Her Nefes - Mayıs 2013 / Hizmet

Page 1

MAYIS 2013

44.say箪

Tasavvuf K端lt端r端 Dergisi

hizmet


EDÝTÖRDEN...

Merhaba Her Nefes dostlarý, Mayýs sayýmýz da, inþaallah oldukça özel bir sayý oldu Çünkü bu ay konumuz hizmet etmek , yani karþýlýksýz olarak, Allah rýzasý için yapýlan hizmet Hizmet, kimi zaman malýndan, kimi zaman canýndan, kimi zaman vaktinden vermekle olabilir. Ailemize, vatanýmýza, insanlýða hizmet etmek gibi binlerce hizmet çeþidi var. Örnekler ve anlatýmlar, konu hizmet olunca bitmez elbette .

Kýsa bir süre önce Tanzanya ya yaptýðýmýz seyahatten döndük. Bu seyahat hepimizi farklý þekillerde derinden etkiledi. Hiç iç savaþ görmemiþ, farklýlýklarý kabul etmede çok ileri, ekonomik þartlar bakýmýndan ise biraz daha geliþmeye ihtiyacý olan ve bunun için canla baþla çalýþan bu güzel Afrika ülkesinde 8 gün kaldýk. Ticaretlerinin geliþmesine, ekim alanlarýnýn artmasýna, daha fazla elektriðe, daha düzgün yollara, tesislere, su yollarýna ihtiyaçlarý var Yanlýþ anlaþýlmasýn, evet biraz desteðe ihtiyaçlarý var ama bu destek kesinlikle yalnýzca maddî deðil . Mânevî desteðe, zorda olanlar için karþýlýksýz hizmete ihtiyaçlarý var- ihtiyacýmýz var. Orada büyükelçiliðimiz ülkemizi temsil ederken, ayný zamanda her zaman ecdâdýmýzýn yaptýðýný yapýyor, darda olana el uzatýyor. Bunu kesinlikle hâlis niyetle ve karþýlýk beklemeden yapýyorlar. Çünkü yaratýlmýþý, Yaratandan ötürü seviyorlar. Dârüsselâm da pek çok yetimhane varmýþ. Bunlardan bir tanesini gezdik. Çok þükür.. Evet, çok þükür diyoruz çünkü bizi çok etkiledi. Gözlerimiz doldu! Daha önemlisi, gönlümüz doldu ve sýmsýcacýk oldu Bu yetimhane o kadar zor durumdaydý ki gözlerimize inanamadýk. 40-50 çocuk, içinde 15-20 ranzanýn olduðu odalarda 3-4 kiþi bir yatakta, bir arada yatarak kalýyordu. Mutfak denen yer, bizim mutfak anlayýþýmýzdan uzak, çamaþýrhane denen yer yok gibi Oradaki çocuklara küçük hediyeler getirmiþtik. Hepsi küçücük avluda kenarlardaki basamaklara oturup bize baktýlar, getirilen yiyecek ve oyuncaklara dokunmadan... Ancak oyuncaklarý almalarý için çaðýrdýðýmýzda biraz utana sýkala gelip oyuncaklarý aldýlar. Yemekleri sadece ikram ettiðimizde yediler. O nasýl bir edeptir, nasýl bir hâldir, bilemedim. Büyükelçiliðimizin gayreti ile bu binalar onarýlacak ve bütün yetimhane neredeyse yeniden yapýlýp elden geçecekmiþ. Yetim baþý okþayýn diyen bir peygamberin ümmeti olarak ne güzeldir bu yolda hizmet etmek Bu geziden ne öðrendin derseniz, size ne söyleyebilirim bilemiyorum. Tek bildiðim, oradaki gerçek anlamda fakirlikten, yokluktan ve tevâzudan öðrenecek çok þeyim olduðudur Ýnþaallah Rabbim bizi de kendine karþýlýksýz hizmet eden güzel kullarýndan kýlsýn. Sözü kýsa keseyim ve sizi çok hoþ bir geziye davet edeyim Hoþgeldiniz, buyrun efendim . Yosun Mater



SOHBETLER...

-Etrâfýmýza nasýl hizmet eylemeliyiz? "Allah rýzâsý için mü'min kardeþine hizmet eden kimse, Allâh'ýn himâyesindedir. Kulun kusurlu olduðunu bile bile hizmet ve yardýmý esirgememelidir. Onun için kardeþlerinize dâimâ yardým etmelisiniz. Bizim aramýzda fakirlik zenginlik yoktur. Hepiniz bir vücutsunuz." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 643)

- "Allâh'a isteyerek hizmet etmeyeni, Hak, istemeyerek kullara hizmetkâr eyler." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 436)

Ânî kalp krizi geçirerek hastalanmýþ olan bir hanýma, bir arkadaþýnýn hizmet ve fedâkârlýðýndan bahsedildi. Doktor Server Bey: - Ne iyi, ne hayýr sahibi kadýn! - "Yalnýz iyi sýfatýyle tavsif edilemez, sultan... Þunu bil ki her derviþin mutlak bir meziyeti vardýr. Ama þu, ama bu... derviþlerin, diðer bir söyleyiþle irfan yolu yolcularýnýn bu iyilikler, güzellikler yoldaþýdýr." Doktor Server Bey: - Derviþim diyene gülesim gelir, sözü bu gibiler hakkýnda olmasa gerek..


- "Onlar, o gibiler, derviþ deðil çerviþtir. Bu yola her girenin derviþ olmasý lâzým gelmez. Her mektebe devam eden talebenin mezun olamadýðý gibi... Meselâ, bir talebe, herhangi bir sebeple mektebi terke mecbur olur veya kovulur. Ya da kabiliyetsiz veya ahlâksýz, yahut da hastadýr. Hattâ mektebi ikmâle muktedir olanlar bile derece derecedir. Kimi pekiyi kimi orta kimi zayýf olarak mezun olur. Fakat her ne kadar düþük derece de almýþ olsa yine de mezun denir, bu suretle de istenen elde edilmiþ olur." Doktor Server Bey: -Ýþ, o kâmil hocayý bulmakta ve onun da talebesini sevmesinde.. - "Hayýr, kâmil hocayý bulursun da yine olamayabilirsin. Eðer ona küllî bir teslim ile teslim olmazsan ve bu istidat ve kabiliyet sende bulunmazsa nafiledir. Meselâ hoca talebesine, mektebe tam sekizde gel ve filân kitaplarý da al! deyip de talebe kendi aklýnca: Beni sekizde çaðýrdý ama, sekiz er¬kendir, dokuzda gideyim, diyerek, üstelik de kendi bildiði kitaplarý alarak mektebe gidip hocanýn anlattýklarýna ve öðrettiklerine dikkat etmezse buna üstat ne yapsýn?" Server Bey: - O isterse taþý da altýn eder. - "Evet ama o taþta da altýn damarý olmalý... bir de ihsan olarak, yâni geçici bir zaman için bir imkân verilmiþ olsa da, aslýna rücû edip gider. Ýþte, her mektebe girenin orayý ikmâle muvaffak olacaðýna dâir eline hüccet verilmediði gibi, her sülûk eden kimse de derviþlik þahadetnâmesi alamaz. Fakat gerçekten derviþ olan kimsede de demin zikrettiðimiz meziyetlerin bulunmasý pek tabiîdir." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 19)


Hz. Peygamber ve âilenin temeli

cemâlnur sargut

Efendim, Peygamber her konuda o kadar örnek ki, âilede de öyle bir örnek oluþturmuþ. Eþi Hz. Hatice hakikaten aþký anlamak için yegâne sultan. Aþk, Hz. Hatice de görülüyor, onunla anlaþýlýyor. Peygamber e teklif ediyor evlenmeyi Peygamber in cevabý muazzam; eline bir saksý almýþ, içinde bir çiçek var, bu çiçeðin yanýna bir ot dikmiþ Hz. Peygamber ve þöyle demiþ Hz. Hatice ye: Sen bu çiçeksin, ben ise otum; ayný topraktan beslenmemize izin verirsen evlenelim. Bu nasýl bir evlenme teklifi ve nasýl bir kabuldür ki karý-koca ya da, daha doðrusu birbirine bakmayan, elele Allaha doðru yürüyen bir Allah sevgilisiyle eþinin bize örnek oluþundan ibarettir. Onlar ayný anda iman etmiþler. Hz. Hatice ilk iman eden kiþidir. Bodley bir Hýristiyan ve Hz. Peygamber in bir hatâsýný bulmak üzere yazdýðý bir kitap var Hz. Muhammed diye. Hiç bulamamýþ ve hayretler içinde kaldýðý bir þey var: Hz. Hatice gibi bir sultanýn, baþtan aþaðý akýl tecellisi olan bir sultanýn, Peygamber in bir sözü ile imana geliþi ve seni kabul ediyorum deyiþini Bodley kitabýnda Ýslâm için yegâne delil bu diye anlatýr. Öyle bir evlilikti onlarýnki, baþtan aþaðý Allah aþkýyla doludur. Bunun en güzel ispatý Hz. Hatice nin her þeyde Peygamber e biat etmesi ve onun

hüznünü bir vakum gibi çekmesidir. O bir eþtir ve vazifesini yerine getirir. Hira Daðý nda, o muazzam daðda o Allah ýn peygamberinin bâkir kalan yegâne yerinde, elinizi sürdüðünüz her yerde mis gibi kokusunu aldýðýnýz o daðda, Peygamber iki büklüm Allah ile görüþürken Hz. Hatice oraya gelir, yemek getirir ve yakýn bir maðarada sadece sevdiðine yakýn olmanýn zevki ile onu beklermiþ. Öyle bir evlilikten bahsediliyor. Hz. Peygamber e bütün Mekke halký ne olur vazgeç bu dâvâdan, Mekke nin bütün kadýnlarýný, bütün paralarýný verelim sana; yeter ki bu dâvâdan vazgeç, tehlike oluþturuyorsun dediler. Hz. Peygamber in mübârek cevabý muazzam. Bir elime ayý, bir elime güneþi verseniz Allah ýn verdiði vazifeden geçemem ve bana ömrünün son gününe kadar Hatice yeter diyen bir peygamberden bahsediyoruz. Daha sonra Hz. Ayþe en güzel eþiniz benim, tek bâkire eþiniz, Ýslâm ý en iyi anlatan eþiniz benim, herhalde en çok beni seviyorsunuzdur dediðinde mübârek elini sallayarak lâ! vallâhi Hatice! dediðini hepimiz çok iyi biliyoruz. Onun Hz. Hatice ye olan muazzam vefâsý, Allah ý beraber bulma zevki, o yolda beraber ilerleme inanç ve idrâki, iþte âile kurmanýn yegâne özelliðidir.


Âile yapýsýnda karþýlýklý güven, iman-idrak ve Allah ýn bize Peygamber vâsýtasýyla öðrettiði deðerlere hürmet, âilenin temelidir. Daha sonra Hz. Hatice, vefât etmek üzereyken mübârek baþý peygamberin dizinde... Peygamber Efendimiz izin alýrlar, Hatice, ben senden sonra evleneceðim. Allah öyle emrediyor. Ve öbür âlemde Meryem ve Asiye gibi büyük sultanlar benim eþim olarak görülecekler; hakkýný helâl eder misin? der. Hz. Hatice nin cevabý muazzam: Bu âlemde o yüce Allah'ýn tecellîsini gördüðüm bir vücutla beraberdim, þimdi onun hakikatine gidiyorum. Ben bütün haklarýmý sana helâl ediyorum. Ýþte onun eþine olan sevgisi, oradaki bir þahsa, bir vücuda deðildir; Allah a olan sevgisidir. Ýþte bu anlayýþ, Hz. Ebubekir gibi bir dostun Peygamber e en çabuk iman eden, Peygamber in dostu kimdir? dediklerinde Allah baþkasýna dost dememe izin verseydi yalnýz Ebubekir derdim dediði Hz. Ebubekir in, Peygamber in vefâtýnda kocaman kýlýcýný kaldýrýp kim Muhammed ölmedi derse baþýný keserim, zira vücutlar ölür. Allah dâima


bâkîdir dediði gibi, Peygamber den tecellî eden Allah ýn büyüklüðüne âþýk olan Hz. Hatice den bahsediyoruz. Onun mübârek kýzý, biz Ýslâm kadýnlarýnýn þefaatçisi, Allah ýn güzel sultaný, Peygamber in içeri girdiðinde ayaða kalktýðý yegâne kiþi olan bu büyük Hz. Fatma Kadýn olma þerefini bize bahþeden Hz. Fatma nýn Hz. Ali ile, o ilmin sultaný Ýslâm ýn kapýsý olan Hz. Ali ile evliliðine de bakarsak evlilik ve âile ile ilgili çok mânâ çýkarabiliriz. Orada hiçbir zaman Peygamber den bir isteðini kabul ettirememiþ ve sadece susmuþ bir sultanla beraberiz. Sen Ýslâm kadýnlarýnýn en yücesisin Fatma, ama bil ki bu âlemde ki en çok acýyý sen çekeceksin. Buradan anlaþýlýyor ki Ýslâm kadýný olmak ve yüce bir kadýn olmak, acý ve sýkýntýlarý bal gibi görmekten geçiyor.

