Her Nefes - Haziran 2013 / Gerçek Engelli Kimdir?

Page 1

HAZIRAN 2013

45.sayý

Tasavvuf Kültürü Dergisi

gerçek engelli kimdir?


EDÝTÖRDEN...

Merhaba Dostlar,

Her Nefes dergimizin Haziran 2013 sayýsýnýn konusu GERÇEK ENGELLÝ KÝMDÝR? Sanýrým, bu konuda hepimizin söyleyeceði ve anlatacaðý pek çok kiþisel tecrübesi vardýr. Yine tahmininimce bu konuyu okuduðumuzda hiçbirimiz bedensel ve/veya duyusal engelleri düþünmüyoruz Herkes için farklý cevabý olduðunu düþündüðüm bir soruya elbette kendimce cevap vereceðim. Bence gerçek engelli, ne olduðunu bilen ve kabul edemeyendir Kendini, kendi düþünceleri ile, BEN le ve egosuyla anlatan ama ne olduðunu anlatanlarý dinlemeyendir Kendine boy aynasýnda bakan ama ne kadar küçük ve BASÝT BÝR YANSIMA olduðunu göremeyendir Doðruya, iyiye çekilen ama GÝTMEYECEÐÝM diye ayak direyip yürüyemeyendir Velhâsýl ilim ilim bilmektir deyip kendini bilemeyendir Rabbim bizi böyle olmaktan, kendi kendimize BEN lerle engel olmaktan, korusun inþaallah... Sözü kýsa keselim ve dergimiz yazarlarýnda bu sorunun yansýmalarý için sizleri yeni sayýmýzý okumaya davet edelim... Hoþgeldiniz...

Yosun Mater



SOHBETLER...

Nazlý Hanýmefendi:

- Dün Mesnevî-i Þerif okunurken Güleser Haným da vardý. Kitabýn bir yerinde Hak âþýklarýnýn hicranýnda bir an, bir senedir diye bir söz geçmesi üzerine Güleser Haným Efendim, mübârek yüzünü bir taraftan öteki tarafa çevirinceye kadar bir sene oluyor! diye söze karýþtý. Sonra yine o Güleser Haným ayaðýnda hem demir çizme hem de felç olduðu için sokaða çýkma, köþende otur... diyen çocuklarýna Eðer onlar bilseler, benim yüreðimi görseler ayaðýna taþ baðla da git! derlerdi, diye cevap vermiþti. Bu ümmî, câhil, hasta ve yaþlý kadýnýn yine bu ayarda bir sözü daha vardýr. Þu karþýki evde bir çivi olmaya razýyým... tek Efendimin karþýsýnda olayým! der. - "Ýþte âleme ateþ görünen aþka canlý bir örnek daha!" (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 222)

*** - Sabûr ismine mazhar olanlar mý sabredicidirler? - "Ýnsanlar, Cenâb-ý Hakk ýn sýfatlarýyle sýfatlanmak için yaratýlmýþtýr. Sabýr güzel ahlâktandýr. Güzel ahlâk öðrenen kimseler için elbette sabýr lâzýmdýr. Allah sabredenleri sever (Âl-i Ýmran, 146). Allah sabýrlýlarla berâberdir (Enfal, 46). Ýnsanlar bu müjdeleri bilirler de niçin sabretmezler?" (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 652)


- Ýnsan istemeyerek bir kimseyi incitmiþ olsa, yalnýz nedâmet ve tövbe kâfi midir? Yoksa o kimseden af talep etmek mi lâzýmdýr?: - "Tabiî lâzýmdýr. Onunla helâlleþeceksin, bu Ýslâm'ýn âdâbýndandýr. Hattâ birbirinden ayrýlýrken bile hakkýný helâl et kardeþim denir. Cenâb-ý Hakk'ýn affetmediði iki günah vardýr. Þirk ile kul hakký. Hakk'ýn huzûruna gittiðin zaman, yâ Rabbî ben bu kulundan dâvâcýyým, hakkýmý isterim dese, Cenâbý Hak onu haklý seni haksýz bulur. Onun için kulun mutlaka kendini affettirmesi ve helâlleþmesi lâzýmdýr." (Ken an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtý Yayýnevi, Ýstanbul 2009, s. 652-653)


gerçek engelli kimdir? Bu ay, Cemâlnur Sargut Hocamýz ile, Kur an dan âyetler ve fizikî olarak engeli olup da bunu bir þükür vesilesi yapan dostlardan örneklerle gerçek engelli kimdir? sorusunun cevaplarý üzerine görüþtük.

söyleþi: cemâlnur sargut

Müge Doðan: Hocam, bu ay gerçek engelli kimdir i konuþmak istiyoruz Cemâlnur Sargut: Vücudunda bazý eksikler bulunan kiþi engelli sayýlmaz. Çünkü gerçek engel, o kiþide bulunan eksikliklerin onun rûhu üzerinde negatif tesir etmesi ile oluþur. Yani idrakten uzak olan kiþilere engelli denir. Engelli, idrak edemeyen, anlamayan, bilmeyen ve her þeyi olduðu hâlde Allah ýna þükretmeyi beceremeyen insanlara denir. MD: O zaman Kur an-ý Kerim deki Onlarýn kalpleri vardýr, onunla gerçeði anlamazlar, gözleri vardýr, onlarla görmezler; kulaklarý vardýr ama onlarla iþitmezler. Ýþte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha þaþkýndýrlar. Ýþte o gafiller ancak bunlardýr (Âraf, 179) ve Sen onlarýn sana baktýklarýný görürsün, halbuki onlar görmezler (Âraf, 198) gibi âyetlerde anlatýlan bizim idraksiz hâllerimiz mi? CS: Evet, bu bakýþ açýsýndan baktýðýmýzda o zaman vücudunda bazý eksiklikler olan insanlar aslýnda bizlere nazaran çok daha þanslý, çok daha

güçlüdürler çünkü ezelî nasiplerinde varsa Allah ile irtibatlarý artmýþ olduðu için hâdiseye çok daha güzel bakarlar. Ama ezelî nasiplerinde yoksa eðer, o zaman zaten sadece vücudundaki eksiklik deðil, nasibinin eksikliði onu Allah tan uzak tuttuðu için o kiþinin hiçbir zaman mutlu olmasý mümkün olmaz. O hâli de bu mutsuzluðu daha da arttýrýr ve bu bakýmdan o insan cehennemin içinde yaþar. MD: O zaman bizi engelli yapan bizim nefsimiz mi?

CS: Evet, bizi engelli yapan bizim nefsimizdir. Yani kendi ezelî mânâmýz içerisinde Allah tan uzak olmak varsa o zaman engelliyiz demektir. MD: Peki hocam, þükrün engeli ortadan kaldýrmaktaki yeri ve önemi nedir? CS: Engeller eðer geçici ise -yani meselâ bir günah iþledin ve o günah seni engelledi diyelim- o zaman þükrederek, Allah a hizmet ederek, fakire yardým ederek, insanlara el uzatarak idrakimizi arttýrabiliriz. O zaman Allah ile aramýzdaki engeller kalkar. Buradan da anlaþýlýyor ki gerçekten engellilik, Allah ile arasýna engel koymak demektir. Bu bakýþ açýsýndan birçok þey, meselâ sadaka vermek, her hâlinden memnun olmak þükürdür. Çünkü þükür, sadece dilde olmamalý, gönülde kalbin þükretmesi lazým. Yani vücudun her


organý huzur ve mutluluk içinde ise sen þükrediyorsun sayýlýr. O hâl Allah ýn senden memnun olmasýný saðlar. Çünkü kulum memnunsa, ben de ondan memnunum der Allah. Kulum benden râzý, ben de ondan razýyým der. Bu durumdan dolayý o kiþi için her türlü engel kalkar. Yine ayný þekilde Kur ân-ý Kerim okumak, Mesnevî okumak, Allah ýn mânâsý ile ilgilenmek, sohbete katýlmak, zikretmek, ibâdet etmek gibi þeyler geçici engellerin ortadan kalkmasýna sebep olabilirler. Bunlarýn da üzerinde durmak lâzým. MD: Peygamberler arasýnda saðýr peygamber olmadýðýný biliyoruz. Bunun hikmeti nedir? CS: Bu çok güzel bir soru. Çünkü biliyorsun peygamberler çeþitli kategoriler oluþtururlar: Þeriat peygamberleri, tarikat peygamberleri, hakikat peygamberleri. Hakikat peygamberliði, Hz. Ýbrahim ile baþlar. Teslimiyet, hakikati getirir. Bu makamda ilim ile Allah ý bilme mertebesi Hz. Musa ya aittir. Ve Hz. Musa, Allah ýn hakikatini bilmede ilk makamdýr. Dolayýsý ile Hz. Musa dinleyerek baþlamýþtýr. Demek ilk makamda, bir þeyi idrakte önce dinlemek lâzým; görmek sonradan gelir. Yani Hz. Ýsa, Hz. Musa dan sonra gelmiþtir. Öyle ise mânâ insana önce kulaktan girer. O yüzden buradaki saðýrlýktan kasýt, þeklî saðýrlýk ötesinde mânevî saðýrlýðý ifade eder. Asýl saðýrlýk, mânevî saðýrlýktýr. Hz. Mevlânâ nýn ben kulaðýnýzdan sizi döllerim ve veled-i kalb doðurmanýza sebebiyet veririm dediði gibi dinlemekle idrak baþlar. Demek ki o sözler kalbe iner ve kalb


olmadýðýný ve Allah ýn onlara o idrâki vermediðini, onun için de onlarý olduðu gibi kabul etmemiz gerektiðini anlatmak istiyor.

