐ KABAK SALATASI


MALZEMELER 3 Çorba Kaþýðý Zeytinyaðý 2 Çorba Kaþýðý Taze Sýkýlmýþ Limom Suyu (½ Limon kadar) ½ Çorba Kaþýðý Taze Rendelenmiþ Limon Kabuðu 5-6 Adet Orta Boy Sakýz Kabaðý ¼ Çay Fincaný Ýnce Doðranmýþ Nane ¼ Çay Fincaný Ýnce Doðranmýþ Siyah Zeytin 60 gr. Karýþýk Taze Körpe Ispanak ve Kelek Kavun 150gr. Keçi Peyniri ¼ Çay Fincaný ya da 30gr. Hafif kavrulmuþ Çam Fýstýðý Deniz Tuzu ve Taze Çekilmiþ Karabiber

HAZIRLANIÞI: 1. Geniþ bir salata kâsesinin içinde zeytinyaðýný, limon suyunu ve kabuðunu tuz ve karabiber ekleyerek iyice çýrpýn. 2. Kabaklarýn saplarýný kesin. Salatalýk soyucusu ile kabaklarý diklemesine orta kýsmýna varýncaya kadar ince ince kesin. Daha sonra ayný iþlemi diðer taraftan da yapýn. 3. Þerit halindeki kabaklarý geniþ kâseye koyun. Doðranmýþ nane yapraklarýný ekleyin, zeytin ve diðer yeþillikleri içine atýn ve sirke gezdirin. 4. Son olarak ufalanmýþ keçi peyniri ve çam fýstýklarýný üzerlerine serperek servis yapabilirsiniz. Âfiyet Olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için h e r n e f e s d e r g i s i @ g m a i l . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.