cemâlnur sargut

Ýþte âile yapýsýnda bu beraberlik ve birliktelikte karþýlýklý güven, iman-idrak ve Allah ýn bize Peygamber vâsýtasýyla öðrettiði deðerlere hürmet, âilenin temelini oluþturur. Benim bu söylediklerimi çok ütopik bulan insanlar var, biliyorum; ama ben, inanýn yaþadýklarýmý anlatýyorum. Allah aþkýnýn insanlarda ne büyük sýkýntýlarý zevk gibi gösterdiðini gören bir insaným. Pek çok örnek verebilirim. Allah aþký ile sarhoþ olmuþ, acýlara tahammül etmiþ insanlar gösterebilirim. Hz. Mevlânâ, Mesnevî de bu hâli Mecnun ve Leylâ ile anlatýr. Mecnun, Leyla ya çok âþýk. Leylâ çok güzel deðil, ama yine de Mecnun onun mahallesindeki köpeklere bile âþýk. Mecnun, Leylâ nýn evine hizmetçi olarak girer, yeter ki

görebileyim diye ve Leylâ hizmetkârlara öðle yemeði daðýtýr, herkese bol bol yemek koyar ama Mecnun a gelince, þöyle kaþýðýnýn tersiyle tak diye vurur. Mecnun zevkten uçar. Hakikaten delisin sen derler, Leylâ seni sevseydi bol yemek verirdi. Bunun üzerine Mecnun der ki, bana da size davrandýðý gibi mi davransaydý? Ýþte Allah ile iliþkide olan kiþi, Allah ýn verdiði her þeyden hoþnut olur.

Hâdiseleri bambaþka bir bakýþ açýsýyla görme kabiliyeti ancak Allah aþkýyla gerçekleþir. 11 çocuðunu Zümrüt Apartmaný çöktüðünde kaybeden Konyalý Mehmet Amcamýzý size hatýrlatmak isterim. 11 evlâdý birden, torunlarý, damatlarý, kýzlarý, evlâtlarý Bana sabrý öðreten bu olayý nasýl karþýladý diye koþarak Konya ya gittiðimde doktor ve hayatta kalan torunlarýyla duâ ederken buldum Mehmet Amca yý. Sakýn apartmaný yapan müteahhide bedduâ etme, yarýn cennette beraber kalktýðýnýzda çok üzülürsün diyordu kýzýna. Kýz dedi ki; dede, bütün âilemi öldüren insanla ben cennete beraber mi olacaðým? Mehmet Amca, gülerek þöyle cevap verdi: Sýrf benim duâm o adamý cennete sokar. 11 çocuðumun birden þehit olmasýna sebep oldu. Bundan büyük lûtuf mu olur? Ýþte hâdiseleri bambaþka bir bakýþ açýsýyla görme kabiliyeti ancak Allah aþkýyla gerçekleþir. Ama biz âile


kurarken aklýmýzý birbirimizle bozduðumuz için Allah ý tanýyamýyoruz. Allah ý tanýmanýn yolu ona âþýk olmaktan geçer. Ona âþýk olmanýn yolu, onunla ilgili bilgiyi arttýrmaktan geçer. Allah aþký nedir? diye sormuþlar Ahmet Gazâlî Hazretleri ne. Kendisi çok büyük bir sultan, Hz. Mevlâna nýn mânevî öðretmeni, Ýmam Gazâlî nin abisi, aþkýn sultaný. O anlatýyor: Ben aþký biliyorum, Allah aþký 3 harften oluþuyor: Ayn, Þýn, Kaf Ayn; Allah ý görerek baþlar. Dur burada diyorlar, bilmiyor musun Allah görülmez? O zaman Mevlânâ nýn babasý olan Sultan Veled e kulak veriyoruz: Vallahi Allah ý görüyorum. Nasýl görüyorsun? dediklerinde o kadar hiçim, o kadar yokum, o kadar hiçbir þeye kudretim yok ve O o kadar var ki, yokluðumla varlýðýný idrak ediyorum; bundan güzel görmek mi olur?

Kevser Sûresi evlâd kaybetmiþ annelere bir müjdedir. Yâhut bir sanatçý arkadaþým bir gün bana Cemâlnur, ben bugün ilk defa ezaný duydum dedi. Kýrk senedir Ýstanbul da yaþýyordu. Allah ona deðince ezan bütün moleküllerine Allah dedirtmiþ. Ýþte o anda Allah ý görmeye baþlarsýnýz. Her yeriniz, her þeyinizle bazen sille-i Hüdâ ile bazen bir mutlulukla Allah dedirtir size. Bunu adý görmedir, onun varlýðýný onun gücünü idrak etmedir. Sonra sarhoþ olursunuz, sarhoþ olunca hâdiseleri güzel görmeye baþlarsýnýz. Kendimden örnek vereyim. Ben pek bir adam etmem ama bir evlât kaybetmek nasip oldu bana. Kýzým vefat ettiðinde, þimdi yoðun bakýmda ölmek üzere olan anacýðým beni çaðýrdý yanýna, þöyle dedi: Kýzým, ne þanslýsýn; Hz.


cemâlnur sargut

Fatma nýn kaderine mi eþlik ettiriyor Allah sana? Hadi gel secde edelim; biliyorum acýn büyük, ciðerin yanýyor ama huzur duy, Allah çok az kiþiye bunu nasip eder. Daha sonra Kevser sûresini çalýþýrken, bu sûrenin Allah ýn mübârek lûtfu ile evlât kaybetmiþ anneler ile birden fakirleþmiþ insanlar için bir müjde verdiðini öðrendim. Hz. Peygamber bize þöyle diyordu: Sizin mürþidiniz ben olacaðým Bu mürþitlik zevkinden daha büyük zevk olabilir mi? Hz. Peygamber in size tenezzül ettiðini, bir hiç olduðunuz hâlde, hiçbir deðeriniz olmadýðý hâlde, bir sinek kadar hükmünüz olmadýðý hâlde, bütün mânâsýyla size tenezzül ettiðini görmekten daha büyük bir zevk olabilir mi? Ýþte bunun adýna sarhoþluk denir. Sarhoþ nasýl yerlerde yatýyorsa ve bundan bile zevk alýyorsa insan her türlü hâdiseden zevk almaya baþlar, þikâyeti terk eder, eþini sever, çünkü eþini seçerken þöyle seçer. Hz. Mevlânâ, o kadar güzel anlatmýþ ki: Kýzým, soruyorum sana, evleneceðin adamý tanýyor musun? Kýz çok iyi tanýyorum. Bunun üzerine Hz. Mevlânâ anlatmasýný ister. Kýz, müstakbel eþinin ne kadar malý mülkü olduðundan bahseder. Biz de ayný þeyi yapmýyor muyuz? Niþanlýn kim sorusuna; mühendis, doktor, evi var, arabasý var Peki ya haram, helâl? Peki, yarýn eþin çocuðunuzun adýný Kur ân-ý Kerim den koyarken sana itiraz etmeyeceðinden emin misin? Küçücük kavramlarý bilen, Müslüman olmayý becerebilen insanla evlenebilmek... Onunla birbirinize bakmak deðil, onunla elele, doðrudan Allah a bakmanýn zevki içinde olmak

Öðrencilerimden biliyorum, daha önce münâkaþa ederken gördüðüm binlerce öðrencimin þimdi dedikleri þu: Ona çok kýzýyorum ama Allah'ýný çok sevdiðini görüyorum ve kýzmaktan vazgeçiyorum yâhut o kadar doðru hareket ediyor ve eve dürüst para getiriyor, iþte o nedenle onu çok seviyorum. Ýþte Allah için birbiriyle birleþen insanlarýn bakýþ açýlarý yalnýz Allah a oluyor ve böyle kurulan bir âilede insan karþýsýndaki insan olarak görmekten vazgeçip Allah ýn bir ismi olarak görme þerefine nâil oluyor. Allahým bana onunla tesir ediyor, beni onunla temizliyor diyor. Bunun en güzel örneði Mesnevî dir. Çok kötü azar iþittiðim bir gün, eve geldim, Allah'ýma dedim ki âcizane muhakkak bir hatâ etmiþim Allahým; þimdi bu haným vâsýtasýyla beni azarladýn ama sen diyorsun ki, sor O zaman ben de soruyorum: Ne yaptým? Açtým Mesnevî yi ve þöyle bir cevap geldi: Kuru iken çamaþýrý ýslatýyorsun sonra tekrar kurutuyorsun. Tekrar kurutacaksýn, niye ýslatýyorsun? Çünkü baþka türlü temizlenmiyor. Sen de hep alkýþlanýrsan nasýl temizleneceksin? Ara sýra yerin dibine bat ki pýrýl pýrýl olasýn. Ýþte eþler birbiri için bunu yaparlar. Birbirinizi temizlersiniz ondan sonra birbirinize müteþekkir olursunuz. Böyle bir âile anlayýþý içerisinde hayat baþlarsa ne kadar güzel olur düþünebiliyor musunuz? (Cemâlnur Sargut Hocamýzýn, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlýðý tarafýndan 5 Þubat 2013 tarihinde Samsun da düzenlenen konferansta yaptýðý konuþmadan alýnmýþtýr.)



KADINIM

Asuman Sargut Kulaksýz

Bir çiçeðe benzetme beni, deðilim, Vücudumu doðum sancýlarý güçlendirdi, Ve ruhumu þahlandýrdý annelik. Ne seyredilmek ne de koklanmak için yaratýldým, Bir vazoda solmak deðil maksadým, Güçlüyüm, inanç doluyum, Kadýným... Evet, hisliyim, bunu bir zaaf saymak, Anla! senin en büyük zaafýn oluyor. Keþke bilsen hissetmesini, coþmasýný, Evet, bazen gözlerim doluyor, Sana nasýl öðretsem aðlamasýný! Merhamet, þefkat... Ýþte benim vasýflarým, Ýnsanlýðýn temeliyim, Kadýným... Aklýn ermez deme bana; kim yetiþtirdi seni! Sen deðil misin en zor anlarýnda bana akýl danýþan? Haydi böyle hor görmekten artýk vazgeç de beni Bir güzel bina göster mimarý cahil olan. Býrak insanlýk faydalansýn zekâmdan, Mühendisim, doktorum, öðretmenim, bakaným, Yaratýcýyým, Kadýným... Bu yükü artýk paylaþmamýz gerek ikimizin: Sen evde benimle, ben sokakta seninle. Cennet gibi bir dünya olur eseri sevgimizin, Evlatlarýmýzýn hamurunu sen de yoður, çekinme Gel artýk ezmeden ezilmeden yaþayalým, Nasýl mý? Öðretirim, Kadýným...



emine ebru

ALÝ KAPISI

Afrikalý bir kadýn Uzayamadýðý için her zaman üç numaraya vurulan kývýrcýk saçlarýnýn daha çok ortaya çýkardýðý biçimli ve etkileyici bir yüzü ve kanaatkâr bakýþlarý var. Memnuniyetsiz ama sâkin ve anlayýþlý bir duruþla poz veriyor objektiflerimize. Geleneðine uygun olarak renkli desenlerden oluþan bir çarþafý edeple elbiseye dönüþtürmüþ. Ayný desenden bir baþkasýyla da sýrtýna bebeðini sarmýþ. Bebek, bohçanýn kenarýndan taþmýþ yumuk ayaklarýný ve meraklý bakýþlarýný sunuyor objektiflere. Anacýðýnýn sýrtýnda olmanýn güvenini, sýcaklýðýný hissetmenin huzuruyla dolu belli ki. Her þey o kadar doðal ve öyle bozulmamýþ ki Bambaþka bir coðrafyadayým. Âlemlerin yaratýcýsýnýn mahlûkatýný zannýmca- olabilecek en farklý ve en zengin kombinasyonuyla sunduðu baþka bir yerde sultanýmla olmanýn lezzetini yaþýyorum. Seyahat vesilesiyle haritadaki yerine bile ilk kez baktýðým Tanzanya nýn Huzur un Kapýsý anlamýný taþýyan Darüsselâm kentindeyiz. Görüntüler, sesler ve kokular Hepsi o kadar yeni ama yarattýðý duygular o kadar tanýdýk ki Annesinin sýrtýnda meraklý gözlerle etrafa bakan o bebek gibi hissediyorum kendimi. Huzurlu ve güvende Henüz uçak havalanýrken karþýmýza çýkan Yunus Sûresi nin 25. âyeti, bu seyahatteki müjdelerin habercisi gibi olmuþtu: Ve Allah Dâr es-Selâm a dâvet eder ve dilediði kimseyi doðru yola iletir.