MD: Peki Peygamber Efendimiz âmâya surat astýn denilerek ikaz ediliyor. Bunun iç mânâsý nedir? CS: Þimdi biliyorsun kör peygamber de var. Buradaki körlük, þeklî körlük deðildir. Yani þeklî kör gelmiþ, Peygamber Efendimiz e bana Ýslâm ý anlat demiþ. O sýrada Peygamber de büyük gruplara Ýslâm ý anlatýyormuþ. Bunun üzerine üçüncü kez bana Ýslâm ý anlat diye baðýrýnca hafifçe surat asmýþlar. O zaman bu âyet iniyor: Âmâya surat asma. Þimdi burada tabiî ki Allah, peygamberinden herkese eþit muâmele etmesini istiyor. Kimseyi kýrmamasýný ve önemli olanýn kalabalýða bir þeyler öðretmek olduðunu, fakat azýnlýðý da býrakmamasý gerektiðini öðretiyor Allah. Bu, insân-ý kâmillerin insan yetiþtirmeyi kitap yazmaya tercih etmelerine benzer. Ýnsan yetiþtirmek azýnlýða hizmettir ama o azýnlýk yarýnki çoðunluðu temin eder. Peygamber, ayrýca bize mânevî âmâ olanlara da surat asmamamýz gerektiðini, onlarýn idraklerinin zayýf oluþunun onlarýn suçu

MD: Buna en iyi örnek de bize hep anlattýðýnýz sizin cüce olan kuzeniniz Züliþ. Onu tekrar dinleyebilir miyiz hocam? CS: Züliþ, benim hayatýmýn ilk mürþitlerinden biri oldu. Yani biz beraber büyüdük Züliþ le. O benden 56 yaþ büyüktü fakat çok küçücük olduðu için o yaþ farký kalkardý. Ben de büyüklerle oturup büyüklerle kalkmaya çok meraklý olduðum için Züliþ in evimizin içinde olmasý benim hayatýmý deðiþtirirdi. Çünkü onunla konuþmaktan, onunla bir þeyleri paylaþmaktan çocukluðumdan beri çok zevk duyardým. Acaba içinde bir acý var mý diye çok merak ettiðim anlar olurdu.

söyleþi: cemâlnur sargut

yavaþ yavaþ o sözlerin getirdiði ilmi görmeye baþlar. Ýlme l yakînden ayne l yakîne geçilir. Ama her þey dinleme ile baþlar; bu yüzden de Mesnevî biþnev diye baþlamýþtýr. Semâ da dinle demektir ve her þey dinleyerek baþlamýþtýr. Sonra görme seviyesine ulaþýr. Onun için kulak çok önemli bir organdýr ama gerçek saðýrlýk da mânevî saðýrlýktýr. Beethoven gibi... Demek ki insan notayý yaþýyorsa ve biliyorsa o zaman onu þeklen duymasýna ihtiyaç kalmaz.

MD: Hocam aslýnda bu anlattýklarýnýzdan bütün vücûdî melekelerin çok da önemli olmadýðýný anlýyoruz. CS: Evet vücûdî melekeler eðer idrâke varan bir kiþide yavaþ yavaþ eksilirse bu bir eksiklik göstermez. Burasý çok önemli.

Cüceydi, küçücüktü ama çok mutluydu ve çok huzurluydu. Meselâ yazlýk evimizde, hamakta yatar ve söyleyemem derdimi kimseye þarkýsýný söylerdi. Hârikulâde bir sesi vardý. O zaman dikkatle onu teftiþ ederdim acaba gerçekten derdi var ve söyleyemiyor mu diye Bence o þarkýyý güzel söylediði için söylüyordu, derdi olduðu için deðil Veyâ o derdi çok


seven bir gönüldü, çok güzel bir insandý. Çok güzeldi ve bunu sadece ben deðil, bütün çevredeki insanlar, maddîmânevî ona yaklaþan, onunla yaþayan herkes farketti. Onu sevmemek, Ebu Cehil olmak gibi bir þeydi. Çünkü o, Allah ile iliþkisinde son derece ileri olduðu için bir gün bile mutsuz ve þikâyet halinde görmedim onu. Bu hâl herkesi de son derece þaþýrtýrdý ve onunla olmak insanlara mutluluk verirdi. Hiç unutmuyorum, kanser olan arkadaþým Nurlu, ölmeden birkaç ay önce bana döndü ve þöyle dedi: Beni Züliþ e götür, beni yalnýz orasý mutlu eder. Yani o, her türlü derdin devâsýydý. Geçenlerde bir öðrencimin ben spastiðim ve bir tek þey için yaþýyorum, sadece insanlar bana baksýn ve Allah larýna þükretsin diye dediðini duyduðumda iþte Züliþ in de fikrinin de her zaman bu olduðunu söyledim. Þükretmeyene çok kýrýlýrdý, çok... Anlatýlýr bir insan deðildi, ancak beraber yaþanýlmasý gereken bir insandý. Mâneviyat onun aþkýydý. Allah ile iliþkisi son derece kuvvetliydi. Sohbet etmeyi çok severdi ve milletin derdini dinler sonra da onlarýn dert olmadýðýný onlara anlatýrdý. Herkes böyle hafiflemiþ çýkardý. O kadar pozitif, o kadar eðlenceli ve neþeliydi ki onunla olmak, hakikatten en sýkýntýlý ânýnda bile huzura kavuþmak ve kendinden utanmak, kendi eksikliðini hissetmek demekti. Öyle bir hayat yaþadýk birlikte. Allah ondan râzý olsun. Her âný için þükrediyorum. MD: Onun, boyunun uzamasý için ameliyat ettirmek isteyen arkadaþýna

ben bu zevki satar mýyým diyerek teþekkür ediþini hep anlatýrsýnýz. Burada da þükrün engelleri nasýl kaldýrdýðýný çok net görebiliyoruz.

CS: Evet. Sadece vücûdî eksiklik deðil, paranýn eksikliði, aþýrý güzel olmamak, yani vücûdunda maddî olan her eksiklik, insanýn Allah ile irtibatýný arttýrýr ve fazla olan tarafýnýn ortaya çýkmasýný saðlar. Yani sen eðer bir yerinden eksiksen diðer tarafýný geliþtirirsin. Ama eksik olmadýðýný hissedersen geliþmek için mücadele vermezsin. Bu da insanýn tekâmülünde çok büyük rol oynar. O bakýmdan çok önemli. MD: Çok teþekkürler.



MEMLEKETÝM

Asuman Sargut Kulaksýz

Hey sen! Vatanýnda yaþayan bahtiyar, Bana bir avuç toprak gönder, öpeyim. Bütün pýnarlarý varsýn senin olsun, Bana bir damla su ver içeyim. Hey sen! Sen ki kýymetini bilmezsin Dokuz ay gördüðün mavi göklerin, Üç ayýn yaðmurlarýný bana yolla, Yolla da damlalarýný seyredeyim. O bakmadýðýn ormanlarda da gözüm yok, Bilemezsin bir kýr çiçeðine duyulan hasreti. O görmediðin mehtabý da istemem, Yeter bana Boðaz ýn karanlýk geceleri. Ýnkâr ettiðin geleneklerin güzellikleri, Ýhmâl ettiðin dininin mâbetleri, Biraz ezan, biraz mevlût, biraz Kur'an dinleyeyim, Bana bir bayram þekeri ver yiyeyim. Hey sen! Sevmediðin ay-yýldýzýn gölgesinde, Bir al çuha yolla, bayrak diye sarýlayým, Ýstemem sefâsýný memleketimin, Cefâsýný bana býrak, avunayým...


ceyhun mzdemir

ben bu hayatýn þükrünü nasýl edâ edeceðim?

Cemâlnur Hocam, iki ay önce mail yazmaya baþlayan Eskiþehir'deki engelli öðrencinizim. Hocam bu maili biraz geciktirdim. Aklýmdaki düþüncelerin biraz daha olgunlaþmasýný bekledim ve en sonunda biriktirip biriktirip tüm hâlimi size yazmaya çalýþtým. Ýnþaallah bu mailde benim bir hükmüm yoktur da Allah yazdýrmýþtýr. Olur da kendimle ilgili yanlýþ bilgi verdiysem edepsizliðimi hoþ görün. Ýnþaallah Allah yanlýþlarýmý düzeltir de gerçek yüzümü size gösterir. Tüm hatâlarým benimdir, güzellikler ise yalnýz Allah'ýn. Önceki mailimde bu yola nasýl girdiðimi biraz anlatmýþtým ama devamýndan söz etmedim. Söz etmiþsem de bugün biraz daha açacaðým. 11. Sýnýfta hayatýmýn amacýný keþfettim. Tüm düþüncelerimi, kararlarýmý yalnýz bu amaç ile þekillendirdim. Hattâ bu yoldan aslâ dönmeyeceðime dâir bir sürü sözler verdim, yeminler ettim. Unutmamak için de elime yüzük taktým. Bu paragrafta bu amacýmý açýklayacaðým ama önce bu amacý nasýl bulduðumu açýklayayým. Daha doðrusu bu amacýn bana nasýl buldurulduðumu Çünkü þimdi geçmiþime bakýyorum da hiçbir gayreti ben yapmamýþým. Allah aklýma bir fedakârlýk getirdiði zaman aslâ onu yapmadan yaþayamam. Ýçimi huzursuzluk kaplar. O gayreti gösteren de Allah. Ben sadece küçücük aklýmla o düþüncenin doðru ya da yanlýþ olduðuyla ilgili vakit geçirirsem o kadar günah. Aklýmý koymadan hareket edersem de o denli sevap. Þimdi asýl meseleyi anlatayým.


Yaþadýðým tüm acýlardan çok yýpranmýþtým. Özellikle Bursa'dan Eskiþehir'e taþýndýðýmýz yýl çok fazla yýprandým. Kendini eve kapatan, aþýrý bilgisayar baðýmlýsý bir insan oldum. 11. Sýnýfta bu sosyal fobiyi kesinlikle yenmem gerektiðini, halktan korkarak mânevî bir ilerleme kaydedemeyeceðimi anladým. Elime bir defter alýp tek tek çözümler yazdým. Ekmek almaya, tahtaya kalkmaya, okul törenlerinde tüm milletin önünden geçmeye, çarþýya tek baþýma gitmeye dâir kararlar aldým. Allah'a çok yalvardým. Çok þükür, kabul etti de bu sosyal fobiden beni kurtardý. En garibi de þu ki; tüm gayreti kendisi yaptýðý hâlde bana en büyük zevki de yaþattý. Bunlarý yaparken spastik olduðumdan kaslarýmýn aþýrý derecede kasýlmamasý için telkinler buldum. Tüm bu telkinlerin sonucunda ortaya bir amaç çýktý. O da þudur: "Bir insan benim hâlime bakýp 1-2 saniye þükretse zevktir benim için." Bu amaçla kendimi halkýn ortasýna attým. O kadar hiç ve yok olmalýyým ki bana baktýklarý zaman direkt akýllarýna Allah'a þükretmek, kendi acýlarýyla kýyas edip edep etmek gelirse dünyanýn en mutlu kiþisi ben olurum. Çünkü bu vazifeyi yapacak olan da ben deðilim. Ben olmadýðým için benden Allah yaparsa eðer "Allah beni seçmiþ" diye bunun zevkine girerim. Geçenlerde bir olay yaþadým; onu da örnek olmasý açýsýndan izah edeyim. Dershaneye akülü arabayla gidiyorum. Eskiþehir de bazen tramvay çok kalabalýk oluyor. Öyle bir günde arabayla tramvaya bindim. Ýçeride negatif bir enerji var. Herkes þikâyet ediyor. Ýçimden "bir kiþi

de bana bakýp keþke þükretse. Hiç deðilse amacým gerçekleþiyor mu?" diye edepsizce sorgulayarak düþündüm. O anda arkadan önüme bir köylü abi geldi. Bana bakýp sadece þükür dedi. Ýnanýr mýsýnýz hocam, tramvayýn içindeki negatif enerji birden pozitife döndü. Anladým ki o kadar eðitimli insan var ama sadece þu 5 harflik kelimeyi edemiyor. Akl-ý cüz olduðum için bu amacý insanlarýn mâneviyatýný ölçmek için bile kullandým. O da þöyle oluyor: Dünyada bir kiþinin ismi anýldýðýnda akla gelen ilk düþünce Allah oluyorsa o kiþi mâneviyat sahibidir diye düþünüyorum. Peki en fazla bunu yapan kim? Tabiî ki de Hz. Peygamber. Akl-ý cüz olduðum için bir de kendimi kýyas ediyorum. Tüm ömrümdeki saniyeleri toplasam Hz. Peygamber'in bir saniyesi etmiyor. Ben unutulup gideceðim ama Hz. Peygamber sonsuza kadar bu vazifeyi yapacak.


emine ebru

özgür e mektup

Adýný bilmiyorum, ama ilk günden beri sana hep Özgür demek istedim. Gözyaþlarý içinde, Cemâlnur Hocama yazdýðýn mektubu okurken adýný koymuþtum içimde: Özgür . Toplumsal normlarýn sana dayattýðý bütün engel leri ortadan kaldýrýp tam bir teslimiyet içinde özgürlüðünü ayaða kaldýrmýþsýn. Ne mutlu sana Özgür. Tam teslimiyetin getireceði özgürlüðü tahayyül edemediði için akl-ý cüz üne rapt olmaya devam eden asýl bizler engelliyiz karþýnda Biliyor musun Meþkûre Annemizin hep ettiði bir duâ vardý. Ömrüne bereket derlerdi evlâtlarýna... Yeni yeni farkediyorum; o mübârek sultânýn ömre bereket dilemesinden kasýt baþkaymýþ: Bu duâ, Allah ýn Hayy ismiyle dirilmiþ olarak geçirilecek zamanlarýmýzýn çoðalmasýna dâir bir duâ imiþ. Bereketin sýrrý, ne uzun bir yaþamda ne de parasal varlýkta imiþ. Mürþid-i kâmilin eteðinde varlýðýndan yok olup yokluðunda dirilebilmekte imiþ. Ben de mektubunu okuduðumda Hayy, ömrüne bereket Özgür dedim içimden. Öyle dirisin ki, ancak devamýný dileyebilirim senin için Sen nasýl engelli olabilirsin ki Özgür? Sokakta, iþte, her an her yerde karþýmýza çýkan, kendinden farklý olana tahammül edemedeði için yok etmeye ya da en azýndan yok saymaya çalýþan vicdaný engellilerle doluyken etraf


Ya da nefsinin kulaðýna her an istek, korku ve kýskançlýk gibi duygularý fýsýldadýðý için gafletten kurtulamayan ama bunu insânî duygular etiketiyle meþrûlaþtýrýp normal sayma gayretiyle daha da dibe batan tekâmül engellileri varken Mutlu olabilmenin saðlýklý, paralý, fizikî açýdan güzel vs. gibi þeklî þartlardan geçtiðini sanýp Allah a olan duâsýný bunlarla kýsýtlý tutarak huzurda olmanýn hikmetini kaçýran, hâline râzý olmaktan uzak olduðu için bir türlü huzurlu olamayan nasip engellileri dururken Bir de tüm bu engeller kendimde de âþikârken, üçüncü çoðul þahýs kullanarak yüzleþmemeye çalýþma gayretimin bende yarattýðý bir engel var ki ona isim dahî koyamýyorum. Hz. Ken an Rifâî bak ne güzel aktarýyor Kaygusuz Abdal dan: Dünyaya gelmekten maksat, kiþi Rabbini bilmektir Rabbini bilmeye sebep evliyâyý bulmaktýr? Bulmak deðilmis¸ bilmek, bilmek deðilmis¸ bulmak Evliyâya gönül vermek rengine boyanmaktýr Ve diyorlar ki: Buldum, gördüm, bildim! demek maksûda ermek için kâfi deðildir.

Bu, ben kýrk senedir derviþlik ediyorum diye öðünüp güvenme iþi de deðildir. Maksat, o terbiyesi halkasýna girdiðinin, velînin rengine boyanmaktýr. Yani güzel sýfatlarýný giymek, doðruluðuna, adâletine, irfânýna ve aþkýna bürünmektir. Evet kýrk sene bir kapýya hizmet eder bir þey alamaz da, üç gün derviþlik etmekle, onun kýrk senede bulamadýg ýný elde ediverir. Çünkü ezelde hazýrlanýp da gelmiþtir. Mürþidini bulmuþken, O nun istediði gibi hâline râzý olup, her an huzurda ve huzurlu olabilmeyi baþarmýþken, zâhiren uzakta olsan da gönülde hep yanýnda olabilmiþken, velhâsýl O nun rengine boyanabilmiþken Söylesene Özgür, sen misin engelli olan?


hüzünlenmeyin! Böyle insanlarý hatýrladýkça eðer eksikliði olan biri varsa görmek için aynaya bakmamýn yeterli olacaðýný düþünüyorum. Bir müslümanýn bakacaðý ilk ayna, þüphesiz Kur an dýr:

Halbuki ayný hâlde, hattâ çok daha zor durumlarda olup alnýný secdeden, geri kalan uzuvlarýný da hizmetten eksik etmeyen kardeþlerimiz var. Hattâ zâhirî eksiklerinin aslýnda kendileri için bir nimet olduðu hakikatini yaþayanlar... Bunlara en güzel örneklerden biri, boyu bizlerden kýsa, fakat idrâki fersah fersah yüksek, rahmetli Züliþ Ablamýz, biri de hepimizin tanýdýðý, âmâ olmasam âþýk olamazdým diyerek göz açma ameliyatýný reddeden merhum Âþýk Veysel...

Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Âl-i Ýmran, 66)

hüseyin gökhan

Rüyâlar bazý gerçeklerin tefekkürünü olabilecek en þiddetli hâliyle yapabilmemizi saðlýyor kimi zaman. Böyle bir rüyâyý yaklaþýk dört yýl önce gördüm. Ýki kolumu da kaybetmiþtim. Uyandýðýmda kendi kendime yataktan zor doðruldum. Üstümü deðiþtiremedim. Kalem, kaþýk, çatal dâhil hiçbir âleti tutamayacaðým gerçeðini yaþadým. Tuvaletim geldi, fakat yaþýný baþýný almýþ bir erkek olarak bunun için baþka birisinden yardým istemenin hicâbýný duydum. Gözlerim doldu. Daha fazlasýný kaldýramadým. O sýrada uyandýrýldým. Uykumda iki kolum da vücudumun altýnda kalmýþ, kan yürümemiþti. Fakat ikisi de yerli yerinde duruyordu. Bu sefer sevinçten gözlerim doldu. O gün kollarým olduðu için durmadan þükrettiðimi hatýrlýyorum. Bir bedensel eksikliði kýsa süreliðine de olsa kaldýramayacaðýmý rüyâmda anlamýþ oldum.

Onlarýn kalpleri vardýr, onunla gerçeði anlamazlar, gözleri vardýr, onlarla görmezler; kulaklarý vardýr ama onlarla iþitmezler. Ýþte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha þaþkýndýrlar. Ýþte o gafiller ancak bunlardýr. (Âraf, 179) Sen onlarýn sana baktýklarýný görürsün, halbuki onlar görmezler. (Âraf, 198) Eðer onlarý çaðýrsanýz, çaðrýnýzý duymazlar. Duysalar bile çaðrýnýza karþýlýk veremezler. (Fâtýr, 14) Ey insanlar, sizsiniz hep Allah'a muhtaç fakirler. Allah ise, zengin ve hamd ile övülecek O'dur ancak. (Fâtýr, 15)

Biliniz ki dünya hayatý bir oyun, bir eðlence, bir süs ve aranýzda bir övünme, mal ve evlâd da bir çokluk yarýþýndan ibârettir. Bu týpký bir yaðmura benzer ki, bitirdiði ot, rençberleri imrendirir; sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmýþdýr, sonra da çörçöp olur! Ahrette ise þiddetli bir azap, bir de bir baðýþlama ve hoþnutluk vardýr. Dünya


hayatý aldatýcý bir yararlanmadan baþka bir þey deðildir! (Hadid, 20) Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uðradýðýnýz hiçbir musîbet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz da) yazýlmýþ olmasýn. Þüphesiz bu, Allah a göre kolaydýr. Elinizden çýkana üzülmeyesiniz ve Allah ýn size verdiði nimetlerle þýmarmayasýnýz diye (böyle yaptýk.) Çünkü Allah, kendini beðenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. (Hadid, 22-23) Meâllerini alýntýladýðým bu âyetler belki hepimizi biraz mahzunlaþtýrmýþtýr. Rabbim þüphesiz buna da râzý gelmez: Gevþemeyin, hüzünlenmeyin. Eðer (gerçekten) iman etmiþ kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. (Âl-i Ýmran, 139)


banu büyükcýngýl

görünen ve görünmeyen engeller


Derginin bu ayki konusunu ilk duyduðumda gerçek engelli kimdir diye hiç düþünmediðimin farkýna vardým. Engelli, iþte benim gibi kör, topal vs. olan sanýrdým. Üzerine düþününce ne kadar çok engelimizin olduðunu gördüm. Sanki görünmez aðlarla etrafýmýzý sarmýþtý engeller. Duygusal engeller, kalýplar, takýntýlar, alýþkanlýklar ve tabiî ki bunca engelin yanýsýra bir de görünüþte engeller var. Görmemek, duymamak, yürüyememek gibi. Benim görünen engelim ise görmemek. Her engel, somut olsun, soyut olsun hayatý zorlaþtýrýr. Önemli olan, bu zorluða takýlmayýp dâimâ ileri gidip yola devam etmektir. Kalýplar, þekiller ve duvarlar engel olur ama görünmezler. Engelli olmak ise herkes tarafýndan görülür ve bilinir. Engel, bir þeye bir sebepten dolayý ulaþamamaktýr. Kalýplarýmýz da bizim bir þeye ulaþmamýzý engeller. Ýnsan kendine kalýplar koymayý, belli þekillere takýlýp kalmayý seviyor. Öncelikle inandýðýmýz ve sevdiðimiz her þeyi kalýplaþtýrýp zaman içinde putlaþtýrýyoruz. Sonra o putlar, etrafýmýza ördüðümüz duvarlar hâline geliyor ve bir bakýyoruz ki biz küçücük bir mekânda Allah tan uzak, ama "korunaklý" olduðumuzu zannediyoruz. Bir yandan duygularýmýz bize engel teþkil ediyor. Korkularýmýz þekilciliðin dayanýlmaz emniyet duygusunu besliyor ama bir yandan da bizi yeniliðe açýk olmaktan alýkoyuyor. Mutsuzluk, etrafýmýzdaki güzellikleri görmemizi engelliyor. Kararsýzlýk ilerlememizi, kibir gerçeði görmemizi engelliyor. Yetersizlik ve deðersizlik duygusu ise kendini aþaðýlayarak gerçek potansiyelimizi ortaya çýkarmamýza mâni oluyor.

Âcizâne bu duygularýn içinde gidip gelen biri olarak diyebilirim ki bunun tek bir tek nedeni olabilir: Allah la irtibatýn zayýf olmasý. Ne zaman Allah la irtibat artar o zaman engeller yavaþ yavaþ kalkar. Depresyon, öfke, kin, kýskançlýk vs. hepsi de bizim engelimiz olur. Görünmez duvarlar örer Allah la aramýza. Biz tek baþýmýza çorak bir mekânda dört bir yanýmýz duvarla çevrili iken kâh oyalanacak bir þeyler buluruz kâh duvarlarýn ardýný merak edip dururuz. Ne zaman Allah ýn mânâsý olan güneþi görürüz iþte o zaman o duvarý yýkýp çýkmak isteriz, güneþe ulaþýp yanmak isteriz. Allah diye baðýrýrýz. Biz O na bir adým atarýz, O bize koþar. Meðer hep yanýmýzdaymýþ. Duvar örmekten kafayý kaldýrýp bakmamýþýzdýr yukarý. Her Allah deyiþimizde deprem olur ve taþlar sallanýp duvarlar yýkýlmaya baþlar. Nasibin olan aþkýn derecesine göre putlar yýkýlýr. Ortada ne duvar ne put ve ne de sen kalmýþsýndýr. Kalan sadece Allah olmuþtur. Dünyada tek hakikat Allah la irtibat kurmaktýr. Allah la irtibat kuramamýþ kiþi engellidir. Hocam Cemâlnur Sargut'un hep söylediði gibi Allah la irtibatýn artmasý için Allah aþkýnýn artmasý gerekir. Allah a rabt olmuþ kiþinin ne korkusu ne mutsuzluðu ne yetersizlik ve deðersizlik duygusu ne kibri ne de kararsýzlýðý olur. Biz kâmil insanda bunlarýn hepsinin yerine sadece Allah aþkýný ve halka Hak için hizmet etmeyi görüyoruz. Allah hepimize bu yolda O nun uðruna her þeyi yakýp bütün engelleri yýkýp engelli olmaktan kurtulmayý nasip etsin. Âmin.