Daha o anda anladýk ki salt büyükelçimiz ve eþlerinin dâvetiyle hâsýl olmuþ bir konferans ve konser organizasyonundan ibâret olmayacaktý bu seyahat. Ve zaten sultaným, Allah için hizmet gayesi taþýmadan bir metre yol gitmez, bir dakika geçirmezdi. Nitekim yere ayak bastýðýmýz anda bir bir þâhit olmaya baþladýk: Biriktirdikleri yaðmur sularýný içecek kadar fakir üç yetimhanenin yenilenmesi için baþlattýklarý kampanyaya, Zanzibar Devlet Üniversitesi bünyesinde bir Türkoloji bölümü açýlmasý için yaptýklarý görüþmelere, fethettikleri ve Huzur un Kapýsý nda o kapýdan ilk kez içeri giren gönüllere Allahým diyorum, yaptýðým ve yapmadýðým þeyler dolayýsýyla deðil; yalnýzca lûtfunla buradayým. Kendime bir pay biçmeye çalýþmam ne beyhûde bir çaba Ama elimde deðil; gönlüm o denli dolup taþýyor ki bu yaþananlarýn devamýnýn garantisini arýyorum kendimce Ne yapsam da kendimi rahimde hissettiðim bu hâlden hiç kopmasam? Huzur un Kapýsý ndan hiç ayrýlmasam? Sorumluluk duygumun aðýrlýðýný hissediyorum yine. Nefsime karýþýp bana oyunlar oynuyor. Ben içimde cevaplarý araya durayým, Nâbî nin o güzel sözleriyle baþlayan konser, cevabý gönlüme doðuruyor: Sakýn terk-i edepten, Makam-ý Mustafa dýr bu. Aslýnda bütün semâ, Makam-ý Mustafa Eðer sen huzurun kapýsý olan

Hz. Ali nin mübârek nurunun velâyetini taþýyan bir mürþid-i kâmilin eteðine yapýþabilmeyi baþarmýþsan her yer sana huzur kapýsý ve her yer sana Makam-ý Mustafa olmaz mý? Peygamber Efendimiz buyurmuþlar: Ben dinin þehriyim, Ali de kapýsý. Eðer Ýslâm þehrine girmek, doðru yola ermek ise niyâzýn, Huzur un Kapýsý ndan içeri gir diyor bütün Kur an; yani Ali kapýsýndan; mürþid-i kâmil kapýsýndan Yeni bir þey keþfettiðini sanan çocuk misali uyanan idrâkime seviniyorum. Adam olma gayretimde mesâfe aldým sanýyorum. O sýrada gönlüme yeni sözler doðuyor: Sen kendini adam etmeye çalýþma; kendi kendine edemezsin. Zira senin adam olma kaygýnýn içine nefsinin ne kadar sýzdýðýný bilemezsin. Sen kâmil olanýn eteðine yapýþ. Ve yalnýzca O na duyduðun baðlýlýk ve muhabbeti sâbit kadem devam ettirme gayreti taþý. Sen kendini sülûk ettiremezsin. Yalnýzca kendini aradan çekip kâmil olana rapt olduðunda göreceksin ki onlar seni taþýyýp adam edecekler. Sen yalnýzca gayrette ol; hizmet için niyaz et. Annesinin sýrtýna çarþafla baðlý o bebek düþme korkusu yaþar mý hiç? Sen de yaþama. Yalnýzca yapýþ, huzurla yapýþ, Huzur a yapýþ...


karýn tokluðu Tanzanya büyükelçimiz Ali Davutoðlu bizlere görev yaptýðý ülkeyi anlatýyordu. Ekonomisi Türkiye nin belki %3 ü olan bu ülkenin insanlarý da doðal olarak fakirlerdi. Tarým dahi eski usûllerle, insan gücüyle, ancak karýn tokluðuna çalýþan iþçiler tarafýndan yapýlýyor dedi. Bu söz bana çok dokundu. Karýn tokluðuna çalýþan insanlar Bu bizim ölçülerimize göre bir az geliþmiþlik iþareti. Fakat karnýný doyuracaktan fazlasýna sahip olmak bir medenîyet göstergesi mi?

hüseyin gökhan

Cevabýmýn ilk bölümünü Cemâlnur Hocamdan aldým. Bu kadar fakir insanlarýn bizlerden daha mutlu olduklarýný hatýrlattý. Ýnsanýn amacý tabiî ki daha az geliþmiþlik olmamalý. Bunu hocam da zaten müslüman insan modern yaþamak mecburiyetindedir sözleriyle destekliyor. Sevgili Peygamberimiz de bizleri daðlarda

inzivâya deðil, evlenmeye, çoðalmaya, ticarete, ilme ve sanata teþvik etmiþtir. Hâl böyleyken neden bizim çoðalmamýz, zenginleþmemiz bir sorun olarak karþýmýza çýkýyor? Neden her þeyin çözümünü ürettiðimizi zannederken, dünyanýn tüm kaynaklarýný tüketiyoruz? Neden karýncalarýn, yýlanlarýn, develerin, zürafalarýn çoðalmasý deðil de, eþref-i mahlûkat olan insanýn çoðalmasý bir tehdit dünyamýza? Neden nüfus planlamasý yapmak durumunda kalýyoruz? Cevabýn ikinci bölümünü kendi yaþadýðým hayata baktýðýmda alýyorum. Emeklerim hep Allah ýn er-Rezzak isminden þüpheye düþercesine biriktirmek, bir ev almak, aileme daha iyi saðlýk hizmeti satýn alabilmek, bunlarý yapabilmek için de daha çok kazanabilmek üzerine kurulmuþ Hâlbuki bu kovaladýðým þeylerin hepsi benden kaçýyorlar. Öyle ya da böyle kaybetmesem dahi öleceðim muhakkak. Ýþte o zaman hepsi, kuruþu kuruþuna, gramý gramýna elimden çýkacaklar. Dünya üzüntüsünün çoðu da bu maddiyatý kaybetmek ya da kaybetme korkusuyla yaþamaktan kaynaklanýyor. Bizim fakir addettiðimiz çoðu Afrikalýnýn ise böyle bir korkusu yok. Belki de bu yüzden çok mutlular.


Allah ýn sevgilisi, bir sahâbesine sevdiði bir mala ebediyyen sahip olmak istiyorsa onu vakfetmesini öðütlemiþ. Bu sözüyle de mutluluðun anahtarýný mübârek elleriyle bizlere vermiþ. Bizlere düþen Allah ýn olaný, O nun yolunda vakfetmek. Varlýðýmýzý, gücümüzü, aklýmýzý, ilmimizi hep bizden daha az þanslý olan kardeþlerimizin hizmetine sunmak. Böyle yaþayan insanlara en güzel örneklerden birini, yine Tanzanya da gördük. Büyük mal varlýðýna sahip, altýn madenleri iþleten Erkan Bey, hayatýný bu Afrika ülkesinde eðitim dâvâsýna vakfetmiþ. Belki çok fazla kazanýyormuþ, fakat kazandýðýný hep dâvâ arkadaþlarýyla, öðrencilerle paylaþýyormuþ. Onu tanýyanlar, verdiði mangal partilerinde insanlarý kendi elleriyle yedirmekten büyük zevk aldýðýný anlattýlar. Ölmeden önce gönlündeki en büyük hedefi bir üniversite kurmakmýþ. Fakat geçirdiði trafik kazâsýndan kýsa bir süre sonra vefât etmiþ. Vasiyeti üzerine bu Erzurumlu aðabeyimizi akrabalarýnýn tüm muhâlefetine raðmen hizmet verdiði okulun bahçesine defnetmiþler. Çok þükür, böyle güzel bir insanýn kabrinde bir Fâtiha okumak nasip oldu. Erkan Aðabeyimiz zengin bir insandý. Zenginliðini bu dünyada çürütmek yerine Efendimiz in tavsiye ettikleri

üzere ebediyete intikal ettirdi. Eþrefi mahlûkâtýn bu dünyaya zarar deðil, fayda vermek üzere var edildiðini gösterenlerdendi. Aslýnda tüm zenginliðine raðmen o da karýn tokluðuna çalýþtý. Tüm insanlýk onun karnýydý.


ýþýl ýþýl tanzanya

sezen ilhan

Tanzanya gezisi, benim için hizmetin insan hayatýnda ne denli önemli olduðunu gösteren kanlý canlý bir delil oldu. Bu millet yýllarca Batý medeniyeti diye adlandýrdýðýmýz medenîlerce sömürülmüþ; hem de iliklerine kadar... Bütün yeraltý ve yerüstü kaynaklarý yaðmalanmýþ, hizmetin H si gitmemiþ, üstüne üstlük ve en kötüsü bu güzel insanlar, kendi ülkelerinde ikinci sýnýf insanlar olduklarýna inandýrýlmýþlar. En zâlimce olan bence bu; bir milletin özgüveni târumâr edilmiþ. Ve maalesef, hâlâ kendilerini kendi memleketlerinde ikinci sýnýf insan olarak görüyorlar. Batýlý daha iyi bilir inancý hâkim. En sinirlendiðim ve onlar adýna üzüldüðüm nokta buydu. Tabiî ki yapan-yaptýran Allah; bunu hepimiz biliyoruz. Kötü olana sebep olmayýn, iyi olan þeye sebep olun anlayýþýný da çok iyi biliyoruz. Umarým Türkl er iyi olan þeye sebep olarak hârika hizmetler götürür, henüz 1962 de baðýmsýzlýðýna kavuþan bu ülkeye. Tanzanya Büyükelçimiz Ali Davutoðlu ve eþleri Yeþim Haným ýn merhametleri, duyarlý ve enerjik hâlleri ile o ülkeye çok güzel hizmetler götürdükleri aþikâr. Bize göstermiþ olduklarý misafirperverlik ve fedakârlýklar için ne kadar teþekkür etsek az.

Bu ülke hizmet götürülecek hârika bir yer. Ýnsanlarý güler yüzlü ve ýþýl ýþýl. Yokluðun içinde gayet mutlu ve huzurlu görünüyor sokaktaki insanlar. Mutlu olmak için maddî zenginlik gerekmediðinin en iyi kanýtý bu ülke. Ufacýk bir hediye onlarý çok mutlu edebiliyor ya da size çok az gelen bir miktar bahþiþ, alan kiþinin size minnettar olmasýna yetiyor. O insanlarý görünce þikâyet edecek hiçbir þeyim kalmadý bir anda; ne için kime þikâyet edebilirim ki artýk? O kadar nimet içinde mutsuzluðun tepelerinde gezindiðim zamanlar geldi aklýma, bu insanlar bu yokluk içinde nasýl da þükürlü ve mutlular!... Kendimden utandým! Bana Tanzanya nýn verdiði en iyi hizmetlerden biri de bu oldu. Bir kez daha hatýrlattý hiçbir þekilde, hiçbir þey için þikâyet etmemem gerektiðini! Orada þunu bir kez daha idrak ettim ki insanýn hayatýndaki liderler ne kadar önemli... Öyle bir lider, seni ve ülkeni derleyip toparlayacak bir lider Yanlýþ yaptýðýnda düzeltecek, düþtüðünde kaldýracak, seni her an ileriye götürecek, bir vizyon verecek ve en önemlisi her þeyini yitirdiðinde, kendini en deðersiz hissettiðin anda senin aslýnda her þey olduðunu gösterip özünü bulmaný, kendine ve etrafýna faydalý olmaný saðlayacak, seni her dâim ileriye taþýyacak bir lider... Ülke lideri, toplum lideri, aile lideri ve en önemlisi senin liderinin-mürþidininne denli önemli bir velinimet olduðunu bir kez daha anladým.