AKSÝ GÝBÝ

Aynada kendini görmek engeldir, Aynadakini kendi sanmak Aynanýn sýrrýna varacaksan, o görüntüden geçeceksin... Sanýrsýn ki konuþan sensin, Hele susup da sabredeni kendin sanmak esas mesele. Sen konuþursun da aynadaki aksin konuþmaz esasýnda. Susarsýn, o ise kendi sessizliðinde, Aksidir, ses vermez.. Bir saðýr dilsiz, bir engellidir aksin... Ne kokar, ne konuþur, ne yer, ne dokunur, Ama heyhat, ikiliðe boðulur. ... Geçeceksin, Arkada esas ses, esas görüntü, esas koku, esas doku Sýrdadýr Siyahtýr. Aksini kendin sanacaksýn Oysa sahibim, bir yüce sancaksýn... Ýnþaallah altýnda uyanacaksýn. hundi


engelli diye kime denir? "And olsun ki; Biz insaný ahsen-i takvim üzere yarattýk" (Tîn Suresi, 4. ayet). Mübârek Kitabýnda insanýn yaratýlýþýný tasvir ederken böyle buyuran Yüce Yaratýcý acaba "engelli" bir insan yaratýr mýydý? Ya da O'nun yarattýðý ve daðlarýn, taþlarýn kabul etmediði emâneti yüklenen insan için "engel" diye bir þey olabilir miydi?

sanem ömürlü

Bütün bu sorular, bundan bir kaç sene evvel izlediðim bir program sýrasýnda aklýmdan geçivermiþti. Programda anlatýlan genç ve güzel kadýn henüz iki yaþýndayken yüksek gerilime mâruz kalmýþ ve ileri derecede yanarak iki kolunu da omuz seviyesinden kaybetmiþti. Yani aðýr seviyede fiziksel engelli bir hâle gelmiþti. Bu kazâ ve neticesinde yaþanan olaylar hem kendisi hem de âilesi için çok büyük zorluklarý ve mücâdeleleri beraberinde getirmiþti. "Ona yemeðini yedirmedim, açlýktan çýðlýk çýðlýða aðlýyordu ve sonunda yemeðini ayaðýyla tutmasý gerektiðini anlamýþtý. Üstünü deðiþtirmedim, kýyafetlerini ayaklarýný kullanarak çýkartmayý öðrenmek zorundaydý" diyordu annesi röportaj sýrasýnda hýzlýca gözlerini sile sile... Aman Allah'ým! Bu cümlelerde ne dersler gizliydi biz anneler için. Sabýr, dirâyet, sevgi, azim ve hepsinden öte iman...

Ýman vardý çünkü o olmasaydý ne sabýr ne dirâyet ne de azim olabilirdi; içinde imânýn olmadýðý bir acz kaplardý ve sevginin yerini de zaman içerisinde suçluluk duygusu ve öfke alýrdý mutlaka... Çocukluk yýllarý ve ergenlik dönemi bu genç kadýn için çok zor geçmiþti ama o, annesinin kendisine aþýladýðý güç ve iman sayesinde gerçek bir armaðan olarak görmeye baþladýðý hayatý en güzel þekilde yaþamayý ve mutlu olmayý seçmiþti. Çâresiz bir reddediþ yerine kendisini olduðu gibi kabul ederek zorluklarý kolaylaþtýrmayý, uyum saðlamayý ve çözümlerini oluþturmayý öðrenmiþti. Onu izlediðimde, kendi baþýna soyunup giyiniyor, saçlarýný tarýyor, makyaj yapýyor, arabasýný kullanýyor ve hattâ küçük oðlunu hiç kimseden yardým almadan, tek baþýna büyütüyordu. Kollarýný ve ellerini kullanmasý gereken her yerde ayaklarýný ve ayak parmaklarýný kullanýyordu. Kalemle sayfalarca yazý yazýyor, imza atýyor, market alýþveriþini yapýyor, sonra da evine gelip ailesi için yemek piþiriyordu. Oðlunu okula hazýrlarken izlemeniz gerekirdi onu... Þikâyet etmiyor, mýzmýzlanmýyor ve hepsinden önemlisi, "benim kollarým yok! bunun altýndan kalkamam" endiþesi taþýmýyordu. Ben bir anneyim ve 3,5 yaþýnda ikizlerim var. Çoðu zaman anneliðin


tam zamanlý endiþe mesleði olduðu hissine kapýlýyorum; üstelik de bütün uzuvlarým saðlam ve aklým da sözdebaþýmdayken. Öte yandan, o, "bebeðimin altýný nasýl temizlerim, ona mamasýný nasýl yediririm, gazýný nasýl çýkartýrým ya da bir kazâ ânýnda onu nasýl sakýnýrým?" kaygýsý taþýmýyordu. Hayýr, aptal bir kadýn deðildi. Sadece imaný kuvvetliydi. O, Tanrýsýna güvenmeyi ve gücünün ötesinde þeyler için endiþe duymamayý seçerek, bu sorularý sormaktan vazgeçmiþ. Teslim olmuþ! Müslüman olmuþ! Hayatýný aerobik hocalýðý yaparak kazanan bu genç kadýn kendisinden bahsederken, "benim de herkes gibi engellerim var" diyordu. Öyle ya; kimimizin fobileri, kimimizin önyargýlarý, kimimizin kompleksleri, kimimizin yarýn kaygýlarý, kimimizin de hiç durmadan ayaðýna dolanan bir aklý vardý. O gün izlediðim bu programdan sonra bende kalan, "engel" denilen olgunun da aklýmýzýn bir algýsý olduðu hissi idi. Oysa biz Hocamýzdan "akýl" kelimesinin bir anlamýnýn da "köstek" yani "engel"in bizâtihî kendisi olduðunu defalarca dinlemiþtik. O hâlde sormadan edemiyorum; engelli diye kime denir?


engelimi aþtým da geldim Desem de inanmayýn sakýn. Bir sürü engelim var, itinâ ile inþâ edip önüme dizdiðim Meselâ emin olmak, hattâ emin olamamak

yavuz celep

Kendimden, çevremden ya da inandýðým deðerlerin gerektirdiði emniyetten yoksun olmak büyük bir engel. Belki de sýrf kendimden emin olabilmek için kendimin ne olduðu, nasýl olduðu, nerede olduðu gibi türlü sorular içine kendimi sýkýþtýrmak, emin olma yolunda yaþadýðým en büyük engellerden biri. Bir þarkýda söylendiði gibi, býrak daðýnýk kalsýn, boþver. Sürekli derleyip toplama, tanýmlama, kimlikleme çabasý özgürleþme yolunda büyük engel bazen Mütevâzýlýk da en büyük engellerimden birisi Ne çektin be diye baþlayan cümleler kurmak pek popüler ya bu ara, ne çektim be mütevâzý olacaðým diye demek de pek yerinde olabilir. Muhammedî ahlâkýn vasýflarýndan olan mütevâzýlýk hasletini paþa gönlüm nasýl isterse öyle kullanarak kendimi

kendimle alâkasý olmayan garip bir hâle büründürmem de güzel ahlâký idrak etmeye çalýþma yolunda bir engelim olabilir. Ya da kimbilir, belki de deneye yanýla en doðrusuna ulaþabilmem için bir fýrsat da olabilir. Bu da ayrý bir bakýþ açýsý Bir de þu var meselâ; bazen bazý þeylerin boþ, anlamsýz, gereksiz, yanlýþ, basit vs. olduðunu düþünürüm. Zîrâ sürekli zýtlýklar içinde bazý karþýlaþtýrmalarla algý dünyamý þekillendirmeye çalýþýrým. Meselâ tasavvuf okuyanlarý okumayanlara göre daha yüksek bir bilinç seviyesindeymiþ gibi tanýmlarým, popüler müzik dinleyenleri klasik Türk ya da klasik batý müziði dinleyenlere göre daha düþük seviyede bir müzik anlayýþýna sahiplermiþ gibi görürüm. Eðitimi, kariyeri, maddî sermayesi yüksek kiþileri, olmayanlara göre daha þanslý, saygýya deðer ya da idrak seviyeleri daha yüksekmiþ gibi algýlarým. Ýþte bu da benim en büyük engellerimden birisi. Hem de yolunda yürümeye çalýþtýðým Ýslâm dininin temeli olan tevhid bilincinin tam önüne çukur kazýp iyice sâbitleyerek inþâ ettiðim engellerden birisi Eskiden bir kitap okuduðum zaman ya da bir sohbet dinlediðim zaman okuduðum, duyduðum her kelimeyi aklýma kazýmaya çalýþýrdým. Her þey o kadar deðerli ki hemen unutacaðým diye korkar, paniklerdim. Zaman içinde bu telâþlý hâl yerini biraz rahatlýða býraktý. Nasýl olsa ilimden benim ihtiyacým olaný bir þekilde aklýmda kalacak ve öðrendiðim ilim, hâlimde


türlü deðiþimleri saðlayacak diye düþünürdüm. Nitekim öyle olmadý da deðil Fakat bazen öyle hâllere düþtüm ki aklýma hayâlime gelmeyecek çirkinlikleri hiçbir sakýnca görmeden sergiledim. Büyük bir umursamazlýkla ama sonunda piþman olarak yapmadýðým þey kalmadý desem yeridir. Hem de beni güzelleþtirsin diye yýllarca bilincime kopyaladýðým onca ilme raðmen Okumak, öðrenmek, dinlemek, uygulamak için bazý gayret sarfetmeye çalýþmak ve sözün özü, ilme ve dahî ilmime güvenmek Büyük bir gayretle vücudumu ilim yuvasý haline getirmeye çalýþmamýn altýnda yatan, bu ilimleri uygulayabilip hâlimde görünür kýlabileceðime dâir kendime olan güven aslýnda. Çok ince ve gizli bir ego Ýþte en büyük engellerimden birisi de bu. Bu ara þunu düþünüyorum. Galiba maksat, ilim öðrenmek de deðil. Kendimi güzelleþtirmek desem, bu sefer de güzellik kavramýnýn tanýmý nedir diye sormak lâzým. Hani hep diyoruz ya, Allah ýn verdiði her þeyden memnun olmak, bize verdiði þakî isminden bile memnun olmak diye Ya þakîysem? Meselâ ezeli þakî olan, hangi hâllere büründüðü zaman güzel olmuþ olacak ve bizim onun içinde bulunduðu güzel hâli algýlamamýz ne derece mümkün olabilir? Kendim olmaya giden yol üzerindeki herhangi bir þey olmaya çalýþmak engelimi de bir an önce kaldýrmak zorundayým Bütün mesele Allah ýn beni ben olarak yaratmasýndan râzý olmam aslýnda. Yani benden

istenen sadece kendim olmam Engel çok, yaz yaz bitmez. Çünkü ciddi þekilde engelliyim ben. Evet belki bedensel engelim yok fakat hangisi kâinata uyum saðlayabilme konusunda daha fazla zorluk içerir? Bedensel engelli olmak mý? Yoksa insanýn vücûdu ve bilincine sirâyet etmiþ yapay bir kendilik engeli mi?


ayça

engelli kimdir?

Eskiden, engellilik kavramýndan bahsettiðimizde genelde benim aklýma fiziksel ya da zihinsel engeli olan kiþiler geliyordu. Meselâ bacaðý olmayan, gözü görmeyen ya da zekâ düzeyi (IQ su) düþük olan kiþiler gibi. Fakat derviþ olma yoluna girip hocamla yaþamaya baþladýktan sonra daha önceden engel olarak tâbir ettiðim þeylerin birer engel olmadýðýný gördüm. Bu arada görme kavramýný da mecâzî olarak kullanýyorum zannedilmesin. Gözlerinin çok az gördüðünü bildiðimiz Meþkûre Anneciðimizin bütün dizileri takip ettiðini biliyoruz. Ayrýca yürüme yetisini yitirmiþ ihvan büyüklerimizin Kâbe yi âdetâ uçarak tavâf ettiði, normal zamanlarda tekerlekli sandalyede hayatýný sürdüren Selâhattin Çelebi beyefendinin zikir zamanlarýnda ayaða kalkýp zikrettiði hepimizin mâlûmudur. Peki ya engel bunlar deðilse nedir? Bana göre engelli kiþi, þakî zümresinden olmadýðý hâlde, yani bir baþka deyiþle, güzelliðe ve Allah ýn mânâsýný anlamaya kabiliyeti olmasýna raðmen, bu yeteneðini ortaya çýkaramayan kiþidir. Gözlemlediðim kadarýyla bu gibi kiþiler, sözkonusu kabiliyetini çýkarmýþ diðer kiþiler ile beraber olmaktan zevk alýyorlar, onlarla mânevî konular üzerine konuþmak istiyorlar ya da kendilerinden mânevî bir güzellik zuhur ettiðinde mutlu oluyorlar. Lâkin, kendileri kendi içlerindeki yeteneklere bir türlü eriþemiyorlar. Bu eriþememenin ise birçok nedeni olabiliyor. Bence bu durumda olup da en çok zorlananlarýn baþýnda yüksek zekâlý kiþiler geliyor. Allah ýn mânâsý


anlamak, hissetmek ve yaþamak için bir mürþide ihtiyacýmýz olduðunu biliyoruz. Fakat bu yüksek zekâlý kiþilerdünya gözüyle çok da haklý olarak ben zekâmla bir yerlere geldim, iyi bir mevkiim var, iyi de para kazanýyorum, güzel bir ailem de var, demek ki benim aklým yetiyor, bir baþkasýnýn aklýna neden ihtiyaç duyayým ki diye düþünüyor ve buyurun size bir engel çýkýyor. Bir diðer grup ise güzel insanlar. Bu kiþiler genellikle standartlarýn üstünde güzel oluyorlar ve ya bu güzelliði kaybetmemek için savaþýyorlar ya da bu güzellik sebebiyle aldýklarý iltifatlar kendilerini o kadar meþgul ediyor ki Allah ýn güzelliðini düþünmek için vakitleri kalmýyor. Ýþte bir engel daha. Bir baþka grup da yüksek eðitimli insanlar. Bu tip kiþiler de, meselâ profesörler, doçentler, okuyarak bir yere geldikleri için sadece okuyarak Allah ýn bulunacaðýný düþünüyorlar ve mürþit ile olan iliþkiye ehemmiyet vermeyebiliyorlar. Çok zengin insanlarý da örnek verebiliriz. Hem paralarýný ve sahip olduklarý mallarý yönetmek için çok fazla zaman gidiyor hem de var olan standartlarýný sürdürmeye çalýþýyorlar. Ve belki de bir þeyi istemenin, bir þeye muhtaç olmanýn nasýl bir duygu olduðunu daha kolay unutup Allah a muhtaç olduklarýný hatýrlamakta daha çok zorlanabiliyorlar. Kýsaca standartlarýn üstünde olan bütün özelliklerimizin Allah ile aramýzda zaman zaman engel yarattýðýný, dolayýsýyla da bizi engelli kýlabildiðini düþünüyorum.

Benim kendimi nasýl engelli kýldýðýmý düþündüðüm zamanlarda ise gördüðüm tablo þu oluyor: Kadere iman etmeyerek hayrýn ve þerrin Allah tan olduðunu gözden kaçýrýp baþýma gelen her þeyin hem kesinlikle deðiþmeyeceðini hem de benim hayrýma olduðunu unuttuðum vakitler, Allah ýn tecellisini görememek, hissedememek benim engelimdir. Hak tan ayan bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiþ diyen Niyâzî Mýsrî ye inat, hâlâ arada halký gören ben, günde kimbilir kaç kere Fâtiha Sûresi nin yalnýz senden yardým dileriz âyetini okuduktan sonra, filanca bana hakkýmý vereydi, iþin ilerlemesine yardýmcý olaydý, bilmem kim bilmem ne yaparak önüme engel çýkarmasaydý diyen ben, ve her þeyin Allah ýn iki parmaðý arasýnda olduðunu bilsem de anlamayarak hiçbir þey deðiþmeyecek diyerek kendimi mutsuz eden yine ben... Bu satýrlarý yazarken de anlýyorum ki halka bakmaktan Hakk ý göremeyerek kör olmak da benim engelim olmuþ. Allah hemen doðruyu gören gözümü açsýn inþaallah. Âmin



OLANI ÝDRÂK EDÝÞ Umut Alihan DÝkel

Yaþýyorum. Yaþamaktan baþka ne yapýlýr? Aranýr. Aradýðýmý bulabilir miyim? Hayýr. Bulan varsa haber versin. Yaþarken su ayaðýma deðdi. Evet o ansýzýn, ayaðýma deðdi. Ne zaman her yerde görür olunacak? Var mý öyle bir deniz? O sana deðil, sen ona ulaþabilirsin ancak. Bunun için ölmeden önce ölmek deyimi lûgatta yer etmiþ. Beklentisizlik. Geçmiþsizlik. Yalnýzca an ve idrâk edilenler. O zaman o, O dur. En azýndan senin, sana olan O. Kelimeler daðarcýksýz kalýyor. Çünkü bir tanesi bin nar oluyor. Daðarcýðý yetmiyor kelimeye. O ki tek kelime ama yeri yok. O, yerin kendisi. O, kendisi. Peki ya ben kimim? O nun zerresiyim. Onu arayaným. Peki, nasýlýz? Çok þükür.