Tanzanya da benim mürþidime ve liderime baktýðýmda, o her an hizmet hâlindeydi. Her an ama! Kimsesizler yurduna gittiðimizde gördüm ki o þefkatli ve koruyan kollayan hâli ile çocuklarla ilgilenirken, o çocuklara nasýl hizmet götürülebileceðinin düþüncesi ve aksiyonu içindeydi. Zanzibar a geçtiðimizde, ertesi gün yapýlan ziyaretlerde, gidilen yemeklerde, yapýlan sohbetlerde her an ne hizmet sunabilirim çabasý ve gayreti içindeydi. Hizmet ne demek derseniz, benim öðretmenime bakýn lütfen diyebilirim. Her anýný baþkasýnýn hayatýný güzelleþtirmek ve iyileþtirmek ve onu Allah ýna yaklaþtýrmak için nefes almadan verilen bir hizmetin örneði Bunu yazar yazmaz aklýma gelen ilk þey, fark etmeden kendi egoma hizmet ettiðim anlarda çektiðim inanýlmaz acý ve duvara toslamalarým. Hocam, her dâim önce baþkasý derken ben bunu tam idrak edemeyiþimden, hâlâ ben dediðimde yaþadýðým kaçýnýlmaz bocalamalarým ve kendime sarmalarým geldi aklýma. Ama bunu yenme gayretim ve isteðim var ve ümidim var en azýndan artýk, bu muhteþem yol göstericilerin yüzü suyu hürmetine gayretim karýnca kararýnca da olsa beni de býrakmayacaklarýna ümidim var. En sevdiðim duâlardan biri, ben demeden önce sen demeyi ve bize de senin hizmetçin olmayý ve hizmette kendimizi görmemeyi nasip et lütfen. Nasýl muazzam bir hayatýn içinde

olduðumuzu bize bir kez daha hatýrlattýðý için ben çok sevdim Tanzanya yý! Doðasýný, muhteþem gökyüzünü, en çok da yokluk ve çaresizlik içinde bile insanlarýn yüzlerindeki gülümsemenin kaybolmayýþýný. Azýcýk verilen þey ile inanýlmaz mutlu olmalarýný ve mutlu olmak için maddî varlýða ihtiyaç duymamalarýný. Þimdi yazarken düþünüyorum da ben bile bunu sevdiysem Allah kimbilir hâlinden memnun olmayý ne çok seviyordur. Allahým, hepimize nasip et lütfen!


Peygamber Efendimiz bir gün ashâbýna bir hikâye anlatýyorlar:

dilek düldütuna

"Sizden önce yaþayanlardan üç kiþi yola çýktýlar. (Akþam olunca) geceleme ihtiyacý onlarý bir maðaraya sýðýndýrdý ve içine girdiler. Daðdan (kayan) bir taþ yuvarlanýp maðaranýn aðzýný üzerlerine kapadý. Aralarýnda "Sizi bu kayadan, sâlih amellerinizi þefaatçi kýlarak Allah'a yapacaðýnýz duâlar kurtarabilir!" dediler.

hizmet ve ihlâs

Bunun üzerine birincisi þöyle dedi: "Benim yaþlý, ihtiyar iki ebeveynim vardý. Ben onlarý çok kollar, akþam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarýmdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün aðaç arama iþi beni uzaklara attý. Eve döndüðümde ikisi de uyumuþtu. Onlar için sütlerini saðdým. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarýma yiyecek vermeyi uygun bulmadým, onlarý uyandýrmaya da kýyamadým. Geciktiðim için çocuklar ayaklarýmýn arasýnda kývranýyorlardý. Ben ise süt kaplarý elimde, onlarýn uyanmalarýný bekliyordum." Derken þafak söktü: "Ey Allahým! Bunu senin rýzan için yaptýðýmý biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan þu taþtan bizi kurtar!" Taþ bir miktar açýldý. Ama çýkacaklarý kadar deðildi. Ýkinci þahýs þöyle dedi: "Ey Allah'ým! Benim bir amca kýzým vardý. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi, kýtlýða uðradý, bana baþvurmak zorunda kaldý. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nâil olacaðým sýrada 'Allah'ýn mührünü,


gayrimeþrû olarak bozman sana haramdýr!' dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçýndým ve insanlar arasýnda en çok sevdiðim kimse olduðu hâlde onu býraktým, verdiðim altýnlarý da terkettim. Ey Allahým, eðer bunlarý senin rýza-ý þerifin için yapmýþsam, bizi bu sýkýntýdan kurtar." Kaya biraz daha açýldý. Ancak onlar çýkabilecek kadar açýlmadý.

Allahu Teâlâ bu hakikati yine bir âyette þöyle ifade ederek buyuruyor ki: Bizim için mücâhede edenlere biz yolumuzu gösteririz (Ankebut, 69). Hocam bu âyeti izah ederken buradaki en önemli iki noktanýn Allah ile irtibat ve yegâne öðreticinin Rabbu l-âlemîn olan Allah olduðunu idrak etmek olduðunu ve kulun üzerine düþen vazifenin ise gayret ve çalýþma olduðunu ifade ediyor.

Üçüncü þahýs dedi ki: "Ey Allahým, ben iþçiler çalýþtýrýyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasýný onun adýna iþletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malý oldu. Derken (yýllar sonra) çýkageldi ve 'Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!' dedi. Ben de 'Bütün þu gördüðün sýðýr, davar, deve, köleler senindir. Git bunlarý al götür!' dedim. Adam 'Ey Abdullah, benimle alay etme!' dedi. Ben tekrar 'Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!' diye tekrar ettim. Adam hepsini aldý götürdü. Ey Allahým, eðer bunu senin rýzan için yaptýysam, bize þu hâlden kurtuluþ nasip et!" dedi. Kaya açýldý, çýkýp yollarýna devam ettiler." [Buhârî, Enbiya 50; Müslim, Zikr 100, (2743)].

Ahmed er-Rifâî Hazretleri nin buyurduklarý gibi,

Bu hadis-i þerif, sâlih amelin ve Allah ýn kullarýna yapýlan hizmetin, kendisi için sevgili ve makbul olaný vermenin, adeta beþerî tabiat maðarasýnda hapis kalmýþ olan insanýn yolunu nasýl açtýðýný, ona þefaat ederek kurtuluþa ve visâle doðru götürdüðünü bize anlatýyor; ameli makbul kýlan hususun ise ondaki niyet, yani ihlâsla ve sadece Allah için yapýlmýþ olmasý olduðunu vurguluyor.

Ýnsanýn himmet eli gök kapýsýný vuracak kadar geniþ ve uzun olsa bile, fikri din ve dünyâ hususunda sýrf Allah için hizmet etmedikçe hiçbir þey deðildir. Âriflerin indinde, inleyene hizmet etmek, gönüllere ferah vermek, kýrýk kalbi teselli etmekten daha büyük ibâdet yoktur. Yapýlan iþlerin ruhu olmalý; ruhu ihlâstýr. Sen amellerini iþlerken hariçten gelebilecek baþka þeylerin tesirinde kalma. Onlarý yalnýz ve yalnýz Allah ýn rýzasýný kazanmak maksadýyle ve Allah için yap. .Kiþiye en büyük huzuru sýrf Allah rýzasý için iþlenmiþ ihlâslý ameller verir Bunun dýþýnda hiçbir âdet, gelenek ve naðme insana gönül huzuru saðlayamaz. Bütün amellerin kýymeti niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiði ne ise eline ancak o geçer. Her kimin hicreti Allah ve Resûlüne ise onun hicreti Allah ve Resûlüne varýr. Her kimin de göçü mazhar olacaðý dünyalýða veya nikâhlayacaðý bir kadýndan ötürü ise onun da hicreti niyet ettiði þeyedir. (Hadis-i Þerif).


Ey ümmet ve ashâbým, doðruya yöneliniz, doðruya koþunuz. Böylece Allah a yaklaþýnýz. Sizden hiçbiri ölümü temennî etmesin. Eðer iyi bir insan ise ölüm istemesin. Zira muhtemedir ki yaþadýðý takdirde daha çok iyilikler yapabilir. (Hadis-i Þerif). Bizler amellerimizde her ne kadar ihlâslý olmaya çalýþsak da ihlâsýn hakikati ile ancak kâmil insanda ortaya çýktýðýný ve çok yüce bir makam olduðunu öðreniyoruz. Harakâni Hazretleri buyuruyor ki: "Bir kere Allah deyince bir daha hiçbir mahlûka dönüp bakmadým... Ondan baþkasýný gördüðüm sürece kendi iþimi ihlâs üzere görmedim. Her þeyi o olarak görünce ihlâs ortaya çýktý... Allah görüyor diye yaptýklarýnýn hepsi ihlâs, halk görüyor diye yaptýklarýnýn hepsi riyâdýr. Halkýn arada iþi ne? Ýhlâs, Allah ýn makamýdýr."

dilek güldütuna

Tasavvufta Þeyhim himmet, oðlum hizmet sözü, Hakk a giden yolun hizmetsiz düþünülemediðini ortaya koyarken, yapaný yaptýraný Hak olarak, bütün âlemi de bir tek vücut olarak gören insan-ý kâmilin ise Allah ýn halkýna hizmeti ve ibâdeti daha da artýrdýðýný görüyoruz. Kenan Rifâî Hazretleri "Sana uzanan ihtiyaç elini ihtiramla öperek ona karþý kendini minnettar bilmen ve bunu Cenâb-ý Hakk ýn sana bir lûtfu olarak telâkki etmen lâzým gelir. Her yerde Hakk ý görüp ondan baþka fâil bilmeyene ne mutlu!" buyuruyor. Harakâni Hazretleri ise kendisinin her hâl ve kârda Allah ýn ve Resul ünün bendesi, halkýnýn hizmetçisi olduðunu

söyleyerek diyor ki: Tâ Türkistan dan Þam ýn kapýsýna kadar olan sahadaki kimselerden birinin parmaðýna batan diken benim parmaðýma batmýþtýr. Kezâ Türkistan dan Suriye ye kadar olan yerlerde bir kimsenin ayaðý taþa çarpsa, onun acýsýný ben duyarým. Bir kalpte üzüntü olsa o kalp benim kalbimdir... Sabahleyin kalkan âlim ilminin artmasýný, zâhid zühdünün fazlalaþmasýný ister. Ebû Hasan ise bir kardeþinin kalbini neþelendirmenin derdindedir. Hakk a giden yolun baþý hizmet, ortasý hizmet olduðu gibi sonrasý daha da çok hizmet. Allah lûtfetsin ve þükrünü bildirsin, âmin.



ayรงa

neye hizmet?


Sevgili editörümüz Yosun un Mayýs ayýnýn konusunu hizmet olarak belirttiðini görünce içimden benim bir hizmetim olmadýðý için bu konuda söyleyecek bir kelâmým da yok dedim. Fakat daha sonraki günlerde fark ettim ki aslýnda herkes bir þeylere hizmet ediyor. Buradaki soru ise neye ve kime hizmet ettiðimiz.

hisle yapýlsa birer hizmettir. Meselâ bir otobüs þoförü, yüzlerce insanýn iþine ulaþýp ailesine bakmasýný saðladýðý için hizmettedir. Bir banka çalýþaný insanlarýn birikimlerini deðerlendirmesine vesile olduðu için hizmettedir. Yaptýðýmýz iþte sadece insanlara güzel muâmele edip onlarýn iyi hissetmesini saðlamak bile hizmettir.

Meselâ mânevî kabiliyeti olan arkadaþlarýmýz mürþide ve halka hizmet ediyor. Bu kiþiler mânevî çalýþmalar yapýyor, yardýma muhtaç olanlara yardým ediyor ve kendi ihtiyaçlarýnýn önüne baþkalarýnýn ihtiyaçlarýný koyuyor. Benim gibi henüz nefsinin esiri olanlar ise, sahip olduðu eþyalara, elde etmek istediði makamlara hizmet ediyor. Zamanýný iþte bir yerlere gelmek için, sahip olduklarýný elinde tutmak için harcýyor.

Velhâsýl, hepimiz bir þeylere hizmet etmekteyiz ve istesek de istemesek de dünyanýn düzeni sonucu böyle yapmak zorundayýz. Asýl soru þu ki hizmet ettiðimiz mercii doðru seçebildik mi?

Bir de nefisleri ile cihat edenlere hizmet edenler var. Ahmed er-Rifâî Hazretleri yolda yürürken, atýyla yanýndan geçen bir adam ona kamçýsý ile vurmuþ. Hazret ise buna karþýlýk olarak adamýn elini öpmüþ. Yanýndaki müridleri Efendim bu kadar da yapmayýn deyince, hazret Neden þaþýrýyorsunuz evlâdým, onun görevi dövmek, benimki ise öpmek; herkes kendi görevini yapýyor demiþ. Bu hikâyedeki atlý adam aslýnda mürþide hizmet ediyor. Bizim etrafýmýzda bize ezâ ve cefâ verdiðini zannettiðimiz herkes aslýnda bize hizmet ediyor. Hayatýmýzda çok fazla þeyi deðiþtirmeden de hizmet edebilmemiz mümkün. Yaptýðýmýz her iþi Allah rýzâsý için yaparsak bu iþ hizmete girmiþ olur. Aslýnda hiç hizmet gibi görünmeyen iþler bile bu


yavuz celep

kendime hizmet... Önce kendime hizmet etsem? Meselâ hayattan çok büyük beklentilerim olmasa. Ya da ne bileyim, yaþadýðým sýkýntýlarýn, acýlarýn, mâruz kaldýðým celâlî olaylarýn beni bir yere taþýyacaðý, bir tekâmül silsilesi içerisinde bir noktadan baþka bir noktaya ilerleteceði gibi enteresan beklentiler içinde olmasam? Yaþadýðým her þeye bir anlam yüklemesem meselâ Bir anlamlandýrma sistemi çerçevesinde attýðým her adýma bir anlam yükleme çabasý içerisine girmesem? Böylece hayat benim yüklemeye çalýþtýðým anlamlarý kabul etmeyip önüme baþka þeyler sergilediðinde üzülmek ya da sýkýlmak zorunda kalmam Kendime hizmet etmeden bir baþkasýna, kendim dýþýndaki herhangi bir þeye nasýl hizmet edebilirim? Kendini fethedemeyen, baþkasýný fethedebilmiþ mi? Ya da Harakânî Hazretleri nin deyimi ile kendisine merhameti olmayan baþka bir þeye merhamet edebilir mi? Her þey önce kendimizde baþladýðýna göre, önce kendi kusurlarýmla meþgul olmam gerektiðine,


önce kendimi terbiye etmem gerektiðine göre, hizmeti de önce kendimden baþlatsam? Meselâ yorumlamaktan kurtulsam; rüyâmý, yaþadýðým bir âný, gördüðüm bir karakteri, okuduðum bir yazýyý Köþe yazarý gibi hayatýn bir köþesine çekilip hayatý yorumlamaya çalýþma gayretinden sýyrýlsam kafamý daha az yormuþ olmaz mýyým? Ya da kendime vazifeler vermekten vazgeçsem Sanki âlemi görünmeyen bir taraftan idâre eden benmiþim gibi maddî-mânevî vazifeler ile kendimi tatmin etmeye çalýþmaktan arýnsam? Bu yolla aslýnda kendimi daha fazla gösterme çabasýndan da sýyrýlýp hem ruhumu, hem bedenimi daha az yormuþ olmaz mýyým? Beni yaratan Allah ýn zaten benimle ilgili bir planý var; ben bu plana uyum saðlasam olmaz mý? Sadece ve sadece yaþasam, yeniyi-eskiyi, onu-bunu, hatâyýsevâbý silip sadece ve sadece yaþasam, kâinatla daha fazla uyum içine girmez miyim? Biraz dürüst olmam lâzým. Belki kendim için yapabileceðim en iyi hizmet bu Þu bir gerçek ki, insan yaþayarak öðrenen bir varlýk. Yaþamadan öðrendim diyen kendini kandýrmýþ ya da ne mutlu ona ki vahye muhatap olmuþ. Öðrenmek için, ne ise istediðim onu yaþamalýyým. Hayatýmda yarýn kalan hiçbir þey olmamalý. Bir þâirdi galiba, kim olduðunu hatýrlamýyorum, ama þu meâlde bir cümlesi vardý: Ne içkimizde samimiyiz

ne namazýmýzda. Ne Hak derken istikrarlýyým ne halk Gözümü Hakk a çevirince halktan/dünyadan kurtaramýyorum. Kendime biraz þans verip, küçüklüðümü, âcizliðimi, yetersizliðimi kabullenip, evliyâlýk, asfiyâlýk, mübâreklik rollerinden biraz kendimi çekip beþer olarak yaþamalýyým. Zirâ aksi þekilde hareket etmemin esas sebebi, yüceliðime, üstün ahlâkî yönüme halel gelmesinden korkmaktan baþka bir þey deðil. Neden kendimi zincir üstüne zincirlere baðlayýp boðmaya çalýþýyorum? Özgür olma konusunda kendime hizmet etmek zorundayým. Özgürleþmeliyim Özgür bir vücutla kendini irâde edemeyen adamýn hizmetine hiç kimsenin ihtiyacý olmaz. Samimi ve güvenilir deðildir. Zira bir gün tutsaklýðý sebebiyle hizmetinden vazgeçer, baþka yollara sapar, gider, kayar, düþer Kendimi özgürleþtirmek için beni tutsak hâle getiren korkularýmdan sýyrýlmalýyým. Allah var. Ve var olan o yüce Allah ýn beni býrakmasý ve benden vazgeçmesi gibi bir durum asla ve asla söz konusu deðil. Þu hâlde ben biraz kendime hizmet edip yaþamalýyým. Sadece yaþamalýyým


meþkûre sargut

Benim için en sevimlileriniz ahlâk yönünden en güzel olanlarýnýzdýr Hiç kuþkunuz olmasýn ki benim için en sevimlileriniz ve kýyamet günü benim meclislerime en yakýn olanlarýnýz, ahlâk yönünden en güzel olanlarýnýzdýr. Bunlar, insanlarla iliþkilerinde kolaylýk ve hoþgörüyü esas alan insanlardýr ki, herkesle ülfet içinde olurlar ve herkes onlarla ülfet kurabilir. Ülfet, kaynaþma, kucaklaþma, yakýnlaþma anlamlarýný taþýr ve Muhammedî ahlâkýn belirgin özelliklerinden biri olarak karþýmýza çýkar. Dinin esas hedeflerinden biri, insanla Allah arasý ülfeti, ikincisi de insanla insan arasý ülfeti saðlamaktýr. Ülfeti olmayanýn, dinden nasiplendiðini söylemek mümkün deðildir. Kur an-ý Kerim, bu ülfet sýrrý üzerinde ýsrarla durmakta ve onu yaradýlýþ düzeninin en önemli keyfiyetlerinden biri olarak göstermektedir. Ülfet ayný zamanda Kur an ýn baþardýðý mucize oluþlardan birisidir: O Allah týr ki seni özel yardýmý ile ve müminlerle güçlendirdi, destekledi. Ve seni izleyenlerin gönülleri arasýnda ülfet meydana getirdi. Sen eðer yeryüzündeki tüm servetleri harcasaydýn, onlarýn gönüllerinde ülfeti yine de

vücuda getiremezdin. Ama Allah onlarýn gönüllerini ülfetle kaynaþtýrdý. O,çok aziz ve çok hikmet sahibidir. O halde tüm dinlerin, felsefelerin, inkýlâplarýn en zorlu iþi, insanlar arasýnda ülfet yaratmaktýr. Ve bu demektir ki insana sunulacak en büyük nimetlerden biri de hayata ülfeti egemen kýlmaktýr. Çünkü mutlu ve güzel bir dünyanýn yolu ülfetten geçer. Resûlullah Siz parça parça bir halde idiniz; Allah benimle sizi bir ülfetle kaynaþtýrýp birleþtirdi buyuruyor. Ýslâm kelimesi, silim ve selâm köklerinden türemiþtir. Bunlarýn ikisi de barýþ, huzur, mutluluk ve esenlik demektir. Ýþte bu deðerleri elde etmek için Allah a yani yaratýcý kudrete teslimiyettir. Âyette Andolsun, size, içinizden öyle bir peygamber gelmiþtir ki; sizi sýkýntýya düþüren, size keder ve acý veren her þey ona da dokunur, onu da rahatsýz eder. O, size çok düþkündür, üstünüze titrer. Müminlere karþý ise daha merhametli (rahim) ve daha þefkatlidir (Rauf) buyruluyor. Peygamberimiz buyuruyor ki: Her peygamberin mutlaka kabul edilen


müstesnâ duâsý vardýr. Ben bu istisnâî duâmý, Allah nasip ederse, mahþer günü ümmetim için þefaat olarak kullanmak üzere saklýyorum. Peygamberimiz, elindeki çok büyük bir nimeti kendi hesabýna kullanmayý asla düþünmüyor; böyle bir nimeti, insanlýk için bir mutluluk ve af aracý halinde deðerlendirmek üzere insanoðlunun en aðýr hesabý vereceði, en zorlu ve çileli gün için saklýyor. Bu ruh hâli Kur an da îsar yani kendinden önce baþkalarýný düþünme olarak ifade edilmektedir. Biz buna Muhammedî þefkat diyor ve onun hususiyetlerini þöyle tespit ediyoruz: 1. Bu þefkat, evrenseldir. Peygamberimize inanan ve inanmayan her insana uzandýðý gibi insan dýþýndaki varlýklara da uzanmaktadýr. Çünkü Peygamberimiz Efendimiz bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiþtir. 2. Muhammedî þefkat, þikâyetçi olmaz. O, insanoðlunun tarif edilmez çilelerine, küçümseme, hakaret ve nankörlüklerine mâruz kalmasýna raðmen asla þikâyetçi olmaz. Kime kimden þikâyet edecektir? Onun benliði bütün kâinatý kuþatmýþtýr. Ona isyan hâlinde olanlar da o büyük benliðin içindedirler; bunun farkýnda olmasalar da bu böyledir. Ayrýca þikâyet, âcizlik ve bencillik ürünüdür. Þikâyet, kabuðuna hapsolunmuþ nefsin çýðlýk atmasýdýr. Varlýðý kucaklayan aþk, kendi dýþýnda bir þey bulamaz ki þikâyetçi olsun. Böyle olunca da kendinden kendine þikâyet etme kalýyor. Bu þikâyet deðil; hüzün bulma, gam çekmedir. Bunun

ifadesi de gözyaþýdýr. Bu yüzdendir ki Muhammedî þefkat, gözyaþýna rahmet nazarýyla bakar. Bir hadis-i þerifte þöyle buyruluyor: Gözyaþý, Allah ýn rahmetidir; Allah, onu sevdiði gönüllere lûtfeder. 3. Muhammedî þefkat, karþýlýk beklemez. Esasen onun hizmet ve fedakârlýðýný karþýlayabilecek bir nimet insanlýðýn elinde mevcut deðildir. Muhammedî þefkat, hizmetleri karþýlýðýnda ihânet ve nankörlük görse de rahmetini yaymaya devam eder. Cüneyd-i Baðdâdî þöyle diyor: Biz topraða benzeriz. Üzerimize her türlü kötü ve pis þeyler atýlýr, ezilir, hakaret görürüz; fakat bizden hep güzel þeyler ve iyilikler çýkar. Muhammedî þefkat, iyiliði baþa kakmaz. Nankörlük ve kötülükle karþýlýk verenlere acýr ve onlarýn iyiyi ve güzeli görmeleri için daha çok didinir. Bu âlemleri yaratan kudret, onlara merhamet, þefkat damgasýný vurmuþ ve bütün varlýklarla söndürdüðü iliþkileri merhamet ve þefkat esasý üzerine bina etmiþtir. Kýsaca varlýk bir rahmet, merhamet ve þefkat cümbüþüdür. Bu kýsaca kâinatýn ve oluþun temeli, sevgi ve aþktýr. Çünkü merhamet ve aþk, ayný temele oturan farklý görünüþlerdir. Bir varsa öteki de vardýr ve birinin olmadýðý yerde ötekini de bulamazsýnýz. Peygamberlerin bu varlýklar dünyasýnda görünüþü esasen kâinattaki merhamet ve sevgi cümbüþünü somutlaþtýrmak ve onu insan hayatýnda elle tutulur bir örneðe kavuþturmak içindir.


AMERÝKA MEKTUPLARI

Ben Ýyiyim Haberi Üzerine...

arzu eylül yalçýnkaya

Boston daki maratonda yaþanan elîm bomba hâdisenin ardýndan dýþarý ilk çýkýþým. Harvard Üniversitesi kitapçýsýndan almam gereken bir-iki kitap vardý, havanýn güzel olmasýndan da feyz alarak bisikletime atlayýp Cambridge e indim. Þehirde olaðanüstü güvenlik önlemleri alýndý. Bilhassa merkezî durumda bulunan meydanlarda polisler konuþlanmýþ durumda. Bununla beraber þehir halký mevsimin câzibesine dayanamayarak, meydanlarda, parklarda, kampüslerde ve tabiî ki Charles River kýyýsýnda bu güzel bahar gününün tadýný çýkarýyor. Eylül e gelince, meydanýn ortasýna kurulmuþ birkaç gündür içini yakan þeyin ne olduðunu tespit ve itiraf etmeye çalýþýyor. Yaþadýklarýnýn, yaptýðý iþlerin sarfettiði sözlerin muhâsebesini yapýyor. Zirâ bu konuda, mümin kalbinde bir kabz hâli hissettiðinde, dönüp yapýp ettiklerine bakmalý ve bu kabzýn geniþliðe dönmesi için gerekenleri yapmalýdýr, denilir. Az-çok ne olduðu ortada, ama iþin hakikati yazmadan kendini göstermeyecek sanýrým. O hâlde baþtan alalým.