AMERÝKA MEKTUPLARI

Watertown dan DýmAÞK a

Sanýrým Boston da kendimi en yakýn hissettiðim semt, hâlihazýrda sýnýrlarý içerisinde ikamet ettiðim Watertown oldu. Muhitten biraz bahsetmek istiyorum.

arzu eylül yalçýnkaya

Burasý þehrin neredeyse kalbi durumunda bulunan Harvard Üniversitesi ne iki mil uzaklýkta sâkin bir semt. Ancak onu Boston un, Cambridge e yakýn diðer sâkin semtlerinden ayýran özelliði, sâkinlerinin çoðunlukla Ermenilerden oluþmasý. Mülk ve iþletme sahipleri de çoðunlukla yine ayný etnik gruba mensup. Çoðunluðu Türkiye den ve Ortadoðu dan buraya göç etmiþ olduðu için, kafelerde marketlerde Ýngilizce kadar, Türkçe ve Arapça da iþitebiliyorsunuz. Burada gün içinde Boston dan çýkarak biraz hava almak istediðimde, öðle yemeði için küçük bir yerel dükkana girmem kâfi oluyor. O vakit, harekette bereket vardýr hükmü gereði, kendimi kimi zaman Þam Antik þehirde bir yürüyüþe çýkmýþ ya da Selâmiçeþme de bir kafede arkadaþlarýmla buluþmuþ gibi hissediyorum. Dilin ve coðrafyanýn iki kültürü birleþtirdiði noktalar benim için bir tür kurtarýlmýþ bölge oluyor. Çoðu

yerde dilim dönmediði zaman kelimenin Türkçesini söyleyince iþ çözülüyor ya da Ýngilizce ile çözemediðim bir meseleyi Arapça ile hâllediveriyorum. Boston u sevdim ama burada bana nefes aldýracak, kültüre küçük adýmlarla kaynaþmamý saðlayacak bu semti daha farklý sevdim. Ýlâhî terbiye, kulunun üzerine, onun taþýyamayacaðý yükü yüklemezmiþ. Doðrusu Watertown ile üzerimdeki yükün hafiflediðini hissediyor, bunu da Hakk ýn inâyeti cümlesinden görerek þükrediyorum. Boston dan Dýmaþk a yol var Ev sahibim de bir Ermeni aile. Beni ailenin en büyüðü olan Elizabeth ile tanýþtýrdýlar. Yetmiþli yaþlarýnda bir teyze. Kapýdan içeri adýmýmý atar atmaz, kendimi Þam ya da Halep te bir evin avlusuna girmiþ gibi hissettim. Bilhassa koku, beni bir anda alýp Emevî Camii nden þehrin doðu çýkýþýndaki Bab Þarkî ye uzanan yola nakletti. Selâm verdim, aleyküm selâm dediler. Türkçe konuþmaya baþladýk. Elizabeth Teyze, zamanýnda Þam da ve Halep te yaþamýþ. Babasýnýn Halep te geniþ arazileri varmýþ ve iyi bir tüccarmýþ. Sonra Suriye den Mersin e göç etmiþler, bundan bir on beþ yýl kadar önce de ailece Amerika ya gelmiþler. Bir ara ne olduysa konu benim hayatýma geldi. Haným teyzemden kaçmam mümkün deðil; özetle þöyle bir hayatýmý, yaþadýklarýmý ve umutlarýmý geçtim. O saniyede duâ etmeye baþladý. Ben de baþýmý önüme eðip kul dilinden dökülen, Hakk ýn murâdýný dinledim. Rabbim sana þöyle nasip etsin, Allah ým sana böyle lûtfetsin dedikçe, duânýn


gücü ve kokunun tesiriyle bir baþka âleme, bilhassa Dýmaþk a gittim. Ben, tasýmý taraðýmý toplayýp, Ortadoðu yu, Anadolu yu hattâ koca iki kýta ve okyanuslarý aþýp Amerika ya geliyorum, Dýmaþk orada dahî beni arýyor, buluyor, karþýma çýkýyor, ansýzýn beni içine çekiyor. Baþýmý önüme eðmiþ, bu yaþlý kadýnýn memleket özlemini dinlerken gözyaþlarým dizlerime dökülüyor. Bilmiyorum neden, -belki içinde aþk kelimesi geçtiði için Dýmaþk bir sarmaþýk gibi beni baþka hiçbir þeyi görmeyecek, baþka þeye salmayacak derecede sarýyor, sarmalýyor. O an mekâný ve zamaný aþarak, birden kendimi bu aþk þehrinde buluyorum. *** Bir cuma vakti, abasýna sarýnmýþ halde genç bir kýz, eteklerini savurarak Emevî Camii avlusunu baþtan baþa geçiyor ve Hz. Hüseyin in makamý önüne gelerek orada diz çöküyor. Hemen peþisýra giderek, yanýna iliþiyorum. Beni farkediyor. Yüzünde ilâhî bir neþve var, tebessüm ediyor. Ancak, ayný anda gözlerinden taþan rahmet yaðmuruna da engel olmuyor, olamýyor. Sonra bütün bir insan kalabalýðýnýn, hareketliliðin ve dünya ve âhiret dertlerinin ortasýnda gönlü köþesinde sâkin bir yer bularak orada murakabeye dalýyor. Ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum. Sanki aradýðý bir cevap var ve onu alýncaya kadar gözlerini açmamaya azmetmiþ gibi bu murakabe uzayarak, zamansýzlýða ulaþýyor. Ben de onunla beraber bekliyorum. Neden sonra, kalabalýðýn çekildiði bir sýrada baþýný kaldýrarak yine ayný mütebessim çehre ile bana dönüyor. Sor diyor, ne istiyorsan sor .

Ansýzýn gelen bu iltifat ile sarsýlýyor ama yine de gönlümü ona açýyorum. Aþk diyorum ne olsa gerek? Hz. Hüseyin in Hak yolunda verilmiþ mübârek baþý önündeyiz. O makamý iþaret ederek: Aþk diyor , yolunda, baþ vermektir. Çehremdeki ifade, içimden geçen Ama bunu ezelden beri iþitiyoruz sözünü aþikâr ediyor olacak ki, hâlimi anlayarak Öyle deðil diye kesip atarak bu defa daha kat î bir þekilde: Bu yolda herkes baþ verir, sen onu iþten sayma diyor. Kýssa-i Aþk-i Mecnun bundan sonra baþlar ki, Ýþte o, Hak yolunda can verdikten sonra, kalkmak ve o kesilmiþ baþý koltuðunun altýna alýp bilâ kayd u þart sevgilinin ardý sýra yürümektir. *** Ev sahibem anlatýyor, ben baþýmý önüme eðmiþ dinliyorum. Bana bir mendil uzatarak, beni kendime çaðýrýyor. Yaþlý kadýnýn, çok görmüþ ve çok hissetmiþlik penceresinden bana bakan gözlerinde bir yetkinlik, doygunluk var. Beni anlýyor. Müsaade istiyorum, Kalkýyorum. Bu müstakil evden çýkarken, Kendimi Dýmaþk ýn arka sokaklarýndan geçerek Watertown un merkezinde buluyorum.


melike türkân baðlý

yeniden bosna hersek Cemâlnur Hocamýzla birlikte yaklaþýk iki yýl sonra tekrar Bosna Hersek teyiz. Son ziyaretimiz 2011 in sonbaharýndaydý. Þimdi mevsim bahar; hattâ neredeyse yaz. Sonbaharýn yaðmurlu ve puslu atmosferi yerine, bu sefer Mayýs ayýnýn gösteriþli havasýndan istifâde ediyoruz. Mâlûm, Bosna Hersek geçen yüzyýlýn en acýlý tecrübesini yaþamýþ ülkelerden biri: Gerçek anlamda bir soykýrým denemesine mâruz kalmýþ ve her yeri þehitliklerle dolmuþ. Mevcut þehitlikler de, her gün bulunan yeni ceset kalýntýlarýnýn eklenmesiyle günden güne geniþliyor. Anneler, oðullarýnýn ve eþlerinin þu ana kadar bulunamamýþ cismânî yâdigârlarýný sabýrla bekliyorlar. Dernekler kurmuþlar, seslerini bütün dünyaya duyurmaya çalýþýyorlar. Geçen seyahatimizde olduðu gibi, bu sefer de Saraybosna, Srebrenica, Mostar ve Pocitelj, ziyaret mekânlarýmýz Tipik bir Osmanlý þehri görünümündeki Saraybosna, Avrupa nýn, kýtanýn orta yerinde bir Ýslâm varlýðýna neden tahammül edemediðini açýklayan her türlü zenginlikle dolu: Câmiler, tekkeler, ezanlar, yapý olarak Türkçe ile bir iliþkisi olmayan Boþnakça nýn içine sirâyet etmiþ Türkçe tâbirlerle Birbirlerini uðurlarken Allah a emânet diyorlar! Geçen