Bombanýn patladýðý gün, öncelikli planýmýz, hâdisenin gerçekleþtiði Boston Halk Kütüphanesi nin olduðu meydanda bitiþ çizgisine yakýn bir yerden maratonu takip etmekti. Arkadaþlarým daha önceki yýllarda hep o mevkiden yarýþý izlediklerinden yine ayný yeri tercih ediyorduk. Ancak sonra ne olduysa, âniden planýmýzý deðiþtirerek biraz þehir dýþýna çýkmaya ve okyanus kýyýsýndaki sâkin bir muhitte ders çalýþmaya karar verdik. Haberi aldýðýmýzda okyanusun muazzam dalgalarýna ve o noktadan görünen ufka dalmýþ durumdaydýk. Henüz mekânýn tadýný çýkarmaya baþladýðýmýz bir sýrada hâdiseyi öðrendik. Boston Halk Kütüphanesi nin önünde, maratonun bitiþ çizgisinde aralýklarla iki patlama olmuþtu. Üç arkadaþ, o an birbirimize bakýp ayný þeyi telaffuz ettik: Allah korudu. Çünkü üçüncü bir ihtimalimiz yoktu; ya patlamalarýn olduðu yerde olacaktýk ya da iþte apar topar geldiðimiz- ya da getirildiðimiz- bu sâhil kasabasýnda. O anda aklýma Mesnevî deki þu meþhur hikâye geldi: Bir kuþluk vakti adamýn biri hýþýmla Süleyman ýn (a.s.) divanýna girer ve Yetiþ ya Süleyman, bugün Azrâil i gördüm ki bakýþý bakýþ deðil der. Belli ki canýma kasdý var. Hz. Süleyman sorar: Peki Azrâil den kurtulmak için bulduðun çâre nedir? Adam Efendim der, Sizin rüzgâra hükmünüz geçer, söyleyin de beni çok uzaklara, meselâ Hindistan a iletsin.


Böylece ben de canýmdan emin olayým. Hz. Süleyman kazâ gelince, gözlerin kör olduðunu ve kazâ oku bir kez kader yayýndan çýktý mý ona rýzâ dan baþka çâre olmadýðýný bilmekle birlikte bu korkmuþ adamýn dileðini yerine getirir ve göz açýp kapayýnca kadar adam Hindistan a nakledilir. Ertesi gün divan vakti Hz. Süleyman, Azrâil i (a.s) sorguya çeker, O adama niçin hýþýmla baktýn, zavallýyý niye korkuttun? diye sorar. Azrâil in cevabý çok muazzamdýr: Efendim der, hâþâ, ben o kiþiye korkutmak kasdýyla bakmadým, ancak Allah bana git, bu akþam filanca kulumun canýný Hindistan da al diye emretmiþti. Ben de o kulu Mescid-i Aksâ nýn avlusunda görünce, bu adamýn yüz kanadý olsa akþama kadar Hindistan da olamaz, ancak Hakk ýn iþinden de sual olmaz. Bakalým, bu iþ nasýl olacak diye, hayret ve ibret nazarýyla baktým. Kader sýrrýný çözmeyi Hakk ýn has kullarýna býrakarak, ibretini çözmekten âciz kaldýðýmýz bu türden hâdiselerin hemen hepimizin hayatýnda zaman zaman tecrübe edildiðine dikkatimi veriyorum. Kimi zaman binlerce tedbir almamýza raðmen kendimizi özenle kaçýndýðýmýz bir durumun içinde bulabiliyor, kimi zaman ise bir çocuk mâsûmiyeti içinde gezinirken, kendimizi farkýnda olmadýðýmýz birçok hâdiseden korunmuþ olarak buluyoruz. Hangisi korunmuþluktur, orasýný Allah bilir. Zirâ hayýr gördüðümüz þeyin içinden imtihanlarýn çýktýðý, zorluk olarak

tanýmladýðýmýz bir hâdisenin içinden ise ansýzýn Hakk ýn rahmetinin taþtýðý bir âlemde yaþýyoruz. Okyanus kenarýnda iken, Boston daki hâdiseyi iþittiðimizde duyduðum þey Allah tan baþka fâil ve münfailin bulunmadýðý gerçeðiydi. Ýnsan için bir güç ve kuvvet tahayyül edilebilir, ama ispatlanabilir miydi? Ýnsan bir yönüyle Hakk ýn halifesi, aklý ve irâdesi ile âlemi müdrik bir büyük cevher iken, öte yandan bir an sonrasýndan habersiz, âciz ve fakir bir kuldan baþka neydi? Ken an Rifâî nin deyimiyle Ýnsan, Hakk ýn isim ve sýfatlarýnýn ve hâdiselerin geçit mahallinden baþka bir þey deðil di. *** Hâlihazýrda içimi rahatsýz eden noktayý açamamýþ bulunuyorum. Devam edelim. Telefonumuz çekmediði için kasabaya geri döndük, Arkadaþlarým Türkiye de yaþayan aile ve dostlarýný aramaya baþladýlar. Benim þarjým bittiði için sonra ararým, diye düþünüyordum. Elime telefon tutuþturup zorla arattýlar, iyi de oldu. Tam o sýrada bizimkiler haberleri izliyorlarmýþ. Hâdiseyi duyunca içlerine bir ateþ düþmüþ. Çok memnun oldular, Allah senden razý olsun kýzým sözleri kulaðýma ilindi, sonra ararým diyerek hemen kapadým, çünkü hattý meþgul etmemek gerekiyordu. Sonra arkadaþým orada bulunanlarýn isimlerini tek tek facebook ta etiketleyerek hepimizin iyi olduðu haberini verdi. O an tutulacak en


arzu eylül yalçýnkaya

anlamlý yol buydu, tek tek merak edenlere ulaþamayacaðýmýz için bir mesaj geçerek durumumuzu haber verdik. Sanýrým o an deðil de, telefonumdan facebook a girip adýmýn altýnda biz iyiyiz çok þükür yazýsýný görünce içime dokundu. Benzer mesajlar da gelmeye devam ediyordu, Boston da bulunup dünyaya saðlýk haberini vermek isteyenler Ýyiyim, bizimkilerde de bir þey yok diye yazýyordu. Tabiî modern dünyada bu tür bir konunun lâfý olmaz denilebilir ama hâdise birden gücüme gitti. Þu ibretli hikâyeyi hatýrladým: Ýmam Kuþeyrî, meþhur veli Serî Sakatî nin ne kadar takva sahibi ve ince ruhlu olduðunu anlatýrken þu hâdiseyi nakleder: Serî Sakati bir gün der ki, Otuz seneden beri bir elhamdülillah sözü için istiðfar ediyorum. Kendisine Bu nasýl olur diye sorulduðunda þöyle cevap verir: Bir gün Baðdat ta benim de dükkânýmýn bulunduðu çarþýda yangýn çýkmýþtý.

Yangýný gören bir adamla karþýlaþtým. Bana Senin dükkânýn kurtuldu, ona bir þey olmadý diye müjde verdi. Bunun üzerine ben de elhamdülillah deyiverdim. Fakat bir an sonra, müslümanlarýn baþýna gelen bir musibette onlarýn acýsýný paylaþmak yerine önce kendi nefsimi düþündüðümü fark ettim. Ýþte bunun için o esnâda söylediðim bu sözden dolayý otuz senedir nedâmet duyuyorum . *** Ýyiyiz, saðlýklýyýz, çok þükür hayattayýz, ömürde nefes varmýþ, yaþanacak gün varmýþ. Hâdiselerin ardýndan bizimkilere bir þey oldu mu? diye çok tabiî bir his de kalbimize doluyor, peþine düþünüyoruz. O da gayet tabiî. Ancak sanýrým buradaki mesele biz kavramýnýn içini geniþletebilmek, ya da gönlümüzü bütün bir dünyayý sevgiyle kucaklayacak ve kuþatacak þekilde þerh etmesi (açmasý ) için Hakk ýn yardýmýný talep etmek.


Ýçimdeki burukluðun sebebi de böylece ortaya çýkmýþ oldu. Þimdi Boston dan haberleri nakledelim: Nasýl mýyýz? Can kayýplarýmýz var, yaralýlarýmýz var. Hepimize geçmiþ olsun, Hamdolsun, beterinden korusun. Hakk tan gelip Hakk a râcî olduðumuz bu yolda, Evvel gidenler için Hakk tan rahmet, Kalanlar için sabýr ve âfiyet diliyoruz.


ÝZMÝR DEN BÝR KUYRUKLU YILDIZ GEÇTÝ... Cemalnur Sargut un ardýndan Ýzmir Bay X, Cemalnur Sargut ile alakalý bir yazý yazmýþ. Yazýsýnýn altýna fikrimi ilave edince tanýþtýk. Ben Zeynep Ýnan dým. Onun ismi yoktu, Bay X dedim. Sakallý, takkeli sembolik bir profil resmi ve Ýslami esintiler taþýyan rumuzu vardý hepsi bu. Bay X in yazýsýný okuduktan sonra, o ve onun gibi düþünenler için dua ettim. Çünkü büyüklerimiz bize, her þeyin þimdilik hükmüne baðlý olduðunu öðrettiler. Deðil mi ki, her insanda Muhammedî potansiyel var, belli mi olur bir bakarsýnýz bugün saklandýðý yerden çatan, yarýn alenen bende oluvermiþ. Hazreti Ömer in Ýslam ile þereflenme hikayesi malum.

zeynep inan

Aslýnda Bay X çatmak için en doðru kiþiyi seçmiþti. Çünkü Cemalnur Hocamýz ve diðer tüm Hak Dostlarý/Mürþid-i Kâmiller yüzlerini ne yana çevirseler bir yüz ü görür, kimseye gönül koymazlar. Yine de! Tedbirli olmakta fayda var. Umulur ki onlar hakkýnda yazýlan ve söylenenler gayretullaha dokunmasýn. Kabaðýn Sahibi hikayesini biliyorsunuzdur. Bilmeyenler varsa, arama motorlarýna hikayenin ismini yazmalarý yeterli.

Neyse, biz gelelim Ýzmir e 20 Nisan 2013 Cumartesi günü oðlumla beraber Narlýdere Atatürk Kültür Merkezi ne vardýðýmýzda Cemalnur Sargut konferansýnýn baþlamasýna yarým saat kalmýþtý. Salondaki tüm koltuklar dolu olduðu için biz de bölümler arasýndaki merdivenlere oturduk. Ýzmir in güzellikleriyle meþhur genç kýzlarý, zarif haným ve beyleri, tonton teyzeleri, janti dedeleri salonda yerlerini almýþ, þehirlerine bu anlamda ilk defa gelen misafirlerini sabýrsýzlýkla bekliyorlardý. Sarýþýn hoþ bir haným, oturduðum basamaðýn boþ kýsmýný iþaret ederek acaba buralara da oturabilir miyiz? diye sorunca güldüm. Kendisi de güldü. Sorduðu yerler geçiþ için kullanýlabilecek, otuzar santimlik son boþluklardý. O ve arkadaþlarý, ipe dizilmiþ inci taneleri gibi yukarýdan aþaðý tek sýra oturdular. Bana arkadaþlarýný iþaret ederek dedi ki: Cemalnur Hoca bizim hayatlarýmýzý deðiþtirdi. Onu ilk defa göreceðim için nasýl heyecanlýyým anlatamam. Uðraþmasýna gerek yoktu. Heyecaný belliydi. Namaza baþladýk onun sayesinde diyerek sözlerine devam etti. Bir ara arkamdaki hanýmla göz göze geldik; nemli bakýþlarla güldü bana. Salondakilerin çoðu, hayatlarýnda ilk


defa gördükleri, kendilerine þeklî talimatlar vermek yerine muhabbet sunan bu Hak Dostunun elini öpmek, ayný fotoðraf karesinde yer almak ümidi ile ona doðru yöneldiler. Ben bir kenara çekilip, aþinasý olduðum bu harika aþk izdihamý tablosunu seyretmeyi tercih ettim. Ýlk defa görmüyorsunuz dedim içimden. Ezeli tanýþýklýðýnýz neticesinde duyduðunuz hasret ve muhabbetidir þimdi sizi O na doðru böyle koþturan. Göz ilk defa gördüðünü zannedebilir. Lakin öz, yitik yârine kavuþtuðunu bilir. Cemalnur Hoca nýn konferans içeriðini buraya aktaracak deðilim. Benim anlatmak istediðim, Ýzmir deki manevi atmosfer Henüz kendinde hay olaný fark etmediði halde, ilahi cezbeye kapýlýp pervaneleþen Ýzmir insanýnýn güzelliði yani! Biliyorsunuz Diyanet Ýþleri Baþkanýmýz geçenlerde bir açýklama yapmýþ; Ýzmir in farklý dindarlýðýnýn biraz irfan geleneðine ihtiyacý var demiþti. Ülke gündemimizin haftalýk polemik kotasý dolmamýþ olacak ki, bu açýklama üzerinden eksik tamamlandý þükür! Sonra Diyanet Ýþleri Baþkaný ikinci açýklamasýný yaptý Ýzmir de Ýslam irfan geleneðinin birlik içinde çokluk, çokluk içinde birlik felsefesini görmekten büyük mutluluk duydum. Eðri oturup doðru konuþalým. Hepimiz biliyoruz ki, Diyanet Ýþleri Baþkanýnýn sözleri Ýzmir le sýnýrlý kalmamak þartýyla tüm ülkemiz için geçerlidir. Tarihin sayfalarýna bakýnca, maneviyatýmýzý imha etmek isteyenlerin üzerimize yaðdýrdýðý asit yaðmurlarýný görüyoruz.


Sosyal, kültürel, etnik ve ekonomik farklýlýklar sebebi ile her bölgemizin insaný, þiddeti sinsiliðinde saklý bu asit yaðmurlarýndan farklý etkilendi. Sonuçta ortak paydasý ismi olan kendimizce birer din oluþturduk. Ancak Ýzmir in, bunlarýn ötesinde göz ardý edilemeyecek bir özelliði vardýr. Ýzmir insanýnda taþlama, dýþlama yoktur. Anlamaya çalýþma, anlamaya açýk olma vardýr. Biraz da sütten aðzý yananýn hali vardýr Ýzmir insanýnda.

zeynep inan

Sonuç olarak ben 20 Nisan da Ýzmirlilerin Allah(c.c.) ve Hazreti Muhammed(s.a.v.) aþký için bir araya geldiðine büyük bir mutlulukla þahit oldum. Bir kaçýyla kýsa da olsa konuþtum. Söyledikleri hep ayný minvaldeydi. Aklýma Sizin en hayýrlýnýz, insanlara en faydalý olanýnýzdýr hadisi geldi. Bence tüm Bay ve Bayan X ler gerek Cemalnur Sargut Hocamýz, gerek diðer Hakikat Mürþitleri hakkýnda söz söylemeden evvel, bu hadisi düþünce süzgeçlerinden kendileriyle mukayeseli olarak geçirmeliler. Ve sonrasýnda Kur an-ý Kerim i, anlayasýnýz diye ikazý ýþýðýnda kendi ana dilleri hangisi ise o dilde bir daha okumalýlar. O zaman, evvelce fark etmedikleri belli olan ayeti göreceler. Göklerde ve yerde kim varsa yalnýzca O na aittir. Hepsi O na boyun eðmektedir. (30/38) Konuya ayný ayetin ýþýðýnda baktýðýmýzda Cemalnur Sargut Hocamýzýn bir er kiþi olarak verdiði hizmetin, ayette iþaret edilen boyun eðiþ olduðunu görürüz. Hocamýzýn Hakk a boyun eðiþi hizmetidir. Týpký Bay X in Kur an ve sünnetten anladýklarýný, seninki yanlýþ,

benimki doðru dayatmasýyla anlatmasýnýn kendi boyun eðiþi olduðu gibi! Bay X de Cemalnur Hoca gibi vazifesini en iyi þekilde yerine getirmektedir. Yanýlmýyorsam Merkez Efendinin, hocasý Sümbül Sinan Hazretlerine verdiði muhteþem cevap tam buraya iþaret ediyor. Bilenle bilmeyen bir olmadýðýna göre iþ, bilenlere düþüyor. -Kýlýç kuþanmak bizden uzak olsun- Bilseler yapmazlardý diyen o muhteþem Peygambere layýk olabilmek için ayný ifadeyi düstur edinip, bilmeyenlere kýzmadan iliþkilerimizi dengede tutmalýyýz. Hazreti Ali Efendimizden sonsuza kadar kötülük yapana iyilik yapma halini niyaz etmeliyiz. Sanýrým ancak bu þekilde hakikat kapýlarý açýlýr ve kötülükle iyiliðin sýrrýna ereriz. Geçmiþte, gelecekte, iç alemimizde ve dýþ alemde vuku bulan bütün iþlerin mutlak failinin Allah (c.c.) olduðunu idrak eder, özgürlüðe kavuþuruz. Mürþid-i Kâmiller gökteki yýldýzlar gibidir, hangisine uyarsak hidayete uðrarýz. Bu okuduklarýnýz, geçen hafta sonu Ýzmir den geçen, bir ismi de Cemalnur olan Kuyruklu Yýldýzýn pýrýltýlarýndan aklýmda kalanlardýr. Nasibinde O na uymak olan Ýzmirli için, inanýyorum ki bundan sonrasý Hâdî ismi ile çok daha güzel olacaktýr. Muhabbetle... (Bu yazý http://www.bizimbursa.com/yazar/zeynepinan/izmir%E2%80%99den-bir-kuyruklu-yildizgecti/27.html adresinden alýnmýþtýr).



Cemâlnur Sargut Frankfurt ta: Dinlerarasý Diyalog Günü?

anna neubauer

10 Aralýk 2012 günü, Frankfurt ta Haus am Dom da düzenlenen dinlerarasý sosyal sorumluluk ve mâneviyat ile ilgili bir konferansa katýldým. Neuchatel Üniversitesi nde Cemâlnur Sargut üzerine antropoloji dalýnda bir doktora tezi yazmýþ olduðum için çeþitli vesilelerle kendisini yýllardýr tâkip ediyorum. Bu sefer biraz daha özeldi, çünkü ilk kez annem ve bir arkadaþý ile beraber gelmiþtik. Bu kadar senedir Cemâlnur Sargut ve öðrencileri üzerine yaptýðým araþtýrmalar hakkýnda kendisine anlattýklarýmý dinledikten sonra annem kendisiyle tanýþacaðý ve ilk kez bizzat dinleyeceði için çok mutluydum. Dinlerarasý diyalog konusunda çok aktif bir hanýmefendi olan Prof. Ingrid Haller in ve Prof. Joachim Valentin in dâvetleri üzerine, Ýstanbullu mürþid tam altý yýldýr Haus am Dom da ve diðer kiliselerde konferanslar veriyor. Haus am Dom da her yýl bir tema seçiliyor ve konu, mistik Müslüman ve Hristiyan perspektifleri ile aydýnlatýlýyor.

Ýçeri girdiðimizde salonun yarýsý doluydu. Cemâlnur Sargut ve onu Ýstanbul dan buraya kadar tâkip eden öðrencileri arka sýrada sandalyelerde oturuyorlardý. Konferans baþladýðýnda salonu yaklaþýk 140 kiþi doldurmuþtu. Kalabalýk, erkek ve kadýnlardan oluþuyordu: Çoðunluðu Türk asýllýydý, fakat büyük bir oranda Almanlar da vardý. Prof. Haller, kendilerini birleþtiren uzun dostluðun altýný çizerek Cemâlnur Sargut u dinleyicilere tanýttý. Bu mutasavvýf hanýmefendinin gençlerimizin dine ilgisini arttýrmak ve onlarý tüketim odaklý bir yaþamdan uzaklaþtýrmak için son fýrsatý temsil ettiðini anlattý. Cemâlnur Sargut un ilmini ve dinî deðerlerini aktarmak için kýssalarý tercih ettiðini ve bunun çaðýmýz gençliðine en uygun yöntem olduðunu söyledi. Sözü, tasavvufun ne olduðunu evliyalardan kýssalar ve kendi günlük hayatýndan örneklemelerle anlatacak olan mürþide býraktý. Bu hikâyeleri anlatmaktaki amacýnýn anlattýklarýnýn


sadece bir teori olmadýðýný, uygulamaya konulabileceðini göstermek olduðunu da söyledi. Annem ve arkadaþý, Cemâlnur Sargut tan, hissedilir bir mânevî gücün açýða çýktýðý bu incecik hanýmefendiden çok etkilendiler. Sesinin bazý zamanlar çok yumuþak çýktýðýný, fakat ilâhî aþktan bahsettiðinde ne kadar tutkulu olduðunu hemen farkettiler. Mürþid, bu aþkýn gücünü yansýtmayý gayet iyi biliyor. Bununla beraber annem ve arkadaþý, büyük ihtimalle kýssalarýn önemli noktalarýný kaçýrdýlar ve böylece Türkçe bilmeyen dinleyicilerin daha zor anladýklarý bir tercümenin de etkisiyle olsa gerek, konferansta anlatýlanlardan çok azý akýllarýnda kaldý. Gecenin bir mütâlaasýný yapmak gerekirse, bu kadar kalabalýðýn az görüldüðü Haus am Dom açýsýndan baþarýlý bir organizasyondu. Peder Helmut Schlegel in konuþmasý da çok beðenildi ve hanýmlar tarafýndan cömertlikle sunulan yemek de mükellefti. Bununla birlikte ana hedef olan dinlerarasý diyalog açýsýndan bu toplantýnýn gerçek kýymetini insan kendine sorabilir. Konferanstan konuþmalarýn diyalogdan ziyade birbirine paralel olarak yapýldýðý izlenimiyle ayrýldým. Cemâlnur Sargut, Hz. Ýsa ve Hz. Meryem den bir ya da iki kere bahsetmekle birlikte, Hristiyanlýkla baðlantýlar kurmak ya da konferansýn ana temasý olan sosyal sorumluluk konusuna odaklanmak yerine konuyu

daha geniþ bir çerçevede ele aldý. Bu sebepten dolayý konuþmalar ile iki din arasýnda baðlantý kurabilmek zordu. Alman dinleyicilerin Ýstanbul dan gelen ve bizim önyargýlarýmýzdan oldukça uzak bir Ýslâm ý savunan bu mürþide karþý belirgin bir meraklarý vardý. Buna karþýlýk Türk asýllý hiçbir dinleyici, tercümesiz konuþtuðunu belirtmem gereken katolik pederin konferansýna katýlmadý. Aslýnda günün temasý ya da diyalog fikrinden ziyade, Müslüman dinleyicilerin deðerlendirmek istedikleri, bu mürþidi bizzat görebilme fýrsatýydý. Dinlerarasý diyalogun açmazlarý ve zorluklarýna örnek verebilmek adýna, Cemâlnur Sargut un konuþmasý sýrasýnda vuku bulan ilginç bir diyaloðu burada aktarmak istiyorum. Mürþid, tasavvuftaki dört hikmet derecesini örneklendirmek üzere bir kýssa anlattý: Adamýn biri mürþidine bu dört dereceyi daha iyi anlayabilmesi için örnek vermesini istemiþ. Mürþidi bir câminin dört ayrý duvarýna yaslanmýþ olan dört kiþiye birer tokat atmasýný söylemiþ. Birinci adama yaklaþýp tokadý atmýþ. Bu adam ayaða kalkýp ayný þekilde kendisine tokadý iâde etmiþ. Ýkinciye yaklaþýp yine bir tokat atmýþ. Bu adam ise sadece kafasýný kaldýrýp bakmýþ ve bunun Allah tan geldiðini bildiðini, fakat vâsýtanýn kim olduðunu merak ettiðini söylemiþ. Üçüncü hiç tepki göstermemiþ ve bu tokadýn, yapmýþ olduðu bir hatâdan dolayý Allah tarafýndan kendisine gönderildiðini ve hatâsýný düzeltmek için bir fýrsat olduðunu düþünüp þükrederek


anna neubauer

ibâdetine devam etmiþ. Dördüncü adam ise ayaða kalkýp tokatý atan eli öperek alnýna götürmüþ. Bu dört adamýn tepkileri ilâhî sýrlarýn algýlanmasý üzerine en düþükten en yükseðe dereceleri anlatýyor. Konuþmanýn sonundaki soru-cevap bölümünde bir Alman söz aldý. Çok kibar bir þekilde dört tokat hikâyesinden çok etkilendiðini, fakat, Hz. Ýsa ya ve diðer yanaðý çevirme fikrine atýfta bulunarak kendisine göre beþinci bir tokatýn daha örneðinin verilebileceðini söyledi. Bu yorum diplomatik bir þekilde Hristiyanlýk Peygamberi nin Müslüman mutasavvýf tarafýndan tasvir edilen en yüksek hikmet derecesinden bir basamak daha yukarýda yer alacaðýný ifade etmek üzere yapýlmýþtý. Cemâlnur Sargut da ona nezaketle bu örneðin beþinci deðil, üçüncü basamakta yer alan örneðe benzer olduðunu ve tokat atan elin öpülmesinin diðer yanaðýn çevrilmesinden daha üstün bir hikmet içerdiðini anlattý. Bu mâsum münâzaranýn sonucunda kendimize þu soruyu sorabiliriz: Herkesin kendi dininin üstünlüðünü diplomatik ve saygýlý bir þekilde ifade ettiði bir ortamda gerçek bir diyalogdan bahsedebilir miyiz? Ne olursa olsun Haus am Dom ve Prof. Haller in bu yöndeki çabalarýný, Alman bir dinleyici kitlesinin çaðdaþ Türkiye nin en önemli temsilcilerinden biri vâsýtasý aracýlýðýyla tasavvufun olaðanüstü zenginliðini tanýmasýna vesile olduklarý için takdir etmek gerekiyor.