ziyaretimizden farklý olarak Türkiye den Selçuklu Belediyesi ve TÝKA nýn katkýlarýyla yeniden inþa edilen ve Mayýs ayýnýn baþýnda açýlan Mevlevîhâne yi ziyaret ediyor ve hocamýzýn Mesnevî nin ve Dinle! emrinin hikmetini anlattýðý sohbetiyle ihyâ oluyoruz. Blagaj daki Sarý Saltuk Tekkesi de yenilenmiþ olarak bizleri aðýrlýyor. Srebrenica, hocamýzýn da yorumuyla âdetâ bir Kerbelâ hâdisesinin yaþandýðý yer. Dünyanýn vicdânýnýn sustuðu, þer güçlerinin mâsumlarý katlettiði, Birleþmiþ Milletler in Boþnaklarý Sýrplara teslim ederek ölüme terk ettiði þehir Yirminci yüzyýlýn son çeyreðinde yaþanan en büyük dramlardan birine sahne olmuþ yaralý kasaba Burada yakýnlarýný kaybeden kadýnlar tarafýndan aðýrlanýyoruz ve geçen seferki gibi, onlarýn bizim için hazýrladýklarý sofralara oturuyoruz. Bosna Hersek e vardýðýmýz ilk gün, Ýnsanlarýn acýlarýný paylaþmak çok zor. Çünkü kiþiler acýyý yalnýz þahsî olarak hissederler diyor hocamýz. Ancak evlâd kaybetmiþ bir anne olarak birazcýk belki onlarý anlayabilirim diye düþünüyorum diyerek devam ediyor, evlâdlarýný kaybeden annelerle konuþurken. Evlâd kaybetmenin Hz. Fatma ya eþlik etmek olduðunu yeniden vurguladýðýna þâhid oluyoruz. Türk Kadýnlarý Kültür Derneði olarak 2007 den beri Balkan kadýnlarýyla devam eden iþbirliðinin ve Bosna Hersek teki kadýn dernekleri ile baðlantýlarýn süreceðini söylüyor. Pocitelj köyü ki, her yýl þehidler için

küçücük camiinde okutulan mevlûda bu yýl biz de katýlma imkâný buluyoruz. Kadýnlarýn okuduðu Kur an ve mevlûdu, yine camii dolduran kadýnlarla birlikte dinliyoruz. Camiin imamý, bizi evinin bahçesindeki kiraz aðaçlarýnýn altýna, dalýndan kiraz toplamaya dâvet ediyor. Bir gece önce Pocitelj ile civar köylerde ailelerin yanýnda misafir edilmiþ arkadaþlarýmýz gördükleri misafirperverliði gözleri yaþararak anlatýyorlar. *** Bosna Hersek in ekonomik olarak geliþmesi, karþý karþýya kaldýklarý birçok problemin çözümü için gerekli. Din, imân ve kültür bakýmýndan yakýn akraba olduðumuz Bosna Hersekli kardeþlerimize destek olma mes uliyeti altýndayýz. Türk yatýrýmcýnýn Bosna Hersek te yatýrým yapmasýna ihtiyaçlarý var; Türklerin Bosna yý ziyaret ederek kendileriyle kucaklaþmalarýna ihtiyaçlarý var Bizleri dâvet ediyorlar Dünyanýn en güzel þehirlerinden biri olan Mostar a, Osmanlý yâdigârý olan Pocitelj köyüne ve Bosna Hersek in tertemiz sularýyla sulanmýþ vâdilere, karlý daðlara


melike türkân baðlý

yeniden bosna hersek



NE HABER? Yazarlar Okullarda Projesi nden Cemâlnur Sargut a Teþekkür

ümit gülbüz ceylan

Okuma kültürünün baþta okullar olmak üzere toplum genelinde yaygýnlaþtýrýlmasý amacýyla ülkemizde bir ilk olarak uygulanan ve iki yýldýr baþarýyla yürütülmekte olan Yazarlar Okullarda Projesi yýl sonu kapanýþ programý 29 Mayýs 2013 tarihinde Ýstanbul Bahçelievler Mümtaz Soysal Sosyal Bilimler Lisesi nde yapýldý. Ýstanbul Ýl Milli Eðitim Müdürlüðü nün baþlattýðý proje kapsamýnda 2012-2013 öðretim yýlýnda yazar Cemâlnur Sargut Hanýmefendi Kartal ilçesinde yer alan Kýz Teknik Meslek ve Cevizli Liselerinde genç okurlarla buluþtu. Ayrýca Kartal ilçesindeki lise öðrencilerinin katýldýðý Kartal Uður Mumcu Kültür Merkezi nde birer söyleþi gerçekleþtirerek kitaplarýný imzaladý. Yazarlar Okullarda Projesi nin kapanýþ töreninde projeye katýlan tüm yazarlara birer teþekkür plaketi verildi. Yoðunluðu sebebiyle toplantýya katýlamayan Cemâlnur Sargut adýna verilen plaketi basýn danýþmaný Ümit Gülbüz Ceylan, Ýstanbul Ýl Milli Eðitim Müdürü Dr. Muammer Yýldýz ve Vali Yardýmcýsý Harun Kaya nýn elinden aldý.

Ýstanbul Ýl Milli Eðitim Müdürü Dr. Muammer Yýldýz, kapanýþ töreninde bütün projelerin kendisi heyecanlandýrdýðýný, ancak Yazarlar Okullarda Projesi nden daha çok heyecan duyduðunu dile getirerek baþladýðý konuþmasýnda Ýyi bir okur olmayý amaçlayanlar ve okuma eylemini bir hayat tarzý hâline getirmek isteyenler için büyük bir fýrsat. Öðrencilerimize okuma kültürü ve alýþkanlýðý kazandýrmak açýsýndan son derece önemli bir proje. diye konuþtu. Dr. Muammer Yýldýz, projede yer alsýn almasýn tüm yazarlarýn ve yayýncýlarýn projeye büyük destek verdiklerini ifade ederek þöyle dedi: Öðrencilerimiz, öðretmenlerimiz, okullarýmýz da projeye talepleriyle destek verdiler. Hep birlikte okumanýn, kitabýn coþkusunu yaþadýk. Bu yönüyle Yazarlar Okullarda Projesi yazarlarýn, okullarýn, öðrencilerimizin projesidir. Etki alaný Ýstanbul un dýþýna taþmýþtýr. Tüm Türkiye ye ilham kaynaðý olmuþtur. Uluslararasý alanda deðerlendirilen bir proje haline gelmiþtir. Projeye yayýncýlar, yazarlar, öðrenciler öðretmenler, aileler sahip çýktý. Bakanlýðýmýz da bu projeye sahip çýktý. Ülkemiz genelinde uygulanabilmesi için çalýþmalar yapýlýyor. Her yýl Ýstanbul daki 39 ilçede 78 yazarýn yaklaþýk 208 bin öðrenciyle buluþtuðu Yazarlar Okullarda Projesi sayesinde öðrenciler, okuduklarý kitaplarýn


yazarlarýyla buluþup onlara kitaplarý hakkýndaki görüþ ve eleþtirilerini doðrudan iletme imkânýna sahip oluyorlar. Öðrencilere eleþtirel bir bakýþ açýsý kazandýrarak onlarý okuyan ve düþünen bireyler olarak hayata hazýrlamayý hedefleyen proje ile okullar ve birçok yazarla birlikte geniþ çaplý bir okuma seferberliði gerçekleþtiriliyor. Projeye katýlan yazarlardan projeye iliþkin alýnan görüþleri bir araya getirilerek bir kitap oluþturulmuþ. Bu kitapta Cemâlnur Sargut imzasý ile yer alan cümleler þöyle: Milli Eðitim Bakanlýðý nýn bu seneki çalýþmalarýnýn içindeki Yazarlar Okullarda Programý, okuma oraný düþük olan Türkiye de okumaya teþvik açýsýndan çok baþarýlý bir çalýþmadýr. Kartal bölgesinde yaptýðým üç ayrý programda edindiðim izlenimler sonucunda öðrencilerin, büyük insanlarýn bile anlamakta zorlandýðý kitaplarýmý okuduklarýna, yorumladýklarýna ve soru sorduklarýna þâhit olmuþ bulunuyorum. Bu tarz kitaplarýn çocuklarýn düþünme kabiliyetlerini, olaylarýn içindeki problemleri çözme yeteneklerini, hatta zekâlarýný geliþtirdiðine inanýyorum. Dolayýsýyla bu çalýþmalarýn devam etmesinin, Türkiye nin her bölgesine yayýlmasýnýn insanlardaki idrâki artýrmasý ve okuma kabiliyeti kazandýrmasý bakýmýndan çok önemli olduðuna inanýyorum. Niyâzým bu tür çalýþmalarýn artmasýdýr. Baþarýlarýnýzýn devamýný dilerim.


SELÂMÝÇEÞMELÝYÂKUBÝ BABA

nefes alan tarifler

Somon Köfte


Malzemeler: 3 orta boy patates 4 küçük boy somon fileto 4 çorba kaþýðý taze maydonoz 1 yumurta 100gr. bayat ekmek içi veya gulutensiz un 1 tatlý kaþýðý kimyon 150 ml süt kremasý Tuz ve karabiber

Hazýrlanýþý: Patatesleri haþladýktan sonra kabuklarýný soyun ve tüm malzemeyi rondoda veya mutfak robotunda çekin. Daha sonra büyük yuvarlak köfteler yaparak 250 derecede önceden ýsýtýlmýþ fýrýnda veya yaðsýz tavada piþirin. Âfiyet olsun.


görüþmek üzere...

yorum ve önerileriniz için i l e t i þ i m @ h e r n e f e s . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.