KÜLTÜR MANTARI

banu yýlmaz

Bu sabah spor yapmak üzere Belgrad Ormaný na gittim. Dönüþte Atatürk Arboretumu nda durdum ve Mart ayýndan beri 10 TL giriþ ücreti karþýlýðýnda halkýn içeri girebildiðini öðrendim. Atatürk Arboretumu, 296 hektarlýk bir açýk hava aðaç ve bitki müzesi yani Ýstanbul da gizli kalmýþ bir cennet parçasý. Ýki farklý büyüklükte göletin de bulunduðu bu ormanda türlü türlü bitkiler, 100 çeþit meþe olmak üzere çeþit çeþit aðaçlar sergilenmekte. Üstelik bunlarýn hepsi tek tek orijin ve yaþlarýný belirtecek þekilde etiketlenmiþ. Bu müzeyi ana güzergâh olan asfalt yollarda ya da ormanýn derinliklerine dalan patikalarda yürüyerek gezebiliyorsunuz. Ben tabiî ki tercihimi patikalardan yana kullandým ve doðanýn sesini dinledim. Minik bir kaplumbaðanýn bir bitkinin yapraklarýný çiðnerken çýkardýðý garip hýþýrtýlarý, yerlerdeki yapraklarýn kýmýl kýmýl hareketleniþini, bir yabancýnýn varlýðýndan rahatsýz olmuþ sineklerin yüzümde výzýr výzýr turlamalarýný ve kertenkelelerin âniden yok oluþlarýný þaþkýnlýkla seyrettim. Göletlerden yükselen ördeklerin sesleri de cabasý. Burasý gerçekten özellikli bir yer ve Orman Genel Müdürlüðü tarafýndan itinayla bakýlýyor. Hafta sonlarý burayý halka açýk tutmak istememelerinde haksýz sayýlmazlar. Bir bardak çayýný içtiðim ve hoþ sohbetine nâil olduðum müzenin görevlisi biraz önce bir haným

teyzenin belinden çýkardýðý naylon torbaya yemeklik bitki topladýðýný, piknik mantýðýnýn otoyol refüjlerinde dahî geçerli olduðu ülkemiz güzel insanýnýn buraya girer girmez þöyle bir bakýp sonra göbeðini kaþýyarak vay beee burada ne mangal yapýlýr ama deyiþini gülerek anlattý. O güzelim aðaçlarýn yapraklarýnýn günde binlerce kez ellendiðini de ilâve etti. Ben yine de bizleri bu güzellikten mahrum býrakmamalarýný telkin ettim. Evet arkadaþlar, sizler de bu güzellikten mahrum kalmayýn ve arboretumu ziyaret edin inþaallah. Sakýn suyunuzu unutmayýn zira içeride kafe ya da benzeri bir mekân yok. Eee dedik ya burasý müze; piknik alaný deðil. **** Bugün hýzýmý alamadým ve bir müzeden diðerine geçiþ yaparak Oryantalizm in 1001 Yüzü baþlýklý sergiyi ziyâret için Sakýp Sabancý Müzesi ne gittim. Mesleðim gereði mimarlýkta oryantalizme âþinâyým fakat bu geniþ kapsamlý sergi sayesinde oryantalizmin ne kadar çok alaný etkilediðini birebir gördüm. Oryantalizm aslýnda Doðu yu bir anlamda aþaðýlamak, kötülemek maksadýyla baþlýyor fakat sergiden de anlýyoruz ki Batý kendi kurduðu tuzaða yakalanarak yani avcý iken av olarak, oryantalizmin kucaðýna düþüyor ve her


þeyiyle Doðu kesiliyor. Oryantalizm edebiyattan arkeolojiye, mimariden resme, fotoðraftan sinemaya, modadan seyahate her alanda etkili oluyor. Hepimizin bildiði Binbir Gece Masallarý , Arapçadan Fransýzcaya çevriliyor. Serginin bir bölümü Osman Hamdi Bey in eserlerine ayrýlmýþ. Ben Arzuhalci isimli tablosuna bayýldým. Bu resimde taþ bir duvarýn önünde bir çadýr bezinin altýnda bir arzuhalci ile birinin sýrtý dönük iki çarþaflý kadýn resmedilmiþ. Fakat resim o kadar gerçekçi ki siz de âdetâ o toprak zeminde, arzuhalcinin karþýsýnda, yosun tutmuþ taþ duvarý izlerken buluyorsunuz kendinizi. Beni en çok etkileyen, elbette mimaride oryantalizm oldu. Almanya da Memluk Camisi biçiminde tasarlanan fabrika ile Çek Cumhuriyeti nde seyir kulesi olarak

tasarlanan minârenin resimlerini görünce güleyim mi aðlayayým mý bilemedim. Sergide çeþitli ressamlara ait 18001900 lü yýllardan harem, saray, Ýstanbul resimleri de var. Gerçi haremi nasýl resmettiklerini pek anlayamadým, herhalde içeriden birisine târif ettiriyorlardý. Ýstanbul fotoðraflarý göreceksiniz ve bir tanesi denizden çekilmiþ, Kýzkulesi ne doðru bir bakýþ, arkada da Ýstanbul silueti. Bu fotoðraf sayesinde Galata Kulesi nin o zamanlar gerçekten bir kule olduðunu, en yüksek binanýn o olduðunu görüyor insan. Þimdiyse Galata Kulesi ni bulmakta zorlanýyoruz. Bir de moda bölümü vardý -cansýz modellere farklý farklý kostümler giydirilmiþ. Avrupa sosyetesi maskeli balolarda giyiyormuþ bu kostümleri; Osmanlý Sultaný, Ýran elçisi, haremaðasý kýyafetleri bunlardan sadece birkaçý.


Doðu ya seyahat de artmýþ bu dönemde ve ünlü Þark Ekspresi (Orient Express) sefere konmuþ. Bu döneme ait afiþler, seyahat broþürleri de var sergide. Kýsacasý bu ve bundan fazlasý var sergide. Ben ilk kez gittim Sabancý Müzesi ne ve ziyaret eden turistleri de görünce Sabancý ailesinin ne kadar hayýrlý bir iþ yaptýðýný gördüm. Övünülecek bir müzemiz var bence.

banu yýlmaz

****

Ýtalya nýn baðrýndan kopup gelen çok güzel bir opera seyrettim geçenlerdeRossini nin Sevil Berberi ni. Hani hepiniz bilirsiniz, Figaro, Figaro, Figaro diye çýnlayan naðmeleri Esas oðlanýn Seville in en güzel kýzýna duyduðu aþký ve ona kavuþabilme mücâdelesini komik bir dille anlatýr. Ona bu konuda en büyük destek ve yardýmý da Berber Figaro saðlayacaktýr. Zira Berber Figaro, esas kýzýn mânevî babasýnýn da berberidir ve eve kolayca girip çýkabilmektedir. Farklý kýlýk ve oyunlarla bizim oðlaný eve sokarak kýzla yakýnlaþmasýný saðlayacaktýr. Fakat ne yazýk ki kýzýn mânevî babasý kýzýyla evlilik planlarý yapmaktadýr. Ben acaba bir Woody Allen vakasý mý yaþanacak diye endiþelenirken bizim oðlan kýzýn gönlünü ve aþkýný kazanmayý becerir. Ve sahnede hep beraber verdikleri inanç ve sonsuz aþk mesajýyla opera sona erer. Üç saat boyunca kahkaha ile bir opera izlemek pek nasip olmaz. O yüzden bu fýrsatý kaçýrmayýn diyorum.



NE HABER?

ümit gülbüz ceylan

Sürdürülebilir kültür deðiþimi ve uyum programý çerçevesinde Almanya nýn Braunschweig kentinde düzenlenen konferansa bu yýl beþinci kez katýlan Cemâlnur Sargut hanýmefendiye yoðun ilgi vardý. 2009 yýlýndan bu yana Ýslâm tasavvufu hakkýnda konuþma yapmak için Braunschweig a giden Sargut, bu kez Ehli Beyt sevgisini dinleyenlere anlattý. 28 Nisan 2013 Pazar günü bir okulda tamamý Türklerden oluþan bir dinleyici kitlesine seslenen Cemâlnur Sargut, hakkýnda âyet inmiþ olan Peygamber ailesinin yüksek ahlâkî deðerlerinden söz ederek gerçek Ýslâm ý arayan müslümanýn Ehli Beyt e bakmasý gerektiðini vurguladý. Hz. Fatma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin i ayrý ayrý özellikleriyle anlatan Sargut, 10 Muharrem in ne olduðunu, bu özel günde neler yapýlýp neler yapýlmayacaðýný aktardý. Tevhid inancýndan bahseden Sargut a bu yýl en çok sorulan sorular arasýnda namazýn hakikati vardý. Yaklaþýk 250 kiþinin dinlediði konferansta Sargut, bir mürþidde aranmasý gereken üç özelliðe vurgu yaptý. Sargut, Gerçek bir mürþid, kiþiyi aslâ kendine dâvet etmez, mürþid ahlâk-ý Muhammedî yi giyinmiþ olmalý ve dünya ile âhireti bir arada yaþamalý dedi.

Organizasyonu düzenleyen ve uzun yýllardýr Almanya da yaþan Bülent Þener, konferans öncesinde kýsa bir konuþma yaparak 2009 yýlýndan beri düzenlenen bu etkinliklerde gelinen noktayý anlattý. Þener, her yýl ilginin katlanarak arttýðýný, ilk yýllara oranla sorularýn daha da bilinçli olduðunu vurguladý.



SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

Pýrasalý Keçi Peynirli Makarna


Malzemeler: 500 gr. makarna 200 gr. rendelenmiþ keçi peyniri 1-2 adet ince ince kýyýlmýþ pýrasa 3-4 diþ ince ince dilimlenmiþ sarýmsak 1/2 çay bardaðý sýzma zeytinyaðý 1 su bardaðý yaðsýz süt Tuz Karabiber 1 avuç ince kýyýlmýþ taze fesleðen

Hazýrlanýþý: Makarna tencerenize bir çorba kaþýðý tuz koyduktan sonra 1,5-2 litre su ilâve ederek harlý ateþte kaynamaya býrakýn. Geniþ wok tavasýnda veya tencerenizde zeytinyaðý, sarýmsak, keçi peyniri ve pýrasayý sarýmsaklar pembeleþinceye kadar üzerine tuz, karabiber ekleyerek kavurun. Daha sonra sütü ilâve ederek kaynamasýný bekleyin. Sos malzemesi kaynayýnca ocaðý kapatýn veya ateþin ayarýný en kýsýða getirin. Kaynayan suya makarnanýzýn tamamýný ekleyin. Paket üzerindeki tâlimata göre 6-10 dakika arasý piþirin. Makarnanýz piþtikten sonra süzün ve sosun piþtiði kap içerisine dökerek taze fesleðenlerle birlikte iyice karýþtýrýn. Not: Makarnanýzý süzdükten sonra sakýn soðuk suya tutmayýn; böyle yaparsanýz tüm vitamini gidecektir. Makarnanýzýn diri piþmesine özen gösterin. Çok piþmiþ makarna hem daha az lezzetli olur hem de midenize rahatsýzlýk verir.

Âfiyet Olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.